Cilt: 1 | Sayı: 3 | Eylül - Ekim 2013
Genç ve Güzel Görünün “Haberi
Kutsal
Okula
Buluyorum”
Doğru Bilginin Kaynağı
Ev Tozu ve Küf Alerjisi
Sağlık ve Yaşam Derginiz
“Spor Benim
Midemizdeki
Sinsi Tehlike
dan z o p eno
M
In Y a km
Kabızlık Kader Değil
Kor
Ayhan Akman
Glutensiz
&
Fiyat: 6 TL / KKTC: 10 TL
Sağlıklı Yemek Tarifleri
9
772147
779507
Cilt:1 / Sayı: 3 Eylül - Ekim 2013
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Cilt: 1 ı: 2 |
| Say Temm uz 20 13
Baş A Çözümğrısının Her Y leri önüy le
İkli le Değm i r > > G şiyor m ök u
e Kan
bur
EV
“Mü zikte Çeşit liliği S eviyo r
Doğa n Cücelo ğlu
um”
Mu Formtluluk ülleri
Sa
Zayıfl ğlıklı aman ın A ltın Kural ları
Mi
7 Gün Diyet
ras K Türkl Prof. Dr. Ro avgal a Kıbrıserin Kutsa na Se rozan rı lS Barış Hare avaşı kâtı
lük
Listes
i
Fiyat: 6 TL 9
/ KKTC
10 TL
7721
47
7795 Cilt: 1 07 | Temm Sayı: 2 uz 20 13
Abonelik için
s
eri Çocu Karın klarda Ağrıs ı
?
han A
>>N
Mem
www.konseptdergisi.com.tr
Daha
sağlıklı,
olmak
mümkün mü?
mutlu ve başarılı
Sonbahara girerken hepimizin içini hafif bir hüzün kaplar. Okulların açılması, tatil döneminin sonuna yaklaşılması ve iş hayatının stresleri bizi kaygılandırmaya başlar. Kendimiz, ailemiz, yakınlarımız ve dostlarımızın yaşantılarında olabilecek değişiklikler giderek daha fazla önem kazanır. Fiziksel ve ruhsal sağlığımızın korunması için başta bilgi olmak üzere yeni gereksinimler ortaya çıkar. Evet, sağlık için olmazsa olmaz, doğru bilgidir. Bazen binlerce yılda birikmiş, bazen de birkaç saniye önce üretilmiş olsun, bilgi yaşamı güzelleştirir. Eylül-Ekim sayısı, günümüzün önemli sağlık sorunlarını değerli uzmanların kalemlerinden sizlere sunuyor. Kadınların korkulu rüyası menopoz, çocukların yaşamını karartan kabızlık, kalp sağlığımız, yaş ilerledikçe daha fazla sorun çıkarmaya başlayan eklemlerimiz ve bunların tükenmez ağrıları, insanlık tarihinin en sık kronik enfeksiyon yapan, midenin düşmanı bir mikrop: Helicobacter pylori, çağımızın sorunu olan karaciğer yağlanması ve daha birçokları Konsept’te yer buluyor. Dergimiz her sayısında Glutensiz Beslenme konusunda bilgi ve yemek tarifleri verme özelliği ile bir ilke imza atıyor. Doğru yaşam şekilleri ve mesleklerindeki başarıları ile toplumun beğenisini kazanan kişilerle röportajlar, dünyanın güzel köşeleri, geçmişe yolculuk, kültür, sanat ve bilim bu sayımızda da sizlerle… Konsept artık daha geniş bir okuyucu kitlesinin hizmetinde. Ülkemizde yaklaşık 50 ilde 180 noktada okuyucu ile buluşuyor. Amacımız toplumun sağlık ve mutluluğuna daha fazla katkıda bulunmak.
künye
Prof. Dr. Ender PEHLİVANOĞLU Genel Yayın Yönetmeni
İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni ICC Uluslararası Çocuk Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Adına Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu epehlivanoglu@konseptdergisi.com.tr Sorumlu Müdür Can Pehlivanoğlu cpehlivanoglu@konseptdergisi.com.tr Yazı İşleri & Editör Birten Çankaya birten@konseptdergisi.com.tr Yayına Hazırlık Akademi Yayınevi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Gökçe mustafagokce@akademiyayinevi.com Grafik Tasarım Akademi Tanıtım info@akademitanitim.com Web Tasarım Akademi Tanıtım info@akademitanitim.com Dijital Versiyon dijimecmua.com
İletişim Musadayı Sokak No: 7 Kat: 3 Dülek İş Merkezi Mecidiyeköy / İstanbul Tel: 0212 258 33 51 | Fax: 0212 258 33 61 info@akademiyayinevi.com www.akademiyayinevi.com | www.akademitanitim.com Baskı Ömür Matbaacılık A.Ş. Beysan Sanayi Sitesi Birlik Caddesi No: 20 Haramidere / Beylikdüzü / İstanbul Tel: 0212 422 76 00 Yönetim Yeri ICC Uluslararası Çocuk Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar Konak Apt. No: 189 D: 2 Kadıköy/İstanbul 34730 Tel: (0216) 369 06 09 | Fax: (0216) 369 13 11 Fikir ve sanat eserlerini koruma yasası gereği bu yayının tamamı veya bir bölümü yazılı olarak yayıncısından izin almaksızın basılamaz, yayınlanmaz ve çoğaltılamaz. Dergi içerisinde yer alan bilgi ve görsel materyallerle ilgili sorumluluk yazarına, reklamlarla ilgili sorumluluk reklam veren firmalara aittir. ISSN : 2147 – 7795 Cilt:1 Sayı:3 Eylül-Ekim 2013 Yayın Türü: Yerel süreli iki aylık
içindekiler Beslenme
8
KADIN Bakım 20 Güzellik Önerisi Önerilerimizi okuyun bakımlı ve güzel görünmenin sırlarını öğrenin.
K Estetik
10
Doğallığınızı Koruyun Genç ve Güzel Görünün Dr. Sibel Aksakal küçük değişiklikler ile büyük değişimlere hazır olmanın yollarını sizler için yazdı.
Sağlık
13
Romatizmal Hastalıklar Hakkında Neler Biliyoruz? Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Gülseren Akyüz en sık görülen romatizmal hastalıklar hakkında bilgi verdi.
K Gebelik
16 22 K
28
Menopoz Son Değil Yeni Bir Başlangıçtır Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Teksen Çamlıbel ile menopoz dönemi tüm ayrıntılarıyla sayfalarımızda…
ERKEK Sağlık Ritim Bozukluğu Kâbusunuz Olmasın Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Serdar Fak aritmi ve tedavi yollarını açıkladı. Kabızlık Kader Değil Bebek ve çocuklarda sık yaşanan kabızlık sorununu Çocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu anlattı. Çocuklar Tehdit Altında ! Ev Tozu ve Küf Alerjisi Alerji
K Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak çocukların sağlığını K
34 38 42 2
48 Okul Döneminde Glutensiz Diyet Uygulamanın Yolları Glutensiz Mutfak kitabının yazarı Serap Pehlivanoğlu çölyaklıların okul döneminde yaşadığı sorunları kaleme alarak gluten içermeyen leziz yemek tarifleri paylaştı.
53 Gebelik Döneminde Sağlıklı Beslenme Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu gebelik dönemini sağlıklı geçirme ile ilgili önemli bilgiler verdi.
57 K
ÇOCUK
Sağlık
31
K
olumsuz yönde etkileyen ev tozu ve küf alerjileri hakkında önemli bilgiler paylaştı. Midemizdeki Sinsi Tehlike Çocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu kronik enfeksiyona neden olan en önemli mikrop Helicobacter Pylori hakkında bilinmeyenleri anlattı. Ortodontik Tedaviyle Daha Güzel Gülüşler Gelişen ortodontik tedaviler sayesinde artık gülümsemek hayal değil. Ortodonti Uzmanı Prof. Dr. Sibel Biren inci gibi dişlere sahip olmanın yollarını bizlerle paylaştı. Modern Yaşamın Neden Olduğu Bir Sağlık Sorunu: Karaciğer Yağlanması Günümüzde en sık görülen karaciğer hastalığı olan Karaciğer Yağlanmasını Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Erol Avşar kaleme aldı.
Diyet Sonbaharı Formda Karşılayın Yaz bitti diye formunuzu bozmayın. Beslenme ve Diyet Uzmanı Burcu Aslan sonbahara formda girme yollarını 3 günlük detoks diyeti ile birlikte açıkladı.
64 PSİKOLOJİ Kapalı Alan Korkusu Sosyal Hayatınızı Ele Geçirmesin Psikolojik rahatsızlıklar arasında en sık görülenlerin başında gelen Klostrofobi hakkında bilmek istedikleriniz sayfalarımızda.
135 EVLİLİK Adım Adım Evliliğe Hayatınızın
en özel gününe az zaman varken planlı hareket etmek en doğrusu. Sizin için hazırladığımız önerilerle düğününüz masal tadında geçecek.
K EĞİTİM
66 K
70
Okula Başlamanın Doğru Yaşı Çocuğunuz ilkokula başlayacak ancak siz hangi yaşta başlayacağı konusunda kararsızsanız İlköğretim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ayla Oktay sizler için yazdı.
136
YAŞAM Röportaj
‘Haberi Kutsal Buluyorum’ Ekranların başarılı ve güzel haber sunucusu Jülide Ateş ile kariyerini, hedeflerini, haberciliği ve özel yaşamını konuştuk.
Buketiniz Sizi Yansıtsın
Gelinliğinizi tamamlayacak olan en önemli ayrıntı buket seçimidir. Birbirinden renkli buketleri sizler için seçtik.
Turizm & Gezi
76 82 K
90 97
Masalsı Bir Yolculuk Gemiyle Rodos & Santorini & Mikonos’un tüm güzelliklerini keşfe çıktık, sizlerle paylaştık. Dünya Harikalarından Seçmeler Tamamı insanoğlu yapımı dünya harikaları görenleri büyülüyor. ‘Spor Benim Yaşam Tarzım’ Yeşil sahaların tecrübeli oyuncusu Ayhan Akman ile futbol geçmişi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
138 MEKÂN
Spor
Ekonomi ve Sağlık İstanbul Üniversitesi İktisat Politikası Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet İncekara son yıllarda oldukça gelişen sağlık ekonomisi hakkında önemli bilgiler paylaştı. Ekonominin Düzenini Değiştiren Trend: E- Ticaret Ekonomist Melis Bitlis dünya çapında bir trend haline gelen e-ticaret’i anlattı. Y
CM
MY
CY CMY
K
Nanoteknoloji Sağlığın Hizmetinde Birçok alanda olduğu
gibi sağlık sektöründe de önemli yere sahip nanoteknoloji konusunu Teknoloji Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akalın yazdı.
Sağlık ve Yaşam Derginiz
Teknoloji
Her Ay
Doğru Bilginin Kaynağı
111
M
Cilt: 1 | Sayı: 3 | Eylül - Ekim 2013
108
kendilerine özgü bir yorum katan Leone Restaurant’ı çok beğeneceksiniz.
Ekonomi
C
106
İtalyan Mutfağının Cesur İsmi: Leone İtalyan mutfağına
Hareketsizlik Çocuklarda Hızlı Kilo Aldırıyor Kaliteli Yaşam Danışmanı Haluk Saçaklı çocuklarda kilo alımının önüne geçme yollarını kaleme aldı.
Kısa Kısa Genç ve Güzel Görünün “Haberi
Kutsal
Okula
Buluyorum”
Yemek Tarifleri Kültür & Sanat Dünya Gündemi
Ev Tozu ve Küf Alerjisi “Spor Benim
Midemizdeki
Sinsi Tehlike
n ozda enop
M
k
Kor
Ayhan Akman
Glutensiz
In ma Y
&
Kabızlık Kader Değil
Fiyat: 6 TL / KKTC: 10 TL
Sağlıklı Yemek Tarifleri
9
772147
779507
Cilt:1 / Sayı: 3 Eylül - Ekim 2013
Medikal Etkinlikler Haberler Alışveriş Rehber
K
: Kapak Konusu
Sağlık Testleri
3
Fazla
Kısa Kısa
Pirinç Tüketimi Diyabet Sebebi
Diyabetin görülme sıklığı her geçen yıl hızla artıyor. Özellikle erişkin yaşlarda ortaya çıkan tip 2 diyabet, bel ve göbek bölgesinde kilo sorununa yol açarak obezite sorununa da zemin hazırlıyor. Beslenme ile yakından ilişkisi göz önüne alınarak yapılan son araştırmalar sık tüketilen beyaz pirincin tip 2 diyabet riskini %12 artırdığını ortaya çıkardı. Haftada iki gün ya da daha fazla esmer pirinç tüketenlerde ise diyabete yakalanma riskinin %11’e varan oranla azaldığı görüldü. Beyaz pirinç kan şekerini hızla yükseltip insülin hormonunu artırıyor. Uzmanlar daha sağlıklı olması bakımından esmer pirincin yanı sıra nohut, mercimek gibi işlenmemiş tahılların tüketilmesini tavsiye ediyor.
01
İnsülini Azaltmak İçin Tavsiyeler • Doymuş yağ içeren besinlerden uzak durun. • Karbonhidrat içeren yiyecekleri fazla tüketmeyin. • Çayı ve kahveyi şekersiz için, tatlandırıcı kesinlikle kullanmayın. • İçerisinde şeker bulunduğu için meyve tüketimine sınırlama getirin. • Bol bol taze sebze tüketin. • Düzenli egzersizi yaşamınızın ayrılmaz parçası haline getirin.
Ekmekte
Katkısız Dönem Başladı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yayınladığı tebliğ kararınca ekmekten 17 adet katkı maddesi arındırılarak kepek ve tahıl oranı artırıldı, tuz oranı ise azaltıldı. Düzenlemeye göre ekmek sadece un, tuz ve sudan yapılmaya başlandı. Yeni düzenleme ekmeğin içeriği kadar sunum şekline de bazı kriterler getirdi. Türk Gıda Kodeksi Ekmek ve Ekmek Çeşitleri Tebliği’ne göre pazar, manav gibi açık yerlerde ekmek satışı yasaklandı. Ekmek alırken eldiven takma şartı konuldu. Yeni düzenlemeler ile ekmeklerin katkı maddelerinden uzak, daha sağlıklı, lezzetli ve hijyen olması hedefleniyor.
4
/ Kısa Kısa
02
bi
Ojelerdeki Büyük Tehlike!
Pek çok kadının vazgeçilmezi olan ojelerdeki kimyasallar mercek altına alındı. Sağlık Bakanlığı’nın Avrupa Komisyonu Bilimsel Komitesi ile birlikte yürüttüğü çalışmayla ojenin içerisinde bulunan 3 kimyasal maddenin zararlı olduğu belirtildi. Tırnakların sertleşmesini sağlayan formaldehit, tırnağın kırılmasını önleyen dibutyl ftalat ve oje renginin kalıcılığını sağlayan toluene maddelerinin kullanımına sınırlama ve yasak getirildi. Kozmetikte ‘zehirli üçlü’ olarak adlandırılan bu kimyasallar kanserden astıma kadar birçok hastalığa neden olarak sağlığı tehdit ediyor.
03
Çalışırken Kilo Vermek
Mümkün
Çalışan insanların en büyük şikâyetlerinin başında kilo alımı geliyor. Özellikle teknolojinin de ilerlemesiyle birlikte masa başında geçirilen uzun saatler büyük ölçüde kilo alımının da yolunu açıyor. Egzersiz alışkanlığı olmayanlarda bu sorun daha fazla kendini gösteriyor. İş yaşamında uygulayabileceğiniz formüllerle hem çalışıp hem de formunuzu korumak mümkün.
04
• Kahvaltınızı ofiste değil evde yapmayı tercih edin. Kahvaltının günün en önemli öğünü olduğunu unutmayın. • Fazla çay, kahve, meşrubat tarzı içecekler tüketmeyin. Bunların yerine su ve yeşil çay için. • Öğle yemekleri için fast – food tarzı yerlerden uzak durun. Düşük kalorili ve hafif yemekler yemeyi tercih edin. • Yanınıza taze meyveler alın. Ofiste atıştırmak için hazır gıdaları değil; meyveleri tercih edin. • Masa başında devamlı oturmayın. Arada yapacağınız küçük egzersizler ile kol, bacak ve omuzlarınızı hareket ettirin. • İş yerinizde asansöre biniyorsanız merdiven kullanmayı tercih edin.
Kısa Kısa /
5
Ayak Bakımını İhmal Etmeyin
Kısa Kısa
Güzel ve bakımlı ayaklara sahip olmayı kim istemez ki? Günlük yaşam içerisinde yıpranan ayaklarınız için evde rahatlıkla uygulayabileceğiniz önerilerimize göz atın. • Ayaklarınızı her gün 10 – 15 dakika ılık suda bekletin. Böylece günün yorgunluğunu da atmış olacaksınız.
05
• Ayak tırnaklarınızı her zaman düz kesin. Yanlış kesilen tırnakların batma problemine yol açabileceğini unutmayın. • Belirli aralıklara ayaklarınızı ölü hücrelerden arındırmak için peeling yapın. • Sertleşen topuklarınızı duş sonrası ponza taşı ile ovun.
esi ım Mask
• Ayak kremi ile her gün düzenli masaj yaparak hem ayaklarınızı nemlendirin hem de ağrıları yok edin.
yak Bak A ı m ı p Ev Ya
eler Malzem ağı süt i yağı rd a b tan ceviz u is d *1 s in h eya m yağı v *Şeker aklarıtlı bade ta ı, ğ a y tırın. Ay laış r a k *Bebe ta kap duru derin bir letin. Ilık su ile uşahepsini k e in b y r a ın le ik e ız um Malzem yaparak 15 dak rün. Ayakların i sü saj nıza ma an nemlendiric d . ın iz rd in A s cek yın. unu göre ğ u ld o cık
06
Ayın Meyvesi:
Nar
Sonbahara girdiğimiz bugünlerde raflarda yerini almaya başlayan nar, uzmanlarca doğal ilaç olarak gösteriliyor. Yemesi her ne kadar zahmetli olsa da bu mucize meyvenin faydalarını göz ardı etmek imkânsız! • İçerisinde bol miktarda potasyum ve C vitamini içerir. • Yüksek antioksidan oranı sayesinde kansere karşı koruyucu özelliği vardır. Uzmanlar 1 bardak nar suyundaki antioksidan maddenin 10 bardak yeşil çaya eşit olduğunu söylüyor. • Bağışıklık sistemini güçlendirdiği için hastalıklara karşı direnç sağlar. • Kolesterol ve şekeri dengeler, tansiyonu düşürür. • Düzenli tüketildiği takdirde kalp krizine yakalanma oranını büyük ölçüde azaltır. • Ciltte yaşanan enfeksiyon riskini azaltarak pürüzsüz bir görünüm sağlar. • 1 bardak nar suyu vücudun ihtiyacı olan enerjiyi vererek yorgunluğun önüne geçer. • Pek çok kişi içini yedikten sonra kabuğunu atar. Oysaki narın içi kadar dışı da oldukça faydalıdır. Nar kabuğu kaynatılıp içildikten sonra her türlü mide sorununa iyi geldiği gözlemlenmiştir.
6
/ Kısa Kısa
Aktif Beyin Alzheimer’a Karşı
07
Yaş ilerledikçe beyin fonksiyonları eski gücünü kaybederek azalmaya başlar. Bu normal bir süreç olsa da Alzheimer’da seyir çok daha hızlı olur ve beyin normal çalışma düzeninden oldukça uzaklaşır. En önemli belirtileri arasında günlük hayatta sık kullandığı kelimeleri unutma, eşya kaybetme ve nereye koyduğunu hatırlayamama, ruhsal gelgitler ve konuşma bozukluğu bulunan Alzheimer’a yakalanma oranı her geçen yıl artış gösteriyor. Araştırmalar dünyada 25 milyondan fazla Alzheimer hastası olduğunu ve her geçen yıl 5 milyon yeni hastanın eklendiğini belirtiyorlar. Uzmanlar ise beyin ne kadar aktif tutulursa Alzheimer’a yakalanma riskinin o ölçüde azalacağı konusunda uyarıyor. Geç emeklilik, bulmaca – satranç gibi beyni çalıştıran zihinsel aktivitelere yönelme, bol bol omega 3 içeren yiyecekler tüketme Alzhemire’a karşı alınabilecek önlemler arasında yer alıyor.
10 Adımda Kendinizi Zinde Hissedin 1- Güne Kahvaltı İle Başlayın Zengin bir kahvaltı size gün boyu ihtiyacınız olan bütün enerjiyi verecektir. Sabahları kahvaltı sofrasına oturmadan evden çıkmayın. Kahvaltı yapmayı alışkanlık haline getirin. 2- Öğün Atlamayın 3 ana öğün başta olmak üzere ara öğünlerle de yemek ihtiyacınızı karşılayın. Midenizi asla boş bırakmayın. Aksi halde kan şekeriniz düşecek ve halsiz hissetmenize neden olacaktır.
3- Egzersiz Yapın Vücudunuzu hareketsizliğe alıştırmayın. Yaz –
kış fark etmeksizin doğada yürüyüş yapın, haftada en az 3 kere egzersiz hareketleri ile kaslarınızı çalıştırın. Asansör kullanmak yerine merdiven çıkmayı tercih edin.
4- Susuz Kalmayın Her gün terleme, spor vb. yollardan kaybedilen su yerine konulmadığı takdirde yorgunluk, unutkanlık, konsantrasyon kaybı gibi sorunlara neden olur. Bunun önüne geçmek için günde 2,5 litre su içmeyi ihmal etmeyin. 5- Uykunuzu İyi Alın Vücudunuzu asla uykusuz bırakmayın. Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen göstererek uyku düzeninizi koruyun. Kaliteli uykunun sizi enerjik hissettireceğini unutmayın.
6- Sigaradan Uzak Durun Sağlığınızın en büyük düşmanı olan sigarayı hayatınızdan uzak tutun. Birçok hastalığa davetiye çıkaran sigaranın sizi tutsağı haline getirmesine izin vermeyin.
7- Stresten Arının Her insan gündelik hayatta stres verici durumlar ile karşılaşır. Ancak bunu en az seviyeye düşürmek sizin elinizde. Kötü düşüncelerin enerjinizi düşürmesine izin vermeyin. Böyle anlarda stresinizi atmanızı sağlayacak aktivitelere yönelin.
08
09
Solaryum Kanser Riskini
Artırıyor
Tüm kanser türleri arasında en sık görülen cilt kanserinin başlıca nedeni UV ışınlarıdır. Deride kalıcı lekeler bırakan ve cildin erken yaşlanmasına neden olan bu ışınların ana kaynağı güneş olsa da solaryum makineleri en az güneş kadar tehlike saçıyor. ABD’de yapılan araştırmalar sonucu, UV ışınları üreten lambalardan oluşan solaryum makinelerinin sık kullanılmasına bağlı olarak 40 yaş altı kadınlarda cilt kanseri görünme oranının ciddi oranda arttığı gözlendi. Bu endişe verici gidişi önleyebilmek adına Amerikan Kanser Derneği ve Amerikan Tıp Derneği’nin de desteğini alarak hazırlanan yasa ile ABD’nin Illinois eyaletinde 18 yaş altındakilerin solaryuma girmesi yasaklandı. Solaryuma fazla girmenin bağımlılığa neden olarak kansere davetiye çıkardığını belirten uzmanlar yılda 12 seansın geçirilmemesi konusunda hem fikir.
8- Sebze – Meyvelerle Dost Olun Öğünlerinizde sık sık mevsim sebzelerine yer verin. İçerdiği vitamin ve minerallerin sizi dinç tutacağını unutmayın. Öğün aralarında da taze meyve yiyin. 9- Alkol Tüketiminde Aşırıya Kaçmayın Fazla alınan alkol gece uyku kalitenizi etkileyeceği gibi ertesi gün de yorgun hissetmenize neden olacaktır. Vücudunuzun dengesini korumak için aşırıya kaçmamaya özen gösterin. 10- Omega-3’lerden Yararlanın Deniz ürünleri başta olmak üzere; soya, ceviz, fındık, yeşil yapraklı sebzelerde bolca bulunan omega 3,alzheimer başta olmak üzere kalp – damar hastalıklarının, felcin ve yaşlanmanın önüne geçiyor. Sağlıklı ve zinde bir yaşam için sık tüketmeye özen gösterin.
7
20
1
Bakımlı ve güzel görünmek her kadının en büyük isteklerinden biridir. Uygulaması oldukça kolay ve faydalı olan önerilerimizi okuyun ve hemen harekete geçin…
Saçınızı yıkadıktan sonra havluyla veya kendi haline bırakarak kurutmak en sağlıklısıdır. Ancak saç kurutma makinesi kullanıyorsanız en hafif dereceye ayarlayarak saç derinize fazla yaklaştırmamalısınız.
5
Buz uygulaması ile cildinize canlılık kazandırın. Buz torbasını belirli aralıklarla yüzünüzde gezdirmeniz gözeneklerinizin açılmasına yardımcı olur.
6
Saçlarınız eski görünümünden uzaklaşarak yıpranmışsa üzülmeyin. Nemli saçınıza Argan yağı ile masaj yapın. 30 dakika bekledikten sonra yıkayın. Argan yağının içerisinde bulunan E vitamini saçınızı besleyerek canlı ve parlak bir görünüm kazandıracaktır.
2
3
Haftada 2 kez duş esnasında vücudunuza peeling uygulayın. Peeling ölü hücrelerinizden kurtulup yumuşak bir cilde sahip olmanızı sağlar. Duş sonrası ponza taşı ile topuklarınıza bakım yapmayı da ihmal etmeyin.
8
/ Kadın
Güzellik Önerisi
25 yaşından itibaren cilt dış faktörlerden etkilenmeye başlar. Cilt sağlığını korumak için uzman yardımı ile uygun bir nemlendirici seçin, düzenli olarak cilt bakımı yaptırın, cilt temizliğinize önem vererek asla makyajlı uyumayın. Cildiniz nem kaybettikçe kırışır ve daha çabuk yaşlanmaya başlar. Banyodan çıktıktan sonra tüm vücudunuza nemlendirici sürmeyi unutmayın.
7
Yaşlanmanın en büyük nedeni olan güneş ışınlarından sadece yazın değil kışın da korunmalısınız. En az 15 SPF koruma faktörü olan kremleri yüzünüze ve açık bölgelerinize sürmeden dışarı çıkmayın.
8
Gece yatmadan önce ellerinize vazelin sürüp pamuklu bir eldiven geçirerek uyuyun. Sabah uyandığınızda ellerinizin yumuşacık olduğunu göreceksiniz.
13
Rujunuzun daha kalıcı olmasını isterseniz sürdükten sonra transparan pudra ile tamponlamanız yeterli.
Yarım limonun suyu ile az miktarda zeytinyağını karıştırıp ellerinize sürün. 15 – 20 dakika bekledikten sonra yıkayın. Ellerinizde oluşan kuruluk ve çatlaklar yok olacak.
Parfümde kalıcılığı artırmak için parfümünüzle aynı kokuya sahip bir vücut losyonunu sürüp ondan sonra parfümü sıkmanız etkili bir yöntem olacaktır. Ayrıca bilek içleriniz ve boynunuzun yanı sıra saçlarınıza da uygularsanız gün boyu kalıcılığını korursunuz.
Doğal maden suyu ile cildinizi silmeniz daha parlak ve canlı bir görünüme sahip olmanızı sağlar.
Seyrek kaş ve kirpikler için hint ve tatlı badem yağı kullanabilirsiniz. Kaş ve kirpiklerinizin zamanla beslenip gürleştiklerini göreceksiniz.
9
10
14
15
11 16
Diş fırçası ile dudaklarınızı fırçalamanız ölü derilerden kurtulmanıza yardımcı olur.
Dudaklarınız kuru ve çatlaksa bir çay kaşığı balı bir miktar şeker ile karıştırıp dudaklarınıza sürün. Belirli aralıklarla yaptığınızda dudaklarınız yumuşacık olacak.
Kuruyan dirseklerinize badem yağı sürerseniz yumuşamasını sağlarsınız.
12
Tırnaklarınızın sararmasını engellemek için haftada 2 kez limonlu suda 10 dakika bekletin, ardından ılık su ile yıkayın.
17
18
Gözleriniz küçükse göz içine beyaz kalem çekmeniz olduğundan daha büyük gözükmelerini sağlayacaktır.
Saç kremini sadece saç uçlarına uygulayın. Saç diplerine sürmeniz saçlarınızın yağlanmasına neden olur.
19
Koyu renk göz halkalarından şikâyetçi iseniz K vitamini içeren kremleri kullanmayı deneyin.
Kadın /
20 9
Doğallığınızı Dr. Sibel Balta Aksakal Estetik ve Dermatoloji Uzmanı
Koruyun
Genç ve Güzel Görünün Genç ve güzel görünümü korumak, onu tekrar elde etmekten daha değerlidir.
Yüzümüz, bizi tanıtan ve duygularımızı ifade etmemizde zenginlik sağlayan en önemli bölgedir. O halde, daha genç ve güzel görünüm için ihtiyacımıza yönelik uygulamalar yaptırırken doğal görünümünü değiştirip farklılaştırırsak, kendimize
Küçük değişiklikler, büyük değerler kazandırır.
10
/ Kadın
olduğu kadar çevremize de belirli ölçüde yabancılaşırız. Ara sıra rastladığımız maske gibi donuk yüzler, şişirilmiş hatlar ve doğal görünümü azaltılmış yüzler, hemen fark edilir ve elbette kişinin görünümünü daha olumlu kılmaz.
Kişilerin kendi kontrolü dışında ve yaş aldıkça cildinin kırışması, hareketli kasların derin izler bırakması, çökme alanları ve gözeneklerin belirginleşmesi doğal bir süreçtir. Bu durumun daha erken ya da geç belirginleşmesi hem genetik hem de yaşam şartlarının oluşturduğu faktörlere bağlıdır. Bu şekilde oluşmuş görünümün ilerlemesini durdurmak, düzeltmek ve hatta oluşmasını önlemek mümkündür ve hepimizin genel olarak beklentileri içindedir. Kliniğimize başvuran birçok kişinin
öngörüşmede kaygılarını yansıtan; “Botoks ve dolgu gibi uygulamalar yaptırmak istiyorum ama, sonuç nasıl olacak? Aile bireyleri ve çevrem beğenir mi?” soruları vardır. Peki, bu uygulamalar nasıl yapılırsa genç ve güzel görünüm kazanılırken aynı zamanda doğal görünüm de korunur? Değerlendirme alanlarını tek tek ele almak yerine, öncelikle bütünsel bir yaklaşım içerisinde orantının sağlandığı, yüz ifade özelliklerinin ve doğal hatların korunduğu bir görünüm hedeflenmelidir.
En güzel cilt, sağlıklı cilttir.
Kadın /
11
Gençleşmenin üç yolu: Botoks ile Kırışıklıklara Veda Edin Clostridium botulinum denilen bakterinin toksininden üretilen bir ilaçtır. Doktorlar tarafından çeşitli sağlık sorunlarını tedavi etmek için kullanıldığı gibi, elbette estetik görünüme dönük uygulamalarda da kullanılmaktadır. Botoks enjeksiyonları, belirli kasların çalışmasını zayıflatmak veya bloke ederek engellemek amacıyla uygulanır. Böylece, yüz kırışıklıklarının geçici olarak giderilmesi ve oluşumunun engellenmesi sağlanır. Kaş arası, alın, göz kenarlarındaki kaz ayakları en yaygın uygulama alanlarıdır.
Mezolifting ve vitamin enjeksiyonu olarak da bilinmekte olup yüzün genelinde ve ihtiyaca göre dekolte alanında gençleşme, sıkılaşma ve parlaklık sağlayan bir uygulamadır. Hyaluronik asit, vitamin ve amino asit içeren solisyonun yüzeysel bir enjeksiyonudur. Yaşa ve yaşam şartlarına bağlı olarak, cilt hücrelerinin temel yapı taşı olan elastin ve kolojen eksikliğinin giderilmesinin yanı sıra cildin yeterli ölçüde nem kazanmasını da sağlar. Buna bağlı olarak, yapısal bozuklukları onarır, toparlar, sıkılaştırır ve daha genç görünüm kazandırır.
Dolgu Maddeleri ile Güzelliği Yakalayın
Genç görünüm amaçlı yaptığımız botox, dolgu ve yüz mezoterapisine ek olarak, medikal uygunluğu bulunan; oksijen desteği sağlayıcı ozon uygulamaları ve termal ısı sağlayıcı radyofrekans uygulamaları da başarının hızlanması ve desteği için kullanılabilmektedir ve cildin doğal yönden kendi yapısal onarımıyla genç ve güzel görünümünü sağlamaktadır.
Kırışıklık, çökme ve büzüşme alanlarının düzeltilmesi amacıyla kullanılır. Vücudun temel yapıtaşı maddesi olan hyaluronik asidden oluşan dolgular, deri içine enjekte edildiğinde, çizgilerin ve kırışıklıkların belirginliği giderilir veya azaltılır. Dudaklarda ise dolgunluk sağlanabilir veya şekillendirme amaçlı kullanılabilir.
12
/ Kadın
Yüz Mezoterapisi ile Gençliğe Adım Atın
Romatizma Hakkında Prof. Dr. Gülseren AKYÜZ Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı ve Algoloji (Ağrı Bilimi) Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Bilinmeyenler
Romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemimizi etkileyen oldukça önemli bir hastalık grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Erken tanı ve tedavi ile fonksiyonel kayıpları önlemek mümkündür. Var olan risk faktörlerinin azaltılması, hasta eğitimi, koruyucu önlemlerin öğretilmesi, tedaviye uyum önemlidir. Egzersizler, atel kullanımı, fiziksel ajanların uygulanması tedavinin başarısını artırır. Gerektiğinde cerrahi girişim de yapılmalı ve hastanın yaşam kalitesi yüksek tutulmalıdır.
Diz kireçlenmesi kadınlarda daha sık görülmekle birlikte şişmanlık büyük bir risk faktörüdür.
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bunları bir arada tutan bağlarda hasarlanmaya ve eklemlerde “ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığına” yol açan hastalıklara genel olarak “Romatizma/Romatizmal Hastalıklar” denilmektedir. Romatizma tek bir hastalık değildir, yaklaşık 200 adet hastalık, romatizmal hastalıklar başlığı altında sınıflanmaktadır. Romatizmal hastalıklar; dejeneratif ve enflamatuar (iltihaplı) olmak üzere iki büyük gruba ayrılır. Dejeneratif gruptaki en önemli hastalık Osteoartrit (OA) olup halk arasında ‘Kireçlenme’ olarak bilinir. Romatizmal hastalıklarda ikinci büyük grup; enflamatuar (iltihaplanma ile oluşan) hastalıklardır. Bunlar arasında romatoid artrit, ankilozan spondilit ve diğer spondilartropatiler, çocukluk çağı artriti, gut ve diğer bağ dokusu hastalıkları (lupus, skleroderma, dermatomiyozit, tanımlanmamış bağ dokusu hastalıkları gibi) sayılır. Kireçlenme Nedir? Ülkemizde yaklaşık 5 milyondan fazla kişide kireçlenme olduğu tahmin edilmektedir. Toplumların yaş ortalaması arttıkça
kireçlenme yaygınlaşmakta ve tedavisi giderek artan bir mali yük oluşturmaktadır. Kireçlenme, eklem kıkırdağı yapısının bozulması, aşınması, incelmesi ve hatta kaybına neden olur. Ayrıca, eklem kıkırdağının altındaki kemik dokusunda da değişiklikler sonucu kemikte büyümeler ve eklem kenarında çıkıntılar gelişir. Sonuçta eklemlerin normal yapısını bozarak, hareketlerde kısıtlanmaya ve ağrıya neden olur. Kireçlenme nedenleri arasında yaşlanma; ilerleyen yıllarda değişime uğrayan hücreler ve eklem biyomekaniği vardır. Risk faktörleri arasında kırığa yol açmayacak düzeydeki travmalar, raşitizm ve osteomalazi gibi metabolik kemik hastalıkları, zeminde var olan enflamatuar eklem hastalıkları, obezite, ileri yaş ve fiziksel inaktivite(sedanter yaşam) sayılabilir. 70 yaş ve üzerinde görülme sıklığı yüksektir. Ayrıca eklemlere tekrarlayıcı ve ağır yük bindiren mesleklerde çalışanlar da özellikle risk altındadır. En sık diz, kalça, el - parmak eklemleri, ayak başparmağı ve omurgada görülür. Diz kireçlenmesi özellikle kadınlarda sıktır ve şişmanlık ile görülme olasılığı artar.
Kadın /
13
Kireçlenmenin Belirtileri Nelerdir? ○ Yürüme, merdiven inip çıkma gibi efor gerektiren ve eklemlere yük bindiren aktivitelerde zorlanma ve ağrı vardır. ○ Ağrı genellikle harekete başlama esnasında ya da günün ilerleyen saatlerinde yorgunluk ile artarken düzenli fiziksel aktivite ve dinlenme ile azalır. ○ Kemik çıkıntılara bağlı olarak eklem şiş ve iri görünebilir. ○ Sabahları 15 dakikayı geçmeyen eklem tutukluğu, özellikle yürümeye başlarken ilk birkaç adımda eklemlerde katılık hissedilir. ○ Hareket sırasında eklemden çıtırtılar duyulabilir. ○ Belirtilerin arttığı alevlenme dönemleri olabildiği gibi, uzun süren şikâyetsiz dönemler de görülebilir. ○ Kireçlenme olan ekleme komşu kaslarda zayıflama ve güçsüzlük dikkati çeker. Kireçlenmenin Tedavisinde Amaç: • Ağrı ve tutukluğun giderilmesi • Eklem fonksiyonlarının korunması ve iyileştirilmesi • Kas gücünün korunması ve geliştirilmesi • Günlük yaşam aktivitelerinin rahat yapılabilmesidir
Kireçlenme Nasıl Tedavi Edilir? Günde yarım saat yürüyüş kemikler, kas ve eklemler için idealdir.
14
/ Kadın
Tedavide en önemli nokta; hasta ve hasta yakınlarının hastalık hakkında bilgilendirilmesi ve koruyucu önlemlerdir. Çok kilolu olmanın önlenmesi, risk faktörü olabilecek eklemleri zorlayıcı aktivitelerden ve ağır sporlardan kaçınılması şarttır. Örneğin 5 kg lık zayıflama diz üzerindeki yükü 15 - 20 kg azaltır. Parasetamol gibi basit ağrı kesici ilaçların yanı sıra antienflamatuar denilen, halk arasında antiromatizmal olarak bilinen nonsteroid antienflamatuar ilaçlar oldukça sık kullanılmaktadır. Bu ilaçların ağrı kesici ve enflamasyonu giderici özellikleri daha güçlü olmakla birlikte başta sindirim sistemi ve kalp olmak üzere birçok sistemik yan etkisi bulunduğu unutulmamalıdır. Bu
nedenle bu grup ilaçlar doktor kontrolü altında ve belirli sürelerde alınmalı, onun dışında diğer tedavi seçeneklerine yönelmelidir. Glukozamin ve kondroitin sülfat gibi ağızdan alınan kıkırdak desteği ilaçlar ve eklem içine verilen hyalüronat gibi kıkırdak enzimlerinin kullanımı tartışmalıdır. Fizik tedavide yüzeysel sıcak, derin ısı ajanları, ağrı kesici amaçlı elektrik akımı uygulamaları, lazer gibi fizik tedavi uygulamalarının yanı sıra kas gücünü artıran, eklem hareket açıklığını koruyan egzersizler verilir. Ayrıca günde yarım saat yürüyüş kemikler, kas ve eklemler için idealdir. Kronik bir hastalık olması, ağrının devamlılığı oldukça rahatsız edicidir. Hastalara psikolojik destek verilmesi, ağrı ile mücadelede önemlidir. Şikayetleri tüm bu tedavi yöntemleri ile
Her eklem ağrısı romatizma değildir.
geçmeyen hastalarda eklemlere yönelik cerrahi girişim planlanabilir, ancak özellikle hastanın yaşı, genel durumu, operasyon sonrasında rehabilitasyon programına uyumu gibi faktörlerin cerrahi başarıyı olumlu veya olumsuz etkileyeceği unutulmamalıdır. Romatoid Artrit Nedir ? Romatoid artrit (RA); romatizmal hastalıklar içerisinde el ve ayak gibi küçük eklemleri simetrik tutan, yarım saat ve üzerinde sabah tutukluğu, eklemlerde iltihaplı romatizmal bulgular (eklem şişliği, ısı artımı, eklem ağrısı, fonksiyonel kayıp ve eklem deformitesi gibi) ile seyreden, sistemik sorunlara da yol açan enflamatuar bir romatizmal hastalık olup başlangıç yaşı 30-40 arasıdır. Kadınlarda erkeklere oranla 3 kat daha sık görülür. Birden fazla ve simetrik eklem tutulumu tipiktir. İstirahatle ağrı ve tutukluk geçmez. El ve ayaklardan sonra diz, kalça, omuz, el ve ayak bileği de tutulabilir. Boyun dışında omurga tutulumu nadirdir. Tedavisinde semptom giderici ilaçların yanı sıra hastalığın gidişini yavaşlatan, hatta durdurabilen yeni ilaçlar mevcuttur. Ancak tüm ilaç kullanımı, hekim tarafından planlanmalı ve hastanın sürekli kontrol altında tutulması gerekmektedir. Tedavide ilaçların yanı sıra özellikle fonksiyonel kaybı ve defromiteleri önleyici rehabilitatif yöntemler (egzersizler, eklem
atelleri, başta soğuk olmak üzere bazı fizik tedavi ajanları) mutlaka tedaviye eklenmelidir. Ankilozan Spondilit Nedir? Ankilozan Spondilit; omurga ve leğen kemiği eklemlerini tutan, özellikle omurgada hareket kısıtlılığına yol açan enflamatuar bir romatizmal hastalıktır. Genç erkeklerde kadınlara oranla beş kat daha sık görülür. Eklem ya da kemikler zamanla hastalığın enflamasyon atakları sonrasında birbirleri ile birleşip hareketlerini yitirirler. Omurga dışında kalça, diz ve ayak eklemlerinde de olabilir. Bazen ülseratif kolit ya da Chron hastalığı gibi enflamatuar bağırsak hastalığı ile de ilişkili bulunmuştur. Sedef hastalığı da bu gruptan bir hastalıktır. Üç aydan uzun süren ve hiçbir tedaviye yanıt vermeyen bel ağrısı, yarım saatten fazla devam eden sabah tutukluğu, sabaha karşı uyandıran-istirahatle artan ağrının varlığı tipiktir. Topuklar üzerine basamamak, bulanık görmek veya nefes darlığı olması dikkat edilmesi gereken belirtilerdir. İlaçların yanı sıra yoğun egzersiz programları, yürüyüş, yüzme gibi hafif sporlar mutlaka önerilmelidir. Hastalıkta göğüs kafesi tutulumu da sıktır. Bu nedenle sigara özellikle akciğer fonksiyonları açısından hastalığın gidişine ve hastanın solunum kapasitesine olumsuz etki eder.
