Konsept Saglik ve Yasam Dergisi/Mayıs-Haziran

Page 1



Değerli Okuyucu,

Sağlık ve Yaşam Derginiz

Yayında

Bilgi, insanlık tarihi boyunca hiçbir dönemde bu kadar değerli ve bireylerin yaşamına yön verici olmamıştı. Bilgi bombardımanı altındaki toplum ne yazık ki her zaman iyi, doğru ve güzele ulaşamıyor. Medya ve bilginin edinildiği diğer kaynaklar iş dünyası ile bu kadar yakından ilişkiliyken şaşkınlıklara ve kararsızlığa düşmemiz çok doğal. Bu nedenle doğru bilgi, insanlık için yaşamsal öneme sahip! Günlük yaşamımızda sağlık ve mutluluk beraber yürüyor. Olmazsa olmazımız, en başta “sağlık”. Sadece kendi sağlığımız da değil. Çocuğumuzun, eşimizin, anne-babamızın, yakınlarımızın ve dostlarımızın sağlığı, bizim de endişemiz. Onlar ve genelde toplum, sağlıksız ve mutsuz olduğunda, birey olarak biz de sağlıksız oluruz. Konsept, her yaş grubunda insanın sağlık sorunlarını ele alarak siz değerli okurlara hayatınız için önemli olabilecek doğru bilgiler vermeyi hedefliyor. Kadın, çocuk, erkek, yaşlı ve genç, herkesin sorunları Konsept’te yer ve çözüm buluyor. Dergimiz yol gösterici olarak görev yapıyor. Toplumun eğitim sorunları, Sivil Toplum Kuruluşlarının işlevleri, okullarımız ve başarıyı amaçlayan yazılarımız her sayı sizlerle beraber olacak. Günlük yaşamımızda daha mutlu ve huzurlu olmanın yollarını sizlere sunacak. Konsept sizlerle keyifli yolculuklara çıkacak. Daha uzun ömürlü, başarı dolu ve kaliteli bir hayatı yakalamamız için rehberlik yapacak. Yaşamı kolay yollardan zenginleştirecek ve renklendirecek. Değerli okurlarımız, Konsept Dergisi’nin içerikleri arasında insan, canlı ve çevre için zararlı hiçbir konu yer almıyor ve almayacak. Konsept, günümüzde çok değerli olan “doğru bilginin” kaynağı olarak hizmetinizde. Sadece doğru bilgilerle…

Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Ender PEHLİVANOĞLU

1


Kadın Bakım | Sayfa 7

içindekiler

Kısa Kısa | Sayfa 4

Kadın Alışveriş | Sayfa 14

Kadın Güzellik | Sayfa 22

Erkek Alışveriş | Sayfa 32

Künye Genel Yayın Yönetmeni ICC Uluslararası Çocuk Sağlık Ve Eğitim Hizmetleri Adına Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu epehlivanoglu@konseptdergisi.com.tr Sorumlu Müdür Can Pehlivanoğlu | cpehlivanoglu@konseptdergisi.com.tr Yazı İşleri & Editör Birten Çankaya | birten@konseptdergisi.com.tr Yönetim Yeri: ICC Uluslararası Çocuk Sağlık ve Eğitim Hizmetleri Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar Konak Apt. No: 189 D: 2 Kadıköy/İstanbul 34730 Tel: (0216) 369 06 09 Fax: (0216) 369 13 11 Yayına Hazırlık Akademi Yayınevi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Gökçe | mustafagokce@akademiyayinevi.com Reklam Ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Didem Öztürk | didemozturk@akademiyayinevi.com Grafik Tasarım Akademi Yayınevi | grafik@akademiyayinevi.com Web Tasarım Akademi Tanıtım | info@akademitanitim.com İletişim Musadayı Sokak No: 7 Kat: 3 Dülek İş Merkezi Mecidiyeköy / İstanbul Tel: 0212 258 33 51 Fax: 0212 258 33 61 info@akademiyayinevi.com www.akademiyayinevi.com | www.akademitanitim.com

Kadın Gebelik | Sayfa 16 2


arzum R繹portaj | Sayfa 64

Onan

Erkek Estetik | Sayfa 33

Mekan | Sayfa 75

Seyahat | Sayfa 110

Vak覺f | Sayfa 89

Glutensiz Mutfak | Sayfa 52

Mustafa Kara | Sayfa 124

Psikoloji | Sayfa 103 3


Hangi Besin Kaç Kalori? Yoğurt Yumurta Süt Kaşar Peyniri Havuç Ispanak Elma Kivi Çilek Ceviz Fındık

Bahar Yorgunluğunun Önüne Geçin Cep Telefonları Klozetten Daha Kirli Yapılan araştırma sonuçlarına göre cep telefonlarının klozetlere göre 18 kat daha fazla mikrop barındırdığı ortaya çıktı. Bakterilerden kurtulmanın en iyi yolu sık sık ellerimizi yıkamak ve cep telefonlarımızı bakteriyel bezle temizlemek.

4

100gr 1 adet 100gr 100gr 100gr 100gr 1 adet 1 adet 100gr 100gr 100gr

95 kcal 80kcal 68kcal 413kcal 35kcal 26kcal 60kcal 35kcal 26kcal 600kcal 650kcal

Sıcaklıkların giderek artmasıyla beraber oluşan halsizlik, mutsuzluk, isteksizlik hali sıkça yaşanan sorunların başında geliyor. Uzmanlara göre bahar yorgunluğuna yakalanmamak için güne mutlaka sağlam bir kahvaltıyla başlayın, ara öğünlerde bol bol taze meyve tüketin, en az 2,5 litre su için ve temiz havada spor yapın.

Kolesterol İçeren Yiyeceklere Dikkat! Doymuş yağ oranı yüksek yiyecekleri sıkça tüketmek kolesterolün yükselmesine yol açan en büyük nedenlerdendir. Eğer fazla kiloluysanız tam yağlı peynir, margarin, kırmızı et gibi hayvansal gıdaları devamlı tüketmek yerine az yağlı peyniri, taze meyve ve sebzeleri, bakliyat ürünlerini ve zeytinyağını sofralarınızdan eksik etmeyin.


Kısa Kısa

Diş Eti Hastalıkları Kalp Sağlığınızı Etkileyebilir Kanayan diş etinde oluşan bakterilerin kan yoluyla kalp damarlarına karışması kalp sağlığı açısından olumsuz sonuçlara yol açabilir. American Academy of Periodontology’nin yaptığı araştırmalara göre diş eti hastalığı olan kişilerin kalp hastalıklarına yakalanma riski çok daha fazla. Uzmanlara göre bunu önlemenin en iyi yolu düzenli olarak dişleri fırçalamak, diş ipi kullanmak ve yılda iki kez diş doktoruna kontrole gitmekten geçiyor.

Aşırı Tuz Tüketimi Hasta Ediyor Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan “Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı’’ kapsamında yapılan çalışmalarla kronik hastalıklara davetiye çıkaran aşırı tuz tüketiminin minimum düzeye indirilmesi hedefleniyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün günlük 5 gr. olarak önerdiği tuz tüketiminin Türkiye’de kişi başı günlük 18gr.’ın üzerinde olması nedeniyle uzmanlar uyarıyor: Yemeğin tadına bakmadan tuz eklenmemeli, tuz miktarı yüksek besinlerden uzak durmalı, yemeklerde tuz yerine taze baharatlara yer verilmeli. Yüksek tansiyon, mide rahatsızlıkları, kalp hastalıkları aşırı tuz tüketiminin getirdiği sağlık sorunlarının başında geliyor.

Katarakt Bebeklerde de Görülebiliyor Daha çok yaşlı hastalığı olarak bilinen katarakta gençlerde, hatta bebeklerde de rastlanabiliyor. Uzmanlara göre yeni doğan bebeklerde ve çocuklarda doğumsal olarak görülebilen katarakt tedavisinde uygun cerrahi teknik, hekimin tecrübesi ve doğru mercek seçimiyle yapılacak ameliyatlar sayesinde yüksek oranda başarı sağlanabiliyor.

5


Kısa Kısa

Karışık

Meyve Suları Hastalıklara Karşı Koruyor

Farklı meyve karışımlarından oluşan meyve suları yüksek mineral ve bol vitamin içeriği ile yaz kış birçok hastalığa karşı koruma sağlıyor. Sağlıklı bir hayat sürmek için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olunması gerektiğine dikkat çeken Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve

Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, karışık meyve sularının B ve C vitamini, kalsiyum, demir, magnezyum, protein ve karbonhidratlar ile mineral açısından oldukça zengin olduğunu belirtiyor. Sağlıklı bir ara öğün olan meyve suları, vücudu gün boyu zinde tutmaya yardımcı oluyor.

Ayın Meyvesi: Yeşil Erik Baharın gelmesiyle birlikte yemyeşil rengi ve hafif ekşimsi tadı ile yaza yaklaştığımızın en büyük müjdecisi tezgâhlarda yerini almaya başladı. Vücudumuza pek çok faydası bulunan sağlık deposu yeşil eriği yakından tanıyalım. *İçerdiği yüksek A, B ve C vitamini sayesinde hastalıklara karşı bağışıklığımızı korumaya yardımcı olur. Hamilelik döneminde anne adaylarının tüketmesi gereken meyvelerin başında gelir. *Antioksidan özelliği ile iç organlara zarar veren serbest oksijen radikallerinin yıkıcı

6

etkilerini önler. *Uzun vadede kalp sağlığını korumaya yardımcı olur. *Göz problemlerinden korunmaya yardımcı olan beta karoten bakımından zengindir. *Hücrelerin yenilenmesini sağlayarak cildin erken yaşlanmasının önüne geçer. *Zengin lif oranı sayesinde bağırsak hareketlerini düzenlemede oldukça etkilidir. *Kansızlığa iyi gelir. *Kalorisi oldukça azdır. Potasyum ve magnezyum deposudur. Diyet yapanlar ara öğünlerde tercih edebilir. *Yerken tuza batırılması alınacak kalori miktarını artıracağı gibi fazla tuz tüketimine neden olacaktır. Tuza batırmadan yemek en sağlıklısıdır.


Kadın

?

Cildiniz Yaza Hazır Mı

Kışın soğuk havalar yüzünden cildimizde kurulukların oluşması, nem kaybı, cansızlık gibi problemleri çoğumuz yaşamışızdır. Cildimizi sağlıklı görünümüne kavuşturarak yaza hazırlamanın vakti çoktan geldi. Harekete geçme zamanı…

7


Kadın

Bunlardan Kaçının d Gazlı içecekler Fast-foo Sigara Alkol Kafein *Eğer hala cilt tipinizi öğrenmediyseniz hiç vakit kaybetmeden doğruca bir uzmana danışın. Cildinize en uygun nemlendirici seçiminde size yardımcı olacaktır. Cildiniz yağlı, kuru, normal ya da karma olabilir. Cilt tipinizi bilmeden kullanacağınız ürünlerin cildiniz için zararlı olacağını aklınızdan çıkarmayın. * Kışın soğuktan pul pul olan cildinize haftada 2 kere peeling uygulayarak ölü hücrelerden kurtulun. *Bütün bir kış boyunca kirli havaya maruz kalmış olan cildinizi toksinlerden arındırmak, yazı parıldayan bir cilt ile karşılamak için mutlaka cilt bakımı yaptırın. *Yazın gelmesiyle birlikte güneş ışınlarının zararlı etkileri de çoğalıyor. Güneş ışınları çoğu zaman ciltte kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Cildinizi korumak için yüksek faktörlü güneş koruyucu kreminizi sürmeden dışarı çıkmayın. *Hem cilt hem vücut sağlığınız için her gün en az 2,5 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin. *Her gün taze sebze ve meyve tüketmeye özen gösterin. Mandalina, portakal, üzüm, elma, ıspanak, salatalık, brokoli, yoğurt gibi yiyecekleri sofranızdan eksik etmeyin. Cildiniz ihtiyacı olan vitaminleri aldığında çok daha sağlıklı görünecek. *Kışın soğuktan kuruyan ellerinizin yumuşacık olmasını istiyorsanız bir kâse içinde zeytinyağı, badem yağı ve limonu az miktarda karıştırarak ellerinize sürün ve 15 dakika bekleyin. Evde kolaylıkla uygulayabileceğiniz bu doğal formül işinize oldukça yarayacak. *Uzun aylar boyunca kapalı ayakkabılar içerisinde havasız kalan ayaklarınıza bakım yapmanın zamanı çoktan geldi. Her banyo sonrası ponza taşı ile ayak tabanlarınızı ve topuklarınızı ovarak ayaklarınızı rahatlatın. Ayrıca düzenli olarak pedikür yaptırmayı ihmal etmeyin. 8


Kadın

Güzel ve sağlıklı bir cilde sahip olmak herkesin en büyük isteklerinden biridir. Yaş ilerledikçe genetik ve çevresel faktörler cildinizi eski görünümünden uzaklaştırmaya başlasa da üzülmeyin! Uzun yıllar gençliğinizi korumak artık mümkün...

Güzellik Sonsuz

9


Kadın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı

Prof. Dr. Server Serdaroğlu nsan vücudunun en büyük organı olan deri, organizmayı dış etkenlere karşı koruyarak sıvı, protein, elektrolit ve ısı dengesini sağlıyor, D vitamini oluşumunda ve bağışıklık işlevlerinde görev alıyor. Bu önemli görevlerinin yanında, sosyal açıdan da kişinin dış görünüşünü belirlemede önemli bir rol oynuyor. Sağlıklı, bakımlı, parlak ve pürüzsüz bir deriye sahip olmak insanın kendine olan güvenini artıran, beden ve ruh sağlığını olumlu yönde etkileyen önemli bir faktör. Üstelik sadece bayanlar değil, artık günümüzde erkekler de dış görünümüne daha fazla önem veriyor, psikolojik ve fizyolojik etkilerle kendilerini bakımlı hissetmek istiyorlar. Sosyo-ekonomik seviyenin yükselmesi, modern hayat tarzının ön plana çıkması ile derinin estetik yönüyle ilgilenen ve dermatolojinin yan dallarından birini oluşturan kozmetoloji bilimine ve kozmetik ürünlere olan talep de her geçen gün daha çok artış gösteriyor. Deri yaşlanması, iç faktörler (gerçek, kronolojik) ve dış faktörler (foto yaşlanma) olmak üzere iki nedenle ortaya çıkıyor. İç faktörler yaşlanma gelişiminde genetik, metabolik ve endokrin faktörler şeklinde rol oynuyorken, dış faktörlere bağlı yaşlanma güneş ışınlarının zararlı etkileri (ultraviyole ışınları) ile oluşuyor. İç Faktörlere Bağlı Yaşlanma Aileden gelen genetik miras derinin yaşlanma hızında etkili olsa da tek başına yeterli olamıyor. Yaşlanma sürecinin gelişiminde serbest radikal adı verilen bazı maddeler de önemli rol oynuyor. Ultraviyole ışınları, çeşitli ilaçların kullanımı, stres, hava kirliliği, sigara dumanı, anestezik maddeler gibi pek çok faktör serbest radikal üretiminin artmasına neden oluyor. Serbest radikaller DNA hasarına; yani hücresel değişimlere yol açıyor. Bu da zamanla deride kuruluk, kırışıklık ve sarkma oluşumuna zemin hazırlayarak yaşlanma hızını artırıyor.

Derinin en büyük düşmanı: Ultraviyole ışınlar (Foto yaşlanma) Araştırmalar, derinin yaşlanmasında dış faktörlerin oldukça önemli olduğunu gösteriyor. Dış uyaranlara bağlı yaşlanma sigara, aşırı alkol kullanımı, yetersiz beslenme, güneş ışığı ve diğer olumsuz çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Deride görülen değişikliklerin %90’ından fazlası kronik güneş hasarının yani ultraviyole ışınlarının (UV) yol açtığı etkilere bağlı olarak kendini gösteriyor. Bu etkiler foto yaşlanma olarak tanımlanıyor. Çillenme, renklenme bozuklukları, derideki çeşitli lekeler, ince damar genişlemeleri ve derinin ince, kırışık ve kuru bir görünüm alması foto yaşlanmanın önemli belirtileri arasında yer alıyor. Deri Yaşlanmasını Yavaşlatma Yolları Yaş ilerledikçe gençlikteki gibi diri, canlı ve pürüzsüz olan derinin o halinde kalabilmesi mümkün olamasa da yaşa veya çevreye bağlı faktörler ile başlayan deri yaşlanmasını ilerleyen tıp yöntemleri ve alınacak önlemler sayesinde yavaşlatmak, ileri yaşlarda da bakımlı ve sağlıklı bir cilde sahip olabilmek mümkün. Gençliği Korumanın Sırrı İle Tanışın Anti aging Tedavisi Bilim adamlarının uzun süren araştırmaları ve tıp dünyasının giderek ilerlemesi yeni bir yöntem ile tanışmamızı sağladı: “Anti aging”. Anti aging uygulamaları, deride yaşa veya foto yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan değişikliklerin giderilmesi ve önlenmesi amacıyla kişiye daha sağlıklı bir görünüm kazandırıyor. Bu amaçla kişinin yaşına, deri yapısına ve yaşlanma etkilerinin şiddetine göre güneşten koruyucular, retinoik asitler, çeşitli antioksidan ajanlar, peeling yöntemleri, botilinum toksini, dolgu maddeleri, PRP enjeksiyonları, mikroiğneleme teknikleri, fibroblast kültürü enjeksiyonları, lazer ve çeşitli cerrahi yöntemlerden (resurfacing) biri veya birkaçı tercih edilerek uzun süre genç ve sağlıklı bir cilde sahip olabilmek mümkün oluyor.

10


Kadın Cildinizi Güneşten Koruyun Çocukluk çağından itibaren şiddetli güneş yanıklarının ve kronik güneş temasının engellenmesi dış uyaranlara bağlı yaşlanmayı önlemek adına son derece önemli. Bu amaçla özellikle yaz aylarında güneş koruyucu kremler kullanmadan güneşe çıkılması son derece zararlı sonuçlara neden olabiliyor. Ultraviyole ışınlarının (UV) insan vücudu üzerine hem yararlı hem de zararlı etkileri var. En önemli yararlı etkisi ise deride D vitamini sentezlenmesi. Ancak UV ışınları deride direkt olarak DNA hasarı yaparak ölümcül deri kanserlerinin oluşmasına da sebep olabiliyor. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının (295-400nm) kısa süreli yan etkisi güneş yanığı iken uzun süreli yan etkisi deri kanserleri ve foto yaşlanma olarak karşımıza çıkıyor. Yüksek koruma faktörü (SPF) içeren güneş koruyucuların özellikle erken çocukluk döneminde ve düzenli olarak kullanılması, güneşe bağlı gelişen deri hasarını ve foto yaşlanmayı önleyebildiği gibi, kanserojen dönüşüm riskinde de azalmayı sağlıyor. Ancak hiçbir güneş koruyucu ürün UV ışınlarının tümünü etkili bir şekilde bloke edemediğinden, güneşten kaçınma ve koruyucu giysiler de güvenilir yöntemler arasında yer alıyor. SPF (koruma faktörü) 15 ya da daha yüksek olan güneş koruyucular UV ile oluşabilecek hasarı önlemenin yanında, UV ile karşılaşmış alanlarda oluşmuş ultraviyole hasarının gerilemesine de katkıda bulunuyorlar. Güneş koruyucular içinde daha güvenli ve alerji yapma riski düşük olanlar, içeriklerinde titanyum dioksit, magnezyum oksit, demir oksit ve çinko oksit bulunanlardır. Güneş koruyucu seçerken ürünün koruma faktörünün derecesi yanında, içeriğinin de dikkate alınması önemli bir etken sayılıyor. Nemlendiriciler İle Cildinizi Besleyin Çoğu zaman kuru deri, yaşlanmış deri ile karıştırılıyor. Kuru deri herhangi bir yaşta ortaya çıkan, ancak yaşla artan bir durumdur. Nemlendiriciler deriyi kısa süre için nemlendirir, yumuşatır ve daha sağlıklı bir görünüm kazanmasını sağlarlar. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre etkin bir şekilde güneşten korunmak ve deri kanserini önlemek için: 1- Güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde dışarıda uzun süre kalmamak (11:00 -15:00 arası) 2- Şapka, güneş gözlüğü kullanmak ve kapalı kıyafetler giyinmek 3- Güneş koruyucu kullanmak(suya dayanıklı, en az SPF 20, UVA koruması içeren, gün içerisinde birden çok uygulama yapılarak güneşe çıkmadan 15-30 dk. önce uygulanmalı) 4- Çocukların güneşe direkt temasını engellemek 5- Kişinin kendi derisini periyodik olarak incelemesi gerekiyor.

11


Kadın

Nemlendiricilerin tek başlarına yeterli olmayıp, derinin gereksinimine göre veya uygulanan tedavi yöntemine ek olarak dermatolog önerisiyle kullanılmaları tavsiye ediliyor. Alfa-Hidroksi Asitler (AHA) İle Ölü Derilerinizden Kurtulun Son yıllarda yaşlanmış deri tedavisinde AHA kullanım sıklığı giderek artıyor. Bazı araştırmacılar AHA’ların foto yaşlanmaya bağlı deri değişikliklerinde iyileşme sağladıklarını bildiriyorlar. Piyasada satılan çoğu kozmetik ürün %3-6 konsantrasyonlarda AHA içerirken birçok dermatolog %4070’lik AHA glikolik asit peelinglerini muayenehanelerinde uyguluyorlar. Retinoidler iİe İhtiyacınız Olan A Vitaminini Edinin Retinoik asit A vitamininin doğal bir türevidir. A vitamininin besinlerle yetersiz alımı deride kuruluğa ve kalınlaşmaya yol açtığı için retinoik asit deri yaşlanmasını önlemede sıkça kullanılır. Retinoidler güneşe duyarlılıkta artışa neden oldukları için krem formları yalnızca gece kullanılmalıdır. Salisilik Asit İle Kırışıklıklara Veda Edin Salisilik asitler, derinin üst tabakasında güneş ışığına bağlı gelişen kalınlaşmayı azaltıyor, ayrıca kanser öncüsü olan kabuklu deri belirtilerinin başlangıç aşamasında giderilmesine yardımcı oluyorlar. Salisilik asit, değişik konsantrasyonlarda yüzeysel kırışıklıkların tedavisi amacıyla da kullanılıyor. Antioksidanlar İle Cildinize Güç Katın Derinin güneş ışınları ve çevresel uyaranlara bağlı yaşlanmasının önlenmesinde antioksidanlar büyük rol oynar. E, C vitaminleri, koenzim Q, selenyum, çinko ve beta karoten, ultraviyole ışınlarının (UV) oluşturduğu hasarı gideren antioksidanlardır.

12


Kad覺n

13


Kadın

Gucci

£ 115

S

£ 5 tt 12 enne B

el Satch

Michael Kors 14

€ 142

ni Bolzo

K L.

ridge Camb

j i k r e n E ARI

e

n edi

Kane pher o t s i r Ch

a Rengi S arı il

Sıcaklı ğ ı n ı H i ss

€ 899

od M n nu

neşin Gü

zo e S

Gucci

lsh

& Wa


Kadın

€ 2895 Mark

€ 1560

ce Versa

€ 1500

Cross

$ 69

hoes

free S

e

Sugar

Loew

Koton

ke

Ni

Koton

€ 119 Swims

Koton

€ 119

Bunlarla KOMBİNLEYİN

Diana Von Furstenberg

€ 840

e

Michael Kors

Koton

Ole

15


Kadın

Normal Doğum Mu? 16


Kadın

Sezaryen

Doğum Mu?

Anne adaylarını gebelik süresi boyunca en çok düşündüren konuların başında doğum şekli gelir. “Hangisi daha avantajlıdır? Bebeğime bir zarar gelir mi? Oluşacak ağrılara dayanabilecek miyim?” gibi ikilemleri sıkça yaşarlar. 17


Kadın Normal doğum yönetimiyle doğan çocukların bağışıklık sisteminin daha güçlü olduğu söyleniyor? Bu konuda neler söylersiniz? Normal doğumda bebek doğarken doğum kanalından akciğerleri, karnı baskı altında çıkar. Bu bebekler akciğerlerinde birikmiş olan sıvıyı doğum sırasında attıkları için ileriki yaşlarda astım hastalığı ve alerji gibi rahatsızlıklara daha az rastlarlar. Ayrıca normal doğum olurken doğum kanalından geçen bebeklerin yararlı bakterileri alma şansları var. Bu da bebeklerin bağışıklık sisteminin güçlü olmasını sağlıyor.

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Sakıp Pekin

Röportaj: Birten Çankaya

Doğum süresinin her kadında farklılık göstermesi neye bağlıdır? Her kadının bünyesi farklıdır. Bazı kadınların dokusu daha elastiktir. İtici güce karşı dirençli olmayanlarda doğum kanalının açılımı daha kolaydır. İlk kez doğum yapacak olan annelerin doğum kanalı henüz hazır olmadığı için ilk bebekler daha geç doğarlar. Anne adayları genellikle ağrının fazla olması nedeniyle ilk doğumdan şikâyet ederler. Doğum 14-16 saate yakın sürebilir. Doğumun safhaları vardır. Bebek aşağı inerek yerleşir. Ağrılar artmaya başlar. Oluşan baskı doğumu başlatmayı sağlar. İkinci ve daha sonraki gebeliklerde ise doğum süresi giderek kısalır. Doğum daha kolay hale gelir.

Normal doğuma engel teşkil edecek durumlar nelerdir? 40 yaşın üzerindeki hamileliklerde normal doğum riskli olabilmektedir. Bebeğin duruşu ve geliş şekli çok önemlidir. Eğer bebek yan duruyor ya da ters şekilde geliyorsa sezaryene başvurulur. Doğumdan önceki karın muayenesinde hekim bebeğin başının büyük olup olmadığına bakar. Eğer bebeğin başı doğum kanalından taşarsa normal doğuma müsaade edilmez. Rahimde ur, miyom, genital siğil gibi rahatsızlıklar varsa da bebeğin virüs kapmasını engellemek için sezaryen tercih edilir. Bunun dışında gebeliğin son haftalarında anne adayının çatı muayenesi yapılır. Bel kemiğinin öne çıkan ucu ile öndeki çatı kemiğinin arası hekim tarafından parmakla ölçülür. Eğer çatı darlığı var ise; yani doğum yolu normal doğuma engel teşkil edecek derecede dar ise normal doğum şekli tercih edilmez. Normal doğumun anne ve bebek sağlığı için olumlu ve olumsuz tarafları nelerdir? Normal doğumun en olumlu tarafı anne doğumu gerçekleştirdikten hemen sonra bebeğini kucağına alıp emzirebilmektedir. Bu anne- bebek yakınlaşması için oldukça önemlidir. Sezaryene oranla doğum sonrası enfeksiyon problemleri ve kan kaybı daha az görülür. Hastanede kalma süresi oldukça azdır. Doğumu yaptıktan sonraki birkaç saat içerisinde anne ayağa kalkabilmektedir. Bir de daha önce bahsettiğimiz gibi normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin solunum sıkıntısı çekme problemi daha azdır. Bağışıklık sistemleri daha güçlüdür. Normal 18


Kadın

Günümüzde sezaryen doğum oranı %45’lere ulaşmıştır. Tıbbi zorunluluk olmadıkça normal doğum en sağlıklı doğum şeklidir.

doğumun olumsuz yanlarını söyleyecek olursak, annenin doğum kanalını genişlettiği için estetik olarak bundan rahatsız olanlar olabiliyor. Özellikle iki ve üzeri normal doğum yapan kadınların menopoz dönemi sonrası idrar tutamama şikâyetleri artabiliyor. Günümüzde her 2 kadından 1’i sezaryen ile doğumu tercih etmekte. Bunu annelerin doğum korkusuna bağlayabilir miyiz? Anne adaylarında hem yukarıda saydığımız normal doğum sonrası ortaya çıkabilecek sorunlardan dolayı korku olabilir hem de normal doğumun ağrılı geçmesinden korkanlar olabilir. Burada hekimlerin yönlendirmesi oldukça önemli. Hepimizin bildiği gibi doğum genelde sabaha karşı olur. Oysa sezaryen doğumun günü ve saati bellidir. Normal doğumda hekimin gecenin kaçı olursa olsun anne adayının yanında olması şarttır. Bundan kaçınan hekimlerin anne adayını sezaryene yönlendirmesi de bu artışta etken olabilmektedir.

Anne adaylarındaki bu korkuyu önlemek için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Gebelik sürecinde anne adayının psikolojisini sağlam tutmak hekimlere düşen en önemli görevdir. Hekimle anne adayı arasındaki diyalog ne kadar sağlam olursa korku o derece azalacaktır. Hekim, doğumun her safhasını, oluşabilecek sıkıntıları anne adayını bilinçlendirecek şekilde anlatmalıdır. Anne adayındaki aşırı korku normal doğumu etkiler. Ağrıları düzensizleştirir, bebeğin ilerlemesini etkiler, ayrı bir müdahale gerektirecek sıkıntılar ortaya çıkartır. Sezaryen doğumun anne ve bebek sağlığı için olumlu ve olumsuz tarafları nelerdir? Sezaryen gebeliğin 28.haftasından itibaren yapılır, anestezi gerektiren büyük bir ameliyattır. Karnın ön duvarı ve rahim kesilerek bebek dışarı çıkarılır. Kanama ve enfeksiyon riskleri daha fazladır. Annenin en az 3-4 gün hastane gözetiminde kalması gereklidir. Anne-bebek etkileşimi gecikir, annenin

19


Kadın

Türkan Şoray’ın kızı Yağmur’un doğum doktoru bendim. Ultrasonun Türkiye’ye ilk geldiği yıllardı. O dönem kullanmasını da tam olarak bilmiyorduk. Kordonu görünce Yağmur’u erkek zannettik. Adı da Toprak olacaktı. Sezaryen ile dünyaya geldi.

20


Kadın bebeğini hemen görebilme şansı yoktur. Sezaryen ile doğan bebeğin doğumdan sonra bakımı daha uzun sürer. Nadir de olsa bebek yaralanmaları görülebilir. Uzun ağrılar çekmiş bir anne adayında rahim duvarı incelir. Doktor kesi yaptığı zaman altındaki bebeğin yanağına ya da başına bıçağın ucunun gelebilme ihtimali olabilmektedir. Burada doktorun tedbirli olması çok önemlidir. Olumlu olarak anne adayının doğum ağrısı çekmemesi ve estetik görünüşünün bozulmamasını sayabiliriz. İlk doğumu sezaryen ile yapan bir anne ikinci doğumu normal yapabilir mi? Eskiden hekimler ilk doğum sezaryen ise sonraki doğumlar da sezaryen olmalı diye bir kural uyguluyorlardı. Ancak daha sonra yapılan araştırmalar sonucu daha önceden geçirilmiş bir sezaryen sonrası normal doğumun olabileceği gerçeği bu kuralı devre dışı bırakmıştır. Ancak koşulları vardır. Öncelikle sezaryen kesisi iki şekilde olur: İlki rahmin dik olarak açılması ikincisi yatay olarak açılmasıdır. Yatay olarak açıldığı yer rahmin ağrılara katılmadığı yerdir. Dolayısıyla ilk doğumunu sezaryen olarak yapmış annenin rahmi yatay olarak kesilmişse 2.doğumu normal olarak yapabilir. Ancak ikinci durumda rahim dikey olarak kesildiği için anne normal doğum yapamaz. Sezaryen sonrası geçirilen miyom ameliyatı gibi genital rahatsızlıklar yaşadıysa yine normal doğum yaptırılmaz. Bebeğin ters gelişi, büyüklüğü gibi bir önceki sezaryen nedeni bu doğumda da varsa yine sezaryen yöntemi tercih edilir. Çoğul gebeliklerde hangi doğum şekli tercih edilmelidir? Çoğul gebelikler genellikle riskli gebelikler grubuna girer. Hem anne hem de bebek için birtakım sorunları beraberinde getirirler. Üçüz, dördüz gibi çoğul gebeliklerde sezaryen yöntemi tercih edilir. İkiz gebelikleri tek yumurta ve çift yumurta ikizleri diye ayırabiliriz. Tek yumurta ikizleri aynı zarın içinde oldukları için bebeğin biri doğduğu zaman diğerinin eli, kolu, kordonu muhakkak sarkar. Onun için tek yumurta ikizlerinde sezaryen yöntemi tercih edilmesi anne ve bebek sağlığı için en doğrusu olacaktır. Çift yumurta ikizlerinde risk daha azdır, herhangi bir sorun olmadığı sürece normal doğum tercih edilebilir. Kolay ve sağlıklı bir doğum için anne adaylarına neler önerirsiniz? Anne adaylarının gebeliğin başından itibaren doğum hekimi ile sürekli temas halinde olması gereklidir. Gebeliğin ilk 3 ayı oldukça önemlidir. Kromozom analizleri ile bebekte oluşabilecek sağlık

sorunları önceden belirlenebilmektedir. Birtakım testler ile bebeğin sağlık durumu sürekli olarak kontrol altında tutulmalıdır. Anne adayının hamilelik sürecini sağlıklı götürebilmesi için kilo artışlarına özen göstermesi lazım. 9-12 arası kilo alımı yeterlidir. Hamilelikte aşırı kilo alımı sonucu hem annede hem bebekte sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlar. Tansiyon yüksekliği, el ayak şişmeleri, böbrek ve kalp sorunları sonucu bebeğin beslenmesi etkilenir. Protein bakımından zengin, vitamini bol olan süt, peynir, yumurta, yağsız et, bol sebze, balık türü yiyecekler tüketmeleri bebek sağlığı için oldukça önemlidir. Anne adayının gebelik sürecinde tuz, aşırı yağlı yiyecekler, sigara ve alkol gibi zararlı maddelerden uzak durması şarttır. Gebelik ilerledikçe anne adayının hemoglobini düşebilir. Çünkü kanda fazla sulanma meydana gelir. Böyle durumlarda anne adaylarına gebeliğin 3.ayından itibaren kan takviye hapları öneririz. Sağlık bakanlığının sezaryene uyguladığı birtakım yaptırımları, normal doğumu teşvik eden çalışmaları var. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Başbakanımızın da devamlı dile getirdiği “en az 3 çocuk” lafına istinaden demeliyim ki 3 çocuk isteniyorsa sezaryen yaptırmamak gerekir. Birden fazla sezaryen yaptırmak anne için de risk taşımaktadır. Benim düşünceme göre en sağlıklı doğum şekli normal doğumdur. Bugüne kadar lüzum olmadığı sürece hiçbir hastama sezaryen doğumu önermedim. Son 35 sene içerisinde normal doğum oldukça azaldığını görüyoruz. Sezaryenin olması gereken oranı %25 iken şimdilerde %45’lerin üzerindedir. Biz üniversite hastanesi olduğumuz için riskli gebelikler fazla görülmekte. Dolayısı ile bizim hastalarımızın %60’a yakını sezaryen ile doğum yapmak zorunda kalmaktadır. Ancak prensip olarak hiçbir tıbbi gereklik yoksa isteğe bağlı sezaryen kesinlikle yapmıyoruz.

