Rhizome 7 - Olanaklar Alanı / Temmuz 2017

Page 1

İş Yaşamı, Mimarlık, Kültür ve Sanat

OLANAKLAR ALANI OLANAKLAR ALANI / İMKANSIZLIKLAR SÜRECİ Cem Sorguç SANAT ŞEHİRDE, ŞEHİR SANATTA NASIL SAĞ KALIR? Merve Ünsal İKİ MAKAM: DARZANÀ’YI ÇALMAK Avşar Gürpınar

www.koleksiyon.com.tr

Temmuz 2017 - 02

1 ŞEHİR 3 PROJE

Allianz Tower, İstanbul

Havas Media, İstanbul Netlog Lojistik, İstanbul


İçindekiler 8

İKİ MAKAM: DARZANÀ’YI ÇALMAK

36

Avşar Gürpınar

12

4

OLANAKLAR ALANI / İMKANSIZLIKLAR SÜRECİ Cem Sorguç

TASARIM VAKFI, MİLANO TASARIM HAFTASI’NDA

16

SANAT ŞEHİRDE, ŞEHİR SANATTA NASIL SAĞ KALIR? Merve Ünsal

PROJELERİNİZ İÇİN YENİ BİR DÜNYA

28

Temmuz - Ağustos - Eylül Etkinlikleri

37

İLHAM

İŞLER & NOTLAR

#OfisHalleriRhizome

SOLİS

KG Mimarlık Kurtul Erkmen

Mimarın Listesi Bilge Kalfa

ELEA

32

38

POEMA

Modüler Oturma Sistemleri

6

20

ETKİNLİK TAKVİMİ

Modüler Oturma Sistemleri Bekleme Alanı Oturma Üniteleri

KISA KISA

DÜNYADA KOLEKSİYON

Koleksiyon tarafından hazırlanan iş yaşamı, mimarlık, tasarım, kültür-sanat çalışmalarına yönelik görüş ve eğilimlerin paylaşıldığı üç ayda bir yayımlanan süreli bir dergidir.

Bu sayıya aşağıdaki adresten ulaşılabilir: www.koleksiyon.com.tr/Rhizome-2017-02

İmtiyaz Sahibi Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Müdür Ayşe Malhan Makbuloğlu Editör Hülya Ertaş İllüstrasyonlar Kaan Bağcı

Referans No: 31000033890

Grafik Tasarım İrem Mangıtlı Fotoğraflar Emre Dörter Gürkan Akay Onur Kolkır Ufuk Serim Arslan Thomas Mayer Katkıda Bulunanlar Canan Bozkurt Necmi Çıran

Her türlü yayın hakkı, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince Koleksiyon Mobilya A.Ş’ye aittir. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar, yazı ve görsel kullanımı yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Baskı Promat Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. Orhangazi Mah. 1673. Sok. No:34 Esenyurt, B.Çekmece 34510 İstanbul Tel: +90 212 605 07 98 Basım Tarihi Temmuz 2017 Yayın Türü Bölgesel Süreli Yayın

Yönetim Yeri Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No:25 34457 Tarabya Sarıyer İstanbul İletişim Koleksiyon Mobilya San. A.Ş. Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No:25 34457 Tarabya Sarıyer İstanbul T: 0212 363 63 63 F: 0212 223 48 25


Prolog Hülya Ertaş Editör / Mimar

Dünyada geçirdiğimiz vaktin büyük bir kısmında bir nevi üretimle haşır neşiriz. Mesleklerimizden azade olarak hepimiz bir şeyler üretiyoruz. Makine parçası, heykel, fasulye, bina, sağlık, hukuk… Bu üretimler esnasında harcadığımız emekle uyuşmaksızın onların nasıl algılanacağına dair kanılara pek az etkimiz bulunabiliyor.

Umberto Eco’nun Açık Yapıt’ı işte başlangıçta olumsuz gibi görünen bu imkansızlığı bir potansiyele dönüştürmek için önümüzde güzel bir yol açıyor. En baştan bu kontrol edemediğimiz çoklu algılama biçimlerini kabullensek ve de kendi üretimimizi onu daha da çoğaltmanın bir yöntemi olarak kurgulasak nasıl olur?

Bireyselliğimizin sıkı kalıplarından özgürleşerek ürettiğimiz “şey”in başkaları tarafından dönüştürülmesine, uyarlanmasına, belki daha güncel bir deyişle “hack”lenmesine imkan tanıyacak şekilde ürünümüzü tasarlasak? Bu aynı zamanda bir sonuca varmaktan ziyade, zaman içindeki akışa bir süreçle katkıda bulunmak anlamına geliyor. Bunca kriz, zorluk içerisindeki bir dönemde akışın ne olduğunu, zamanı, sürdürülebilirliği bolca sorguluyoruz. Eco da bu sorgulamamızda bize belki de en derinlerdeki soruyu hatırlatıyor: Parçacı bireyselliğimizden sıyrılıp bütüncül dünyayı önceleyebilecek, kendi üretimlerimizi bu anlayışla biçimlendirebilecek miyiz?

RHIZOME

3


Olanaklar Alanı / İmkansızlıklar Süreci Cem Sorguç Mimar, CM Mimarlık

Tasarım yaparken önümüzdeki olanaklar alanı içinde nasıl davranıyoruz? Metin-okur, yaratıcı-yapıt arasındaki diyalektik, yorumlamaya açıktır. Yazarın / yaratıcının, metnin / yapıtın ne söylediği de başka bir diyalektik oluşturur. Plastik sanatlar, görsel sanatlar, yazın dünyası gibi alanlar dahilinde bahsedebileceğimiz yorumlama formülü, söz konusu mimarlık olunca geçerli olabilir mi?

Mimarlık, peşi sıra dizilen ve çoğu zaman da evreleri birbirleriyle çakışan bir süreçler birliği. Gerek tasarım gerekse imalat süreçlerinin farklı dinamikler ve ortaya koyuşlar içermesinin yanı sıra kullanım ve eskime süreçleri de başka bir boyutta imkanlar / imkansızlıklar barındırıyor.

Yapıtın üretim sürecinin imkanlara müsait bir biçimde ilerlemesi ile izleyici, alıcı tarafından açık bir şekilde yorumlaması birlikte gerçekleşmeyebilir. Mimarlık, tasarım sürecinin olanaklara müsait olması ve bu olanakların çoklu parametreleri nedeniyle sanat yapıtlarından ayrılıyor. Bir ikinci husus olarak da yapı / mekan kullanıcısının pratik gereklilikleri ve mimarinin kendi gerçeğinden mülhem fiziki yorumlamaya sınırlı imkan tanıması, “okuma” ve “yorumlama” alanlarını da sınırlı bir düzlemde tutuyor.

Mimari dışındaki tasarım / yaratım alanları eskimekle, yok olma ihtimali ve gerçeğiyle mimari kadar iç içe değil. Yaratıcısı, kurgulayıcısı, yapıcısı tarafından ortaya konulup artık izleyicisine, alıcısına devredilen yapıt, aynı zamanda yorumlamalara; açılabilir ve sürdürülebilir anlama alanlarına da açılımın başlangıç noktası. Oysa mimari bir yapıtın, yani bir binanın kullanıma devredilmesi ise gerekçesini oluşturan ve o andan itibaren öngörülmüş olan zamanın ve alanın açılması anlamına gelir. Fakat bu süre tanımlı ve tam da burada öngörülebilir değil.

Sınırlı ömrü dahilinde kullanıcı ve / veya işlev değiştirmesi, fiziki olarak başına muhtelif badireler gelmesi mümkün. Mimarlıkta olanaklar alanı da böylece devreye girer. Bir yapı olanaklar alanı dahilinde tasarlanıp, olası dönüşüm ihtimallerini kurabilirse çoklu yorumlamalara açık ve işlevsel olarak uzun ömürlü olabilir. Mimarlığın kentsel, sosyolojik, politik koşullara ve çevresel etkenlere bağımlı varlığı tercihli bir seçenek değildir. Ya zamansız, mükemmel bir kurgu ile sür-git işlerliğini muhafaza etmeli ya da varoluşunu dönüştürmelidir ki burada mükemmel ve öngörülü bir mimari kurgu tek başına belirleyici olmayabilir.

Hiçbir metin ya da resim, tasarım ürünü ile yaşam arakesitinde bu derece dramatik bir ilişkiye sahip değil. Nadir ve deneysel örnekleri bir kenarda bırakırsak üretilen, tasarlanan yapıt, müellifinin elinden çıktığı noktada yorumlara, açıklamalara, içselleştirmelere yani izleyicilerine, kullanıcılarına devrolur. “Sanat yapıtı… bir biçim, yani tamamlanmış bir harekettir, başka bir deyişle sonlunun içindeki sonsuzluktur, bütünlüğü bir sondan doğar…”* (Umberto Eco, Açık Yapıt) Farklı yorumlama ve içselleştirmeler mümkündür. Yapıt yalnız değildir ve yaratıcı-yapıt-izleyici üçlüsünün oluşturduğu sac ayağının üzerinde, artık hepsini kapsayan bir olası izah, yani “anlam” öğesi oluşur ki esasen bu, bir kapsayan olarak zamansız ve yegane belirleyici, tarif edici ya da yanıltıcı haline gelebilir.


Umberto Eco “Açık Yapıt”ta sanatçının yorumcuya kasti olarak bıraktığı (Stockhausen gibi bestecilerden yola çıkarak) yorum açıklarına istinaden “tamamlanmamış yapıt”tan bahseder. Yapıt gerek icracısı gerekse de dinleyicisi için “kendince” tamamlanır. Mimari bu anlamda açıklama gerektiren bir olgu değildir, mimarinin açıklamaları dar alanda dolaşır. Mimarinin tarifi ve yanılgısı rastlantısal değildir ve kullanıcıya sınırsız olanaklar sunma ihtimali, üstü kapalı da olsa, tariflidir.

1950’lerde “her gün yeniden yaratılan okul” olarak tanımlanan Caracas Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, işlevsel olarak tek bir programın zaman ve ihtiyaca bağlı dönüştürülmesine imkan tanıyan ve bu niyetle tasarlanan ilk yapılardan biri. Burada tanımlı bir program, esnek kullanıma imkan tanımaktadır ama bu, mimari bir yorum getirmek anlamına gelmez. Dolayısıyla mimarinin olanaklar alanı, yorumdan çok programa dayalı işlevsel adaptasyonlarla ilgilidir. Ekonomik ya da beşeri akışkanlık, mimarinin “açık yapıt” olarak davranmasında belirleyici olabildiği gibi olumsuzluklar ihtimali de mimari kurguyu, yorumlamaya müsait bir konuma yaslamaya sebep oluyor.

Bunların yanı sıra coğrafi, kültürel farklardan doğan çoğalmalar, azalmalar, değişiklikler içerisinde gelişen mimari yorumlar da var: Bir iç mekanın keyfe ve ihtiyaca göre yeniden düzenlenmesi, hatta işlevinin değişebilirliği yapının cephesinin, boşluklarının tekrar yorumlamalara açılması gibi örnekler. Fakat tüm bunlar ve benzeri örnekler olasılık kavramı dahilindeki bir tasarım evresini değil, değerlerin zamana ve duruma göre değişebilirliğini tarif ediyor. Estetik değerin belirleyici olması ile işlevsel yeni imkanlar yaratılma gayesi türlü dinamiklere açık ve öncellikleri değişken başka bir diyalektik yorum.

Benim yaşadığım bir deneyim olarak: Bir alışveriş merkezinin varoluşsal süreksizliği nedeniyle okula dönüştürülmesi, yapının üst ölçeğinde kurulan imkanlar alanının mecazi bir tamamlayıcılığa doğduğu söylenebilir. Bu Eco’nun resim üzerinden bahsettiği klasik tek yönlü biçimlerin reddi, iletişimin temeli olan biçimin terk edilmesi değil, biçim kavramının daha esnek bir düşüncesi, “olasılık olarak biçim” düşüncesidir. Yapı son halini almadan, tefriş edilmeden tamamlanmamıştır. İmkanlar alanının ortasındadır. * Bu yazı gerek teması gerekse de konusu minvalinde sık sık Umberto Eco’nun “Açık Yapıt”ı ile ilişkiye girmiştir.

RHIZOME

5


Sanat şehirde, şehir sanatta nasıl sağ kalır? Documenta 14: Atina üzerine notlar Merve Ünsal Sanatçı, M-est Kurucu Editör

Bir mekanı olanaklar alanı olarak nasıl kullanıyoruz, özellikle sanat bu bağlamda mekanla nasıl ilişkileniyor? Ayşe Erkmen ve Fulya Erdemci’nin Dirimart Dolapdere’de 29 Nisan’da yaptığı söyleşide, sanırım bende uzun süre yankılanacak bir söz geçti. Ayşe Erkmen’e sanatsal hassasiyetinin, sanat anlayışının ne olduğu sorulduğunda yanıt olarak ilk önce kendini heykeltıraş olarak gördüğünü, daha sonra da Akademi’deki hocasının heykelin her zaman içinde bir şeyler gizlemesi gerektiğini söylemesinin kendisi için ne kadar önemli olduğunu anlattı. Kamusal alandaki jestleriyle, yarattığı durumlarla tanınan bir sanatçının, yaptıklarını ucu açık ve gizemini koruyan haller olarak

anlatması, aslında “kamusal” alan ile sanat işleri arasındaki ilişkilere bakmak için eleştirel bir giriş noktası sağlıyor. Sanat nesnelerinin ya da durumlarının bulundukları mekan ya da mekansızlıklarla ilişkisini şehir ve güncel sanatın bulunduğu noktanın haritasını çıkarma iddiasıyla beş senede bir gerçekleştiren Documenta sergisi üzerinden okumak mümkün. Atina’da ilk ayağı gerçekleştirilen, tarihinde ilk defa Avrupa’daki iki şehre yayılmış olan Documenta 14, şehre çoğunlukla sanatçı jestleri üzerinden geçici bir katman katıyor. Büyük ölçekli sanat etkinliklerinin, sergilerinin bulundukları şehir ile olan ilişkisi, özellikle kamusal alanın kime ait olduğunun sorgulandığı günümüzde, hızlı bir evrim geçiriyor. Kamusal alan deyince akla gelen anıtsal, monolitik görsellik, yerini jestlere, yaratılan durumlara bırakırken sanatın başka mecralar ile olan işbirliği de şehirle olan ilişkiyi katmanlandırıyor.

