Çerkeş Ethem Olavı * II Cemal Şener
Dizgi - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. Aralık 2000
CEMAL ŞENER
ÇERKEŞ ETHEM OLAYI II
C um huriyet
İÇ İN D E K İL E R * Bilecik Yolculuğu ve Çerkeş Ethem’in Kütahya’ya Çekilişi..............................................7 IV. BÖLÜM . * Çerkeş Ethem’in Yunanlılara Sığınması. . . . . . 17 * Çerkeş Ethem Olayı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde..............................................23 * Yeşilordu Davası İstiklal Mahkemesi’nde........ 32 ** Nazım Bey’in Yargılanması........................... 36 ** Arif Oruç’un Yargılanması............................. 43 ** K a ra r............................................................... 47 * Çerkeş Ethem’in Çerkesciliği.................. 49 * Çerkeş Ethem Değerlendirmeleri ve Sonuç . . . 53 KAYNAKÇA............................. 89 DİPNOTLAR....................: ................................95 SÖZLÜK............................................................. .99
5
BİLECİK YOLCULUĞU ve ÇERKEŞ ETHEM ’İN KÜTAHYA’YA ÇEKİLİŞİ Kayıtsız şartsız bir ulusal otorite merkezi oluşturma ya çalışan Mustafa Kemal ve arkadaşları, bağımsız olarak varlığını sürdürmeye çalışan, bağımsız oldukça da ulusal otorite merkezince denetlenemeyen, kendi işleyişini kendi kurallarınca yürüten yerel güç merkezlerine artık izin ver mek istemiyorlardı. Bu, toplumbilimcilerce “merkez çevre” çatışması di ye nitelenen tipik bir çatışma türüdür. Doğu Ergil bu olgu yu şöyle anlatıyor: “Tarihte merkezin zayıf olduğu her dönemde bu tür çatışmalar görülür. Merkez ne zaman güçlenirseTçevre otoriteler, güç merkezleri yok edilir. Onları yoFettTği süre-" ce merkez gücünü korur va da arttırır.” i l i ■ Batı Cephesinin yeniden örgütlenmesinden sonra, Çerkeş Ethem ve kardeşleri ile diğer çetelere (Demirci Efe vs.) düzenli orduya bağlı yeni görevler verilmek ve bu ara da Çerkeş Ethem kuvvetlerinden, bir süvari tümeni oluştu rulmak istenir. Ama buna önce Tevfik Bey, arkasından da Çerkeş Ethem ve Reşit Bey şiddetle karşı çıkarlar. Çünkü, 7
bu onların doğrudan komuta yetkisini artık ederinden alı yordu. 23 Kasım 1920 tarihli bir yazı ile Batı Cephesi Komu tanlığı, Kuvay-ı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey’den, ellerindeki kuvvetin sayımını ve ihtiyaçlarının dökümünü ister. Tevfik Bey bu talebe şu yanıtı verir: “Kuvay-ı Seyyare, ne tümen ne de muntazam bir kuv vet haline getirilebilir ve buna imkân yoktur. Bu serserile rin başında ne bir subay, ne hesap memuru koymak müm kün olmadığı gibi, kabul ettirilmesine de imkân yoktur. Çünkü, subay gördüler mi azrail gürmüşçesine ayaklanı yorlar. Bizim müfrezelerimiz Pehlivan Ağa, Ahmet Onba şı, Sarı Mehmet, Topal İsmail gibi adamlar tarafından ida re edilmektedir. Bölük eminleri de yazdığım okuyamaz ve okuduğunu yazamaz adamlardandır. Sen yapamıyorsun di ye bunların değiştirilmesinin olanağı yoktur. Kuvay-ı Seyyarenin şimdiye kadar olduğu gibi gelişi güzel idare edilmesi zorunluluğu vardır... Ben bir defa bu işin dışında iş de kabul edemem.” (2) Burada Tevfik Bey, Kuvay-ı Seyyare’nin bileşimini iyi tanımlamaktadır. Fakat bu durumun meşrulaşmasını da istemektedir. Kendi varlıklarının tehlikeye düştüğünü gören Çerkeş Ethem, Demirci Efe’yi arar ve bu dönemde “kader birli ği” yapmanın gereklerini anlatır. Onu birliğe çağırır. De mirci Efe de Refet Paşayı kastederek, “Onun varlığı orta dan kalkmadan bu işin halledilemeyeceği” kanaatinde ol duğunu belirtir. 8
Çerkeş Ethem Ankara’da bu çelişkileri Meclise daya narak çözmeye çalışırken, Tevfik Beyden çelişkilerin sü rekli tırmanış gösterdiğine dair tel üstüne tel alır. Tevfik Bey, 28 Kasım 1920’de Ethem Bey’e verdiği cevapta şöy le der: “Namusumuzla oynayan Batı Cephesi Komutanını bundan böyle üst olarak tanımayacağımı ve Simav’a gönderidği komutanına bugün, yanındaki görevlilerle birlikte Eskişehir’e dönmesi için buyruk verdiğimi... Bu sorunlar çözümleninceye kadar Gezici Kuvvetler, Batı Cephesi Ko mutanlığını tanımayacaktır.” (3) Böylece Tevfik Bey, Batı Cephesi Komutanlığı ile arasındaki ipleri tamamen koparır. Çerkeş Ethem, Kuvay-ı Seyyare ile Batı Cephesi ara sındaki çelişkilerin tırmandığı günlerde Ankara’da ve çok hastadır. Bu sırada Ankara’ya İstanbul’dan Ahmet izzet Paşa heyeti gelecektir. M.Kemal, Çerkeş Ethem’in bu heyeti karşılayacaklar arasında olmasında çok ısrar eder. Çerkeş Ethem de bu ısrar karşısında çok hasta olduğu halde kabul eder. M.Kemal, Çerkeş Ethem’in bu heyeti karşılamak için bilecik yolculuğuna katılmasını şu iki sebepten dolayı iste miş olabilir: Birincisi, Çerkeş Ethem’in İstanbul Hüküme ti temsilcilerine karşı kendi yanlarında olduğunu göster mek. İkincisi, İsmet Beyin de Bilecik’e gelmesinden dola yı varolan çelişkileri karşılıklı konuşup halletmektir. Karşılamaya gidenler, Mustafa Kemal, Çerkeş Ethem, 9
Eskişehir Mebusu Eyüp Sabri, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü, Hakkı Behiç, Saruhân (Manisa) Mebusları Reşit Bey ve Celal (Bayar) Bey, Antep Mebusu Kılıç Ali idiler. Fakat bu yolculuk, Batı Cephesi ile Çerkeş Ethem ve kardeşleri arasındaki çelişkiyi çözme amacına ulaşamaz. Zaten Ethem yolculuğun başında, M.Kemal’de garip bir durum gördüğünü söyleyerek şüphelenir. Ethem’in de, M.Kemal’in de yanında silahlı adamları vardır ve her an tetiktedirler. Ethem’in idiasına göre; M.Kemal, Ethem’i Bilecik’e öldürmek için götürür ama bu işi gerçekleştire mez (4). Tren 4 Aralık 1920 sabahı Eskişehir istasyonuna gelir, mola verir. Ethem hasta olduğu için yaverinin de ısrarıyla inip bir evde dinlenmeye çekilir. Tren burada iki, üç saat kalacaktır. Bu sırada, Eskişehir’de tedavi için bulunan Ethem’in iki subayı kendisini görmek isterler. Görüşürler. Subaylar şehirde olağanüstü askeri durumun olduğunu, İsmet Paşa nın iki günden beri Bilecik civarına askeri birlikler yerleş tirdiğini, son günlerde Kuvay-ı Seyyareye karşı çok düş manca davranıldığım Ethem’e söylerler. Bunun üzerine Ethem, kendisine karşı bir tertip oldu ğunu hissederek tekrar trene binmez. Bunu anılarında şöy le anlatır: “Eğer yolda imkân bulamazlarsa, bu takdirde Bilecik istasyonuna vardığımız sırada seçme bir müfreze ile mu ayyen bir yerde ben ve maiyetim çevrilecek, diri olarak tes lim olmazsam, ölü olarak ele geçirilecekmişim.” (5) 10
Eskişehir’de alınan askeri tedbirleri de, muhtemel bir halk ayaklanmasını bastırmak için gerekli olacağını düşü nür. Böyle olunca kendisi de Kütahya’ya, Kuvay-ı Seyya renin başına döner. Mustafa Kemal de, bazı mebusları bile almadan treni Bilecik yönüne hareket ettirir. Kendisi bu durumu Söylev’de, Ethem’in kaçırıldığı yargısına vardığını, böyle olunca da Ethem olmaksızın Bilecik’e gitmenin bir anla mının kalmadığı şeklinde açıklar. Gene bu arada İsmet Be yi çağırarak, Onunla Eskişehir’den iki istasyon ilerde görü şür, sonra Eskişehir’e dönerler. Çerkeş Ethem’in Kütahya’ya gitmesinden sonra, İs met Bey de Eskişehir’e gelir. Heyet toplu olarak yemek yer. M.Kemal, Çerkeş Ethem’i Reşit Beye sorar. Reşit Bey, Ethem’in hasta olduğunu söyler. Bu kez Ethem’i görmek için topluca karargâha gidilir. Ama Ethem yoktur. Çerkeş Ethem’in nerede olduğu yine Reşit Bey’e sorulur. Reşit Bey ise, “Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başında dır” der (6). Buna rağmen görüşme sürer. Reşit Bey çok sert çıkış lar yapar. Kardeşlerinin birer kahraman olduğunu, hiç kimsenin buyruğu altına giremeyeceklerini ve bunu herke sin böyle kabul etmesi gerektiğini söyler. Reşit Beyin bu sert çıkışına, önce Mustafa Kemal, ar kasından İsmet Bey karşı çıkışlarda bulunurlar. M.Kemal, o ana kadar arkadaş olduklarını, ama artık Reşit’ten kendi sini TBMM’nin reisi olarak muhatap kabul etmesini ister. 11
j İsmet Bey de komutası altında bir disiplinsizlik olayının söz konusu olduğunu ama bunu halledebilecek güçte de olduğunu söyler. Bu kez, Reşit Bey geri adım atar. Bir heyetin kardeş lerine gönderilmesi durumunda bir çözüm yolu bulunaca ğını önerir. Ertesi gün, Kâzım Bey (Özalp) ile Reşit Bey özel bir trenle Kütahya’ya yolculanır. Kâzım Özalp’in arabuluculuğu da olumlu bir sonuç vermez. Kâzım Özalp, Çerkeş Ethem ile görüşmesinde, Ankara’nın samimiyetine güvendiğini, eğer olayların ger çekten kendisinin anlattığı gibi ise buna kendisinin de ta vır alacağını söyler. Hatta “Ankara size saldırırsa, beni de karşılarında bulurlar” der (7). Kâzım Paşa, Ankara’ya döndükten iki gün sonra Grup Komutanlığı görevinden uzaklaştırılır. Bundan sonra sade ce Meclis milletvekili olarak kalır. Kâzım Özalp’in Ankara’ya dönüşünden sonra, beş ki şilik Uzlaştırma Kurulu, (Öğüt Kurulu) Ethem’i ziyaret eder. Heyette, Balıkesir Mebusu Vehbi, Saruhan Mebusu Celal (Bayar), Eskişehir Mebusu Eyüp Sabri, Antep Me busu Kılıç Ali ve Ethem’in ağabeyi Saruhan Mebusu Re şit Bey yer alırlar. Heyettekiler Ankara’dan ayrılmadan önce Mustafa Kemal'le bir görüşme yaparlar. Reşit Bey ile M.Kemal Pa şa arasında sert bir tartışma olur. Reşit Bey, düzenli ordu oluşturma çabalarını, boş hülya olarak gördüğünü belirtir. “Bu kurmay beylerle mi gâvuru kovacaksınız” der. Mustafa Kemal, bu söylenenleri çok sert yanıtlar. Re 12
şit Beye “kardeşlerinizin hizmetini yadsıyan yok. Ordu üs tüne söylediğiniz fuzuli sözlere de artık bir son verin” der. “Askerlik sorununun bu derece uluorta tartışılması sadece bilime değil, karşınızda bulunan arkadaşlara da saygısız lıktır. İki buçuk hizmet ile tüm doğrulan çiğneyip yurdun başına bela olmaya kimsenin hakkı yoktur” deyince Reşit Bey, ulusal mücadeleye katıldığına pişman olduğunu söy leyerek şöyle der: “Bu mücadeleye katıldığıma hata etmişim. Bizim yüz binler tutan arazi ve servetimiz vardı, buralarda ne işim vardı. Zaten vatan ne kelimedir ki; Vatan adına bana İran da birdir, Turan da. Ben nerede olsa pekâlâ oturabilir ve yaşayabilirdim. Paşa, Paşa! Daha açık söyleyeyim: Ben Venezilos’la da pekâlâ diz dize oturabilir adamım.” (8) Reşit Beyin konuşması üzerine, Kemal Paşanın kaşla rı çatılır. “Biz karşımızda Venizelos’la diz dize oturabile cek yetenekte kişi varsaymak ve görmek istemiyoruz. Bu sözlerinizin özgürlüğünüzün aşırılığından ileri gelmesini saymak bile onların çirkinliğini hafifletmez” der. Mustafa Kemal daha sonra, gidecek heyete, Gezici Kuvvetlerden istenecekleri anlatır. Bunlann başında, tüm birlikler gibi bunlann da emir komutaya tam olarak uymalannı, her türlü ihtiyaçlannı komutanlıktan talep edileceği ni, kendi başına hiçbir kaynak kullanılamayacağını vs. an latır. Sonuçta heyete, Çerkeş Ethem ve kardeşleri için, “bu arkadaşlar, şimdiye dek hizmet ettiler; bu hizmetlerinin de ğerini biliyoruz. Ordu için de çandan çalışarak görevlerini 13
sürdürebilirler. Haydi göreyim sizi; kardeşlik temelini sağ layın” diye temennide bulunur. Heyetin adr literatürde Öğüt Kurulu olarak geçer. Öğüt Kurul Kütahya’ya gelince, Çerkeş Ethem ve kardeş leri ile görüşmelerinde ikna olurlar ve M. Kemal’in bekle mediği görüşler bildirirler. Mustafa Kemal’in Çerkeş Ethem kuvvetlerinin cephe den geri gelip Batı Cephesine karşı yığmak yapmalarının anlamının sorulması isteğine Kurul şu yanıtı verir: “Üzül meyiniz, yanlış yorumlanmayı gerektirecek bir davranış yoktur.” M. Kemal bu yanıtı alınca, “Kurul ya aldanıyor ya da tutukludur” yargısına varıyor. Halbuki bu, kurulun içten inancıdır. Kurul bu tedbirlerin “savunma” tedbiri olduğu nu söyler. Ayrıca, Refet Paşa ve 12. Kolordu Komutam Fahrettin Altay’m cepheden alınmasını 26/27 Aralık 1920 tarihli telgrafta M. Kemal’den isterler. Heyet, Reşit Bey dışında Ankara’ya döner. Çerkeş Et hem’in tam antlaşma sağlanacağı düşüncesinin geliştiği sı rada, Albay Rafet ve Albay İsmet kuvvetleri, Kuvay-ı Seyyare’ye karşı taarruza geçer. M. Kemal 27 Aralık 1920’de Batı ve Güney Cephesi Komutanlarına şu telgrafı çeker: “Kütahya’daki Kurulun cevabı, Kuvay-i Seyyare işi nin artık barış yoluyla ve siyasetle çözümünün mümkün olamayacağını ispat etmiş ve sorunun kuvvet zoruyla çö zümlenmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Bunun son safhası
14
nı şimdiden Meclise bildirmeye ihtiyaç yoktur. Başarı ile sonuçlandınrsak, Meclisin yaptıklarımızı onaylayacağı kuşkusuzdur. Haklı olduğumuzu ispat edecek yeteri kadar belge ve delillerimiz mevcuttur.” Bu telgraf oldukça öğreticidir. Bir kere Çerkeş Ethem’in tam çözüm beklediği bir sırada bu tel emri ile sa vaş açılması çok ilginçtir. Daha sonraları Ethem’in “isyan ettiği” söylenir ve bu isyanı da bir telgrafa dayandırılır. Halbuki Çerkeş Ethem’in “İhanet” olarak nitelenen telgra fı 29 Aralık 1920’de Meclise çekilir. Mustafa Kemal ise, 27 Aralıkta zaten savaş emrini cephelere vermiştir. Yani, Çerkeş Ethem’in “ isyan etti” diye nitelenen telgrafı, M. Kemal’in Batı Cephesine taarruz emri vermesinden sonra Meclise Çekilmiştir. Araştırmacı Yalçın Küçük bu durumu şöyle değerlen diriyor: “Bir: Çerkeş Ethem isyan etmiyor. Her ne pahasına olursa ölsün isyana zörİanıyör Tki: ÇerkeJ FtE im ^kârşı sâvaşJVÎeclise haber verilmeden açılıyor. Uç:; Başarı m u t ÎakYılârâFgerekîi^görülüyo^r IJortTlvîûsteîa Kemal, haklı olduklarını, belge ve delillerle, fakat sonucu aldıktan son ra kanıtlayabileceğini, cephede doğrudan doğruya savaşa cak arkadaşlarına inandırmaya çalışıyor.” EHÖğüt kurulu henüz Kütahya’da Çerkeş Ethem’in mi safiri iken, (29 Aralık 1920 günü) Ethem odasına çekilir, sinirlerinin çok bozuk olduğu sırada Meclise ağır itham larla dolu adı geçen telgrafı çeker: “Bu israflar içinde milletin savaşa devam olanağı kal mıyor. Bir yıldan beri devamlı toplantı halinde bulunduğu nuz halde, bu süre içinde yaptığınız en büyük iş, kendi ma 15
aşlarınızı 300 - 400 liraya çıkarmak olmuştur. Herhalde ay lardan beri ordu araşma sokulan fitneden haberdar edildi ğiniz halde, bir gizli oturum ile bunları giderme ve önleme yürekliliğini gösteremediniz... Hükümet üyelerinin herbirine dalkavukluk ederek kutsal görevini kişisel çıkarlarınıza feda etmiş görünüyor sunuz.” (10) İşte bu telgraf Çerkeş Ethem’in “isyan” telgrafı olur. Ethem, bu telgrafı çekmekle çok hata ettiğini, “aptalca” bir iş yaptığını kabul eder. Ama iş işten geçmiştir. Böylece 29 Aralık 1920 günü M. Kemal’i Meclise ye nilgiye uğramaktan bu telgraf kurtarır. Bu durumu anıla rında Çerkeş Ethem şöyle anlatıyor: “O zaman Meclis iki gruba ayrılmış. Bir kısmı bizi tutmaktadır. İsmet Bey ordusu ile üzerimize atıldığı gün lerde, Millet Meclisine çekmiş olduğum telgrafı M. Kemal Mecliste okumuş, iki oy farkla taraflar kazanmış. Telgrafımı eline alan M. Kemal Paşa: Ethem Bey, işte şu telgrafıyla Genel Kurulumuzu açıkça aşağılıyor ve teh dit ediyor. Kutsal meşrutiyetinize saldırıyor. İsyan duru muna geçmiş. Batı Ordusu Komutam ismet Bey birlikle riyle savaşa tutuşmuş bulunuyor demiştir. Gerçekten de telgrafımla son ve yeni bir silah vermiştim. Böylece Mec listen beklediğim müdahale de boşa çıkmıştı.” (11) Mustafa Kemal Paşa, işte bu telgraftan sonra Batı Cephesi Komutanlığına şu emri verdiğini Nutuk’ta belir tir: “TBMM’nin meşrutiyetine karşı ayaklanma ve bu ne denle vatan hainliğidir” der. Böylece Çerkeş Ethem’in va tan hainliği ilan edilir.