Hamilelikte aşırı kilo alımı bebek sağlığı açısından büyük risk taşır.

21


Kadın

z a Y 2013 akyaj M

i r e l d n e r T

Yaz mevsimini karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde doğanın canlılığı makyajımıza da yansıyor. 2013 yaz makyajındaki son trendleri öğrenmek için yazımıza göz atın. 22


Kadın Bordo Dudaklar Kadınların vazgeçilmezi olan kırmızı rujlar bu sene yerini bordo ve vişne çürüğüne bırakmaya başladı. Siz de saç renginize uygun en doğru tonu seçerek davetlerde ve akşam yemeklerinde çarpıcı dudaklara sahip olabilirsiniz. Uygularken Odak noktası dudaklarınız olacağı için göz makyajınızı daha sade tutmaya özen gösterin. Doğal tonlarda süreceğiniz far, allık ve rimel ile oldukça şık gözükebilirsiniz. Dumanlı Gözler Geçtiğimiz senenin favorisi olan dumanlı göz makyajı (smokey eyes) bu sene de hâkimiyetini sürdürüyor. Daha çok siyah ve gri tonları tercih edilse de özellikle bu yaz yeşil ve lacivert gibi daha canlı renklere sıkça rastlayacağız.

Neon Renkte Eye Linerlar

Birçok kadının en sevdiği makyaj malzemesi olan eyelinerlar bu sene renkleniyor. Genellikle tercihler siyah olsa da bu yaz neon renklerle boyanmış gözleri her yerde görmeye hazır olun.

Uygularken

Likit eyelinerı sürmek her ne kadar zor olsa da tek seferde uygulamanız en doğrusu olacaktır. Birkaç deneme yaptıktan sonra gözünüze en uygun olan modeli bulabilirsiniz. Eğer zorlanıyorsanız kalem şeklinde olanları deneyebilirsiniz.

Uygularken Önce göz kapağınızın üst kısmına kalem çekin. Ardından göz kapağınızın tamamına kaleminizin arkasındaki fırça yardımıyla dağıtın. Son olarak göz içine kalem çekin. Rimel ile bakışlarınızdaki etkiyi artırın. Dudaklarınıza süreceğiniz rengin doğal tonlarda olması gerektiğini unutmayın. Kalın Kaşlar Hiç alınmamışçasına doğal görünümlü kalın kaş modası bu sene de ön planda. İnce ve kavisli kaşların yerini alan doğal kaş modasına uymak için cımbızlarınızı bir süre daha uzak tutmanız gerekecek. Uygularken Eğer kaşlarınız yeterince kalın değilse kaş renginizden bir ton daha açık kaş farı veya kaş kalemi ile seyrek olan kısımları doldurabilir, böylece daha doğal bir görünüme sahip olabilirsiniz.

Bronz Allıklar Bu sene pembe ve şeftali tonlarından hafif bronzluk veren naturel tonlara doğru bir geçiş söz konusu. Uygularken Allığınızı sürmeden önce nemlendiriciyle cildinize bakım yapmayı ihmal etmeyin. Ardından dilerseniz hafif bir kapatıcı ile allığınızın rengini ön plana çıkarabilirsiniz.

23


Kadın

Halk arasında daha çok kemik erimesi olarak bilinen özellikle kadınların menopoz dönemi sonrası korkulu rüyası haline gelen kemiklerin gizli düşmanı: Osteoporoz… Hastalık hakkında merak edilenleri Marmara Üniversitesi Fiziksel Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Önder Kayhan ile konuştuk.

i s s Se

k ı l a t s a H z Z O R O OP

E T OS

24


Kadın Osteoporoz nedir? Nasıl oluşur? Osteoporoz; kemiğin içindeki mineral yoğunluğun azalması ile ortaya çıkan bir iskelet hastalığıdır. Kemikleri betonarme bir yapı olarak düşünürsek içini dolduran malzemenin git gide azalmaya başlaması nasıl ki binayı güçsüz kılmaya başlar, kemiklerimizin de zamanla mineral kayıplar vermesi ile yapısında bozulmalar meydana gelerek içleri boşalır. Böylece kırık oluşma riskinde artış meydana gelir. Bundan 3040 yıl öncesine kadar osteoporoz günümüzdeki kadar yaygın değildi; çünkü yaşam süresi bu kadar uzun değildi. Ancak şimdi yaşam süresi ortalama olarak kadınlarda 75’lere erkeklerde 65’lere kadar çıktığı için osteoporozla sık karşılaşmak durumunda kalıyoruz. Buna uzun yaşamanın bedeli diyebiliriz. Belirtileri nelerdir? Osteoporoz sinsi gelişen bir rahatsızlıktır. Aslında doğal süreç içerisinde 30’lu yaşlarımızda zirve yapan kemik yoğunluğumuz değişik nedenlerle azalır. 50’li yaşlardan Risk faktörleri nelerdir? itibaren kadınların menopoz dönemine İlk sırada genetik faktörler yer alır. Kişinin ailesinde osteoporoza bağlı kırıklar girmesi ile var ise kendisinde de görülme ihtimali fazladır. Geçmiş dönemde vücutta birlikte östrojen oluşan kırıklar varsa önemlidir. Menopoza girmiş kadınlar risk altındadır. seviyesinde Bağırsaklarımızdaki kalsiyum emilimi %50’ye varan oranlarda azaldığı için önemli ölçüde yaşlılık başlı başına bir risk faktörü sayılır. D vitamini eksikliği, kalsiyumu düşüş meydana azalttığından fosfor açısından zengin olan kırmızı eti fazla tüketmek, dengesiz gelir. Kemik beslenme, sigara, alkol ve fazla kafein kullanımı, hareketsizlik, kemik yıkımını yapım hızının hızlandıran epilepsi, astım ve hormonal ilaçların uzun süreli kullanımları, tiroid değişmesiyle bezi bozuklukları risk faktörleri arasındadır. kemik kayıpları başlar. Basit

25


Kadın

50 yaşından itibaren herkesin yediklerine daha fazla özen göstermesi ve kalsiyum takviyesi alması yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyecektir. Osteoporoz daha çok kadın rahatsızlığı olarak bilinir. Neden erkeklerde daha az görülür? Bu durum tamamen hormonal sebeplere bağlıdır. Kadınların menopoz dönemine girmesiyle birlikte östrojen hormonu seviyesinin azalmaya başlaması kemikler için en büyük risktir. Çünkü östrojen hormonu kemiklerin korunmasında önemli bir role sahiptir. Erkeklerde ise testosteron hormonunun koruyucu etkisi daha fazladır. Ayrıca erkeklerin kemik yapısının kadınlara oranla %10-15 daha güçlü olmasının da etkisi büyüktür. Kemik strese karşı kendisini güçlendirir. Erkeklerde strese dayanıklılık daha fazladır. Bu nedenle erkekler kadınlara oranla biraz daha şanslı sayılabilirler.

26


Kadın darbelerle el bileklerinde, kalça ve omurga kemiklerinde meydana gelen kırıklar, şiddetli sırt ağrıları, eskisi kadar zinde hissetmeme, ani kramplar, giderek artan omurga eğrileşmesi, boy kısalması gibi belirtiler şüphelenmek için en önemli sebeplerdir. Teşhisi nasıldır? Günümüzde kullanılan en güvenilir tanı yöntemi kemik yoğunluk ölçüm testidir. İki yılda bir bu test ile kemiklerin durumu kontrol edilmelidir. Ancak tek başına yeterli değildir. Aynı hastanın bir hafta arayla iki farklı cihaza girip ölçüm yaptırdığı zaman cihaza ya da ölçüm yapan kişiye bağlı olarak farklı sonuçlar elde etmesi mümkündür. Pek çok hasta bu yüzden yanlış tedavilere bağlı yanlış ilaç kullanımına yönlendirilmektedir. Bunun için test sonucunun yanında detaylı kan ve idrar tetkiklerine bakılarak sonucu doğru teşhis etmek ve kişiye doğru tedavi uygulamak son derece önemlidir. Tedavi yolları nelerdir? Öncelikle korkuyu bırakıp osteoporozdan korunmayı halkımızın öğrenmesi lazım. Dengeli beslenerek beraberinde egzersiz yapmak, gereksiz ilaç kullanmamak gereklidir. Buna rağmen osteoporoz gelişiyorsa kalsiyum ve D vitamini takviyesi ilk tercih edilen tedavi yöntemi olmalıdır. İleri seviyeye ulaşmışsa kemik yıkımını yavaşlatan yıllık, aylık ya da günlük kullanılmak üzere ilaç tedavisine başlanmalıdır. Kemik yıkımını gerçekleştiren hücreleri bloke eden ilaçlar şu an Amerika’da deneme aşamasında henüz Türkiye’ye gelmedi. İleriki yıllarda osteoporoz hastaları için büyük bir kurtarıcı olacaklar. Kalsiyum takviyesinin önemi nedir? Önerebileceğiniz besinler nelerdir? Kemik sağlığımız için kalsiyum son

27

derece önemli bir mineraldir. Kalsiyum vücudumuzda üretilmez. O yüzden yediğimiz yiyeceklerden veya takviye ilaçlardan yardım almamız gereklidir. 50 yaşından itibaren herkese kalsiyum takviyesini mutlaka öneriyorum. Yaş ilerledikçe bağırsakların emilimi azalır. Kalsiyum hapları besinlere göre midede daha kolay emilim sağlarlar. Balık, tavuk, yeşil yapraklı sebzeler, kuru bakliyat, peynir, süt, meyve, kuruyemiş gibi yiyecekler kalsiyum açısından oldukça zengindir. Bolca tüketmekte yarar vardır. Osteoporoz kadının yaşam kalitesini nasıl etkiler? Osteoporoz kadının yaşam kalitesini düşürüyor gibi gözükse de aslında durum böyle değil. Bu konuda biz doktorlara önemli bir görev düşüyor. Halkı osteoporoz konusunda bilinçlendirmek çok önemli. Yanlış bilgiler yüzünden menopoza giren kadınların çoğu kemiklerim eriyecek korkusu içerisinde büyük bir evham yaşıyor. Hâlbuki gerekli tedbirleri alınca yaşam kalitesinde düşüş değil aksine artış olacaktır. Osteoporozdan korunmak için neler önerirsiniz? Osteoporozdan korunmaya çocukluk döneminden başlamalıyız. Küçük yaşlardan itibaren vücutta kalsiyum alımı ne kadar çok olursa kemik gücümüz o kadar artacaktır. Doğru ve dengeli beslenme alışkanlığı edinmeli, erken yaşlardan itibaren spor ve egzersiz yapmalı, fiziksel aktiviteyi artıracak hareketlere ağırlık vermeli, alkol ve sigaradan uzak durmalı, aşırı kilo alımından kaçınmalıyız. Eninde sonunda osteoporoza yakalanacağız. Kemiklerimiz eski sağlığında olmayacak. Ancak sağlıklı yaşam düzenine kendimizi alıştırır ve zamanında önlemlerimizi alırsak seyrini değiştirmek bizim elimizdedir.


Kadın

Probiyotik, halk arasında ‘dost bakteri’ olarak bilinen mikroorganizmalardır. Adı bakteri olmasına rağmen insan vücudu için oldukça faydalıdır. Özellikle sindirim sisteminde oldukça yoğundur. Burada bağırsak florasını düzenleyerek, bağışıklık sisteminin çalışmasında, bağırsak faaliyetlerinin düzenli olmasında, besinlerin emilmesinde büyük fayda sağlar.

Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Vajinal Enfeksiyonlardan Probiyotikler ile Korunun 28


P

Kadın

robiyotiklerin, bağırsaklardan sonra en yoğun olduğu ikinci yer vajina; yani kadın genital organıdır. Probiyotikler, bağırsak florasını nasıl koruyorlarsa vajina dediğimiz boşluğu da aynı şekilde koruyarak burada sağlıklı bir ortam yaratırlar. Vajinanın asidik bir yapısı vardır. Bu ortamın oluşmasını sağlayan ve PH derecesini 4,5’ta tutmayı sağlayarak vajinal floranın dengesini korumasına yardımcı olan probiyotiklerdir. Vajinal flora, bakteri ve mikroorganizmalardan oluşan vajinanın savunma mekanizmasıdır. Bu yararlı bakterilerin vajinaya geliş yolu bağırsaklardır. Bir insanın bağırsakları ne kadar sağlıklı ise vücudu da o kadar sağlıklı olur.

Ancak bazı etmenler kadınlardaki vajinal flora dengesinin bozulmasına yol açarlar: ïVajinayı devamlı sabun, duş jeli gibi kimyasal içeren maddeler ile yıkamak ïSık antibiyotik kullanmak ïGebelik ïAdet dönemi ïBilinçsiz uygulanan doğum kontrol yöntemleri ïCinsel ilişki ve bu yolla bulaşan hastalıklar ïMenopoz ïSağlıksız İç çamaşırları ïPrezervatif

29


Kadın

Vajinal floranın bozulması sonucu burada üreyen bakteriler yüzünden oluşan kaşıntı, idrar yaparken yanma, vajinal akıntı ve enfeksiyon problemleri kadın doğumcuların en sık rastladığı şikâyetlerdir. Kadınların büyük bir kısmı hayatlarının belli bir döneminde bu tür şikâyetler ile muhakkak karşılaşırlar. Vajinal sağlığı yerinde olmayan kadınlar bu durumdan son derece rahatsız olurlar. Hayat kaliteleri bozulur. Psikolojik olarak kendilerini kötü hissederler. Tedavi için tek başına antibiyotik kullanıldığında hasta kısa bir süre mutlu olur; ancak antibiyotik zararlı bakterilerin yanında yararlı bakterileri de öldürdüğü için uzun vadede şikâyet geçmiş olmaz. 1 ay sonra tekrar aynı sorunları yaşamaya başlar. Vajinal sorunların çözümünde en iyi yöntem vajinal floranın doğal mekanizmasını yerine getirerek uzun vadede yüz güldürücü sonuçlar

elde etmektir. Bunun yolu da dost bakterilerin oluşumunu sağlamaktan; yani probiyotik tedavisinden geçmektedir. Süt, kefir, yoğurt gibi besinler probiyotik açısından oldukça zengindirler. Yapılan son araştırmalara göre yaban mersininin de yüksek miktarda protein içerdiği kanıtlanmıştır. Ancak bozulan flora dengesini yerine getirmede doğal besinlerden elde edilen probiyotikler tek başına yeterli olmazlar. Tedavinin başarılı olabilmesi için ağız veya vajina yoluyla alınan probiyotik ilaçlarının kullanımı gereklidir. Kadın doğum uzmanları olarak probiyotik ilaçlarını vajinal rahatsızlıklar yaşayan hastalarımıza mutlaka öneririz. Probiyotik ilaçların kullanımı sayesinde yararlı mikroorganizmalar vücuda tekrar kazandırılarak sağlıklı bir flora ortamı sağlanmış olur. Bu ilaçlar hamilelik sürecinde de güvenle kullanılabilir.

30


31


Zamanı Erkekler Erkek

Yakalayan 69

T

N 0 acar TL

om m 43 y H 9T i L lfige r

Boss Orange 499 TL

Tommy Hilfiger 549 TL

Movado Museum Translucent Erkek 1.875 - İsviçre Frangı

Jack Pierre 196 $ Zenith El Primero Striking 13.875 - İsviçre Frangı

N

aca r 69 K 8 T ron L ogr

af

ger ilfi HL my T om 19 T 5 Diesel 959 TL

32


Erkek

Estetik denilince aklınıza ilk önce kadınlar geliyor değil mi? Ancak artık durum değişti. Artık erkekler de en az kadınlar kadar fiziklerine özen gösteriyor, aynaya baktığında daha bakımlı, yakışıklı ve genç görünmek için estetik doktorlarına başvuruyorlar. En çok tercih edilen yöntem ise burun estetiği… Prof. Dr. Erdem Tezel

Burun Estetiğinde İki Yeni Yöntem:

İzsiz Kıkırdak Tespiti & Açılı Törpü 33


Erkek

Burnun en önemli fonksiyonu nefes almaktır. İzsiz Kıkırdak Tespiti Yöntemi sayesinde hastanın nefes alamama sorunu da ortadan kalkıyor. İlk kez ameliyat olan ya da daha önce birkaç kez ameliyat geçirmiş hastalar, bu yöntemle hem istedikleri nihai görüntüye ulaşabiliyor hem de rahat nefes alıyorlar.

M

armara Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Tezel, erkeklerde burun estetiği yaparken feminen bir görünümden kaçınılması gerektiğinin altını çiziyor. Başarılı doktorun bu alanda iki önemli buluşu var: Burun estetiğinde geliştirdiği ‘İzsiz Kıkırdak Tespiti’ yöntemi ve ‘Açılı törpü’. Prof. Dr. Tezel, geliştirdiği yöntemler hakkında önemli bilgiler paylaştı. Burun Kökü Açısı Önemli Ameliyat edildiği belli olan burun görüntüsünü hiç kimse istemez; ama erkekte bu görüntüden kaçınmak için çok daha dikkatli olmak gerekir. Burun estetiği erkeklerde en çok yaptığımız operasyondur. Doğal bir sonuç için önemli birkaç detay vardır: Bunlardan bir tanesi burun kökü olarak bilinen iki kaş arasında kalan bölgenin görüntüsüdür. Burunla alnın birleştiği bu bölgenin derinlik ve açısı doğal görünümü yakalamada son derece önemlidir. Alınla birleşmiş gibi görünen ve alınla aynı açıda devam eden burnun ameliyatlı olduğu herkes tarafından anlaşılmakta, ayrıca yüz oranlarına uymayan uzun bir görüntüye sebep olmaktadır. Diğer kısımları mükemmel yapılmış

İzsiz Kıkırdak Tespiti Yöntemi Prof. Dr. Tezel’in geliştirdiği izsiz kıkırdak tespiti yöntemi kemiğe çok az dokunarak ya da hiç dokunmadan burun ucunun şekillendirilmesiyle birçok kusurun giderilebildiği yeni bir yöntem. Bu yöntemde burun ucu kıkırdakları tamamen burnun içinden, yani dışarıdan hiç kesi yapmadan ve iz bırakmadan şekillendirilip ortadaki ana taşıyıcı kıkırdağa tespit ediliyor. Bu şekilde burun yüksekliği ve açısı milimetrik olarak ayarlanabiliyor. Sonucun doğal olmasını da en çok bu etkiliyor. Bu yöntem, hastaların ve pek çok plastik cerrahın çok sık yakındığı burun düşmesine de son veren buluş olarak nitelendiriliyor. Prof.Dr. Erdem Tezel tarafından geliştirilen ve uluslararası literatürde yer alan İzsiz Kıkırdak Tespiti Yöntemi sadece tek ameliyatla sorunsuz sonuç sağlamakla kalmıyor; başarısız yapılmış bir burun operasyonun ardından hastaları mutsuz eden burun ucunun düşmesi veya burnun ucuyla bütünü arasında oransızlık gibi şikâyetlere de çözüm getiriyor.

34


Erkek olsa bile sırf bu küçük bölge yüzünden burun estetikli olarak kendini ele vermekte, bu durum özellikle fotoğraflarda belirginleşmektedir. Bugüne dek kullanılan aletler keskin bir açı vermekte yetersiz kalmakta, fazla oyuk ya da koç burnu gibi fazla dolgun ve açısız inen burunlar ortaya çıkabilmektedir. Başarısız Burun Estetiği İçin Yeni Bir Çözüm Burun kemiğinin fazla oyulmuş olması, burun ucunun düşmesi ya da çok kalkık olması, burun deliklerinin içinin gözükmesi, burnun çok kısa veya yüze göre uzun olması, burun kemiğinin ve ucunun iki ayrı bölüm gibi durması estetik operasyonlarda yapılan belirgin hatalardır. Burnun çirkin görünmesi hastada memnuniyetsizlik yaratarak psikolojik açıdan hastayı çeşitli sıkıntılara sokmaktadır. Geliştirdiğim ve “Annals Of Plastic Surgery” de (Amerikan Estetik Plastik Cerrahi Dergisi) yayımlanan “İzsiz Kıkırdak Tespiti” yöntemi sayesinde ikinci ameliyatlara gerek kalmadan kimsenin dokunmaya cesaret edemediği burunlar başarılı şekilde düzeltilebilmekte. Sıklıkla karşılaşılan burun düşmesi sorununu ortadan kaldıran ve ‘domuz burnu’ denilen görüntüye son veren yöntemde, burun ucunu oluşturan kıkırdaklar, burnun taşıyıcı kolonu diye tanımlanabilen septum kıkırdağına dikişlerle bağlanıyor. Eskiden bunu yapmak için burun ucunu dışarıdan kesmek gerekirken, İzsiz Kıkırdak Tespiti yöntemi ile dışarıdan kesi yapmadan tamamen burun içinden konulan dikişlerle burun ucuna istenilen açı ve yükseklik veriliyor. Bu yöntemde ameliyat geçirdiği anlaşılmayan doğal görünümlü burunlar elde ediliyor, ulaşılan sonucun kalıcı olması ve 6 ay-1 yıl sonra bozulmaması sağlanıyor. Sonuçlar Memnuniyet Verici Yöntemin 3 önemli somut yararı var: Burnun sırtı ile ucu arasındaki dengeyi sağlamak için burun kemiklerini çok fazla oymayarak kemik dokusuna daha az müdahale ediyoruz. Burna istediğimiz şekli verme imkânımız olduğu için daha doğal bir görüntü elde ediyoruz ve burnun düşmesini engelliyoruz. İzsiz kıkırdak tespiti ile birçok hastada burun kemiğinin kırılmasına gerek kalmıyor. Uygun hastalarda yalnız burun ucuna müdahale edilerek bile ideal görünüm

sağlanabiliyor. Yaklaşık 10 yıldır yüzlerce hastaya uygulanan bu yöntemin geç dönem sonuçları da son derece memnuniyet verici.

Burun Estetiğinde Doğal Görünüm Keşfi: Açılı Törpü “Burunda izsiz kıkırdak tespiti” yöntemiyle burun düşmesinin önüne geçen Prof. Dr. Erdem Tezel’in yeni buluşu ideal alınburun açısını sağlayacak bir törpü… “Açılı törpü” ve kullanımı dünyanın en prestijli tıp dergilerinden biri olan Journal of Plastic & Reconstructive Aesthetic Surgery dergisinde yayımlanarak kabul gördü. Prof.Dr. Tezel, tasarımını kendi yaptığı ve Türkiye’de ürettiği bu aletle ideal alınburun açısını yakalamanın çok daha kolay olduğunu söyleyerek özellikle erkeklerde alınla burun arasında belirgin açılı bir geçişin doğal görünümü elde etmede çok önemli bir detay olduğunu vurguladı.

35


Erkek

Kolesterol Düşürücü Riskli İlaçlar Prof. Dr. Seçkin Pehlivanoğlu Kardiyoloji Uzmanı

Kalp-Damar hastalıkları günümüzde özellikle Batı ülkelerinin ve ülkemizin önde gelen sağlık sorunudur. Bu konuda ülkemiz ile ilgili en önemli kaynak olan TEKHARF çalışması verilerine göre koroner kalp hastalığı yaygınlığı 2008 yılında 1990 yılına kıyasla 50 yaş üzerinde %80 oranında artmıştır. Yine aynı dönemde koroner kalp hastalığına bağlı ölümler diğer Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, ülkemizde çok daha yüksektir.

36

?

Mi


Erkek

Kolesterol düşürücü ilaçların kalp - damar hastalıklarına karşı koruyuculuğu oldukça yüksek. Halkımız kulaktan dolma bilgilerle hareket etmemeli.

S

on 20-30 yılda gerek tıpsal tedavi (ilaç tedavisi) anlamında, gerekse girişimsel tedavide (koroner damarlara balon-stent uygulamaları) önemli gelişmeler sağlanmış ve bunun sonucunda Amerika Birleşik Devletleri verilerine göre kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerde 1/3 oranında azalma sağlanmıştır. Bu konuda en dikkat çekici husus, bu olumlu gelişmeye koroner by-pass cerrahisi ve stent uygulamalarının katkısı yaklaşık %5 iken, kalp krizi döneminde uygulan tıpsal tedavinin (aspirin, statin, vs) %10 ve bilinen kalp damar hastalığı olmayan bireylerde uygulanan koruyucu tedavilerin (statinler, kan basıncını kontrol eden ilaçlar vs) katkısının %12 civarında olduğu hesaplanmıştır. Bu bilgiler ile paralel olarak, son yıllarda ardı ardına yayınlanan birçok çalışma sonuçlarını da dikkate alan Kalp ve Damar Hastalıkları Uzmanları, daha önceden koroner damarlardaki darlıklara kateter (balon veya stent) uygulamaları ile veya cerrahi yolla müdahele ettikleri olguların önemli bir kısmında etkin ilaç tedavisini (statin, aspirin) daha öncelikli seçenek olarak hastalarına sunmaktadır. Günümüzde kolesterol düşürücü ilaçlar olarak bilinen statinler (bu grup içinde en yaygın olarak kullanılan ilaçlar) temel olarak karaciğerde kolesterol sentezleyen enzimi baskılayarak damar sertliği sürecinde önemli rol oynadığı bilinen ve halk arasında “kötü kolesterol” olarak tanımlanan “LDL kolesterol” düzeyini düşürürler. 1980’li yıllardan beri kullanılan statinler ile yapılan birçok çalışmada kötü kolesterolü düşürme etkisinden bağımsız koroner kalp hastalığındaki koruyucu

Statin tedavisi ile ilgili halk arasındaki bazı yanlış algılamaların temel unsurları şunlardır: • Statin tedavisinin temel hedefi; kötü kolesterolü düşürmek değil, kalp damar hastalığına bağlı ölüm, kalp krizi ve diğer olumsuz sonuçların önlenmesidir. • Statin tedavisine başlamanın öncelikli kriteri kötü kolesterol düzeyi değil; hastanın kalp-damar hastalığı risk düzeyidir. Ülkemizde ve Avrupa/Amerika’daki tedavi uygulama kılavuzlarında bu kriterler açıkça ortaya konmuş, ve özellikle kardiyoloji uzmanları tarafından bu prensipler yaygın olarak uygulanmaktadır. • Statin tedavisinin yan etkileri (kas ağrıları, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, kan şekeri düzeyinde yükselme, unutkanlık, vs ) %1-5 civarında olup, ilacın kullanımına bağlı yarar (kalp ve damar hastalağına bağlı ölüm riskinde yaklaşık %25, kalp krizi riskinde %30 civarında azalma) ile kıyaslanmayacak düzeydedir. Ayrıca bu yan etkiler çoğunlukla bir hastalık oluşturma tarzında değil, geçici bir bozukluk olup ilacın kesilmesiyle ortadan kalkmaktadır. • Statin dışı kolesterol düşürücü veya kalpdamar hastalığı riskini azalttığı kabul edilen tedavi yöntemleri (egzersiz, dengeli beslenme, sigarayı bırakma, vs) statin tedavisine bir alternatif değil tamamlayıcı tedavi yöntemleridir.

37


Erkek birçok etkisinin olduğu ortaya çıkmıştır. Koroner kalp hastalıkları tedavisi için kullanılan ilaçlar (özellikler statinler) ile toplum bazında sağlanan tüm bu olumlu gelişmelere ve bu tedavinin yararını gösteren çok güçlü kanıtlara rağmen; son yıllarda yurt dışında ve ülkemizde özellikle basın aracılığı ile kolesterol düşürücü ilaçların yararından çok zararının olduğuna dair çok sayıda yayın yapılmıştır. Basın yoluyla yapılan tartışmaların sonucunda, statinlerin yararını gösteren bilim dünyasındaki tüm kanıtların aksine, benim de güncel kardiyoloji

klinik uygulamamda sıklıkla karşılaştığım üzere statinler ile ilgili hastaların en az 1/3’inde ciddi kafa karışıklığı yaratmıştır. Gözlemlediğim kadarı ile bu kafa karışıklığının en önemli sebebi temelde statinlerin yararlı olmaması algısından ziyade, ilacın olası yan etkilerinin hastalar tarafından olduğundan daha fazla abartılarak algılanmış olmasıdır. Bunun sonucunda önemli sayıda hastada statinlerin özellikle yararlı olduğu yüksek riskli durumlarda (geçirilmiş kalp krizi, bypass veya koroner stent uygulaması vs.) bile ilacın doktora danışılmadan kesildiği gözlemlenmektedir.

38


Erkek

Statinlerin yararının tartışmasız olduğu hasta grupları Kalp krizi veya inme geçirenler, bilinen kalp damar hastalığı olanlar (koroner arter hastalığı, aort damar ve bacak veya boyun damar hastalığı) olanlar, koroner by-pass cerrahisi veya koroner damarlara stent uygulananlar. Şeker hastalığı (diyabet) veya 55 yaşın üzerindeki yüksek riskli olgularda (hipertansiyon, sigara, ailede erken kardiyovasküler hastalık öyüsü olanlar) kalp- damar hastalığına bağlı olayların görünme olasılığı yüksek kişiler.Sonuç olarak; son 20 yılın kardiyoloji alanında kalp damar hastalığının olumsuz sonuçlarından korunmada en etkin ilaç tedavi yöntemi olarak kabul edilen statin tedavisinin hangi hastalarda uygulanacağının medyada tartışılması, hastalarda kendi sağlıklarına zarar verebilecek düzeye ulaşma riskini beraberinde getirmiştir. Bu konuda hastalar düşen sorumluluk; kendileri için uygun tedavi kararlarını medya kanalı ile oluşan yanlış algı doğrultusunda değil, kendilerini takip eden uzman hekimler ile birlikte almalarıdır.

39


Beslenme

Prof. Dr. Türkan Kutluay Merdol Beslenme ve Diyetetik Uzmanı

Düşük Kalorili Diyetlerle Kısa Sürede Verilen Kilolar

Yarardan Çok Zarar Getirir Şişmanlıktan kurtulmak için verilen uğraşlar, bireye özel olarak planlanmış programlar eşliğinde ve ilgili uzmanların kontrolünde yürütülmezse başarıya ulaşmak mümkün değildir. Pek çok kişi kısa süre içinde fazla kilolarından kurtulma isteği ile kontrolsüz zayıflama diyetleri uygulama yoluna gitmektedir. Kısa sürede verilen kilolar hızla geri alınır ve bazal metabolik hızın düşmesine bağlı olarak bir sonraki zayıflama denemesinde başarı oranı daha da düşer.

40


Beslenme Kime Şişman Denilir? Araştırmalar, kiloları estetik olarak belirlenen sınırların üzerinde ancak şişmanlık için belirlenen sınırın altında olanların sağlığı ile normal kilolu olanların sağlığı arasında çok önemli farklılıklar olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Sağlık sorunları beden kitle indeksi(BKİ) 30’un üzerinde olduğunda başlamaktadır ve yaşanan sorunlar zayıflama uğraşlarının getirdiği sağlık sorunlarından daha tehlikeli değildir. Şişmanlık, oluşumundan tedavisine çok yönlü bir süreçtir ve bireysel ayrıcalık gösterir. Şişmanlar için geliştirildi diye ortaya atılan bir formül, kendisini şişman diye nitelendirenler tarafından kullanılmaya kesinlikle uygun değildir. Hızlı kilo verme çabaları, aynı hızla kiloların geri alınımı ile sonlanacağı gibi, bireyde geri dönüşü olmayan ciddi sağlık sorunları oluşmasına da yol açabilir. Toplumlar artık şişmanlıktan kurtulmayı konuşmaktansa ölçü değerlendirme sohbetlerini gündemden çıkaracak bir yol bulmalıdırlar. Çünkü kilo sorunu en travmatik etkiyi gençlerde özellikle de genç kızlarda göstermektedir. Anoreksiya Nervoza ve Anoreksiya Bulimia denilen yemek yeme davranışı bozukluklarının yaygınlaşmasının nedeni, genellikle ince olmak için verilen savaşlardır. Ülkemiz için bir rakam vermek mümkün değil, ancak ileri toplumlarda her 100 kişiden 30’u kilo verme ile uğraşmaktadır ve zayıflama başarı oranları çok düşüktür. Bu durum kişilerde kendinden nefret veya suçluluk gelişmesine neden olmakta, sonuçta hiç yemek yiyememe, yediğini kusma ya da durumun yarattığı strese bağlı olarak sürekli yemek yeme gibi davranış bozuklukları meydana gelebilmektedir. Bu davranış bozuklukları yaşamı tehdit eden sağlık sorunları oluşturabildiği gibi bunlardan kurtulmak da pek kolay değildir. Anoreksiya ve bulimiadan ölüm oranı %20’lere varmıştır. Ayrıca unutulmamalıdır ki kilolu olmanın (BKİ 25-30 arası) dezavantajları çok açık bir şekilde ortaya konulmuş değildir ve hızlı bir şekilde ağırlık kaybedenlerde görülen sağlık sorunları ve ölüm oranları kilolu kişilerden daha yüksektir.