Whispering Campaign Pope.L, 2016-17 Cantina Social, Documenta 14, Atina Fotoğraf: Freddie Faulkenberry

II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın “iyileşmesine” yardımcı olmak için 1955 yılında kurulan Documenta’nın Kassel ile olan ilişkisi, serginin ve etkinliklerin bu sene ilk defa Atina’da başlamasıyla Avrupa içi dinamiklerle ilgili bambaşka bir boyut kazandı. Kassel odaklı serginin, “Atina’dan Öğrenmek” başlığıyla gittikçe şehrin farklı noktalarına nüfuz etmesi, sergi kitapçığında mekanların tarihçelerinin olması, öğrenileceklerin sadece sanat işleri üzerinden değil de işlerle şehir arasında kurulmaya çalışılan bağ ile de ilişkili olduğuna işaret ediyor. Bu ilişkinin temelinde de sergide Erkmen’in bahsettiği her şeyin açık edilmemesi, bazı şeylerin izleyici ile tamamlanması, anti-monolitik bir duruş olması var sanki. William Pope.L’nin Fısıldama Kampanyası (Whispering Campaign, 2016-17), künyesi ile başlı başına bir aksiyon. Kullanılan malzeme olarak listelenenler: Ulus, insanlar, his, dil, zaman. İşin toplam süresi 9.438 saat. Bu işle ilk defa Atina’daki Ulusal Güncel Sanat Müzesi EMST’de karşılaştım.

Bir duvarın içine gömülmüş olan, bir erkeğin seslendirdiği Yunanca fısıltıların etrafında işin metnini ya da açıklamasını göremeyince ilk önce gerilla bir iş olduğunu düşündüm. Anlayamadığım bir şeyin orada bulunmasına ihtimal vermemiş olmam belki de şu ana kadar işleri tecrübe etme biçimlerim hakkında da bir şeyler söylüyor. Daha sonra bu işin mantığının aslında tecrübe edilememe, anlaşılamama ve görmediğimiz ama hissettiğimiz şeylerin aktive edilmesi olduğunu anlayınca Pope.L’nin işbirlikçisi haline geldim. Polytechnion’un (Üniversite) bahçesindeki paslı direkte de bu işi bulmak mümkündü, Atina’nın ilk mezarlığında da. Şehre nüfuz eden sesler, Atina’nın fısıltılarını ne kadar yansıtıyordu bilmemiz mümkün değil ama bu kurgulanmış durum direnç gösteren, oldukça etkileyici bir jest.


Thomas Love Working, Siren Call Irena Haiduk, Tomas Lov Radi, Zov Sirena, 2017 Documenta 14, Atina Fotoğraf: David Bornscheuer

Untitled Apostolos Georgiou, 2013 Atina Konser Salonu, Documenta 14, Atina Fotoğraf: Angelos Giotopoulos

Suriyeli maestronun, konser sonunda Atinalı meslektaşlarına hediye olarak Suriye’den bir parçayı çalacaklarını söylemesi, umutla hüznün aynı anda nasıl güçlü bir şekilde tecrübe edilebildiğini hatırlatıyordu. Paris’teki pasajları andıran, ancak terk edildiği ve kullanılmadığı zaman modern absürtlüklerinin farkına vardığımız mekanlardan birinde, dükkan camındaki bir yazı olarak karşılaştım, Irena Haiduk’un Birleşme Belgelerinin Kopyaları (Copies of In-Corporation Documents, 2017) ile. Batı-Doğu ilişkileri, kültürel sermayenin nasıl kullanılabileceğini ve suistimal edilebileceğini Yugoexport üzerinden anlatırken asla nakledilemeyecek bir metin olduğundan, aslında konu ettiği şeylerin yapılmasını da engelliyordu. Parçası olmuşken parçası olmamayı başaran, tamamen içinde eriyerek, kendini bırakarak aslında siyasi bir duruş edinilebileceğini hatırlatan Haiduk’un bu işi, Documenta’nın nefes kesici anlarındandı.

Henryk Górecki’nin Symphony No. 3, Op. 36’sını Atina Devlet Orkestrası işbirliğiyle bir konser olarak Atina Konser Salonu Megaron’da hayata geçiren Ross Birrell ve David Harding’in işi, Documenta’nın sanatın dönüştürücü olabileceğine inancınızı tazeleyen noktalarından. Yurt dışında, yani Suriye dışında yaşayan Suriyelilerin oluşturduğu senfoni orkestrası ile Atina Devlet Orkestrası’nın bir araya gelmesiyle oluşturulan işbirliğinin, bestekarın en bilinen işi olan Kederli Şarkılar Senfonisi’ni (Symphony of Sorrowful Songs) devlet konser salonunda çalması (AKM’nin çürüyen konser salonuna selam ederek) güncel sanatın jestler üzerinden kurgulandığında aslında ne kadar kuvvetli olabileceğini anımsatıyor. Bir araya getirilen kişiler ve yaratılan durumlar ince düşünülmüş olduğunda, başka mecralara alan açılmasının, selam vermenin, saygı duruşunda bulunmanın insanları nasıl birleştirdiğini gösteriyor.

Apostolos Georgiou’nun konser salonunun hollerine yayılmış olan büyük ölçekli resimlerinin, duvarlara dayanarak durmaları ve yerden spot ışıklarıyla aydınlatılmış olmaları ise konser sonrası yarı sarhoş hareket eden biz izleyicilerin birdenbire kendi gölgelerini resimlerde görmeleri ile resimle temsiliyet ilişkisinin içine atıyordu. Resimlerdeki figürlerle kendi figürlerimizi birlikte görmek, sahne aydınlatmasının sahne dışında kullanımı, içerideki performansla dışarıdaki bu temsiliyeti birbirine geçirerek Georgiou’nun isimsiz tuvallerindeki figürlerin resmin dışına ellerini uzatarak bizi içeri çekmelerine ve iç dünyamızda ne kadar çok şeyin temsiliyetsiz kaldığı ile yüzleşmemize neden oldu.

1 Mayıs’ta hangi ulaşım araçlarının çalışmayacağını, hangi yolların kapalı olacağını aklımda tutmaya çalışırken, özellikle kamusal alanın müzakeresinin müzakereden çok dikteye dönüştüğü durumlarda, sanatın bu alandan geri çekilirken nasıl hala etkileyebileceğini, dönüştürebileceğini ve aktivizmden, emekten, hak arayışlarından nasıl rol çalmadan en iyi yaptığı şeylerden biri olan çuvaldızı da iğneyi de kendine batırabileceği üzerine düşünüyorum. Kendini konumlandırmasını biriciklik ve kıymetlilik üzerinden değil de toplumun var olan yapısının içinde eriyerek gerçekleştiği anda sanki mütemadiyen bir potansiyel, bir olasılık var ki bugünün Türkiyesi’nde ihtimaller oldukça hayati.

RHIZOME

7


İki makam: Darzanà’yı çalmak Avşar Gürpınar Yrd. Doç. Dr., Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü, Bilgi Üniversitesi

Söz konusu bir işin yorumlanması olduğunda karşımızdaki olanaklar alanının sınırları neler? Yoruma açıklıkla hakikat-sonrası (post-truth) arasındaki sınır nedir? Adem Baba’yla Havva Ana’dan bu yana, Çok şeyler söylendi sanat üzerine, Sayısız methiyeler düzüldü Greenberg ile Eco, O’hara ile Barthes Türlü yergiler yazıldı Ruskin ile Popper, Zizek ile Marinetti gibi Hepsi de dertli, ayrılıklarla biten, ıstırap, gözyaşı dolu Hani karabasan gibi insanın dünyasını karartan sıkıntılı şeylerdi Bugün Avşar kardeşiniz sizlere yeni bir türkü söyleyecek Çünkü avşar gördü ki yeryüzünde en büyük gerçek Ademoğlu kızgın fırın, Havvakızı mercimek.1 Figür 1: Fish Mobile Alexander Calder, 1944 Hirshhorn Müzesi ve Heykel Bahçesi. Metal, boya, tel, plastik, ahşap, cam ve seramik, 41x120x11cm.

“Estetik nesnenin ‘tüketimi’ sırasında olup bitenleri aydınlatabilmek için, estetikçiler kimi zaman sanat yapıtının ‘tamamlanmışlığı’ ile ‘açılışından’ söz ederler. Sanat yapıtı bir bakıma nesnedir de: nitekim, yaratıcının düşünmüş olduğu ilk biçimi, tüketicinin zekası ve duyarlığı üzerinde yaptığı etkilerin bir-aradalığıyla (configuration) yeniden bulunabilir: Çünkü, yaratıcı, kendi dilediği yolda tadılıp anlaşılabilmesi için, tamamlanmış bir biçim ortaya koyar. Ama öte yandan, her tüketici de uyarıcıların oluşturduğu burca karşı bir tepki göstererek, bunlar arasındaki bağıntıları görmeye çalışarak, kişisel bir duyarlık, diyeceğim belirli bir kültür, beğeniler, eğilimler, kendine özgü bir bakış açısından sanattan haz almayı yönlendiren önyargılar ortaya koyar…

İşte bu anlamda her sanat yapıtı, sağın bir tarzda ölçülü tartılı (calibre) bir örgenlik yetkinliği içinde tamamlanmış ve ‘kapalı’ bir biçim olsa bile, en azından, o biricik tekilliği asla bozulmaksızın değişik yollarla yorumlanabilmesiyle, yine ‘açık’ bir yapıttır.” 2 (Eco, 1992) Alabildiğine teknik bir betim ile, sınırdan bildiren bir mimarlık bienalinin içerisinde, bir binanın ikinci katına yerleşmiş, pikselleri gemi ve tersane atıkları / parçaları olan bir gemi reprodüksiyonu idi Darzanà. Daha beşere sergilenmeden ve dahi vücuda getirilmeden, çok şeyler söylendi onun için. Hemen hiçbiri yapıtın doğası hakkında değildi.

Övgüsü de yergisi de usturupsuz yazılar okudum. Tartışmalar daha çok, diğer onca proje içerisinden hangi gerekçelerle bunun seçildiğine ve projenin temel aldığı alan üzerindeki dönüşüm projesinin müellifi olan ofisin, alana erişim olanaklarının yarattığı etik ikileme odaklanıyordu. Küratöryel metin ise bağlamla ilgili fazla kopya vermiyor ve binealin kavramsal çerçevesi ile kurduğu doğrudan ilintiyi zaten cepheden bildiriyor olması ile gerekçelendirerek adeta kendi kuyruğunu yiyordu.3


Figür 2a: Cosmic Thing Damián Ortega, 2002 Demonte edilmiş 1989 model Volkswagen Beetle, 673.1x701x751.8 cm The Museum of Contemporary Art, Los Angeles, ABD.

Eleştirinin gürültüsü içerisinde kendi sesini duyabilmek gerçekten güç. Bunun üzerine bir de hakikatin muğlaklığı eklendiğinde 4 işler iyice çetrefilleşiyor. Diyalektik bir övgü / yergi bulutu arasından sıyrılıp, bir yapıtı samimiyetle yorumlamak mümkün değilse eğer, belki de okura sadece çalmalar 5 alanının olanaklarını sunmak gerekir. Mademki olasılıklar sonsuz, yorumlar sınırsız, gerçeklik muğlak, o zaman aynı yapıtın aynı yorumlayıcı tarafından bile -gerekçelendirmeleri geçerli olmak üzere- birbirine zıt yorumları yapılabilir. Ben de şimdi sizlere bu yapıtı 6 iki farklı makamdan okumak / çalmak isterim.7

Figür 2b: Cosmic Thing Damián Ortega, 2002

Yersizliğin şiiri - I Hemen her sanat yapıtı yeri ve bağlamı ile anlam kazanır. Darzanà’yı yerinde ve bağlamında deneyimlemek benim için önce büyük bir heyecan, ardından bir sukutuhayaller 8 silsilesi oldu. Heyecanlı kısmı böylesine etkileyici derecede şiirsel bir yapıtı, yerinde ve bağlamında seyredebilmekti. Düş kırıklıklarımın müsebbibi ise sanıyorum ki o güne kadar geliştirmiş olduğum -müelliflerin pek tabi ki karşılamak zorunda olmadığı- beklentilerdi. Bunlardan ilkini gemiyi oluşturan parçaların olmaları gereken yerde olmaması ile yaşadım. Daha sarih ifade etmem gerekirse, söz gelimi burunda yer alan bir nesne aslında bir gemi parçası değil, tersanedeki atölyelerde kullanılan bir nesneydi. Ya da kıçta yer alması gereken bir parça güvertenin kenarında duruyordu. Neden en baştan parçaların yerlere ya da yerlerin parçalara referans vermesi gerektiği gibi bir beklenti içine girmiştim bilmiyorum, ama bu deniz taşıtının tersaneden öylece seçilmiş görünen parçaların gelişigüzel bir konfigürasyonu halinde durmasını değil, her parçanın ikame ettiği parçanın yeri ile ilintili olabileceğini ummuş olabilirim.