16
IV BÖLÜM ÇERKEŞ ETHEM’lN YUNANLILARA SIĞINMASI Uzlaşma için son çabaların da harcanmasından sonra bir sonuç alınmayaınca, iki ateş arasında kalan Çerkeş Ethem ve kuvvetleri için karar am gelip çatmıştı, bu durum da bile kardeş kanı dökülmesine kesin karşı olan Çerkeş Ethem, birlik komutanlarım toplar ve onlara çok acı olan du rumu anlatır. Kendilerini tercih yapmakta tamamen serbest bırakır. Ayrılmak isteyenin silahım bırakmak koşuluyla ay rılabileceğini, dileyenin düzenli orduya katılabileceğini söyler. Çerkeş Ethem, Mecliste, hakkında en son çıkan karar olan “isyancılığı bağışlanmak kaydıyla, teslim olursa ha yatının bağışlanacağım” kararım da kuşkulu bularak cid diye almaz. Hatta en son anda Binbaşı Derviş Bey arabu lucu olarak Çerkeş Ethem’le görüşür, teslim olmak istemiş yorsa Yunan mıntıkasına geçerek orafa gslriden okluğu gibi gerilla yöntemleri ile mücadele etmesini önerir. Çerkeş Ethem buna da güven duymaz Çerkeş Ethem sonuç olarak, askerlerinin Ruvay-ı Sey 17
yare’den kopmalarını teşvik ederek başlıca üç seçenek ko yar: a - Düzenli orduya teslim olmak, b - Dağa çıkarak öz gürlüğü seçip mücadele etmek, c - Yunanlılara sığınmak. Ethem Bey, bu seçenekleri subayları önüne koyduğu zaman ağlamaklı olur. Askerlerinin ısrarına rağmen, ken di seçeneğini önce belirtip, tercihte etkileyici olmak iste mez. Bu sırada Çerkeş Ethem’in emrinde şu kuvvetler var dır: “2326 milis (bunun 200 kişisi piyade) 159. alaym tüm mevcudu ile toplam 4650 kişi, 6 makinalı tüfek, 4 top var dı. Üzerine yürüyen ordu birlikte bunun iki katı idi.” (12) Çerkeş Ethem, askerlerinin önüne bu seçenekleri koy duktan sonra, kardeşleri ve yaveri Sami Bey’i Yunanlılar la görüşmeye gönderir. Ateşkes imzalanır. Ethem Bey, Yu nanlılardan sığınma talebinde bulunur. Şart olarak da, tes lim olacaklara geçmişlerinden dolayı hesap sorulmamasını ve silahlarının ellerinden alınmamasını ister. Yunanlılar bu şartlan kabul ederler. Önce kardeşleri Reşit ve Tevfik Bey sığınırlar. Bunlardan sağlık haberi aldıktan sonra da Çerkeş Ethem sığınmaya karar verir. Fakat Çerkeş Ethem teslim olma işini bir türlü gerçek leştiremez. Bu davranışı içine sığdıramaz. Yunan işgal mıntıkasına değişik rütbeden 25 kadar subay ile 700 kadar kişinin geçtiğini belirtir. Çerkeş Ethem Gördes’in batısında son aynlış yerinde, 20 Ocak 1921’de Akhisar’daki kardeşleri Reşit ve Tevfik Beylere şu mektubu yazar: 18
“Yunanlılarla akdettiğimiz iltica protokolü nefsime ağır geldiğinden dolayı sizi takip edemeyeceğim. Beni ma zur görünüz Kuvay-ı Seyyare eifad ve zabitlerini istedikle ri herhangi bir tarafa gitmekte serbest bıraktım. Hepsini dağıttıktan sonra ben de karargahımla semt-i meçhule mü teveccihen gidiyorum.” (13) Böylece, 50 kişilik taraftarı ile eski gerillacılık günle rine özlemle dağlara çekilir. Manyas, Sındırgı, Susurluk dağ köylerinde bir süre bannan Çerkeş Ethem ve arkadaş ları bannma şartlarının zorlaşması sonucu, bir köyde misa fir bulundukları sırada çağırdıkları Yunan kuvvetlerine 1921 Şubatı’nın son günlerinde teslim olurlar. Teslim olmadan önce, kendi aralarında yaptıkları bir tartışmada, Ethem Beyin en gözde adamlarından birisi, Et hem Beyin iltica etmekteki bu tedirginliğine karşı şöyle der: “Canım, Napolyon da fitne ve fesat içinde kaldı, baş ka çare bulamadı. Karşısındaki düşmanlarına teslim oldu. Esaret ve menfa içinde öldü. Ne yapalım, bize yüz çeviren talihe!” (14) Çerkeş Ethem’in Yunanlılara 50 kadar silahlı adamıy la teslim olmasının dışında, diğer kuvvetleri şu yolu izler ler: 5 Ocak 1921’de Ethem’in çete reislerinden KaplanNaci, Mustafa Kemal ve Kütahya’daki Merkez Komutanlığı na bir tel çekerek teslim olduğunu bildirir. Yunanlılara sı ğınmayı da, “çirkin ve iğrenç bir hareket” olarak niteler. 8 Ocak 1921’de Doktor Fazıl, Emet’te Batı Cephesine bir tel çeker. “Yunanlılara sığınmayı vatanseverlikle bağ19
daştıramadığmı” ifade ederek, “300 kadar atlısıyla” sığın mak ister. Bunu, 16 Ocak 1921’de, Emet dolaylarında, “Bolşe vik Taburu” Kumandanı Yüzbaşı İsmail Hakkı’nın Genel kurmaya , “ 5 subay ve 261 erden oluşan taburunu terhis ettiğini” bildiren teli izler. Bolşevik Taburu, Kuvay-ı Seyyare içinde, 700 mev cutlu bir milis kıtasıdır. Çoğunluğu Karakeçili aşiretinden oluşmuş Eskişehir Müdafaa-i Milliye teşkilatının kurup Çerkeş Ethem’in emrine verdiği ve tabur komutanı da Yüzbaşı İsmail Hakkı olan bir milis güçtür. Yüzbaşı İsmail Hakkı, hem savaşçı, hem de gerçekten Bolşeviktir. M. Kemal’in Söylev’de Batı Cephesi’ninbilgi si dışında Çerkeş Ethem’in oluşturduğu birlik diye bahset tiği milis kuvvet budur. Yüzbaşı İsmail Hakkı, Çerkeş Ethem’in Yunanlılara sığınmasından sonra, bu yolu tasvip etmeyerek, taburunu terhis edip'teslim olur. Buna rağmen kendisi, Ankara İstik lal Mahkemesi’nde “Bir Heyeti Fesadiye Davası ve Kuvayı Milliye” adlı davada yargılanarak 1926 yılının Ocak ayında idam edilmiştir. (15) Çerkeş Ethem’in çete reislerinden olan Serezli Parti Pehlivan ise, Yunanlılara sığınmaz, ama düzenli orduya da teslim olmaz. Dağlara çıkar, Yunan işgal bölgesine geçe rek gerilla faaliyetlerine devam ederken, bir Yunan baskı mızda şehit düşer. Serezli Parti Pehlivan, Çerkeş Ethem’den ayrıldığı za man O’na şöyle diyerek duygulandırıp ağlatır: 20
Efendi Ağa, biz senin maiyetine düşmanla savaş mak için girdik, şimdi ne oluyoruz? Ben gavur tarafına ge çemem. Ne hükümet tarafına, ne düşman tarafına! Ben, ar tık dağlar kralıyım. Bir kurşun bu yana, bir kurşun öbür yana ata ata bu uğurda öleceğim.” (16) Çerkeş Ethem, Yunanlılara teslim olduktan sonra İz mir’e götürüldü. Hastalığının tedavisi için hastaneye yat mak ister. Daha sonra da Atina’ya ve oradan da Alman ya’ya geçmek ister. Sürekli göz altındadır. Yunanlılarla anlaşıp sığınmayı düşündüğü günlerde (20 Ocak 1921’de), “İstanbul’da Yüce Sadrazamlığa” baş lıklı bir tel çekip, “yüksek onayınızın da alınmasını her ba kımdan gerekli gördüm” derse de, İzmir’de bulunduğu günlerde, İstanbul Hükümeti ilişki kurmak isteyince kur maz. Hatta anılarında Yunanlıları kendisini Istenbul’a tes lim ederlerse intihar edeceğini düşündüğünü yazar. Bir süre sonra Atina’ya oradan da Berlin’e (Alman ya’ya) geçer. Berlin günlerinde eski İttihatçı ve o günler Afganistan’da bulunan Enver Paşa ile ilişkiye geçer, Tür kistan seferi yapmak için yollar arar. Ama gerçekleşemez. Mısır’a, arkasından Ürdün’e gider. Almanya’da bulunduğu yıllarda, 150'liklerle ilgili af çıkar (Cumhuriyetin 10. Yılı dolayısıyla). Ethem geri dönmez. iki ağabeyi Reşit ve Tevfik dönerler. Ethem. ihanet suçlamasını içine sindiremez. Yeniden yargılanmayı çok ister. Ama gerçekleşemez. 1886 doğumlu olan Çerkeş Ethcm,T94RTyılı eylülünde Ürdün’de bir Çerkeş topluluğu içinde hayata veda eder. Mezarı, Ürdün’de Şeria Nehrinin kenarındaki bir Çerkes-Kaberdey mezarlığında dır. 21
Yunanlılar, Çerkeş Ethem’i teslim olduktan sonra Türkiye aleyhine çok kullanmak isterler. Fakat Ethem bu na pek meydan vermez. Bu konuda işlediği önemli bir ha ta^ zor ve baskı ile de olsa, Yunanlıların uçaklarla Türk or dusuna dağıttığı bir bildiriye imzasını atmasıdır. Eskişehir Mebusu, Miralay sabık Kolordu Komutanı Mehmet Arif kitabında bildiriyi şöyle veriyor (*) “Ey asker... Ey millet... Ben sizi müdafayı memleket için davet ve ilbar ettim. Şerre ve ihtiraratı şehriyeye alet olmak için değil! Ey zabitan arkadaşlar; Emir kulu olmaktan sarf-ı na zar ediniz. Allahın kulu olunuz. Aksi halde geliyorum ha! Son pişmanlık fayda vermez.” Umum Kuvayi Milliye Ku mandanı Ethem. (17) Afla birlikte yurda dönüş Bandırma’ya yerleşen Tevfik Bey 20 Haziran 1946, Reşit bey ise 10 Eylül 1951’de ölürler.
(*) Çerkeş Ethem bu bildiriye de. anılarında yer vermemiştir.
22
ÇERKEŞ ETHEM OLAYI TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE. Kuvay-ı Seyyare ile düzenli ordu arasındaki çelişkiler Çerkeş Ethem’in 29 Aralık 1920 tarihinde meclise çektiği - İsyan olarak nitelenen - telgraf ile kopma noktasına ula şır. İşte Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çerkeş Ethem olayı ile ilgili en uzun oturumda aynı tarihte 29 Aralık 1920’de ilk defa yapılır. Mustafa Kemal Paşa Çerkeş Et hem olayı ile ilgili olarak Türkiye Büyük Meclisine ayrın tılı bilgi verir. Oturum Ertesi gün 30 Aralık 1920 günü de devam eder. Mustafa Kemal Paşa oturuma, Ulusal Kurtuluş sava şının başlangıcındaki zor günleri anlatmakla başlar. Çer keş Ethem ve kardeşlerinin de zor günlerde imdatlarına ye tişmiş kıymetli insanlar olduklarım söyleyerek devam eder. Ethem Bey ve kardeşleri hakkında Mustafa Kemal Pa şa şöyle diyor: “İşte böyle acı günlerde bizimle teşriki mesai etmiş bulunan ve bizim imdadımıza yetişmiş olan bir çok kıy 23
metli arkadaşlarımız vardır. Bunlar meyanmda yine cümlenizce malum olduğu üzere Büyük Millet Meclisi arasın dan Reşit Beyin biraderi Ethem Bey vardır, onun biraderi Tevfik Bey vardır.” (18) Mustafa Kemal Paşa, Çerkeş Ethem ve Kuvvetleri Kuvay-ı Seyyare’nin sayısız yararlılıklarını, Anzavur, Düzce, Yozgat isyanlarındaki başarılarını anlattıktan son ra, konuşmasını şöyle sürdürür: “Bu arkadaşların bu saydığım harekatla hakikaten va ziyetimizi tersine ve maksadımızı yürütmeğe fevkalade denecek hizmetleri sebketmiştir ve bu hizmetlerinden do layı hepimiz zannederim kendilerine lüzumu kadar takdiratta ve tevkiratta bulunduk.” (19) Mustafa Kemal Paşa daha sonra Ethem Beyle araları nın nasıl açıldığına ait bazı örnekler veriyor. Ethem Beyin Yozgat isyanı dönüşü ‘kendi başına buyruk” tavırlarından söz eder. Ethem Bey ile Refet Bey’in aralarının açılması na değinin Mustafa Kemal Paşa, hacı Şükrü’nün kendisi ne anlattığı, Rafet Beye hakaretlerle dolu, Ethem’in bir telgrafından şöyle bahseder; “Yani dünyada bir adamın, en adi bir adamın en adi bir tarzda ne kadar fena elfas istimal etmek kabilse o kadar dedi.” (20) Bundan sonra Mustafa Kemal, Meclise uzun uzun Ba tı Cephesi komutanları ile Ethem ve kardeşleri arasındaki çelişkilerin nasıl geliştiğini anlatır. Konuşmasının bir ye•rinde şöyle der; “Ethem Beyin uzun bazı telgrafları vardır. Gayet ima 24
lı. İşte sizin kumandanlarınız her vakit şöyle yapıyorlar, böyle yapıyorlar. Hep tarizat başladı kumandanlara. Tariz olunan kumandan Rafet Bey olmadı. O zaman ne kadar kumandan varsa o muhitte isimleriyle gayet acizdir, bati dir. aklı ermez, yalnız kendilerinin aklı erer, zöyle bir zih niyet nasıl oldu.” (21) Mustafa Kemal, bir gün Reşit Beye kardeşi Tevfik Be yin isyan ettiğini bunun da cezasının çok ağır olduğunu ha tırlatarak iş resmiyet kazanmadan bunu kendi aramızda halledelim der. Hatta Bilecik - Eskişehir yolculuğunun bu iş için iyi bir fırsat olabileceğini söyler. Gene Mustafa Ke mal, Ali Fuat Paşadan (Cebesoy) sonra Batı Ordusu Ku mandanlığına gelen İsmet Paşanm bu sırada Ethem Beyle olumlu bir görüşme yaptığım söyler. İsmet Paşanm “dü zenli ordudan yanamısınız?” sorusuna Ethem Beyin “evet” dediğini ve elele verip çalışma karan aldıklannı an latır. Hatta İsmet Paşanm Ethem’e şöyle bir teklif yaptığı nı da söyler: “ ... Hatta arzu ederseniz hizmetleriniz vardır, millet size bir vaziyette verir, mesela mirmiran diye bir şey ve rir.” (22) Mustafa Kemal, Tevfik Beyin isyanı olayını İsmet Pa(şa ile görüşürlerken, İsmet Paşanın şöyle bir önerisinden de bahseder: “Ethem Beyin doğrudan doğruya yanma giderim, ha tırını soranm ve derim ki senin bu budala kardeşin ne yap tı? Haydi git kumandayı al.” (23) Mustafa Kemal daha sonra Tevfik Beyin Kuvay-ı Şey25
yare Kumandanlığından alınma meselesini Reşit Bey ve İsmet Bey ile birlikte görüşürler. Reşit Beye; Tevfik Bey isyan etmiş, sen git kumandayı al, usulen rapor vermeye de başla, der. Reşit Bey ise; ben gidemem, gidersem mağlup olu rum. Tevfik mağlup olmaz der. Hatta İsmet Paşanın Tevfik’i kabul edeceğini söyler. Mustafa Kemal de İsmet Paşa’ya sorar. İsmet Paşa düşünür ve “eğer galibiyet ve mağ lubiyet Tevfik’in şahsına münhasır ise Tevfik’i kabul edi yorum kalsın” der. Mustafa Kemal Paşa daha soma meclise, Eskişehir Bilecik yolculuğunda gelişen olayları, Kütahya’ya Öğüt Kurulunun gönderilmesini vs. anlatır.-Ve bütün bu çabala rın olayın çözümü için yeterli olamadıklarını söyler. Neti cede de bu durumun artık barış yolu ile çözümünün müm kün olamayacağı kanaatini bildirir. İlk meclis oturumu bu şekilde biter. Çerkeş Ethem olayı ile ilgili meclisin ikinci oturumu ertesi günü,, yani 30.12.1920’de yapılır. Mustafa Kemal Paşa, son durumda, ordunun muzir bir hale gelen Kuva-i Seyyare’nin üstüne yürüdüğünü bildirerek konuşmasını şöyle sürdürür: “- Beyefendi hazretleri, silah patlamadan ve bir fena lığa meydan vermeden halledilmek için bir buçuk aydan beri geceli gündüzlü çalışmaktayız.” (23) Hatta Garp Ordusu İsmet Beyin bir silahlı çatışma ih''timalini ortadan kaldırmak için, Ethem Beye haber vere rek; ben Kütahya’yı işgal edeceğim Kuvvay-ı Seyyare’yi 26
oradan çekin diye haber gönderdiğini söylüyor ve arkasın dan da şöyle devam ediyor: “Beyefendiler; gayet elim bir vaziyet karşısında bulu nuyoruz. Eğer hükümet varsa ve hükümet bir kuvvetle is tinat ediliyorsa yapılacak şey, bu kuvvetin aşarını izhar et mektir ve yahut hükümetin istinat ettiği kuvvet yoksa, Bi rinci Kuvay-ı Seyyare kumandanının diktatörlüğünü kabul etmek lazımdır.” (24) Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli bir kesimi nin son ana kadar Çerkeş Ethem’den yana olduğu bilini yordu. Hatta Ethem’i “vatan haini” ilan eden kararın da bir iki oy farkı ile çıktığı bilinmekte idi. Buna rağmen Mustafa Kemal’in Meclisteki bu konuşmalarına karşı Et hem’i savunanların nasıl bir tavır aldıkları tam bilinemi yor. Acaba gerçekten hep susmuşlar mıdır, yoksa susmamışlarda bu b elseler - bildiler henüz bizlere mi ulaşama mıştır. Mustafa Kemal Paşanın Çerkeş Ethem olayı ile ilgili olarak yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde süren iki günlük konuşmasına karşılık sadece bir muhalif milletve kilinin konuşması vardır. O da Karesi (Balıkesir) Mebusu Basri Bey’dir. Basri Bey şöyle der: “- Bendeniz şahsen Ethem Beyle şimdiye kadar gö rüşmedik tanışmıyorum. Yalnız bugüne kadar millî müca hit olarak alkışlanan Ethem Beyin, Meclisin teşekkülüne amil olduğu beyan edilmek suretiyle, makamı riyasetten alkışlanan Ethem Bey, eğer fena ise, fenalıkları daha ev velden görülmek icabederdi. Ne bir fırka, ne bir şahıs na 27
mına değil, yalnız kendi kanaati vicdaniyeme istinaden arzediyorum. Paşa hazretleri, benim kendi kanaati vicdani yeme göre Ethem Beyde, bir ihanetten ziyade bir idaresiz liğin neticesi vardır.” Konuşmasına devamla Basri Bey; Ethem’in Balıke sir’e üç defa hareket için geldiğin hiçbir çapulculuğu vs. görülmediğini ve hiç kimsenin bir tek tavuğuna bile do kunmadığının ispat edildiğini söylüyor. Bu duruma Kazım Beyin de şahit olduğunu söylüyor ve “ümmedi Muhammed’in kanını düşünelim, birbirine kırdırmıyalım” diyor. Basri Beyin bu konuşmasına Mustafa Kemal Paşa şu cevabı veriyor: “Diyorsunuz ki, Ethem Bey iyi adamdır. Halbuki öy le değildir. Ethem Bey şakidir. İdare edilerek kullanılıyor du. Şaki daima şakidir. Bunun itimada şayan bir ciheti yok tur. Efendiler buna emniyet buyurmanızı rica ediyorum.” (25) Mus'tafa Kemal Paşanın bu konuşmasına karşılık Bas ri Bey bir kez daha söz alıyor ve şöyle diyor: - Eğer bu adam fena adam olsaydı, fenalığı daha ev velden mekşuf olurdu. Pek çok adamlar vardır ki halleri şa yanı teessüftür. Söylemek istediğim noktaları dahi biraz imalı olarak söyleyeceğim. Çünkü buna içimizde tevşik et miş zevat var.” (26) Bazı mebuslarda (örneğin; Yunus Nadi Bey) Mustafa Kemal Paşa’ya böyle birine karşı neden bu kadar yumuşak davrandığını sorarlar. Bunlara karşı Mustafa Kemal şöyle der: 28
Hakikaten böyle hayat ve istikbalimize ve mevcu diyeti umumiyemize bir darbe vurmak isteyenlere karşı bu kadar samimi, bu kadar alicenabana hareket etmek bir ha tadır ve ben hıateessüf bu hatayı irtikap ettim. Fakat bun dan sonra heyeti aliyenize vait ediyorum, tekrar etmem.” (27) Çerkeş Ethem kuvvetlerinin geleceğini ne olacağı ko nusunda ise, Mustafa Kemal şöyle der: Onlar masum kuv vetlerdir. Vatanperver insanlardan oluşmuş bir kitledir. Ha talarını Türkiye Büyük millet Meclisinin affedeceğini ümit ettiğini söyler. Meclis sıralarından ise; pek münasip, olur cevabı gelir. Mustafa Kemal Paşa 8.1.1921 günü meclise yaptığı konuşma da ise; Çerkeş Ethem ve kardeşleri hakkmdâki kanaatinin şu olduğunu anlatır: Kanaat şu idi: Evvela; Kütahya ve havalisinde kendi tabirlerince bir hükümet, fa kat bizim hakiki ifade etmek üzre kullanacağımız tebirle bir derebeylik teşkiline yeltendiler. Bu derebeyliği Afyonkarahisar’ına, İsparta’ya ve belki Konya’ya, Eskişehir’e kadar bir taraftan teşvik teşebbüs etmekle beraber... ve binnetice Türkiye Büyük Millet Meclisini iskat ederek yerine Heyeti Umumiyeye hakim bir hükümet vücuda getirmek istemişlerdir.” (28) Mustafa Kemal Paşa konuşmasına devamla “her üçü aynı maksada” yönelik olarak; Ethem Bey’in rahatsızlığını bahane ederek bazen Ankara’da ve bazen de Eskişehir’de... Tevfik Beyin ise; Ethem Beyin vekili olarak Kütahya ve ha valisinde kuvvetlerinin başında çalıştığını söylüyor. 29
Mustafa Kemal Paşa, Çerkeş Ethem’in bu amacına yönelik her türlü girişimde bulunduğunu ve hatta Bolşevikleri de aldattığım söylüyor. Evvela, Bolşevikleri iğfal etmek, komünist renk ve şekil ve kisvesinde görünmek, bolşevikleri aldatmak, bol şevikleri bu memleket içinde bir feveran, derhal bir intilab bir ihtilal yapmak imkanı olduğu kanaatim verdirmek iste diler... diğer taraftan Bolşevikler de bu adamların böyle mesleksiz ve mezhepsiz olduklarını anlamışlardır... Bolşeviklerle, Yunanlılar’la, aynı zamanda İstanbul’la ve aynı zamanda îngilizler’le böyle muhtelif kisvelere ve renklere ve zihniyetlere bürünerek muhtelif siyasetler takip ve muhtelif siyasetler düzdüler.” (29) Mustafa Kemal Paşa konuşmasının sonunda, Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler’in yanındaki kuvvetleriyle “Kayıt sız şartsız Yunanlıların emrine” tabi olduklarını söyler. Bundan sonra Mustafa Kemal, reise Reşit Beyin milletve killikten ihraç olunması önerisinde bulunur. Reis de bu öneriyi oya sunar. Ekseriyetle, alkışlarla kabul edilir. Aynı gün Mecliste Diyarbakır milletvekili Hacı Şükrü Bey hak kında ise, “- Hacı Şükrü Bey, Ethem ve Tevfik’i ihanete sevkedenlerden birisidir. Hacı Şükrü Bey hakkında bazı vesaik de vardır.” diyerek hakkmdaki kanuni takibatın istiklal Mahke mesine verildiğini fakat böyle bir suçu işlediğinden dola yı; Hacı Şükrü’nün böyle bir Mecliste artık yerinin olma 30
dığı onun için. O’nun da bu Meclisten hariç tutulmasını önerir. Mustafa Kemal’in bu önerisine Mecliste bulunan Ha cı Şükrü: “Bendeniz de söyleyeyim de... Ondan sonra Paşa haz retleri!” der ise de, Mustafa Kemal Paşa: “Heyeti Aliyenize Hükümet Reisi sıfatıyla teklif ediyorum ve Reis Bey den rica ederim reye sunulsun” diyor. Ayrıca; Hacı Şükrü Bey hakkında mevcut bir belgeyi gizli bir celsede “Heye ti Umumiyeye” arzetmiştim diyor. Mustafa Kemal Paşa, Mecliste birkaç kişinin daha benzer suç işlediklerini ama, onlar için henüz yeterli kanıt olmadığım belirtiyor. Hacı Şükrü için ise; “- Binaenaleyh Hacı Şükrü Beyin artık Meclis-i Ali de yeri yoktur. Eğer Heyeti Aliyeniz müsamaha ederseniz tabii selahiyet size aittir” diyor. (30) Çerkeş Ethem Olayımn Türkiye Büyük Millet Mecli sindeki safhasıda böyle kapanıyor.