Kadın /
15
Prof.Dr. Teksen Çamlıbel Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Menopoz Son Değil Yeni Bir Başlangıçtır Tarihin en eski çağlarından beri menopoz, 40’lı yaşlardan sonra görülmektedir. Ortalama menopoz yaşı asırlar boyunca ilginç bir şekilde 48 ile 52 yaşlar arasında yoğunlaşmıştır ve bu yaş ortalaması değişmemektedir. Menopozun 35 yaşından erken olduğu durumlara erken menopoz adı verilir. Menopozun 55 yaşından sonra olmamasının rahim kanserini artırıcı bir etkisi olduğu düşünülmektedir. Dolayısı ile menopoza çok erken girmek kadar çok geç girmek de sağlık açısından sakıncalıdır.
Menopoza bağlı kemik erimesi kalsiyum takviyesi, jimnastik ve östrojen verilmesi ile önlenebilir.
16
/ Kadın
Yeni doğan bebekler yumurtalıklarındaki yüz binlerce yumurta ile doğarlar. Bu yumurtalar ergenlik çağına kadar uyuma sürecindedirler. Ergenlik çağında beyinden başlayan hormonal kamçılama ile yumurtalıklar daha da gelişir ve büyümeye başlar. Her ay bunların bir tanesi büyüyüp 2-2,5 cm. çapına kadar geldikten sonra patlar ve içindeki toplu iğne başının yarısı kadar büyüklükteki hakiki yumurtayı karın boşluğuna atar. Bu yumurta yumurtalık kanalları tarafından yakalanıp kanalın içinde sperm ile de birleşebilirse bir bebek oluşturur. Her ay bir yumurta yumurtlamaya çalışırken yüzlerce yumurta da onu yakalamaya çalışmakta ama yapamadığı için de tam büyüyemeden telef olmaktadır. Dolayısı ile her adetli kadın bir yumurta yumurtlarken yüzlercesini de telef vermektedir. Bu yüz binlerce yumurta azalarak 40’lı yaşlardan sonra belli bir sayının altına inmekte ve menopozda da tamamı tükenmektedir. Menopozdan sonra yumurtlama artık olmamaktadır. Yumurtaların sayısının 40’lı yaşlardan sonra azalması ile birlikte vücuttaki yumurtaların salgıladığı östrojen dediğimiz kadınlık hormonu miktarında da azalma görülmektedir. Menopozdan sonra da hiç yumurta kalmadığı için östrojen de çok az bir seviyeye iner. Ama östrojen menopozdan sonra da tam olarak sıfıra inmemektedir. Çünkü vücudun yumurtalıklar dışında da özellikle yağ dokusundan ve böbrek üstü bezlerinden de çok az miktarda östrojen salınımı vardır ama bu miktar adet olmaya yetmez.
Menopoz, Latince ‘menses pause’ yani âdetin durması anlamındadır. Tabiat kadının belli bir yaştan sonra çocuk doğurabilme yeteneğinde olmamasını ve dinlenmesini istemiştir. Menopoz ergenlik ve doğurganlık gibi kadın vücudunun doğal bir işlemidir.
Kişi menopoza girmeden önce 40’lı yaşlarda premenopoz (ön menopoz) diye adlandırdığımız bir dönemden geçmektedir. Bu dönemde yumurtaların sayısının azalmasından dolayı genel bir östrojen eksikliği, buna bağlı yumurtlama bozuklukları, adet düzensizlikleri, hafif ateş basmaları ve çocuk sahibi olmakta güçlükler izlenmektedir. Bu dönem kişiden kişiye değişmekle birlikte birkaç aydan 5-6 yıla uzayabilir. Bu dönemde hekimler kadınların adet düzensizlikleri ile adet öncesi hafif ateş basması ve ter gibi şikâyetlerle veya gebelikteki zorluklarla mücadele ederler ve adetleri düzene sokmak için yumurtlama hormonu adını verdiğimiz progesteronu uygularlar.
Menopoza giren her kadın iki yılda bir mamografi çektirmelidir.
Ateş Basması Menopozda En Sık Görülen Şikâyettir Hakiki menopoza girildikten sonra artık östrojen çok düşük seviyeye inmektedir. Buna bağlı olarak menopoz hastalarında ateş basması ve ter sıklıkla görülür. Bu, göğüs üzerindeki bölgede boyun ve yüzdeki damarların aniden genişlemesine bağlı yoğun bir sıcaklık artışı ve akabinde başlayan terleme ile beraber olmaktadır. Ateş basması ve terin nedeni tam belli değildir. Ancak kişileri öylesine rahatsız edebilir ki kadınlar menopozda en çok bu şikâyet ile hekime başvurmaktadırlar. Bu ateş ve ter toplantıya gidip elbise giymiş bir kadını baştan aşağı ıslatarak zor durumlarda bırakabilir, aynı zamanda devamlı ateş ve terin soğuk algınlığı ihmalini de artırdığı bilinmektedir. Bunun dışında bu şikâyetlerin genel sağlıkla ilgili çok olumsuz bir yönü bulunmamaktadır. Fakat kişiyi psikolojik ve sosyal olarak çok rahatsız edebilir. Menopozda ateş basması ve terle birlikte uykusuzluk, sinirsel gerginlikler, depresyon hali, ciltte kuruma ve yaşlanma belirtisi izlenir.
Kadın /
17
Menopoza erken girmek kadar geç girmek de sağlık açısından sakıncalıdır.
40’lı Yaşlardan Sonra Kalsiyum Takviyesi Şart Son 15-20 yılda menopoz sonrası dönemde kadınlarda kemik erimesi, kalp ve damar hastalıklarındaki artış da anlaşılmış ve bu konu ile ilgili yoğun araştırmalar yapılmıştır. Görünen o ki östrojen eksikliği kemiklerde zayıflamalara ve osteoporoz dediğimiz kemik erimesine yol açmaktadır. Kadınlar 30’lu yaşlardan sonra kemik kaybına uğramakta ve bu kemik kaybı 40’lı yaşlardan sonra artmakta ve menopozdan sonra da had safhaya ulaşmaktadır. Bunu önlemek için 40’lı yaşlardan sonra kişilere kalsiyum takviyesi yapmak uygun olur. Kalsiyumun, kalsiyum tablet olarak alınması uygundur. Çünkü kalsiyum içeren süt ve sütlü gıdaların 40’lı yaşlarda kolesterolü yükselterek damar sertliği ihtimalini artır-
18
/ Kadın
ması mümkündür. Kemik erimesi genellikle kalçalarda ve bel kemiğinde olmaktadır. Bel kemiğindeki erime bel kırıklıklarına, kişinin yıllar içinde boyunun kısalmasına ve kamburunun çıkmasına yol açabilir. Kalçadaki kırık ise kişiyi yatağa bağlamakta, büyük ameliyatlara neden olmakta ve ileri yaşlarda kişinin hareketinin azalmasından dolayı zatürreye, idrar yolu iltihaplarına ve hatta ölümüne neden olabilmektedir. ABD’de kalça kırıklarına bağlı ölüm oranı yaklaşık % 15’lerdedir. Bu önemli hastalık kalsiyum takviyesi, jimnastik ve östrojen verilmesi ile önlenebilmektedir. Menopoz sonrası önemli rahatsızlıklardan bir tanesi de kalp ve damar hastalıklarıdır. Kadınlarda kalp ve damar hastalıkları menopoz öncesi az görülür. Erkeklerde ise kadınlara oranla her yaşta enfarktüs, beyin
kanaması, gibi şikâyetlere daha sık rastlanmaktadır. Buna da östrojenin erkeklerde az olmasının yol açtığı, kadınlarda bu konuda bir koruyuculuk gösterdiği bilinmektedir. Menopozdan sonra ise kadınlarda da östrojen çok azaldığı için kalp ve damar hastalıkları erkeklerin oranlarına doğru tırmanışa geçer ve bu durum kadınlarda menopoz sonrası bir numaralı ölüm sebebinin olmasına yol açar. Östrojenin bu konuda koruyucu bir özelliği olduğu düşünülmektedir. Menopozda hormon almayan kişilerde ileriki yıllarda vajinanın kuruması, kaşıntılar, östrojen ihtiyacı olan mesanenin de östrojensiz kalmasından dolayı idrarda sıklık, yanma, sızı, tam boşalamama, idrar kaçırma gibi şikâyetler izlenebilmektedir. Östrojen bu konularda bire bir en başarılı tedavidir. Alzheimer hastalığı veya erken bunama diye adlandırdığımız durumun da kadınlarda erkeklere oranla daha sık görüldüğü ve bunun menopozdan sonraki östrojen eksikliği ile bağlantısı olabileceği düşünülmüştür. Yapılan bazı çalışmalarda östrojenin Alzheimer hastalığının önlenmesinde ve tedavisinde yeri olduğu görülmüştür. Menopoz sonrası cinsel fonksiyon bozuklukları ise genellikle kadınların menopoza girdikleri için kendi özgüvenlerini yitirmeleri buna bağlı olarak bazen girdikleri bir depresyonun sonucudur. Menopoz cinsel fonksiyonda bir sorun yaratmaz. Ne var ki çok uzun yıllar östrojensiz kalmaya bağlı olarak vajinada bir kuruma ve incelme görülürse cinsel ilişki rahatsızlık vermektedir. Bu da östrojen kremi veya başka kremlerle çözülebilir. Menopoz Bir Hastalık Değildir Öncelikle kadına bu durumun doğal bir süreç olduğu, herkesin bunu yaşayacağı, menopozun bir yaşlanma belirtisi olmadı-
ğı, menopozdan sonra yaşanacak çok uzun ve mutlu yılların olduğu ve olacağı söylenmelidir. Kişi kendisini menopozda “hasta” olarak görmemeli, çevresinde kendisini bu şekilde değerlendirmemelidir. Kadının kocasının veya yakın çevresinin kendisine bu konuda vereceği destek çok önemlidir. Menopoz bir östrojen eksikliği olduğu için östojen verilmesinin pek çok sorunu çözdüğünü bilmekteyiz. Östrojen tedavisi ateş basması ve teri önlemekte, kemik erimesini durdurmakta, kalp ve damar hastalıklarına karşı tartışmalı da olsa faydalar sağlamakta ve vajinal incelmeyi önlemektedir. Kalsiyumun eklenmesi kemik erimesine daha da faydalı olmaktadır. Dolayısı ile menopoz sonrasının ideal tedavisi östrojen ve rahmi olan kişilerde östrojenin rahimde yapabileceği kalınlaşmanın önlenmesi için de yumurtlama hormonu dediğimiz progesteron verilmesidir. Bu klasik tedavi yakın zamanlara kadar menopoz için ideal tedavi olarak kabul edilirdi. Son 3-4 yılda ortaya çıkan bazı çalışmalarda ise östrojenin yumurtlama hormonu ile birlikte 5 yıldan çok verilmesi durumunda meme kanseri miktarını binde 30’dan binde 40’çıkardığı, yine beyin kanaması ihtimalini bir miktar artırdığı, kalp ve
Kadın /
19
damar hastalığına çok etkisi olmayabileceği, bacaklarda pıhtılaşma ve bu pıhtının akciğere kaçması diye adlandırabildiğimiz akciğer embolü riskini nispeten artırabildiğini gösteren çalışmalar ortaya çıkmıştır. İyi değerlendirilen kadınlara hormon tedavisi 5 yıl verilebilir. Bu yeni bilgiler ışığında şu an menopoza yeni girmiş kadınların hekimlere başvurmaları durumunda kendi şikâyetleri ile ilgili olarak detaylı bilgi alınmalı ve östrojen dışı alternatif tedaviler de düşünülmelidir. Bu tedavilerin başında hormonal olmayan ama yine de kemik erimesi, ateş basmalarına faydalı olan diğer değişik ilaçlar gelmektedir. Kalsiyum mutlaka verilmeli, jimnastik önerilmeli, kolesterol yapıcı olmayan protein ağırlıklı maddeler düşünülmelidir. Şikâyetlerin hiç geçmediği durumlarda ise yine östrojen tedavisinin yararları ve riskleri kadınlara anlatılarak bu uygulanabilir. Menopoza giren kadınların yıllık kadın-doğum kontrolleri yapılmalı, pap smear, vajinal ultrasonla rahim ve yumurtalıklar izlenmeli, iki yılda bir mamografi çekilmeli ve kalın bağırsak kanseri için de belli aralıklarda dışkıda, gizli kan tahlili ve kolonoskopi yapılmalıdır. 50 yaşındaki bütün kadınlarda genelde düşük doz aspirin verilerek damar sertliğinin etkisi azaltılmalıdır. Menopoz, kadının ömrünün yaklaşık 3/1’ini kapsayan çok özel olabilecek yılların başlangıcı diye kabul edilmelidir. Bu yıllarda kadın çocukları varsa onları büyütüp yetiştirmiş ve sorumlulukları nispeten üzerinden atmış bir insan olarak kendisine, çevresine, kariyerine daha çok bağlanabilir ve menopoz sonrası yılları tıbbi tedavinin de yardımı ile çok güzel geçirebilir.
20
/ Kadın
Prof. Dr. Ali Serdar Fak Kardiyolog
Ritim Bozukluğu Kâbusunuz Olmasın Çarpıntı şikâyeti ile doktora gidildiğinde çoğu zaman aritmi, bilinen adıyla ritim bozukluğu teşhisi konur. Birçok kişi “Benim kalbimde aritmi var…” diye söze başlar. Peki, nedir bu aritmi? Aritmiden kimler korkmalı? Aritmi ne zaman ve nasıl tedavi edilmeli?
Kalp sağlığınızı korumak için düzenli beslenme ve sporu hayatınızın bir parçası haline getirin.
Latince kökenden gelen “a-ritmi”; ritmin olmaması veya ritim bozukluğu anlamını taşır. Çok farklı aritmi çeşitleri vardır; bunların birçoğu önemsizdir, ancak bazı aritmiler yaşamsal önem taşır, hatta bazıları ani ölüme sebep olabilir. Bu nedenle “aritmi” nin önemi ve aritmi tedavisi “hangi aritmi”, “kimde” veya “hangi hastada aritmi” sorularının yanıtına göre değişir.
yayılmasını sağlayan özelleşmiş hücreler grubu vardır. Kalbin sağ kulakçığında “sinüs düğümü” adını verdiğimiz hücre grubu tarafından her kasılma (nabız) öncesi elektrik oluşturulur ve yine özel ileti hücreleriyle tüm kalp kasına uygun şekilde yayılır. Kalbin kasılma hızı ve düzeni normalde sinüs düğümünün kontrolü altındadır.
Kalp Atım Düzeninin Bozulması: Aritmi Aritmi kalpte onlarca farklı çeşitte olabilen ritim bozukluklarına verilen genel bir addır. Her kalp kasılması öncesi kalp kasını uyaran elektrik akımının oluşması veya kalp kasındaki yayılması sırasında ortaya çıkan anlık bozukluklar “aritmileri” oluşturur. Elektrik uyarısının ortaya çıkış şekline, kalp dokusuna yayılma özelliklerine ve o sıradaki kalp hızına göre çok çeşitli aritmi tipleri vardır. Bunların kesin ayrımı ancak elektrokardiyografi (EKG) ile yapılabilir. Kalbimiz yaşam için gerekli besin maddelerini ve oksijeni organlarımıza ulaştırabilmek için kasılıp gevşeyerek vücudumuza kan pompalar. Kalp kasının bir pompa gibi ritmik bir halde kasılıp gevşemesi için her defasında elektrik ile uyarılması gerekir. Bu elektriğin üretimini ve kalp kasına 22
/ Erkek
Sağlıklı kişilerde dinlenme sırasındaki ortalama kalp hızı 60 – 100 / dk. arasındadır. Uykuda kalp hızımız 50 / dk.’nın da altına inebilir. Aritmiler, kalbin herhangi bir yerinde sıra dışı bir elektrik uyarısının ortaya çıkması veya normal elektrik uyarısının kalbe uygun şekilde iletilememesi sonucu gelişir. Bu durumda kalbimiz bazen gereğinden hızlı, bazen de gereğinden yavaş çalışabilir. Aritminin şekline, süresine ve o sıradaki kalp hızına göre hastada çok çeşitli ve farklı yakınmalar olabilir.
Aritmi Sağlıklı Kişilerde de Görülebilir EKG ile saptadığımız (hastanın şikâyet hissedebileceği veya farkında olmayabileceği) en sık ritim bozuklukları: Ekstrasistol: Kalbimizin aniden ve çok kısa bir süre için bir veya birkaç atım fazladan kasılması olarak tanımlanabilir. Kişiler bu hali çoğunlukla “kalpte tekleme”, veya “kalpte duraklama ve ardından gelen kuvvetli bir atım” olarak ifade ederler. Ekstrasistol sağlıklı kişilerde de görülebilir. Heyecan, stres, kafeinli gıdalar ve fazla alkol tüketimi, sigara vb. maddeler ekstrasistol sıklığını artırır. Kalp hastalığı veya kalp hastalığı risk faktörleri olmayan kişilerde ekstrasistol varlığında genelde ayrıntılı bir araştırma önermeyiz. Taşikardi: Kalp hızının normalden / beklenenden fazla (100 / dk’nın üzerinde) olmasıdır. Ancak stres hallerinde veya efor-egzersiz sırasında kalp hızındaki artış normaldir. Fazla miktarda kafeinli içecek tüketilmesi de kalp atışlarında hızlanmaya neden olabilir. Çok çeşitli taşikardiler vardır; taşikardinin tipi ancak EKG ile anlaşılabilir. Atriyal fibrilasyon: Sinüs düğümünün devre dışı olduğu, hızlı ve kaotik uyarılara bağlı olduğu bir aritmidir. Kalp (nabız) ritmi tamamen düzensizdir, hızlı veya yavaş olabilir. Bu ritim bozukluğu bazen geçici ataklar halindedir; bazen de kalıcı
olarak yaşam boyu devam edebilir. Atriyal fibrilasyon genellikle yüksek tansiyon, kalp krizi ve kalp yetersizliği hastalarında ve kronik akciğer hastalığı (KOAH ve amfizem) olanlarda görülür. Yaşla birlikte atriyal fibrilasyon riski artar. 75 yaş üzerindeki kişilerin farkında olsun veya olmasınlar- % 8’inde atriyal fibrilasyon vardır. Atriyal fibrilasyon felç nedenidir; aritmi sırasında kalp içinde kan pıhtıcıkları oluşur ve bu pıhtıcıklar dolaşıma katıldığında beyin damarlarını tıkayıp felce neden olurlar. Bu nedenle atriyal fibrilasyonu olan hastalara çoğunlukla kanın pıhtılaşmasını azaltan ilaç almalarını öneririz. Ventriküler taşikardi ve ventriküler fibrilasyon: Çoğu zaman ölüme sebep olan ritim bozukluklarıdır. Çoğunlukla kalp krizi geçirmiş kişilerde, damar sertliği olanlarda ve kalp yetersizliği hastalarında görülür. Bazen sağlıklı genç kişilerde ailesel yatkınlığa bağlı olarak da görülür. Genç, sporcu ölümlerinde en sık görülen nedenler arasındadır.
Sağlıklı kişilerde dinlenme sırasındaki ortalama kalp hızı dakikada 60 – 100 arasındadır.
Blok: Elektrik uyarısının kalp içinde yayılırken engellerle karşılaşmasına ve kalp kasının gereken şekilde veya sayıda uyarılamaması haline “blok” adı veririz. Çok çeşitli blok türleri vardır. Bazı blok çeşitlerinde kalp hızı çok yavaşlar ve hatta kalpte duraklamalar ortaya çıkar. Bu tip bloklar baş dönmesi, fenalık hissi ve bayılmaya neden olabilir. Çoğunlukla kalp pili takılmasıyla tedavi edilir. Aritmi Belirtilerini Önemseyin Aritmiler sıklıkla “çarpıntı” olarak adlandırdığımız şikâyetlere sebep olur. Bunun dışında ani dengesizlik ve baş dönmesi, bayılma (bilinç kaybı), halsizlik-çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi yakınmalar da görülebilir.
Erkek /
23
Çarpıntı: Çarpıntı kişinin kalp atışlarının farkında olması ve bu durumdan rahatsızlık hissetmesi halidir. Kalbin hızlı, yavaş veya kuvvetli attığı durumlarda çarpıntı hissedilebilir. Spor yaparken, efor sırasında veya stres hallerinde de kalp atışlarımız hızlanabilir, bu gibi durumlarda çarpıntı çoğu zaman hastalık işareti değildir. Ani dengesizlik ve baş dönmesi: Aniden ve kısa süreli olan baş dönmesi, dengesizlik ve sendeleme çoğu zaman önemli aritmilerin işaretidir. Kalbin etkin bir şekilde kasılamadığı çok hızlı ritimlerde (taşikardi) veya tam tersi çok yavaşladığı (kalp bloğu) hallerinde beyne giden kan miktarı azalınca olur. Bayılma (bilinç kaybı): Kan dolaşımında geçici aksamalara neden olan çok hızlı (taşikardi) veya çok yavaş ritimler (bradikardi veya blok) bayılmaya neden olur. Senkop olarak adlandırdığımız bu tablo geçici ve kısa süreli bilinç kaybı ve düşmeye neden olur. Kısa sürede hasta kendisine gelir; ancak senkop çoğu zaman önemli ritim bozukluğuna işaret eder ve tekrarlayıcı bir hastalıktır. Halsizlik-çabuk yorulma veya nefes darlığı: Çoğu zaman kalbin gereksiz yere hızlı ve düzensiz çalıştığı aritmilerde veya kalbin yavaşladığı ritim bozukluklarında görülür. En sık olarak ileri yaştaki kişilerde atriyal fibrilasyon adını verdiğimiz “taşikardi”nin veya kalp bloklarının işaretidir.
Ritim bozukluklarında çarpıntının yanı sıra ani dengesizlik ve baş dönmesi, bayılma (bilinç kaybı), halsizlikçabuk yorulma ve nefes darlığı gibi yakınmalar da görülebilir.
Ancak unutulmamalıdır ki, bu şikâyetler her zaman aritmiye bağlı değil, başka nedenlerle de olabilir. Bu şikâyetlerle aritmi arasındaki ilişki ancak doktor muayenesi ve EKG başta olmak üzere tıbbi tetkiklerle anlaşılabilir. Diğer yandan çarpıntı veya diğer yakınmaların şiddetiyle aritminin çeşidi ve özellikle önemi arasında her zaman ilişki bulunmayabilir. Örneğin ani ölüme sebep olan bazı aritmiler ne yazık ki öncesinde hiç belirti vermezken, tıbbi olarak çok da önemsemediğimiz bazı aritmiler hastada sürekli ve sık çarpıntı hissine neden olabilir. Bu nedenle aritmi konusundaki en doğru değerlendirme hastanın ayrıntılı olarak muayene edilmesi, EKG, Holter tetkiki ve aile öyküsü dâhil birçok tıbbi özelliğin göz önüne alınmasıyla mümkündür.
Aile Öykünüzü Doktorunuzla Paylaşın Şikâyetleriniz: Çarpıntı, baş dönmesi, fenalık hissi ve bayılma gibi şikâyetlerinizin ne zamandan bu yana olduğu, ne sıklıkla olduğu, ne kadar süre devam ettiği gibi özelliklerin her birisi farklı aritmilere işaret edebilir. Birkaç saniye süren, anlık çarpıntılar genellikle önemli bir aritmi işareti değildir. Dakikalar, saatler süren çarpıntı atakları özellikle beraberinde baş dönmesi, fenalık hissi veya nefes darlığı
24
/ Erkek
da varsa daha çok önemsenmesi gereken işaretlerdir. Kalp sağlığınız: Daha önce kalp krizi geçirip geçirmediğiniz veya kalp krizi (koroner arter hastalığı) için riskinizin bulunup bulunmadığı, hipertansiyonunuzun veya kalp yetersizliğinizin olup olmadığı çok önemli özelliklerdir. Yukarıdaki hastalıkları veya kalp riskleri bulunan kişilerde hayati aritmi riski daha fazladır.
Aile öykünüz: Bazı aritmiler ailesel özellik gösterir, genelde daha önemlidir ve tedavi gerektirir. Bu aritmiler özellikle genç erişkinlerde ani ölüme sebep olabilir. Sağlıklı gençlerde veya sporculardaki ani ölümlerin büyük bir bölümü bu aritmilere bağlıdır. Ailede genç yaşta veya aniden ölenler ile bayılma öyküsü varsa, aritmi konusunda daha ayrıntılı tetkikler yapmak gerekir. Erken Muayene Hayat Kurtarır Aritmiye bağlı şikâyetlerle başvuran hastada ilk yapılması gereken kişide kalp hastalığı veya kalp hastalığı riskinin bulunup bulunmadığının araştırılmasıdır. Öncelikle ayrıntılı bir tıbbi sorgulama, muayene, EKG ve ekokardiyografi (EKO) çekilmesi gerekir. Ekokardiyografi ile kalp büyümesi, kalp krizi ve kalp kası hastalıklarının varlığı anlaşılır. Kalp krizi geçirdiği saptanan, kalp büyümesi veya kalp yetersizliği olan kişilerde aritmi için daha ileri tetkikler yapmak gerekir çünkü bu kişilerde aritmiler hayati önem taşıyabilir. Aritmiler çoğu zaman ataklar halinde olduğundan muayene sırasındaki EKG’de aritminin “yakalanması” her zaman mümkün olmaz. Çarpıntı, fenalık hissi veya bayılma şikâyetleri ile aritmi arasında ilişki olup olmadığını araştırmak ve aritminin çeşidini saptamak için 24 saat veya daha uzun süreli EKG kaydı yapılır. Bu tetkike “Holter EKG” adı verilir; bu kayıt sırasında kişi günlük hayatına ve işine rahatlıkla devam eder, kişinin kalp ritmi uyku süresi dâhil kesintisiz kayda alınır. Bunun dışında
birkaç hafta hatta bir yıl kadar süreyle gerektiğinde EKG kaydı yapan cihazlar da mevcuttur. Bazı çarpıntı ataklarının kesin tanısı için “elektrofizyoloji çalışması (EPS, EFS)” yapılır. Bu tetkikte kasık toplardamarından kateter ile kalp içine ilerlenir; kalp içinden EKG çekilir ve elektrik uyarıları verilerek “aritmi”nin tetiklenmesi sağlanır. Böylece aritminin kalbin neresinden kaynaklandığı da belirlenebilir. Aritmi Tedavisi Çok Çeşitlidir Aritmilerin onlarca farklı çeşidi olduğundan tedavileri de çok çeşitlidir. Yani aritmi tedavisi için tek bir reçete yoktur. “Aritmi” şikâyetleri ile başvuran bir hastada tıbbi tedavi gerekmezken benzer başka bir hastada ise çok ayrıntılı bir değerlendirme yapılması ve ani ölüme karşı önlem alınması gerekebilir. Çarpıntı yakınması ile doktora başvuranlarda çoğu zaman “ekstrasistol” söz konusudur. Eğer kişide yukarıda sayılan kalp hastalıkları yoksa ekstrasistol için çoğu zaman tedavi gerekmez. Ekstrasistoller çoğu zaman stresle, fazla kafein veya nikotin alımıyla ilişkilidir. Kişiye bu konuda bilgi ve güvence verilmesi, önemli bir risk altında olmadığının anlaşılması bile bazen kişiyi rahatlatmaya yeterlidir. Ekstrasistollere bağlı yoğun şikâyetler varsa kısa süreli ilaç kullanımı yararlı olabilir. Bazı taşikardilerde çarpıntı atağı sırasında atağı sonlandırıcı ilaçlar kullanılabilir, ayrıca atakların gelmesini önleyen ilaç tedavisi de mümkündür. Sık gelen ve şiddetli ataklar için EFÇ tetkiki sırasında çarpıntı odağı saptanır ve mümkünse “ablasyon” (yakma) tedavisi uygulanabilir. Bazı aritmilerde (atriyal fibrilasyon) kalp içinde oluşan ve beyne giderek felce sebep olan pıhtıları önlemek için kan sulandırıcı tedavi uygulanması gerekir. Böylece “sağlıklı görünen” birçok kişinin aniden felç geçirip yatalak kalması önlenmiş olur. Söz konusu aritmi kalp duraklaması
Erkek /
25
veya blok ise kalp pili takılması gerekebilir. Böylece kalbin durakladığı anlarda kalp pili devreye girerek bayılma ataklarını ve halsizliği önlemiş olur. Hayatı tehdit eden aritmilerde vücuda “elektroşok cihazı” takılması gerekir. Daha çok ailesel özellik gösteren bu hastalıklarda aritmi atağı geldiğinde cihaz otomatik olarak şok tedavisi uygular ve ani ölümü engeller.
Aritmisiz bir hayat için dikkat etmeniz gerekenler: •Kalp sağlığınıza dikkat edin: Düzenli egzersiz kalbinizin performansını artıracağı için spora önem verin. Kafein ve alkol tüketiminizi azaltın, sigara kullanmayın, stresten uzak durun. Sağlıklı kalplerde her türlü aritmi daha az olur. Ekstrasistol dâhil aritmi riskini azaltır •Hipertansiyonunuz varsa tedavi olun: Uygun şekilde tedavi edilmemiş hipertansiyon kalp büyümesine ve aritmiye neden olur, felç riskini artırır. Kan basıncınızın bünyenize uygun ilaçlarla kontrol altında kalması için takiplerinizi aksatmayın. •Kalp krizi sonrası kontrolleri ihmal etmeyin: Kalp krizi sonrasında aritmi riski atar; aritmi yıllar sonra bile ortaya çıkabilir. Bu nedenle kalp krizi sonrası –şikâyetiniz olmasa bile aralıklarla kontrol olun. Diğer yandan kalp krizinden koruyacak önlemleri zamanında alırsanız yıllar sonra gelişecek aritmileri de önlemiş olursunuz. •Ailenizde aritmi, ani-erken ölüm varsa doktorunuzla paylaşın: Ailede ani ve erken ölümler, bayılma atakları olanlar varsa, ailesel hayati aritmi mevcut olabilir. Koruyucu önlem alınması için doktorunuzu bilgilendirin.
26
/ Erkek
Doğru Bilginin
Kaynağı Konsept; doğru, bilimsel, kalıcı ve güncel bilgilerin kaynağı olarak hayatınızda… Sadece doğru bilgilerle…
www.konseptdergisi.com.tr
Kabızlık Kader Değil Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu Çocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı
Kabızlık sadece genetik bir sorun değildir, bilinçli bakım ve beslenme ile önlenebilir!
Hemen her yaşta insanın önemli bir sorunu olan dışkılama bozukluğu yaşamın ilk aylarında sık görülen bir durumdur. Beslenme bozuklukları, hastalıklar, ilaç kullanımı ve psikolojik sorunlara bağlı oluşabilse de bir hastalık değil belirtidir.
Anne karnında pasif olarak yani sadece anneden hazır aldığı besinlerle beslenen fetus (bebeğin doğumdan önceki hali) doğumdan sonra aktif beslenmeye geçer, besin maddelerini sindirir ve bağırsakları çalışarak dışkılamayı öğrenir. Bu yetenek çoğu zaman başarılı bir emzirme ve eğitim dönemi sonucunda kazanılır. Çocuk hekimlerine başvuran hastaların %10-25’inde kabızlık (konstipasyon) yakınması mevcuttur. Kabızlık dışkının zor ve sert yapılmasıdır. Enkoprezis ise dışkının istemsiz olarak kaçırılmasıdır. Yenidoğan bebekler genellikle yaşamın ilk 1 ya da 2 günü içinde mekonyum adı verilen koyu renkli ve yapışkan bir dışkı çıkartırlar. Birinci haftadan sonra ise hemen her beslenme sonrası bebeğin dışkılaması normaldir. Bebek 16 haftalık olduğunda dışkı sayısı günde 2 defaya düşer. Çocuk 4 yaşına geldiğinde ortalama dışkılama günde 1-2 kez gerçekleşir. Prematür adı verilen erken doğan bebeklerde sindirim (gastrointestinal) sisteminin hayata uyum sağlaması daha yavaş olabilir. Kabız çocukların %50’sinde dışkılama sorunları yaşamın ilk 6 ayı içinde başlar. Genetik yatkınlık konstipasyon gelişiminde rol oynar, anne veya babada kabızlık
28
/ Çocuk
bulunması durumunda çocukta da olma ihtimali artar. Ancak bu alınyazısı değil önlenebilir bir durumdur. Kabız bebek ve çocukların çoğunluğunda organik bir hastalık bulunamaz. Sorun beslenme bozukluğu veya eğitim yetersizliğinden kaynaklanabilir. Genellikle “fonksiyonel konstipasyon” olarak isimlendirilen dışkılama bozukluğu giderek kronikleşir ve kişinin yaşam konforu ve sağlığını etkiler. Kabızlık önemli sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Doğumdan sonra bebeğin ilk dışkısının
(mekonyum) geç çıkartılması ve kabızlık ile kendini belli eden bir başka durum oldukça nadir görülen Hirschprung Hastalığıdır. Bu hastalıkta rektum adı verilen kalın bağırsağın son kısmı ve diğer bölümlerinde sinir hücreleri bulunmaz. Sonuç olarak kalın bağırsakta dar bir bölüm mevcuttur. Bu darlık dışkının geçişine engel olarak kabızlığa yol açabilir. Teşhisi endoskopik yöntemle ve alınan bağırsak parçalarının (biopsi) incelenmesi sayesinde olasıdır. Yenidoğan bebeğin tiroid gibi iç salgı bezlerinin normal çalışmaması durumunda (hipotiroidi) kabızlık oluşur. Bazı doğumsal metabolizma hastalıkları ve anatomik sorunları olan bebeklerde de dışkılama sorunları görülebilir. Beyin ve zekâyı etkileyen hastalıkların ve genetik bozuklukların da kabızlığa yol açabileceği hatırlanmalıdır.
Lifli Gıda Tüketimi Şart Tüm bu hastalıkların yanı sıra günlük hayatta en sık rastlanan kabızlık nedenleri anne sütünün yetersiz verilmesi ve erken olarak mama ve inek sütü ile beslenmeye geçiştir. Yenidoğanın 4-6 aylık oluncaya dek sadece anne sütü ile beslenmesi sayesinde bağırsaklar yaşama uyum sağlar ve normal hareket etme düzenine kalıcı bir şekilde kavuşabilir. Ek besinlere ancak bu dönemin sonrasında belirli bir düzene göre başlanır. Kabız bebek ve çocukların birçoğu yeterli yemek yedikleri halde bazıları lifli maddelerden (meyve ve sebze) fakir beslenirler. Bu durumda dışkı sertleşir ve bebek dışkılarken ağrı ve zorluğu tadar. Acı deneyimin ardından kişi dışkı tutmaya başlar. Sonuçta çocuk daha sert, daha kalın ve nadiren kanlı dışkıla-
Anne sütünün yetersiz verilmesi ve mamaya erken başlanması kabızlığın en büyük nedenlerinden biridir.
29
Kabız çocukların %50’sinde dışkılama sorunları yaşamın ilk 6 ayı içinde başlar.
maya başlar. Bu kısır döngüden çıkamayan bebeğin iştahı etkilenir, huzursuzluğu artar. Anüs üzerindeki kalın bağırsak bölgesinde çıkartılamadığı için bekleyen dışkı kitlesi giderek yeni birikimler sonucu büyür ve kalın bağırsak bu kitleyi içine alacak şekilde genişler ve deforme olur. Bağırsak içinde gerilmeye duyarlı alıcılar artık biriken dışkı kitlesini algılama görevlerini yapamazlar. İnatçı ve devamlı kabızlık çoğu zaman enkoprezise (dışkı kaçırma) yol açar. Enkoprezis genellikle 3 yaşından sonra başlar. En sık 7 yaşında ve erkek çocuklarda görülür. Anne ve babalar bu çocukların bağırsak kontrolünü yapamadıklarını bilmeli ve dışkının istemsiz kaçırıldığı enkopreziste çocukların cezalandırılma yöntemi benimsenmemelidir. En Etkili Tedavi: Anne Sütü Kabızlık ve Enkoprezis Pediatrik Gastroenteroloji ( Çocuk Sindirim, Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları) Biliminin en önemli konularından biridir. Tanı için ilgili uzmanların çeşitli kan, idrar, dışkı incelemeleri yapmaları gerekir. Anüs ve kalın bağırsağın yapı ve hareketlerinin çeşitli yöntemlerle (basınç ve hareket çalışmaları, endoskopi, biopsi) araştırılmaları koşuldur.
30
/ Çocuk
Kabızlık tedavisi ilgili uzman ve ailenin yoğun çabası ile başarılabilir. Nedeni doğru olarak saptadıktan sonra bebek ve çocuğun beslenme yöntemi değerlendirilir. Çok küçük bebeklerin beslenmesinde anne sütüne ağırlık verilirken yaşla birlikte lifli maddeler (meyve ve sebzeler) öne geçer. Bazı bebeklerde pirinç ve muz bağırsak hareketlerini yavaşlatabilir. Basit önlemlerle iyileştirilemeyen hastalarda ilaç tedavisi gerekli olur. Bu amaçla laksatif adı verilen dışkıyı yumuşatan ve bağırsak hareketlerini aktifleştiren maddeler kullanılır. Doğal olarak tüm bu ilaçların idealde Çocuk Gastroenteroloji Uzmanının denetiminde kullanılması gereklidir. Hekim önerilerine göre yapılmayan laksatif tedavisi istenmeyen yan etkilere de yol açabilmektedir Kabızlık “Kader” Değildir Anne ve babaların hatırlamaları gereken en önemli nokta kabızlığın kendilerinden çocuklarına geçen bir sorun olmadığıdır. Bilinçli bakım ve beslenme ile konstipasyon düzeltilebilir. Aslında gerek önleme gerek ise tedavide sihirli tek bir ilaç vardır: Anne sütü! Çözüme kavuşturulmayan ve uzayan kabızlık bir yaşam boyu kişinin sağlık ve mutluluğunu etkileyen sürekli bir probleme dönüşür.
Çocuklar Tehdit Altında!
Ev Tozu ve Küf Alerjisi Prof. Dr. Yonca Tabak Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Alerji Uzmanı
Ülkemizde her 5 çocuktan birisi alerjik olup her 10 çocuktan ve 4 erişkinden birisi astım tanısı ile tedavi almaktadır. Astım çocuklarda yüzde 90 alerjik kökenli olup, bazen alerjik bronşit olarak da adlandırılmaktadır.
Alerjik nezle ve alerjik astım bronşit tedavisinde ana hedef hastanın çevresindeki ev tozu akar miktarını en aza indirmektir.
Ergenlik öncesi çocuklarda ev tozu alerjisinden sonra en sık küf alerjisi görülür. Ergenlikten sonra tabloya polen alerjisi de eklenir. Bütün alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjik astım ya da alerjik nezlede ilk tedavi alerjik olunan maddeden uzak durmaktır. Ev tozu akarları çevremizde gözle göremeyeceğimiz büyüklükte yaşamlarını sürdüren böcek ailesinden canlılardır. Ev tozu akarları insanların deri döküntüleri ile beslenirler. Bu yüzden en fazla insanların yaşadığı kapalı alanlarda varlık gösterirler. Ev tozu akarlarının vücut parçacıkları ve dışkıları ile ortama saldıkları proteinler insanlarda en çok alerji yapan maddelerdir. Akarlar sıcak ve nemli ortamı severler. Bu
yüzden evler, özellikle yatak odaları aynı zamanda bol deri döküntüsü; yani besin içerdiği için akarların en fazla barındığı alanlardır. Ev tozu akarları alerjik astım bronşite yol açabildiği gibi alerjik nezleye de neden olabilmekte; çoğu zaman solunum sistemi bir bütün halinde tutularak alerjik astım ve alerjik nezle bir arada görülmektedir. Alerjik nezle ve alerjik astım bronşit tedavisinde ana hedef hastanın çevresindeki ev tozu akar miktarını en aza indirmektir. Bu yönde ev içinde alınması gereken bir dizi önlem vardır. Bu önlemlerin içinde en önemlisi evden halıların kaldırılmasıdır. Dokuma halılar, ister elde ister fabrikada dokunmuş olsun, ister sentetik isterse yün
olsun, ev tozu akarları için önemli bir yaşam alanı oluşturmaktadır. Akarlar bakteri değildir. O nedenle anti-bakteriyel halılar ev tozu akarından korumaz. Halının anti-alerjik olarak tanıtılması da doğru değildir, çünkü halının yapıldığı malzeme değil, halının akarlar için barınma alanı olarak varlığı sorun teşkil etmektedir. Ev tozu akar parçacıkları ağır olduğundan uzun süre havada asılı kalamazlar. Yerde yürürken havalanır, yürüyen kişinin solunum sistemine ulaşır ve sonra hızla yere geri çökerler. Bu nedenle bu parçacıkların uzaklaştırılmasında hava temizleyiciler fayda sağlamaz. Halıları yerde dururken elektrik süpürgesiyle yıkamak alerjenin uzaklaştırılmasına fayda sağlamadığı gibi bir de halıyı nemlendirerek akarların daha fazla yaşamasına neden olur. Buharlı temizlik robotları yüksek ısıyla akarları öldürür; ancak dışkı parçacıklarını uzaklaştırmada yetersiz kalabilir. Bu anlamda ev temizliğinde HEPA filtreli elektrik süpürgeleri kullanmak tüm dünyada kabul görmüş tek temizlik yöntemidir. Ev tozu akarlarını uzaklaştırmak için ev temizliğinde HEPA filtreli elektrik süpürgeleri kullanmak tüm dünyada kabul görmüş tek temizlik yöntemidir.
