Kd sayı1

Page 1


İÇİNDEKİLER Çıkarken ...................................................................... 3 Başlarken .................................................................... 5 Ne İçin Mücadele Ediyoruz ............................................ 13 Faşizm Nedir? ............................................................. 32 İşçinin Gündemi Direniş ve Örgütlenme .......................... 50 Faşizmin Muhbirler Cumhuriyeti ..................................... 59 Hitler Erdoğan ve Nazi Partisi AKP .................................. 60 Faşizme Karşı Direniş İnsan Olma Sorunudur ................... 69 AKP Üye Listelerini Saklayın .......................................... 71 Redhack ..................................................................... 73 Faşizmle Mücadelede Kağıt ve Kalem .............................. 81 Çifte Cehalet ............................................................... 88

KIZIL DAYANIŞMA Devrim ve Sosyalizm Mücadelesinin Özgür Sesi Sayı:1 e-dergi olarak yayınlanan Kızıl Dayanışma fotokopiyle çoğaltılarak yaygınlaştırılmaya uygun olarak hazırlanmıştır. 1920’de Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi’nden bu yana süren kavganın takipçisidir. 2


ÇIKARKEN rihsel bilgi ve deneyimiyle insanlık tarihinin daha önce görmediği vahşet yöntemleri geliştirmekte. Kapitalizme karşı mücadele eden emekçiler ise sömürülenlerin bilgi ve deneyimleriyle daha diri bir güç ve daha mahir hareket etme imkanıyla donanımlı. İnsanlık tarihinin barbarlıktan kurtuluşunun son evresi şiddetli çatışmaların alanı olmaya devam etmekte.

Spartaküs, Roma ordularına karşı isyan etti ve kölelerin özgürleştiği bir dünyanın olabilirliği ihtimali için savaştı. Şeyh Bedreddin ve müritleri Osmanlı’nın kanlı saltanatını sürdürmek için halklar arasına soktuğu nifaka karşı ayağa kalktı ve farklı bir dünyanın olabilirliği için isyan etti. Pir Sultan Abdal Osmanlının zulmü karşısında insan kalmak için tek yol isyan olduğundan “dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” dedi.

Kapitalizme karşı mücadele farklı yol ve yöntemlerle devam etmekte ve bu süreçte emekçiler yeniden diyerek yenilgilerin yükünü üzerinden atıp mücadeleyi kapitalizmi yıkmaya doğru sürdürmekte. Kapitalizmin saldırganlığı karşısında yenilgilerle yürüyen emekçi mücadelesi yenilgilerin anlamını yeniden mücadeleye atılmak olarak değerlendirmekte. Mücadelenin farklı alanları ve biçimlerinde daima ortak olan yan ise mücadelenin ancak dayanışma ile yeni adım atabilmesi olarak ortaya çıkmakta. Emekçilerin mücadelesini etkisizleştirmek için kapitalizm onları her alanda yalnızlaştırma ve birbirinden koparmanın yollarını denemekte. Emekçiler arasında, mücadele edenler içinde ayrımı körükleyecek her yöntemi uygulamakta. Buna karşın kapitalizmin yıkılması ancak kapitalizme karşı olan herkesin ortak bir mücadele hattı kurmasıyla mümkün olmakta. Lenin’in 1905 Devrimi sürecinde parti örgütlerine gönderdiği genelgede “Çarlığa karşı koyabilecek herkesi silahlandıralım. Silahlandırılacak kişilerin illa partimizden olması gerekmemekte. Çarlığa karşı mücadele edeceğine güvendiğimiz herkesi silahlandıralım” demesi sömürücüleri yıkmak için izlenmesi gereken dayanışma anlayışını göstermekte.

Zulmün olduğu yerde isyan haktır. Zulmün olduğu yerde durmak, boyun eğmek insana yakışmaz, diyenler tarihin insan yanını oluşturdular. İnsanlık sömürücüler sömürülenler diye ikiye ayrıldığından bu yana devam eden bir kavga var. Bir yanda her tür gücü elinde tuttuğu yanılgısında olan sömürücüler. Diğer yanda her şeyi üreten sömürülenler. Karl Marks’ın ortaya çıkardığı tarihin yasaları göstermektedir ki sömürenler ve sömürülenler ayrımı son evresine gelmiştir. İnsanlığın yaklaşık 5.000 yıldır devam eden barbarlık çağının son dönemecindeyiz. Kapitalizm sömürülü sistemlerin sonudur. Sosyalizm ise insanlığın barbarlıktan çıkışının şafağı. Sömürülü sistemin son evresi kapitalizm de tıpkı daha önceki sömürülü sistemler gibi insanlığa vahşet dolu bir yaşam dayatmakta ve ömrünü uzatmak için her yönteme başvurmakta. Sömürücülerin ta3


KIZIL DAYANIŞMA “Dayanışma ezilenlerin inceliğidir.” Aynı muştur. Kapitalizme karşı mücadele edenzamanda ezilenlerin kazanmasının temel lerin bilgilenmesinden ölümüne bir korku yöntemidir. Kapitalizme karşı mücadele sitemin genlerine kadar işlemiştir. Yasakedenler farklı sınıflardan, farklı anlayışlar- lanan, suç unsuru sayılan kitaplar, dergidan, farklı geleneklerden gelirler. Karşı ler, filmler vb artık sıradan uygulamalar koyuş nedenleri farklılıklar taşır. Bu da olmuştur. Bu Uygulamalara eşlik eden onların mücadeleye farklı örgütlenmeler yoğun bir “bilgisiz olmak mutluluktur ve anlayışlarla katılması sonucunu yaratır. kampansı” da devam edegelmiştir. EmekKapitalizm bu farklılaşmaları mücadeleyi çileri bilgisizleştirmek kapitalizmin en parçalamak için kullanmakta ustalaşmışönemli saldırı araçlarındandır. Kapitalizme tır. Emekçilerin mücadelesini kapitalizmi karşı olanların ise bu konuda en temel uğyıkmak olarak hedefleyen devrimcilerin, raşı bilgilenmeyi sağlamak olmuştur. sosyalistlerin, komünistlerin de bu ayrımlaşmayı ortak mücadeleye çevirmekte us- Kızıl Dayanışma Dergisi e-dergi olarak talaşması gerekmektedir. Kapitalizmin başladığı yayın hayatında emekçilerin emekçileri bölmek onları parçalara ayırma düşmanını tanıması, anlaması ve onu yöntemleri karşısında emekçilerinde ortak nasıl yıkacağının bilgisini işlemeyi temel mücadeleyi yaratmakta ısrarcı olmaları ve yayın çizgisi olarak görmektedir. Kızıl Dabu konuda yöntemler geliştirmeleri bir yanışma Dergisi’nin bu sayısı Ağırlıklı olamecburiyettir. Kızıl Dayanışma bunu rak faşizm konusunu ele almıştır ayrıca amaçlamaktadır. Emekçileri ayıran, onları Ne İçin Mücadele Ediyoruz başlığıyla parçalayan kapitalizmin saldırı yöntemlebir mücadele manifestosunu da gündeme rine karşı kapitalizmi yıkmayı hedefleyen- taşımaktadır. Periyodik bir yayın süreci lerin ortak mücadelesini oluşturmak. yerine ihtiyaca uygun bir yayın süresi belirlenmiştir. Kızıl Dayanışma uzun süredir mücadele alanlarındadır. Mücadelenin farklı alanlaKızıl Dayanışma kendinden önce çıkmış rında varlığını sürdürmekte ve devrimci devrimci, sosyalist, komünist yayınların dayanışmayı güçlendirip yaygınlaştırmak izleyicisidir. Onları mücadelesinin bir pariçin mücadeleye güç taşımaktadır. Kapita- çası olarak tanımlar ve her birini mücadelizme karşı mücadeleyi onun belirlediği lenin bir kazanımı olarak görür. şartlar altında değil, devrimci mücadeleEmekçilerin mücadelesinin kısık sesleri nin gereken şartları olarak tanımlamakta- olarak kalan devrimci yayınların ortaya çıdır. Kapitalizmin yıkılmasının bir devrim kardığı ürünlerin bu ülkedeki fikri hayatın sorunu olduğu tarihin ortaya çıkarılan en önemli kazanımları olduğu bir gerçek mecburi yasalarının sonucudur. Kızıl Daolarak teslim edilmelidir. yanışma mücadeleyi bir devrim sorunu olarak görmeyi savunur. Düzenin emekçi- Kızl Dayanışma için devrim bir gelecek leri hapsettiği mücadele koşullarının sınır- sorunu değildir. Devrim her gün yapılan larını değil emekçilerin meşru eylemin içindedir ve her günkü mücadele mücadelesini sınırları olarak görür. devrimin parçasıdır. Devrimlerin tarihleri sadece iktidarın alındığı günü değil onun Kızıl Dayanışma Dergisi bir mecburiyet mayalandığı dönemi de yazar. Bu ülkede olarak yayın hayatına başlamıştır. Mecbu- faşist diktatörlüğe karşı bir devrim mayariyeti oluşturan temel neden kapitalizmin lanmaktadır ve Kızıl Dayanışma bunun bir parçasıdır. sistem muhalifleri içinde yaygınlaştırdığı “bilgisiz mücadele” de olur anlayışına Cesaretle Mücadeleye  karşı bir duruşu ifade etmek içindir. 12 Devrimle Sosyalizme Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’nin 1970’li yıllarda daha yeni filizlenmeye Zafere Kadar Devrim başlanan emekçi halk uyanışının bastırılmasında en önemli argümanı emekçileri Yaşasın Devrim ve Sosyalizm bilgilenme araçlarından uzaklaştırmak ol4


FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ BAŞLARKEN lizmi Sovyetlerle yıkan işçi sınıfı gücünün farkına varmış ve sömürüsüz hayatı kurabileceğinin kıvancını yaşamıştır. Kazandığını gücünün güvenciyle korumakta umursamaz davranmış ve yeniden yaparım demiştir. Yenilen sosyalizmin ilk adımlarıdır. Kapitalizm koşulları altında mücadele eden her işçi bilir ki yenilmek sadece yeniden mücadeleye başlamak için yaşanan geçici bir aşamadır. Sosyalizmin ilk aşamasının daha ilk adımlarında yenilmesi temelde herhangi bir işçi direnişinin patron ve devlet saldırısı altında dağılmasından farklı değildir. İşçi bilir ki yeniden direniş oluşturulacak ve mutlaka kazanılacaktır. Ülkemiz ezilenlerinin mücadele tarihi de yenilgilerle doludur. Emekçilerin mücadeleleri başarılı olamamış grevler, polis saldırısı altında dağılmış mitingler, başarısızlığa uğramış boykot-

İnsanın sömüren ve sömürülen diye ayrıldığı günden bu yana devam eden sınıflar savaşımının son evresindeyiz. İnsanın sömüren ve sömürülen ayrımının son sistemi kapitalizm, emperyalizme evrildiği günden bu yana son demlerini yaşamaktadır. İnsanlığın Sümer kent devletleriyle başladığı yaklaşık 5 bin yılık sınıflı toplum tarihinin son evresinde sömürülenler, tarih boyunca insanın insana ve doğaya yabancılaşmasını yok edip barbarlığa son verceği aşamadadır. Binlece yıllık sömürülü toplumlar tarihinin son aşaması sancılı ve gel gitlerle yaşanmaktadır. Kapitalizmi yıkarak yerine sosyalizmin ilk aşamasını inşa etmeye çalışan insanlık bu deneyiminde kısmi yenilgiye uğramıştır. 1848 Paris Komünü ve ardından 1917 Ekim Sovyet Devrimi ile açılan sosyalizm yolu yenilgiyle tanışmış ve sömürülenlere yeniden deneyeceğiz ve başaracağız demek kalmıştır. Kapita5


KIZIL DAYANIŞMA lar vb daha binlerce çeşit yenilgi içinden geçmiştir. Bu tarih içinde en temel mesele her zaman sömürülenlerin mücadelesinin örgütlenmesinde düğümlenmiştir. Egemenler karşısında mücadelenin yegane aracı sömürülenlerin örgütlü gücü olmuştur. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 10 Eylül 1920’de 15 bölgeden gelen 75 delege ile kurduğu Türkiye Komünist Fırkası (TKF) bu topraklarda sömürülenlerin kapitalizme karşı mücadelelerinin ilk ciddi örgütlenmesidir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28 Ocak 1921’de Karadeniz’de devlet komplosuyla katledilmesi ise ilk yenilgi olarak tarihe geçmiştir. O günden bu yana mücadele farklı biçim ve yöntemler içinde sürmüş, mücadelenin temeli ise daima kapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin hedeflenmesi olmuştur.

KAPİTALİZME KARŞI TEK YOL DEVRİM Kapitalizmi yıkmak için onun çizdiği kurallar çerçevesi dışına çıkmak tarihin zorunluluğudur. Kapitalizmin kendi var oluşunu korumak için girdiği kılıklara uygun her adım onun ömrünü uzatmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu yüzden temel ayrım kapitalizmi ve onun kurumlarını devrimci bir tarzda yıkıp yıkmamaya uygun bir mücadele hattının oluşturulup oluşturulmadığında düğümlenmektedir. O yüzden Marksist Leninistler kapitalizmi yıkmayı bir devrim sorunu olarak görürler. Devrimci mücadele kendi kurallarını kendisi belirleyen ve kapitalizmin uyduruk sistem dayatmalarını değil sadece emekçi halka dayanan bir meşruiyeti tanır. Sömürülü sistemin girdiği her kılık her şekil sadece insanlık tarihinde daha uzun süre yer alabilmekle ilgilidir. Tarihin zorunlu yönü kapitalizmin yıkılışına işaret etmektedir. Kapitalizmin yıkılışı tıpkı onun egemen sistem olması ve sistemini sürdürmek için kullandığı gibi zorun rolüyle olacaktır. Devrimin bir zorunluluk oluşu bu yönlü mücadele edenlere karşı sistemin saldırganlığını da dizginsiz ve kuralsız hale getirmektedir. Faşist bir devlet biçimi altında ise bu daha sert mücadele yöntemlerini mecbur kılmaktadır. Faşist devlet biçimiyle evriminin son demlerini yaşayan sömürülü sisteme karşı Lenin’in deyişiyle “bizim için illegalite sadece teknik bir meseledir” kavrayışıyla meşruiyetini emekçi halka dayandıran bir mücadele biçimi kapitalizmi yıkacak devrimin de yolu olacaktır.

Mücadelenin neredeyse 100 yıllık tarihi içinde bazı temel özellikler ayırt edici hale gelmiştir. Sınıflar kavgası bir birikimdir; mücadelenin, algılayışın, savunuların, yöntemlerin örgütsel kavrayışla mücadeleye kaynak oluşturmasıdır. Kapitalizme karşı mücadelede en temel ayrım noktasını kapitalizmi yıkmayı hedefleyip hedeflememek oluşturmaktadır.

6


DAYANIŞMA

KIZIL DAYANIŞMA

leri, bu direnişin başta Şişecam’ın diğer kentlerdeki fabrikalardaki dayanışma grevi ile desteklenmesi ve aynı şekilde Şişecam işçilerinin ezilenler tarafından yalnız bırakılmayacağının görülmesi mücadelenin kazanılmasında önemli etkenlerdir. Dayanışma, ezilenlerin haklılık ve gücünü ortaya koyma şeklidir. Bu yüzden burjuvazi emekçilerin dayanışmasını engellemek için her şeyi yapar. Buna rağmen emekçilerin dayanışmayı yaratmaktan başka seçenekleri de yoktur. Dayanışma burjuvazinin düşmanlaşmak dışında anlayacağı bir şey değildir. Burjuva dünya anlayışı kendi bencil çıkarından başka hiçbir şeyi gerçek olarak görmemeye dayanır. İçinde o anlık bencil çıkarı olmadan bir insanın diğer bir insan için bir şeyler yapabileceğine inanmaz ve bu anlayışını toplumda herkese yaymaya çalışır. Bencil, çıkarcı, acımasız bir tipoloji burjuvazinin toplumda normal gördüğü insan tipidir. Emekçilerin böylesi bir insan tipiyle köleleşmekten başka seçenekleri kalmaz. Faşizm de bu köleleşmeyi dayatır. Dayanışma bu köleleşmeye karşı insan olmanın adımıdır. Dayanışma kavramı faşist devlet uygulamalarının uzun tarihi içinde bu toplumda epey zedelenmişdir. Dayanışma kavramına uygun hareket edenler siyasi akım olarak sadece sosyalistlerdir. Emekçilerin birbirleriyle dayanışması ise her türlü saldırgan burjuva politikalara rağmen hala varlığını sürdürmektedir. Dayanışmayı mücadele içinde güçlendirmek burjuvazinin saldırılarına karşı koymanın ve onu yıkmanın en önemli aracıdır. Dayanışmayı hayata geçirmek ve buna uygun davranmak devrimci mücadelenin temel bir ayrışma noktasıdır. Sadece “ben ve benim hareketim, benim sorunlarım” diyerek var olmaya çalışanlar kapitalizmin iç oyunlarının kurbanlarından başka bir konumda değillerdir. Engels’in dediği gibi “bizler insanın düşündüklerini değil ancak uygulayarak yansıttıklarını bilebiliriz” o yüzden dayanışma kavramına uygun davranmak mücadelenin temel ayrım işaretçisidir.

Dayanışma ezilenlerin inceliğidir

“Dayanışma ezilenlerin inceliğidir” anlayışıyla faşist devlet biçimiyle sorunu olan herkes ve her kesimle ortak mücadele hattının yaratılması devrimin kazanılmasının vazgeçilmez ilk adımıdır. Faşizm içinde her tür itiş kakışın, ihanetin, yalanın, kuralsızlığın, vahşetin vb olduğu bir karmaşadır. Bu karmaşa sadece emekçi halkın karşı çıkışlarında yatışır gibi olur. Faşizm, tekelci bujuvazinin yıkılıp gitmekten ölümüne korktuğu için oluşturduğu devlet biçimidir, o yüzden emekçi halkın her karşı çıkışı, toplumdaki her itiraz yıkılma korkusunu körükler ve hiçbir kurala uymadan saldırmayı tek seçenek olarak görür. Burjuvazi bu korkuları en üst aşamaya geçtiği zaman bile kendi iç kavgalarından geri kalmaz. Her ne kadar “devletin bekâsı, birlik bütünlük gerektiren zamanlar” açıklamaları da yapsa her zaman kendi iç çatışmasına devam eder. Bir burjuva diğerini hiçbir zaman kendi sınıfından ortak kader arkadaşı diye düşünmez. Bir burjuva için diğer burjuva sadece yok edilmesi gereken bir rakiptir. Faşizmde bu çatışma daha koyu bir vahşetle yaşanır o yüzden burjuvazinin politikacıları veya medya ağzından ilan ettiği “birlik ve beraberlik” mesajları sadece emekçilere yönelik saldırgan politikanın ifadesidir. Emekçilerin hareketlenmesi burjuvazinin geçici birliğine yol açsa da bu durum sadece anlık bir durumdur. Emekçilere karşı kurdukları her saldırgan politikada ortak harket ederler ancak emekçiler kaşısında savunmaya çekildiklerinde kolayca dağılıverirler. Kendi bencil çıkarından başka savunacakları hiçbir değerleri yoktur. O yüzden dayanışma kavramı burjuvazinin anlayabileceği bir şey değil, ancak ezilenlerin vaz geçemeyeceği silahıdır. Emekçilerin ortak bir mücadele hattı içinde buluşmaları her gün yaşadıkları bir mecburiyettir. Greve, direnişe giden bir işçi kendisiyle dayanışma eylemi yapanlarla daha güçlü olduğunu yaşayarak görür. En son Topkapı Şişecam işçilerinin işten atılmaları karşısında direnişe geçme-

7


ÖRGÜTLENMEDE ISRAR VE SINIF BİLİNCİ

KIZIL DAYANIŞMA

sistemin hayali isteğinden başka bir şey değildir. Sistemin “ortalığı düzledik artık piyasa sizin” diyerek sistem içi “sıkıntılı” muhalifleri devrimci sosyalizmin yerini dolduracak argüman olarak piyasaya sürmesi artık sadece bir acınası güldürü haline işaret etmektedir. Devrimci mücadelenin olmazsa olmaz koşulu olmaya hala devam eden emekçi halkın meşruiyetinden başka hiçbir meşruiyeti tanımayan örgütlenme biçimi olmadan devrimci iddialar sadece boş bir hayalden öteye gitmemektedir. Örgütlenme biçimleri bir hedefin ulaşılır oluşuyla dinamizm kazanır ve anlamlıdır. Devrim ve sosyalizm tarihin ortaya çıkarılan yasalarıyla hala insanlığın yakın geleceğinin tek seçeneğidir. Bu seçeneğe ulaşmak için örgütlenme biçimleri her topluma, bölgeye, zamana, şarta göre belirlenir. Lenin’in tanımlanmasıyla devrimi kazanacak olan kapitalizmin kuralları yerine meşruiyetini emekçilerden alan bir partidir. Bu parti sayısız değişik örgütlenme modeleriyle desteklenip sarıp sarmalanırsa kzanma yolunda ilerliyor demektir. Devrimici mücadelede tek bir örgütlenme şekli yoktur. Emekçilerin, ezilenlerin burjuvazinin saldırıları karşısında kendini savunması ve kapitalizmi yıkmasına yardımcı olacak her örgütlenme biçimini oluşturması en temel görevidir

Egemen sisteme karşı koyanların en önemli gücü örgütlenebilmeleridir. Örgütlenme sitemin sınırları içinde ve onun kuralları çerçevesinde olduğu sürece sistemle hesaplaşma değil ancak uzlaşmacı pazarlık yapılabilinir. Devrimci sosyalizmin savunucularının bu ülkede yarattıkları gelenek kendi meşruiyetlerini emekçi halka dayanarak sağlamak olmuştur. Sistemin kuralları ve çerçevesi dışına çıkmayan, meşruiyetini emekçi halka dayandırmayan hiçbir savunu ne söylerse söylesin devrimci bir nitelik taşımaz. Bu ülke tarihinde uzun yıllar sistemin dayatmalarına teslim olanların kendilerini tek doğru seçenek olarak dayatmalarıyla geçmiştir. Sisteme teslim oluşun ve sistem içi muhalefet olmanın “sıkıntılarını” devrimci mücadele gibi görmenin ve göstermenin egemenliği vardır. Deniz, Mahir, İbrahim’in isimleriyle adlandırlan devrimci yeniden kalkışma döneminde ortaya koyulan devrimci çalışmaya yöneliş tarzı hala gerçekliğini ve gerekliliğini sürdürmektedir. Faşizmin o dönemden bu güne sayısız saldırısında yenilen, geriye çekilen devrimci mücadele, faşizmin ortalığa saldığı sistem içi muhaliflerin iddia ettiği gibi bitmemiş aksine daha diri bir özellik kazanmıştır. Daha donanımlı ve daha güçlüdür. 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” katliamıyla ilan edilen devrimci sosyalizmin artık bu topraklarda tamamen bittiği ve devrimcilerin kalmadığı savı sadece 8


Faşizme karşı direniş eylemi faşizmin sınırıyla ilgilidir. Onun topluma dayattığı yaşayış sınırı neredeyse direniş oradadır. YENİLGİLERDEN ZAFERE KADAR FAŞİZME KARŞI  DİRENİŞ  DEVRİME Bir mücadeleyi faşizme karşı direniş olarak tanımlanmak için o eylemin faşizme karşı bir karşı duruşunun olması ve faşizmin işleyişine yönelik en azından engelleyici bir içerik barındırıyor olması gerekir. Faşizm dünya sahnesine çıktığı ilk andan itibaren emekçiler ve ezilenler tarafından direnişle karşılanmıştır. Faşizme karşı direnişin ne olduğu sorusuna verilecek yanıt eylemin, hareketin faşizmin işleyişine yönelik engelleyici olup olmadığıyla ilgilidir. Faşizm içinde de “muhalif sesler, durumlar” vardır. Bunlar çoğunlukla, faşizmin işleyişindeki keyfiliğin doğal sonucu bitmek tükenmek bilmeyen iç sürtüşmelerin sistem içi çekişmelerin yansımasıdır. Bir eylemin, hareketin faşizme karşı direniş olarak tanımlanması o eylemin, hareketin faşizmin işleyişini düzeltmeye çalışan değil faşizmin işleyişini engeleyici olmasını gerekli kılar. Tekelci kapitalizmin egemenliğini sürdürme aracı olarak faşizm, tekelci sermayenin siyasi yönetim biçimi olarak en keyfi uygulamalarının yer aldığı sığınağıdır. Toplumlar işleyişini sürdürmek için belirli kurallara ihtiyaç duyarlar tekelci kapitalizm faşist devlet biçimini egemen kıldığı toplumları idare etmek için yine be-

Filistinliler uzun yıllar süren mücadeleleri içinde “zafere kadar devrim” sloganını kavgalarının ifadesi haline getirmişlerdir. Emekçiler yenilgiler almıştır ve bu yenilgilerden hep yeniden daha diri olarak ayağa kalkmıştır. Emekçi sınıfların siyasi temsilcisi olan devrimci sosyalizm de tarihi içinde yenilgilerle sıklıkla karşılaşmış ancak bunlar karşısında yılmak yerine daha güçlü olarak yeniden mücadeleye atılmanın yolunu yaratmıştır. Devrimci mücadele hattı bir ortak mücadele hattıdır. Kapitalizm koşulları altında bir çok siyasi grup kendisini devrim, sosyalizm alanında ifade edebilir ve içinden çıkılan toplumların yapısına uygun olarak da farklılıkları çok olabilir ancak burada önemli olan hayata müdahale etmekteki cesaretle mücadeleye katılımdır. Hayatın sınaması altında savunular gerçeklik kazanır veya gerçek olmayışlarıyla erir. Devrimci mücadele fikri savunuların iddiaların iyi bir sınama alanıdır. Bu sınama alanında yer alan herkesin, her grubun birbiriyle dayanışması ve ortak mücadele hattını oluşturması hayatın mecburiyetidir. Zafere kadar devrim yenilgilerden dersini almış ve yeniden mücadeleyi yükseltmeyi hedefleyenlerin gerçekçiliğidir. 9


KIZIL DAYANIŞMA lirli kurallara gereksinim duyar. Faşizm bu tıpkı Nazi Almanya’sındaki “soykırım” örkuralların hiçbir zaman geçerliliğinin olneklerine benzer bir soykırım uygulaması mamasıyla kendini gösterir. Var olan bir olan Dersim soykırımındaki direnişler Vartoplumsal kural, yasa, gelenek vb. o topşova Gettosu’nda nazilere karşı ele geçirlumun vazgeçilmeziymiş gibi tanımlanırdikleri bir kaç silahla da olsa direniş ken bir anda gereksiz sayılabilinir. gösteren yahidilerin direnişi kadar bir Faşizmde toplumsal kurallar, yasalar, gegüce sahipti. Ancak onlar kadar anılması lenekler vb toplumun işleyişi için gereken gerekli olan bir direniş destanı özelliği de her şey egemenlerin istek ve çıkarlarına taşımaktadır. göre her an değiştirilip, esnetilebilinir. Faşizm kendi ilan ettiği kural ve yasaları da tanımamanın yönetim biçimidir.

Türkiye’nin son 80 yıllık faşist devlet biçimi bunun bitimsiz örnekleriyle doludur. Faşizme karşı direniş geleneği zayıf kalmış ancak hiçbir zaman kesilmemiş bir toplumsal yapımız var. Osmanlı’dan gelen devletin “kulu” olma geleneği uzun zaman egemenliğini “kayıtsız şartsız” sürdürmüş ancak 1960’lı yıllarla birlikte bu “kul olma” geleneğine karşı halk hareketleri oluşmaya başlamıştır. Faşist devletlerden kopyalanarak oluşturulan yasalar, devlet organizasyonları vb Osmanlı’dan devralınan baskıcı geleneklerle “yerli” hale getirilmiştir. Faşizmin egemenlik biçimine karşı ise “sistem muhalifliği ve savunma hali” zayıfta olsa daima olmuştur. Faşizmin saldırganlığına karşı direniş hali onun saldırılarıyla kendisini ifade edebilmiştir. Kürtlere yönelik “asimilasyon ve yok etme” saldırıları daima direnişle karşılanmıştır. Dersim soykırımı faşist devlete karşı zayıf da olsa bir direnişin de ifadesidir. Devletin şidetle yok etmeye çalıştığı Alevi Kürtlerin kendilerini savunmak için girişyikleri çabalar faşizme karşı direniş hareketinin örneklerindendir. Faşizmin

Faşizmin 30’lu yıllarda bir devlet biçimi olarak yerleştirilmesi sürecinde Dersim isyanı ve soykırımı faşist devletin suç hanesine yazıldığı gibi faşizme karşı direnişin de hanesine yazılmıştır. Faşizme karşı direnişin o dönemden bu yana farklı biçimleri denenmiş ve uygulanmıştır. Bazen bir devrimcinin örneğin Remzi Basalak’ın yakalanıp emniyette basın karşısına çıkarıldığında “suç unsurları” denen eşya dolu masayı tekmeleyerek işkencecilere işkencehane içinde “evet ben komünistim bana iyi bak işkenceci” diyerek meydan okuma çabası olmuş, bazen geniş kitlelerin 15-16 Haziran 1970 Direnişi eylemi haline gelmiştir.

Remzi  Basalak “evet  ben  komünistim bana  iyi bak  işkenceci”

10


KIZIL DAYANIŞMA Faşizme karşı direniş temel olarak faşizmin işleyişine karşıtlık oluşturmakla ilgilidir. Faşizmin yaratmaya çalıştığı “boynu eğik her denene sorgusuz yargısız uyan” insan ve halk tipi yerine karşı çıkan ve direnen bir özellik direnişin temel özelliğidir. Faşizme karşı direniş şu veya bu eylemi yapmakla ilgili değildir hayatın her alanında faşizmin işleyişine karşı koymakla ilgilidir. Faşizm, toplumsal işleyişin her alanıyla ilgili niyle bakmak vb gibi davranışların yaygınbir sistemdir. Kaldı ki bizim gibi 80 yıldır fa- lığı faşizmin toplumsal alandaki etkinliğine şizmle yönetilen bir ülkede faşizm toplumgöstergedir. Faşizme karşı direnişi bu yaysal her gözeneğe sızmanın yollarını gınlığı içinde görmek ona karşı mücadeledenemiştir ve bunda da ısrarcıdır. Faşizmi nin toplumsal her olay ve durumda sadece askeri darbe dönemleriyle kısıtlı bir oluşturulabileceğini de görmeyi sağlayadevlet biçimi olarak tanımlayanların bu an- caktır. lamda yanılgıları vardır. Faşizme karşı dire- Faşizme kaşı direnişin temeli onun işleyinişi bir kaç eylem biçimi ile tanımlamak şine engel olmak ve ona karşı tutum tafaşizmi ve direnişi anlamamakla ilgilidir. İn- kınmakla ilgili olması, eylemseldir. sanların “sosyal, toplumsal bilimler” açısın- Toplumda insanların ortak çabalar sarf etdan “cahilleştirilmesinde ve bilgisiz melerine, dayanışmalarına karşıt olan katutulmasında” önemli mesafeler kateden pitalizm, faşist devlet biçimiyle kuralsız kapitalizmin insanların sadece bir kaç veşiddetin kullanılmasıdır. riyle kısa yoldan sonuçlara varmasını teşvik Faşizme karşı direnişin dönemlere, zamana ettiği bir gerçektir. Bir kaç “simgeyle” dün- göre ön plana çıkan eylem biçimleri vardır. yanın “Yahudilerin egemenliğinde” olduBu eylem biçimleri o dönem faşizme karşı ğunu sananlardan, bir kaç efsaneyle mücadelenin diğer yöntemlerini de peşin“Darvin’in evrim kuramı”nı çürütüğünü den sürükleyip onları da güçlerndişrir veya sanan şaklabanlara kadar her tür saçmalık artık gereksiz kılar. 1980’li yıllarda işçi eykapitalizmde kendisine geniş alanlar imlemliliklerinde toplu olarak sakal kesmeme, kanlar bulur. Faşist devlet biçimlerinde bu saç kesme vb gibi eylemlilikler vardı. Buntarz önyargılı tutumlarla düşündüğünü, bil- lar o dönemde işçi sınıfına yönelik devlet diğini sanmak ise genel kuraldır. Faşizmi saldırganlığı karşısında toplumsal duyarlılık sadece bir darbe uygulaması sanmak veya uyandırması açısından önem taşıyan eylemlerdi. Bu eylemler bir direniş halinin ifabir siyasi partiyle kısıtlı tutmak faşizmi hiç desiydi. Ancak 1989 yılında işçilerin yaptığı anlamamak ve ona karşı direniş içinde olBahar Eylemleri ve 1990 Başındaki Zongulmamakla ilgilidir. Faşizmin kendisine karşı dak Büyük Madenci Direnişi eyleminden direnenler içinde yaratmaya çalıştığı tahrisonra bu tarz eylemlilikler “gereksiz” direbat bölmek parçalamak ve mücadeleyi niş dışı eylemlilikler olmuştu. Faşizme karşı saptırmakla ilgilidir. Bunu yapmak için de direniş eylemi faşizmin sınırıyla ilgilidir. baş vurduğu yöntemlerden biri de faşizme Onun topluma dayattığı yaşayış sınırı nerekarşı direnişin gereklerini yerine getiremeyip onun yerine “karşı çıkarmış” gibi davra- deyse direniş oradadır. Faşizmin, emekçiler, ezilenler yürüyemez dediği yerde yürüyüş nanları geniş kitlelerin “bilgizsizliğine” yapmak, Yürürler ama slogan atamazlar dayanarak körüklemesidir. Faşizme karşı dediği yerde slogan atmak, Slogan atarlar direnişi onun toplumsal yaşamın her alaama polis saldırdığında taş atamazlar denına sızmış olduğunu bilerek tanımlamak diği yerde taş atmaktır. Direnişin biçim ve gerekir. Bir Ermeniye, çingeneye veya bir yöntemlerine toplumsal mücadeledki başka insana sırg doğundan gelen özellikdurum belirler. Faşizme karşı direniş ancak leri nedeniyle ayrımcı veya saldırgan davonu yıkıp hesap sormaya başlandığı zafer ranmak faşizmin toplumsal yapıya anında biter. O zamana kadar hayatın her sinmişliğiyle ilgilidir. Aynı şekilde toplumsal alanında faşizme karşı direnişi yaratmak bir olaylara haklılık ekseni yerine güç ekseinsan olma sorunudur. 11



NE İÇİN  MÜCADELE  EDİYORUZ? EMPERYALİZM VE DEVRİMLER ÇAĞI

somutlaşmış, sömürülenlerin tüm mücadele deneyim ve birikimleri ise işçi sınıfında kendi sözcüsünü bulmuştur.

Kapitalizm, tarihin son sömürülü toplum biçimidir. Kapitalizmin yarattığı işçi sınıfının kendisini üreten bu düzene karşı mücadelesi insanlığın bugününü ve yarınını belirleyecektir. Yazılı tarih boyunca köleci, feodal ve kapitalist sömürülü toplumlar insanlığın içinde yaşadığı toplumsal sistemler olmuştur. Bu binlerce yıllık sömürülü toplum tarihinin en gelişmiş biçimi olan kapitalizm aynı zamanda sömürülü toplumların da son evresidir. Kapitalizm, kendi gelişimi içinde evrilerek emperyalizme nasıl dönüşmüşse, ki bu zorunlu bir gelişmedir. Kapitalizmin işçi sınıfının mücadelesiyle yıkılması da öyle zorunlu bir durumdur. Yazılı tarih boyunca sömürenler ve sömürülenler ayrımını yaşamış insanlığın toplumsal mücadele birikimleri de kapitalizmde iki kesimde toplanmıştır. Kapitalizmde tarihin tüm sömürücülerinin bilgi birikimi ve deneyimleri burjuvazi de

Yaşadığımız çağ emperyalizm ve devrimler çağıdır. Bir tarafta kapitalizmin yağmacı yapısıyla varlık bulanlar, diğer tarafta kapitalizmin yağmacılığıyla cehennem hayatı yaşayanlar. Bu karşıtlık dünyanın farklı bölgelerinde farklı birikimlerle devrimlere yol açmaktadır. 20. Yüzyılın başından bu yana emperyalizme evrilen kapitalizme karşı dünya çapında birçok devrim yaşanmıştır. Devrimlerin bir kısmı başarılı olmuş emperyalizmi yenmiş bir kısmı yenilmiştir. Ancak emperyalizmin yağmacılığına karşı insanlığın direnişi hiçbir zaman bitmemiş ve her yerde mayalanan devrimler oluşmuştur ve hâlâ oluşmaktadır.

Emperyalizm ve devrimler çağında iki duruş temeldir. Ya emperyalizme boyun eğip onunla işbirliği içinde olunacaktır. Ya da emperyalizmi ve onun işbirlikçilerini yıkacak bir devrimci kalkışmanın tarafı olunacaktır. Bu iki tutum arasında bir üçüncü seçenek yani bir uzlaşma bulunmamaktadır. 13


KIZIL DAYANIŞMA Kapitalizm artık insanlığına savaş, baskı, ölümler, katliamlar, yoksulluk ve zulümden başka bir şey veremez durumdadır. Kapitalizm toplumlarda ayrıcalıklı bir sınıf ve onun çevresinde koruyucu bir uşaklar kesimi yaratarak var olmaktadır. 6 milyardan fazla olan dünya nüfusu içinde yüzde 1’den daha az bir kesimi oluşturan asalak sınıf ve çevrelerindeki koruyucu uşakları toplumsal her üretimi yağmalamakla varlık bulabilmektedir.