31
YEŞİLORDU DAVASI İSTİKLAL MAHKEMESİNDE Yeşilordu’nun resmi olarak kapatılması ile birlikte Yeşilordu Davası bitmez. Bu kez İstiklal Mahkemesinde yar gılanma faslı başlar. Bir kısım Yeşilordu mensubu Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanır ve içlerinde ağır suçlar la ceza alanlar da olur. Bu yargılanmaların en önemli sanı ğı Yeşilordu’nun kurucularından Tokat milletvekili, eski Harput Valisi, eski içişleri Bakanı ve aynı zamanda Halk İştirakiyim Fırkası kurucusu Nazım Beydir. Bunu Ariç Oruç, Afyonkarahisar milletvekili Mehmet Şükrü, Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi, Kaymakam Vakkas Bey, Baytar Binbaşı Salih Bey ve diğerleri izler. Çerkeş Ethem ile ahileri Reşit ve Tevfik Bey de Yeşi lordu davasında sanıktırlar. Fakat kendileri firarda olduk ları için, mahkeme bunları gıyaben yargılar ve karar verir. Ankara İstiklal Mahkemesinde Yeşilordu Davasının başlaması şöyle olur: 19 Ocak 1337 (1921) tarihinde Mer kez ordusu Kumandam Nurettin Paşa Ankara’ya Erkân-ı Barbiye-i Umumiye Başkanlığına şu şifreli telgrafı çeker. “Mezun veya memur olarak giden bazı mebuslarımız 32
tarafından öteye beriye verilen iki risalenin suretlerini leffen takdim ediyorum. Millet için elde edilmesi murad edilen mesut gayeyi arzu edenlerdenim ve bunun için milletin içtimai (sosyal) seviyesiyle mütenasip bir içtimai salah ve idare yeniliğine doğru gitmemiz lazım geldiğine de kaniim. Ancaka bu gi bi inkılâpların doğuracağı ihtilal ve inhilaller, kütlenin ter biyeyi seviyeleriyle mâkûsen mütenasiptir. Binaenaleyh; bizde bu şüphesiz azami olacaktır. Mül kümüzün mühim kısımlarını işgal eden bir harici düşman karşısında bulunduğumuz sırada, vaziyetimizin böyle bir sarsıntıya tahammül edemeyeceği tabiidir. Bu sebeple ted rici salaha tabi olmak mecburiyetindeyiz. Binaenaleyh bu gibi propagandalar bugün için zararlı ve bazı yabancı unsurların telkinleri eseri olarak kabul edi lebilir. Bu hususlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi Hü kümetinin nokta-i nazarı hakkında malumat verilmesini is tirham eylerim.” (31) Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin Paşanın bu telgrafı üzerine; Erkân-ı Umumiye Reisi Fevzi Paşa, 24 Ocak 1337 (1921) tarihinde Millet Meclisi Başkanlığına şu yazıyı gönderir. “Merkez Ordusu tarafından elde edilip takdim kılman Yeşilordu teşkilatına ait talimatnamenin Bursa milletveki li Şeyh Servet Efendi tarafından ve diğer beyannamenin de Tokat mebusu Nazım Bey'in kardeşi halen Amasya'da bu lunan Lütfü Efendi tarafından dağıtıldığı, vukubulan isti33
haza cevaben Merkez Ordusu Kumandanlığından bildiril mekle arz olunur.” (32) Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşan bu yazı üzeri ne Hükümet Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa, işi adale te sevketmek amacıyla, Ankara İstiklal Mahkemesine şu yazıyı yazıp gönderir. “Merkez Ordusu tarafından elde edilip takdim kılman Yeşilordu teşkilatına ait talimatnamenin Bursa milletveki li Şeyh Servet Efendi tarafmdana ve diğer beyannamenin de Tokat mebusu Nazım Beyin kardeşi halen Amasya’da bulunan Lütfü Efendi tarafından dağıtıldığı, vukubulan iztihaza cevaben Merkez Ordusu Kumandanlığından bildi rilmekle arz olunur.” (33) Türkiye Büyük Millet Meclisine ulaşan bu yazı üzeri ne Hükümet Reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa, işi adale te sevketmek amacıyla, Ankara İstiklal Mahkemesine şu yazıyı yazıp gönderir. “mezunen veya memuren giden bazı mebuslar tara fından Harbiye-i Umumiye Riyasetinin 19 Kanunusani (Ocak) 1921 tarih ve 647 numaralı tezkeresiyle tevdi olu nan Yeşilordu Teşkilat ve Talimatname ve olbaptaki Mer kez Ordusu Kumandanlığının tahriratı, vekiller heyetinin 23.1.1921 tarihindeki toplantısında okunarak, musaddak suretleri rapten irsal kılınmıştır.” (34) Böylece Yeşilordu Cemiyeti Ankara İstiklal Mahke'mesinde sanık sandalyesine oturmuştur. Ankara İstiklal Mahkemesi de kendisine ulaşan Yeşi34
lordu meselesini araştırmış ve Tokat milletvekili Nazım Bey ve bir kısım zevatın yargılanmasına karar vermiştir. Tabi bu sırada milletvekili olan Nazım Bey ve diğer bazı sanıkların yargılanabilmeleri için milletvekili doku nulmazlıklarının kaldırılması gerekiyor, istiklal Mahke mesi de Tokat milletvekili Nazım Beyin Aiyonkarahisar milletvekili Mehmet Şükrü Beyin ve Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendinin yargılanabilmeleri için TBMM’den dokunulmazlıklarının kaldırılmalarını talep eder. Türkiye Büyük Millet Meclisi de açık ve gizli celse lerde yaptığı toplantılar sonucnuda adı geçen milletvekil lerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar verir. Ankara İstiklal Mahkemesi Yeşilordu Davası dosyası nı tamamlayarak sanıklan yargılamaya başlar.
35
NAZIM BEY’İN YARGILANMASI Nazım Beye isnat edilen suçlamaların başında, hükü mete haber vermeksizin Yeşilordu Cemiyeti adında gizli bir örgüt kurmaktır. Hatta böyle bir cemiyetin kurulmasın da Mustafa Kemal Paşanın bile haberinin olmadığı iddiası isnatlar arasında bulunur. Nazım Bey, mahkeme reisinin kimlik tespiti sırasında valilik, İçişleri Bakanlığı ve milletvekilliği yaptığını söy ler. Kendisinin eskiden İttihatçı olduğunu, Yeşilordu Ce miyeti Avrupa Emperyalizmine karşı savaştığı için de ku rucusu olduğunu belirtir. Yeşilordu Cemiyetini tümü milletvekili olan on dört arkadaşla birlikte kurduklarını ve bunların üç tanesinin ba kan olduklarını belirtir. Kendisinin Yeşilordu Cemiyeti Ge nel Sekreteri seçildiğini de söyler. Böyle bir girişimden, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşanın haberinin olmamasının mümkün olamayacağını belirtir. Ayrıca böyle bir soru sa dece kendisine değil tüm arkadaşlarına sorulması gerekti ğini de söyler. Yeşilordu Cemiyetinin Mustafa Kemal Paşa tarafın 36
dan kapatılmasının ise; esas olarak Çerkeş Ethem olayın dan dolayı olduğunu iddia eder. Nazım Bey, Yeşilordu Cemiyetinin varlığından Mus tafa Kemal Paşa ve hükümetin haberinin olduğunu, mah kemede ısrarla belirtir. Hatta Mustafa Kemal Paşanın Ye şilordu Cemiyetini kapatmak istemesi üzerine Yunus Nadi Beyle birlikte Mustafa Kemal Paşayı ziyaret ettiklerini ve Paşanın bu fikirden vazgeçtiğini anlatır. İçişleri Bakanlığı, Yeşilordu Cemiyetinin tasfiye edi lip resmi Türkiye Komünist Partisinin kurulmasını tüm teşkilatına bir resmi yazı ile bildirmiştir. Nazım Bey bu duruma değinerek şöyle der: “Komünist Fırkası burada teşekkül ettiği vakit Dahi liye Vekaletinden vilayetlere bir tamim yazılmış ve bunda: Komünist Fırkası resmen teşekkül etti ve Yeşilordu, Ko münist Fırkasına inkılap etti” denmiştir. Bu resmi tamim de gösteriyor ki; Yeşilordudan hükümetin haberi vardır.” (35)
Üstelik İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere gönde rilen tamimin altındaki imza ise, Yeşilordunun kurucula rından Dr. Adnan (Adıvar) Bey’dir. Mahkeme olayla ilgili olarak Yeşilordunun kurucula rından Yunus Nadi’nin şahitliğine başvurur. Yunus Nadi, Cemiyetin amacını anlattıktan sonra konuya ilişkin şunla rı söyler. “Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Cemiyetin her ne se beple olursa olsun resmiyet peyda etmeyerek hafi (gizli) bir şekilde olmasını muvafık bulmadılar ve derhal faaliye 37
tin tatil edilmesini şiddet ve ehemmiyetle tavsiye ettiler. Keyfiyet derhal toplantıya davet edilen arkadaşlara tebliğ olundu. Ondan sonra Yeşilordu Cemiyeti kalmamıştır de nilebilir.” (36) Nazım Bey, Yunus Nadi’nin bu yaklaşımına karşı çı karak ifadesinin çelişkili olduğunu belirterek şöyle der: “Birinci faaliyeti terk emri ki, onun kimlere tebliğ edildiğini bilmiyorum, ihtimal ki, Yunus Nadi Bey’le di ğer bir arkadaşımıza böyle bir tebliğ vaki olmuştur. Fakat faaliyete devam emri ki, ikinci tebliğidir, benimle Yunus Nadi Bey’e arzolunmuştur. Zaten Yunus Nadi Bey ceva bında, Paşa Hazretlerinin yanma benimle beraber gittiğini de zikretmiyor.” (37) Bu durumda, Mustafa Kemal Paşa ve Hükümetin Ye şilordu Cemiyetinin kuruluşundan haberinin olmadığı id diasını ileri sürmek güçleşiyor. Zaten Nazım Bey de Yeşilordu’nun gizli kurulmasını şöyle yorumluyor: “Rusya ile dostluk tesisi için Moskova’ya gönderilen büyük Millet meclisi Hükümeti murahhasları, Rusya sos yal inkilabına bizim de mürevviç olduğumuz Moskova’da ifade etmek zorunda kalmışlardı. Bunun için de Ankara’da bir teşebbüs lazımdı. İşte Yeşilordunun kuruluşunun siya si sebebi bıı idi ve murahhaslarımız Moskova’da gazetele re bu sayede, resmen beyanatta bulunarak Bolşevik rüesasıın bize imale ettiler Açık kurulamaması da yine siyaset muktezasındandı Çünkü garp emperyalistlerinin Anado lu’da şark sosyal inkilabmı okşar bir fikir cereyanından ı> *
38
kuşkulanarak üzerimize daha kudurmuşçasına saldırmaya kalkmaları ihtimali vardı. Bu iki siyaset ve iki mecburi yet...” (38) Nazım Bey’in son akratmadaki söylediklerine bakılır sa ülkenin dış ilişkilerindeki nazik durumdan dolayı Yeşilordu Cemiyeti hem gizli hem açık olmak zorunda idi. Bu durum bilinerek izlenen bir siyasetti. Durum gösteriyor ki, buna rağmen Nazım Bey ve ar kadaşlarının yargılanıp ağır suçlarla mahkum olmaları da bir siyasetin devamı olsa gerek. Nazım Bey’e itham edilen diğer bir suç ise İngiliz Muhabirler Cemiyeti’nin beyanname ve programını 10 Ağustos 1335 (1919) günü Amasya’da Rafet Paşa nın ya veri Hikmet Bey’e verdiğidir. Nazım Bey bu suçlamayı da reddeder. Böyle bir şeyi bilmediğini ve ilk defa duyduğunu söyler. Savunmasını şöyle sürdürür. “Ben Sivas’a gittiğim vakit Rafet Paşa ile yaven ora da idi. Madem ki Amasya’da kendilerine böyle bir beyan name vermiştim, Sivas’ta beni görünce bunu neden Paşa hazretlerine arzetmemişlerdir.” der. (39) Nazım Bey bu suçlamanın da başka bir nedeni bulun duğunu belirterek ortaya ilişkin şu yorumu yapar; “Efendim, mesele başkadır: Ben Dahiliye Vekaletine intihap edildiğim zaman henüz paşa olmayan Rafet Bey namzetti, benim seçilip, onun seçilememesi tabii yeisleri ni mucip olmuştur. Bundan dolayı şimdi bu işi ortaya atı yorlar. Ben mebus olarak buraya geldiğim vakit Rafet Bey 39
de burada mebus idi. Niçin o zaman bu işi meydana koyup da benim mebusluğumu iptal ettirmediler. Sonra kabine nin ilk teşekkülünde ben heyeti vekile karariyle Dahiliye Müsteşarı oldum ve bir ay Dahiliye Müsteşarlığı yaptım. Eğer hakikaten böyle bir şeyim olsaydı, heyeti vekile buna muvafakat edermiydi? Halbuki bu müsteşarlık makamın dan ben kendim istifa ettim.” (40) Mahkeme Reisi’nin diğer iddiası ise; Nazım Bey ve çevresinin yaptıklarının arkasında yabancı parmağının özellikle Sovyetler Birliği’nin olduğudur. Üstelik Sovyetler Birliği’nin bunlara yüz bin altın da maddi yardımda bu lunduğu isnat edilen suçlar arasındadır. Nazım Bey bu suçlamaya karşı ise; yüz bin altının Sovyetler Birliği’nden hangi vasıta ile Ankara’ya geldiği ni sorar. Hesap edilirse yüz bin altının yedi yüz eski okka ağırlığında olacağını bu yük için ise en azından üç araba nın gerekli olduğunu belirtir. Yolların hali düşünüldüğün de buna en azından yirmi otuz atlı muhafızın eşlik etmesi lazım geldiğini söyler. Böyle bir kalabalık kafilenin Kars’tan Ankara’ya gel mesi için bir dizi hükümet merkezlerinden geçmesi gerek tiğini belirtir. Böyle bir olayı nasıl olur da mahalli hükü metler göremez. Görmüş ise neden en koymaz. Veya hü kümet merkezine haber vermez. Her şeye rağmen Anka ra ’ya geldiğini varsayarak savunmasını şöyle sürdürü: “Ankara’ya kadar gelmiş olsun, bunlar ne vasıta ile kimlere verilmiştir. Verildi ise piyasada görülmesi lazım gelmez mi? Eylülden beri piyasada böyle bir altın bolluğu 40
mu Vardı? Varsa altı aydan beri bu memlekette kimlerin al tınla oynadığı hükümetin neden dikkatini çekmemiştir.? Ve neden derhal tahkikata geçilerek bu altınlar ve onlarla oynayanlar meydana çıkartılmamıştır.” (41) Ankara İstiklal Mahkemesi Reisinin bu bağlam için de, Nazım Beye yönelttiği son suçlama ise, hükümeti de virmeye teşebbüs ettiği suçlamasıdır. Bu suçlamaya karşı ise Nazım Bey; Anadoludaki bu günkü hükümetin tam bir hükümet olduğunu ve yıkılacak bir tarafı bulunmadığını söyler. Devamla; “Yalnız bir şey yıkılmak lazım geliyor ki o da Anado lu Halk Hükümetinin, hala zincirlerinden kurtulamadığı sabık hükümet ausulüdür. Anadolu İstanbul’la alakayı kes tiği halde, hala Bab-ı Ali zihniyeti, hala Tanzimat denilen garp usulü zincirine sımsıkı bağlıyız. Bunların artık yıkıl ması zamanı gelmiştir.” der. (42) Nazım Beyin savunması bu şekilde biterken, Ankara istiklal Mahkemesi Nazım Beye 9 Mayıs 1337 (1921) gün kü kararda 15 yıl kürek cezası verir, daha karar verilmeden mahkemenin savunma aşamasında iken, Nazım Bey bu ka ran adeta önceden görürcesine savunmasında şöyle der: “İtilaf hükümetlerinin, son konferansa Ankara Milli Hükümetini davet etmeleri üzerine Anadolu’da Komünizm cereyânlanmn artık durması, durdurulması siyasetten la zımdı. Bu lüzumu derhal takdir eden her iki fırkada faali yetlerini durdurdular ve bizim murahhaslanmız Avrupa gazetelerine “Anadolu’da Komünizm ve Bolşevizm yoktur ve yaşayamaz” diye beyanatlarda bulundular. 41
Bunlar kafi görülmek lazım gelirken, işi takibata ma sumlar üzerinde te’diplere kadar vardırmak bilmem ki, ne derece maslahata ve insafa muvafık olur?” Nazım Bey bu tesbit ve yorumları yaptıkan sonra; va tan yolunda hizmetin mutlaka savaşlarda kurşun ve süngü ile ölmekten ibaret olmadığını, fikir ve inanç sahibi kim selerin bilmesi gerektiğini söyler. Ama gene de şu sözleri söylemeden de edemez. “Bilmiyorum, bizim takdir edemediğimiz daha başka bir hikmet var da, vatanın yüksek siyaseti uğrunda behe mehal bir kaç masumun ezilmesi, feda edilmesi hala muktesi ise, o başka...” (43) Ve savunmanın altındaki imza yerindeki isim ise; Bü yük Millet Meclisi azasından tokat Mebusu Nazım. Nazım Bey’in yargılandığı mahkemde ondan başka, Yeşilordu kurucularından, eski İttihatçı yeni Sosyalist kay makam Vakkas Ferid de yargılanır. Vakkas Ferid iktisada meraklı olduğunun, Kari Marx’ın Kapitali’ni okuduğunu, eskiden İttihatçı olup Sosyalistliği sevdiğini sorgusunda belirtir, onu Ankara Hayvan Hastanesi Müdürü Binbaşı Baytar Salih’in yargılaması izler. Baytar Salih de; Fikren Halk îştirakiyun Fırkasındanım der. Daha sonra Afyon mebusu M. Şükrü Bey, Bursa mebusu ve gene Yeşilordu kurucusu Şeyh Servet Efendi yargılanırlar. Onları da Arif Oruç ve Nizamettin Nazif’in yargılaması izler. Bir kısım Yeşilorducu, örneğin Yunus Nadi Bey de şehit olarak din lenir.