Yapıtın şekli belirmeye başladığından beri, yani daha onu görmezden evvel kafamda uzakta bir noktada Calder Devingenleri (Fig.1), daha ön planda ise Kozmik Şey 9 (Fig. 2) referansları dolaşmaktaydı. Ne Calder gibi kinetik ve soyut, ne de Ortega gibi bütünün, kelimenin tam anlamıyla patladığı ve dolayısıyla parça / yer ilişkisine odaklı olmasa da meselenin şiirselliği açısından, öylece havada süzülecek bir geminin de tıpkı Uçan Hollandalı 10 gibi havada asılı olması gerekiyordu. Dolayısıyla çevresinde dolaşırken parçaların çoğunun yere ankre olduğunu görmek sukutuhayallerin ikincisine yol açtı.

Bir yapıtın bir yerde tek başına ve açıklamasız bir biçimde mi, yoksa açıklamalar, ek üretimlerle bir arada mı bulunması gerektiği uzun uzadıya tartışılabilir. Sanat ve tasarım emeği sadece yapıtın kendisine mi sarf edilecek, yoksa sözü ve tartışmayı açıklaştırmak -okuma olasılıklarını artırmak değil de netleştirmek- için onu çevreleyecek başka üretimlerin arasına/ortasına mı yerleştirilecek? Darzanà’da bu tercih ikinciden yana kullanılmış. Fakat ne yapıta eşlik eden video ne de sadece onun nasıl vücuda getirildiğini anlatan metin olanaklar alanını genişletmiyor, tartışmayı derinleştirmiyor. Metin, neredeyse ortodoks bir biçimde yapıtın meydana getirilişini betimlerken, video terk edilmiş tersanenin hayli nesnel bir belgelemesini sunuyor. Düşe kalka ilerlediğim bu hayal dünyasında baştardanın çevresini alan metin ve görüntüler beni sürekli geri çağırıyor, kendisi gibi ayaklarımı yere bastırıyor.

RHIZOME

9


Figür 4: Uçan Hollandalı Charles Temple Dix, 1860’lar

Yersizliğin şiiri - II Arsenal ile tersane, Venedik ile İstanbul, İtalya ile Türkiye arasında insan yaşamlarımızın ölçeğinden çok farklı, çok eski, görünmez bir bağ var.

Figür 3: Darzanà Venedik Mimarlık Bienali, 2016 Fotoğraf: Avşar Gürpınar

Venedik Mimarlık Bienali’nin bitmesiyle Darzanà çıktığı topraklara geri döndü ve İstanbul Modern’in bahçesindeki yerini aldı. İstanbul’da, dört duvar içerisine sıkışmamış bir halde, gerçekten üretilseydi indirileceği denizin kenarında duran, arkadan gelen ve parapete çarpıp yumuşayan deniz, taşıt ve inşaat sesleri ile rüzgarda hafifçe sallanan, eşlikçisi olmayan, cepheden bildirmeyen, bizzat o cepheye yerleşmiş, sakin, mütevazı ve şiirsel Darzanà’yı daha açık ve yerinde buldum. (Fig.3)

Figür 5: Grande Jatte Adası’nda Bir Pazar Öğleden Sonrası Georges Seurat, 1884-6 208x308cm, Art Institute of Chicago, Şikago, ABD

İki şehir de ülkelerinin -ve dahi arkalarında tuttukları kıtanın- ticari ve kültürel cepheleri olagelmiş uzun yüzyıllar boyunca. Cephe olma durumunun doğası başkalaşmış olsa da -bazen ticaret, bazen sanat, bazen kültür yoğun- her iki şehir de arkasındaki karanın yükünü taşıyan, onu bir anlamda dışarıya açan / onunla yüzleştiren, bunu yaparken de iki tarafın da dönüşmesine sebebiyet veren bir kimliğe sahip. Bu bağlamda Darzanà bu iki cephe, tersane, şehir, ülke arasındaki görünmez hattın altını çiziyor.

Haliç Tersanesi’nden, yani bir cepheden havalanan parçalar, tıpkı Uçan Hollandalı gibi boşlukta süzülerek diğer cephede buluşuyor ve Venedik Tersanesi’nde, atom altı parçacıklar gibi yan yana ama birbirine değmeden metafizik bir kompozisyonda bir araya geliyor. Böyle düşünüldüğünde daha fazla cepheden bildirmek mümkün olamazdı sanırım. (Fig.4) Darzanà’yı seyrederken ve onun etrafında seyrederken zihnim Calder Devingenleri, Damián Ortega’nın Kozmik Şey’i, Seurat ve Signac gibi İzlenimcilik sonrası ressamların yapıtları arasında bir gezintiye çıkıp geri geliyor. Tıpkı Calder gibi yönsüz ve bu yüzden çok yönlü bakışlara izin veren yapısı, Ortega gibi kendisinden daha büyük bir yapıya işaret eden parçalar topluluğu ve işaret edilenin işaret ettiği kültürel / tarihi referanslar, Seurat, Signac ve diğerleri gibi yapıtın hem makro hem de mikro ölçekte okunabilir ve deneyimlenebilir olması zekice örülmüş görünmez bir ağın ipuçlarını veriyor. (Fig.5)


Figür 6: Darzanà İstanbul Modern, 2017 Fotoğraf: Avşar Gürpınar

Bir kısmı tavandan asılı, bir kısmı yere bağlı, çok farklı boyut, renk ve şekildeki parçalar arasında görünmeyen bir gerilim var. Bu zıtlık içerisinde yapıtın etrafında dolanırken bitimsizce değişen paralaks zihnin bir yere sabitlenmesini imkânsız kılarak ortaya binlerce yapıt çıkartıyor. Yapıtın etrafına yerleşen, onu çevreleyen diğer üretimler kavramsal çerçevenin de yerine oturmasını sağlıyor. Yapıta eşlik eden metin üretim sürecini peyderpey açık ederken Haliç Tersanesi’nin terk edilmiş köşelerinde dolaşan kameradan gelen görüntüler de gemiyi bağlama sabitliyor.

Venedik Mimarlık Bienali’nin bitmesiyle Darzanà çıktığı topraklara geri döndü ve İstanbul Modern’in bahçesindeki yerini aldı. İstanbul’da, dört duvar içerisine sıkışmamış bir halde, gerçekten üretilseydi indirileceği denizin kenarında duran, arkadan gelen ve parapete çarpıp yumuşayan deniz, taşıt ve inşaat sesleri ile rüzgârda hafifçe sallanan, eşlikçisi olmayan, cepheden bildirmeyen, bizzat o cepheye yerleşmiş, sakin, mütevazı ve şiirsel Darzanà’yı daha açık ve yerinde buldum. (Fig.6)

Notlar: 1-Bu girizgahı gayriciddi bulanlar Umberto Eco’nun Yanlış Okumalar kitabında yer alan “Kitabınızı Üzülerek İade Ediyoruz” (s. 45-58), “Amerika’nın Keşfi” (s. 143-152) ve “Kendi Sinemanı Kendin Yap” (s. 153-162) bölümlerini okuyabilirler (Eco, U., 2012. Yanlış Okumalar, Can Yayınları, İstanbul). 2-Eco, U., 1992. Açık Yapıt Poetikası, Açık Yapıt içinde, p. 13, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, Türkiye. 3-”Darzanà, sınır ihlalleri ve melezlik üzerine bir proje. İstanbul ile Venedik arasında gidip gelerek Akdeniz’e ayna tutmayı amaçlıyor. 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi’nin ‘Reporting from the Front / Cepheden Bildirmek’ teması ile doğrudan ilintili, çünkü proje zaten ‘cepheden bildiriyor”. Mimarlık alanında dahi din, dil, ırk, milliyet, cinsiyet gibi muhtelif aidiyetlerin kutsandığı, bu aidiyetler üzerinden sınır ve cephe tanımlarının yapıldığı, çatışmaların körüklendiği bir ortamda projenin ana cümlesi, ‘suya sınır çekemezsiniz, sözcükler arasına tel örgü geremezsiniz,’ sınır ihlallerine ve melezliğe bir övgü olarak okunmalı”. Tanıtım metninden. 4-Hakikat hiçbir zaman var ve tek olmadı, bunun farkındayım ancak yakın tarihte hiçbir zaman bugünkü kadar da yok olduğunu sanmıyorum. 5-Yorumlamalar. 6-Darzanà’yı seçmemdeki nedenler hem yapıtın -son dönemlerde görmediğimiz kadar yoğun- bir tartışmanın ortasında kalması ve yapısı itibariyle çoklu okumalara izin vermesi hem de kişisel olarak bu yapıt karşısında bir türlü alamadığım pozisyondur. 7-Eco’nun Açık Yapıt (1992) kitabında söze sesli yapıtlar ve onların icrası / çalınması bağlamında ortaya çıkan “açıklık” tartışması ile başlaması tesadüf değil. Aslında her yorumlama bir icra, bir tür çalış demek. Bu çalışın tonu da aslında yorumun hissiyatını belirliyor. 8-Burada özellikle hayalkırıklığı yerine sükutuhayal -hayalin, düşün düşmesikelimesini kullandım. Bir hayalin kırılması, bir beklentinin karşılanmaması (disappointment) değil, bir tahayyülün boşa çıkması / düşmesi (disillusionment) diyebilmek için. 9-Damián Ortega, Cosmic Thing, 2002. Demonte edilmiş 1989 model Volkswagen Beetle (673.1 x 701 x 751.8 cm), The Museum of Contemporary Art, Los Angeles, ABD. 10-De Vliegende Hollander, Doğu’nun zenginliklerini sömüren, ancak üzerindeki lanetten dolayı hiçbir limana yanaşamayan ve sonsuza dek okyanusta yelken açmak zorunda olan efsanevi bir hayalet gemi.

RHIZOME

11


Tasarım Vakfı, Milano Tasarım Haftası’nda Tasarım Vakfı, Koleksiyon’un desteği ile Milano Tasarım Haftası kapsamında 4-9 Nisan 2017 tarihleri arasında Triennale di Milano’da “Entangled” (Dolanık) başlıklı bir sergiye imza attı. Sergide, Tasarım Vakfı’nın düzenlediği son atölyelerde 40 tasarımcı tarafından üretilen 80 farklı esere yer verildi.

tasarimvakfi.org

“Entangled” Dolanık Sergisi Triennale di Milano, Milano Tasarım Haftası


Tasarım Vakfı tarafından düzenlenen tasarım atölyelerinde hayat bulmuş seramik, cam, keçe, kağıt hamuru, tekstil gibi malzemelerden takı ve moda alanlarındaki işler Milano’da geniş bir uluslararası kitleye sunuldu.

Sharma Masaüstü Aydınlatma Faruk Malhan

Tasarımın öncü şehirlerinden biri olarak görülen Milano’da bu yıl 56’ncısı düzenlenen Tasarım Haftası’nda yine geleceğin eğilimlerine ışık tutan birçok mimari, tasarım ve sanat etkinliği düzenlendi. Tasarım Vakfı tarafından düzenlenen tasarım atölyelerinde hayat bulmuş seramik, cam, keçe, kağıt hamuru, tekstil gibi malzemelerden takı ve moda alanlarındaki işler, geniş bir uluslararası kitleye sunuldu.

Triennale di Milano Çağdaş Sanat Müzesi, her yıl düzenlenen tasarım haftası boyunca çok az sayıda ve seçili tasarımlara ev sahipliği yapıyor. Bu müzede yer almanın Türkiye tasarım tarihi açısından önemine değinen mimar Faruk Malhan, Tasarım Vakfı’nın bu coğrafyalara katmak istediği yeni değerlerin altını çizdi. “Bundan 3-4 yıl önce büyük düşlerle başladığımız yolculuğumuzun önemli bir durağındayız. Milano hepimizin bildiği gibi tasarımın kalbi. Böyle önemli bir bölgenin bu güzide müzesinde olmak gerçekten heyecan verici.” sözleriyle görüşlerini belirten Malhan, vakıf atölyeleri boyunca vücut bulmuş işleri burada sunuyor olmaktan duyduğu mutluluğu da dile getirdi. Tasarım Vakfı Atölyeleri, 2013 yılından bu yana tasarımcıların, sanatçıların ve tasarım öğrencilerinin katılımıyla Bodrum ile İstanbul’daki atölyelerde yürütülüyor. Tasarım, mimari, kentsel tasarım, ürün tasarımı, seramik, cam, tekstil, moda gibi birçok alanı kapsayan Tasarım Atölyeleri’nin önde gelen isimleri arasında seramik sanatçısı Mehmet Tüzüm Kızılcan, kilim sanatçısı Belkıs Balpınar, moda tasarımcısı Arzu Kaprol, keçe ustası Mehmet Girgiç, seramik tasarımcısı Marek Cecula, cam sanatçısı Gabriele Küstner, cam tasarımcısı Anu Penttinen, seramik sanatçısı Vilma Villaverde, kağıt sanatçıları Uta-Tuna Çiner gibi önemli isimler yer alıyor.