KAPİTALİZM Burjuvazi, 15. yüzyıldaki ortaya çıkışıyla birlikte feodalizme karşı mücadele içinde kendi iktidarını feodalizmi yıkarak oluşturmaya çalışmıştır. 20. yüzyılın başıyla birlikte kapitalizm, emperyalizm aşamasına geçerek insanlık tarihindeki feodal gericiliğe karşı ilerici niteliğini tamamen yitirmiştir. Burjuvazi, kapitalizmden emperyalizm aşamasına geçinceye kadar kendinden önceki egemen sömürücü sınıfı oluşturan feodallerle bazen çatışıp, bazen uzlaşarak yaptığı mücadelesini emperyalizm aşamasıyla birlikte terk etmiş ve feodallerle hatta dünyanın pek çok yerinde kalıntı olarak devam eden kölecilerle kopmaz bir bütünlük içine girmiştir. Kapitalizmin emperyalizm aşaması, burjuvazinin zaten sallantılı olan feodalizmle mücadelesini tamamen bitirmiş onu kendi sömürüsünde kullanacağı destekçisi ve yandaşı olarak görmüştür. 20. yüzyılın başından günümüze emperyalizmin işleyişi yeryüzünün hemen her yerinde egemen olmuş onun denetimi ve işleyişi dışında bir ekonomik ve sosyal yaşantının olmadığı bir mekanizma kurulmaya çalışılmıştır.

Her toplumsal sistem geliştirebileceği üretici güçleri geliştirme potansiyelini tüketmedikçe varlığını sürdürür. Kapitalizm geliştirebileceği üretici güçlerden olan insanla ilgili son menziline çok önceden varmıştır. Artık hiçbir insanın kapitalizmde gelişme ve yenilenme şansı yoktur. Kapitalizm insanlara cehalet, korkuyla sinmek, işkence, kendisine söylenen her şeyi onaylayan bir makine olmak ve kendisine verilenin dışına ne bilgi ne de yetenek olarak çıkmayacak bir kişi olmaktan başka bir şey sunamamaktadır. İnsanların ömrünü karnını doyurmak, giyinmek, barınmak gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarla harcamasını dayatmaktadır. Kapitalizm, üretim araçları gelişimini artık sadece, kitleleri uyutmak, istediği biçimde yönlendirmek ve yönetmek, onları birer boynu eğik korkak ve sinikler sürüsü haline getirebilecek araçlara yönelik yapabilmektedir. Son 50 yıldır yeni olarak ortaya çıkan hemen her üretim aracı bir baskı ve yönlendirme aracı olmuştur. Televizyon, bilgisayar, internet, kameralar, robot üretim teknikleri, gıda üretimindeki hormonlu tohumlar, tıptaki gelişmeler, cep telefon-

14


KIZIL DAYANIŞMA ları, silah sanayindeki gelişmeler, hızlı ula- Kapitalizm tıp alanında her gelişmeyi inşım araçları vb her biri kapitalizmin insan- sanların ulaşamayacağı yerlere taşımaklıktan duyduğu paranoyak korkuyla tadır. Her tür sağlık hizmeti ve sağlıktaki şekillenmiş baskı ve yönetme araçları ola- yenileşme astronomik rakamlarla ulaşılarak kullanımlara örnektir. İnsanlığın ortak bilir kılınmakta. Tıptaki yeniliklerden kazanımı olabilecek her tür üretim aracı ancak çok parası olanlar yararlanmaktagelişmesi, kapitalizm tarafından baskı, dır. İnsanlık 50 yaş ortalamasıyla yaşazulüm ve iktidarını koruma aracı olmaya yanlarla, 100 yaşın üzerinde ömür yönlendirilmektedir. Her tür bilimsel buluş sürenler ayrımına gitmektedir. İnsanlığın ve gelişme sadece paranoyaklaşmış yöne- yüzde 1’den az bir kesimi kendileri için tenlerin güvenlik ihtiyacının yanıtı olduparanoyak korkularla korudukları gizli ğunda ve emekçiler üzerinde baskı yeryüzü cennetleri inşa ederken insanlığın oluşturmak için kullanılabildiğinde varlık yüzde 99’u cehennemi yaşamaya yazgılı bulabilmektedir. kılınmaktadır. Bilgisayar, internet, Kapitalizmin gekameralar, uydular liştireceği hiçbir ve cep telefonları üretim aracı artık insanları fişleme, insanlığın zaraonları takip etme rına olmadan ve yönlendirme mümkün olmaaracı olarak kullayacaktır. nılmaktadır. Yeryüzünde bilgisayar, Emperyalizm sainternet ve cep tevaşlar olmadan lefonu kullanan varlık bulamaherkes yönetenmıştır ve emperlerce gözlenmekyalizmin tarihi Kapitalizmin geliştireceği tedir. İnsanların savaşlar tarihidir yaşamları içinde de. Günümüzde hiçbir üretim aracı artık  sisteme muhalif insanlığın zararına olmadan emperyalizm olacak her harekronikleşen devketi saldırıya uğresel ekonomik mümkün olmayacaktır.  rama ve zarar krizlerini aşmak görme riskini göze için yine savaşalması haline getirilmiştir. lara başvurmaktan çekinmemektedir. 2. Üretim alanında kullanılan robot teknoloDünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılından güjisi ve yeni tarzdaki makineler yeryüzünde nümüze geçen 68 yıllık sürede emperyaartan oranda işsiz işlevsiz insan kitleleri lizmin savaşlarında 2. Dünya Savaşında yaratmaktadır. Üretim saatlerinin aynı ölen insanlardan daha çok insan öldürülkalmasıyla üretim alanında daha az inmüş daha büyük yıkımlar yapılmıştır. sana ihtiyaç duyulmakta ve işsizlikte top1950-1953 yılları arasında yaşanan Kore lumsal üretimin dışına atılan insan savaşıyla başlayan süreç Wietnam, Pakitlelerini devasa boyutlara vardırmaktanama, Falkland adaları, Afganistan, Pakisdır. Yeryüzünde artık her 6 kişiden biri ke- tan, Hindistan, Irak, Afrika, Ortadoğu, vb durmak dinmek bilmeyen bir savaş zincilimenin gerçek anlamıyla ekonominin dışına atılmış ve açtır. Yeryüzündeki her 2 rinin halkalarını oluşturmaktadır. Aslında başlamış ancak nerede biteceği bilinmekişiden biri günde 2 dolar ve altındaki bir yen bir 3. dünya savaşı emperyalizmin gelirle yaşamak zorundadır. Yine yeryüzündeki her 6 kişinin 5’i geçim sıkıntısı ve kirli çıkarları için sürmektedir. Yeryüzünün her köşesi bu kirli ve haksız savaşın izlegeçim araçlarını yitirme riskiyle güvenceriyle doludur. siz olarak yaşamaktadır. 15


KIZIL DAYANIŞMA Emperyalizm kronik bir ekonomik kriz du- ayrımları körüklemek emperyalizmin rumudur. Ortalama her on yılda bir oluşan temel uğraş alanlarındandır. Ezilen halkladevresel krizler artık zaten var olan krizli rın ve emekçilerin mücadele birlikteliği ortamın daha katlanılmaz ve dünya halka- emperyalizmin korkulu rüyasıdır. Ezilen larının daha da ezileceği daha da yoksulhalkların ve emekçilerin birlikteliğini bozalaşacağı dönemler olmaktadır. Bir yanda cak her tür tarihsel, dönemsel ayrımları stokları dolu ürünler diğer yanda bu ürün- canlı tutarak ve bunları olmadıkları lere ulaşması imkânsız kılınan insanlar önemle propaganda ederek emekçilerin kapitalizmin ekonomik krizinin tanımıdır. ve ezilen halkların birlikte mücadelesini Emperyalizmin sermaye ihracında oluştur- engellemeye çalışmaktadır. duğu spekülatif kirli oyunların yöntemleri daha var olmayan birçok ürünü varmış gibi göstermekte ve insanlığın birkaç kuşak üreteceği tahmin edilen ekonomik değerleri üzerinden hayali değerlere sermayeler yatırılarak insanlığın geleceği esir alınmaktadır. İnsanlar ekonomik yaşam içinde ancak geleceklerini borçlandırarak yer alabilmektedirler. Bir ev, bir araba veya en temel zorunlu ihtiyaç maddelerine ulaşmak ancak borçlanmalar yoluyla yapılabilir hale getirilmiştir. Yeryüzünde uluslar arası tekellerin bankalarının denetimi dışında bir ekonomik faaliyetin olmaması için toplumsal her hücreye kadar sızılmış ve insanlar geleceklerini satmak zorunda bırakılmıştır. Sürdürülemez bir Bolivya lideri Evo Morales’in söylediği “ya ekonomik sistem sürekli olarak krizlerle kapitalizm ölecek ya yeryüzü” deyişi bir duvara toslamakta ve bu krizlerin yükünü gerçeği ifade etmektedir. Emperyalizm egemenler halk kitlelerin üzerine yıkmaya yeryüzünün tahribatıdır. Küresel ısınmaya çalışmaktadırlar. Her ne yaparsa yapsın, yol açan en önemli nedenin emperyalizher ne kadar üretken çalışırsa çalışsın hiç- min ekonomik yağması olduğu bilimsel bir emekçi başta zorunlu ihtiyaç maddebirçok veriyle ortaya çıkarılmasına rağleri olmak üzere yaşamını istikrarlı men buna karşı bir çare aranmamaktadır. biçimde devam ettirme güvencesine sahip Çare diye ortaya çıkarılan birçok uygudeğildir. lama ise emperyalizmin yeryüzünü yeniden paylaşma ve egemenliğini pekiştirme Emperyalizm yeryüzünde “ulusal” devletaracı olmaktan öteye gidememektedir. lerle örgütlenmesini pekiştirmektedir. Her Yeryüzünde hala yeşil alanlar vahşet dü“ulusal” devlet aslında emperyalizmin bir zeyinde tahrip edilmekte, yeryüzünün kuklası olmaktan, onun çıkarları için kendi yaşam çeşitliliği sürekli olarak soyu tükehalkını zapturapt altına almaktan başka nen ve tükenme riski altına giren bitki ve bir işlev taşımamaktadır. “Ulusal” devlethayvan listelerinin yenilenmesiyle karşı ler sadece kendi halkını “uslu” tutmak ve karşıyadır. Emperyalizm yeryüzünü tahrip emperyalizmin çıkarlarını korumak üzeetmeden var olamayacak bir mekanizmarine varlık bulabilmektedir. dır. Emperyalizm insanlık tarihinin birikmiş problemlerini kronikleştirmiştir. Ezilen ulusların varlığı, ırkçılık, ötekileştirme, cinsiyet ayrımcılığı, dinsel ayrımlar ve çatışmalar, gibi halkların birlikte hareket etmesini engelleyecek, birlikteliğini bozacak

Kapitalizm artık sürdürülemez hale gelip son çılgınlıklarına dayanmıştır. Kapitalizmin son evresi insanlık için saldırganlık ve vahşettir. Kapitalizmin insanlara vereceği yegane şey düşmanlık, ayrımcılık, ölüm, yoksulluk, korku ve yok oluştur. 16


KIZIL DAYANIŞMA

SOSYALİZM Kapitalizme karşı mücadelenin en önemli dönüm noktası olan 1917 Ekim Sovyet Devrimi ve ardından gelen bir dizi ülkedeki Demokratik Halk cumhuriyetleri deneyimleri 20. yüzyıl içinde kapitalizm karşısında yenilgiye uğramıştır. Sosyalizm bir insanlık ülküsüdür. Sadece bir sömürücü sınıfın yıkılması mücadelesi değil aynı zamanda insanlık tarihinin barbarlıktan çıkması adımıdır da. Sosyalizmin, kapitalizm karşısında kazandığı her zafer önemlidir. Sosyalizmin her zaferi ise onun bir daha geri dönülmez kazanımı olmamaktadır. Sosyalizmle, kapitalizm arasındaki mücadelede sosyalizm yenilgiler içinde şekillenmektedir. Kazanılan her zaferini korumak çoğu zaman mümkün olmamakta ve sosyalizm kaybettiklerini yeniden ve tekraren yeniden kazanmak zorunda kalmaktadır. Sosyalist ülkelerin kapitalizm karşısındaki yenilgisi bir dizi nedene bağlıdır. Bu yenilginin nedenleri ne olursa olsun sosyalizmin her savunucu bireyi ve örgütü kendi deneyimlerinden bilmektedir ki yenilgiler bir kez daha yeniden diyerek mücadeleye atılmakta deneyim olmakta ve yeni kazanımlara ulaşmakta olanaklar sağlamaktadır. Sosyalist ülkelerin deneyimleri insanlığa bir şey göstermiştir. Sosyalizm, kapitaliz-

min insanlığa dayattığı temel ihtiyaçlar için insanın tüm yaşamını harcamak zorunda olmasını ortadan kaldırmakta ve sosyalizm ilk elden insanların temel ihtiyaçlarını herkesin ulaşabileceği hale getirmektedir. Yeme içme, giyim, barınma, eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, gelecek güvencesi vb temel ihtiyaçlar sosyalizmde kapitalizmin aksine insanların doğal hakkı olmaktadır. Sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin günümüzde sosyalizm savunusunda olanlara kazandırdığı birçok öğe bulunmakta. Sosyalizm insanlara temel ihtiyaçlarını dayatarak mecburiyetlere sokmaz. Sosyalizm insanların kendilerini ifade etmesi önünde geniş olanaklar açar. Sosyalizm insanların gelişmesi kendilerini yenilemesinin önündeki her tür engelle mücadele eder. Sosyalizm insanların bir kesiminin varlık içinde her tür gücü elinde tutmalarının karşısında durur ve herkesin eşit olmasını savunur, bunu yapmayı hedefleyip çalışır.

17

Günümüzde insanlık kapitalizmin barbarlığı içinde boğuşmakta ve her geçen sürede dünyanın her yerinde sosyalizme daha da yaklaşmaktadır. Lenin’in deyişiyle halen “çağımız emperyalizm ve devrimler çağıdır.”


Sosyalizm insanların cinsiyet, din, ırk, milliyet, inanç, ekonomik güç vb temellerinde ayrışmalarına ve birinin diğeri üzerinde üstünlük ilan etmesine karşıdır.

KIZIL DAYANIŞMA

Sosyalizm deneyimlerinin kazandırdıkları bugün sosyalizmi savunanlar için özel bir güçtür ve bu deneyimler insanlığın yeni sosyalizm deneyimlerine daha yakın olmasını sağlamaktadır. Sosyalizm, kapitalizmden sonra gelen zorunlu toplum biçimidir. Yaşanan deneyimler bilimsel sosyalizmin yaratıcılarının değerlendirmesini haklı çıkarmış ve sosyalizmin ilk aşaması sürecinde kapitalizm şartlarındaki sınıf savaşımının farklı araçlarla, farklı biçimlere bürünerek sürdüğü görülmüştür. Sosyalizmin proletarya diktatörlüğü olarak başlaması ve bunun bir gereklilik olması teorik bir önerme olarak değil hayatın içinde denenerek haklılık kazanmıştır. Şurası bir gerçektir, sosyalizmin ilk evresinde iktidarı alan işçi sınıfı eski sömürücü sınıfların yıkıcı faaliyetlerinin her tür saldırısıyla boğuşmak zorunda kalmaktadır. Her mücadele kazanılması gereken bir sürece dönüşmektedir. Tarihsel gerçekler göstermiştir ki; sosyalizmin ilk evresi karşı-devrimin saldırılarına yenilmeden dayanacak yapıya kısa erimli bir mücadeleyle ulaşamamıştır. Daha donanımlı ve daha uzun erimli bir sosyalizm ilk evresi yaklaşımının gerekliliği hayatın karşımıza çıkardığı bir gerçektir. Sosyalizmin kurulduğu ülkelerdeki yenilgisinin birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin sosyalizm deneyimlerinin yaşandığı her yerde farklı biçimlere büründüğü bilinmelidir. Ancak Lenin’in de ifade ettiği gibi sosyaliz-

min ilk evresinin alttan alta yürüyen sınıf mücadelesinin farklı bir biçimi olduğu görülmüştür. Sosyalizm, kapitalizmi yıktığında sömürücü sitemi ve alışkanlıklarını yok etmez sadece onun elindeki bir kısım olanakları yok eder. Kapitalizmin binlerce yıllık sömürülü toplumlar tarihinin yarattığı geleneksel değerler içinde sosyalizmin ilk evresinde düşman faaliyeti yürütme olanakları yaratmaya çalıştığı her sosyalizm deneyiminde gözlenen gelişme olmuştur. Sosyalizmin ilk evresinin adımları daha tamamlanmadan yenilmesinin ardından sosyalizm ismini ve en azından görüntüsünü hemen ortadan kaldıramayan bir yapı her yerde oluşmuş ve bu şekilde sosyalizm adına kapitalizm inşa edilmiştir. Sovyetlerin sosyalizm deneyimi 1917 Ekim Devrimi’yle ilk adımını atmış 1920’lerin ilk yarısındaki politikalarla şekillenmeye başlayabilmiş ve 1950’lerin sonuna doğru sosyalizmin ilk evresi yenilmiştir. Ardından 1960’lardan 1990 başına kadar olan şey ise sadece sosyalizm adına kapitalizmin inşası olmuştur. Ki kapitalizmin sözcüleri o dönemde ki uygulamaları sosyalizm uygulamaları olarak lanse etmektedirler. Sosyalizm deneyimleri kısa da sürmüş olsa insanlık için büyük kazanımlardır ve komünistlerin mücadelelerinin önünde yol açıcı deneyimlerdir. Günümüzde insanlık kapitalizmin barbarlığı içinde boğuşmakta ve her geçen sürede dünyanın her yerinde sosyalizme daha da yaklaşmaktadır. Lenin’in deyişiyle halen “çağımız emperyalizm ve devrimler çağıdır.”

18


KIZIL DAYANIŞMA zaynlara girişmiştir. Kürt halkıyla “Kurtuluş Savaşı” içinde yapılan ortak vatan vurgusu bir kenara bırakılmış ve Kürt halkına karşı yıldırma ve katliamlara girişilmiştir. İşçilerin yaşam koşulları ve örgütlenme hareketleri şiddetle bastırılmış. Yoksul köylülerin toprak talebinin ise daha doğmadan boğulması her tür jandarma baskısıyla sağlanmıştır. Şiddet, sömürücü sınıfın kendi içine 1920’li yıllarıda daha cumhuriyetin kuruluş yıllarında yayılmış TÜRKİYE cumhuriyetin egemenleri içindeki hesaplaşmada gayrı Müslimler uluslararası konBirinci Dünya Savaşı’nın içinde şekillenjonktürün katkısıyla da ırkçılıkla meye devam eden yeni Osmanlı, Türkiye harmanlanmış yağmaya uğramış ve yeni Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla yeni biçicumhuriyetin sadık “Türk” burjuvalarının mine dönüşümünde önemli bir aşama kısa zamanda palazlanması politikasına kaydetmiştir. “Yeni” cumhuriyet, Osgirilmiştir. Osmanlı’nın 1914’te başladığı manlı’nın birçok özelliğini içinde barındıra- “Ermenilerin kökünün kazınması” uygularak oluşturulmuş bir devlet olarak tarih masından nemalanarak palazlanmış yeni sahnesine çıkarken egemen sınıf içinde de burjuva ve toprak ağaları bu politikanın çatışmalar ve ayrışmalar yaşanmış ve en ateşli destekçileri olmuş ve gayrı Müsegemen sınıf süreç içinde kendi netleşme- limler başta İstanbul olmak üzere birkaç sini yaratmaya çalışmıştır. Değişen şey şehre kıstırılmıştır. egemen sınıf içindeki aktörler olmuş OsÜlke içinde makyaj tarzı değişimler yapılmanlı’dan bu yana sömürenlerin egemen- mış ve kılık kıyafet, şapka, takvim vb deliğinde bir değişim olmamıştır. Sömürücü ğişimlerle Batılı olma rüzgârı estirilmeye sınıflar aynı Osmanlı’da olduğu gibi yeni çalışılarak ülkede varlıkları yok edilmeye cumhuriyette de iktidarı gasp etmiştir. başlanan gayrı Müslimler yerine onlardan daha “Batılı öz Türkler” yaratılmaya çalıCumhuriyetin kuruluşunda burjuvazi ve şılmıştır. toprak ağalarıyla birlikte Osmanlı artığı bürokrasi devlet erkinin sahibi olmuştur. 1930’lu yıllarda, 1929 büyük dünya ekoKurulan yeni cumhuriyet Osmanlı’dan nomik buhranının tüm yükü ülkeye yıkıgelen bir kısım kurumu ve politikayı “Kur- lınca krizden çıkış yolu İtalya’daki tuluş Savaşı” sürecinde emperyalistlerle Faşizmin, “Mussoli”nin uygulamalarında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde tasfiye bulunmuştur. Osmanlı yakın geçmişinden etmeye yönelmişlerdir. Hilafetin kaldırılaldığı ırkçılıkla harmanlanmış kıyıcı devlet masından, misakı milli diyerek başlanan kurtuluş savaşında bu iddiadan daha sonra vazgeçilmesine, yurtta sulh cihan da sulh tanımlamasıyla Osmanlıdan kalan işgalcilikten vazgeçildiğinin ilanına, İstanbul’un başkentten çıkarılmasına birçok uygulama emperyalizme karşı şirin görünme politikası olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni cumhuriyet emperyalizmin sıkıştırdığı alan olarak gördüğü sınırları içine yönelmiş ve ülke içinde yeni di-


KIZIL DAYANIŞMA dan değişen dünya koşullarında ayakta kalabilmek için makyaj değişikliğine gitmiş ve “çok partili hayata” geçmiştir. Politik arenadaki bu çok partililik, faşist devlet biçimini korumak ve geliştirmek ortak zemininde buluşma halidir. “Dokunulmaz” faşist devlet biçiminin temel alanlarının olduğu politik arenadaki partiler ancak kısıtlı konularda itişip kakışabileceklerdir. En önemli politik tartışmalar kişisel konular etrafında oluşup onun dışındaki hemen her konu ortak “devlet bekasının” yani faşist devlet biçiminin korunması alanı sayılmıştır. Dış politika, ekonominin işlerliği, ordu, iç güvenlik, anlayışıyla devlet biçimi bu yıllarda Faşizme dönüştürmeye başlanmıştır. 1930’lı eğitim, emekçilerin yaşam koşulları ve siyasi alanda bulunması, ezilen halkların yıllar boyunca devlet biçiminin faşistleştidurumu vb gibi birçok temel konu sadece rilmesi uluslararası alanda faşizmin güçşekli olarak, makyajları içeren biçimde lenmesi de “doğrusu faşizmdir” politik alanın konusu olabilmiştir. anlayışının onayı sayılarak tam bir kampanya biçimine sokulmuştur. Artık Dersim 27 Mayıs 1960 Darbesiyle ülkede yeni bir katliamı ve ardından yapılanlar mecburi dönem açılmıştır. Demokrat Parti’nin ve “doğal” bir uygulamadır ve Dersimliler devletin hantal yapısının değişen dünya zaten Türk’e köleden başka bir şey olamayacak “yaratıklardır”. Sadece Dersimli- şartlarına istenen zamanda ve hızda ayak uyduramayacağının anlaşılmasıyla emperler değil devlete tam bir sadakatle kölece yalizmin yeni politikalarının acil ihtiyaçlabağlı olmayan, onun her tür işini büyük rının karşılanması için askeri darbe bir aşkla yapmayan herkes “yaratık” duyapılmıştır. 27 Mayıs darbesinin ardından rumunda sayılmaya başlanmıştır. gelen süreçte Demokrat Parti’nin devamcısı ve Adnan Menderes var oldukça hiçbir zaman o şansı bulamayacak olan Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi 1960 ortalarından itibaren iktidara geçmiş ve emperyalizmin tam bir ileri karakolu olmanın gerekleri yerine getirilmiştir. Değişen toplumsal yapı içinde ayrışan kesim ve sınıflara hitap edecek yeni partiler yeni kurumlar oluşturulmuş ve bu süreç 12 Mart 1971 Muhtırası ile güçlendirilerek 12 Eylül 1980 Faşist Cuntası’na gelinmiştir.

II. Dünya savaşının sonuna kadar uygulanan bu politikalarla asli Faşist biçimini oluşturan devlet, II. Dünya Savaşı ardın-

12 Eylül 1980 Faşist cuntası toplumsal bir kırılmadır. 12 Eylül 1980’den önce 24 Ocak 1980 de alınan “24 Ocak ekonomik kararlarıyla” ülkede yeni bir devlet dizaynının gerekliliği ilan edilmişti. Bu dizaynda ülke tarihinde daha önce hiç oluşmamış toplumsal düzen karşıtı muhalefetin varlığı kadar, İran’daki Şahın yıkıldığı devrim ve Sovyetler Birliği adıyla devam eden re20


KIZIL DAYANIŞMA patronu Halit Narin işçilerin 1970’li yıllardaki mücadelelerini anımsatarak “şimdi sıra bizde” diyerek 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi’nin özetini yapmıştır.

vizyonist bloğun da artık bu biçimiyle devam edemeyeceğinin anlaşılması önemli rol oynamıştır. ABD başkanına yardımcıları 12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesini yapanları “bizim çocuklar” diye haber verirlerken 12 Eylül 1980 Faşist Cuntası’nın bir ABD dizaynı olduğu da belirtilmektedir. 12 Eylül 1980 Faşist cuntası halk için baskı, işkence, yoksullaşma, göç, umutsuzca sinik ve korkak olmanın zorunlu hale getirilişi olurken, egemenler için tam bir cennet olmuştur. Sömürücü sınıflar bu dönemde daha önce olmadıkları kadar rahat ve saldırgan davranabilmiş ve tam bir gelişim göstermişlerdir. Darbenin ilk zamanlarında tekstil

Ülke ancak 1990 Zonguldak büyük işçi yürüyüşüyle bu baskılardan silkinebileceğini göstermiş ve fasılasız 10 yıl süren karanlık dönemin içinde bir umut olmuştur. 1990’lı yıllar ülkede mücadele ve gözaltında kayıplar, işkence ve kirli savaş yıllarıdır. Yeni bir emekçi halk uyanışını bastırmak için dünyanın pek çok yerinde emperyalizmin yerli işbirlikçilerince uygulanan kirli savaşın her tür yönteminin devreye sokulduğu yıllardır. On binlere varan gözaltında kayıplar ve faili meçhullerle emekçi halk hareketinin uyanışının öncüleri yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yöntemlerin son halkasını 19 Aralık 2000’de büyük bir acımasızlık örneği olarak “Hayata Dönüş” adı verilen cezaevi katliamları oluşturmuş ve aslında bu katliamla devlet emekçilere yönelik yeni bir “darbe” düzenlemiştir. Sömürücü sınıfın kendi içindeki iç hesaplaşması 12 Eylül 1980 Darbesiyle artık


KIZIL DAYANIŞMA daha kısıtlı ve dar alana sıkışmışken maddi ve manevi yardımlarla palazlandırı1990’lı yıllar egemen sınıfta farklılaşmala- lan gerici parti tek başına iktidara geçerek rın da iyice açığa çıktığı yıllar olmuştur. devletin “yeni” ideolojik kılığının temsilcisi Yönetenlerin, cumhuriyetin kuruluşundan olmuştur. beri dayattığı tekçi, ırkçı, milliyetçi, laik yaklaşım halk nezdinde yaptığı baskı ve Egemenlerin dinci önyargılarla süslenmiş işkencelerle iyice yıpranmış ve 19 Aralık yaklaşımı ile daha önce egemen olan 2000 “Hayata Dönüş” katliamı darbesiyle “laik” ırkçı yaklaşımı aynı şeyin farklı suhalk nezdinde tamamen meşruiyetini yinumlarından öte gitmemektedir. “Yeni” tirmiştir. 2001 yılında dünyadaki ekonodevlet partisi AKP’nin ve etkinlik alanının mik verilere hiçte uygun olmayan 2001 dini kullanarak daha rahat ve cesur yalan“Anayasa fırlatma ekonomik krizi” patlalar söylemesi ile ırkçı, “laik”, faşistlerin mış ve sistemin meşruiyetini yitiren akartık açığa çıkmış bir kısım unsurunu yartörlerinin ortadan silinmesi işleminin son gılama adıyla cezaevlerine tıkması bir hehalkası tamamlanmıştır. saplaşma veya devletin faşist biçiminin değişmesi değildir. Olanlar sadece iyice Bu sistemin kaçınılmaz yıpranmasına karşı ABD dizaynı “yeni” bir ideolojik kesim yıllar içinde zaten palazlandırılarak türetilmeye başlanmıştı. 1970’li yılların siyasi arenasında bir siyasi komedyen konumunda olan ve toplumsal desteği dini tek yaşam biçimi kabul eden dar bir kesimle sınırlı Necmettin Erbakan 12 Eylül Faşist Darbecilerinin de kurumsallaştırdıkları yeni din propagandasının 1990’lı yıllarda meyvelerini toplayacak aktör olmuştur. Dinsel önyargılarla beslenen milliyetçi, ırkçı, emperyalizmin politik hattına tam bağımlı “yeni” bir ideolojik yaklaşım parlatılarak, devletin yeni yaklaşımı yapılmaya, 1990’lı yılları içinde egemen kılınmaya başlanmıştır. Bu egemen dinci, milliyetçi, tekçi, yaklaşımın cumhuriyetin kuruluşundan bu yana benimsediği temel yaklaşımından tek farkı “laiklik” yerine dinsel önyargıları daha fazla kullanıyor oluşudur. 2000 yılı içinde Necmettin Erbakan’ın gereken tam sadakati sağlayamayacağı ve aynı zamanda istenen hızda dönüşüm yapamayacağına bağlı olarak dinci önyargılarla beslenmiş milliyetçi muhafazakâr kanat ikiye bölünmüştür. Bu yıpranmış sistemin aktörlerinin devre dışı bölünmeden her tür “destekle” donatılan kalmalarının kaçınılmaz olması ve dinci dinci önyargıları daha pervasızca kullanan önyargılarla yönetmeye çalışanların kendi meşruiyetlerini topluma kabul ettirme ça“yeni” gerici bir devlet partisi olarak AKP basından başka bir şey değildir. Devlet fayaratılmıştır. Kuruluş geçmişi bir yıl bile şist biçimini devam ettirmekte ve AB olmadan kaynağı nerden geldiği meçhul 22


KIZIL DAYANIŞMA ilişkileri çerçevesinde oluşturulduğu söyle- fabrika, üretim, tüketim, hizmet, ithalat, nen “kısmi demokratik hava” sadece bir ihracat vb ekonominin temel alanları ellemakyajdan başka anlam taşımamaktadır. rindedir. Tekellerin istedikleri dışında ekoFaşist devletin “yeni” dinsel önyargılarla nomik güç olma şansı artık yoktur. Aradan harmanlanmış yaklaşımı ülke içinde daha çalışarak sıyrılma hayalleri kuran küçük, saldırgan ve acımasız uygulamaları yarat- orta sermaye sahipleri ancak hayal kurmaya çalışması ve herkesi bir “hizaya” makla yetinebilirler ve eğer hayatta kalsokmayı tam bir saldırganlıkla yürütmemak isterlerse de tekellerle birlikte olmak sine bahane ve kılıf oluşturmaktadır. Bu onların sadece emir kulu olmak zorundadinci önyargıları artık “laik” yaklaşım yedırlar. rine devletin resmi ideolojisi haline getirmek sadece faşist devlet biçiminin kendini Devlet tüm kurumlarıyla bu tekellerin deonarmasıdır. Bu “yeni” yaklaşım artık sanetimi altında bir aygıttır. Devlet içinde dece ülke içindeki ezilen halklara, emekgörülen siyasi çatışmalar çoğu zaman çilere karşı saldırgan değil aynı zamanda uluslararası tekeller arası rekabetin gösbölgesel olarak da saldırgandır. Bölgesel tergesi olmaktadır.

savaşların aktörlerinden biri olmaya hazırlanan bir “yeni” dinsel önyargıları devlet ideolojisi yapmış anlayış vardır. Sömürücü sınıflar daha güçlü daha donanımlı olarak yıpranmış eski “resmi devlet ideolojisi” yerine “yeni resmi ideolojiyi” oluşturmaya devam etmekte ve devletle bütünleşmiş biçimde iktidarlarını sürdürmektedirler. Egemenler, emperyalizme bağımlı asalak bir sınıftır. Emperyalizmin uzantısı tekeller olarak yönetim erkinin tepesinde bulunanlar ülkede yaratılan her tür değerin üzerinde denetim sahibidirler. Ekonominin yarattığı değerlerden en büyük payı almakta ve ülke ekonomisini bağımlı oldukları uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin istedikleri biçimde dizayn etme gücüne sahiptirler. Büyük toprak sahipliğinden, her tür

Sömürücü sınıf asalak bir yapıdadır. Sermayenin hiçbir şey yapmadan para kazanmasında açılan uluslararası yeni yollardan ülke tekelleri de yararlanmakta ve dünya çapında sermaye spekülasyonuna yönelmektedirler. Bölgesel bir askeri jandarma olma rolüne bürünen yönetenler bunun gereği olarak bölgesel güç olmaya da çalışmakta ve ülkenin komşuları içinde kendi ekonomik nüfuz alanlarını uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin biçtiği role uygun oynamaktadırlar. Sömürücü sınıfı uluslararası tekellerden ayırt etmek imkânsızdır varlık dayanaklarının temelini daha ilk oluşumlarından itibaren buna dayandıran egemenler uluslararası tekellerin ve emperyalist ülkelerin temsilcileridirler.

23


KIZIL DAYANIŞMA

ÜLKE TARİHİNDE  SÖMÜRÜLENLERİN  MÜCADELESİ  VE SOSYALİSTLER. I. Dünya Savaşı öncesi Ermenilerin kurdukları bir kısım örgütlenmelerin sosyalizmden etkilendiği bilinmekle birlikte etkileri çok sınırlı kalmıştır. “Kurtuluş savaşı yıllarında yerel etkilere sahip sosyalizmden etkilenmiş küçük dergi çevreleri ve örgütlenmeler olmasına rağmen halk hareketinin örgütlenmiş en anlamlı adımı Mustafa Suphi ve Ethem Nejat önderliğindeki TKP’dir. TKP’lilerin Karadeniz’de Mustafa Kemal’in direktifiyle katledilmesi doğum halindeki TKP için önemli bir darbe olmuştur. Kurtuluş savaşı içinde Mustafa Suphilerin katledilmesinin ardından devletçe sahte TKP kurulması yeni kurulan cumhuriyetin bu konulardaki karşı-devrimci becerikliliğini de göstermektedir. Sömürülen kesimlerin cumhuriyetin kuruluşundan 1960’lı yıllardaki Türkiye İşçi Partisi deneyimine kadar elle tutulur bir örgütlülüğü oluşamamıştır. Geçen 40 yıllık süreç içinde başta Kürt halkı olmak üzere, işçiler, öğrenciler, yoksul köylüler, Aleviler her tür baskı katliam ve saldırı altında direnç gösterebilecekleri her hangi bir örgütlenmeleri olmadan yaşamıştır. Baskının, zulmün dayanılmaz olduğu koşullarda ayaklanan Kürtler ve Aleviler katliamlarla yok edilmeye çalışılmıştır. Yer yer oluşan işçi direnişleri cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren sadece saldırıyla bastı-

rılmış ve her tür hak arayışı sadece polisiye şiddetin konusu olmuştur.

1960’lı yılların başında kurulan Türkiye İşçi Partisi belirgin bir adım atılmasını sağlamış ve meclise üyelerini yollayabilmiştir. 1960’lı yıllar aynı zamanda emekçilerin uyanış yılları ve mücadeleye katılmaya ve örgütlenme girişimlerine sahne olmuştur. Sendikal örgütlenmeler, yerel dernekler, gençlik örgütlenmeleri bu süreçte başlayabilmiştir. Kısmi örgütlenme özgürlüğü sanıldığı gibi 27 Mayıs 1960 darbecilerinin verdiği bir “hediye” değil aksine zorla alınmış bir durum olmuştur. 1960’lı yıllardaki TİP’in, sendikaların, yerel dernekleşmelerin, gençlik örgütlenmelerinin hızla güçlenmesi bunun göstergesidir. Daha cumhuriyeti kurarken sahte devlet TKP’si kurabilen karşı-devrim uyanıklığı gelişen toplumsal baskının karşısında dayanamamış ancak bu zorla alınan asgari örgütlenme hakkını bir hediye gibi göstermeye gayret etmiştir. Ki 1960’lı yıllar boyunca tüm karşı-devrimci ağızlar bu hakları gasp etmek için “1961 Anayasası bol geliyor daraltmak lazım” diyerek sömürülenlerin örgütlenme haklarını budamak amacıyla her tür saldırıyı meşrulaştırmaya çalışmışlardır.