Bedenin taşıyabileceği kilo kabaca, beden kitle indeksi (BKİ) denilen bir indeksle ifade edilir. Her bedenin taşıyabileceği ağırlık farklıdır. Yaş, cinsiyet, boy, kemik yapısı ve günlük uğraşlar kişilerin uygun kilolarının belirlenmesinde önemli rol oynarlar. BKİ, kilonun boyun karesine bölünmesiyle elde edilir. Örnek verecek olursak; boyu 1.60, kilosu 75 olan kişinin BKİ’si 29,7’dir. Kilo 75 75 BKİ=…………..= ................= .............= 29.7 (Boy2 ) 1.60x1.60 =2,56

41


Beslenme Hızlı Kilo Vermenin Sakıncaları Şişman kişilerdeki fazla kiloların tümü, yağdan ibaret değildir ve şişman kişilerdeki yağsız vücut kitlesinin (adale, dokular vb.) ağırlığı, normal ağırlıkta olanlara oranla daha fazladır. Yapılan araştırmalara göre şişmanlama ile artan vücut kitlesinin %75’i yağ %25’i yağsız doku kitlesidir. Vücut yağı arttığı zaman, yağsız vücut kitlesinin de artmasının çeşitli nedenleri vardır. Birincisi; yağ dokusu sadece yağdan ibaret değildir. Bu dokunun hücreleri, kan damarları ve destekleyen dokuları vardır. İkincisi; adale dokusu artan yağ dokusunu desteklemek üzere ekstra iş yapmak için artmaktadır. Şişman kişilerin kalp, karaciğer, pankreas ve böbrek gibi organlarının normal ağırlıktakilere oranla daha büyük olduğu ve kan hacimlerinin daha fazla olduğu bildirilmektedir. Boy ve yaş da yağsız vücut kitlesini etkilemektedir. Çalışmalar uzun boylu olanların, kısa boylu olanlara göre yağsız vücut kitlesinin daha fazla olduğunu göstermektedir. Vücutta fazla kiloların bir kısmının yağsız vücut kitlesinden oluşması diyet uygulama açısından büyük önem taşımaktadır. Kilo verme ile yağsız doku kitlesi de azalacağından bunun sonucu bazal metabolik hız azalacaktır. Bu durumda kişi kendisi ile aynı ağırlıkta olan, normal kişiye göre daha az gıda tüketmek zorunda kalacaktır. Hızlı kilo vermede yağsız vücut kitlesindeki azalma daha da fazla olmakta %75 - %25 olan Yağlı Kitle/Yağsız Kitle oranı %50 - %50 ye ulaşabilmektedir. Bu durum bazal metabolik hızın daha da fazla düşmesine neden olacağından, kişi verdiği kiloları korumak için daha fazla gayret göstermek durumunda kalacaktır. Bu nedenle şişman kişiler %75-%25 oranını koruyacak diyet yapmak zorundadırlar. Bu da ancak uzun vadeli ve kalorisi çok kısıtlı olmayan diyet uygulamayı, egzersizler yapmayı ve doğru yemek alışkanlıkları geliştirebilmek için davranış tedavisi programı uygulamayı gerektirmektedir. İşte sorun bu noktada başlamaktadır. Şişman kişi fazla kilolarından bir an önce kurtulmak istemekte ve hızlı kilo verdiren diyet uygulamalarını yeğlemektedir. Hızlı bir şekilde verilen kilolar, hızlı bir şekilde geri alındığı gibi kişi, diyete başladığı kilonun üzerine çıkar. Bu durum kişiyi hem kısır bir döngü içine sokar hem de birçok hastalığın ortaya çıkışını hızlandırır.

42


Beslenme

Şişman kişilerin yeme davranışları ve sorunları: • Şişmanların % 66’sı gece boyunca aralıksız yemek yeme alışkanlığı geliştirmiştir. • Büyük çoğunluk ağzına yemeği tıka basa doldurarak yemektedir. • Yemek çok hızlı tüketilmektedir. • Çoğunluğu duygusal bir sorun yaşamakta, bu nedenle aşırı yemektedir. • Çocukluğunda kilolu olanlar ileri yaşlarda da kilolu olmaktadırlar.

• Zayıflama amacı ile öğün atlanmaktadır. • Gerektiği miktarda su içilmemektedir. • Meyve ve sebze tüketimleri düşüktür. • Posa miktarı düşük besin tüketilmektedir. • Tatlıya düşkünlük vardır. • Günlük aktiviteleri düşüktür ve yeterli egzersiz yapmamaktadırlar.

43


Beslenme Gebelik döneminde alınan kilolardan kurtulmak belirli bir zaman alır. Bu kilolar emzirme döneminde kaybolur, ancak anne bebeğini emzirememişse veya o dönemde sütü bol olur düşüncesiyle aşırı beslenmişse, emzirme sonunda üzerinde fazla kilolar kalabilir. Bu dönemde acele etmek, aşırı düşük kalorili diyetler uygulamak, aşağıda açıklanacağı gibi hiçbir yarar sağlamayacağı gibi zararlı sonuçları da olabilir. Yine menopoz döneminde vücut bir miktar kilo alır. Bu dönemi rahat geçirmek ve menopoz sonrası oluşabilecek osteoporoz riskini azaltmak için bir miktar kilonun yararlı olduğunu gösteren Gebelik döneminde kilolardan kurtulmak belirli çalışmalar vardır. Eğer kişialınan bu nedenle kilo almışsa, bir zaman alır. Bu kilolar emzirme döneminde bu dönem kilolarını vermek için uygun bir dönem kaybolur, ancaksağlığı anne bebeğini emzirememişse veya o dönemde değildir, ciddi şekilde tehlikeye girebilir. sütü bol olur düşüncesiyle aşırı beslenmişse, Bu dönemde yapılması gereken yürüyüş gibi emzirme sonunda üzerinde fazla kilolar kalabilir. Bu dönemde acele hafif egzersizlerle vücudun aşırı kilo almamasına etmek,olmak, aşırı düşük kalorili diyetler uygulamak, hiçbir yardımcı kesinlikle oluşan kilolardan yarar sağlamayacağı gibi zararlı sonuçları da olabilir. kurtulmak için mücadele etmemek gerekir. Bedenin Yine menopoz döneminde vücut miktar kilo alır. Bu geçici kilo alışına diğer örnekler, kişibir üzerinde dönemi rahat geçirmek ve menopoz sonrası oluşabilecek baskı yaratan durumlardır. Örneğin; iş değiştirme, riskini azaltmak bir miktar yer osteoporoz değiştirme vb. durumlar bazıiçin kişilerde aşırıkilonun yararlı olduğunu gösteren çalışmalar Eğer kişi bu yemek yeme davranışı oluşumuna nedenvardır. olabilir. nedenle kilo almışsa, bu dönem kilolarını vermek Kişi yeni durumuna uyum sağladığında, aşırı yeme için uygun da birortadan dönem kalkar. değildir,Böyle sağlığı ciddi şekilde tehlikeye davranışı durumlarda girebilir. Bu dönemde yapılması gereken yapılması gereken yine egzersizi artırmak veyürüyüş stres gibi hafifuygulamalara egzersizlerle vücudun aşırı kiloStres almamasına azaltıcı ağırlık vermektir. vücut yardımcı olmak, kesinlikle kilolardan kurtulmak depolarındaki vitaminoluşan ve mineralleri %32 oranındaiçin mücadele etmemek gerekir. Bedenin geçici kilo alışına azaltmaktadır. Kişinin bu dönemde paniğe kapılıp kişi üzerinde baskı yaratançok durumlardır. hızlıdiğer kilo örnekler, verdiren diyetler yapması yarardan Örneğin; iş değiştirme, yer değiştirme vb. durumlar bazı zarar getirir. kişilerde aşırı yemek yeme davranışı oluşumuna neden olabilir. Kişi yeni durumuna uyum sağladığında, aşırı yeme davranışı da ortadan kalkar. Böyle durumlarda yapılması gereken yine egzersizi artırmak ve stres azaltıcı uygulamalara ağırlık vermektir. Stres vücut depolarındaki vitamin ve mineralleri %32 oranında azaltmaktadır. Kişinin bu dönemde paniğe kapılıp hızlı kilo verdiren diyetler yapması yarardan çok zarar getirir.

44


Beslenme

Zayıflama programı dört aydan az sürüyor ve kilolar hızlı bir şekilde kaybediliyorsa bu programdan başarı beklemek hayal olur.

Davranış Tedavisi Uygulanmadan Başarı Olmaz Zayıflama programına alınan kişilere davranış değiştirme tedavisi uygulanmadan verilen kiloların korunması mümkün değildir. Davranış değiştirme, deneysel olarak kanıtlanmış davranış prensiplerinin sorun olan davranışa uygulanması olarak tanımlanabilir. Bu tedaviyi uygulayabilmesi için kişinin iyi bir beslenme eğitimi almış olması ve hasta-uzman ilişkisinde temel olan iletişim tekniklerini çok iyi kullanabilir olması gerekmektedir. Ayrıca hastanın bu uygulama için inandırılması, sürecin başarılı olabilmesi için büyük önem taşır. Hasta ile yapılan görüşmelerde uygun olmayan beslenme davranışları belirlenir. Bu davranışlar önemlilik derecelerine göre alt alta sıralanır ve birer birer bu davranışların bırakılması, yerine doğru davranışın konması veya olmayan fakat olması gereken davranışın kazanılması için çalışılır. Bu istenmeyen davranışlardan en önemlisi öğün atlamaktır. Kişi ile yapılan görüşmede atlanan öğünün daha çok kahvaltı olduğu belirlenmiştir. Kişi önce kahvaltı yapmasının kendisi için çok önemli olduğu konusunda ikna edilecek daha sonra kahvaltı yapabilmesi için gereken hazırlık veya uygulamalar üzerinde çalışması önerilecektir.

Kişinin sabah kalktığında görebileceği bir yere “kahvaltı et” yazılı bir kâğıt asılması, kahvaltının akşamdan hazırlanması, kahvaltı yapmadığında hissettiklerinin bir kâğıda yazılması gibi pek çok öneri şartlandırma için kullanılabilir. Şartlandırmanın bir yakını tarafından üstlenilmesi durumunda, kahvaltının hazırlanması, kahvaltının birlikte yapılması veya ayrı yerlerde iseler, her gün kahvaltı yapıp yapmadığının sorulması gibi hususlar şartlandırma için kullanılabilir. Kişi herhangi bir şikâyette bulunmadan, sıkıntıya girmeden ve unutmadan kahvaltı yapmaya başladıktan sonra ikinci davranış üzerinde çalışılmaya başlanır. Şişmanların çoğu bu şekilde uzun süren bir yöntem önerildiğinde çok mutlu olmamakta ve kısa sürede kilolarından kurtulmak istemektedirler. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi bu hem sağlıklı hem de mümkün değildir. Verilen kiloların geri alınmaması için sürecin uzun süre içinde ve yavaş yavaş gerçekleşmesi gerekir. Uzun süreden kasıt en az dört ayda olmak üzere, ayda en çok 1-2 kilo verilmesi hedeflenmelidir. Zayıflama programı dört aydan az sürüyor ve kilolar hızlı bir şekilde kaybediliyorsa bu programdan başarı beklemek hayal olur.

45


Beslenme

Metabolizmay覺 h覺zland覺ran

10

g覺da 46


Beslenme

Yeşil Çay İçerisinde bulunan yüksek miktarda antioksidan sayesinde vücutta oluşan fazla yağ birikiminin azalmasına en büyük yardımcıdır. Kolesterol ve tansiyon düşürücüdür. Düzenli tüketildiğinde kansere karşı koruyuculuk sağladığı tespit edilmiştir. Günde 3-4 fincan içmenizde yarar var.

47


Beslenme Kivi Yağ yakıcı olması en büyük özelliğidir. Yüksek lif oranı sayesinde bağırsakları çalıştırmaya yardımcı olur. Aynı zamanda cilt güzelliği için de oldukça yararlı bir meyvedir. Kırmızı Biber Vücut ısısını yükseltmeye yardımcı olur böylece kalori yakımı artar. Sık tüketmek çoğu hastalığın önüne geçmesini sağlar. Herhangi bir mide rahatsızlığınız yoksa öğünlerinizde yer verebilirsiniz.

Balık Omega 3 bakımından en zengin besinlerin başında balık çeşitleri gelmektedir. Haftada 2 kez balık yemek metabolizmanızın hızlanmasını sağladığı gibi kilonun sağlıklı düzeyde tutulmasına yardımcı olur. Taze Meyveler Her gün tüketeceğiniz 3 porsiyon taze meyve zengin lif içeriği sayesinde kilo vermenizde oldukça yararlı olacaktır. Aynı zamanda vitamin deposu olan meyvelerin suyundan da yararlanarak yaz için güzel kokteyller hazırlayabilirsiniz.

Yumurta Proteinler kilo vermede önemli rol oynarlar. Haftada 4 gün yumurta ile kahvaltıya başlamanız metabolizmanızı hızlandıracak ve uzun süre tok hissetmenizi sağlayacaktır. Yeşil Yapraklı Sebzeler İçinde yüksek oranda antioksidan içeren yeşil yapraklı sebzelerin düzenli olarak tüketilmesi kilo vermeye yardımcı olması açısından son derece önemlidir. Maydanoz, ıspanak, roka, tere, kıvırcık gibi sebzeleri sofralarınızdan ayırmayın.

Su Kalori yakmak için en büyük ihtiyaç sudur. Metabolizmayı hızlandırmanın en pratik yolu günde 8-10 bardak arası su tüketmektir. Özellikle yaz aylarında vücudunuzun daha fazla suya ihtiyacı olduğunu unutmayın. Dışarıda bile olsanız yanınızda mutlaka suyunuzu bulundurun. Yoğurt Kalsiyum açısından oldukça zengin olan yoğurtların az yağlı olanlarını tüketmeniz metabolizmanızın hızlanmasına oldukça yardımcı olacaktır. Tek başına yemekten hoşlanmıyorsanız içine karıştıracağınız meyvelerle tadını daha lezzetli hale getirebilirsiniz. Badem Özellikle ara öğünlerde atıştıracağınız bir avuç badem içerdiği pek çok vitamin ve omega 3 sayesinde yağ yakımının hızlanmasını sağlar. Yapılan araştırmalar sonucunda düzenli olarak tüketildiği takdirde birçok kronik rahatsızlığa iyi geldiği de tespit edilmiştir. 48


Beslenme

Sağlıklı Yaşamın Garantisi:

Omega-3 49


Beslenme Uzmanlar, yetişkinlerde olduğu kadar çocukların gelişiminde de son derece yararlı olan Omega-3’lerin kullanımına, anne sütünden ek besinlere geçiş zamanından itibaren başlanmasını tavsiye ediyor. Yapılan araştırma raporları; Omega-3 takviyesi alan çocukların mikroplara karşı daha dirençli olduklarını, dolayısıyla hastalıklara daha az yakalandıklarını gösteriyor. Ayrıca okul çağındaki çocukların başarısını önemli ölçüde artırarak, öğrenme güçlüğü, davranış bozuklukları gibi sorunların giderilmesine yardımcı oluyor. Omega-3 bakımından en zengin besinler arasında deniz ürünleri; özellikle balık en başta geliyor. Ceviz, fındık, badem, yeşil yapraklı sebzeler, yumurta, soya yağı gibi besinler de bu bakımdan oldukça zengin. Ancak gelişimin sağlıklı olabilmesi için besinler her zaman yeterli gelemeyebiliyor. Sık sık hastalanan, iştahsız, okul başarısı düşük çocuklarda kullanılacak Omega-3 ilaçları kullanım dozuna uyulduğu takdirde son derece yararlı bir takviye durumuna geliyor. Uzmanlar çocuklar için günlük alınacak bir ölçek şurubun ya da tek bir kapsülün ihtiyaçlarını karşılayacağının altını çiziyor. Omega-3 şuruplarının çocukların sevebileceği, lezzetli aromalar ile üretilmesi, vitamin alımını kolaylaştırması bakımından önem teşkil ediyor. Küçük yaşlarda başlanması önerilen Omega -3’lere olan ihtiyaç ileri yaşlarda daha da artıyor. Lens kullanımı ve yaşa bağlı olarak göz kuruluğunun görüldüğü durumlarda iyileştirici etkilere sahip olmasının yanı sıra görme keskinliğini artırmaya da yardımcı oluyor. Beyni geliştiriyor, felç riskini azaltıyor, cildi yeniliyor, yaşlanmayı geciktiriyor. Omega-3 kullanırken ürünün IFOS’a uygunluğu oldukça önemli. IFOS, Uluslararası balık yağı standartlarını belirleyen bir kuruluştur. Omega-3 içindeki maddelerin sağlık açısından yararlı olup olmadıklarını belirler. Günümüzde çevre ve deniz kirliliğine bağlı olarak ağır metaller deniz ürünlerine katılmakta bu da insan sağlığını büyük ölçüde tehdit etmektedir. Omega içeren ürünlerin dioksin, esansiyel yağ asitleri, ürünün oksidasyon derecesi, içerdiği civa, kurşun ve arsenik, asit derecesi IFOS tarafından test edilir. IFOS standartlarına uygun Omega ürünlerinde bu tür ağır metaller ve zehirler bulunmamaktadır.

Prof. Dr. Mehmet Ağırbaşlı Kardiyoloji Uzmanı Omega 3’lerin bazı kalp-damar hastalıkları ve dolaşım sistemi üzerine olumlu etkileri tespit edilmiştir. Düzenli tüketimde kalpte ritm bozukluğu ve kalp yetmezliği sorunlarını azalttığı gözlemlenmiştir. Ani ölüm riskini büyük ölçüde önlemeye yardımcı olur. Omega 3 içeren ürünler bazı ilaçlar ile birlikte kullanıldığında kan kolesterol düzeyini iyileştirici etkilere sahiptir. Kan damarları üzerinde oluşan iltihabı da önleyici ve azaltıcı etkisi mevcuttur.

Prof. Dr Önder Us Nöroloji Uzmanı Omega-3’lerin beyin sağlığı üzerinde olumlu etkileri mevcuttur. Beyinde sinyallerin iletimini sağlayan maddelerin yapımında Omega-3 yer almaktadır. Bu sayede beyin gençliğini korur. Yaşlanma ile ortaya çıkan Alzheimer gibi hafıza kaybını önemli derecede azaltmaya yardımcı olmaktadır. Omurilik hastalıklarında da Omega-3 takviyesi ile hasarın azaldığı gözlemlenmiştir. Unutkanlık, demans (bunama) ve yaşlanmaya bağlı sorunların önüne geçmek için yaşlılıkta Omega-3 takviyesi önerilmektedir.

50


51


Beslenme

Glutensiz Mutfak Kitabının Yazarından

Önemi

Sağlıklı Beslenmede Glutensiz Mutfağın Serap Pehlivanoğlu

Eğitimci, danışman International Children’s Clinic

G

luten buğday, arpa ve çavdar’ın içinde bulunan bir maddedir. Glutenin yapısında yer alan gliadin, duyarlı bireylerde sindirim sisteminin, özellikle ince bağırsakların iç yüzeyinde hasara neden olarak çeşitli sağlık sorunlarına yol açar. Çölyak Hastalığı ve Gluten duyarlılığı tüm dünyada yaygın olarak görülen bir sağlık sorunudur. Avrupa ve Amerika’da milyonlarca birey bu nedenle çeşitli hastalıklara yakalanmakta ve çocukluk çağında başlaması halinde başta boy kısalığı olmak üzere yaşamı etkileyen bozukluklar gelişmektedir. Çölyak Hastalığı, belirti göstermeden yaşam boyu devam edebilir. Şüphe edilen bireylerin ve ailedeki diğer kişilerin hassas yöntemlerle araştırılması gerekir. İnce bağırsak biopsisi yapılarak kanıtlanan hastalarda ana tedavi, glutensiz yaşam şeklinin benimsenmesidir. Bu amaçla kişi, özel bir beslenme şekli olan Glutensiz Mutfağı öğrenmeli ve uygulamalıdır. Gluten içermeyen malzemelerden yararlanarak kendinize glutensiz alışveriş listesi oluşturabilir böylece glutensiz yiyecekler hazırlayabilirsiniz. Ancak bu ürünleri satın alıp hazırlamakla glutensiz mutfağı öğrendiğinizi düşünmeyin. Aynı zamanda glutenli yemeklerinizi de hazırladığınız ortak mutfağınızda sizi bekleyen bazı hazırlıklarınız ve önlemleriniz olması gerektiği aklınızdan çıkmasın.

Mutfakta Alınması Gereken Önlemler Nelerdir? Çok az miktarda gluten, glutensiz diyet uygulayan kişiler için potansiyel tehlike unsurudur. Havadaki un, partikül bulaşmış mutfak araç ve gereçlerinin kullanılması ve yetersiz temizlik glutensiz ürünlerin çapraz bulaşmasının (kros kontaminasyonun) başlıca nedenleridir. Bu tür sorunların önüne geçmek için: • Mutfağınızda alerjen besinler ve alerjen olmayan malzemeler için depolama ve hazırlık alanlarını ayırın. • Gluten içeren ve içermeyen ürünler için kullanacağınız mutfak araç ve gereçlerini ayırın. • Buzdolabınızda glutensiz ürünler için ayrı bir yer açın ve bu ürünleri üstü kapalı bir şekilde muhafaza edin. • Mümkün olduğu ölçüde ortak kullanılan araç gereçi hazırlama ve pişirme öncesi kontrol edin. • Mutfak eşyalarını, temizlik ürünleri kullanarak bol su ile temizleyin. Eşyalar, bol su ve temizlik ürünleriyle temizlenemediği takdirde çapraz kontaminasyon riski söz konusudur. • Hazırlama ve pişirmeye başlamadan önce araç ve gereçlerin üzerinde toz olmadığından emin olun, hava ile temas eden mutfak eşyalarını da temizleyin. 52


Beslenme

53


Beslenme

fte vrekli Kö e G r ı s ı M ler Malzeme için bulamak Köfteleri urta 2 adet yum mısır gevreği ğı 1 su barda Köfte İçin ma oğan 500gr. kıy oğan 2 adet taze s us 1 adet kur unu 1 yumurta nmiş mısır le e ı ğ a d r 1 çay ba ereotu ½ demet d danoz ay ½ demet m Kimyon Kekik Tuz

ışı

Hazırlan

tunu ve dereo z o n a d y in. Ma rendeley ı r la n a ğ n. öSo k yoğuru a r la a a . b a . ın ince kıy malzemeyi bir k fteler hazırlayın ö m k ü e T d ö ğün büyüklü . eklerini öCeviz umurtayı çırpın ısır gevr m y ız ta p ın a Bir k faladığ ir kaba u b ı leri r y A ö ınız köfte ığ d la ır z nde ha koyun. yüklüğü bulayın. ü b yın. iz v e öC ine bula rtaya r u le m k e u r y v ısır ge pılmış yum önce çır dığınız m ğıt ya da alümin la a f u a r öSon ağlı ka psisini y te ın ır F ö . da kaplayın yarlı fırın ly a o e f o ile leri dizin. y e c e 180 der öKöfte ıttığınız pişirin. ıs n e d e irin. öÖnc yüzünü daha piş k ir a b ik r k a a d d a ıca 15 ak 15 dakik tarafını çevirip a fırından alın, s r c e ın iğ r öD e kıza i yüzü d öHer ik apın. rvis y olarak se

54


Beslenme

Kuru Meyveli Jöle Malzemeler 5 su bardağı portakal suyu ½ su bardağı şeker 3 yemek kaşığı mısır nişastası 2 su bardağı karışık kuru meyve (kayısı, erik, incir, üzüm, dut)

Mücver Malzemeler 3 adet orta boy kabak 6 adet taze soğan 4 kahve fincanı mısır unu (elenmiş) Kızartmak için sıvıyağ 4 yumurta, Tuz

1 demet dereotu ½ demet maydanoz

öKabakların kabuklarını kazıyıp rendeleyin. öTaze soğanları, maydanoz ve dereotunu ince ince doğrayın, bir kapta karıştırın. öYumurtaları ve elenmiş mısır ununu ilave edin. öTüm malzemeyi iyice karıştırın. öKızartmak için tavaya yağ koyup kızdırın. öBir çorba kaşığı yardımıyla karışımdan yağa boşaltın, karışımın iki yüzünü de kızartın. öMalzeme bitene kadar aynı işlemi tekrarlayın. öYağdan aldığınız mücverleri üzerine kağıt havlu koyduğunuz bir tabağa alın. öYağını kağıt havlu çekince mücverleri servis tabağına alın.

Hazırlanışı öPortakal suyundan 3 bardağı ayırıp 2 bardak portakal suyunu uygun bir kaba koyarak kuru meyveler ile birlikte, meyveler yumuşayana ve suyunu yarıya indirene kadar kaynatın. öAyrı bir kapta nişasta ve 3 bardak portakal suyunu karıştırın, şeker ilave edin. öSon olarak pişirdiğiniz kuru meyveleri ekleyin. öKoyu bir kıvam elde edene kadar karıştırarak pişirin. öCam bir kaba boşaltın. Soğutun. öServisten önce üzerini çekilmiş cevizle süsleyin. Bisküvili, Kuru Meyveli Jöle Malzeme 2 paket glutensiz bisküvi Hazırlanışı öBisküvileri portakal suyu ile ıslatın. öCam bir kaba bisküvileri dizin. öKuru meyveli jöleyi tarif edildiği gibi pişirin. öBisküvilerin üzerine yayın. öSoğutun. öServisten önce üzerini çekilmiş cevizle süsleyin. öDikdörtgen dilimler şeklinde kesip servis yapın.

55


Çocuk

Çocuklarda Bahar Alerjilerine

Dikkat! 56


Çocuk

Çocukluk çağında en sık görülen rahatsızlıkların başında alerjiler ilk sıralarda yer almakta. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuran Salman, özellikle bahar ayları ile birlikte polenlerin ortaya çıkmasıyla burun akıntısı, sık sık hapşırma, gözlerde kızarıklık şikâyetleri ile kendisini gösteren alerji ve astım hastalıklarının ihmale gelmemesi gerektiğinin altını çiziyor.

M

ayıs, haziran ayları alerjik rahatsızlık yaşayanlar için her zaman kâbus olmuştur. Üstelik yetişkinlerde görüldüğü kadar çocuklarda da etkisi bir hayli fazla. Her 10 çocuktan 1’inin rahatsızlığı olan alerji ve beraberinde oluşan astım hastalığında genetik faktörlerin rolü oldukça yüksek. Çocuk Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Nuran Salman, “Alerjik reaksiyona sahip anne ve babanın çocuklarında alerji görülme ihtimali oldukça yüksektir. Genetik temeli olmakla birlikte daha çok çevresel faktörlere de bağlı olarak kendisini gösterir. Çocuklarda solunum ve bağışıklık sistemlerinin yeterince güçlü olmaması sebebiyle alerji görülme oranı artmaktadır” diyor. Alerji ve astımın en çok alt ve üst solunum yolunu etkilediğini vurgulayan Prof. Dr. Salman, alerjik nezlenin en çok burnu etkilediğini, kişinin nefes almakta zorlandığını söylüyor. Bunun yanında cildi etkileyerek ürtiker denilen döküntülerin ortaya çıkmasının deride değişikliklere bile neden olduğunu belirten Prof. Dr. Salman, “En ağırı alerjik bir maddeye karşı şok denilen durumun ortaya çıkmasıdır. O zaman bütün sistemler etkilenir. Oldukça ağır bir tablo ile karşı karşıya kalınabilir” diyor.

Neler Alerji yapar? Tipik alerji yapan etkenler arasında ilk sırada ev tozu akarlarının olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nuran Salman, herkesin evinde milyonlarca ev tozu akarının bulunduğunu; ancak bunların gözle

Alerji nedir? Alerjiyi, çevremizde bulunan çeşitli maddelere karşı bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi olarak tanımlayabiliriz. Alerjinin görülebilmesi için kişinin alerjik olaylara ve çevresel faktörlere eğilimi olması gerekmektedir. Hırıltılı öksürük, burun akıntısı, hapşırma, vücutta döküntü, egzama gibi çeşitli yollarla kendini gösterir. görülemeyecek derecede küçük mikroskobik canlılar olduğunu belirtiyor. “Akarlar, özellikle halılarda ve yataklarda bulunurlar. Solunum yolu ile vücuda girmesi alerjik bünyesi olan çocuklarda reaksiyona sebep olur. Bu yüzden çocuklarımızın odasında halı kullanmamalı, evde bulunanları da sık sık temizlemeli ve sildirmeliyiz. Bununla birlikte en çok bahar aylarında çayır, çimen, ot, ağaç gibi bitkilerin çoğalmaya başlamaları sırasında saldıkları madde; yani polenler alerjiye neden olurlar. Özellikle içerisinde katkı maddesi olan bazı gıdalar da alerjiye sebebiyet vermektedirler. İlaç alerjilerine de sıkça rastlanmaktadır. Arılar da bazı kişilerin bünyesinde son derece zararlı alerjik reaksiyonlara neden olmaktadırlar.’’ İlkbaharın alerjiler için özel bir mevsim olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nuran Salman, alerjilerin en çok

57


Çocuk tedavi yönteminin aşılar olduğunun altını çiziyor. 1911 yılından beri yapılan aşı tedavisinin günümüzde daha iyi sonuçlar verdiğini belirten Prof. Dr. Salman, ilaca oranla etkisinin daha geç olabileceği için sabır gerektiren bir süreç olduğunu vurguluyor. Kullanılan ilaçlar ve uygulanan aşı tedavisi ile şikâyetleri azaltmanın mümkün olduğunu söyleyen Salman, “Çocukluk çağında bronşların yeni gelişmesi sebebiyle ilerleyen yıllarda alerjik sorunların da etkisi azalıyor. Her bünyede tamamen kurtulmak mümkün olmasa da yaşları ilerledikçe hiçbir şikâyetlerinin kalmadığını söyleyen hastalarım da oluyor’’ diyor.

çocukların burun ve akciğerlerini etkileyen polenlerin ortaya çıkması ile başladığını söylüyor. Saman nezlesi dediğimiz mevsimsel alerjik nezlenin bu dönemde en çok görülen rahatsızlık olduğunu belirten Prof. Dr. Nuran Salman, en çok görülen şikâyetlerin göz yaşarmaları, burun akıntısı, hapşırmalar hatta sık sık öksürmeler şeklinde olduğunu vurguluyor. Prof. Dr. Salman, “Nisan - haziran ayları arası polenlerin en yoğun olduğu dönemdir. Çocuklarımızı polenlerden korumak için dışarı çıkarken ağzını ve burnunu kapatan maskeler, gözlerini koruyucu gözlükler kullanmasını sağlamalıyız. Eve gelir gelmez ellerini, yüzünü yıkayıp kıyafetlerini çıkartmalıyız. Daha çok etkileneceği için piknik alanları gibi fazla yeşillik bulunan yerlere gitmesini önlemeliyiz. Arabamızda polen filtresinin takılı olduğuna emin olmalıyız’’diyor. İlaç ve Alerji Aşıları Alerji tedavilerinde eskiye oranla büyük ilerleme kaydedildiğini belirten Prof. Dr. Nuran Salman, ilk tedavi yönteminin ilaçlar olduğunu söylüyor. En çok hangi organ etkileniyorsa ona yönelik reaksiyon giderici ilaç kullanımına başvurulmasının önemli olduğunu altını çizen Prof. Dr. Salman, alerjik nezlede şikâyeti olan çocukların buruna yönelik çok etkili spreyler sayesinde kendini daha rahat hissedebileceğini belirtiyor. Alerji durumunda ortaya çıkan maddeler ile savaşmak için ağız yoluyla alınan bronşları rahatlatıcı ilaçların kullanımının oldukça yaygın ve çok çeşitli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nuran Salman ikinci

Bahar alerjisi astımı tetikler mi? Bahar alerjisi astımı da beraberinde getiriyor. Atakların en çok sabaha karşı görüldüğü astımı, alerjiye neden olan maddelere karşı bronşların daralması ile ataklar halinde kendini gösteren kronik bir akciğer rahatsızlığı olarak tanımlayan Prof. Dr. Nuran Salman, çocuklarda genellikle göğüste hırıltı, öksürük ve nefes darlığı şikâyetleri görüldüğü zaman alerjik astım olabilme ihtimalinin arttığını söylüyor. Çocuğunda alerjik rahatsızlıklar olan ebeveynlere önemli tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Salman, “Bu vakalarla çok karşılaştığımız için en büyük tavsiyem tedaviye erken başvurulmasıdır. Çocukluk çağında başlayan tedavilerin çoğunluğu yüz güldürücü oluyor. İleri vadede daha büyük sorunlara yol açmaması için çocuklarında alerjik reaksiyon göstergesi olan aileler derhal uzman bir hekimin yardımını almalılar. Çocuklarda gıda alerjisi son yıllarda en çok rastladığım vakaların başında gelmekte. Çoğu ebeveynin çocuğuna yedirdiği mamanın içindekinden haberi yok. Çocuk sık sık ishal oluyor. Ancak aileler bunu başka nedene bağlıyorlar. Sonunda çocukta inek sütü alerjisi olduğu ortaya çıkıyor. Hazır mamaların hepsinin inek sütü ile yapıldığını aileler unutuyorlar. Bir de “Neden benim çocuğum böyle oldu?’’ gibi yanlış üzüntülere kapılmaktalar. Oysaki boşuna telaşlanmaya gerek yok. Alerjinin çocuklar arasında görülme oranının oldukça yüksek olduğunu söyleyebilirim’’ diyor. Anne - Babalar Dikkat! Çocuğunuz sık sık nezle oluyorsa, kesik kesik öksürüyorsa, devamlı hapşırıyorsa, gözünün altında morluklar, burnunun üzerinde çizgilenmeler oluyorsa bunlar çocuğun alerjik bir bünyeye sahip olduğunun belirtileridir. Bu belirtiler sonucu alerji testi ve kan tahlili uygulanır. Hangi gıdalara ve maddelere alerjisinin ne derece olduğu bu şekilde rahatlıkla öğrenilebilir.

58


59


Çocuk

Çocukluk döneminde sıkça rastlanan beslenme bozuklukları pek çok ailenin ortak sorunu. Nedenlerini tespit edip doğru yöntemleri uygulayarak bu problemden kurtulmak mümkün. Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu

Çocuklarda İştahsızlık Problemi

‘İştahsız çocukları bizler yaratırız’

B

ebek ve çocuklar yaş ve gereksinimlerine göre değişen iştaha sahip olur. Yaşamın ilk 1 yılı boyunca hızlı büyüyen kilo alan bebek daha sonraki aylarda büyüme hızındaki azalmaya paralel olarak daha az besin tüketmeye başlar. İştahın belirgin olarak azalmasına rağmen yeterli beslenme gerçekleşir. Ancak çocuğunun yemek yeme isteğinin azalması anne ve babaların endişelenmesine neden olur. “Çocuğum zayıf kalacak’’ gibi yersiz bir korku ile çocuğu yemeğe zorlama ileride büyük sorunlara yol

Beslenmenin amacı, çocuğun anne ve babayı tatmin edecek miktarda yemek yemesi değildir. açabilir.

