Rhizome - Aidiyet / Ocak 2017

Page 1

İş Yaşamı, Mimarlık, Kültür ve Sanat

AİDİYET GÖÇEBE KENTLİ Merve Akdağ Öner SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ VE AİDİYET Gürhan Bakırküre NESNE BENİM NEYİM OLUR? Osman Şişman

www.koleksiyon.com.tr

Ocak 2017 - 01

1 ŞEHİR 3 PROJE

Workinton, İstanbul Allergan, İstanbul Besan, İstanbul


İçindekiler 8

NESNE BENİM NEYİM OLUR?

32

Osman Şişman

10

BODRUM TASARIM ATÖLYELERİ 2016

4

GÖÇEBE KENTLİ Merve Akdağ Öner

14

SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ VE AİDİYET Gürhan Bakırküre

PROJELERİNİZ İÇİN YENİ BİR DÜNYA

28

Ocak - Şubat - Mart Etkinlikleri

33

İLHAM

İŞLER & NOTLAR

#ofishalleri

CALDER

Zoom TPU Atilla Kuzu & Levent Çırpıcı

Mimarın Listesi Alper Derinboğaz

BORGES & CAP

30

34

BOCCAPORTO

Oturma ve Çalışma Ünitesi

7

18

ETKİNLİK TAKVİMİ

Modüler Oturma Sistemi Çalışma İstasyonu

KISA KISA

DÜNYADA KOLEKSİYON

Koleksiyon tarafından hazırlanan iş yaşamı, mimarlık, tasarım, kültür-sanat çalışmalarına yönelik görüş ve eğilimlerin paylaşıldığı üç ayda bir yayımlanan süreli bir dergidir.

Bu sayıya aşağıdaki adresten ulaşılabilir: www.koleksiyon.com.tr/Rhizome-2017-01

Grafik Tasarım İrem Mangıtlı İmtiyaz Sahibi Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Müdür Ayşe Malhan Makbuloğlu Editör Hülya Ertaş Kapak İllüstrasyonu Kaan Bağcı

Referans No: 31000033388

Fotoğraflar Gürkan Akay Murat Alpgüven Onur Kolkır Ege Türkmenler Büşra Yeltekin Katkıda Bulunanlar Merve Aktaş Canan Bozkurt Koray Özsoy

Her türlü yayın hakkı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince Koleksiyon Mobilya A.Ş’ye aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar, yazı ve görsel kullanımı yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Baskı Veri̇tas Basım Merkezi̇ Paz. Dağ. Ti̇c. A.Ş. Tuzla Kimya Sanayicileri OSB Melek Aras Blv. Analitik Cad. No:46 Tuzla, İstanbul Tel: 444 1 303 Basım Tarihi Ocak 2017 Yayın Türü Bölgesel Süreli Yayın

Yönetim Yeri Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No:25 34457 Tarabya Sarıyer İstanbul İletişim Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No:25 34457 Tarabya Sarıyer İstanbul T: 0212 363 63 63 F: 0212 223 48 25


Prolog Hülya Ertaş Editör / Mimar

Aidiyet… Bir ülkeye, bir mekana, bir topluluğa ilişkinlik hali. Bildiğimiz tüm kavramlar origami gibi neredeyse önceden tahayyül edilemez katlamalarla biçim değiştirirken bugün aidiyetle neyi kast ediyor olabiliriz? Modernlikle birlikte silikleşmeye başlamış bir aidiyeti yeniden üreterek mi onu tanımlamalıyız, yoksa bugünün çok-katlı dünyasından bir zıtlıklar armonisi yaratmaya mı soyunmalıyız?

20. yüzyılın biyopolitikalarıyla en masumane duyguların ve kavramların ne türden silahlara evrilebildiğini tecrübe ederek vardığımız bu yeni yüzyılda, kavramlarımızı nasıl koruma altına alabileceğimizi de düşünmemiz gerek. Belki de bundan tüm bu muğlaklıklar, buharlaştırılmaması için katılaştırılmayan kavramlar. Aidiyet de bunlardan biri, bazen doğrudan kişisel tecrübelerle, bazen de özünde kavramı kendisinden koruma dürtüsüyle karşıtlarıyla birlikte ele alınması gereken bir duygu.

Bu buharlı kavramlar dünyasında aidiyet ile sahipliği ayrıştırmak öncelikle elzem, her ne kadar bir koltuğa sahip olmanız ile bir koltuğun size ait olması aynı anlamı taşıyor olsa da. Dil Derneği’ne göre ait kelimesinin tek bir anlamı var, o da şu: ilgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili, değgin, ...için, -e düşen.

Aidiyeti tanımlayan ilişki olduğuna göre çok net diyebiliriz ki aidiyetteki karşılıklılık sahiplikte yoktur. Bir kente, mekana ya da tasarıma yönelik hissedilen aidiyet, onların da size sahip olmasıyla ancak gerçekleşebilir. Aidiyet biraz da teslimiyeti gerektirir. İşte karşınızda: kaybetmek için başlanan uzun bir oyun!

RHIZOME

3


Göçebe kentli Merve Akdağ Öner Mimar Kurucu, Şehrine Ses Ver Disiplinlerarası Üretim

Günümüz koşullarında sınırlar esnek, bilim evrensel, bilgi saniyeler uzaklığındayken, aidiyet için verilen reçeteler bizi geleceğe taşıyabilecek mi? İnsanların kente ilişkinlik (aidiyet) duygularının etkenleri ve etkileri senelerdir gündemimizde. İnsanlar kendilerini ait hissettikleri yerlerde daha katılımcı çabalara girerler mi? Aidiyet 21. yüzyılda insanların doğal ortamlarında hissettikleri bir şey mi, yoksa daha çok tüketilecek bir duygu haline mi geldi? Kent yaşamına genellikle “göç” gibi travmatik durumlar ile giriş yapan Anadolu halkı, geldikleri yerde yaşama kültürlerini sürdürebiliyorlar mı ki orayı sahiplensinler? Kentteki aidiyet kavramı bana hep çok karmaşık gelir. Yaptığımız mimari, kentsel çalışma ya da araştırmalarda hep aklımın bir tarafında bu durumu gözlemlerim. Henüz net bir cevaba varamamamdan olsa gerek, konuyu farklı yanları ile tartışmaya çalışacağım. Aidiyet kelimesinin sözcük anlamına baktığımızda da “ilişkin ve ilgili” kelimelerini görüyoruz. Aitlik, bir şeye ya da kişiye özgü olma durumunu içeriyor. “Aynı cinsten başka yerde olmayan, öze ait olma hali” anlamları, gün geçtikçe aynılaşan kentlerimizde aidiyetin neden kaybolduğuna dair bir hissiyat oluşturuyor. Kente ve yere ilişkinliğin sağlanabilmesi için yöre insanının kendine özgü birikimlerinin yaşaması önemli bir etken...

Kelimenin kökenlerine baktığımızda, ilk çağlarda güç ve iktidar ile ilişkilendiğini öğreniyoruz. Korku ya da rıza ile ait olunan güç, insanlara karşı hayatta kalma mücadelesini sağlıyor. Zamanla bu durum, doğaya karşı hayatta kalma mücadelesine dönüşerek toplumsal aidiyeti getirmiş. Doğa kutsallaşmış, insanlar birlikte yaşamayı öğrenmiş. Son çağlarda ise “aidiyeti”, en çok devletler iktidar ilişkisini kurmak için kullanır olmuşlar. İnsanların coğrafyalara ve sınırlara aidiyet duyguları beslenegelmiş. Peki, günümüz koşullarında sınırlar esnek, bilim evrensel, bilgi saniyeler uzaklığındayken, aidiyet için verilen reçeteler bizi geleceğe taşıyabilecek mi? Kavramın psikolojik zeminine bakarsak 1940’lardaki araştırmalarda oluşturulan Maslow üçgeni karşımıza çıkıyor. İhtiyaç derecelenmesini bilimselliğe oturtan çalışmada insanların öncelikle fizyolojik ihtiyaçlarını (nefes, besin, uyku vb.) karşılaması gerekiyor. Bu ihtiyaçlar karşılandığında sırada güvenlik (iş, etik, sağlık) ihtiyaçları var. Üçüncü basamakta “ait olma, sevme ve sevecenlik” kavramlarını bir arada görüyoruz. Sonraki aşamalar güven ve saygı; piramidin tepesinde de kendini keşfedip özünü gerçekleştirmek, erdem yer almakta. Toplumumuzda alttan ikinci kademe olan güvenlik ihtiyacının sağlıklı sağlanamadığını

gördüğümüzde, diğer kademelerde eksiklikler oluşabileceğini zaten anlayabiliyoruz. Sevme ve sevecenlik duygularımızın da aşırı ve sorunlu olduğu bugünlerde, ilişkinliğe de mesafeli yaklaşmakta fayda var. Dengeli kurulmayan bir aidiyet ilişkisinde, doğanın ve evrenin dengelerini değiştirmek de insanoğlunun ellerinde kalıyor, ne yazık ki... Bu noktada kişisel ve toplumsal etik kavramını da öne çıkarmak faydalı olacak. Yeterli kültürel ve sosyal altyapı sağlanmadan topluma pompalanan kavramlar bir süre sonra kentlerin dekorlaşmasına ve insanların ruhsuzlaşmasına sebep olabiliyor. Toplumsal seviyeye geçmeden tekil bireyler üzerinden gelişen hızlı dönüşümlerde, ilişkinliğin aksine kişi yalnızlaşıp uzaklaşabiliyor. Toplum olarak öz saygı, güven ve sevgi seviyemizi sabitleyemediğimizden olsa gerek, olağandışı noktasal gelişimler herkes için zorlu geçiş anları oluşturmakta. Aidiyetin “yerle” ilişkisini gözlemlediğimizde, karşımıza kişilerin kendilerini nasıl konumladıkları çıkıyor. Senelerdir büyük şehirde yaşayan bir insan, duygusal olarak yalnız köyüne bağ taşıyorsa orada bir durup düşünmeli.

Köyünde etkin bir rol üstlenmek istese yeterince zamanı yok, yaşadığı yerde ise sahiplenme sorunları var. Geçtiğimiz aylarda görüştüğümüz İBB Kültür Müdürü’nün söylediği bir cümle dikkatimi çok çekmişti. “Bağını, bahçesini, kendi emekleriyle yaptıkları evlerini bırakıp gelen insanlar, elektriksiz susuz yerlerde senelerce yaşamayı kabulleniyorlar ama buralı hissetmiyorlar.” diyordu.


Belki gelenlerin duvardaki bir köy fotoğrafı ile anımsadıkları ve sahiplendikleri bir yer vardı, ancak onların çocuklarının böyle bir yeri olamadı... Kültürel öğelerin en çok düğün, yas gibi duygu yoğun olaylarda göz önüne çıktığını düşündüğümüzde; insanlar bu olaylarda daha yöresel dokuları koruyor ve yaşıyorlar. Kendim de çocukluktan bu yana dört şehir değiştirmiş biri olarak, yalnızca duygu paylaşımı yapılan yer ve kişiler ile ilişkinlik yakalanabildiğini söyleyebilirim. Kentteki oylumlar (mekanlar) ve insanlar kişilerin yaşamına bağlandıkça, duygularında güzel anılar bıraktıkça zamanla anlam kazanıyor. Kentteki mekanlar bizi biçimlendiren ana birer öğeye dönüşüyor. Kentin kültürü ile yapılan alışveriş de uygarlık seviyemizi de besleyen bir yapıya dönüşüyor.