Yataklar çocukların ev tozuna maruz kaldığı en önemli yaşam alanını oluşturur. Yataktan çocuğa ev tozu akar geçişini önlemek için yine antibakteriyel yataklar yeterli değildir. Yatakla çocuk arasına akar geçirmeyen özel kumaştan yapılmış yatak, yastık, yorgan kılıfları kullanmak bu yönde alınacak en değerli korunma önlemidir. Bu kılıfların üzerine normal pamuklu çarşaf serilmelidir. Pamuklu çarşaflar haftada bir 60 derecede yıkanmalıdır. Ev tozuna alerjik bir çocuğun evinde nem miktarı yüzde 40-45 arası tutulmalıdır. Bu nem düzeyinin üzerinde ise nem giderici aletler, altında ise buhar verici aletler kullanılmalıdır. Rutubetin astımı kötüleştirici etkisi vardır. Rutubet kokusu küf sporları varlığını gösterir. Küf mantarları ev içinde duvarlarda, duvar kağıtlarının altında, tahtalarda, banyodaki duvar karolarının ve mutfak dolaplarının altında karanlık ve rutubetli alanlarda üreyerek bulunduğu oda ile sınırlı kalmayıp tüm ev havasına sporlar yaymaktadır. Görünümleri yeşilden siyaha kadar değişebilen küfler, bazen renksiz ve sadece
32
/ Çocuk
kabaran bir duvar sıvası şeklinde kendini gösterebilir. Kendine özgü bir kokusu olan bu küfler ev havasına uçucu organik bileşikler dediğimiz bir madde de yayar ki; bu hiçbir sağlık problemi olmayan bir bireyde dahi öksürük, nefes darlığı gibi solunum problemlerine yol açmaya yeterli olur. Sıvası hasar gördüğü için yağmurlu havalarda su çeken duvarlar; ev içi nem miktarı yüksek olduğu için nemlenen duvar kâğıtları, su boruları su sızdırdığı için yeşillenen banyo karoları veya devamlı su aktığı için çürüyen mutfak dolapları siyah küfler için oldukça elverişli yaşam alanlarıdır. Özellikle güneş görmeyen havasız bodrum katlarının önemli bir sorunu olan küf, bu yaşam alanında bulunan tüm astım ve alerjik nezle hastalarını etkilediği kadar sağlıklı bireyler için de önemli bir sorundur. Özellikle hasta bina sendromu dediğimiz eski, bakımsız binalarda yaşayan kişilerde görülen sağlık sorunlarının en önemli kaynağını küf oluşturmaktadır. Bu alanların bina bakımı ve izolasyon yapılarak çözüme kavuşturulması şarttır. Çocuklarda özellikle ev tozuna alerji olduğunda bütün önlemlere rağmen alerjik sorunun devam etmesi mümkündür. Her zaman bilinmelidir ki sadece önlem alarak ev tozu alerjisinden kurtulamayız. Ev tozu akarına alerjisi saptanan her çocuğun gerek o andaki alerjik hastalığının ilaçsız da kontrol altına girmesi gerekse ileride astım olmasının engellenmesi için mutlaka dilaltı damla aşı ile tedaviye girmesi gerekir. Dilaltı aşılar iğne şeklinde olmayıp ağızdan damla olarak kullanılmaktadır. İğne aşılar gibi alerji riski olmadığından ailenin evde kullanmasına uygun bir tedavidir. Uzun dönemde şu an için alerjinin bilinen tek kökten çözüm yöntemidir. Çocuğun kortizon kullanmadan da öksürük hırıltı atağı geçirmemesi ana hedeftir. Bilinmelidir ki; astımın ana nedeni örneğin ev tozu alerjisi, ev önlemleri ve dilaltı aşı ile kökten çözüme kavuşturulmadan koruyucu astım ilaçları kesildiğinde büyük olasılıkla hastalık yeniden alevlenebilecektir.
Midemizdeki Sinsi Tehlike Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu Çocuk Sindirim Karaciğer ve Beslenme Hastalıkları Uzmanı
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Helicobacter pylori mikrobunu bir “kansorejen” olarak kabul etmektedir.
Helicobacter pylori
Helicobacter pylori (H. pylori) insan midesinin iç yüzeyini enfekte edip orada sürekli iltihap (gastrit) oluşturan bir bakteri türüdür. Bu bakteri dünya çapında ülserlerin en sık sebebidir. H. pylori enfeksiyonu mikrobu barındıran yiyecek ve içeceklerin ağız yoluyla alınması ve kişiden kişiye bulaş yöntemleriyle edinilir. Bu enfeksiyon kalabalık ve alt yapısı iyi olmayan toplumlarda daha sık görülür. H. pylori ile enfekte olmuş bireyler, mikroba yönelik uygun bir tedavi verilmediği durumlarda genellikle yaşam boyu bu mikrobu taşırlar. H. pylori ile enfekte olmuş bireylerin önemli bir kısmında 12 parmak bağırsağı veya midede ülser meydana gelir. Ayrıca, H. pylori enfeksiyonunun mide kanseri ve MALT lenfoma ismi verilen sindirim sistemi tümörü ile de ilişkisi bulunur. Hastalık Nasıl Bulaşır? H. pylori’nin kişiden kişiye fekal-oral yolla (dışkı ürünlerinin ağza alınmasıyla) veya oral-oral yolla (ağızdan ağza) bulaştığı düşünülmektedir. Olası diğer çevresel faktörler, bu mikrobu barındıran su ve yiyeceklerdir. Kalabalık aile ortamı ve düşük sosyoekonomik durum hastalık için risk oluşturur. Özellikle annede H.pylori enfeksiyonu bulunması durumunda bebek ve çocuklara geçme olasılığı artar. Bu mik-
34
/ Sağlık
roptan korunmak için ellerin iyi yıkanması, yemeklerin uygun olarak hazırlanması ve içme suyunun temiz ve güvenli kaynaklardan sağlanması önerilebilir.
Doğada tüm canlılar denge içinde yaşarlar. İnsanlar ve mikroplar arasında birbirlerinin yaşamını gözeten bir ilişki mevcuttur. Kirlenmiş bir çevreden çok sayıda enfeksiyon ve hastalık kazanılır. İnsanlık tarihinde kronik enfeksiyona neden olarak sağlık sorunlarına yol açan en önemli mikrop Helicobacter pylori adını taşımaktadır.
Nasıl Teşhis Edilir? H. pylori ile enfekte olan kişi bu mikropla mücadele etmek için bakteriye yönelik antikor dediğimiz maddeler üretir. Bu antikorların saptanması ile hastalığın tanısı olasıdır. Kan tahlili ile H.pylori enfeksiyonunun teşhisi çocuk ve gençlerde başarılı olmamaktadır. Gerekli olduğunda endoskopi yapılarak ve mide yüzeyinden küçük parçacıklar (biopsi örneği) alınarak mikrobu saptamak en duyarlı ve kesin tanı yöntemidir. Endoskopi sayesinde sadece enfeksiyon değil buna bağlı oluşabilecek
çeşitli hastalık ve sorunların da saptanması mümkün olur. Üre soluk testi denilen bir üfleme testi ile de mikrobun varlığı saptanabilir. Bu testte hastaya zararsız bir madde içirilir. Bu madde midede bakteri mevcutsa bakteri tarafından parçalanır ve soluk örneğinde yıkım ürünleri tespit edilir. Üre soluk testi mikrobun midede varlığını gösteren en doğru testlerden birisidir. Ancak üre soluk testinin radyoaktivite taşımaması ve insana zarar vermemesi önemlidir. Dışkı testleri de teşhiste yardımcıdır.
Helicobacter pylori’nin yol açtığı hastalıklar arasında ülser, gastrit ve mide kanseri en başta gelir.
Sağlık /
35
Radyoaktif olmayan C13 Üre Soluk Testi bebek ve hamilelere dahi uygulanabilir.
Nelere Yol Açar? H. pylori’nin yol açtığı hastalıklar arasında ülser, gastrit, mide kanseri ve lenfoma, dispepsi (sindirim güçlüğü, midede ağrı, yanma, bulantı ve dolgunluk) gibi hastalıklar bulunmaktadır. H.pylori enfeksiyonu ayrıca demir eksikliğine bağlı kansızlık (anemi), karın ağrısı ve büyüme geriliği gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. H. pylori mide yüzeyinde tahriş edici etkiye sahip olup midede iltihap (Gastrit) meydana getirir. Aynı zamanda peptik ülser oluşumuna da neden olmaktadır. Bazı faktörler mide ve 12 parmak bağırsağında ülser oluşumuna katkıda bulunurlar: H. pylori, mide asidi, ailesel yatkınlık, aspirin ve bazı romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar, sigara içmek vs… Ender
36
/ Sağlık
olarak, bazı kişilerde hayatlarının ileriki yıllarında mide kanseri ortaya çıkmaktadır. Ülser tekrarlayıcı bir hastalık olduğu halde, eğer H. pylori ‘yi yok edici tedavi uygulanırsa, kalıcı olarak iyileşme sağlanabilir. Nasıl Tedavi Edilir? H.pylori bir bakteri olduğu için antibiyotikler ile tedavi edilebilmesi gerekir, ancak bu bakterinin mideden tamamen yok edilmesi oldukça zordur. Bunun sebeplerinden birisi mikrobun yerleşim yeri olan mide yüzeyinde kalın bir mide sıvısı bulunması ve bu ortama yüksek konsantrasyonda antibiyotiğin geçişinin zor olmasıdır. Çoğu tedavi rejimleri 7-14 gün boyunca birden fazla ilacın alınmasını içermektedir. Bu ilaçlar arasında bir veya iki antibiyotik ve beraberinde mideden asit salgısını kontrol
eden bir ilaç bulunmaktadır. Mikrobun ilaçlara direnç kazanması sonucu enfeksiyon tekrarlayabilir. Kimlere H. Pylori ’yi Yok Edici Tedavi Verilmelidir? Peptik ülser tanısı kesin olarak konulan ve H . pylori ile enfekte olan kişiler H. pylori’yi ortadan kaldırıcı tedavi vermek için en uygun kişilerdir. Bu hastalar tamamen H. pylori’den temizlenebilirlerse genellikle, ül-
serden kalıcı olarak kurtulabilmektedirler. H. pylori ile enfekte olduğu bilinen, ancak herhangi bir şikâyeti olmayan kişilere H. pylori’yi yok edici tedavi verilmesi gerekmemektedir. Ailesinde mide ve sindirim kanalı kanseri bulunan kişilerin H.pylori yönünden incelenmesi gerekebilir. Demir tedavisine dirençli kansızlık (anemi), karın ağrısı ve büyüme geriliği olan çocuklarda da H.pylori mikrobunun araştırılması ve tedavisi uygun olur.
Helicobacter mikrobundan korunmak için ellerin iyi yıkanması, yemeklerin uygun olarak hazırlanması, içme suyunun temiz ve güvenli kaynaklardan sağlanması önerilebilir.
37
Ortodontik tedavide kullanılan şeffaf plaklar fark edilmedikleri için kişilerde görüntü açısından estetik problem yaratmazlar.
38
/ Sağlık
Ortodontik Tedaviyle Prof. Dr. Sibel Biren
Daha Güzel Gülüşler
Diş Hekimi-Ortodonti Uzmanı
Güzel gülüşün ilk anahtarı güzel dişlerdir.
Bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlar güzel insanların daha kolay iş bulduğunu ve kariyerlerinde daha çabuk yükseldiklerini gösteriyor. Yine aynı konuda yapılan farklı çalışmalarda güzel insanların daha fazla güven duygusuna sahip oldukları, kendilerinden emin hareket ettikleri ve çevrelerine hakim bir tavır sergiledikleri sonucu hiç de şaşırtıcı değil. Peki bir yüzü güzel yapan nedir ? Kadınlarda çocuksu ve büyük yuvarlak gözlerin, çıkık elmacık kemiklerinin , ince bir burnun, ideal bir gülüşün bulunması güzelliğin önemli işaretleridir. Güzel gülüşün ilk anahtarı da güzel dişlerdir. Düzgün, inci gibi sıralanmış bembeyaz dişlere sahip olmak herkesin hayalidir. Ortodontik tedavi çapraşıklık gösteren, düzensiz sıralanmış dişlerin düzeltimini sağlayan bir tedavi yöntemidir. Fakat bu tedavi yönteminde uzun süre dişlerin üzerinde kalması gereken teller önemli bir dezavantaj oluşturur ve estetik kaygıyla dişlerinin düzelmesini isteyen kişilerde tedavi süresince bu tellerle dolaşmak sıkıntı yaratabilir. Bu nedenle kişiler tedavi olmak istemezler veya ortodontik tedaviyi erteleyebilirler. Bu kaygıları ortadan kaldırmak için ortodontik tedavilerde daha estetik görünüm sağlayan materyallerin arayışına gidilmiştir. Önce metal braketler yerine kullanılan diş renginde estetik braketler üretilmiş daha sonra dişlerin iç yüzeyine uygulanan Lingual tedavi ortaya atılmıştır.
Son olarak dişlerin üzerine hiçbir braket yapıştırılmadan sadece şeffaf plaklarla yapılan ortodontik tedaviler uygulanmaya başlamıştır. Lingual Tedavi ile Estetik Sorun Yaratmayan Dişler “Lingual” kelimesi dişlerin dil tarafındaki yüzü anlamını taşır. Lingual ortodontik tedavide dişlere kuvvet uygulayan tellerin bağlandığı braketler dişlerin dışarıdan görünen kısmına değil, ağız içinden dişlerin arka kısmına uygulanır. Böylece ortodontik tedavi sırasında teller başkaları tarafından fark edilmediği için kişinin ne sosyal ne de iş yaşamında estetik kaygı problemi yaşanır. Lingual tedavi çeşitlerinden olan “Incognito”tekniğinde hastadan alınan ölçüler
Sağlık /
39
üzerinde kişiye özel olarak dişlerin lingual yapısına uygun braketler üretilir. Braketler yanında bilgisayar programı yardımıyla kişiye özel teller de üretilerek tedavinin başarı şansı çok daha üst seviyelere taşınır. Ancak çok gelişmiş bir teknoloji kullanıldığı için maliyeti yüksek bir tedavi şeklidir. Bu tekniği uygulayabilmek için ortodontistlerin Incognito sertifika programına katılarak bu sertifikayı almış olmaları gerekmektedir. Gelişen tedavi yöntemleri sayesinde çarpık dişler artık tel kullanılmadan da düzeltilebiliyor.
40
Şeffaf Plaklarla Çarpık Dişlere Son Ortodontik tedaviye başvuran hastaların en çok sorduğu sorulardan birisi tedavi sırasında ağzının nasıl görüneceği ve bu
/ Sağlık
tedavinin ne kadar süreceğidir. Şeffaf plaklarla yapılan tedavi şeklinde dişlerin ne dış ne de iç yüzeyinde braket ve teller vardır. Bu tedavi için şeffaf plaklar kullanıldığı için hiçbir zaman fark edilmezler böylelikle kişilere görüntü açısından problem yaratmadan tedavi olma şansını tanırlar. Bu tedavinin diğer bir avantajı da çok gerekli olan zamanlarda hasta tarafından ağızdan çıkarılabilmeleri mümkündür. Bunun avantajı olduğu kadar dezavantajı da vardır. Çünkü dişlerin hareket edebilmesi için şeffaf plakların ağızda uzun süre boyunca kalması gereklidir. Tedavinin başından sonuna kadar hastanın motivasyonu çok önemlidir. Plakların
tüm gece boyunca ve gün içerisinde de sadece yemek yerken ve dişler fırçalanırken çıkarılması, onun dışında devamlı kullanılması gerekliliği vurgulanarak anlatılmalıdır. Kullanımı kolay ve fark edilmediği için çok tercih edilen bir tedavi yöntemidir.
ölçüler ve tedavi planı yurt dışında bulunan merkezlere gönderilerek bilgisayar programıyla tedavinin aşamaları belirlenir ve hastanın kullanacağı plaklar üç dört hafta içerisinde hekime gelir. Her bir plak 2 hafta süreyle kullandırılır.
Farklı firmalarca piyasaya sürülmüş olan birçok şeffaf plak çeşidi vardır.Bunlar arasında en çok bilineni Invisalign’dır. Bu tedaviyi uygulayabilmek için Invisalign sertifikasına sahip olmak gerekir.Tüm dünyada bir buçuk milyon kişi bu şekilde tedavi edilmiştir. Bu ortodontik tedavi yöntemi özellikle erişkin hastaların düzgün dişlere kavuşmasında çok önemli bir farklılık yaratmıştır. Bu iş için hastadan alınan
Normal ortodontik tedavilerde hastanın 4 ile 6 haftada bir hekimine randevuya gitmesi gerekirken Invisalign tedavisinde hasta plakları kendisi belli bir sırada kullanacağı için randevu sıklığı 3 ile 4 ayda bire kadar uzatılabilir. Bu avantajı sayesinde Invisalign tedavi yöntemi başka şehirlerde ya da ülkelerde yaşayıp sıklıkla randevularına gelemeyecek hastalar için bir tedavi olanağı sağlamaktadır.
Sağlık /
41
Modern Yaşamın Neden Olduğu Bir Sağlık Sorunu:
Prof. Dr. Erol Avşar Gastroenteroloji Uzmanı
Karaciğer yağlanması teşhisindeki en iyi yöntem biyopsidir. Biyopsi sadece teşhis etmekle kalmaz hastanın geleceği hakkında da bilgi verir.
Karaciğer yağlanması olan hastalarda kansere yakalanma riski daha fazladır.
Karaciğer Yağlanması İçki içmeyen veya sadece sosyal içici olarak tanımlanan kişilerde karaciğerde yağ birikiminin artması sonucu Non alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) ortaya çıkar. Bu bireylerde karaciğer anatomisi ve fonksiyonları yoğun alkol tüketenlere benzer hal alarak yağlı karaciğerde çeşitli bozukluklar gelişmeye başlar. Basit yağlanma, steatohepatitis, siroz ve onun önemli komplikasyonu karaciğer kanseri hastanın yaşamını etkileyen önemli sorunlardır. Basit yağlanmada adından da anlaşılacağı gibi sadece yağlanma vardır ve hastalık seyri çoğunlukla selimdir. Steatohepatitis denilen tabloda yağlanma yanında, hücrelerde değişiklikler ve iltihabi tutulum da söz konusudur. Steatohepatitis siroz için önemli bir risktir. Amerika Birleşik Devletleri’ nde NAYKH sıklığı % 20, steatohepatitis sıklığı ise % 3 olarak bildirilmiştir. Tam olarak sebebi bilinmeyen NAYKH bazı hastalıklarla çok yakın ilişkilidir. Bunlar; obezite, tip 2 diyabet, insülin direnci, hiperlipidemi ve metabolik sendrom olarak sayılabilir. Örneğin tip 2 diyabeti olan hastaların % 50’ sinde, obezlerin % 74’ ünde NAYKH bulunmuştur. NAYKH olan bireylerin % 20-80 ‘inde kan yağları yüksektir. Görüldüğü gibi her biri tek tek önemli olan bu tablolar NAYKH olan bireylerde bir araya gelmişlerdir. Bazen normal kilolu bireylerde de NAYKH görülebilir. NAYKH, günümüzde çocuklar için bile önemli bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Karaciğer Yağlanması Neden Önemlidir? Aşırı miktarda yağ birikiminin olduğu hastalarda siroz gelişme olasılığı yükselir.
42
/ Sağlık
Özellikle steatohepatitis hastalarında orta ve uzun vadede % 20 oranında siroz riski vardır. Ama daha da önemlisi NAYKH’lı hastalarda ciddi kardiyovasküler olay sıklığı son derecede yüksektir. Yani bu hastalarda kalp krizi, beyin felci gibi önemli olaylar topluma göre daha sıktır. Yine bu hastalarda en önemli 2. ölüm sebebi kanserlerdir. NAYKH’lı hastalarda kanser görülme sıklığı artmıştır. Görüldüğü gibi NAYKH karaciğerde önemli hasar oluşturduğu gibi karaciğer dışını da oldukça etkilemektedir. Nasıl Teşhis Edilir? Bu hastalığı akla getirecek özel bir belirti ya da bulgu yoktur. Çoğu hastada hiçbir şikâyet mevcut değildir. Bazı hastalar halsizlik, yorgunluk ve karnın sağ üst bölgesinde ağrıdan yakınabilirler. Fiziki muayene de genellikle normaldir. Nadiren muayenede karaciğer büyümüş olarak ele gelir. NAYKH teşhisi genellikle rutin yapılan kontroller sırasında konur. Hastalarda tesadüfen saptanan karaciğer enzim yüksekliği araştırıldığında teşhis edilirler. Bunun dışında başka sebeple istenen ultrasonografilerde tesadüfen görülürler. Tanı koymada tomografi ya da MRI ile görüntülemenin ultrasonografiye üstünlüğü yoktur. Bu görüntüleme yöntemlerinin hiçbiri basit yağlanma ile siroza ilerleyen ciddi formların ayrımını yapamaz. Son zamanlarda çıkan bazı özel kan testleri ile olayın şiddeti ve evresi konusunda fikir alınabilir. Fibroscan isimli özel bir görüntüleme yöntemi ile biyopsiye yakın sonuçlar alınabilir. Her hastada gerekmese de NAYKH teşhisindeki en iyi yöntem biyopsidir. Biyopsi sadece teşhis etmekle kalmaz hastanın geleceği hakkında da bilgi verir.
Karaciğer yağlanması her zaman alkol tüketimine bağlı değildir. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması tıp biliminde Non alkolik yağlı karaciğer hastalığı ( NAYKH ) olarak isimlendirilir. NAYKH, en sık görülen karaciğer hastalığıdır.
43
Diyet ve fiziksel aktivite karaciğer yağlanmasının önüne geçebilecek en iyi yöntemlerdir.
Karaciğer Yağlanması Yaşamı Etkiler Mi? Basit yağlanması olan hastaların doğal seyirleri iyidir. Bu kişilerde siroz ihtimali yok denecek kadar azdır. Steatohepatitis hastalarının % 20’si uzun vadede siroza ilerler. İleri yaş, diyabet, şişmanlık siroz için risktir. NAYKH’ na bağlı siroz gelişen hastalarda uzun vadede primer karaciğer kanseri gelişebileceği unutulmamalıdır. Yakın gelecekte karaciğer nakil sebepleri arasında NAYKH önemli bir yer işgal edecektir. Nasıl Tedavi Edilir? Ülkemizde ve yurt dışında NAYKH tedavisi ile ilgili ruhsatlandırılmış bir ilaç mevcut olmadığı için ilaçla tedavi edilemez. Diyetle kilo kaybı ve fiziksel aktivite bilinen en iyi tedavi yöntemleridir. Egzersiz ve diyetle
44
/ Sağlık
insülin direnci azalmaktadır. Ancak kilo verilmesi kademeli olmalıdır. Hızlı kilo kaybı önerilmemektedir. Hızlı kilo kaybı ile yağlanmanın kötüleşebileceği unutulmamalıdır. Kilo kaybının NAYKH ile ilişkili hastalıklara da olumlu etkileri vardır. Bu hastalar alkolden kaçınmalıdır. Yine kola, gazoz gibi içinde fruktoz içeren meşrubatlar tüketilmemelidir. İnsülin direnci olan hastalar metformin kullanabilir. Kan yağları yüksek hastalara statin verilmesinin sakıncası yoktur. E ve C vitaminlerine ait olumlu veriler vardır. Pioglitozon isimli ilaçla yapılan bazı çalışmalar ümit vericidir. Bunun yanında denenmiş birçok ilacın yararı gösterilememiştir. Eğer hasta aşırı şişmansa bariatrik cerrahi önerilmelidir. Siroz gelişen hastalarda hastalık ileri ve hasta uygunsa karaciğer transplantasyonu yapılabilir.
Sağlık danışmanınız olarak da hizmetinizde!
Günümüzde sağlık sorunu bulunan birçok kişi bu sorunun nasıl ve nerede doğru bir şekilde tedavi edilebileceği bilgisine kolaylıkla ulaşamıyor. Konsept size bu konuda da doğru bilgiler vermeyi hedefliyor. Konsept'e sağlığınız konusunda danışabilirsiniz.
e-mail: info@konseptdergisi.com.tr tel: 02163691711
Kalbinizin Yaşı Kaç? Durmadan vücudunuza kan pompalayan kalbinize ne kadar iyi baktığınızı düşündünüz mü? Aşağıdaki 12 soruyu cevaplandırın, kalp yaşınızı bularak yaşam tarzınızda ne gibi değişiklikler yapmanız gerektiğini görün. Küçük değişimlerin önemli farklar yaratacağını unutmayın.
1 Kaç yaşındasınız? A 45+ B 30–44 C 18–29
7 Tipik hafta sonunuz nasıl geçer? A Geç saatlere kadar yenen yemekler, alkol, 0 egzersiz. B Aralıklı olarak egzersiz yapıp az miktarda alkol alarak. C Bol bol egzersiz yaparak.
2 Aşağıdaki yanıtlardan hangisi sizin kalp sağlığınızı en iyi tanımlar? A Kalp hastalıkları için risk taşıyorum: Yüksek kolesterol, hipertansiyon vb. hastasıyım. B Ailemde kalp hastalığı geçiren bireyler var. C Ailemde kalp hastalığı olan kimse yok.
8 Vücut Kitle İndeksiniz nedir? *Vücut kitle endeksi, vücut ağırlığınızın boy uzunluğunuzun karesine bölünmesi ile elde edilir. A 30–35 B 25–29 C 20- 24 9 Kan basıncınız hakkında ne biliyorsunuz? A Yüksek tansiyona sahibim ve yakından takip ediliyorum. B Kan basıncım normal, aralıklı olarak kontrole gidiyorum. C Yüksek tansiyon sorunu için çok gencim, bu konuda endişe etmiyorum.
3 Sigara içiyor musunuz? A Evet, günde birkaç tane. B Hayır, ancak sigara içenlerin dumanına maruz kalıyorum. C Eskiden çok fazla içiyordum, birkaç yıl önce bıraktım. 4 Aynaya bakın ve vücudunuzun neresinde yağ biriktiğini belirleyin. A Şişmanım, bel ölçüm 100 cm’in üzerinde. B Hafif şişmanım, fakat bel ölçüm 70 cm – 80cm arasında. C Fazla kilom yok, bel ölçüm 70 cm'in altında. 5 Mesleğiniz nedir? A Kıdemli ve yetkili pozisyondayım. Çok fazla sorumluluk taşıyorum. B Orta derecede sorumluluk ve yönetim yetkisine sahibim. C Kısmi zamanlı veya gece çalışıyorum. 6 Şu anki işinizde stres yükünüz ne kadar? A Her gün uzun saatler boyunca çalışıyorum. Kendim için ayıracak zamanım hiç yok. B İşim stresli, fakat gerektiği zaman arkadaşlarımın desteğini alıyorum. C İş yükü ve stresim çok az, konforlu çalışıyorum.
46
/ Sağlık
10 Aşağıdakilerden hangisi beslenme şeklinizi en iyi tanımlar? A Mandıra ürünlerini severim ve tatlıya düşkünüm. Meyve ve sebze yemeyi tercih etmem. B Tavsiye edilenden daha fazla meyve ve sebze yerim. C Düzenli ve dengeli bir diyet uygulamaya çalışırım. 11 Hangisi fiziksel aktivitenizi daha iyi tanımlar? A Nadiren yürüyüş yaparım ya da yüzerim. B Haftada 3 defa 20 dakika süreyle egzersiz yaparım. C Asansör kullanmak yerine merdiveni tercih ederim ve spor salonlarında egzersiz yaparım. 12 Sizce kalp krizinin belirtileri nelerdir? A Şişmanlarda ve genellikle yaşlılarda ortaya çıkan belirgin bir göğüs ağrısı ile oluşur. B Sindirim sorununu andıran kol ve omuza vuran bir ağrı ile oluşur. C Hiçbir fikrim yok. Kalp krizi geçireceğimi düşünmüyorum.
Yanıtların Çoğunluğu A ise: Kalp Yaşınız
50+
Yıllar içinde yediğiniz yağlı yemekler, egzersiz yapmamanız, yüksek stres yükünüz, sigara içmeniz kalbinizde hasar oluşturmuş. Bunları geriye döndürmek büyük çaba gerektirir. Şişmanlık koroner kalp rahatsızlığı için büyük bir risk faktörüdür. Şişman bireyler hipertansiyon, yüksek kolesterol, göğüs ağrısı sorunlarıyla mücadele ederler. Alkol tüketimi kötü kolesterol tipi olan LDL kolesterol miktarının yükselmesine neden olur. Eğer sigara içiyorsanız kalp damarlarınızdaki kalınlaşma içmeyenlere oranla daha fazladır. Kalp krizi geçirmek için yüksek risk altındasınız!
Kalbinizi Gençleştirmek İçin Öneriler Yaşam Tarzı ve Alışkanlıklar Sigarayı bırakmak kalp sağlığınıza olumlu etkide bulunacaktır. Yaşamınızda atacağınız en olumlu adımlardan biri olacağını düşünün ve sigarayı derhal bırakın. Egzersiz
Egzersiz Egzersiz yaparken kalp hızını takip edecek monitörler kullanın. Bu şekilde çok yorulmadan kalbinizin performansını artıracak seviyede egzersiz yapabilirsiniz. Sağlıklı bir kalp için haftada 150 dakika orta derecede fiziksel aktivitede bulunun. Diyet ve Beslenme Tuz alımını azaltın. İşlenmiş gıdalarda bulunan gizli tuz yüksek kan basıncından ve kalp damarlarının kalınlaşmasından sorumludur. Bu nedenle beslenmenize dikkat edin.
Yanıtların Çoğunluğu C ise: Kalp Yaşınız
30+
Yaşam tarzınızın ve alışkanlıklarınızın ileride sizi nasıl etkileyeceğini düşünerek gençken önleminizi alın. Ailenizde kalp hastalığı öyküsü bulunmaması, fit bir vücuda sahip olmanız gelecekte ortaya çıkabilecek sorunlardan sizi tam olarak korumayacaktır.
Bel çevre ölçünüzü spor ve diyetle azaltın. Eğer daha önce hiç spor yapmadıysanız hekiminizden tavsiye alarak egzersize başlayın.
Kalbinizi Gençleştirmek İçin Öneriler
Diyet ve Beslenme
Yaşam Tarzı ve Alışkanlıklar
Diyetinizi kötü ve iyi yağların tiplerini öğrenerek iyileştirmeye çalışın. LDL kolesterolünüzü azaltarak ve iyi kolesterolünüzü artırarak kalp damar sağlığınızı iyileştirebilirsiniz. Fasulye, ceviz, fındık, omega-3 yağ asidi içeren balıklara beslenmenizde yer verin.
Yaşamınızdaki stres miktarını azaltmaya çalışın. Arkadaşlarınızla daha fazla iletişim içinde olun. Kendinizi kalp krizinin belirtileri konusunda eğitin. Örneğin; kadınlarda kalp krizi tipik olmayan belirtiler verebilir. Sadece göğüste ağrı şeklinde değil; boyunda, omuzda ve çene bölgesinde uyuşma şeklinde kendisini belli edebilir.
Yanıtların Çoğunluğu B ise: Kalp Yaşınız
45+
Kalp sorunları olumsuzlukların yıllar içinde birikmesi sonucu zamanla ortaya çıkar. İyi bir diyet, egzersiz ve sigarasız yaşam stili sizi sağlıklı kılacaktır. Fakat bu durumdaki bireylerde ek önlemlerle kalp krizi riski daha da azaltılabilir. Ailenizde kalp hastalığı öyküsü varsa bu sizin için de bir risk faktörü oluşturacaktır.
Kalbinizi Gençleştirmek İçin Öneriler Yaşam Tarzı ve Alışkanlıklar Stresi nasıl yöneteceğinizi öğrenin. İş yaşamınızda karar verme ve sorumluluk alma aşamalarında stresi azaltma yollarını arayın. Eğer strese olumsuz tepki veren bir yapıya sahipseniz kalbiniz zorlanmadan hayatınızda değişiklikler yapmaya çalışın. Patronunuza bir rapor sunduğunuzda ya da park yeri aradığınızda strese giriyorsanız bundan bir an önce kurtulmanın yollarını arayın.
Egzersiz Ağırlık kaldırma, merdivenden kullanma kan basıncınızı düşürmek için yeterli değildir. İlave olarak egzersiz programları uygularsanız sonuç alırsınız. Özellikle haftada 5 gün 30 dakika boyunca fiziksel aktivitede bulunun. Spor yapmaktan hoşlanmıyorsanız hangi tür egzersiz yaparken mutlu olacağınızı araştırın. Tenis seviyorsanız bir kulübe yazılabilir ya da dans seviyorsanız salsa kursuna başlayabilirsiniz. Diyet ve Beslenme Beslenme şeklinizi kalp için riskli yağlardan kaçınarak iyileştirmeye başlayın. İşlenmiş gıdalardan uzak durun. Daha çok sebze ve meyve tüketin.
Sağlık /
47
Glutensiz Mutfak Kitabının Yazarından
Okul Döneminde Glutensiz Diyet Uygulamanın Yolları
Serap Pehlivanoğlu Eğitimci, Danışman
Yemek yemek en temel gereksinimimiz ve en doğal hakkımızdır. Sağlık sorunlarınız nedeniyle zaman zaman, bazen de bir yaşam boyu yemek seçimlerinizde kısıtlamalar yaşayabilirsiniz. Kısıtlamalar dâhilinde sağlığınızı kazanmak için yeni bir yaşam tarzı belirleyerek bu durumu kendiniz ya
da çocuğunuz için avantaja dönüştürebilir,ev, okul ve sosyal ortamlarda bunu başarabilmenin sırlarını öğrenebilirsiniz. Genellikle ev ve aile ortamında problem yaşamayız. Ancak; okulda ve sosyal ortamlarda (restoranda yemek yeme, doğum günü partileri, arkadaş toplantı-
ları… )sorunlarla karşılaşacağınızı unutmamalısınız. Çevrenin etkisiyle meydana gelecek riskleri ortadan kaldırabilmek, en azından minimuma indirebilmek için nasıl bir uğraş vermeniz gerektiğinin bilincinde olmalısınız. Kendi farkındalığınızın yanı sıra çevrenizde bulunan herkesin; evdeki aile bireylerinin, okuldaki öğretmenlerinizin, idarecilerinizin, sınıf arkadaşlarınızın, restorandaki aşçının, size servis yapan garsonun farkındalığına da ihtiyacınız olduğunu unutmayınız.
Bir eğitimci olarak özel diyeti olan öğrencilere okullarda gereken özenin gösterilmesini önemsiyorum. Bazı okullarda glutensiz beslenmenin veli ve öğrenciyi üzmeden, eğer okul müdürünüz bu konuda sizi destekliyorsa veli, sınıf öğretmeni ve rehber öğretmen iş birliğiyle başarıyla uygulandığını biliyorum. Ancak bu sayı oldukça az. Tersi durumla çok karşılaştım ve oldukça üzücü anılarım var. Kesinlikle glutensiz diyet uygulaması gereken bir öğrencinin okul müdürü tarafından, velinin
Glutensiz Diyeti olan öğrencilere okul yönetimi tarafından gerekli özenin gösterilmesi büyük önem taşıyor.
48
/ Beslenme
Glutene duyarlı öğrenciler için okul kantinlerinde glutensiz menülere yer verilmelidir.
tüm çabalarına rağmen evden diyet yemek getirmesi onaylanmadığı için tam gün bir okula devam eden öğrencinin hızla kilo kaybedişine ve sağlığının alt üst olmasına, bu nedenle akademik başarısının düşmesine tanık oldum. Okul müdürü bu katı ve anlayışsız tavrından vazgeçmezken, sınıf öğretmeninin öğrencinin olumsuz gelişimini fark etmesi üzerine, sorunun çözümlenmeye çalışıldığını biliyorum. Bir ilköğretim öğrencisine ve ailesine bunca sıkıntıyı
yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur. Zaten sınıf arkadaşlarının her yediğini yiyemeyen ve henüz bunun nedenini dahi bilmeyen 8 – 9 yaşlarındaki bu minik öğrenciye yapılan eziyettir, haksızlıktır,üzücü ve oldukça şaşırtıcıdır. Umarım bu tür olayları çok sık yaşamayız. Bu nedenle Glutensiz Diyeti olan öğrencilerin ailelerine ve okul yönetimine düşen görevleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aileye düşen görevler:
• Belirtiler çocuğunuzda görülüyor ise, kesin tanı için doktorunuza başvurunuz. • Doktorunuzun verdiği tanıyı, belirleyici raporun bir kopyasını okul idaresine teslim ediniz ve gelişmeleri titizlikle takip ediniz. • Çocuğunuzu bu konuda bilinçlendiriniz; * Diyetin nasıl uygulanması gerektiğini net bir şekilde anlatınız. * Diyete uymanın avantajlarından ve uymamanın sakıncalarından bahsediniz. * Diyetin sadece olması gerekenden biraz daha farklı bir beslenme programı olduğu konusunda çocuğunuzu cesaretlendiriniz. Unutmayınız ki aile desteği hayati önem taşımaktadır. • Okul öncesi ve okul çağı çocuklarınız için okul idaresini, sınıf ve rehber öğretmenlerini, çocuğunuzun durumu ve yapılması gerekenler konusunda bilgilendiriniz. • Okul idaresi ve/veya ilgili kişilerden ‘glutensiz menü’ leri edinme konusunda ısrarcı olunuz, bu menüleri, haftalık ya da aylık temin ediniz; çünkü menüde bulunan her besin ve/ veya ürün, çocuğunuz için uygun olmayabilir, zira çocuğunuzda gluten intolaransının ( tahammülsüzlük ) yanı sıra sütün karbonhidratı ‘ laktoz (süt şekeri)‘ a karşı duyarlılık söz konusu olabilir. • Okul idaresi ‘glutensiz menüleri’ henüz oluşturmamış ise, çocuğunuzun tüketebileceği yiyecekleri yanında getirmesi konusunda ısrar ediniz. • Çocuğunuzun çok az miktarda alacağı gluten bile geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabilir. Okul yönetimine düşen görevler: • Çölyak tanısı konmuş ya da gluten duyarlılığı olan öğrencilerinizi tanıyınız. • Sınıf öğretmeni, rehber öğretmen ve veliler ile iş birliği yapınız. • Okulunuzda “Glutensiz Beslenme Programı”nın uygulanmasını sağlayınız ve bu konuyla ilgili olarak gerekli olan tüm tedbirleri alınız. • Mutfak ve varsa servis personelinin eğitimini mutlaka sağlayınız. • Diyetine uymayan öğrencinizin sağlığının tehlikeye girerek akademik başarısının düşeceğini unutmayınız.
Beslenme /
49
Çocuklara Özel
Glutensiz
Lezzetler
Çocuğunuzun okulunda glutensiz menü oluşturulmamış olabilir. Çocuğunuzun çantasına koyacağınız yapımı kolay bu yiyecekler onu gün boyu aç kalmaktan kurtararak enerji verecektir. Hamur İçin
Üzeri İçin
1 ½ su bardağı mısır unu 2 su bardağı pirinç unu 1 su bardağı ılık süt 1 su bardağı zeytinyağı 1 adet yumurta + 1 adet yumurta beyazı 1 çorba kaşığı toz şeker 1 tatlı kaşığı tuz 1 paket kabartma tozu
1 adet yumurta sarısı Susam veya çörekotu İç Malzeme Beyaz peynir Dereotu
Hazırlanışı • • • • • • • • • • •
Hamur için verilen malzemeleri bir yoğurma kabına alarak yoğurun. Ele yapışmayan yumuşak bir hamur olacaktır. Yoğurduğunuz hamuru ceviz büyüklüğünde parçalara ayırın. Avuç içinde bastırarak düzleyin. Ortasına peynirli dereotlu karışımdan koyun, kapatın. Yağlanmış fırın tepsisine dizin. Yumurta sarısını çırpın, poğaçaların üzerine sürün. Üzerlerine çörekotu veya susam serpin. Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 30 dakika pişirin. Fırından alın. Ilınınca servis tabağına dizin.
Peynirli, Dereotlu Poğaça
İncirli, Dutlu Kurabiye Malzemeler 1 su bardağı pirinç unu ½ su bardağı mısır nişastası 1 su bardağı kuru dut 6 adet kuru incir 1 çorba kaşığı pekmez ½ paket kabartma tozu 85 gr. tereyağı Hazırlanışı • İncir ve dutu ½ su bardağı suda suyu çekip yumuşayana kadar pişirin. • Erimesi için tereyağını kaba ilave edin. • Pekmezi de ekleyip blenderden geçirin. • Mısır nişastası ve pirinç ununu, kabartma tozunu ilave edin, tekrar karıştırın. • Ellerinizi nişastalayıp ceviz büyüklüğünde parçalar oluşturun. • Üzerini bastırıp fırın tepsisine dizin. • Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 18 – 20 dakika pişirin. • Ilınınca tepsiden alın, servis tabağına dizin.