Katılımcı tasarımcı ve sanatçılar: Atilla Cengiz Kılıç, Ayça Canan, Ayşe Türker, Ayşen Mehtap Kurbanzade, Bağdagül Demirtürk, Banu Konyalı, Başak Uysal, Burcu Sülek, Derviş Ergün, Ece Pınar Demirel, Elif Gültekin, Errin Kancal, Müjde Gökbel, Fırat Neziroğlu, Fidan Levent Balaban, Funda Seçal, Gamze Nur Yanık, Gökçe Kömürcü, Gökhan Eryaman, Gözde Pınar Akpınar, Gül Gündüz, Gülşen Doğan, Kaan Gözüm, Kerem Ariş, Mehmet Girgiç, Melike Burcu Soysal, Monika Tymicka, Nagehan Süzgün, Nilüfer Çubukçu, Nur Eryılmaz, Onur Hastürk, Ozanhan Kayaoğlu, Selen Ülbağ, Serap Kayhan, Seyhan Yılmaz, Studio Kairos, Şenay Takuş, Tektaş Ağaoğlu, Tevif Türen, Theresa May O’Brien, Yıldız Parlakyiğit.

Triennale di Milano Milano Tasarım Haftası

RHIZOME

13


“Biz İnsan Mıyız?” 3. İstanbul Tasarım Bienali Koleksiyon Tarabya

Tasarımın üretime, ekonomik kalkınmaya, toplumsal gelişime, kültürel etkileşime ve bireylerin yaşam kalitesine olumlu etkisini vurgulamayı hedefleyen 3. Tasarım Bienali geçtiğimiz yıl “Biz İnsan Mıyız? - Türümüzün Tasarımı: 2 saniye, 2 gün, 2 yıl, 200 yıl, 200.000 yıl” teması altında gerçekleşti.

Faruk Malhan: ‘Bundan 3-4 yıl önce büyük düşlerle başladığımız yolculuğumuzun önemli bir durağındayız. Milano hepimizin bildiği gibi tasarımın kalbi.’ Koleksiyon ve Tasarım Vakfı’nın Konferans ve Sergi Açılışı 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Yaratıcı Mahalleler Programı Kapsamında Gerçekleşti Koleksiyon ve Tasarım Vakfı, “Biz İnsan Mıyız?” temasıyla “insan” ile “tasarım” kavramları arasındaki ilişkiyi inceleyen 3. İstanbul Tasarım Bienali’nin Yaratıcı Mahalleler Programı kapsamında düzenlediği konferans ve sergisini ziyaretçileriyle buluşturdu. 2 Kasım 2016’da Koleksiyon Tarabya Kampüsü’nde düzenlenen konferansta, Koleksiyon ve Tasarım Vakfı kurucusu mimar Faruk Malhan ile Prof. Dr. Murat Güvenç konuşmacı olarak yer aldı. “Bahşedilenlere Karşı İnsan, Bilim, Beceri” başlıklı konferans sonrasında açılışı yapılan Koleksiyon & Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi tanıtıldı.

Bienal kapsamında verilen davette Faruk Malhan hümanizm, insanlık tarihi ve antropomerkezci sürecin sonrasına değindiği “Bahşedilenlere Karşı İnsan” başlıklı bir konuşma yaptı. Bu yılki bienal teması olan “Biz İnsan Mıyız?” sorusu üzerine konuşan Malhan, tasarımın nesnenin ötesinde özne ve konulara yönelmesi gereken, dışa dönük, içsel, deneyimsel, kavramsal ve disiplinler üstü bir alan olması gerektiğinin altını çizdi.

Şehir ve bölge planlama, kent coğrafyası, mimari tasarım ve sosyoloji gibi alanlarda önemli çalışmalara imza atan Prof. Dr. Murat Güvenç ise “İnsan, Bilim, Beceri” başlıklı konuşmasıyla bienal temasına yönelik yaklaşımını katılımcılarla paylaştı. Güvenç, insanı dünya ile nesneler arasında ilişki kuran bir varlık olarak tanımlarken tasarımı, etimolojik karşılığından tarihteki yansımalarına kadar geniş bir kapsamda ele aldı. Davetin bir diğer önemli içeriğini ise Koleksiyon & Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi oluşturdu. Türkiye ve dünyadan 20’yi aşkın tasarımcının imzasını taşıyan aydınlatma, aksesuar, tamamlayıcı, kilim ve tekstil ürünlerinin sergilendiği Koleksiyon & Tasarım Vakfı Ortak Yaratım Sergisi’nde mobilyadan moda ve tekstil tasarımına kadar geniş bir ölçekte tasarımın arkasında yatan yenilikçi fikirler Koleksiyon Tarabya Kampüsü’nde paylaşıldı.

Atilla Cengiz Kılıç (üst) Seyhan Yılmaz (sol)


Volver Saksılar Studio Kairos

Derin Lambader Derviş Ergün

Gezgin Kalemlik Faruk Malhan

Gabriele Kustner

Pare Mumluk Seti Faruk Malhan

Kybele Burcu Sülek

RHIZOME

15


Poema Tasarım Studio Kairos, 2016

Plansız gelişen toplantılar veya yaratıcı ekip çalışmaları için işlevsel çözümler... İtalyan tasarım ofisi Studio Kairos imzalı Poema, çalışma alanları, bekleme alanları gibi ortak alanlar ve yaşam alanlarına yönelik geliştirilmiş modüler bir oturma sistemi. Alçak koltukları ve sehpasıyla çalışma ortamına mekansal zenginlik katan Poema, plansız toplantılar ya da

yaratıcı ekip çalışmaları için tasarlandı. Modüler yapıdaki koltuk ve bitki birimleri, çok sayıda farklı kompozisyona izin vererek kullanıcısı tarafından dönüştürülmeye açık bir sistem. Bu özelliği sayesinde zaman içinde değişen ihtiyaçlara uygun çözümler de sunuyor.

Kendini sulayan saksılar Sulama yapıldıktan sonra atık suyun tekrar kullanılmasını sağlayan hidrosisteme sahip saksılar mevcuttur.

Sade geometrik form İstenilen kombinasyonların sağlanmasını kolaylaştıran modüler geometrik yapıya sahiptir.

Poema, köşe koltuk ünitesi, orta koltuk ünitesi, puf ve bitki ünitesinden meydana geliyor. Her bir parçanın aynı kenar bitişine sahip olması sayesinde sürekli değiştirilebilen sayısız kompozisyonun yaratılmasına izin veriyor. Poema tek parçalı bir koltuk olabileceği gibi ikili, üçlü ya da daha uzun bir kanepe, L kanepe, kareli oturma grubu gibi çok sayıda farklı yerleşimi mümkün kılıyor. Poema’nın kumaş kaplama puf, bitki ünitesi, köşe ve orta koltuk ünitelerinin her biri 78 cm genişliğine sahip.

Köşe ve orta koltuk ünitelerinin sırtı bombeli, koltuk minderlerinin yüzeyi ise düz. Her bir ünite birbirinden farklı renkte kumaşla kaplanarak görsel bir çeşitlilik yaratılabiliyor. Poema serinin masasıyla birlikte de kullanılabilir. Doğal kaplama malzemeden üretilen 220 cm uzunluğundaki masa, koltuk ünitelerinin önünde, arkasında ya da üniteler arasında değerlendirilebilir.


Solis

Ergonomik form Ergonomik yapısı ve geniş oturma fontuyla uzun süreli kullanıma uygun.

Tasarım Studio Kairos, 2016

Çalışma alanları, ortak alanlar ve yaşam alanlarına yönelik farklı çözümleri beraberinde getiren bir oturma sistemi...

Ortak alanlara özel çözümler Oval yapısı ve özel tasarımı ile ortak alanlarda farklı kombinasyon seçenekleri sunan modüler bir yapıya sahiptir.

Studio Kairos tasarımı Solis çalışma alanları, ortak alanlar ve yaşam alanlarına yönelik geliştirilmiş ve çok sayıda farklı oturma çözümünü beraberinde getiren bir oturma sistemi. Ana elemanı puf minderi olan Solis, sırtlı ve sırtsız olmak üzere iki farklı modele sahip. Her iki model de tek başına ya da birçok farklı kombinasyon yaratmak amacıyla bir arada kullanılabiliyor.

Solis’in oturma ünitesinin tek ya da her iki yönünde girintili yapıya sahip tipleri, birden çok ünitenin bir araya getirilerek çeşitli kompozisyonlar yaratmasına olanak tanıyor. Bu kompozisyonlar pufların farklı renklerde seçilmesiyle daha da zenginleştirilebiliyor.

Kullanıcıyı her iki yandan saran yüksek sırtlı Solis, ikonik bir tasarıma sahip. Sırtı boylu boyunca destekleyen yapısı sayesinde konforlu bir oturma deneyimi sunan Solis, alternatif bir çalışma veya dinlenme ünitesi olarak da değerlendirilebilir. Sırtlı modellerinde bu parça puf minderinden farklı renkte kumaş ya da file kaplama olarak da üretilebiliyor. Solis kolay taşınabilir yapısı sayesinde kullanıldığı mekanlarda hızlı değişimlere kolaylıkla adapte olabiliyor.

RHIZOME

17


Elea Koleksiyon Studio, 2015

Yoğun trafiğin, uzun süreli beklemelerin yaşandığı alanlarda ergonomik bir oturma deneyimi.

Teknoloji destekli bekleme alanları Sehpa tablası altına, üstüne ya da iki sırt arasına monte edilebilen priz setlerine sahiptir.

Koleksiyon Studio tasarımı Elea, havaalanı gibi ulaşım terminallerinin bekleme salonları için geliştirilmiş bir sandalye. Kısa veya uzun süreli beklemelerde gereken konfor kalitesini koruyacak ergonomiye sahip bir tasarım. Poliüretan üzeri kumaş ve poliüretan font çeşitleri, renk ve doku seçenekleriyle farklı kurgulardaki bekleme salonlarına uyum sağlar.

Engelli insanların ürünü kolay kullanabilmesi ve koltuğa rahat oturabilmeleri için gereken özel ve uygun ölçülü yapılar sağlanmış. Ürüne montajlı sehpa tablası altına, üstüne ya da iki sırt arasına monte edilebilen priz setleri ile günümüzün kaçınılmaz ihtiyaçları olan kişisel iletişim araçlarının kolayca oturulduğu yerde şarj edilebilecek.


Bekleme alanlarına bireysel çözümler Engelli kullanıcılar için özel ve uygun ölçülü engelli koltuklar bulunuyor.

Elea; farklı malzemelerden üretilebilen sırt ve oturma fontu, metal kolçaklar ve sandalyeleri birbirine sabitleyen aksamdan oluşur. Tek parça olan oturma ve sırt poliüretan üzeri kumaş ve poliüretan olarak üretilebilir. Farklı renk ve malzeme seçenekleri bulunan Elea’nın sandalyelerine, en az fontu kadar karakteristik görünüş katan bir diğer unsur ise kolçakları.

Ürünün ana konstrüksiyonu, yatay üçgen metal profil ve alüminyum enjeksiyon özel ayak ve kolçaklar. Bu da onun sağlam ana yapısını oluşturur. Sandalye fontunu ana konstrüksiyona bağlayan epoksi boyalı alt aksamlar da tasarımın ahengini bozmayacak şekilde uygulanmış. Ayaklar ise alüminyum enjeksiyon üzeri elektrostatik epoksi fırın boyalı. Pabuçlar alüminyum enjeksiyon üzeri parlak polisajlı, altlarında zemin koruyucu plastik enjeksiyon pabuç kullanılır.

RHIZOME

19


Projeleriniz için yeni bir dünya

NETLOG LOJİSTİK, Udesign Mimarlık, İstanbul, 2016


Gündelik yaşantımızı iş, ev ve boş zaman etkinlikleri olarak üçe bölümleyen anlayış, yerini daha karma bir sisteme bıraktı. Çalışma ve yaşama alanlarımız birbirine benzemeye başlarken öte yandan da boş zaman etkinliği olarak adlandırabileceğimiz eylemler ofis mekanlarına dahil oluyor.

Bu yeni durum da yeni bir tasarım yaklaşımını, esneyebilen, kolaylıkla dönüşebilen bir mekansal organizasyonu ve de tek bir parçanın gerek kendi içinde gerekse bütünle ilişkisinde çeşitlenebilmesini beraberinde getiriyor.

Olanaklar alanı olarak tasarlanıp kurgulanan bir çalışma mekanı, kullanıcıların da kendi deneyimleri ve hayalleriyle içinde bulundukları ortama katkı sağlayabildikleri, zaman içinde değişen koşullara adapte edebildikleri bir yere dönüşüyor.

RHIZOME

21


Toplantı odalarında ise iki farklı konsept üzerinden ilerlenmiş; genel toplantı odalarında dikkat dağınıklığını minimumda tutmak amacıyla sade bir görüntü tercih edilirken yönetim kurulu toplantı odasında ise daha şık bir görüntü oluşturulmuş.

Dünya üzerinde 2.700’den fazla araç, 6.700’den fazla personel ile 2003 yılından beri faaliyet gösteren Netlog Lojistik Grubu’nun İstanbul Dolapdere ofisi, DLP No.01 plaza içerisinde konumlanıyor. Ofisin tasarımında, lojistik çatısı altında kullanılan araçlardan yola çıkılarak firmanın yer aldığı sektör vurgulanmış; fakat yaklaşımın, bu öğelerle sürekli muhatap olan çalışanları yormamasına da özen gösterilmiş. Özellikle bölücü birimlerde kullanılan NPI profiller, calaskalar, spanzetler ve transpaletler bu konsepti desteklerken görselleştirme yapılan alanlarda depo tipi yönlendirmeler ve isimlendirilmeler kullanılmış. Konsepti desteklemeye ek olarak departmanların bu şekilde ayrılmasıyla ofis içerisindeki dolaşım kolaylaştırılmış. Plan üzerinde departman çözümleri sağlandıktan ve açık ofis-oda alanları belirlendikten sonra, her yönden doğal ışık alan mekanın bu özelliğini korumak için ise, yönetici ofisleri cam ile bölünmüş.