24


KIZIL DAYANIŞMA 1960’lı yılların sonuna doğru özellikle gençlik içinde sosyalizme yönelim ağırlıklı hale gelmiş ve o tarihten günümüze kadar toplumsal mücadelede sosyalizmin temsilcilerini oluşturacak olan kesim reformist “sol” ve “darbeci askerci” anlayışlardan ayrışmıştır. Sosyalizmin devrimci savunusunu, reformist “sol”dan ve “darbeci askerci” devlet yanlılarından ayrıştırıp günümüze uzanan tohumlarını yaratanlar THKO, THKP/C ve TKP/ML olmuştur. Sosyalizmin devrimci savunusunun daha ilk teorik tezlerinin ve ilk örgütsel yapılanmalarının oluştuğu aşamada devlet tüm vahşetiyle bunları yok etmek için saldırmıştır. 1970’li yılların başı devrimci sosyalizmin savunusu için yola çıkanların katliamlarıyla başlamış ve bu örgütlenmelerin liderleri ya öldürülmüş ya da hapishanelere doldurulmuştur. Devletin saldırılarındaki vahşet ve devrimci sosyalistlerin ilk andan itibaren her tür olumsuzluğa rağmen kararlı duruşu ülke kamuoyunda devletin saldırganlığının meşruiyetini yitirmesine yol açmış ve 1974 yılında genel af yayınlanmak zorunda kalınmıştır. 1974’den 12 Eylül 1980 Askeri faşist darbesine kadar geçen 6 yıllık kısa dönem devrimci sosyalizmin savunusunu yapanların halk içinde hızla yayılmasına ve etkin olmasına sahne olmuştur. Düzenin karşısında devrimci bir alternatif olan ilk ciddi halk hareketi 1970’li yıllar içinde oluşmaya başlamıştır. Bunun hazırlanması ve örgütlenmesinde devrimci sosyalizmi savunanlar önemli rol oynamış ve halk muhalefetini düzenin karşısında devrimci alternatife yöneltmeye çalışmışlardır. 1970’li yıllar içinde sosyalizmin kavranmasında ve anlaşılmasında geniş bir kesimin ilgisi oluşmuş ve

sosyalizm bir “aydın” meşguliyetinden çıkıp emekçilerin ve ezilen halkların direniş kılavuzuna dönüşmüştür.

1970’li yıllardaki devrimci uyanış ve sisteme karşıt olma hali kendi iç gelişimi içinde değişik fikri açılımlara sahne olmuş ve bu değişik açılımlar emekçilerin ve düzenden memnun olmayan değişik toplumsal katmanların sosyalizme ilgisiyle de birleşince farkı örgütlenmelerin filizlenmesine zemin yaratmıştır. Farklı devrimci yapılanmaların çoğalması bir fikri doğum haline işarettir. 1970’li yıllardaki bu farklılaşma temel olarak düzen içi “sol”la ayrışma şeklinde kendini göstermiş ve düzen içi “sol” akımlar devrimci yaklaşımlardan ve sosyalizm anlayışından süreç içinde atılmaya başlanmıştır. Uluslararası alandaki siyasi gelişmelerin ayrı örgütlenmelerin oluşmasında önemli bir etken olduğu bu süreçte sosyalizmin anlaşılması ve mücadelenin örgütlenmesinde önemli deneyimler biriktirilmiştir. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’yle filizlenmeye başlamış olan sömürülenlerin devrimci hareketi yenilerek geri çekilmiş ve devrimci sosyalizmin örgütlenmeleriyle birlikte her tür emekçi örgütlenme yasaklı hale gelmiştir. Sendikalar, dernekler, par-

25


KIZIL DAYANIŞMA

tiler, mahalle komiteleri vb halk örgütlenmeleri dağıtılmış ve bu örgütlenmelere sahip çıkabilecek güçler bunu yapamamıştır. 1985 yılına kadar darbe şartları altında mücadeleyi yeraltında sürdürebilen devrimci sosyalist hareketler 1985 yılında tam bir dağınıklıkla ve örgütsüzlükle karşı karşıya gelmişler ve her tür örgütlenmeleri yok edilmiştir. Kürt hareketinin 1984 çıkışıyla ülkenin bir bölümünde başlayan devrimci hareketlenme 1989 Bahar eylemleriyle işçi sınıfının direnişler yaratmasıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. 1990 başındaki Zonguldak direnişi ve büyük işçi yürüyüşü sömürülenler üzerindeki “ölü toprağının” atılmasında bir aşama olmuş ve başta toplantı ve gösteri yasaları olmak üzere birçok “yasak” sadece kâğıt üzerinde kalmak zorunda kalmıştır. 1990’lı yıllara Zonguldak işçilerinin direnişiyle girilmesinin ardından 1996 yılına kadar devrimci sosyalizmin savunusuyla kendini ortaya koyan düzen karşıtı devrimci hareket gelişme göstermiş ve 12 Eylül 1980 Faşist Darbesi’yle uzaklaştırıldıkları sömürülenler arasındaki yerlerine geri dönebilmeye çalışmışlardır.

1990’lı yıllarda devlet yıllardır uyguladığı saldırganlığında tam bir dizginsizliğe yönelmiş ve 1970’li yıllarda kullandığı MHP kökenli sivil faşistler ve PKK itirafçılarından oluşturulan polis, özel tim ve özel harpçileriyle gözaltında kayıplar ve faili meçhul cinayetleri yaygınlaştırmıştır. Dev-

letin bu saldırı politikası 19 Aralık 2000 tarihindeki “Hayata Dönüş” katliamıyla tam bir açık saldırıya dönüşmüştür.

Gözaltında kaybetme, faili meçhul cinayetler ve 19 Aralık katliamı devrimci sosyalistlerin halk hareketi içinde tutunamayıp geriye çekilmesine yol açmıştır. Aynı şekilde devrimci sosyalizmin içinden attığı ve dışladığı reformist “sol” ve “darbeci askerci” devletçiler yine “sol” adına devletin devrimci sosyalizmin savunucularını katletmesinden kendilerine pay çıkararak ortalığa doluşmuştur. 19 Aralık 2000 katliamı sömürülenlerin örgütlenmesine ve kendi devrimci alternatiflerini üretmelerinin ve kazanımlarının bir kanlı darbeyle kesintiye uğramasıdır. Cumhuriyetin, Osmanlıdan devraldığı halkı korkuyla sindirerek yönetme politikasının bir parçasıdır. Korkaklar cumhuriyetinin, korkaklarını çoğaltma ve her zaman korkuyla yaşamaları için yapılan uygulamaların kanlı bir darbesi olan 19 Aralık 2000 katliamının sonuçları devrimci sosyalizmin savunucuları için sarsıcı olmuş ve bu süreçte emekçi halkın mücadelesi de geri çekilmiştir. Aynı tarihlerde Kürt hareketi liderinin yakalanması ve Kürt hareketinin de geriye çekilmesi 2000’li yılların ilk yarısını 12 Eylül 1980 Faşist darbesine benzeyen yıllara çevirmiştir. 26


KIZIL DAYANIŞMA ganlıkta dizginsizliğinin nedeni ise düzeGünümüzde bir dizi devrimci sosyalizm nin bir devrimle yıkılmadan sorunlarına savunucusu örgütlenmeler toparlanmakta hiçbir zaman çare bulamayacak kesimleve devrimci mücadeleye daha güçlü katkı- rin çoğalması ve artık üzerlerindeki “devlar sunmaktadır. Kürt hareketinin de üzelet korkusunu” atmaya başlamalarıdır. rindeki dağınıklığı attığı ve düzenle bağını Düzenin yıkılması gerektiği ve bunun koparmak zorunda olduğunun açığa çıkancak bir devrimle olanaklı olacağını dütığı görülmektedir. Emekçilerin hemen her şünen kesimler giderek çoğalmaktadır. alanda örgütlenmeler yaratmaya çalıştıkDüzen ise bu sistemden umudunu kesmiş ları sendikalar, dernekler, birlikler oluştur- kesimleri kendine yeniden bağlamak için duğu ve bunların seslerini daha kararlı birçok uygulamanın yanında değişik türde biçimde çıkardıkları günler yaşanmaktadır. “reformist”, devrimci görünümlü ara Artık her alanda sömürülenler haklarını akımların (post anarşistler, troçkistler, liaramakta ya da varlıklarına yönelen saldı- beral solcular, milliyetçi solcular, İslamcı rılar karşısında artık eskisi gibi sessiz kal- solcular, yasalcılar, vb) her tür faaliyetini mamaktadırlar. el altından desteklemekte veya görmezden gelmektedir. Yaşananlar sömürülenleri, düzen karşıtları ve devrimci oluşumları bir ayrım noktaDevrimci sosyalizmin yeniden bir örgütsel sına taşımıştır. Bu ayrım noktası devletin atılımla düzenden kopmuş ve kopmaya “hoşgörüyle” baktığı düzen içi muhalegönüllü emekçiler ve toplumsal kesimlerle fette yer almakla, devletin her tür dizgin- bağlarını güçlendirmesi en temel görevisiz saldırganlığını göze alarak devrimci dir. Bunun yanında “reformist” vb ara seçeneği yaratmak arasındadır. Devlet akımların düzenle bağı kopmuş kesimleri “yeni” ideolojik argümanında bunu açıkça tekrar düzene bağlama çabalarına karşı ortaya koymakta ve düzen içi muhalif oldurmaları devrimci seçeneğin güçlenmemayı kabul eden herkesi kısıtlı da olsa bir sini sağlayacak temel bir yoldur. “hoşgörüyle” karşılayacağını göstermeye Devrimci dayanışmanın bu süreçte önemli çalışmaktadır. Düzen karşıtı devrimci bir bir rol oynayacağı görülmektedir. Devçizgiyi ise her tür saldırganlık ve şiddetle rimci seçeneğin güçlenmesine yarayacak yok edeceğini ise her fırsatta ilan etmekher çalışma ve faaliyet devrimi tek yol ten geri durmamaktadır. olarak görenlerin dayanışmasıyla büyük bir güç kazanacak ve devrimci seçenek Yılların “sol” muhalif parti ve yapıları bu maddi bir toplumsal güç olacaktır. seçeneğe göre bir mevzi almak zorunda olduklarının baskısı altındadırlar. Son yıllarda görülen “sol” partilerdeki ve devrimci yapılardaki bölünme, ayrışma ve parçalanmalar bu baskıyla ilişkilidir. Devletin bu tip bir baskıyı süreklileştirmesi ve devrimci seçeneği hala diri ve canlı olarak savunanlara saldır-


KIZIL DAYANIŞMA

DAYANIŞMA Düzenin gördüğü her yerde şiddetle, kanla ve her tür yöntemle saldırdığı devrimci bir alternatif mayalanmaktadır. Sömürülenlerin yılların mücadele birikimleriyle elde ettikleri kazanımları onları yeni bir mücadele aşamasına yöneltmektedir.

Devrimci sosyalizm ve Kürt hareketinin zeminini oluşturduğu düzen karşıtı devrimci alternatif, var oluşunu büyük bedellerle sağlamış ve bu bedellerin yarattığı dayanışma ruhu sömürülenler için yeni bir umut oluşturmuştur. Devrimci örgütlenmeler kendi iç tutarlılıklarını korumanın öneminin yanında aynı zamanda kendilerini artık devrim

27


KIZIL DAYANIŞMA hareketinin bir bileşeni ve parçası olarak görmeye daha yakındır. Kısıtlı olan Devrim bir gelecek sorunu değildir. Devörgütsel güçlerinin çevresinde örgütlen- rim günün sorunudur. Devrim tarihleri sameyen, örgütlenmek için gereken araçdece iktidarın ele geçirildiğini lara ulaşmakta çekingen olan veya yazmamaktadır. Devrim bir süreç işidir. bunlara ulaşamayan büyük bir halk keDevrim örgütlü kitlelerin yapabileceği bir siminin oluştuğu somut bir veridir. Kürt şeydir. Kapitalizm altında yaşarken insanhareketinin etkilediği kesimlerle örgütlü lar değişik nedenlerle devrimci sürece kabir halk hareketi oluşturmasının verdiği tılırlar o yüzden değişik tarzda ve çeşitli güçle de cesaret bulan düzen karşıtı ke- örgütlenmeler yaratmaları toplumsal gelisimler devrimci seçeneğe yönelmeye şimin doğal sonucudur. Farklı siyasi amaçdaha yakın durmaktadırlar. 1996 Kadılar veya farklı isteklerle örgütlenmiş köy 1 Mayıs mitinginden bu yana geçen insanların ortak hedefi düzeni değiştirmek süreçte gelişen şartlara bağlı olarak da- ve yerine insanca bir sistem oluşturmakğılıp ortadan kaybolan daha sonra tektır. Tarihsel gelişim ve toplum bilimleri karar ortaya çıkan geniş bir düzen pitalizme karşı sosyalizmden başka muhalifi toplumsal kesim vardır. Bu keseçenek sunmamıştır. Sosyalizm kapitasimler devrimci sosyalizmin kısıtlı yapılizme karşı mücadelenin varacağı kaçınıllanmalarına ulaşmakta sorunlar maz bir evre olarak hala canlı ve diridir. yaşamakta ve onlara yaklaşmakta hala çekingen durmaktadırlar. Düzenin ekoDüzen karşıtı mücadelede devrimci alternomik, sosyal yaşamda yarattığı tahrinatifin var olabilmesi ve gelişmesi için bat ve sömürülenlere boyun eğen devrimci dayanışma görünen tek seçekorkaklar olmak dışında seçenek bıraknektir. maması sömürülenleri zorunlu yeni arayışlara yöneltmektedir. Devrimci dayanışma pratik olarak görülmüştür ki eylem içinde daha kalıcı ve gerDevrimci sosyalizmin önünde iki temel çek olabilmektedir. Devrimci görev durmaktadır. dayanışmanın ilk temel kuralı eylemde Birinci görevi, reformist “sol”, askerci dar- birlik, ajitasyon ve propaganda da serbeci milliyetçi devlet savunucusu “sol”la bestlik ilkesidir. Devrimci dayanışmanın ve “sol” görünümlü ara akımlarla mücabu kuralının işlediği yerde sorunlar çıksa dele. Düzenden hoşnutsuz olan kesimleri bile bu sorunların aşılmasının mekanizmadüzene bağlama, düzenin yeni köleleri ları da oluşturulabilmektedir. yapmanın savunucusu yaklaşımları açığa çıkarmak ve onları sömürülenler arasınDevrimci dayanışmanın kalıcı örgütsel dan dışlayıp olmaları gereken yere yani mekanizmalarının hemen oluşturulabiledüzenin savunuculuğuna yollamak. Refor- ceğini beklememek gerekir ancak yılların mist ve milliyetçi “sol”la mücadele devmücadele birikimiyle donanmış devrimci rimci seçeneğin halk içindeki gücünü hareketlerin bu tip mekanizmaların oluşarttıracağı gibi aynı zaman da düzenin sö- turulup bunu harekete geçirecek bilgi demürülenlere sıkıştığı yerde sahte seçenek- neyim ve anlayışa sahip oldukları da bir ler sunmasının da önüne geçecektir. gerçektir. Devrimci seçeneğin emekçi halk için dikkate aldıkları maddi bir güç olmaDevrimci sosyalizmin ikinci görevi, düzen sının yolunda bu tip mekanizmaların yaratılması atılması gereken adımlardan biri karşıtı devrimci alternatifi oluşturacak kişi, kurum, örgütlenme vb arasında dev- olarak devrimcilerin ve devrimci sosyarimci dayanışmayı sağlamaktır. Mücadele- lizmi savunanların görev olarak gündemnin geliştiği her alanda katılanlar arasında lerinde olmalıdır. ufak, büyük, güçlü, zayıf vb ayrımı yapmadan, mücadelenin kazanılmasının, dev- Devrimci dayanışma sadece bir söz değil yapılması gereken somut işlerin adıdır. rimin kazancı olacağı anlayışını egemen kılmak. 28


KIZIL DAYANIŞMA

KIZIL DAYANIŞMA Kapitalizm insanları kişiliğinden, sosyal ilişkilerine sömürücülerin işine yarayan bir forma sokmaya çalışır. Kapitalizmin insanlara sunduğu ve mecbur tuttuğu davranış biçimi bireyci, kendinden başka bir şey düşünmeyen, toplumsal ilişkileri sadece kendini merkez alarak yürüten, sosyopat özelliklerle donanmış çarpık bir kişiliktir.

Kapitalizm bencil, kendinden başka bir şey düşünmeyen, toplumsal her olay ve gelişmeyi sadece kendini merkez alarak düşünen sosyal gruplaşmaları da ister ve teşvik eder. Örgütlenmelerin, kurumların, işyerlerinin sadece kendi çıkarı için çalışıyor olması kapitalizmin doğal halidir. Bu kurumlaşmalar ve örgütlenmeler insanlığın, içinde bulunduğu toplumun, doğanın

29


KIZIL DAYANIŞMA

bilir. Bireyci kişilik özelliklerine ve benmerkezci örgütsel tutumlara karşı koyuşun devrim ve sosyalizm mücadelesinin zorunlu ilkesi olduğunu savunur.

zararına olan ancak kişinin bencil çıkarına hizmet eden işleyişi normal ve olağan kabul eder. Kapitalizmin var olan ekonomik, siyasi, dinsel, mesleki, vb her tür kurum ve örgütlenmesi sadece kişinin kendi bencil çıkarını düşünerek hareket etmesini dayatır.

Kızıl dayanışma, düzene karşı koymayı düşünen her kişi ve kurumu ortak mücadelenin parçası olarak tanımlar ve onlarla dayanışma içinde olmayı varlık nedenlerinden biri sayar.

Kızıl dayanışma, kapitalizmin dayattığı benmerkezci kişilik ve toplumsal işleyiş biçiminin karşıtıdır. Kapitalizmin egemenliği altında devrimci mücadeleye katılan kişi ve kurumlarda kapitalizmin yarattığı bireyci anlayışın izlerine karşı direnmek gerektiğini savunur. Kızıl dayanışma, devrimci sosyalizmin dayanışma ile bir gerçeklik bulacağını ve kapitalizmin yarattığı bencil kişilik ile örgütsel anlayışların sadece kapitalizmin işleyişinin bir parçası olduğu gerçeğini bilir. Kızıl dayanışma, sosyalizmin sadece bir kesimin veya bir sınıfın kurtuluşu olmadığını aksine bir insanlık sorunu olduğunu

Kızıl dayanışma devrim mücadelesinin birçok gelişmelerle önceden görülemeyecek olaylarla dolu olduğunu ancak bunların devrimci dayanışmayı yıkacak veya devrimci dayanışmayı gereksiz kılacak şeyler olamayacağını mücadele tarihinin sadece devrimci dayanışmanın gerekliliğine işaret ettiğini bilir. Kızıl dayanışma, devrim mücadelesinde yer alan kişi ve kurumların her birinin yol arkadaşı olduğunu ve bu doğrultuda mücadele edenlerle dayanışmada her zaman yapabileceklerinin azamisini yapmayı hedefler.

30


KIZIL DAYANIŞMA Kızıl dayanışma, devrim mücadelesi içinde örgütsel birlikteliğinin adımı sayarlar. oluşmuş devrimci dayanışmayı engelleyen önyargılı tutumlara karşı koymanın önemli Devrimi her türden faşist devlet mekanizmaları ve kurumlarının yok edilmesi ve olduğunu ve bu önyargılı tutumların devrim mücadelesi içinde kapitalizm anlayışı- emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin her türden yerli işbirlikçilerle birlikte ortadan nın etkisi olduğunu savunur. kaldırmasının hedeflenmesi olarak anlar. Kızıl dayanışma devrim ve sosyalizm diyen Devrimci bir dönüşümden çıkarı olan herherkesin devrim mücadelesinin dayanışkesle ortak devrimci anlayışta buluşur. masına katılmasını savunur. Örgütsüz insanlarınsa, toplumda kapitalizmin daha Devrim ve sosyalizm mücadelesinin bir uzun yaşamasına yardımcı olacağını bilir. unsurudur. Kızıl dayanışma, reformist “sol”un ve darbeci, askerci, devlet yanlısı milliyetçi “sol”un Devrimin örgütlü kitlelerin mücadelesinin bir ürünü olduğunu bilir ve devrimci bir ve ara akımların devrimci dayanışmanın örgütlenme biçimi olarak kendini ifade düşmanı olduğunu ve bunların emekçi halk içinden uzaklaştırılması gereken düzenin sa- eder. vunucuları olduklarını belirler. Düzen karşıtı devrimci mücadeleyi benimHer gelişme günümüzde devrim seçeneğini seyenlerin gönüllü birliğidir. daha çok ön plana çıkarmaktadır. Devrimci Devrimci mücadelenin birçok örgütlenme dayanışma devrim yolunun yürünmesi önünde oluşturulacak her tür engelin yıkıl- modeliyle oluştuğunu bilen Kızıl Dayanışma kendisini devrimci dayanışmanın masının en önemli adımlarındandır. örgütlenmiş bir platformu olarak görür. Düzen karşıtı her kişi ve kurumla birlikte Kızıl Dayanışma: Faşist devlet biçiminin ve emperyalizme bağlı yarı gelişmiş kapi- ortak hareket etme imkânını arar ve bunu sağlayacak örgütsel yapıların oluşmasına talizmin hüküm sürdüğü ülkede düzenin; kendi iç işleyişiyle emekçilerin ve her tür- katkı yapar ve güç taşır. den haksızlığı yaşamaya mahkûm edilen halkın sorunlarını hiçbir zaman çözemeye- Emekçilerin mücadelesinde dayanışmanın yaratılması özel çabalara ihtiyaç duymakceğini görenlerin birlikteliğidir. Düzenin iç işleyişinin mücadeleyle erişeceği en geliş- tadır. Bunun sağlanmasının bir kadro hareketi olduğunun görülmesinin sonucu miş ve “demokratik” yapılanmasının bile Kızıl Dayanışma oluşmuştur. devrimci bir emekçi halk iktidarı yaratılmasının önünde devrimi gereksiz kılacak Faşizme karşı kızıl direniş geleneğinin yabir unsur olamayacağını görür. Emekçileratılma ve güçlendirilmesi, bunun devrin ve ezilen her kesimin tek kurtuluş yorimci bir kalkışmaya yöneltilmesi Kızıl lunun devrim olduğunu kabul edenler, Dayanışmadır. Kızıl Dayanışma’yı devrimcilerin gönüllü


Samsun’da HDK’nın Barış Heyeti diye TKP, Halkevi, 78’liler Derneği’nin bulunduğu binaya linç için saldıran faşist güruh (19-02-2013)

FAŞİZM NEDİR? 20. Yüzyıl başında kapitalizm emperyalizme dönüşürken egemenlik araçlarından olan devletin de biçimini dönüştürme yoluna girmişti. Kapitalizmin egemenlik araçlarından devlet mekanizması, en temel egemenlik gücünü oluşturmaktadır. O yüzden devlet mekanizmasının işleme biçimi her sömürülü sistem için olduğu gibi kapitalizm için de varlık yokluk nedeni sayılacak önemdedir. Sistemlerin kendilerini var etme ve hayatiyetini sürdürme aracı olarak devlet bir şiddet mekanizmasıdır. Gücü olanın ele geçirdiği ve şekil verdiği mekanizma olarak devlet, gücü olan sınıfın diğer sınıflar üzerinde kullandığı şiddeti örgütleme aracıdır.

sömürüsü ve artı-değere el koymaktır. Kapitalizmin var oluşunun mihenk taşı budur. Her yöntemi bu temel üzerinde gelişir ve buna yönelik işler. Egemenlik aracı olarak devlet de kapitalizm için artı-değere el koymada kullanılan yöntemlerden birisidir.

Kapitalizmin, 1. Dünya Savaşı ertesinde insanlığın yeni bir dünya özleminin ifadesi olan sosyalizmin uygulanmaya başlanan bir modeli olarak Sovyetlerin ortaya çıkmasıyla işleyişinde yeni yöntemlere baş vurması kaçınılmaz olmuştur. Sosyalizm, kapitalizmin ölüm işaretçisidir. Özel mülkiyet adı altında yürütülen talan ve yağmaya karşı insanlığın eşit ve özgür gelişiminin Kapitalizmin devresel krizler içinde var ifadesidir. İnsanlığa yaşamak için zorunlu oluşu onun sürekli olarak yönetim biçi- olduğu ihtiyaçlarını karşılamak için kölelik minde “köklü” sayılabilecek değişiklikler koşulları dayatan kapitalizme karşı, yaşamyapmasını zorunlu kılar. Köklü değişiklikle- sal ihtiyaçların herkese sağlanmasını ve rin en temel nedeni kapitalistlerin egemen- bunlara yönelik köleleşmeye karşı duruliklerini sürdürme zorunluluklarıdır. şuyla sosyalizm, kapitalizmin insanlığı köKapitalizmin tanımlanmış temel kuralı emek leleştirmesine karşı umut olmuştur. 32


KIZIL DAYANIŞMA Kapitalizmin içinden çıktığı feodalizme karşı geliştirdiği “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” ideali emperyalizmle birlikte sadece emekçileri, halkları kandırmaya yarayan içi boş özlü söz haline gelmiştir. Kapitalizm, emperyalizm aşamasıyla birlikte insanlığa ya köleleşeceksin ya da yok olacaksın dayatmasından başka bir şey sunamayacak aşamaya geçmiştir. Kendi var oluşunu sürdürmek için daha önce ideal olarak savunduğu her şeye karşıt olan yeni yöntemlerini devreye sokmuştur. Bu yöntemler kapitalizmin “bilinçli” tercihi değildir, aksine mecburiyetidir. Kapitalzimin var oluşunu sürdürmek için mecburi gördüğü yönetim biçimleri onun işleyişinin gereklerine uygun oluşur. Onun kendi var oluşuna uygun oluşturmaya çalıştığı yönetimler ve yöntemler kapitalizmin işleyişinden zarar gören geniş kesimlerin hareketleri ve mücadeleleriyle kısıtlanır. Sınıflı toplumlar tarihi, bir mücadeleler tarihidir. Mücadele tarihi ise her gün yaşanan çatışmalarla belirlenen bir yol izler. Kapitalizm kendi var oluşuna en uygun yönetim ve yöntemleri nasıl her gün farklı biçimlerle uygulamaya çalışırsa ona karşı olanlar da aynı şekilde her gün buna karşı mücadele ederler. Günlük hayatın mücadeleleri içinde kapitalizm ve karşıtlarının güç birikimleri de toplumlar tarihinde dönüm noktası olacak olaylarını ve sonuçlarını belirler. Faşizm, kapitalizmin yönetim biçimi olarak toplumların dönüm noktalarındandır. Daha önceki yönetim biçimiyle toplumu istediği biçimde idare edemeyeceğini gören, düşünen, karar veren ve bunu mecburiyet olarak gören egemenlerin başvurduğu bir devlet biçimidir. Toplumların faşizmi istemesi değil egemenlerin faşizmi dayatması ve buna uygun çalışmalar yapması sonucu devlet bi-

çimi faşistleşir. “Çok iyi bilinmelidir ki faşizm yerel ya da geçici bir olgu değildir. Faşizm, emperyalizm ve toplumsal devrim döneminde, kapitalist burjuvazi ve diktatörlüğünün sınıf hakimiyeti sistemidir.” (Dimitrov s.57) Faşizmi sadece belirgin bir ulusa, bölgeye has bir durum olarak görmek yanlıştır. Faşizm kapitalizmin mecburi sonuçlarından birisidir. Faşizm, kapitalizmin egemenliğini sürdürebilme araçlarından birisidir.

33


KIZIL DAYANIŞMA Kapitalizmin, emperyalizm aşamasına geçişiyle birlikte daha farklı egemenlik araç- FAŞİZMİN DÖNÜŞÜMÜ  larına ihtiyaç duydu. Bu egemenlik araçları VE GİRDİĞİ ÇEŞİTLİ BİÇİMLER dönüşümünde emekçileri yönetmek ve baskı altında tutup özel mülkiyetçi temel Faşizmin tarih sahnesine ilk çıktığı İtalya’da yapısını sürdürebilmek için devlet yapısını iktidara geçtiği 1922 yılından günümüze da daha farklı bir biçime dönüştürmek zo- kadar dünyanın her yerinde farklı biçimleri runluluğuyla karşı karşıya kaldı. Kapitaliz- ve farklı yöntemlerle oluştu. “Faşizmin hiç min tekelci sermayeye dönüşerek kendi iç bir genel tarifi -doğru olsa bile- değişik işleyişinde köklü dönüşüme zorunlu olması aşamalardaki bütün ülkelerde gelişiminin sonucu gücün daha az elde daha fazla top- ve faşist diktatörlüklerin çeşitli biçimlerinin lanması onun daha farklı egemenlik araç- özel niteliklerinin incelenmesi gereğini orlarına ihtiyaç duymasını da zorunlu tadan kaldırmaz. Her ülkenin kendi ulusal kılmıştır. Tekelci sermayenin egemenlik özelliklerini, faşizmin özel ulusal niteliklearaçlarından devlet mekanizması da bu rini incelemek, irdelemek ve ortaya koyköklü dönüşümden nasibini almış ve kapi- mak ve buna göre faşizme karşı etkili talizmin kendisini yıkılma riski altında gör- mücadele yöntem ve biçimleri bulmak zodüğü yerlerde devlet biçimi faşizme runludur.” (Dimitrov s223) Faşizmi sadece dönüştürülmeye çalışılmıştır. Tekelci ser- bazı özelliklere göre değerlendirmek ve o mayenin iç çelişkileri ve kendini var etme özellikler yoksa faşizm yoktur veya vardır zorbalığı onun daha farklı yöntemlere sarıl- demek, faşizmin bir devlet biçimi olarak masının yolunu açmış ve “faşizm finans ka- var oluşunu ve emperyalizmin egemenlik pitalin en gerici, en bağnaz ve en araçlarından biri olarak faşizmi anlamamak emperyalist unsurlarının açık zorba dikta- demektir. Tarih sahnesine ilk çıktığı günden törlüğü olarak” (Dimitrov s.134) tarih sah- bu yana geçen yaklaşık 90 yıllık süreçte nesindeki yerini almıştır. İtalya’da Mussolini emperyalizmin faşizme başvuruş ve onu liderliğindeki Faşist Parti, Almanya’da Hitler egemenlik aracı olarak kullanışındaki biliderliğindeki Nazi Partisi faşizmin devlet bi- çimler çok çeşitlidir. “Burjuvazinin tek çıkar çimi haline dönüştürülmesinin en belirgin yolu kitleleri faşizm ile zaptetmektir. Faörnekleridir. 1920’ler dünyasında palazla- şizm, burjuvazinin sınıf egemenliğinin son nan ve devlet biçimini dönüştürmek için alt aşamasıdır. Bütün burjuva devletleri eninde yapısını oluşturan faşizm 1930’ların dünya- sonunda ya bir hükümet darbesi ile ya da sında bir çok ülkede devlet biçimi haline "barışçı" bir yolla, ya da gaddarca ya da gelmiştir. İtalya, Almanya, Japonya, Ro- tatlı sert bir biçimde faşizme geçer; geçiş manya, Bulgaristan, İspanya, Portekiz, Ma- yöntemleri önemli değildir ve belirli bir ülcaristan, Avusturya 1930’lu yıllarda kenin özel şartlarına, toplumsal yapısına, faşizmin devlet biçimi olarak egemenlik ka- politik güçler ve sınıflar arasındaki dengeye zandığı belli başlı ülkelerdir. bağlıdır.” (Dimitrov s.57) Faşizmin belirgin

34


KIZIL DAYANIŞMA temel özelliği tekelci sermayenin egemenlik savaşında kendi iç çelişkilerini ve emek- TÜRKİYE VE FAŞİZM çileri yönetme aracı olarak en gerici en saldırgan özelliklere ihtiyaç duyması ve Türkiye, Osmanlı’nın artığı denerek oluştubuna uygun yapılanmasıdır. rulmuş bir devlet halinde tarih sahnesine çıktığında nasıl bir üst yapı kurumu oluştuBurjuvazi var oluş koşulları gereği sınıf içi lacağı tartışma götürmeyecek biçimde embarışını hiçbir zaman sağlayamaz. Kendi peryalistlerce belirlenmişti. Emperyalist sınıf kardeşleri değil kendi sınıfının içinde devletlere karşı tek bir kurşun atmadan rekabet edeceği rakipleri vardır. Burjuvazi- anti-emperyalist savaş yaptığı yalanıyla var nin sınıf olarak ortak hareket imkanı her olan Ankara hükümeti, Osmanlı hükümetizaman karşıtlarının durumuyla ilgilidir. Bur- nin uzantısı olarak oluşturulmuştu. İngiltejuvazinin egemenliğini sarsacak onun sınıf re’nin uydu devleti yeni kurulmuş olan olarak var oluşunu tehdit eden her girişim Yunanistan ve Doğu’da da Ermenilerle burjuvazinin iç çelişkilerini geri plana itme- kısmi bir savaşa tutuşan Ankara hükümeti sinin temel gerekçesidir. O yüzden kapita- “kurtuluş savaşını” kendi ülkesindeki halklist toplumlarda ve özellikle faşist lara yönelik bir iç savaş biçiminde algılamış devletlerde sıkça “bu zor dönemler”, “birlik ve iç savaş olarak da yaşamıştır. Emperyaberaberlik gereken günler”, “iç düşman ve list devletlerle, düvel-i muazzamayla andış düşmana karşı ortak hareket etmek”, tlaşmalar yapmak için sürekli ilişki içinde “vatan söz konusuysa gerisi teferruattır” vb kalınmış ve “Kurtuluş Savaşı” denerek yatarzında politik dayatmalar bitmeyen bir pılan mücadelenin temel gayesini de emolağanlaştırılmış haldir. Sürekli bir tehlike peryalist devletlerce bir güç olarak içinde zor günlerden geçme durumu top- tanınmak oluşturmuştur. “Kurtuluş Savaşı” luma dayatılır. Bu burjuvazinin emekçiler sonucu emperyalist devletlerce de tanınan üzerindeki baskı aracı olduğu gibi kendi iç bir devlet kurulmuş ve bu devlet Osmançelişkilerini de bastırma yoludur. Burjuva- lı’dan devraldığı mirası emperyalistlerin dazinin tekelci kesimi kendi çevresinde kur- yatmalarına uygun biçimde reddedip yeni duğu asalak çevreyle topluma kendi bir devlet olma olunduğu iddiasını yaymışanlayışını ve dünya görüşünü tek doğru tır. Kurulan Osmanlı artığı bir devlettir. Osolarak dayatıp bunu da devlet gücünü manlının parçalanıp emperyalizme yeni elinde tutmanın üstünlüğüne dayanarak talan alanı olmasında Osmanlı’nın diğer şiddetle uygular. bölgelerinde olduğu gibi Türkiye de emperyalizme aracılık edenlerin iktidar olduğu bir Faşizm tekelci sermayenin iç çelişkilerini yapı halinde inşa edilmiştir. Temel sorunu aşmak ve egemenliğini sürdürmekte eline iç işleri ve ülkeyi idare etmek haline gelen keyfi her olanağı sunan bir siyasi yönetim bir “yeni Osmanlı” emperyalizmin tam da biçimidir. istediği bir şey olarak tarih sahnesine onların belirlediği biçimde adım atmıştır. Bu durum elbette iktidarı alanların tam bir sömürge valisi olmaları anlamını taşımamaktadır. Aynı tarihsel dönemde Afrika ve Asya’da pek çok ülkede yaşanan sömürge durumundan farklıdır. Ülkede şiddetle iktidarı alanların emperyalistler karşısında söz söyleme ve güçlerine uygun bazı konularda ısrar etme olanakları vardır. Uluslararası tekelci sermayeye bağımlı onunla varlık bulan bu yönetimin emperyalistler arası çelişkilerde kendisine daha “cazip ve kârlı gelen” efendilere yönelme gücü vardır. Ülke uluslararası tekellerin güç kavgasının açık arenasıdır ve bu arenadaki kavgada ikti35