Glutensiz Sonbahar Menüsü
Sütlü, Mısırlı Mantar Çorbası
Mantarlı Pilav 2 adet havuç 1 kahve fincanı kuş üzümü 2- 3 dal kıyılmış dereotu 5 yemek kaşığı haşlanmış bezelye 4 su bardağı et suyu 1 çay kaşığı tarçın 1 çay kaşığı toz şeker 1 çay kaşığı karabiber Tuz
Malzemeler 1 su bardağı mantar ½ limonun suyu 4 su bardağı süt 4 su bardağı sıcak su ½ su bardağı konserve mısır 2 çorba kaşığı pirinç unu 1 tatlı kaşığı tereyağı 1 tatlı kaşığı zeytinyağı Tuz
Malzemeler 2 adet soğan 1 yemek kaşığı tereyağı + 2 yemek kaşığı zeytinyağı 1 yemek kaşığı dolmalık fıstık 2 su bardağı baldo pirinç 250 gr. mantar 1 limonun suyu
Hazırlanışı • Mantarları dilimleyip kararmaması için limonlu suda bekletin. • Teflon tavada 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile soteleyin. • 1 su bardağı soğuk sütte 2 çorba kaşığı pirinç ununu eritin, tencereye boşaltın. • Geriye kalan 3 su bardağı sütü ilave edin. • Sıcak suyu ilave edip kaynatın. • Sotelenmiş mantarları ekleyin, 15 dakika pişirin. • Mısırı ilave edin. • Karıştırırken kremayı ilave edin. • Tuzunu ayarlayın. • Tereyağını eritin. • Erittiğiniz tereyağını çorbanın üzerinde gezdirin. • Sıcak servis yapın.
Hazırlanışı • Pirinci ayıklayın, yıkayın, suda bekletin. • Soğanları ince kıyın, pembeleşene kadar yağda kavurun. • Dolmalık fıstığı ilave edin. • Pirinci süzün, tencereye ekleyin, biraz kavurun. • Mantarları limonlu suda kaynatıp süzün. • Havuçları rendeleyin. • Kuş üzümünü ayıklayıp biraz suda bekletin ve süzün. • Mantar ve dereotunu ince ince kıyın. • Havuç, bezelye ve kuş üzümüyle birlikte pirinçlere ilave edin. • Kaynar et suyunu, tuz, şeker, tarçın ve kara biberi ekleyip karıştırın. • Kısık ateşte pişirin. • Servisten önce hafif karıştırıp servis tabağına alın.
Beslenme /
51
Beğendili Kebap Malzemeler (Beğendi İçin)
(Kebap İçin)
4 adet közlenmiş patlıcan 1 çorba kaşığı zeytinyağı ½ su bardağı rendelenmiş kaşar 2 su bardağı süt 1 kahve fincanı pirinç unu Tuz, karabiber
1 kg. dana incik kuşbaşı 1 çorba kaşığı zeytinyağı 1 adet kuru soğan 2 adet sivri biber 2 adet defne yaprağı 1 çorba kaşığı salça 4 su bardağı su
Hazırlanışı • Patlıcanları yıkayıp kurulayın. Fırında közleyin. • Bir kâsede süte pirinç ununu ilave ederek eritin. • Zeytinyağı ilave edin. Bir tencereye alın, karıştırarak biraz pişirin. • Közlediğiniz patlıcanları doğrayıp karışıma ilave edin. • Kaşar peyniri, tuz ve karabiberi ekleyin, beş dakika sürekli karıştırarak kaynatın. • Bir başka tencerede önce yağ ile ince ince kıydığınız soğanları pembeleşene kadar kavurun. • Daha sonra kuşbaşı etleri, biber ve defne yapraklarını ilave edin. • Su ekleyin. Suyunu çekene kadar pişirin. • Etler pişince tuz ve karabiberi ilave ederek 10 dakika daha kaynatın. • Beğendi ile birlikte servis yapın.
52
/ Beslenme
Gebelik Döneminde Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu
Sağlıklı Beslenme
Beslenme ve Diyetetik Uzmanı
Canlılığın temel gereksinimlerinden biri olan beslenme, gebelik döneminde ayrı bir önem kazanır. Bu dönemdeki yeterli ve dengeli beslenme ile bir yandan anne adayının kendi sağlığı korunurken diğer yandan doğacak bebeğin normal büyüme ve gelişmesi sağlanır.
Gebelik döneminde yeterli ve dengeli beslenme bebeğin sağlıklı gelişimi için büyük önem taşıyor.
Gebelik dönemindeki yetersiz beslenme, anne ve bebek sağlığını olumsuz etkiler. Yetersiz beslenme durumunda, bebekle ilgili olarak erken doğum, düşük yapma, gelişme geriliği ve ölü doğum riskinin arttığı, anne ile ilgili olarak kansızlık, diş çürümesi, kemik bozuklukları gibi sorunların ortaya çıktığı, annenin halsiz ve yorgun düştüğü sıkça görülür. Aşırı beslenme durumunda ise fazla kiloların doğumu güçleştirebilmesi gibi pek çok sorun yaşamak mümkün.
Gebelikte Fazla Kilo Alımına Dikkat! Gebelik döneminde günlük enerji, protein, vitaminler ve mineraller olmak üzere hemen tüm besin öğelerinin gereksinimi artar. Günlük enerji (kalori) gereksinimi, anne adayının gebelik boyunca alacağı ağırlık ile yakından ilişkilidir. Gebelikte her kadının alması gereken ağırlığa fizyolojik ağırlık denir. Fizyolojik ağırlık; bebeğin ağırlığı, plasenta, amniyotik sıvı, kan hacminin artması ve emzirmek için büyüyen göğüsler olmak üzere 6,5-7 kg’dır. Doğum sonlandığında, gebe kadın sadece bu ağırlıktan kurtulur. Bunun üzerindeki ağırlıkların, emzirme döneminde dikkatli bir şekilde verilmesi gerekir. Bununla beraber gebelikte alınan fazla kiloların çoğunlukla verilemediği ve pek çok kadının hayatına şişman olarak devam ettiği bilinmektedir. Bu nedenle gebe kadınların sağlıklı beslenerek ve hareket ederek, gebelik boyunca fazla kilo alımından kaçınmaları tavsiye edilir.
53
nedenle, anne adayının beslenmesinde hep aynı besinleri tüketmek yerine çeşitlilik yapması önemlidir. Gebelikte Sağlıklı Beslenme Tavsiyeleri
Gebelik döneminde demir gereksinimi, normal zamandakinin neredeyse 2 katına çıkar. Bu miktardaki demiri besinlerle karşılamak kolay olmadığı için tablet ya da preparat şeklinde destek gerekir.
Gebelikte alınması gereken ağırlık, anne adaylarının gebeliğin başındaki ağırlıkları ile yakından ilişkilidir. Gebeliğin başında zayıf olan anne adaylarının 12-18 kg, normal olanların 10-16 kg, hafif şişman olanların 7-10 kg, şişman olanların ise 6.57 kg kadar ağırlık kazanmaları önerilir. Gebeliğin ilk 3 ayında hiç kilo alınmayabilir ya da ayda en fazla 1 kg alınabilir. Bu nedenle, bu dönemde, günde en fazla 100 kalorilik bir enerji artışı yapılır veya hiç yapılmaz. İkinci 3 ayda günde 200-300 kalorilik, üçüncü 3 ayda ise günde 300-400 kalorilik ilave enerji gerekir. Çünkü bu aylarda kilo artışı hızlıdır. Yeterli ve Dengeli Beslenme Sağlığın Temelidir Gebelik döneminde enerjiyle birlikte protein, demir, kalsiyum, vitamin A, folik asit başta olmak üzere tüm vitamin ve minerallere gereksinim artar. Besin ögelerinin yeterli miktarlarda alınabilmesi için beslenmede çeşitlilik yapılması gerekir. Çünkü besinler, içerdikleri besin ögeleri açısından farklılık gösterirler. Örneğin et; demir ve proteinden, sebzeler; vitaminler ve liften, süt; kalsiyum, fosfor, protein ve yağdan, tam tahıllar; B grubu vitaminleri ve karbonhidrattan, balık; omega yağ asitlerinden zengindir. O
54
/ Beslenme
• Kalsiyum yönünden zengin olan süt, yoğurt ve peynirin düzenli olarak tüketilmesi, • Her gün 1 adet yumurta ve 1 porsiyon etli sebze yemeği veya kuru baklagil yemeye özen gösterilmesi, • Kuru fasulye, nohut, mercimek ve bulgur karışımı yemekleri, portakal, mandalina, domates, maydanoz, sivri biber, taze soğan gibi C vitamini yönünden zengin sebze ve meyvelerle birlikte sık olarak yenmesi, • Vitaminlerin zengin kaynağı olan taze meyve ve sebzelerin her öğünde düzenli olarak tüketilmesi, • Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi (dayanıklılığını artırmak amacı ile eklenen) içeren besinlerin mümkün olduğu kadar seyrek yenmesi, • D vitamini besinlerde bulunmaz. Güneş ışınlarının doğrudan cilde yansıması ile sağlanır. Bu nedenle güneşlenmeye özen gösterilmesi, aksi halde D vitamininin ilaç olarak alınması,
• Kuru meyveler ve kuru yemişler yoğun enerjileri yanında, demir ve kalsiyum gibi minerallerden zengindir. Beslenmede uygun şekilde, ağırlık kontrol edilerek tüketilmesi, • Bir hastalık nedeniyle yiyeceklerin ciddi bir şekilde kısıtlanmaması, gerekirse bu konuda doktora, diyetisyene danışılması, • Besinlerin değerlerini korumak, özellikle kansızlığı önlemek için yemeklerle birlikte çay içilmemesi, çayın ikindi ve kuşluk gibi öğün aralarında (yemek yedikten 1-2 saat sonra) açık olarak içilmesi, içecek olarak ıhlamur, nane, papatya, kuşburnu gibi bitki çaylarının tercih edilmesi, • Vitamin kaybını önlemek için kuru baklagillerin, sebzelerin, makarna ve eriştenin haşlama sularının dökülmemesi, • Olası ilaç kalıntıları nedeniyle sebze ve meyvelerin iyice yıkanması, gerekirse kabuklarının soyulması, • Mevsiminde ve doğal ortamda yetişen sebze ve meyvelerin tercih edilmesi, • Besinleri hazırlarken el temizliğine özen gösterilmesi, • Sigara ve alkolden uzak durulması, • Doktora danışmadan ilaç kullanılmaması önemlidir.
Gebelik Döneminde Sık Rastlanan Bazı Sağlık Sorunları ve Çözümüne Yönelik Öneriler Anemi: Halk arasında kansızlık olarak bilinir. Nedenleri arasında, anne adayının gebelik öncesi dönemde besin depolarının yetersiz olması, gebelik nedeniyle artan demir gereksiniminin beslenmeyle karşılanmaması, yetersiz ve dengesiz beslenme özellikle; protein, demir ve C vitaminin yetersiz alımı ve bağırsak parazitleri sayılabilir. Anemi, hastalıklara karşı direnci azaltır. Halsizlik, yorgunluk, isteksizlik yapar. Erken doğum ve düşüklere neden olur. Demir vücutta kan yapımında görevli minerallerden biridir. Gebelik döneminde demir gereksinimi, normal zamandakinin neredeyse 2 katına çıkar. Bu miktardaki demiri besinlerle karşılamak kolay değildir. Tablet ya da preparat şeklinde destek gerekir. Anemiden korunabilmek için; • Et, tavuk, balık, yumurta, karaciğer, dalak, böbrek vb. sakatatlar, fındık, ceviz, badem gibi kuru yemişler, üzüm, kayısı, erik, pestil vb. kurutulmuş meyveler, kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya vb. kuru baklagiller, pekmez, tahin, susam ve yeşil yapraklı sebzeler gibi demir yönünden zengin besinler günlük beslenmede sıkça tüketilmelidir. • Demirden zengin besinlerin, C vitamininden zengin domates, biber, maydanoz, kıvırcık gibi taze sebze ve portakal, greyfurt, çilek gibi meyvelerle birlikte tüketilmesi anemiden korunmada yardımcıdır. •Yemeklerle birlikte içilen çay ve kahve demir emilimini azaltır. Bu nedenle, bu içeceklerin yemeklerden bir iki saat kadar sonra içilmesi önerilir. • Beslenmesinde et tüketimi az olan anne adaylarının, haftada 5 - 6 adet ve günde 1 taneden fazla olmamak koşulu ile yumurta tüketimini artırmaları önemlidir. • Kuru baklagil - bulgur karışımı yemeklerin C vitamini sağlayacak taze sebze, meyve ve yoğurtla birlikte daha sık tüketilmesi de anemiyi önlemede yardımcıdır.
Anne adaylarında sıkça görülen mide bulantısını azaltmak için yemeklerde maydanoz, nane, kekik, kimyon, sumak gibi baharatların kullanılması tavsiye edilir.
Beslenme /
55
Gebeler için Günlük Menü Örneği Kahvaltı: 1 su bardağı süt 1 dilim peynir 1 adet yumurta (gün aşırı) 5-6 adet zeytin Domates, salatalık, biber, maydanoz, nane vb. 1-2 ince dilim ekmek, Öğle: 1 porsiyon kuru fasulye 1 porsiyon bulgur/pirinç pilavı 1 kâse cacık, salata Ara: 1 ince dilim kek, açık çay, 1 porsiyon meyve Akşam: 1 porsiyon tarhana çorbası 1 porsiyon etli sebze yemeği 1 kâse yoğurt 1-2 ince dilim ekmek Yatarken: 1 porsiyon meyve ya da 1 su bardağı süt
56
Kemiklerin Zayıflaması ve Diş Çürüklüğü: Yetersiz kalsiyum alımı, sık aralıklarla gebe kalma, güneş ışınlarından yeterince yararlanamama, hareket azlığı, sigara ve kafein alımı gibi nedenlerle kemikler yumuşar, diş çürüklerinin sıklığı artar. Bu sorunlarla karşılaşmamak için, anne adaylarının beslenmelerinde kemik ve dişlerin yapı taşı olan kalsiyumdan zengin süt, yoğurt ve peyniri gerektiği kadar tüketmeleri, güneş ışınlarından yeterince yararlanmaları ve hareketli olmaya özen göstermeleri gerekir. Kabızlık: Günlük beslenmede liften zengin besinlerin az tüketilmesi, yetersiz sıvı alımı, hareket azlığı ve fetusun bağırsaklara bası yapması gibi nedenlerle gebelik döneminde pek çok kadında kabızlık görülebilmektedir. Kabızlıktan korunabilmek için; • Sıvı tüketiminin artırılması kabızlığı önlemenin birinci adımı olarak düşünülebilir. Bunun için su, soda, ayran, az şekerli limonata, komposto, açık siyah çay, yeşil çay, diğer bitki çayları, ayran, çorba günlük beslenmede sık tüketilmelidir. • Kabızlığı önlemede ikinci adım, liften zengin besinlerin yeterli miktarda tüketilmesidir. Sebzeler, meyveler, kuru baklagiller, kepeği ayrılmamış un (tam un) ve bundan yapılmış ekmek, makarna, börek
/ Beslenme
vb. kuru meyveler, kuru yemişler ve bulgur gibi liften zengin besinlere günlük beslenmede sıkça yer verilmelidir. • Sabah kahvaltısından önce aç karnına 1 ya da 2 su bardağı ılık su içilmesi bağırsaklarda gaitanın yumuşamasına ve ilerlemesine yardım eder. • Düzenli olarak yapılan fiziksel aktivite kabızlığı önlemede yardımcıdır. Bunun için düzenli olarak yürüyüş yapılması ve günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülmesi önerilir. Bulantı ve Kusma: Gebeliğin ilk aylarında sık rastlanan bir sorundur. Besin alımı güçleşir. Bulantı ve kusma nedeniyle besinler reddedilir. Böyle durumlarda; • Yemeklerin küçük porsiyonlar halinde, azar azar ve sık aralıklarla yenmesi, • Sulu ve yağ içeriği fazla olan yiyecekler yerine, ızgara, fırında et, tavuk, balık, pilav, makarna, börek, tost, patates, meyve, salata gibi kuru ve hafif yiyeceklerin tercih edilmesi, • Bulantıyı bastırmak ve az yağ kullanımından kaynaklanan lezzet kaybını gidermek için yoğurt, limon, peynir gibi yiyeceklere sık yer verilmesi, • Yiyeceklerin tat, koku ve görünüş bakımından iştah açıcı olması için maydanoz, nane, kekik, kimyon, sumak gibi baharatların kullanılması, besin alımını kolaylaştırır ve bulantıyı bastırır.
Burcu Aslan Beslenme ve Diyet Uzmanı
Sonbahara girdiğimiz bugünlerde mevsimsel değişiklikler yüzünden yaşadığımız hastalıklar için bağışıklık sistemimizi güçlendirecek C vitamini içeren besinler tüketebiliriz.
Sonbaharı
Formda Karşılayın
Mevsim başlangıçlarının vücudumuzun yeme – içme dengesi üzerinde büyük etkisi olsa da alacağınız önlemlerle sonbaharı zinde ve formda karşılamak mümkün. Yaz aylarının sona ermesiyle beraber sıcak havanın etkisini yavaş yavaş yitirmeye başladığı bu dönemde beslenmemizde de bazı değişiklikler söz konusu… Yaz güneşinin bunalttığı sıcak havalarda iştahımızın azalmasından dolayı gün içerisinde tükettiğimiz iki ana öğün, sıcaklıkların azalmasıyla beş - altı öğün modeline dönmeye başladı. Ancak; alışkanlıklarımızı değiştirirken besin miktarlarını yavaş yavaş artırmamızın daha uygun olacağını unutmamamız gerekiyor. Bu dönemde farklı besinlere de açık olmanızı öneririm. Gluten içermediği için çölyak tanısı konmuş hastaların vazgeçilmezi olan karabuğday ununu mutlaka deneyin. Metabolizmamızı hızlandıran çörekotunu tüketmeyi de ihmal etmeyin.
Vitamin ve mineral dengeleri yaz süresince değişiklik gösterdiğinden yaz sonrasındaki beslenmemizde vitamin ve mineral ihtiyacımızı dengelemeliyiz. Hayvansal gıdalarda bulunan değerli vitaminimiz B12, sağlam sinir sistemine sahip olmak için ihtiyaç duyulabilir. Sabah kahvaltımızın vazgeçilmezi ekmeğimiz, kompleks B vitamini içerir. Yağlı tohumlar, kuru baklagiller, yeşil sebzelerle magnezyum açığımıza “dur” diyebiliriz. Yaz boyunca dikkat ettiğimiz kan şekerini hızlı yükselten “Basit Karbonhidrat” ‘tan
Beslenme /
57
Fazla kafein tüketimi vücudu olumsuz etkileyerek kalp çarpıntısına ve dehidratasyon sebebiyle su kaybına neden olur.
uzak durmaya devam etmeliyiz. Popüler olarak satılan nişasta ile kurutulmuş tropikal meyveler de dikkat etmemiz gerekenler arasındadır. Bayramlarda psikolojik olarak yemek hissi artmaktadır. Gelenek ve göreneklere göre yapılan ziyaretlerde tatlı ikramları bolca yerini alır. Hem karşı tarafı üzmemek hem de sağlığımızı düşünerek almamız gereken porsiyon miktarı kadar tüketmeye özen göstermeliyiz. Kalp diyabet ve tansiyon hastalarının normal beslenme düzenlerinin dışına çıkmamaları sağlıkları açısından son derece önemlidir. Önümüzdeki bayram ziyaretlerinde daha çok sütlü tatlıları ve meyve ikramlarını tercih etmek sağlık açısından da uygun olacaktır. Sonbahara girdiğimiz bugünlerde mevsimsel değişiklikler yüzünden yaşadığımız hastalıklar için bağışıklık sistemimizi güçlendirecek C vitamini içeren besinler tüketebiliriz. Örnek olarak; limon, lahana, domates, kuşburnu, ıspanak, yeşil biber, maydanoz, turp ve patates gibi besinler tercih edilebilir. Fakat askorbit asit dediğimiz C vitamini; su, hava, ısıl işlem, ışık ve sigara tüketimi gibi etkenlere karşı direnci düşük olduğundan C vitamininin yüksek oranda kaybolmasına neden olabilir. Bu kaybın önüne geçebilmek için sebze ve meyveler kesildikten sonra hemen tüketil-
melidir. Bedenin C vitaminine duyduğu ihtiyaç bahar ve yaz dönemlerinde artabilir. 100 gram besinde yer alan C vitamini miktarı; Erik 10 mg. Kavun 42 mg. Greyfurt 34 mg. Kuşburnu 1000 - 1500 mg. İncir 2 mg. Kivi 90 mg. Kafein tüketiminden bahsetmek gerekirse güne başlamak için, uzun çalışma dönemlerindeki molalarda ya da akşamüzeri bol bol çay ve kahve tüketimi vücudu olumsuz etkileyebilir. Aşırı kafein kalp çarpıntısı, dehidratasyon sebebiyle su kaybına neden olur. Olimpiyat Komitesi tarafından belirlenen miktara göre dört büyük bardak kahve, doping etkisi olarak kabul edilmiştir. Beslenme düzeninin değişip normale döndüğü dönemde midemizi daha çok korumamız gerekir. Bu sebeple acı, baharatlı, soslu besinlerden kısa süreliğine uzak durmak mide sağlığı için önemlidir. Acı biber olarak adlandırdığımız kırmızı pul biber midede asit salgısının artmasına sebep olur. Bu da mide rahatsızlıklarını beraberinde getirir.
1. gün 3 GÜN UYGULANILACAK DETOX DİYETİ Mevsim geçişlerinde deneyeceğiniz Detox diyeti ile toksinlerinizi atıp yenilenebilirsiniz. Detox diyetler, normal diyetlere göre uzun süreli değil 2- 3 günlük kısa dönemlerde vücudu şaşırtarak arınmayı hedefler. Bu sebeple harfiyen uymanız, diyette başarı sağlar.
Sabah t elma an akşama komp ostos kadar ılık yeşil u tüke tiniz. Öğlen d ba, gü en akşama n k çayı t içerisinde adar 3 öğ üketin ün bol bo iz. l sıvı v çore bitk i
n
2. gü
iz. ketin ü t a ıd a Çiğ g 2 elm + a t ase a 2 sal z) 1 k a i : s h s a e t a ay Sab ( dom yeşil elm a t a l 1 sa aatte : Bol Öğle oğurt, 2 s y light atalık l rt da sa yoğu + k a b elma m: Ka Akşa dan yeşil a Yatm
3. gün rdağı süt Sabah: 1 su ba 2 adet ceviz Aralarda 1 adet
elma
meği + yoğurt
Öğle: Sebze ye
Ara: 2 avuç lor
peyniri
ve yemeği (soğan Akşam: Sebze erek) sarımsak eklen n meyve
Gece: 1 porsiyo
Beslenme /
59
Kremalı Havuç Çorbası
Doyurucu Lezzetler
Malzemeler:
6 adet havuç 1 adet kırmızı biber 6 su bardağı et suyu 1 çorba kaşığı un 1 çorba kaşığı tatlı biber salçası 1 adet orta boy soğan 2 diş sarımsak 1 küçük kutu süt kreması (200 ml.) 1 tatlı kaşığı tereyağı Nane Pul biber Tuz
Hazırlanışı: • • • • • • • • • • • • 60
Havuçları kazıyın, yıkayın ve bir tencereye alın. Kırmızı biberi yıkayın, çekirdeklerini temizleyin, tencereye koyun. Sarımsak ve soğanı ilave edin. 1 su bardağı et suyu ayırdıktan sonra tencereye et suyu ve tuz ekleyin. Havuçlar yumuşayınca et suyundan tüm malzemeyi alıp blenderden geçirin. Tekrar tencereye alın. Ayırdığınız 1 su bardağı et suyunda unu eritin. Tencereye alın, salçayı ilave edin. Kremayı yavaş yavaş karıştırarak ilave edin. Tuzunu ayarlayın. Çorba kaynar kaynamaz ocağın altını kısın. Ayrı bir kapta servis öncesi nane ve pul biberle birlikte tereyağını eriterek çorbanın üzerinde gezdirin.
/ Beslenme
Fırında Mücver Malzemeler:
3 adet orta boy kabak 6 adet taze soğan 4 kahve fincanı un 4 adet yumurta 1 demet dereotu ½ demet maydanoz Tuz
Üzeri İçin:
1 su bardağı taze kaşar peyniri rendesi
Fırında Ispanaklı Rulo Biftek Sizin için seçtiğimiz sebze ağırlıklı tarifler sağlıklı olduğu kadar oldukça doyurucu. Her damak zevkine hitap edecek bu özel menüyü mutlaka deneyin…
Malzemeler:
4 adet biftek 1 adet kuru soğan 3 adet taze soğan 1 çorba kâsesi dolusu kavrulmuş ıspanak ½ limon suyu 1 çay bardağı su 1 çorba kaşığı zeytinyağı Tuz Karabiber
Hazırlanışı:
Hazırlanışı: • • • • • • • • •
Kabakların kabuklarını kazıyıp rendeleyin. Taze soğanları, maydanoz, dereotunu ince ince doğrayın. Malzemeyi derin bir kapta karıştırın. Yumurtaları ve unu ilave ederek karıştırın. Karışımı bir fırın kabına boşaltın. Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında pişirin. Üzeri kızarana yakın 1 su bardağı kaşar rendesini ilave edip peynir eriyene kadar fırında tutun. Peynir eriyince fırından alın. Sıcak olarak servis yapın.
• • • • • • • • • • • • • •
Biftekleri derin bir kaba alın. Limon suyunu ve zeytinyağını karıştırın bifteklerin üzerine boşaltın, buzdolabında 1 saat kadar dinlendirin. Taze soğanları ince ince kesin. Kuru soğanı küp küp kesin Ispanağı kavuracağınız kaba alın. 1 çorba kaşığı zeytinyağı ilave edin. Ispanakları yıkayın, kurutun, ince ince kesin. Soğanları birleştirdiğiniz kaba ilave edin, tuzunu ekleyerek kavurun. Karabiberi ekleyin. Isıya dayanıklı kapaklı bir fırın kabına biftekleri alın. Kavurup suyunu süzdüğünüz ıspanakları her bir bifteğin içine (bir çorba kaşığı kadar) eşit olarak paylaştırın. Biftekleri rulo şeklinde sarın. Kabın içinde kalan limon, zeytinyağı ve 1 çay bardağı su karışımını bifteklerin kabına ekleyin. Kabın kapağını kapatın. Önceden ısıtılmış 170 dereceye ayarlı fırında biftekler yumuşayıncaya kadar pişirin.
Beslenme /
61
Fındıklı
Kurabiye
Alman Usulü
Mürdüm Erikli Kek
Tuzlu
Bisküvi 62
/ Beslenme
Okuyucudan Tarifler Emel Kurdoğlu’nun Mutfağından Malzemeler
125 gr. tereyağı (soğuk olacak), ½ su bardağı sıvı yağ, 1 yumurta, 1 su bardağı pudra şekeri, 1 tatlı kaşığı kabartma tozu, 1 su bardağı iri çekilmiş fındık, alabildiği kadar un.
Hazırlanışı
Dolaptan çıkardığınız tereyağını (soğuk olacak) küp küp kesin. Kabartma tozu ve un dışındaki malzemeyi çok fazla olmamak üzere elle yoğurun. Un ve kabartma tozunu ilave edin, hafif yoğurun. Elinizi sıvı yağ ile yağlayıp küçük toplar oluşturun (cevizden büyük). Her bir topun üzerine 1 adet fındık koyun. Fırın tepsisini yağlayın. Önceden ısıtılmış 175 dereceye ayarlanmış fırında 20 – 25 dakika kadar pişirin. Üzerinin çok kızarmamasına dikkat edin.
Malzemeler
125 gr. margarin, 2 su bardağından 2 parmak eksik toz şeker, 3 adet yumurta, 1 su bardağı süzme yoğurt, 3 su bardağı un, 1 paket kabartma tozu, 1 paket vanilya, Mürdüm eriği (kekin üzerini kapatacak kadar)
Hazırlanışı
26 cm çapı olan kek kalıbını yağlayın. Margarin, şeker ve vanilyayı 5 dakika kadar mikserle çırpın. Yumurtaları teker teker kırdıktan sonra mikserle çırpın. 10 dakika kadar margarin, şeker ve yumurtayı çırpın. 1 su bardağı süzme yoğurdu ilave edin. 3 su bardağı un ve kabartma tozunu elekten geçirerek tahta spatula ile karıştırın. Diğer malzemeleri de ilave ederek alttan üste gelecek şekilde karıştırmaya devam edin. Mürdüm eriklerini yıkayın, ikiye ayırın, çekirdeklerini çıkarın. Keki kalıba boşaltın. Üzerini ikiye bölüp çekirdeklerini çıkardığınız mürdüm eriklerini kekin ortasından başlayarak dizin. 175 dereceye ayarlı önceden ısıtılmış fırında 40-45 dakika kadar pişirin. *Aynı keki ekşi elma ile de deneyebilirsiniz.
Malzemeler
125 gr. tereyağı (oda sıcaklığında), ½ su bardağı sıvıyağ, 1 yumurta, 1 çay kaşığı tuz, 1 tatlı kaşığı dolusu kabartma tozu,1 fiske karbonat, 5 – 6 dal ince kıyılmış dereotu, alabildiği kadar un, çörek otu (üzeri için)
Hazırlanışı
Tüm malzemeyi derin bir kapta yoğurun. Fırın tepsisini yağlayın. Cevizden büyük toplar oluşturun, tepsiye dizin, üzerine çörek otu serpin. 175 dereceye ayarlı önceden ısıtılmış fırında 20 – 25 dakika kadar pişirin. Üzeri hafif pembeleşince fırından alın. 63
Kapalı Alan Korkusu Sosyal Hayatınızı
Ele Geçirmesin
Klostrofobi kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülüyor.
Latince kökenli olan Klostrofobi kelimesi bir yerde kapalı anlamına gelen ‘’claustrum’’ ile korku anlamına gelen ‘’phobos’’ un birleşiminden oluşuyor. Her 100 kişiden 10’unda görülen bu psikolojik rahatsızlık kişinin yaşamını olumsuz yönde etkiliyor. Kapalı alan korkusu olan kişiler asansöre binemiyor, uçak seyahatinde panik ataklar geçiriyor, metro gibi yer altı ulaşım araçlarını kullanamıyor, kapalı tünellerden geçemiyorlar. Üstelik çevresindekilerin alaylarına, küçümsemelerine maruz kalarak zor durumlara düşebiliyorlar. Boğazlı kazak giyememe, kravat takamama, gömlek giyince daralma klostrofobi hastalarının sıkça yaşadığı sorunların başında geliyor.
64
/ Psikoloji
Belirtileri *Aşırı terleme *Kalp atışlarının hızlanması *Mide bulantısı *Boğuluyormuş hissine kapılma *Nefes darlığı *Titreme Klostrofobinin görülmesinde çeşitli nedenler olsa da çocukluk döneminin etkisi önemli bir yer teşkil ediyor. Kişi çocukken ailesinden şiddet gördüyse, çocuğa sık sık odaya kapatma cezaları verildiyse, çocuk devamlı evde tek başına bırakıldıysa ileride bu rahatsızlığı yaşama ihtimali oldukça yükseliyor. Rahatsızlık daha çok 30‘lu yaşlardan sonra kendisini göstermeye başlıyor.
Uzman Gözü ile Tedavi şart Kapalı alan korkusu olan pek çok kişi kendiliğinden geçer düşüncesi ile uzmana görünmekten kaçıyor. Ancak tedaviye erken başlamak oldukça önemli. Belirtilerin sizde de olduğunu düşünüyorsanız derhal uzman bir psikiyatriste görünün. Şikâyetlerinizden bahsedin. Başlangıç düzeyinde psikoterapi yöntemi ve çeşitli ruhsal rahatlama yöntemleri sayesinde korkularınızdan
kurtulmanız mümkün. Ancak ileri seviyelere ulaşmış ise bu yöntemlerin yanı sıra ilaç tedavisine de başlanması gerekli olabiliyor. Her şeyden önce korkularınız ile yüzleşmeniz ruhsal sağlığınız açısından önem arz ediyor. Kaçarak hiçbir şey elde edemezsiniz. Klostrofobinin sosyal hayattan kopuşlara dahi neden olabilecek düzeyde ciddiye alınması gereken bir rahatsızlık olduğunu unutmayın.
Klostrofobi tedavi edilmediği takdirde daha ciddi psikolojik rahatsızlıklara yol açabiliyor.
Asansör, metro, uçak, alışveriş merkezleri gibi kapalı yerlerde duramıyor, boğulacakmış gibi kendinizi hemen dışarı atmak istiyor, kalabalık yerlerde insanlar üstünüze geliyormuş gibi panik oluyorsanız dikkat! Klostrofobi tehlikesi ile baş başasınız demektir.
Psikoloji /
65
Okula Başlamanın Doğru Yaşı
Prof. Dr. Ayla Oktay İlköğretim Bölüm Başkanı
Okul yaşının erkene alınması ilköğretimin beklediği ön yeterlilikleri kazanma konusunda istenilen düzeye henüz gelemeyen çocukların okula gönderilmelerine sebep olmaktadır.
66
/ Eğitim
Cumhuriyet’in kuruludönülerek kesintili eğitim İlköğretime başlama insan yaşaşundan günümüze kadar modeline dönüş olmuştur. mındaki en önemli dönüm nokgeçen zaman diliminde Bu sistem bugüne kadar talarından biridir. İlköğretimdeki başarı, çocuğun ilerideki eğitim Türk Eğitim sisteminde yapılan değişikliklerin en yaşamını büyük ölçüde etkiler. içerik ve süre ile ilgili kapsamlı olanıdır. Zorunlu Bu başarının en önemli koşulu birçok değişiklik yapıldı. çocuğun ilkokulun beklentilerine eğitim liseyi de kapsayacak 1973 yılındaki Milli Eğitim cevap verebilecek hazır buluşekilde 12 yıla çıkarılırken nuşluğa sahip olmasıdır. Temel Kanunu ile zorunlu okul öncesi eğitim zoruneğitimin 8 yıla çıkarılması lu olmaktan çıkarılmıştır. kararlaştırıldı. Bu karar ancak 1997 yılında Okula başlama yaşı da indirilerek 66 ay hayata geçirilebildi. Bu yapılanma doğzorunlu, 60 aya kadar isteğe bağlı hale rultusunda ortaokullar ilk kez ilköğretim getirilmiştir. yapısı içinde yer aldı. Burada amaç yeni Dünya ülkelerine baktığımızda çocukların bir ilköğretim kültürü yaratabilmekti. Bu programlı öğretime başlama yaşı 5 – 7 yaş sistemde 1. kademede sınıf öğretmenleri, arası değişmektedir. Bu durum ülkelerin 2.kademede ilköğretim, 3.kademede de nüfus yapısına, ekonomik durumuna iklim branş öğretmenleri görev alıyordu. ve coğrafi konumuna göre de farklılık 4+4+4 olarak adlandırılan yeni eğitim sis- gösterir. İngiltere gibi okullaşmanın erken temine geçilmesiyle birlikte 1997 öncesine başladığı ülkelerde sınıf ortamları, öğret-
menlerin kullandığı yöntemler çocuğun zorlanmadan birkaç sene içerisinde okuma yazmayı öğrenebilmesini sağlayacak şekilde düzenlenmiştir. Her ülkede farklılık gösterse de en yaygın okula başlama yaşı 6 olarak görünmektedir. 6 yaş gelişimsel olarak çocuk için özel bir dönemdir. Çocuk ilköğretimin taleplerine cevap verebilecek yeterlilikleri bu yaştan itibaren kazanmaya başlar. Okula hazır olma sadece zihinsel gelişme ile ilgili değildir. Çocuğun bedensel ve hareket gelişiminin yeterli olmasının yanı sıra duygusal olarak da sağlıklı ve dengeli olması önemlidir. Çocuk evden ilk kez ayrılacak, aile dışındaki yetişkinlerle ilk kez gün boyu beraber kalacak, kendi yaşıtlarıyla bir arada olmaya başlayacaktır. Buna bir de öğrenilmesi gereken dersleri eklediğimiz zaman çocuktan beklenenlerin onun için hiç de kolay görevler olmadığı aşikârdır. Okul yaşının bir yıl erkene alınması ilköğretimin beklediği ön yeterlilikleri kazanma konusunda istenilen düzeye gelememiş çocukların okula gönderilmelerine sebep olmaktadır. Bunun da okul başarısına yansıması kaçınılmazdır. Ayrıca çocuklarda okul korkusu gibi psikolojik sorunların ortaya çıkması ile çocukların okulla ilgili ilk tecrübelerini başarısızlıkla sonuçlanacağı göz ardı edilmektedir. Öğretmen ve okulların kapsamını da bu çerçeve dâhilinde değerlendirmek gereklidir. Sınıf öğretmenlerinin eğitim
programları onları 72 ay ve üstü çocuklarla çalışacak şekilde hazırlanmıştır. Öğretmenlerin birdenbire daha küçük bir yaş gurubu ile karşılaşmaları onlar açısından da sorun yaratmaktadır. Kalabalık sınıflarda öğretmenlerin her öğrenciyi yakından takip edebilmesi, onlara uygun etkinlik ve oyun oluşturmada sıkıntılar yaşaması kaçınılmazdır. Maalesef pek çok okul da fiziki olarak bu yaş grubu çocukların ihtiyacını karşılayabilecek yeterliliğe sahip değildir. Eğitim sistemi değiştirilmeden önce altyapı eksiklikleri, öğretmenlerin eğitimi, çocukların hazır bulunuşlukları gibi konuların planlanarak hazır hale getirilmesini dikkate almak gerekiyordu. Hatırlanacak olursa Türkiye 1982 – 1983 döneminde de böyle bir uygulamayı kısa zamanda gerçekleştirmeyi denedi ve başarısız oldu. O dönemde altı yaş uygulaması olarak adlandırılan uygulamada da aileler, okullar, öğretmenler ve çocuklar için hiçbir hazırlık yapılmadığı gibi, yeni ders programları da ancak II. yarıyıldan sonra hazırlanabildi. Sonucunda pek çok aile çareyi çocuklarını okuldan almakta buldu. Bunda da en büyük zararı okula erken başlatılan çocuklar gördü. Önümüzde böylesine olumsuz bir örnek varken benzer uygulamayı yeniden yürürlüğe koymanın kime ne yarar getireceğini anlamak zor. Okula başlama yaşının indirilmesi reform değil, çocukların pek çoğunun hayata yeni başlarken hayal kırıklığına uğrayabileceği bir süreç olarak görünüyor.
6 yaş gelişimsel olarak özel bir dönem olduğu için en yaygın okula başlama yaşıdır.
Okula başlama yaşının indirilmesi reform değil, hayal kırıklığı yarattı.
Eğitim /
67
Okul Kantinleri
Artık Daha Güvenli Çocuklarımızın fiziksel, ruhsal ve zihinsel yönden sağlıklı büyümeleri ve gelişmelerinde beslenmenin önemi büyüktür. Çocuk beslenmesinde amaç; çocuğun olabildiğince üst düzeyde sağlıklı büyümesini ve gelişmesini sağlamaktır.
İstanbul Valiliği & Gönül Sezen Bişkin
Sağlıklı toplumun temeli çocukların sağlıklı yetişmelerine dayanır.
68
Çocukların iyi beslenmesi sağlıklı birey, aile ve toplumun oluşmasında önemli rol oynar. Beslenme; insanın büyümesi, gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerini yeterli miktarlarda alıp vücudunda kullanmasıdır. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında veya gereğinden az ya da çok alındığında, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Vücudumuzu oluşturan doku ve organlarımızın uyum içinde büyüyüp gelişmesi gerekir. Sağlıklı gelişme olmadığı zaman vücudumuzda ruhsal ve fiziksel bozukluklar oluşur. Beslenmek karın doyurmak, açlığı gidermek anlamına gelmez. Sağlıklı yaşama dengeli beslenme ile dengeli beslenme değişik besin maddelerinden gerektiği kadar almakla olur.