42
ARİF ORUÇ’UN YARGILANMASI Yeni Dünya gazetesinin kurucusu ve yayımcısı Arif Oruç’a mahkeme reisi özet olarak şu suçlan isnat eder. Sovyetler Birliği ile gizli ilişkiler ve onlardan para yardımı almak, gazetenin isminin neden “Yeni Dünya” ol duğu ve gazetenin finansman kaynaklan vs... Süleyman Sami adlı kişi vasıtasıyla Ruslar’dan para yardımı istediğini hatırlatan mahkeme Reisi’ne Arif Oruç şöyle der; “Arz edeyim efendim; SüleymanSami denen bu zatla görüşmediğimi her veçhile isbat ederim. Kendisi Eskişe hir’den geçip, Ankara’ya gittiği zaman ben, cephede harp ediyordum. Daha sonra “Yeni Dünya” gazetesinin neşri için Eskişehir’e geldiğim zaman, Şeri Manatof ismindeki zattan bu Süleyman sami yoldaşa dair malumat aldım. Ve o zaman bizzat Mustafa Kemal Paşanın bile, ümidi Bolşeviklerde olduğunu resmen Büyük Millet Meclisinde beyan etmesi dolayısıyla, Ethem’in kardeşi Tevfik Beye yazdı ğım bir mektupta, bu murahhasın gelip geçtiğini bildir dim.” (44) 43
Reis Beyin Ruslar’dan alınan iki milyon altınla ilgili sorusu üzerine Arif Oruç şöyle der: “insaf buyurun, kerem edin beyefendi, dedim, iki milyon altm, iki yüz katırla zor taşmabilir. Oturduğum ev ise, iki küçük odalı bir kulübeden ibaret, saray değil... Son ra bu para, hem de bundan altı ay evvel ne diye bana gel sin de başında Mustafa Kemal Paşanın bulunduğu söyle nen Yeşilordu Merkez Heyetine gelmesin. Geldi ise her halde oraya gelmiştr ve bu hususta, onlar sizi daha iyi ten vir edebilirler.” (45) Halbuki o günlerde Mustafa Kemal Paşa da, Ruslardan yardım koparmak için; Moskova’ya heyet üstüne he yet gönderiyordu. Bu durumu ifade eden bir mektuba Fe ridun Kandemir’in anılarından bir göz atalım. Ferudun Kandemir anılarında Rus yardımı ile ilgili olarak Cemal Paşa ve Halil Paşaların Rusya’dan Mustafa KemaPe yazdıkları Rus yardımının olacağına dair müjde mektuplarını yayınlamış. Cemal Paşadan sonra Halil Paşa nın 4 Haziran 1920 tarihli mektubunun bir kısmı şöyle ya zıyor: “Azizim Mustafa Kemal Paşa: Bolşeviklerle mümkün olan yardımı temin için geldi ğim Moskova’dayım. Erzurum’dan Baku’ya memur edil miş doktor Fuat Sabit ile birlikteyiz. Moskova’da Hariciye Komiseri (Nazır) Çiçerin ve yardımcısı Karahan ve başku mandan makamındaki Kamanef Yoldaşa ve vaziyetiniz hakkında görüşüldü. Milli teşebbüs ve harekata yardım hu 44
susuna karar verildi. Fakat bu yardımın ilanına şimdilik ta raflar değillerdir. Yardım şu şekilde olacaktır. 1. Yansı altın olmak üzere iki milyon lira, 2. Üçüncü Kolordu için yirmi bin İngiliz, yirmi bin Rus, yirmi bin Japon olmak üzere cem’an altmış bin tüfek ile her tüfeğe iki - üç bin kadar fişek verilmesi kararlaştı rılmıştır. 3. Yine Üçüncü Kolorduya birer alay teşkil edilmek üzere, üçer bataryalı üçer taburluk 3 alay sahra topçusu için cem’an 108 İngiliz sahra topu ile bol cephane verile cektir. 4. Ayrıca on topluk bir ağır topçu taburu olmak üzere mevcut İngiliz obüslerinden (tahiminen 10,5 luk) sevk olu nacaktır...” (46) Aynca paranın ve cephanenin arttıralabileceğini de Bolşevik yetkililer Halil Paşa vasıtasıyla Mustafa Kemal Paşaya bildiriyorlardı. Arif Oruç, Reisin gazetenin isminin anlamım ve ne den böyle bir isim seçtiğine karşılık şu yanıtı verir: “- Bu çok garip... Yeni Cihan, Yeni Hayat, Yeni Alem, Yeni Gün, Yen Devir kabilinden Yeni Dünya! ” Mahkeme reisinin gazetenin finansmanına ait sorula rına ise, şu yanıtlan verir: Gazeteyi ilk çıkardığı zaman Ethem Beyden yardım gördüğünü, borcunun sekizde beşini ödediğini isbatlayabileceğini söyler. Matbaanın ise, Ethem Beye ait olduğunu ve ayda üç yüz lira kira ödediğini her kesin bildiğini belirtir. Aynca: “Üç bin satan bir gazetenin bütçe açığı olamayacağını, kâr ettiğimizi anlattım” der. 45
Arif Oruç sonuç olarak şöyle diyor: “Ve altı süngülü ortasında Mahkeme kapısından çıka rılıp tekrar hapishaneye götürüldük, bir daha da mahkeme heyetinin yüzünü görmedik... Neden sonra da üstümüze kondurulan suçun cezası tebliğ edildi. Sürgün!” (47) Ankara İstiklal Mahkemesindeki yargılanmaları kıs men vermeye çalıştığımız bu Yeşilorduculann dışında bir çok insan daha Yeşilordu Davasından yargılanmıştır. En sonunda ise, 9 Mayıs 1337 (1921) günü Ankara İstiklal Mahkemesi şu karan vermiştir.
46
KARAR “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini devirerek milletin arzusu hilafına bir hükümet tesisine sa’i olmak cürmünden maznunun aleyhim künyeleri yukarıda yazılı olan Ethem, Tevfik, Reşit, Yüzbaşı İbrahim, Jandarma yüzbaşısı Sami, erkanıharp yüzbaşısı Halil, polis Artin, Manyaslı Şevket, Çerkeş Ahmet, Reşat, Kütahya Mıntıka Kumandanı Binbaşı Abdullah ve mülkiye kaymakamı Lütfi’nin, silahlı olarak işbu hükümet devirme cürmünü irtikablanndan ve sonra düşman tarafına firarları anlaşılması na binaen cümlesinin idamlarına ve menkul ve gayrimen kul mallarının hacizine... Hafi “gizli” Komünist Partisi teşkili suretiyle gene hükümeti devirme cürmünü irtikap teşebbüsünde blundukları anlaşılan Tokat Mebusu Nazım’m tevfik edildiği tarih olan 12 Nisan 1337 den ve Bay tar Binbaşı Hacıoğlu Salih Efendinin 11 Kanunusani (ocak) 1337 den ve Matbuat Müdürlüğü memurlarından ZinetullahNevşirvan’m da27 Kanunusani 1337 den itiba ren Ceza Kanunun 46 ncı maddesi delaletiyle, Hiyaneti Vataniye Kanununun 12 nci maddesi mucibince onbeşer sene müddet ile küreğe konmalarına ve diğer maznunlar 47
dan Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve Afyon Mebusu Mehmet Şükrü Bey ile diğerlerinin mesuliyetsizliklerine karar verilmiştir.” Bu arada “Yeni Dünya” gazetesi başyazarı Arif Oruç da mevkuf kaldığı müddet kafi görülerek tahliye ve milli maksadın istihsaline kadar hükümetin münasip göreceği bir yerde ikamete memur edilmişti.” (48)
48
ÇERKEŞ ETHEM’İN ÇERKESÇİLİĞİ Çerkeş Ethem denilince, akla hem en Ethem’in, bağlı alduğu m illiyet adı ile çağnlmasmdan dolayı bir Çerkescılik m eselesi gelmektedir. Ama baştan belirtelim : M illi Kurtuluş Tarihinde Çerkeş Ethem olaymda - Bir Çerkescilik m eselesi söz ko nusu değildir. Gerçi bu tarihlerde bir Çerkescılikm otıvı iş lenm ek istenmiştir; fakat bu olgu, ulusçu akıma katılan Çerkesler, başta da Çerkeş Ethem için söz konusu değildir.
(49)
. . . .
r *
Daha önce de bahsettiğim iz gibi, işgalci emperyalist ler Batı Anadolu’da yoğun olarak bulunan Çerkeslen ulus çu akıma karşı kışkırtmak am acıyla m illi haklardan vs. dem vurmuşlar, ama bu maya tutmamıştır. Zira Çerkeslerin bağımsızlığı'Yunanistan’m himayesinde dile getm km ş-
tir. Bu da bağım sızlık değil, yeni bir bağım lılık ilişkisidir. B u durum kısa sürede anlaşılmıştır. Çerkeslerin yoğun olarak yerleşik bulunduğu yerlerde yaratılan iç isyanlarda Çerkeslerin önderlik etm esine rağ men, işlenen motiv Ç erkescil^ m otivi değil. H ilafet kuru muna bağlılık, İslam iyet vs. gibi olgulardır.
Bir dönem tehlikeli boyutlara ulaşan bu iç isyanları, gene ulusçu güçlerin yanında yer alan Çerkeş Ethem kuv vetleri bastırmıştır. Batı Anadoılu’daki, özellikle Marmara Bölgesindeki Hilafetçi, Padişahçı tutucu isyanlarda onları bastıran ulusçu güçler ve önderleri de Çerkeş kökenlidir ler. Bu olgu günümüzde bile Çerkesin Çerkese kırdırıldığı bir oyun olarak değerlendirilmektedir. ( 50) Bir başka özellik de, Milli Kurtuluş Tarihinde, ulusçu akımın önderliğini yapmış önemli bazı kişilerin de Çerkeş kökenli olmasıdır. Örneğin, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Yusuf izzet Paşa ve Ege’deki ilk milli direnişi örgütleyen Albay Bekir Sami vs. Bunlardan başka, Anadolu sol hareketinin o günkü önderlerinden Hakkı Behiç de hem Çerkesdir, hem de, “Çerkeş milliyetçisi” olduğu söylenir. (51) Bir de, Çerkeş Ethem’in kendisi için “büyük komutan” dediği, Çerkeslerce sevilen ve kendisine “Bilge izzet” denilen Yusuf iz zet Paşâ’nın, “resmi ilişkiler dışmda Çerkesce” konuşma sı ve bunu yaygınlaştırmaya çalışması ilgi çekmiştir. Ethem, kendisine “Çerkeş Ethem” denilmesinin Ali Fuat Paşa’nın Batı Cephesi Kumandanlığı sırasında başla dığını yazar. Ayrıca bunun kendisine karşı bir haksızlık ol duğunu söyler: “Maiyetinde hizmet ettiğim kumandanlardan Çerkeş olanlar çoktu. Onlara Çerkeş diye hitap edilmezdi. Bana ,Ç erkeş diye hitab edilmesi, hayatımda maruz kaldığım haksızlıklardan birisidir.” (52) Ethem böyle demesine rağmen, kuvvetlerinin çoğun50
lugıı Çerkesdir. Olaya sosyolojik olarak bakıldığında, et nik ve kültürel yakınlık böyle bir birliği oluşturmada önemli bir etkendir. Anzavur İsyanının Çerkeş Ethem ve kuvvetleri tara fından bastırılması oldukça kanlı olur. Bu duruma Reşit Bey müdahale etmek ister. Çerkeslerin fazla hırpalandığı nı söyler. Bu olay Çerkeş’leri oldukça etkilemiştir. Etkileri bu günkü Çerkeslerin siyasal kültürüne kadar taşınmıştır. Yaş lılar, sağda yer alan gençlere Anzavur, solda yer alan genç lere de Çerkeş Ethem demektedirler. Çerkeş Ethem, Yozgat İsyanı dönüşü kıtaları arasında gezerken Çerkesce konuşanların çok olduğunu görür ve bu durumdan üzgün olduğunu anılarında yazar. Tabii bu Çerkescilik, yani dilini konuşma Çerkesciliği onların varlığı gereğidir. Olaya sosyolojik olarak bakıldığında gayet do ğaldır. Kuvay-ı Seyyare’nin çoğunluğu Çerkeş kökenlidir. Bunun yadırganacak bir yanı yoktur. Hatta yaptığı olumlu hizmetlerden dolayı övülecek yanlan vardır. Bu kuvvetle rin oluştuğu bölgede Çerkeslerin sayıca çokluğu, direnişi örgütleyenlerin Çerkeş önde gelenlerinden olması bunun ön şartlannı yaratmıştır. Kültürel birlik, örgütsel birlik için önemli bir ön şarttır. Çerkeş Ethem, Çerkesci olmadığı halde gene de bir kültürel bağın verdiği yakınlıkla kendisini birlikleri içinde daha çok Çerkeş olanlara yakın hissetmiştir. Yunanlılara sığınması sırasında tutacağı yolu kardeşlerinden bile sak 51
larken, bunu, Manyas ve Bandırmalı Çerkeş arkadaşlarına çıtlatmıştır. (53) Gene onu yurt dışında arayıp soranların çoğunluğu nun ve ölmeden önce yaşadığı Ürdün’deki dostlarının Çer keş olması bu yakınlığın ifadesidir. Çerkeş Ethem’in Kurtuluş Savaşında Çerkesci olma dığını bu başlık altında bir daha vurgulayalım. O, ulusçu akıma katılmış bir Çerkesti. Tıpkı diğer milliyetlerden, Laz, Kürt, Arnavut vs. nin katılması gibi.