Bu sayede 1.650 m²’lik tüm ofisin doğal ışıktan faydalanabilmesi sağlanarak şeffaf bir ofis ortamı oluşturulmuş. Ofis girişinin hemen yanından devam edildiğinde toplantı odalarının bitiminde teras bağlantılı bir mutfak-kafeterya alanı yer alıyor. Mekanın genelinden farklı olarak bu alanda ahşap malzemenin sıcaklığı, dolayısıyla ev-ofis hissiyatı ön planda. Amaç çalışanların ve ziyaretçilerin boş zamanlarını keyifle doldurabileceği, çalışma saatleri haricinde de vakit geçirebilecekleri ve ofis etkinlikleri düzenleyebilecekleri bir paylaşım alanı yaratmak. İç mekandaki açık ofis bölümünde mevcut tavan yüksekliğini maksimumda kullanmak amacıyla mekanik, elektrik ve yangın sistemleri sadece boyanmak suretiyle dışarıda bırakılmış. Açık tavan sistemi ile verilen high-tech görüntü ise zeminde farklı tip halılar ve PVC’nin birlikte uygulanması ile tamamlanmış.

Detaylarda özel imalat ile hazır mobilyanın birlikte harmanlandığı bir sistemin kurgulandığı projede, kullanıcıların ve ofis içinde farklı yapılara sahip ekiplerin ihtiyaçlarını doğru olarak karşılayabilmek amacıyla tek tek detaylandırılan hazır ve özel imalat depolama sistemleri kullanılmış. Hareketli mobilyalarda ise Koleksiyon ürünleri tercih edilmiş.

PROJE Netlog Lojistik MİMAR Udesign Mimarlık FOTOĞRAFLAR Gürkan Akay YIL 2016 YER İstanbul ÜRÜNLER Borges masa sistemleri Atos masa sistemleri Partita masa sistemleri Gala ofis koltukları Dastan ofis koltukları Ruba depolama sistemleri Cantata sandalyeler Suri puflar Ray sehpalar


RHIZOME

23



A+ ofis kulesi olarak tasarlanan Allianz Tower, İstanbul Anadolu yakasında, iş merkezlerinin yoğunlukta olduğu iki ana ulaşım arterinin kesişim noktasında konumlanıyor. İç mekan tasarımındaki önceliği, Allianz’ın kurumsal hedeflerini destekleyen, iş ortamındaki stresi azaltan, çalışanlarının gurur duyacağı, açık iletişim içinde olacağı, rekreasyon alanları ile desteklenen modern, esnek, verimli ve sürdürülebilir bir ofis alanı yaratmak olan projede, çalışanlar arasındaki sosyal iletişimi ve bilgi alışverişini artırmak için tüm çalışma alanları, hiyerarşi gözetmeden, açık ofis olarak tasarlanmış.

PROJE Allianz Tower Allianz Türkiye Genel Müdürlük Binası MİMAR Swanke Hayden Connell Mimarlık FOTOĞRAFLAR Ufuk Serim Arslan YIL 2015

Çeşitli büyüklüklerdeki kapalı ve açık toplantı alanları, proje odaları ve bir-iki kişilik görüşme odaları ile kullanıcılara farklı çalışma seçenekleri sunulmuş. Çalışma alanları “sürprizli” mekanlarla çevrelenerek de yeni nesil, mutlu bir ofis ortamı yaratılmış. Her bir kat farklı renk ve konsept ile Allianz’ın geçmişini yansıtıyor. Katlardaki ortak buluşma noktaları olan ve çalışma, dinlenme, toplanma ve eğlenme gereksinimlerine esnek bir şekilde cevap verebilecek şekilde planlanan iç bahçe alanları, temaların vurgulandığı ana mekanlar. Bunlar dışında, katların yatay ve düşey yüzeylerinde, temaların açıklandığı, metin ve görsel içerikli grafikler bulunuyor. Duvarlarda ve camlarda uygulanan bu grafikler, hem ofis çalışanlarının hem de ziyaretçilerin Allianz’ın kurumsal kimliği ve sosyal alanlardaki etkinliği ile ilgili bilgi alabileceği iletişim panoları olarak işlev görüyor.

Renkli, enerji dolu dinlenme alanları yaratıcılığı ve bir arada çalışmayı teşvik ediyor. Teknolojinin entegre olduğu bu alanlar hem bireysel hem de grup olarak çalışma imkanı tanıyor. Açık ofis alanlarını destekleyen odaklanma odaları, toplantı odaları, fotokopi alanları ve vestiyerler; ana çalışma birimlerinin gün ışığından azami derecede yararlanabilmeleri amacıyla çekirdek etrafında konumlanıyor ve bu yaklaşım, aydınlatma elemanlarının sayısını optimize etmeye yardımcı oluyor. Hareket sensörleri ve seçilen elektronik sistemler %30 enerji tasarrufuna, yine aynı şekilde seçilen ısıtma/soğutma ve otomasyon sistemleri vs. LEED Gold sertifikası alınmasını sağlamış.

YER İstanbul ÜRÜNLER Quo Vadis masa sistemleri Partita masa sistemleri Gazel yönetici sistemleri Rarum depolama sistemleri Ruba kesonlar Ikaros kanepeler Tellasmar kanepeler Halia koltuklar Kardinal koltuklar Miranda koltuklar Halia berjerler Suri puflar Montis Beanie puflar Virasana gazetelik Narcissus sehpalar Plinth sehpalar Terna sehpalar

RHIZOME

25


PROJE Havas Media MİMAR AR-D Studio FOTOĞRAFLAR Ufuk Serim Arslan YIL 2016 YER İstanbul

Proje sürecinde en önemli hareket noktası, Havas Media’nın sunduğu ihtiyaç programı olmuş. Firmanın kendi içinde var olan departmanlar, kişi sayıları, bunların birbirleri ile ilişkileri tek tek incelenerek en optimal planlama geliştirilmiş. Tüm çalışanların kendilerini konforlu hissedecekleri donatılar öngörülmüş.

eskisinden oldukça farklı. Eski ofis, yerleştiği binanın fiziksel özelliğinden dolayı çok fazla bölüntüden oluştuğundan birlikte olma sinerjisi yaratılamamış; bu sebeple, yeni ofisin yer seçiminde mimari ofis ile birlikte hareket edilmiş. Değerlendirilen dört-beş seçenek arasından en uygunu ise Link Plaza’daki olmuş.

Servis için kullanılan asansörler, merdivenler ve ıslak hacimleri dışarıda bırakırsak ofis kullanımına yönelik 750 metrekarelik alan içerisinde en önemli kıstas konfor, rahatlık ve kolay erişilebilirlik olarak ele alınmış. Havas Media kendi iç organizasyonunda beş-altı farklı departmandan oluşan ancak bu departmanların birbirinden çok yalıtılmadığı bir şemaya sahip. Mimari planlamada departmanlar birbirinden soyutlanıp ayrıştırılmadan, hem bir arada olma hem de özel olma nitelikleri sağlanmış.

AR-D Studio’nun ofis tasarımlarında senelerdir süregelen, akımlar ve güncel yaklaşımları yakın takiplerine paralel olarak tasarımın ilk hareket noktası çalışanların mutluluğu, uzun mesai saatleri geçirdikleri ofisle içten bağ kurmaları ve bu metotla ev ile iş ortamı arasındaki keskin hatların yumuşatılması olmuş. İşle ilgili üretim yapan çalışanların üzerinde mekan kaynaklı etkiyi nötrleştirecek şekilde renk ve malzeme seçimleri yapılmış.

Havas Media’nın yeni ofislerinden önce çalışmalarını devam ettirdikleri mevcut ofis ve işleyiş şeması detaylıca izlenerek geliştirilen tasarım,

Koleksiyon firmasının ürünlerindeki renk ve malzeme çeşitliliği, yaratılmak istenen ortama büyük katkı sağlamış. Markanın yenilikçi ürün tasarımı geliştirme ve üretme konusundaki kararlılığı mimari ekibe daha fazla hareket alanı yaratmış.

ÜRÜNLER Atos masa sistemleri Partita masa sistemleri Calvino masa sistemleri Akkadian masa sistemleri Calvino masa sistemleri Lean masa sistemleri Guamba masalar Gala ofis koltukları Halia ofis koltukları Dastan ofis koltukları Tristan ofis koltukları Miranda ofis koltukları Kind ofis koltukları Path depolama sistemleri Adia depolama sistemleri Dilim kanepeler Babil Serdivan kanepeler Sambia kanepeler Botero koltuklar Halia berjerler Helen sandalyeler Suri puflar Bongo puflar Ray sehpalar Terna sehpalar Guamba sehpalar


RHIZOME

27


İşler & notlar KG Mimarlık Kurtul Erkmen Yüksek Mimar

KG Mimarlık olarak kurulduğunuz 90’lı yıllardan bugüne dünyada ve Türkiye’de çok şey değişti. Bütün bu değişimler içinde KG’nin değişmeyen bir özelliği var mı? Elbette, bütün kurumların vardır muhakkak. Bizim değişmeyen özelliklerimizden biri, günün ihtiyaçlarına, günün imkanlarıyla cevap verecek ortamlar yaratmamız. Mimarlığın bir yerde tarifidir de bu. Geçmişten bugüne, sadece teknoloji ya da yapı teknikleri değil, istekler, düşünceler, ihtiyaçlar ya da işlevler de değişip gelişiyor. Dolayısıyla bizler, tasarımcı olarak bunları takip etmekle ve takip ettiklerimizi de kendi kurguladığımız mekanlara aktarmakla yükümlüyüz. Dolayısıyla KG Mimarlık’ın bir anlamda ana mottolarından biri olan günün ihtiyaçlara günün imkanlarıyla cevap verme hali aynen devam ediyor. Ofisler ve çalışma ortamlarına baktığımızda, değişim için bir zaman çizelgesi kurabilir miyiz? Ofis projelerini, çalışma alanları üzerine çalışmayı seviyoruz. Bu alanlar, insanın gündelik hayatında çok önemli bir zaman dilimini içeriyor. Mimarlık eğitiminde söylenen şudur: İnsan, 24 saatinin üçte birini dinlenme, üçte birini uyku, üçte birini çalışmayla geçirir. Çalışmaya ayırdığın zaman dilimi sekiz saat gibi görünmekle beraber işin aslı ve giderek daha çok görünür olan eğilim, çalışma saatlerinin daha da artması. Sekiz saat ofiste çalışan birinin sekiz saat dinlenebildiğini asla

düşünmüyorum. Özellikle İstanbul gibi bir şehirde yaşıyorsan, evden işe, işten eve gitmek bile ortalama iki saat alıyor ve bu, dinlenme vaktinin içinde sayılmamalı. Arabada, metroda ya da otobüste geçirdiğin vakti dinlenme sayamazsın, hatta zihinsel olarak işte sayılmalısın. Bu sekiz saatlik çalışma süresi, her birey için geçerli olmak üzere, kendi diliminin çok üstüne çıkmaya başladı. Günü uzatamadığımız için de başka şeylerden feragat eder hale geldik. İkinci önemli değişim, çağın beklentisi olan hızda. Ürettiğin proje yavaş gidiyorsa, müşteriyle karşı karşıya geliyorsun, sinirler geriliyor. Ulaşımının da hızlı olması lazım, yavaş giden bir araca binersen sinirlerin geriliyor, millet daha hızlı gidiyor çünkü bir yerden bir yere. Tuttuğun takım bile yavaş oynasa kızıyorsun, “Daha hızlı oynayın, koşun!” diyorsun.

Çıkıp bir yarım saat başka bir şey düşünmek, yapmak istiyorsun. Bu sıkıştırılmış çalışmanın içinde mutlaka kendimizi yenileyecek zamanlar ve buna uygun alanlar yaratmamız lazım. Peki, bir akış olarak düşündüğümüzde, gelecek projeksiyonu yapacak olsak, gittikçe artan dinlenme ihtiyacının devam edeceğini mi düşünüyorsunuz? Benim gözlemlediğim, okuduğum kadarıyla dünya, geçmişten geleceğe, daima zenginleşmeye doğru gidiyor. Yöneticiler ya da politikacılar ülkelerde fert başına düşen milli geliri artırmaya uğraşıyor. Demek ki insanoğlu, kişisel ya da toplumsal olarak tarihten bugüne hep gelişmenin bir ucunu da zenginleşme olarak görüyor.

Dolayısıyla bu hız beklentisiyle çalışma saatlerinin uzamasını üst üste koyarsak, kişinin içinde sıkıştırılmış hissettiği gündelik hayatının ofislere yansıması lazım. Ama nasıl? Bu sıkıştırılmışlığı artırmak değil, tersine hafifletmek gerekiyor. Bu minvalde dünyada ve dünyayı takip eden bizlerde de eğilim, çalışma hayatının daha animatif hale gelerek dinlenme ya da kendini şarj etmeyi içermesi yönünde. Çünkü zihnen de buna ihtiyaç var. Sabahtan akşama kadar, sekiz saat toplantı yapamazsın; daha üçüncü saatte devreler yanmaya başlıyor.