/ Eğitim
Çocuklarımızı yetiştirmek ve onları yarınlara hazırlamak amacıyla gönderdiğimiz okullarımızda profesyonel kişilerce işletilen okul kantinleri hizmet veriyor. İhale yoluyla şartları sağlayan firmalara belli süre içinde kiralanan okul kantinlerinde yönetmeliklerin verdiği izin doğrultusunda pek çok ürün bulundurulmakta ve satışı yapılmaktadır. Hızla gelişen ve değişen dünyada dengeli beslenme daha da önem kazanmış, buna paralel olarak okullarımızda hizmet veren kantinlerle ilgili yönetmelikler yeniden düzenlenmiştir. Örgün ve yaygın eğitim kurumlarımızda öğrenim gören öğrenci, kursiyer ve çalışanların güvenli, sağlıklı beslenme bilinci kazanmalarına katkı sağlamak, olabilecek gıda zehirlenmeleri, bulaşıcı hastalıklar, yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı hastalıklar ile şişmanlığı önlemek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığımızca “Okul Kan-
tinlerindeki Gıda Satışı’’ konulu 2011/41 nolu Genelge yayımlanmıştır. Genelgeyle, çocukların dengesiz beslenmesine, şişmanlığa (obezite) neden olabileceğinden okul kantinlerinde doğal maden suları hariç, enerji yoğunluğu yüksek, besin değeri düşük olan gazlı - kolalı içecek ve cips satışı yapılmamakta ve otomatik satış yapan makineler bulundurulmamaktadır. Bunların yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından üretim veya ithalat izni bulunan süt, ayran, yoğurt, taze sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyve bulundurulabilmektedir. 5 Şubat 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Okul Kantinlerine Dair Özel Hijyen Kuralları” yönetmeliği ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim ve öğretim kurumları bünyesinde faaliyet gösteren yemekhane, kantin, kafeterya, büfe, çay ocağı gibi gıda işletmelerinin özel hijyen şartlarına, gıda güvenilirliğine ve resmî kontrolüne ilişkin kuralları belirlenmiştir. Yapılan kontrollerde Bakanlığa kayıt yaptırmayan, gıda güvenilirliğini ve insan sağlığını tehlikeye düşürdükleri tespit edilen gıda işletmeleri hakkında ilgili mevzuat hükümleri gereğince yasal işlem uygular. Gıda işletmecisi, herhangi bir gıdanın insan sağlığını bozduğu şüphesinin oluştuğu durumlarda, Bakanlık ve Sağlık Bakanlığı yetkililerine ve okul idaresine derhal haber vermek ve insan sağlığını bozduğundan şüphe edilen gıdanın ilgili birimlerce gerekli tetkikinin yapılması için satış ve tüketimi-
ni durdurmak zorundadır. Okullarda oluşturulan denetleme kurullarınca denetimi düzenli olarak yapılan okul kantinleri sağlık, hijyen ve gıda kodeksi yönünden ilgili meslek odası, Sağlık İl Müdürlükleri ile Gıda, Tarım Ve Hayvancılık İl Müdürlüklerince de denetlenebilmektedir. Kantin denetim formları; fiziki koşullar, araç - gereçler, gıda ve personel hijyeni, iş güvenliği ve diğer konular başlıkları altında oluşturulmuştur. Çocuklarımızın teneffüs zili çalar çalmaz koştukları okul kantinlerinin gıda güvenliği ve hijyen bakımından uygun işletmeler olarak hizmet vermesinin sağlanmasında en büyük görev nihai tüketici öğrencilere ve bu öğrencilerin velilerine düşmektedir. Öğrenciler ve veliler okul kantinlerinde gördükleri eksiklikleri ilgili gıda sağlığı, denetim elemanları, tüketici birliği gibi resmi veya sivil kuruluşlara bildirmeli, çözüm üretimine yardımcı olmalıdır. Gıdaya ilişkin her türlü ihbar ve şikayetlerinizi Türkiye’nin her yerinden ALO GIDA 174’ü arayarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çağrı merkezine bildirebilirsiniz. Sağlıklı bir toplumun oluşmasında, çocukların sağlıklı yetişmeleri büyük önem taşır. Çocukların sağlıklı yetişmeleri büyük ölçüde beslenmelerine bağlıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için beslenme bilgisi ve önemi konusunda her birey bilgilenmeli, bilinçsiz kişileri bilinçlendirmelidir.
Gıdaya ilişkin her türlü ihbar ve şikâyetler
ALO GIDA 174 aranarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çağrı merkezine bildirilebilir.
Okul kantinlerinde artık enerji yoğunluğu yüksek, besin değeri düşük olan gazlı - kolalı içecek ve cips satışı yapılmamakta ve otomatik satış yapan makineler bulundurulmamaktadır.
Eğitim /
69
Ekranların Başarılı ve Güzel Haber Sunucusu
Jülide Ateş
Uzun yıllardır haberciliği ile adından söz ettiren ekranların başarılı ve güzel yüzü Jülide Ateş hayatın içindeki detayları hafta içi her gün NTV Öğle kuşağı bültenlerinde bizlerle paylaşıyor. Deneyimli sunucu ile kariyerini, hedeflerini, haberciliği ve özel yaşamını konuştuk. Röportaj: Birten Çankaya
70
71
özel dersler alarak durmaksızın kendimi yetiştirdim. 2000 yılında Türk Dil Kurumu’ndan Onur Ödülü aldım. Emeklerimin karşılığı bana hep güzel şekilde döndü. Uzun yıllar ana haber bülteni sunduktan sonra TRT’de kültür – sanat programı ile ekranlara geldiniz. Bu tercihinizin sebebi neydi? TGRT Fox’a evrilirken sözleşmem iptal edildi. Fox TV yeni bir yüzle devam etmek istedi. Ben de haberden çok sıkılmıştım. 21 yaşımdan beri haberin içindeydim. Yeni bir şey yapmak istedim. Fox TV ile yollarımı ayırdığımda başka haber kanallarından teklif geldi ama yapmak istediğim şeyin farklı olduğunu hissettiğim için kabul etmedim. Haber spikeri olunca şehrinizi değiştiremiyorsunuz, çok disiplinli bir hayatınız oluyor. Her şey o kadar rutin ki… Ya aynı şehir içinde evinizi taşıyabilirsiniz ya da işinizi değiştirebilirsiniz… Ben de yeni bir dala geçmek istedim. TRT’ye karşı da ayrı bir hayranlığım vardı. TRT büyük bir kurumdu, bir okuldu. Orada da çalışmak, TRT ekolünü görmek istedim. Kültür – Sanat benim eksik bir yönümdü. O yönümü geliştirmem için büyük bir fırsat oldu. Program 1,5 yıl kadar sürdü. Daha sonrasında haberciliğe dönüş yaptınız. Evet, kaderim olan haberciliğe geri döndüm. Star TV’den teklif geldi. Yıllar önce Kanal D’de birlikte çalıştığım, sevdiğim bir arkadaşım olan Celal Pir ile ‘Bugün’ programını yaptık. Doğuş Yayın Grubu olmasının da etkisi büyüktü. Eski çalışma arkadaşlarım yönetimde görev yapıyorlardı. Dolayısıyla onlarla aynı ekipte tekrar çalışmak beni çok mutlu etti.
Haberciliğe nasıl ve ne zaman başladınız?
Haberciliğe o zamanki adı Magic Box olan Star TV’de ‘ İyi Günler Türkiye’ programı ile başladım. Hatta onun da öncesi Young Star Galaxy isminde bir gençlik programı vardı. Orada bana sunuculuk şansı verilmişti. O zaman prompter da fazla kullanılmazdı, irticalen Kariyerim haberle konuşurduk. Orada bir ışık görüldü ve bana başladı, haberle yeni şanslar verildi. ‘Tamam mı Devam mı’, ‘İyi bitecek. Habercilikte Günler Türkiye’, ‘Yakın Takip’, Kadir Çelik ile ‘Objektif’, Star Ana Haber oradan da Kanal D yaşadığımı, ürettiğimi ve TGRT Ana Haber sonrası şimdi de NTV’de hissediyorum. Kitleleri haberciliğe devam ediyorum. Genç yaşta büyük kanallarda çalışmak ağır bir sorumluluk. Zorlandığınız zamanlar oldu mu?
bilgilendirmek müthiş bir duygu…
Erken alınmış bir sorumluluk olduğu için zorlandığım zamanlar oldu tabii. Fakat medyada her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki sektörde yetişmiş eleman bulmak da kolay değildi. O dönemlerde TRT spikerleri, sunucuları, prodüktörleri daha çoktu. Dolayısıyla sektörün yeni insanlara ihtiyacı vardı. Bu açık bizim gibi yeni insanlara şans tanınmasıyla ve bizlerin de bu şansı iyi değerlendirip erken alınmış sorumluluğun ardını hızla doldurup gerekli eğitimleri almamızla giderildi. Sonrasında zaten İletişim Fakülteleri ve birçok eğitim kurumları devreye girdi. Benim en büyük şansım Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde okumaktı. Linguistik ağırlıklı, Türkçe – İngilizce karşılaştırmalı analizler, ses – nefes artikülasyon, vücut dili kullanımı gibi derslerim sayesinde günlük hayatta harmanlayabileceğim bir zemin bulmuştum kendime. Bunların yanı sıra Arsen – Can Gürzap’tan diksiyon dersleri aldım. İlk öğrencilerindendim. TRT kökenli hocalardan
72
/ Yaşam
Şimdi NTV’de öğle haber kuşağını sunuyorsunuz. Haberciliğin hayatınızdaki önemi nedir? Su akar yolunu bulur. Star TV’de 1 sene çalıştıktan sonra NTV’ye geçiş yaptım. Bu konuda hem kadere inanıyorum hem de insanların bir şekilde ait oldukları yerlere illa ki döneceklerini düşünüyorum. Kariyerim haberle başladı, haberle bitecek. Haberciliğin yeri bende çok ayrı… Birey olarak beni ayakta tutan, yaşamımı anlamlı kılan büyük bir etken. Habercilikte yaşadığımı, ürettiğimi hissediyorum. Haberi kutsal buluyorum. Kitleleri bilgilendirmek müthiş bir duygu…
Haber öncesi hazırlık süreciniz nasıldır? Minimum 3 saat öncesinde kanala geliyorum. Haber havuzumuzda bulunan bütün haberleri okurum. Konuklarım olacaksa konuk koordinatörü ile onları belirleriz, sorularımı hazırlarım. Deneyimli bir haber sunucusu olarak Türkiye’de televizyon haberciliğinin durumu ile ilgili neler söylersiniz? Şu an çok iyi bir dönem geçirdiğimizi ne yazık ki söyleyemem. Medya kötü bir sınav verdi. Ancak her sınavdan ders alınarak daha iyiye gitmek için çözüme odaklı bir şekilde yola devam etmek gerektiğini düşünüyorum. Umarım Türkiye’nin türbülanslı günleri bir an önce yerini huzura bırakır.
Ekranlarda erkek hâkimiyeti var. Ancak ben kadın sözüne, kadın gibi kadın olmaya ve kadın haberciliğine yürekten inanıyorum. Kadın ruhunun ve zarafetinin habere çok daha iyi yansıdığını düşünüyorum.
Haberi Kutsal Buluyorum Türk insanının habere bakış açısı ile ilgili düşüncelerinizden bahseder misiniz? Haberi seven bir milletiz. Ancak daha çok kan, dram, gözyaşından hoşlanıyoruz. İçi bilgi dolu haberler maalesef daha az seyrediliyor, insanlar daha çok görsele önem veriyorlar. Çok nitelikli bir bilginin yerini dehşet bir trafik kazası haberi alabiliyor. Bu da reytinglere çok yansıyor. Bu durumun eğitim seviyesi ve sosyo kültürel düzeyle de ilgisi olduğunu düşünüyorum. Sunduğunuz haberler arasında sizi etkileyen, unutamadığınız var mı? Haberciliğe 90’lı yıllarda başladığım için çok şehit haberi sunmak zorunda kaldım. Çok içim yandı. Siz bir cümle okuyorsunuz ama
kim bilir kaç ailenin evine ateş düşüyor. Belki haberi sizden alıyorlar. Ben işimi yaptım eve geldim ama benim ağzımdan çıkan bir cümle kaç hayatı değiştirdi hep onu düşünürdüm. Şimdi ne mutlu ki çözüm sürecini konuşuyoruz. Artık şehit haberleri gelmiyor. Bu ülkemiz için oldukça sevindirici… Ekranlardaki anchorman hakimiyeti ile ilgili düşünceleriniz neler? Bu bizim bir savaşımız. Medya sektörü Türkiye’de çok yeni, taşlar yerine oturacak elbette. Evet, ekranlarda bir erkek hâkimiyeti var. Bu ataerkil bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor. Bir erkeğin ağzından çıkan söz daha güvenilir, erkek daha otorite bir figür olarak algılanıyor. Bu durum toplumun kadına bakış açısına da bağlı biraz. Erkek sözü diyoruz, erkek gibi kadın diyoruz bunlar hep
Yaşam /
73
YaĹ&#x;lanana Kadar Haber Sunmak Ä°stiyorum
74
iltifat olarak geçiyor. Ben kadın sözüne, kadın gibi kadın olmaya ve kadın haberciliğine yürekten inanıyorum. Kadın ruhunun ve zarafetinin habere çok daha iyi yansıdığını düşünüyorum. Umarım hem politikada hem de haberde daha çok kadın görürüz.
Şu an medyada iyi bir dönemden geçtiğimizi ne yazık ki söyleyemem. Medya kötü bir sınav verdi.
En beğendiğiniz, örnek aldığınız haber sunucuları kimler? Ben herkeste çok güzel motifler görüyorum. Aynı mesleği yaptığım arkadaşlarımızla birbirimizden mutlaka esinleniyoruzdur. Çünkü insan gördüğüdür, seyrettiğidir, okuduğudur, arkadaşlık ettiğidir. Bu ortak bir bilinç. Dolayısıyla ben baktığım zaman hatayı değil güzeli görmek için bakarım. İzlediğim her arkadaşımda güzel bir şeyler buluyorum. Bizlerden önce gerek Türkçe kullanımlarıyla gerek sunumlarıyla Şadiye Onuk, Gülgün Feyman, Jülide Gülizar gibi isimleri hep örnek almışımdır. Yeni jenerasyondan da haberin içinde daha fazla olan, o heyecanı daha çok yaşayan çok değerli arkadaşlarım var. Nazlı Öztarhan, Nevşin Mengü ve NTV’deki bütün çalışma arkadaşlarımı beğenerek izliyorum. Kariyer anlamında hedeflerinize ulaştığınızı söyleyebilir misiniz? Henüz ulaştığımı söyleyemem. Şu an bu yolda çaba sarf ediyorum. Daha gidilecek çok yolum var. Estetik görüntüden bağımsız gözümde kırışıklarla, yaşlı bir kadın olarak ekranda var olmaya devam edebilirsem eğer, işte o zaman kendimi başarılı sayacağım. 42 yaşındayım. Söylediklerimle, analizlerimle, sorularımla şu an ekranda olan erkek spikerler kadar ekranda kalabilirsem eğer hedefime ulaştığımı o zaman söyleyeceğim. Eşinizle aynı mesleği yapıyor olmanın güzel yanları neler? Eşim Emre (İskeçeli) ile birbirimizi sorgulamaya gerek duymadan çok iyi anlayabiliyoruz. Sabah benden yarım saat erken kalkar, önemli birkaç şey varsa bana mutlaka hatırlatır. Bireysel olarak bazı projeleri yürütmekle yükümlü olduğu için ben de ona bu konuda yardımcı olmaya çalışırım. İkimiz de birbirimize destek oluruz. Çalışma saatlerimizi anlayışla karşılarız. Bayramımız yoktur, muhabirlik için sahaya gidersiniz, onun toplantıları olur. Star TV’de sabah programı yaparken saat 07:00’de başlıyordu. Hafta içi her gün 04:00’te kalkıyordum. Oğlumuz Ali’yi okula hep Emre yolladı. Bu bir hayat arkadaşlığı ve can yoldaşlığı. Emre’nin iyi bir baba ve iyi bir eş olduğunu düşünüyorum.
bisiklet sporuna ilgi duymaya başladım. Bisiklet aldım. Oğlum ile birlikte bisiklete binmek gibi bir hayalim var. Çok güzel bir kadınsınız. Tescilli bir Türkiye güzeli olarak güzelliğinizi korumak için nelere dikkat edersiniz? Türkiye güzeli olduğumu artık unuttum bile. Hayatımın hiçbir döneminde güzellik kraliçeliği kavramı ile kendimi o kadar bütünleştirmedim. 18. yaşımın bir atraksiyonu olarak geldi geçti. Şimdi baktığımda cesurca verilmiş bir karar olarak görüyorum. Normal hayatta makyaj yapmayı hiç sevmem. Ne yazık ki işim gereği her sabah makyaj yapmak zorunda kalıyorum. Fön çektirmek, makyaj yapmak ve tayyör giymek işimin en sıkıcı kısmı aslında. Sağlıklı beslenmeye önem verir misiniz? Yediklerime hep dikkat etmeye çalışırım. Ekranda da göründüğünüzden 5 kilo fazla çıktığınız için zayıf olmanız lazım. İnsanın kendine saygısı bakımından da ne yediğine önem vermesi gerektiğini düşünüyorum. Olmazsa olmazlarınız nelerdir? İyi niyet benim için olmazsa olmazdır. İyi niyetin olduğu her yerde her türlü problemin çözülebileceğine inananlardanım. Bir de tabii ki eşim, oğlum, annem ve babam.
Anne olmak nasıl bir duygu? Anne olmak dünyanın en güzel duygusu. Oğlum Ali benim en büyük tacım, unvanım, en önemli kariyerim. Bu duyguları anne olmadan anlayabilmek çok zor. Birlikte neler yapmaktan hoşlanırsınız? Ne yazık ki oyun oynamayı çok iyi becerebilen bir anne değilim. Ali ile birlikte daha çok kitap okuruz, yemek yaparız, tenis ve golf oynarız. Oldukça yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz? Disiplinli olduktan ve zamanı güzel kullandıktan sonra bu konuda sorun yaşamazsınız. En büyük lüksüm spor yapmak. Sporu çok seviyorum. Bol bol yürüyüş ve egzersiz yapıyorum. Bu sıralar
Yaşam /
75
Masalsı Bir Yolculuk
Rodos Santorini Mikonos
Bodrum’daki evimizde oturup denizi izlerken süzüle süzüle giden bir gemiyi görmemizle aklımıza gelen herkesin aşina olduğu şu şarkı ile başladı her şey: ‘’Ah o gemide ben de olsaydım açık denizlere yol alsaydım…’’ Şarkıyı mırıldanırken birden; ‘’Neden biz de gitmiyoruz ki…’’ diyerek kendimizi bir anda Cruise seyahati araştırırken bulduk. Hazır Bodrum’daydık ve Yunan adaları oldukça uygun bir seçenek olacaktı. Bu sıralar da oldukça popüler bir destinasyon olduğunu da göz önüne alıp hemen uygun bir tur ayarlayarak geminin kalkış noktası olan İzmir’e gittik. 3 adayı görecektik: Rodos, Santorini ve Mikonos. Gemiye binip kamaramıza eşyalarımızı yerleştirdikten sonra gemiyi keşfe çıktık. Ağır ağır sularda ilerlerken güneşin batışına şahit olmak gerçekten unutulmaz bir andı. Akşam gemide düzenlenen Yunan gecesine katıldık. Başta Sirtaki olmak üzere pek çok yerel Yunan dansını izleme fırsatı bulduk. Ertesi sabah ilk durağımız olan Rodos adasındaydık. 76
Rodos ŞÖVALYELER ADASI
Limandan iner inmez sabahın erken saatleri olmasına rağmen sıcaklığı hissetmeye başladık. Burası yılın büyük bir bölümünü sıcak ve güneşli geçirirmiş. Yağmurlu gün sayısı yok denilecek kadar azmış. Adayı gezmeye UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan ünlü Rodos kalesinin de bulunduğu eski şehirden başladık. Dar sokaklarda iki taraflı hediyelik eşya satan dükkanlar, restaurantlar, cafeler ile birlikte tarih kokan bir ada burası. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1522 yılında adayı fethiyle birlikte uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kaldığı için burada pek çok Türk’e ve Osmanlı mimarisi ile yapılmış camilere rastlamak mümkün. Eski şehri gezdikten sonra yeni şehre geçtiğimizde nispeten daha Avrupai bir tarz ile karşılaştık.
Ünlü mağazalar, gece kulüpleri, lüks oteller ile sanki ünlü bir Avrupa şehrine gelmişiz izlenimini edindik. Karşımıza çıkan Türk taksici sayesinde dil problemi yaşamadan gezilecek diğer yerlere de gitme fırsatı yakalayarak şirin bir yerleşim yeri olan Lindos’a gittik. Turistlerin yoğun ilgi gösterdiği oldukça kalabalık bir yer olan Lindos’un en tepesinde görkemli bir kale bulunuyor. Biz sıcağın da etkisiyle oraya kadar çıkmayı göze alamadık. Onun yerine vaktimizi St. Paul’s Bay plajında geçirmeyi tercih ettik. Günün sonunda yol üzerinde el yapımı hediyelik eşyalar satan bir dükkâna uğradık ve buradan birkaç hatıra eşyası alarak gemimize doğru yol aldık.
Turizm ve Gezi /
77
Santorini
78
/ Turizm ve Gezi
ROMANTİZM ADASI Tam bir huzur, dinlenme ve balayı adresi… Volkanik bir ada olması nedeniyle liman yok, dolayısıyla gemiler denizin ortasına demir atıyor ve gelen insanlar da küçük tekneler ile adaya ulaşabiliyorlar. Adaya ayak basar basmaz bizi meşhur Santorini eşekleri karşıladı. Merkez en tepede olduğu için ya eşeklerle ya da teleferikle çıkılabiliyor. Biz ikinci seçeneği tercih ederek teleferiğe bindik ve yukarı çıkar çıkmaz manzaranın güzelliği karşısında âdete büyülendik. Her yıl binlerce çiftin evlenmek ve balayılarını geçirmek için neden Santorini’yi tercih ettiklerini de hemen anladık. Bol bol fotoğraf çektikten sonra bir cafeye oturduk ve manzara karşısında bir şeyler içerek anın keyfini çıkardık. Daha sonra dar sokaklarda yürüyerek küçük butikleri dolaştık. Thira ve Oia adlı iki köyden oluşan adanın her yeri kartpostal niteliğinde… Santorini’nin en meşhur özelliklerinden biri ise muhteşem gün batımı… Gün batana yakın dünyanın dört bir yanından gelen insanlar manzaraya karşı toplanıyor ve alkışlar eşliğinde biten günü uğurluyorlar ve bu ritüel her gün devam ediyor. Güneşin batışının yarattığı nefis manzarayı izleme fırsatına eriştiğimiz için kendimizi şanslı sayarak kalbimizi Santorini’de bıraktık ve bu büyülü adaya veda ettik.
Turizm ve Gezi /
79
Mikonos EĞLENCE ADASI Sabahlara kadar süren gece hayatı, jet sosyetenin ultra lüks yatları, sokaklarda özgürce gezen insanlar… Bu adada yasak, sınırlama yok. İnsanlar olabildiğince özgür ve eğlenceye odaklı. Adanın doğal bir güzelliği yok ama yine de Yunanistan’ın en çok turist çeken adası Mikonos. Özellikle yaz aylarında her ülkeden insanı görebilmek mümkün. Otellere rezervasyonlar aylar öncesiden yaptırılıyor. Adaya indiğimizde öğleden sonraydı dolayısıyla adada hayatın yeni başladığı saatlere denk gelmiştik. Akşama kadar süren meşhur plaj partilerinden sonra etraf akşamdan itibaren dolmaya başlıyor. Küçük Venedik görülmesi gereken yerlerin en başında geliyor. Denizin kıyısına sıra sıra dizilmiş küçük cafelerde bir şeyler içip manzaranın keyfini çıkarmak mümkün. Buranın yukarısında Mikonos’un simgesi olan 5 tane yel değirmeni 80
/ Turizm ve Gezi
bulunmakta. Küçük beyaz evlerin, dar sokakların arasında dikkatimizi çeken en önemli şeylerden biri sanata verilen değer oldu. Burada adım başı bir sanat galerisi görmek mümkün. Bazılarını gezdik ve harika tablolarla karşılaştık. Takı mağazalarına, butiklere bakmaktan kendimizi alamadık. Akşam yemeği vakti geldiğinde tabii ki Yunan mutfağına özgü deniz mahsullerini denedik ve oldukça memnun kaldık. Yeme içme konusunda hem burada hem diğer adalarda fark ettiğimiz en önemli şey Yunanlıların bizim yiyeceklerimize kendilerine özgü bir tatmış gibi sunmaları oldu. Hemen hemen her restaurantta Greek Döner, Greek Baklava ve hatta Türk kahvesini bile Greek Coffee olarak sunmalarını oldukça yadırgasak da sabah İzmir Limanına yanaştığımızda harika bir 3 gün geçirmenin mutluluğuyla doluyduk.
Doğru Bilginin
Kaynağı Konsept; doğru, bilimsel, kalıcı ve güncel bilgilerin kaynağı olarak hayatınızda… Sadece doğru bilgilerle…
www.konseptdergisi.com.tr 81
Dünya Harikalarından Seçmeler Tamamı insanoğlu tarafından yapılan ve yüzyıllardan beri ayakta kalmayı başarabilen mükemmel eserler… Modern nesil için şaşkınlık ve merak kaynağı uyandıran bu yapılar çağlar boyunca adından söz ettirmeye devam edecek.
82
/ Turizm ve Gezi
Petra, Ürdün Ürdün’de kayalıklara oyulmuş antik bir kent Petra… Türbe, tapınak, saray, amfitiyatro ve kral mezarları gibi 800’ün üzerinde görkemli yapıdan oluşuyor. Nebatiler tarafından M. Ö 400 ile M.S 106 yılları arasında inşa edildikten sonra 1800’lü yıllara kadar kayıp şehir olarak anılıyor. Batı’nın antik şehri keşfi ise 1800’lü yıllara dayanıyor. İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından keşfedildikten sonra Batı’nın ilgisini çekerek cazibe merkezi haline geliyor. Antik şehre ulaşım dar bir yol ile sağlanıyor. Yürümek istemeyenler içinse eşekler ve at arabaları devreye giriyor. Gündüz gezmenin güzelliği dışında akşam ışıklar içerisinde ayrı bir etkiye sahip olan Petra’da bazı geceler özel gösteriler de düzenleniyor. "Tarihin yarısı kadar yaşlı gül kırmızısı şehir." John William Burgon
Turizm ve Gezi /
83
84
/ Turizm ve Gezi
Kolezyum, Roma Roma mimarisinin en önemli parçalarından biri olarak bilinen Kolezyum, İtalya’nın başkenti Roma’nın merkezinde yer alan dünyanın en büyük amfitiyatrosu... M. S 72 yılında yapımına başlanan eserin bitimi M.S 80 yılına ulaşıyor. Yıllarca imparatorların Roma halkını eğlendirmek için düzenledikleri gladyatör dövüşleri, kraliyet gösterileri, dramalar gibi pek çok etkinliğin yapıldığı tarihi yerin ilk adı Arena iken zamanla önünde duran anıtın ismini alarak Kolezyum olarak anılmaya başlıyor. 2000 yapımı Gladyatör filmine konu olan bu muhteşem yapı Roma’nın sembolü olarak gösteriliyor. Depremden dolayı üçüncü ve dördüncü katı yok olan eser gösterişli mimari yapısı ile görenleri hayran bırakmaya devam ediyor. Kolezyum’u görebilmek için her yıl milyonlarca turist Roma’yı ziyaret ediyor.
Turizm ve Gezi /
85
Machu Picchu, Peru And Dağları’ndan Urubamba vadisine kadar uzanan İnkalar döneminden günümüze kadar gelmiş antik bir kent… 200’den fazla taş yapıdan oluşan bu yerleşim merkezi, İspanyolların İnka İmparatorluğu’nu ele geçirmelerinden sonra uzun yıllar fark edilemiyor. Tarihçi Hiram Bingham tarafından yeniden keşfedilen Machu Picchu’nun bugünlere kadar en az hasarla gelebilmesinin sırrı da burada ortaya çıkıyor. Yöre halkının en büyük geçim kaynağını oluşturan Machu Picchu’yu her gün en az 2000 kişi ziyaret ediyor. Yeşil, mavi ve beyazın muhteşem uyumu ile görenleri kendine hayran bırakan bu gizemli kente otobüsler ile ulaşım sağlanabildiği gibi İnka Yolu’ndan yürüyerek de gidilebiliyor.
86
/ Turizm ve Gezi
Turizm ve Gezi /
87
Tarihten Günümüze
Galata Kulesi İstanbul’un ünlü sembollerinden olan Galata Kulesi’nin tarihçesini merak ettiniz mi? Devasa yapısıyla İstiklal Caddesi’nin aşağısında Galata semtine adını veren kule Bizans Kralı Anastasius tarafından 528 yılında inşa edilmiştir. O zamanlar fener kulesi olarak kullanılan yapı 14. yüzyılda Cenevizlilerin hâkimiyetine geçtikten sonra tekrar inşa edilerek İsa Kulesi adını almıştır. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile Osmanlıların yönetimine geçen kule savaşlarda esir düşenlerin tutulduğu zindan ve rasathane olarak kullanılmıştır. Galata Kulesi tarihte bir ilke de sahne olarak adını yüzyıllar önceden bugüne dek taşımayı başarabilmiştir. 17.yüzyılda yaşayan dönemin âlimlerinden Hezarfen Ahmet Çelebi, uzun süren denemelerinden sonra kendi yaptığı kanatları takarak Galata Kulesi’nden kendini boşluğa bırakıp Üsküdar’a kadar uçmayı başarabilen ilk Türk olarak tarihe geçmiştir. 19.yüzyılda çıkan tarihi Galata yangını sırasında kullanılamayacak derecede hasar gören tarihi yapı dönemin padişahı II. Mahmut tarafından restore edilse de yıllar içinde tekrar yangın ve fırtınalardan zarar görmüş 1967 yılında son onarımı yapılarak günümüze kadar gelmiştir. Turistlerin her daim gözdesi olan Galata Kulesi’nin üst katına çıkıp panoramik İstanbul manzarası eşliğinde kahvenizi yudumlayabilir, harika fotoğraflar çekerek arşivinize ekleyebilir, isterseniz sevdiklerinizle restaurant kısmına gelip Türk ve Osmanlı mutfağının eşsiz lezzetleri ile beraber keyifli anlar yaşayabilirsiniz. Kule her gün 09.00-00.00 arası tarihe tanıklık etmeniz için sizleri bekliyor.
88
/ Turizm ve Gezi
Heybetli yapısıyla görenleri büyüleyen binlerce yıllık tarihe tanıklık etmiş Galata Kulesi’nden İstanbul’un görünüşü hayranlık verici…
Turizm ve Gezi /
89
Genç yaşta başladığı futbol kariyerine pek çok başarı sığdıran yeşil sahaların ünlü oyuncusu Ayhan Akman tecrübelerini genç yeteneklerle paylaşmanın heyecanı içerisinde. Galatasaray Spor Kulübü’nde A2 Takım Antrenörlüğü görevine başlayan Ayhan Akman ile futbol geçmişi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“Spor Benim Yaşam Tarzım”
Ayhan Akman
İyi hocalar hem saha içi hem saha dışı performansıma oldukça olumlu katkılar sağladı. Fatih Terim’den hem futbolu bilgisi hem de hayat tecrübesi açısından çok şey öğrendim.
Futbol hayatınıza nasıl başladınız? Futbol hayatım 10 yaşında babamın beni seçmelere yazdırması ile başladı. Babam aslında bu tarz işlerle pek ilgilenmezdi. Kim bilir belki de bendeki yeteneği fark etti, etraftan duydukları ile beni seçmelere yazdırmaya karar verdi. Bursa İnegöl doğumlu olduğum için İnegolsporun altyapısındaki seçmelere katıldım ve seçildim. İnegölspor’un ardından Gaziantepspor, Beşiktaş ve Galatasaray ile devam ettim. İlk golünüzü attığınızda neler hissetmiştiniz? Gol atma duygusu çok güzel ve özel bir duygudur. Profesyonel olarak ilk golümü Gaziantepspor’da oynarken Bursaspor’a atmıştım. Bir Bursalı olarak oldukça ilginç
90
/ Spor
bir tesadüf olmuştu. Sevinçten o zamanın kulüp başkanı Celal Doğan’a kadar koştuğumu hatırlıyorum. 18 yaşındaydım, memleketten uzakta farklı bir şehirdeydim, Celal Bey de benimle çok ilgilenmişti. İlk golümü de ona armağan etmiştim. Hayalinizdeki mevki orta saha mıydı? Futbol oynadığım her dönemde orta sahada görev yaptım. Fizik olarak her futbolcunun oynayabileceği yerler bellidir. Biraz daha yapılı ve uzun boyluysanız orta sahada oynayamazsınız. Fazla yapılı biri olmadığım için yeteneklerim doğrultusunda bana en uygun mevkii orta sahaydı. Forvette de oynadığım bazı dönemler oldu ancak özellikle son zamanlarda orta sahanın her bölgesinde görev aldım.
Genç yaşta süper lige transfer olmak büyük bir şans. Bu konuda neler söylersiniz?
İyi hocalar hem saha içi hem saha dışı performansıma oldukça olumlu katkılar sağladı. Fatih Terim’den hem futbol bilgisi hem de hayat tecrübesi açısından çok şey öğrendim. Jübilemi yaptıktan sonra altyapı antrenörlüğüne başladım. Bundan sonra da Fatih Hoca’dan bu alanda öğreneceğim çok şey olacak. İyi bir teknik direktörün futbolcu üzerinde çok emeğinin olduğunu bildiğim için ben de yetiştireceğim genç oyunculara bu tecrübelerimi yansıtmayı umuyorum.
Her oyuncu kariyeri boyunca mutlaka sakatlık yaşamıştır. Tekrar eski formunuzu yakalayabiliyor musunuz, bıraktığınız yerden hedeflerinize ulaşabiliyor musunuz önemli olan budur.
Süper lige transfer olduğumda 17 -18 yaşlarındaydım. Ne yazık ki herkes bu şansı elde edemiyor. En büyük avantaj olarak erken yaşta para kazanmaya ve gündeme gelmeye başlıyorsunuz. Genç yaşta Milli Takıma gitme şansı elde ediyorsunuz. Bunlar oldukça güzel şeyler, profesyonel anlamda 18. yılımı doldurdum. Bu konuda şanslı isimler arasındaydım. Yurt dışında oynamayı düşünmediniz mi?
Zamanında Almanya gibi birkaç ülkeden daha teklif gelmişti; ancak büyük kulüpler değildi. Galatasaray Kulübü’nde oynamak benim için daha büyük şanstı ve isim olarak daha büyüktü. Dolayısıyla da o kulüplere gitmeyi tercih etmedim. Başarılı bir teknik direktörün futbolcuya katkıları ile ilgili neler söylersiniz? En başta oyuncu kendini hem mental hem fiziksel açıdan oyuna hazırlamalı. Başarısının en büyük noktası kendisini hazırlamasıdır; ama bu başarının üzerini işlemesi gerekenler teknik direktörlerdir. Dönem dönem kötü hocalarla çalıştığım kadar çok iyi hocalarla da çalışma fırsatı elde ettim.
Geçirdiğiniz sakatlıkların kariyerinizi etkilediğini düşünüyor musunuz? Uzun yıllar futbol oynayan biri olarak dönem dönem talihsiz sakatlıklar yaşadım. Sıkıntısı o dönem içindeydi. O sakatlıklar olmasaydı futbolda daha fazla ilerler miydim bilemiyorum ama önemli olan sakatlıklardan geriye dönüşü iyi yapabilmekti. Her oyuncu kariyeri boyunca mutlaka sakatlık yaşamıştır. Tekrar eski formunuzu yakalayabiliyor musunuz, bıraktığınız yerden hedeflerinize ulaşabiliyor musunuz önemli olan budur. Ben sakatlık dönemlerimden sonra çok iyi çalıştım dolayısıyla geri dönüşlerim hep iyi oldu. Bu anlamda bir kariyer düşüklüğü yaşadığımı söyleyemem.
Futbolda altyapının önemi yadsınamaz. Altyapıdan isim çıkmadıkça başarılar istikrarlı bir şekilde devam edemiyor. Avrupa’ya baktığımızda oradaki başarıların hiçbiri tesadüf değil.
Spor /
91
Futbolculuk döneminizde de düzenli bir yaşantınız vardı. Sağlıklı ve düzenli bir hayatın sporcu başarısındaki yeri nedir?
Sporda 3 sacayağı vardır: İyi antrenman yapacaksınız, iyi dinleneceksiniz ve iyi besleneceksiniz. Bu 3’ünü iyi yaptıktan sonra yolun yarısını geçmiş bulunuyorsunuz.
Sporda 3 sacayağı vardır: İyi antrenman yapacaksınız, iyi dinleneceksiniz ve iyi besleneceksiniz. Bu 3’ünü iyi yaptıktan sonra yolun yarısını geçmiş bulunuyorsunuz. Allah vergisi bir de yeteneğiniz varsa ki sporda bu çok önemlidir başarı mutlaka gelecektir. Ben de futbolculuk yaşantımda bunlara çok dikkat etmeye çalıştım. Bir gününüz nasıl geçiyor?
Futbol oynadığım dönemlerde belirli çerçevenin dışına pek çıkmıyordum. Devamlı kamplardaydım. İyi dinlenmenin önemini bildiğim için çok uyurdum. Yatma saatim, yemek saatim, eşimle gezme saatim hep belliydi. Ama şimdi o düzen biraz değişti. Futbolu bıraktıktan sonra planlı – programlı yaşama ara verdim. Altyapı antrenörlüğü ile birlikte o düzene geri dönmeyi umuyorum. Spor sizin için ne ifade ediyor? Spor bir kültür, bir yaşam biçimi. Sporsuz yaşayabileceğimi asla düşünmüyorum. Spor yapmadan kendimi mutlu hissetmiyorum. Hayattan zevk almamı sağlayan en büyük tutkudur benim için. Profesyonel anlamda spor yapmış kişiler bunu çok daha iyi hissederler. İki oğlunuz var. İleride sizin gibi futbolcu olmalarını ister misiniz? Büyük oğlum Hamza 9, küçük oğlum Efe 8 yaşında. Sporla ilgilenmelerini çok isterim. Onları şimdiden spora teşvik etmeye başladım. Galatasaray altyapısında kendi yaş grupları ile beraber futbol antrenmanlarına çıkıyorlar. Genelde futbolcu Avrupa’da okullarla takımlar diyalog halinde. Çocuklar erken yaşta okul mu spor mu diye tercih yapmak zorunda kalmıyor. Hem kulüpler hem de devlet olarak el ele verip altyapı organizasyonunu güçlendirmek gerekiyor.
92
/ Spor
çocuklarından futbolcu pek çıkmıyor; ancak ben elimden geldiğince desteğimi her zaman veririm. Gerisi kendi seçimlerine kalır. Kısa süre önce altyapı antrenörlüğüne başladınız. Futbolda altyapının önemi ile ilgili neler söylersiniz?
Her şeyde olduğu gibi futbolda da eğitim çok önemli. Avrupa’ya baktığımızda oradaki başarıların tesadüf olmadığını görüyoruz. İspanya’nın Almanya’nın dünya futbolundaki her geçen gün yükselişi altyapılarına verdiği önemle doğru orantılı bence. Bizde ne yazık ki gerekli önemler verilmediği için başarılarımız dönem dönem oluyor. Bir grup yakalıyorsunuz, o grubun başarısı sizi 3 – 5 sene götürüyor. Sonra altyapıdan isim çıkmadıkça başarılar istikrarlı bir şekilde devam edemiyor. Tabii burada maddi kaynakların da büyük bir önemi söz konusu. Aynı zamanda devletin bu soruna Milli Eğitim Bakanlığı ile el atması gerektiğini düşünüyorum. Kulüpleri yalnız bırakırsanız oyuncular yetiştiremeyebilirsiniz. Avrupa’daki düzeni takip ettiğim için orada okullarla takımların diyalog halinde olduğunu görüyorum. Bu sayede rahatlıkla okul saatlerini ayarlayabiliyorlar. Hem kulüpler hem de devlet olarak el ele verip altyapı organizasyonunu güçlendirmek gerekiyor.
Okul mu spor mu ikilemi yüzünden birçok genç yetenek tercih yapmakta zorlanıyor değil mi?
Pek çok kez A Milli Takım formasını giymiş biri olarak Milli Takımımızın şu anki durumuyla ilgili düşünceleriniz neler?
Kesinlikle öyle. İnegölspor’da oynarken bir yandan da okula gidiyordum. O dönem Genç Milli Takım seçmeleri vardı, seçilirsem futbola devam edeceğim dedim. Verilmesi zor bir karar gerçekten. Bu işe gönül verenler hem sporunu yapabilmeli hem de okuluna devam edebilmeli diye düşünüyorum.
Son dönemlerde çok iyiye gitmediğimiz ne yazık ki ortada. Dünya Kupası finallerine de muhtemelen katılamayacağız gibi gözüküyor. Sıkıntılı bir süreç. Birkaç sene üst üste başarı sağlıyoruz, sonra başarı grafiğimiz düşüyor. Bunun nedeni kaliteli oyuncu yetişmemesi yani altyapı sorunu. Yetenekli grubu baştan yakalayamazsanız başarısızlığa da katlanmak zorundasınız. A Milli Takımımızda yeni bir jenerasyon var, gençlere biraz da zaman tanımamız lazım. Yalnız basınımız bu zamanı tanır mı ondan emin değilim. Abdullah Avcı’ya da bu konuda çok yüklenildiğini düşünüyorum. Gurbetçi oyuncular neden artık bizi tercih etmiyorlar? Son zamanlarda elimizden kaçan çok önemli isimler oldu. Mesut Özil’i ele alalım mesela. Alman Milli Takımını seçiyor. Orada bir maç oynadığın zaman Real Madrid seni istiyor. Ama sen Türk Milli Takımını seçersen orada üst düzey de oynasan sana o değer verilmeyebilir. Çünkü Türk Milli Takımına bakış açısıyla Alman Milli Takımına bakış açısı bir değil. Oyuncular zeki insanlar olduğu için bunların farkındalar. Benim öyle bir seçim şansım olsa milliyetçi duyguları yoğun biri olarak Türk Milli Takımını seçerdim. Ancak onlara da hak vermek gerek. Hedeflerine ulaşmaları o şekilde çok daha kolay.
Futbolda altyapının önemi yadsınamaz. Altyapıdan isim çıkmadıkça başarılar istikrarlı bir şekilde devam edemiyor. Avrupa’ya baktığımızda oradaki başarıların hiçbiri tesadüf değil.