Doğumdan sonra mucize besin “Anne Sütü” ile beslenen bebek bu sayede sağlık ve mutluluğa kavuşur. Biberon kullanımı ve ek besinlere geçiş sürecinde anne ve çocuk arasında çatışma kaçınılmaz olur. Çocuk, anne sütü dışındaki yeni lezzetleri kabul etmekte isteksizdir. Sebze, meyve ve tahıllara alışmak zaman alır. Çocuğunu her koşulda çok iyi beslemek ve büyütmek isteyen annenin bu duruma sabır ve anlayış göstermesi her zaman olası değildir. İyi yemek yiyerek ailenin mutlu olduğunu gözlemleyen çocuk, yemek yemediğinde annenin üzüntüsünü de anlar. İki yaşına doğru çocuğun bu durumu algılama yeteneği gelişmiş ve artık yemek yediğinde ödül veya rüşvet almayı başarmış duruma gelir. Yemek yeme veya yememe sayesinde çocuk istediği kadar ilgiyi çeker. Aileyi yönetmeye başlar. 60


Çocuk

61


Çocuk İştahsızlık çocukları olduğu kadar aileyi de rahatsız eden çok yönlü bir sorundur. Henüz konuşma ve hareket yetenekleri gelişmemiş olan bebek beslenme sırasında anneye bağımlıdır. Tokluk hissini başını çevirme, ağlama veya emmeyi reddetme şeklinde belli eder. Fazla beslendiğinde kusması kaçınılmazdır. Yemek yeme sırasında sorun çıkartan süt çocuğu; anne - baba veya bakan kişinin baskısını hisseder. Aslında vücut ağırlığı ve boyu yeterli miktarda artmaktadır. Ancak o, zayıf olmadığını ve karnının doyduğunu bir türlü anlatamaz. Besinlerin ağza kadar gelmesi sıklıkla görülür. Bu durumda iştahın daha da azalması kaçınılmazdır. Çok çeşitli sağlık sorunları iştahsızlık ile kendisini belli eder. İştah çocukluk çağında bir tür “alarm” işareti görevini görür. Daha önce normal beslenen kişinin yemek yeme arzusundaki azalma ve bunu izleyen kilo kaybı, araştırılması gereken bir hastalığı düşündürmelidir. Okul çağına gelen çocuklarda iştahın en az olduğu saatler ne yazık ki sabaha denk gelir. Kahvaltı istenmeyen bir öğüne dönüşür. Kahvaltı yapmadan evden okula giden öğrenci beslenme eksikliğini ancak öğle saatlerine doğru ve abur cubur sınıfından

Atlanan kahvaltı öğünü çocuğun yaşamını etkiler. yiyeceklerle giderir.

• Kahvaltı Yapmayan Çocuklarda: - Besin elemanlarında eksiklik gelişir - Entelektüel kapasite düşer - Fizik güç azalır - Öğrenme yavaşlar - Bilginin hatırlanma ve kullanımı gecikir

Beslenmenin Ana Amaçları:

• Büyüme ve gelişimi sürdürmek • Sağlık ve mutluluğu sağlamak • Kronik ve akut hastalıkları önlemek • Fiziksel ve mental kapasiteyi artırmak • Stres durumları için gerekli depoları oluşturmak

62


Çocuk

Öneriler -İştahsızlık ve beslenme bozukluklarının nedenleri belirlenmeli. Belirli bir hastalık çıkarsa ayrıntılı olarak araştırılmalıdır. - Çocuğun bilinçaltına yerleşen korku, üzüntü, endişe gibi duygular iştahsızlık yaratabilir. Sağlık sorunu bulunmayan çocuklarda psikolojik kökenli iştahsızlık düşünülmelidir. -Yemek sofrasında tartışmak, bağırmak çocuğunuzun da etkilenmesine neden olacaktır. Sevecen, sıcak bir yemek ortamının yaratılması, çocuğun sofra terbiyesini diğer aile bireylerini gözlemleyerek öğrenmesi yemek yemeyi zevkli hale getirecek önemli unsurların başında gelir. -Bebek büyüdükçe bağırma ve ağlama ile isteklerini yaptırmanın bir yöntem olduğunu anlar, beslenmenin anne için çok önemli olduğunu keşfeder, televizyon karşısında veya oyunla, rüşvetle yemek yedirilmeye alışır. Giderek “yemek sofrası” ceza, ödül, rüşvet ve mantıksız davranışların da yer aldığı bir “savaş sofrasına” dönüşür. Fazla ısrarcı olunması yemek alışkanlığını olumsuz yönde etkiler. -Şeker, çikolata, bisküvi, cips gibi iştahı kesen yiyecekleri öğün aralarında yedirilmemelidir. Bu tür yiyecekler çocuğunuzun hem iştahını kesecek hem de sağlıksız beslenme şekline alışmasına neden olacaktır. -Yemek porsiyonlarını ufak tutulmalıdır. Yiyebileceğinden fazlasına zorlamak yeme isteğini azaltacaktır.

İştahsızlık Nedenleri:

* Yanlış beslenme yöntemleri ve alışkanlıkları * Dışkılama bozukluğu: Kabızlık * Psikolojik sorunlar * Ailenin bilgi eksikliği * Kronik hastalıklar * Sindirim sistemi hastalıkları * Gastrit, ülser, karaciğer hastalıkları, bağırsak hastalığı * Karın ağrısı * Anemi (kansızlık) * Vitamin ve demir eksikliği * Diğer hastalıklar: Sinir sistemi, dolaşım ve solunum sistemi vb.

63


YaĹ&#x;am

a

rzum

Onan 64


Zarafet içtenlik Güzellik Yaşam

Röportaj: Birten Çankaya

Zarafetiyle herkesi kendine hayran bırakan ideal eş, örnek anne Arzum Onan’ı artık televizyonlarda çok sık göremesek de yeni çalışmaları olduğunu öğrenince heyecanlanıyoruz. Ancak bu sefer tahmin ettiğimizden biraz farklı. Güzel oyuncu uzun yıllardır gönül verdiği heykel hobisini artık profesyonelliğe dönüştürmüş durumda. Yıl bitmeden sergi açma planları yapan Arzum Onan, çalışmalarını, oğlu Can ile ilişkisini, güzelliğinin sırlarını ve merak edilenleri tüm samimiyetiyle Konsept’e anlattı… 65


Yaşam yönetmenliğini de eşim Mehmet Aslantuğ’un yaptığı “Aşkın İkinci Yarısı’’nın da beni heyecanlandıran bir diğer proje olduğunu söyleyebilirim. Film ya da dizi projesini kabul etmeden önce nelere dikkat edersiniz? Öncelikle hikâyesinin dikey tatlar barındırıyor olmasını önemserim. Ardından

yönetmen ve oyuncuların belirli bir uyum içinde çalışabilecek olması işin akıbeti açısından oldukça önem taşır.

Mankenlik, televizyon dizileri, sinema filmi ve reklam çekimleri ile geçen yoğun bir dönem sonrası çalışmaya bir süre ara verdiniz. Çocuğunuz için miydi bu tercih? Tabii ki çocuk sahibi olmak bu denli yoğun olan çalışma temposunu etkiliyor. Ama zaten modelliği Can’ın doğumundan önce bırakmıştım. Televizyonda ise devamlı yeni işler yapma telaşım hiç olmadı. Şimdilerde sektörü; gerek çalışma koşulları, gerekse hikâyelerdeki irtifa kaybı dolayısıyla içinde olmaya değer bulmuyorum. Reklam sektörü ise, zaman zaman hayatımın içinde olup yoğun çalışmayı gerektirmeyecek bir düzen içinde devam ediyor. Rol aldığınız projelerden en çok içinize sinen hangisiydi? 1997’de başladığımız ve yaklaşık 80 bölüm çekmiş olduğumuz “Sıcak Saatler’’ adlı TV dizisinin yeri bende ayrıdır. Aynı zamanda yapımcılığını da üstlendiğimiz, döneminde diğer tüm işlerden ayrılan çok özel bir çalışmaydı. Ayrıca 2011’ de vizyona giren ilk sinema filmim, yapım ve

Fırsatınız olsa hangi yönetmenin filminde nasıl bir rolde oynamak isterdiniz? Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim, Ümit Ünal, Semih Kaplanoğlu gibi kendi kişisel dünyalarını beyazperdeye başarıyla yansıtan, benim de keyifle takip ettiğim önemli yönetmenler var. Ancak demin de belirttiğim gibi, hikâye ve senaryo birinci dereceden önemlidir. En son eşinizle birlikte rol aldığınız “Aşkın İkinci Yarısı’’ filmi ile sizi beyazperdede izledik. Yakın zamanda sizi tekrar ekranlarda & beyazperdede görebilecek miyiz? Yeni projeleriniz var mı? Şu an için planlarım arasında televizyon ya da sinema filminde rol almak yer almıyor. Uzun yıllar önce hobi olarak başladığınız heykel yapım çalışmalarınız nasıl gidiyor? Heykel yapımı benim için artık hobi olmaktan çok daha öte bir durumda. Yaklaşık sekiz yıl önce başlayan heykel hayatım gittikçe artan bir disiplin içinde yoğun olarak devam ediyor. Zamanımın büyük bir kısmını kendi atölyemde geçiriyorum. Haftanın belli günleri Yunus Tonkuş’un atölyesine gidiyorum.

66


Yaşam

Heykel yapımı benim için artık hobi olmaktan çok daha öte bir durumda. 67


Yaşam

68


Yaşam Heykellerinizi daha çok hangi tarzda yapıyorsunuz? Heykel yapımına başladığım ilk üç-dört yıl aynı zamanda anatomi de öğrenmek için çamurdan figüratif heykeller yaptım. Hala bu tarz heykeller yapmaktan son derece keyif alıyorum. Ama zaman içinde farklı materyaller kullanarak kendi yorumlarımı üç boyuta taşımak tarif edilemez bir duygu. Yakın zamanda sergi açmayı düşünüyor musunuz? Tarihi henüz belli olmamakla birlikte KasımAralık ayı gibi Arte İstanbul sanat galerisinde sergi açma planlarım var. Şu an onun çalışmaları içerisindeyim. Heykel yaparak stresten uzaklaştığınızı bir demecinizde belirtmiştiniz. Peki, sağlıklı yaşam için nelere dikkat edersiniz? Öncelikle, sağlık kontrollerimi aksatmamaya özen gösteriyorum. Beslenme olarak olabildiğince öğün atlamamaya dikkat ediyorum. Ayrıca bol su içmenin sağlık için oldukça yararlı olduğuna inanıyorum. Her gün mutlaka ez az 2,5 litre su içiyorum. Mutfakla aranız nasıl? Evde yemekleri siz mi yapıyorsunuz? Küçüklüğümden beri mutfakla aram her zaman çok iyiydi. Annem çalıştığı için çoğu zaman yaşımın küçük olmasına rağmen yemekleri ben yapardım. Zorunlu olarak pişirilen yemeklerin dışında sezonuna göre reçel ya da yaz sonu domates alıp salça yapardım. Üstelik bundan son derece keyif de alırdım. Şimdi ise klasik yemekler yerine yeni tatlar keşfetmeyi, değişik lezzetleri karıştırıp test etmeyi seviyorum. Can’ın yemekle ilişkisi benim mutfakta fren yapmamı gerektiriyor! Özellikle tatlılara ve karbonhidratlara oldukça düşkün. “Baba” kelimesinden sonra söylediği ikinci kelime “Pilav”dı! Mehmet ise yemek konusunda son derece uyumludur. Asla yemek seçmez. Çorbanın her çeşidine düşkündür.Yaz-kış mutfakta mutlaka bir çeşit çorba bulunur. Spora vakit ayırabiliyor musunuz? Açık konuşmak gerekirse disiplinli bir şekilde spor yapamıyorum. İstikrarlı olamasam da zaman zaman yürüyüş yapmaya çalışıyorum. Yaz aylarında ise daha çok yüzmeye vakit ayırıyorum.

Yüzmeden bahsetmişken eşiniz Mehmet Aslantuğ’un denize olan tutkusu çok büyük. Sizin denizle aranız nasıl? Yelkenli Mehmet için bir yaşam biçimi. Bense tekne kültürünü onunla tanıdım. Daha önce türleri hakkında bile fikrim yoktu! Balayımızda, yelkenli kiralayıp nerdeyse karaya ayak basmadan rüya gibi bir 10 gün geçirdik. Benim için müthiş bir deneyimdi. Can nerdeyse teknede büyüdü diyebilirim. Hala yaz aylarının belirli bir bölümünü Can’ın okul tatilinin sınırlı süresi içerisinde, sahibi olduğumuz yelkenli teknemizle kısa rotalara giderek geçirmeye çalışıyoruz. İleride uzun süreli bir tekne seyahati düşünüyor musunuz? Mehmet’in tekneyle dünya turuna çıkma düşüncesi var. Bense onun hayalinin gerçekleşmesini dileyerek onu beklemeyi tercih edeceğim gibi… Türkiye güzeli ardından Avrupa güzeli seçildiniz. Yıllar güzelliğinizden hiçbir şey eksiltmiyor. Bunun sırrını bizlerle paylaşabilir misiniz? Güzel iltifatınız için öncelikle teşekkür ederim. Ancak hayatım boyunca cilt bakımı yaptırmadım desem yalan söylemiş olmam! Tabii ki sigara tüketicisi olmamam, günlük hayatta makyaj yapmamam, gece ne olursa olsun yüzümü temizleyip nemlendiriyor olmam cildim açısından önemli avantajlar. Bu arada genetik faktörleri de unutmamak gerek ki ben bu açıdan sanırım şanslı bir kadınım. Biraz da annelik sanatı üzerine konuşacak olursak anne Arzum Onan’dan bahseder misiniz? Oğlunuz Can ile ilişkiniz nasıl? Can artık 13 yaşında bir ön ergen! Nerdeyse boyuma yaklaştı! Davranışları, hali, tavrı, sesinin tonu bile her geçen gün gözlemleyebildiğimiz bir farkla değişiyor. Ona her baktığımda gurur duyuyorum ve hayatımda yapmış olduğum en güzel ve en doğru şey olduğunu düşünüyorum. Tabii ki büyük şehirlerde çocuk yetiştirmenin zorluğunu sık sık hissediyoruz. Bunun bir tür yarışa döndüğünün ve büyüdükçe daha da zorlaştığının farkındayım. Ama Can’ın mülayim tavrı, adaletli ve hakkaniyetli oluşu tek çocuk olmasına rağmen bu zorluğu minimumda hissetmemizde en büyük etken. Can’ın hobileri nelerdir? Can altıncı sınıf öğrencisi. Derslerinde de gayet başarılı. Yaşıtı her çocuk gibi belirli sınırlar

69


Yaşam

12 Mayıs Anneler Günü ile ilgili neler söylemek istersiniz? Can’ın doğumundan itibaren her anneler günü benim için daha bir anlamlı oldu. Ama ilk defa kendi küçücük elleriyle boyadığı ahşap kutu ve onu verirken gözlerindeki ışıltı asla unutamayacağım bir andır. Dileğim, anne olmak isteyen bütün kadınların dualarının kabul olmasıdır.

dâhilinde olmak üzere play station oynamayı ve bilgisayarda vakit geçirmeyi çok seviyor. Küçüklüğünden beri legolara düşkündür. Ayrıca resim yapmayı çok sever. Meslek olarak televizyon dünyasını seçmesini ister misiniz? Hangi mesleği seçerse seçsin onu gönülden destekleriz. Özel bir tercihimiz yok; ancak sanatın herhangi bir dalına bulaşması bizi çok mutlu eder. Araba

: Cherokee Jeep

Cep telefonu

: Ipone

Albüm

: Norah Jones

Mekân

: Evim

Spor

: Yüzme

Parfüm markası : 20 yıldır Salvador Dali

Eşiniz Mehmet Aslantuğ ile örnek bir evliliğiniz var. Yeni evli çiftlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Tavsiye vermemin doğru olacağını düşünmüyorum. Fakat günümüzde sabrın ve özverinin iyice tükendiği bir gerçek. Dolayısıyla saygısını yitiren ilişkilerin evlilik hayatını olumsuz yönde etkilediğini söyleyebilirim. Bu konuda çok inandığım bir cümle var: “Her ilişki kendi istisnasını yaşar.’’

Tercihlerim

Ruj markası

: Özel bir markam yok!

Kitap

: Eckhart Tolle’nin Var Olmanın Gücü’nü okuyorum.

DVD

: En son Hunger Games adlı filmi izledim ve çok beğendim.

Tatil rotası

: Birçok değişik yerle birlikte çoğunlukla Bodrum.

Ayakkabı markası : Markalarla aram pek iyi değil! Aksesuar

: Özel bir aksesuar takıntım yok!

70


Yaşam

Hayallerinizin Gerçeğe Dönüşmüş Hali Peri masallarındaki gibi muhteşem bir düğün ile evlenmek her genç kızın hayalidir. Yemyeşil bir doğada mis gibi çiçek kokuları arasında “EVET” demeyi kim istemez ki?

Kır Düğünleri 71


Yaşam

Hava durumuna göz atın En özel gününüzün kâbusa dönüşmesini istemiyorsanız düğünü planladığınız tarihteki hava durumunu mutlaka detaylıca inceleyin. Aylık tahminlere göz atın. Olası yağmur ve rüzgâr riskine karşın üstü tentelerle kapanabilen korunaklı mekânları tercih edin. Doğru mekânı seçin Kır düğünlerinin popüler hale gelmesiyle mekân alternatifleri de her geçen gün artıyor. Öncelikle size en uygun mekânların listesini çıkarın. Ziyarete gittiğinizde daha önce düzenlenmiş düğünler hakkında bilgi alın hatta mümkünse fotoğrafları inceleyin. Fikir almak oldukça işinize yarayacaktır. Davetli listenizin mekân için uygun olup olmadığına karar verin. Davetli sayınız fazla ise küçük bir bahçe seçimi misafirlerinizin iç içe oturmasına neden olacaktır. Mekân seçimi yaparken misafirlerinizin ulaşım sorunlarını göz önüne alın. Şehre fazla uzak mekânları tercih etmemenizde yarar var. Dekorasyonda sadeliğe yer verin Bahar ayları doğanın en canlı renklerini bizlere sunduğu zamanlardır. Yemyeşil çimlerin, rengârenk çiçeklerin beyaz masa ve sandalyeler ile uyumu son derece şık olacaktır. Masalara koyacağınız mor ve pembe renkli taze bahar çiçekleri ona uygun renkte peçetelikler ve mumluklar, etrafı süsleyecek renkli balonlar ile abartıdan uzak bir seçimi tercih etmeniz yerinde olacaktır. Masalara koyacağınız renkli kutulardaki düğün şekerleri ile davetlilerin ilgisini çekebilirsiniz.

Gelinlikte abartıdan uzak durun Evlilik kararı aldıktan sonraki en önemli aşama gelinlik modelini belirlemektir. Kır düğünlerinin diğer düğünlerden en büyük farkı gösterişten uzak olmasıdır. Bu fark gelinliğinize de yansımalıdır. Kabarık etek modellerinden uzak, daha sade, içerisinde rahatlıkla hareket edebileceğiniz modelleri tercih etmeniz sizi son derece şık bir gelin yapacaktır. Saçlarınızı açık bırakarak elinize alacağınız taze kır çiçeklerinden oluşan bir buket ile uyumlu bir taç takmanız seçtiğiniz konseptle bire bir uyum sağlamanıza yardımcı olacak detaylar arasında. Makyaj seçiminizde de olabildiğince doğal renkler kullanmalı, cildinizin hava almasını engelleyen, sıcakta akacak ürünleri kullanmaktan kaçınmalısınız. Kır düğünlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli detay ayakkabı seçimidir. Çimler üzerinde rahatlıkla hareket edebilmeniz için dolgulu ya da kalın topuklu modelleri tercih etmeli, ince topuklu modellerden uzak durmalısınız. Unutmayın siz düğünün en göz alıcı kişisisiniz. Gün boyu ayakta kalacağınızı göz önüne alarak ayakkabı seçiminde rahatlığı ön planda tutmalısınız. Profesyonel bir fotoğrafçı ile en özel gününüzü ölümsüzleştirin İleride çocuklarınızla resimlerinize bakıp bu mutlu gününüzü tekrar tekrar hatırlamak için profesyonel bir düğün fotoğrafçısı ile anlaşın. Seçeceğiniz bir dış mekânda çekim yaptırabileceğiniz gibi düğün boyunca en özel kareleri de farklı bir bakış açısıyla unutulmaz kılın.

72


Yaşam Gelinlikte abartıdan uzak durun Evlilik kararı aldıktan sonraki en önemli aşama gelinlik modelini belirlemektir. Kır düğünlerinin diğer düğünlerden en büyük farkı gösterişten uzak olmasıdır. Bu fark gelinliğinize de yansımalıdır. Kabarık etek modellerinden uzak, daha sade, içerisinde rahatlıkla hareket edebileceğiniz modelleri tercih etmeniz sizi son derece şık bir gelin yapacaktır. Saçlarınızı açık bırakarak elinize alacağınız taze kır çiçeklerinden oluşan bir buket çiçekle uyumlu bir taç takmanız seçtiğiniz konseptle bire bir uyum sağlamanıza yardımcı olacak detaylar arasında. Makyaj seçiminizde de olabildiğince doğal renkler kullanmalı, cildinizin hava almasını engelleyen, sıcakta akacak ürünleri kullanmaktan kaçınmalısınız. Kır düğünlerinde dikkat edilmesi gereken en önemli detay ayakkabı seçimidir. Çimler üzerinde rahatlıkla hareket edebilmeniz için dolgulu ya da kalın topuklu modelleri tercih etmeli, ince topuklu modellerden uzak durmalısınız. Unutmayın siz düğünün en göz alıcı kişisisiniz. Gün boyu ayakta kalacağınızı göz önüne alarak ayakkabı seçiminde rahatlığı ön planda tutmalısınız. Profesyonel bir fotoğrafçı ile en özel gününüzü ölümsüzleştirin İleride çocuklarınızla resimlerinize bakıp bu mutlu gününüzü tekrar tekrar hatırlamak için profesyonel bir düğün fotoğrafçısı ile anlaşın. Seçeceğiniz bir dış mekânda çekim yaptırabileceğiniz gibi düğün boyunca en özel kareleri de farklı bir bakış açısıyla unutulmaz kılın.

Ağır yemek seçiminden kaçının Menüyü oluştururken yaz dönemine giriş yaptığınızı unutmayın. Hazmı kolay, hafif yiyeceklerden oluşan mevsim sebze ve meyvelerinin ağırlıklı olduğu bir menü tercih edin. Düğün pastanızı konsepte uygun seçmeye özen gösterin. Taze meyvelerden yapılmış bir pasta seçimi oldukça uygun olacaktır. Aynı zamanda dondurma ikramı da tercih edilebilir. İçecek olarak sıcakta konuklarınızı ferahlatacak içeceklere yer vermeye çalışın. Davetlileri girişte hoş geldin kokteyli ile karşılamanız oldukça hoş bir davranış olacaktır. İlk dans şarkınız sizi anlatmalı En özel gününüzde davetlilerin önünde yapacağınız ilk dansınız oldukça önemli. Sizde hatırası olan bir şarkıyı tercih etmeniz anılarınızı canlandıracaktır. Eğer ortak bir şarkınız yoksa Righteous Brothers’tan Unchained Melody, Frankie Valli’den Can’t Take My Eyes On You, Shina Twain’den From This Moment, Bryan Adams’tan Everything I Do seçimlerini not alın. İlk dansınızı unutulmaz kılmaya yardımcı olacaklardır. Pasta keserken daha hareketli seçimler yapabilir, çiçeğinizi atarken Beyonce’tan All The Single Ladies parçasıyla bekâr kız arkadaşlarınızla coşkulu anlar yaşayabilirsiniz. Düğün boyunca sahne alacak bir canlı müzik grubuyla anlaşmanız, hem konuklarınızın hem de sizin oldukça eğlenceli anlar geçirmenizi sağlayacaktır.

73


Yaşam

Düğüne 1 gün kala bunları yapın

*Düğün mekânına gidip son kontrolleri yapın *Menüyü gözden geçirin *Müzik listesine bir kez daha bakın *Gelin arabasının zamanını belirleyin *Kuaförünüzle konuşun istediğiniz saç ve makyaj modelini teyit ettirin. *Bahşiş zarflarını hazırlayın *Balayı bavulunuza eklenecekleri hazırlayın *Manikür, pedikür ve geri kalan bakım işlerinizi halledin *Rahatlamak için masaja gidin *Erken yatıp büyük gün için enerji toplayın

Bunları Yapmayın

*Alkol almayın *Strese yenik düşmeyin *Sağlıksız yiyecekler tüketmeyin *Uykusuz kalmayın

74


Yaşam

Etiler’de yeşillikler içindeki sıcacık ortamıyla kendinizi adeta evinizde gibi rahat hissedeceğiniz Meet, açılalı 1 yıl olmasına rağmen herkesin beğenisi kazanmayı çoktan başardı. Dekorasyonun her detayına kadar bizzat kendisi ilgilenen mekânın sahibi Ali Erişkin, Meet ile ilgili detayları anlattı.

Etiler’de Huzur Dolu

Meet Bir Mekan

75


Yaşam Ne kadar süredir Etiler’de hizmet veriyorsunuz? 4 Şubat 2012’den beri burada hizmet veriyoruz.

doğrultusunda içinde gluten olmayan yemekler sunuyoruz.

Mekânınızda ne tür organizasyonlar düzenleniyor? Müşterilerimizin isteği doğrultusunda her türlü organizasyona yer veriyoruz. Mekânımızda iş yemekleri, toplu yemek organizasyonları, doğum günü ve bekârlığa veda partileri hatta nişan törenleri dahi düzenlenebiliyor. Ayrıca, belirli hafta sonları canlı müzik grubumuz sahne alıyor.

En beğenilen yemekleriniz hangileri? Meet köftemiz ve Meet burgerimiz müşterilerimiz tarafından oldukça beğenilmekte. Meet köftenin altına bazlama ekmeği kullanıyoruz. Yanında sos olarak patlıcan söğürtme ve katı cacık ile servis ediyoruz. Meet burgerimizde ince bir hamur ekmeği kullanıyoruz. Kıymamızın da lezzeti ile birlikte yemek için Kavacık’tan gelenler bile oluyor. Baby kabak ve zerdeçal ile hazırladığımız risottolu somonumuz da yiyenlerin beğenisini kazanan yemeklerimizden. Milföye sarılı keçi peynirli salatamız sağlıklı beslenmek isteyenler tarafından oldukça rağbet görmekte. Vejetaryen müşterilerimiz en çok kabak, sarı&kırmızıbiber, patlıcan, domates ve havuçtan oluşan sebze kulemizi tercih etmekteler. Tatlılarımızdan en çok beğenilenler arasında en başta kestaneli suflemiz olmakla birlikte tiramisu ve cheesecakelerimizi sayabilirim. Paketler halinde evlerine götüren müşterilerimiz dahi oluyor. Yemeklerimizin beğenilmesindeki en büyük etken menümüzdeki her şeyin burada yapılıyor olması. Hiçbir şekilde dondurulmuş yemek kullanmıyoruz. Dondurulmuş yemeğin lezzeti düşürdüğüne ve sağlık açısından zararlı olduğuna inanıyorum. Müşterilerimizin sağlıklarına ve damak tatlarına her zaman öncelik verdik bundan sonra da vermeye devam edeceğiz.

Mekân kapasiteniz ne kadar? Kapalı alanda 60 kişi, açık alanda ise 40 kişiye kadar ağırlayabilmekteyiz. Düzenlenen partilerde ise ayakta 120 kişiye kadar yer verebildiğimizi söyleyebilirim. Müşterilerinize en çok hangi ülke mutfaklarını sunuyorsunuz? Makarnaları, pizzaları ve tatlılarıyla meşhur İtalyan mutfağı ağırlıklı olmak üzere, Uzakdoğu mutfağından noodleları, Meksika mutfağından fajitaları ve wrapları, Fransız mutfağından da sosları kullanarak müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz. Menümüzde toplam 66 adet yemek ve tatlı çeşidimiz mevcut. Müşterilerinizin özel talepleri oluyor mu? Müşterilerimizin talepleri doğrultusunda da yemekler hazırlamaktayız. Adaçayı soslu bonfile ya da rakı soslu levrek gibi özel istekleri hazırlayıp davetlerde yer veriyoruz. Ayrıca gluten alerjisi olan müşterilerimiz de olabiliyor. Onlar için de istekleri

İnsanlar neden Meet’i tercih etmeli? Müşterilerimizin kendilerini evindeymiş gibi rahat hissedebilecekleri samimi ve sıcak bir ortam

Adres: Akat Mahallesi Tepecik Yolu Sokak Alkent Sitesi, Çarşı Blok No: 13 / 32 | Etiler Hafta içi 9.00-00.00 Hafta sonu: 9.00-04.00 saatleri arasında açık. www.meet.com.tr Tel: 0212 352 85 46

76


Yaşam

yaratmaya çalıştık. Sabah kahvaltıya gelip akşam yemeğini yiyip giden çok müşterimiz oluyor. Yaz sezonuna giriş yapmak üzereyiz. Açık havada yeşillikler içerisinde keyifli ve huzurlu vakit geçirmek isteyenler bizi tercih edebilirler. İstanbul’da bu alanda fazla bir imkân yok maalesef. Ayrıca otopark sorunumuzun olmayışı da büyük bir avantaj sağlıyor. Gelen müşterilerimiz sitenin otoparkına rahatlıkla arabalarını park edebiliyorlar. Meet ile ilgili yeni projeleriniz var mı? İş çıkışı çalışanların gelip stres atıp sohbet edebilecekleri after work partyler düzenleme çalışmalarımız devam ediyor. İlerleyen zamanlarda İstanbul’da ikinci bir şube açmak planlarım arasında. Nişantaşı, Taksim ya da Anadolu yakası taraflarında ikinci bir Meet neden olmasın?

* Haftanın her günü sabah kahvaltısı mevcut. Hafta sonu sevdiklerinizle beraber bahçede yeşillikler arasında keyifli bir kahvaltı için tercih edebilirsiniz. * Frozen limonata ve mojito çeşitleri ile sıcak havalarda kendinizi serinletebilirsiniz. * Müzik seçimi olarak 80’ler & 90’lar ağırlıklı olmak üzere her akşam dj eşliğinde eğlenebilirsiniz.

* Gündüzleri bir yandan gazetenizi okurken bir yandan damla sakızlı Türk kahvenizi içebilirsiniz. Damla sakızı özel olarak Sakız adasından geliyor. Tabii lezzetinin sırrı da… Müdavimleri içmeye doyamıyor. * Şener Şen, Orhan Gencebay, Hıncal Uluç, Bülent Ersoy, Demet Akalın, Osmantan Erkır, Pelin Karahan mekâna sıkça uğrayan ünlüler arasındalar.

77


Yaşam

Nasıl Çekilir?

İyi Fotoğraf D

Kenan Kazanak

ünya üzerindeki birçok kişi tarafından belki de en sevilen hobilerden birisi… Tarihi 1800’lü yılların başlarına kadar dayanan fotoğraf sanatı, günümüzde dijital ortamda görüntülenen sistemlere kadar gelişme göstermiştir. Temel olarak fotoğraf, objeye çarpan ışığın mercekten geçerek bir alıcının üzerine düzlem olarak yansımasıdır. Geçtiğimiz 10-15 sene öncesine kadar gümüş kimyasal içerikli filmler alıcı görevi görmekte iken negatif filmler şu an yerlerini yüksek çözünürlükteki sensörlere bırakmıştır. Fotoğrafçılığın önemli unsurları; ışık, mercek ve sensör (alıcı)dür. Işık ne kadar doygun ve doğru bir açıyla objeye çarpıp mercekten alıcıya düşerse görüntü kalitesi o denli iyi olur. Işığın objeden alıcıya düşmesine yardımcı olan merceğin kalitesi de çok önemlidir. Mercek ne kadar kaliteli olursa netlik aynı oranda artar. Günümüzde fotoğrafçılık ile ilgili yanlış kanılardan birisi de fotoğraf makinelerinin piksel sayısının yüksek olmasının fotoğraf kalitesini artırdığıdır. Ancak esas olan merceğin saydamlık kalitesidir. Lensimiz ne kadar kaliteliyse görselimiz o denli berrak ve canlı olur. Bazı durumlarda küçük bir lens iyi bir fotoğraf makinasından çok daha pahalı olabilmektedir. Türkiye’mizin doğası, kültürü, yüzyıllar boyunca hükümdarlıklar sürdürülmüş tarihi fotoğraf severlere çok güzel çekim imkânları sunmaktadır. Yurt dışından özellikle bu güzellikleri görüntülemek için pek çok fotoğraf tutkunu ülkemizi ziyaret etmektedir. * Fotoğrafçılığa yeni başlıyorsanız SLR tarzı fotoğraf makinesi seçmeniz yeterlidir. Çekmekten hoşlandığınız obje tarzları için özel objektif almanız çok önemli. Bu size istediğiniz fotoğraf kalitesini elde etmenizi sağlayacaktır. Örneğin; çiçek, kelebek gibi yakın çekim tarzından hoşlanıyorsanız 60 mm bir objektif işinize oldukça yarayacak bir seçimdir. * Uzaktaki objeleri yakınlaştırmaya ilginiz varsa “tele’’ adını verdiğimiz objektiflerin tercih edilmesi ile istediğiniz kareyi kolayca yakalayabilirsiniz. Bunun gibi birçok konu için geliştirilmiş çok çeşitli objektif yelpazesi bulunmaktadır. Makinenizi satın alırken çekmek istediğiniz tarzı fotoğrafçınızla paylaşırsanız size uygun objektifi belirleyebilirsiniz. * Çekilecek objeler eğer insanlardan oluşmaktaysa objektifinizi kişilerin ortasına denk getirmeniz daha 78


Yaşam doğrudur. Boy fotoğrafı çekecekseniz objektifinizin yerden yüksekliği çekilecek kişinin yarı hizasında olmalıdır. Aksi halde bacaklar veya üst beden kısmı objektifinizin yuvarlak olması nedeniyle basık veya uzun olacaktır. Aynı şekilde porte çekimlerinde de objektifiniz kişinin ortasına denk gelmelidir. * Fotoğraf çekiminde iletişim çok önemlidir. Çekilecek kişilerle iletişim kurarken ne yapmak istediğinizi mutlak karşınızdakine anlatın. Eğer ki tebessüm etmesini istiyorsanız siz de çekerken tebessüm edin. Sert bir fotoğrafçı ifadesiyle karşı taraftan sıcak bir tebessüm alamazsınız. Aynı kareyi küçük farklı açılardan defalarca çekmekten kaçınmayın. Artık günümüzde film maliyeti gibi bir durum olmadığı için çok alternatifli görsel alınması daha iyi bir kare yakalamanıza yardımcı olacaktır. * Çekim yaparken dikkat etmeniz gereken en önemli konu ışık kaynağının hiçbir zaman objektifin içine girmemesidir. Sokakta bir objeyi çekerken güneşi makinanızın vizörüne baktığınız zaman görmemeniz gerekir. Aksi halde güneş ışığının gücü objeden yansıyan ışık gücünden fazla olması nedeniyle renklerin ve detayların kalitesi yeterli gelmeyecektir. * Eğer dış mekânda çekim yapacaksanız öğle saatlerine denk gelmemesine dikkat etmelisiniz. Öğle saatlerinde dik açıyla gelen güneş ışığı ışık patlamaları ve kişilerin yüzlerinde ve göz çukurlarında kontrast gölgeler oluşturacağı için dikkat etmenizde fayda vardır. Güneş ışığını arkanızda tutmanız renk ve kontrastlık dengesi açısından daha doğru olacaktır. Sabah ve akşamüstü saatleri çekim için daha uygundur. Ayrıca bulutlu havalarda ışık daha homojen olduğu için daha soft görüntüler elde edebilirsiniz. * Karanlık ve ışığın yetersiz olduğu durumlarda titreşimi ve bulanıklığı önlemek amacı ile tripot kullanmanız gerekmektedir. Bu şekilde istediğiniz süre içerisinde flaş kullanmadan pozlama yapabilirsiniz. Tripot üzerindeki kollar sayesinde istediğiniz açıyı verebilir ve makinenizin geri sayım modunu kullanarak tamamen titreşimsiz bir fotoğraf karesi elde edebilirsiniz. * Soğuk havalarda objektifinizin buğulanmamasına dikkat etmelisiniz. Sıcak bir ortamdan çıkarılan makinenizin objektifi ve alıcısı ani ısı değişmesi nedeniyle buğulanacaktır. Bu durumda makinenizi çekimden yirmi dakika önce çantasından çıkartıp hava derecesine kadar soğumasını beklemeniz en doğrusudur. Aynı durumlar soğuktan sıcağa geçişlerde de geçerlidir. * Objektif değişimlerinde tozlu ortamlarda olmamaya özen göstermelisiniz. Alıcı kısmına gözle görülemeyecek derecede yapışan tozlar fotoğraflarınızda rahatsız edici gölgeler oluşturabilir. Objektiflerinizin lenslerini güderi bezlerle temizlemenizi öneririz.