KIZIL DAYANIŞMA darda bulunanlarda efendilerden bazılarını yılların ilk yarısı faşizmin Türkiye modelini seçme ve onların kavgasına ortak olma adım adım yaratma çabalarına sahne ololanakları yaratmıştır. Türkiye kurulduğun- muştur. Faşist ülkelerden yasal mevzuatlar dan 1929 Büyük Dünya Ekonomik Buh- aktarılmış, topluma Osmanlı geleneğine da ranı’nın yansımaları her şeyi etkileyinceye uygun tarzda faşizmin “yönetenler bilir sorkadar geçirdiği kısa dönem içinde devlet gulanamaz” anlayışı parlatılarak dayatılyapısının nasıl olacağı arayışı içinde olmuş mıştır. Devlet ve faşist partinin içiçe aynı ve Osmanlı’dan kalan devlet geleneğiyle şey oluşu taklit edilmiş ve tıpkı faşist İtalya birleştirilmeye çalışılan “Avrupa tarzı de- ve Nazi Almanya’sında olduğu gibi Türmokrasicilik” oyunuyla oyalanmıştır. Arayış kiye’de de devlet ve tek parti içiçe geçmişiçinde geçen bu dönemde baskın olan her tir. O zamana kadar ülkede var oluşları zaman Osmanlı despotizmi halinde işlemiş devlete düşman olarak tanımlansa bile ve “teba” yani halk sadece direktiflere uyan kısmi kabül görmüş kesimler ve sınıflar yok “sürü” sayılmıştır. Osmanlı geleneği her şey sayılmıştır. İşçi sınıfı, köylü, emekçi, vb ve herkes “devletin mülküdür ve devletin artık yoktur herkes devletin bekaası için belirlemesi altındadır” anlayışıyla geçen dö- çalışan birer alettir. Devletin gösterdiği binemde iktidardakilerin kirli kavgaları siyasi çimde ve yönlendirmesi dışında yaşamak, yaşamın belirleyici unsuru olmuştur. düşünmek ve davranmak suçlu olmak demektir. Devletin verdikleriyle herkes yetin1929 Büyük Dünya Ekonomik Buhranı mek zorundadır ve devletin verdiklerinden başta emperyalist ülkeler olmak üzere dün- fazlasını isteyenler sadece “haşerat” muayadaki her şeyi alt üst etmiş ve her yerdeki melesi görecektir. Ülkede var oluşları her güç dengeleri sarsılmıştır. Alt üst olan zaman sorunlu sayılan Kürtler, Aleviler, dünya sistemi kendisine yeni çıkış yolları Müslüman olmayanlar, Türk olmayanlar, ararken bir dizi ülke gibi Türkiye egemen- Çingeneler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler kılerinin de karşısına Faşizm parlak bir model saca devletin belirlediği kriterlere uygun ololarak çıkmıştır. mayan herkes “düşman” sayılır hale getirilmiştir. 1922’nin son aylarında İtalya’da zorbalıkla iktidara gelen Faşist Parti’nin İtalya’yı yö- 1930’lu yılların başında ilan edilen “Güneş netme biçimi bir prototip devlet biçimi ola- dil ve tarih teorisiyle” hemen hemen dünyarak emperyalistlerin iştahını kabartan daki herkes Türk sayılmıştır. O günden güuygulamalara sahne olmaktadır. İtalya’da nümüze kadar askeri okullarda hala güçlü biçimde var olan sosyalistler ve ko- öğretilen teoriye göre Türkler “efsanevi MU” münistler ezilmiş İtalya emperyalist siste- kıtasındandırlar. “Mu Kıtası” okyanus suları min sorunsuz ülkelerinden biri haline altında kalınca Asya’dan dünyaya yayılmışgelmiştir. Tekeller istikrarlı olarak kar oran- lar ve dünya üzerindeki medeniyetlerin kularını arttırıp diledikleri gibi hareket edebil- rucusu olmuşlardır. Mısırlılar’dan, mekte ve egemenliklerini sürdürmekte Sümerlere, Amerika kıtasındaki Mayalara faşist devletin nimetlerinden doyasıya ya- kadar dünya üzerindeki herkes Türklerin sorarlanmaktadırlar. Emperyalistler için bu “parlak örnek” Avrupa’daki diğer ülkelere de yansımış ve bir dizi ülkede faşizm kendi yerel özellikleriyle devlet mekanizması haline gelmiştir. Türkiye’de iktidarı elinde bulunduranlar bu faşist örnekleri kendi Osmanlı devlet geleneğine uygun bulmakta gecikmemiş ve Türkiye’ye nasıl uygulanacağını araştırmaya başlamışlardır. Ülkede yasal mevzuattan, dünya ekonomik buhranının da etkisiyle yıkıntıya dönüşen ekonomiyi yenilemeye kadar bi çok konuya çözüm olarak faşizm görülmüştür. 1930’lu 36


KIZIL DAYANIŞMA yundan gelmektedir. Bu bilim dışı hurafeye gördüğü tek tipçiliği Osmanlı geleneğiyle dayandırılarak oluşturulan Güneş Dil ve harmanlayıp zorla dayatmasının ifadesi olTarih Teorisi’ne uygun bir eğitim ve organi- muştur. 1934 Yılında kabul edilen soyadı zasyona gidilmeye çalışılmıştır. Faşist İtalya kanunu Türklük vurgusunun dayatılmave Almanya’dan örneklenerek korparatif bir sında bir araç haline dönüştürülmüştür. Sotoplumsal model yaratılmaya yönelinmiştir. yadı herkesin devletin saldırısından Nazi Almanya’sı ile iyi ilişkilerin örneği olarak Nazilere sipariş edilen Saldıray Denizaltısı

1930’lu yıllarla birlikte başlayan devletin faşist bir biçime dönüştürülmesi ne İtalya’daki ne de Almanya’daki örneklerinin izlediği yolu izlemiştir. Devleti elinde bulunduran güçlerin kendi iç hesaplaşmasını da yaptığı “yukarıdan aşağıya” ugulanan bir faşizm modelidir. Devleti yönetmekte zorlanan ve bu yönetim sürecinde elindeki gücü kaybetme korkusuyla, elindeki gücü yetersiz bulma durumu devletin faşistleştirilmesinde itici güç olmuştur. Dünyanın ekonomik buhranla alt üst olmasının etkisiyle kendi iktidarını da tehlikede gören iktidardakiler faşizmi Avraupa’dan gördükleri biçimiyle taklit etmeye ve onu yerel hale getirmeye yönelmişlerdir.

korunmak istiyorsa oluşturulan ırkçı faşist dayatmaya uygun soyadı almasını ve kendisini inkar etmesini zorunlu kılan bir uygulama olmuştur. (Nâzım Hikmet’in, Soyadı Kanununa karşı çıkması ve mecburen aldığı Ran soyadını hemen hiç kullanmamasının nedeni de budur). Soyadı kanununda “aşiret, yabancı ırk ve millet isimlerinin, rütbe ve memuriyet bildiren isimlerin soyadı olarak alınmasına izin verilmemesi”yle tek tipçi uygulama dışına çıkılamayacağı özellikle vurgulanmıştır. Toplum içinde kişilerin sosyal durumlarına göre oluşan lakap ve ünvanlarda aynı yıl yasaklanır. Bu yasaklamanın temel nedeni “sınıfsız tek bir zümre” yaratmak denerek devletin faşist yapısına uygun emir komuta altında her şeyi sorguTürkiye’de faşistleştirilen devlet uygulama- suz sualsiz yapacak geniş kesimler yaratlarıyla kendisini dayatmaya başlamış ve en maktır. 1914 Ermeni Soykırımı gibi bir önemli icraatlarından birini 1934’te çıkarı- insanlık suçuna bulaşmış kadrolarla doldulan İskan Yasası oluşturmuştur. 1930’lu yıl- rulan devlet, düşman olarak tanımladıklalarda çıkarılan her kanun, yönetmelik rına o örnekteki gibi davranmaya zaten devletin yukarıdan aşağıya Avrupa’dan kuruluşundan itibaren hazırdır. Kısa sürede 37


KIZIL DAYANIŞMA

TÜRKİYE DE ASLINDA HER ZAMAN TEK PARTİ İKTİDARI VARDIR

“Türk olmak” en önemli özellik haline getirilmiş ve bu dayatmalarla devletin uygulamalarıyla ülkenin her yerinde geçerli tek özellik haline dönüştürülmüştür. 1936 Yılında herkese örnek oluşturması için planlanıp 1937 yılında devreye sokulan Dersin Soykırımı’da faşistleştirilen devletin kanlı icraatlarının en önemli adımı olmuştur. Dersim vilayetinde altından kalkılamaz kölelştirme siyasetine karşı koyanlar bahane edilerek bir bölgenin insanlarının hepsi çocuk, kadın, genç, yaşlı kimyasal gazlar dahil her türlü araçla yok edilmiştir. Dersim Soykırımındaki uygulamalar faşstleştirilen devletin Osmanlı geleneğinden gelen kıyıcılıkla aldığı özel yapısının ifadesidir. Faşist devlet yapısı o günden bu yana katliamcı ve yok etmeyi temel araç olarak görmüş ve uygulamıştır. Bu ülkede faşizmin en temel özelliği katliamcılıkta sınır tanımaması ve bunu temel yönetim aracı olarak kullanmayı içselleştirmesidir.

Türkiye kuruluşundan bu yana her zaman tek parti tarafından yönetilmiştir. 1946 Yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışındaki partilere kuruluş ve çalışma hakkı tanınması bunu değiştirmemiştir. O dönemde kurulan emekçilere yakın partiler hemen şiddetle karşılaşmış ve devletin “mimlediği insanlar” yaratmanın aracı gibi görülmüştür. CHP ve Demokrat Parti (DP) aynı partinin ikiye ayrılmasıdır. Kökeni ve amaçları aynı olanların dünyada faşizmin yenilgiye uğrayıp faşist uygulamaların suç sayılmaya başlanması üzerine faşist devlet biçimini yeniden dünya koşullarına uydurması uygulaması olarak iki parti uygulaması başlamıştır. Hem DP hem de CHP devlet partisi olarak varlık bulmuşlardır. 1950 Seçimlerinde DP’nin iktidara gelmesi sadece tek parti döneminin sorumlularından bir kısmının diğer kısmını eleyip iktidara geçişi olmuş daha diğer gruptan daha baskıcı, daha saldırgan daha bağnaz olduklarını kanıtlamaya girişmişlerdir. Türkiye’de o tarih-

1930’lu yıllardan günümüze Türkiye, faşizmi bir devlet biçimi olarak benimsemenin yoluna girmiş ve faşist devlet modelinden vazgeçmeyen, vazgeçemeyen bir tekelci sermaye tarafından idare edilmiştir. Katliamlarla varlık bulan ve bu katliamları yönetiminin temel argümanı olarak gören sistem faşizmin tarifine uygun olarak “finans kapitalin en gerici, en bağnaz ve en emperyalist unsurlarının açık zorba diktatörlüğü olarak” varlık bulmaya devam etmektedir. Devlette güç sahibi olmak ve devlet aygıtında yer edinebilmenin sistem içi yollarla olası tek aracı “en gerici, en bağnaz, en saldırgan ve işgalci” olduğunu göstermek ve buna uygun davranmaktır. 38


KIZIL DAYANIŞMA

FAŞİZM KEYFİ YÖNETİM  VE KURALSIZLIKTIR

ten bu yana iktidarda yer alan her parti devletin partisi olmuştur. Ortaya çıkan farklılaşma zaman içinde CHP’ye (süreç içinde adı ufak tefek değişse de HP, SODEP, SHP, DSP) kronik muhalefet ve devletin zor zamanlarında faşizmin koltuk değneği olma rolünü biçmiştir. DP ile başlayan “sağcı, muhafazakar, dinci” çizgiyi ise devletin olağan dönemlerinin iktidarı haline getirmiştir. Bu çizginin temel temsilcileri DP 1950’lerde, Ardından gelen Adalet Partisi (AP) 1965’den 1980’e, devamcısı ANAP, DYP, 1983’den 2000’lerin başına, o günden bugüne kadar da AKP olmuştur. Bu partiyle ilintili Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve bu partinin devamcısı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP, MÇP, BBP vb), Milli Nizam Partisi (MSP, Refah Partisi, Fazilet Partisi) ve irili ufaklı bir dizi faşist, gerici parti devletin oluşturduğu sağcı faşist çizginin toplum içinde kök salan farklılaşmış kesimleri bünyelerinde devletin kullanımına taşımıştır. Değişik bir çok partinin varlığı bunların hepsinin aslında tek ve aynı olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Hepsinin temel özelliği faşist devlet yapılanmasına hizmet etmek ve faşizmi daha iyi uygulayacağını iddia etmek üzerinedir. “Düzen partileri” olarak tanımlanan partilerin her biri burjuvazi “birlik ve beraberlik zamanı” dediğinde hemen aynı kulvara girmeyi beceri saymaktadırlar. “Devletin bekâsı” dendiği zaman hepsi aynı şeyi söylemekten çekinmemekte, burjuvazinin hayati bir çıkarı olduğunda her biri savunduğu görüş ne olursa olsun bu görüşünü ve işini bir kenara bırakıp burjuvazinin emrettiği gibi davranmaktadır. Düzen partilerinin ortaklaştığı nokta faşist devlet yapısını korumak ve geliştirip sürekliliğini sağlamaktır. 39

Faşizmin yüryüzündeki örneklerinin hepsini kapsayan ortak bir ilkesi vardır o da kapitalizmin çıkarını korumak ve devamlılığını sağlamakta her tür keyfi uygulamayı, en bağnaz yöntemlerle, baskıyla ve yayılmacı tarzda uygulamaktır. Bu ortak ilkeyi belirleyen, tekelci sermayenin çıkarını en kısa ve keyfi uygulamalarla korumak ve geliştirmektir. Faşizm insanlık tarihinin sömürücülere getirdiği kısıtlamaları tanımaz, onları yok sayar ve tekelci sermayenin çıkarı için her tür insanlık değerini hiçe sayar. İnsanlık tarihi boyunca sömürülenlerin kazanımları vardır ve bu kazanımlar toplumsal işleyişte sömürücü sınıfı belirli kurallar içinde davranmaya zorlar. Faşizm bu kuralların hiçe sayılmasıdır. Burjuvazinin çıkarı için her tür insanlık birikimini değersizleştirir ve bunu da topluma zorla kabul ettirmeye çalışır. Kendisine yeni bir toplum düzeni oluşturur ki bu düzende bile belirlendiği iddia edilen kuralların hiçbir hükmü yoktur. Burjuvazinin daha çabuk sonuca ulaşmasının önünde engel oluşturduğu görüldüğü anda faşizm kendi kurallarını da çiğnemekten çekinmez, bu faşizmin temel özelliklerindendir.


KIZIL DAYANIŞMA 1946 seçimleri sonrası oluşan “çok partili” hayatta yaşanan siyasi tartışmalarda Cum- TÜRKİYE FAŞİZMİNİN  hurbaşkanı İsmet İnönü siyasi muhalifleri TEMEL ÖZELLİKLERİ “Bu ülkede yasalar var gerekirse onları uygulamaktan çekinmeyiz” diyerek tehdit etIRKÇIDIR: Dünyadaki diğer faşizm örmiştir. Bu faşizmin yasaları kuralları nasıl nekleri gibi ırkçıdır. Osmanlı’nın son yıllagördüğünün özetidir. Yasalar, kurallar bir kerında ortaya çıkan milliyetçilikle beslenen narda durur ve istendiğinde uygulanır. yeni cumhuriyet 1930’lu yıllarla birlikte tek İsmet İnönü’nün bu tehdit dolu yaklaşımı bu tipçi anlayışı dayatmıştır. Buna göre Türk ülkede devlet geleneğidir. Yasalar, kurallar olmayan herkes düşmandır. 1930’larda bu ülkede ancak işine geldiğinde uygulanan Dersim katliamı yapılırken orada ölenleri bir araçtan öte anlam taşımaz. Faşizmin insan saymayan bir anlayış devlet tarafıntemel kuralı keyfi uygulamadır. Faşizmin dan ülke genelinde estirilmiştir. Türkiye’de devlet biçimi olarak uzun süreli varlığı topfaşizm Türk olarak ilan edilenler dışındakilumda da insani erozyonu yaratmış ve topleri insan saymama eğilimini hiçbir zaman lumsal ilişkilerde her tür toplumsal kuralın yitirmemiş dönemlere göre farklı uygulasadece keyfi olarak uygulanacağını içselleşmalarda bulunsa dahi daima ilan edilen tirilmiştir. Faşizmin temel argümanı olan Türk şudur tanımına uymayan herkes insan “gücü olan her şeyi yapmaya hak sahibidir” dışı sayılmıştır. kuralı toplumun her alanında varlık bulmuştur. Haklılık, hak, insani değerler sadece süslü sözler haline getirilmiştir. Türkiye yaklaşık 80 yıldır faşist devlet biçimi altındadır. Devlet toplumsal tabanı olmayan bu faşist yapıyı yukarıdan aşağıya yani devleti zaten elde tutanların devletin her kademisini ve birimini faşistleştirmesiyle oluşturmuştur. 80 yıl devletin faşist organizasyonunun sürekli değişen koşullara uygun hale getirilmesi uygulamalarıyla geçmiştir. Yukarıdan aşağıya inşa edilen faşist devletin kendisine kamuoyu desteği sağlayarak toplumsal taban yaratma uygulamaları da hiç kesinAnadolu binlerce yıllık tarihi içinde saysız tiye uğramamış ve toplumun faşist devletin kavim tarafından yurt edinilmiştir. Bu köleleşmiş bir parçası olmasına çalışılmıştır. durum Anadolu’da tek ırka dayalı yaklaşımı Bu çalışmalarda düzen partileri, değişik sivil zorlaştıran bir hal olmasına rağmen Türkitoplum kuruluşları ve devletin yönlendiriciye’de faşist devlet uygulaması Türkçülüğü liği altında hareket eden medya önemli bir dayatmıştır. 18. Yüzyıl sömürgeciliğinden işlev görmüştür. Türkiye’de faşizm geçen miras alınıp her faşist akıma zemin oluştusüreçte sürekli derinleştirilmiş ve toplumun ran ırkçı anlayışın en saçma fikirleri bu ülher alanına nüfuz eden bir kanser gibi yakede devletçe uygulanmıştır. Kafatası çapı yılmıştır. ölçenlerden, dünyadaki her medeniyetin kurucuları Türktür diyene, akla gelebilecek her tür ırkçılık anlayışı topluma dayatılmış ve bu anlayışa uymayanları köleleştiren başka bir şeye layık olamayacakları devlet uygulaması olmuştur. Devletin Anadolu coğrafyasındaki farklılığı katliamlarla, sürgünlerle, tehcirle, yok edemeyeciğini anlamasının ardından “Türküm diyen herkes Türktür” uygulamasına geçilmiş ve Türk olmanın kriterleri denen bir politika benimsenmiştir. 40


KIZIL DAYANIŞMA İnsanların milliyetçilikle tanışması kapitalizmle birliktedir. Geçmişi insanlık tarihinde ancak bir kaç yüzyıl geriye gidebilen milliyetçilik kendisine 18. Yüzyıl sömürgeciliğinin, sömürgelerde yaptığı uygulama ve katliamları haklı çıkarmak için uydurduğu “ırk” kavramı, milliyetçiliğin her biçimine sızmıştır. İnsanlar arasında bilimsel olarak “ırk” kavramından bahsetmek imkansızdır. İnsanların hepsi tek bir ırktır. Bilimsel olarak bu gerçek, miliiyetçi her akım tarafından olduğu gibi Türk milliyetçileri tarafından da gözardı edilmiş ve yapay bir ırk kavramıyla yalanlara dayalı bir ideoloji yaratılmıştır. Türk milliyetçiliğinin ve faşiz-

minin insanlık suçlarıyla dolu bir geçmişi vardır. Bu suçlarını haklı çıkarmak için sömürgecilerden devraldıkları “ırk” kavramının her şeklini topluma dayatmışlar ve insanların bu kavrama göre kendilerini tanımlamalarını zorunlu hale getirmişlerdir. Bu ülkede Türk olmamak her zaman olduğu gibi hala olağan suçlu sayılmaya yeterlidir. Ermeni, Kürt, Çingene vb olmak suçlu olmakla eş anlamlı haldedir.

DİNSEL  DEĞERLER: Türkiye faşizmi ilk andan itibaren dinle ilişkisinde gel gitler yaşamış ve din, faşizmin değişik renklerini belirleyen bir özellik taşımıştır. Türkiye Cumhuriyeti, emperyalistlerden kuruluş icazeti alırken Osmanlı’nın İslam dünyası üzerindeki etkisine karşıt bir tutum alacağını baştan kabul etmişti. Bu kabule ek olarak yeni cumhuriyet darbeyle devraldığı Osmanlı yönetiminin bir dönem sonra karşısına tekrardan güçlenerek çıkacağı korkusunu hep yaşamıştır. O yüzden 1950’lere kadar İslam’a uzak durulmuş ve İslamla ilişki “milli bir İslam” yaratmak biçiminde şekillenmiştir. Ezanın Türkçeleştirilmesi gibi

uygulamalar bu “milli İslam” yaratma çalışmalarının en uç örneklerini oluşturmuştur. Diyanet İşleri’nin kurulması ve buna bağlı olarak İslamın milli hale getirilmesi uygulaması faşizmin vazgeçmediği bir hedefi olmuştur. Hayatlarının hemen her aşamasında çaresiz kalan insanların sığınağı olan din, faşist devletin toplumu yönlendirebileceği bir alan olarak görülmüştür. Tek tipçi bir din dayatması Türkiye’de faşist devletin tipik göstergelerinden biridir. Bir çok uygulama ve anlayışla dünyadaki İslam aleminden farklılaşan özellikler taşıyan Türkiyedeki devlet dini Sunni İslam, fiiliyatta tek geçerli din halinde uygulanmış ve halen uygulanmaktadır. “Sunni İslam” diye tanımlanan aslında Sunni mezhebi İslamının da dışında olan ve faşist devletin günlük çıkarları doğrultusunda dönemsel farklılaştırma-

41


KIZIL DAYANIŞMA larla her yöne çekilebilen garip bir hali dev- tadır. Camilerde okunan Cuma hutbelerinlet dini her türlü keyfi uygulamayı içinde den, Alevilerin cemevlerine astığı resimlere barındırarak devam ettirilmektedir. Dünya- vb kadar faşizmin kendisine kitle tabanı yadaki ve Türkiye’deki bir çok İslam aliminin ratma çalışması dinin her alanına yaygınsürekli olarak anlattığı ve itirazı Türkiye’de laştırılmıştır. Sunni İslam diye dayatılanın İslam olmadığı Türk – Sunni devletçi İslam yaklaşımı Türfarklı bir şey olduğudur. kiye’deki egemen faşist yaklaşımın kendiFaşizmin devletçe topluma yayılması top- sini ifade ediş biçimidir. Bu devletin ilk lumda oluşan farklı toplumsal sınıflar, grup- günden bu yana kendini var etmek için zolar ve kültürlere uygun faşizm şekilleri runlu gördüğü ideolojisinin ifadesidir. Devyaratmasıyla mümkün olabilmektedir. Tek lette yer alabilmek ve devletle ilişkilerini tipçi devlet dini olarak dayatılandan farklı etkili biçimde yürütebilmenin temel kıstasdinlere mensup inananlara da bu çerçevede larındandır. İster doğumdan gelen özelikler faşist devlete bağlı olacakları biçimler sü- Kürt, Çingene, Türk, Ermeni vb ister toprekli olarak empoze edilmiştir. Aleviler var lumsal genel kabulden gelen özellikler din, oluşlarını ancak başta kendi evlerine işyer- kültürel farklılık vb özelliğiniz ne olursa lerine olmak üzere ibadethanelerine devle- olsun Türk – Sunni devletçi İslam değilsetin simgelerini asmakla dinlerini yaşamaya niz veya kendinizi böyle tanımlamıyorsanız çalışabileceklerini görmüşlerdir. Faşist dev- devlette yer edinmeniz imkansızdır. let hayatın her alanında çaresizlikler içinde bıraktığı insanların sığınağı dininde içine DEMOGOJİKTİR: Türkiye’de faşizm sızmış ve dini kendini var edişin aracı haline dünyadaki diğer faşizm örneklerinden farklı getirmiştir. Devletin günlük çıkarlarının içine değildir aynı onlar gibi sürekli yalan ve desızdığı din her tören ve ibadetinde çaresizce mogojiyle beslenen bir ideolojiye sahiptir. insani vicdanın sığınağı olmaktan faşizmin Yalanlar ve saptırmalarla oluşturulmuş bir kölesi olmak haline getirilmekte ve bu dev- devlet ideolojisi oluşturulmuştur. Resmi letçe her gün sistemli biçimde uygulanmak- tarih diye tanımlanan devletin kendini ifade ettiği bir yalanlar zinciri oluşturulmuştur. “Kurtuluş Savaş” denerek tanımlanan Osmanlı yerine cumhuriyetin geçirildiği süreç her türlü saptırma bilgilerle oluşturulmuştur. Olmayan meydan savaşları varmış gibi gösterilmiş, (İnönü Meydan Savaşları) tek bir emperyalist ülkeyle tek bir çatışmaya girilmemiştir. İngiliz, Fransız ve İtalyan işgal güçleriyle Ankara merkezli hükümetin tek bir çatışması olmamış bundan özenli biçimde kaçınılmış ve Osamanlı’dan gelen iç savaş uygulamasının tarafı olarak görülen Yunanistanla ve Doğu’da da Ermenilerle çatışılmıştır. Halkaların katliam savaşı olan Çanakkale savaşı Osmanlı saltanatının sürmesi için ülke halklarının katliam yeri olmasına rağmen sanki ulusal kurtuluş mücadelesi gibi tanıtılmıştır. “Milli Mücadele” diye tanımlanan süreç içinde oluşan çatışmaların bir ülkenin yeniden kuruluşu için yaratılan efsane için yeterli olmayışının doğal sonucu olarak Emperyalist paylaşım savaşının bir halkalar katliamı olan Çanakkale savaşı bu ülkenin kuruluşunun parçası sayılarak eksik kalan “miili kurtuluş efsa42


KIZIL DAYANIŞMA nesinin” parçası kılınmak istenmiştir. özelliğidir. Gerçek, 1930’larda oluşturulmaya çalışılan dünya- faşizme karşıdır. daki herkes Türk her medeniyet Türklerin Gerçeğin çarpıtıleseridir Güneş Dil Tarih argümanının saç- ması faşizmin tek malığı 2. Dünya Savaşının ardından gö- ideolojik zeminidir. rüşte sessizce terk edilmiş ancak yarı resmi Faşizme karşı mügizli devlet ideolojisi olarak geçerliliğini gü- cadele eden Deniz nümüze kadar sürdürmüştür. Anadıolu’nun Gezmiş ve Mahir yerkli halklarından olan Ermenilerin 1914 Çayan’ın hala faşist senesinde soykırıma tabi tutulması top- devletin çarpık ürelumda unutturulmaya çalışılmış devletin timlerinden olan dokunulması kesinlikle yasaklı alanlarından “sol” görünümlü fabiri olarak işlenmiştir. Ermeni soykırımına şist çeteler tarafınkatılıp Ermenilerden kalan her şeyi yağma- dan kullanılmaya layarak kendisine servet oluşturanlar ogün- çalışılmasına kadar den bu yana her zaman iktidarda olmuştur. uzanan bu demoToplumun her alanında etkili yetkili olabil- goji ve yalanla örülü menin temel kıstaslarından birisini de Er- hali onun her tür meni Soykırımı’na katılmak oluşturmuştur. iletişim, bilgi ve eğiAncak Ermenilerin bu topraklardaki varlığı tim aracı üzerindeki sadece aşağılama ve “hainlik kavramıyla tahakkümüyle yayanlatılan bir dipnot olarak bırakılmıştır. Fa- g ı n l a ş t ı r ı l m ı ş t ı r. şizmin kadrolarının ideolojik temelinde bu Devletler kitlelere soykırımın insanlık suçu vardır. bilginin yayılma araçları üzerinde Yaratılan ideolojinin bilimsel her araştırma tahakküm kurmak ve bakış karşısında sürekli iflas etmesi onu ister. Faşist devletsürekli kendisini yenilemek zorunda bırak- ler bu konuda tırmıştır. Devamlılığı olan tek şey devletin daha ileri uygulafaşist yapısının korunması olmuştur. Buna malarla kendisini yönelik tarihi gerçekler ancak saptırılarak ortaya koyarlar ve ve çarpıtılarak toplumun gündemine sokul- insanlara bilgi muştur. Faşizmin uygulayıcı kadroları onun veren her tür araç ideolojik taşıyıcılarıdır. Faşizmi toplum ve kanalı denetimiçinde derinleştirmek ve kökleştirmek için leri altına almaya değişik biçimlerde ideolojik paradigmalar çalışırlar. Denetim üretilmiştir. Kürtlerin dağda yürürken kar- altına alamadıkları lara bastıkları için kart kurt sesleri çıktığın- bilgilenme araçladan Kürt diye adlandırılan dağ Türkleri rını ise değişik olduğu saçmalığından, “vatandaş çok yöntemlerle etkisiz konuş Türkçe konuş” uygulamasıyla Türkçe kılmaya çalışırlar. dışında dillerin asimile edilmesine faşizmin Beğenmediği gauluslararası alandaki her tür uygulaması zete binalarına linç yerelleştirilerek taklit edilmiştir. “Ameri- çeteleri yollamakka’ya karşı olanlar komünisttir” diyerek tan, gazete binalaordu içinde askerlere borşür dağıtan Genel rını bombalamaya ya da yazarları, aydınları Kurmay’dan, Komünizme Karşı Mücadele öldürmeye, gerçeğin peşinde olanları haDernekleri kuran devlet yönetimine kadar piahanelere tıkmaya kadar değişik bir çok sürekli olarak Türkiye halklarına yalanlarla saldırıyla gerçeğin öldürülmesi faşizmin uyörülü ideolojik bir dayatmada bulunulmuş- gulamaları olmuş ve hala da olmaya devam tur. Bu ülkede faşizm 80 yıldır dinmeyen etmektedir. 80 Yıllık faşist devlet uygulademogoji ve yalanla örülü bir ideolojik sal- ması gerçeğin öldürülmeye yok edilmeye dırıdır. Yalan ve demogoji faşizmin genel çalışılmasının tarihidir. 43


TEKELCİ  SERMAYENİN FAŞİST DEVLET BİÇİMİ YAĞMACIDIR: Türkiye kurulduğu dönemden bu yana uluslararası tekelci sermayenin denetiminde olan bir ülkedir. Yerli sermayedar yokluğu devletin uydurduğu efsanelerden biridir. İlk andan itibaren devlet kadrosunda yer alanlar uluslararası sermayenin bir parçası olarak hareket etmişler ve ona bağlı olarak gelişmişlerdir. Emperyalizmin ülke içindeki işbirlikçiliğini yapmadan onların işlerine uygun ve onlarla birlikte faaliyet göstermeden yerli egemenler içinde yer almak imkansızdır. Türkiye’de egemen olan “yerli” sermaye emperyalizme bağımlıdır onlarla birlikte hareket eder ve onların bir parçası olarak vardırlar. Devlet yönetimin fa-

KIZIL DAYANIŞMA şist olması bu sermayenin kısa sayılacak zaman diliminde kendini yenilemesine ve daha güçlü hale gelmesine olanak sağlamıştır. İstediği her tür yasal zemini ve olanakları sağlayabilen tekelci sermaye devlet biçiminin faşist olmasının da temelidir. Yağmacı ve saldırgandır. Ülke halkının her tür üretimini yağmalamakta sınırsız bir hareket alanı vardır. Devletin dönem dönem yaptığı katliamlar onların yağmalamasına yeni olanaklar sağlayan iş alanları olarak görülmüştür. Sermayesinde Ermenilerden, Rumlardan veya bir başka azınlığın katliamından yağmalanmış varidat bulunmayan tekelci sermaye bu ülkede yoktur. Sermayesinin kökeninde bu yağmayla emperyalizmin işbirliği vardır. Ülke ekonomisini elinde buluduruduğu açıklanan bir grup ailenin geçmişinde bu iki veri vardır. Tekelci sermayenin elinde tuttuğu parasal güç onun her alanda istediği gibi yönlendirmelere girmesine olanak sağlamaktadır. Paradan para kazanan uluslararası sermaye bu ülkedeki siyasi yapının dolayısıyla faşizmin bel i r l e y i c i s i d i r. Faşist devlet biçimi onların her tür faailiyetini istedikleri gibi yürütmelerine en uygun koşulları sağlamıştır ve buna da devam etmektedir. Tekelci sermayenin sözcülerinin “tek parti dönemlerini” istemeleri veya halkın belirli dönemlerde ülke yönetiminde söz sahibi olmak için girişimde bulunması durumdunda hemen askeri darbe istemeleri faşist devlet biçiminde elde ettikleri olanakları kaybetme korkusundandır. 44


KIZIL DAYANIŞMA darbeci geleneğe uygun olarak darbe yapmasıyla ilgilidir. Faşizm kurallar ve yasalar dışıdır. Tekelci sermayenin keyfi uygulamalarla yönetme biçimidir.

DARBECİDİR: Türkiye’de faşist devlet darbecidir. 80 yıllık faşist devlet geleneği darbeler ve darbe tehditleriyle de örülüdür. 1950 Senesindeki seçimlerde Demokrat Parti’nin iktidara geçememesi durumunda askerlerin darbe hazırlığı yaptığı yansıyan bilgiler arasındadır. 1950’ye gelinceye kadar ki süreç ise sürekli darbeci uygulamalarla geçmiştir. İstiklal mahkemelerinden, Kürt isyanı bahanesiyle yapılan uygulamalara kadar her dönemi askeri, yarı askeri uygulamalarla geçirilmiştir. 1960 Askeri darbesi ve ardından 1971 Askeri muhtırası’na. 12 Eylül 1980 Faşist Cuntası’na ve son 30 yılda “post modern” 28 Şubat darbesi dahil bir çok askeri muhtıra ile darbe girişimi tarihidir. AKP’nin 28 Şubat Post Modern darbesinin bir ürünü olarak çıkması ve AKP’nin ilk ortaya çıktığı andan itibaren iktidar olması bu darbeci geleneğin ürünü olması ve kendisinin de

Faşist bir devlette askeri faşist darbe olur mu tartışmalarıyla oyalananlara söylemek gerekir ki faşist devlet biçimi kuralların olduğu değil kuralsızlığın olduğu bir devlet biçimidir. Faşist devlet biçimi; içinde itiş kakışın, çıkar kavgalarının bitmediği ve güç sahibi olanların kendi çıkarları dışında hiçbir kuralı tanımayışlarıyla belirginleşir. Faşist devlet biçiminde bitmeyen darbeler, kuralsızlıklar olağan haldir. Devlet içinde yer alanların her çıkar çatışmasında hemen başvurdukları tek şey güçleridir. Gücü artan bir grup bir etkinlik merkezi diğeri üzerinde egemenlik sağlamak ve onun elindekileri yağmalamak üzere herekete geçmek ister. Faşist devletin bu iç çatışmasının sürekliliği onun sürekli olarak çatışmaları yatıştırmak ve sürekliliği sağlamak için içeride ve dışarıda düşmanlar yaratmasını da zorunlu kılar. Sürekli bir tehlike altında olma haline ihtiyaç duyar. Tehlike altına olduğunu düşünen faşist devletin unsurları kendi iç çatışmalarını da daha “uygun” şekilde ve toplumdan gizlenmiş yöntemlerle gidermeye zorlanırlar. Türkiye’de sürekli itidal ve sağduyuya çağrı yapılmasının nedenlerinin başında faşist devletin iç çatışmasının daima kaynama noktasına yakın oluşuyla ilgilidir.

45


KIZIL DAYANIŞMA ırkçı anlayışını 1930’larda kitlesel katliamlarla fiiliyata geçirmiştir. Anadolu’nun KATLİAMCIDIR: Türkiye kuruluşundan itibaren katliamcılıkla varlık bulmuş bir hemen her alanı irili ufaklı katliamlarla doldevlet mekanizması oluşturmuştur. “Kurtu- durulmuş ve bir iç savaş aracı olarak oluşluş savaşı” içinde şekillenen bir katliamcı- turulmuş devlet bütün tarihini katliamlarla lıktır. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının örmüştür. Katliamcılık geleneği hiç kesilmeKaradeniz’de katledilmesi, Çerkez Etem’le miş ve devletin faşist yapısına kölece bağlı birlikte hareket edenlerin katledilmesi iç olup devletin insanlık suçlarına iştirak etsavaş mantığı içinde kendi “milli kurulu- meyen herkes düşman sayılmıştır. Devletin şunu” yapan devletin en önemli adımların- “sadık köleleri” sayılmayanlara yönelik katdandır. Siyasi muhaliflerini katletmek liamcılık devletin vazgeçilmez bir işleyiş devlet geleneği olarak daha ilk adımlarda mekanizmasıdır. 1921 Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’de katledilmesiyle başlamıştır.

Yunanlıların Anadolu’yu İngilizlerin zorlaması sonucu terk etme harekatını takip eden devlet birlikleri Yunanlıların terk ettiği bölgelerde tam bir katliamcılık örneği göstermiş ve o bölgedeki gayrı müslimlerin katliamını yapmıştır. Yunan ordusunun çekilmesinin ardından İzmirde günler süren bir yağma ve katliam taşanmış ve İzmir’i yakan devlet bunu Yunanlılara karşı savaş gibi göstermeye çalışmıştır.

başlayan katliamlar tarihinin son örneklarinden biri Aralık 2011 Robosk’i katliamıdır. 90 yıllık süreç içinde sayısız katliamla var olan iç savaş devleti insanlık suçlarından mahkum olmamak için faşist biçimlenmeye muhtaçtır.