Türk hakemlerimizin yıllardır çok eleştirildiğini görüyoruz. Hakemlerimiz gerçekten bu kadar eleştiriyi hak ediyor mu? Zaman zaman hak ettiklerini düşünüyorum. Kimi zaman fahiş hatalar yaparak adeta maçın kaderiyle oynuyorlar. Futbol çok büyük bir sektör. Böylesine büyük bir sektörün içerisinde siz de karar merciisiniz. Belki saniyelik düşünme
Spor /
93
şansları var bunu kabul ediyorum ama çok insanın da orada kaderiyle oynanıyor. Verilen bir hatalı karar ile kupa gidebiliyor, şampiyonluk kaçabiliyor ya da küme düşebiliyorsunuz. Yanlış kararların nedeni üzerlerinde baskı hissetmeleri olabilir mi? Baskı hissetmeleri çok doğal. Statta 50 bin kişi izliyor, televizyonda ise milyonların gözü sizin üzerinizde. Ertesi gün herkes o maçı konuşuyor, hakemi konuşuyor. Onlar da bunu bilerek o sahaya çıkıyorlar. Dönem dönem ben de hakemleri çok eleştirdim. Ben tepkisini hemen gösteren bir futbol karakterine sahiptim. Yanlışlığından çok emin olduğumuz hataları görünce bu tepkileri veriyoruz. Geriye dönüp baktığımda biraz daha sakin olabilir miydim diye de özeleştiri yaptığım zamanlar oluyor. Hakemlerin işi gerçekten zor. Saha içinde taraftarın verdiği tepkiler, maç sonu yöneticilerin açıklamaları hakemlerimizi yaralıyor. Bu tür eleştirileri yaparken onların karakter ve kişiliklerine zarar verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Futbolculuk döneminizde siz bu baskıyı üzerinizde hissediyor muydunuz?
Eşim ve çocuklarımla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Düzenli aile yaşantısı iyi bir kariyeri de beraberinde getiriyor.
Tabii ki. Hem de çok hissettim. Beşiktaş’ta 3 yıl Galatasaray’da 11 yıl futbol oynadım. Neredeyse 15 yılım büyük takımlarda geçti. Burada sizin başarınız 1. olmanız yani şampiyonluk. 2. ya da 3. olduğunuzda başarısız sayılıyorsunuz. Doğal olarak o baskıyı her zaman üzerinizde hissediyorsunuz. Taraftar sizden her sene şampiyonluk bekliyor. Her maç 3 puan almak için o sahaya çıkıyorsunuz. Üstelik iyi de futbol oynamanız gerekiyor. Televizyonlardaki spor programlarında sürekli eleştiriliyorsunuz, sizden hep iyi bir performans bekleniyor. Karakter olarak da başarıyı istiyorsanız ki ben öyle bir yapıya sahibim o baskıyı kendi kendime uygularım. Beni bugünkü noktaya getiren de belki de o baskılardı. Ancak çoğu futbolcu sizin gibi bu baskıyı pozitife çeviremiyor, tam tersi sonuçlarla da karşılaşan birçok futbolcu var. Baskıyı pozitife çevirmek oldukça önemli. Stres toleransınız olması gerekiyor. Onu pozitife çevirdiğiniz zaman sizi başarıya götürüyor; ancak strese girip onu kaldıramazsanız bu sizin performansınızı aşağıya doğru çekiyor. Birçok genç oyuncu arkadaşımız ne yazık ki bu baskıyı kaldıramadığı için silinip gitti.
94
/ Spor
Şike iddiaları ve sürecinin ülkemizi nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Tabii ki olmaması gereken bir şeydi. Keşke hiçbir takımımız şike konusunda böyle bir noktaya gelmeseydi. Galatasaray’ın adı geçmese de Fenerbahçe ya da Beşiktaş’ın adı geçiyor diye sevinecek bir durumum yok. Onlar da Türkiye’nin en büyük camiaları. Böylesine büyük kulüplerin isimlerinin bu şekilde anılmasına üzülüyorum. Dünyada da bu şekilde gündeme gelmemiz acı bir durum. Umarım bir an önce mahkeme süreci biter ve bu konu kapanır. Türk futbolu ile Avrupa futbolu arasındaki farklar sizce neler? Avrupa takımlarında altyapılar çok kaliteli olduğu için çok iyi futbolcular çıkabiliyor. Ayrıca onlarda yabancı sınırlaması da yok. Avrupa Birliği ülkeleri arasında yabancı oynatabiliyorlar. Bu anlamda bizden biraz daha şanslılar. Barcelona, Real Madrid, Milan, Manchester United gibi takımların gelirleri de çok fazla. Onları yakalama adına bizim takımlarımızın maddi olanaklarını yükseltmemiz gerekiyor. Bizde kalite Avrupa’ya oranla az ancak ikili mücadele, sert futbol çok. Onlarda da tam tersi. Gelen yabancı futbolcularla, yeni yetişen genç yeteneklerle biz de o kaliteyi yakalamaya başlayacağız. Genç futbolculara en büyük tavsiyeniz nedir? Kendilerini iyi konsantre etmeleri… Her şey beyinde başlıyor ve bitiyor. İyi dönemleri olduğu kadar kötü dönemleri de elbette ki olacaktır. Oyuncuların mental açıdan iyi hazırlanmalarını önemsiyorum. Fiziksel olarak da kendilerini yetiştirmeye çalışmalılar. Oyuncuyken sabah antrenmanım olurdu akşam da kendim antrenman yapardım. Tek başıma koşar, eksik yönlerim varsa gidermeye çalışırdım. Bu sene takımlarımızın Avrupa başarısı ne olur? Galatasaray şampiyonlar liginde iyi bir seviye yakaladı. Bu sene de en az o seviyeye gelirse daha iyi şeyler başaracağını umuyorum. Real Madrid gibi bir takıma çektirdiğimiz ortada. Dünya futbolunda bu takımları eleyip geçmek çok zordur. Ama göstermiş olduğu performans dünya futbolunda Galatasaray’ın hangi pozisyonda olduğunun ispatıydı. Fenerbahçe de aynı şekilde geçen sene final kapısından döndü. Onlar adına da büyük bir başarıydı. Umarım geçen seneki kadar başarılı performanslar sergilerler.
Ayhan Akman’dan Kısa Kısa Hangi takımlısınız? Küçüklüğümden beri Galatasaray’ı tutuyorum.
Fenerbahçe’den teklif gelse kabul eder miydiniz? Fenerbahçe’den kariyerim boyunca en az 3 – 4 defa teklif geldi ancak kabul etmedim.
Birlikte oynadığınız futbolculardan oluşan favori ilk onbiriniz nedir? Kale: Mondragon, Sağ Bek: Perez, Stoper: Bülent Korkmaz, Alpay Özalan, Sol Bek: Hakan Ünsal, Orta Sağ(Sol): Arda Turan, Ön Libero: Ayhan Akman, Tugay Kerimoğlu, Sağ Açık: Ribery, Forvet : Hakan Şükür, Hagi
En iyi futbolcu arkadaşlarınız kim? Her ne kadar yaşı benden küçük olsa da Arda kafa yapısı olarak anlaştığım, kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşımdır. Necati ile çok sık görüşürüz. Stjepan Tomas, Sabri ve Uğur Boral’ı da sayabilirim.
Birlikte oynadığınız en iyi futbolcu? Arda Turan.
Karşılıklı oynadığınız en iyi rakip futbolcu? Kaliteli bir oyuncu olduğunu düşündüğüm Alex’in ismini verebilirim.
En unutamadığınız maçınız? Euro 2008’deki Almanya maçını unutamıyorum. Çok iyi oynadığımız bir maçta şanssız gollerle muhtemel bir finali kaçırdık. Galatasaray’ın şampiyon olduğu Sivas
maçını da unutamam. Orada çok önemli bir galibiyet alarak şampiyon olmuştuk.
Sizi en mutlu eden başarınız? Avrupa 3.sü olduğumuz Euro 2008. Çok güzel anılar yaşamıştık. Avrupa 3.lüğü çok önemli bir başarıdır. Dünya 3.sü de olduk ancak bana sorarsanız hangisi daha büyük başarı diye ben Avrupa 3.lüğünü tercih ederim. İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya gibi ülkelerin takımlarıyla mücadele etmek çok zordur. Beni mutlu eden başarı bakımından kariyerim boyunca Galatasaray’da yaşadığım 4 şampiyonluğu da asla birbirinden ayıramam.
Şu an en beğendiğiniz Türk ve yabancı futbolcular kimler? Türk olarak Arda yabancı olarak Messi.
Önümüzdeki dönemde en büyük hedefiniz? Şu anki hedefim teknik direktör olmak ancak zaman ne gösterir bilinmez. TRT’de Stadyum programında yorumculuğa başladım. Her hafta izleyicilerle beraber olacağız.
Futbolcu olmasaydınız hangi mesleği seçerdiniz? Futbolcu olmaya o kadar erken karar verdim ki o yüzden hiç düşünecek zamanım olmadı diyebilirim. Futbolcu olamayacağım endişesi de taşımadım. Kendimden hep emindim. İyi çalıştım. Sonucunu da en güzel şekilde aldığımı düşünüyorum. 95
Ayhan Akman’ın ilk 11’i
Mondragon
Sebastien Perez
Hakan Ünsal
Bülent Korkmaz
Alpay Özalan
Tugay Kerimoğlu
Arda Turan
Hakan Şükür
96
/ Spor
Ayhan Akman
Franck Ribery Hagi
Dikkat!
Hareketsizlik Çocuklarda
Haluk Saçaklı Bilim Doktoru Kaliteli Yaşam Danışmanı
Hızlı Kilo Aldırıyor Şişmanlık dünya genelinde ciddi bir sorun olmaya devam ederken Türkiye’de de son yıllarda şişman insan sayısı hızla artıyor. Temeli küçük yaşlardan itibaren atılmaya başlanan şişmanlık yetişkinleri olduğu kadar çocukları da tehdit ediyor. Bunun temelinde 2 önemli faktör var: 1- Fiziksel hareketliliğin iyice azalması 2- Kötü ya da aşırı beslenme
Dünya genelinde kötü beslenmeden kaynaklanan şişmanlık birinci sıradayken, bugün birinci sıraya hareketsiz yaşantıdan kaynaklanan şişmanlık yerleşti.
• Spor yapan gençlerimizin sayısı ne yazık ki gelişmiş ülkelerdekinin oldukça altında. • Anne ve babalarıyla hafta sonu dâhil olmak üzere yürüyüş ve egzersiz yapan aile sayıları da yok denecek kadar az. • Bırakın egzersizleri ya da sporu beraber yapmayı; anne ve babalar çocuklarına zaman dilimi bile vermiyor. • Anadolu Lisesi, kolejlere, üniversite sınavına hazırlık derken çocuklar okul zamanının dışındaki tüm zamanlarını dershanelerde geçiriyorlar. • Sıraya ya da sandalyeye mahkûm olan gençlerimizi istemeden şişmanlığın yumuşak kollarına bırakıyoruz.
Bilgisayar ve Şişmanlık
Anne ve babalar çocuklarınızı şişmanlıktan kaynaklanan tüm olumsuzlardan kurtarmak için geç kalmadan yapılması gerekenleri öncelikle sizler yaşantınıza sokunuz. Sonrasında çocuklarınız sizi örnek alsın.
98
/ Spor
• Bilgisayar çağımızın en önemli buluşlarından biri olmasına rağmen, gençlerimiz bunu doğru biçimde kullanmıyorlar. • Derslerindeki verimi ya da bilgilerini artırma yerine bu harikulade aracı bir oyuncak gibi kullanıyorlar. • Hem de bu güzel oyuncağa, alkol ya da madde bağımlılığı gibi bağlanıyorlar. • Bu bağımlılık çok büyük tehlikeleri de gençlerimizin yaşantısına sokuyor. • Saatlerce bilgisayar tutsağı olan gençlerimiz, hareketsiz bir yaşantının olumsuzluklarını şişmanlayarak ödüyorlar. • Gece yarısı bile kullanılan bilgisayarlar kalitesiz bir uyku ile hem yağlanmalarına hem de yaşam kalitelerinin ve ders başarılarının düşmesine neden oluyor. • Yatarak televizyon seyretme, yatarak ders çalışma, suyu bile annelerinden
isteyen, yataklarını bile düzeltmeyen bir gençlik istemeden obezitenin kapısını ardına kadar açıyor. • Metroda merdiven inip-çıkmayan, düz yerde bile kayan bantları tercih eden bir gençlik için yapılacaklar ne yazık ki gittikçe zorlaşıyor. • Asansörü tercih ederken, merdivenlerin bile sayısını ve yerini bilmeyen bir gençlik… • Teknolojinin tüm nimetlerinden sonuna kadar yararlanan bir gençlik… • Adım atmayı bir külfet olarak gören bir gençlik… • Konuşurken bile kelimeleri yuvarlayarak daha kısa yoldan daha az kalori harcayarak söylemek istediklerini ifade etmek isteyen bir gençlik… • Tüm bu olumsuzluklar bir kartopu gibi gittikçe büyüyerek çocuklarımızı ve gençlerimizi şişmanlığa itiyor.
Çocuklarınızdan Şişmanlığı Spor ve Egzersiz ile Uzak Tutabilirsiniz Çocuklarda Şişmanlığı Önlemenin Yolu “Hareketliliği Artırma” Çocuklarda ve gençlerimizde hızla artan obeziteyi önlemenin en etkili yolu; onları her zamankinden daha fazla fiziksel hareketliliğe yönlendirmektir.
Aynı kiloda bile kalsalar, bir yıl sonra yağ yüzdeleri büyük oranda azalmış olacaktır.
Fiziksel Hareketliliklerini Nasıl Artıracaksınız? Evde: • Çok katlı apartmanda oturuyorsanız, çocuklarınızın ve öncelikle sizlerin asansörü unutmanız gerekir.
Bir sene boyunca spor ya da egzersiz ile çocuklarınızın kilolarını korumayı da başarırsanız mutlu olun.
• En azından 5.katta oturuyorsanız, çocuklarınızı bugünden itibaren asansörü 4.kata kadar kullanmalarını öğütleyin.
Çünkü bir yıl boyunca boyları, kemikleri ve kaslarında hızlı bir gelişme olacaktır.
• Evde ders çalışırken televizyon seyrederken koltukta ya da sandalyede oturmalarını sağlayın.
• En azından kendi odalarını derleyip toplamaları için öğütte bulunun.
görünce kendine olan özgüveni de artar.
• Bilgisayarlarını günde 1 saatten fazla kullanmalarına izin vermeyin. Dışarıda: • Onlara sporu ve egzersiz yapabilme alışkanlıklarını sağlayacak ortamlar yaratın. • Hafta sonları en azından çocuklarınız ile doğa yürüyüşleri yapın. • Bu çocuklarınızı şişmanlığa karşı koruyabileceği gibi aynı zamanda aile bağlarınızı da güçlendirir. • Çocuğunuz, kendisine zaman ayırdığınızı ve onunla yürüyüşünü paylaştığınızı
• Sizinle yürüyüşleri belki gençlik çağına girmiş olan evlatlarınız kabullenmeyebilir. O zaman spor seven arkadaşlar edinmelerini sağlayın.
Daha atletik, daha sağlıklı bir gençlik için çocuklarınızı spora ya da egzersize yönlendirin.
• Kilosu ideal olan arkadaşları, çocuğunuza çok iyi bir örnek olabilir.
Spor ya da Egzersiz • Haftada 3 günden az olmamak kaydıyla gençleri takım sporlarına yönlendirin. • Takım sporları paylaşmayı da öğretir. • Yapılan bilinçli egzersizler gençleri sadece kilo sorunlarını çözmek ile kalmaz. Gelişimlerini de olumlu etkiler.
Spor /
99
Türkiye
Gittikçe Şişmanlıyor! Hazır gıda tüketiminin gittikçe artması ve fast food beslenme tarzının her geçen gün yaygınlaşması Türkiye’nin sağlık araştırma raporlarına olumsuz yansıdı. TÜİK’in 2012 araştırma sonucuna göre vücut kitle indeks değerleri incelenen bireylerin %34,8’inin fazla kilolu, %44, 2’sinin normal kilolu, %3,9’unun ise düşük kilolu olduğu gözlendi. Diğer sağlık sorunlarında ise hipertansiyon ilk sırada yer aldı.
Obezite Kadınlarda Daha Yaygın Araştırma sonuçlarına bakıldığında kadınlarda obezitenin erkeklere oranla daha fazla görüldüğü ortaya çıktı. Kadınların % 20,9’u obezite sorunu ile mücadele ederken erkeklerde bu oran %13,7. Ka-
dınların %30,4’ü fazla kilolu iken erkekler %39,0 ile kadınları geçmiş durumda. Amerika’da yapılan son araştırmaya göre ülke nüfusunun %26,2’sinin obez olduğu açıklanmıştı. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde Türkiye obezite konusunda Amerika ile yarışır duruma gelecek.
Hipertansiyon Tehdit Ediyor 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin en sık yaşadığı sağlık sorunlarının başında hipertansiyon %13,2 ile ilk sıraya yerleşti. Hipertansiyondan
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yapmış olduğu son sağlık araştırmasıyla çarpıcı veriler ortaya koydu. Türkiye Sağlık Araştırması 2012 verilerine göre 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun %17,2’si obez, %34,8’i ise fazla kilolu.
100
/ Haberler
sonra en yüksek oranlar ise %12,8 ile bel bölgesi kas iskelet sistem problemleri, %9,1 ile romatizmal eklem hastalığı, %7,7 ile mide ülseri ve %6,8 ile şeker hastalığı olarak tespit edildi. 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin %48,4’ünün son 12 ayda tansiyon ölçümü, %30,4’ünün ise kolesterol ölçümü yaptırdığı saptandı.
Çocuklarda En Sık İshal Görülüyor
olduğunu ortaya koydu. İshali %27,6 ile üst solunum yolu enfeksiyonu, %11,7 ile bulaşıcı hastalıklar, %9,2 ile kansızlık ve %8,7 ile ağız ve diş sağlığı sorunları takip etti. 7 – 14 yaş grubundaki çocukların %24, 5’inin ise en çok ağız ve diş sağlığı sorunlarından şikâyetçi olduğu belirlendi. Göz enfeksiyonları, cilt hastalıkları ve beslenme ile ilişkili hastalıklar da bu yaş grubu çocukların sık yaşadığı problemler arasında yer aldı.
0 - 6 yaş grubundaki çocuklarda yapılan araştırma sonuçları ise %27,9 ile ishalin en sık görülen hastalık
Gerekli önlemler alınmadığı takdirde Türkiye obezite konusunda Amerika ile yarışır duruma gelecek.
Haberler /
101
CEBELİTARIK KRİZİ:
Cebelitarık yönetiminin yapay resif inşasının ortak sularda olduğu ve bu durumun İspanyol balıkçılığına zarar verdiği iddiaları son günlerde oldukça gündemde. Cebelitarık’a karşı tutumunu değiştiren İspanya ile Cebelitarık’ı elinde bulunduran İngiltere arasında münakaşa giderek artıyor. 300 yıl önce bugün Cebelitarık olarak adlandırılan bölgeyi Utrecht Anlaşması ile İngiltere’ye veren İspanya, uzun zamandır bölgede hak iddia ediyor. İspanya hükümetinin, ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi skandalları örtme niyetinin de eklenmesi sonucunda Cebelitarık meselesi tekrar alevlendi. İspanya’nın sınır kontrollerini artırarak Cebelitarık’a işçi ve turist girişini sekteye uğratması, sınırda uzun araç trafiğine neden olması ve sınırdan geçme süresinin 6 saate çıkması nedeniyle İngiltere alarma geçti. İngilizler sınırdaki bu ekstra ve yersiz denetimin Avrupa Birliği’nin serbest dolaşımına gölge düşürdüğünü ve yapılanların İspanya’nın siyasi emellerinin sonucu olduğunu iddia ederken, İspanyollar sınırda orantılı bir kaçakçılık denetimi
102
/ Dünya Gündemi
yapıldığı iddiasında. İngiltere konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği’nden denetim talep etmiş durumda. İspanyol balıkçılar protesto için aralıklarla yelken açarken, İspanyol Hükümeti sınırda kontrol artırmanın yanı sıra; geçişleri ücretlendirmek, İspanya’da mülkü bulunan Cebelitarık vatandaşlarına vergi artırmak, limanlardaki işleri “baltalayıcı” etkinlikler yapmak ve İspanyol hava sahasını Cebelitarık’a kapatmak gibi düşünceleri olduğu da biliniyor. İspanya bu konuda, İngiltere ile Falkland Adaları hakkında benzer sorunlar yaşayan Arjantin’den de destek alabileceğini düşünüyor. Cebelitarık yönetimi ve İngiltere konuyu hukuki yollardan çözme amacında ve herhangi bir konuda mahkemeye gidilmesi durumda davayı kazanacaklarından eminler. İngiltere gözdağı vermek için Cebelitarık’taki üssüne savaş gemisini gönderdi. Cebelitarık ismini İber Yarımadası’nı fetheden ünlü Arap Komutan Tarık bin Ziyad’dan alıyor. Arapça “Cebel” dağ, “Tarık” da Tarık bin
Ziyad anlamına geliyor. İçerisinde bulunan yüksek dağı nedeniyle bu bölge “Tarık’ın Dağı” anlamındaki Cebelitarık adı ile anılıyor. Berberi asıllı Arap kumandan Tarık bin Ziyad 711 yılında İspanya’yı 7 bin kişilik ordusuyla işgal etmiştir. Karaya ayak basarak, askeri çıkartma yapmasının ardından, geldiği gemileri yaktırması bugün hala bilinen bir hikâyedir. Gemileri yaktıktan sonra askerlerine dönüp şöyle demiştir: “Din kardeşlerim! Önümüz düşman, arkamız ise azgın deniz. Artık evlerimize dönemeyiz; çünkü geldiğimiz gemileri yaktık. Şimdi ya düşmanı mağlup edeceğiz ve kazanacağız ya da bir korkak gibi denizde boğularak öleceğiz. Kimler benimle?”
BİTMEYEN SAVAŞ: SURİYE Suriyeliler gibi dünya kamuoyu da her gün yeni bir ölüm haberiyle güne başlıyor. Suriye’de yaşanan karmaşalar artık bir “iç karışıklık” ya da “iç savaş” olmaktan çıkarak, tüm bölgeyi ve dünyayı ilgilendirir bir boyuta kavuştu. Türk Hava Yolları pilotlarının Lübnan’da kaçırılması olayı da bunun bir göstergesi... Mart 2011’den bu yana süren çatışmalar nedeniyle 100 bin’e yakın kişi hayatını kaybetti ve 2 milyona yakın kişi, içinde Türkiye’nin de bulunduğu komşu ülkelere sığındı. İsrail’in bu yaz başında SuriyeHizbullah ilişkisi nedeniyle Suriye topraklarına yaptığı füze saldırıları ortalığı kızıştırsa da yeni bir cephe açmayı göze alamayan Suriye, İsrail’e bir karşılık verememişti. Bölgedeki yaşananlar, gündemde olan İsrail-Filistin barış görüşmelerini İsrail’in lehine olarak hasıraltı etmekte. Rusya ve İran’ın devamlı desteğini alan Beşar Esad’ın eli son dönemde Hizbullah’tan gelen yardımların ardından biraz daha rahatlamış durumda. Suriye konusunda tutum değiştirmesi için yoğun bir diyaloğa girilen Rusya, Esad’ın sonuna kadar arkasında duracağını her fırsatta gösteriyor. Esad’a sürekli olarak silah tedarik eden Rusya, Birleşmiş Milletler’de de Suriye aleyhine kararlar çıkmasını engelliyor. Rusya’nın bu tutumunu sürdürmesinde kamuoyunca tahmin edilebilir sebeplerin yanı sıra, Özgür Suriye Ordusu’nun olası bir başarısının Çeçenistan’daki Müslümanları teşvik etmesinden
çekinmesi de yatıyor. Rusya-Esad ikilisinin, Cenevre Konferanslarını da Esad’a zaman kazandırıcı şekilde kullandıkları görülüyor. İlkbaharda yaşanan Kuzey Kore krizi dünyanın dikkatini Asya kıtasına yoğunlaştırmış, ışıkları bir süreliğine Suriye’den çekmişti. Son dönemde Mısır’da yaşananlar da Suriye için benzer bir etki yarattı. Özellikle Esad yanlısı Suriye ve Lübnan televizyonlarında zaman zaman halk içindeki görüntüleri basına yansıyan Esad, kendinden emin ve rahat bir görüntü vermeye çalışıyor. Önümüzdeki sene yapılacak seçimlerde aday olacağının da yeri geldikçe altını çiziyor. Suriye’ye ufak askeri ve tıbbi ekipmanlar gönderdiği bilinen ABD, “isyancıları” silahlandırma konusunda ise tereddütte. Kararsızlığın en büyük sebebi de, olası bir silah tedarikinin, El Kaide’nin Suriye uzantısı olan ve Özgür Suriye Ordusu’nun büyük çoğunluğunu oluşturan El Nusra’nın eline düşeceği endişesi. Irak ve komşu ülkelerde hapisten kaçırılan El Kaide üyelerinin sayısının artması da bu endişeyi çoğaltıyor. Temmuz-Ağustos aylarında El Kaide tehdidiyle Afrika ve Ortadoğu’da ABD elçiliklerinin bir süre kapatılması, Suriye ve bölgede yaşanan olaylardan “aşırı uçların” yarar sağladığının da bir göstergesi olabilir. Ancak Suriye’nin kuzeyinde iki kentin Suriyeli Kürtlerin hâkimiyeti altında olması oyunun kurallarını değiştirici nitelikte. Suriyeli Kürtlerin,
PYD’nin yükselişi ve El Nusra’nın belli bölgelerde güç kaybedişi sonrası özellikle ABD için PYD’ye silah yardımı gündeme gelebilir. Irak Kürtlerinin lideri Barzani’nin, Suriyeli Kürtleri desteklediğini, onları koruyacağını açıklaması ve Türkiye’de yaşanan “barış süreci” etkileri göz önüne alındığında Esad’ın yaz aylarında ülkede yükselen kontrolünü koruyamayacağı görülüyor. Edward Snowden’ın Rusya’ya sığınma talebinin kabulü de ABD-Rusya ilişkilerini germişti. Birçok hususla beraber bu da Suriye için ABD’yi isyancılara silah yardımına motive edebilir. Ağustos ayı sonlarında, Birleşmiş Milletler ekibinin Mart ayında gerçekleştiği iddia edilen kimyasal silah kullanımına ilişkin inceleme yaptığı sırada, hükümet tarafından yönetildiği iddia edilen yeni bir kimyasal saldırı neticesinde birçok vatandaşın öldüğü dünya gündemine bomba gibi düştü. Suriye hükümeti bu ölümleri doğrularken, saldırıyı gerçekleştirdiğini ise reddetmişti. BM’nin ve NATO’nun hareketsiz kalışı karşısında, ABD-İngiltere-Fransa üçlüsü Suriye’ye müdahaleye yönelik isteklerini kararlılıkla dile getirmekte. İngiltere parlamentoda yapılan oylama sonucunda müdahaleden vazgeçse de ABD ve Fransa’nın ısrarı sürüyor. G-20 zirvesi sonrasında ABD senatosundan “saldırıya hayır” oyu çıksa dahi hükümet saldırı emri verebilir. Kimyasal silah kullanımını “dünyanın kırmızı çizgisi” olarak belirten Obama’nın neler yapacağını hep birlikte izleyip göreceğiz.
Dünya Gündemi /
103
AVUSTRALYA’NIN MÜLTECİ SORUNU
yanı sıra, seAvustralya’da seçimlerin kaderini belirlemenin mülteci soruçimlerin ardından hükümetin ilk icraatı şüphesiz eci ve sığınmanuna çözüm yaratmak olacak. Her ne kadar mült ise de UNHCR cılar konusu Avustralya’da çok hassas bir konu arına göre tüm (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği)’nin araştırmal lerinin sadedünyada 2012 yılında yapılan toplam sığınma talep ce yüzde 3’ü Avustralya’ya yapıldı.
104
/ Dünya Gündemi
Her yıl Avustralya ’ya kaçak yollarla gelmeye çalışan ce insan deniz ka yüzlerzaları sonucu ha ya tın ı kaybediyor. Ülk mülteci kamplar edeki ında yaşanan aç lık grevleri ve isya olduğu kadar ul nl ar halkı uslararası kamuo yunu da oldukç ediyor. Seçimlerin a ra hatsız yaklaşması ve üs t üste yaşanan neticesinde bir krizler adım atmak zoru nda kalan Avustr olarak Papua Ye alya, son ni Gine ile mülte ciler hakkında an zalamıştı. Buna gö la şma imre Avustralya’ya sığınma talebiyle Papua Yeni Gine’ gelenler ye yönlendirilec ek ve sığınma sü takiben işletilec reci bunu ek. Mülteci olar ak nitelendirilenl ralya’ya alınmay er Avustacak. Papua Yeni Gine’ye bu hizm lığında Avustralya et karşıyatırım yapacak. Ancak bu da tem çözüm değil, zira elli bir Gineli yetkililer Av ustralya’ya gelen cileri muhafaza mülteedecek alan ve tesisleri bulunm laşma öncesinde ad ığını anaçıkladı bile.
Avustralya’ya en çok mülteci Sri Lanka, İran, Irak ve Afganistan’dan geliyor. Deniz yolu ile gelen mülteciler çoğunlukla Endonezya’yı geçiş noktası olarak kullanıyor. Malezya ile yapılan mülteci takas anlaşmasının yürürlüğe girmesi ve Pasifik’teki Nauru Adası Gözetim Merkezi’nin açılması gibi öneriler de ilgililerce yüksek sesle dile getiriliyor.
Dünya Gündemi /
105
Ayrılmaz İki Kavram
Ekonomi ve Sağlık
Prof. Dr. Ahmet İncekara İstanbul Üniversitesi İktisat Politikası Anabilim Dalı Başkanı
Ekonomi; turizmden sanayi ve tarıma, eğitimden bankacılığa kadar çok geniş bir sektör yelpazesini içeriyor. Bütün bu sektörlerdeki ekonomik faaliyetlerin 1 yıllık yekûnu, milli gelir pastasını oluşturuyor.
Ekonomik faaliyetlerde insan, beşeri sermayedir.
Eğitim ve sağlık sektörlerine, eskiden sadece devlet yatırım yapar, faaliyetleri de kamu hizmeti niteliğinde o verirdi. Günümüzde ise hemen tüm ülkelerde, sağlık ve eğitim gibi doğrudan insan ve toplumu ilgilendiren bu sektörler özel yatırımlara açılmış ve piyasalaşmış durumda. Eğitim gibi sağlık da, toplumun sağlıkla geleceğe intikali de en önemli faaliyet alanıdır. Ekonomide sağlıklı insanların daha üretken ve başarılı oldukları kabul edilir. Ancak; sağlık altyapısına, önleyici hizmetlere, tedavi vb. tüm sağlık alanlarına ayrılan kaynağın miktarı önemli olmakla birlikte, verimliliği, yeterliliği ve kalitesi de bir o kadar önemlidir. Eğitim ve sağlık harcamaları, doğrudan insana yapılan yatırımlar oldukları için çok değerli kabul edilir. Ekonomik faaliyetlerde insan, beşeri sermayedir. Beşeri sermayenin, eğitim ve sağlık düzeyinin yüksekliği, hem genel olarak toplumun hem de ekonominin sürdürülebilirliğinde kalkınma ölçütü olarak ilk sırada gelir. Ekonominin sağlığı, sağlıklı bir beşeri sermayenin varlığına bağlıdır. Sağlık ekonomisi ise, son yıllarda tüm dünyada en hızlı gelişen sektörler arasın-
106
/ Ekonomi
da yer almaktadır. Bir taraftan ülkeler bu alanı yeniden düzenlerken, diğer yandan etkin ve verimli bir sistem için müdahaleler yapılmaktadır. Sağlık sektörü, bir tarafı ile beşeri sermayenin kalitesini artırırken, kaliteli sağlık sistemlerinde üretilen sağlık hizmeti, uluslararası hizmet ticaretine konu olmaktadır. İlaç, medikal sektörü, AR-GE ve sağlık eğitimi, sağlık sigortası ve buna dönük hizmetler, sağlık ekonomisinin vazgeçilmez bileşenleri durumundadır. Bir ülkede sağlık harcamalarının milli gelirdeki payı ekonomi geliştikçe yükselmektedir. Düzgün bir sağlık sistemi içinde, toplumda herkesin kaliteli bir sağlık hizmetine erişebilmesi, istenen ve beklenen bir sonuçtur. İktisatçılar, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki gelişme ile ekonomik gelişme arasında nedenselliği inceleyen bazı araştırmalar yapmışlardır. Eğitim harcamaları ekonomik büyümeyi, ekonomik büyüme de sağlık harcamalarını beraberinde getirir. Kısaca, milli gelir arttıkça sağlık harcamalarına daha fazla pay ayrılmaktadır. Böylece, gelişmekte olan birçok ekonomide bu nedensellik sonucu, insanların ortalama yaşam süresinin uzadığı görülmektedir.
Etkin bir sağlık sistemi ve onun ürettiği kaliteli sağlık hizmeti, toplumda beşeri sermayenin kalitesini ve sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyen en önemli unsurdur. Gerek gelişmiş toplumlarda, gerekse Türkiye gibi gelişen ülkelerde, sağlık sistemine müdahaleler daha iyiyi ve daha etkin olanı bulma yönünde halen devam etmektedir. Sağlıklı toplum, sağlıklı bir ekonominin ön koşuludur.
Sağlıklı toplum, sağlıklı bir ekonominin ön koşuludur.
Sağlık ekonomisi son yıllarda tüm dünyada en hızlı gelişen sektörler arasında yer almaktadır.
Ekonomi /
107
Ekonominin Düzenini Değiştiren Trend E-
Melis Bitlis Ekonomist, Washington
Birçok tüketicinin perakende alışveriş alışkanlıklarını değiştirip internet üzerinden alışveriş yapmaya başlaması e-ticaret sektörünü hızla büyütüyor.
108
İnternet üzerinden alışveriş yapmak, özellikle 20 - 30 yaş grubundaki tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Bu yaş grubu alışveriş ihtiyacının dörtte birini internet üzerinden gerçekleştiriyor. E-ticaret, belli yaş grupları ve sosyo - ekonomik sınıflar arasında daha popüler olsa da genel olarak toplum tarafından benimsenen bir norm haline geldi. Tüketiciler alışveriş yapmadan önce farklı seçenekleri incelemek ve fiyat karşılaştırması yapmak için sanal mağazaları ziyaret ediyor. ABD’de yıllık sanal alışveriş tutarı 200 milyar dolara ulaştı. Bu rakam 2012 perakende satışlarının yüzde 9’una denk geliyor. Önceki yıllarda sanal alışverişin yüzde 5 oranında seyrettiği göz önünde bulundurulursa, bu dönemde birçok tüketicinin perakende
/ Ekonomi
Ticaret
alışveriş alışkanlıklarını değiştirip internet üzerinden alışveriş yapmaya başladığı anlaşılabilir. Peki, e-ticaret neden ve nasıl bu kadar hızlı popüler oldu? Bu fenomeni açıklayabilecek birçok etmen var. İnternetten her şeye hızlıca ulaşabilmenin verdiği rahatlık akla gelen ilk cevaplardan biri. Ofiste öğle tatilinde ya da akşam bilgisayar başında alışveriş yapmak özellikle hayatını hızlı tempoda yaşayan dinamik bireylerin vazgeçemeyecekleri bir rahatlık haline geldi. Aradıkları her şeyi tek bir mağazada bulamayıp listelerini tamamlamak için farklı dükkânlara gitmek zorunda kalan tatminsiz tüketiciler, internet üzerinden mağaza stoklarında bulamadıkları ürünleri kolaylıkla ve kısa bir sürede sipariş edip evlerine
Şirketler sanal alışveriş sitelerini kurarken güvenli ve kullanıcı dostu sistemler geliştirmeyi öncelik haline getirmeli.
kadar getirtebiliyorlar. alışveriş merkezlerine Teknolojik gelişmeler birçok Günün her saati internetkurulmak zorundayken, ülkede toplumların gündelik ten alışveriş yapabildikleri ürün depoları genel masyaşantı ve alışkanlıklarını için zamandan da tasarruf rafların daha düşük oldudeğiştiriyor. Artık etmiş oluyorlar. Hafta ğu bölgelere kurulabilir, günümüzün daha büyük bir boyunca hafta sonunu bu yüzden sanal şirketlekısmını bilgisayar başında iple çekenler için bu rin faaliyet giderleri perageçiriyoruz. İş, eğlence ve değerli zaman alışverişle kende satışlarla karşılaştıdiğer ihtiyaçlarımızı sanal harcanmıyor. Tüketicilere rıldığında daha düşüktür. ortamda giderebiliyoruz. sağladığı kolaylıkların yanı Perakende mağazalar, Günlük alışkanlıklarımızdaki sıra, internet aynı zamankuruldukları bölgedeki değişiklik alışveriş da farklı ürünleri ve fiyattalep yoğunluğuna göre tercihlerimizi de ları karşılaştırma fırsatı markanın sadece belli şekillendiriyor. E-ticaret, sunuyor. Farklı mağazaürünlerini stoklarında Türkiye’de son yıllarda ların sitelerinde sunulan bulundurabilirken, sanal gündeme gelmeye başlamış seçenekleri görüp, daha mağazalar herhangi bir ek olsa da, dünya çapında önce bu ürünü kullanmasraf olmadan envanyükselen bir trend olma mış kişilerin ürünle ilgili terdeki bütün ürünleri yolunda hızlı adımlarla yaptığı gerçek yorumları aynı anda tüketiciye sunailerliyor. okumak tüketicilerin yapbilir. Aynı zamanda, sanal tıkları tercihlerden emin mağazalar satış stratejisi olmalarını sağlıyor. Ürün olarak, sezon ürünleriyle hakkındaki bilgileri mağaza satış temsilcibirlikte sezon sonu veya eski sezonlardan lerinden dinlemek yerine kendi araştırmakalmış ürünleri de indirimli fiyatlarda satar. larıyla öğrendikleri için, satın almaya karar Sezonda kaçırdıkları ya da mağazalarda verdiklerinde ürünle ilgili bilmeleri gereken bulamayacakları ürünleri indirimli alabilme her şeyi bildiklerinden emin oluyorlar; bu şansı tüketiciler için internetten alışverişi da alışveriş deneyimini daha tatmin edici çekici kılan bir diğer unsurdur. Tüketicilerin kılıyor. ilgisini çektiği ve şirket bütçesine eklenen gider masrafı daha düşük olduğundan, Sanal alışveriş sitelerinin iş modeli e-ticaret üreticiler için gittikçe daha cazip temel ilkeler bakımından perakende mabir iş stratejisi haline gelmektedir. ğazalarınkinden farklıdır. Ürünler, birçok mağazada satışa sunulmak yerine, bir veya E-ticaret, alışılagelen ticaret ve ekonobirkaç ana depoda stoklanır ve internet mi anlayışını değiştiriyor. İnternet alışvesitesinden yapılan bütün satışlar, ana derişine artan ilgi, şirketleri iş modellerinde podan tedarik edilir. Perakende mağazalar, önemli değişiklikler yapmaya itiyor. E-ticatüketicilerin rahatlıkla ziyaret edebileceği, rete olan talep arttıkça, üreticilerin depolakira ve vergilerin yüksek olduğu şehir ve ma ve nakliye yönetimlerini geliştirmeleri
Ekonomi /
109
gerekiyor. Günün her saatinde gelebilecek siparişleri zamanında işleme koyup nakliyeye gönderebilecek ve sistematik olarak envanter güncellemesi yapıp, azalan ürünleri stoklayabilecek gelişmiş teknolojik sistemlere geçmeleri gerekiyor. Bunları gerçekleştiremeyen üreticiler e-ticaret savaşında yerlerini kaybedebilirler. E-ticarete karşı artan hızlı ilgiyi gören perakende satıcılar, iş modellerinde değişikliğe gitmek zorunda olduklarının farkındalar. Özellikle belli sektörlerde e-ticaret, perakendenin eskiden sahip olduğu egemenliği ele geçirmiş durumda. Ernst & Young şirketinin 2012 yılında hazırladığı rapora göre internetten en çok giyim, kitap, elektronik ve seyahat hizmetleri alanlarında alışveriş yapılıyor. Birçok ülkede şirketler perakende mağazalarla birlikte sanal alışveriş siteleri de açıyorlar. Hem mağaza, hem de internetten alışverişi çekici kılmak için iki platformda farklı zamanda farklı indirimler ve promosyonlar uygulayıp tüketicilerin ilgisini iki alana da çekmeye çalışıyorlar. Mağazadan alışveriş yapmayı tüketiciler için daha çekici kılmak adına değişik promosyonlar düzenlemek, kendilerini sanal mağazalardan farklı kılacak özel konseptli şubeler açmak ve sadık müşteri tabanını korumak için özel hediye ve indirimler sağlayan müşteri üyelik programları yaratmak bu değişikliklerden sadece birkaçı. E-ticaretin artması, büyük üreticiler ve markalar için ticari avantaj sağlarken, bu şirketlerle rekabet etmek zorunda kalan küçük üreticiler ve mağaza sahiplerini ise zor durumda bırakıyor. Ürünlerini toptan alan, dolayısıyla tüketiciye daha düşük fiyatlar yansıtan rakiplerine karşı küçük işletmeler sunabildikleri kısıtlı çeşit ve yüksek fiyatlarla dezavantaja sürükleniyor. Süpermarketlerin yaygınlaştığı dönemde mahalle bakkallarının ardı ardına kapandığını gördüğümüz gibi, şimdi de diğer küçük işletmelerin sanal alışveriş sitelerine karşı direnmeye çalıştıklarını görüyoruz. Şu an 110
/ Ekonomi
için dikkatler e-ticaretin getirdiği kazanca odaklanmış olsa da, sistemdeki bu değişimin ülke ve dünya ekonomisine olan genel etkilerini ilerleyen yıllarda daha iyi anlayabileceğiz. E-ticaretin zamanla perakende mağazacılığın yerine geçmesi uzun vadede istihdam gibi konuları olumsuz yönde etkileyebilecekken, nakliyat ve tedarik zinciri gibi sektörlerde yeni fırsatlar yaratacak gibi görünüyor. Sanal alışverişi tartışırken, ekonomik etkilerinin yanı sıra, siber güvenlik alanında yarattığı ciddi tehditten de bahsetmek lazım. Tüketicilerin sanal alışverişe olan talebinin ve sanal sipariş rakamlarının artması, internet üzerinden gerçekleşen bankacılık işlemlerinin sayısının da artmasına yol açıyor. Bu artış bankacılık sistemi için ciddi bir risk oluşturuyor. Tüketicilerin kişisel bilgilerini çalmaya çalışan internet korsanlarının yeni hedefi yüksek işlem potansiyeli olan internet siteleri. Geçtiğimiz birkaç sene içinde, özellikle ABD’de ve dünya çapında yüksek talep gören internet alışveriş sitelerine birçok siber saldırı düzenlendi. Bu saldırıların çoğu başarısız olsa da, bazı şirketler kullanıcılarına mail atarak, siber saldırılar sonucu kişisel bilgilerinin ele geçirildiğini ilan etti. Özellikle daha popüler ve satış rakamları yüksek olan e-ticaret sitelerinin, sanal işlem güvenliğini sağlayacak ve kullanıcıların kişisel bilgilerini koruyacak sistemlere yatırım yapmaları gerekiyor. E-ticarette ileri olan ülkelere göre nispeten henüz bu yolculuğun başında olan Türkiye’de, sanal güvenlik oldukça önemli bir unsur. Şirketler sanal alışveriş sitelerini kurarken, diğer ülkelerde yaşananlardan örnek alıp, güvenli ve kullanıcı dostu sistemler geliştirmeyi öncelik haline getirmeli. Doğası gereği e-ticaret, alıştığımız alışveriş anlayışını değiştireceğe benziyor. Toplumun değişen tercih ve gelişen ihtiyaçlarına cevap verebilen sanal alışveriş, ticaret sisteminde temel değişiklikler yaratmaya devam edecek.