Ünlü kentbilimci Levis Mumford, Kentlerin Kültürü adlı yapıtında “Kent bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir.” diyor. Bu birikimin sağlanabilmesi için insanların ve yaşayışların biraz olsun birbirinin içinde uyumla karışabilmesi gerekiyor. Kentleşme ve çevre bilimleri uzmanı Prof. Dr. Ruşen Keleş’in birçok yapıtında belirttiği gibi, kent, ancak bu sayede demokrasi ve uygarlığın geliştiği ve dönüştüğü bir alan oluyor. Kendisi, kent tarihi ile ilgili yaptığı araştırmalarda, kent kültürü ve demokrasi bilincinin gelişebilmesi için iki ön koşuldan ilkinin, insanın kentine ait olduğunu duyumsaması; ikincisinin de, kent üzerinde fikren söz sahibi olabilmesi olduğunu belirtiyor.

Bu sistemin kurulabilmesi için de toplumsal saygı ve birliktelik güdülerinin sağlam olması, haklar ve özgürlükler konusunda devletin gerekli yükümlülükleri yerine getirmesi, temeli oluşturuyor. Dönüşümler ve yöreye ilişkinlik konusunda haklar ve özgürlükler konularını tartışabilecek seviyeye gelebilmemiz için, kentsel ve kamusal tasarımlarımızı orada yaşayacaklarla empati (duygudaşlık) kurmak ve tasarımlarımızda “ilham” almak gibi yaklaşımlardan daha üst seviyelere çekmek zorundayız. Eğer bir yapımcı ya da tasarımcı, duygudaşlık ile bir yere el atıyorsa orada sorun olacağı apaçıktır.

Çünkü kent yapılandırmaları ile ilgili durumlar teknik ve hak temelli hususlara da dayanır. Kentleşme süreçleri bizden farklı gelişmiş olsa da, kent hakkını göz ardı edemeyiz. 1960’larda Avrupa’da çıkan tartışmalarda sosyolog Henri Lefebvre’nin ortaya attığı kent hakkı kavramı; “Kentsel bir yaşam hakkı, canlı bir özeksellik hakkı, yüz yüze gelme ve değişim takas yerleri hakkı, yaşamın ritmini yakalama ve zaman kullanım haklarını barındırır.” Sivil toplum kampanyalarında yapılan önemli bir yanlış gibi, teknik bir konuyu ilham ve duygu durumları ile ele alıp planlamaya ve yapılaşmaya başlarsak, kendimize özgü değerlerden yoksun ve kaygan bir zeminde hareket ediyor oluruz. Örneğin, yetim bir çocuğa ya da engelli bir insana empati kurabiliyor olmamız ya da olmamamız onların toplumdaki temel hak ve özgürlüklerini tartışmaya açmaz. Kente ilişkinlik durumunda da, bazı konuları kent hakları üzerinden de irdelemek bize temel bir altyapı sağlayıp gelişim yolunda zaman kaybetmeden ve daha doğru adımlar atarak ilerlememizi getirebilir.

Kaynaklar: 1- Yaşama Kültürü, Cengiz Bektaş, 1996 2- Kimin Bu Sokaklar, Alanlar, Kentler?, Cengiz Bektaş, 1987 3- Totem ve Tabu, Sigmund Freud, 1913 4- Kent ve Kültür Üzerine, Ruşen Keleş, Mülkiye Dergisi, 2005 5- 100 Soruda Türkiye’de Kentleşme, Konut ve Gecekondu, Ruşen Keleş, 2014 6- Kentsel Devrim, Henri Lefebvre, 1970

RHIZOME

5


David Harvey kent hakkını şöyle tarifler: “Kent hakkı, şehir kaynaklarına bireysel olarak erişme özgürlüğünden çok fazlasıdır; kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır. Dahası, bireysel değil, ortak bir haktır, çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak şehirleşme süreçlerini yeniden şekillendirecek kolektif bir gücün uygulanmasına dayanır. Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğü, iddia ediyorum, insan haklarımız içinde en kıymetli ve en ihmal edilmiş bir haktır.” Durumu bu zeminde incelediğimizde belediyeler, devlet kurumları kadar her tekil insanın kendine ve kentine saygı çerçevesinde yapması gereken sorumluluklar olduğunu düşünüyorum. Sosyal donatı alanlarının, kamusal oylumların kullanılıp geliştirilmesi, kentin daha yaşanabilir bir hal alması için çaba göstermek gerekiyor. Bu olguların yürümek, konuşmak gibi zaman içerisinde kendiliğinden gelişebilecek eylemler olmadığının bilincinde olarak kamu kurumları ve özel kuruluşların da düzenli etkinlikler, paylaşımlar ile kent kültürünü beslemesi, gelişime yardımcı oluyor. Bu şekilde yöreye ilişkinlik zaman içerisinde bozulmadan geliştirilebilecek bir devinim içerisinde ilerleyebilir. Ancak, büyük şehirlerde günlük yaşam hızımız o kadar yüksek ki, bir yerle ve insanları ile bağlantı kurabileceğimiz o yere özgü davranış biçimleri geliştirebilmemiz için yavaşlayıp soluklanmamız gerekiyor. Oysa ki, es geçtiğimiz karşılıklı konuşma, antik (eskil) kentlerden beri bir kentin bir aradalığını sağlayan olmazsa olmazlarından biri. Karşılıklı konuşma (diyalog) çarşıda, pazarda, tiyatrolarda, çeşitli oylumlarda kendini ifade yöntemleri ile geliştiriyor. Bu da kentleri dönüştürürken ya da yeniden yapılandırırken nasıl bir kent istediğimize göre sokaklar, yerler tasarlamamız demek. İnsanlar oylumlara kendi kimlik ve kişiliklerini yansıttıkları gibi, oylumlar da toplumlara şekil veren bir hal alıyor.

Eskil ve çağcıl yerlere yeni ihtiyaçları karşılayacak yerleri oluşturmak hem yöre halkının hem de ilgili kurumların öngörüleri ile oluşabilecek bir durum. İnsanların rastlaşacağı, tanışacağı ve kimi ortaklıkları paylaşacağı bir kent kültürü ortak çaba ve saygı ile oluşabilir. Kent kültürünü yaşatacak şenlikleri, gelenekleri ortaya çıkarmak birlikteliklerle sağlanır. Mimar-ozan Cengiz Bektaş, “Gelenek, gelmekten gelir; şimdi ile ilişkilenir” der. Kimin Bu Sokaklar, Alanlar, Kentler kitabında, “Sizin de bir şey kattığınız, elektrik direğine karıştığınız, bir duvarı boyadığınız, bir deliği tıkadığınız; bir ağaç, bir asma, bir çiçek diktiğiniz sokağınız oldu mu?” diyerek etkin bir kentlinin hayalini kurar. Bektaş’ın birçok kitabında belirttiği gibi kentteki ilişkinlik hissiyatı kendi değerlerini de katarak geleneğe eklenmek yöntemiyle kazanılabilir. Böylece insanlar bütünün tekil bir parçası olduğunu hissedebilirler. Kentlerimizin yapısal, sosyal, çağdaş ihtiyaçlar (ya da çıkar ilişkileri) ile yeniden yapılandırıldığı bu günlerde tasarlayıcı ve yapıcılar olarak oylumun gücünü projelere aksettirmek de bizim sorumluluğumuz oluyor. Peki bu noktada karar vericiler kimler? Bir süre öncesine kadar dönüşüm niteliklerinde karar vericilerin

ilgili kurumlar ve müdürler olduğunu düşünürdüm. Ancak son aylardaki çalışmalarımız, TOKİ vb. kurumların öncül olma rolünde kaldıklarını gösterdi. Proje çalışmalarını alan (ya da alabilen) ekipler yeterince nitelikli yönlendirme yaptıklarında bazı sınırlar genişleyebiliyor ve ortak bir paydaya varılabiliyor. Tabii burada niteliksiz şekillerde uygulanan dönüşümlerin getirdiği olumsuzlukların tecrübe edilmesi de etkili olmadı değil. Ancak ben olayı biraz daha tırmandırıp dönüşümlerdeki ana zincirin yüklenici firma ve ustaları olduğunda görüş bildireceğim. Yeterli özen ve beceriden, hatta ustalıktan yoksun işçiler ile yapılan konut blokları, yarım bırakılan (peyzaj ve çevre düzenlemeleri dahil) projeler, alanların kentle bütüncüllüğünün kopmasını sağlayan yapı taşlarından önemli bir tanesi. Tasarım ve yapısal kontroller arasındaki denetim eksikliğini de duruma kattığımızda, sokaklar arasında bambaşka hayatlar ve yapımlar yaşanabiliyor. Dönüşen alanlarda, insanların kendine özgü yerler bulup orayla özdeşleşmesi imkansız bir hal alıyor. Dönüşüm projelerinde çalışan usta ve denetimcilerin yöre halkından olmadığını öğrendiğimde bu sahipsizlik hissi benim için anlamlanmıştı. Yapım işlerinde “sevgi” ve “teknik” de en az para kadar önemli.

Kişilerin kendi çevresini oluşturma özgürlüğü, yapım olanakları dahil ellerinden alındığında, yapılanların yöreye özgü olması bir yana, insanlara yabancı gelmesi kaçınılmaz oluyor. Zaten zorluklarla bulunan yöredeki taş işçilerini göz ardı edip kilometrelerce uzaktan, yan sokakta gördüğünü dahi geliştirip tekrar edemeyen ustalar “yetişince” kentler kendi içinde film dekoru gibi gözükmekten öteye gidemiyor. Özellikle küçük şehirlerde kendi yaptığı evinde, bahçesinde yaşamaya alışkın yöre halkı, toprağına dahi el süremediği yeni konut alanlarına yabancılaşıyor. Yeni yapım alanlarında halkın kendine özgü davranışları geliştirebileceği pazarlar, tiyatrolar, meydanlar tasarlanması büyük önem taşıyor. Maddi ve manevi olarak sürekli gelgitler yaşayan, kendimizi bir orada bir burada bulduğumuz günümüz dünyasında, yaşadığımız yöreye ilişkinlik bizi güçlendiren ve tamamlayan bir unsur olabilir mi dersiniz? Dengeli bir özgürlük ve sorumluluk anlayışı ile yaşadığımız yerlerdeki çoraklığı, daha bereketli bir havaya dönüştürebileceğimize her şeye rağmen inanıyorum. İlişkinlikle ilgili dengeyi, çoğumuzun son dizelerini bildiği bir Nazım Hikmet şiiri güzel anımsatıyor; “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim.... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...” N.Hikmet


Seçme özgürlüğü ve aidiyet Gürhan Bakırküre Mimar Kurucu, Barkırküre Mimarlık

Bir tek masanın size ait olması ile tüm ofisin size ait olması seçeneklerinden hangisini tercih ederdiniz? Günümüzde son derece artan rekabet ortamı ve dolayısıyla iş dünyasının her alanınında olması beklenen verimlilik şartı, şirketleri “aidiyet” kavramı üzerine çalışmaya ve bunun önemini anlamaya doğru ister istemez yönlendirdi. Şirketlerde verim ve sürekliliğin “aidiyet” kavramının kazandırılmasıyla sağlanabildiği artık yadsınamaz bir gerçek. Yakın zamana kadar pek gündemde olmayan, hatta iş dünyasında pek de var olmayan bu kavramın nasıl da bir problem haline geldiğine kısaca da olsa değinmekte fayda var diye düşünüyorum. Aslında Amerikalıların X, Y, Z olarak tanımladığı, bizim ise kısaca kuşak farklılığı dediğimiz olgu, bu problemi gündeme getirdi. Amerikalıların sınıflandırmasına göre, 1965-1979 yılları arasında doğanlar X kuşağı, 1980-1999 yılları arasında doğanlar da Y kuşağıdır. 2000 ve sonrası doğanlara da Z kuşağı denmektedir. Aidiyet problemi Y kuşağının iş dünyasında aktif rol alması ile ortaya çıkmıştır.