Türkiye’deki faşist devlet biçimlenmesini sadece resmi devlet aygıtlarıyla sınırlı tutumamak gerekir. Yaygın bir yanlış algı olarak MHP vb gibi faşist partilerle sınırlı bir faşizm algısı nasıl yanlışsa aynı şekilde saKuruluş adımları katliamlarla örülü devlet dece resmi devlet kurumlarıyla sınırlı bir 1920’ler içinde şekillendirmeye başladığı faşist devlet algısı da o kadar yanıltıcıdır. 46


KIZIL DAYANIŞMA tında tutmaya özen göstermektedir. Geniş MUHBİR  VE  PARAMİLİTER  AĞI: bir muhbirler ağı ve paramiliter “sivil güç” Türkiye’de devlet bir iç savaş devleti olarak devletin işleyiş mekanizmasında yer alkurulmuş ve kuruluşundan bu yana iç maktadır. Devletin işleyişinde “yasadışı faasavaş devleti olma özelliğini hiç kaybetme- liyetler” için kullanılan geniş bir kesim miştir. İç savaş devleti olarak her tür “kirli” oluşturulmuştur. Başta faşist, ırkçı, gerici oyunlarla, hemen her dönem katliamlar, partiler olmak üzere her tür resmi devlet suikastlar, komplolarla varlık bulmuştur. söylemine uygun, “devleti kurtarma” kayToplumsal her dönüşümde devlet iç savaş gısındaki oluşum devletin muhbirler ağı ve aracı olarak işlev görmüştür. Devletin top- paramiliter gücünün kaynağıdır. Devlet ilişluma görünen resmi her kurumu faşist ya- kisi olan ve devleti savunan her faaliyet fapıya uygun haldedir. Eğitim sistemi ırkçı, şizmin merkezidir ve onun yönlendirmesi altında faşizme hizmet etme aracıdır.

tekçi ve resmi devlet görüşleriyle insan öğütme merkezleridir. Her tür insan faaliyeti “güvenlik kuvvetlerinin” denetimindedir. Polis, asker gibi silahlı güçler toplumun her davranışını sorgulayıp, yöneldirme gücüne sahip olacak şekilde dizayn edilmiştir. Kapitalizmin özel mülkiyet hakkı, faşizmde gücü elinde bulunduranların keyfiyetiyle belirlenir. Türkiye’de faşizmin istediği gibi olmayan herkes keyfi yöntemlerle mülksüzleştirilir. Faşist devlet toplumun her kesimini denetim altına almak için keyfi yönetimini uygularken sadece “resmi kurumlarıyla” değil “sivil güçleriyle de” hareket etmektedir. Faşizm, sistem partilerinden, derneklerine kadar toplumun içine kök salmaya ve toplumdaki her kesimi ve kişiyi denetim al47


KIZIL DAYANIŞMA olmuştur. Bitmeyen iç savaş haliyle tekelci HER KILIĞA GİREN FAŞİZM: Tür- sermaye devleti, egemenliğini sürdürme kiye’deki faşizmi anlamaya çalışan bir dizi aracı olarak faşist yapılanmayı sürdürmekçalışma farklı ismlendirmeler kullanmıştır. ten başka yol da görmemektedir. Keyfi uy“canlarının istediğini” Kimi örtülü faşizm, kimi parlamenter fa- gulamalarıyla, yapamadıkları bir şizm, kimi faşist toplum modelinde diktatörlük vb deayakta duramayamiştir. Bu tanımcak tekelci sermaye ları Türkiye’deki egemenliğinin, fafaşist devleti adşizmi sürdürmek landırmak ve onu için her tür maskeyi tanımlamak çatakabilecek bir tubası olarak görtarsızlık ve oynaklığı mek gerekir. vardır. Devletin faFaşist devlet yapışist yapısını korusını durağan ve yup egemenlerin değişmeyen bir çıkarına olabilecek yapı olarak görher uygulama ve memek gerekir yaklaşıma sonuçları onun değişken her ne kadar kanlı ve kılığa giren keyfi acımasız da olsa kayönetim özelliği pıları sonuna kadar olduğu unutulmaaçıktır. malıdır. Türkiye’de faşizm her kılıf ve Faşist devlet mekamaskeyi takabilenizmasının her tür cek bir yapıdır. Fauygulaması ve kenşimi tanımlarken dini yenileme çalışonun o an var olan masında bir gerçek uygulamalrı ve işu n u t u l m a m a l ı d ı r. leyişinden çok Faşizm kendisini doğrudan hedef alan bir temel yapısına bakmak önemlidir. 12 Eylül 1980 Askeri Faşit darbesinin uygulamala- kitlesel saldırı karşısında yanilmediği sürıyla, 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” katlia- rece sadece kendisini yeniler. Tekelci sermının baş sorumlusu “demokratik sol” maye için faşizm kendi iç işleyişinden DSP’nin faşist devletin temel işleyişine dolayı terk edilecek bir devlet biçimi değiluygun davrandıkları unutulmamalıdır. dir. “Faşizm burjuvazinin sınıf egemenliğiDSP’li, AKP’li veya darbeci generalli iktidar- nin son aşamasıdır. Bütün burjuva ların hükümet olmasıyla devletin uygulama- devletleri eninde sonunda ya bir hükümet larındaki farklar devletin faşist yapısındaki darbesi ile ya da "barışçı" bir yolla, ya da farklılaşma değil sadece günün gereği işle- gaddarca ya da tatlı sert bir biçimde fayişle ilgilidir. Faşist devlet mekanizması tarih şizme geçer; geçiş yöntemleri önemli degöstermektedir ki ancak halkın aktif karşı ğildir ve belirli bir ülkenin özel şartlarına, toplumsal yapısına, politik güçler ve sınıflar koyması sonucu yıkılabilmektedir. arasındaki dengeye bağlıdır.” (Dimitrov s. Türkiye’deki faşist devlet mekanizması yer- 57) Türkiye’de yaklaşık 80 yıldır süren bir yüzünde en uzun süreli varlığını devam et- faşist devlet mekanizması bu keyfi devlet tiren faşist devlet yapılarından birine işaret biçimi olmadan var olamayacak bir tekelci etmektedir. Emperyalizme bağımlı tekelci sermaye oluşturmuştur. Burjuva demokrasermaye tarafından bir iç savaş mekaniz- sisinde bile varlık bulamayacak egemenler ması olarak kurulan devletin 1930’larda devletin faşist yapısını her şartta güncelleoluşturulan faşist yapısı egemenlerin var yerek sürdürmeyi tek seçenek olarak topolabilmek için vazgeçemeyecekleri sistem luma dayatmaktadır. 48


KIZIL DAYANIŞMA


KIZIL DAYANIŞMA

İŞÇİNİN GÜNDEMİ  DİRENİŞ  VE  ÖRGÜTLENME Türkiye’de işçi sınıfının “kazanılmış hakları” her zaman çok kısıtlı olmuştur. Kısıtlı da olsa var olan hakları ise her zaman saldırgan politikaların hedefinde kalmıştır. 10 Yıldan fazladır iktadarda olan AKP döneminde ise işçi sınıfının kazanılmış hakları son 50 yıldır gelinen en geri duruma çekilmiştir. Devletin görevlilerince oluşturulan sarı sendikaların yerini 1970’li yıllarda işçi sınıfının kendi dinamikleriyle oluşturmaya çalıştığı sendikalar almaya adım atmıştı. İşçi sınıfının bu ilk adımları 12 Eylül faşist cuntası tarafından kesintiye uğratıldı ve sendikal yaşamda uzun süre sadece devlet görevlilerinin yönlendirdiği sendikalar yer aldı. 1990’lı yıllarla birlikte sarı sendikaların yanında yine işçi sınıfının kendi mücadele dinamikleriyle harekete geçirdiği sendikalar işçi sınıfı mücadelesinde boy göstermeye başladı. Süreç dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de sendikaların erime dönemine denk geldi. İşçi sınıfı karşısına yeni saldırı argü-

manlarıyla çıkan burjuvazi işçiye örgütsüzlüğü işten atmayla birlikte dayattı. 15-16 Haziran 1970 İşçi direnişine katılan işçilerin çoğu daha sonraki yıllarda iş bulamamış ve patronlar arasında dolaşan sakıncalı işçiler “kara listesine” alınmışlardı. Bu “kara liste” hala uygulanan bir mekanizma olarak varlığını sürdürmekte. İşçi, mücadele sürecine girdiği her yerde “kara listeye” alındığının farkında. Daha doğrusu bunun farkında olması günlük yaşamının her anında sağlanmakta. İşçiye dayatılan sadece patron, hükümet vb tarafından verildiği kadarıyla yetinmesi ve ne olursa olsun karşı çıkmaması olmakta. İşçi sınıfına son dönemde sadece esnek çalışma, güvencesiz iş, geçici iş, sözleşmeli iş, taşeron işçiliği vb çeşitlendirilmiş güvencesizliklerle oluşturulmuş bir iş hayatı dayatılmakta. İş bulan herkes sadece güvencesizliklerle örülü bir iş yaşamını kabul etmek zorunda kalmakta. Uzun süreçte çalışma yaşamında kalmış işçiler ise elde edilmiş haklarını terk etmek veya işten atılmak seçeneğine sıkıştırılmakta.

50


KIZIL DAYANIŞMA

DÖNÜŞÜM 1980’li yıllarda oluşturulup 1990’lı yıllarda tüm dünyada dayatılan bir çalışma biçimi egemen olmaya başladı. Esnek ve güvencesiz çalışma. Kapitalistlerin buna gerekçe olarak sundukları ise üretilen her şeyin artık daha kısa ömürlü olduğu ve sürekli yenilenen bir ürün yelpazesine ihtiyaç duyulduğu için üretim yöntemlerinin de bu değişime uygun olarak değişmesi gerektiğiydi. 1990’lı yılların başında dönemin ABD başkanı Bill Clinton dünya çapında yaptığı gezilerin hepsinde “Artık babalarımız gibi bir iş yaşamı içinde olacağımızı düşünmemeliyiz. Yani bir kişi iş yaşamına başladığı mesleğiyle iş yaşamını tamamlayamayacak. Yeni eğitimler yeni beceriler kazanıp iş değiştirmeyi becermek zorunda kalacak” diyordu. İşçilerin işlerinden kolayca çıkarılmasının ekonomileri nasıl şaha kaldıracağı ballandırılarak anlatılıyor ve işçi sınıfına ömrünüzün her anını her kazancınızı sadece iş yaşamında kalmak için harcamalısınız deniyordu.

İşçi sınıfına yönelik saldırgan politiklar ortalığa dökülünce her ülke kendi durumuna uygun olarak esnek güvencesiz çalıştırma yollarını denemeye başladı.

Türkiye esnek ve güvencesiz çalışma saldırısına 12 Eylül 1980’de faşist askeri darbesi koşularında girdi. Her tür örgütlenme ve mücadele etme aracı elinden alınmış bir işçi sınıfı burjuvazinin saldırısına karşı koyamaz halde yakalanmıştı. 1989 Bahar eylemleri ve bunun bir uzantısı olarak değerlendirilecek 1990 başındaki Zonguldak madenci direnişine kadar işçi sınıfı egemenlerin canının istediğini yaptığı oyuncak olarak kaldı. 1989 Bahar eylemleri ve Zonguldak madenci direnişi işçi sınıfı açısından bir dizi yasanın kağıt üzerinde bıraktırılmasının kapısını açtı. Daha önce en ufak bir işçi mücadelesi sadece devletin saldırganlığıyla karşılaşırken ve bu saldırganlığı kılıfına uyduran yasalarla işçiler suçlu çıkarılırken bu direnişlerin ardından mücadeleyi yok etmeye yönelik başta toplantı ve gösteri kanunu olmak üzere bir dizi yasal engelleme fiili olarak uygulanamaz hale getirildi. İşçi sınıfının direngenliği bir mecburiyetin dayatmasıydı. Mecburiyetleri geri adım atamayacakları yere sıkışmalarıydı. İşten atılmanın sadece patronların iki dudağı arasına bırakılması, ücret diyerek sefalete mahkum edilmek, özelleştirme denerek iş alanlarının el değiştirilmesiyle işçilerin her an iş yaşamının dışına atılma riski bardağı taşıran damlaydı.

51


KIZIL DAYANIŞMA başlayan dönüşüm saldırısında Türkiye’de payına düşen saldırganlığı fazlasıyla aldı. ÖZELLEŞTİRME Tarımda ürün kısıtlamalarından, kısır tohum kullanma zorunluluğuna, sanayide Kamu kaynaklarıyla ve kamu yararına debelirginleşmiş alanlarda kısıtlı olmaya nerek bir çok alanda işletmeler kurulkadar geniş çaplı bir dönüşüm içinde Türmuştu. Halkın elinden vergi vb adıyla kiye emperyalizmce kendine düşen rolü alınan kıt olanaklarıyla kurulan işletmeler uygulamaya başladı. uzun yıllar halka yönelik devletin uyguladığı baskı ve soygun araçlarından biri olmuştu. Devlet kuruluşu denen fabrikalarda İşçi sınıfı bu saldırgan özelleştirme karşısında devletin uyguladığı politikalarla egeüretilen her ürün yüksek fiyatlarla halka men medya tarafından topluma sunuluyor ve onların yeniden vergilendirilgelişmenin karşısındaki “suçlu” olarak mesinin aracı yağılıyordu. Kapitalist devlet gösterildi. Ne zaman özelleştirmeyle işleişletmelerinin en acımasız ve utanılası uyrinden olup aç bilaç sokaklara atılan işçigulamaları sürüp gidiyor ve bu durum ler buna karşı bir direnç gösterse devlet halka “bunlar hepimizin malı” yalanıyla ve medya işçileri sadece kendi çıkarını düyutturuluyordu. Uzun yıllar bu işletmelerin şünen tembel işe yaramazlar olarak lanse çalışmaları bizzat devlet tarafından sabote edildi. İşletmelerin zarara uğraması ve işle- etmeyi alışkanlık haline getirdi. 12 Eylül yemez hale gelmesi için her tür faaliyet yü- faşist generalleri döneminde başlayan özelleştirme süreci ANAP, SHP-CHP-DSP, rütüldü. Siyasi ikitidarı eline geçirenlerden DYP, MHP, RP, AKP dönemlerinde kesintibu iktidara şu veya bu düzeyde ilişen hersiz devam etti. İktidara geçen her parti kes bu kaynakların yağmasına dahil oldu. Bizzat devletin batırmak için uğraştığı işlet- özelleştirmenin azgın uygulayıcısı oldu ve bununla da övündü. meler yine devlet tarafından ekonominin “kamburları” ilan edildi. Dünyanın pek çok Devlet uyguladığı eğitim, haber verme, ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de bu işsosyal yaşam vb poliletmeler yağtikalarıyla bu ülke halmanın alanı kında küçük-burjuva haline dönüşçıkarcı düşünme biçitürüldü. mini egemen kılmıştır. Dünya ekonoHerhangi bir kişi veya misine “engrubun içinde sadece tegre” olma kendi bencil çıkarı olyalanıyla ülmadan hiçbir şey yapkenin tüm mayacağına inanmak kaynakları bu toplumun hücreleuluslararası rine kadar sızdırılmıştekelci sermatır. İşçi sınıfının yenin yağma özelleştirme saldırısı karşısında uğradığı alanı haline dönüştürüldü. Dünya üzerinde belirli alanlarda tekelci egemenlğin sağlan- kaybın sadece kendisiyle ilgili olmadığı halkın geleceğinin yok edilmesi olduğunu masının adımları çerçevesinde bu adımlar anlaması ve anlatabilmesi uzun zaman atıldı. Gelişen üretim araçları ile dünyanın talebi olan ürünü daha az fabrika vb üretim mümkün olmadı. Özelleştirme yağmacı alanında sağlayabilen tekelci sermaye yeni anlayışı doğru bulmak ve buna karşı çıpazarlar yaratmak ve bu pazarlarda kendi- kanı “suçlu” saymak topluma dayatıldı. sine yerel rakip oluşturma ihtimali olan her İşçi sınıfı özelleştirme saldırısı altında kaüretim aracını yok etmeye başladı. “Global- zanılmış haklarını tek tek kaybetti. Türleşen dünya” burjuvazinin dilinden düşüre- kiye kaynakları açısından zengin bir ülke özelleştirme yağması da bu nedenle uzun mediği amentüsü oldu. Belirli ürünleri ve sıkıntılı bir süreç oldu ve hala olmaya dünya üzerinde sadece belirli tekeller üredevam etmekte. tebilir hale getirmek için dünya çapında 52


KIZIL DAYANIŞMA dikacı tipi sendikaların egemenleri oldu. İşçiler arasında bu sarı sendikaların egeSENDİKALAR VE ÖRGÜTLENME menliğine rağmen sendikalı işçi sayısı süreki azaldı. İşçi sınıfı sendikal 12 Eylül faşist generalleri darbe günlerinde sendikalar yasası tasarısına sendika mücadeleden uzak tutulmaya teslim oldu. 2013 Yılının başında açıklanan sendikalı aidatının işçi tarafından elden ödenmesi kuralını koymuşlardı. Bu kuralı koydukları işçi verilerine göre yaklaşık 11 milyon işçinin ancak 1 milyonu sendikalı sayıldı. zaman iş alemi ve sarı sendikacılar “bu Çalışma Bakanlığı adı altında oluşturulan kural kızıl sendikaları güçlendirir” diyerek kurumun asli işlevi patronların emrine faşist generalleri uyarmış ve faşist geneuygun bir iş alanı yaratmaktır. Bu bakanlırallerde bundan hemen vazgeçmişlerdi. Patronlar nasıl sendika istediklerini çok iyi ğın açıkladığı hiçbir veri güvenilir değildir. bilmekteydiler. Diledikleri gibi yönlendire- 11 milyon olarak açıklanan işçi sayısı aslında 15 milyonun çok üstündedir. Sendicekleri, ihtiyaçlarına uygun işçiyi yönlenkalı olan işçilerin bir kısmı dalavereyle diren sendikalar onların temel isteğiydi. 2013’ün ilk günlerinde Koç Holding bir çok sendikalı işçi sayılmamıştır. (Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası’nın yaklaşık 12 fabrikasından binlerce işçiyi kapı önüne attığında Türk Metal Sendikası “Avrupa’da bin üyesinin 10 bini yok sayılmış, ancak 2 bine yakın bir sayıda üyesi var olarak tapazarlar daralıyor sattığımız araçların sayısında ciddi bir düşüş var. Önümüdeki yıl nımlanmıştır) Sendikaların işçi sınıfı içinde dağılması ve etkisizleşmesi devlet politibu satışların yükseleceği gibi bir beklenti de yok o yüzden fabrikadan işçiler çıkarılı- kası olarak uygulanmaka ve işçi sınfının kendi öz gücüyle oluşturmaya gayret etyor” açıklamasında bulunmuştu. Fabrikatiği sendikal örgütlenmesi her tür yönnın sahibi veya genel müdürü gibi konuşan bir sendikacı savunması gereken temle yok edilmeye çalışılmaktadır. işçilerin işten atılmasını doğallaştırmayı kendi işi olarak görüyordu. 12 Eylül faşist Sendikaların toplandığı üç büyük konfederasyonun en büyüğü olan TÜRK-İŞ bir sarı generallerinin ve patronların istediği sensendikacı bataklığı gibidir. Kendi çıkarın-

53


KIZIL DAYANIŞMA dan başka bir şeyi düşünmemeyi beceri DİSK İlk ortaya çıktığı yıllardan bu yana sayan sarı sendikacılar işçi sınıfına ve işçi sınıfı mücadelesi içinde önemli bir buüyelerine değil iktidarın gücüne dayanluşma adresi olmuştur. Sendikal mücadele mayı seçenek olarak görmektedirler. içinde direnişçi bir gelenek izlemekle düzen partilerine yamanmak arasında süHAK-İŞ ise tam bir dönem iktidarına uygun her yola çekilebilen sendikalar top- rekli yalpalayan bir çizgide gidip gelen DİSK’in işçi sınıfı mücadelesi içinde öncü luluğudur.İşçi sınıfı içinde hemen hiçbir işçilerin bir kısmını bağrında toplamaya varlığı olmayan HAK-İŞ’i oluşturan sendiçalışması bu gelgitleri nedeniyle çoğu kalar AKP iktidarının kanatları altında palazlanmayı tek varlık sebebi saymış ve işçi zaman sürüncemelerde kalmaktadır. sınıfı mücadelesini sadece sabote etmeyi SGBP. TÜRK-İŞ içinde muhalif kanadı ve işçi sınıfını patronların istediği biçimde oluşturan sendikaların birlikte hareket sürüklemeyi beceri saymaktadır. etmek üzere oluşturduğu Sendikal Güç Birliği platformu’nun ilk oluşumundan bu yana işçi sınıfının sıkışıp kaldığı yerden sendikacıları zorlamasının bir ürünü olduğu görülmekte. Daha çok Türk-İş içindeki işçi sıınıfına karşı artık üstü örtülemez ihanetlere tepkinin bir yansıması olan SGBP’nin geleceğinin ne olacağı işçi sınıfı mücadelesine ve işçilerin bu sendikalara göstereceği ilgiye bağlı olacaktır. Sendikal mücadeleyi bu konfederasyonlar dışında sürdürmeye çalışan sendikalar ve bir kısım işçi dernekleşmeleri ise işçi sınıfı mücadelesinin ancak kenarlarında bir detay gibi kalmaktadırlar. İşçi sınıfını örgütsüz bırakma saldırganlığı karşısında işçinin örgütlenmesi açısından yapılan en ufak girişiminin bile önemli olması bu örgütlenme girişimlerinin işçi sınıfı açısından mücadeleye katılmak açısından bir basamak olutırmasına yol açıp açmayacağı ise ancak süreç içindeki gelişmelerle ortaya çıkacaktır. İşçi sınıfı uzun yıllardır örgütlenmesi önünde her tür engelle yaşamaktadır. Bir işçinin sendika, dernek, parti vb bir yere katılması çoğu zaman çalıştığı iş yerindeki genel durumla ilintili olmakta onun dışında ise ancak karşılaştığı işçi artık örgütsüz  sorunlar içinden çıkılamaz hale gelince örgütlenmelere olmanın kötü de olsa  yönelmektedir. İşçinin ilk yöbir örgütlenme içinde  neldiği örgütlenmeler ise çoğu zaman geldiği toplumolmaktan daha vahim sal ilişkiler tarafından belirolduğunu her günkü  lenmekte, örgütlenmeye yaşamında görmektedir yöneliş tercihinde siyasi eği54


KIZIL DAYANIŞMA mektedir. İşçi sınıfının kapitalizm şartları limi önem taşımaktadır. İşçi, ancak eyleme geçtiği yerde kendisine zorla dayatı- altında tek devrimci sınıf olmasının önemli nedenlerinden birisi de budur. lıp kabul ettirilmiş düzen tercihi siyasi eğilimlerden vazgeçebilmektedir. “Düzen İşçi sınıfının sendikal örgütlenmesi zayıf ve partilerine” oy veren bir işçi ancak eylem içinde bu tercihine karşıt davranabilmekte yetersizdir ancak son yıllarda işçi sınıfı sendikal mücadeleye daha yakındır. Mücadeve işçi sınıfı olma bilincine varabilmekteleci sendikaları yok etmek üzerine dir. Bu durumdaki bir işçinin mücadeleye yoğunlaştırılan saldırılar mücadeleci sendikatılımı ise işçinin ancak her günkü yakaları bir köşeye sıkıştırmıştır. Var olabilşamı içinde kendisine ulaşan işçi sınıfı melerinin tek koşulu sistemin saldırılarına mücadelesi araçlarına alışkın olmasıyla karşı saldırıyla yanıt verebilmektir. Topkapı sağlanmaktadır. İşçi sınıfı mücadelesinin araçlarıyla tanışıklığı olmayan bir işçi kar- Şişecam işçilerinin işten atılmaya karşı gişılaştığı sorunlar ne olursa olsun harekete riştikleri mücadelede her şeyi göze alan tavırları ve fabrika işgaline başlayıp bunda da geçmemeyi tercih etmektedir. Bu durum bir gerçeğin anlaşılmasıdır. İşçi, sınıf olma kararlı oluşları yanında Topkapı Şişecam işçilerini diğer fabrikalardaki işçilerin de desbilincine ancak kendisine dışarıdan taşıteklemesi ve bu desteklerini ne olursa nan bilgiyle erişebilmektedir. İşçi, sınıf olma bilincine ancak bu konuda düzenli ve olsun sürdüreceklerini göstermeleri işçilerin güven veren çalışmalarla sürekli karşılaş- kazanım elde etmesini sağlamıştır. Aynı şekilde BEDAŞ işçilerinin uzun ve kararlı ditığı zaman yaklaşmakta ve ancak o renişlerini işgal etme girişimlerine zaman harekete geçmektedir. İşçi, sınıf çevirmeleri ve bu girişimi kesmeyip sürekliolarak harekete geçtiğinde ise bu dışarıleştireceklerini deklare etmeleri kazanım dan taşınan bilgiyi yenileyen ve geliştiren elde etmelerini sağlamıştır. yol ve yöntemleri kısa zamanda üretebilİtalya’da Mussolini faşizmi sürerken İtalyan işçileri “faşist sendikalar” içinde örgütlenmeyi ve mücadelelerini bu şekilde sürdürmeyi örgütsüz kalmaya tercih etmişlerdi. İşçi sınıfına sürekli olarak taşeronlaştırmayla, güvencesiz esnek çalışma dayatmalarıyla aslında dayatılan örgütsüzleştirme saldırısına karşı işçi sınıfının var olan örgütlenme araçlarına sarılmaları ve onlar içinde mücadele etmeleri kapitalizmin saldırılarına karşı savunma yapabilmek için tek yöntem olarak ortaya çıkmaktadır. İşçi sınıfının örgütlenme deneyimleri sürekli gelişmektedir. Hemen her işçi artık örgütsüz olmanın kötü de olsa bir örgütlenme içinde olmaktan daha vahim olduğunu her günkü yaşamında görmektedir. 55


KIZIL DAYANIŞMA yalist sesi daha değerli hale getirmiştir. Sosyalistlerin “güçsüzlüklerini” aşmaları ve yeni politikalar üretmeleri işçi sınıfında daha önce olmadığı kadar karşılık bulacaktır. Kapitalizmin değişen ekonomik koşullara uygun diyerek oluşturduğu güvencesiz iş, güvencesiz yaşam işçi sınıfını 1917 Ekim Devrimi döneminde Bolşeviklerin Rusya işçi sınıfı içinde en çok güvencesiz ve daha yoksul işçiler arasında karşılık bulmasına benzer bir düzen yaratmıştır. Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar, sosyalistlere her gün daha çok bakmakta ve onlardan gelen yaklaşımlara daha çok dikkat etmektedirler. Sosyalistlerin yapması gereken işçi sınıfına sadece direnişe geçtiği yerlerde değil ulaşabildiği her yerde sınıf bilincini taşımanın yollarında ısrar etmektir.

DEVRİMCİLER, SOSYALİSTLER KOMÜNİSTLER İşçi sınıfı hala devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere uzak durmayı tercih etmesine rağmen bu uzak duruş bir kırılma sürecine doğru hızla gitmektedir. Faşist devletin uzun yıllardır halkın üzerinde her tür araçla oluşturduğu kara propagandanın etkileri eskisi kadar kesif değildir. İşçilerin büyük çoğunluğu, artık sosyalist bir partinin veya yaklaşımın düşman gibi algılanmaması gerektiğini düşünmektedir. Sosyalistlerin uzun yıllar içinde ortaya koydukları faaliyetler işçi sınıfı içinde bir birikim yaratmıştır. İşçi sınıfı mücadelesi içinde sosyalistlerin istemlerinin gerçekliğini daha sıklıkla görmektedir. Sınıfın, kapitalizmin ideolojik argümanları karşısında sosyalistlerin argümanlarına da başvurmak zorunda olduğu deneyimleri her yerde daha çok oluşmakta ve işçi sınıfı mücadelesine gücü oranında katılan her sosyalist çaba sınıf içinde mutlaka bir karşılık bulmaktadır. Yaygın medya araçlarının dayatmalarındaki pespayelik ve bıktırıcılık işçi sınıfına hitap eden her sos-

İŞÇİYE ÖLÜM DÜŞÜYOR İşçi sınıfına yaygınlaştırılan güvencesiz iş sistemiyle daha çok ölüm düşmektedir. Son 10 yılda 11 binin üzerinde işçi iş cinayetlerinde ölmüştür. İş kazaları alınacak tedbirlerle önlenebilir niteliktedir. Türkiye emperyalizmce kendine biçilen ucuz iş gücü deposu olma haline uygun olarak işçinin hayatının da ucuzlayışını yaşamaktadır. Önelnebilir iş kazalarında hemen her gün 3 işçi hayatını kaybetmektedir. Taşeron sistemi, güvencesiz çalışma koşullarında ısrar eden egemenler daha çok

56


KIZIL DAYANIŞMA

işçinin kanına girmekte kararlılardır. İşçinin yapabileceği tek şey ise buna karşı örgütlü mücadeleye girişmektir. Madencilik sektörünün doğrudan madenlerde çalışan işçileri için taşeron sisteminin kaldırılacağını hükümet açıkladı ancak bu konuda hala bir girişimde bulunmadı. Bu açıklama bile maden işçisinin toplu iş cinayetlerine uğramaları ve buna karşı direnciyle oluşabilmiştir. Maden işçisinin artık yeter demesinin bir göstergesi olarak Zonguldak’da düzenlenen “emeğe Saygı Mitingi” maden işçisinin taşeron zulmüne karşı ayağa kalkacağının işaretidir. AKP hükümeti sadece işçiyi yatıştırmak adına yaptığı bu açıklamayı değişik yasal kılıflarla taşeron sistemini sürdürmek için kullanacaktır.

Taşeron sistemiyle tuhaf bir iş yaşamı oluşturulmuştur. Her devlet kurumu, her büyük iş yeri piyasada temel olarak işçi simsarlığından başka bir anlamı olmayan “güvenilmez” firmalar spekülasyonu yaratmışlar ve çoğu kapkaççı tabela şirketleriyle işçi sınıfını taşeron patronlarla karşı karşıya bırakarak kendilerini aklama yoluna gitmişlerdir. İşçi karşısında sadece verilecek en düşük olanaklarla çıkan taşeron firmalar “işsiz kalmaktansa en kötü işi en kötü koşullarda yapmaya razıyım” diyen geniş bir işçi sınıfı içinde varlık sürdürmektedir. Tek önemli vasfı işçi üzerinde baskı kurmak olan taşeron firmalar işçiyi ölüme razı olacak biçimde çalıştırmanın araçlarından başka bir şey değildir. Bir çok mahkeme kararında işçiye karşı sadece taşeron firmanın değil ana firmanın da sorumlu olduğu kararları olmasına rağmen, taşeron işçisinin hak edişlerini vermeyen taşeron firmalarla her sorun yaşanışın da ana firmayla tekrardan başlayan bir hukuksal sürece yol açmaktadır. İşçinin karşılaştığı hukuki sorunları aşmak için gereken donanım ve ekonomik gücünün olmayışı ise taşeron ve ana firmaların bu konuda her zaman önde başlamalarına yol açmaktadır.

İşçilere düşen ölüm aslında onların “geçim şartlarının” zorlamasıdır. Emeğini satmaktan başka geçim kaynağı olmayan işçinin emeğini satmak için karşılaştığı tek seçenek ölümü göze alarak çalışmak olmaktadır. 57


KIZIL DAYANIŞMA işçi sınıfının yapması gerekendir. İşçi kapiÖRGÜTLENMEK SEÇENEK DEĞİL talizme son verip insanca bir sistem oluşturacak yegane sınıftır. Bunun bilinciyle MECBURİYETTİR kapitalizmin işçiler arasında ayrımcılığı körükleyen onları birbirlerine karşı düşman İşçi sınıfının ölüm ve yoksulluk dayatıletmeye çalışan her ayrımına karşı durulmamaktadır. İşçi sınıfının buna karşı yapabilıdır. İşçi sınıfının kendi örgütlenmesinde leceği tek şey ise örgütlü mücadeleye temel alacağı kaygı, hak mücadelesi ve katılmaktır. Her tür işçi örgütlenmesine yağmacı kapitalistler ile politikacılarınca şiddetle saldıran bir sistem uzun yıllardır idare edilmek yerine işçi sınıfı iktidarının egemendir. Patronundan, devletine, soolanaklı oluşudur. Sendika, dernek, parti kaktaki faşist çetelerine kadar işçi örgütgibi örgütlenme araçları işçi sınıfının kendi lenmesine yönelik geniş bir saldırı ağı öz örgütlenmesinin yansımalarıdır. Kendi iş vardır. İşçi örgütlenme araçlarına sahip yerinde örgütlenemeyen işçinin ne sendiçıkmanın sorunlarını günlük yaşamında sıklıkla görmektedir. Egemen medya araç- kada ne dernekte ne de siyasi partide sözünün geçmesi ve etkisinin olması larından devletin eğitim sistemine, “topbeklenemez. İşçi sınıfının bulunduğu her iş luma ezberletilmiş kabul edilebilir alanında kalıcı birim örgütlenmeleri oluşturdavranış biçimlerine” kadar işçiye örgütlenmelerden uzak durması gerektiği daya- ması onun sınıf olarak gücünü ortaya koyabilmesinin ilk adımıdır. İşçiye ölümle tılmaktadır. Sendika, dernek, siyasi parti, güvencesiz yoksulluğu dayatan kapitalizme ancak devletin, patronların onayladığı ve ve onun faşist devletine karşı mücadelede yol gösterdiği yerler olursa işçi örgütlenatılan her birim örgütlenmesi adımı yağmameye yönelik saldırıya daha az uğramakcılığa vurulan darbe olacaktır. Sendikalar, tadır. Bir çok iş yerinde patronlar sendika dernekler, siyasi partiler akla gelebilen her üyesi olan işçiye “o sendikadan çıkın örgütlenme biçimi işçinin birim örgütlenmebenim gösterdiğim sendikaya katılın o zaman sorun olmaz” diyebilmektedir. İşçi- siyle kendine gelir. İşçinin bulunduğu iş yerinde hiçbir işleyen örgütlenmesi olmadan nin yegane gerçek seçeneği ise kendi öz sendikalı, vb olması çoğu zaman sendikalagücüyle oluşturacağı örgütlenmelerdir. rın sarı sendikalaşmasının da kaynağıdır. Haklarını aramaktan, ülkeyi yönetmeye talip olmak işçi sınıfının kendi öz örgütlenmelerini yaratmasıyla mümkün olacaktır.

İşçi sınıfının iş yerlerinde örgütlenmesinin sorunlu oluşu faşist devlet baskısının yanında çoğu zaman işçi sınıfı içine zorla daİşçi sınıfının yapması gereken örgütsüzlüyatılmış ayrımcılıkla da ilgilidir. ğün üstünden gelmektir. Var olan her senHemşericilik, din ayrımcılığı, milliyet aydika, dernek, siyasi parti vb ayrımı yerine rımcılığı, siyasi görüş ayrımcılığı, cinsiyet işyerleri merkezli komiteler oluşturulması ayrımcılığı, yaş, ustalık Kendi iş yerinde  ayrımcılığı daha sayısız ayrımcılık işçi için düzen örgütlenemeyen  tarafından üretilmiş ayak bağından başka bir şey işçinin  değildir. İşçinin mücadene sendikada  lesinde ve örgütlenmesinde temel olması ne dernekte  gereken tek kaynak kane siyasi partide pitalizme karşı işçi sınıfısözünün geçmesi  nın çıkarıdır. İşçinin kendini burjuvaziye karşı ve etkisinin  bağımsız bir sınıf olarak tanımlamasının yolu olması  kendi öz örgütlenmesinbeklenemez. den geçmektedir. 58


KIZIL DAYANIŞMA gerekçe yaşadığı, anladığı şartlar ve çıkarları kadardır. Kişisel çıkarı için her tür rezilleşmeyi ve insanlara zarar vermeyi doğal buluşuyla muhbir insanın sefilliğinin dibinde yer alır.