Nanoteknoloji
Sağlığın Hizmetinde Prof. Dr. Mehmet Akalın Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Öğretim Üyesi
Nanoteknoloji ile üretilen ürünler birçok alanda olduğu gibi sağlık sektöründe de kullanılarak önemli gelişmelere olanak sağlamıştır.
Tanım olarak; 1 ile 100 nanometre boyutlarındaki malzemelerin anlaşılması, kontrol edilmesi, atomsal seviyede değiştirilmesi ve işlevsel hale getirilmesi anlamına gelen nanoteknoloji; bilimin birçok alanında disiplinler arası bir saha olarak gelişip neredeyse hayatın her alanında bir kullanım alanı buluyor.
Ünlü Fizikçi Richard Feynman 29 Aralık 1959’da Amerikan Fizik Cemiyeti’nde “There’s Plenty of Room at the Bottom” başlıklı bir konuşma yapmıştır. Feynman konuşmasında nanoteknoloji kelimesini kullanmamış olsa da yıllar sonra nanoteknolojiyi anlattığı anlaşılması sonucu günümüzde nanoteknolojinin fikir babası olarak kabul edilmektedir. Feynman’dan sonraki bir başka önemli kişi ise Norio Taniguchi‘dir. 1974′teki makalesinde dünyada ilk kez nanoteknoloji kelimesini kullanmıştır. Taniguci’nin makalesindeki tanım ise şöyledir: ‘Nano-teknoloji’ genel olarak malzemelerin atom atom ya da molekül molekül işlenmesi, ayrılması, birleştirilmesi ve bozulmasıdır.’ Günümüze gelene kadar bu tanım biraz değişerek, işlemlerin 100 nm ve aşağısında olması gerektiği belirtilmiştir. Günümüzde nanoteknoloji tekstil, boya, kimya, su arıtma, elektronik, sağlık, otomotiv, bilgisayar teknolojisi ve sanayinin tüm kollarında devrim yaratacak niteliktedir. Nano teknolojisi ile üretilen ürünler global rekabette her geçen gün kendinden daha çok söz ettirerek üstün özellikleriy-
le pazardan aldıkları pay oranını sürekli olarak artırmaktadır. Sağlık alanında hastalıkların teşhis ve tedavisinde, ilaçların vücudun istenen bölümüne yönlendirilmesinde, görüntüleme sistemlerinde, ameliyatlarda, tıbbi malzemelerde, sağlık tekstillerinde nanoteknoloji uygulamaları her geçen gün yeni çalışmalarla hız kazanmaktadır. Dünyada sağlık ürünlerinin nanoteknoloji ile üretilmesi giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Nanoteknoloji sayesinde birçok hastalığın ortaya çıkış nedeni araştırılabilmiş, nanometre boyutlarında geliştirilen ürünler sayesinde söz konusu hastalıklara doğru şekilde müdahale etme imkânı doğmuş, hastalıkların teşhis ve tedavileri kolaylaşmış, hastaların iyileşme süreçleri hızlanmıştır. Bunun yanında nanoteknoloji ile geliştirilen ürünler, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını, mikropları absorbe edebilme yeteneği ile önleme imkânını ortaya çıkarmıştır. Nanoteknolojinin günümüzde en çok bilinen sağlık ürünü, antibakteriyel özellik taşıyan malzemelerdir. Günlük hayatta sürekli karşı karşıya kaldığımız mikroorga-
Teknoloji /
111
Nanoteknolojinin günümüzde en çok bilinen sağlık ürünü, antibakteriyel özellik taşıyan malzemelerdir.
112
/ Teknoloji
nizmaların zararlı etkilerinden korunma sağlayabilen ürünler günümüzde tercih edilmektedir. Nanoteknoloji sağlık alanında önemli gelişmelerin olmasına olanak sağlamıştır. Nanoteknoloji sağlıkta: • Cerrahi alanda, • İmplant teknolojisinde, • Kanser teşhisinde, • Doku mühendisliğinde, • Kanser tedavisinde, • İlaç yönlendirilmesinde, • Biyosensörlerde, • Gen yönlendirilmesinde, • Moleküler görüntülemede kullanılmaktadır. Nanoteknolojinin gelecekte sağlık ala-
nında çok daha önemli gelişmeler sağlaması beklenmektedir. Bu beklentiler şöyle sıralanabilir: * Hastalıkların teşhis ve tedavisinde yeni metotların geliştirilmesi, *Hastalıkların önlenmesinde yeni ve efektif cihazların bulunması, *Bakımda ve hızlı test imkânı ile sürekli sağlık taramasının gerçekleştirilebilmesi, *Hastaya özgü (kişiye özgü ) tedavinin geliştirilmesinde etkili olacaktır. Atom ile ilgili ilk çalışmalar başlangıçta iyi niyetle ve insan menfaati için yapılmıştı. Her ne kadar nanoteknoloji çağımızın en önemli ve gelişmeye açık teknolojisi olsa da büyük riskler ve tehlikeler de içermektedir. Özellikle sağlık alanlarında nano
boyutttaki malzemelerin vücuda girdiğinde neler yapabileceği, ne tür zararlar verebileceği çok iyi araştırılmalı ve ondan sonra kullanılmalıdır. Bu konuda maalesef dünyadaki çalışmaları denetleyici organ eksikliği büyük bir sorundur.
Sağlık alanlarında nano boyutttaki malzemelerin vücuda girdiğinde ne tür zararlar verebileceği çok iyi araştırıldıktan sonra kullanılması oldukça önemlidir.
Teknoloji /
113
Markalaşma
Neden Önemlidir?
M ma arka dev rkala güve am şma ndir , lılık d dem emek ekti r.
114
/ Haberler
?
Markalaşma; her markanın kendi hikâyesini oluşturarak müşteriyi yarattığı değerlerle kendine çekmesi açısından önemlidir. Markaların kendilerini üzerinden tanımladıkları farklı özellikleri vardır. Markalar, zamanla yalnızca temsil ettikleri hizmet veya ürünlerle değil, mesajlarında araç olarak kullandıkları duygular ve sembollerle de hatırlanırlar. Onları sektörlerindeki ‘diğer’lerinden ayıran da, marka kimliklerinde kendilerini özdeşleştirdikleri güçlü duygusal imajdır. Bir markanın müşterisi, o markanın söylemlerinde kendini bulduğu için o markaya yönelir. Bu yüzden marka, ne kadar toplumun içine sızabilir ve insanların ruhuna dokunabilirse; o kadar etkili demektir. • Markanın benzersiz kalitesi ve tarzını yansıtacak, iyi tanımlanmış bir kimlik yaratması gereklidir. • Marka kimliği, markanın temsil ettiklerini yansıtır. • Yalnızca akılda kalıcı bir sloganla değil; pozitif mesajlarla oluşturulan uzun dönemli, güçlü bir kimlik yaratılmalıdır. • Müşteriyi motive edici, marka sadakatine yönlendiren stratejiler izlemek gerekir. • Böylece firmanın ürettiği malı/hizmeti satmak için yaydığı düzenli mesaj ve kullandığı simgeler; markanın kendisi haline gelir. • Markanın başarısı logosundan değil, mesajlarının içeriğinden kaynaklanır. • Marka, bağlılığın ve müşterinin güveninin sembolüdür. • Müşteri markayla ve markanın söyledikleriyle empati kurabildiği sürece; marka başarılı olacaktır. Beril DENİZ Sosyolog
Haberler /
115
Ulaşımın Tercihlerinin
Sağlığa Etkileri HAVA KİRLİLİĞİ: Motorlu taşıtların yarattığı kirlilik özellikle kalp - damar ve solunum rahatsızlıklarında artışa sebep oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2004 yılı verilerine göre o yıl dünya genelinde kentlerde yaşanan hava kirliliği ile bağlantılı gerçekleşen solunum rahatsızlıkları, akciğer kanseri, kalp hastalıkları nedeniyle 1 milyon 152 bin kişi yaşamını yitirdi. Taşıtlar için üretilen yakıt ve emisyon teknolojileri kirliliği azaltmaya yönelik başarılı sonuçlar veriyor. Ancak her geçen gün yaşanan taşıt artışı nedeniyle bu başarı erozyona uğruyor. TRAFİK KAZALARI: Trafik kazalarında araç içinde bulunanlardan çok yayalar ve bisikletliler risk altında. Kazaların büyük çoğunluğu sürücü hatalarından gerçekleşse de şehir planlaması da çok önemli bir etken. Yaya ve bisikletliler gibi motorize olmayan ulaşımın gerçekleşebileceği güvenli yollar yok. Bu açıdan başarılı bir örnek olarak verilen Londra’da dahi bisiklet ve yaya yollarının birçok noktada motorlu taşıt yolları ile kesiştiğini görülüyor. Artan nüfus ve taşıt sayısı ile beraber, başarısız şehir ve yol planlamaları, güvenli olmayan taşıtlar ve trafik ihlallerine uygulanan yaptırımlardaki yetersizlik nedeniyle trafik kazaları sonucu oluşan sağlık sorunları azaltılamıyor. Çözüm olarak şehir merkezlerine girecek taşıt sayısına sınırlama getirmek, yaya ve bisiklet yollarını taşıt yollarından güvenle ayırmak, taşıtlar için azami hız sınırını düşürmek düşünülebilir. Bunların yanı sıra teknolojik gelişmelerle paralel olarak geliştirilecek güvenlik önlemleri ve insanlara verilecek eğitim önem arz ediyor. 116
/ Haberler
HAREKETSİZ YAŞAM TARZI: Motorize yaşam insanları hareketsizliğe itiyor. Fiziksel aktivite yetersizliği nedeniyle kalp-damar hastalıkları; meme, kolon ve rektum kanserleri, şeker hastalığı gibi sağlık sorunları ile karşılaşılıyor. Bunların yanı sıra obezite, tansiyon, yağ ve metabolizma bozukluğu, kemik erimesi ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklara neden oluyor. Dünya genelinde yetişkin nüfusun yüzde 65 ila 80’inin yetersiz fiziksel aktivitede bulunarak tavsiye edilen miktar olan günde 30 dakikalık orta dereceli fiziksel aktiviteyi gerçekleştirmiyor. Bu durum özellikle kentlerde daha fazla göze çarpıyor. GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ: Ulaşım araçlarının neden olduğu gürültü insanlarda uyku sorunu, iletişim yetersizliği, konsantrasyon düşüklüğü, işitme sorunları ve psikolojik rahatsızlıklar yaratıyor. Yapılan son araştırmalar yüksek tansiyon ve kalp krizi ile gürültü kirliliği arasında bağlantı olduğunu açığa vuruyor. ULAŞIM ALIŞKANLIKLARI VE ETKİLERİ • Toplu taşıma kullanımının azalmasıyla ve bireysel ulaşım(otomobil kullanımı) artıyor bunun sonucunda; hava kirliliği, enerji/ yakıt tüketimi, trafik sorunu her geçen gün artarken sosyal etkileşim azalıyor. • Motosiklet kullanımının çoğalması ile hava kirliliği ve trafik kazaları artıyor.
• Motorlu taşıt sayısının artması ile yaya ve bisikletliler için ulaşım alanı iyice daralıyor, bu ulaşımları tercih edenlerin sayısı da düşüyor. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ • Yaya ve bisiklet yolları artırılmalı. Özellikle otomobillere yönelik önlemler alınmalı, park yerleri yapılmalı, çevre düzeni olmalı. Bazı alanların trafiğe kapatılması gibi çözümler üretilmeli. • Geleceğe dönük planlamalar sadece motorlu taşıtlar için değil yayalara yönelik de yapılmalı. Toplu taşıma pazarı özel sektörün eline verilerek bu alanda gelişme sağlanmalı, toplu taşımanın kalitesi artırılmalı. • Ulaşım ağında toplu taşımanın etkinliği daha da artırılmalı. • Yaya yolları çoğaltılmalı. Parklar, merkezler ve oyun alanları ile renklendirilmeli. • Ulaşım düşünülürken bunu en çevreci ve sağlıklı şekilde yapmak da planlanmalı. • Araçlar daha güvenli ve çevreci hale getirilmeli. • Hukuk ve ekonomi politikaları ile sonuca gidilmeli: Ceza, vergi vs… • Eğitime önem verilmeli. Kaynak: Birleşmiş Milletler Çevre Programı, Dünya Sağlık Örgütü. “Healthy Transport in Developing Cities”. Cenevre, 2009
117
i n i r e l r e ğ i c k A n ı n a y Dün Koruyalım
yaşayan ı sıra karada n a y ın n a lm gesini düzenle jen deposu o n si e k d o n in o iç rb a n k i sa sferdek şık 4 onlarca in sunan, atmo zeyinin yakla m ü Ağaçlar, mily y a rt a y o n ir ü b D ir r. il tı fus yaşanab zık ki hızlı nü doğal kaynak a k y ü e y n ü k b pek çok türe n ca e n A n i birilinmekte. tleri önleye girişimleri gib t aplı olduğu b n k yen, doğal afe ra e il r, r la la ın n g a nan yan rının orm ten kaynakla milyar hekta k li iz ts a k ik d , n azalmakta. şme ü e g il y n a n çe e sa g , r şı e h artı nların sayısı insanları tara a im rm il o b n si e te it p e rs ular çok seb on Ünive ili önemli bulg olsa da Oreg g il a la rm y a ştı m ra ır a d sayısız r ağaçlan Konu ile ilgili e araştırmala v a şm lı ça n süre urakfından 10 yıl caklıkların, k sı rı şı a l se r. m o içeriy gerekan mevsi k algılanması an kaynaklan ra d a la o m l ın a y ıs l n si a se , küre nların yaşam miz için birer a e d m fi e Araştırmada n e sm il e ik k d rı i erilerada, yen rların ağaçla istatistiksel v yan araştırm r, a le şl lık ve yağmu e a b m a ir d d n ın e ıl rl r. 2002 y an değe tiği söyleniyo eriliyor. Yapıl st ö g ü ğ ü şt ü ızla d ihtimalinin h ış. le doğrulanm göre: n az 5 Eric Dodson’a n te e n ö bilmesi için e y re ı ü y a rd rm sü i y ştı e ra A rşı büyüm eğişimine ka d m li ik l se re kü ilme • Bir ağacın um sağlayab rekiyor. y e u g e sı n a ri le lm o im a iş yaşınd klık değ acın aşırı sıca ğ a ir b a d ra n son lli • 10 yaşında fusunu teme ü n ç a ğ r. a o i y k şi a li yetisi ge , dünyad ları kesmenin ç a ğ a ri ze ü e 5 yaş v • Bu yüzden ğunor. ğı öngörülüy daha az oldu k ca a ço lt re za ö a g k ra ra a ola labilir. ali yaşlıl kete neden o la ayanma ihtim d fe n ir rı b l la ç se a ğ re a ğilimi kü • Yeni dikilen fidan dikme e p si e k ç a ğ a dan, yetişkin
118
119
Dünyanın Tanıdığı ve Güvendiği Sivil Toplum Kuruluşu LÖSEV
Löseminin yanı sıra diğer kanser hastası çocuk ve yetişkinlere de çare olup tüm hizmetlerini ücretsiz sunan LÖSEV, dünyaya örnek nitelikte bir Sivil Toplum Kuruluşu. 1998 yılında 30 çocukla başlattığı hizmetlerini bugün Türkiye genelinde 13.500’ün üzerinde kayıtlı hastaya ve onların imkânları kısıtlı ailelerine dur durak bilmeden iletiyor.
Her Şey Çocuklar İçin… Yıl 1998, 15 yıl önce… Lösemili çocukların tedavi amacıyla bir devlet hastanesine yattığı günler... Hastane yönetiminden çocukların odaları için küçük bir televizyon talebine alınan olumsuz yanıt sonrasında hastanede çalışan doktorlar, hemşireler ve personel tarafından toplanan para ve alınan küçük bir televizyon… İşte LÖSEV mücadelesine böyle başladı…
Kuruluşundan bu yana çalışmaları ile kısa zamanda duyarlı kişi ve firmaların güvenini kazanmayı başaran LÖSEV lösemi alanındaki çalışmaları ve uluslararası başarıları ile ülke sınırlarını aşmış, 2007 yılında Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından Özel Danışmanlık Statüsüne layık görülmüş bir Sivil Toplum Kuruluşudur.
120
/ STK
tanışıyor, acılar çekiyorlar… Anneler çaresizlik içinde kıvranıyor, hatta bazıları yakın çevreleri tarafından suçlanıyor. Zaten geçim sıkıntısı içindeki aileye güçlükle bakabilen babalar hastalığın getirdiği ek yükün altında iyice ezilerek, üzüntü içinde kıvranıyorlar. Nice aileler, nice yuvalar dağılıyor… İşte LÖSEV tüm bu zor anlarda hastaların ve ailelerinin yanında durarak bu hastalıkla mücadelede onları hayata bağlıyor… Ülkemizde Lösemi / Kanser
Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Pediatrik Hematolog – Onkolog Dr. Üstün EZER tarafından ülkemize kazandırılan LÖSEV’in temel amacı; lösemili ve kan hastası çocukların sağlık ve eğitim başta olmak üzere her türlü ihtiyaçlarının sağlanmasına yardımcı olmaktır. Yine kalıtsal ve edinsel kan hastalıkları konusunda ulusal düzeyde tedavi, eğitim ve araştırma kurumları kurmak ve işletmektir. Ayrıca topluma hastalığı tanıtarak, lösemili çocuklar ve ailelerinin sıkıntılarını topluma aktararak kansere karşı toplumsal bilinç oluşturmak, hastalığın önüne geçebilmektir.
Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılı verilerine göre; “Ülkemizde her yıl 5000 çocuk kansere yakalanıyor. Çocukluk çağı kanserleri içinde %35 ile en sık görülen kanser türü lösemidir. Bu da 2006 rakamları ile ülkemizde her yıl 1200 –1500 çocuğa yeni lösemi teşhisi konması demektir.
Geleceğin anne - babaları, eğitimcileri, liderleri, yasa koyucuları, medya mensupları ve sanatkârları olan çocuk ve gençlerimiz erken yaşta kanserle
*İştahsızlık, kansızlık, zayıflama, bacaklarda kemik ağrıları, cilt altında kanamalar (kırmızı noktalar veya morarmalar), burun ve diş eti kanamaları, ateş vb.
Bunun yanı sıra lösemi, tedavisi yaklaşık 3 yıl süren ve tedavi masrafı yıllık yaklaşık 450.000 TL’ yi bulan bir hastalıktır. Belirtileri Çocuklarda lösemi hastalığının genel belirtileri:
Bu belirtilerin yanı sıra yayıldığı organlara ait belirtiler; örneğin baş ağrısı, kusma, karın ağrısı, görme bozuklukları önem taşıyabilir. Bu yakınmalarla müracaat ettikleri çocuk hematoloji (kan hastalıkları) uzmanlarınca yapılan muayenede çoğunlukla karaciğer ve dalak büyümesi, lenf bezlerinde genişleme, kanama bulguları tespit edilebilir. Yapılan kan, kemik iliği, hücre tipini belirleme ve genetik tetkikler sonucu kesin tanı konulabilir. Tanıdaki ayrıntılı testler genellikle lösemi tiplerini, tedavi prensiplerini belirlemede yardımcı olacaktır. Tedavisi Tedavi öncelikle genel durumun düzeltilmesi yöntemleri ile başlar. Bu safhada kan veya kanın içindeki özel hücrelerin donörlerden (gönüllü kan verici kişi) alınarak lösemili hastaya verilmesi, enfeksiyon mevcutsa gerekli mücadelelerin yapılması, böbreklerin, karaciğer ve kalbin kemoterapi ilaçlarının yan etkilerinden korunma önlemlerinin alınması çok önemlidir. Çocuklarımız bu tedaviler esnasında etraflarındaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak ve korunmak için maske takmaktadırlar. Hastaların ve ailelerin hastalık hakkında bilgilendirilmesi, löseminin umutsuz değil, tersine iyi bir tedavi ve moral desteği ile %91’lere varan oranda iyileşmenin sağlandığının açıklanması tedavinin ikinci basamağıdır. Lösemi Önlenebilen ve Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır! Kanser artık her yaş ve cinsiyet grubu için büyük tehdit oluşturuyor. Etrafımıza baktığımızda her 5 kişiden birinin kanser hastası olduğunu görüyoruz. Bu oran çok yakın zaman içinde daha da artacak. LÖSEV kanserin önlenebilir ve tedavi edilebilir olduğunu Türk halkına anlatabilmek için sunumlar, seminerler, konferanslarla sürekli bilgi akışı sağlamakta, medya yayınları ile sürekli konuyu gündemde tutmaktadır. Ne mutlu ki ülkemizde LÖSEV gibi değerli bir sivil toplum kuruluşu var ve tüm kanser hastalarına gıdandan, yakacağa; mobilyadan giysiye dur durak bilmeden destekler götürüyor. Hem kayıt altına aldığı hasta sayısı hem götürdüğü yardımlar hem de hastalarını yararlandırdığı tesislerin kapasitesi açısından LÖSEV’in dünya üzerinde eşi benzeri yoktur. 14 yıldır çalışmalarını Türk halkının bağışları, kurumların destekleri ile sürdüren LÖSEV’in artan hasta sayısına paralel daha çok desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu sebeple LÖSEV “yediden yetmişe herkesin yapacak şeyleri olduğunu” Türk halkının ve kurumlarının
taşın altına elini koyarak, tedavi imkânlarını artırması gerektiğini, bu yolla ülkemizde tedavideki başarı oranlarını da %100’lere çıkarmayı hedeflemektedir. Yardımlar LÖSEV Çocukların ve ailelerinin her türlü ihtiyacını karşılamak üzere dürüstçe ve büyük bir enerji ile çalışarak bugün onlarca çalışanı, 13.500 kayıtlı lösemili - kanserli çocuk / yetişkin kayıtlı hastası ve onların aileleri, binlerce gönüllü üyesi ve destekçi kurum kuruluşuyla kocaman bir ailedir. Çocuk ve ailelerine sağladığı başlıca yardımlar; • Her ay düzenli karşılıksız Sağlık-Eğitim bursları, • Yeni teşhis alan lösemi hastası çocuklara karşılıksız 5000 TL Sağlık Kredisi, • Her yaştan ve her türden kanser hastasına bedava ilaç kampanyası, • Yalnızca lösemi değil diğer kanser hastası çocuk ve yetişkinlere de gıda, giysi, ilaç, psikolojik ve sosyal destekler, • Kayıtlı tüm hastaların LÖSEV’e ait sağlık, sosyal ve eğitim tesislerinden ücretsiz yararlandırılması,
Lösev zor anlarda hastaların ve ailelerinin yanında durarak bu hastalıkla mücadelede onları hayata bağlıyor.
• Moral desteği ve bireysel gelişim için yıl boyunca süren etkinlikler ve organizasyonlar; yurtiçi ve yurt dışı geziler, • 2011 itibariyle yetişkin kanser vakalarına da sosyal yardımlar götürme… Bağışlarınızla Lösev’e Destek Olmak İçin • www.losev.org.tr “Nasıl Bağış Yapabilirim?’ den bilgi alabilir, • Türkiye’deki tüm bankalardan sadece LÖSEV Bağış hesabına diyerek para yardımında bulunabilir, • Kredi kartları ile 5 TL ve üzeri düzenli/ aylık bağış yapabilir, • Turkcell, Avea ve Vodafone faturalı hatlardan 3406’ya boş sms gönderebilir, • Tüm seçkin zincir mağazalarında yer alan LÖSEV Kumbaralarına 1 TL dahi bağış yapabilir, • Tüm seçkin alışveriş merkezlerindeki LSV Stantlarından ve www.lsv.com.tr de yer alan Anne Atölyesi ürünlerimizden satın alabilir ve bu yolla bir çocuğumuzu hayata bağlayabilirsiniz… *LÖSEV hiçbir zaman kapı kapı dolaşarak bağış toplamamakta ve ürün satışı yapmamaktadır.
STK /
121
Dünden Bugüne
Prof. Dr. Önder Kayhan
Anadolu insanının şuur altında onbinlerce yıllık Ana tanrıça - Kibele sevgisi, öğretisi, hoşgörüsü devam etmektedir. Kibele artık Anadolu kadınının ta kendisidir!
Ana Tanrıça: Kibele Anadolu eski dünyanın merkezi ve kıtalararası köprü konumundadır. Bu coğrafi özelliği nedeniyle uzun tarihi boyunca başka hiçbir toprak parçasının görmediği kadar farklı kavimler, kültürler, inançlar bu topraklardan ya geçmiş ya da yerleşerek buralı olmuşlardır. Bazen bu istilalar çok şiddetli olmuş, acılar çekilmiştir; ama Anadolu’nun öz kültürü ve uygarlığı kucağına aldığı tüm insanları etkilemiş, eğitmiş, uygarlaştırmış, sevgiyi ve hoşgörüyü hâkim kılmıştır. İşte ‘Anadolu’nun öz kültürü’ dediğimiz olgunun temel unsuru Ana Tanrıça Kültü’dür. Ana Tanrıça Kültü’nü dinler ötesi bir kavram olarak ele almak gerekir. Ana Tanrıça esas itibarıyla sevgiyi, aile kutsiyetini, doğurganlığı, yaşamı besleyen, bereket veren, güler yüzlü, huzur verici, insanları felaketlerden ‘ ana gibi koruyan’ bir gücü temsil eder. Tehditler savurmaz, korku üretmez. Cezalandırıcı değil esirgeyici, affedici, hoşgörülüdür. Yalnız kadınları, çocukları ya da erkekleri değil, hayvanları, kuşları, bitkileri, suyu, toprağı, kısaca ‘doğayı’ korur, gözetir.
rında taşımışlar. Ondan yardım bekleyerek onun koruyuculuğuna sığınmışlar. Tıpkı günümüzde muska taşıyan Müslümanlar veya boynuna haç takan Hıristiyanlar gibi… Avcı - toplayıcılar tarıma başlayıp Anadolu’da Çatalhöyük, Hacılar gibi ilk köyleri kurduktan sonra Ana Tanrıça kültü çok daha baskın bir hal almışa benziyor. Ayrıca bu ilk yerleşimlerde anaerkil bir toplum yapısı olması da çok olası… Bu yerleşimlerde evlerin içinde, muhtemelen ocak başlarında, 10 - 20 cm’lik taştan, kilden, kemikten, fildişinden yapılmış heykelcikler neredeyse standart ev eşyası halini almışa benziyor.
Ana Tanrıça’yı Daha Yakından Tanıyalım Arkeolojik bulgular Ana Tanrıça inanışının Anadolu kökenli olduğu konusunda tereddüt bırakmıyor. Orta Avrupa’dan Hindistan’a kadar ulaşan, Anadolu merkezli bir coğrafyada minik Ana Tanrıça heykelcikleri, idolleri her tarafta ele geçiyor. Henüz insanlar avcı - toplayıcı olarak küçük gruplar halinde dolaşır, mağaralarda ikamet ederken bile Ana Tanrıça’nın minik idollerini yapmışlar, onbinlerce yıl yanla122
/ Tarih
Çatalhöyüklü Ana Tanrıça
Neolitik ve paleolitik devirlerden yani, ilkokullarda anlatılan deyimlerle ‘ taş devirleri’ nden sonra bronz çağı ile beraber şehir devletleri kurulmaya başlanıyor. Şehir devleti demek kalabalık demek, iş bölümü demek, yönetici, asker, din adamı sınıfı demek. Bu da artık Ataerkil toplumlara geçiş olacak anlamına geliyor. Hitit Dönemi Bunun ülkemizdeki örneği M.Ö. 1800’lerde kurulan Hitit devletidir. Yazıyı kullanan ilk Anadolu toplumu olan Hititler ile beraber Tanrı ve Tanrıçaların isimlerini de öğrenebiliyoruz. Hititlerin baş Tanrısı dağlarda oturan hiddetli ve şiddetli Teşup’tur ve Teşup tabii ki erkektir. Savaşçı, iddialı bir devletin zarif, naif bir hanımı baş Tanrı olarak kabul etmesi tabii ki söz konusu değil. Ne var ki devletin baş Tanrısı Teşup iken Anadolu halkının en sevilen ve sayılan Tanrısının ‘Arinna’nın Güneş Tanrıçası’ olduğu kesin gibidir.
Tanrıça heykelciğiyle benzerliğine şaşmamanız mümkün değildir. Aradan 5000 yıl geçmiş, nice kavim göçleri, doğal veya sosyal felaketler Anadolu’yu defalarca sarsmıştır; ama o eski yurttaşlarımızın gönlündeki ‘ Ulu Ana’ varlığını korumayı bilmiştir. Hititlerin 600 yıllık güçlü dönemi ve sonraki geç Hitit döneminde de Ana Tanrıçamız ‘ Vuruşemu, Kupaba, İsthar’ vb. adları ile Anadolu ve yakın ülkelerde saltanatını sürdürmüştür. Bu isimlerden biri hala kızlarımızın adı olarak günümüzde kullanılmaktadır: İsthar yani; Sitare. Frigler ve Kibele Yüzyıllar içinde Ana Tanrıça’yı en çok onurlandıran, benimseyen Anadolu toplumu ise M.Ö. 700’lü yıllarda eski Hitit ülkesinde yeni bir uygarlık kuran Frigler olmuştur. Trakya’dan Anadolu’ya göç eden Frigler hızla bu kutsal toprakların kutsallarını benimsemiş ve Anadolulu olmuşlardır.
Hitit Tanrıçası
Frigler’in Baştanrısı geleneksel Anadolu Ana Tanrıçasıdır ve en tanınmış ismi de onlar koymuştur: Kibele.
Frigyalı Kibele
Arinna’nın Güneş Tanrıçası Bu hanımın elimizdeki heykelciğine bakarsanız 5000 yıl önce Çatalhöyükteki Ana
Tarih /
123
Günümüzde Türkçe’de ‘Sibel’, Avrupa dillerinin çoğunda ‘Cybill’ olarak hala yaşatılan bu isim Friglerle özdeşleşmiştir. Anadolu’nun dört bir tarafında Kibele için açık hava tapınakları yapılmış, Tanrıçanın hadım sevgilisi Attis ve Ana Tanrıça için her bahar coşkulu ayinler yapılmıştır. Bu bahar - bereket ayinleri sonraki yüzyıllarda Demeter-Persophene ayinleri, bağ bozumu zamanlarında küçük bir değişiklikle Dionyssos ayinleri olarak devam etmiş ve günümüze kadar farklı isimlerle kutlanagelmiştir. Kibele kültü o kadar baskın ve güçlüdür ki Frigler yıkıldıktan sonra yerine kurulan Lidya Krallığında da aynı isimle ve önemle varlığını sürdürmüştür.
biri Kibele’nin bir özelliğini üstlenen Artemis, Demeter, ve Kıbrıslı Afrodit (Venüs ) gibi akıl, sanat, bereket, sevgi Tanrıçaları aynı ailenin bireyleri olarak kabul edilmişlerdir. Ne yazık ki Kibele kültü kana adeta tapan Roma uygarlığı döneminde İmparatorluğun Batı ülkelerinde kurban isteyen ve korkulan bir tanrıçaya, geleneksel Kibele’nin bir versiyonu olan Artemis de ormanlarda dolaşan bencil bir avcı tanrıçaya dönüşmüştür ama, Anadolu insanı kendi yolunda devam etmiş, Artemis’e yani eski Kibele’ye bereketin kaynağı, sevecen tanrıçaları olarak tapınmaya devam etmişler, onun adına Antik dünyanın en büyük en güzel tapınağı olan Efes Artemis tapınağını inşa etmişlerdir.
Yeni Kibeleler: Artemis- Demeter-Afrodit Yunan anakarasından gelen kolonistlerin Anadolu’nun Ege kıyılarına yerleşmeleriyle kültürler arası etkileşim inanç sistemlerinde de kendini göstermiştir.
Artemis Tapınağı
Greklerin (sonra da Romalıların) Mars (Ares), Poseidon (Saturn) , Athena (Minerva), Hephaistos (Vulkan) gibi sert, savaşçı tanrılarıyla Anadolu kökenli Apollon ve her Karyalı Hekate ve diğerleri Efes Artemisi
Kibele’nin şekil ve isim değiştirmiş bir başka versiyonu ise günümüz Muğla - Aydın illerinin, yani eski Karya’nın Baş Tanrıçası, gönüllerin sultanı Hekate’dir Günümüz Yatağan-Çine ilçeleri arasında yer alan Lagina isimli Tapınak – şehir bu hanıma adanmıştır. Meraklıların mutlaka gezmesi gereken çok güzel bir arkeolojik alandır. Hekate ‘nin heykelleri özeldir: Üçlü kadın figürüdür ve bir kadının üç özelliğini, iffetli eş, özgür sevgili ve fedakar anneyi temsil eder. Anadolu’da Kibele’den ilham alan, sevilen başka Tanrıçalar da vardır. Bunlardan biri Datça’nın en ucundaki Knidos şehrinin
124
/ Tarih
koruyuşu Frig ve Lidya Kibele’lerinden esasta bir farkı olmadığı besbellidir. Hristiyanlık Yayılıyor
Hekate
Bilindiği gibi M.S. 100’lü yıllardan itibaren Olimpos Tanrıları yavaş yavaş terk edilerek yeni semavi din; Hıristiyanlık Anadolu’da yayılmaya başlamış, sonuçta 300’lü yıllarda da Roma’nın resmi dini haline gelmiştir. Zeus’un, Apollon’un, Poseidon’un ve diğerlerinin tamamen unutulup yerlerini ‘God ‘ ve ‘Jesus (Hz. İsa)’nın alması ise 400 - 500 yıl sürmüştür. Peki Kibele, Artemis veya Hekate kolayca unutulmuş mudur ?
Afrodit’i, bir diğeri ise İzmirli Thyke’dir. Tüm zamanların en büyük yontucularından kabul edilen Anadolulu heykeltraş Praksiteles’in yaptığı Knidoslu çıplak Afrodit o kadar meşhur olmuştur ki yüzlerce yıl şehre O’nu görmeye akın akın turist gelmiş, para, zenginlik ve bereket taşımışlardır. İzmirli Thyke ise iyi talihle özdeşleşmiştir. Kucağında çocukla yontusu yapılan bu hanımefendinin binlerce yıl önceki Arinna’nın Güneş Tanrıçası veya çocuklarını İzmirli Thyke
Hiç sanmıyorum. Ana Tanrıça (Magna Mater) isim değiştirerek, bu sefer kucağında ‘Bebek İsa taşıyan Meryem Ana’ olarak Anadolu insanının karşısına çıkmış ve hiç zorluk çekmeden gönüllerde zaten binlerce yıldır edindiği haklı yere gururla oturmuştur. Belki de herkese aşina Meryem Ana figürü sayesinde Hıristiyanlık başka hiçbir yerde görülmediği kadar hızla önce Anadolu’da yayılmıştır. Ve Günümüz Bir diğer önemli konu da Anadolu’nun şimdiki sakinleri olan biz Müslümanların Hazreti Meryem’e büyük saygı ve sempati beslemeye devam ediyor, fırsat buldukça ondan yardım isteyerek mum yakıyor olduğumuz gerçeğidir.
Bebek İsa taşıyan Meryem Ana
Şurası muhakkak ki Anadolu insanı inançlara saygılıdır. Bu toplum içinde değişik mezhepler, dinler bir arada sevgi ve dostluk içinde varlığını sürdürmektedir. Bu niye mi böyledir? Pek çok sebep sayılabilir… Ama desem ki: ‘Anadolu insanının şuur altında onbinlerce yıllık Ana tanrıça - Kibele sevgisi, öğretisi, hoşgörüsü devam etmektedir. Kibele artık Anadolu kadınının ta kendisidir!... Çok itiraz eden olur mu acaba?
Tarih /
125
Okuyucudan
Genlerimizin
Prof. Dr. Figen Gürdöl İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı
Johann Sebastian Bach’ın ‘akarsu, nehir’ anlamına gelen soyadının bir diğer özelliği de Alman terminolojisinde her bir harfinin (B-A-C-H) bir notaya karşılık gelmesidir.
Yaz tatilinin tadını çıkarmaya çalışıyordum. Gün batımında müziğin ortalığa yaydığı sihri anlatmak için ‘radyodan yükselen nağmelere kendimi kaptırmıştım’ gibi bir cümle oldukça klasik kalırdı. ‘Yazlık evde oturanların I-podlarından I-tunes ile eriştikleri radyo kanalının taşıyıcı bir aygıt üzerinden güçlendirilmiş sesi terasta yükseliyordu’ deseydim, müziğin kaynağını belirtmek açısından daha güncel bir tanımlama yapmış olurdum! Kızım Mabel Matiz’den ‘Zor değil’ adlı parçayı belki kırkıncı kere dinlerken eşi de I- phone’da Öykü Gürman’ın sesini keşfetmenin heyecanını yaşamaktaydı… Bana gelince; geniş terasın merdivenlere yakın bölümüne şezlongumu çekmiş, komşu evden yayılan klasik müziğe kulak veriyordum. Böyle bir akşam keyfinde kişisel tercihim mutlaka klasik müzikten yana olurdu. Akademisyen hekim olan komşumuzla görünüşe bakılırsa müzik konusundaki zevklerimiz benzerdi. Güneşin kaybolmasıyla birlikte hırçınlığını üzerinden atmış ve sevildiğine ikna olmuş bir kadın sakinliğiyle karşımda uzanan denizi Johann Sebastian Bach’ın prelüdü eşliğinde seyrederken düşüncelerim beni farklı yerlere sürüklüyordu.