79


Yaşam

Zihinsel çalışma mı yoksa geleceğin günümüze yansıması mı?

Vefa Önal

ONSEPT K Otomobiller

K

onsept; nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve ortak bir ad altında toplayan genel tasarımdır. Hayatın her alanında olduğu gibi otomotiv dünyasında da konsept yani kavram felsefesini sıklıkla duyabiliriz. Bu bir zihinsel çalışma mı yoksa geleceğin günümüze bir yansıması mı? Markaların gelecekteki çizgilerinin, benimseyecekleri tasarım felsefesinin ve belki de geçirecekleri evrim niteliğindeki değişikliklerin bir habercisidir konsept. A’dan Z’ye kadar tüm otomobil markalarının 1950’li hatta daha eski yıllarda çalıştıkları özel konsept çalışmalar var. Bunların kaçı gerçek hayatta kendisine yer buldu bilinmez; ama çoğunun ruhu canlandı ve bugün hayranı olduğumuz birçok efsanevi modelin temelleri piyasaya çıktığı tarihten en az 10 sene önce düşünülmüş kavramlardı. Bu konuda kişinin ileri dönük ve geleceği görebilen geniş bir perspektife sahip olması

80


Yaşam

gerekir. Çünkü bu onun ortaya koyacağı zihinsel düşüncenin ileride ne derece etkili olacağını simgeler. Yani bugün düşündüğünüz ve yıllar sonra çığır açacak bir modelin hem markanın imajına katkı sağlaması hem de insanların üzerinde duygusal bağ oluşturması ana maddedir. Oluşturulan çizgiler, taslaklar ve tasarım harikaları çoğu zaman insanları etkilese de bazı özel çalışmaların abartılı olması da söz konusu olabilir. Çünkü bu bir hayal ürünüdür, düşüncedir veya belki de zihinsel bir aktivitedir. Eğer ki günlük hayata uyarlanması konusunda olduğu gibi aktarılıyorsa ya çok cesurdur ya da gerçekten markaların geleceğinin parlak olduğunun kanıtıdır. Otomobil dünyasının son yıllarda yükselen grafiği olan Hyundai’nin de konsept

açısından zengin bir sunumu söz konusu. 1974 yılında İtalya Torino Otomobil Fuarı’nda görücüye çıkan Hyundai Pony Coupe Concept markanın henüz yeni kurulduğu o yıllarda mantalitesini gözler önüne sermişti. Aradan geçen 39 yılda bir çok konsept çalışmayla geleceği hakkında ipuçları veren Hyundai, bugün tüm otomobil devlerini kıskandıran bir tasarım felsefesine sahip. Son olarak HND-9 adlı sıra dışı konsept ile dikkatleri üzerinde çeken Hyundai, modern premium çizgisi hakkındaki düşüncelerini bu modelle masaya sermiş oldu. Dizayn ve konsept çalışmaları kapsamında ikonik ve çığır açacak çizgilere yer veren uzman tasarımcılar, geleceğin Hyundai’lerinin nasıl olacakları hakkındaki sunumları şimdiden hazırlıyorlar. 81


Yaşam

Denizler Geleceğimizdir...

Sürdürülebilir Balıkçılık İçin El Ele

İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Menekşe

82


3

Yaşam

tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin su ürünleri potansiyeli oldukça yüksek olmasına karşın istenilen verim bir türlü yakalanamamıştır. Avlanan balık miktarı yılda 600 bin ton, tüketime baktığımızda ise yıllık kişi başı 8 kg.dır. Avrupa ülkelerinde ise ortalama 22 kg. dolaylarındadır. Yurt dışı ile kıyaslandığında ülkemizde balık tüketimi oldukça düşüktür. Tarım ülkesi olduğumuz için et ve buğday ürünlerini yemeyi daha çok tercih etsek de sağlığımız açısından balık tüketmemiz son derece mühimdir. Balığın insan sağlığı üzerindeki etkileri yurt dışında bilinen ve takip edilen bir konu olduğu için talep de o oranda artmaktadır. Bu da ihracat rakamlarının her geçen yıl artmasını sağlayan önemli bir unsurdur. Ülkemizin AB’ye ihraç ettiği en önemli hayvansal gıda balıktır. Ancak ne yazık ki herkesin imrendiği bir coğrafi konuma sahip eşsiz ülkemizin ve denizlerimizin kıymetini bilememekteyiz. Özellikle Karadeniz ve Marmara balıkçılık alanında en verimli iki denizimizdir. Türkiye’de balıkçılığın %70’i Karadeniz’de yapılmaktadır. Ne var ki ülkemize büyük oranda ekonomik katkı sağlayan balıkçılık sektörü her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Böyle giderse ileriki yıllarda çocuklarımız kendi denizimizden çıkacak balık bulamayacak duruma geleceklerdir.

Gelişmiş ülkelerde balıkçı gemilerine devlet tarafından destek sağlanmaktadır. Bizim ülkemizde de aynı destek olmalı, buzhanesi olmayan gemiler denize açılmamalı, balıklar sağlıklı olarak paketlenmelidir.

Denizler Kirletiliyor, Balıklar Ölüyor Deniz verimliliğini en düşürücü faktör olan deniz kirliliği ülkemizde her geçen yıl endişe verici düzeyde artmaktadır. Özellikle İzmit Körfezi’nde etrafında kurulan ağır sanayi tesisleri yüzünden bölgedeki balıklar mazot kokmakta, bünyelerinde insan sağlığına zarar verici maddeler birikmekte, çoğu balık da zararlı maddeler yüzünden ölmektedir. Karadeniz’deki kirlilik yüzünden hamsi ve diğer birçok balık türünde ciddi oranda azalma olmaktadır. Birçok balığın ise ne yazık ki nesli tükenmiştir. Ev atıklarının da deniz kirliliğindeki rolü büyüktür. 1 kilo atık yağ 1 ton deniz suyunu kirletmeye yetmektedir. Ayrıca denize atılan çöpler, dökülen kanalizasyonlar gibi birçok bilinçsiz davranış hem biyolojik çeşitliliğin azalmasına hem de ekosistemin zarar görmesine neden olmaktadır. Kirlilik denizdeki oksijen seviyesinde düşüşleri de beraberinde getirmektedir. Marmara’da oksijen azlığı balıkçılığı her geçen gün daha çok tehdit etmektedir. Amatör Balıkçılar Sektöre Zarar Veriyor Avlanmanın zararlı yöntemlerle ve tecrübesiz kişilerce yapılması geçmişten günümüze birçok balığın neslinin azalmasına hatta tükenmesine neden olmuştur. Balıkçılık son derece emek ve tecrübe isteyen bir meslektir. Sürdürülebilir balıkçılık için iş ehli olan insanlara bırakılmalıdır. Dünyada da bu böyledir.

83


Yaşam

Ülkemizde balık tüketimi kişi başı 8 kg. dır. Bu son derece düşük bir rakamdır. Çocuklarımızı fast - food tarzı gıdalardan uzak tutmalı, balık yemeye teşvik etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki; sağlıklı beslenme sağlıklı bir neslin garantisidir. Balıkçılık Komitesi Şart Balıkçılıkta istenilen verimliliği elde etmek için su ürünleri politikasını belirleyecek bir bilim komitesinin kurulmasın son derece yarar olacaktır. Tarım Bakanlığı, üniversitelerin Su Ürünleri Fakültelerinden hocalar ve balıkçılığı profesyonel olarak icra edenler bir araya gelerek denizlerimizde ne kadar gırgır, trol, oltacı olacaksa karar vermeliler, limanların düzenlemesi ile ilgilenmeliler, açık deniz balıkçılığını destekleyici çalışmalar ile ülkemizin bayrağını dünya denizlerine taşınmasına yardımcı olmalılar. Gelişmiş ülkeler uluslararası sularda kendilerine düşen payı alırken bizim hala açık deniz balıkçılığında gelişemememiz ülke ekonomisi açısından büyük bir kayıptır. Kurallar Denizlerimizin Yapısına Uygun Konulmalı Bazı kurallar konulurken AB ülkeleri kıstas alınıyor. Oysaki bizim denizlerimiz ile onların denizleri arasında ne kadar fark olduğu gözden kaçıyor. Bizde avlanan balıklar göç balıklarıdır. Bu balıklar 10-35 metre arası göç ederler. Lüfer balıkları büyüdükçe İstanbul boğazından Marmara’ya oradan Ege’ye ve Akdeniz’e giderler. Göç yolları 24 metre ve daha sığ sulardır. Yasakla birlikte lüfer avcılığında istenilen verim alınamamaktadır. 24 metre sınırı balıkçıları büyük sıkıntıya sokmaktadır. Koruma alanları hariç derinlik yasağının 18 metreye indirilmesi verimlilik için oldukça önemlidir. Bir diğer önemli konu da balık boyudur. Ağ denize atıldığında 100 kasa İstavrit çıkıyorsa içinden 50 kasa da lüfer veya çinekop çıkabilmektedir. Bu balıkların boylarını ölçebilme şansına sahip değiliz. Üstelik Lüferlerin %50’si 20 cm’in altında boya sahiptir. Boy yasağına uymayan balıkları canlı olarak denize bırakılsa da %90’ına yakını ölü olarak denize bırakılmak zorunda kalmakta bu da denizin ekosistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Lüferin boy yasağı 20 cm.’den 18 cm.’ye çekilmesi gereksiz balık ölümlerinin önüne geçmesine yardımcı olacaktır. 84


Yaşam

Enerji Verimliliği Ekonomiyi Etkiliyor

Daha Az Enerji

Daha Fazla Tasarruf

85


Yaşam

ïGereksiz ışıkları söndürün ïKullanılmayan aletleri fişten çekin ïTasarruflu ampul kullanın ïA sınıfı elektrik aletlerini tercih edin ïGün ışığından daha fazla

yararlanın

Melis Bitlis Ekonomi ve Enerji Politikaları Uzmanı Dünya Bankası Washington

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yüksek miktarlarda tüketilen petrol ve kömür gibi fosil yakıtlar, üretim ve tüketim sürecinde havaya bir kısmı toksik, bir kısmı da çevreye zararlı olan gazlar salar. Bu gazlar sera gazları olarak da bilinir, çünkü zamanla atmosferde birikerek sera etkisi yaratırlar ve iklim değişikliğine sebep olurlar. Değişikliğin etkilerini mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcaklık değerleri, zamansız gelen fırtınalar ve şiddetli yağış gibi doğa olaylarıyla gündelik hayatımızda hissediyoruz. Dünya Bankası, ülkelerin şu anki sera gazı salınımlarını azaltmaması halinde 2100’e kadar hava sıcaklıklarının dünya çapında ortalama 3 derece artacağını öngörüyor. Bu rakam kulağa o kadar yüksek gelmese de, küresel ısınmanın tarım alanlarının kuraklaşmasından deniz seviyelerinin yükselmesine kadar gündelik hayatımızı olumsuz yönde etkileyecek pek çok soruna sebep olacağını göz önünde bulundurmalıyız. Enerji verimliliğiyle azaltılan tüketim, gaz salınım oranlarını aşağı çekerek ileride yaşanacak sorunları kontrol altına almamıza yardımcı olur. Avrupa ve Amerika’da uzun bir geçmişi olan enerji verimliliği stratejileri bu ülkelere hem enerji harcamaları konusunda fayda sağlamış, hem de özellikle Avrupa’ya - yenilenebilir enerji teknolojilerini geliştirip diğer ülkelere satma fırsatı vermiştir. Yaşadığımız çevreyi daha uzun süre yaşanabilir kılmasının yanı sıra, tasarruflu enerji tüketimi

Türkiye ekonomisine de katkı sağlar. Hızla artan nüfus ve gelişen sanayi enerji tüketimini daha da artırmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun bilgilerine göre, 2011 yılında Türkiye’nin toplam enerji harcamaları 54 milyar 113 milyon 489 bin dolardı. Aynı sene enerji ithalatı, toplam ithalatın yaklaşık %22’sini oluşturdu. Eski ve etkin olmayan altyapı ve aletler tüketimi artırarak gereksiz enerji kaybına neden olmaktadır. Enerji üretimi sürecinde veya tüketim sırasında kaybedilen enerji bu rakamların giderek artmasına sebep oluyor. Enerji verimliliği politikalarını benimsemek gereksiz tüketimi en aza indirip milli enerji talebini düşürebilir ve Türkiye’nin enerji sektöründe %73’lere varan dışa bağımlılığını azaltabilir. Dışa olan bağımlılığı azaltırken aynı zamanda ülkenin enerji güvenliğini artırabilmek de mümkün. Enerji verimliliği stratejileri, enerji tasarrufu ve enerji güvenliği gibi direkt faydalarının yanı sıra, yeni istihdam alanları yaratarak dolaylı yoldan da ekonomiyi destekler. Araştırma-Geliştirme (ARGE), üretim, pazarlama gibi birçok farklı sektörde yeni iş alanları yaratır. Devletin sağladığı yeşil enerji ve enerji verimliliği sübvansiyonları özel sektörün bu alana ilgisini artırıp sektörü geliştirmeye yönelik finansal kaynak sağlar. Kısacası enerji verimliliği politikaları, milli ekonomiye pek çok yönden katkı sağlayan, geleceğe yönelik bir yatırım olarak düşünülmesi gereken bir stratejidir. Gündelik Hayatımızda Enerji Verimliliğine Neden Önem Vermeliyiz? Enerji verimliliği, bizim ve ailemiz için büyük önem taşıyor. Çünkü günlük yaşantımızda farkında olmadan her an enerji tüketmekteyiz. Otobüsle işe giderken, ofiste bilgisayarda bir rapor hazırlarken, ya da bir restoranda yemek yerken bile enerji tüketiminin bir parçası oluyoruz. Bireyler olarak en fazla tüketimi de farkında olmadan evlerimizde yapıyoruz. Konutlarda tüketilen enerji, Türkiye’deki toplam enerji tüketiminin yaklaşık %30’unu oluşturur. Konutlardaki enerji tüketiminin en büyük kaynağı ısıtma ve soğutmadır, o yüzden tüketim yazın çok sıcak ve kışın çok soğuk aylarda artar. Yapılan çalışmalara göre,

86


Yaşam Türkiye’de binalardaki enerji tasarrufu potansiyelinin %30 olduğu gözlemlenmiştir. Bu rakam, sanayi için öngörülen %20’lik orandan daha yüksektir ve ulaşım sektörü için öngörülen oranın iki katıdır. Dolayısıyla konutlarda sağlanacak her türlü tasarruf ulusal enerji tüketimini azaltıp ekonomiye katkı sağlayacaktır. Aktif tüketiciler olarak zaman zaman gereksiz enerji harcaması da yapmaktayız. Tükettiğimizi fark etmeden harcadığımız enerji ay sonunda elektrik ve gaz faturalarımıza yansımaktadır. Bu kayıpların bir kısmı, kolay değişikliklerle önlenebilir. Enerji verimliliği en basit ve uzun vadede en az masraflı enerji tasarruf metodudur. Ev ekonomisinde enerji verimliliğini elde etmenin birçok yolu vardır. Gereksiz ışıkların söndürülmesi, kullanılmayan televizyon, müzik sistemi gibi elektronik aletlerin fişten çekilmesi ve ısıtıcıların kullanım talimatlarına uygun kullanılması gibi pratik çözümler yıl içinde faturalarda %20-30’a varan azalma sağlar. Bunun gibi kurallara dikkat ederek aslında

ihtiyaç duymadığımız halde tükettiğimiz enerjiyi asgariye indirebiliriz. Kısa sürede uygulanabilecek benzeri çözümlerin yanı sıra, aile ekonomisine daha büyük katkıda bulunacak faaliyetler uzun vadeli yatırımlardır. Bu yatırımlar; enerji verimli aletler ve binaların enerji verimliliğini artıracak renovasyonlar olarak ikiye ayrılabilir. Enerji verimli aletler, kaliteyi ya da kullanıcının rahatlık standardını düşürmeden aynı hizmeti daha az enerji tüketerek verme felsefesiyle üretilirler. Hızla gelişen teknoloji sayesinde aynı hizmeti daha az enerji tüketerek sunabilen elektronik aletler evimizde verimli tüketim sağlamaktadır. Bu aletler, endüstride kullanılan yüksek üretim kapasiteli sanayii makinelerinden evimizde her gün kullandığımız ampullere kadar geniş bir ürün yelpazesi içerir. Beyaz eşya firmaları, gelişen teknoloji yardımıyla akıllı veya enerji verimliliği yüksek yeni ürünler piyasaya sürmektedir. Aynı şekilde televizyon, bilgisayar gibi gün içinde uzun saatler boyunca çalıştırılan ürünleri satın alırken enerji

Enerji verimliliğiyle azaltılan tüketim daha iyi bir geleceğin garantisidir. 87


Yaşam tüketimini kontrol etmek çok önemlidir. Elektronik eşyaların enerji kalitesini, harf sınıflandırmasından anlayabiliriz. Elektronik eşyaların yani sıra, ampuller de enerji tüketiminde önemli bir yer tutar. Aydınlatma, toplam elektrik enerji harcamalarının %20’sini oluşturur. Günümüzde eski ampullerin aksine, 20 yıla yakın ömrü olan ve benzerlerinden çok daha az enerjiyle daha kaliteli ışık yayan LED ampuller tüketicinin beğenisine sunulmuştur. Aile bütçesinde ekonomik tasarruf sağlamak için tercih yaparken kısa vadeli faydalardan ziyade uzun vadeli kazançlara odaklanmak gerekir. Enerji verimliliği artırılmış ürünler farklı teknolojik teknikler kullanılarak üretildiği ve kullanım ömürleri standart ürünlerden daha uzun olduğu için diğer seçeneklerden daha pahalıdır. O yüzden ilk bakışta bu ürünleri tercih etmek aile bütçesi için ekonomik bir adım olarak görünmese de, bu aletlerin uzun vadede sağladığı enerji tasarrufu enerji faturalarında belirgin bir farka yol açar. Mesela, kompakt floresan ampuller, standart ampullere oranla %75 daha az enerji harcar ve kullanım süreleri standart ampullere göre 6-10 kat daha uzundur. Yani standart bir ampulden daha pahalıya mal olmasına rağmen, uzun süre kullanıldığı ve daha az enerji tükettiği için tüketiciye daha fazla tasarruf sağlar. Enerji verimliliğini artıracak renovasyonlar, müstakil evlerde ya da çok katlı binalarda

yapılabilecek, binanın enerji kalitesini yükseltmeye yönelik çalışmalardır. Dış cephe mantolama, kapı ve pencerelerin ısı kaybını önleyecek malzemelerle değiştirilmesi, su ısıtıcılarının yenilenmesi, duvarlarda ısıyı koruyacak ürünler kullanılması enerji verimliliği için önemli tadilatlardır. Benzeri yatırımlar, tadilat başlangıcında diğer malzemelere göre daha maliyetli yatırımlar gibi algılanmalarına rağmen, uzun vadede bu yatırımlar ev sakinlerine kayda değer ekonomik tasarruf sağlar. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) raporlarına göre Türkiye’de 2000’den sonra yapılan binalar bile Avrupa Birliği’nde benzeri iklim bölgelerinde aynı zamanda inşa edilen binalara nazaran %50 daha fazla enerji tüketmektedir. Yapılacak enerji verimliliği tadilatlarıyla, yüksek enerji maliyetlerini azaltmak, eski binaları bile enerji tüketimi açısından yenilemek mümkün. Gittikçe azalan küresel enerji kaynakları ve yükselen enerji fiyatları enerji tasarrufunu hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline getiriyor. Bu yeni düzende enerji verimliliğinin doğaya ve ekonomiye sağladığı katkıları anlamak ve bu yeni stratejileri kendi çevremize nasıl adapte edebileceğimizi öğrenmek hızla gelişen sektöre uyum sağlayabilmemiz için en önemli adim. Enerji verimliliğinin faydalarını evimiz ve gündelik hayatımıza yansıttığımızda elde edeceğimiz sonuçlar uzun vadeli maddi ve ekolojik kazançlar olacaktır.

Aile bütçesinde tasarruf sağlamak için alınacak önlemler uzun vadede büyük kazançlar sağlar.

88


Yaşam

Türkiye’de Yenidoğan Bebeklerde Ölüm Oranı Avrupa Ortalamasını Yakaladı

Özellikle düşük doğum kilolu ve erken doğanlarda solunum, dolaşım ve enfeksiyon hastalıkları onların yaşamlarını tehlikeye sokuyor. Kötü beslenme, çevre koşulları ve yenidoğan bakım ünitelerinin yetersizliği bebek ölümlerinin başlıca nedenleri arasında yer alıyor.

89


Yaşam

Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı’nın Kutsal Projesi

Gül Mutlu - Serap Pehlivanoğlu

Prof. Dr. Müyesser Tuncer Anne ve Bebek Sağlığı vakfı Kurucusu

90


Yaşam

T

ürkiye’deki bebek ölüm oranlarını azaltmak, onların yaşam haklarını korumak amacıyla 1993 yılında Prof. Dr. Müyesser Tuncer’in önderliğinde kurulan Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı bu konuda birçok çalışma yapıyor. Bebek ölümlerinin azaltılmasında eğitimin önemine inanan vakıf, kendi bünyesinde ve çeşitli üniversitelerde görevli yenidoğan uzmanı 45 öğretim üyesi ile birlikte genç doktor ve hemşirelere bu dalla ilgili eğitimler düzenleyerek sağlık hizmetlerini çağdaş seviyelere çıkarmak için çalışıyor. Resim sergileri, toplu tiyatro gösterileri, kültür gezileri gibi sosyal etkinliklere de önem veren Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı geçtiğimiz Nisan ayında Harbiye Divan Otel’de toplu yemek organizasyonu eşliğinde basın daveti düzenledi. Türkiye’nin ihtiyaç duyulan illerinin yenidoğan bakım ünite eksikliğinin giderilmesi için halkımızı yardıma davet etmek amacıyla düzenlenen organizasyona, sosyal sorumluluk projelerine desteği ile her daim örnek teşkil eden İstanbul

Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun eşi Gül Mutlu ve “Çocuklar Gülsün Diye’’ derneğinin kurucusu sanatçı Gülben Ergen ile Sertab Erener, Nil Karaibrahimgil ve Berna Laçin de katıldı. Bebekler Ölmesin, Doğanlar da Sağlıklı Yaşasın Davette söz alan vakfın Sosyal Sorumluluk Başkanı Zuhal Ramazanoğulları, 20 yıl önce “Bebekler ölmesin, doğanlar da sağlıklı yaşasın’’ gayesi ile çıktıkları yolda aynı şevk ve hızla yürüdüklerini belirterek her yıl iki üniversitede yenidoğan ile ilgili sempozyum verdiklerini söyledi. Yenidoğan bakım ünitelerinin yeterli sayıda olmadığına değinen Ramazanoğulları, Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı olarak her yıl en az iki şehre gerekli bakım ünitelerinin teminini yaptıklarının altını çizdi. Yurdun her alanına ulaşmanın maddi anlamda sıkıntı yarattığını da belirten Ramazanoğulları hayırsever vatandaşlardan projelerine destek bekledi. 91


Yaşam

Güçlü Ülke Sağlıklı Nesiller İle Olur Sosyal sorumluluk projelerinden hiçbir zaman desteğini esirgemeyen Gül Mutlu, anne ve bebek sağlığının toplumun gelişmesinde önemli bir rol oynadığını belirtti. Bir ülkede bebek ölümü ne kadar fazlaysa gelişmişliğin o derece azaldığını vurgulayan Mutlu, güçlü bir ülke için sağlıklı nesiller yetiştirmenin önemini vurguladı. Projede yer almaktan dolayı gurur duyduğunu sözlerine ekleyen Mutlu, anne ve bebek sağlığını korumak için her daim çalışmaya ve desteğe hazır olduğunu söyledi. Yenidoğan Ölümleri Giderek Azalıyor Çocuk Hakları İzleme Komitesi Başkanı Prof. Dr. Türkan Dağoğlu yenidoğan konusunun bir meslek değil yaşam tarzı olduğunu vurgulayarak mesleği sevmenin başarı oranını artırdığına değindi. Bilimsel olarak yenidoğanı topluma tanıtmayı hedefledikleri belirterek, yenidoğan ölümlerinin binde 130’lardan binde 7’lere düştüğünü ve Unicef’in bunu konuda Türkiye’nin başarısını kutladığını söyledi. Son 10 senede bakanlığın devlet hastanelerine yaptığı yatırımların, doktor ve hemşire eğitimlerinin sonucunda gelinen noktanın oldukça gurur verici olduğunu sözlerine ekledi. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bebek ölümlerinin binde 5’in altında olduğunu söyleyen Dağoğlu, onların 50 senede kaydettiği ilerlemeyi bizim 10 senede gösterdiğimizin altını çizdi. Gündemde

olan anne sütü bankası projesinin de çok yakında faaliyete geçeceğini söyleyerek bunun bebeklerin sağlıklı beslenebilmesi için son derece yararlı bir gelişme olacağını ifade etti. İkizlerim Prematüre Doğdu, O Ruh Halini İyi Bilirim Türkiye genelinde başlattığı “Çocuklar Gülsün Diye’’ projesi kapsamında 13.anaokulunu açan 3 çocuk annesi Gülben Ergen prematüre konusunda deneyimlerini misafirler ile paylaştı. İkizlerinin doğumunun 28. haftada gerçekleştiğini ancak 2,5 ay sonra normal bakıma geçilebildiğini anlattı. Yenidoğan bakım ünitesini yaşamayı tasavvufa benzeten sanatçı bunu bir annenin yaşayacağı en önemli süreç olduğunu, bu sayede her gün kabullenmeyi, sabretmeyi ve şükretmeyi öğrendiğini söyledi. Doğdukları zaman çocuklarının bir karış boyunda olduğunu söyleyerek iyileşeceklerine dair umudunu hiçbir zaman kaybetmediğini dile getirdi. Çocuklarının şimdi anaokulu çağına yaklaştıklarını ve gayet sağlıklı olduklarını sözlerine ekleyen Ergen, Türkiye’nin İstanbul’dan ibaret olmadığını bütün bebeklere fırsat eşitliği sağlanması gerektiğini önemle vurguladı. Erken doğmuş ve bakıma muhtaç bütün bebeklerin iyi doktorlar, iyi hemşireler ve bakım ünitelerinde yaşama hakkı olduğunu söyleyen Ergen, Anne ve Bebek Sağlığı Vakfının bu konudaki çalışmalarını takdirle karşıladığını belirtti.

92


Yaşam

Meleğimin İsmini Söyler Misin?

Bana, okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız söyleyeyim: Annemdir. (ABRAHAM LINCOLN)

Cennet anaların ayakları altındadır. (HZ. MUHAMMED)

Hiç kimse, kollarında bir çocuk tutan anne kadar çekici ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar saygıdeğer değildir. (GOETHE)

Kadınlar zayıftır ama anneler kuvvetlidir. (VICTOR HUGO)

93


Yaşam

Bir zamanlar doğmak üzere olan bir bebek varmış. Dünyaya geleceği gün Tanrı’ya sormuş: ‘Tanrım, bu kadar güçsüz, savunmasız ve küçükken dünyada nasıl yaşayacağım?’ ‘Meleklerim arasından bir tanesini senin için seçtim, O seni bekliyor olacak ve seni daima koruyacak.’ ‘Burada her gün eğleniyorum, gülümsüyorum, ben burada çok mutluyum.’ ‘Meleğin her gün sana şarkı söyleyecek, seni ninniler ile uyutacak, onun sevgisini daima hissedecek ve mutlu olacaksın.’ ‘İnsanlar benimle konuştuklarında dillerini bilmeden onları nasıl anlayacağım?’ ‘Merak etme, meleğin sana dünyadaki en güzel sözleri söyleyerek sana konuşmayı öğretecek.’ ‘Seninle konuşmak istediğim zaman ne yapacağım?’ ‘Meleğin sana ellerini açıp tüm kalbinle dua etmeyi öğretecek.’ ‘Dünyada kötü insanlar varmış, beni kim koruyacak?’ ‘Meleğin senin her daim yanında olacak, her türlü kötülüğe karşı seni koruyacak.’ ‘Ama seni bir daha göremeyeceğim…’ ‘Meleğin sana benden devamlı bahsedecek, sen göremesen de ben hep seninle olacağım.’ O sırada cennette bir sessizlik oluşur, bebek dünyaya gitmek üzere olduğunu anlar ve: ‘Tanrım, şimdi gidiyorum, lütfen meleğimin ismin söyler misin?’ ‘Meleğinin isminin bir önemi yok sen ona ‘ANNE’ diyeceksin.’

Anne… Hayatımızın vazgeçilmezi, en yüce duygular ile sevilmeyi hak eden cennetin ayaklarının altına serildiği kutsal varlık… Dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren karşılıksız sevgiyle bağlandığımız, küçükken başımıza bir şey geldiğinde adını sayıklayarak ağladığımız, her türlü sıkıntımızda yanımızda olan yaşamdaki en büyük destekçimiz… Dokuz ay boyunca bizi karnında taşıyan, bin bir acıyla dünyaya getiren, hasta olduğumuzda sabahlara kadar başımızda bekleyen hakkını asla ödeyemeyeceğimiz fedakâr insan… Hayatımız boyunca birçok kişi tanırız, severler, iyilik yaparlar, belki de yeri gelir yardım ederler; ancak hiçbiri annenin evladına hissettiği çıkarsız ve içten duygularla değildir. Kimi zaman kalbini kırmışızdır, sözlerini dinlemeyip kendi yolumuzdan gitmeyi tercih etmişizdir; ama mutlaka o yolun sonu annemizin dediğine çıkmıştır. Mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü… Ülkemizde 1955 yılından bugüne kutlanan bu özel günün tarihi ise çok eskilere dayanıyor. Yunan mitolojisinde Tanrıların anası olarak adlandırılan Rhea onuruna bahar döneminde festivaller düzenlenerek binlerce yıl kesintisiz devam etmiş. Antik Romalılar da İsa’nın doğumundan 250 yıl öncesinden doğurganlığı ve bereketi simgeleyen ana tanrıça Kibele onuruna Hilaria ismi ile bahar festivalleri düzenlemişler. 1600’lü yıllarda ise İngiltere’de ‘mothering day’ (annelik pazarı) adı ile şenlikler düzenlenmiş, annelere çiçekler verilerek mothering cake (annelik keki) yapılarak bu güzel günü kutlamışlar. Anneler Günü’nün resmi olarak kutlanmaya başlanması ise Anna Jarvis ile olmuştur.

94


Yaşam 1908 yılında ABD’li Anna Jarvis annesini kaybetmiş, onun ölümünden oldukça etkilenen genç kız annesinin ölüm yıldönümünde toplandığı arkadaşlarına, ‘Yılın bir gününü annelerimize ayırarak onlara olan vefa borcumuzu ödeyelim’ önerisinde bulunmuştur. Önerisi ABD kongresi tarafından kabul görülen bu özel gün, her yıl mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü adı ile kutlanmaya başlanarak gelenek diğer ülkelere de yayılmıştır. Anne sevgisi elbette tek bir güne sığmayacak kadar büyük; annemize vereceğimiz ister çiçek olsun ister pahalı bir hediye hepsi onların bizlere yaptıkları karşısında okyanusta bir damla… Ancak bu özel günde annelerimizin ne kadar değerli olduğunu onlara bir kez daha hissettirip, onları mutlu edebilmek adına bizim için güzel bir fırsat… Değerlerini bilelim… Geç olmadan!...

95


Spor

Egzersizi Öğleden Sonra Yapın İnsan organizmasında her şey biyolojik ritim halindedir. Bu ritim gün boyunca değişir. O nedenle egzersizi doğru saatte yapmanız sağlığınız açısından çok önemlidir.

96


Spor

Alışkanlıkları Göz Ardı Etmeyin!

Sabah erken uyanıp kendilerini çok enerjik hissedenler egzersiz tercihlerini birkaç şarta uymak kaydıyla sabahtan yana kullanabilirler:

Dr. Haluk Saçaklı Kaliteli Yaşam Danışmanı

Biyolojik Saatiniz

• Gece 24.00’ten itibaren organizma, kendini yenileme sürecine sokar. • Gün boyunca fiziksel hareketliliği en üst düzeyde olan süreç sona ermiş olup, artık istirahata ihtiyaç duyulma süresi başlamıştır. • Gece boyunca insan, bedeni için daha az enerji harcamaya başlar. • Uyku süresince iç organların çalışmalarının devamı için kan daha çok karın bölgesine yoğunlaşır. • Sabah 06.00’da stres hormonlarının artımıyla vücut uyanmaya başlar. (Vücudunuzun daha çabuk uyanmasını istiyorsanız, yatakta gevşeme hareketleri yapabilirsiniz.) • Saat 07.00’de vücut halen istenilen güçte değildir. Ama harcanan organik enerji düzeyi artmaya başlamıştır. • Saat 09.00’da vücut iyice dinlenmiş, kuvvetlenmiştir. • Egzersiz için öğleden önceki en iyi saat vücudun tam formuna kavuştuğu 10.00’dur. Kuvvet artımına yönelik ağırlık çalışmaları için ideal bir saattir. • Sabah çok erken saatlerde egzersiz yapmanın sakıncaları olabilir. Gereksiz yere kalbe ve dolaşıma yüklenmiş olursunuz.