ÇERKEŞ ETH EM ’ÎN DEĞERLENDİRM ELERİ VE SONSÖZ Çerkeş Ethem olayında sonsözü söylemeden önce, kı saca bu konuyu araştırmalarında yer vermiş olan araştırı cıların değerlendirmelerine yer verelim. Mustafa Kemal’in Söylev’deki yargısını belirttik. On dan sonraki yazılı değerlendirme (hatta tarih olarak daha eski) Yunus Nadi’den geliyor. YunuşNadiTûn yargısı kita bının adından anlaşılmaktadır.. Kitabına koydugujŞiBh“ Çerkeş Ethem Kuvvetlerinin ihaneti” dır. __ v ^ ı rn Hikmet. “Kurtuluş Savaşı dggaıuladlı^Sgru^. de, ayrıntılı bir tahlil olmasa da şu yargıyı belirtiyor:___
“ve 1800 atlı bir ihanet yani Çerkeş Ethem” (54) Nazım Hikmet ile aynı dönemlerde yaşayan, Kurtuluş Savaşınm hikayesini .o n .n Tfntsal tsvan adlı eserinde. Çerkeş Ethem’ı “soşya-_. list” diisiinceve vakm halkçı bir önder olarak degerlendn^. mektedin.— _ . Yalçın Küçük, önemli bir araştırma olan Türkiye Üzerine Tezler”ir 't-inci cildinde Ethem’i şöyle değerlen diriyor: 53
“Naiv popülist eğilimler var... Çerkeş, bir köylü hare ketini, bir devrimci demokrat hareketi, kişisel yeteneksiz liği nedeniyle heba etmiştir. Bu yüzden ihanet etmiştir. Bu söylenebilir.” (55) “Çerkeş Ethem’i bir “hain” saymanın imkansızlığı yavaş yavaş belli oluyor.” (56) Doğan Avcıoğlu ise özet olarak şu yargıyı verir. “Eşkiyalıktan Bolşevikliğe, Bolşeviklikten Yunan iş birlikçiliğine bir çırpıda geçiveren Ethem.” (57) Araştırmacı Doğu Ergil, Çerkeş Ethem olayını merkez-çevre çelişkisi olarak koyup, zorunlu bir çatışma diye yorumlamaktadır. Mete Tuncay ise, Milli Mücadelenin Anadolu’da sımflararası ulusal birlik oluşturduğunu, eşra fın parasal desteğine dayandığını, ama Ethem’in eşrefa tavrının tepkiler yarattığını belirterek şöyle diyor: “Bunun içinde Kuvay-ı Seyyare’yi ortadan kaldırmak zorunlu olmuştu,” (58) Türkiye Gerçeği dergisi de, (araştırmacı; Zeki Saruhan) Ethem için; “maceracı”, “hain” vs. diyor. Çerkeş Et hem’i böyle değerlendirmeyenleri de şiddetle suçluyor. Kısaca şu yargıya vanyor: “Böyle bir harekette bulunan herhangi bir insanın ce zası, vatan hainliği kanununa göre idamdan başka bir şey değildi.” (59) Cemal Kutay ise, Demokrat Parti döneminde yazdığı iki ciltlik, “Çerkeş Ethem Dosyası” adlı kitabında Kema lizm düşmanlığı için bu konuya dört elle sarılıyor. Onun “hain” değil, “Ulusal Kahraman” olması gerektiğini söy54
iliyor. Mustafa Kemal’e de direkt değil, ama İsmet İnönü aracılığıyla suçlamalar yöneltiliyor. Esas işleri bozanın İnönü olduğunu söylüyor. Türkiye’deki bir kısım Çerkeş aydınının çıkardığı “Yamçı” dergisi ise, Kurtuluş Savaşında Çerkeş Ethem’e karşı haksızlık yapıldığım, Çerkesin Çerkese kırdınldığı fikrini savunmaktadırlar (Çerkeş Ethem, Anzavur örneğin de olduğu gibi). Çerkeş Ethem olayma Kurtuluş Savaşı ile ilgilenen buzı yabancılar da eğilmişlerdir. Bunlardan, bulabildiğim Ingiliz ve Sovyet kaynaklarından bir iki örnek vermek is liyorum. Lord Kinros, Çerkeş Ethem’i “Başı Bozukların Sonu” genel kategorisi içinde değerlendirmiştir. Sovyet Faynâklanna göre ise, ^‘Moskova’da Ethem’e önce bir Türk komünist gözü ile bakmışlar, fakat sonradan onun sadece bir “haydut” ol duğunu anlamışlar.” (60) Gene bir Sovyet araştırmacı Noviçev, “ 1929 - 1920 Yıllarında Kemalistlerin Anti - Köylü Politikası” adlı ya zısında, Kemalistlerin işçi-köylü kitlelerine ve milli azın lıklara karşı izlediği politikayı düşmanca buluyor. Çerkeş Ethem için ise, şöyle diyor. “Ethem bir Kemalist provokatör idi ve Kemalistler ta rafından kurulan polis işi ve provokasyon dolu Komünist Parti üyesiydi. Mustafa Kemal ile bozuştuktan sonra ulu sal ihanetini tamamladı ve kardeşleri ve yakınlarıyla bir likte Yunan’a sığındı” (61) Tarık Buğra’nm yazdığı Küçük Ağa romanının tele 55
vizyonda dizi film olarak gösterilmesi Çerkeş Ethem ola yı ve yakm tarihimize karşı canlı bir ilgi ve tartışma yarat tı. Fakat bu değerlendirmelere ekleyebileceğim değişik de ğerlendirmeler çıkmadı. Konu ile fazlaca ilgilenen Cumhuriyet gazetesi maka le yazarları bilinen şeyleri tekrarladılar. Örneğin İlhan Sel çuk şöyle yazdı: “Komutan Sıfır’ı gazete ve dergi sayfalarında yıllar dan beri izlerken Çerkeş Ethem’i zaman zaman düşündüm. Ulusal Bağımsızlık amacıyla yola çıkan bir insanın pusu lasını şaşırarak ihanetin karanlık kuyusuna nasıl düştüğü nü anımsadım.” (62) Tank Buğra ise, bir dergideki tartışmada şöyle diyor: “Ben hala Çerkeş Ethem olayının o günkü şartlarda önlenebileceğine inanmıyorum. Bundan İsmet Paşa’nın sert, tavizsiz tutumunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Et hem ırıağrur insandır. Hatasını anlamıştır ama geri dönememiştir.” (63) Bildiğim değerlendirmeler bundan ibaret. Ama bu olayın tam gerçekçi değerlendirilmesi için bu araştırma el bet yeterli değildir. Sadece genel bir bilgidir. Yeni ve deği şik bilgiler bazı yargılan şüphesiz değiştirebilir. İlk başta da belirttiğimiz gibi, efelerin kuvveti büyük ölçüde köylülere dayanıyordu. Kuvay-ı Milliye’nin tasfi ye edilmesi, köylülerin göreli de olsabağımsızlıklannı ko ruyan silahlı güçlerin ortadan kaldınlması demektir. Bu dönemde, artık köylülerden kaynaklanacak veya onlan içi ne alacak bir siyasal hareket gerçekleşmiyor. 56
Mustafa Kemal ne yaptığını bilen usta bir önderdir. Üstelik politik manevralar yapmakta tecrübeli, uzak görüş lü. Dostunu düşmanını iyi bilen, yeri zamanı gelince de uzun vadeli amaçlar için gözünü kırpmadan gerekeni ey lem alanına sokan esnek ve soğukkanlı bir yapıya sahiptir. Çerkeş Ethem asker olarak başarılıdır. Ama salt asker likle iktidar savaşı yapılamıyor. Yapılmadığım kendi mü cadelesinde de gördü. İktidar mücadelesi verecek bir lider çok yönlü olmalı. Savaş kurallarım politika sahnesinde de oynamasını iyi bilmelidir. Çerkeş Ethem asker olarak başarılıdır. Ama salt asker likle iktidar savaşı yapılamıyor. Yapılmadığım kendi mü cadelesinde de gördü. İktidar mücadelesi verecek bir lider çok yönlü olmalı. Savaş kurallarım politika sahnesinde de oynamasını iyi bilmelidir. Çerkeş Ethem - Mustafa Kemal çatışması, M. Ke mal’in yengisi ile sonuçlandı. Osmanlı teokratik yönetimi ise yerini laik cumhuriyet idaresine bıraktı. Bu olguyu gö rüyoruz. Bir dizi unsurunu eleştirebiliriz. Ama Osmanlı yapısı düşünüldüğünde ilerici harekettir. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş hareketi olduğu için de anti-emperya1İst bir harekettir. Acaba Çerkeş Ethem bu kavgayı başarsaydı ne olur du? Doğrusu bu konuda kesin hatta olumlu konuşmak pek mümkün değildir. M. Kemal Paşa Söylev’de, 5 Ocak 1921 tarihini vere rek “Artık Çerkeş Ethem olayı” kalmamıştır, diyor. Aslın 57
da bu olay, Milli Mücadelenin ilk oluşan itifaklanndan bi risinin de sonu demektir. Acı ama, zorunlu bir son. Güçlenen merkezi otorite kendisine rakip istemiyordu. Bunun için, Ankara'nın elinde - göstermeye çalıştığımız gi bi - yeteri kadar gerekçe de vardı, mahalli güç odaklarından olan Çerkeş Ethem ve kuvvetleri de merkezi otoritenin tek* merkezden ulusu yöneltmesini kabul edemiyordu. Yeni kurulan devletin güçlenmesi, özerk olan odakla rın aleyhine oluyordu. Merkezi bir otoritenin olmadığı güç odaklarından olan Çerkeş Ethem ve kuvvetleri de merkezi otoritenin tek merkezden ulusu yöneltmesini kabul edemi yordu. Yeni kurulan devletin güçlenmesi, özerk olan odakla rın aleyhine oluyordu. Merkezi bir otoritenin olmadığı güç dönemlerde, yani, 1919 ve 1920 yıllarında hem cephede düşmana karşı, hem de ülkenin birçok yerini kana bulayan iç ayaklanmalara karşı eylemleriyle olağanüstü başarılar kaydeden Çerkeş Ethem, TBMM’nin kurulup güçlenme sine kadar önünde saygıyla selam durulan, Ankra ziyare tinde Ankara kapılarında, M. Kemal ve arkadaşlarınca ayakta karşılanan bir ulusal kahramandı. Ne zaman ki merkezi otorite güçlendi, kendini yeter derecede olgun hissetti, işte o zaman dizginleri eline almak istedi. Ankara'nın bu isteğine karşı direnen milis komutan ları isyancı durumuna düştüler. Aslında bu açık bir isyan dan çok, zamanı geçen bir yapının, daha çağdaş bir örgüt yapısına karşı bir varolma mücadelesiydi. Aksi halde, Mustafa Kemal öyle kişisel kavgaların 58
adamı değildir. Kişisel kavgaların boyutlarını aşan zorun lu bir hesaplaşma söz konusudur. Bu da hiç şüphesiz ikti dar kavgasıdır. Merkezi otorite ile mahalli otorite arasın daki bir iktidar kavgasıdır. Bu kavgada bir tarafın kazanması gerekiyordu ve öy le oldu. Mustafa Kemal, kişisel olarak Çerkeş Ethem’e düşman olamaz. Veya bir başkasına da olamaz. Olay bu mantıkla izah edilirse gerçekten çok uğraşırız. Tam tersine, M. Kemal ve arkadaşları Çerkeş Ethem ve kuvvetlerinin ulusal akım saflarındaki birliğinin sürekliliğini sağlamaya çalışmıştır. Yeni biçim içinde bu güçlerin ayak uydurarak yer almasını istemiştir. Ama temeldeki bazı başka sebepler bu birlik arzusu nu engellemiştir. Çerkeş Ethem ve benzeri kuvvetlerin, ya pısal özelliklerinden dolayı bir başka otoritenin üstünlüğü nü kabul etmeleri demek, kendi otoritelerinin de sarsılma sı anlamına gelebilirdi ve öyle oldu. Merkez ve Çevre otoriteler arasındaki çelişkiler büyü dü ve çatışma ile sonuçlandı. Bir varolma mücadelesi ve rildi ve bir taraf var oldu. Tabii ki olay bu aşamaya hemen gelmedi. Bu sonucun olması için belli bir evrim sürecinin yaşanması gerekiyordu. Nitekim, belli safhalar yasanarak gelişen olay bilinen şekilde sonuçlandı. Bu mücadelede, iki taraf da ellerindeki kozları oyna maya çalıştılar. Daha düne kadar, “milletin güzide evlatla rı, din ve vatanın gözüpek kahramanlan", bugün artık is tenmeyen akım olan “Bolşevizm cereyanının sahipleri" “kendini bilmez, saygısız ve herhangi bir düşmanın boğaz 59
tokluğuna casusluğunu, uşaklığım yapacak kertede alçak ve aşağılık yaratılışlı olan bu kardeşler...” (64) olmuşlar dır. Kendilerine “vatan haini”, “İsyancı” denmiştir. İktidar mücadelesinde, tarihte örneklerine sıkça rast landığı gibi, kaybeden tarafa yapılan nitelemeler bu olay da da görüldüğü gibi tekrarlandı. İktidar kavgasmda yiti ren, “hain” damgasmı yemek zorunda değil miydi? Eğer bu kavgayı hasımlan kaybetmiş olsaydı, bu sefer de bu acı son onlar için yaşanabilirdi. Onlar da canlarını kurtarmak için her halde yollar ararlardı. Bu kez de onlar aynı suçla maların muhatabı olabilirlerdi. Böylece yazacaklarımın sonuna gelmiş oluyorum. Çalışmamı Çerkeş Ethem’den bir değinme ile bitiriyorum. “Beni ihanetle itham edenlere soruyorum. Ben, ne za man, hangi tarihte ve mevzide, esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür de bir tek kurşun atmışımdır?43ir tek kardeş kanı döktürmüşümdür.” (65) Evet, Çerkeş Ethem de böyle diyor. Kimin haklı oldu ğunu tarih er ya da geç ama mutlaka yazacaktır. Benim ça lışmam bu merakın sadece bir başlangıcıdır.
60
EK Bu bölüm, araştırmaya ek olarak 21-31 Ekim 1990 Güneş Gazetesi’nde yayınlanan dizi sırasında yapılan göz lem ve röportajlardan oluşmaktadır. DİZİYE SUNU YAZISI Kurtuluş Savaşı tarihimizde, “Çerkeş Ethem Olayı” diye nitelenen olaydan günümüze yaklaşık 70 yıl geçmiş bulunuyor. Ethem Bey’in ölümünden günümüze ise 40 yı lı aşkın bir süre geçmiş bulunuyor. Bu zaman sürecinde ülkemizde üç anayasa değişti. Yirmiyi aşkın hükümet kuruldu. Ona yakın Cumhurbaşka nı geldi geçti. Üç askeri müdahale yaşandı. Dünyamızda sınırlı birkaç kez değişti. Sistemler çökUi, duvarlar yıkıldı. Günümüzde de yeni sınırların oluşma sancılan yaşamyor. Yaşadığımız günlerde “vatana ihanetten idam” edilen Menderes ve arkadaşlarının itibarları iade olunarak devlet töreni ile cenazeleri anıt mezara kondu. Olay “toplum vic danında affedildi” diye nitelendi. Çerkeş Ethem Olayı da toplufn vicdanını eh az bu olay kadar rahatsız eden bir olaydır. Yaptıklanna katılalım veya katılmayalım, doğru bulalım veya bulmayalım geçmiş ni telemelere daha esnek bakıp toplum vicdanındaki rahatsız lığı gidermek yönetimlerin görevidir. Kaldı ki Kurtuluş Savaşmda Ethem Bey ve kardeşleri ile bir dizi yararlılığı geçmiş Çerkeş asıllı komutan vardı. 61
Rauf Orbay, Bekir Sami, Ali Fuat Cebesoy vs. bunlardan birkaçıdır. Mustafa Kemal’in silah arkadaştan için yapılan Ankara’daki şeref mezarlığını onurlandıran insanlann ona yakın Çerkez kökenlidir. Buna rağmen Ethem Bey ve kardeşleri için yapılan suçlamaya “Çerkeş” ifadesinin kullanılması ülkemizdeki tüm kendisine Çerkeş diyen vatandaşlanmızı da rahatsız etmektedir. Birçok Çerkeş vatandaş; tarihimizde “kahra man” diye nitelenen birçok Çerkes’den bahsederken neden Çerkeş olduğu ifadesi kullanılmıyor da, “hain” diye nite lenen binlerinden bahsederken “Çerkeş” olduğu vurgu lanmakta diye sormaktadır. Bu olayın bir burukluk yarat tığı yadsınmaz bir gerçektir. Bu ve buna benzer olaylara daha esnek bakmanın şartlan bugün dünden daha fazla vardır. Yarın daha çok olması inancı ile.. Ethem, Yunanlılar’a Teslim Olmadı Kurtuluş Savaşl’nda Kuzey KafkasyalIlar’ın (Çerkesler) rolü üstüne yaptığı araştırmalarla tanınan Sayın Mu hittin Ağaçe ile yaptığım söyleşi. - Neden bu konuda araştırma yapmayı düşündünüz? - Liseyi okuduğum yıllar kendi köyümüzde M.Kemal’in Samsun’dan itibaren emirerliğini yapan Mahmut Doğan adlı akrabamdan o yılları sık sık dinlerdim. Onun anlattıkları ile lisede Cumhuriyet Tarihi kitaplarında yazı lanlar birbirini tutmuyordu. Bir gün kitabı alıp getirdim. 62
Mahmut Amcayla da okudum. Mahmut Amca da bu kitaplar doğruyu yazmıyor dedi, bunun üstüne Mahmut Amca’nm da duygusal davrandığım düşünerek ta o zaman dan kendi çapımda araştırmaya başladım. Bu ilgimi lise deki tarih öğretmenimin bana kızdıkça “Hain Ethem’in to runu” diye ifade kullanması da bu konuyu araştırmamda psikolojik bir etki olmuştur. - Çerkeş Ethem Olayını nasıl değerlendiriyorsunuz? Olaya farklı yaklaşılsaydı sonuç değişir miydi? - Kısa olarak ifade etmek zor. Ama vatansever olarak ortaya çıkıp, en tehlikeli günlerde, aylarca Heyet-i Temsi li ye ve Ankara hükümetine yaklaşık 19 ay zaman kazandı ran, iç isyanları bertaraf ederken Yunan işgaline karşı da direnişi örgütleyen biridir. Yunan resmi kaynaklarında bile: “İşgal kuvvetleri ko mutanlığı kendi Genel Kurmayına verdiği bir raporda: "Hamidiye Korsanı Rauf Bey gibi Çerkeş olan Ethem Bey’in çağrısıyla Türkiye’deki Çerkesler dört bir yandan Batı Anadolu’ya gelmiş ve kuvvetli bir savunma hattı oluşturmuşlardır. Bu hat daha fazla kuvvetlenmeden takviye kuvvet istiyoruz” seklinde tespitte, Ethem Bey’in rolünü ifade ediyor._______ Başanlı hizmetleri madalyonun bir yüzü. Ama yeterli siyasal olgunlukta olmaması ve kardeşlerinin hatalı tavır ları,. en önemliside Ankara’da M.Kemal grubuna karşı Mecliste oluşan karşıt görüşlü grubun tahrikleri birleşince yanlış adımlar atan ve hizmetleriyle mütenasip olmayan bir kadere giden bahtsız bir insandır. 63
Olaya daha müspet yaklaşılsaydı, daha yapıcı davranılsaydı Batı Cephesi Komutanı ve uzlaştırma heyetleri karşılıklı birbirlerini anlayabilselerdi, yüz yüze görüşebilseydiler mesele tatlıya bağlanabilir, akıbet bu olmazdı. M.Kemal’in düşündüğü bir çözüm vardı. Ethem ve kardeş lerini Ali Fuat Paşa ile. Moskova’ya göndermek. Olay böyle olsaydı, yani Ethem Bey ve ağabeyleri Moskova’ya gitseydiler sonuç değişirdi. -Bugün aradan 70 yıla yakın zaman geçmiştir. O kadar çok şey değişti ki. Olaya bugün daha farklı bakılabilir mi? - Gerçekler olduğu gibi tespit edilip yazılmalıdır. Ge nel kurmay Harp Dairesinin son yayınlarında Ethem Bey’in Yunanlılara kardeşleriyle birlikte teslim olmadığı hususu yer almaktadır. Ethem Bey’in Eski Manyas’ta sı ğındığı ailenin fertleri hayattadırlar. Olaya böyle bakılınca Ethem Bey’in Yunan tarafına geçip Türk kuvvetlerine kar şı kurşun attığı, vs. rivayetlerinin asılsızlığı ortaya çıkıyor. Hal böyle olunca Ethem Bey’in Yunanlılardan geçit hak kı talebi ve uygulaması söz konusu oluyor. Bunun hainlik olarak nitelenmeyeceği tartışma götürür bir olaydır.” Çerkeş Toplumuna Haksızlık Benzeri olaylarda olduğu gibi o tarihteki değerlendir melerle aradan uzun yıllar geçtikten soma yapılan değer lendirmeler mutlaka farklı olmaktadır. Siyasal hayatımız da Menderes olayı gibi verilmiş yanlış kararlar vardır. Top lum vicdanı bunu zamanla telafi yoluna gitmektedir. 64