Y kuşağı, kendisinden önceki X kuşağına göre apolitik, bireyseldir, örgütsel bağlılıkları azdır. Onlar mobil iletişim, internet ve sosyal medya kuşağıdır. Egoları yüksek olduğu için bir an evvel başarı isterler, terfi isterler, ödül isterler. Bunlar kısa sürede olmadığı zaman da iş değiştirmeye hazırdırlar. Dolayısıyla böyle bir kuşağın işyerine aidiyetini sağlamak, artık geleneksel iş alışkanlıklarının çok ötesine geçmiştir. Gensler veya Cisco gibi firmalar tarafından yapılan araştırmalara göre, Y kuşağının kendini iyi ve mutlu hissedeceği bir ortamda çalışması, çoğu zaman daha yüksek bir maaşın yerini bile tutabilmektedir. Onlar seçme özgürlüğü istemektedirler. Bu aynı zamanda verimliliklerini de artırmaktadır. Bir ofis içinde çeşitli çalışma biçimlerine sahip olma (ciddi, gayriciddi, rahat, sosyal, konsantre vs.) imkanını istemektedirler. Gerektiğinde sosyal olarak bir araya gelebilmeli, gerektiğinde konsantre olmak için kendini izole edebilmeli ya da dinlenme, eğlence, hatta spor imkanları bulabilmelidir.

Hiç şüphesiz günümüz teknolojisi de kablosuz iletişim sistemleri, dizüstü bilgisayarlar vs. ile mobiliteyi imkanlı kılmakta ve bu kavramı desteklemekte. Tam burada, yine günümüzde, artık pek çok firmada gündeme gelmeye başlayan “shared desk” veya “hot desk” gibi adlarla anılan kavramı irdelemekte fayda var. Kısaca bu kavram, ofisteki masa sisteminin belirli bir sahibi olmamasını vurgulamaktadır. Bu tip, kimsenin belli bir yerinin olmadığı ofis çalışma biçimleri aidiyet kavramı ile tamamen çelişmekte midir? Bu kavramı nasıl etkilemektedir? Bu soruyu şöyle cevaplayabilirim: Geçen Ocak ayında YEM’deki ofis mekanları ile ilgili bir seminer ve sonrasındaki açık oturumda İtalyan bir meslektaşım bana, “Hem aidiyet duygusunun öneminden bahsediyorsun, hem de taban tabana zıt bir kavram olan kişisellikten uzak “shared desk” gibi sistemleri savunuyorsun. Kendinle çelişmiyor musun?” diye bir soru yöneltti.

Benim cevabım ise “Bu kavramlara bir de zıt bir yönden bakalım. Siz Y kuşağına bir masa tahsis ettiğinizde, kendisini oraya sıkışmış, bir yerde kısıtlanmış görür. Halbuki tam tersine ‘bu ofisteki tüm masalar senin, istediğine otur, rahat ettiğin yerde çalış’ dendiğinde, çeşitli mekan ve çalışma biçimi alternatifleri sunulduğunda bu kuşak üzerindeki etkisi bambaşka olacaktır. Bir tek masanın size ait olması ile tüm ofisin size ait olması seçeneklerinden hangisini tercih ederdiniz?” oldu. Bigg Working Culture Solutions, markamızın mottosu da olan “mutlu ofisler” kavramı buradan geliyor. Çalışma mekanlarındaki, sistemlerindeki ve hatta mobilyalarındaki seçim özgürlüğü, çok alternatiflilik, yaratıcılığı tetiklediği gibi aidiyet duygusunu da en üst düzeye çıkarmakta.

RHIZOME

7


Nesne benim neyim olur? Osman Şişman

“Kafesin biri bir kuş aramaya çıktı.” Franz Kafka

Kitlesel tüketimden, tasarlanmış eskimeden, dünyanın bir yerlerinde biriken muazzam elektronik çöplükten canı sıkılanların bir kısmı, nesnelerin üretilme koşullarını “yeşilleştirmenin” yeterli olmayacağını fark edeli kim bilir kaç onyıl geçti. Green- ve Eco- öntakılarından sonra, onları kavrayarak aşan “sürdürülebilirlik” kavramı tasarım cemaatine yazılmış kimsenin değinmeden geçmeye cesaret edemeyeceği bir farza dönüşeli de çok oldu. Bilinçli tüketicinin keskin dikkatinden kaçmıyordur: Hipermarketlerde ücretsiz dağıtılan plastik poşetlerin yerini kim bilir ne tür kimyasallarla boyanmış heybeler almış durumda; tabi parasıyla. Klimalar ampul kadar elektrik yakar, çamaşır makineleri birer tutumluluk harikası olarak her tür enerjiden tasarruf eder, bulaşık makineleri dünyanın hızla azalarak tüm insanlığı takır takır kurumaya terk edecek makus su rezervlerinin muhafızlığına soyunur oldu.

Kimilerine göre obur kapitalizm kendi suçunun faturasını çevre bilinci kisvesi altında dünya halkına kesiyor, kimilerine göre ise tabiatın insan ırkından çektiği işkenceyi durdurmak için mutlaka ve mutlaka her ölçekte önlem almak gerekiyor. Hal böyle olunca da kullanıcı müdahalesinin, tamir edilebilmenin, satış sonrası hizmetin, yaşam döngüsü değerlendirmesinin, geri dönüşümün ve benzeri teknik süreçlerin yanına bir de kullanıcının nesneyle duygusal bağlar kurabilmesinin nasıl tasarlanabileceği sorusu büyük sürdürülebilirlik projesinin alt başlıklarından biri haline geliyor. Duygusal deneyim tasarımı ekolünün şakirtleri form ve malzemenin duygusal etkilerini araştırıyor; vernaküler taraftarları ise zanaatkarane üretimin nostaljisine, eskidikçe güzelleşen ahşap ve derinin cazibesine saplanıp kalıyor.

Öznenin nesneye duyduğu arzu, elbette tasarımcılara bırakılmayacak denli ciddi bir mevzu. Muğlak filozof Baudrillard ortodoks psikanalizin memeden ayrılma hüsranı üzerinden kurduğu kısmi nesne kavramsallaştırmasını, tüketim nesneleri üzerinden tartışalı beri kırk yıl geçti. Bu gayrinizami transferden bir kırk yıl daha geriye gidince daha da zengin bir envanterle karşılaşmak mümkün: Arzuların, düşlerin, aidiyet ve haz hissiyatının membası olarak nesnenin takım taklavat cirit attığı sürrealist külliyat; mimariden resme, fotoğraftan edebiyata, cinsel ayinlerden buluntu nesne sanatına geniş bir yelpazede eğlencelik sundu, sunuyor. “Görme ve izleme rejimimiz bir asırdır türlü mutasyona uğradı, neyleyeceğiz şu saatte sürrealistleri?” diyenlere, akımın en sadık torunlarından Jan Svankmajer’in 1996 tarihli muazzam filmi Conspirators of Pleasure’dan herhangi bir parça önerilebilir, zira nesneye duyulan arzunun tillahı orada mevcuttur.

Hızla bıkmayı marifet sayan ve bıktırıcı hale gelen tüketim merakımıza, rüyalarımıza ve otoerotizm deneyimlerimize rağmen bir önceki paragrafta anılanlar fazla sofistike yahut sapkınca mı geldi? O zaman güncel tasarım jargonuna dönelim de ferahlayalım: Tasarım nesneleri, hele elektronik olanlar, kişiselleştirilmeye ne kadar da müsait olduklarıyla övülüp duruyor bugün. Akıllı telefonların ve bilgisayarların masaüstleri kullanıcıların çoluk çocuk fotoğraflarıyla onurlandırılıyor; az daha başıbozuk tüketiciler tarzlarını türlü aksesuar marifetiyle mülkiyetlerindeki nesnelerin cephelerine gömüyorlar; parmakizi kadar kişisel (evet, o kadar biricik) bir imge, dijital güvenliğin bin kilitli kasasını şıp diye açıveren mucizevi anahtarı ikame ediyor. Arzu yatırımını hangi hisseye basacağını şaşırmış tüketici de zevkten kuduruyor: “Her bir nesnem ne kadar da bana ait!”


Maddi yahut dijital yollarla nesneleri kişiselleştirince ne oluyor? Sanırım aidiyet ilişkisinden ziyade bireysel mülkiyet ilişkisi gelişiyor. Güncel örneklerden biri: Akıllı telefonlar, tabletler, bilgisayarlar şifrelenip bize ait kılınınca, aslında onlarca kişinin ihtiyacını giderebilecek şekilde ortaklaşma potansiyeli sunan o nesne sadece bir kişiye özel hale geliyor ve alınıp satılan ürün sayısı katlanıp duruyor. Özenle kişiselleştirdiğimiz nesne dijital yahut maddi ömrünü doldurduğunda (çoğu zaman doldurmadan evvel) bir üst modelini alıyoruz ve kişiselleştirip muğlak bir dijital buluta havale ettiğimiz veri bohçamızı, yeni nesil mucizemizi bize ait kılmakta kullanıyoruz. Eski aygıt unutuşun karanlık dehlizinde hızla derinlere kayıyor.

Gilles Deleuze’ün Claire Parnet ile söyleşilerinden müteşekkil L’Abécédaire (Elifba) videolarından birinde filozof, geçmişteki alkol düşkünlüğünden çıkışla bu iptilayı “hep o son kadehi arzu etmek” diye tanımlıyordu. Bizim nesnelere dair iptilamız da “hep o son modeli arzu etmek” olarak tanımlanabilir, bir aidiyet hissinin özlemi olarak değil. Yine Deleuze’ün izinden giderek “Gilles o son kadehi arzu ediyor” önermesi yerine “Gilles, ‘o son kadeh’ + ‘Gilles’ (ve elbette + aradaki tüm kadehler) formülünü arzu ediyor” demek gerek. Nesnelerle ilişkimize de insanmerkezci perspektifi bir kenara bırakıp böyle bakmalı artık: “Ayrık bir özne olarak ben ve ayrık bir nesne olarak o” anlayışı 17. yüzyıldan beri bilimleri, inanç sistemlerini, bir işe yaramayan siyasi öğretileri, rahatlıkla Büyük Bireyselcilik Projesi diye adlandırabileceğimiz güncel ideolojimizi koşullamayı sürdürüyor. Tuhaf.