BKM Express Ofi̇s


Peki, zenginle zengin olmayan arasında ne fark vardır? Sadece para mı? Bana öyle geliyor ki en önemli fark zenginin zamanının olması. Teorik olarak elbette, yoksa bugün, büyük firmaların patronlarına ya da CEO’larına baktığında, birçoğunun durmaksızın çalışmaktan başka bir şey yapamadıklarını görürsün. Ama işin doğrusu, zenginin daha fazla boş vakti olması gerekiyor çünkü o boş vakit dediğimiz şey, kendini yenileyebileceği, yaratıcı fikirler üretebileceği zaman dilimi esasında. Dolayısıyla bu ileriye doğru gidişte insanlığın, boş vakit ihtiyacını, iş hayatı içinde ve dışında tesis etmeye çalışacağına inanıyorum.

kendilerine o boş zamanı yaratabileceklerini ve bunun hem gündelik hayata hem de ofis hayatına yansıyacağını öngörüyorum. Tamamen otomasyona geçileceğini hayal edenler de var. Acaba dünya yeterli zenginliği, refahı biriktirdi ve bundan sonra artık o kadar çok çalışmamız gerekmeyecek mi? Aslında böyle düşünmekte haklısın. Dünya, bilgisayar teknolojisinden sonra giderek mekatronik, robotik ya da android teknolojisine doğru gidiyor. Şimdi makineler senin yerine çalışmak üzere ortaya çıkıyor gibi

olan bu üretimin ardından gelen sermaye birikiminin insanlar arasında belli bir adalet çerçevesinde dağıtılması. Aksi takdirde, toplumsal sorunlar çıkmaya başlar. Bunlar çok ciddi sosyolojik problemler, bunların üstesinden gelmek için herhalde dünyada birçok insan kafa yoruyordur ama senin soruna gelecek olursak, bu otomasyon, robot teknolojisine geçildiğinde hedef elbette bu boş vaktin sağlanması olmalı. Ama dediğim gibi, 20. yüzyılda sağlanamadı bu, onun yerine işler hızlandı. Bizim meslekten örnek verecek olursam benim babam da mimar, eskiden cetvelle çizerek senede diyelim ki üç tane proje yapardı.

19. yüzyıl sonundaki Endüstri Devrimi’yle, kömür çıkarılması, o kömürün buharlı trenlerde kullanılarak ulaşımı hızlandırması, yeni iş alanlarını ortaya çıkarması vs. ile eskisine nazaran çok daha fazla işgücü gerekti ve çalışma saatleri de arttı, hatta çocuk işçiler çalıştırıldı. Ancak insanlar, dönüp kendilerine bir bakarak “Bizim bazı düzenlemeler yapmamız gerek” dediler ve yaptılar da. Dolayısıyla bugünkü hız merakı ve aşırı yoğun çalışma halinin yanlışlığının fark edileceğini, insanların

BKM Express Ofi̇s

görünüyor ama tamamen kol kuvvetine dayalı çalışma düzeni de Endüstri Devrimi ile değişti, makinelere dayandı sistem ama bu çalışma temposunu düşürmedi. Evet, artık ulaşım daha hızlı, üretim makinelerle yapılıyor. Hatta Avrupa’da tamamen robotlar üzerinden fabrika üretimi var, 10.000 metrekarelik fabrikada dört kişi çalışıyor, eskiden belki bu sayı 144’tü. Ama mühim

Şimdi, babamdan farklı olarak artık bilgisayarla, teknolojiyle çalışıyorum ben ve üç projeyi neredeyse bir ayda yapabilir durumdayım. Geri kalan 11 ay bir yere gidiyor, dinleniyor muyum? Hayır. Sadece ürettiğin projenin sayısı artıyor. Robot teknolojisinin toplam üretimin artmasına dönük bir getirisi olması durumunda boş vakit ortaya çıkar mı? Bilmiyorum açıkçası. Senin söylediğin hedef ütopya da olabilir.

RHIZOME

29


KG Mimarlık’a dönecek olursak, konut projeleriniz olsa da kurumsal işlere ağırlık veriyor oluşunuz bilinçli bir tercih mi?

Fotoğraflar: Büşra Yeltekin

Öncelikle bu tür tercihler bizim gibi bürolara, kuruldukları yıllarda gelen işler ve işverenler tarafından belirleniyor, biraz şansın da rolü var. Sonrasında iş seçmeye başlıyorsun ve bu andan itibaren bilinçli bir tercih olmaya başlıyor. Ama o noktaya gelebilmek için daha önce yaptıkların referans olduğundan, onların üzerinden de devam ediyor. Kurumsal müşterilerle çalışmayı hep tercih ettik çünkü iletişim daha sistemli kurulabildiği için kolay ve rahat. Belki biz de tercihlerimizle, kişisel kaprislerden arınmış bir ortam elde etmeye çalıştık kendimizce. Bu, ofis projeleriyle diğer projeler arasındaki en önemli farklardan biri.

Koluman Mercedes Levent

Aslında ofis projelerinde kullanıcıların kim olduğunu bilmiyorsun. Aynısı konut projelerinde de geçerli ama orada durum farklı; o eve yerleşecek olanların kim olduğunu bilmiyor olabilirsin ancak belki 10-20 yıl, belki bir ömür boyu yaşamak hedefiyle geliyorlar. Dolayısıyla kendinle, yani tasarımcıyla olan kişisel farklılıklarını doldurmak çok daha zor ve riskli.

Eğer tasarımcı olarak dünyayı bu anlamda izliyor, tarıyor ve kendini yenilikleri bilmekle yükümlü hissediyorsan ofisi kullanan insanlara sağlayacağın ortamın onlar tarafından beğenilmesi, benimsenmesi, orada mutlu olmaları daha kolay oluyor çünkü kişisellikler azalıyor. Dünyada da bizim de yapmaya çalıştığımız şey, kavram olarak ancak 19. yüzyılın sonunda hayatlarımıza girmiş ve yakın zamanlara dek anonim olagelmiş bir mekanın bugün, daha çalışanlarına dönük, daha kişiselleştirilmiş alanlara dönüşmesine gayret etmek. Peki, firmaların kurumsal kimliklerinin mekana yansıması nasıl oluyor? Tasarımın kendisi bu kurumsal kimliği mekana nasıl tercüme ediyor? Mesela 1970’lerin ofis fotoğraflarına baktığımızda daha benzer sahnelerin olduğunu görüyoruz. Doğru, yalnız bugün de avangart örneklerin ortaya çıkışının ardından bu sefer tüm yeni yapılan ofisler ona benzeyerek aynılaşıyor. Farklı olan beğenilip, hoşa gidince talep görüyor, benzerleri türüyor ve hepsi, vakti zamanında hepimizin beğendiği Google, Microsoft gibi önde gelen firmaların ofislerine benzer oluyor. Bu hataya düşmemek gerekiyor. Önemli konulardan biri işverenlerin yönlendirilmesi. 1970’li yıllarda olmayan, ancak bugünün büyük firmaları için özellikle belirleyici bir ölçüt haline gelen bir kavram var artık: çalışan mutluluğu. Ne demek bu? Eskiden çalışanın masası, sandalyesi varsa, üstelik sandalye biraz da ergonomikse, onun mutlu olmaması için bir neden düşünülmüyordu. Hele hele hiyerarşik sırada biraz da yukarı çıkıyorsa ve kendine ait bir odası, istediği gibi görüşme yapabildiği bir telefonu, canı sıkıldığı zamanlar için odasına koyabildiği bir dartı vs. varsa, çok büyük bir ayrıcalıktı bu.

Fakat şimdi, bu değişen dünyada, çalışan mutluluğu sadece bunlarla sınırlı değil. İnsanlar -ki genç kuşaktan bahsediyorum, çalışanlar arasında 20-30 yaş grubu oldukça büyük bir yer kaplıyor- çalıştıkları yerde fotoğraflarını çekip sosyal medyada paylaşıyorlar ve bunun üzerinden diğer arkadaşlarını imrendirebiliyorlar örneğin. Artık, çalışanların mutluluk puanlarının yüksek olmadığı şirketlerde, en tepedeki CEO’lar bile yerlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Onlar açısından bile bu bir baskıya dönüşmeye başladı ki ben bunu oldukça pozitif buluyorum. Çünkü herkesin fikrinin sorulmasının, demokratikleşme dediğimiz kavramın içinin doldurulmasına aracılık etmek olarak algılıyorum. Ayrıca X, Y, Z kuşakları gibi ileriye giden kuşakların davranış biçimlerine baktığımızda, bizim 20-30 yaşlarındaki halimizle aynı olmadığını görüyoruz. Beğenmedikleri işte ya da iş ortamında çalışmıyorlar; iş değiştirmek ya da gerekirse bir müddet işsiz kalmak konusunda cesurlar. Değiştiremiyorlarsa, verimleri düşüyor ki bu, şirketler ve işverenlerin üstlenmek istemeyecekleri bir durum. Dolayısıyla çalışanın mutluluğunu, yani verimini artıracak fiziki ortamlar, mekanlar yaratmakla bir anlamda yükümlü hissediyorlar kendilerini. Aksi takdirde, nitelikli elemanlarını ellerinde tutamıyorlar çünkü o nitelikli eleman, fiziki ortamı daha nitelikli bir başka yere gitmeyi tercih ediyor. Peki tüm bu parametreler içinde iç mekan projelerindeki malzeme seçimleriyle ilgili seçenekler arttıkça kavramsal düşüncelerin mekana yansıması kolaylaşıyor mu, zorlaşıyor mu? Buna tek bir cevap vermek zor. Bana sorarsan malzeme azken, sorumluluğun da az. O bir kolaylık, elinde tek bir malzeme olduğunu


düşününce. Hatta bugün öyle yapılmış binaları görünce seviyoruz. Finlandiya’da ahşap en ucuz malzeme, her tarafı ahşap bir yapı gördüğümüzde, yahut Tadao Ando’nun zamanında brüt betonu çok ciddi şekilde kullandığını gördüğümüzde çok beğeniyoruz. Bunu bir yoksunluk olarak algılamıyoruz. Tam tersine. Malzemenin az olmasının bu anlamda kolaylığı var fakat malzemelerin artmasının da probleme çözüm üretme hususunda yardımları var. Çünkü yapı fiziği açısından her malzeme, her uygulamaya denk gelmiyor. Bir yerde söz gelimi bir malzeme iç mekanda çok doğruyken dış mekanda sorunlu bir malzeme haline gelebiliyor. Yahut düşey kullanılmaya uygun bir malzemeyi yatayda kullanmaktan çekinebiliyorsun. Şu anda malzemenin bu kadar çok olması bize şöyle bir zorluk getiriyor belki: Hepsinden nasıl haberdar olacağız? İç mekandan bahsettiğin için söyleyeyim sadece döşeme kullanacaksın diyelim, renk, desen, kalınlık, nitelik vs. çok geniş bir skalaya sahip. Ama doğru yerde kullanıldıktan sonra her malzemeye yer var. Zaten malzeme yerini bulamazsa yok olup gidiyor, piyasadan siliniyor. Ofis projelerinizde Koleksiyon kullandığınızda, neden onu seçmiş oluyorsunuz? Tek bir sebebi yok. Birkaç sebep söyleyebilirim. Birincisi, Koleksiyon eski, ciddi, kurumsallaşma yolunda hızla ilerleyen bir firma. Bence bir işletmenin kurum olması için bir nesil yetmez, en az iki nesil lazım. O bakımdan Faruk Bey çok şanslı çünkü çocukları işin içinde ve son derece iyi götürüyorlar, kendi alanlarında son derece parlaklar. Koleksiyon sadece bize değil, işverene de güven veriyor. Güven uyandıran bir firmanın, geçmişi ve geleceği olduğu bilenen bir firmanın müşteriler tarafından tercihi daha

kolay oluyor. İkincisi, firmanın ürünlerinin çizgisinin, tasarımının da bizler tarafından beğenilmesi, benimsenmesi. Koleksiyon o konuda önde gelen firmalardan biri. Çizgisini beğeniyor, ofis projelerinde çok sık kullanıyoruz. Örneğin İkaros diye bir serileri vardır ki hep beğenmişimdir. Yeni ürünler de üretiyorlar. Zaten aslında onlar yeni şeyler üretmeliler ki bizim de taze görünümlü mekanlar yapmakta elimiz güçlü olsun. Bir diğer nedense servis. Koleksiyon gibi kurumsallaşmış bir firmaya gittiğinde, yurtdışına servis verme sorunu olmuyor. Ürünleri gönderip montaj ekibini yolluyor. Romanya’da banka yaptık onlarla, tıkır tıkır çalıştı sistem. Dolayısıyla sadece ve sadece tasarım değil, dayanıklılık, ergonomi, servis, ulaşılabilir bir fiyatta olması gibi birden çok faktör devreye giriyor ve bunların hepsi toplam kaliteyi oluşturuyor. Onun için projelerimizde bol miktarda bir çözüm ortağı olarak Koleksiyon’u yanımızda görmeyi istiyoruz. KG Mimarlık’ın bu sene 27. yılı, işte ben de meslekte 35. yılıma doğru geliyorum. Bu geçtiğimiz zaman zarfında aslında yabancı ürünleri, markaları çokça kullanan Türkiye piyasası artık ağırlık olarak yerliye dönmüş durumda. Neden, fakirleştik mi? Hayır, hala müşterilerin her türlü bu işe ayıracak bütçesi var ama gerek yok. Koleksiyon yerli bir firma, onun gibi başka firmalar da var piyasada, hepsi iyi. Kime göre iyi, kimle yarışıyorlar? Birbirleriyle, yabancılarla. Ve onlardan aşağı kalmıyor, bileklerini büküyorlar. Fuarlarda, Köln’de, Milano’da olsun, gittiğimde mutlaka ziyaret ediyorum stantlarını. Her seferinde Koray Malhan gezdirir, yenilikler hakkında bilgi verir ve standın yabancılardan da ne kadar ilgi gördüğünü anlatır. Bu da benim hoşuma gidiyor açıkçası.