126
/ Kültür Sanat
Gizli Müziği
Bach hem eserleriyle hem de adından kaynaklanan özgünlüğüyle müzik tarihinde çok önemli yeri olan bir besteciydi. ‘Akarsu, nehir’ anlamına gelen soyadını fazlasıyla hak eden düzeyde bir yaratıcılığı vardı. Soyadının diğer bir özelliği Alman terminolojisinde her bir harfinin (B-A-C-H) bir notaya karşılık gelmesiydi. Soyadı, bu özelliğinden dolayı müzik literatüründe ‘B-A-C-H motif’ olarak yer almıştı. Bestecinin ‘Art of the Fugue’ adlı son eserinde bu motifi yer yer kullandığı görülmektedir. Bach’dan çok daha önceki yıllarda ‘pentatonik skala’ diye adlandırılan bir uygulamayla majör notalardan sadece beşinin kullanıldığı şarkılar bestelenmiştir. Beş notayla oluşturulan bu pentatonik melodiler birçok ulusun halk şarkılarında yer almıştır. Çocukluğumda ‘Peter Paul ve Mary’ üçlüsünden dinlediğim Amerikan halk şarkılarının nağmelerini bugün bile hatırlamakta oluşum herhalde ritmlerindeki tekdüzeliktendir. Hafızamda yer etmiş olan ‘Oh Susannah don’t you cry for me, I come from Alabama with banjou on my knee’ şarkısı pentatonik müziğe tipik bir örnek oluşturur. Pentatonik müziğin o monoton ritminde gizli olan sakinleştirici etkisinden 1970’li
yıllarda Londra’da otistik çocukların eğitiminde yararlanılmıştır. Bach kendi döneminden sonraki bestecilere esin kaynağı olduğu gibi, çağımızda da ilginç bir uygulama için yol gösterici olmuştur. Aurora Sanchez Sousa İspanya’da yaşayan bir bilim insanıdır. Bilimselliğin ona kazandırdıklarını gençliğinde edindiği müzik kültürüyle -Bach’dan esinlenerekbirleştirmek suretiyle yepyeni bestelerin doğmasını sağlamış; genimizde gizlenen müziğe ulaşmıştır! Barselona Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Bilim Dalı’nda akademik kariyerini yapan ve mikoloji alanında çalışmalarını yoğunlaştıran bu yetenekli kadın, çocukluğunda müzik dersleri almış ve sonraki yıllarda normal eğitiminin yanı sıra konservatuara da devam etmiştir. Aurora, bir bakterinin gen haritası üzerinde çalışırken genleri oluşturan nükleotid dizisinin yapısında bulunan azotlu bazların birer nota ile ifade edilebileceğini düşünür. Bizim ‘azotlu bazlar’ olarak bahsettiğimiz bu moleküller adenin, guanin, timin ve sitozin özel adlarıyla bilinmekte ve bilim dünyasında kısaca adlarının ilk harfinden oluşan sembolleriyle anılmaktadırlar: A, G, T ve C. Aslında en basit ifadeyle genetik şifre her bireyin ‘eşsiz’ olmasını sağlayan şeydir; o da her bir gendeki nükleotidlerin bireye özgü sıralanışıdır. Bu diziliş, nükleotidlerdeki azotlu bazların sembolleriyle ifade edilir. Sousa’nın fikrine göre genetik şifresi aydınlatılmış bir yapıda AGTC harflerinin karşılarına eşleştirildikleri notalar yazıldığında genin bestesi tamamlanmış olacaktır. Aurora bunu sadece düşünmekle kalmaz, konservatuar yıllarından tanıdığı bir Fransız kompozitörden ortaya çıkan eserin
aranjmanını ister. A-G-T-C bazlarını sırayla do, re, la, si notaları ile eşleştirdikleri bu çalışma genişleyerek ilerler. DNA’nın çift sarmal yapısının keşfinin 50. yılı şerefine düzenlenen etkinliklerde genetik şifrelerin çeşitli enstrümanlarla müziğe dönüştürülmesinden ortaya çıkan bir albüm şeklinde bilim ve sanat dünyasına sunulur. Düşünüyorum, önümüzdeki yıllarda yine böyle bir yaz akşamında terasta otururken I-phone’dan yükselen müzik, serotonin denilen ve beyindeki görevi uyarı iletmek olan bir biyolojik aminin bağlandığı spesifik reseptörün müziği olabilir mi? Acaba o müzik, nörotransmiter madde gibi beni hayal alemine sürükleyebilir mi? Reseptörün genindeki A-T-C-G dizisindeki armoni, beynimin hücrelerinde reseptörün aktiflediği ileti yolunu harekete geçirebilme yeteneği taşır mı? Yoksa bu düşünceler sadece akşamın sessizliğinde Bach’ın prelüdünün tetiklemiş olduğu, bilinmeyen bir Hayal Kurma Merkezi’nin oyunu mudur? Bach’ın prelüdü sona ererken kendime soruyorum: Acaba daha yaratıcı hayaller kurabilmemi sağlaması için öncelikle günümüz dâhilerinden birinin genom müziğini mi dinlemeliydim? Yahya Kemal Beyatlı ‘Düşünce’ şiirinde: “Hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var Bitsin hayırlısıyla bu beyhude sonbahar” der. Ben de bu şiirden esinlenerek: “İnsan hayal ettikçe yaşar sözü derler ki doğrudur, Hayal ettikçe keşfeder derim, en doğru söz budur” diye eklemek isterdim…
Kültür Sanat /
127
P TA
Kİ
Neden Yanlış Ya
Alfa Yayınları Fiyatı: 29 TL
rı Alfa Yayınla L Fiyatı: 29 T
128
/ Kültür Sanat
şıyoruz? Temel sağlık aç ısından sindirim sistemi hakkın miz gerekenler da bi , kalp rahatsızlık larından korunm lmeri, genç ve zind a önerilee kalmak için be slenme ve nöra anti-agingde ye lterapinin ri ve önemi, yü ksek ve düşük beslenme ve ko tansiyonda runma yöntem lerine dair kaps ler içeren Neden amlı bilgiYanlış Yaşıyoru z kitabı genel bi niteliği taşıyor. r rehber Prof. Dr. Hüsey in Nazlıkul’un da yayımlanan Hay ha önce atı Keşfet- Anti Aging Yaşam Kı toksu Keşfet ’ten lavuzu, Desonra okuyucul ar ile yeniden bu kitap ilgi çekici luştuğu konularıyla öne çıkıyor. En cidd olarak bilinen ka i hastalık nser tanısında bile yalnız olm zı, hastalığı kabu adığınıl ettiğiniz an ya şamınızı kendi alabilme olanak elinize larını sunan, fa rkındalığını yara rehber niteliğin tarak de bir kaynak ol an Neden Yanl kitabını severe ış Yaşıyoruz k okuyacaksını z.
ness i formuna Pilates & Fit en sonra esk şfeden d in ğ li e il m ilk ha e pilatesi ke a Viyana’da a neticesind k ileri seviye pilates rm 1997 yılınd ştı ra a ı ğ ço in yaptı rla birrta, ileri ve kavuşmak iç ken noktala 0’ye yakın o re 5 e g ta p si a e it m k il ın ed Umay Villa sahip insan dan dikkat cut yapısına sakatlanma n ü v i, zu r n u e ti n h u ke n d a re a cu h en vü her yaşt rk r, le za y Ya sö i r. in yo ğ ı, ce likte anlatı s zayıflatır m eden incele rıca ‘’pilate n sonra 1 b y a a rd ta ra p k ya a it a te K d 2 1 iyo riyor. neden kard ını dile geti s yaparken da sıkılaştığ te kler neden a e il p rk e ı, , u m nur m y uzar lu o u b rt e resi ne u sl k te n a e il p ri, plato dev lülitlerd le se n e e il d e s n te a ın il pılmalı, p oyun fıtığın niz. alı, bel ve b a bulabilirsi d m ı p n ya rı s la ıt te n a il ya p n gibi soruları demektir? ‘’
Gazeteci Gözüyle Silivri Gerçeği
Basın Konseyi Fiyatı: 8 TL
‘’Onların hiç biri adam öldürmedi. Hiçbiri anayurdu n bir karış toprağını bölmek için de çalışmadı. Ellerine silah alıp kimseye kurşun sıkmadı. Hiçbiri dağa çıkmadı. Kırmızı bültenle aranm adı. Onlar gazeteciydiler. Ellerinde sadece kalem vardı. Şimd ilerde ‘Hak ve Özgürlüklerin Sınırlarının Genişletildiği’ söylenen Türkiye’de bu tutuklu gazeteciler aylardır, yıllardır, hak ve özgür lüklerini arıyorlar. ’’ Hazırlanan Silivri Raporunun ortaya koydu kları ile tutuklu gazetecilerin yaşadıklarının örtüşmediğini gördü kten sonra, Silivri Cezaevi’nde yıllardır özgürlük mücadelesi adına tutuklu olan gazetecilerin neler yaşadıklarını, cezaevinin dayanılması zor koşullarını birinci ağızdan tüm gerçekliği ile gözle r önüne seren gazeteci Pınar Türenç’in kitabını soluksuz okuyacaks ınız.
Dokuz Re
nkte Yaln
Postiga Y ayınları Fiyatı:18 TL
ızlık Tıp Profes örü Figen Gürdöl’ün riyle kale me akıcı üslu bu larla kend aldığı Dokuz Renk te Yalnızlı ve renkli kelimelei yaşamı a k kitabı d rasında b doğru biz iğer ya ir köp i ho lık sinema ş bir gezintiye çıka rü kurarak insan ru şamlarda izle rıyor. Siya ndiği rady h beyaz fi huna uğruyor, a o günlerin lmlerin ya rdından k de zedi mırıltı dünyasın ları arasın n çıkıp Amerika’ya a geçiyor. dan yalnız Renklerin birbirine insanların düny karı halden ha şıyor. Hüzünle sev asıyla kelimelerin dünyası inc le na daldırıy sürüklüyor. Siyahın in kol kola dolaşm ası gibi biz acılarıyla or. Yaşam i beyazın m a hayatın y utlulukları akamozla biraz da buradan, rından ba renklerin kmak iste tam içind en, yenler için …
Savaşçı
Remzi Kitabevi Fiyat: 22,50 TL
eloğlu verdiği bir seminer İletişim Psikolojisi Uzmanı Doğan Cüc dığı sıkıntıları ve yalnızsonrası tanıştığı Arif Öğretmen’in yaşa ele alarak çözüm arıyor. lık duygusunu psikolojik yöntemlerle ın önemini ele alan CüceHayatı farkındalık bilinciyle yaşaman ra karşı savaşçı kimliğine loğlu, kişinin karşılaştığı olumsuzlukla şçı, Amerikalı ünlü şair bürünmesi gerektiğini vurguluyor. Sava n farksız kılmaya bütün E. E. Cummings’in “ Seni diğerlerinde yada kendin olarak kalagücüyle gece gündüz çalışan bir dün ek demektir. Bu savaş bilmek dünyanın en zor savaşını verm başlıyor. Yayımlandığı ilk başladı mı artık hiç bitmez...” sözüyle baskıya ulaşan Savaşçı günden bu yana 120.000’in üzerinde herkese rehber olacak. anlamlı ve coşkulu bir yaşam isteyen
Kültür Sanat /
129
KLASİK MÜZİK
YER: LÜTFİ KIRDAR ANADOLU AUDITORIUM TARİH: 3 EKİM 2013 SAAT: 20.00
Müziğin gücüne duyulan inancın eseri olarak kurulan Tekfen Filarmoni Orkestrası sonbaharın ilk konserini İngiliz konuk şef James Judd yönetiminde vermeye hazırlanıyor. Kavgaların, çelişkilerin ve çatışmaların önüne geçip birbirinden çok farklı medeniyetlerin aynı melodiye kulak vermelerini amaçlayan orkestra Doğa’ya Övgü başlıklı konserinde Romantik Dönem’in doğadan esinlenilen eserlerine yer verecek. Ruhunu dinlendirmek isteyenler için bu konser kaçmaz.
KONSER YER: HEZARFEN HAVAALANI TARİH: 6 – 8 EYLÜL 2013
ROCK ‘ N COKE
2003 yılından bu yana düzenlenen Türkiye’nin en büyük açık hava festivali Rock’n Coke bu sene de birbirinden eğlenceli isimler ile izleyicilere unutulmaz bir hafta sonu keyfi yaşatacak. Artan sahne sayısı ile birçok farklı müzik türüne ev sahipliği yapacak olan festivalde gelenler tam anlamıyla müziğe doyacaklar. Dünyaca ünlü grupların yanı sıra Dj’lerin ve yerli sanatçıların da sahne alacağı bu muhteşem atmosfer için biletlerinizi önceden ayırtın. YER: HARBİYE CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ TARİH: 20 EYLÜL 2013 SAAT: 21.00 Sesiyle olduğu kadar besteleriyle de müzikseverlerin beğenisini kazanan pop müziğin başarılı ismi Sıla, 20 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’nde hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. Çıkardığı albümler ile günlerce müzik listelerinin üst sıralarında yer alan Sıla’nın canlı performansını kaçırmak istemiyorsanız Harbiye’deki yerinizi alın.
SILA
YER: CRR KONSER SALONU TARİH: 27 EYLÜL 2013 SAAT: 20.30
ENRICO RAVA 130
/ Kültür Sanat
İtalyan Cazının efsane ismi Enrico Rava 23. Akbank Caz Festivali Kapsamında konser vermek için Türkiye’ye geliyor. Zengin bir estetik anlayışıyla müzikal bir mozaik sunmak isteyen Rava’ya konserde davulda Fabrizio Sferra ve trombonda ise dünyanın en iyi trombon sanatçılarından Gianluca Petrella eşlik edecek. Caz tutkunlarının heyecanla beklediği konser unutulmaz bir caz keyfi yaşatacak.
Hem Keyif Hem Sağlık Glutensiz Mutfak Serap Pehlivanoğlu
Neden Yanlış Yaşıyoruz Prof. Dr Hüseyin Nazlıkul
Makarnanın Kitabı Ebru Omurcalı
Pilates & Fitness Umay Villa
FİLM & DVD KEYFİ
Blue Jasmine
DVD Her anı heyecan ve aksiyon dolu Spaghetti Western bir film… Amerikalı ünlü yönetmen Quentin Tarantino’nun yazıp yönettiği son filmi Django Unchanied (Zincirsiz) bizleri köle ticaretinin yapıldığı günlere götürüyor. Köle Django’nun Alman ödül avcısı Dr. Schultz ile yollarının kesişmesi ile başlayan film, Django’nun karısını kurtarmak için iş birliğinde bulunmaları ve birbirinden farklı maceralara adım atmaları ile bir solukta izleniyor. Tarantino’nun bir önceki filminde de rol alıp Oscar kazanan Christoph Waltz harika performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını evine götürmeyi başararak bu sene de bizleri şaşırtmıyor. Leonardo Di Caprio, Jamie Foxx, Samuel L. Jackson ile oldukça yetenekli ve güçlü oyuncu kadrosuna sahip filmde eğlenceli diyaloglar ve mizahi unsurlar da sıkça karşımıza çıkıyor. Kan, şiddet ve öfkeden hoşlanan Tarantino, Django Unchanied ile istediğini almışa benziyor. Eğer siz de sıkı bir Tarantino ve Western hayranıysanız DVD koleksiyonunuza bu filmi mutlaka ekleyin.
132
/ Kültür Sanat
Yönetmen: Woody Allen Oyuncular: Cate Blanchett, Alec Baldwin, Sally Hawkins. Gösterim Tarihi: 27 Eylül
En son ‘To Rome With Love’ filmi ile adından söz ettiren tecrübeli yönetmen Woody Allen kendisini fazla özlettirmeden yeni bir film ile beyazperdedeki yerini alıyor. Yalnız film alışılmış Woody Allen tarzından biraz uzak. New Yorklu zengin bir kadının cömert harcamaları sonucu iflasa doğru sürüklenmesini ve yaşadığı travmayı konu edinen film New York’ta övgü dolu sözlerle karşılandı bile. Öyle ki Oscar adaylığı konusunda şimdiden tahminler yapılıyor. Başrolde Cate Blanchett’i izleyeceğimiz film 27 Eylül’de sinemalarda.
Diana
Yönetmen: Oliver Hirschbiegel Oyuncular: Naomi Watts, Naaven Andrews, Douglas Hodge. Gösterim Tarihi: 20 Eylül
1997 yılında geçirdiği trafik kazası ile yaşamını yitiren Galler Prensesi Diana’nın hayatı sinemaya taşınıyor. Prensesin hayatının son iki yılını konu edinen filmde Diana rolünü ikizi kadar benzeyen başarılı oyuncu Naomi Watts canlandırıyor. İçinde aşk ve trajediyi barındıran filmin yönetmen koltuğunda Oliver Hirschbiegel’in oturuyor.
Konsept Tüm Türkiye’de
Konsept Sağlık ve Yaşam Dergisi Türkiye’de 180 noktada ve 50 ilde(İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya...) okuyucuyla buluşmaya başladı. • D&R • Remzi Kitabevi • İnkilap Kitabevi • Nezih Kitabevi • Dünya Aktüel Kitabevi • Mephisto Kitabevi’nin Türkiye çapındaki tüm satış noktalarında bulunuyoruz. Konsept Sağlık ve Yaşam Dergisi’ni e-dergi olarak da okuyabilirsiniz! Konsept Sağlık ve Yaşam Dergisi e-dergi olarak da siz okuyuculara sunuluyor. Derginizi dijimecmua.com, issuu.com ve konseptdergisi.com.tr adresleri üzerinden ücretsiz olarak(bilgisayar, tablet ve telefonlarla uyumlu; hem web hem de uygulama halinde) okuyabilirsiniz. Temmuz Ayı Etkinliklerimiz Konsept Dergisi olarak Mayıs’ta başlamış olduğumuz etkinliklerimize Temmuz’da da devam ettik. 19 Temmuz’da Profilo’da 26 Temmuz’da Atrium’da dergimizi yüzlerce okuyucu ile buluşturduk. Gelen olumlu tepkiler yolumuza sağlam adımlarla ilerlememiz adına büyük katkı sağladı. Sivil Toplum Kuruluşları’nın da desteğini alarak devam edecek olan etkinliklerimizle halka doğru bilgiyi yayma görevini sürdüreceğiz. 133
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Cilt :1|S ayı: 2 | Tem muz 2 0 13
Baş A Çözümğrısının Her Y leri önüy l
İkli ler Değm i ş i yor m >>G ök u bur
s
eri Çocu k l a Karın rda Ağrıs ı
EV
“Mü zikte Çeşit liliği S eviyo r
Do Cücelğan oğlu
um”
Mu Formtluluk ülleri
Sa
Zayıfl ğlıklı aman ın A ltın Kural ları
e
e Kan
?
han A
>>N
Mem
Mi
7 Gün Diyet
ras K Türkl Prof. a e D r r. Ron vgala Kıbrıs in Kutsa a Ser rı ozan lS Barış Hare avaşı kâtı
lük
Listes
i
Fiyat: 6 TL / KKTC 10 TL 9
7721
47
7795 Cilt: 1 07 | Temm Sayı: 2 uz 20 13
Abonelik için
www.konseptdergisi.com.tr
Adım Adım Evliliğe
Hayatınızın en özel gününe az bir zaman kaldı. Nereden başlayacağınızı bilemiyorsanız peri masalı havasında bir düğün için önerilerimize göz atın.
6 ay önce
• Nikâh tarihi için gününüzü alın. • Bütçenize uygun olacak şekilde düğününüzün nerede olacağını kararlaştırın. Dilerseniz organizasyon firmasıyla anlaşın, istekleriniz doğrultusunda en güzel seçimleri beraber yapın. • Düğüne davet edeceğiniz kişi sayısını belirleyin. • Bütün bakışların üzerinizde olacağı büyük gece için mükemmel gözükmeyi kim istemez ki? Mekân seçimine uygun gelinlik için arayışlara şimdiden başlayın. Özel dikim yaptıracaksanız istediğiniz modeli terziniz ile paylaşın.
3 ay önce
• Düğün davetiyelerinizin şekline karar verin. • Düğünde çalınmasını istediğiniz parçaları ayarlayın. Orkestranın sahne almasını istiyorsanız şimdiden araştırmaya başlayın. • Balayı için nereye gideceğinizi belirleyerek rezervasyonunuzu yaptırın. • Formunuzu korumaya özen gösterin. Fast- food tarzı zararlı yiyeceklerden uzak durun.
1 ay önce
• Davetiyelerinizin gönderimine başlayın. • Saç ve makyaj modelinize karar vererek kuaförünüzle paylaşın. • Düğününüzü ölümsüz kılmak için fotoğrafçı ile anlaşın. • Düğün mekânına giderek dekor ve yemek seçimlerini belirleyin.
1 hafta önce
• Gelinliğiniz için son kez prova yapın. • Parlak ve canlı bir cilde sahip olmak için bakım yaptırın. • Balayı için bavulunuzu hazırlayın. • Herhangi bir sorunla karşılaşmamak için kuaförünüzden randevu alın.
Evlilik /
135
Buketiniz Sizi Yans覺ts覺n 136
/ Evlilik
Gelinliğinizi tamamlayan en önemli ayrıntıların başında hiç şüphesiz ki gelin buketi gelir. Fark yaratmak için renkli tercihlerde bulunabileceğiniz gibi saflığın ve asaletin rengi beyazla masum bir görünüm yakalayabilirsiniz.
Evlilik /
137
İtalyan Mutfağı’nın Cesur İsmi
Leone
Dünyanın en sevilen ve beğenilen İtalyan Mutfağı’na kendilerine özgü yeni bir yorum katan Leone Restaurant adı gibi mutfağında cesur ve oldukça da iddialı. Anadolu Yakası’nın en iyi İtalyan Restaurant’ı Leone’yi mekânın işletmecisi Ali Necati Koç bizlere tanıttı.
Leone isminin hikâyesi nedir? Leone ismi İtalyanca’da aslandan gelir. Bilirsiniz ki aslan cesur bir hayvandır. Yemeklerimizdeki titizliği, lezzeti, iddiamızı ve cesaretimizi göstermek adına bu isme karar verdik. Ne kadar süredir burada hizmet veriyorsunuz? Leone Restaurant’ın burada bulunduğu süre 2 seneye yaklaştı. Bu süre içerisinde İtalyan mutfağına dair çok güzel lezzetleri özellikle burada denedik, müşterilerimize test ettirdik. Gördük ki misafirlerimiz yeni lezzetlere çok sempatiyle bakıyorlar. 138
/ Mekan
Mekânınızda ne tür organizasyonlar düzenleniyor? Restaurantımızın çok keyifli ve huzurlu bir bahçesi var. Çok büyük olmasa da bahçemizde erik, dut, kayısı, hurma ve zeytin ağacı bulunuyor. Bu keyifli ve güzel ortamda tabii ki birçok organizasyona ev sahipliği yapıyoruz. Nişanlar, kına geceleri, özel şirket toplantıları, doğum günleri vb. gibi organizasyonlar düzenliyoruz. Müşterilerimiz bu tarz organizasyonların sonunda hem ortamın nezihliğinden hem de lezzetimizden çok memnun kalıyorlar.
Kapasiteniz ne kadar? Restaurantımızın iç bölümünde 50 kişi, bahçede ise 60 kişilik kapasitemiz var. Tabii az önce bahsettiğim organizasyonlar çerçevesinde sadece bahçe kapasitemizi 100 kişiye çıkartabiliyoruz. Neden İtalyan mutfağını tercih ettiniz? Öncelikle şunu belirtmeliyim; İtalyan mutfağının Türkiye’de, özellikle İstanbul’da çok seçeneği yok. Müşteriler belli başlı yerleri tercih etmek durumunda kalıyorlar. Fakat biz Leone’de sadece İtalyan mutfağına değil, Türk, Fransız ve Amerikan mutfağından da bazı yemeklere yer veriyoruz. En beğenilen yemekleriniz neler? Bizim önem verdiğimiz iki temel konu vardır. Lezzet ve temizlik… Bunları hiçbir şekilde bozmuyoruz. Birisi olmazsa diğerinin anlamı kalmaz. Dolayısıyla mutfağımızda pişen yemeklerimiz hem temiz hem leziz. En beğenilen yemeklere gelince de, ne söylesem diğer yemeğe haksızlık etmiş olurum. Fakat başlıca pizza çeşitlerimizin, özellikle Leone pizza’nın talibi çok oluyor. İncecik hamura özel sosumuz eşlik edince harika bir pizza ortaya çıkıyor. Herkesin denemesini tavsiye ederim buradan. Bunun yanında Cafe de Paris soslu bonfilemiz benim favori yemeklerimdendir. Al dente makarna çeşitlerimiz ve tatlılarımız da denemeye değer. Müşteri portföyünüz nasıl? Misafirlerimiz genellikle iş dünyasından oluyor. Özellikle öğle servisinde restaurantımız çok dolu oluyor. Güzel ve huzurlu bahçemiz sayesinde insanlar hem yemeklerini yiyorlar hem de öğle vaktini güzel bir şekilde arkadaşlarıyla geçirebiliyorlar.
ki misafirlerimiz ve daha bizi tanımayan müşterilerimiz için bu cümle yeterli olur. •
Öğle ve akşam yemeklerinde konuklarınızı en güzel şekilde ağırlayabilir, İtalyan mutfağının eşsiz lezzetlerini deneyebilirsiniz.
• Yemyeşil bahçesi ile evinizdeymişsiniz gibi huzurla vakit geçirebilirsiniz. • Hafta sonu müşteri yoğunluğu fazla olduğu için rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Adres: Burhaniye Mah, Kanuni Sultan Süleyman Sokak No:1 Üsküdar
Hafta içi – Hafta sonu: 08.00 – 22.00 www.leone.com.tr Tel: 0216 557 54 10
Müşterilerinizin özel talepleri oluyor mu? Özel talepler genelde çok sevilen yemeklere geliyor. Örneğin Leone pizzamıza ekstra kuru et isteyen müşterilerimiz çok. Aynı şekilde makarnalarda da ekstra sos istenebiliyor zaman zaman. İnsanlar neden Leone’yi tercih etmeli? İlk olarak lezzetli bir yemek yemek isteyen herkesi Leone’ye bekliyoruz. İkinci ve çok önemli nokta da hijyenimizi her zaman en üst seviyede tutuyor olmamız. Bilirsiniz ki günümüzde yemek yediğimiz yerin ilk önce mekân ve araç-gereç temizliğine bakmak durumunda kalıyoruz. Leone’nin her zaman aldığı güzel yorum şu oluyor: ‘’Hem lezzetiniz harika hem de temizliğiniz’’. Sanıyorum
Mekan /
139
KADIN
Marc Jacobs
Calvin Klein
Chanel
Emporio Armani
Flormar
D&G
Koton
140
/ Alışveriş
Tommy Hilfiger
Marc Jacobs
Guess
KADIN
Sonbahar
Esintisi Lacoste
Hunter
River Island Yazın sıcak günlerini ardınızda bırakarak kendinizi sonbahara hazırladınız. Peki, gardırobunuz ne durumda? Kıyafetlerinizde sonbahar havasını hâkim kılmanın zamanı geldi.
Burberry
Christian Louboutin Koton Versace for H&M
Alışveriş /
141
ERKEK
Abercrombie Koton
Urbanears
Tommy Hilfiger Hugo Boss
Lacoste 142
/ Alışveriş
Kiğılı
Giorgio Armani
Prada
Guess
Alışveriş /
143
Gözlere Maske Dönemi Başladı Yüzün diğer tüm bölgelerinden daha ince ve hassas olan göz çevresi sağlık ve gençliğin en önemli yansıması. Bu nedenle en çok özen gösterilmesi gereken bölge göz bölgesi diyebiliriz. Darphin göz bölgesi için özel olarak tasarlanan Eye Sorbet Mask ile taze görünen genç bir göz çevresi vaad ediyor. Eye Sorbet Mask, göz çevresini anında ferahlatır, yumuşaklık sağlar ve tazelenmiş bir his bırakır, iyi dinlenmiş bir görünüm için etkili bir şekilde nemlendirir. Narin göz çevresi için konsantre baz, rahat emilen dokusu ve hafif temiz ve meyve kokusu ile Darphin deneyimini gözlerinize taşıyacak.
Cildinize Profesyonel Bakım
Saç ve saç derisi bakımından vücut nemlendiricisine, göz ve yüz makyaj temizliğinden cildi nemlendirmeye, masaj ve banyo yağı olarak kullanımından el, ayak ve dudakları nemlendirmeye kadar birçok etkiye sahip Desert Essence Organik Jojoba Yağı, vücudunuzun ihtiyacı olan tüm bakımı sizlere sunuyor. Yüzde 100 saf içeriğiyle cilt dostu Desert Essence Organik Jojoba Yağı, herhangi bir yağlı kalıntı bırakmadan cildi nemlendiriyor, temizleyici özelliği sayesinde de ciltteki gözenekleri açarak cildin nefes almasını sağlıyor. Saç derisine masaj yapılarak uygulandığında derideki soyulmaları da ortadan kaldıran Desert Essence Jojoba Yağı, cildinizin dilinden anlıyor. 144
/ Haberler
Cildinizin Renk Kontrolü Elinizde Flormar’ın yeni ürünü CC krem dört farklı renk tonu ile cildinizde yumuşak bir dokunuşla harikalar yaratıyor. Renk kontrolü olarak kullanılan bu yenilikçi formül cilt kusurlarının görünümünü azaltırken nemlendirici özelliği sayesinde cildinize canlı ve parlak bir görünüm kazandırıyor. Cildinizde homojen renk dağılımına yardımcı olan CC kremler farklı renklerdeki seçenekleri ile cildinize kusursuz canlılık katıyor. Cildinizin nem dengesini korumasına ve aydınlanmasına yardımcı olan CC kremler renkli ve güçlü yapısı ile doğal güzelliğinizin vazgeçilmezi olacak.
Modern ve Klasiğin İzleri Bir Arada
Sade tasarımı ve şıklığıyla göz dolduran Nacar Woman Style koleksiyonundaki yeni Seramik serisi, güneşin ışıltısını yansıtan altın rengi modelinin yanı sıra beyaz renkteki modeliyle de sezonun trendlerini bileğinize taşıyor. Mineral kristal camı, çelik seramik kasası ve metal kayışı tasarımın sade şıklığını saat tutkunlarıyla buluşturuyor. Her zevke hitap eden çarpıcı modelleriyle kadınların tutkusu Nacar, yepyeni Woman Style koleksiyonundaki yeni Seramik serisi ile yine dikkatleri üzerine çekecek. Klasik modellerden vazgeçemeyenler, Nacar Seramik saatler tam size göre!
Alyanslarda Zarafet Zamanı
Kalite, şıklık ve zarifliği bir arada harmanlayan Karakaş Atlantis, alyansları ile mutlu evliliklerin şahidi oluyor. Atlantis’in, her biri 14 ayar altından yapılan üzeri taş işlemeli alyansları, yeni, özgün ve farklı çizgilerle özenle üretiliyor. Atlantis alyans, farklı modelleriyle kadınların zarif ellerinde ışıldarken, erkeklerde ise daha çok sade tasarımlar dikkat çekiyor. 2 bini aşkın ürünüyle her zevke hitap etmesinin yanı sıra iddialı şıklığı sevenlerin vazgeçilmezleri arasına giren Atlantis alyansları, özgün tasarımlarıyla farklılık arayan çiftlerin bir numaralı tercihi oluyor.
Çay Keyfinize Renk Katın Teknolojiyi tasarımla buluşturan, kaliteli ve uygun fiyatıyla önde gelen markalar arasında yer alan GoldMaster, renkli otomatik çay makineleriyle mutfakları renklendiriyor. GoldMaster’ın çok beğenilen modeli Rosa otomatik çay makinesi mor rengiyle tüketicilerin karşısına çıkıyor. Ürün gruplarında birbirinden farklı renk ve modellere yer veren GoldMaster, mor çay makinesi ile dikkatleri üzerine çekiyor. 360° dönebilme özelliği sayesinde rahatça kullanılabilen otomatik çay makinesi, kısa sürede su kaynatabilme özelliği sayesinde çay keyfini doyasıya yaşamanızı sağlıyor.
Haberler /
145
Kârlı Alışveriş
Tüyoları
Alışveriş yapmayı kim sevmez ki! Bir de söz konusu %50’lere varan indirimse çoğu zaman ihtiyacınız olsun ya da olmasın kendinizi elleriniz poşetlerle dolu bir şekilde mağazadan çıkarken buluyor olabilirsiniz. Ancak acı gerçekle ay sonu kredi kartı ekstreniz geldiğinde karşılaşma ihtimalini düşünüp tedbirli olmanızda yarar var.
Alışveriş tercihleri kişiden kişiye farklılık gösterse de kadınlar en çok giyim, aksesuar ve kozmetik ürünlerine yönelirken erkekler tercihlerini elektronik aletlerden yana kullanıyor.
Alışveriş Listesi Oluşturun Alışverişe çıkmadan önce ihtiyaçlarınızı göz önünde bulundurun. Listeye tek tek not alın. İhtiyaç dışı ürünlerle ilgilenmenin hem para hem zaman kaybına neden olacağını unutmayın. Fiyatları Karşılaştırın Çok beğendiğiniz bir ürünü satın almadan önce fiyat araştırması yapın. Muadilleriyle kıyaslayın. Aynı ürünü farklı bir mağazada daha ucuza bulabilme ihtimalini göz ardı etmeyin. Kredi Kartınıza Güvenmeyin Her zaman yanınızda ihtiyacınız kadar nakit para bu-
146
/ Haberler
lundurun. Kredi kartının uzun taksitlerinin cazip geldiği zamanlar olsa da bunun sizi daha fazla para harcamaya yönelteceğinin farkında olun. Kart limitinizin fazla olmamasına dikkat edin. Kendinizi Sorgulayın Bir kıyafeti çok beğendiyseniz kendinize soracağınız en önemli soru şu olmalı: ‘Her istediğim yere giyebilecek miyim?’ Hemen hemen herkesin gardırobu en fazla birkaç kez giyilmiş kıyafetlerle doludur. Giymeyeceğiniz ürünlere para vermek yerine, her yerde giyilebilecek tarz kıyafetleri seçmeniz en doğrusu olacaktır.
Yapılan araştırmalara göre uzmanlar bir ürünü satın alma kararının 2,5 saniyede verildiğini söylüyor. Bir ürünü çok beğendiyseniz bile birkaç mağaza daha dolaşın, anlık kararlardan kaçının.
Klasik Parçalardan Vazgeçmeyin Moda denilen kavram sabun köpüğü misali… Bu sene moda olan bir kıyafet önümüzdeki sene çoktan gardırobun en dip köşesine atılabiliyor. Bunu önlemenin en iyi yolu klasiklere yönelmekten geçiyor. Siyah el-
bise, beyaz gömlek, deri ceket her kadının gardırobunda olması gereken ve asla modası geçmeyecek tarzda ürünlerin başında geliyor. Alışveriş yaparken sırf moda diye bir ürüne para vermek yerine zamansız kıyafetleri tercih etmelisiniz.
147
Medikal Etkinlikler
Eylül- Ekim 2013
Kongreleri Breast Cancer Symposium 2013 San Francisco Marriott Marquis, San Francisco 7 – 9 Eylül 2013
9. Türkiye Acil Tıp Kongresi Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi, Eskişehir 2 – 6 Ekim 2013
12th Congress of European Forum for Research in Rehabilitation Harbiye Askeri Müze ve Kültür Merkezi, İstanbul 11 -14 Eylül 2013
Acute Cardiac Care 2013 Madrid, Spain 12 – 14 Ekim 2013
Paediatric Pathology Society 59th Annual Meeting 2013 Hotel Oktiabrskaya, St. Petersburg 19 – 21 Eylül 2013
39. Ulusal Hematoloji Kongresi Titanic Deluxe Belek Otel, Antalya 23 – 26 Ekim 2013
XXI World Congress of Neurology (WCN 2013) The Neue Messe Wien, Austria 21 – 26 Eylül 2013
12. Ulusal Meme Hastalıkları Kongresi Gloria Kongre Merkezi, Antalya 24 – 27 Ekim 2013
10. Ulusal Hepato Gastroenteroloji Kongresi Kaya Artemis Hotel, KKTC 25 – 29 Eylül 2013
ISCOS 2013 52nd Annual Scientific Meeting Haliç Kongre Merkezi, İstanbul 28 – 30 Ekim 2013
5. Ulusal Aşı Sempozyumu Sheraton Hotel & Convention Center, Ankara 25 – 29 Eylül 2013
148
/ Medikal Etkinlikler
Bize yazın, sizin adınızla yayınlayalım!
Konsept Sağlık ve Yaşam Dergisi kapılarını okurlarına açıyor. Yazılarınızı info@konseptdergisi.com.tr adresine bekliyoruz...
149
Rehber Önemli Telefonlar Yangın İhbar Acil Servis Alo Doktor Zehir Danışma Telefon Arıza Kablo Tv Arıza Alo Zabıta Polis İmdat Jandarma İmdat Sahil Güvenlik Tüketici Hattı Orman Yangını İhbar Sağlık Danışma Su Arıza Elektrik Arıza Doğalgaz Arıza Cenaze Hizmetleri Vergi Danışma
Müzeler 110 112 113 114 121 126 153 155 156 158 175 177 184 185 186 187 188 189
Belediyeler Arnavutköy Belediyesi Ataşehir Belediyesi Avcılar Belediyesi Bakırköy Belediyesi Beylikdüzü Belediyesi Beykoz Belediyesi Beşiktaş Belediyesi Beyoğlu Belediyesi Bahçelievler Belediyesi Bayrampaşa Belediyesi Başakşehir Belediyesi Bağcılar Belediyesi Büyükçekmece Belediyesi Çatalca Belediyesi Çekmeköy Belediyesi Esenyurt Belediyesi Eyüp Belediyesi Esenler Belediyesi Fatih Belediyesi Gaziosmanpaşa Belediyesi Güngören Belediyesi Kadıköy Belediyesi Kartal Belediyesi Küçükçekmece Belediyesi Kağıthane Belediyesi Maltepe Belediyesi Pendik Belediyesi Sancaktepe Belediyesi Sarıyer Belediyesi Sultangazi Belediyesi Sultanbeyli Belediyesi Şişli Belediyesi Silivri Belediyesi Tuzla Belediyesi Ümraniye Belediyesi Üsküdar Belediyesi Zeytinburnu Belediyesi
150
/ Rehber
444 4 597 0216 570 50 00 0212 695 62 00 0212 414 97 77 0212 866 70 00 444 6 661 0212 319 42 42 444 0 160 0212 484 38 00 0212 467 19 00 444 0 669 0212 410 06 00 444 0 340 0212 789 25 28 0216 600 06 00 0212 622 03 33 0212 440 05 00 0212 440 11 11 444 0 176 444 0 467 0212 449 55 00 0216 542 50 00 0216 586 88 88 444 4 360 444 23 00 0216 458 99 99 444 76 35 0216 622 33 33 444 1 722 0212 444 23 32 0216 564 13 00 0212 288 75 76 444 20 47 0216 446 86 45 0216 443 56 00 0216 531 30 00 0212 413 11 11
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Ayasofya Müzesi Topkapı Sarayı Müzesi Yıldız Sarayı Müzesi Dolmabahçe Sarayı Müzesi Sakıp Sabancı Müzesi Pera Müzesi İstanbul Modern Sanat Müzesi Yerebatan Sarnıcı Müzesi Resim Heykel Müzesi Kariye Müzesi Deniz Müzesi Atatürk Müzesi Rahmi Koç Müzesi Harbiye Askeri Müzesi
0212 520 77 40 0212 522 17 50 0212 512 04 80 0212 258 30 80 0212 236 90 00 0212 277 22 00 0212 334 99 00 0212 334 73 00 0212 522 12 59 0212 261 42 98 0212 631 92 41 0212 327 43 45 0212 240 63 19 0212 369 66 00 0212 233 27 20
Hastaneler Acıbadem Hastanesi Büyükdere Cad. No: 40 34457 Maslak 0212 304 44 44 Tekin Sokak No : 8, Acıbadem Kadıköy 0212 544 44 44 Dikilitaş Mah. Hakkı Yeten Cad. Yeşilçimen Sok. No:23, Fulya 0212 306 44 44 Academic Hospital Nuh Kuyusu Cad. No: 94 Bağlarbaşı, Üsküdar 0216 651 00 00 Alman Hastanesi Sıraselviler Cad. No:119 Taksim Beyoğlu 0212 293 21 50 Başkent Üniversitesi Hastanesi Altunizade Mahallesi, Kısıklı Caddesi, Oymacı Sokak No:7 Altunizade Üsküdar 0216 554 15 00 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Kocamustafapaşa Caddesi, Cerrahpaşa 0212 414 30 00 Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Topkapı Mahallesi, Fatih 0212 414 20 00 Dünya Göz Hastanesi Nispetiye Caddesi, Yanarsu Sokak, No:1 Etiler 444 44 69 ICC (International Children’s Clinic) Bağdat Cad. Çiftehavuzlar, Konak Apt. No:189 Kadıköy 0216 369 06 09 Liv Hospital Ahmet Adnan Saygun Cad. Canan Sok. No:5 PK: 34340 Ulus, Beşiktaş İstanbul 0212 999 80 99 Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mimar Sinan Caddesi No: 41 Üst Kaynarca Pendik 0216 657 06 06 Memorial Hastanesi Piyalepaşa Bulvarı, Okmeydanı 0212 314 66 66 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Halaskargazi Cad. Etfal Sokak Şişli 0212 373 50 00 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sıraselviler Caddesi, No:112 Beyoğlu 0212 252 43 00
Doğru Bilginin
Kaynağı Konsept; doğru, bilimsel, kalıcı ve güncel bilgilerin kaynağı olarak hayatınızda… Sadece doğru bilgilerle…
www.konseptdergisi.com.tr
Sağlık ve Yaşam Dergisi
E-Dergi Olarak Hizmetinizde! Derginizi; dijimecmua.com, issuu.com, konseptdergisi.com.tr adresleri üzerinden e-dergi olarak (bilgisayar, tablet ve telefonlarla uyumlu; hem web hem de uygulama halinde) ÜCRETSİZ okuyabilirsiniz.
Derginizi her gün güncellenen içeriği ile Facebook sayfasından takip edebilirsiniz! https://www.facebook.com/konseptsaglikveyasamdergisi
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Cilt: 1 ı: 2 |
| Say Temm uz 20 13
Baş A Çözümğrısının Her Y leri önüy le
İkli le Değm i r > > G şiyor m ök u
e Kan
bur
EV
“Mü zikte Çeşit liliği S eviyo r
Doğa n Cücelo ğlu
um”
Mu Formtluluk ülleri
Sa
Zayıfl ğlıklı aman ın A ltın Kural ları
Mi
7 Gün Diyet
ras K Türkl Prof. Dr. Ro avgal a Kıbrıserin Kutsa na Se rozan rı lS Barış Hare avaşı kâtı
lük
Listes
i
Fiyat: 6 TL 9
/ KKTC
10 TL
7721
47
7795 Cilt: 1 07 | Temm Sayı: 2 uz 20 13
Abonelik için
s
eri Çocu Karın klarda Ağrıs ı
?
han A
>>N
Mem
www.konseptdergisi.com.tr
Cilt: 1 | Sayı: 3 | Eylül - Ekim 2013
Genç ve Güzel Görünün “Haberi
Kutsal
Okula
Buluyorum”
Doğru Bilginin Kaynağı
Ev Tozu ve Küf Alerjisi
Sağlık ve Yaşam Derginiz
“Spor Benim
Midemizdeki
Sinsi Tehlike
dan z o p eno
M
In Y a km
Kabızlık Kader Değil
Kor
Ayhan Akman
Glutensiz
&
Fiyat: 6 TL / KKTC: 10 TL
Sağlıklı Yemek Tarifleri
9
772147
779507
Cilt:1 / Sayı: 3 Eylül - Ekim 2013