97

• Kesinlikle temposu yüksek nefes nefese kalacak yoğunlukta egzersizler tercih edilmemelidir. • Ağırlık kaldırmak gibi direnç gerektiren çalışmalar erken saatlerde yapılmamalıdır. • Eğer kişide şeker düşüklüğü varsa kesinlikle aç karnına egzersiz yapmamalıdır. (Aç karnına yapılan egzersizler aynı zamanda kas kaybına da neden olur) • Hipo glisemisi (şeker hastalığı) olanlar kahvaltıyı yaptıktan en az 1-1,5 saat sonra egzersize başlamalıdır.

Doğru saat diliminde yapılan egzersizin yararının bir kat daha arttığını asla unutmayın.


Spor

Uyurken düşmüş olan kan şekerini yükseltmek için, 1 porsiyon mevsim meyvesi, 1 porsiyon ekmek / tahıl grubu ve 1 porsiyon peynir grubu tüketin.

En Uygun Egzersiz Saati • Öğleden sonra aerobik kapasitenin daha yüksek olduğu zamandır. • 12.00-14.00 arası vücudun dinlenmeye ihtiyacı vardır. • Saat 15.00’te enerji rezerv depoları tekrar dolmaya başlar. • Saat 16.00 egzersiz için ideal saattir. Tansiyon ve dolaşım mükemmeldir. • Saat 16.00-18.00 arası egzersiz yapanlar, akşam yemeğini egzersizden 1 saat sonraya planlamalıdır. (Bu yemeklerin bol sebze ve karbonhidrat ağırlıklı olmasına özen gösterilmelidir. Sindirimi zor olan etler akşam menüsünden uzak tutulmalıdır.) • Uyku bozukluğu çekenler kesinlikle gece 21.00’den sonra egzersiz yapmamalıdır.

98


Spor

Vücut Isısı Farklılıkları • Vücut ısısı sabah uyandığınızda 36.5 derecedir. • Gün boyunca bu ısıda 0.5 derecelik bir artış gözlenir. • Egzersiz sonrası vücut ısısı artar. • Bu nedenle sabah yapılan egzersizlerde ısı 36.5 dereceden 37 dereceye çıkarken akşama doğru ise 37 dereceden 38 dereceye yükselir. • Vücut ısısını olumsuz etkileyen bir diğer faktör de havanın nemidir. • Sabah havanın sıcaklığı 24 derece iken, vücut kendi ısısını daha kolay düşürebilir. • Öğleden sonra çevre ısısı 30 dereceye çıktığında rutubet ile birlikte organizmayı olumsuz etkileyecektir. • Eğer havada daha çok ısı molekülleri varsa ter cilt yüzeyinde rahatlıkla buharlaşamaz ve egzersiz anında stres artar.

99


Tarih

Tarihimize göz attığımızda Mayıs ayının Türk insanının hafızasına yer etmiş tarihî olaylara sahne olduğunu görürüz. Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Milli Mücadele’yi başlattığı 19 Mayıs 1919 ve İstanbul’un fetih tarihi olan 29 Mayıs 1453…

Prof. Dr. Fahamettin Başar Tarih Bölüm Başkanı

Tarihi Akışımızı Değiştiren Ay 19 Mayıs 1919 & 29 Mayıs 1453

Mayıs 100


Tarih

Savarona Yatı

İstanbul’un Fethi 1. Dünya Savaşı

O

smanlı Devleti, 1914-18 yılları arasındaki Birinci Dünya Savaşı sırasında özellikle Çanakkale’de ve güney cephesinde başarılı olmasına rağmen müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile birlikte mağlup sayılmış, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştı. Bu antlaşmanın maddeleri, altı yüzyıl devam etmiş olan Osmanlı Devleti’nin son bulması ve Türk milletinin idam fermanı hükmündeydi. Çünkü antlaşmaya göre Boğazlar bütün devletlere açılacak, Türk ordusunun silahları toplanarak donanma ile birlikte İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya gibi İtilaf Devletleri’ne teslim edilecek, bütün ordu terhis edilecek, limanlar, tüneller, telgraf ve diğer haberleşme vasıtaları İtilaf devletlerinin kontrolünde

olacaktı. Mondros Mütarekesi’nin en ağır maddesi ise İtilaf devletlerinin güvenlik için istedikleri yerleri işgal edecek olmasıydı. Böylece Osmanlı Devleti bu antlaşma ile İtilaf devletlerine tam anlamıyla teslim olmuş, Türk milletinin kaderi İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’ya bırakılmıştı. Nitekim bu devletler çok geçmeden Osmanlı Devleti topraklarını işgale başladılar. İtilaf devletleri donanmaları savaşla geçemedikleri Çanakkale boğazını bu antlaşma ile geçip İstanbul önlerinde demirlediler. İstanbul’un işgal edildiği bu sırada Fransızlar güney vilayetlerimizi, İtalyanlar Antalya ve civarını, İngilizler Güneydoğu Anadolu’yu, Yunanlılar ise İzmir’i ele geçirmişlerdi. Böylece Anadolu her taraftan işgale başlanmıştı. Bu işgal sırasında Türk milleti, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Kuva-yi Milliye bayrağı altında teşkilatlanarak işgal kuvvetlerine karşı mücadele etmeye çalışıyordu. İşte tam bu sırada Gazi Mustafa Kemal, Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Müfettişliği görevi ile Anadolu’ya gitmek üzere görevlendirildi. Bu görev, işgalcilere karşı Türk milletini harekete geçirmek için kaçırılmaz bir fırsattı. Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal bu görevi, vatanın ve milletin kurtuluşu için kullanacak ve Anadolu

101


Tarih insanını harekete geçirecekti. Nitekim rütbeli bazı arkadaşlarıyla birlikte 16 Mayıs’ta Bandırma vapuruyla İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkar çıkmaz hemen Anadolu’ya geçti ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk’ün önderliğinde başlayan bu mücadele, Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, ordusu dağılmış, binlerce şehit vermiş ve cephanesi kalmamış bir milletin yeniden dirilişinin başlangıç tarihi olmuştur. Atatürk’ün Samsun’dan Amasya’ya geçerek burada yayımladığı genelge; ardından Erzurum ve Sivas’ta yaptığı kongrelerle Türk milletinin kurtuluş mücadelesindeki azim ve kararlılığı büyük bir zafere dönüşmüş, 23 Nisan 1920’de Ankara’da yeni Türk devletinin temeli atılmıştır. 29 Mayıs 1453 tarihi ise; Türk tarihinin en önemli zaferlerinden birisinin gerçekleştiği, Osmanlı Devleti toprakları ortasında bir ada gibi kalmış olan İstanbul’un fethedildiği, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopolis’in Türk İstanbul olduğu tarihtir. İstanbul, bulunduğu yerin coğrafi ve stratejik önemi dolayısıyla tarih boyunca birçok millet tarafından ele geçirilmek istenmiş, bu amaçla defalarca kuşatılmıştı. Ancak surlarla çevrilmiş olan bu şehir, 1204 yılında düzenlenmiş olan Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Bizans’ın müttefiki Latinler tarafından zaptı dışında hiç kimse tarafından fethedilememişti. 1204-1261 yılları arasındaki Latin hâkimiyeti dönemi ise İstanbul’un bütün zenginliğinin yok olmasına sebep olmuş, Haçlılar buradan ayrılmak zorunda kaldıklarında alabildikleri her şeyi batıya götürmüşler, taşıyamadıklarını ise ateşe vererek tahrip etmişlerdi. Böylece Bizans’ın son yüzyıllarında İstanbul eski ihtişamını kaybetmiş, nüfusu azalmıştı. Bizans halkı Latinlerin 1204 işgalinde yaptıklarını unutmuyor, Latinlerin buraya tekrar sahip olma arzuları karşısında “İstanbul’da Latin külahı görmektense Türk sarığı görmek daha iyidir” diyordu. Osmanlı Devleti’nin 7. hükümdarı olarak 1451’de 19 yaşında ikinci kez tahta çıkmış olan Fatih Sultan Mehmed’in 29 Mayıs 1453 tarihinde gerçekleştirmiş olduğu fetih ise aslında bu şehir için bir kurtuluş olmuştu. Çünkü şehrin fatihi Sultan II. Mehmed, 54 gün süren kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453 Salı günü şehre girdiğinde, Ayasofya’da toplanmış olan din adamlarına ve halka, can ve mallarının güven içinde olduğunu ve rahatça evlerine gidebileceklerini söyledi.

Hıristiyan dünyasının doğudaki bin yıllık başşehri İstanbul artık Türklerin eline geçmişti. 29 Mayıs’ta gerçekleşmiş olan bu fetih, Türk ve dünya tarihinin en önemli olaylarından birisi idi. Bu fetihle Bizans İmparatorluğu sona erdiği gibi Ortaçağ kapanıp, Yeniçağ başladı. İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti için yükselme devri başlamış oldu. Fatih Sultan Mehmed, bu fetihle bir anda İslam dünyasının en büyük sultanı haline geldi. Artık Fatih’in gerçekleştirmek istediği imparatorluk düşüncesi için bir engel kalmamıştı. Fatih; Asya ile Avrupa’yı, Karadeniz ile Akdeniz’i birleştiren bu şehri Osmanlı Devleti’nin başkenti yaptı. İstanbul’un fethiyle Anadolu ve Rumeli’deki Türk toprakları bir bütün haline geldi. Dünyanın incisi sayılan İstanbul artık Türklerin elinde idi. Bu fetihten sonra Osmanlı Devleti, denizlerde de gelişme imkânı buldu. İstanbul’un fethedilmesiyle Osmanlı ekonomisi de canlandı. Ege Denizi ile Karadeniz’de Avrupalı tüccarların yerine artık Türk tacirleri almaya başladı. Fetihten birkaç gün sonra askeri ve donanmayı yerlerine gönderen Fatih, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında tam bir uzlaşma sağlamaya çalıştı. Hıristiyan cemaatlere din ve vicdan hürriyeti tanınarak Rum Patrikhanesi’ne tam bir dinî hürriyet verildi. Böylece Katolik baskısı altında ezilen ve çok defa siyasete alet edilen Ortodokslar, Türk idaresinde gerçek din hürriyetine kavuştular. Uzun süreden beri boş kalan patriklik makamına Gennadius Skolarius getirildi. Fatih bu siyaseti ile Papalığa ve Avrupa’ya karşı Türkleri tercih eden Ortodoksları kazandı. Aynı hoşgörü İstanbul’daki Ermeni ve Yahudi cemaatlere de gösterildi. Bunların dini liderleri de resmen tanındı. Bu sırada Galata’daki Cenevizliler de buranın anahtarlarını Fatih’e sundular. Cenevizlilere eskiden olduğu gibi serbestçe ticaret yapma hakkı verildi. Fatih’in bu hoşgörüsü, bütün insanlara karşı adaletle davranması ve hür düşünceye saygısı Osmanlı sarayını bazı Avrupalı sanatkârlara açtı. Toplumlar arasında yakın kültür ilişkileri kuruldu. Bu da Rönesans ve reformun doğuşunda önemli ölçüde etkili oldu. Fatih Sultan Mehmed, 29 Mayıs 1453’te gerçekleşmiş olan bu fetihten sonra, bir dünya başkenti yapmayı düşündüğü İstanbul’un tahrip olmasına izin vermediği gibi, fetihten sonra başlattığı imar ve iskân çalışmaları ile burasını kısa sürede dünyanın merkezi haline getirdi. Genç hükümdarın yaptığı idari düzenlemelerle İstanbul, eski sakinleriyle yeni sahiplerinin asırlarca bir arada, huzur içinde yaşadığı bir merkez oldu.

102


Psikoloji

Hayatta başarısızlık değil, öğrenme fırsatları var.

Doğan Cüceloğlu İletişim Psikolojisi Uzmanı

Başarı herkes için önemli bir kavramdır. Anne babalara ‘Çocuğunuzun okulda başarılı olmasını ister misiniz?’ diye sorulduğunda hepsinin cevabı doğal olarak “Evet” olacaktır. İşte, tam da burada sorulması gereken önemli bir soru ortaya çıkıyor: ‘Okul başarısını garanti etmeniz yaşam başarısını da beraberinde getirecek mi?’

Okul Başarısını Garanti Ettiniz Peki, Ya

Yaşam

Başarısı?

103


B Bir toplumda hesaba alınması gereken en önemli kişiler çocuklardır. ‘30 yıl sonra Türkiye’yi nasıl göreceksiniz?’ deseler “Bugün yetişen çocuklara bak! İşte, 30 yıl sonraki Türkiye o olacak” derim.

Psikoloji

aşarı birbirini takip eden alt başlıkları olan bir kavramdır. Okul başarısı- Meslek başarısı- Evlilik ve Aile başarısı ayrı ayrı önemlere sahiptir. Ancak hayatta bir önemli başarı vardır ki o olmadan kişi tam anlamıyla yaşamış sayılmaz: “Yaşam Başarısı.” Kişi kendine şu soruyu her zaman sormalı: ‘Bu hayatta ben var mıyım? Yaşadığım benim hayatım mı?’ Şöyle bir düşündüğümüzde kim bilir aldığımız kaç kararda başkalarının düşünceleri mevcut… Hangi okula gideceğimize, hangi mesleği seçeceğimize, kiminle evleneceğimize hatta çocuğumuzun adına bile başkası karar vermiyor mu? Peki, siz ne zaman yaşayacaksınız? Hayattaki en acı durum hayatı başkalarının kararlarına göre yaşamaktır. Eric Fromm ‘Yaşanmamış yaşamlar dünyadaki bütün kötülüklerin ve savaşların temelidir’ der. Kendi yaşamında var olabilmek, yaşamı anlamlı ve güçlü bulmak yaşam başarısıdır. Konuyla ilgili küçük bir öykü anlatmak istiyorum. Bir gün eşimle boğazda kahvaltı yapmaya gittik. Karşı masada genç bir çift oturuyordu. Yanlarında 4-5 yaşlarında adının Hakan olduğunu öğrendiğim bir de oğulları vardı. Küçük Hakan boğazdan geçen gemiyi görünce babasına sevinç içinde seslendi: ‘ Büyük gemi geçiyor!’ Babası önce irkildi, sonra umursamaz bir tavırla’ Tamam, tamam’ diye geçiştirdi. Çocuk bu sefer annesine dönerek aynı şevkle ‘Büyük gemi geçiyor!’ diye bağırdı. Annesi de oralı olmadı. Küçük Hakan pes etmedi, tekrar babasına ‘ Büyük gemi geçiyor!’ dedi. Babasının cevabı daha sert bir sesle ‘Tamam, anladım’ oldu. Hakan babasının sinirlendiğini anlayamadan

104

annesine döndü geçen gemiye bakmasını istedi ancak annesi yine umursamaz bir tavır içindeydi. Son bir çırpınışla babasına dönen Hakan ‘Büyük gemi geçiyor!’ dedi. Babası iyice sinirli bir tavırla ‘Yeter artık! Kapa çeneni, duydum, sus!’ diyerek küçük çocuğu susturdu. Hakan olduğu yerde mahzunlaştı, dondu kaldı. Masadaki bir kadın Hakan’ın üzüldüğünün farkına vararak: ‘Hakan, büyük gemi geçiyor, ne güzel değil mi?’ dedi. Hakan üzgün bir ses tonu ile: ‘Evet’, cevabını verdi. Çok incinmişti. Günümüzde kim bilir kaç yüz bin çocuk Hakan’ın yaşadığını yaşıyor ve de yaşayacak! Bu şekilde yetişen çocuklar ileride kendi çocuklarına da aynı şekilde davranacak. Sağlıklı Bir Çocukluk Yaşam Başarısının Anahtarıdır İnsanların varoluşunun 6 temel gereksinimi vardır: 1- Ait olmak, birey olmak 2- Önemsenmek 3- Kabul edilmek 4- Değer verilmek 5- Güvenilir olmak 6- Sevilmeye değer olmak Eğer Hakan’ın babası bu gereksinimlerin farkına varmış olsaydı Hakan boş yere üzülmüş, utanç içine düşmüş olmayacaktı. Hakan heyecanla ‘Büyük gemi geçiyor!’ diye bağırdığı zaman babası oğlu için son derece heyecan verici bu duruma kayıtsız kalmayıp, ‘Efendim oğlum, öyle mi, oo kocamanmış, ne kadar da güzel bir gemiymiş!’şeklinde cevap vermiş olsaydı Hakan’a: ïSen bir bireysin ve aitsin ïBenim için önemlisin ïDoğalsın ïDeğerlisin ïSana güveniyorum ïİyi ki varsın! mesajını


Psikoloji

Çocuğun yüzü gülüyorsa sağlıklı ve bilinçli bir ailede yetişiyor demektir.

vererek onu mutlu edip gelişimine oldukça önemli bir katkı sağlamış olacaktı. Özellikle 2 - 4 yaş arası yaşanılan olumsuz olaylar bilinçaltından asla silinmez. Gömülü öfke diye tabir edilen bu olumsuzluklar çocuğun ileride bütün hayatını etkiler. Kimseye güvenemezsin, sürekli sinirli olursun ama nedenini bilemezsin. Temelinde mutlaka çocukluktan kalma ruh incinmeleri, utançlar, üzüntüler vardır. Bir çocuğun sağlıklı bir ailede yetişmesi için o ailede korku, huzursuzluk, hüzün, karmaşa ortamı olmaması lazım. Bir çocuk doğduğu zaman tanıklık ortamında doğuyor ve o tanıklık çerçevesi içerisinde yetişiyor. Çocuk böyle bir çevreye tanıklık yaparak büyürse sürekli mutsuzluk halinde, içine kapanık, utandırılmış olarak yaşar. Huzurlu aile ortamı neşeli, ruh hali sağlıklı, özgüveni yüksek çocukların yetişmesini sağlar. Bu çocuklar ileriki yıllarda yaşam başarısını yakalayan hayatı kendileri için yaşayan bireyler haline geleceklerdir. 105


‘0-6 Eğitim

Prof. Dr. Ayla Oktay İlköğretim Bölüm Başkanı

Yaşadığımız çağ, bilginin geçmişe göre en hızlı transfer edildiği çağlardan birisi. Bu hızlı gidişin yetiştirdiğimiz çocuklardan belirli yeterlilikleri talep etmesi yadsınamaz bir gerçek.

Yaş Aralığı

Yaşamın Temelidir

İlköğretime yeni başlayan bir çocuğun : • Bedensel gelişiminin yeterli olması • Duygusal olarak dengeli ve sağlıklı olması • El-göz koordinasyonunu sağlaması • İşitsel ve görsel ayrımı başarabilmesi • Evden ve anneden gün boyu ayrı kalabilmesi • Farklı bir yetişkinlikle gün boyu vakit geçirebilmesi • Öğrenme için istekli olması • Başka çocuklarla bir arada çatışma olmadan birlikte vakit geçirebilmesi gereklidir.

106


O

kul öncesi eğitim, çocuğun doğumundan ilköğretime başlayıncaya kadar tüm yaşantılarını kapsayan bir eğitim sürecidir Bu eğitimin başlangıç noktası hiç şüphesiz ki ailedir. Aile, bir yandan çocuğun büyümesi için gerekli bakım ve beslenme desteğini verirken, diğer yandan çocuğun gelişmesini destekleyici eğitim ortamlarını da geliştirmek durumundadır. İnsan yetiştirmede doğum sonrası ilk 5-6 yılın ne kadar önemli olduğu bugün tüm uzmanlarca kabul görmüş bir konudur. Çocuk bu dönemde edindikleri ile ileriki yaşamının temellerini oluşturur. Kendini tanımaya, yeterliliklerinin farkına varmaya başlar. Yürümeyi, konuşmayı, tüm yaşamı boyunca kullanacağı alışkanlıkları bu dönemde öğrenir. Hatta meslekler ile ilgili ilk tercihlerini arkadaşları ile oynadığı evcilik oyunlarında gerçekleştirir. Bu nedenle erken çocukluk veya okul öncesi dönem diye adlandırılan bu 0-6 yaş dönemini olabildiğince iyi değerlendirmek ve ailenin tek başına yeterli olamayabileceğini de dikkate alarak çocukların okul öncesi eğitim kurumlarından en üst düzeyde yararlanmalarını sağlamak gereklidir. Okul öncesi eğitim kurumuna giden çocuk bir grup ortamı içinde davranmaya ve çalışmaya alıştığı için ilkokula bir ölçüde hazırlanmış olur. Evde birçok gereksinimi annesi tarafından karşılanan çocuk, okul öncesi eğitim kurumunda kendi işini kendi görmeyi öğrenir. Bu kurumlara giden çocuklarda paylaşma, iş birliği yapma, arkadaşlarıyla birlikte oynama gibi olumlu sosyal davranışların arttığı gözlemlenmiştir. Bu Hizmetten Her Çocuk Yararlanmalı Okul öncesi eğitim hizmeti aileye belirli bir maliyet getirmektedir. Bu nedenle bu hizmetten çoğunlukla bu maliyeti karşılayabilen orta ve üst sosyo ekonomik seviyedeki aileler yararlanmaktadır. Bu durum düşük sosyo ekonomik düzeydeki ailelerin çocukları için fırsat eşitsizliği yaratmaktadır. Bu ailelerin

Eğitim

0-6 yaş dönemini olabildiğince iyi değerlendirmek ve ailenin tek başına yeterli olamayabileceğini de dikkate alarak çocukların okul öncesi eğitim kurumlarından en üst düzeyde yararlanmalarını sağlamak gereklidir. çocuklarına ulaşabilmek ve 1-2 yıl okul öncesi eğitim fırsatı sağlayarak “ilköğretime hazırlıklı’’ hale getirmek son derece önemlidir. Bu kapsamda “gezici anaokulu otobüsleri’’ yaygınlaştırılabilir. Günümüzde Malatya’da başarı ile uygulanan bu proje ile köylerde maddi yetersizlik yüzünden okul öncesi eğitim göremeyen çocukların anaokuluna gidebilmeleri sağlanmıştır. Okul öncesi eğitim kurumlarının çoğu büyük şehir merkezlerindedir. Eğitim farklarını en aza indirebilmek maksadıyla kasaba ve köylerde de bu kurumların açılması ve yaygınlaşması son derece önemlidir. Mevcut yapıların dışına çıkmak ve daha az yapılanmış,

107


EÄ&#x;itim

108


Eğitim kontrol edilebilir yeni modelleri de uygulamaya koymak gerekmektedir. Bu çerçevede şartları uygun evlere sahip, belirli bir eğitimi olan kadınların evde çocuk bakımı ve eğitimini gerçekleştirecek modeller, belediyelerin desteği ile hayata geçirilebilecek semt eğitim birimleri düşünülebileceği gibi, yarı profesyonellerin görev alabileceği değişik birimler oluşturulabilir. Lise ve üniversite öğrencilerinden ilgi duyan ve gönüllü olanların uygun eğitimler alarak sisteme katılmaları mümkün olabilir. Eğitim alamayana eğitim götürmek toplumun her kesimine düşen bir görevdir. Okula Başlama Yaşının İndirilmesi Reform Değil Okul yaşının bir yıl erkene alınması, ilköğretimin beklediği ön yeterlilikleri kazanma konusunda istenen düzeye gelememiş çocukların okula gönderilmelerine sebep olmaktadır. Bu durum okul başarısını olumsuz etkileyeceği gibi, çocuklarda ortaya çıkabilecek okul korkusu gibi psikolojik sorunların artmasına ve çocukların okulla ilgili ilk tecrübelerinin başarısızlık ile sonuçlanmasına neden olabilecektir. Çocukları herhangi bir hayal kırıklığına uğratmadan ilköğretime uyumlarını hedefliyorsak, mevcut koşulların mutlaka değiştirilmesi, çocuğun başarılı olması için okul ve sınıf ortamlarının bu yaş grubu çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmesi, öğretmenlerin bu yaş grubundaki çocuklar hakkında bilgilendirilmesi gibi gerekli bütün düzenlemelerin yapılması şarttır.

109


Turizm ve Gezi

Tarihi ile Büyüleyen Şehir

Roma Selten Çankaya

110


Turizm ve Gezi

Buram buram tarih kokan sokakları, enfes lezzetleri, mevsim fark etmeksizin şehre akın eden turistleri ile canlı bir şehir… etkilenmemek mümkün değil. Her mevsim sabahtan akşama kadar önünde kocaman bir kalabalığın olduğu bu çeşme dilek ritüeliyle meşhur. Sağ elinizle sol omzunuz üzerinden bozuk para attığınızda Roma’ya tekrar geleceğiniz ve dileğinizin kabul olacağı varsayılıyor. Dilek bahane çeşme şahane diyerek bu olağanüstü yapıyı seyre dalıyorsunuz bir süre sonra… Colosseo: Gezilecek bir diğer tarihi yer ise Colosseo yani bilinen adıyla Kolezyum amfitiyatro… Roma döneminde imparatorların kendilerini ve halkı eğlendirmek için gladyatörleri dövüştürdüğü bu dev mekân 2007 yılında dünyanın 7 harikasından biri seçilmiştir. Gösterişli yapısıyla kendisine hayran bırakan bu harika mimari eseri görmeden dönmeyin. Tabii eğer sabah erken kalkıp sıraya girmeyi ve uzunca bir kuyrukta beklemeyi göze alırsanız.

S

ize istediğinizden daha fazlasını vaat eden gezmekten keyif alacağınız yegâne destinasyonlardan bu başkent; çünkü yüzyıllık tarihi dokusu, kokusu sokaklara yayılan enfes mutfak kültürü, estetiğin kitabini yazan mimarlık ve moda anlayışı, aynı zamanda bize çok benzeyen Akdeniz’in sıcak insanlarıyla bu şehir sizi ister istemez bir mıknatıs gibi kendisine çekecektir. GÖRÜN Fontana di Trevi: Şehrin en önemli sembolü hiç kuşkusuz ki âşıklar çeşmesi; yani orijinal adıyla Fontana di Trevi. Bu muhteşem yapıya şehrin ara sokaklarından yürüyerek ulaşıyorsunuz. Karşınıza çıktığı anda güzelliğinden

Vatikan: Roma’ya kadar gelmişken Vatikan’ a gitmeden olmaz. Devasa bir meydan üzerine kurulu bu yapı yüzyıllardır Katolik mezhebinin mabedi konumunda. Diğer tarihi mekânlarda olan kalabalık burada da fazlasıyla mevcut. Ancak buraya gelirken dikkat etmeniz gereken bir nokta var: Dini bir mekân olan Vatikan’ın kıyafet uygulaması… Siz siz olun Vatikan’a giderken şort, askılı bluz, kısa etek gibi kıyafetleri tercih etmeyin; çünkü buraya çok açık giyimli şekilde girmek yasak. İçeri girdiğiniz anda her detayını hayranlıkla inceleyeceğiniz freskler, heykeller ve duvarlardaki süsler muazzam bir mimarinin göstergesi... Vatikanın yanında bulunan Piazza San Pietro ve Bazilica San Pietro ayrıca görülmesi gereken yerlerden. Piazza di Spagna: İspanyol merdivenlerinin nam-ı diğer Piazza di Spagna’nın ismi yakınındaki İspanyol konsolosluğundan gelmekte.

111


Turizm ve Gezi

Şehrin merkezinde bulunan bu merdivenler 1726 yılında yapılmış olup 138 basamaktan oluşmakta. Özellikle akşamları arkadaşlarıyla buluşup merdivenlerin etrafında düzenlenen şovları izlemek, canlı müzik eşliğinde keyifli sohbet etmek isteyen turistlerin ve Romalıların uğrak yerlerinden. Trastevere: Roma’daki klasik yapıları gezdikten sonra biraz da yerli halkla iç içe olayım, ne yerler, ne içerler, nerelerde takılırlar diyorsanız işte size mükemmel bir destinasyon: Trastevere… Özellikle akşam saatlerinde iş çıkışıyla birlikte yavaş yavaş gençlerin toplandığı bu semte, geleneksel trattoria’larda yerel yemekler tatmak, ev tipi şaraplardan yudumlamak, sokak sanatçılarını izlemek ve gerçek Romalılarla tanışmak isterseniz kesinlikle uğramalısınız. Via Condotti: Roma’ya gelme amacınız her ne olursa olsun alışveriş ve İtalyan modası hiçbirimizin göz ardı edemeyeceği şeylerden. İspanyol merdivenlerinin tam karsısında bulunan Via Condotti caddesinde aradığınız tüm lüks markalara ulaşabilirsiniz. Birbirinden güzel vitrin tasarımlarına sahip bu mağazalardan Gucci, Armani, D&G, Prada ve Dior bunlardan sadece birkaçı… Hiçbir şey almayacak olsanız bile sırf ortamın havasını koklamak için bile gezilmesi gereken yerlerin başında geliyor.

112


Turizm ve Gezi

Campo dei fiori: Şehrin en bohem adreslerinden birisi de kuşkusuz bu meydan ve civarındaki irili ufaklı cafeler ile butikler. Akşamüstü meydanda başlayan yoğunluk gece olunca en üst seviyeye çıkıyor. Özellikle turistlerin uğrak yeri olan meydanda İtalyan sokak sanatçılarına resim yaptırabilir, cıvıl cıvıl cafelerde içkinizi yudumlarken önünüzde dans eden sokak dansçılarına tempo tutabilir ya da banklarda oturup etrafınızda olan biteni gözlemleyebilirsiniz. Burası her daim eğlenceli ve hareketli… Meydana çıkan sokaklardaki minik şarküterilerden başta zeytinyağı olmak üzere, kokulu sirkeler, rengârenk makarnalar, envai çeşit peynirler ve tabii ki şarap alışverişinizi yapabilirsiniz. Villa Borghese: Roma’da gerçek huzuru yasamak istiyorsanız yegâne adres Villa Borghese parkıdır. İçinde yapay bir göl, müzeler, galeriler, hayvanat bahçesi, amfi tiyatro, çeşmeler, bisiklet kiralama noktaları ve binicilik okulu bulunan bu park şehrin turist kalabalığından ve stresinden kaçmak isteyenlerin kesinlikle aradıklarını fazlasıyla bulabilecekleri bir adres… Bu devasa parkta ister gölde kayık turu yapın, ister güneşlenin, isterseniz de bisikletle turlayın; ama mutlaka gidin ve doğanın, huzurun tadını çıkarın. Özellikle yorucu bir alışveriş turu sonrası pişman olmazsınız.

113


Turizm ve Gezi TADIN Gallinella: Roma elbette ki sadece tarihi yapılardan, alışverişten, pizza ve makarna yemekten ibaret değil. Size güzel bir tavsiye: Metroyla da ulaşılabilen Ostia ayni zamanda yazın turistlerin ve yerli halkın gittiği kumsallardan birisi. Sahil şeridinde irili ufaklı bir sürü balık restoranı mevcut. Eğer siz de devamlı pizza, makarna ve tiramisu üçgeninden sıkıldıysanız en iyi alternatif kendinizi balık restoranına atmaktır. Ne de olsa bir Akdeniz ülkesinde olduğumuzu unutmayalım. Eğer balık seviyorsanız Gallinella’ yı da mutlaka denemelisiniz. Kırmızı renkli bu balığın sezonu bahar ve yaz ayları... En yaygın servis şekli ise domates sosu ve patates ile... Denemeden dönmeyin derim. Aperitivo: Spritz and Bellini İtalyanların en sevdiğim kültürlerinden birisi de aperitivo. Yani iş çıkışı saati olan 5-6 civarı cafelerde hafif alkollü içkiler eşliğinde sunulan atıştırmalıklar... Evet, burası İtalya… Yemek içmek üzerine bir cennet… Hal böyle olunca kendinizi her an bir şey yer içerken buluyorsunuz. Aperitivo kültürünün en popüler içkileri ise kesinlikle Spritz ve Bellini. Özellikle spritz ferahlatıcı tadıyla özellikle yaz akşamlarının en güzel içeceklerinden. Tercihinizi şeftaliden yana kullanmak isterseniz sizin içkiniz Bellini olmalı. İyi atıştırmalar… Gelato: İtalya’da en yaygın lezzetlerden birisi de şüphesiz tatlıları. Bunların başında ise renk renk çeşit çeşit dondurmalar yer alıyor. Cappuccinolusundan nutellalısına, mangolusundan kavunlusuna çok geniş bir ürün yelpazesi ve enfes lezzetiyle dondurma İtalya’da apayrı bir lezzet unsuru. Özellikle Ask Çeşmesi civarındakiler şehrin en iyilerinden.

114


Turizm ve Gezi

115


Dikkat! Seyahat ve Sağlık

Seyahate Çıkarken

Sağlığınızdan

OLMAYIN Rutin Aşılar • Difteri • Hepatit B • Menenjit • HPV • Grip Aşısı • Kızamık • Kabakulak • Boğmaca • Kızamıkçık • Pnömokok • Çocuk Felci • Rotavirüs • Tüberküloz • Tetanos • Su çiçeği

Gidilen Ülkeye Göre Yapılacak Aşılar • Kolera • Hepatit A • Japon ensefaliti • Meningokok Hastalığı • Kuduz • Kara Humma • Sarı Humma

116


Seyahat ve Sağlık

U

luslararası yolculuklar çeşitli sağlık risklerini de beraberinde getirir. Bu nedenle seyahate çıkmadan önce ve seyahat sırasında çeşitli önlemler alınması gereklidir. Özellikle seyahat sırasında oluşan nem, enfeksiyonlar, ani ısı değişiklikleri, beslenme düzenindeki farklılıklar önemli sağlık sorunlarına neden olarak yaşam kalitesini etkilemektedir. Gidilen bölgedeki sağlık hizmetlerinin kalitesi de son derece önemlidir. Gelişmemiş ülkelere yapılan seyahatler sırasında kişinin yaralanma gibi basit bir sağlık sorunu bile önemli sorunlara neden olabilir. Yolculuklar sırasında beslenme ve kullanılan su kaynağı oldukça önemlidir. Besinlere ve suya bağlı sağlık sorunları yüzünden her yıl milyonlarca insan hastalanmakta, binlerce insan ise hayatını kaybetmektedir. Bu yüzden besinlerin uygun şekilde hazırlanması, tüketilmesi ve saklanması gereklidir. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) bu tür hastalıkların önemini topluma anlatmaya çalışarak güvenli besin anlayışını yaymak ve besinlere bağlı hastalıkları engellemek için 5 basamaklı bir öneri sunmaktadır: 1- Besini Temiz Sakla • Yemek hazırlamadan ve yemeğe başlamadan önce ellerinizi iyice yıkayın. • Tuvaletten çıkışta ellerinizi yıkayın. • Besinlerin hazırlanmasında kullanılan bütün aletleri uygun şekilde yıkayın. • Yemek hazırladığınız yeri hayvanlardan uzak tutun. 2-Çiğ ve Pişmiş Besinleri Ayır • Pişmemiş ürünleri( çiğ et, deniz ürünü vb.) diğer besinlerden ayrı saklayın. • Her besin için ayrı kesme aleti kullanın. • Besinleri saklarken çiğ ve pişmişleri ayırın.