Proplan Ofi̇s

Katılıyorum, özellikle ofis mobilyası alanında dünyada iyi bir noktada olduğumuzu ben de deneyimledim. Türkiye marka yaratamıyor deniyor. Tabi ki senin marka yaratmaman için herkes çalışır zaten, o iş öyledir. Kimse kendi hakim olduğu alanın yeni unsurlar tarafından ele geçirilmesini istemez. Bugün marka dediğinde Batılı markalar öndedir her konuda ama şartlar doğru olduğunda, kendi pazarına güven verdiğinde -çünkü kendi pazarında tutunmadan dışarıda tutunmanın kolay olduğu düşünmüyorum- işler değişebilir. Bizim sektörde Koleksiyon gibi bir firmanın ben enikonu bir marka olduğunu düşünüyorum. Avrupa’da birçok yerde ismi geçtiğinde bilinirliği yüksek ve bunlar rastlantısal olabilecek şeyler değil, ciddi bir çalışma, emek var arkasında.

RHIZOME

31


Kısa kısa

Koray Malhan Marka ve Tasarım Direktörü

2017 yılının ilk çeyreği Koleksiyon adına çok sayıda önemli yenilik ve gelişmelerle geçti. Merkez mağaza açılışları, sergiler, konferanslar ve alınan prestijli ödüllerle dopdolu bu döneme kısaca göz atıyoruz.

Orgatec 2016, Köln

Koleksiyon’dan Kendini Kurgulayan Çalışma Alanları Orgatec’in Ardından İstanbul’da da Tanıtıldı Türkiye ve dünyadan birçok önemli tasarımcının imzasını taşıyan, Koleksiyon’un “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” teması altındaki yeni ofis tasarımları, Ekim 2016’da Köln’deki Orgatec fuarında, ardından da markanın İstanbul genel merkezinde tanıtıldı.

Koleksiyon, İstanbul

Finanstan sağlık ve eğitime kadar çok sayıda sektöre özel, yarının çalışma kültürünü şekillendirecek tasarımlar sunan Koleksiyon, yeni “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” temasını tanıttı. Çalışma ortamlarının kurgusunu bir dekorasyon unsuru olmanın ötesine taşıyıp bir çağı anlama gayreti olarak değerlendirmeyi, alışılmışın dışında sorular sormayı ve disiplinlerarası yeni diyaloglar başlatmayı hedefleyen yeni Koleksiyon tasarımları, hem Orgatec’teki uluslararası ziyaretçilerin hem de İstanbul’daki etkinlikteki davetlilerin beğenisini kazandı. Faruk Malhan ve Koray Malhan imzaları taşıyan tasarımların yanı sıra Andreas Krob, David Fox Design, Koz Susani Design, Métrica ve Studio Kairos ile işbirlikleri geliştirildi. Farklı kombinasyonlara izin veren

oturma sistemlerinden çalışma ünitelerine, modüler masa sistemlerinden bölücü panel sistemlerine kadar çok sayıda Koleksiyon tasarımı, geleneksel çalışma alanlarındaki kuralları yıkarak kullanıcılarının ihtiyaç ve yaratıcılıklarıyla şekillenen ofis ortamları sunuyor. Koray Malhan bu yaklaşımı “Ortaklaşa bir yaratım yöntemi, çalışma alanında insan zihni ve bedenine dair daha önce sorgulanmamış alanlara uzanan daha ilginç yolculuklara götürecek tüm soruları sormamız için bizi cesaretlendiriyor.” sözleriyle açıklıyor. Koleksiyon ve Tasarım Vakfı kurucusu mimar Faruk Malhan’ın Doruk Malhan, Koray Malhan ve Ayşe Malhan Makbuloğlu ile ev sahipliğini paylaştığı İstanbul’daki davette çok


Koleksiyon, Düsseldorf

yolculuğunu, dünyanın neresinde olduğumuzu ve tasarımın buradaki duruşunu ele alacağım. Bu diyalogların altını çizdiği önemli bir konu da modernizmle birlikte hayatımıza giren izleyicinin de konuya dahil olması. Bir eser ortaya çıkınca kapalı kalmıyor, bakan da izleyen de işin içine katılabiliyor. Müzikte, resimde ve artık birçok sanatta böyle.” dedi.

sayıda tasarımcı, mimar, sanatçı, akademisyen ve köşe yazarı bir araya geldi. Viyolonsel sanatçısı Édua Zádory ve performans sanatçısı Beatrix Simkó davetliler için özel bir performans sergilerken gecenin devamında DJ Murat Uncuoğlu keyifli dakikalar yaşattı. Koleksiyon’nun Avrupa’daki Merkez Noktası: Düsseldorf Mağazası Açıldı Mayıs 2017’de açılan Almanya, Düsseldorf’taki mağazasıyla Koleksiyon eğitimden finansa, ofisten ortak alanlara yönelik çok çeşitli tasarım çözümleri sunacak. Yurtiçi yatırımlarının yanı sıra, yakın zamanda Amerika ve İngiltere gibi önemli coğrafyalarda yaptığı yurt dışı faaliyetleriyle dikkat çeken Koleksiyon, Almanya Düsseldorf’taki

Medienhafen’de bulunan mağazasını açtı. 800 metrekarelik alana yayılan mağaza, Koleksiyon’un Avrupa’daki ticari ve marka faaliyetlerinin geliştirileceği yeni merkez noktası. 18 Mayıs 2017 tarihinde gerçekleşen açılış gecesinde, Koleksiyon Tasarım ve Marka Direktörü Koray Malhan “Design & Pathos” başlıklı bir konuşma yaptı. “Biz neyi, neden ve nasıl üretiyoruz? Ürettiklerimizin çevreyle etkileşimi nasıl gerçekleşiyor?” gibi soruların önemine değinen Malhan, “Yani işlevselliği ve insanın yaşayış, iş yapış biçimlerini, etkileşimlerini sorgulamak üzerine düşünmeliyiz. Bu da sadece mobilya yaparak mümkün değil. O nedenle sadece tasarım disiplinini değil, tasarımın farklı disiplinlerle olan etkileşimini, farklı disiplinler arasındaki diyaloglarını da incelemek lazım. Bu konferansta aslında müzik, semiyoloji, dil bilimi ve mimarlık teorilerini birleştirip, birlikte inceleyip insan aklının

2017’nin yeni ofis tasarımı konsepti olan “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı”nın da bu anlayış çerçevesinde katılıma açık öneriler sunduğunu belirten Koray Malhan, “Yeni ofis tasarımlarımız çalışma alanları ve kurgularındaki esnekliklerin geldiği noktayı, tasarımın farklı sanat disiplinleriyle olan etkileşimini birey, zaman ve mekan düzleminde irdeliyor. Yeni konseptimizle çalışma ortamlarının kurgusunu bir dekorasyon unsuru olmanın ötesine taşıyıp bir çağı anlama gayreti olarak değerlendirmeyi, alışılmışın dışında sorular sormayı ve disiplinler arası yeni diyaloglar başlatmayı hedefliyoruz.” dedi. Koleksiyon Yönetim Kurulu Başkanı Doruk Malhan, yeni bir mağaza açmanın kendilerini heyecanlandırdığını belirterek hedefleri hakkında şunları söyledi: “Kurulduğumuz 70’li yılların başından bu yana sürekli kendini yenileyen ve gelişim eğilimini sürdüren bir marka olduk.

RHIZOME

33


Şu anda yurtiçinde 121, yurt dışında ise 32 noktada operasyonlarımızı yürütüyoruz. Yurtdışındaki büyümemiz hızla devam ediyor ve yeni açılan Düsseldorf mağazamız bunun göstergelerinden biri. Son beş yılda yüzde 20 oranında büyüdük. 2016 yılını ise 150 milyon TL ciro ile tamamladık. Düsseldorf mağazamız bizim için başta Almanya olmak üzere Fransa, Hollanda ve Polonya gibi Avrupa’nın diğer ülkelerindeki bağlantılarımızı, iş diyaloglarımızı ve müşterilerimizin beklentilerini yöneteceğimiz bir hizmet noktası. Bununla birlikte Almanya mağazamızı sadece bir ihracat noktası olarak değerlendirmiyoruz;

Yeni mağaza, Ren Nehri kıyısında, şehrin önemli mimari merkezi olan Medienhafen bölgesinde yer alıyor. Geçmişte yük limanı ve ambar alanı olarak işlev gören bu bölge, 1990’lı yıllardan itibaren kentsel dönüşüme girerek bir ofis, alışveriş, kültür ve yaşam merkezine dönüşmüş. 1997 yılına dek eski bir depo binası olarak kullanılan ve bu tarihte Almanya mimarlık ofisi Ingenhoven Architects tarafından dönüştürülen Koleksiyon Düsseldorf mağazasının yer aldığı yapı, Frank Gehry’nin ünlü yapıtı Der Neue Zollhof’a yürüme mesafesinde; Steven Holl ve David Chipperfield tasarımı yapılara bitişik olarak konumlanıyor.

Rhizome Söyleşileri, İstanbul

buradaki konumumuz Avrupa’da kurumsal yapısı ve organizasyonu olan, gelecekteki gündeminde üretim yatırımlarının da yer aldığı bir potansiyele sahip. Almanya’daki mevcudiyetimizin sadece ticari değil, büyük ölçüde bir marka yatırımı olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa pazarında mimarlarla diyalog kurmak ve bu alanda hizmet sunmak bizim için oldukça önemli.”

İç mekanı Koray Malhan tarafından tasarlanan mağaza ziyaretçileri, yaklaşık 50 metrelik cam cephesiyle karşılayarak onlara muhteşem bir Ren Nehri manzarası sunuyor. Koleksiyon’un başta “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” serisi olmak üzere, çok sayıda ödüllü ürün doğru ışıkta incelenebiliyor.

“Rhizome Söyleşileri”nin İlkini gerçekleştirdik Geçtiğimiz sayının teması olan Aidiyet çerçevesinde yapılan söyleşi 8 Mayıs’ta İTÜ Mimarlık Fakültesi Taşkışla Kampüsü’nde Doç. Dr. İpek Akpınar moderatörlüğünde, Merve Akdağ Öner ve Gürhan Bakırküre’nin katılımıyla gerçekleştirildi. İpek Akpınar’ın aidiyet ve bu kavramın mekansal kavranışına odaklanan açılış konuşmasının ardından söz alan Merve Akdağ Öner, “Göçebe Kentli” başlıklı sunumunda “günümüz koşullarında sınırlar esnek, bilim evrensel, bilgi saniyeler uzaklığındayken aidiyet için verilen reçeteler bizi geleceğe taşıyabilecek mi?” gibi sorulara eğildi. Aidiyetin 21. yüzyılda insanların doğal ortamlarında hissettikleri bir şey mi, yoksa daha çok tüketilecek bir duygu haline mi geldiğini sorgulayan Öner, Türkiye coğrafyasının farklı bölgelerinde, kişiler ve yerleşimler arasındaki aidiyet ilişkileri üzerine gerçekleştirdiği araştırmalarından öne çıkan detayları paylaştı. Gürhan Bakırküre ise “Seçme Özgürlüğü ve Aidiyet” başlıklı konuşmasında çalışma alanında aidiyetin verimliliğe etkilerini ve günümüz çalışma kültüründeki değişimleri aktardı. Şirketlerde verim ve sürekliliğin aidiyet kavramının kazandırılmasıyla sağlanabildiğini vurgulayan Bakırküre, günümüzde Y kuşağının çalışma hayatında yer almasıyla bir dönüşümün başladığına da dikkat çekti. Bakırküre, yapılan araştırmalarda Y kuşağının kendini iyi ve mutlu hissedeceği çalışma ortamlarını, çoğu zaman daha yüksek bir maaşlı bir işe tercih ettiği bilgisini verdi.


Merve Akdağ Öner ve Gürhan Bakırküre, katılım gösteren üniversite öğrencileri ve akademisyenlerin sorularını yanıtlayarak keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiler. Her sayının tema konusunun ele alınacağı Rhizome Söyleşileri, üç aylık periyotlarda yapılmaya devam edecek. Almanya’nın En İyi 100 Listesindeyiz Koleksiyon’un “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” teması altında sunduğu serinin ilgi çeken renkli ürünlerinden Boccaporto, Almanya’nın önemli yayınlarından Dasbüro tarafından en iyi 100 tasarım listesine seçildi. Finanstan eğitime kadar çok sayıda sektöre özel, yarının çalışma kültürünü şekillendirecek tasarımlar sunan Koleksiyon, “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı” teması altında sunduğu ürünlerle dünyanın farklı bölgelerine açılmaya, başarılar elde etmeye devam ediyor.