Devlet için yok edilmesi makbul bedenlerden, bir kimlik numarasından ve vergi mükellefinden başka hiçbir şey olmadığımız bu kadar açıkken, big data için kodlanabilir, kategorize edilebilir, kültürel ve ekonomik sermayenin akışını misliyle hızlandıran veri yumaklarından ibaretken hala biricik öznellikten bahsetmek tuhaf değilse, ne? Ahmakça. Bulutsu bir veri yumağı olduğumuzu ve kullandığımız ağ aygıtlarının hepsinin bu veri yumağını işlenebilir, alışverişe teşne hale getirdiğini gördüğümüz anda belki de formülü tersine çevirmek gerekecek: “Ne kadar da aygıtlara ve ağlara aitiz!” Bireyselci ideolojimize halel getirse de korkulacak bir şey yok aslında. Özneyi alemin merkezinden çıkarıp onun yerine ağları ve çoklukları yerleştirmek, en azından, felsefi bir devrim. Sadece birkaç eleştirel adım daha gerek: Üzerine kuruldukları altyapı çok daha özgürleştirici potansiyelleri içermekteyken, aygıtların bireyselcilik ideolojisine sımsıkı tutunan tasarımlarla muhafazakar öznellik tanımlarında ısrar etmelerini kavramamız, bu alanın dışına adım atmamız da gerekli.

Tasarım alemi için kolay değil: Marx’ın kolektif zeka diye kavramsallaştırdığı toplumsal gerçekliğin tam ortasındayken hala küçük tasarımsal müdahaleleri inovasyon sosuna banıp satmaya uğraşan, ne idüğü belirsiz bir fikri haklar savaşının biricik neferi olmaya gönüllü tasarımcıların herkese ait, mülkiyet ilişkisinden münezzeh kolektif nesneler, hizmetler, sistemler tasarlamalarına daha uzun seneler var gibi görünüyor. Ancak mülkiyet ilişkisinden sıyrılınca yeni bir aidiyet hissinden bahsedebileceğimiz zemine erişeceğiz. Şimdilik tasarımda taşıma suyla aidiyet hissi yaratma çabaları maalesef tersini yaratmaya mahkum görünüyor.

RHIZOME

9


Bodrum Tasarım Atölyeleri 2016 Tasarım Vakfı tarafından hayata geçirilen Bodrum Tasarım Atölyeleri işbirliğine, açık işe, çoğulcu ve ortak akla dayalı tasarım anlayışını benimsiyor. 2015 yılında Bodrum Tasarım Atölyeleri kapsamında UNESCO Yaşayan İnsan Hazineleri Listesi’ne giren keçe sanatçısı Mehmet Girgiç liderliğinde ve keçe sanatçısı Ayfer Güleç küratörlüğünde gerçekleştirilen Keçe İşler Atölyesi’nde katılımcılar aksesuarlar, dekoratif objeler ve günlük hayatta kullanılabilecek işlevsel keçe tasarımları gerçekleştirdi.

tasarimvakfi.org

2013 yılında kurulduğu günden bu yana yaratıcı endüstriler ve yaratıcı ekonomileri buluşturan Tasarım Vakfı, “yaparak, uygulayarak öğrenme” temeline dayanan faaliyetlerine devam ediyor. Disiplinler üstü, ayrıştıran, sorgulayan, tasarımcı düşünceye yoğunlaşan araştırma süreçlerini ilke edinen Tasarım Vakfı, yaratıcı disiplinleri bütüncül birliktelikleri ile ele alıyor. İşbirliğine, açık işe, çoğulcu ve ortak akla dayalı tasarım anlayışını benimsiyor.

Bu amaçla Tasarım Vakfı tarafından hayata geçirilen Bodrum Tasarım Atölyeleri tasarımcıyı üretimle buluşturmayı, tasarımı katma değerleriyle buluşlara, ekonomiye, kültüre, istihdama kazandırmayı amaçlıyor. İlk kez 2015 yılında 12 lider, 96 katılımcı ve 10 yaz atölyesiyle gerçekleştiren Bodrum Tasarım Atölyeleri’nde yurt içi ve yurt dışından konusunda uzman yürütücülerle çok disiplinli atölye çalışmaları gerçekleştirildi ve katma değeri yüksek fikirlerin, ürünlerin ortaya çıkarılması sağlandı.

“Kutlamayı Tasarlamak” Cam Tasarımı Atölyesi


Keçe İşler Atölyesi

Takı Tasarımı Atölyesi

Çok disiplinli atölye çalışmalarında katma değeri yüksek fikirlerin ve ürünlerin ortaya çıkarılması sağlanıyor. Anette Ponholzer liderliğinde ve Koleksiyon Mobilya ve Tasarım Vakfı kurucusu mimar Faruk Malhan küratörlüğünde gerçekleştirilen Mobilya Aksesuarları Tasarımı Atölyesi’nde ise ürünün üretilebilirliği, kullanıcı için gerekliliği, işlevselliği ve malzemeyi etkin ve akılcı kullanma, üretim odaklı ürün tasarlama aşamasında geleceği ve geçmişi birleştirme üzerine çalışmalar yapılarak mobilya aksesuarları tasarımları geliştirildi. Müzz Design’dan tasarımcı Melodi Bozkurt ve tasarımcı Erin Türkoğlu liderliğinde ve küratörlüğünde gerçekleştirilen Güneş ve Ötesi Atölyesi’nde güneş ışığının bir tasarım aracı olarak kullanılarak deneysel baskılar ve tasarım çalışmalarının geliştirilmesine odaklanıldı.

Seramik Atölyesi

Tasarımcı ve akademisyen Gökhan Mura liderliğinde ve dünyada bu alanda öncülerden biri olan Danimarkalı tasarım stüdyosu DIFFUS tasarımcılarının küratörlüğünde gerçekleştirilen Giyilebilir Teknolojiler Atölyesi’nde etkileşimli tekstil tabanlı ürün ve mekân ile etkileşimli nesnelerin tasarımı gerçekleştirildi. Mimar Faruk Malhan küratörlüğünde gerçekleştirilen “Zamanın Anları” Seramik Atölyesi’nde ise tasarımcıları, an’ları bağlamlara, mekanlara, kültüre, sanata ve zanaata bağlayarak düşünmeye teşvik etmek amaçlandı. Atölyede alanında usta seramik sanatçılarının katılımıyla seramik objeler ve sanat eserleri geliştirildi. Mimar ve akademisyen Zafer Akay liderliğinde gerçekleştirilen Bauhaus Atölyesi’nde ise katılımcı öğrenciler “Bodrum’da bir Güneş Kenti (Urbis Solis) nasıl gerçekleşir?” sorusu üzerine tasarım çalışmaları geliştirdiler.

Doç. Dr. Mustafa Ağatekin yürütücülüğünde, mimar Faruk Malhan küratörlüğünde gerçekleştirilen “Kutlamayı Tasarlamak” Cam Tasarımı Atölyesi cam tasarımında çağdaş yaklaşımlar geliştirilmesine odaklanıyordu. Culture.pl işbirliği ile, Poznan School of Form’un direktörü akademisyen Agnieszka Jacobson ve School of Form, Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dawid Wiener liderliğinde gerçekleştirilen Tasarım Eğitiminde Yeni Formlar Atölyesi’nde akademisyenlerin katılımıyla, tasarım eğitiminin beşeri bilimlerle bağları incelenerek, uluslararası bir tasarım eğitimi modeli geliştirildi. Bodrum Tasarım Atölyeleri’nden çıkan fikir ve ürünler atölye çalışmalarının ardından Aralık 2015’te Tasarım Vakfı İstanbul merkezinde yerli ve yabancı basına sunularak özel bir sergi ile paydaşlara ve sektörlere tanıtıldı. 54 tasarımcıya ait 168 eserin yer aldığı Bodrum Tasarım Atölyeleri Sergisi, Tasarım Vakfı İstanbul ve Bodrum merkezlerinde ziyaret edilebilir.

RHIZOME

11


Vilma Villaverde Seramik Sanatçısı

Tasarımın çevresindeki değerlerle buluşması, deneyimsellik, kavramsallık, bağlamsallık taşımasının amaçlandığı Bodrum Tasarım Atölyeleri’nde nesne temelli işlerden uzak; nesnenin değerleri, bağlamları araştırılarak yeni bir ürün, hizmet, deneyim, ilham, kültür üretebilmek hedeflendi.

M. Tüzüm Kızılcan Seramik Sanatçısı

2016 Atölye Programı 1 Haziran - 30 Kasım 2016 tarihleri arasında gerçekleştirilen Bodrum Tasarım Atölyelerinde mobilya, dokuma, moda, halı, kilim, cam, seramik, gastronomi, takı, hamur kağıt (papier-mâché) ve deri alanlarında tasarım çalışmalarına odaklanıldı.

Åsa Pärson Tekstil Tasarımcısı, Kvadrat

2016 atölyeler programı 13 - 18 Haziran’da mimar ve tasarımcı, Koleksiyon Mobilya ve Tasarım Vakfı kurucusu Faruk Malhan tarafından yürütülen olan Mobilya Tasarımı Atölyesi’yle başladı. 27 Haziran - 2 Temmuz tarihlerinde Tekstil Tasarımı Atölyesi’nde İspanyol tekstil firması Teixidors’dan tekstil tasarımcısı Nuria Bitria ve Sofia Agerberth yürütücülüğünde tekstil tasarımları geliştirildi. 25 - 29 Temmuz tarihlerinde moda tasarımcısı Arzu Kaprol’un yürütücülüğünde gerçekleşen Moda Tasarım Atölyesi’nde ise tasarlayarak yaşamayı merkeze alan profesyoneller için çok disiplinli bir çalışma ve etkileşim platformu hayata geçirilerek giyim, tekstil ve aksesuar alanlarında ürünler tasarlandı. Bodrum Tasarım Atölyeleri 1 - 6 Ağustos tarihleri arasında Kikkula Mostly Paper kurucusu Uta-Tuna Ciner yürütücülüğünde gerçekleşen Papier Mâché Atölyesi’yle devam etti.

15 - 20 Ağustos tarihlerinde tekstil üreticisi Kvadrat işbirliği ile Kvadrat tekstil tasarımcısı ve dokuma uzmanı Åsa Pärson yürütücülüğünde Tekstil Tasarımı Atölyesi gerçekleştirildi. Ağustos ayının son atölye çalışması 22 - 27 Ağustos tarihleri arasında sanatçı Belkıs Balpınar liderliğindeki Kilim Tasarım Atölyesi’nde geliştirilen kilim tasarımları tezgahlarda dokunarak üretildi.


Keçe İşler Atölyesi, 2015

Nesne temelli işlerden uzak; nesnenin değerleri, bağlamları araştırılarak yeni bir ürün, hizmet, deneyim, ilham, kültür üretebilmek hedefleniyor.

Arzu Kaprol Moda Tasarımcısı

Nuria Bitria Tekstil Tasarımcısı, Teixidors

Bu atölyeyi takiben 19 - 25 Eylül tarihleri arasında Arjantinli seramik sanatçısı Vilma Villaverde yürütücülüğünde endüstriyel seramik elemanlarının farklı formlar ile tekrar kullanımı doğrultusunda kavramsal tasarım ürünlerinin geliştirildiği Seramik Tasarımı Atölyesi düzenlendi. 26 Eylül - 2 Ekim tarihleri arasında ise Iittala için tasarladığı ürünleri ile tanınan Finlandiyalı cam tasarımcısı Anu Penttinen liderliğinde Cam Füzyon Tasarım Atölyesi gerçekleştirildi.

2016 atölye çalışmaları 10 - 15 Ekim tarihlerinde seramik sanatçısı Mehmet Tüzüm Kızılcan yürütücülüğünde gerçekleştirilen Sagar Seramik Atölyesi’yle devam etti ve Alman cam füzyon sanatçısı Gabriele Küstner yürütücülüğünde gerçekleştirilen Mozaik Cam Füzyon Tasarımı Atölyesi’yle Kasım ayında son buldu. Bodrum Tasarım Atölyeleri’nde bağlamsal ve kavramsal içeriklerle geliştirilen ürünler yıl sonunda özel bir sergi ile sektöre ve basına tanıtıldı. Tasarım Vakfı ve Bodrum Tasarım Atölyeleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye www.tasarimvakfi.org adresinden ulaşılabilir.