FAŞİZMİN MUHBİRLER CUMHURİYETİ Toplumun baştan aşağıya muh-

bir olması için her tür dayatmanın ve politik ortamın Muhbirleşen bir toplumda hazırlandığı gözlenmekte. Kimi BDP binalarını ve Alevi dernekyaşamanın kuralı açıktır. lerini yakıyor, kimi Kürdçe Muhbirleşenlere yönelik müzik dinleyene saldırıyor. gereken yanıtı vermek. Devletin tam teşekküllü güvenlik birimleri de muhbirlerin her Baştan aşağıya muhbir olmanın yüceltildiği ve saçma sapan iddiasını büyük bir ciddiyetle takip muhbirlerle dolu bir ülke yaratıldı. Muhbirlerin ederken insanlık suçlarına dönüşen bu yakmakimi, ne için ve hangi nedenle ihbar ettiğinin ları ve linç faaliyetlerini sadece seyrediyor. Muhönemli olmadığı, sadece ihbar etmesinin önemli birleşenlerle ilgili en son Redhack tarafından olduğu bir ülke. 12 Eylül 1980 askeri faşist darEmniyet’in hackelenmesiyle elde edilen mailler besi yıllarında her yer muhbirlerle dolmuş ancak yayınlanmıştı. Komşusunu ihbar edenden, kalmuhbirlik hala utanılacak bir toplumsal hastalıklı dığı yurtta sigara içeni ihbar edene kadar toptutum sayıldığından muhbirler kendilerini saklumsal dokuya yayılmış bir muhbir ağı olduğu lama ihtiyacı duymuşlardı. Muhbir kişisel çıkarı görülmüştü. Muhbirlerin hepsinin ortak algısı için insanlara zarar vermeyi doğal bulan kişilik devlete hizmet üzerineydi. Sürekli olarak kendisi tipidir. İçinde kişisel sefil çıkarı olmayan hiçbir için bir şey istemediğini ama devlet için şu veya insan muhbirleşemez. Sefil hayatını korumakbu kişiye yönelik saldırı yapılmasının iyi olacatan, maddi çıkar elde etmeye kadar uzanan bir ğını söyleyip durmaktaydılar. İhbarların içinde bireysel çıkar zincirine dahil olmadan muhbirlik ciddiye alınması gerekenler de vardı. Ancak işlememektedir. Muhbir bulunduğu toplumsal bunlar devletin resmi politikasına uygun konular alanda kişisel çıkarı ne kadar ufak ve sefil olmadığı için görmezden gelinmişti. Ahmet olursa olsun onu korumak uğruna insanlara Türk'e Samsun'da faşist bir organizasyonca yazarar vermeyi doğal bulan hastalıklı bir halin pılan yumruklu saldırıdan emniyetin haberinin adıdır. Faşizmin yarattığı iklim muhbirlerin artık olduğu görülmüştü. Saçma sapan her devleti utanmadan, sıkılmadan tüm yüzsüzlükleriyle or- koruma iddiası hakkında harekete geçen devlet taya çıkma dönemidir. 12 Eylül faşist generalle- mekanizması Ahmet Türk'e saldırı konusunda rinin "sayın muhbir vatandaş" diyerek kılını bile kıpırdatmamıştı. duyurularla seslendiği muhbirler artık gerçekten "sayın" olduklarına inanmış şekilde hareket etMuhbirleşen bir toplumda yaşamanın kuralı mektedir. açıktır. Muhbirleşenlere yönelik gereken yanıtı vermek. Unutulmamalı ki bu ülke halklarının geMuhbir kişisel çıkarı uğruna devletin resmi polileneksel değerleri içinde muhbirleri sevmemek tik dayatmalarına uyum sağlar. Devletin zaten ve onları dışlamak vardır. Muhbirliğin sefil bir daraltarak sunduğu politik düşünme alanında hal olduğu ve insanlık yitimine denk geldiği bu muhbir algılayış düzeyine göre iyice daralmış ülke halklarının tarihsel kökenlerinde yazılıdır. şablonlarla idare eder. Düşünmez, devletin top- Muhbirlik geleceğe kalıcı izler bırakan bir faaliluma dayattığı politik iklime ayak uydurur ve bu yettir. Başta zarar verdiği insanlarda iz bırakır, iklimi kendi kişisel çıkarı uğruna kullanır. Bazen diğer yanda er geç muhbirlerden hesap sorulamahallesinde şu veya bu nedenle sürtüştüğü bir cak izler bırakır. Köklü değişime doru giden bir komşusu, bazen sefil kişisel çıkarı için kullanülkede unutulmaması gereken şey; bir köklü dödığı toplumsal meseleleri kullanmasının önüne nüşümde ilk ele alınacak konulardan biri muhvicdanla engel olanların çıkması. Muhbir için birleşenler ve yaptıkları olacaktır. 59


HİTLER ERDOĞAN  ve  NAZİ  PARTİSİ AKP

Hitler’den, NSDAP’ın (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei) iktidara geliş ve sonrasındaki serüveni, Hitler’in ideolojik yaklaşımı, Avrupa’da kendinden önceki ve eş zamanlı dönemlerdeki diğer faşis hareketlerden sivriliş yönü ve bunu koşut olarak Tayyip Erdoğan ve AKP benzerliği üzerinde durmayı hak ediyor. Tarih bilimi, geçmişi bize anlatarak bugünü ve geleceği net bir biçimde görebilmemize, çok sayıda doğruya yakın varsayımlarda bulunabilmemizi olanaksağlayan gerçekliktir.

HİTLER – KAVGAM – NSDAP – FAŞİZM Hitler-NSDAP ile Erdoğan-AKP bencerliğine girmeden önce, Hitler’in düşünce sistemini, Kavgam adlı kitabında nasıl bir ideolojiyi işlediğini, bu ideolojide ne gibi hedefleri belirlediğine kısaca bir göz atmak gerekir. Adolf Hitler’in Kavgam adlı kitabında belirttiği düşüncesini şöyle özetleyebiliriz: 60


KIZIL DAYANIŞMA “İnsanlığın yüksek ırkı “Aryen ırkı”dır; bu ırk saflığını korumalıdır; o saflığı bozacak olanların başında da Yahudiler gelir. Siyasal açıdan Fransız Devrimi’nin ilkelerine karşıdırlar. Weimar Cumhuriyeti’nin kabul ettiği liberal ideolojiyi Almanya’yı yenen Batılılar dayatmıştır onlara. Böylece (ulusun uyanışı)na çalışmalı, bireycilikle liberalizmi reddetmeli: Alman zihniyetine aykırı olduğu gibi, doğal olmayan akılcı sistemlerdir bunlar; eşitlik ve özgürlük doğaya zıt ve anlamsızdır. İnsan tek başına değildir, gelenekler arasında bir zincirin halkasıdır. Devletin görevi, kan ve dil birliğini, gerçekten Alman geleneklere dönüşü, bu halkın yaşaması ve gelişmesi

NAZİLER-NSDAP TARİHSEL ANALİZ Demokrasi düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı, ırkçılık; bunlar Hitler Almanyası öncesinde de vardı: Spengler’in, Moeller Van den Bruck, hukukçu Karl Schmitt, Othmann Spann ve pangermanistlerin dile getirdikleri şeylerdir. Hitler’in yaptığı ise şuolmuştur: Onları Alman yığınlarının kaygı, kin, öç alma açıklarına yanıt verecek biçimde, ısrarla ve tutkuyla sergilemek! Kavgam adlı kitabı büyük ilgi toplar; 1940 Nisan’ında çoğu dillere çevrilmiş olarak altı milyon nüsha satar. Öte yandan, bütün bu fikirler, Nazizmin kuramcıları olan Goebbels, bir Rosenberg, bir Darre, arkalarından sayısız hatiplerce, parti çevresinde gitgide çoğalan kalabalıklar önünde avamileştirilir ve geliştirilir. 1927’de S.S. adıyla koruyucu müfrezeler kurulur; başlarına 1929’da Himmler’in geçtiği bu bağnaz ve sert militanlar, grevci işçiler, sosyalistler ve komünistlere karşı kanlı sokak saldırıları düzenler. Nazi partisinin 1927’de 72.000 üyesi vardır; ve III. Nürnberg Kongresi’nde, kahverengi gömlekleriyle 30.000 S.A. resmi geçit yapar; 1928’de sayıları 109.000’dir ve sempatizanların sayısı artar.

için gerekli alanı ele geçirmeyi sağlamalıdır. İktidarın kaynağı, bireylerin çoğunluğu değil, Volk (halk)’tır; halk bir bütündür, Führer hukuk yaratırken onun iradesini yorumlar. O halkın düşmanları vardır ve şunlardır: dışarıda Rusya’yla Fransa; içeride Masonlar, Yahudiler, sosyal demokrasi ve bu sonuncusunun aracılığıyladır ki, Yahudi Karl Marx Almanya’yı çürütüp yıkmak için girişimde bulunmuştur. İktisadi alanda Hitler, kartelleri, bencil varlıkları, “ruhsuz makine”yi sorgular; köylüleri, orta sınıfları, özel mülkiyeti savunur. Son olarak, Alman halkı, yaşam alanı olmayan bir halktır (Volk ohne Raum); bu da onu, Doğuya, Güneye, Avrupa’nın batısına yayılmaya götürecektir.”(1)

Nazi iktidarı özellikle orta sınıfın, küçük burjuvazinin istemlerini doyurmaya yöneliktir. Özelleştirmeler ile iştahlı burjuvaziye ve onların çevresinde kümelenmiş küçük sanayicilere ümit verirler, köylülere borçlarının hafifletileceğini söylerler, ekonomik alanda ve iş dünyasında epeyce etkin olan Yahudilere karşı da mutlak bir savaş açarlar. Partideki kayıtlı sayısı 1930’un sonunda 389.000, 1932 Nisan’ında ise bir milyondan fazladır. Goebbels’in yönetiminde parti korkunç bir propaganda ile halkı ikna etmeye başlar. NSDAP ve Hitler iktidarı öncesi Almanya’nın 1 Dünya Savaşı’nın ardından oluşan siyasi yapısı ve liberalizmin kendi içindeki çöküntüsü daha Naziler başa geçmeden önce liberalizmin tüm kırıntılarının Almanya’dan silinmesine zemin hazırlamıştı. Burjuva demokrasicilik oyununda 61


KIZIL DAYANIŞMA yıpranmışlığıyla varlığını sürdüremeyen li- her türlü baskı ve şiddet giderek artar, SS birliklerinin de operasyonlarıyla ölçülmez beralizm ve burjuva parlamentarizmi asboyutlara varır ve ortadan kaldırılırlar, yerel lında çökmüş durumdaydı. tüm hareketlenmeler silinir. Her türlü devlet kurumu Nazi partisi üyesi olmayanlardan Naziler girdikleri son seçimlerde temizlenir ve denetim altına alınır. 1934 yılı 13.800.000 oy alır ve parlamentoda 230 geldiğinde memurlardan, en küçük köysandalye kazanırlar. (Almanya’da bu yıllerde yaşayan insanlara kadar devletle ilişlarda 65-66 milyon insan yaşamaktaydı(2)) Bruning’in hükümeti, arkasından kisi olan herkes partiye üye olmak zorunda kalırlar. S.A. liderinin öldürülmesi (30 Hazida Von Papen’in “Baronların hükümeti”ni felce uğratacak durumdadırlar; son olarak ran) ardından Naziler örgüt yapılarını yeni30 Ocak 1933’te, birçok reddin ve bulanık den gözden geçirip gerekli yenilemeleri de yaparlar. 2 Ağustos 1934’te Hindenburg görüşmelerin arkasından, Hitler, ne zor kullanarak ne de kan akıtarak, von Schle- ölünce tüm ülke Führer’in elindedir. Hitler iktidarı tam denetimine aldığında, yeicher’in yerine şansölye olur. Yönetimin mutlak sahibi olarak, ilk yaptığı niden eski düzenin sağlanmasına yönelik harekete geçebilecek olanları, yeni bir devişlerden biri Weimar Anayasası’ndan rimi amaç edinebilecek olma ihtimali olanbütün temel hakları kaldırmak olmuştur; ları, buna öncülük edebilecekleri kurşuna şansölye 24 Mart’ta elde ettiği tam yetdizdirir, kılıçla kafalarını kestirir vb yöntemkiyle, yeni kanunlar çıkarır. lerle öldürtür. Partinin Strasser kardeşler Polise tanıdığı olağanüstü yetkiler ile artık tarafından yönlendirilen sosyalist görünümlü kanadıyla da tüm bağlarını kopartır. her şeyi yapabilir hale gelen Naziler, ne kadar muhalif varsa tutuklar ve toplama Federatif ve yerel her türlü örgüt yetkilerine kamplarına doldurur. Bununla beraber 5 son vererek, yönetim birliği ve merkeziyetçiMart seçimlerinde, tutuklama, tehdit, yılliği gerçekleştirir. Kendi iktidarını sınırlayabidırmalara karşın, 288 Nazi milletvekiline leceğini düşündüğü her şeyi yok edip tam karşılık Nazi olmayan 359 temsilci seçilbir keyfi yönetim döenmine başlar. Parlamiştir ve sosyalistlerle komünistler 12 menter rejim tamamen ortadan kalkmış tek milyon oy ele etmişlerdir. adama dayalı bir sistem oluşturulmuştur. Faşizmin tipik göstergesi olan keyfi yönetimin Gleichschalturg(*1) yine de sürer. Siyasi en azgın uygulamaları devrededir. Hİtler ve birçok parti ve sendika yasaklanır. YahudiNaziler yasama ve yargı gücüne sahiptir. ler, 7 Nisan tarihli “Aryen yasası”na göre Ceza yasası kökünden değiştirilip keyfi uysürekli olarak haklarından yoksun kılınmışlardır. Komünistler ve sosyalistler üzerindeki gulamalarla yönetilen sistemde devlete karşı


KIZIL DAYANIŞMA oluşacak her girişime yönelik cezalar ağırlaştırılır. Yargı kararları suçlu veya suçsuza göre Naziler, büyük toprak ağalarını güvenilir değil keyfi çıkarlara göre oluşturulmaya baş- köylü(!) olarak tanımlarlar ve iktidara gellanır. Yargının her uygulamasında temel melerinde Nazileri her konuda desteklekural Nazilerin çıkarlarına uygun biçimde miş olan toprak ağalarının topraklarına olmak ve halkın gözünde iyi karşılanacak bi- dokunmadılar aksine onları ekonominin çimde hareket etmek biçimindedir. temel güçlerinde sayarak desteklediler. Ekonomik anlamda dünyadan tamamen Materyalizm ve komünizm tamamen yasak- bağımsız olmayı amaç edindiklerini iddia lanır. İlk adım olarak din karşıtı olduğu düşü- eden Naziler, devlet içindeki iş gücünü nülen dernekler kapatılır, Prusya’da okullara karşılıksız olarak arttırarak, daha çok kazorunlu din eğitimi konur, Aryen konusunda zanmak için daha çok üretmeyi, daha çok Katolik Kilisesi ile arası açılan Nazilerin bu üretmek için daha çok çalışmayı benimseolayın sonucunda araları iyice yumuşar. diler. Bunun için fiyatlara sürekli müdahale eden Naziler, ekonomik bir kapalı Goebbels, Nazilerin yaptıkları için şöyle devre yaratmaya çalıştılar. Nazilerin uygudemişti: “Yaptığımız devrim bütüncül ladığı ekonomi programı, yalnızca büyük (total) bir devrimdir; yaşamın her alanını sanayi ve büyük şirketler için yani tekelci kaplamış ve kökünden değiltirmiştir!” kapitalistler için iyiydi. Zaman içerisinde Bu nedenle sanat ve edebiyat da faşizmin Nazi partisi etrafında oluşmuş asalak bir dışında kalamazdı. Şöyle diyorlardı: Libekesimde bu durumdan nasiplendi. ralizm ve akılcılık olsa olsa halkın anlayamayacağı eserler üretebilir ve uluslararası Tekelci kapitalistlerin iktidarı olan Naziler ve ahlak dışı bir sanata varır. Oysa sanaile Tekeller arasında sıkı bir bağ oluştu. tın kuzeysel ideali şunun üzerine kuruluÖzelleştirmelerle güçlendirilmiş büyük dur: Alman toplumunun temelini sermayenin işletmelerine destek veren oluşturan kan ve topraktır; sanat, doğuNaziler, devletin her tür uygulamasını bu şunda estetik değil, biyolojik bir olgudur. patronlara adadılar. Naziler her alanda büyük sermayenin emrinde olduğunu gösBu dönemde yanlıca sosyalist, komünist termeyi iktidarda olmalarının varlık sebebi veya liberal eserler ateşe atılmaz; diğer olarak uyguladılar. Tekelci sermayenin işbirçokların eserleri de yok edilir: Einstein, letmelerinin sürekli olarak çalışması ve en Freud, Proust, Wells, Jack London vb… yüksek kar oranlarına ulaşması için koModern İtalyan ressamlarından Van ruma sağladıLar. Büyük sermayenin işletGogh’a kadar bu ressamların eserleri iste- melerinin düzenli olarak çalışması için nilmez ilan edilir; çoğu eser açık arttır“köle işçi”, “esir işçi”, “toplum dışı sayılanmayla satılır veya yok edilir. lardan işçi” vb sağlayacak sistemi devletin işleyişi haline getirdiler. Büyük sermayeMüzik de otoriteye tabidir. Elliden fazla or- nin işletmelerinde olası her memnuniyetsizlik, olası bir isyan, başkaldırı veya kestra şefi (içlerinde Bruno Walter da verimsizliğe karşı acımasızca saldırmaya var), yazarlar, bilginler, ırkçı veya siyasal bir ayrımcılıkla safdışı edilirler, Almanya’yı hazır olarak görevlendirilmiş Naziler bu patronların emrindeydiler. terk etmek zorunda bırakılırlar.


KIZIL DAYANIŞMA biliriz. Aynı türde bunalımlar ve sistemin AKP-ERDOĞAN-2023-NAZİLER tıkanmışlığının halk Gerek AKP gerek NSDAP, kendi toplumsal üzerinde yarattığı süreçleri içerisinde tarihsel bir karşılaştır- bıkkınlıkla çaresizliğin tekelci sermamaya gittiğimizde, benzer tip toplumsal yece kullanılması. kriz dönemlerinde ortaya çıkmış partilerdir. Bu yığınların içine girdikleri bunalım ile kurulu sistemin bıktırıcı söylemlerinden AKP iktidarı başa geçmeden önce Türsıyrılmaya çabalayarak yeni bir arayışa kiye’de faşizmin girdiği dönemdir. “resmi politikaları” AKP’de tıpkı NSDAP gibi aynı biçimde orta çökmüştü. AKP böylesi bir zemin üzesınıf ve küçük burjuvazinin menfaatlerine hizmet edeceği vaatleriyle gündeme geldi. rinde uluslararası tekelci sermayenin Tıpkı Naziler gibi kuruluş ve iktidara gelprojesi olarak bir ölmeden önce ki dönemlerinde tekelci serçüde mucburi çıkışı mayenin her tür desteğiyle korundular. olmuştu. “Sağcı” poAKP kendinden önce başlayan özelleştirlitikaların oluşturulmelerdeki her tür engeli keyfi uygulamamuş tabanının larla tanımadığını ilan ederek yeni bir dağılması önünde bir saldırgan anlayış dayattı ve özelleştirme set kurulmuş ve sisadı altında yağma ve talanın ardı arkası kesilmedi. Uluslararası tekelci sermayenin temden umudunu kesmeye yönelen dünya ölçeğinde yeniden kendini dizayn etme girişimlerine uygun olan her direkti- “sağcı” tabana yeni bir yön verilmişti. fini uyguladılar. Bu süreçte kendi etraflarında “kadrolaşmayı” iktidarlarını Naziler, herkesi Nazi sürdürmenin temel dayanağı saydıkları Patisine bağlamak için Nazileri taklit ettiler ve Uluslararası için kimsenin ülkede sermayenin yağmasında yerli işbirlikçi aç kalmaması diyeolmak için AKP’nin dümen suyunda gitrek, Almanya’da meyi en kaba yöntemlerle şart koştular. büyük propagandaTopluma zenginleşme ve refaha ulaşmak larla makarna ve için AKP’nin dediklerini sorgusuz yargısız onaylamak gerektiğini dayattılar. AKP çev- kömür dağıtımları gerçekleştiriyordu. resinde bulunanları zenginleşmeden na“Hiçbir Alman üşüsiplenecekleri algısını egemenliği altına memeli! Führer size aldığı medya aracılığıyla körükledi. Her 11,5 milyon metretür ekonomik veriyle oynayıp gerçekleri kararttılar ve sahte refah tabloları çizdiler. küp kömür verdi, siz de ona oyunuzu Sürekli olarak halkın gelirinin arttığından verin!” (1936) yazılı bahsettiler. AKP ile devleti özdeşletiren çeşitli afişler yapıldı, propaganaları sürekli arttı, Hitler Almançağrılar yayınlandı. yası ile benzer yöntem ve söylemlerle Ne tesadüf ki her propaganda yapan AKP seçimlerde aldığı seçim öncesi AKP oy oranını da arttırdı. propagandası ve uygulaması da bundan Aslında bu artışın genel analizini o günkü Almanya’nın toplumsal durumuna, ekono- farksızdı. Bu, yoksulluğu derinleştirip, mik durumuna, halkın psikolojik bıkkınlıkronik yoksullar yağına bakarak ve AKP’nin ilk iktidara geldiği yıl ve öncesini analiz ederek göre- ratmak ve onlar üze64


rinden devletin her dediğini yapan “sadık kulları” kullanma siyaseti bundan sonraki süreçte de en pespaye biçimde uygulanacaktır.

KIZIL DAYANIŞMA

Hitler devamlı olarak güçlü bir Almanya için nüfusun artması gerektiğinden bahsetmiştir. Bunun için erkeklerin bolca çocuk yapmasını dile getiren Adolf Hitler, kadınları bir meta olarak gördüklerini, onların yalnızca bir üreme aracı olduklarını da dile getirmiştir. Öyle ki bu hali ilerleyen süreçte insanları damızlık hayvan gibi kullandıkları, ari çocuk üretim çiftlikleri kurmaya kadar götürmüştürler. (Lebensborn Projesi) Benzer şekilde AKP hükümeti de, sıklıkla Erdoğan’ın ağzından “üç çocuk yapın” talebiyle buna benzer yaklaşımı dile getirilmiştir. Bu noktada kürtaj yasasıyla da hedefini islami görüşüyle sentezleyerek ortaya koyan AKP ve Erdoğan NSDAP ve Hitler'den farksız bir yol izler. İnsanların ekonomik sıkıntılar içinde debelendikleri ve bu sıkıntılara dönük sosyal alanda çözüme katılmalarını sağlayacak örgütlenmelerin yasak ve suç sayıldığı

AKP 5.5 yılda 6 milyon ton kömür dağıttı Seçim dönemlerinde özellikle varoşlardaki seçmene kömür ve gıda yardımı yaparak oy toplamakla eleştirilen AKP hükümeti, son 5.5 yılda yaklaşık 6 milyon ton kömür dağıttı. Dağıtılan kömürün değeri 1 milyar 86 milyon 958 bin YTL"ye ulaştı. (Gazeteler: 05/08/2008)

yerde aile en temel sosyal dayanma alanı haline gelmektedir. Faşizmin uygulandığı her yerde aileyi büyütmeye yönelik oluşturulan propangandalar daima taraftar bulmuştur. Devlet karşısında ve sosyal hayatta çaresiz kalan insana aile ilişkilerinden alacağı yardım dışında destek gelmez. Ailenin genişliği kişinin gücü olarak görülsün istenir ve geniş aileler güçlü sayılır. Bu yüzden faşizmin vazgeçemeyeceği uygulama olarak çok çocuk yapma propagandası daime taraftar bulur. Faşizmin zayıfı ezmeyi ve onu “kullanmayı” temel anlayış olarak dayattığı yerde elbette kadının da, çocuğun da toplumsal rolü sadece boyun eğmek ve Başbakan Erdoğan, “Eğer verilenle yetinmektir. Kentleşmeyle birlikte düşen nüfus argüçlü bir millet olacaksak tışı eğilimi özellikle kırsal güçlü ailelere sahip olmak alandan kente göçenlerde tepzorundayız. Ailelerimizi kiselliğe yol açmaktadır. Kentin güçlü kılmanın yolu en az yeni durumuna ayak uydurmakla ilgili yaşanan sorunlar 3 çocuktan geçiyor” Kadını yücelten makamın kent içinde köyün değerlerini yaşatmaya çalışmaya dönüşannelik olduğunu vurgu- mekte ve bu durum yeni kenlayan Başbakan Erdoğan, tlileşenlerde bir kaç kuşak “Bir aileyi tehdit edebile- boyunca sürmektedir. Faşizcek her sorunun üzerine min, insanların yaşadıkları sıtam bir kararlılıkla gidiyor kıntılar karşısında çaresizlikle geçmişe dönük alışkanlıklarına ve sorunu çözmek için sarılmalarına çözüm üretmek tüm imkânlarımızı en yerine onu sömürmek vaz gegüçlü şekilde seferber çemediği bir propaganda alaediyoruz” dedi. nıdır. 65


KIZIL DAYANIŞMA tipleştirmeden her tür kültür öğesi de olumsuz olarak etkilenir. Kültürel mirasıTıpkı Melih Gökçek’in “tükürürüm ben böyle sanata” ve Erdoğan’ın beğenmediği mıza sahip çıkıyoruz denerek AKP’nin kültürel değer olarak tanımladığı Türk, Sunni heykele “ucube” demesi ve kaldırtması İslam eserleri her tür biçimde önplana çıgibi, Nazi Almanyası’nda da “ucube”, karılıp parlatılırken, tarihsel değerlerin “kahrolası sanat” denilerek sanat eserleri diğer her çeşidi sadece tahribat ve talan kaldırılmıştır. Bu betimleme Almanya’da konusundur. AKP döneminde Anadolu’nun “dejenere sanat” olarak yani Entartetearkeolojik zenginliği daha önce olmadığı Kunst olarak geçmekteydi. Faşizm bulunkadar tahrip edilmiş ve hala da edilmeye duğu ülkede tek tipleştirmeyi dayatır. Tek devam etmektedir. Anadolu geçmiş kültürel zenginliğini yitirirken Türk Sunni İslamcı yaklaşımlardan da sadece AKP eliyle Başbakan yürütülen faşizme yarayanlar varlığını koErdoğan’ın “ucube” heykel ruyabilmektedir.

olarak nitelendirdiği Kars’taki İnsanlık Anıtı için Kars Belediyesi yıkım kararı verdi.

Türkiye faşizminin 1950’lerle birlikte ABD yaşam tarzı diyerek halkta karşılığını bulduğuna inandığı için vazgeçemediği klasik dayatmacı tutumu otomobillenmektir. Otomobillenmenin alamet-i farikası haline gelen yerli otonobil konusu ise Türkiye faşizminin uluslararası tekelci sermayeden ezberlediği bir nakarattır. 1960 Başlarında Darbeci paşalara yaranmak adına “Devrim Otomobilleri” ile başlayan yerli otomobil aşkı yarım yüzyıl sonra bile hala halkı kandırma hayali olmaya devam etmektedir. Tayyip Erdoğan’ın bir ayak oyunuyla elinden milletvekiliğini aldırıp kendini milletvekili yaptırdığı Jet-Pa adlı dolandırıcı “yerli otomobil firması”nın sahibi hayal taciri JET Fadıl Akgündüz’den devraldığı yerli otomobil hayalini satma işi hala gündemdedir. Hitler’in ve Nazilerin çok övünerek piyasaya sürdükleri Wosvagenlerle elde ettiği propaganda başarısı her faşist yönetimin olduğu gibi Türkiye faşizminin de ağzını sulandırmaktadır. Erdoğan, AKP ve yandaş medyası tarafından bir anda halkın gündemine tekrardan sokulan “yerli otomobil” konusundaki propoganda da Nazi Almanyası’nın “yerli otomobil” propagandasından kopyadır. Nazi Almanya’sı üç yılda ürettikleri “yerli Alman araçlarından” ve halk kitlesindeki birçok insanın araç sahibi olmasından büyük bir övünme ile bahsederek birçok propaganda afişi de yapmıştır. AKP ise şimdilik herkesin “yarı yerli” otomobil sahibi olmasıyla övünmekle yetinmektedir. 66


KIZIL DAYANIŞMA

sürdürülen iç savaşta yoğun olarak kullanılarak Kürt özüErdoğan: Yerli marka otomobil ya- gürlük hareketi karşısında hareket üstünlüğü yaratılmaya pacak bir babayiğit da çalışılmıştır. Trafik kazalavardır Yerli otomobil rını önlemek, azaltmak adına üretimi çağrısını her yapılan “duble yolların” yaortamda dile getiren pımı sürecinde AKP çevreBaşbakan Erdoğan, sinde yaratılmak istenen “zenginleştirilen” teba yoğun“Yerli otomobil lukla gündeme gelmiş ve oluşturmanın duble yollar bir yağma ve topluma karşı da bir zenginleşme aracı haline de borç olduğuna getirilmiştir. Doğanın ve kültürel değerlerin tahrip edileinanıyorum. Bu mesiyle yapılan yollar yeni ülkede bu işe soyunacak bir yiğit, yağma olanaklarının da önünü açmıştır. Büyük kentbir babayiğit vardır” lere bağlı yeni alanlara daha diye konuştu hızlı ve kolay ulaşımın yaratılması tekelci sermayeye yeni yağma alanErdoğan’ın “duble yollar”ı her yere yol yapma isteği, Nazi Almanya’sında “Hitler’in ları da açmıştır. yolları” olarak tanımlanan çift taraflı geniş otobanlarla benzerlik taşımaktadır. Naziler yaptıkları dönemine göre geniş sayılan bu otobanları Almanya’nın çevresindeki ülkelere saldırganlığında avantaj sağlamak için de kullanmıştır. Erdoğan’ın “duble yollar” aşkı da ABD’nin Irak savaşı sürecine denk gelmiştir. “Duble yollar” sadece ABD’nin onayıyla varlık bulmuş ve Kürtlere yönelik

Faşizm halk içinde ayrımcılık yaratan düşmanlıklar üretmeden var olamaz. Kendi egemenliği altında olanları korkutma aracı olarak “ulaşılabilir kolay lokma” düşmanlar yaratmak faşizmin tipik göstergelerindendir. Türkiye faşizmi bu konuda sayısız insanlık suçuna imza atmış deneyimli ve vahşi bir geçmişe sahiptir. Osmanlı geleneğinden de

Erdoğan "İzin verseler Çin'e kadar duble yol yaparım" Kamu İhale Yasası ile getirilen engel, 750 trilyon liranın altındaki yatırımların emanet usulle yapılmasına kapı aralayan Bütçe Yasası'ndan yararlanılarak aşıldı. Duble yolların karşılaştığı ödenek sorunu da bütçenin Maliye Bakanı ve YPK’ya tanıdığı 'aktarma' usulüyle çözüldü. Bütçede yer alan 119 trilyon liralık 'Yatırımları Hızlandırma Ödeneği'nin büyük bölümü duble yol yapımlarına aktarıldı. Yatırımları hızlandırma ödeneğinin tamamının ilk yedi ayda kullanıldı. 485 trilyon liralık yedek ödenekten de Maliye Bakanı'nın yetkisiyle duble yol yapımları için bütçe aktarıldı. Bu arada, Maliye Bakanı'nın yetkisini aşan ödenek aktarımları için YPK kararıyla aktarma yapıldı. Duble yollar için YPK 100 trilyonluk bir ödenek aktarılması kararı aldı. 67


KIZIL DAYANIŞMA aldığı mirasla uyguladığı vahşet dolu şiddeti, rıyla paralellikler hiçbir zaman kesilmemiş faşist devlet biçimini oluşturduğu 1930’lı yıl- aksine Nazilerin uygulamaları sürseydi ne larla birlikte devlet yönetiminin vazgeçilmez tür yeni biçimlere bürünebileceğinin örnekuygulaması haline getirmiştir. Naziler iktidar leri Türkiye’de verilmiştir ve verilmeye de gelmeden önce başlattıkları ayrımcılık, ötedevam etmektedir. kileştirme faaliyetini tekelci sermayenin çıkarına olduğu için geldiği iktidar sürecinde Türkiye faşizmi de dünyadaki diğer faşist sistematik hale getirmiştir. Nazilerin Hitler’in devlet biçimleri gibi güdük,yaratıcılıktan Kavgam kitabından da aldıkları anlayışa ay- uzak ve kopyacıdır. CHP, DP, AP, MHP, Gerımcılık konusunda insanlık suçlarıyla dolu neraller, ANAP, DYP, DSP, RP, AKP iktidara uygulamaları vardır. Eğitim alanında ırkçı, gelen “sağcı” partilerdir. Bunların söylem tekçi, ötekileştirici yaklaşımı temel alan Na- farkları olmasına rağmen hepsi Nazi Almanziler eğitim kurumlarında kendilerinden ya’sının sloganlarını ve temel tanıtım tezlebaşka herkesin ancak köle olabileceğini anrini kopyalamışlardır. Bir partiyi yaptığı latmışlardır. Aynı Dönemde Türkiye’de de eylemleri tanımlar. Bu eylemlerinin göster“Türklerden başka soydan olanlar ancak gelerinden biri olarak kullandıkları sloganlar köle olabilir” nutukları atan devlet yetkilileri da o partiyi değerlendirmeye olanak sağlar. de vardır. Nazilerden kopyalanan bu anlayış Örneğin; Adolf Hitler’in partisi NSDAP’ın en Türkiye’de zaman zaman azalsa da günüsık kullandığı sloganı “Sen Almanya’sın!” dır. müze kadar devam edegelmiştir. Naziler dö- Bugünün Türkiye’sinin iktidar partisi, Erdoneminde Almanya’da eğitim ve basın tam ğan’ın partisi AKP’nin sloganı ise “Sen Türdenetim altına alınmış ve Nazilerin istemleri kiye’sin!”dir. Nazi Almanyası’nın, Alman dışında bir yaklaşımın ve sesin çıkması şidhalkını tekelci sermayenin istekleri doğruldetle karşılaşmıştı. Der Stürmer gazetetusunda ölümlere ve nerdeyse bir yok oluşa sinde “Eğitimde Yahudi Sorunu” sürükleyebilmesi uluslararası tekelci sermayayınlanmıştı, Goebbels “Almanlar Fazla Adil yeyi hala büyülemektedir. Faşizmin devlet Olmayın!” başlıklı bir yazı da yayımlamıştı. biçimi olduğu her yerde uluslarBu örnekler Nazilerin uygulamalarının teme- arası tekelci sermayenin kuklaline işaret eden örneklerdir. Benzer başlıklar larına “bak bu yöntem işe Türkiye’de de yalaşık 80 yıllık faşist devlet yarıyor” diyerek öğretip uygubiçimi süresince hiç kesilmemiştir. Dönemlattığı Nazilerden kopyalanan lere göre farklı pozisyonlar alan Türkiye fayöntemler faşizm tarih sahneşizmi ayrımcılığı, ötekileştirmeyi hiçbir sinden silininceya kadar bitmezaman bırakmamıştır. Türk Sunni İslam yecektir. olmak ama bunu da ancak devletin çizdiği sınırlar içinde savunmak tek düşünme ve AÇIKLAMA ve KAYNAKÇA davranış biçimi olarak dayatılmıştır. AKP’nin 1) 1 Van den Bruck – Üçüncü Reich yaptığı da bunu devam ettirmek ve bunu (1922) devam ettirirken kendi “farkını da” eklemek 2) 2 historical demographical data of olmuştur. Faşizmin ötekileştirmesine, ayrım- the whole country, http://www.pocılığına karşı tutum almak farklı bir ses çıpulstat.info/Europe/germanyc.htm Historical Atlas, Population of Gerkarmak ise her tür devlet saldırısını göze many, http://www.tactus.nu /historialmayı gerekli kılmaktadır. AKP Türkiye facal-atlas/population/germany.htm şizminin uygulayıcılarından biri olarak daha 3) *1 Gleichschalturg, Nazi almanönceki iktidarlardan daha fazla egemenlik yası terminolojisinde muhalif tüm aracına sahiptir. Faşizmin tek tipçi anlayışıodakların susturulup tüm halkın aynı şekilde düşünmesini ve kimi olguları nın katliamcılıkla birlikte yürüşü devam ederken her dönem “lanetli olarak” tanımla- sorgulamamasını sağlamaya verilen ad. nanlar değişmemektedir. Türk Sunni İslam 4)Yüzyılların Gerçeği ve Mirası olduğunu söylememek ve devletin her şeyi Cilt:VI-Server Tanilli,20.Yüzyıl: yeni sorgusuz yargısız yapabilecek olmasını bir dünyanın arayışında, Hitler'in görüşleri ve iktidara gelişi (1999) kabul etmemek bu ülkede suçlu sayılmaya 5)Tarih Üzerine- Eric Hobsbawn yeterli sayılmaktadır. Nazilerin uygulamalaBilim-Sanat Yayınları (1999)

68


süze her tür eziyeti yapmayı beceri sayan yetiştirdiği "makul vatandaşları" karşısında savunmasız N.Ç sadece bir parça insanca ilgiyle bir insanın neler yapabileceğinin örneğini verdi ve vermeye de devam edecek. Karşılarındaki herkesi ezilecek güçsüz konumunda görmek isteyen ve bu konuda acımasız bir devlet çarkı kurup işletenlere karşı durmak bir insanlık görevi olarak hep gündemde oldu. Zulme karşı direniş geleneği zayıf olan bir toplumuz. Elbette bu direniş geleneği ne kadar zayıf olursa olsun mutlaka haksızlıklar karşısında direnenler her zaman oldu ve hala olmaya devam ediyor.

Faşizme Karşı Direniş İnsan Olma Sorunudur! Bu ülkede kin ve cehalet dolu bir korkaklar sürüsü yetiştirildi. Yığın yığın, devletin resmi söylemlerini değişik biçimlere sokarak kin, nefret ve zulmü savunan insanlar sürüsü. Bu ülkenin insanları böyle değildi. Bu ülkenin insanları hala bu kin dolu faşist korkak güruh sürüsünden değil. Sırrı Sakık'ın oğlu intihar etti hayatını kaybetti. Kişisel bir halin dramı devletin yetiştirdiği kin dolu korkaklar sürüsünün ortalıkta neşeyle dolaşmasına ve ölüme sevinmesine neden oldu. Aynı güruh Bingöl'de bir patlama sonucu ölen özel harekat polislerinin ardından yine ortalığa döküldü ve bu kez ölümlerden başka bir sevinç üretip bu ülkede yeni katliamlar yapılması çağrıları yapmaya başladılar. Kimi devletçi gazeteciler her tür aklı reddederek ölen polislere niye zırhlı araç alınmadığını sorgulayacak kadar bu ülkenin gerçeklerinden kopuk olduğunu gösterdi. Devletin her tür katliam ve zulüm için her kaynağı bolca aktardığı bilinmesine rağmen hala "niye zırhlı araç yoktu, zırhlı araç olsaydı böyle olmazdı" diyecek kadar bu ülke gerçeklerinden uzak kalmayı maharet saydılar. Ki bu haberleri yapan gazeteciler zırhlı araçlar üreten BMC fabrikasının girdiği ekonomik dar boğazdan çıkmak için yemlediği gazetecilerdi.