Ethem olayına da benzeri bir yaklaşımla baktığımızda hakkında verilen kararın günümüz koşullarında çok ağır olduğu ve tashih edilmesi gerektiği ortaya çıkar. Ethem olayında kusurlu olan kardeşleri afla birlikte ülkeye dön düler. Oysa Ethem dönmedi. Çünkü hatalı olduğunu “ha in" olduğuna inanmıyordu. Yargılanma olasılığı yaratılsııydı yargılanıp aklanacağına inanıyordu. Birçok araştır macının kanaati de aynı yöndedir. - Ethem bey ve kardeşlerinin Çerkeş çağrışımı ile suç lanması tanıdığım tüm Çerkeş çağrışımı ile suçlanması ta nıdığım tüm Çerkesleri rahatsız ediyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? - Çerkeş toplumuna yapılan en büyük haksızlıklardan birisi bu toplumun Anzavur Ahmet ve Çerkeş Ethem Te öz deşleştirilmesi. Kurtuluş Savaşı sırasında bu iki insan dılitula başka Çerkeş’in varsayılmasıdır. Halbuki Kurtuluş Suvaşı’nda baştan sonuca kadar önemli görevler ifa eden yüzden fazla Çerkeş kökenli üst görevlerde insan bulun maktadır. Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarının gömülü bulunduğu ve tamamı 61 kişi olan Ankara Devlet Şeref Mezarlığında 9 Çerkeş’in mezarının bulunması bunun en açık ifadesidir. Örneğin bazılan: Rauf Orbay, Yusuf İzzet Paşa, Cemil Cahit Toydemir, Hakkı Münse, Ali Sait Akbaytogan, Deli'Halit Paşa vs. Diğer bir örnek: Amasya mü lakatı olarak tarihe geçen Ankara ve İstanbul hükümetleri nin ilk uzlaşmasının yapıldığı toplantı General Cemil Ca hit Toydemir’in evinde yapılır. İstanbul hükümetini temsilen Bahriye Nazın Salih Karzeg Paşa, Heyet-i Temsiliye 65
adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay ve Bekir Sami ka tılır. Bu tarihi toplantıda M.Kemal dışındaki tüm kişiler Çerkeş kökenlidir. Ayrıca Amasya Valisi ve Emniyet Mü dürü Çerkeş’tir. Bunlar çok anlamlıdır. Milli mücadeleye Çerkesler’in verdiği desteğin önemini gösterir. Sivas Kongresinde Heyet-i Temsiliye’de faal olarak çalışan 7 kişiden (Rauf Orbay, Bekir Sami Kunduk, Hakkı Behiç, Ömer Mümtaz tambi) dördünün Çerkeş kökenli oluşları dikkate alındığından milli mücadelenin başlangı cından itibaren Mustafa Kemal’e Çerkesler’in ne denli destek verdikleri ortaya çıkıyor. - Sn. Agace bizim ifade edemediğimiz ama sizin ilet mek istediğiniz bir mesaj iniz var mı? - Kurtuluş Savaşıyla ilgili devlet arşivlerindeki her türlü bilgi ve beldenin halkın aydınlanması için bugünkü dilde yayınlanması, ortaya çıkacak gerçeklere göre özel likle okul kitaplarının gözden geçirilmesi, temennimdir. Konakları da yıkımdan kurtulamadı Çerkeş Ethem olayının üstünden yaklaşık 70 yıl geç miş oluyor, yani olay sırasında doğan çocuklardan hayatta klanlar varsa bugün 70 yaşında. Ethem Bey ve ailesi Balıkesir-Bandırma’ya bağlı Emreköylü. Dizi yazı gündeme gelince Bandırma ve yöresini yetmiş yıl sonra da olsa gör meden edemedim. Kalkıp Bandırma’ya gittim. Bölgedeki Çerkeş dostların da yardımıyla Ethem Bey’in köyünü, Bandırma’da Rauf Orbay’m gelip kaldığı konağı, teslim
66
olduğu köy evini, silah arkadaşlarım, yaşayan komşuları nı, yaşayan akrabalarım vs. aradım. Bulabildiklerimle ko nuştum, izlenimler edindim. İlk görmek istediğim yer, Bandırma’daki konak oldu. Ama maalesef. Konak Cumhuriyetin ilk yıllarında Hükü met Konağı olarak kullanılmış. Reşit ve Tevfik Bey dö nünce aile bir müddet burada yaşamış. Onlar öldükten son ra çocukları ve torunları ekonomik nedenlerle konağı sat mışlar. Son mal sahibi yap-satçı bir müteahhitle anlaşmış, yıktırıp yerine altı katlı bir apartman yaptırmış. Bu binayı yıktırmamak için Bandırma’da özellikle Hulusi Koç, çok çaba sarfetmiş ama nafile. Hatta Bandırma’da eski eserlerden sorumlu kütüphane ve müze müdü rü Gürkan Bey isimli görevli; “Bu vatan haininin evinin yıkılmasından sana ne?” diye suçlama bile getirmiş. Halbuki binanın Çerkeş Ethem Olayı dışında 100 yıl lık tarihi ver ve bina Marsilya’dan getirilmiş tuğlalar ile ya pılmış. Her vatan haini demlenin evini yıkmaya kalkarsak ülkede taş üstüne taş kalmaz ve tabii müze ve tarihi eser adına da ortalıkta her şey yerle bir edilir. Ve ne yazık ki, Kültür Bakanlığı Genel müdür Yardımcısı Tanju Özoral imzalı bir yazı ile bina tarihi eser vasfını taşımadığı gerek çesiyle yıkılmasında sakınca görülmemiş, bina 1 Mayıs 1984’de yıktırılmış. * “2683 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Ka nunu uyarınca korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabi at varlıkları, tarihsel, sanatsal, bölgesel ve diğer özellikle ri dikkate alınarak belirlenir.” (sayırmüze: 02.2.750.0(10) tarih: 9651-8-10-84) 67
Konağı gidip gördükten sonra, daha doğrusu göreme dikten sonra köye gittik. Emreköy, Bandırma’ya yaklaşık 60 kilometre çekiyor, Karadağ mıntıkasında bir köy. Ve rimli topraklan var. Köyün tümü Çerkeş değil. Köyde göç menler de var. Köyde ki 60 hanenin 25-30 hanesi Çerkeş. Onuncu yıl affından sonra Tevfik Bey Bandırma’da fazla kalmamış. Daha çok köyde kalmış. Fakat çok baskı ve korku varmış. Tevfik’le konuşan her köylü karakola çe kilir, tehdit edilir, dayak atılırmış. Bandırmadaki ev de sü rekli gözaltında imiş. Tevfik Bey Atatürk’ün ölümünden sonra yurda dönmüş. Ama bu baskılara dayanamamış. Birgün, o dönem Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü’ye çıkmış. Yaşlıların anlattıklarına göre İsmet Paşa’ya sitem etmiş. Bu ziyaretten sonra Tevfik’le görüşenlere karakol takibi gene varmış ama dayak kalkmış. Emreköy’deki Ali Bey değirmencilik ve dut yetiştirip ipek böcekçiliği yaparmış. Dutlar kesilmiş, araziler elden çıkmış. Bir tek dut ağacı anı olarak kalmış. Altında Ethem Bey’in sık sık oturduğu, daha sonra Tevfik Bey’in gölge sinde oturduğu dut ağacı. Ev harap vaziyette, yanma yeni evler yapılmış. Eski evin resmini çekince; ama beyefendi sakın onun fotoğrafını çekip bizi rezil etmeyesiniz, o ev çok eskidi vs. diye köylüler müdahale bile ettiler. Köyde ki kullanılan yollar Ethem Bey’in babası Ali Bey’in yaptı ğı yollarmış. Mezar taşları bile ortada yok Köyde yaşayan en yaşlı insan Cemile Nine, Cemile 68
Pşov tam 88 yaşında. Ama dinç, Ethem Beylerin sülale den, hem de yakın komşu. “Ben 15 yaşlarındaydım. Ethem’in ve çetesine katılanların mallarına el koydular. Sür gün ettiler. Evleri mühürlediler. Allah o günleri gösterme sin. Üç ölü birden evimize geldi. Abim Elüseyin, Ethem’in çetesindeydi. Ethem önce Kemal ile birlikteydi. Sonra an laşamadı, ayrıldı. Ethem’in çetesiyle Anzavur’un çetesi sık sık kapışırdı. Bir seferinde kapışma bir ay sürdü. Bir ay in san öldü. Çok Çerkeş ziyan oldu. Ali Bey önceleri çok zen gindi. Dönüşte çok yoksullaştılar. Tevfik Beyi jandarma lar ikide bir gözaltına alırdı. Bir dilim ekmeğe muhtaç kal dılar. Komşuları baktı. Reşit Bey çok şakacı idi. Sizi Kaf kasya’ya götüreceğim derdi. Ethem hakkında çok üzülür lerdi, hiç konuşmazlardı.” Aftan sonra önce Tevfik Bey sonra Reşit bey döndü. Her ikisinin de mezarı Emreköy’de babalan Ali Bey’le bir likte. Köylülerden mazarlığı sordum, bana; “Evet Mezar ları burada, Çerkeş Mezarlığında” dediler. Yeni mezarlık kanşıkmış. Eskisi Çerkeş Mezarlığı imiş, doğrusu mezar lığı görünce şaşırdım ve üzüldüm. Çok ilgiye mıihtaç bir mezarlık ve mezarlar. Ali Bey’in mezar taşı eski Türkçe yazılı. Reşit ve Tevfik Bey’lerin mezarlannda ise mezar ta şı bile yok. Ali Bey’in mezan yanma gömülmüşler mezartaşı ve yazı yok. Yani Kurtuluş Savaşma katılan, bir dizi yararlıklan görülen, sonra görüş aynlığı nedeniyle yollan ayrılan bu insanlar adeta bir gariban mezarlığında bulunu yorlar ve korkudan mı, ilgisizlikten mi ya da başka neden lerle mi nedir, üç beş kuruş harcanıp mezarlık bile yapıl mamış, mezar taşlan ve isimleri bile yok. 69
Reşit Beyin gelini Mihriye Hanımın anlattığına göre bu mezarlar daha önce Bandırmadaymış. Mezarlık iptal edilince oradan köy mezarlığına Reşit Beyin oğlu Aytek ile taşımışlar. Mezarları Bandırmadan torbalara doldur muş bir cipin arkasında getirmişler. Köyde Ali Beyin me zarının içine koymuşlar. Bu nedenle mezartaşına bile ge rek kalmamış. Mihriye hanım, Reşit Beyin oğlu Hakkı Beyin eşi. 68 yaşında sevecen, nur yüzlü bir insan. “Eşim babasmı suç lardı” diyor. “Biraz sağma soluna baksa idi, Ethem Am cam o duruma düşmezdi” diyormuş. “Olaydan sonra evle rimiz basıldı, mülklerimize el kondu. Aftan sonra da Dev letin el koyduklarım geri aldık ama şahısların el koydukla rını geri alamadık. Atatürk ve İnönü’nün Ethem ve Reşit Beyle çekilmiş fotoğraflarına bile evlerimizde el koydular. Çok kötü günler yaşadık” diye anlatıyor ve şöyle sürdürü yor sözlerini: “Tevfik bey, Atatürk’ün ölümünden altı ay sonra gel di. İki buçuk yıl yatalak oldu, ben baktım. Komiser, yata lak yatağında bile günde iki defa gelir kontrol ederdi. Tev fik Amcam çok süründü, parasız kaldı. Reşit Bey ise gel medi. İnönü zamanında Tevfik Beye rahat verilmedi, ölün ceye kadar gözaltındaydı. Döndükten sonra çocukları okutamadılar. Çok baskı vardı. Hatta izimizi kaybettirmek için farklı soyadlar aldık. $u anda hatırladığım kadar ile bizde beş farklı soyad var. Buruş, Kuban, Kubaneri, Pşov, Şay vs. tüm baskılara rağ men bu gün sülalede; üç Reşit ismi, iki Ethem ismi, bir 70
Tevfik ismi çocuklarına ad olarak konmuş. Tevfik Bey, Ethem Amcam hakkında hiç konuşmazdı. Konuşunca Çerkesce konuşurdu. Çok üzülürdü, onu biz mahvettik derdi. Ethem, Tevfik’ten önce öldü. O’nun ölümüne çok üzüldü. Belki ondan felç oldu. Ethem’e laf söyletmezdi.” Ethem “kadrim, kıymetim bilinmedi” Akçay’daki yazlık villasmda görüştüğüm Şemsetin Bey ise Ethem’in kumandanlarından Manyaslı Yüzbaşı Şcvket’in akrabası. Kendisi 77 yaşında ama genç ve dina mik “Annemi ve babamı yataklık yapmaktan idam ede ceklermiş, sonra afla kurtuldular” diyor. “80 yaşındaki ni nemin koltuklarının altına ateşten yumurta koyup işkence yapmışlar” diyor. “Bu nedenle babamı da memuriyetten almışlar. Yüzbaşı Şevket’i arama bahanesiyle buraları ya kıp yıktılar. On beş kişi Manyas’ta, on beş kişiyi Susur luk’ta astılar. Bu civarda her kasabadan ortalama 15-20 ki miyi Ethem’den sonra astılar. Şevket’i bir alay yakalamada güçlük çekmiş. Şevket ölü olarak yakalandıktan sonra bir eşeğin üstünde getirip ölüsünü kahvenin önüne atmışlar. Otopside kursağında bir lek kuru bakla çıkmış, yani aç be açmış.” Ethem Bey’in Yunanlılar’a teslim olmadan saklandığı köy olan Eski Manyas köyüne de gittim. Ethem’in saklan dığı Postacı İbrahim’in evi hala yıkılmamış, temiz ve ba kımlı. O evi de gördüm.Köyün en yaşlısı Naim Dede ile gö rüştüm. naim dede, 1318 doğumlu, yani 87 yaşmda. Anlatı 71
yor: “Ethem Bey ve adamlan Yunanlılar’a sığınmadan ön ce 2-3 gün burada postacının evinde kaldılar elli kadar da at lı adamı vardı. Sonra Susurluk’ta Söve köyünde Cambaz İb rahim’in değirmeninde Yunan’a teslim oldu. Ben o sırada 20 yaşındaydım. Yzb. Şevket teslim olmadı. Şevket yüzün den karda kışta evler aranıyordu, sürgünler oluyordu.” Naim Dede Çerkeş değil, göçmen, Ama olayların içinde yaşamış konuşmasını sürdürüyor: Önce Anzavur’un adamlan gelir asker toplardı. Onlar gider arkasmdan Ethem’in adamlan (Yzb. Şevket’in adamlan) gelir adam top lardı. Bu köy Anzavur’a gitmedi. Bu köy Kuvayi Milliyeci oldu. Ekrem Bey ve arkadaşlarının evinde saklandığı Posta cı İbrahim hayatta değil. Biz de oğlu Yakup Başaran ile gö rüştük. Yakup Bey, 1934 doğumlu, 56 yaşında. Babasmdan duyduklarını bize naklediyor: “Meraklı idim olaylan babamdan çok sık dinledim. Ethem Bey, 50 kadar süvarisi ile gelip bizim eve sığmıyor. Babam muh tarmış. Ethem’i misafir etmiş. Babam o sırada sevilen sa yılan biri. Ethem Bey orduyla bozuşmuş. Babam arabulu culuk yapmak istemiş. Ethem’e; ‘Ethem yapma etme’ di ye nasihat vermiş. Ama o babama İbrahim Ağa bu iş kop tu. Kadrim kıymetim bilinmedi demiş. Sonra bana yazısı düzgün olan birini bulun deyince- Rüştiye mezunu olan Ahmet Efendi’yi getirmişler. Ethem Bey, kilitli halı hey beden kağıt kalem çıkarmış, yaz demiş: Yunan İşgal Ku mandanlığına; diye başlayan mektupta teslim olmak istedi ğini yazmış, mektubu göndermek için Efe İsmail Ağayı 72
çağırtmış. Hatta silahın var mı İsmail Ağa, diye HOi muy, O da ne gezer ağam demiş. Mektubu onunla Söve ile Yuııan kumandanına göndermiş. Yüzbaşı Şevket, Ethem’e, Ethem, ‘Ev sahibimiz sı kıntılı, korkuyor, onlara zarar gelecek diye korkuyorlar’ demiş. Ethem Bey de ev sahibine dönmüş, İbrahim Ağa, biz yarın burdan çıkınca sen karakola git, bizi bildir, so rumluluğu üstünden at. Sana da zarar gelmez, demiş.” Onlar gittikten sonra Postacı İbrahim karakola bildiri yor, jandarmalar eve geliyorlar. Ama o sırada zaten Ethem’le adamları Yunan kuvvetlerine teslim oluyorlar.
73
ETHEM BEY’tN YEĞENİ GÜNER KUBAN’LA SÖYLEŞİ: Sn. Kuban, Çerkeş Ethem Olayı, Cumhuriyet Ta rihimizin siyasal tarihinde önemli bir olaydır. Babanı zın ve 2 amcanızın hayatları ile ilgili bir olay. Bir an lamda ailenizin ve ülkenin kaderi ile ilgili bir olay. Bugün yaklaşık aradan 70 yıl geçmiş bulunuyor. Olaya daha soğukkanlı ve tahlilci bakmanın nesnel şartları oluşmuş olsa gerek. Bize bu konuda söylenecek cok sözünüz olmak. Sizi dinliyoruz: Bu olayın, annem, kardeşlerim ve benim üzerimdeki etkilerini anlatmam ancak bir kitaba sığar. Size çarpıcı olanları ileteyim. Annem eher Cimşit babamın ikinci eşiydi. Ankara’da Büyük Millet Meclisinin kurulma çabalan döneminde mil letvekillerinin çoğu bizim evde toplanır, tartışır ve kannlannı doyururlarmış. Sloganlan; “Reşit Beyin malı deniz ye dmeyen domuz”muş. Annem yapılan tüm inkılaplann tar tışmasında bulunduğundan, bunlann tümünün bir tek kişi ye mal edilmesine akıl erdiremezdi. 74
Ankara’da aynı ev sarılıp içindekiler tııUıklnıuİlfmd», minem hiçbir şey hatırlamıyormuş. Annem o sabah gıı/eteyi açtığında “ Şayanı hayret bir ihanet. Çerkeş kılıcın ve kardeşlerinin Yunan’a iltihakı” başyazısını okuduğunda oracıkta düşüp bayılmış. Altı ay çocuklarım bile tanıyama mış. Önceleri Celal Bayar’m atıyla yanında koşarak koru duğu yaylı arabaya bindirilen büyük babam Ali Şpov, an nem, ablalarım Feriha, Aysel, Özden ve ağabeyim Aytek bu kez jandarmaların tutukluluğunda Kayseri’nin bir kö yüne sürülmüşler. Haftalar geçiyor babam ve amcalarım dan haber alamayan dedemin gözünü uyku tutmuyormuş. Bembeyaz sakallarını sıvazlayarak kapısında jandarmala rın bklendiği evi arşmlıyormuş. Düşünsenize; iki iki oğlu nu savaşta kaybetmiş. Tevfik ve Reşit adlı oğullan da as kerliği seçmişler, en küçük oğlu “Çakır” Ethem de baba sının yasağına karşı gelerek evden kaçarak orduya katılmış ve Türkiye’nin bütünlüğünü korumak amacıyla işgal güç lerine bayraktarlığı üstlenmiş. Ankara sokaklannda atlannın ayaklan öpülen gelmiş geçmiş en usta gerilla savaşçı sı olan oğlu, Büyük Millet Meclisinde milletvekili olan di ğeri ve üçüncüsü vatan haini ilan edilmişlerdi. Torunlan da Bandırma’dan buraya jandarmayla tutuklu sürdürüldükle rini anlayamıyorlardı. Annem bir süre sonra tüberküloz geçiriyor. Talaş’tâki hastanenin doktoru, İsviçre’de bir hastaevinde tedavi edil mesi gerektiğini içeren bir rapor vermiş. Annemin akciğerlerindek kırkbir beneği gösteren röntgen filmleri ve bu ra por Ankara’ya gönderilmiş. Meclis uzun tartışmalar ve gizli celselerden sonra İsviçre’ye gitmesine izin vermiş. 75