29 Ağustos - 3 Eylül tarihleri arasında Koray Ariş yürütücülüğünde gerçekleştirilen Deri Ürünler Tasarımı Atölyesi’nde en az insanlık tarihi kadar eski bir malzeme olan deri deneyimlenerek yeni ürün tasarımları geliştirildi.

Uta - Tuna Ciner Papier Mâché Tasarımcıları, Kikkula

Üretim odaklı ev / otel, mutfak ekipmanları ve eşyaları tasarımlarının geliştirildiği Endüstriyel Tasarım Atölyesi / Metal 5 - 10 Eylül tarihleri arasında mimar Faruk Malhan liderliğinde yapıldı.

RHIZOME

13


Boccaporto Tasarım Metrica, 2016

Açık ofisler, ortak alanlar veya kalabalık mekanlarda çalışmak için yenilikçi çözümler...

LED Aydınlatma Boccaporto iç bölümünde ilk bakışta fark edilmeyen LED aydınlatma ve güç kaynaklarına sahip.

Otomatik Priz Ünitesi Alt tabanının arka bölümünde kendini geri sarabilen gizli priz ünitesi Boccaporto’yu teknolojik yönden donanımlı bir tasarıma dönüştürüyor.

İtalyan tasarım ofisi Metrica imzası taşıyan Boccaporto çevre ile iletişimi çalışmak için ideal düzeye taşırken, ortak yaratım sürecini tetikleyen tasarımıyla dikkat çekiyor. Mekan içinde mekan yaratarak ortak çalışma alanlarında ihtiyaç duyulan bireysel konsantrasyonun güçlendirilmesini sağlıyor. 2-3 kişiyi ağırlayabilen tipi bireysel kullanımların yanı sıra ekip çalışmaları için gereken izole ortamın yaratılmasına izin veriyor. Boccaporto aynı zamanda havaalanı gibi kalabalık mekanlarda özel bir çalışma ortamı sunuyor.

Boccaporto’nun dış yüzeyi ses geçirmeyen özel bir tasarıma sahip. İç bölümündeki derinlik ise bu yapıyı destekleyerek sesin taşınmasını engelliyor. Farklı renk alternatiflerine sahip dış kaplama ile iç kabuk ön yüzeyde minimal bir kenar detayı oluşturarak birleşiyor. Boccaporto çalışma sırasında duruşu rahat hale getirecek çeşitli aksesuarlarla birlikte kullanılabiliyor. Tasarımın öne çıkan bir diğer özelliği ise ilk bakışta fark edilmeyen kablo donanımı. Boccaporto alt tabanının arkasında kendini geri sarabilen gizli priz ünitesi sayesinde iç bölümde LED aydınlatma olanağı sunuyor. Tasarım aynı zamanda 2 adet USB girişi içeriyor.


Calder Tasarım Studio Kairos, 2016

40’ın üzerinde farklı kombinasyonun oluşturulmasına ve zaman içinde değiştirilebilmesini izin veren modüler bir oturma sistemi… İsmini soyut mobil heykelleriyle tanınan ünlü sanatçı Alexander Calder’den alan tasarım, üç farklı puf ünitesi ve bir alüminyum tepsiden meydana geliyor. Puf ünitelerinin birbirine farklı şekillerde bağlanmasına izin veren Calder herhangi bir ek malzeme veya işçilik gerektirmeden kullanıcısının ihtiyacına göre 40’ın üzerinde farklı kombinasyonun oluşturulmasına ve zaman içinde değiştirilebilmesini mümkün kılıyor.

Çok sayıda farklı kombinasyon seçeneği dikkate alınarak tasarlanan puf modüllerindeki bağlantı detayları ve özel bağlantı parçaları sayesinde birbirine bağlanan puf üniteleri farklı ihtiyaçlara kolayca cevap verebiliyor. Ayrıca puf ünitelerinin her biri aynı renkte olabileceği gibi farklı renklerde seçilerek kullanıldığı mekana uyumlu hale getirilebiliyor.

Calder kullanıcısının tercihine göre prizli veya prizsiz olabiliyor. Priz seti dönebilen iç gövdesi sayesinde kullanılmadığı zaman prizlerin gizlenmesini sağlıyor. Yanında bulunan küçük siyah buton sayesinde ise iç gövdesi otomatik olarak döndürülerek gizlenmiş prizler tekrar kullanıma hazır hale geliyor.

Açık ofisler ve otel, hastane bekleme alanları gibi ortak alanlarda değerlendirilebilen Calder, aynı zamanda kullanıcıların teknolojik ihtiyaçlarını karşılayacak enerji ve güç donanımlarına sahip. Bu elektrik bağlantıları puf yüzeyinde kullanılan fermuarlar sayesinde tasarıma sade bir detay olarak dahil oluyor.

Enerji ve Güç Donanımı Calder’in priz seti 2 adet çocuk korumalı enerji prizi, 1 adet USB soketi, 1 adet HDMI soketi ve 1 adet CAT5 Ethernet soketi içeriyor.

RHIZOME

15


Borges & Cap Tasarım Studio Kairos, 2014

Hem kolektif hem bireysel çalışmaya imkan veren ofisler... Kişiselleştirilebilir Ortak Alanlar Özel kesit masa üstü paneller çalışma alanlarına dinamizm katarken bireysel konsantrasyonun artmasını sağlıyor.

Ofisleri standart düzenin sıkıcılığından kurtarmak amacıyla Koleksiyon için Studio Kairos tarafından tasarlanan Borges ve Cap’in bir arada kullanılmasıyla farklı senaryolar üretmek mümkün. Borges, özgün düzen ve sonsuz çalışma alanı olasılıkları yaratırken Cap ise açık alanda şahsi ve dingin bir mekan oluşturuyor.

Kabloların Gizli Yolculuğu Çalışma alanlarında kablo karışıklığını önlemeye yönelik çözümler sunan Borges’te kablolar öncelikle dolap veya keson içerisinden masa altındaki kablo tavası ve priz grubuna erişiyor. Daha sonra masa tablası üzerindeki kapaktan geçerek masa yüzeyine ulaşıyor.

Borges, sonsuza kadar uzatılabilen modüler yapısıyla çalışanların kendi alanlarını tanımlamalarına olanak sağlayarak ofisle ilişkilenmelerini sağlıyor. Her projenin kendine has bir biçimde geliştirebileceği bir “açık yapı” imkanı sunan tasarımıyla ofisleri tekdüzelikten kurtarıyor. Mimar ve planlamacılara kendi referans noktalarını ya da ölçeklerini yaratmak için tasarım sisteminin öğeleri ile oynama imkanı veriyor. Böylece başka projelerde tekrar edilemeyecek özgün sistemlerin ve mekan düzenlemelerinin oluşmasını sağlıyor.


Borges’in merkezinde bulunan raf aksı tasarımının omurgasını oluşturuyor. Teknolojik çözümlere, kablolara bir yuva işlevi üstlenen bu merkezi eksen üzerinde çalışma tablaları, çeşitli büyüklük ve formlarla çalışma masalarından, toplantı masalarına kadar uzanabiliyor. Bu niteliğiyle Borges, kişiselleştirilebilir alanlar ve çalışanların kendilerine ait hissetmelerini sağlayan özel mekanlar ortaya çıkarıyor.

Ana omurgaya bağlanan parçalardan biri olan Cap ile bireysel çalışma alanları yaratılabiliyor. Cap, karışık ofis düzeninde kimseye ait olmadığı gibi herkesin kullanımına açık bir buluşma noktası olarak işliyor. Açık planlanmış ofislerde kalabalığın içinde bir liman sağlayacak dingin bir çalışma ünitesi olan Cap, özel tekstil kaplamasıyla ortam sesinin içeriye girmesini engellerken görüş açısındaki kurguyla odaklanmayı da pekiştiriyor. Üniteye entegre ışık da verimli çalışma için gerekecek doğru aydınlatma değerlerini sağlıyor.

Kullanım Esnekliği Borges’in masa tablasını taşıyan özel kesitli kasa ve ayak yapısı 22,5 derecelik açıya kadar ayarlanabilirken farklı kullanım pozisyonlarına imkan veriyor.

Yükselebilen Ayaklar Özel kesitli ayaklar altına takılan pabuçlarla istenilen seviyelerde ayarlanabiliyor.

RHIZOME

17


Projeleriniz için yeni bir dünya

WORKINTON-AND, Motto TPU, İstanbul, 2015


Çalışma alanlarında yaratıcılığın tetiklenmesi ve verimin artması için gerekli olan parametreler, yıllar içinde değişime ve dönüşüme uğradı. 1970’lerin kapalı ofis sistemleri yerini daha açık ve çok işlevli ofislere bırakırken aidiyet kavramının yorumlanışında da farklılıklar ortaya çıkmaya başladı.

Bugünün ofislerinde aidiyet, çalışanların kendi çalışma alanlarını kişiselleştirebilmelerinin ötesinde bir anlam taşıyor. Aidiyet, mekan üzerinden çalışılan kuruma aidiyet hissine evrilirken tasarımlar da bunu sağlamak için geliştirilen çözümlerle öne çıkıyor.

Gelişen teknolojiyle birlikte daha mobil hale gelen 21. yüzyıl çalışanları, ofis içerisinde toplantı odaları, ortak alanlar, kafeler gibi mekanları günün farklı zaman dilimlerinde kullanarak kendi tempolarını kurguluyorlar. Ofis mobilyaları da bu değişimi bazen takip ederek, bazen de ona öncülük ederek farklılaşıyor, çeşitleniyor.

RHIZOME

19


Serbest ve mobil çalışanlar, ortak çalışma alanlarımızda hiçbir konsantrasyon kaybı yaşamadan, verimli ve motive çalışmanın rahatlığını yaşar.” şeklinde sözlerini devam ettiren Beydoğan, 2021 yılında yurtiçi ve yurtdışında 100 şube sayısına ulaşmayı hedeflediklerini belirtiyor. Mobil ve kurumsal çalışanların yenilikçi fikirler üretmesi, keyifli çalışma ortamları yakalaması amacıyla 2012 yılında Urban Station olarak kurulan Workinton, o dönemde şehir hayatının karmaşası içinde kaçış noktaları haline gelmişti. Bugün ise Workinton adıyla çok daha fazla noktaya yayılan yapı kendini “çalışanların daha verimli işler çıkarması için bağımsızlık ilan eden bir ülke” olarak tanımlıyor. Workinton İstanbul’da dokuz, Ankara ve İzmir’de birer olmak üzere toplam 11 noktada hizmet veriyor. Toplam 9.000 m2 çalışma alanında günde 130 farklı toplantı yapılmasına ve ortak çalışma alanlarında 1.200 kişinin aynı anda çalışmasına olanak tanınıyor.