Daha önce AIT 2016’da “Innovation Award” ile ödüllendirilen oturma ve çalışma ünitesi Boccaporto, bu kez Dasbüro tarafından en iyi 100 tasarım listesine seçildi. Ofislere yönelik elektronik aletlerden mobilyalara kadar farklı kategorilerden markaların arasında yer alan Koleksiyon, ayrıca bu listedeki tek Türk markası olarak dikkat çekti. Domus Dergisindeyiz İtalya’dan yayınlanan uluslararası mimarlık ve tasarım dergisi Domus’un Ocak 2017 sayısında Koleksiyon’un yeni serisi “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı”na geniş yer verildi. Koleksiyon’un son tasarım yaklaşımını “ileri görüşlü” olarak niteleyen yayın, bu tasarımların şirketlerin yüksek enerji ve yetenekleri kendine çekmesindeki rolüne değindi. Tasarımların Koleksiyon’un devam eden öncü çizgisini pekiştirdiğini de belirten dergi, 1972’de mimar Faruk Malhan tarafından kurulan şirketin 45 yıllık yolculuğunda katettiği mesafeye vurgu yaptı. Markanın genlerinde bulunan tasarım anlayışının her iş birimine yayıldığı ifade edilirken kurumdaki tutkunun, yarının çalışma kültürünü şekillendirecek tasarımlardan geçmişin renklerine, şekillerine, anlamlarına karşı duyulan saygıya dek uzandığının altı çizildi.

Sadece mobilyaya bağlı kalmayıp yaşam ve çalışma alanlarını oluşturan tüm öğelere dokunan, bunları bütünsel kurgular içinde sunan Koleksiyon, mimarlık ve tasarım gibi yaratıcı disiplinlere verdiği destekle de Domus’ta anıldı. Tasarım Vakfı’yla, 2013’teki kuruluşundan beri, birçok etkinliğe imza atan Koleksiyon New York, Chicago, Dallas, Londra ve Düsseldorf gibi yaratıcı şehirlerde bulunan merkez mağazalarıyla yurtdışında da önemli kitlelere hitap ediyor. Marka bu bölgelerden neler alabileceğinden ziyade buradaki yaşamlara, deneyimlere neler katabileceğine odaklanıyor. Domus dergisindeki yayında Koleksiyon Marka ve Tasarım Direktörü Koray Malhan da her sene mobilya ve dekorasyon sektörlerinden uluslararası katılımcı ve ziyaretçileri bir araya getiren NeoCon ve Orgatec fuarlarına da düzenli olarak katıldıklarını ve son yıllarda düzenledikleri sergi ve konferanslarla yedi kıtadan 20.000’i aşkın mimar ve tasarımcıya ulaştıklarını belirtti.

RHIZOME

35


Etkinlik takvimi Temmuz - Ağustos - Eylül

Atölye

EASA Danimarka 21 Temmuz - 6 Ağustos

İstanbul, Berlin, Roma: Kent Dokuları … - 30 Eylül

Buluşma

Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması (UMÖB) 31 Temmuz - 8 Ağustos

Mekan: Berlin Mimarlar Odası, Berlin www.ak-berlin.de

Sergi

Pink Floyd: Their Mortal Remains … - 1 Ekim

Dayanıklı Kent: Tasarımla Kuvvetlenmek 18 Ağustos - 17 Kasım

Mekan: Victoria & Albert Müzesi, Londra www.vam.ac.uk

Fuar

Bienal

Mekan: Nord Villepinte, Paris www.maison-objet.com

Mekan: Şikago, ABD chicagoarchitecturebiennial.org

Şikago Mimarlık Bienali 16 Eylül - 7 Ocak 2018

Sergi

Fuar

Mekan: Arter, Beyoğlu, İstanbul www.arter.org.tr

Mekan: Olympia London www.100percentdesign.co.uk

%100 Design Londra 20 - 23 Eylül

Fuar

Kongre

Mekan: Haugesund, Norveç www.filmfestivalen.no/en

Mekan: Ulusal Fuar ve Kongre Merkezi, Şanghay www.ciff-sh.com

Mekan: Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon www.livenarch.org

Pink Floyd: Their Mortal Remains

EASA Danimarka

Atölye

Festival

Mekan: Bursa www.betonart.com.tr

Çin Uluslararası Mobilya Fuarı CIFF 11 - 14 Eylül

Norveç Mimarlık Filmleri Festivali 21 - 23 Ağustos

%100 Design Londra

Mekan: Lütfi Kırdar Kongre Merkezi, İstanbul www.contemporaryistanbul.com

Canan: Kişisel Sergi 11 Eylül - 24 Aralık

Mekan: Amerikan Mimarlar Odası, San Francisco www.aiasf.org

16. Betonart Mimarlık Yaz Okulu 20 - 29 Temmuz

Mekan: Dongdaemun Design Plaza (DDP), Seoul www.seoulbiennale.org/en

Contemporary İstanbul 14 - 17 Eylül

Maison & Objet Paris 8 - 12 Eylül

Mekan: Samsun www.facebook.com/umob17

Sergi

Fuar

Seoul Mimarlık ve Kent Bienali 1 Eylül - 5 Kasım

Mekan: Frederica, Danimarka www.easadenmark.dk

Sergi

Bienal

Livenarch V-2017: Rejecting/ Reversing Architecture 28 - 30 Eylül

Maison & Objet Paris

Temmuz 2017 Ct 1

Pz 2

Pt 3

Sa 4

Ça 5

Pe 6

Cu 7

Ct 8

Pz 9

Pt 10

Sa 11

Ça 12

Pe 13

Cu 14

Ct 15

Pz 16

Pt 17

Sa 18

Ça 19

Pe 20

Cu 21

Ct 22

Pz 23

Pt 24

Sa 25

Ça 26

Pe 27

Cu 28

Ct 29

Pz 30

Pt 31

Cu 4

Ct 5

Pz 6

Pt 7

Sa 8

Ça 9

Pe 10

Cu 11

Ct 12

Pz 13

Pt 14

Sa 15

Ça 16

Pe 17

Cu 18

Ct 19

Pz 20

Pt 21

Sa 22

Ça 23

Pe 24

Cu 25

Ct 26

Pz 27

Pt 28

Sa 29

Ça 30

Pe 31

Pt 4

Sa 5

Ça 6

Pe 7

Cu 8

Ct 9

Pz 10

Pt 11

Sa 12

Ça 13

Pe 14

Cu 15

Ct 16

Pz 17

Pt 18

Sa 19

Ça 20

Pe 21

Cu 22

Ct 23

Pz 24

Pt 25

Sa 26

Ça 27

Pe 28

Cu 29

Ct 30

Ağustos 2017 Sa 1

Ça 2

Pe 3

Eylül 2017 Cu 1

Ct 2

Pz 3


İlham #OfisHalleriRhizome Her ofisin enerjisi birbirinden farklı oluyor. Günün en keyifli anını yansıtan paylaşımlar #OfisHalleriRhizome hash tagiyle sosyal medya üzerinden paylaşılmaya devam ediyor.

vuz eerya yor. @best is koku fisler m o ı z a B

@nec micira n Ofiste ki sığın ağım.

@cualala Dünya Starwars günümüz kutlu olsun.

@ozle mdulg er Biraz y eşillik, biraz g üneş, b iraz

iş...

@zeynepkologlu Fi dizisi set ekibi sette yorucu ve eğlenceli bir gün geçirirken.

Mimarın Listesi Bilge Kalfa

1. Günther Lause / Spiralkiemer 2. Colleen / Geometria del Universo 3. Kollektiv Turmstrasse / Grillen im Garten - Gerberie Version 4. Ibrahim Maalouf / Douce (feat. Oxmo Puccino) 5. Moderat / Eating Hooks 6. Nils Petter Molvaer / Intrusion III 7. Sibylle Baiber / Tonight 8. Yamasuki Singers / Yama Yama 9. Selda Bağcan / Sivas Ellerinde Sazım Çalınır 10. Polo & Pan / Plage Isolée

RHIZOME

37


Dünyada Koleksiyon NEW YORK Koleksiyon New York 228 East 58th New York, NY 10022 ABD Tel: +1 212 486 7500 info@koleksiyon.us DALLAS Koleksiyon Dallas 211 North Ervay, Suite 130 Dallas, TX 75201 ABD Tel: +1 214 577 6070 info@koleksiyon.us CHICAGO Koleksiyon Chicago 222 Merchandise Mart Plaza 11th Floor No: 132 Chicago, IL 60654 ABD Tel: +1 214 577 6070 info@koleksiyon.us KOLOMBİYA Schaller Group Cra 11 No: 93A-20 Bogota, Kolombiya Tel: +571 743 560 mariam@schallertech.com İNGİLTERE Koleksiyon Furniture Limited 9 Brewhouse Yard Londra EC1V 4JR Birleşik Krallık Tel: +44 (0)20 3405 1885 info@koleksiyon.co.uk TÜRKİYE Koleksiyon Genel Merkez Cumhuriyet Mahallesi Hacı Osman Bayırı Cad. No: 25 Sarıyer 34457 İstanbul, Türkiye Tel: +90 212 363 63 63 info@koleksiyon.com.tr

ALMANYA Koleksiyon Möbel GmbH Kaistraße 16a, 40221 Düsseldorf, Almanya Tel: +49 177 545 6562 info@koleksiyon.de AVUSTURYA Buerofreunde GmbH Börsegasse 9, A-1010 Viyana, Avusturya Tel: +43 1 532 0287 office@buerofreunde.at

HOLLANDA DingsDesign B.V. G. van Nijenrodestraat 151 3621 GJ Breukelen, Hollanda Tel: +31 63195 1872 info@loading-ddesign.com thijs@loading-ddesign.com

FRANSA Silvera Kléber 58, avenue Kléber 75116 Paris, Fransa Tel: +33 153 65 78 78 contact@silvera.fr

POLONYA R19 Sp. Z.o.o Sp.k ul. Rydygiera 19/U8 01-793 Varşova, Polonya Tel: +48 662 505 075 office@r19.com.pl

Rbc Lyon 42, Quai Rambaud, Quartier Confluence, 69002 Lyon, Fransa Tel: +33 4 72 04 25 25 lyon@rbcmobilier.com

KIBRIS Divani Mobilya 2 Irmak Sokak Gönyeli Çemberi, Gönyeli, Lefkoşa, Kıbrıs Tel: +392 224 04 50 fetanetcan@gmail.com

Design Center Montpellier 609 Avenue Raymond Dugrand Port Marianne - 34000 Montpellier, Fransa Tel: +33 4 67 024 024 designcenter@rbcmobilier.com

RUSYA Workplace Interiors Ltd. Moskova, Rusya Tel: +7 926 124 48 48 Info@workplace.com.ru

İSPANYA Artis, Entença 242, 08029 Barselona, İspanya Tel: +34 973 25 78 00 artis@artis.es

Planmax Piskarevskij Prospect, 2 Building 2, Office 221 Business Center “Benois” 195027, St. Petersburg, Rusya Tel: +7 812 612 12 95 info@planmax.ru

AZERBAYCAN Workplace Interiors Marine Plaza, 62 Uzeyir Hajibeyli Street, Bakü, Azerbaycan Tel: +99 412 599 05 82 ilham.behbudov@workplace.az Olive Interiors Neftchiler Ave. 151 Bakü, Azerbaycan Tel: +99 412 464 06 01 jamila.afandiyeva@workplace.az


KAZAKİSTAN V-time Object Office Ltd. Office 111, b/c ‘Prime’ Furmanova 100 ‘g’ 050000, Almaata, Kazakistan Tel: +7 727 312 11 22 / 23 v-time@yandex.ru MISIR Koleksiyon Egypt The 47th Building, 90th Street North 5th Settlement, Yeni Kahire, Mısır Tel: +20 2266 87 01 info@koleksiyonegypt.com BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ Palmon Group Junction 5, Road 621 P.O. Box 16753 Jebel Ali Free Zone Dubai, Birleşik Arap Emirlikleri Tel:+9714 8817000 fnashed@palmongroup.com

ÜRDÜN Triology Furniture Company Iritiria Str. Um Uthienah Vista P.O. Box 630 - 11118 Amman, Ürdün Tel: +962 6 5563778 salah@trilogyfurniture.com SUUDİ ARABİSTAN Technolight - Jeddah P.O. Box 12679 Jeddah 21483 Suudi Arabistan Tel: +966 2 669 3241 hazemalazem@technolight-ksa.com

KATAR Al Mana Galleria Salwa Road Ramada Signals Nissan Showroom P.O. Box 91 Doha, Katar Tel: +974 4 428 3636

cihan.koseoglu@almanagalleria.com.qa

Technolight - Riyadh P.O. Box 17420 Riyadh 11484 Suudi Arabistan Tel: +966 11 462 1150 riyadhbranch@technolight-ksa.com

İRAN A1 Design Unit 91, No:1/2, Tavazoei St. Qeytariyeh Blvd, Tahran, İran Tel: +98 21 22 80 72 80 info@A1.Design

BAHREYN Arch Inc 3623 Avenue Jidhafs Capital Manama, Bahreyn Krallığı Tel: +973 17 213803 chairman@buildersdepot.biz

AVUSTRALYA Jeb Interiors Solutions Pty Ltd. Level 3 80 Wentworth Ave Surry Hills NSW 2010 Sidney, Avustralya Tel: +61 477 174 632 australia@jebgroup.com

SİNGAPUR Vanguard Interiors 3 Kallang Junction Vanguard Campus Singapur 339265 Tel: +65 6538 4688 vanguard@vanguard.com.sg

ÇİN

Jeb International Ltd. 5A Cheung Wah Industrial Bldg 10-12 Shipyard Lane, Quarry Bay, Hong Kong, Çin Tel: +852 2520 2839 hongkong@jebgroup.com

RHIZOME

39


Boccaporto | Metrica

www.koleksiyon.com.tr shop.koleksiyon.com.tr Adana / Ankara / Antalya / Bodrum / Gaziantep / İzmir / Tekirdağ İstanbul Caddebostan, Masko, Modoko, Tarabya, Zeytinburnu


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.