Yine jandarmalar eşliğinde Mersin’den gidecek bir gemiye bindirilmiş. Gemiden İtalya yerine Pire limanında inilmiş. İlk yıllar Kral Venizelos’un Halandra’daki yazlık sa rayında yaşamışlar. Sarayın 28 odasında babam Reşit bey ve amcam Tevfik Bey çocuklarıyla yerleşmişler. Ethem Bey kendisini acılarla kıvrandıran midesini tedavi ettire bilmek amacıyla Almanya’da hastanedeydi. Türkiye, Yunanistan ile anlaşma masasına oturduğun da şartlarından birisi Çerkeş Ethem ve kardeşlerin ölü ve ya diri iadesiydi. Yunan gazetesindeki başlıklar şöyleydi: “Yunan tarihi siyah bir sayfa yazamaz”, “Politik mülteci ler iade edilemez”, “ Sayın konuklarımızdan 24 saat için de yurdumuzu terketmelerini rica edelim” vs. babam ve amcam 24 saat içinde Yunanistan’ı terketmek zorundaydı lar. Dünyanın çeşitli ülkeleri arasmdan Ürdün Kralı Ab dullah’ın davetini seçerek Amman’a gitmeye karar verdi ler. Babam, annemin, çocukları orada bırakarak kendisiy le gelmesini istedi. Annem çocuklarından ayrılmayınca büyükbabam Ali Bey de torunlarıyla kalmaya karar ver miş. Son günlerde “Bu misafirlik yetti, hadi memleketimi ze gidelim” diye sık sık tekrar ettiğini her andığımda için yanıyor. Benimle ilk ablam arasında Yunanistan’da doğan kar deşim Tomambay ölmüştü. Annem bana hamileymiş. Fransız okulu Saint Joseph’te okuyan ağabeyim ve ablala rım parasız öğrenime dönüşebilmeleri için din değiştirme leri gerekmişti. Annem son altın dişini çektirip üvey kızı na mandolin almıştı. 76
“ D o k to r la a n n e m in ç e k iş m e s i”
Ben Atina’daki hastanelerden birinde doğmuştum. Doğduğumda az sonra hastabakıcı beni aşağı götürmek üzere kucağına almış. Kapıdan çıkarken, annem nereye götürüldüğümü sorduğunda; “Bu ülkede doğan her çocu ğun ilk altı saat içinde el ayasının izi alınır” yanıtını almış. Benim götürülmemle geri getirilmem bir olmuş. “Profe sör bu çocukta yanıldığımızı söylüyor” demiş. Annem göğsümdeki bir kahve tanesini andıran beni kontrol ede rek, “Bu benim çocuğum” demiş. Gene aşağı götürülmüş tüm. Beni kucağında taşıyarak içeri giren profesöre annem tanıştırılmış. Profesör anlayış ve şefkat dolu bir sesle; " Hanımefendi 28 yıldır hastanedeki görevim aynıdır. Mil yonlarca çocuğun el ayasınm izini aldım. Çocuğunuz elini çeken ilk bebektir. Yaptığımız test çocuğunuzun olağanüs tü bir beyin kuvvetine sahip olduğunu kanıtladı. İzin verin bu çocuğun bakımım biz üstlenelim. Bu beynin ve çocu ğun gelişmesini yakından incelemeyi isteriz” annemin “kızımı bana bırakın” diyen sesi titriyormuş. Profesör ıs rarla, “Hanımefendi yaşınız bu bebeğe anne olmak için çok ilerlediği gibi, onu besleyecek sütünüz bile yok. Ço cuğun iyiliğini istiyorsamz bizim büyütmemize izin verin” diye tekrarlamış. Annemin içinde bir yandan hamileyken benden kurtulmak için uyguladığı sonuçsuz kalan tüm yöntemin verdiği suçluluk duygusu, öte yandan kocası ve vatanmdan uzak bir çocuğu büyütmenin zorlukları çekişiyorlarmış. Kollarımı anneme doğru uzatarak ben seçimi 77
mi yapmıştım. Sıpa sütü ile beslendim, rahimdeki çocuk annesinin tüm duygularını olduğu gibi istenmezliği de al gılar. “Sürgünde annesinin rahmine yapışmış istenmeyen çocuk şartlanması” sorusunu kendime çok sormuşumdur. Küçükken son derece alıngan oluşumun nedenini bu olabi leceği gibi, kendimi kanıtlama, yaşadığım zamana ve yere damgamı vurmayı isteme itişi de bu şartlanmadan kaynak lanmış olabilir. “Beni vaftiz ettiler, adım Maria oldu” Önceki altı aylık beni Fransız Sör Okulu’na yatılı ver diler. Onlar da vaftiz edip adımı Maria Josephine koydular. Ardından prenses torunu Seher Hanım Madam Eva oldu. Ağabeyim Aytek Şay bu olayı şöyle anlatıyor: “An nemle tartıştık. Türk Elçiliği’ne başvurup yurda dömneyi sağlamak gerekiyordu. Hemen bir dilekçeyle elçiliğe git tim. Büyük elçi Enis Aygen’di. Kim olduğumu anlayınca elimden dilekçeyi aldılar. Ama içeri sokmadılar. Ertesi gü nü gelmemi söylediler. Ertesi gün yine gittim. Kapıcı bir Rum’du. “Oğlum aklın varsa buraya hiç gelme’ dedi. Be nim çıkardığım patırtıyı elçilik görevlilerinden biri yetişti. Boşuna uğraşmamamı, Türkiye’nin bizleri almayacağım, istediğimiz kabul edilse bile, Türkiye’de tırnaklarımızın sökülerek işkence edileceğini anlattı. Lafı, ‘Sizin aileden bir sinek bile Türkiye’ye giremez” diye bitirdi. Günlerden birinde Tâki isimli bir arkadaşımın babası beni çağırttı. “ Sen hem kendinin hem de kardeşlerinin ge78
Icceğini kurtarmak istiyorsan, seni Kiryo Niko’ya götüre ceğim. Atina’nın içinde bir tavernası vardır. Senden ona bahsettim” dedi. Kiryo Niko’un tavernası lüks bir yerdi. Beni dikkatle dinledikten sonra: “Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın misyoner teşkilatım yöneten Monsenyör Filipuçi Atina’da yaşar, Fransız’dır. Papa’dan sonra gelen en kıdemli kardinaldir. Yönettiği teş kilat din değiştiren yoksullara baktığı gibi, küçük yaşlar daki çocukları eğitip rahibe yapar. Birkaç yıl sonra dünya yı daha iyi anlayacaksın. O zaman yine Müslümanlığa dö nersin. Katolikliği içtenlikle kabul etmedikten sonra bu se ni etkilemez” diye akıl verdi. Bir şey söylemeden saatlerce sokaklarda dolaştım. Er tesi günü elçiliğe gidip içeri girmeyi başardım, salonda karşılaştığım şık giyimli kişi beni görünce kaçarcasına uzaklaştı. Bu büyükelçi Enis Aygen’di. beni kovmadıkları kalmıştı. Türkiye’ye gidebilmek umudunu yitirmiştim. “Din değiştiriyorum” Monsenyör Filipuçi’yle buluşmak zor olmadı. Beyaz sakallan dizlerine kadari nen nur yüzlü bir ihtiyardı. “Söyle bakalım küçük Müslüman, neden din değiştir mek istiyorusn?” diye sordu. Kendi dinimizi bile öğren meye vaktim olmadığını, okuma isteğimin ve kız kardeşle rimin durumunu anlattım. Doğru sözlü olmam onu etkile di. Annem ve üç kızkardeşim rahibe, bense papaz okuluna alındık. İki yılda korkunç acılar çektim. Josef adına alışa-
79
mıyordum. Annem rahibelerin dikişlerini dikiyordu. Böylece beş yıl geçti. Annem gelen aile doktorumuz Tevfik Rüştü Beye, bir mektubu elden götürmesini rica etti. (Tür kiye’ye) Bu mektup yöneticilere yazılıydı ve oldukça si temliydi. “Altı Türk çocuğunu görmezlikten mi gelecek siniz?” gibi dokunaklı bölümler vardı. Bir kaç ay sonra mektuba cevabı Türk bayrağı asılı bir arabadan inen Bü yükelçi Enis bey getirdi. Vizemiz ve Pire’den ertesi gün kalkacak vapurda yerimiz hazırdı. Beş yıllık Katoliklik böylece sona eriyordu.” Evet ağabeyim Aytek böyle anla tıyordu. Ben ise beş yaşıma kadar Saint Joseph’te tahta sıralar da üzüntülü oturur, annemi göreceğim günleri düşlerdim. Oyuncaklarım, olmayan evimi yapmaya çalıştığım tahta parçalarıydı. İsa heykellerinin yanma koyup onun getirdi ğine inanmamı istedikleri kalemleri sık sık saklardım. Bir gün annem bana İsa’nın getirdiği kalemleri beğenip be ğenmediğimi sormuş. Annemi elinden tutarak heykelin yamna getirmişim: “Anne bak dokun, bu adam taş... Hey kel.. Yürüyüp bana kalem getiremez. Kalemlerimi çok sevdiğimden inanmış görünüyorum” demiştim. “ Türkiye’ye dönüyoruz” Bir gün annem çıkageldi. Sakin görünmeye çalışarak beni giydirirken, “Türk Elçiliği’nde davet var, oraya gidi yoruz” dediğini duydum. Beni çok seven Sör Luis beni ku cağına sımsıkı bastırdı. Taksiye bindik. Son kez olduğunu 80
bilm eden dönüp okula baktım. Başka bir okuldan ablaları mı ve diğerinden ağabeyimi aldık. Anlamadığım bir dilde konuşuyorlardı. Annem kulağıma Fransızca fisdadı: “Bu radan kaçıyoruz, yurdumuza gideceğiz” dedi. Yanıtım ya şamımın özüydü. “Mama beni yatımdan ayırma, nerede is tersen orda yaşarız.” D enizi, lim anı, büyük gem iyi ilk kez görüyordum. Geminin iskelesini çekiyorlardı. İskele inmeye başlayınca herkes sevinçten zıplamaya başladı. Sanki bizi bacağım ız dan tutup geri çekeceklerm iş gibi bir duyguyla can havliy le iskeleye tırmandık. Gemi burnunu E ge’ye çevirerek uzun bir düdük çaldı. Ve Atina'nın silüeti uzaklaştı.
Ertesi gün masmavi bir enginde, ilk kez annesinin koynunda uyumuş bir çocuğun mutluluğunu yaşıyordum. İlk Türkçe cümlem: “Anne bak bak denizi öğrendim ve adım Sabiha oldu. İlk dilim Fransızca olduğundan, R’leri doğru seslendirmem kolay olmadı. Teyzem Seher Tunca’yla kocası bizi İstanbul’da karşı ladılar. Ve yaralarımızı sardılar... “H ainin çocukları”
Yıllarca büyük babam ve babamın mallarına el kon muş olduğundan parasal gücümüz sıfırdı. Annemin kızlı ğından kalan takılan, rehin bıraktığı bankadan imzasını taklit ederek bilinmeyen biri çekmişti. Varabildiğimiz bü yük babamın konağında “hainin çocukları” diye kovalan dığımızdan, Bandırma’da bannamamıştık. 81
Ankara’da devlet daireleri Reşit Bey’in çocuklarına yasaktı. Annem ekonomik durumumuzun güçlüğünü anla tarak, bir yıl, ağabeyim askerliğini bitirinceye kadar, merci mek yiyebileceğimizi söyledi. Okulda simit alabilen çocuk ları görmemek için başımı çevirdim. Başkalarının bisikle tine binmekten bıktığımızdan, babamın gelip bana bisiklet alacağı günü düşlerdim. Ablam ve ağabeylerim iş bulduk larında mercimekten başka yemekleri de öğrendik ve arada simit alabileceğim tırtıllı kuruşlarım da oldu. Devletin elin den mallarımızı kurtarmak için avukat tutmamız ve bunun gerçekleştirilmesi de paramız olmasına bağlıydı. “Tarih dersine direniyorum” Profesörün “deha” dediği çocuk kısa zamanda Türk çe’yi öğrendi. En sık işittiği kelime “hain”di. Bandırma’da dedemin konağında otururken “vatan haininin çocuğu” çığlıklarıyla çok kovalandım. Nefes nefese koşup evimizin kapışım arkamdan örtebildiğim her an, bir gün bunun ter sini kanıtlamaya ant içtim. Bandırma’da tutunamayınca Ankara’ya geldik. Mi mar Kemal okuluna babası: Aytek Şay (ağabeyim) yazıla rak kaydoldum Annem “ Sana sorarlarsa bundan sonra ağabeyin babandır” dedi. Yalan söylemeye zorlanışım hiç hoşuma gitmedi. Fakat beni kovalamaktan kurtardı. Bu ya lan lisenin ikinci yılma dek sürdü. Her yıl iftihar listesine geçen ben, tarihte hocaya bir makas vererek beşle yetinir dim. Gerçeği yazmayan tarihi öğrenmeye direniyordum. 82
Tarih öğretmenimiz bir gün sınıfa gelerek, “Bugünkü ko numuz Çerkeş Ethem Kardeşlerdir” dedi. Devamla “Çer keş Ethem Kardeşler, îştirakuyun Partisi’ni kurmuşlardır. İştirak komünizm demektir. Demek oluyor ki Çerkez Et hem Kardeşler komünisttiler” diye sürdürdü. Tarih dersinde hiç kalkmayan parmağım kalktı. Hoca tek kaşını kaldırarak ne istediğimi sordu. Ayağa kalkarak: “Efendim Çerkeş Ethem ve kardeşleri komünist idiyseler, Atatürk ve İnönü de komünistti” dedim. Öğretmenin ren gi pancara dönmüştü. “Bu nasıl uydurma?” diye haykırdı. Ben sakince, “uydurma değil hocam. İlk Millet Meclisi Rusya’dan vagonlarla gelen altınlarla kuruldu. Ve bu kişi ler kalpaklarının tepesine kırmızı çuha diktiler.” Öğretmen ciyak ciyak: “Tarihin en tembel talebesi ne ler saçmalıyor?” diye bağırdı. Gene sakin: “ Saçmalamı yorum öğretmenim, Ethem Bey’in ağabeyisi o dönemin Saruhan Milletvekili Raşit Pişov babamdır. Kalpaklarının tepesindeki kırmızı çuhaları annem eliyle dikmiştir” de dim. “Çabuk dışarı” dedi. Başım dimdik dışarı çıktım. Yalan bitmişti. “İnönü yardım etmiyor” Lisede zafiyet geçirdim. Doktor tüberküloz mikrobu aldığımı ve prevantoryumda tedavi edilebileceğimi söyle di. Annem babamın, üzerine oturulan malların karşılığın da İnönü’den borç para almak umuduyla Çankaya Köş 83
kü’ne gitti. İnönü çok iyi tanıdığı annemle görüşmek yü rekliliğini gösteremediği için, borç istediğini de geri çevir miş. Annemin gururu kırılmış. Kızını iyileştirme umudu nu yitirmiş köşkün kapısından çıkarken dönüp baktığında: “Pencereden beni dürbünle izleyen İnönü’yü tüfeğim olsa vururdum” dedi. Ailemin yaşamak zorunda bırakıldığı karakıyım, ba basız yalanlarla büyümenin acılan yüreğimde onulmaz ya ralar açmıştı. Eminönü’deki Emniyet Müdürlüğüne çağnlmış, gözdağı verilmiştim. 1942’de amcam Tevfik Bey yurda gelmişti. Bir gün Ankara’da Karanfil Sökağı’ndaki evimizde otururken ca mı kırarak başına çarpan taşın sanlı olduğu kağıtta: “İha net ettiğin vatana ne yüzle döndün” yazıyordu. 1949’da amcam Ethem Bey, Amman’da öldü. Bir süre önce orada anıt mezan yapıldı. 1950 yılında Celal Bayar Cumhurbaşkanı olunca ağa beyim Aytek Şay, Amman’a giderek babam Reşit Bey’i getirdi. Onu beklemek üzere hepimiz Bandırma’daki ko nakta toplanmıştık. Uzun beyaz sakallı, olunabileceğine aydın bir kişiydi. Ellerimi tuttu ve bir daha bırakmadı. Adı mı sordu. Söyledim. “Senin adın Mezzağ olsun” dedi. Ad gerekse gece “ay ışığı” demekmiş. Benim istediğimin ye rine gelmesini sağladı ve Almanya’ya resim öğrenimi yap maya gönderdi. Geldiğim sömestr tatilinde onu daha yaşlanmış, fakat gerginliği azalmış buldum. Gene ellerimi bırakmadı ve bü yükbabam Ali Bey’in göç öyküsünü, İnönü Savaşı’mn ge 84
rekleri ağzından dinledim. İzin verirseniz bu bölümü yaz mış olduğum üç ciltlik kitaba saklıyorum. Ayrılırken-bana; en azıllı çocuğumsun, dilediğin gibi yaşa. Senden tek bir söz istiyorum: “Türkiye’de politikaya karışmayacaksın” .dedi. Ona verdiğim sözü tuttum. Okuluma döndüm. Altı ay sonra gelen telgraf annem dendi. Babamın ağırlaştığını bildiriyordu. İlk uçakla git tim. Ne yazık ki tuttuğum elleri buz gibiydi. Bu kez ben el lerini bırakmadım. Bandırma’nın en eski mezarlığı olan Altıyüz Evlere gömmek için ellerini benimkilerden çözmeleri kolay ol madı. Yıllarca ben yurt dışmdayken Bandırma Belediye si’nden gelen bir mektup, bu mezarların kaldırılacağını bildirmiş. Amcam Tevfik Bey, babam Reşit Bey, ağabeyim Hakkı Beylerin naaşları Emreköy’de dedem Ali Bey’in ya nına taşınmıştır. Ailemizden kalanlar şunlardır: Tevfik Bey’in kızı Sebahat Hanım yaşamaktadır. Onun ağabeyi Şomav Ruhi Bey ölmüştür. Reşit Bey’in çocuklarından tek sağ olan benim. Hakkı Bey’in hanımı Remziye Anne hayattadır. Ço cukları Gülbin, Nesrin ve Reşit’tir. Ağabeyim Necmi’nin üç çocuğu oldu. Oğulları Ethem Kobaneri, kızları Semiramis ve Güzide. Anneleri Feriha Kobaneri eski günleri düşünerek torunlarını sevmektedir. - Ethem Bey ve ahilerinin Yunanlılara sığınmaları sırasında birkaç at yükü altınla birlikte gittiklerini ba zı kaynaklar yazıyor. Bu konuda ne diyorsunuz? 85
- Ethem Bey, Yunan’a teslim olmadı. Verem ve ülser hastalıklarının kana buladığı mendillerini çevresinden giz leyerek dağlarda dolaştı. Hasta bedenini taşıyamayacak hale geldiğinde Yunan kumandanından geçiş hakkı istedi ve doğruca Almanya’ya bir hastaneye gitti. Yanlarında bir kaç yük altın götürdükleri kesinlikle yalandır. Ethem Bey’in hastanedeki bakımını karşılayacak parası bile yok tu. Hollanda Hastanesinde ona aşık olan bir hastabakıcı yardımcı olmuştur. Mustafa Kemal’in ona hastaneye gön derdiği altınları; “Bunları masasındaki içki arkadaşlarına dağıtsın” diye geri göndermişti. Babamsa parasal güçlük ler en dev boyutlara ulaştığında bile, Türkiye ile Rusya arasında tampon bir devlet kurmak amacıyla evimizin ka pısından torbalar dolusu altın atan İngiliz devletine arma ğanlarını geri vermiştir. Emperyalist güçlere yanıtı ise: “Biz yaptığımızı yıkmayız. Türkiye Cumhuriyeti’ne yöne lik hiçbir harekete katılmayız” olmuştur. - 10. yıl affından sonra Ethem Bey neden ülkeye dönmedi? - Ethem Bey aklanmadan, hakkı olan ulusal kahraman payesini almadan Türkiye’ye dönmek istemedi. Ağabeyle ri, eşleri ve çocuklarını görebilmek için Türkiye’ye dön mek zorunda kaldılar. - Olayın üstünden yaklaşık 70 yıl geçti. Dünyamız ve ülkemizde çok şey değişti? Sistemler değişti. Sovyetler Birliği’nde bile devrim sırasında ihanetle suçlanan86
ların bugün itibarları iade olundu (Trokçi, Buharin, Kautsky vs). Ama bizde bugüne dek onlarca hükümet değişti. Ama “Çerkeş Ethem’in hain olduğu” yargısı affa rağ men değişmedi. Bu duruma ne diyorsunuz? Bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? - Haklısınız. Dünyamızda tüm değer yargılan değişti. Günümüzde fikir ayrılığı diye tanımlanacaklBir olayın vatan haini” damgasını vurduğuEthem Bey veTcârdeşfe^ fi tarih kitaplarında, geçen yıl basılan Türkçe' Laröusse “ ^ An siklopedisi ’hı TılızırfayanlFanT câlnilerin Beyı rilerihde öylece kaldı. Bunu degîştmheO^ Yî£ şam misyömîmlnlTrenm^^ aklandırmak için ulusal bir tabuyu yıkmam gerektiğidir. Yıllarca önce affedilen kişilerin yetmiş yıl sonra aym dam gayı taşımalan ve bunun tarih kitaplarında olması inanıl maz bir haksızlık. Bu haksızlığın yasal zeminlerde müca delesinin şartlarını bekliyorum. - İlköğretimden üniversiteye dek anlatılan tarihte “Çerkeş Ethem’in hainliği” olgusu sadece sizin aileni zi değil tüm Çerkeş kökenlileri şüphesiz rahatsız edi yor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Elbette bu olaydan sonra yerinden sürülen, horlanan ve ezilen Çerkeslerin bu sorunu sahiplenmeleri gerekir. Böyle bir girişimi destekleyecek her aydınla iletişim için de olmak isterim. Birlik güçlülüktür.