Workinton’un her bir şubesi konsantrasyonu artıran iç mimarisi, vücut sağlığını düşünen ergonomik mobilyaları, zihni dinç tutan atıştırmalıkları ve çalışma gücünü artıran müzik yayını ile çalışma motivasyonu sunuyor. Şubelerde kurumsal firmaların “start-uplarla” iletişimi ve çalışanlar arası sosyalleşme fırsatları en ince detayına kadar düşünüldü. Serbest çalışanlar, girişimciler ve kurumsal firmalar için avantajlar sunduklarının altını çizen Workinton CEO’su Gökhan Beydoğan, yenilenen şubelerinde zihni çalıştırırken vücudu rahat ettiren mobilyaların seçimine önem verdiklerini söylüyor. “İş hayatının gerektirdiği tüm teknik altyapıyı sağlarız. Çalışanlar arasındaki verimli iş birliklerinin ortamını hazırlarız.

Koleksiyon’un özel tasarımları, Workinton’un yeni şubeleri olan Maçka / Nişantaşı, Astoria, Levent 199 ve AND Kozyatağı’nda yerini alıyor. Bunlar arasında hem bireysel hem de ekip çalışmasına imkan sunan, sosyalleşmeye olanak sağlayan ürünler de bulunuyor. Şube planlarının genelinde açık ofis alanları ve bireysel konsantrasyon sağlayacak alanlar kadar ortak kafe alanları da çalışmak için tercih ediliyor. Workinton yenilenmeye devam eden Türkiye’deki diğer şubelerinde de Koleksiyon tasarımlarına yer vermeyi planlıyor.

PROJE Workinton MİMAR Motto TPU FOTOĞRAFLAR Onur Kolkır YIL 2015 YER İstanbul ÜRÜNLER Borges masa sistemleri Partita masa sistemleri Lean masa sistemleri Atos masa sistemleri Cap tekil çalışma üniteleri Tristan ofis koltukları Halia ofis koltukları Dilim kanepeler İkaros kanepeler Cantata sandalyeler Pub puflar Suri puflar Narcissus sehpalar Ray sehpalar Bremen sehpalar Guamba sehpalar


RHIZOME

21



PROJE Allergan Turkey MİMAR Design Office FOTOĞRAFLAR Erhan Kaya YIL 2015 YER İstanbul ÜRÜNLER Calvino masa sistemleri Altar masa sistemleri Partita toplantı masaları Halia ofis koltukları Tola ofis koltukları Gala ofis koltukları Rarum depolama sistemleri Song depolama sistemleri Path depolama sistemleri Ikaros kanepeler Madrigal kanepeler Dilim kanepeler Gazel kanepeler Tellasmar kanepeler Miranda koltuklar Botero koltuklar Cantata sandalyeler Asanda sandalyeler Suri puflar Terna sehpalar Bremen sehpalar

Hem paylaştıran hem de geliştiren bir çalışma alanı Dinamik, işlevsel ve çok amaçlı yapısını merkezine de yansıtmayı amaçlayan Allergan, İstanbul Maslak Sun Plaza’daki 1,850 m2’lik ofisinde yenilikçi ve özgür bireyi ön plana çıkaran tasarımlara yer veriyor. Tasarım ve uygulaması Design Office Mimarlık’a ait olan projenin ana teması giderek gençleşen ilaç sektöründeki Y kuşağının beklenti ve performansına cevap veren çözümler sunmaya odaklanıyor. Çok sayıda farklı işleve yanıt veren bir ofis ortamı sunan yenilikçi projede, bekleme alanlarından yönetici odalarına, toplantı odalarından ortak dinlenme alanlara kadar çalışanların öncelikleri göz önünde bulunduruluyor.

Çalışırken paylaşım ve gelişimin önemine vurgu yapılan mekanlar bu faaliyetleri öne çıkaracak kurgular içerisinde sunuluyor. Hem bireysel hem kolektif çalışmayı mümkün kılan alanlar yanında çalışanların küçük gruplar halindeki molalarından şirket çapındaki büyük kutlamalarına kadar sosyalleşmelerine imkan verecek mekanlar da bulunuyor. Ayrıca proje bünyesinde sunulan alternatif çalışma yerleriyle farklı şekillerde çalışma olanakları sağlanıyor.

RHIZOME

23


İşlevlerin ve ilişkili departmanların bilinçli olarak birbirinden uzak yerleştirildiği, böylece de çalışanların gün içerisinde daha çok adım atmasının amaçlandığı projede Koleksiyon tasarımları bu amaca, mekana özgü çözümler getiriyor. Ahşabın sıcaklığından ve renklerin enerjisinden yararlanılan alanlarda, canlı ve karakteristik seçimler hem alanlara ayırt edici bir kimlik kazandırıyor hem de firmanın dinamik yapısına vurgu yapıyor. Açık ofislerde Studio Kairos tasarımı Calvino masa sistemleri ve Gerhard Reichert, Heinrich Iglseder ve Koray Malhan ortak tasarımı Gala ofis koltukları kullanılıyor. Ortak çalışma alanlarında ise Faruk Malhan imzalı Altar ve Cantata masa sistemleriyle Koray Malhan imzalı Guamba masalara ödüllü koltuk serisi Halia ve Miranda eşlik ediyor. Toplantı odalarında Altar masa ve Tola ofis koltukları tercih ediliyor.

Nörolojik bilimler, medikal estetik, dermatoloji ve diğer spesifik pazarlar için özel ürünler geliştiren Allergan, yenilikçi ve teknoloji odaklı global bir yapı olarak 100’den fazla ülkede hizmet veriyor. Haziran 2009’da Türkiye’deki oluşumun temellerini atan firma bugün 23 ilde, toplam 170 çalışanı ile faaliyet gösteriyor. Markanın hızla gençleşen sektörün yeni kuşaklarına seslenen İstanbul ofisinde paylaşım ve gelişimi tetikleyen mekansal çözümler öne çıkıyor.


RHIZOME

25



Üretim tesislerinde yalın, ferah ve steril bir çalışma ortamı Unilever Besan Besin Sanayi Tuzla üretim tesisi ofisinde uluslararası standartlarda bir çalışma ortamı sunuluyor. Çağdaş ve dinamik yaşam alanlarını yeniliklerle bütünleştirmeyi ilke edinen Studio 13’ün proje tasarımını üstlendiği iki katlı ofis toplamda 1300 m2’lik bir alanı çevreliyor. Projenin renk ve tema seçimleri Unilever’in kurumsal kimliğine uygun olarak yapılırken iç mekanlarda yalın, ferah ve steril bir atmosfer yaratılması amaçlanıyor.

Markanın tercihi doğrultusunda projede açık ofis kullanımları işlevsel ve kullanışlı olacak şekilde düzenleniyor. Çalışma gruplarının ve saydam odaların birbiriyle olan ilişkisi ise yine bu bakış açısına paralel kurgulanıyor. Sürdürülebilir bir yapı olma özelliği taşıyan fabrika binasının ofislerinde, tüm malzemelerin LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) standartlarına uygun olmasına özen gösteriliyor. Proje kapsamında laboratuar, açık ofisler, toplantı odaları, konferans salonları, kafeler, doktor odası gibi çok sayıda farklı birim yenilenirken Koleksiyon tasarımları her mekana özgü kullanıcı odaklı çözümler sunuyor.

PROJE Besan Besin Sanayi ve Ticaret A.Ş. / Unilever A.Ş. MİMAR Studio 13 Mimarlık FOTOĞRAFLAR Aslı Dayıoğlu YIL 2015 YER İstanbul ÜRÜNLER Partita masa sistemleri Altar masa sistemleri Barbari masa sistemleri Gala ofis koltukları Halia ofis koltukları Tola ofis koltukları Song depolama sistemleri Opera kanepeler Kaffa kanepeler Kardinal koltuklar Halia berjerler Asanda sandalyeler Cantata sandalyeler Narcissus sehpalar Ray sehpalar Ottomane sehpalar

RHIZOME

27


İşler & notlar

Atilla Kuzu Mimar

Zoom TPU

Levent Çırpıcı Mimar

Atilla Kuzu & Levent Çırpıcı Zoom TPU Kurucu Ortakları

Levent Çırpıcı: Mesela Google, oluşturduğu bir platformu deneysel olarak sunuyor; o deneysellik de bize işverenin “Bak Google çok güzel, öyle istiyoruz.” demesiyle yansıyor. Her yerde olduğu gibi, iş bu şekilde yürüyor; mimar ona eviriliyor.

Roche

Portre fotoğrafları: Ege Türkmenler Proje fotoğrafları: Murat Alpgüven

Ofisi yürüttüğünüz 22 yıllık zaman zarfında çalışma ortamlarında; mekanın kendisinde ya da taleplerde ne gibi değişimler oldu sizce? Levent Çırpıcı: Mekanlar değişti, çünkü iş yapma modelleri değişti. Sektörde bulunduğumuz yerlerde oynamalar oldu; hizmetin üretimi de iş yapma coğrafyası da değişti. Bizim ilk başladığımız zamanlarda, yani 80’li yılların sonu 90’ların başında yaygın bir elegan yükleme yaklaşımı vardı. Kapalı ofis sistemi vardı, hiçbir CEO ya da direktör bir camekanın veya yarı bölme duvarın arkasında oturmayı kabul etmezdi. Atilla Kuzu: Şimdi oda bile yok. CEO’lar, müdürler, şefler tüm çalışanlarla birlikte oturuyorlar. Ayrı bir mekan gereksinimi bazı kurumlar için oluyor hala ama bu bile ortadan kalkmaya başladı. Ofis çalışma sistemi, batıdan çıkan bir model üzerinden her yere yayılıyor.

2000’ler boyunca karşılaştığımız ofis projelerinde, çalışma alanları daha sadeyken yönetici odası bambaşka olabiliyordu; belki yöneticinin kişisel beğenilerine bağlı olarak ağır mobilyalar, lambriler görüyorduk… Levent Çırpıcı: Evet, o da pek yok artık. Onun farklı, daha modernize edilmiş hallerini görüyoruz. Ama bir yandan da ofislerde eski tasarımlara, retro diyebileceğimiz eski çalışma masalarına ciddi bir dönüş var. Jean Prouve’ın metalden yaptığı bacaklara sahip masalarını, Foster’ın Techno Nomos’u gibi tasarımlarını ya da bir zamanlar Korçelik’in, Masis’in yaptığı masaları yeniden görmeye başladık. Ufak, kendi içinde çekmeceleri sacdan olanlar da var bir yandan. Atilla Kuzu: Ama o ağır mobilyalardan vazgeçmenin sebebi o değil bence. İş dünyasında iş yapma modelleri değişti. Eskiden bir ilaç firmasında bin kişi aynı yerde çalışıyordu; şimdi artık dizüstü bilgisayarlar, tabletler ile her yerden çalışıyorlar. Ofis alanları küçülüyor ve daha da küçülecek hatta giderek yok olacak, olmak

zorunda artık. Çünkü işletme, finans, ekonomi eğitimi almış profesyonellerin meslek değerlerinde de değişimler var. Sadece ofis mekanları da değil, mesela hastaneler de değişecek. Çok yakın bir gelecekte herkes sağlık hizmetini evinde alacak. Diyaliz, kemoterapi gibi tedaviler için gitmemiz gerekmeyecek; işte, evde yapılacaklar. Kapsül, bant ya da çip haline gelecek hatta bu yöntemler. Çünkü artık eskisi gibi değil; önceleri beş yılda bir değişirdi böyle şeyler, şimdiyse anında değişiyor. Her gün yeni bir şey oluyor.