117


Seyahat ve Sağlık 3-Besini Tüketmeden Önce İyice Pişir • Yumurta, et ve deniz ürünleri gibi besinleri pişmiş şekilde tüketin. • Çorba gibi besinleri tüketmeden önce en az 70 dereceye kadar ısındığından emin olun. • Besinleri piştikten hemen sonra tüketmeye çalışın. 4- Besini Uygun Isıda Muhafaza Et • Pişmiş besinleri 2 saatten daha uzun süre oda sıcaklığında bırakmayın. • Besinleri piştikten sonra buzdolabında 5 derecenin altında saklayın. • Eğer besin ısıtılarak tüketilecekse 60 derecenin üzerindeki sıcaklıkta ısıtın. • Besinleri uzun süre buzdolabında bekletmeyin. • Dondurulmuş besini oda sıcaklığında çözünmeye bırakmayın. Önce buzdolabında bir süre bekletin sonra oda sıcaklığına çıkartın. 5- Güvenli Su ve Besin Tüket • Temiz su tüketin ya da kendiniz temiz hale getirin. • Kullanacağınız besin maddesinin taze olmasına özen gösterin. • Seçtiğiniz besinlerin güvenli olmasına dikkat edin. Çiğ süt yerine pastörize süt tüketmeyi tercih edin. • Yiyeceğiniz tüm besinleri önceden yıkayın ve yıkanmış şekilde saklayın. • Son kullanma tarihi geçmiş hiçbir ürünü kesinlikle tüketmeyin. Seyahat Sağlığında bir diğer önemli konu ultraviyole ışınlarına maruz kalmaktır. Ultraviyolenin ana kaynağı güneştir. Seyahat sırasında insanlar bu ışınlara daha fazla maruz kalırlar. Bu nedenle de çeşitli sağlık sorunlarının ortaya çıkma olasılıkları vardır. Cilt, göz ve bağışıklık sistemi en başta etkilenirler. Cilt ve göz ile ilgili sorunları olanların seyahat sırasında önlem almaları gerekmektedir. Seyahat Sağlığında enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riski çok yüksektir. Ortam değişikliği, kirli su ve besin tüketimi, başka canlılarla temas sonucu çok sayıda enfeksiyon hastalığı ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle kişinin seyahate çıkmadan önce önlemini alması gerekmektedir. Hangi ülkede hangi enfeksiyonların görülebileceği WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından belirtilmiştir. Safari’ye çıkacak kişinin sıtmadan sarı hummaya kadar bir dizi aşı olmasında yarar vardır. Ancak grip gibi her ülkede görülebilecek

118


Seyahat ve Sağlık kadar yaygın olan solunum yolu enfeksiyonlarına önlem almak her ne kadar güç olsa da mevsimsel gribin sık görüldüğü ülkelere giderken kişinin el temizliğine özen göstererek, hasta kişilerden kaçınması gereklidir. Eğer gidilen bölgede enfeksiyon riski varsa ve bunlar için aşı mevcutsa seyahate çıkmadan önce o aşının koruyucu etkisinden faydalanmak için sağlık merkezlerine başvurmak büyük önem taşır. Aşılama yolu ile korunamaması durumunda bile seyahat planı yapılırken kişinin gittiği bölgedeki hastalıklardan nasıl kurtulması gerektiğini düşünmesi gerekiyor.

119


Kültür & Sanat

Parmaklarıyla Orkestrayı Yönlendiren İsim Asetin Valery Gergiev

R

usya’da halk kahramanı olan müzik adamı... Tüm yaşamını sanata adayan Gergiev’in, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra 200 yıllık geçmişi olan Mariinsky Tiyatrosu’nun başına geçerek tiyatro senfoni orkestrasını dünyanın en iyi 20 orkestrası arasına sokmayı başarması onu bir halk kahramanı yaptı. Gergiev, 1953 yılında Moskova’da Oset bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu Kafkasya’da geçti. “Vladi Kavkaz Sanat Enstitüsü”nde müzik eğitimine başladı. Enstitüye sonradan onun adı verildi. İstanbullu sanatseverler, dünyanın en ünlü şeflerinden biri sayılan Valery Gergiev ve onun yönettiği Mariinsky Tiyatrosu Senfoni Orkestrasını, dünyanın en büyük bankalarından biri olan Rus Sberbank’ın Denizbank’ı alması onuruna düzenlenen gecede dinleme olanağına kavuştu. Haliç Kongre Merkezi’nin akustik açıdan son derece yetersiz dev salonunda Gergiev ve öğrencileri unutulmaz bir konser verdiler. Bu konserin ilginç bir yanı daha olacaktı. Aslında bu konser 3 Aralık’ta Türkiye’ye gelen Rusya Devlet

Tufan Türenç Gazeteci Yazar

Başkanı Putin onuruna verilecekti. Putin ve Erdoğan konseri birlikte izleyeceklerdi. Konserden önce Gergiev’le bir rastlantı sonucu lobide karşılaştık. Ünlü şefe Moskova’da yönettiği bir konseri izlediğimi anlattım, “Siz de anımsarsınız, Türk firması ENKA’nın yaptığı “Moskova Konser Evi”nin açılışı nedeniyle düzenlenen bir etkinlikti ve Devlet Başkanı Putin de konseri izlemişti” dedim. Anımsadı ve “Devlet Başkanı Putin bugün de gelecek” dedi. Oysa Putin bizim Gergiev’le konuştuğumuz saatlerde ülkesine dönüşe geçmişti. Yani konsere gelemeyecekti. Bunu Gergiev’e söyleyemedim. Putin gelmeyince Erdoğan da gelmedi konsere. Oysa Erdoğan’la klasik müzik dinlemek ilginç olacaktı. Kısmet değilmiş, olmadı. Neyse biz dönelim yeniden konsere... O geceki olağanüstü müzik şöleni Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” uvertürüyle başladı. Gergiev’in orkestrayı yönetiş şekli çok değişik. Sadece elleri, hatta parmaklarıyla yönlendiriyor orkestrayı. Koskoca orkestra inanılmaz bir uyumla çalıyor. Enstrüman grupları sanki tek bir çalgı gibi ses veriyor. Uvertürden sonra bu kez Beethoven’in

120


Kültür & Sanat Türk Marşı’nı seslendirdi orkestra. Daha sonra Soprano Aida Garifulliana, Bas Mikhail Petrenko, Tenor İhsan Ekber ve Tenor Şenol Talinli Romeo Juliet’ten, Rigoletto’dan, Tosca’dan, Prens Igor’dan aryalar seslendirdiler. Konser Borodin’in ünlü operası Prens Igor’un nefis Rus folklor armonileriyle bezenmiş Poloveç Dansları ile son buldu. Orkestranın kusursuz performansı ve Gergiev’in usta yönetimiyle bu sezonun en güzel konserlerinden biri gerçekleşmiş oldu. Konserden çıkarken insan “Ah bu konseri bir konser salonunda izleyebilseydik” demeden edemiyor. Sanırım bu arzu bir konser salonundan yoksun İstanbullu müzikseverlerin de ortak duygularıdır.

Yazar Françoise Sagan’ı etkileyen müzisyen: Johannes Brahms

1950’li yılların ortalarında Avrupa’nın en köklü edebiyat kültürüne sahip ülkesi Fransa’yı bir kitap derinden sarsmış, büyük yankılar uyandırmıştı.

“Merhaba Hüzün” adlı bu roman genç yazarı Françoise Sagan’a da büyük bir ün getirmişti. Kitap Fransız toplumunu o kadar etkilemişti ki, film yapımcıları kitabın peşine düştüler. Yazar Françoise Sagan kitabının filme alınmasına onay verince “Merhaba Hüzün” beyaz perdeye aktarılmış ve bu kez bütün dünyada ilgi uyandırmış, genç yazar Sagan da uluslararası üne kavuşmuştu. Françoise Sagan bir konserde dinlediği senfoniden çok etkilendi. Senfoni Brahms’ın 3. Senfonisiydi. Özellikle de senfoninin romantik temalarla oya gibi işlenmiş üçüncü bölümündeki muhteşem müzik, Sagan’a yeni yazdığı romana vereceği adı belirleme olanağı sağladı. Genç yazar o konserde romanının adını “Bramhs’ı Sever misiniz?” koydu. 1959 yılında kırk yaşlarındaki bir kadınla (Ingrid Berkman), yirmili yaşlardaki bir gencin (Anthony Perkins) romantik aşklarının anlatıldığı roman yayımlandı. Yine olay oldu. 1961 yılında da filme çekilince Brahms ‘ın 3. Senfonisi’nin 3. bölümündeki romantik müzik âşıkların dilinden düşmez oldu. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın Lütfi Kırdar Salonu’ndaki konserinde Brahms’ın 3. senfonisi çalınırken ortaokul yıllarında yaşadığım gençlik heyecanımın coşkusuyla Françoise Sagan’ı, “Brahms’ı Sever misiniz?” kitabını ve defalarca izlediğim filmi anımsadım. Şimdi biraz konseri anlatmaya çalışalım. Öncelikle belirtmeliyim ki konser için seçilen parçalar mükemmeldi. Program güzel olursa kuşkusuz konser de güzel oluyor. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı genç şef Roberto Gianola yönetti. Konserin solisti ünlü piyanistimiz Özgür Aydın’dı. Brahms’ın Akademik Festival Uvertürü ile başladı konser. Brahms bu yapıtını, Breslau kenti üniversitesinde kendisine verilen “Müzik Sanatının Ustası” ödülüne teşekkür etmek için besteledi ve bu uvertürü üniversiteye armağan etti. Uvertür ilk çalınışında eleştirmenler tarafından beğenilmemesine karşın, halkın ve gençliğin büyük beğenisini kazanmıştı. Bu da Brahms’ı mutlu etmeye yetmişti. Sıra Mozart’ın 20 numaralı Piyano Konçertosu’na geldi. Konçertoyu ünlü piyanistimiz Özgür Aydın başarıyla yorumladı. Konser “Brahms’ı Sever misiniz?” romanına ilham veren 3. senfoni ile sona erdi.

121


Kültür & Sanat

İskender Paydaş Müzisyen

G

enellikle eleştiri altında kalan pop müziğimiz, yıllar içinde hangi toplumsal maceraları atlattığımızı yansıtan en temiz ayna oldu. 70’li yıllara kadar devlet politikasıyla yönlendirilmeye çalışılan kültürümüz, radyo ve televizyonda saltanatını sürdürmeye devam ederken sokaktaki insanlar 1963 anayasasıyla ilk kez bu kadar geniş bir ifade özgürlüğüne sahip olmuş ve yüzyıllık cerahat akmaya başlamıştı.

Pop Müzik

Hatırlıyorum da beş altı yaşlarımdayken radyodaki spikerin “Şimdi Türkçe sözlü hafif batı müziği” anonsu merakımı uyandırırdı. Müziğin ağırlığını ölçmek nasıl bir şeydi? Yıllar içinde kelimeler tutunduğu yerlerden düştü ve günümüzde sadece “müzik” ile baş başa kalabildik.Güncel yaşantımızın güncel müziğiyle…

Sadık e v g i l i m i z

Arabesk; hayatını devlete rağmen iyileştirmeye çalışıp her seferinde aldatılanların, fakir bırakılanların, haksızlığa uğrayanların dışavurumu oldu. Devlete sövmek idama kadar gidebileceği için kader ve sevgili üstünden isyan edildi. Ülkemiz 70’lerde terör, ambargo, fakirlik, göç ve savaş çalkantıları içindeyken devlet radyo ve televizyonu; “Boş vermişim Arkadaş” şarkısını hafif müzik kuşağında yayınlardı. Sanki insanlar boş verecekmiş gibi…

122


Kültür & Sanat Şartlar daha da ağırlaşıp söylemler sevgiliden açıkça devlete yöneldiği günlerin ardından bir eylül sabahı Hasan Mutlucan ”Yine de Şahlanıyor” türküsüyle devletimizin gücü ve iktidarı yeniden ele aldığını müjdeledi. Devlete söven sanatçılarımız vatandaşlıktan çıkarıldı, hapis cezalarına çarptırıldı, işsiz bırakıldılar. Dört kişinin bir arada yürümesinin örgüt eylemi sayıldığı 80’lerin ilk yarısı tek başına müzik yapan piyanist şantörlerin zirve yıllarıydı. Sevdiği tarafından terk edilen aldatılan; ama buna isyan etmeyip kaderine razı olanların sesiydi piyanist şantörler. 12 Eylül sonrası huzur ve güven ortamı söylemi o zamanlar devlet katlarında çok mühimdi. Bu huzur ortamı şarkılarını mırıldanır gibi söyleyen “küçük”ler döneminin en verimli zamanlarıydı. Küçük Emrah, Küçük Ceylan, Küçük Onur ve nicesi… Üstelik dinleyici kitlesi otuz yaş üstü olan bu “küçük”ler bir türlü büyümüyordu. Anavatan Partisi’nin iktidara gelmesiyle beraber ülkemiz affedildi sanki. Artık sevgililer aldatmıyor, kendine hayran bıraktırıyor, sürgündeki sanatçılarımızı devlet yeniden bağrına basıyordu. Arada sırada fazla ileri giden Grup Yorum gibi sanatçılar içeri atılsalar da devlet affedici ve şefkatli sevgili rolüne iyi adapte olmuştu. 90’lara geldiğimizde ülkemizde bir ilk gerçekleşti. Dördüncü erk sayılan ‘medya’ kavramıyla tanıştık. Özel radyolar özgürce müzik çalarken özel televizyonlar video klip yayınlarına başladı. Türkiye ilk defa gerçek ve denetimsiz pop müzikle tanıştı. Kendi aynasını buldu. 20’li yaşlardaki yeni starlarımız önce ne diyeceğini bilemeden 50 yaş söylemli şarkılar icra ettiler, ardından statükoyu “kıl” ettiler. Arabeskten sonra bir kez daha sokak kendi müziğini ve söylemini ortaya koydu. Gençlik kendini ifade etmenin coşkusuyla eller havaya derken davullar Güneydoğu’da çatışmalardaki havan toplarıyla eşdeğer gürültüde kafamıza vuruyordu. Artık “Hafif Müzik” terimini hatırlayan kalmadı. Pop müzik olabildiğince ağırlığıyla güncel hayatımızın merkezine oturdu. Onca eleştiriye rağmen toplumsal ruh halimizi yansıtma görevini sadık bir sevgili gibi yerine getirmeye devam ediyor.

70’li ve 80’li yıllarda

yaşanan siyasi olaylar

Pop Müziğin

gelişimine engel oldu. Türkiye gerçek

Pop

Müzik ile 90’lı yılların başında

medya sayesinde tanıştı.

123


Kültür & Sanat

Mavi: Özgürlüğe Yaşam ve Tarihe Sevinci Gönderme

124


Kültür & Sanat

R

essam Ülkü Cılızoğlu’nun Mavi temalı tabloları ismini İznik Çinilerinin mavi renklerinden alıyor. Geçmişten günümüze yapılan yolculuk, eski sanatın yorumlarını modern formlarla birleştiriyor. Mavi; özgürlük, huzur, yaşam sevincinin göstergesi olarak soyut formlar ile birlikte çinilerle birleşiyor ve tarihten günümüze ulaşıyor. Çinileri İstanbul ile birlikte kullandığını belirten sanatçı, en güzel örnekleri

İstanbul’la ve minyatürlerle birleştirerek, günümüze kadar gelen güzel sanatımızı tuvallere yansıttığını anlatıyor. Mavi’nin tarihle yoğrulmuş derinliğini izleyiciye sunarken, kalın dokulu boya katmanlarıyla bezeli tuvalleri görsel bir şölene dönüştürüyor. Ülkü Cılızoğlu’nun soyut formların İznik çinileri ile birleşerek grift desenleriyle kurduğu ilişki içsel bir heyecan yaratarak engin ufuklara, saflığa, derinliğe ve tarihe bir gönderme yapıyor.

125


Kültür & Sanat

Sizler için birbirinden ilginç kitaplar seçtik. Keyifle okumanız dileğiyle... Kapı Yayınları Fiyatı: 20 TL

ATEŞ DENİZİ Eleştiri, deneme ve portre gibi pek çok türde kendine özgü eserler veren Beşir Ayvazoğlu’nun beklenen romanı okuyucular ile buluştu. Bir yüzyıl yangınlarla, savaşlarla, işgalle boğuşmuş, perişan bir İstanbul. Cumhuriyetle birlikte her gün yeniden kurulan bir ülke. Her sabah yeni bir değişime uyanan aydınlar. İnkılâp ruhunun kimi zaman serseri kurşunlarının gölgesinde hayatta kalma çabaları. Üniversite reformuyla Darülfünun’daki görevinden kovulan Galip Bey’in evrakından yola çıkılarak yazılan bir serencam… Bir dönem romanı olan Ateş Denizi’nde yazar İstanbul’un güzel sesi Tamburi Cemil Bey’in hayatı ışığında toplumun batılılaşma serüvenini kaleme alıyor. 1930’lu yılların Türkiye’sine dair belge niteliğindeki bu roman okuru aynı zamanda Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı yazma sürecine de ortak ediyor.

ALFA Yayınları Fiyatı: 20 TL

HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR 8 yılda 1 milyon adet baskı yaparak türünde Türkiye rekoru kırıp ‘başarılı olmak da öğrenilebilir’ tezini savunan Kişisel Gelişim Uzmanı Mümin Sekman’ın Her Şey Seninle Başlar kitabı yenilenmiş baskısıyla kitapçılardaki yerini aldı. Yazar tarafından içi tamamen yenilenen kitaba yeni öyküler, öneriler ve örnekler eklendi. Yıl boyunca her gün en az 342 yeni okura ulaşan kitap ile hayatınızı değiştirmeye hazır mısınız? Her şey seninle başlar! Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.

126


Kültür & Sanat Basın Konseyi Fiyatı: 8 TL

Alfa Yayınları Fiyatı: 19 TL

GAZETECİ GÖZÜYLE SİLİVRİ GERÇEĞİ “Onların hiç biri adam öldürmedi. Hiçbiri anayurdun bir karış toprağını bölmek için de çalışmadı. Ellerine silah alıp kimseye kurşun sıkmadı. Hiçbiri dağa çıkmadı. Kırmızı bültenle aranmadı. Onlar gazeteciydiler. Ellerinde sadece kalem vardı. Şimdilerde ‘Hak ve Özgürlüklerin Sınırlarının Genişletildiği’ söylenen Türkiye’de bu tutuklu gazeteciler aylardır, yıllardır, hak ve özgürlüklerini arıyorlar.” Hazırlanan Silivri Raporunun ortaya koydukları ile tutuklu gazetecilerin yaşadıklarının örtüşmediğini gördükten sonra, Silivri Cezaevi’nde yıllardır özgürlük mücadelesi adına tutuklu olan gazetecilerin neler yaşadıklarını, cezaevinin dayanılması zor koşullarını birinci ağızdan tüm gerçekliği ile gözler önüne seren gazeteci Pınar Türenç’in kitabını soluksuz okuyacaksınız.

ŞAHİKA VE FERAYE İncir Kuşları, Piruze-Şam’da Bir Türk Gelin, İki Kişilik Yalnızlık gibi çok okunan kitapların yazarı Sinan Akyüz yeni romanı Şahika ve Feraye ile raflardaki yerini aldı. Roman, iki genç kızın Çanakkale Savaşı’yla başlayıp Ürdün’e uzanan gerçek yaşamından yola çıkıyor. Eser, okurlarını aşkın yakıcı gücünün tanıklığa davet ederek yakın tarihimize ışık tutmakla kalmıyor; aynı zamanda iki kız kardeş olan Şahika ve Feraye’nin Biga’dan Ortadoğu’ya uzanan masalsı hayat hikâyelerini de gözler önüne seriyor. Sürpriz bir sonla okuyucularını şaşırtan Şahika ile Feraye’yi elinizden düşüremeyeceksiniz.

Pegasus Yayınları Fiyatı: 22,5 TL

Pegasus Yayınları Fiyatı: 22,5 TL

HAYATINIZI 7 GÜNDE DEĞİŞTİRİN 3 yılda 3 milyon adet satışla İngiltere’nin en çok satan edebiyatdışı yazarı Paul Mc Kenna’nın yalnızca yedi günde ileri derecede öz güvenli ve gerçekten olmak istediğimiz kişiye dönüşebilmemiz için duygularımızın efendisi olmayı ve beynimizi işletmeyi öğrenebileceğimiz kitabı kişisel gelişim meraklıları için bire bir… • Daha fazla para kazanmak ve daha başarılı olmak ister misiniz? • Her gün daha fazla enerjiye sahip olmak ve kendinizi daha mutlu hissetmek ister misiniz? • Rüyalarınızdaki hayatı yaşamaya başlamak ister misiniz? Sorularınızın cevabı ‘evet ise hemen okumaya başlayın.

GÜNAHA DAVET New York Times bestseller yazarı olan ve romanları 40’ın üzerinde dile çevrilen Sylvia Day, son romanındaki akıcı üslubu, harika karakterleri ve ilgi çekici sahneleriyle okuyucuyu yine kendine çekmeyi başarıyor. Baskılara tüm gücüyle karşı koyan genç bir kadın, kalbini aşka açmaktan korkmayan genç bir erkek… Bu kışkırtıcı davete kayıtsız kalamayacaksınız.

127


Kültür & Sanat

New York Filarmoni Orkestrası Dünyanın en köklü orkestra gruplarından biri olan New York Filarmoni Orkestrası şef Alan Gilbert yönetiminde İstanbul’da sahne alacak. Eczacıbaşı Topluluğu ve İKSV’nin kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın vefatının 20. yılı dolayısıyla Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan anma konseri iki gece sürecek.

YER: HALİÇ KONGRE MERKEZİ TARİH: 3 - 4 MAYIS 2013 SAAT: 20:30

JOE SATRIANI YER: KÜÇÜKÇİFTLİK PARK TARİH: 18 MAYIS 2013 SAAT: 20.00

Masal Müfettişi

Yer: Ses 1885 Ortaoyuncular Tarih:5 Mayıs 2013 Saat: 18.00

Masal dünyasıyla gerçeğin arasında gidip gelen ilhamını günümüz olaylarından alan Ferhan Şensoy’un yazdığı Masal Müfettişi kara mizah özelliği ile gidenleri hem güldürüyor hem düşündürüyor. İzleyenlerce oldukça beğenilen usta oyuncunun 52.tiyatro oyunu olan Masal Müfettişini kaçırmak istemeyenler için adres Beyoğlu’ndaki Ses 1885 sahnesi.

Dünyanın en iyi gitar virtüözlerinden olan Joe Satriani 6 yıl aradan sonra tekrar İstanbul’a konser vermeye geliyor. “Professor Satchafunkilus And The Musterion Of Rock’’ albümünde Aşık Veysel’in Kara Toprak adlı türküsünü kendi üslubuna göre yorumlayan Satriani 18 Mayıs’ta KüçükÇiftlik Park’ta. Sakın kaçırmayın.

128


Kültür & Sanat

Serinin 3.filminde milyarder iş adamı Tony Stark gücü sınırsız bir düşmanla karşı karşıyadır. Düşmanı ile savaşmak için zorlu bir mücadeleye giren Stark’ın maceralarını izleyeceğimiz filmin başrolünde yine Robert Downey JR yer alıyor. Fantastik film severlere duyurulur. GÖSTERİM: 3 MAYIS 2013

Başrollerini Vin Diesel, Paul Walker ve Dwayne Johnson’ın paylaştığı serinin 6.filmi aksiyon severleri sinema salonlarına doldurmaya hazırlanıyor. Yönetmen Justin Lin’in 4.kez kamera karşısına geçtiği film 24 Mayıs’ta tüm sinemalarda.

129


Yemek Tarifleri

Çalışan Anneler İçin Pratik ve Lezzetli Yemek Tarifleri

Bütün gün dışarıda çalışıyor, bir de eve gelince ‘akşama ne hazırlayacağım’ diye düşünmekten kendinizi alamıyorsanız vereceğimiz pratik yemek tarifleri işinizi oldukça kolaylaştıracak.

130


Yemek Tarifleri

İZMİR TULUMLU CEVİZLİ SEMİZOTU SALATASI Malzemeler

1 demet semizotu 2 adet kırmızı biber 1 adet yeşil biber 10 adet kiraz domates 4-5 dal taze soğan 5 dal dereotu 5 dal nane 1 su bardağı ceviz (elle küçük parçalara ayrılmış) 1 çay bardağı dolusu rendelenmiş İzmir tulumu Tuz

Sosu İçin

1/2 çay bardağı zeytinyağı ½ çay bardağı nar ekşisi ½ limonun suyu 1 diş dövülmüş sarımsak

Hazırlanışı

*Semizotunu yıkayın. *Yapraklarına yakın kısımlarından doğrayın. *Dereotunu ve maydanozu yıkayın, ayıklayın ve doğrayın. *Doğradıklarınızı bir salata kâsesine alın. *Kırmızı biberi yıkayın, dörde bölün, ince ince doğrayın. *Taze soğanları yıkayın, ince ince doğrayın. *Kiraz domatesleri yıkayın, ikiye ayırın. *Doğradıklarınızı salata kasesine ilave edin. *Tüm malzemeyi (ceviz ve peynir hariç) karıştırın. *Servisten az önce, rendelenmiş İzmir tulumunu ve cevizleri salatanın üzerine ilave edin. *Sos için tüm malzemeyi karıştırın. Salatanın üzerine gezdirin.

131


Yemek Tarifleri

132


Yemek Tarifleri

PEYNİRLİ, OTLU BÖREK Malzemeler

1 demet maydanoz 1 demet dereotu 500 gr. yumuşak beyaz peynir 2 Adet hazır yufka Üzeri İçin: ½ su bardağı zeytinyağı ½ su bardağı süt 1 adet yumurta Susam

Hazırlanışı

* Maydanoz ve dereotunu yıkayın, saplarından ayırın ve doğrayın. * Bir karıştırma kabına alarak ezdiğiniz peynirle harmanlayın, böreğin iç malzemesini hazırlayın. * Her birinden 4’er adet üçgen parçalar elde edecek şekilde yufkaları 4’e bölün. * Yuvarlak şekilde ve kenarları olan bir fırın kabını tercih edin. *Üçgenlerin düz kısmına iç malzemeden koyun, rulo şeklinde sarın. * Gül şekli vererek kabın ortasına yerleştirin. * Diğer yufkaları da aynı şekilde hazırlayarak tepsideki yufkanın etrafına dolayın. * Yufkaların kaptaki yerleşimi tamamlanınca keskin bir bıçak yardımı ile hazırladığınız böreği pişirmeden önce 8 üçgen olacak şekilde kesin. * Ayrı bir kapta önce yumurtayı çırpın. Ardından zeytinyağı ve sütü ilave edin, pürüzsüz bir karışım elde edene kadar karıştırın. * Karışımı böreğin üzerine gezdirerek boşaltın. * Zamanınız varsa 30 dakika kadar dinlendirin. * Susamı üzerine serpin. * Önceden ısıttığınız 180 dereceye ayarlanmış fırında üzeri kızarıncaya kadar pişirin.

133


Dünya Gündemi

Kuzey Kore Gerilim Ustası

29

yaşındaki yeni lideri ile beraber son dönemde davranışları ile dünyanın gündemini tekrar meşgul etmeye başlayan Kuzey Kore, birçok ülkeyi son derece rahatsız ediyor. Başta bu duruma kayıtsız kalan ancak daha sonra güvenlik güçleri için alarm seviyesini yükselten Güney Kore olmak üzere, o coğrafyada “hesabı” olan tüm devletlere gergin günler geçirten Kuzey Kore, barışçıl yollar ile gerilimi diyalogla çözme gibi teklifleri de “sinsi hamleler” oldukları gerekçesi ile reddediyor. Yabancılara ve diplomatik personele, can ve mal güvenlikleri için Güney Kore’den ayrılmaları tavsiyesinde bulunan Kuzey Kore, soğuk bir savaş haline girmiş durumda. Yaptığı füze denemeleri ve askeri tatbikatlar ile dünyaya gözdağı veren Pyongang’a, Birleşmiş Milletler’in aldığı yaptırım kararları da geri adım attırmış değil. Üstelik Kuzey Kore’nin sahip olduğu askeri gücün ve nükleer silahların kapasitesi konusunda tam bir bilinmezlik hâkim. Her ne kadar ABD’li kaynaklar “Kuzey’lilerin nükleer savaş başlığı

fırlatma kabiliyeti olmadığını” ifade etse de bu kimse için tatmin edici değil. Güney Kore-Kuzey Kore arasındaki dostane ilişkiyi temsil eden ve Kuzey Kore’nin sorunlu ekonomisi için son derece önemli olan Kaesong Endüstri Parkı’nın geleceği konusunda da endişeler mevcut. Kuzey Kore’nin mevcut davranışları ile herkese son dönemin İran’ını hatırlattığı kesin. Geçmişte de sıkça “dünyadaki varlığını” hatırlatmak amacıyla benzer davranışlar sergileyen Kuzey Kore’nin blöf yaptığını düşünenlerin sayısı ise bir hayli fazla. Ancak yine de, özellikle Amerika Birleşik Devletleri için, genç Kuzey Koreli lider Kim Jong Un’un “güzel yaşamayı” ve Amerikan kültürünün önemli öğeleri olan “pizza ve basketbolu sevmesi” de iç rahatlatıcı gözükmüyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin geçtiğimiz günlerdeki Seul ziyareti de bu yüzden olsa gerek. ABD’nin “kendini ve müttefiklerini koruyacağını” söyleyen Kerry, Çin’in de bu konuda kendileri ile iş birliği yapması gerektiğini belirtti. Bizlerin de dileği değişen dengelerden Türkiye’mizin kendine en yararlı şekilde faydalanması olsa gerek. 134


BECKHAM

Bir Sporcudan Çok Daha Ötesi

2

007 yılında spor yaşamının en verimli yıllarını yaşarken şaşırtıcı bir şekilde dünya devi Real Madrid’den ayrılarak Los Angeles Galaxy’nin yolunu tutan Beckham, geçtiğimiz Şubat ayında yine ilginç bir tercih yaparak Fransa’nın Paris Saint Germain takımına transfer oldu. Son 2 senedir futbol piyasasında sarsıcı transfer hamleleri yaparak UEFA’nın mali kurallarını yürürlüğe koymasına önayak olan PSG, en verimli döneminde bile futbolculuğundan çok imajı ile konuşulan Beckham’ı transfer ederek futbolun sadece bir oyundan ibaret olmadığını herkese gösterdi. 37 yaşında olmasına ve artık sportif anlamda pek bir katkı sağlayamayacağını PSG forması ile oynadığı maçlarda göstermesine rağmen Beckham’ın, Paris’e transferinin sadece “Beckham” adı ve yüzü için olduğu yadsınamaz bir gerçek. Futbolculuğunu ve karizmatikliğini, Victoria Beckham ile yaptığı evlilik ile pekiştiren ve ününe ün katan Beckham, daha sonra atıldığı Amerika macerası ile “markasını” tüm dünyaya yaydı. Beckham burada film ve reklam yıldızı oldu, kendi ticari markalarını yarattı. Çin Devleti’nin “global” spor elçiliğini yürütüyor olması hiç de şaşırtıcı değil. Günümüz dünyasında “imajın”, “marka değerinin”, “popüleritenin” ve “reklamın” ne denli önemli olduğunu en iyi Beckham’ın hayatı anlatabilir. Ülkemizde de

Dünya Gündemi

sporun sadece spor olarak kalmadığının artık herkes farkında. Ancak buna rağmen Türk kulüplerinin kendi Beckhamlarını yaratma konusunda pek de başarılı sayıldığını söylemek mümkün değil.

Dünkü Çocuk: Sosyal Medya

T

eknolojinin her yerimizi sardığı, kedi ve köpeklerimizin boynuna “çip” olup girdiği bu günlerde, sosyal medyadan nasibini almayan insan sayısı anca bir elin parmakları kadardır. Özellikle Amerika ve Avrupa kıtasını kasıp kavuran sosyal medya güneşi zaman geçtikçe Türkiye’yi daha da çok yakacaktır. İnsanlar artık sadece Facebook, Twitter ve Instagram gibi “sosyal medya yaratımlarındaki” sanal kimlikler ile yaşamakla kalmıyor, alışverişlerini internetten yapıyor, dünyanın nabzını burada tutuyor. Yararlarının yanı sıra, teknoloji ile bu derece iç içe olmanın getirdiği modern sağlık sorunlarının sonunun nereye varacağı da ayrı bir merak konusu. Çok değil, 10 yıl önce politikacılar tarafından umursanmayan, “çocuk” gözü ile bakılan sosyal medya sonunda siyasileri de koltuğundan etmeye başladı. İtalya’da Şubat ayında

yapılan genel seçimlerde mecliste kendine güçlü bir konum edinen komedyen Beppe Grillo siyasi partisinin gücünü işte bu “dünkü çocuğa” borçlu. Kilometrelerce yol kat ederek ülkelerinin her yanına ulaşmaya çalışan politikacılar; meydanlarda, televizyon ve gazetelerde boy göstererek vatandaşa ulaşmaya çalışadursun, Beppe Grillo çoktan sosyal medya ile vatandaşının cep telefonuna ve bilgisayarına ulaşmış, onlara nutkunu çekmiş bile… Türkiye için de seçimler yaklaşırken bu durum tüm politikacılar için siyaset yöntemlerini sorgulamaları için bir fırsat olabilir. Kim bilir belki de İtalya’daki Berlusconi gibi “medya patronu” ve AC Milan gibi spor kulüplerine sahip “veteran” politikacılar için artık köşelerine çekilme zamanı gelmiştir. Silvio Berlusconi’nin köşesine çekilip sporla ilgilenmesinin son dönemlerde başarısız olan İtalyan futbolunu sevindireceği ise kesin. 135


Haberler

r i h e Ş n ı Alt n ı ’ r a d ü Üsk ı l ı r a ş a B e y i d e l e B ı n a k ş a B

Binlerce yıllık tarihi, eşsiz güzelliğiyle adına şarkılar yazılmış İstanbul’un incisi Üsküdar’ın görevini başarı ile sürdüren Belediye Başkanı hizmetlerini ve Üsküdar’ın geleceği ile ilgili planlarını anlattı.