Devletin oluşturmak için özel çaba sarfettiği köpekleşmiş "makul vatandaşların" her yerde hazır ve nazır olmasına özen gösteriliyor. Bu "makul vatandaşlar" ne yaparsa yapsın doğrudan veya dolaylı olarak her tür hukuk, yasa, kural gözardı edilerek korunup kollanıyor. Devletin savunusunda had tanımayan "makul vatandaşlar" çocuklara tecavüz edince korunuyorlar, insanları linç etmeye çalışınca başbakan, bakanlar vb nezdinde haklı tepki verenler olarak onaylanıyorlar, her tür yolsuzluk ve dolandırıcılıkları tıpkı Deniz Feneri Davası'nda olduğu gibi görmezden geliniyor hatta destekleniyor. Devletin yerelde asli unsuru olduğunu riyayla, onursuzlukla, işkenceyle, zulümle her tür insani kirlenemeyi göze alarak kanıtlayanlar devletin açık bir uygulaması olarak ne yaparlarsa yapsınlar korunup kollanıyorlar. Faşizm; insanları kirli, yoz ve bencil korkaklar sürüsü yaptıkça devlet biçimini koruyabilir. Bu ülkede devlet tam da bunu yapıyor. Zorla, zorMardin'de 26 kişinin tecavüzüne maruz kalan balıkla akla aykırı her tür uygulamayı dayatıyor. N.Ç. adlı çocuk hukuk fakültesini kazandı. Bu Okula başlamak yerine okul öncesi eğitim veren devletin sırf yönetenlerin çıkarı için kin dolu, kurumlarda olması gereken çocukları 4+4+4 yoz, kişiliksiz, güçlü karşısında köpekleşip güçzorbalığıyla beyinleri yıkanıp yozlaşmaya, dev69


KIZIL DAYANIŞMA letin "makul vatandaşları" yapmaya erkenden nüşüm yaşandı. Sosyalistler, devrimciler fedakarca başlatmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Okulla- mücadeleye devam etti. Deniz Gezmiş, Mahir rın tam bir cehennem haline çevrilişinde yeni Çayan, İbrahim Kaypakkaya şahıslarında faşizme yöntemler devreye sokuluyor ve okullarda eğikarşı direnişin yollarında yeni devrimci yöntemler timle uğraşmak isteyen öğretmenlere de susun devreye sokuldu. Emekçi halk bu direniş geleneve sadece bu çocukları istediğimiz gibi öğütüp ğindeki cesaret ve haklılığa duyarsız kalmadı ve faşizme uygun yoz tipler yetiştirin deniyor. onları sevdi destekledi. Onların direniş çağrısına katılmaya başladı. 12 Eylül 1980 Faşist Askeri DarFaşizm bu ülkenin yeni tanıştığı bir devlet bibesi 1970'ler halk uyanışını kesintiye uğrattı. çimi değil. Uzun yıllar kılıklar değiştirip farklı maskelerle halkların üzerinde egemenlik sür1980-2000 dönemi faşizme karşı direnişin farklı düren bir yönetim. Son on yıldır AKP maskebiçimlerde geliştiği dönem oldu. Bu ülke tarihinin siyle dini sonuna kadar yozlaştırıp "sağcı" oy karanlık yıllarında faşizme karşı direniş ruhu daha tabanıyla her tür rezilliğine ve zulmüne "kitlegüçlü filizlendi. Kürt özgürlük hareketinin yeniden sel destek" bulan faşist devlet yöntemleriyle doğuşu ve sadece kadro hareketi olmaktan çıkıp son kanlı dönemecine doğru gidiyor. Görünen halklaşması bu dönemde yaşandı. Bu ülkede fao ki faşist devletin yakın ve orta vadede AKP şizme karşı direniş tarihinde bir ilk başarıldı. Sosdışında bu ülke halklarına sunacağı alternatif yalistler bu dönemde devrimci geleneklerini "şirinlikleri" kalmadı. İşkenceye "sıfır tolerans" korumak ve geliştirmek için tarihlerinin en büyük denerek bu devletin en temel uygulamasını or- fedakarlıklarını yaptılar. Binlerce sosyalist ve devtadan kaldırdığını söyleyenler artık bu konuda rimci gözaltında katledildi, ölüm oruçlarında faortaya çıkan sayısız işkence olayı karşısında şizme karşı teslim olmama geleneğini yarattı ve sadece susup durumu olduğu gibi dayatmaya her tür baskıya hapishanlerde canlı canlı yakmaçalışıyorlar. Başbakan işkence suçlusu olduğu lara rağmen dirençle var olmaya devam etti. mahkemelerce kanıtlanmış İşkencecileri emniyetin üst kademelerine atayıp "arkadaşlarımız" Günümüzde faşist devlet her tür kurumuyla pesdiye işkenceyi açıkça savunur durumda. paye bir sürüngenlik içinde. Egemenliğini bir parça daha uzatabilmek için artık dizginsiz bir Bir katliamlar ülkesi olmaya devam ediliyor orta- sürece girdi. Devletin her tür uygulaması dizginlama her gün iş cinayetlerinde 4-5 işçi ölüyor. İş siz bir zulümdür. Devletin insanlara bakışında yerleri artık tam bir mezbaha gibi. Çalışma saat- tek ayrım noktası faşizm karşısında köpekleşip leri uzuyor, sosyal güvence tam bir kepazelik köpekleşmemek haline gelmiştir. Faşizme köoyunlarına dönüşüyor, sendikalı işçi olmak sapekleşerek hizmet etmeyenlere karşı da her tür dece ayrıcalıklı işçi olmak sayılıyor. Gençlere saldırıyı yapmayı hak saymaktadır. Faşizme hayat hakkı ise sadece köleleşmiş oldukları karşı direniş geleneği ise bir çok alanda yeni fizaman var. Haksızlığa karşı koymak gençliğin lizler vermekte ve artık ülkenin hemen her yedoğal reaksiyonu ve gençlere gençliğinizi öldürinde bir direniş olayı görülmektedir. Örgütsüz rün deniyor. Kadınlara tecavüzle, tesettür arakalmış emekçiler, yoksullar, ezilenler faşizme sında kalma seçeneği sunuluyor. karşı direnişin çarelerini yaratmaya çalışmaktan başka hayat hakları olmadığını günlük yaşamlarında şahit olmaktalar. Faşizme direnişin yükselYeni Bir Umut Daha Güçlü Yeşeriyor tilmesi ve bu direnişin faşizmi yıkmayı hedeflemesinin emekçi halkta geniş bir destekFaşizme karşı direnç bu ülkede hep zayıf kaldı. çisi vardır. Onlara ulaşmak ve faşizme karşı alHep belirli kesimlerin üstünde kaldı. 1930-1950'li yıllar arasında faşizme karşı direnç bu ülkenin sos- ternatif bir sistemin kurulabileceği daha çok somutlaştırılarak gösterilmelidir. yalistlerinin üzerindeydi. Her biri ya Sabahattin Ali gibi faşizmin katliamına uğrayıp hayatını kaybetti ya da Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı gibi uzun yıllar Dünya üzerinde faşizm ortaya çıkartıldığından bu yana faşizme karşı direniş bir insanlık sohapishanelerde kaldı. Ne olursa olsun edebi ürünrunu olmuştur ve hala da öyledir. Köpekleşmiş, leriyle, dergi girişimleriyle ve direnişi yaratacak tek tek insanlar hazırlamaya çalışarak da olsa faşizme yoz, bencil, kirli insanlardan olmak istemeyen herkes faşizme karşı direnişin yollarını yaratkarşı bir karşı koyuşu üretmeye çalıştılar. 19601980 yılları arasında faşizme karşı direnişte bir dö- mak zorundadır. 70


AKP Üye Listelerini Saklayın! Nazi Almanya'sının 2. Dünya Savaşı sürecinde yenilgisi belirginleşmeye başlayıp, kayıtsız şartsız teslim olmaktan başka seçenekleri olmadığı görüldüğünde Nazi partisi üyelerinin en önemli işlerinden biri Nazi partisi üye listelerini yok etmek ve Nazi partisi üyeliğine ait her tür belgeyi ortadan kaldırmaya çalışmak olmuştu. Çünkü Nazi partisi insanlığa karşı suç işlemekten başlayarak düzünelerce suçla ilişkiliydi. Nazi partisi üyelerinin her biri de bu suçlara az veya çok mutlaka bulaşmıştı.

onun yan unsurları olarak da MHP ve bir dizi ırkçı, faşist irili ufaklı parti bu siyasi çizginin günümüzdeki izleyicileri olmaya devam ediyor. (Arada bir yapılan askeri darbeleri de bu siyasi çizginin bir parçası olarak tanımlamak gerekir)

Türkiye'de 1950'de Demokrat Parti geleneğiyle başlayan bir "sağcı" siyasi çizgi bulunmakta. Günümüzde "sağcı" politikacıların söylemeyi sevdikleri gibi tek parti dönemi CHP'sine bir tepki olarak değil, tek parti dönemi CHP'sinin devamı ve mirasçısı bir siyasi akım olarak doğdu. Bu siyasi çizgi AP (Süleyman Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi) MHP (Alparslan Türkeş başkanlığında kurulan ırkçı faşist parti) ANAP (Turgut Özal başkanlığında kurulan Anavatan Partisi) DYP ve son olarak Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında kurulan AKP'yle devletin resmi siyasi akımı oldu. Sık sık bu siyasi çizginin temsilcileri tek parti dönemi CHP'sine yönelik suçlamalar da bulunsalar da aslında tek parti CHP'sinin devamcısı ve sürdürücüsüdürler. Bu siyasi çizginin günümüzdeki temel temsilcisi AKP ve

Bu "sağcı" siyasi çizginin tarihi içinde yaptıkları Almanya'daki Nazi partisinin yaptıklarıyla örtüşüyor. Hemen her icraatları emekçi halka bir düşmanlaşma ve kendinden olmayanı yok etmek üzerine kurulu. Bu siyasi çizginin temsilcisi olan partilere üye olup o partilerle "iş görenler" de işlenen suçlara az veya çok bulaşmış ve işlenen suçların ortaklarından oluşuyor. Kimi geçmişinde işkenceci olmakla malül, kimi mahallesinde bir rant elde etmekle meşgul, kişisel çıkarı için birilerine zarar vermekten başlayıp insanlık suçlarına uzanan bir suç şebekesi halinde var olan bir siyasi çizgi. Bu siyasi partilerin üye listeleri bir suç şebekesinin kimlerden oluştuğunu gösteren suç delili. Her hangi bir yüzeysel araştırma da bile bu suç şebekesinin nasıl bir ilişki ağı içinde çalıştığının ve suçlarının ortaya belgelenerek çıkarılacağının bir kanıtı olarak bu siyasi partilerin üye listeleri mutlaka korunmalıdır. Bu siyasi partilerin üye listeleri bir suç şebekesi listesidir. Suç şebekelerinin yaptığı gibi ellerindeki gücü kaybetme durumunda bu delili yok etmeye çalışacaklardır. Bu siyasi çizgiye ait par-

71


KIZIL DAYANIŞMA Her şey gözler önünde yürümemekte, kapalı tilere üye olanların listesi iyi korunması gereken kapılar ardında bir dizi kirli oyun sürdürülmektesuç delili listelerinden biri olmalı, ki yakın dir. Bu oyunlardan arada bir ortalığa saçılanlar dönemde hukukun konusu olabilsin. olmasına rağmen aslında ne tür kirli oyunların sürdüğü hep bir sır olarak kalmaktadır. Ancak Ülkede barışa yönelik her girişimi suç sayan, haksızlık karşısında sesini çıkaranı suçlu ilan edip bu kirli sır dolu oyunlarının hiçbiri olmasa bile açıkça ilan edilerek yapılan vahşet ve zulum bu sorgusuz yargısız Nazi Almanya'sındaki toplama siyasi çizginin tıpkı Nazi partisi gibi başta kamplarını aratmayacak cezaevlerine kapatan, insanlık suçu olmak üzere sayısız suçtan her tür yolsuzluk ve kirli ilişkiyi pervasızca sürdürenlerin elindeki tek dayanakları iktidar güç- yargılanmasına yeterlidir. O yüzden günümüzde leridir. Bu iktidarlarının ebedi olmadığını biliyorlar. AKP'nin temsil ettiği siyasi çizgiye ait parti üye Devrilmelerinin yakın dönemin konusu olduğunun listeleri iyi korunmalı ve bir suç şebekesinin farkındalar. Farkında oldukları için kaçacak delik- nasıl çalıştığının kanıtı olarak saklanmalıdır. İktidardan düşecekleri görüldüğü an yapacakları ilk lerini yurtdışında yaratandan, kendisini ileride bir işlerden biri bu üye listelerini yok etmeye yargılama karşısında masum göstermek için çalışmak olacak, olanlara iyi bakın ve tanıyın gerekçeler üretenlere kadar alttan alta süren bir her yerde varlar. Devlet yukarıdan aşağıya bir faaliyet içindeler. organizasyondur ve karmaşık yapısı hayatınızın Dünyadaki örneklerinden biliniyor devrimler affedi- her yerine işlemeye çalışır. 12 Eylül 1980 darbesinin işkencecileri 100 binlerle ifade cidir. Devrimler işkenceciler ve hainler dışında edilirdi o günden günümüze kadar südürülen ve kalanlara daima affedici yaklaşmıştır. Ancak bir gerçek var ki bu gözden kaçmamalıdır. Devrimlere hala devam ettirilen işkenceleri yapanları iyi tanıyın bu siyasi partilerin içinde koruması giden toplumlara yönelik uygulanan zalimlik ve altındalar. "Bana kimse dokunamaz" diyerek eziyet affediciliği belirleyen yegane faktördür. Bu övünenleri iyi tanıyın. ülkede halka yönelik zalimlik ve eziyet Nazi Almanya'sı ile kıyaslanacak boyutlardadır. Naziler Bu ülkenin girdiği yol devrim veya kitleler iktidara gelidiklerinde yakaladıkları komünistlerin halinde katledilmektir. İktidardakiler kirli kellelerini toplama kampları avlularında kılıçlarla çıkarlarını sürdürebilmek için bu ülke halkını keserlermiş. Bu ülkede ise devrimciler cezaevkatletmekten bir an bile çekinmeyecek lerinde asılmaktan başlayıp, işkenceyle öldürülmvahşilerden oluşmaktadır. Bu zalimliğe karşı ise eye, diri diri yakılmaya ve gözaltlarında tek bir seçenek vardır, bu zalimlerin yerine kaybedilmeye uzanan vahşet zincirine mahkum halkın iktidarını oluşturmak. Yaşadığınız günlere edilmiştir. Sefil çıkarları uğruna iktidarlarını koruiyi bakın hiçbir şey olduğu gibi süremeyecek mak için zalimlikte ve vahşette sınırları yoktur. aşamaya gelen bir toplumsal yapı oluştu. Ya Kimyasal silah kullanmaktan çekinmeyen ve katliam ve barbarlık, ya devrim ve insanca halkını katletmek için her tür araca sahip olmayı yaşam. gelişmişlik sayan bir iktidar yapısı vardır.

72



KIZIL DAYANIŞMA

REDHACK

Redhack'i CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ün facebook sayfasında yazdığı gibi "İmamın ordusu varsa halkın Redhack'ı var" biçiminde algılamak artık ezilenlerin, emekçilerin doğal bir davranışı haline geldi. Redhack 1997 yılındaki kuruluşundan bu yana ezilenlerden, emekçilerden yana tavır alıp bunu da hiçbir siyasi parti, grup ve anlayış ayrımı yapmadan tüm halka yönelik olarak yapmasının ve anlaşılmanın sonuçlarını yeni yeni görmeye başladı. Redhack ne yaptığı bilinmeyen ufak bir hacker grubu değil, sürekli olarak bahsedilen ve bir fikir olmanın adımını atmış sosyalizm kavgasının unsuru. Redhack sadece internet üzerinde bazı siteleri hacklemiyor hayatın her alanında haksızlıklara bir karşı duruş, bir direniş felsefesi olduğunu gösteriyor. Bu direniş fikri elbette halkın gözünde Redhack'ı sevilen ve saygı duyulan bir yere oturtuyor.

artık yeter" diyenlerin ortaklaşa mücadelesinin adıdır. Redhack'i sadece küçük bir grup değil, felsefesi olan ve bu doğrultuda çalışma yapanları internet üzerinde de olsa bir araya getiren ve onları kalıcı kılacak olanbir çabanın da adıdır. Redhack'ı veya birçok hacker grubunu takip edenler sürekli Redhack'ın geçici bir süreç olduğu ve bir dönem sonra internette devletin ve egemenlerin polisiye operasyonlarla bu döneme son vereceğini sandılar. Bu böyle olmayacak dendi ve böyle olmadı Redhack cesaretle devam etti.

Redhack internette hack yapan birçok kişi veya gruptan farklıdır. Sosyalist dünya görüşünü benimseyenlerin oluşturduğu bir felsefeleri var. Bugün internette olan Redhackerlar mücadele şartları değişince bir daha ömür boyu internete girmeden mücadelelerini bir fabrika grevinde veya bir başka alanda sürdürebilirler. Kaldı ki sosyalistlerin hapishanelere girmeleri de saRedhack özellikle 2012 yılında Emniyet Müdürlüğü’nü hackleyerek ve muhbirleşen dece mücadele alanlarının değişmesidir ve mücadelelerini orada da sürdürmektedirbir toplumda yaşadığımızı belgelemesinin ler. Redhack geçici bir dönem değil aksine etkileriyle yeni bir döneme girmiştir. Redhack haksızlığa, zulme, egemenlerin o kapitalizm ve onun zulmü var oldukça ve yukarıdan biz bilirizci tavrına karşı "hayır bu zulme karşı direnenler oldukça var olacak bir harekettir. kendi hayatımızı biz yönlendireceğiz 74


KIZIL DAYANIŞMA gerçektir. İnsanlara yağma düzeni karşıRedhack'ın yaptıklarını bir macera kıvasında yalnız olmadıklarını göstermek ve mında izleyenlerin Redhack'ı anlaması ortak mücadele etmeyi göstermek sosyazordur. Ortaya koyduğu olumlu insani tavır ve hedeflediklerinin halka zulmeden- listlerin temel görevidir. Redhack'te sosler olması ve bu konuda ilkeli tutumu onu yalist bir grup olarak bunu internet internet hackerlarından ayıran temel özel- üzerinde yapmaya çalışmakta ve yaptıklaliğidir. O yüzdende son dönemlerde inter- rıyla yeni Redhack olacak hacker grupları yaratmaktadır. nette teknik bilgileri olup Redhack'e destek verenler çoğalmış ve artık her biri Sosyal medya ve internet hakkında düşüRedhack olmaya adım atmıştır. Redhack'ı nüp yazanlar Redhack'i iktidar karşısında yakın dönemde birden çok grup temsil edecektir ortak bir felsefe ve bu felsefenin merkezi yönetim yapısını sorgulayan sanal gruplardan biri olarak tanımlamakgündemin gerektirdiği ortak açıklamalatadırlar. Genel olarak internetteki hacker rıyla ortak belgeleriyle Redhack artık hiçgrupları için geçerli olan bu tanım Redbir gücün yok edemeyeceği bir sosyalist hack için geçerli değildir. Redhack sanal cephe olacaktır. dünyanın değil hayatın parçasıdır. Redhack ve son zamanlarda onunla birlikte "Bir fikrimiz var. Fikrimiz zulmedenlerin hareket eden hacker grupları görünen o ki yıkılabileceği ve yerine emekten, halktan teknik bilgileriyle özelleşen kişilerdir. Her yana bir dünya kurulabileceği" Redhack biri kapitalizmin çarkları arasında ciddi ve ona katılan hackerları bir arada tutan parasal gelir elde edecek işler yapabilirler. bu fikirdir. Egemen güçler her ne kadar güçlü sarsılmaz ve yıkılmaz görünseler de Bunu yerine halktan, emekçiden yana mücadele etmeyi seçmeleri ise onların ceöyle değillerdir. Hele ki ülkemizde hiç de saret ve fikirlerinin gücünden gelmektedir. öyle değildir. Hemen her alanda çılgınca Deniz Gezmişler hakkında o dönemde bir yağma düzeninin sürdüğü ve bu yağma düzeninden nemalananların kendi- söylenen "hepsi çok rahat bir hayat yaşayacak olanaklara sahip olabilirlerdi. Yetelerinden olmayanlara karşı her tür baskı nekli ve akıllı kişilerdi bunun yerine ve yıldırmayı kullandığı yerde, insanların tek başlarına kaldıklarını sanmaları acı bir devrimci oldular" tanımlaması Redhack ve

75


KIZIL DAYANIŞMA

REDHACK VE YÖK'ÜN ŞİFRELERİ

Redhack'la birlikte hareket edip, yeni Redhack merkezleri yaratan hackerlar içinde geçerlidir. İnsanlar hayata bir defa gelir hayatlarını ya kendi postunu parlatmak için harcar ya da insanlık mücadelesine katılarak hayatlarına bir anlam verirler. Redhack ve yeni Redhack grupları bunu yapıyor hayatlarına bir anlam katıyorlar. Kattıkları anlam ise artık hiçbir polis devleti uygulamasının ulaşamayacağı bir yerdedir. Sosyalist mücadelenin doğal sonucudur. Redhack yeni katılımlarla yaygın olarak yaptığı site kırma furyasını yeni dönemde süreler vererek yaparak ortaklaşa yayınlayacağı manifesto veya gündeme dair bildirilerinin kamuoyu tarafından tartışılabilir olmasına şans tanıyacaktır. Ortak mücadelenin yaratılmasında yeni Redhack gruplarıyla daha kooordineli bir çalışma yapmaya doğru yönelen Redhack'ın sadece denk geldiğinde hack yapan bir grup olmadığı "bir fikirleri" olduğunun daha çok vargulanması önümüzdeki döneme damga vuracaktır.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya Redhack'in YÖK sitesini hackeleyerek yayınladığı yolsuzluk belgeleri üzerine bir açıklamada bulundu. Çetinsaya artık bir şehir efsanesine dönüşen kolay şifre konusuna yönelik bir "kusur" olduğuna değinerek konuyu kendince açıkladı. Çetinsaya'nın açıklamasına göre YÖK'de hala "123456" şifresini kullananlar bulunmakta ve sorun da bu konuda vurdumduymazlık gösterenlerden kaynaklanmakta. Redhack durumun öyle olmadığını YÖK'ün sistemine bakan uzmanlardan birinin şifresinin "Dtxcptr*Mk622yk" olduğunu duyurarak Çetinsaya'nın yanlış bilgilendirildiğini açıkladı. Çetinsaya YÖK'de şu an TUBİTAK uzmanları başta olmak üzere devletin tüm uzmanlarının çalışma yaptığını da aktararak YÖK'ün bilgisayar sisteminin yeniden oluşturulduğunu duyurdu. YÖK'deki yolsuzluk dosyalarının "olağan işlemler içindeki konular" olduğunu söyleyen YÖK Başkanı Çetinsaya kamuoyunun ancak Redhack açıkladığı zaman farkına vardığı 60 binden fazla yolsuzluk dosyası kabarıklığının aslında iflas etmiş bir yüksek öğrenim sistemine işaret ettiğine ise hiç değinmedi.

ŞEHİR EFSANESİ HALİNE GETİRİLEN ŞİFRELER

Her bilgisayar kullanıcısının bildiği üzere bir çok internet paltformu şifrelerle girilebilen sistemler sunmakta. Bu şifrelerin kolay tahmin edilebilir şeyler olmaması gerektiği görsel ve yazılı medyanın ana konusu olarak varlığını sürdüre gelmekte. İnternet şifreleri, banka şifreleri, kasa şifreleri hayatın her alanına yayılmış şifreli yaşamın akla gelebilecek her şifresi "bunu da mı bilmiyorsun" uygulaması olarak herkese öğretilmesi gereken bir konu olarak varlığını sürdürmekte. Bir konunun "İmamın ordusu varsa halkın Redhack'ı var" tanımlamasının yanına Zulmedenlerin sorumluları gücü elinde bulunduruyorsa insanları korkular içine hapsederek onlar nesi olursa olsun halkın içinde Redahck karşısında sorumluluklarını yerine getirevar tanımlaması yakın dönemin konusumemelerinin üzerini örtmeye çalışırlar. dur. Bunun en kolay yolu da yerine getirme76


KIZIL DAYANIŞMA dikleri sorumluluklarının ortaya dökülen riyle baskılanmakta. Bir günah keçisi ha"kötü" sonuçlarından herkesi suçlayarak line getirilen şifre konusu gerçek sorumlukurtulmaya çalışmaktır. Redhack Emniyet luğu olanların bu sorumluluklarını yerine Müdürlüğü'nün internet sitesine girdiği getirmedikleri için oluşan durumdan kurzaman Emniyet Müdürlüğü internet siste- tulma çabasından başka bir şey olmamine harcanan trilyonların nasıl boşuna makta.

harcanmış bir yapı oluşturduğuna da ironik bir gönderme olarak "Emniyetin şifresi 123456" demişti. Elbette bu ironik gönderme içindeki "espriyi" anlamayan devlet görevlileri hemen genelgeler yayınlamış ve şifresi hala "123456" olanların şifresini değiştirmesi gerektiğini ve onlar yüzünden "tehlike altında" olduklarını duyurmuşlardı. Bu şifre meselesi Emniyet içinde idareciler tarafından personele "baskı yapmak" ve onları "zapturap" altına almak için kullanılan bir argüman olmuştu. Sadece emniyet personeline de değil tüm kamu kurumlarında bir "şifre" furyası oluşturulmuş ve kamu kurumlarında bilgisayarla ilişkisi olan herkes "hizaya" çekilmişti. Durumu abartıp personelinin şifresini denetleyen "işinin ehli" yetkili amirler de ortalıkta gururla gezinmişti. Bu durum aynı şekilde YÖK'de de yaşanmakta. Üniversitelerde bilgisayarla ilişkisi olan her insan Redhack olayından sonra "aman şifren 123456 olmasın" denetimle-

ŞEHİR EFSANESİNİ YIKALIM ŞİFRE BİR ŞEY DEĞİL Şifreyle ilgili işlem yapılan her alanda şifre sadece bir önlem olarak önem taşır. Şifresi "123456" olanla şifresi en karmaşık kombinasyonlarda olanlar hemen hemen aynı durumdadırlar. En karmaşık kombinasyonlu şifresini insanların ulaşacağı yere koyanla, şifresi 123456 olan arasında temelde bir fark yoktur. İnternet üzerinde şifreli paltformların çokluğu ve şifrelerin "tahmin edilebilir" kolaylıkta olmaması gerektiği bilgisi ilk kez şifreli bir internet hesabı kullanan kişinin bilgisinde olan bir şeydir. Haberciliğin yaygın olarak kullanılan kara uygulaması olan bir yöntem olarak "'en aptalını, en ilgisizini, en cahilini' ön plana çıkar ki diğerleri kendisini zeki hissetsin" uygulamasının toplum tarafından içselleştirildiğine inananlar buna uygun bir ortalama anlayışa hitap etmek için "aman

77


KIZIL DAYANIŞMA

şifre" açıklamalarıyla kendi sorumluklarından kolayca sıyrılıvermeye çalışmaktadırlar. Şifresi ne olursa olsun eğer halka karşı bir zulmün içindeyse o kişi ve kurumun saklanacağı yer aslında yoktur. Şifresi "Dtxcptr*Mk622yk" olan YÖK kamuoyundan gizlenen yolsuzluk dosyaları açığa çıkınca bu dosyalar hakkında ne gibi toplam işleme yöneleceğini düşünmek ve açıklamak yerine "şifre efsanesine sığınmayı tercih etmiştir. Redhack şifre gerekçesine değil toplam yolsuzluk halinin bir sistem olduğuna işaret etmektedir. YÖK bir yolsuzluklar yumağına sarılmış ve bununla debelenen bir kurumdur. Halktan gizlenen bu durumu Redhack kanıtlarıyla ortaya dökerek yıllardır "üniversiteler ticarethane, öğrenciler müşteri gibi görülüyor" diyen öğrencilerin haklı olduğunu göstermiştir.

ZULMÜ KORUYAN HANGİ ŞİFRE OLURSA OLSUN ONU KIRACAK MUTLAKA ÇIKAR

Kamu kurumlarında şifrelerin "123456" gibi kolay olmasının yaygın gerçek anlamı aslında kamu kurumlarının "bıkkınlar ve boşvermişler" alanı olduğunun göstergesidir. Bu göstergenin işaret ettiği bıkkınlık bir ay boyunca günde 10 saat çalışıp ay sonunda 740 TL asgari ücret alan işçinin bıkkınlığı gibi dinamilk bir bıkkınlık da değildir. Şifreleri "kolay" olanların çokluğu bir çöküş ve çürümüşlük haline işaret etmektedir. Toplumların, kurumların yaldızlı laflar ve boş böbürlenmeler dışarıda tutularak ne durumda olduğunu belli eden ufak göstergelerinden birisidir. Şurası bir gerçek ki Redhack açıkladığı "123456" şifreleriyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Emekçi halka karşı acımasızca işletilen devlet kurumları bir bıkkınlar alanıdır. Devlet tehditle, baskıyla bu bıkkınları kendisi üretmektedir. Sadece kendisiyle ilgilenip başka hiçbir şeyle ilgilenmemesi için baskılanan, bıkkın ve usanmışların yaygınlığını bir çöküş süreci göstergesi olarak okumalıdır.

Karl Marks, Kapital'i yazma sürecinde ekonomi bilimi adına ortada olan birçok teori ve bakış biçiminin şifreleriyla uğraşmıştı. David Ricardo'nun emek eksenli tahlillerini incelerken yanıldığı ve ekonomi bilimi adına onun kapitalistleri korumak için icad ettiği şifrelerini çözmüştü. Ekonomi bilimi adına kapitalizmi koruyan şifreler kırıldığında karşısına "artı-değeri yaratan tek şey insan emeğidir" ve "kapitalizm insan emeğine el konulmasından başka bir şey değildir" sonucuyla karşılaşmış ve kendinden sonra gelen sosyalistlere örnek oluşturarak bu gerçeği hayatın her alanına uygulamış ve bu gerçekle hayatı cehenneme çevrilen emekçiler için yeni bir dünyanın oluşacağına yönelik çalışmıştır. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet" ve buna bağlı her sistem insana düşmandır ve tarihsel olarak yıkılmaya mahkumdur. Böylesi bir özel mülkiyet siteminde insana düşman bencillikler temeldir. Redhack, YÖK'ü hacklediğinde bir gerçeğe işaret etmiştir. Kapitalizmin ülkemizde kendini "yenileme" iddiası olan AKP eliyle

78


KIZIL DAYANIŞMA topluma yeni sınırlar çizenler sadece özel FAŞİZME KARŞI KOYUN, İNmülkiyetin oyuncaklarıdır ve tam bir inSANİ YANINIZI KORUYUN sani yıkıntı halindedirler. Üniversitelerde verilen öğlen yemeklerini ancak fiyatı 50 Zonguldak'ta madende, Tuzla'da tersakuruş azalınca yiyebilen binlerce öğrencinede, Adana'da tarım alanında işçiler cinin durumu ortadayken altına yarım milnayete kurban olmaya devam ediyor. yonluk lüks araçları öğrencilerinden zorla Uzun yıllar mücadele ederek elde ettikleri aldıkları paralarla çekenlerin savunması iş yaşamıyla ilgili hakları ellerinden zorla şifre olabilir mi? koparılıyor. Taşeron işçisi olmadan iş bulRedhack bir "buz kırıcılık" görevindedir. 1917 Ekim sosyalist devrimini anlatırken kullanılan tanım olarak buz kırıcılık kapitalizme karşı mücadele edenlerin bir işaret ifadesidir. Uzun yıllardır okullarını kapitalizmin zorbalığına, yolsuzluklarına ticarethane haline getirilmesine karşı mücadele eden öğrenciler, öğretim üyeleri haklılar. Bilim adına insani bir hal olması için üniversitelerin ticarethane olmaktan çıkarılması ve YÖK'ten kurtulması gerekmektedir.

manın mümkün olmadığı bir hayat yaratıldı.

Kürtler sadece Kürt oldukları ve bunu ifade ettikleri için hapishanelere dolduruluyor. Barış dendiği ilk günlerde Paris'de üç Kürt kadın siyasetçi katlediliyor. Yolda yürümek suç sayılıyor, iktidarın yaptıklarını alkışlamamak suç sayılıyor, iktidara kul köle olmamak suç sayılıyor. Ne dediği akılla, hukukla anlaşılmayan davalardan dolayı insanlar hapishanelerde ömür tüketiyor.

Güneşe Akın Sadık Varer 79


KIZIL DAYANIŞMA egemen oluşlarıyla ilgilidir. Redhack'in Yanında yüzlerce eli silahlı özel koruması olmadan adım atmayan devlet yöneticile- yaptığı bir buzkırmasıdır. Tıpkı Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkarinin hışmıyla yeni uygulamalar ortalığa dökülüyor. Her yeni uygulama emekçilere ya'nın yaptığı gibi "faşizmin her tür zorbalığı değil, sadece emekçi halkın meşkarşı bir zulm haline dönüşüyor. ruluğu gerçektir." Cesaret mücadelenin ilk Eğitim kurumları 4+4+4 adıyla parçalana- adımıdır. Faşizme karşı cesaretle, yapabildiğiniz her yerde karşı koyun, ne olursa rak özel şirketlere peşkeş çekilmeye hazırlanıyor. Gençler okulların dışına atılıyor. olsun, nasıl olursa olsun yıkılacaklar. Resmi rakamlara göre 4+4+4'ün ilk adımında Liselerden yaklaşık 150 bin öğrenci REDHACK BUNDAN SONRA NE ayrılmış. Sokaklardalar kimi ucuz iş gücü, YAPACAK kimi çocuk gelin olma yolunda. Üniversiteler yıkılmış. Redhack bir kez daha gösterdi içten çürüyerek yıkılmış. Bu ülkede emekçi halka karşı kinle, zulümle iktidar olanların tabelaları hep değişti CHP, DP, AP, Generaller, DYP, ANAP, AKP vb oldu ama emekçi halka yönelik uygulamaları hiç değişmedi. Faşizmin devlet olarak varlığını sürdürdüğü yerde iktidardakilerin bukalemunlaşarak renk, tabela, isim değiştirmesi sadece faşizmin kendi kendini de yiyen bir sistem olmasındandır. Emekçi halk için değişen tek şey faşizme karşı direnişidir. Direnişi ne kadar güçlüyse o kadar insanca yaşama hakkı kazanmaktadır. Faşizme her boyun eğiş insanlıktan çıkıştır. Faşizmin çevresinde öbeklenmiş iktidar yancıları azınlıktır. Çokmuşlar gibi durmaları sadece toplumu etkileyen kurum ve medya araçlarına

Redhack ilk günden bu yana yaptıklarını yapmaya devam edeceğini ilan etmekten çekinmiyor. Topkapı şişecam işçileri, BEDAŞ işçileri işten atılınca ne yapmışsa Redhack da onu yapıyor. Faşizme karşı direnenlerin safında yer alıyor. Basit bir gerçeği ifade ediyor. Bu, Karl Marks'ın yüzelli yıl önce bulup ortaya çıkardığı tarihsel bir gerçek. Kapitalizm devam edebilecek bir sistem değildir. Tarihin yasaları kapitalizmin yıkılacağını ve yerine sosyalizmin kuralacağını gösteriyor. Tarihin yasaları AKP eliyle yapılan yasalar gibi değildir, hiçbir şey ondan kurtulamaz, mutlaktır. Her sosyalist gibi Redhack'de kapitalizmin yıkılış sürecini hızlandırmaya çalışıyor. Kapitalizmin yıkılışı için mücadele etmek insanlığın daha az zulüm görmesinin yegane yoludur. Ya insanlığın acılarına sessiz kalıp kendi sefilliğinde boğulacaksın ya da insan olmanın gereğini yapıp kapitalizme karşı koyacaksın. Sosyalistlerin bu konuda tavrı her zaman açık ve nettir. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız, insanlığın acılarına sessiz kalmayacağız. Sesimizi duyanlar var. Redhack gelecek günlerde mücadelesini büyüterek, geliştirerek sürdürmenin yollarını da yaratıyor.