Bu değişim sürecinde aidiyet iyice kayıp mı olacak? Atilla Kuzu: Evet ama yine de kurumların, kimlerle çalışırsa çalışsınlar, her halükarda bir mekansal varlığa ihtiyaçları var. Levent Çırpıcı: Mesela ben o kurumların, bildiğimiz ofisler değil de kütüphaneler gibi, Paris’te Bibliothèque Nationale gibi, bizdeki milli kütüphaneler gibi olacağını düşünüyorum. Vefa Lisesi’nde okurken okulun yakınlarında Millet Kütüphanesi ile Fatih, Edirnekapı’da bugünkü Kariye Müzesi’nin içindeki semt kütüphanesi vardı. Oralara giderdim, çünkü eve gelerek vakit kaybedip yorulmak yerine bir simit yiyip kütüphanede çalışma kültürümüz vardı. Salt kütüphane değildi buralar, birçok disiplinden insan geliyordu ve sadece kitap alıp okumuyor, ders de çalışıyor, diğer insanlarla iletişim de kuruyordun. Bir gün yanımda eczacılık fakültesinden bir kız çalışırdı, sonra bir bakardım matematik işlemleri yapan üniversiteli olurdu. Dönüp de onlara danışabilirdin. Çok ilginç şeylerle buluştum ben orada. O yüzden kütüphane modeli başka şeyler de çağrıştırır bana. O dönem zabıtalar kepini çıkartır, notlarını kütüphanede yazarlardı. Maslak’ta abide gibi bir kütüphane olduğunu hayal edince öyle geliyor

Urgan

ki plazadaki insanların tümü orayı tercih eder. Kütüphaneyi de sıradan bir kütüphane olarak değil, bir tarafında sanat galerisi, bir tarafında çalışma istasyonu gibi düşünürsen her yeri kapsarsın, gerçek anlamda “kamusal” bir yer olur. İnsanlar yalnızlaşıyor zaten. Şirketlerin içinde çok sayıda insanın çalışıyor olması, onların iyi anlaştıkları anlamına gelmiyor. Birbirinden tamamen habersiz insanların sosyalleşmesinin daha değerli olduğunu düşünüyorum. Siz bir ofis tasarımı yaparken göz ettiğiniz birincil nitelikler neler? Atilla Kuzu: Bizim bir tasarım dilimiz var. Öncelikle ortaya çıkacak olan mekanın görselinden tasarım dili olarak bizim etkileniyor olmamız lazım. İlk olarak elbette işlevi, yaratıcılığı tetiklemesi vs. Ama kimisi için de gerekmiyor böyle şeyler, ben şeffaf camın ardında burnumu nasıl karıştıracağım diyor. Böyle adamlar varken… Levent Çırpıcı: Karşımıza çıkan bir projede öncelikle planın mevcut halini çok zorluyoruz. Orada bir klişenin varlığını, ne olduğunu tespit etmeye ve sonrasında yok etmeye çalışıyoruz. Üçüncü boyuta, forma da aynı şekilde yaklaşıyoruz. Ama esas derdimiz klişeler. Öncelikle bir soruna odaklanıyoruz, eğer sorun yoksa da onu yaratıyoruz. Ama bazen de sorun çok hazır geliyor önümüzde. Öyle sorunlu iş, köşeler, adaptasyonlar oluyor ki... Yine de artık kolaylıkla üstesinden gelebildiğimiz şeyler bunlar, çok sevdiğimiz ve fazla pratik imkanımız olduğu için böyle tabi ki.

Bir Koleksiyon ürününün mekana ne kattığını düşünüyorsunuz? Seçim kriterleriniz neler? Atilla Kuzu: Koleksiyon, benim mezun olduğum dönemden itibaren var olan bir firma ama son 10 yıllık bir süreçte, tasarım adına olumlu adımlar attı. Bunda da Koray Malhan’ın çok ciddi katkıları olduğunu düşünüyorum. Onun yapmış olduğu son dönemlerdeki sunumlarda, yabancıların da yer aldığı tasarım gruplarıyla birlikte çıkardıkları koleksiyonda çalışma kültürü ve disiplinini farklı yönlerde değiştirebilecek, devrimci denebilecek arayışlar gördüm.

Farmatek

Bu Koleksiyon’da daha önce de vardı ama son dönemlerde ivme kazandığını düşünüyorum. O açıdan Koleksiyon’un yapmış olduğu son çalışmalarıyla, az evvel Levent’in de söylediği bizim önemsediğimiz ezberi bozmak ya da klişeyi yok etmek yaklaşımımız arasında bir paralellik görüyorum. O açıdan da çok pozitif buluyorum Koleksiyon’u. Favori ürününüz var mı? Atilla Kuzu: En çok beğendiğim ürünlerinden biri, en son çıkardıkları istifleme ilhamıyla üretilen Tube depolama sistemi. İnsanoğlunun geçmişinden sosyolojik çıkarımlarla ortaya çıkarılmış bir ürün. Her şeyi inşa ederken aslında istifliyoruz. Kutuları kaydırarak, dolu boş ilişkisini kurgulayarak oluşturdukları mekan çalışmasını çok beğendim.

RHIZOME

29


Kısa kısa 2016 yılının son çeyreği Koleksiyon adına çok sayıda önemli yenilik ve gelişmelerle geçti. Yeni merkez mağaza açılışları, sergiler, konferanslar ve alınan prestijli ödüllerle dopdolu bu çeyreğe kısaca göz atıyoruz. Koleksiyon Küresel Ağını Genişletiyor Koleksiyon 2015 yılında giriş yaptığı ABD pazarında sektörün ilgisini hızla üzerine çekmeyi başardı ve 2016 yılında Kuzey Amerika’da açtığı iki yeni mağazayla küresel pazarda önemli bir konuma sahip oldu. 1972 yılında Ankara’da kurulan Koleksiyon 2015 yılında Kuzey Amerika’daki ilk mağazasını Manhattan, New York’ta açtı. Oturma gruplarından masa sistemlerine, ofis koltuklarından ortak alan mobilyalarına kadar çok sayıda seçenek sunan mağaza; lobiden konferans odalarına, özel ofislerden açık iş alanlarına kadar bütün ofis bölümleri ve konuk ağırlama alanları için hizmet veriyor. Mağaza aynı zamanda şehrin dinamik karakterini ikinci katta bulunan terasındaki eşsiz perspektiften deneyimleme imkanı veriyor.

Koleksiyon, Chicago

Koleksiyon, Dallas

Bir önceki senenin başarısına istinaden 2016’nın ilk mağazasını Dallas’ta açan Koleksiyon iki kattan oluşan yaklaşık 600 m2 büyüklüğünde yeni mağazasında geniş bir sergileme alanına sahip.

Kıtadaki en yeni Koleksiyon mağazası olan Chicago mağazası ise kapılarını Haziran 2016’da açtı. Bölgenin tasarım alanındaki en önemli fuarlarından biri olan 47. NeoCon fuarı sırasında açılan mağaza şehrin simgeleşmiş binalarından Merchandise Mart’ın 11. katında yer alıyor. 2016 yılında Avrupa yatırımlarına da devam eden Koleksiyon Almanya’nın Düsseldorf kentinde yeni bir merkez mağaza açtı. Mağazanın ön açılışı geçtiğimiz Kasım ayında bölgenin önde gelen mimarlarının katılımıyla gerçekleştirildi. Şehrin önemli noktalarından Ren Nehri kıyısında konumlanan mağazaya çok sayıda küresel markayla birlikte Frank Gehry ve David Chipperfield gibi dünyaca ünlü mimarların imzasını taşıyan binalarla aynı bölgede bulunuyor. Yaklaşık 800 m2 alan üzerine kurulu olan mağaza mimari, moda ve gastronomi gibi hem sektörel hem de kültürel açılardan önemli bir noktada konumlanıyor.


Koleksiyon, İstanbul

Faruk Malhan, İstanbul

Koleksiyon’a 2016’da Hem Ulusal Hem Uluslararası Alanda Çok Sayıda Ödül

Koleksiyon ve Tasarım Vakfı’nın Konferans ve Yeni Sergi Açılışı 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Yaratıcı Mahalleler Programı Kapsamında Gerçekleşti Koleksiyon ve Tasarım Vakfı, “Biz İnsan Mıyız?” temasıyla “insan” ile “tasarım” kavramları arasındaki ilişkiyi inceleyen 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Yaratıcı Mahalleler Programı kapsamında düzenlediği konferans ve sergisini ziyaretçileriyle buluşturdu. 2 Kasım Çarşamba günü Koleksiyon Tarabya Kampüsü’nde düzenlenen konferansta, Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Kurucusu mimar Faruk Malhan ile Prof. Dr. Murat Güvenç konuşmacı olarak yer aldı. “Bahşedilenlere Karşı ( İ N S A N ), Bilim, Beceri” başlıklı konferans sonrasında açılışı yapılan Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi tanıtıldı.

Bienal kapsamında Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Kurucusu Faruk Malhan; “Bahşedilenlere Karşı İnsan” başlıklı konuşmasıyla hümanizm, insanın tarihi, bahşedilenlere karşı insan ve antropomerkezci süreç sonrasına değindi. Şehir ve bölge planlama, kent coğrafyası, mimari tasarım ve sosyoloji gibi alanlarda önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Murat Güvenç ise “İnsan, Bilim, Beceri” başlıklı konuşmasıyla bienal temasına olan yaklaşımını katılımcılarla paylaştı. Davetin bir diğer önemli içeriğini ise Koleksiyon ve Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi oluşturdu. Türkiye ve dünyadan 20’yi aşkın tasarımcının imzasını taşıyan aydınlatma, aksesuar, tamamlayıcı, kilim ve tekstil ürünlerinin yer aldığı sergide tasarımın arkasında yatan yenilikçi fikirler 20 Kasım tarihine kadar açık kalan sergide ziyaretçilerle buluştu.

Koleksiyon ve f/p design iş birliği ile tasarlanan ofis koltuğu serisi Tola, dünya çapında sürdürülebilir yeşil tasarım ürünlerini onurlandırmak amacıyla verilen Green GOOD DESIGN™ ödülüne layık görüldü. Daha yaşanılabilir bir dünya için sürdürülebilir tasarımın önemine vurgu yapan Green Good Design’da bu yıl toplamda 22 ülkeden farklı projeler ödüllendirilirken, Koleksiyon bu yıl Türkiye’den ödül kazanan tek marka oldu. Çalışma alanlarında yeni mekan deneyimleri ve hareket alışkanlıklarını tetikleyecek yaratıcı boşlukları öne çıkaran Oblivion yaşam ve çalışma ünitesi 47. NeoCon fuarında en çok beğeni toplayan tasarımlarının ödüllendirildiği MetropolisLIKES listesinde yer aldı. “İyi tasarım çok şey getirir.” sloganıyla gerçekleştirilen fuara ikinci kez katılan Koleksiyon 2015 yılında Koray Malhan imzalı İkaros kanepe ile MetropolisLIKES ödülünü almaya hak kazanmıştı.

Koleksiyon Türkiye Tasarım Haftası kapsamında bu yıl beşincisi düzenlenen Design Turkey Endüstriyel Tasarım Ödülleri’nde Oblivion ve modüler bir oturma sistemi olan Calder ile iki büyük ödüle layık görüldü. Toplamda 350 endüstriyel tasarımın değerlendirildiği yarışmada her sektörden en iyilerin layık görüldüğü ve bu sene yalnızca 7 tasarıma verilen Üstün Tasarım Ödülleri’nin ikisine sahip oldu. Yeni ofis tasarımlarını ilk kez 25-29 Ekim tarihlerinde Almanya’nın Köln şehrinde gerçekleştirilen Orgatec fuarında “Self-Organised Workplace” temasıyla tanıtan Koleksiyon en yeni tasarımlarından Metrica imzalı Boccaporto ile AIT 2016’da “Innovation Award”a layık görüldü. Açık alanlara yönelik geliştirilmiş bir oturma ve çalışma ünitesi olan Boccaporto ses geçirmeyen özel dış yüzeyi sayesinde mekan içinde mekan yaratarak ortak çalışma alanlarında ihtiyaç duyulan bireysel konsantrasyonun güçlendirilmesini sağlıyor.