Mustafa Kara 136


Haberler Üsküdar’ın tarihçesi İstanbul’un fethinden çok daha öncelere dayanıyor. Geçmişten günümüze Üsküdar portresi çizecek olursak neler söylersiniz? M.Ö. 1000’lerden beri bilinen ve oturulan Bizans’tan kalan yegâne eser Kız Kulesi ile farklılaşan, Osmanlı devrinde bir oya gibi itinayla işlenen ve güzelleşen, denize açılan ve hiçbirinin diğerini görme hakkını engellemediği yalılarıyla, cumbalı ahşap evlerin süslediği sokaklarıyla, korularıyla, köşkleriyle, çarşıları ve hamamlarıyla, camileriyle, kiliseleri ve sinagoguyla Üsküdar, adı kendisine en çok yakışan altın şehirdir. Üsküdar’ımız ecdat yadigârı eserleriyle, tarihiyle, kimliğiyle, İslam Medeniyetinin göz kamaştırıcı sembollerinden biridir. Göreve başladığınız 2009 yılından bu yana Üsküdar’ın çehresi değişti. Hizmetlerinizden bahseder misiniz? Belediyecilikte başarının yolu insan, bilgi ve paranın iyi yönetiminden geçer. Biz, bu 3 sacayağını sağlam kurduğumuz için 4 yılda 200 milyon TL’lik devasa bir yatırımla Üsküdar’ın çehresini değiştirdiğimizi düşünüyoruz. Görev yaptığımız 4 yıldan bu yana aralarında Hababam Sınıfı filminin çekimlerinin yapıldığı Adile Sultan Öğretmen Evi’nin de yer aldığı tarihi mekânların aslına uygun olarak yeniden hayata

geçirdik. İlçemizin en büyük sıkıntılarından biri olan Hükümet Konağı’nı hizmete açtık, 4 ilköğretim okulunu eğitime kazandırdık. İlköğretim çağındaki çocuklarımızın gelecekte, kulübümüz sporcusu Aslı Çakır Alptekin gibi olabilmeleri için yetişmelerini sağlayacak “Sporu Tabana Yayma Projesi’ni son 3 yıldır düzenli olarak ve giderek büyüyen bir dalga halinde sürdürüyoruz. Çalışmalarımızı kısa, orta ve uzun vadeli olarak düşündüğümüz için geleceğe yönelik yeni çalışmaların planlamaları da sürüyor. 4.yılınızda 3.büyük ödülünü aldınız. Yapılan anketlerde en başarılı Belediye Başkanı olarak adınız zirvede yer alıyor. Başarınızın sırları ile ilgili neler söylersiniz? Başarımızın temelinde Üsküdar’a, Üsküdarlı hemşerilerimize ve partimize olan inanç ve sevgi yatıyor. Tabii ekip çalışması olmadan bu başarılara imza atmak da çok zor. Çünkü biz Üsküdar’ı yönetirken kendi başımıza yönetmiyoruz. Konusunda uzman arkadaşlarımız bilgi ve yetenekleriyle sorunları çözüyor, vatandaşlarımızın taleplerine en kısa sürede yanıt vermeye çalışıyorlar. Elbette kamu kurumlarıyla, büyükşehir belediyemizle, bakanlıklarımızla olan iyi ilişkiler ve ortak çalışmalar da yaptığımız yatırımlar ve hizmetlerimiz için önemli bir etken.

137


Haberler ve Kandilli Yaşam Merkezi “Üsküdar’a Değer” dediğimiz projelerimizden sadece birkaçı… Ancak bizim yaptığımız en büyük yatırım çocuklarımız ve gençlerimizin geleceklerine yönelik yatırımlardır. Üsküdar Çocuk Üniversitesi ve Üsküdar Çocuk Akademileriyle gelecekte çok başarılı bilim adamları, sanatçılar ve devlet adamları yetiştirmeyi umut ediyoruz.

Üsküdar’ın en büyük sorunu sizce nedir? 529 bin 349 kişinin bir arada yaşadığı Üsküdar’ın 2 büyük sıkıntısı var. Bunlardan birincisi Türkiye Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu en büyük yatırımlardan biri olan Marmaray projesinin çalışmaları nedeniyle esnafımızın yaşadığı sıkıntıdır. Biz bu sıkıntının Marmaray’ın hizmete gireceği 29 Ekim tarihinden itibaren sona ereceğini düşünüyoruz. İkinci sıkıntı ise tüm İstanbul’un sorunu olan deprem riski nedeniyle Kentsel Dönüşüm zorunluluğu… Anketlere göre Üsküdar’da yaşayanların yüzde 80’i bu ilçede yaşamaktan memnun ve terk etmek istemiyorlar. Zaten biz de bu nedenle Kentsel Dönüşüm yerine Yerinde Dönüşüm taraftarıyız. Ancak Üsküdar’ın çok eski bir şehir olması nedeniyle kamu olarak dönüşüm sırasında rezerv alanı dediğimiz boş alanlara sahip değiliz. Bu da çözümü zorlaştırıyor. Bugüne kadar planlanmış en büyük ulaşım projesi olan Marmaray projesinde son durum nedir? Cumhuriyetimizin ulaşıma en fazla yatırım yaptığı proje olan Marmaray’ın tamamlanması ve hizmete girmesiyle Üsküdar, sadece Anadolu yakası ile Avrupa’yı demiryoluyla bağlamayacak. Aynı zamanda Pekin ile Londra’yı da birbirine bağlayacak. Marmaray projesi 29 Ekim 2013 tarihinde tam anlamıyla hizmete giriyor. Mayıs ya da Haziran aylarında deneme seferleri başlayacak. Proje kapsamında çalışmaları devam eden ÜsküdarÜmraniye-Çekmeköy Hafif Metro Hattı da yürürlüğe girdiğinde Üsküdar’a saat başı 80 bin kişi gelecek. Üsküdar için hayata geçirmeyi düşündüğünüz başka projeleriniz var mı? Varsa nelerdir? 2013 itibariyle yeni yatırımlarımız devam ediyor. Çavuşdere Dönüşüm ve Gelişim Projesi, Libadiye

Bölgenizdeki STK çalışmaları ve bunların topluma katkıları nelerdir? Bölgemizdeki Sivil Toplum Örgütleri ile sürekli iş birliği içerisindeyiz. Bunları çalışmalarını yakından takip ediyor, gerektiği yerde kendilerine destek oluyoruz. STK’lar bir toplumun geleceğinin şekillenmesinde çok önemli görevler üstleniyorlar. Toplumumuzun yaşadıkları sorunları dile getirip çözüm üretmeleri ve bu konuda yerel yönetimlerle iş birliği halinde çalışmaları bizim açımızdan büyük önem taşıyor. Belediyenizin kültür ve sanat etkinlikleri nelerdir? Üsküdar’ın özelliklerinden biri de Tarih ve Kültür Kenti olmasıdır. Geçtiğimiz yıldan itibaren kültürel anlamda etkin faaliyetlere önem verdik. 2012’de ‘2012 Etkinlik’ adı altında önemli kültürel faaliyetler gerçekleştirdik. Çocuklarımıza yönelik tiyatro, sinema ve müzikallere ağırlık verdik. Ücretsiz sinema gösterimleri ve çocuk oyunları sayesinde ekonomik durumları el vermeyen aileler çocukları ile vakit geçirmeye başladılar. Geçmiş dönemlerde yürütmüş olduğumuz faaliyetlere ek olarak yelpazeyi genişlettik. Ve bunu yaparken de kaliteli programlar yapmaya öncelik verdik. Bunun sonunda programlarımıza katılım giderek yükseldi. Üsküdar halkı sağlıklı bir çevrede yaşıyor mu? Bunun iyileştirilmesi için yapılan çalışmalar nelerdir? Yaptığımız en büyük çalışma; Üsküdar’daki yeşil alan miktarını Avrupa standartlarından dünya standartlarına yükseltmek oldu. Yaptığımız pek çok parkta yeni oyun alanları, çocuk eğlence alanları, spor alanları oluşturduk. Temizlik konusuna büyük önem verdik. Daha önceki dönemlerde haftada 3 gün alınan çöpleri insanlarımızın sağlığına zarar vermesine engel olmak için haftanın her günü almaya başladık. Dünyada temizlik ve yeşil alanlara yönelik yatırımları sürekli takip ediyoruz. Mümkün olan ölçüde bu yeni teknolojileri Üsküdar’da kullanmaya çalışıyoruz.

138


Haberler

Çağdaş Yaşamın Vazgeçilmez Organları

Sivil Toplum Kuruluşları 139


S

Haberler

ivil Toplum Kuruluşları (STK), hükümetlerden bağımsız olarak çalışan, devlet denetimi altında olmayan ve ana kaygıları toplumun yarar ve mutluluğu olan bireylerin toplanması ile oluşur. STK kararlarını bağımsız olarak verir, toplumsal eylemlerde bulunur ve çeşitli projelerle kamuoyuna yön verir. Sivil Toplum Kuruluşları başlıca sosyal, kültürel, politik, hukuki ve bilimsel amaçları gözeterek ulusal ve uluslararası düzeyde lobi ve farkındalık çalışmaları yaparken kar amacı gütmeksizin, gönüllülük esasına göre davranır. STK’lar bütçelerini, bağışlar ve üyelerinin aidatları ile oluşturur ve güçlendirirler. Sivil Toplum Kuruluşları çeşitli yapıda olabilir. Vakıflar, dernekler (TÜMBİAD), sendikalar (işçi sendikaları, işveren sendikaları, işçi federasyonları, işveren federasyonları) ve meslek kuruluşları (odalar, birlikler) kuruluş amaçları ve statüleri farklı STK örnekleridir. Vakıf ve dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır. STK’ların tamamen veya kısmen devlet organları tarafından desteklendiği durumlarda dahi STK bünyesinde herhangi bir devlet yetkilisi bulunmadıkça kurumun STK olma özelliği devam edebilir. Demokrasilerin olmazsa olmazlarından biri olan Sivil Toplum Kuruluşları gün geçtikçe önemini artırmakta ve bu nedenle giderek sayıları da artmaktadır. Küreselleşme bu artış hızının katlanmasına yol açmakta ve birçok uluslararası sorunun çözümünde STK’lar karar verme mekanizmasına katkıda bulunmakta. Savaş ve çatışmaların bulunduğu bölgelerden ekonomik krizlere kadar uzanan birçok alanda Sivil Toplum Kuruluşları varlığını hissettirmekte. Dünya Ekonomik Forumunun çok sayıda STK temsilcisinin katılımı ile toplanması bu durumun en etkileyici kanıtlarından sadece birisidir. Ulusal düzeyde faaliyet gösteren STKların sayısı ise milyonlarla ifade edilebilir. Hindistan, ABD ve Avrupa devletlerinde milyonlarca STK bulunmasına rağmen totaliter rejimler tarafından yönetilen ülkelerde Sivil Toplum hareketleri henüz emekleme dönemindedir. STKlar günümüzde ulusal yönetimler, uluslararası kuruluşlar, şirketler, sendikalar gibi karar alma mekanizması bulunan hemen her oluşumu değişik ölçülerde etkileyecek güce sahiptir. Dünya Green Peace Örgütünün eylemlerini izlerken hükümetlerin ve medyanın bundan etkilenmemesi düşünülemez. Ülkemizde doğa ve çevrenin korunmasında STKların oluşturduğu farkındalık, hükümetlerin çalışmalarından çok daha önce başlamıştır. Doğal felaketler ve özellikle deprem gibi durumlarda sivil kurtarma çalışma gruplarının üstün hizmetleri saygı ile karşılanmakta ve bazen devletin tüm organları için esin kaynağı olmaktadır. Demokratik toplum yapısı geliştikçe insanın ve dünyanın mutluluğu STK’larla iyileşmeye devam edecek.

140


Haberler

Tüm Sivil Toplum Kuruluşları Platformunun Amaçları ve İlkeleri (ayrı bir kutucuk içinde)

• Tüm Sivil Toplum Kuruluşları Platformu ve STK`ları Tanıtmak • Sivil Dinamikleri Harekete Geçirmek • STK`lar Arası Dayanışmayı, Bilgi, Belge ve Deneyim Paylaşımını Güçlendirmek, STK`lar Arası İş birliğini ve İletişimi Artırmak • STK`ların Saydam Hesap Verir ve Toplumsal Sorumluluk Sahibi Birimler Olmalarına Katkıda Bulunmak • STK Yöneticileri, Personeli ve Gönüllülerin Eğitim ve Kapasite Artırma Projelerinden Yararlanmalarını Kolaylaştırmak • Vatandaşlarda Sivil Toplum, Sorumlu, Katılımcı Birey Anlayışını, Tutum ve Davranışını Yerleştirmek • STK Gönüllülerini Tanıtmak, Genel Kamuoyunda STK’larla ilgili Olumlu ve Çekici İmajlar Yaratarak, STK’lara Katkıda Bulunacak Kişi ve Kuruluş Tabanını Genişletmeye Çalışmak • Dürüst, Adil, Kendini Geliştirmeye Gayretli Bireyler Yetişmesine Katkıda Bulunmak • Demokrasi, İnsan Hakları ve Hukukun Üstünlüğü Değerlerini Yaymak, Savunmak ve Desteklemek • İnsan Onuruna Uygun Bir Yaşamı Herkes İçin Savunmak, Barış ve Kardeşliği Güçlendirmek • Kamu, Özel Sektör ve Sivil Toplum Kesimleri Arasındaki İş Birliğini ve Ortaklığı Güçlendirip, Kamu Hizmetlerinin Kalitesinin ve Etkinliğinin Artırılmasına Katkıda Bulunmak • Sosyal, Kültürel vb. Alanlarda Projeler Üretmek, Önemli Yapımlara, Organizasyonlara Öncülük Etmek İnsanlar Arasındaki Diyalogların Güçlendirilmesine Yönelik Çalışmalar Yapmak • Dünya Barışı, Ülkeler Barışı Her Alanda Barış Çalışmaları, Kardeşlik Çalışmalarına Katılmak.

141


Haberler

İştah Azaltıcı Kapsüller İle Atıştırmalıklara Son Yemek yedikten sonra doymuş olmanıza rağmen sürekli atıştırıyor musunuz? Aşırı iştahınızı kontrol altına almak iştah azaltıcı kapsüller sayesinde artık daha kolay. İçinde Redusure içeren doğal liflerin bulunduğu bu kapsül midenizde kendi hacminin 50 katına kadar şişerek tokluk hissi yaratıyor.

Anne ve bebeklerin rahatlığı düşünülerek tasarlanan BabyNEO emzirme minderi, bebeğin emzirme anlarında hem anneye, hem de bebeğe rahat bir ortam sunuyor. BabyNEO emzirme minderi vücuda uyumlu yapısıyla ağrıların ve sancıların oluşmasını da engelliyor. %100 organik pamuk interlok kumaştan üretilen minder, emzirme sırasında yaşanan sorunları da en az seviyeye indiriyor.

Anne ve Bebekler Artık Daha Rahat

142


Haberler

Güzelliğinize Güzellik Katın Cildinizde Yenilenme Zamanı

Sıcak ya da Soğuk İçeceğiniz Her An Yanınızda Türk mutfaklarının olmazsa olmazı Emsan, hayatı kolaylaştırmaya devam ediyor. Emsan Polar Termos, siz nereye giderseniz gidin sıcacık ya da buz gibi içeceğinizin ısı değerini kaybetmesini önlüyor.

Uğurum Sensin

Kozmetik yağlar içinde bakım yapma özelliği açısından en değerli ve zengin olan Argan yağı ve üzüm çekirdeği yağını, özenle seçilmiş 12 değerli bitkiden oluşan kompleks ile birleştiren Bio Argan Yüz Kremleri kırışıkların düzgünleşmesine, cilt sıkılığının ve yoğunluğunun yenilenmesine yardımcı oluyor. Her bir kremin içeriğinde mucizevî Argan yağı ve üzüm çekirdeği yağına ek olarak ginseng, çay dikeni, kadife çiçeği, buğday tohumu, meyan kökü, peygamber çiçeği, kırk kilit otu, yeşil çay, öksürük otu, lavanta veya kuşburnu, papatya ve kırlangıç otu bulunuyor.

Dermokil yüz maskesi kilin mucizevi etkisiyle cildinize canlılık, tazelik ve ışıltı katıyor. Dermokil kil maskesi, 10 dakika içerisinde yüzünüze bahar bakımı yaparak sağlıklı ve güzel bir görünüm sağlıyor.

Anneler günü geliyor… Büyük ya da küçük tüm çocukların hediye telaşı içinde olduğu bugünlerde Storks Mücevherat Anneler Günü sebebiyle mayıs ayında pırlantalı mücevher alan herkese “Uğurum Sensin” kolyesi hediye ediyor! Sevgiyle birbirine bağlılığı ifade eden çiçekler, pırlanta taneleri ile tomurcuklanıyor. Sevginiz, Storks uğuru ile annenizin boynundan çıkarmayacağı bir mücevhere dönüşüyor. “Uğurum Sensin” sloganı ile anne sevgisinin mücevherle buluştuğu bu çok özel tasarım, yalnızca mayıs ayına özel tüm Storks Mağazalarında… 143


Alışveriş

Roberto Bravo

NACAR

Anneler İçin Alışveriş Zamanı Anneler Günü’nün yaklaşmasıyla hediye arayışları hız kazandı. Önerilerimize göz atmadan alışverişe çıkmayın!

144


Alışveriş

Alexander Mcqueen

Koton

Koton

BurBerry

LK Bennett

145

Chanel


Medikal Etkinlikler

Etkinlikler

Mayıs 2013 Kongreleri

Uluslararası Katılımlı 12. Metabolik Hastalıklar ve

8 - 11 May 2013 London UK

Beslenme Kongresi

4. Ulusal Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Kongresi

1 - 4 Mayıs 2013 Eskişehir Anemon Hotel Kongre

9 - 11 Mayıs 2013 Denizli Pamukkale Üniversitesi

Merkezi

Kongre ve Kültür Merkezi

Pediatric Orthopedic Society Of North America

8. Ege Dermatoloji Günleri

Annual Meeting (POSNA)

8 - 12 Mayıs 2013 İzmir Çeşme Sheraton Hotel

1 - 4 Mayıs 2013 Toronto Sheraton Centre Toronto

14. Ulusal Kolon ve Rektum Cerrahisi Kongresi

Hotel

15 - 19 Mayıs 2013 Antalya Gloria Hotel

14th Clinical Applications For Age Management

12. Ulusal Aile Hekimliği Kongresi

Medicine (AMMG)

15 - 19 Mayıs 2013 Kuşadası Pine Bay Resort

2 - 5 Mayıs 2013 Hollywood Westin Diplomat

Hotel

Resort and Spa

Avrupa Bioteknoloji Kongresi

Mayo Clinic Headache Symposium

16 - 18 Mayıs 2013 Bratislava Slovakya Comenius

3 - 5 Mayıs 2013 San Francisco Hotel Nikko

Üniversitesi

2. Pediatri Uzmanlık Akademisi Derneği Kongresi

European Association Of Percutaneous Cardio

1-5 Mayıs 2013 Antalya Susesi Resort Hotel

Interventions

10. Ulusal Parkinson ve Hareket Bozuklukları

21 - 24 Mayıs 2013 Paris Palais Des Congres

Kongresi

Modern Management Of Hip Fractures

1 - 5 Mayıs 2013 Antalya Ela Quality Resort Hotel

23 Mayıs 2013 London The Royal College of

11. ICNC Nükleer Kardiyoloji Kongresi

Surgeons Of England

5 - 8 Mayıs 2013 Almanya Berlin Kongre Merkezi

Alerji ve Astım Kongresi

8. Ulusal Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Kongresi

23 - 24 Mayıs 2013 Bruges Site Oud Sint-Jan

10 - 14 Mayıs 2013 Antalya Gloria Kongre Merkezi

Rhythm 2013

Pediatrik Gastroenteroloji ve Beslenme Kongresi.

30 Mayıs - 1 Haziran 2013 Marseille Palais Du

46th Annual Meeting of ESPGHAN,

Pharo

146



Test

Vücudunuz Spora Ne Kadar Yatkın?

Kimi için yorucu bir uğraş, kimi içinse yaşam biçimi olan spora ne kadar yatkınsınız hiç merak ettiniz mi? Testimizi çözün seviyenizi belirleyin ve harekete geçin.

148


Test 1-Haftada kaç gününüzü spora ayırıyorsunuz? A-En az 4 gün B- 2 gün C-1 gün ya da hiç 2-Spora başladığınızda ne kadar sürdürebiliyorsunuz? A-2 saate yakın B-1 saatten az C-Yarım saatte yoruluyorum 3-Bir seferde kaç mekik çekebiliyorsunuz? A-50 - 60 kere çok rahat B-30 - 40 kere zorlayarak C-10 kere acı içinde 4-Egzersiz hareketleri yaparken acı seviyeniz ne durumda? (1 en düşük 10 en yüksek) A-3 - 4 arası B-6 - 7 arası C-8 - 10 arası 5-Yoğun egzersiz sonrası kaslarınızın ağrısı ne kadar sürer? A-Bir günü geçmez B-3 - 4 gün devam eder C-Bir hafta sürer 6-Spor yaptıktan sonra ruh halinizi ifade eden cümle hangisi? A-Tarif edilemez bir mutluluk içindeyim B-Zor olsa da iyi hissediyorum C-Savaştan çıkmış gibiyim 7-Düzenlenecek olan bir maratona katılmanız istense ? A-Mutlaka katılırım B- Kondisyon eksiğim var çalışmam lazım C-Katılmayı düşünmem

A’lar çoğunluktaysa: Tebrikler! Vücudunuz spora oldukça yatkın. Spor ve sağlıklı yaşam sizin vazgeçilmeziniz olmuş. Güç gerektiren sporlara karşı vücudunuzu alıştırmanız ne kadar dayanıklı ve güçlü bir yapıda olduğunuzun göstergesi. Spor yapmanın pozitif etkisi tüm hayatınıza yansıyor olmalı. Aynen devam doğru yoldasınız… B’ler çoğunluktaysa: Size tavsiyemiz egzersiz hareketlerinizi çoğaltmanız. Üye değilseniz spor salonuna yazılın ve spor hocası eşliğinde çalışmalarınızı sürdürün.

Ya da her gün dakikaları artacak şekilde doğada tempolu yürüyüşler yaparak vücudunuzun spora yatkınlığını artırın. Yararını fark edince pişman olmayacaksınız. C’ler çoğunluktaysa: Vücudunuzu sağlıksız bir yaşam biçimine alıştırmışsınız. Birçok önemli hastalığın hareketsizlikten ve sağlıksız yaşam biçiminden kaynaklandığını unutmayın. Bir an önce harekete geçin ve spora başlayın. Yaz döneminin gelmesiyle yüzme sporu iyi bir başlangıç olabilir. Deneyin, sonucu görünce siz de inanamayacaksınız.

149


Astroloji

Merih Akalın Batı - Hint Astrolojisi Eğitmeni ve Danışman

A

strolojisi

Vedik (Hint)

A

stroloji nerede gelişmiş olursa olsun, kaçınılmaz biçimde içinde bulunduğu toplumun sosyal ve kültürel değerleriyle meşguliyetlerini yansıtır. İnsanlar var oluşlarından beri doğanın muhteşem bir düzen içinde tekrarlanan döngülerini gözlemlemiş ve gökyüzündeki Ay’ın, Güneş’in, gezegenlerin ve takımyıldızların konumlarının değişimini taşlar, boynuzlar veya kemikler üzerine işaretleyerek kaydetmişlerdir. Böylelikle giderek mevsimleri ve tarım için uygun zamanları saptayarak, gökyüzünün bilgisini kullanmaya başlamışlardır. Buna en eski örnek Urfa’da bulunan, M.Ö yaklaşık 9000 yıllarına tarihlenen muhteşem Göbeklitepe tapınağındaki izlerdir. Astroloji kadim zamanlardan beri, insanın kendini tanıma arayışının bir parçası olmuştur. Daha yüksek

bir bilinç formuna, mistik bir gerçeklik görüşüne ulaşmanın bir yolunu sunmuştur. Astroloji ve Astronomi sözcükleri,17.yüzyıldaki Bilimsel Devrime kadar birbiriyle değişebilir biçimde kullanılmış daha sonra bu kardeşlik sona ermiştir. Tüm karşıt görüşlere ve aşağılanmalara rağmen, astroloji bilgisi, bütün dünyada hala popülerliğini sürdürmekte, bireyselden, kurumsala, politikacılardan, finansal pazarlara, tarihin gidişatından, ulusların kaderine kadar danışmanlık yapmaktadır. Ancak Hindistan Astrolojiye bilinmeyen zamanlardan beri daima büyük saygı duymuş ve toplumun her düzeyinde bu bilgiyi kullanmaya devam etmiştir. Bu nedenle, ilk göz ağrım olan Hint (Vedik) Astrolojisi bilgisini sizlerle paylaşmak istiyorum. Vedik Astrolojinin temeli ruhun dünyaya gelmesi

150


Astroloji ve egonun şekillenmesi noktasından ele alınan doğum haritasıdır. Ego, Guna’ların (zihin değerleri) birleşiminden ortaya çıkar ve daha sonra beş duyuya bağlanır. Bu noktada bizler de kendimizle ilişki kurmaya başlarız. Dünyaya her gelişte, bizler evrensel enerji ile bağlantıyı kopartırız. Gerçeğin doğasını görmezden gelir, ego ile bütünleşiriz. Ruhun sesi giderek azalır. İnsan bir ruhu olduğunu, kaynağının sonsuz var oluşta köklendiğini unutursa, ayrılma başlar ve ayrılmayı acı, ıstırap ve hastalıklar takip eder. Ego “ben” kişiliği ile aynıdır. Her çeşit deneyimden oluştuğu için bunların tümü önemli olmaya başlar. Egonun ihtiyaçları ne olursa olsun karşılanmalıdır. Tüm dünya egoyu “daha güçlü, daha önemli ve daha güvenli” yapmak üzere kullanılacak bir araca dönüştürür. Ego hayatın daha da fazla “kazanç”la doldurulabilir olduğunu öğrenir. Bir süre işe yarasa da hiç kimse çevre üzerinde tam bir hâkimiyet kuramaz. Bu nedenle ego tehlikeyi ve acıyı engellemek için çok zaman harcamak zorundadır. Bazı şeyler ne kadar çekiciyse diğerleri o kadar itici olurlar. Zevk içinde kalarak devamlı acıdan kaçma girdabına yakalanan pek çok kişi amacına ulaşmıştır ama deneyim adına tüm bu kazançların bir sonu vardır. Giderek bir gün ölüp yok olacağı korkusu, acı kaynağı olmaya başlar. Çünkü ölüm egonun yaşam mücadelesini hiçe saymaktadır. Evrenin işleyişini, her şeyin gerçekte nasıl yürüdüğünü ve bu konudaki cehaletini ona acı bir şekilde hatırlatır. Ancak bu devinime karşı ruh her çeşit ıstırap nedenini çözen bir araç sağlayabilir. Eğer gerçeğin doğasını doğru bir şekilde keşfedebilirsek tüm acılar sona erecektir. Gerçeği görmezden gelme zihnin derinlemesine araştırılmasıyla çözülür. Bilinçlilik, köklerini bulmak adına maddesel seviyeden daha derinlere iner. Dış nesnelerin cazibesi ve iticiliği, iç yaşama daha değer verilerek çözülür. Ölüm korkusu, ruh asla doğmadığı için ruhun doğrudan yaşanmasıyla çözülür. İşte Vedik Astrolojinin amacı egodan kurtulma yollarını bulmak ve Brahman’a (yüce yaratıcı zekâ) gerçeğe, evrensel olana ulaşmaktır. Vedik kültürde, dünyaya her gelişte bedenlerin farklı olmasına rağmen bilincin devamlılığı inancı vardır. Öldüğümüzde tekrar doğmak üzere evrensel enerjiye geri döneriz. Buna örnek olarak suyun kendi döngüsü içindeki değişimlerini verebiliriz. Su yağmur olarak dünyaya düşer, buharlaşarak atmosfere çıkar ve bulut olur sonra bir şekilde tekrar su olarak dünyaya geri döner.

Vedik Astrolojisi, insanların ne kadar zor bir görevle dünyaya geldiklerini iyi bilir. Şimdiki zamanda yaşarken geçmiş ve gelecekle de bağlantıda olmaya çalışırız. Doğum haritamızda neler yaşayacağımız yani Karma phal –eylemlerimizin meyveleri-gözükmektedir. Vedik (Hint) Astrolojisi (bir diğer adı Jyotish) bize var oluşun zor sorularını cevaplar ve bize aşağıdaki konularda bilgi verir: • Jyotish yani ışığın bilgisiyle farkındalığımızın artması ve kozmosun anlamını kavramak ve Vedik kültürünü (Hint) tanımak, • Bireyin evrenle bire bir nasıl uyum içinde olduğu, Grahaların yani gezegenlerin dönme hesaplarını kullanarak, geleceğimiz hakkında bilmek istediklerimizi nasıl ortaya çıkarabileceğimizi öğrenmek, • İleride öngörülen olumsuzluğu önlemek ayrıca önümüze çıkan fırsatları en iyi şekilde değerlendirebilmek, • Öngörülen sorunlardan nasıl korunmamız gerektiğini ve çareleri öğrenmek, • Sonsuzluğun ince düzeydeki değerlerini kullanarak dünyevi başarılar elde etmek için ihtiyacımız olan eylemleri bir arada tutabilmek, • Bugünkü eylemlerimizle gelecek hayatımızın kalitesini geliştirmek. Jyotish veya Vedik astrolojisi geçmişi, şimdiki zamanı bilmemize ve gelecekle ilgili eğilimleri saptamamıza yardımcı olur. Kesin hesaplara dayanan bu bilime “Veda Matematiği” de denir. Jyotish’de geleceği öngörmek için yapılan matematiksel hesapların sonucunda, horoskop (astrolojik doğum haritası) çizilir ve yorumlanır. Doğum haritası insan için çıkarılabileceği gibi, bir hayvan veya bir nesne için de çıkarılabilir. Örneğin, eğitim, evlilik, seyahat, inşaatın başlangıcı, işe başlamak, anlaşma yapmak, partilerin kurulması vs. gibi konularda da harita çizilir ve yorumlanır. Ayrıca dünyayla ilgili savaşlar, depremler, doğal afetler önceden görülebilir. Herhangi bir iş anlaşması, evlilik günü, ev satma veya satın alma gibi önemli adımlar için doğru zaman bulunur. Evlenmeyi düşünen çift, doğum haritalarını inceleterek, birbirleriyle uyumlu olup olmadıklarını öğrenebilirler. Bunun için tek gerekli olan “doğum günü, doğum saati ve doğum yeri” bilgisidir. İki bin yıl önce Maharishi Patanjali’nin (büyük bilge) dediği gibi “tehlikeyi henüz doğmadan etkisiz kılın” prensibi Vedik Astrolojinin temel nedenlerinden biridir.

151


BULMACA 1 6

2

3

4

7

8

62 11

9

12

13

21

10

14

15

17 20

18

16

19

22

23

25

24

16

26

27

31

28

60

29

30

32

33 36

34

35

37

38

39

41 44

5

42 45

46

47

40

43

48

49 50

51

52

53 54

55

56

57 58

59

60

45

47

25

53

44

18

33

61

42

56

62

8

19

40

Anahtar Kelimeler Sevgili Konsept Dergisi Okuyucuları, İlk sayımızdaki bulmacamız, çözümünde ülkemiz için uyarıcı bir mesaj barındırıyor. Dikkate almanız dileğiyle. İyi eğlenceler. Özgür Akpınar Soldan Sağa 4. Üst, üstteki. 7. Cerrahi operasyon. 9. Helyum’un simgesi. 11. Onay. 15. Adlar, isimler. 17. Fiyaka, gösteriş. 22. Deoksiribo nükleik asit. 23. Sırlar, gizler. 25. Çaresiz. 26. Hayalet, görüntü. 27. Faks. 30. Yanardağdan püskürür. 31. Su baskını. 33. Ünlü bir mizah dergisi. 37. Evin bir bölümü. 38. Tırnak bakımı. 39. Yemek artığı.

42. Mesleki yeterlilik sahibi. 44. Eski dilde satma, satış. 46. Çıplak. 49. Altın’ın simgesi. 50. Katıksız. 51. Yunan mitolojisinde aşk tanrısı. 54. Ağaçlarla örtülü geniş alan. 56. Kişi. 57. Yün dövülerek yapılan kaba kumaş. 58. Ders bölümü. 59. Taraf. 61. Şehir. 62. Telli bir müzik aleti. Yukarıdan Aşağıya 1. Akdeniz bölgesi bitki örtüsü.

2. Klor’un simgesi. 3. Kamer. 5. Faiz. 6. Damla hastalığı. 8. Toryum’un simgesi. 10. Vahiy meleği. 12. Argon’un simgesi. 13. Hatay’ın meşhur tatlısı. 14. Baryum’un simgesi. 16. Buyruk. 18. Türetme, buluş. 19. Devlet görevlisi. 20. Mangan’ın simgesi. 21. İsviçre’de ırmak. 24. Atın Koşar adım gitmesi. 28. Restoran. 29. Geniş. 32. Mikroskop camı.

152

34. Amel, fiil. 35. Deniz Kenarı. 36. Erkek. 37. Kesilmiş ağaç. 40. Denizde girdap. 41. Eski dilde su. 43. Zimbabwe’nin plakası. 45. Denizli’nin yer aldığı bölge. 47. Radyum’un simgesi. 48. Haller, vaziyetler. 52. Sazlı, sözlü ezgiler söyleyen kişi. 53. Tasdik. 54. Tırnak cilası. 55. Hava basıncı birimi. 60. Orta Afrika’da bir ülke.


sağlıklı giyin, * sağlıklı yaşa.

®

Deniz Mağaza: Bağdat Caddesi 308/B Kadıköy/İSTANBUL Tel: +90 216 411 2613 Fax: +90 216 411 2612

*Ürünlerimizde sadece Organik Pamuk ve Bambu kullanıyoruz. Sağlıklı Yaşayın diye.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.