FAŞİZMLE MÜCADELEDE:  KAĞIT VE KALEM Faşizmle mücadelede karikatürden romana, öyküden, tiyatrodan, sinemadan şiire kadar görsel, yazınsal tüm sanat dallarının ayrı bir yeri ve önemi var. Fakat, 12 Eylül 1980’i takip eden dönemde; 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendiği Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildiği Gazetelerin 300 gün yayın yapamadığı 13 büyük gazete için 303 dava açıldığı 39 ton gazete ve derginin imha edildiği Bilim ve Sosyalizm yayınlarına bir yargı kararı olmadan sadece Sıkıyönetim Komutanının emri ile el konulduğu ve 133.607 adet kitabın imha edildiği yıllar… Sol yanında yaprakları kıpırdayan ağacın kökünden kesildiği yıllar… Kitap yazsanız, basacak matbaa bulamayacağınız yıllar… Yoksulluğu, adam yerine konulmamayı, çaresizliği, korkuyla yönetilmeyi kısacası faşizmi yaşayanlara, yaşadıklarının faşizm

olduğunu anlatan bir film yapsanız, gösterecek sinema salonu bulamayacağınız yıllar… Sanatın yeraltına indiği, yeryüzüne çıkamadığı yıllar… Çocukları tutuklanan, gözaltına alınan ana babalar bu kimsesizlik ve çaresizlik ortamında devlet dairelerini adeta dilekçe bombardımanına tuttular… Başkaca da bir seçenekleri de yok gibiydi. Bizzat devletin kendisidir Bu ülkenin gençlerini işkencelerde katleden Ölüm oruçlarında sakat kalmalarına Ölmelerine göz yuman Bizzat devletin kendisidir Çocuklarını öldürürken Anaları babaları kapısında yalvartan İşte devlet”imiz” İşte faşizm… Faşizm, düşmandır, kağıda Faşizm, düşmandır kaleme…

81


KIZIL DAYANIŞMA

12 eylül faşist Şişelere oturdiktatörlüğü tulurken oğulkara bir bulut ları gibi çökünce Irzına geçilirdi ülkenin tepeana yüreklerisine. nin Bu kara bulut Ve kanardı inher eve bir sanlığın yüreği başka yağdı… ama gören kim Ölüm olup yağdı… İşNokta kadar bir kence olup umudun düşüp yağdı…Yoksulpeşine luk olup Sarıldılar kayağdı… İnsanlemlere ların güvendiği Saatte yüz kidağlara kar lometre hızla Tutuklu ailelerinin Ankara’ya oldu yağdı… Bu çarptılar faşizyürüyüşünün İstanbul başlangıcı… kara bulut alıp min duvarına götürdü gençAnladılar ki çoleri, işkencelere, hücrelere… cukları haklıdır ve faşizm düşmandır inHer ev bir cezaeviydi artık… Ve herkes sana kendi derdinin cenderesinde bir garip yolcu… Ve her yürek tek başına göğüs ka- Dolunay çatır çatır çatladı öfkesinden fesinde çırpınan yaralı bir kuş… Karardı yıldızlar Analar babalar gözaltına alınan, tutuklaGözleri mıhlandı duvarlarda nan çocuklarının peşlerine düştüler. BıraGökyüzünü yırtan bir çığlıktı yürekleri, kın görüşmeyi, tek kelimelik “sağ” ya da paramparça avuçlarında “ölü” diye bir haber almak bile mümkün olmadı aylarca… Yine de Çalmadıkları devlet kapısı kalmadı. / Bir Kalemlerinden başka hiçbir şey teselli ananın çocuğu için yalvarmasından daha edemedi onları doğal Yuttular ağızlarında ateş olan dillerini ne olabilir ki yeryüzünde. / Ama hiçbir “Sayın Büyüğümüz” diye verdikleri dilekkapı da açılmadı… çelerle sürdürdüler mücadeleyi. Tüm kapılar kilitli, tüm kapılar betondan duvardı… 1980 li yıllarda analar, babalar, eşler, karGördüler ve anladılar ki; faşizmin “maşal- deşler tarafından verilen bu dilekçeler; 12 lah” dediği bile en çok kırk gün yaşardı… Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü'nün eli Bir yolu olmalıydı, bir yerlere ulaşmanın, kanlı cunta liderleri Kenan Evren ve Tahsin seslerini duyurmanın, çocuklarını savunŞahinkaya’nın göstermelik yargılanmaya manın bir yolu… başlandığı 4 Nisan 2012 tarihine kadar Sarıldılar kağıt ve kaleme… Genel Kurmay’ın arşivlerinde bekledi. Kendi giremedikleri kapılardan dilekçeleri Dava başlayınca, avukatların istemiyle girecekti elbette… Genelkurmay Başkanlığı tarafından mahkemeye gönderilen 6500 sayfalık belgelerden, Devrimci 78’liler federasyonu Hiçbir acıya benzemez tarafından derlenen dilekçe örnekleri Evlat acısı “Anaların babaların diliyle 12 Eylül” ( Çile mektupları ) adı altında kitaplaştırıldı. Şişelere oturtulan onlardı Bu yazıda; sözü edilen 360 sayfalık kitapFilistin askısına asılan tan alınan birkaç dilekçe örneğini hep birHücreleri elektrikle kavrulan onlar likte okuyacağız… Kızlarına tecavüz edilirken 82


KIZIL DAYANIŞMA BAŞBAKANLIK MAKAMINA ANKARA Metris Tutuk Ve Cezaevinde uzun süreden beri yatmakta olan tutuklu ailesiyim. Benim tutuklum 3 yıldır yargılanmakta ve henüz dosya karar aşamasına gelmemiştir. Adaletin bu ağır ritminde biz ve tutuklular mağdur olmaktayız. Üstelik varsayıma dayanan nedenlerle bu kadar yıl bir tutuklu bekletilemez. bir kişinin suçunu belirleyici kanıt olmalıdır. Ayrıca Metris Cezaevindeki yaşam koşulları da çok ağırdır. Nazi kamplarından farksız bir uygulama sürmektedir. Tutuklulara özel işkence edilmekte! Bizler 6 ayı aşkın bir süredir tutuklularla görüşememekteyiz, kendilerini ancak mahkeme salonlarında uzaktan uzağa görmekte ve hiç konuşamamaktayız. Bugün Metris Cezaevinde yatanların hiç birisi hükümlü değil hepsi tutukludur. Bunların suçlu olup olmadıkları bile henüz belli değil iken kendilerine binlerce kişiyi öldürmüş canavar gözüyle bakılmakta ve muamele görmektedirler. Son olarak tutuklulara cezaevi elbisesi giydirilmek istenmekte ve tutukluların bunu giymek istememeleri üzerine tüm elbiseleri alınarak sadece iç çamaşırları ile oturmaları ve kaloriferi yakmama gibi cezalarla cezaevi yönetimi tarafından hepsinin hayatıyla oynanmaktadır. Mahkemelere de bu kıyafetle yani çıplak olarak zorla getirilmektedirler. Çıplak olduklarından vücutlarındaki yara bere izleri görülmektedir. İstanbul Metris Ceza ve Tutuk evindeki bu haksız insanlık dışı tutum ve davranışın, işkencelerin önlenmesini saygılarımla makamınıza arz ederim. Gülsen ERBEK Pul - İmza

GERÇEK TARİH, DÜRÜST BİR TANIKTIR… ZATA MAHSUSTUR-

22-3-1984 Sayın NECAT ELDEM Aziz hemşerimiz elinizi vicdanınıza koyup Diyarbakır Askeri Cezaevinde mahkûmların Allah rızası için durumlarını hiç olmazsa Türkiye’nin diğer bölgelerindeki ve aynı statüdeki cezaevlerinde yatan siyasi mahkûmlarınkinin yarısı kadar insani muameleye tabii tutulmasını sağlamanızı diliyoruz. Konuda hiçbir açıklamaya lüzum yoktur. Zaten her şey malumunuzdur. Allah için konuya eğiliniz. Baki selam saygılar sizlere mahkûm ailelerinden. Saygıyla ellerinizden öperim M.Ali KAVAK

ULUSLAR ARASI AF ÖRGÜTÜ DEVREYE GİRER…

T.C. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI GİZLİ SAYI : ŞTAD/...._406 ANKARA 18/8/1983 KONU : Mümtaz Kotan hk. GENELKURMA Y BAŞKANLIĞI (Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığına) İLGİ: Genelkurmay Başkanlığının 26 May ıs 1983 gün ve SYNT.KOOR. 7130-1003-83 BAS.HLK.İŞL.Ş.(Ks.3) sayılı yazısı Londra Büyükelçiliğimizden alınan bir telgr afta, Uluslararası Af Örgütü’nün Büyükelçiliğim ize bir telgraf göndererek, Diyarbakır Askeri Cezaevin de tutuklu bulunan Mümtaz Kotan’ın, 29 Temmuz 1983 tarihinden beri işkenceye maruz kaldığını ve sağlık durumunun nazik olduğunun öğrenildiğini iddia ettiğ i belirtilmekte ve örgütün meselenin tahkik edilip, doğr uluk derecesi hakkında bilgi rica ettiği ifade edilmekte dir. Söz konusu iddiaların cevaplanabilmesi amacıyla Mümtaz Kotan hakkındaki son bilgi lerin Bakanlığımıza gönderilmesini müsaadelerine sayg ılarımla arz ederim. BAKAN ADINA Erdem ERNER Büyükelçi /Müsteşar Yardımcısı Levent TUNA Dz.Bnb.(95-7585) Prj.Sb.

ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLER DEVREYE GİRSE DE, KENDİLERİ DİLEKÇELERLE MÜCADELEYİ SÜRDÜRMEYE DEVAM EDERLER. Ankara / Ulus 10160 108 2 2 1984 16 00 Damga pulu yapıştırılmıştır.... Kenan Evren Cumhurbaşkanı Ankara 2/1/1984 tarihinde Diyarbakır sıkıyönetim komutanlığına bağlı askeri cezaevinde tutuklu bulunan oğullarım Mümtaz Kotan ve Erdal Kotan’ı ziyarete gittiğimde görüşmem mümkün olmadı. İki aydır kendilerinden mektup da alamıyoruz. Orada bulunduğum sırada Diyarbakır sıkıyönetim cezaevinde üç dört ölüm olayını da duyduğumdan çocuklarımın sağlıklarından endişeliyim. Çocuklarımın yargılanmaları bitmiş, sekizer yıl ceza almışlardır. Halen dosyaları askeri Yargıtay dadır. Dört yıldır tutuklu olan oğullarımdan Mümtaz Kotan’ın yüksek tansiyonu vardır. Çocuklarımın sağ ve sıhhatte olduklarına dair tarafıma bilgi verilmesini bir anne olarak rica ediyorum. Nuriye Kotan. Levent TUNA Dz.Bnb.(95-7585) Prj.Sb. 83 ASLININ FOTOKOPİSİDİR


KIZIL DAYANIŞMA

KENDİ DİLEKÇESİ ADAM  YERİNE KONULUP DOYURUCU BİR YANIT VERİLMEDİĞİN DE; BAROLAR BİRLİĞİ GİRER DEVREYE Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı Sayı: 972 Ankara 12/9/1983 Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği ANKARA

ÖZEL TİP CEZAEVİ MÜDÜRLÜĞÜ KANALI İLE T.C. BAŞBAKANLIĞINA ANKARA

Jale GÜLLÜOĞLU’nun Birliğimize verdiği 9.9.1983 günlü başvurusunda; Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan eşinin, yapılan işkence nedeniyle ölüm orucuna başladığı ve hayatının tehlikede bulunduğu belirtilmektedir. Konuyla ilgili başvuru ve eki mahkeme tutanağı fotokopileri ilişik olarak sunulmaktadır. Durumu bilgi ve takdirlerinize sunarım. Saygılarımla. Başkan Yrd. Avukat Teoman Evren Eki: Başvuru ve mahkeme tutanağı örnekleri      Türkiye Barolar Birliği Sayın Başkanlığına ANKARA Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan eşim, kendisine cezaevi personeli tarafından yapılan baskı ve eziyet nedeni ile ölüm orucuna başlamış ve dolayısı ile yaşamı tehlikeye girmiş bulunmaktadır. Bu husus, ilişik, ilgili mahkemenin tutanak örneğinde ayrıntılı olarak yazılı bulunmaktadır. Durumun yüksek birliğinizce incelenerek, gereken ilginin tez elden gösterilmesini ve gereğinin yapılmasına müsaadelerinizi saygılarımla arz ederim. Jale Güllüoğlu 9-9-1983

ADI SOYADI ADRESİ Koğuşu

HALİT ÇELENK GİBİ YÜREKLİ AVUKATLAR GİRER DEVREYE… AVUKAT HALİT ÇELENK'İN DİLEKÇESİ Başbakanlık Yüksek Katına Ceza evlerindeki uygulamalar ve bu konudaki şikayetleri incelemek üzere bir komisyon kurulduğunu, Sayın Başbakan tarafından yapılan basın toplantısı sonunda basına yansıyan haberlerden öğrenmiş bulunuyorum. Mamak Askeri Cezaevinde yapılan baskı ve dayak olayları ile ilgili bilgi ve belgelere sahip bulunuyorum. Gerek benim ve gerekse aşağıda yazılı sanık müvekkillerimin tanık olarak dinlenmemizi ve komisyona ibraz edeceğimiz belgelerin kurulan bu komisyonca incelenmesini saygıyla dilerim. 02.04.1984 Avukat Halit ÇELENK Sanık Müvekkillerinin Adları:Mamak Askeri Cezaevinde A blokta Sahir Şükrü BEKEL, Muharrem KARAKOÇ, Ali ALTINKANAT, Sükûn ÖZTOKLU, Hasan Ertuğrul KAHRİMAN B blokta: İsmail Yırtıcı, Kadir Doğan, Atilla AŞUT, Badahet TOSUN, Jozef PALANBO, Önder ÖZTÜRKÇÜ (Salih) Ve daha sonra adlarını bildireceğim tahliye edilen sanıklar.

Dayanışmanın en güzel örneği olur bazen dilekçeler… Selam gelir cezaevinden cezaevine dilekçelerle….

: Haluk DEMİRBAŞ : Özel Tip Cezaevi B - 2 BARTIN - ZONGULDAK

KONU: Daha sağlıklı bir demokrasiye geçiş için gelişmelerin yaşandığını iddia edildiği şu günlerde demokrasinin mihenk taşı olan insan hakları ve özgürlüklerini savunarak titizlikle korunduğunu ve de korunmaya da çalışacağını söyleyen hükümetin - dolayısıyla böyle önemli bir sorumluluğu üstlenen Başbakan'ın - Bir süre önce İstanbul Sağmalcılar ve Metris Cezaevinde açlık grevi yapan insanların bu açlık grevinde yaşamlarını yitirmelerine seyirci kalarak neden olunmasının ve gelişmelerin kamuoyundan gizlenmeye çalışılmasının savunuculuğunu yaptığı demokrasi ile bağdaşmayan insanlık dışı bir olay olması nedeni ile duyduğum büyük üzüntü ve bu olayın protestosu hakkında. Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır. Demektedir İnsan Hakları Bildirgesinin 3. maddesi; bu madde 1982 Anayasa'sında; Herkes yaşama, maddi manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. ( madde 17 ) şekliyle girmiştir. Uluslararası İnsan Hakları evrensel bildirgesinin 5. maddesi " Hiç kimse işkenceye, zalimane, insanlık dışı, haysiyet kırıcı cezalar veya muamelelere tabi tutulamaz " ( madde 17 ) diyerek kabul etmiştir. Ayrıca bugünkü anayasamıza konulan 56. maddeyle: " .... Devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak zorundadır. " derken insan sağlığına verilmesi gereken önemi ve sorumluluğu belirtmek istemiştir. Son olarak belirteceğim 1982

84


KIZIL DAYANIŞMA Anayasasının " Temel haklar ve ödevler " rını veren duyabildiğimiz. Abdullah başlığını taşıyan bölümün 13. maddesidir; MERAL; Mehmet Fatih ÖKTÜLMÜŞ; Hayve şöyle demektedir. " .... Temel hak ve dar BAŞBAĞ; Hasan TELCİ; Halil ÇAYhürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlama- LI'nın da aralarında bulunduğu 5 özgürlük lar demokratik toplum düzeninin gerekle- savaşçısı ilgilerinin tüm duyarsızlıkları rine aykırı olamaz ve ön görüldükleri içinde özgürlük sevgilerinin uğrunda yaamaç dışında kullanılamaz... " şamlarını feda etmeleriyle somutlaştırıldıAncak ,insan hakları ve özgürlükler; lar. Bunlar duyabildiklerimiz yine bir çok demokratik hak ve özgürlükleri anayasada insan ölüme terk edilmiş edilmekte iken kabul edip hatta insan hakları evrensel olaylar gizlenmeye çalışılmaktadır. beyannamesini imzalamak varlığı için yeİnsanların ölümlerine kayıtsız kalma terli olmuyor, olamıyor. ve kamuoyuna duyurulmaması demokrasi Günümüz Türkiye'sinde anti demoadına utanç verici bir tavırdır. Benim de kratik uygulamalar her yerde varlığını haklı istemlere katıldığım gibi insanlığında sürdürmekte bir yandan insanlar ilerici, katılacağından kuşkum yoktur. aydın, demokrat diye zindanlara dolduruülkemizde demokrasi adına insanlalurken diğer yandan yaşam için olanaksız rın üzerine onur kırıcı politika ile gitmek koşullara terk edilmektedir. İnsanlık dışı bir uğurda yaşamını ortaya koyarak anti uygulamalar cezaevlerinde katı ve sürekli demokratik uygulamaların kaldırılmasını şekilde uygulanmış ve uygulanmaktadır. isteyerek sesini yükseltmeye çalışan inMahkemelerin insanlara verdiği dört sanlara duyarsız kalınması ve olayların duvar içinde yaşama cezası tüm anti - de- gizlenilmeye çalışılmasını insan olarak mokratik uygulamalara maruz kalmak için protesto etmeyi görev buluyorum. yeter sebebi oluşturmaktadır. Bunlar Türkiye gerçekleridir. En demokratik istemler Haluk DEMİRBAŞ   işkenceden, insanlık onuru zedeleyen uy18…….1984 gulamalar " ıslah edilme " adıyla gizlenerek yaygınlaştırıldı. Bu arada Mahkeme kapılarına, hapishane cezaevlerinden gelen tüm seslere kulaklar kapılarına gide gele,analar batıkandı. balar da görür gerçeği… Günümüzde çağdışı uygulamaların kaldırılmasını tüm yasal yolları …………… GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA deneyip sonuç alamayan insanlar… ANKARA 1. Siyasi statünün tanınması Bizler Bayrampaşa Askeri Ceza ve Tutuk2. İdam cezalarının kaldırılması evinde bulunan hükümlü ve tutuklu ya3. Cezaevlerinde " tek tip elbise ve kınları olarak bu güne kadar birçok defa kişiliğimizi yok edici tüm uygulamaların mekanınıza sözlü ve yazılı olarak sorunlakaldırılması " rımızı iletmiş olmamıza rağmen olumlu bir İnsan olmaktan kaynaklanarak sonuç alamadık. insan olmanın ve yaşamanın en demokraÇözülmeyen sorunlarımızın bir kez daha tik talepleri bu ve benzeri hakları elde huzurunuza getirmiş bulunuyoruz. Şöyle etmek ve insanlık dışı uygulamaları durki; Sağmalcılar Askeri Cezaevinde zaman durmak için son varlıklarını, yaşamlarını zaman zor kullanılmış dayak ve işkenceye ortaya koyuyorlar, koydular. başvurulmuştur. İnsanlık kişiliğini yok edici uygulaTemel politika ise her türlü hak yoksunmalar karşısında onurlu bir ölümü " özluğu ve yasaklar aracılığı ile uygulanan gürlük sevgisi adına " severek psikolojik baskı ve işkencedir. Bütün bu kucaklıyorlar. Tüm bunlar toplumumuzhak yoksunluklarının gerekçesi olarak tek daki insan hak ve özgürlüklerini pratikteki tip elbisenin giyilmesi gösterilmiştir. Çegöstergesi olmuş olmakta. şitli düzeydeki yetkililer tek tip elbiseden İleri sürülen talepler; Cezaevlerinin başka sorun yok, tek tip elbise giyilirse değil insanlığın talepleridir. Demokratik sorun çözülür diyerek her türlü baskı, haklar uğruna insanca yaşam için canlayaptırım, hak yoksulluğu ve yasağı meş85


KIZIL DAYANIŞMA rulaştırmağa çalışmışlardır. Ne var ki ger- pılmadığı gibi tutukluların istemi red ediçek onların açıklamalarının aksidir. Yaklalerek hastanelere kaldırılması engellenşık 7 aydır Sağmalcılar Cezaevindeki mekte neticede müdahale etmemekten tutukluların çoğunluğu tek tip elbise giykaynaklanan ölüm vakaları olmaktadır. dikleri halde sorunlar çözülmemiş olarak Çeşitli gerekçeler ve bahaneler gösterilyerli yerinde durmaktadır. Sorunların çömek sureti ile görüş ile yasağı verilmekte zülmesi bir yana yani yeni sorunlar çıkabunda kaynaklanaraktan görüş yasağı da rılmakta ve yeni hak gasplarına ve ayrıca hükümlüler için infazların yakılması kısıtlamalara başvurulmaktadır. Elbise şekline dönüştürülerek iki kez cezalandıgiymeyenler ise bir aydır tanınan havalan- rılma sistemi getirilmektedir. Bu uyguladırma hakkı dışında hiç bir hak sahibi demaların önemli bir bölümü görüşe ğillerdir. çıkarılmayan tutuklulara verilmesi de Sözde çözümlenen sorunlar 15 dakikalık amaçta infazın yakılması olduğunu gösgörüş telefon aracılığı ile yapılmakta olup termektedir. görüşün sağlanması ve süresi bir erin ini- Tutukluların insani hakları olan iletişim siyatifine bırakılmakta görevli er ise çoaraçlarından yararlanmaları çeşitli bahağunlukla görevini kötüye kullanıp haksız nelerle engellenmektedir. Şunu açıkça nedenlerle görüşü engellemektedir .Ayrıca söyleyebiliriz ki Türkiye’de radyo ve telavukat- Sanık görüşmeleri de yasanın evizyon bulunmadığı tek cezaevi Sağmalaradığı koşullarda yapılmamakta, iki cılar Askeri Cezaevidir. Tutuklular yeterli bucuk yıldır elbise giymeyen tutuklu ve beslenme olanaklarından yoksun olup hükümlüler ise yakınları ile görüştürülme- kantin de çeşit olarak yetersizdir. diği gibi bir aydır avukatları ile kısıtlı Yukarıda izah etmiş bulunduğumuz tüm görüş yapmaktadırlar. sorunların çözümlenmesi için ciddi tedbirCezaevine iki bucuk yıldır bir kez iç çama- lerin alınması gerekli emir ve müsaadeleşırı alınmıştır. Tutuklular aylarca banyoya rin verilmesini ayrıca yılbaşının yaklaşmış çıkarılmamakta çamaşır ve bulaşıklarını olması nedeni ile ivedi olarak özellikle iki yıkamak için sıcak sudan bazen de soğuk bucuk yıldır görüşemediğimiz yakınlarımız sudan yoksun bırakılmaktadır. Bir bucuk ile AÇIK GÖRÜŞÜN SAĞLANMASINI saygıyıl önce bir bahane ile tüm tutukluların larımızla arz ederim. ayakkabılarına el konulmuş ve bir daha geri verilmemiştir. Tutuklu yakınlarımız Bayrampaşa Askeri Cezaevinde Tutuklu her koşulda plastik ince ve tabanı düz ter- Ve Hükümlü Yakınları : lik kullanmakta olup bu durum, roma…….KARAKUŞ tizma, varis gibi hastalıklar yanı sıra Meryem CELEPSOY düztabanlığa yol açmaktadır. Cezaevinde Sacide YILDIRIM şu anda 120 kişi 4x2 m. Ebadında hücHidayet KUTLUTAŞ rede kalmakta olup tuvaletler de bu hücSultan DEMİR renin içerisinde bulunmaktadır. Diğer Mesude……. tutuklular ise 3 kişilik koğuşlarda 5 kişi Leman FIRTINA olarak yetersiz hava koşullarında yaşamaktadır. Pencerelerde güvenlik nedeniyle ASLININ FOTOKOPİSİDİR 20x30 cm boyutlarında küçültülmüştür. Haftada 3 saatlik yetersiz havalandırma “ÖNCE KENDİ DERTLERİNİN PEŞİNDE süresi ile birlikte bu uygulama her türde KOŞUYORLARDI. DAHA SONRA, YAVAŞ YAVAŞ KENDİ OĞULLARININ, hastalığa neden olmakta hatta tüberküloz hastalığı araştırması yapıldığında yay- KIZLARININ BİR BÜYÜK AİLENİN PARÇASI OLDUĞUNU FARK ETTİLER. gın bir şekilde ortaya çıkacaktır. Cezaevi VE SONRA, BİR GÜN, KENDİLERİNİ içerisinde yeterli revir mevcut olmadığı DE O BÜYÜK AİLENİN PARÇASI OLAgibi personel, doktor, ilaç, diş doktoru ve RAK BULDULAR.” VE TOPLUCA DAVgöz doktoru da yetersiz olup dışarıdan RANMAYA, TOPLU DİLEKÇELER temin edilen ilaçlar içeri verilmediği gibi VERMEYE BAŞLADILAR…. tutuklulara zamanında sağlık yardımı ya86


KIZIL DAYANIŞMA “Bu ortamda, içi – yüreği yanmış bir avuç Sayın Necdet CALP insan sokaklardaydı… HP Genel Başkanı Bir avuç dertli insan, oğullarının kızlarının Bizler Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinde yaardından hapishane hapishane, karakol kınları bulunan eş, ana, baba ve kardeşleriz. karakol koşturuyorlar, yaralı kartallar gibi 25.2.1984 günü cezaevinde başlatılan operaszulüm yuvalarının üzerinde uçuyorlardı. yon ve dayaklar sonucu sakatlar kalabalığı Önce kendi dertlerinin peşinde koşuyoroluşturulmuştur. Şöyle ki, mahkemelerde anlatılan ve görülenler görüşü açık olup da gölardı. Daha sonra, yavaş yavaş kendi oğulrüşe çıkabilenler bizler açsısından endişe larının, kızlarının bir büyük ailenin parçası kaynağı olmuştur. Hemen hemen sağlam tuolduğunu fark ettiler. Ve sonra, bir gün, tuklu bulunmamaktadır. Büyük çoğunluğu tokendilerini de o büyük ailenin parçası olapallayarak, gözleri şiş, yüzleri mor ve çizik rak buldular. Didar Abla (Barikat Yayıncılık) içinde bellerini tutamaz elbiselerinin üzerinde

“Postal” izleri bulunmaktadır. Yapılan operasyonlar, eğitilmiş köpekler denetiminde yaptırılmakta ve insanların üzerine askerlerle birlikte saldırtılmaktadır. 25 Şubat günü operasyonun başlatılmasının akabinde cezaevi savcısı koğuşa gelerek dayak olayının kaldırılacağını söylemiş ama hemen arkasından tutuklular saldırıya uğramıştır. Öğrenildiğine göre cezaevinde bu haksız uygulamaya karşı “açlık grevi” sürdürülmektedir. 52 kişi A Blokta bulunan hayvanların bile yaşayamayacağı “tabutluk” tabir edilen ölüm hücrelerinde ölüme terk edilmiştir. Eli kolu bağlı tüm hakları ellerinden alınmış tutukluların saldırıya kalkışması ve isyan gerçekleştirmesi mümkün değildir. Yapılanlar, mahkemelerde anlatılanlar mahkeme tutanaklarına geçmiş, suç duyuruları yapılmış ve kabul edilmiştir. Gerekli belgeler sıkıyönetim mahkemelerinden sağlanabilir. Konu ile ilgili olarak sıkıyönetim adli müşaviri Hüseyin Garip ile yapılan görüşmede Hüseyin Garip şöyle dedi: “Dünyanın her yerinde işkence vardır. Türkiye’de de işkence vardır. Gerekirse sizi kurşuna da dizdirebiliriz. İşkencenin durdurulmasına ilişkin bir emir vermedik.” Tutuklu yakınlarımızın can güvenliği ve sağlıklarından endişe duymaktayız. Gerekli tıbbi kontrolün yapılması, dayak ve operasyonlara son verilmesi için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

“Benim Annem Cumartesi” Düşünce toprağa anaların gözyaşları Yeşil bir fidan büyür Bir tohumdur her damla Dönüşür koskoca bir ormana… Selam olsun Cumartesi Annelerine…


ÇİFTE CEHALET ÇİFTE CEHALET’E DAİR  Socrates’ın “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” (Εν οίδα οτι ουδέν οίδα.) deyişi, söylendiği dönemden bu yana anlamı genişleyerek gelmiştir. Söylemek istediklerini toparlayamayıp bir yetkeye de dayandırarak atasözü ve özlü sözlerle söylemek yeni cehaletin “okur yazar” olamakla bilgilendiğini düşünen uslularının her zaman revaçta olan tarzıdır. Bir yetke söylemişse tartışılmaz ve önem kazanır algılayışının dayatıldığı yeni cehaletin bu yansıması genelde sorgulanamaz mutlak doğrular olduğunu sananalarda yaygındır. Bu yeni cehaletin aklı sınırlayan algılayışına rağmen çifte cehaleti anlamlandırmak adına Sokrates’ın bir parça mürekkep yalamış herkes tarafından bilinen deyişiyle başlamak açıklayıcı olacaktır. Sokrates’ın bilmemeyi değil bilmeyi yücelttiği bu deyişi bilmediklerini aramaya açılan kapı olarak tanmlanabilir. En azından öyle tanımlamak çifte cehalet konusunun başlangıcı açısında yerindedir. Taocu felsefe de “boş aklı ve bilmeyeni” 88

yüceltir. “Boş ol ki dolasın, bilme ki bilemeye yerin olsun” yaklaşımıyla Taocu felsefe bir ölçüde Sokrates’ın deyişiyle paralellik kurar. Bilgenin hiçbir şey bilmediğini bilmesi ömrünü bilmeye yönelik çabaya vakfedişine göndermedir. Bilemediklerini bilmeye yönelik özlemi ve hayatın bilmeyle birlikte devam edeceğine göndermedir. Yoksa bilmemekle öğünmek değildir. Çifte cehaletin yaygın övünme deyişlerinden biri de Sokrates’ın bu ünlü deyişinin tersinden ele alınmasıdır. Hiçbir şey bilmemeyi övünme sayan yaklaşımla-


KIZIL DAYANIŞMA içinde bilgilenme araçlarının gelişimi ve ilgilenilen konuyla ait soyutlayabilmenin olanakları artmıştır. İnsanlar artık bir haberi, bir durumu, bir olayı hemen her yerde hazırlanıp değerlendirilmiş ve bir paket olarak sunulmuş biçimde bulma imkanına sahiptir. İlgilenilen her konuyla ilgili bilgilenmek için hazırlanmış ve sunulmuş paket bilgilere ulaşmak mümkündür. İnsanın son iki kuşağı (son 50 yıl) paketlenmiş bilgilerin saldırısı altındadır. Gelişen radyo ve televizyon yayıncılığıyla hemen her konuda bilgilendiği sanısı daha da güçlenmiştir. Son kuşağın internetle birlikte bu sanısı çok daha güçlendirilmiştir. Hemen herkes de bilmediği hiçbir şey yokmuş izlenimi yaygınlaşmıştır. Kütüphane içinde gezerken arada bir kitap isimlerini okuyarak her tür bilginin içeriğine rın felsefe tarihinden buldukları bir destek sözü gibi algılanır, hem de Sokrates’ın söyleyişindeki anlama karşıt olarak. Bu çifte cehalet övünmesinde bilginin bam telini bulmuş hali vardır. Hayatın sırrını çözmüş ve herkesin uğraşıp durduğu gerçeği bir anda bulma “cinliği.” Bilmenin doruklarına ulaşmanın övünmesi olarak Sokrates’ın deyişi hiçbir şey bilmemekle övünmeye dönüştürülüp yaygın bir algıya bu biçimiyle konu olmuştur. Çifte cehalet kısa tanımıyla; bilmediği halde bildiği yanılsaması içinde olmak ve bu doğrultuda hareket etmektir. Bilmediğini bildiğini sanmak, bir psikolojik hastalıklı halin ifadesi olmaktan başlayarak toplumsal davranış biçimlerinin her çeşidine uzanan bir şiddet halidir. içinde sayısız kitap olan bir kütüphaneye girip kitap raflarında dolaşan bir kişinin arada bir raflarda sırtları görünen kitapların adlarını ve yazarlarını okuduğunu hayal edin. Bu kişinin kitap rafları arasında gezdikçe okuduğu kitap adlarıyla kitaplarda anlatılanları bildiği sanısıyla kütüphaneden çıkıp hayata birçok şeyi bildiğini iddia ederek katılması gibidir çifte cehalet. Bilmek insanın yaşamı boyunca her an etkileşime açık oluşuyla engel olunamayan doğal bir süreçtir. Bilgi bu halden daha farklı olarak ele alınmaktadır. Farkında olmak, anlamak, gerçeğine varmak olarak anlamlandırılabilinir. İnsanlığın gelişimi

vakıf olduğu sanısı bilmediği, bilemeyeceği hiçbir şey olmadığını zannetmek bir genel hal olmuştur. Sorulan her soruya mutlaka yanıtı olan, istisnai olarak yanıtı olmadığını düşündüğünde kendisi için önceden hazırlanıp internete yüklenmiş paket bilgiyle yetinen ve bilgi sahibi olduğuna inanan çifte cehaletin kurbanları toplumsal algılayışta egemen çoğunluktur. Çifte cehalet bir teslim oluştur. Bildiğini sandığı paket algılayışları kendisine dikte eden kaynağa teslim oluştur. Sunulanları sorgulamamak ve onu gerçek olarak kabul ediştir. Soru sormanın unutuluşu ve gücün dikte ettiğini kabul ediştir. Bildiğini sanmak insan iradesinin reddi ve pasif oluşun içselleştirilmiş halidir. Kapitalizm hayatının her anı sürekli saldırı altında olan ve haya-

89


tını kendini korumakla geçirmek zorunda bırakılan bir insanlık yaratmıştır. İnsan her anı saldırı tehdidiyle korkular içinde yaşatılmaya zorlanmışken bu korkularına panzehir olarak sunulan paketlenmiş bilgilerle yetinmek zorunda kalmıştır. Paketlenmiş bilgilerin her alana yayılıp her konuda sorulabilecek sorulara yanıtın olduğu sanısıyla da insan bilmeden bildiğini düşünür hale getirilmiştir. Tarih boyunca sistemlerin dayattığı sınırlar içinde “okumuş yazmış”lıkla yetinenlerle bilgi peşinde olanlar ayrışmış ve çatışmıştır. Bilginin bir çaba ürünü elde edilebilecek bir arayış oluşuna karşılık bilginin sadece kendisine sunulanlara denk geldikçe edinilenler olduğu sanısındaki çifte cehaletle yetinenler arasında bir sürtüşmedir bu.

KIZIL DAYANIŞMA

1990’ların ortasından itibaren çifte cehalete yeni eklemlenmeler ağırlıklı gündeme gelmişti. 1960’larla birlikte sadece adı kalmış sosyalist sistemin artık bu haliyle sürdürülemeyecek oluşu ve 1980’lerin sonunda üstündeki sosyalizm örtüsünü atıp gerçek haliyle ortaya çıkışının yansımaları bu ülkede gündemdeki ağırlığını biraz gecikmeli olarak göstermeye başlamıştı. Sosyalizm adına hareket eden insan ve grupların çoğunda daha önceden sosyalist bloğun ne halde olduğunun bilinip görülmesi bu gecikmeli etkinin nedenidir. Ülkedeki sosyalistlerin, sosyalist görünümlü bloğun yıkılmasına yaklaşımları çoğunlukla doğru ve yerinde olmuş ve yıkılan sosyalist bloğun aslında kapitalizmi örten bir sosyalizm yanılsamasından başka bir şey olmadığı ifade edilmiştir. Ancak bu durum bir etkili karşı argümanla ortaya konamamış ve kısıtlı bir kesimin ilgi alanı olmaktan öteye geçememiştir. 1990’lı yıllların ikinci yarısında sisteme karşı çıkan yeni kuşak sosyalizm bilgisini kapitalizmin dikte edişlerinden öğrenmek zorunda kalanlardan oluşmuştur. Sisteme karşı çıkarken devrim ve sosyalizm algısı zayıflamış ve sistemi protestoculukla yetinmek ön plana geçmiştir. Bu konuya

böylesine değinmenin nedeni bu ülkede fikri açılımların ve yeni yaklaşımların hala sadece sosyalistlerden gelişindendir. Uzun yıllardır bu ülkede sosyalistler ve devrimciler dışındaki kesimlerden emperyalist merkezlerdeki yaklaşımların taklidinden öte yeni bir fikri açılım ve entelektüel üretim yapılmamıştır. Sosyalistler dışındaki en dikkate değer tek yaklaşım da Sartre’ın varoluşçuluk felsefesinin sefilleştirilmiş halleri olmaktan öte gidememiştir. 1990’lı yılların ikinci yarısında çifte cehaletin yeni egemenlik döneminin kapıları ardına kadar açılmıştır. Bir zamanlar anlı şanlı devrimci olduğunu ilan edenler teslim olup devrimciliği yasal zeminlerde icra etmeye geçmiş, sosyalizmi, devrimi şurasından veya burasından karalamak moda olmuş ve attıkları her adımda gözaltına alınıp işkenceyle öldürülmek durumunda kalan devrimcileri küçümsemek ve onları “zamanı geçmişler” statüsünde saymak çifte cehaletin en önemli “entelektüel” faaliyeti sayılmıştır. Çifte cehaletin en pespaye acımsızlıkları her alanda şiddet olarak halka dayatılırken her şeyi bildiğini sananlar ortalıkta cirit atar hale gelmiştir.

90



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.