RHIZOME

31


Etkinlik takvimi Ocak - Şubat - Mart

Sergi

Yazıt 29 Ekim 2016 - 19 Şubat 2017

Sergi

Koleksiyon / İZMİRSMD Mimarları Ağırlıyor 11 Ocak 2017 - 2 Mart 2017

Şehir: İstanbul www.borusancontemporary.com

Şehir: İzmir www.izmir-smd.org.tr Sergi

Festival

Şehir: Ankara www.tsmd.org.tr

Şehir: Toronto, Kanada www.todesignoffsite.com

Radically Simple 17 Kasım 2016 - 26 Şubat 2017

“Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’de Mimari Koruma Kültürü Konferansları” 21 Ocak 2017

Toronto Design Offsite Festivali 16 - 22 Ocak 2017

Koleksiyon / TSMD Mimarları Ağırlıyor 21 Aralık 2016 - 6 Ocak 2017

Sergi

Konferans

Şehir: Münih, Almanya www.architekturmuseum.de/en

Şehir: İstanbul www.mimarist.org

Müzikal

Şehir: İstanbul www.zorlupsm.com

West Side Story 1 - 18 Mart 2017

Sergi

Fuar

Atölye

Şehir: İstanbul www.millireasuranssanatgalerisi.com

Şehir: Köln, Almanya www.imm-cologne.com

Şehir: Ankara www.facebook.com/umob16bucuk

Imm Köln Mobilya Fuarı 16 - 22 Ocak 2017

Arno Fischer Fotoğraf Sergisi 8 Aralık 2016 - 7 Ocak 2017

ÜMOB 16 Buçuk 28 Ocak - 4 Şubat 2017

Sergi

Fuar

Fuar

Şehir: İstanbul www.khas.edu.tr/news/1459

Şehir: Paris, Fransa www.maison-objet.com

Şehir: Stockholm, İşveç www.stockholmfurniturelightfair.se

Maison & Objet 2017: Paris 20 - 24 Ocak 2017

Evi Yeniden Kurmak 13 Ekim 2016 - 13 Ocak 2017

West Side Story

Yazıt

Şehir: İstanbul www.saltonline.org

Şehir: Brüksel, Belçika www.brafa.art

Şehir: Amsterdam, Hollanda www.design-icons.com

Radically Simple

Konser

İstanbul Resitalleri: Simone Dinnerstein 16 Mart 2017

Fuar

Brafa - Brüksel Sanat Fuarı 21 - 29 Ocak 2017

Şehir: İstanbul www.borusancontemporary.com/ tr/anasayfa

Design Icons Amsterdam 11 - 12 Şubat 2017

Fuar

Arno Fischer Fotoğraf Sergisi

Bir Başka Mimari: Algoritmik Mimari ve Sanat 12 Mart 2017

Mobilya & Aydınlatma Fuarı 7 - 11 Şubat 2017

Sergi

Kim Kimi Güverteden Atar? 25 Kasım 2016 - 15 Ocak 2017

Konferans

Şehir: İstanbul www.istanbulrecitals.com

Ocak 2017 Pz 1

Pt 2

Sa 3

Ça 4

Pe 5

Cu 6

Ct 7

Pz 8

Pt 9

Sa 10

Ça 11

Pe 12

Cu 13

Ct 14

Pz 15

Pt 16

Sa 17

Ça 18

Pe 19

Cu 20

Ct 21

Pz 22

Pt 23

Sa 24

Ça 25

Pe 26

Cu 27

Ct 28

Ct 4

Pz 5

Pt 6

Sa 7

Ça 8

Pe 9

Cu 10

Ct 11

Pz 12

Pt 13

Sa 14

Ça 15

Pe 16

Cu 17

Ct 18

Pz 19

Pt 20

Sa 21

Ça 22

Pe 23

Cu 24

Ct 25

Pz 26

Pt 27

Sa 28

Ct 4

Pz 5

Pt 6

Sa 7

Ça 8

Pe 9

Cu 10

Ct 11

Pz 12

Pt 13

Sa 14

Ça 15

Pe 16

Cu 17

Ct 18

Pz 19

Pt 20

Sa 21

Ça 22

Pe 23

Cu 24

Ct 25

Pz 26

Pt 27

Sa 28

Pz 29

Pt 30

Sa 31

Ça 29

Pe 30

Cu 31

Şubat 2017 Ça 1

Pe 2

Cu 3

Mart 2017 Ça 1

Pe 2

Cu 3


İlham #ofishalleri Yılın enerjisi en yüksek zamanları başlıyor, etkisi çalışma mekanlarına da yansıyor… Ofisin kapısından, aralanan penceresinden içeri sızan bahar havası kendine uygun köşelere yerleşmiş bile. Masa üstlerinde açan çiçekler, keyifli kahve molaları ve renkli toplantılarla #OfisHalleri yazın tesiri altında!

ire r_vesa olası” @pina tatlı m rası bi a le ğ “Ö

@sibe l_kutlu Ofiste can s ıkıntıs ilham ına bir iyi geli tutam r!

@erislii Beni kendi keyfimin kahyasıyla baş başa bırakan süpersonik çalışma masama merhabaaaa

@muratingozdesi Bahar çiçek açan çalışma masaları.

@sone rtnp 10 dak ika yog am

olası.

Mimarın Listesi Alper Derinboğaz

1. Adriana Calcanhotto / Clandestino (Ao Vivo) 2. Andra / Chicago’s Streets 3. George Benson / Billie’s Bounce 4. Woodkid / Run Boy Run 5. Queen / Another One Bites the Dust 6. David August / Voices from the Dust 7. Lisa Ekdahl / Now or Never 8. Lisa Ekdahl / Night and Day 9. George Benson & Tony Williams / Hip Skip 10. Baz Luhrmann / Everbody’s Free (To Wear Sunscreen)

RHIZOME

33


Dünyada Koleksiyon NEW YORK Koleksiyon New York 228 East 58th New York, NY 10022 ABD Tel: +1 212 486 7500 info@koleksiyon.us

TÜRKİYE Koleksiyon Genel Merkez Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No: 25 Sarıyer 34457 İstanbul, Türkiye Tel: +90 212 363 63 63 info@koleksiyon.com.tr

DALLAS Koleksiyon Dallas 211 North Ervay, Suite 130 Dallas, TX 75201 ABD Tel: +1 214 577 6070 info@koleksiyon.us

ALMANYA Koleksiyon Möbel GmbH Kaistraße 16a, 40221 Düsseldorf, Almanya Tel: +49 177 545 6562 info@koleksiyon.de

CHICAGO Koleksiyon Chicago 222 Merchandise Mart Plaza 11th Floor No: 113A Chicago, IL 60654 ABD Tel: +1 214 577 6070 info@koleksiyon.us

AVUSTURYA Buerofreunde GmbH Börsegasse 9, A-1010 Vienna, Avusturya Tel: +43 1 532 028 7 office@buerofreunde.at

KOLOMBİYA Schaller Group Cra 11 No: 93A-20 Bogota, Kolombiya Tel: +571 743 560 mariam@schallertech.com İNGİLTERE Koleksiyon Furniture Limited 9 Brewhouse Yard Londra EC1V 4JR Birleşik Krallık Tel: +44 (0)20 3405 1885 info@koleksiyon.co.uk

İSPANYA Artis, Arquitectura Interior Entença 242, 08029 Barselona, İspanya Tel: +34 973 25 78 00 artis@artis.es HOLLANDA DingsDesign B.V. G. van Nijenrodestraat 151 3621 GJ Breukelen, Hollanda Tel: +31 63195 1872 info@loading-ddesign.com thijs@loading-ddesign.com

POLONYA “R19” Sp. z o.o. Sp.k. ul. Rydygiera 19/U8 01-793 Warszawa, Poland Tel: +48 662505075 office@r19.com.pl KIBRIS Divani Mobilya 2 Irmak Sokak Gönyeli Çemberi, Gönyeli, Lefkoşa, Kıbrıs Tel: +90 392 224 04 50 - 51 fetanetcan@gmail.com RUSYA Workplace Interiors Ltd. Moskova, Rusya Tel: +7 926 124 48 48 Info@workplace.com.ru Planmax Piskarevskij Prospect, 2 Building 2, Office 221 Business Center “Benois” 195027, St. Petersburg, Rusya Tel: +7 812 612 12 95 info@planmax.ru

AZERBAYCAN Workplace Interiors Marine Plaza, 62 Uzeyir Hajibeyli Street, Bakü, Azerbaycan Tel: +99 412 599 05 82 / 83 ilham.behbudov@workplace.az Knock Knock Interiors Neftchiler Ave. 151 Bakü, Azerbaycan Tel: +99 412 493 62 22 ilham.behbudov@workplace.az


KAZAKİSTAN V-time Object Office Ltd. Office 111, b/c ‘Prime’ Furmanova 100 ‘g’ 050000, Almaata, Kazakistan Tel: +7 727 312 11 22 / 23 v-time@yandex.ru MISIR Koleksiyon Egypt The 47th Building, 90th Street North 5th Settlement, Yeni Kahire, Mısır Tel: +20 2266 87 01 info@koleksiyonegypt.com DUBAİ Palmon Group Junction 5, Road 621 P.O. Box 16753 Jebel Ali Free Zone Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri Tel:+9714 8817000 fnashed@palmongroup.com

ÜRDÜN Triology Furniture Company Iritiria Str. Um Uthienah Vista P.O. Box 630 - 11118 Amman, Ürdün Tel: +962 6 5563778 salah@trilogyfurniture.com SUUDİ ARABİSTAN Technolight - Jeddah P.O. Box 12679 Jeddah 21483 Suudi Arabistan Tel: +966 2 669 3241 hazemalazem@technolight-ksa.com Technolight - Riyadh P.O. Box 17420 Riyadh 11484 Suudi Arabistan Tel: +966 11 462 1150 riyadhbranch@technolight-ksa.com

BAHREYN Builders Depot Office No: 53 Building No: 50 Block No: 434 Karbabad Seef District, Kingdom of Bahrain Tel: +973 39 665232 malanni@archincorp.com KATAR Al Mana Galleria Salwa Road Ramada Signals Nissan Showroom P.O. Box 91 Doha, Katar Tel: +974 4 428 3636 cihan.koseoglu@almanagalleria.com.qa

İRAN A1 Design Unit 91, No:1/2, Tavazoei St. Qeytariyeh Blvd, Tehran, Iran Tel: +98 21 22 80 72 80 info@A1.Design AVUSTRALYA Envoy Furniture Suite 30391 Murphy Street Richmond 3121 Melbourne, Avustralya Tel: +61 3 9029 3161 dan@envoyfurniture.com.au

RHIZOME

35


CALDER Modüler Oturma Sistemleri | Studio Kairos

www.koleksiyon.com.tr shop.koleksiyon.com.tr Adana / Ankara / Antalya / Bodrum / Gaziantep / İzmir / Tekirdağ İstanbul Caddebostan, Masko, Modoko, Tarabya, Zeytinburnu


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.