87
- Bandırma’da, Rauf Orbay’m Ethem Bey’i ziyaret edip Kuvay-ı Milliye saflarına kattığı konak yap-satçı bir müteahhit tarafından yıkılıp 6 katlı bir apartman yapdmış. Tarihi eser sayılmamış. Yıkılma olayı konu sunda ne diyorsunuz? - Marsilya’dan getirilmiş tuğlalarla yapılan aile kona ğının yıkıldığım ilk kez sizden duyuyorum. Çok yazık ol muş. Tarihi amsı çok önemli bu yapı, yıllarca hükümet ko nağı olmuştu. Yıkanların elleri, bu karan verenleri boş kafalan kinisin. Benim beddualarım da hep tutar ha! - Bir dönem “hain” kabul edilip idam edilen Men deres ve arkadaşlarının itibarları iade olundu. Devlet töreni ile anıt mezara nakledildiler. Siz üstelik af da ol muş aile büyükleriniz için böyle bir şey düşünmüyor musunuz? - Ailemi aklandırmak, Ethem Bey’in haketmediği suçlamalardan antılmış naaşım Bandırma’ya aile mezarlı ğına taşımak istiyorum. Bunun için sözünü ettiğim şartla rın ve kamuoyunun oluşacağı zemini bekliyorum. Size anlatmam gerekiyor. Ethem Bey ve kardeşlerini aklarken yalan ve entrika yaptığı açıklanacak, kanıtlana cak kişilerin dokunulmazlığı tüm gücüyle süregeliyor. Bu ülkede o kişilere tapmılırken, Ankara’daki evimizde tartı şılarak kararlaştırılan tüm inkılaplar onlara mal edilirken elimden ne gelir. Bildiğim ve kamtlayabileceğim gerçekle ri yazsam bu söyleşiyi yayınlayamazlar. Birinin dilini ke sip konuşmasını istemek gibi bu sorununuz. 88
GENEL KAYNAKÇA Yunus Nadi (Abalıoğlu), Çerkeş Ethem Kuvvetlerinin İhaneti. Sel Yayınlan, İstanbul, 1955. Yunus Nadi (Abalıoğlu), Kurtuluş Savaşı Anılan. Çağdaş Yayınlan, İstanbul, 1979. Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi. (3 Cilt). Tekin Yayınları, İstanbul, 1980. M. Kemal Atatürk, Söylev. Türk Dil Kurumu Yayınlan. Ankara, 1966. Samet Ağaöğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu. Ağaoğlu Ya yınlan, İstanbul, 1965. Fahrettin Altay, İstiklâl Harbinde Garip Cephesi Nasıl Kuruldu. İstanbul, 1942. Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş (1912-1922) ve Sonrası. İstanbul, 1970. Mehmet Arif, Anadolu İnkilabı, Mücahedat-ı Milliye Hatıratı. (1335-1339). İkdam Matbaası, İstanbul, 1340. Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi. I.Ü. İktisat Fak. Yay., İstanbul, 1890. Celâl Bayar, Bende Yazdım. (8 Cilt). Baha Matbaası, İstanbul, 1972. Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıralan. İstanbul, 1955. 89
Hacim Muhittiıi Çarıklı, Balıkesir ve Alaşehir Kong releri ve Hacim Muhittin Çanklı’nın Kuvay-ı Milliye Ha tıraları. (1919-1920). Türk înk. Tarihi Ens. Yayınlan. An kara, 1967. Kazım Karabekir, İstiklâl Harbimiz. İstanbul, 1960. Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğu’nda Inkilap Hareketleri ve Milli Mücadele. İstanbul, 1956. Haşan İzzettin Dinamo, Kutsal İsyan. (8 Cilt). May Yayınları, İstanbul, 1970. Feridun Ergin, Atatürk. Türkiye İş Bankası Yayınlan, İstanbul, 1978. Çerkeş Ethem, Hatıralarım. Dünya Yayınları, İstan bul, 1961. Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralannı Anlatıyor. Sel Yayın lan, İstanbul, 1955. Nâzım Hikmet, Kurtuluş Savaşı Destanı. Bilgi Yayın ları, Ankara, 1970. Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurduğu TKP ve Son rası Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul, 1965. Lord Krnos, Bir Milletin Doğuşu. Sander Yayınları, İstanbul, 1979. Cemal Kutav, Çerkeş Ethem Dosyası. (2 Cilt). Boğa ziçi Yayınevi, İstanbul, 1973. Cemal Kutay, Milli Mücadelde Yeşil Ordu Efsanesi. İstanbul, 1956 (Tarih Konuşuyor 5). Cemal Madanoglu, Anılar (Cilt 1) Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1982. Sabahattin Selek, Milli Kurtuluş Tarihi. Örgün Yayın lan, İstanbul, 1981. 90
k j .V . Plehanof, Tarihte Bireyin Rolü. Kaynak Yaymlnarı, İstanbul, 1983. Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı. Başbakanlık Bası mevi, Ankara, 1973. Ilhan Bardakçı, Taşhan’dan Kadifekale’ye. Milliyet Yayınları, İstanbul, 1975. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam. (3 Cilt). Tekin Yayınlan, İstanbul, 1981. Şevket Süreyya Aydemir, ikinci Adam. (3 Cilt). Tekin Yayınlan, İstanbul, 1981. Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa. (3 Cilt). Tekin Yayınlan, İstanbul, 1981. Kazım Özalp, Milli Mücadele. (2 Cilt). Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara, 1972. Fahir Armaoğlu, 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi. Türkiye Iş Bankası Yayınları, İstanbul, 1983. S.I. Arolov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları. İstanbul, 1967. Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri içinde Ata türk ve Atatürkçülük. Turhan Yayınları, Ankara, 1981. Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar. Bilgi Yayınla rı, Ankara, 1978. Mete Tunçay, Atatürk’ü Yorumlamak. Bilim ve Top lum Sayı 4. İstanbul, 1978. Mete Tunçay, Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler. Belge Ya yınları, İstanbul, 1982. Nurdoğan Tunçalan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlerkcn. Hür Yayınlan, İstanbul, 1981
91
Taner Timur, Osmanlı Toplum Yapısı. Turhan Kitabe yi, Ankara, 1979. NaşitUluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı Tarihi. Milliyet Yayınlan, İstanbul, 1973. Doğu Ergil, Milli Kurtuluş Savaşının Sosyal Tarihi. Turhan Kitabevi, Ankara, 1981. Sadi Borak, Atatürk’ün Gizli Oturumlardaki Konuş maları. İnkılap ve Aka Kitabevi, İstanbul, 1981. Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu. Birey Toplum Yayınlan, Ankara, 1984. Kazım Öztürk, Atatürk’ün TBMM Açık ve Gizli Otu rumlardaki Konuşmalan. Kültür Bakanlığı, Ankara, 1981. Halide Edip Adıvar, Dağa Çıkan Kurt. Atlas Kitabevi, İstanbul, 1983. Tarık Buğra, Küçük Ağa. Ötüken Yayınlan, İstanbul, 1984.
DERGİLER Türk İstiklâl Harbi, Ankara Genel Kurmay Harb Tari hi Başkanlığı Yayını. Cilt 2, Batı Cephesi, Cilt 6, Ayaklan malar. Kafkasya Üstüne Beş Konferans, Kuzey Kafkas Kültür Demekleri Yayını, İstanbul, 1978. Yamçı, Aylık Sosyo-Kültürel Dergi. Sayı 4, Ankara, 1976. Türkiye Gerçeği, Aylık Dergi. Sayı 18 (Çerkeş Ethem. Yazarı: Zeki Saruhan) İstanbul, 1980. Varlık Dergisi, Sayı: 922. Temmuz 1984.
93
DİPNOTLAR 1- Doğu Ergil - a.g.e. S. 294. 2- Mustafa Kemal - a.g.e. S. 380. 3- Mustafa Kemal - a.g.e. S. 382. 4- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 142. 5- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 142. 6- Mustafa Kemal - a.g.e. S. 385. 7- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 146. 8- H. İzzettin Dinamo - a.g.e. C. 7. S. 206. 9- Yalçın Küçük - a.g.e. C. 2. S. 690 (aktarma).' 10- Yalçın Küçük - a.g.e. C. 2. S. 690 (aktarma). 11- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 167. 12- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 176. 13- Doğu Ergil - a.g.e. S. 296. 14- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 177.. 15- Çerkeş Ethem - a.g.e. S. 183. 16- Mete Tunçay - a.g.e. S. 143. 17- H. İzzettin Dinamo - a.g.e. C. 8. S. 240. 18- Miralay Mehmet Arif - Anadolu İnkilabı S. 64. 19- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B .M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 342. 20- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 343. 21 - Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B .M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 358. 22- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 359. 23 - Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 371. 24- Kazım öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 371. 25- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B .M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 383. 26- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B .M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 389.
95
27- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 393. 28- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 393. 29- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 394. 30- Kazım Öztürk- Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 406. 31- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 412. 32- Kazım Öztürk - Atatürk’ün T.B.M.M. Açık ve Gizli Oturumlardaki Ko nuşmaları. C. 1 S. 422. 33- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 134. 34- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 139. 35- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 136. 36- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 140. 37- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 145. 38- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 147. 39- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 153. 40- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. Şsil52. 41- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 152. 42- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 154. 43- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 155. 44- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 159. 45- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 179. 46- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 179. 47- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 57. 48- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve . Sonrası. S. 179. 49- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası. S. 181.
96
50- Feridun Kandemir - Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi Soması. S. 183. 51- Toktamış Ateş - Türk Devrim Tarihi. S. 211. 52- Yamçı Dergisi - S. 4. 53- Mete Tunçay - a.g.e. C. 1. S. 144. 54- Cemal Kutay - a.g.e. C. 1 S. 16. 55- H. İzzettin Dinamo - a.g.e. C. 8. S. 242. 56- Nâzım Hikmet - Kurtuluş Savaşı Destanı (Şiir). 57- Yalçın Küçük - a.g.e. C. 2. S. 711. 58- Yalçın Küçük - a.g.e. C. 2. S. 640. 59- Doğan Avcıoğlu - a.g.e. C. 2. S. 573. 60- Mete Tunçay - a.g.e. S. 243. 61- Türkiye Gerçeği Dergisi. S. 18. S. 20. 62- Doğan Avcıoğlu - a.g.e. C. 2. S. 573 (dipnot). 63- Yalçm Küçük - a.g.e. C. 2. S. 706 (aktarma). 64- Mustafa Kemal - a.g.e. s. 377. . 65- Yalçın Küçük - a.g.e. C. 2. S. 711 (aktarma).
SÖZLÜK A-B Aceze: Düşkünlar, güçsüzler. Akar: Gelir sağlayan mal ve yapı. Alamet: İşaret, iz, sembol. Alaniyet: Meydanda oluş, dıştan görünüş. Alicenap: Cömert. Amil: Yapan, işleyen sebep. Anglikan: Dince İngiliz Kilisesi’ne bağlı kimse. Behemehal: Herhalde, mutlaka. Bidaye: Başlama, ön başlangıç. C-Ç Çaşıtlık: Casusluk. Ceride: Gazete (XIX y.y.) Cihet: İlgi, ilişik, sebep. D-E Dellâllık: Telal, alışverişte aracılık eden kimse. 99
Efrad: Erler, kimseler. Elfaz: Sözler. Erkan-ı Harbiye-i umumiye: Kurmay Heyet, Genel Kurmay. F-G Farik: Ayıran, ayırt edilmesine neden olan. Feveran: Coşma, kabarma. Fırka: Parti. Gaile: Sıkıntı, dert. H
Hadim: Yıkan, yıkıcı kırıp geçiren. Hafi: Gizli. Hecabet: Temiz, soylu, soyluluk. Heyet-i Umumiye: Genel Kurul. Hulûl: Konma, girme, gelip çatma, geçişme- tenasüle inananlarca bir ruhun bir güzel cisme girmesi.
I-t İane: Bağış. içtihat: 1. Güç yettiği kadar çalışma, 2. Bir iş hakkın da bir kimsenin fikri. iğfal: 1. Yanıltıp yanlı yaptırma, 2. Aldatma, aldanılma, ihdas: 1. Meydana getirme, 2. Peydah etme. 100
İhtikar: 1. Hakarete katlanma, 2. Hakaretle bakma, göz tutmama. İltizam: 1. Kendi için gerekli sayma, 2. Birinin tarafı nı tutma, 3. Gerektirme, 4. Devlet gelirlerinden birinin top lanması üstlenme. İmale: Yatırma, bir tarafa eğme. İnhilal: 1. Çözülüp, açılma, 2. Dağılma, 3. Erime. İnkilap: Değişme, bir halden başka bir hale dönme. İntihap: 1. Seçme, 2. Seçilme, 3. En güzel. İrsal: 1. Gönderme, yollama, 2. Koyverme, salıverme, 3. Elçi yollama. İrtikab: Fena bir işleme. Rüşvet alma. İskat: 1. Susturma, 2. Tartışmada cevap veremeyecek duruma düşme, 3. Kandırıp razı etme, ağzım kapatma. İsnat: Bir düşünceyi bir konuyu kişi veya nedene da yandırma, yükleme. İstihlak: Tüketim, yoğaltım. İstilzam: Gerekme, gerektirme. İstimal: Kullanma. İstinaden: Dayanarak, güvenerek. İstinat: Dayanma, yaslanma. İtiyad: Adet edinme, alışma alışkanlık. İttihat ve Terakki: 1908 Meşrutiyetinden sonra mem lekette görülen politika partisi. İzale: Giderme, yok etme. I’zam: Gönderme, yollanma, büyültme, gereğinden fazla önem verme. izhar: Toplayıp biriktirme, 2. Gösterme, meydana çı karma, 3. Yalandan gösterme. 101
K Kisve: 1. Elbise, 2. Özel kıyafet. Kuvay-ı Milliye: İstiklâl savaşı boyunca Anadolu’da kurulan hükümet ve asker kuvvetinin adı. L Leffen: Sararak, zarf veya mektup içine konarak. Liyakat: Yararlık, değerlilik, değer, iş, beceriklilik. M-N Maateessüf: Yazık ki. Esefle. Maişet: 1. Yaşayış, yaşama, 2. Yaşamak için gereken şeyler, dirilik, 3. İlmiye tarikinin başlangıcında bulunanla ra verilen-tahsisat. Makusen: Aksine olarak, karşıt olarak. Maraz: Hastalık. Mariz: Hasta, hastalıklı. Maslahat: Barış, rahatlık, iyilik yolu. 2. İş, husus, madde, keyfiyet. 3. Önemil iş. Mebniy: 1. Yapılmış, kurulmış, 2. Bir şeye dayanan, 3. ...den ötürü. ' Meccanen: Bedava olarak, parasız. Mekşuf: 1. Açılmış açık, 2. Belli, kapalı değil açık, 3. Bilinmez değil, keşf olunmuş. Memnu: Yasak.
102
Memuren: Memur olara bir işle görevlendirilmek. Menfa: Sürgün yeri. Meşbu: Doymuş, tok. Mevcudiyeti Umumiye: Umumi mevcut Meyani (miyane): 1. Orta, 2. Ara. Mezune(n): 1. İzinli, izin almış, 2. Ders veya meşk vermeye yetkili, 3. Bir okulu tamamlayıp diploma almış. Muavenet: Yardım etme, yardımcılık. Muhabere: Haberleşme, mektuplaşma. Muhtekir: Vurguncu. Muhteris: 1. Hırs sahibi, 2. Aşırı istekli, 3. Ateşli. Münhasıran: 1. Özel ve belli olarak, sadece, 2. Yalnız ca, 3. Başkaları dahil değil. Murahhas: Temsilci, vekil. Musaddak: Gerçeklendirilmiş, gerçek ve gerçek oldu ğu resmi olarak yazı ile bildirilmiş. Muvaffik: Muvaffak eden, başarı sağlayan. Müntehi: 1. Son dereceyi bulan, 2. Biten, sona eren, 3. Son, en son, 4. Birşeyi tamamlayan. Mürakebe: Denetim, denetleme. Mürevviç: 1. Geçiren, sürüm kazandıran, 2. İtibar ve ren, yürüten, 3. Propagandasını yapan. Müstehlik: Yiyip içerek bitiren, tüketen. Mütehakkim: Hâkimlik takman. Hâkim ve amir kesilen. Mütenasip: 1. Birbirine her bakımdan uygun denk, 2. Orantılı. Mütesavi: Birbirine eş olan, birbiri kadar. Müteveccihen: Zihne koyarak. Bir yere doğru. Nüve: Tohum. 103
P-R Peyda: Meydanda, açıkta. Raptetmek: Bir şeyi iliştirmek, tutuşturmak. Redaet: Kötülük, fenalık, bayağılık. Ref: 1. Yukarı kaldırma, 2. Kadırma, yüceltme, 3. Kaldırma, giderme. Risale: Küçük kitap, broşür. Rüesa: Reisler, başkanlar S-Ş Sâ-i: Çalışan, sayeden, 2. Haber götüren, haberci. Salah: 1. İyilik, 2. Barış rahatlık, 3. İyi davranış, dine bağlılık. Sebket(mek): 1. İleri geçme, ilerleme. Sefafret(le): Sonunu düşünmeden gereksiz yere elindekini harcama, 2. Yasak şeylere düşkün. Şaika: Götüren, sevkeden. Şaki: 1. Her türlü günahı işleyecek bahtsız, 2. Haylaz, habis, 3. Haydut, yolkesen. Şekavet: Haydutluk, yol kesicilik. T Tadil(en): 1. Doğrultma, doğrulaştırma, 2. Değiştirip, hafifletme. Tahkikat: 1. Araştırmalar, 2. Soruşturmalar. 104
Tahrirat: Posta ile gönderilen resmi mektup. Takdir(at): 1. Kader, 2. Değer biçme, 3. Değer tanıma, 4. Beğenme, 5. Sayma, ç. öyle sanma. Tariz(at): Dokundurmak, dokunaklı söz söyle, taş atma. Tasrih: İstediği yolda idare. Tebliğ: 1. Yetiştirme, eriştirme, 2. Götürme, taşıma. Te’dip: 1. Terbiye verme, eğitme, 2. Edeplendirme. Tedrici: Yavaş, yavaş yapılan. Tefevvuk: Üste çıkma, üstün olma. Tegallüp: Üstün gelme. Temellük(leri): Sahip olma. Temenni(yat): 1. İstek, 2. İstenen şey, 3. Dua, dilekçe. Temerküz: Merkezileşme. Tenvir: Aydınlandırma. Terekküp: Birkaç parçadan meydana gelme. Terviç: 1. Değerini arttırma, 2. Geçirme yaptırma. Teşmil(e): 1. Ehrama bürünme, 2. Genişletme şüinullendirme. Teşriki mesai: İşbirliği. Tevdi: 1. Bırakma, emanet etine, 2. Vedalaşma. Tevlid: 1. Doğurma. 2. Doğurtma, 3. (Mec:) Vücuda getirme, sebep olma. Teşvik: Belgeleme. U-Ü Uhde(me): 1. Sözverme, bir işi üzerine alma, 2. Bir kimsenin üzerinde olan iş, 3. Becerme, 4. Sorumluluk.
105
Umde: 1. Dayanacak, inanılacak şey, 2. Güvenilecek yer, kimse. V Vait: Cezasını söyleyerek fenalıktan korkutmak, yıl dırmak. Vehm: 1. Esassız batıl fikir, 2. Şüphe, kuruntu, 3. Yer siz korku. Vesait: Vasıtalar, araçlar. Z Zevat: 1. Zatlar, kimseler.
106
Cumhuriyet ’in Kültür Hizmeti • • • • • • • • • • • • • • • •
Atatürk Atatürk’ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri Bülent Tanör Kurtuluş (Türkiye 1918-1923) Kuruluş (Türkiye 1920 Sonraları) Prof. Dr. Sina Akşın Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi I-II Prof. Dr. Macit Gökberk Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk Yunus Nadi Türkiye’yi Sokakta Bulmadık Falih Rıfkı Atay Baş Veren İnkılapçı (Ali Suavi) Baki Öz Kurtuluş Savaşı’nda Alevi-Bektaşiler Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük Sabahattin Selek Milli Mücadele (Büyük Taarruz’dan İzmir’e) İsmail Arar Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı Prof. Dr. Niyazi Berkes 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz I-II Ceyhun Atuf Kansu Devrimcinin Takvimi Paul Dumont-François Georgeon Bir İmparatorluğun Ölümü (1908-1923) Ali Fuat Cebesoy Sınıf Arkadaşım Atatürk I-II Abdi İpekçi İnönü Atatürk’ü Anlatıyor
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
108
Paul Dumont Atatürk’ün Yazdığı Tarih: Söylev Kılıç Ali İstiklâl Mahkemesi Hatıraları Prof. Dr. Niyazi Berkes Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler I-II S. İ. Aralov Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları I-II Sabahattin Selek İsmet İnönü’nün Hatıraları Nurer Uğurlu Atatürk’ün Yazdığı Geometri Kılavuzu George Duhamel Yeni Türkiye Bir Batı Devleti Bülent Tanör Türkiye’de Yerel Kongre İktidarları Prof. Dr. Suna Kili Atatürk Devrimi-Bir Çağdaşlaşma Modeli Falih Rıfkı Atay Atatürk’ün Bana Anlattıkları Reşit Ülker Atatürk’ün Bursa Nutku Prof.. Dr. Tank Zafer Tunaya İslamcılık Cereyanı I-II-III M. Şakir Ülkütaşır Atatürk ve Harf Devrimi Kılıç Ali Atatürk’ün Hususiyetleri Mustafa Kemal Anafartalar Hatıraları Ecvet Güreşin 31 Mart isyanı Doğan Avcıoğlu 31 Mart’ta Yabancı Parmağı Metin Toker Şeyh Sait ve isyanı Süleyman Edip Balkır Eski Bir Öğretmenin Anılan Yunus Nadi Birinci Büyük Millet Meclisi Kemal Sülker Dünyada ve Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu Prof. Dr. Neda Armaner İslam Dininden Aynlan Cereyanlar: Nurculuk Fazd Hüsnü Dağlarca Destanlarda Atatürk / 19 Mayıs Destanı
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Yunus Nadi Mustafa Kemal Paşa Samsun’da İsmet Zeki Eyuboğlu İrticamn Ayak Sesleri Nuri Conker Zabit ve Kumandan Mustafa Kemal Zâbit ve Kumandan ile Hasbıhal İsmet Zeki Eyuboğlu İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nakşibendilik Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur Ermeni Meselesi 1-11 Talât Paşa Hatıralar Prof. Dr. Tank Zafer Tunaya Hürriyet’in İlam İsmet İnönü Lozan Antlaşması I-II Sami N. Özerdim Yazı Devriminin Öyküsü Nurer Uğurlu Atatürk’ün Askerlikle İlgili Kitapları Atatürk’ün Askerlikle İlgili Çeviri Kitapları Halide Edip Adıvar Türkün Ateşle İmtihanı I-1I-I1I Prof. Dr. Muammer Aksoy Atatürk ve Tam Bağımsızlık Prof. Dr. Şerafettin Turan Atatürk ve Ulusal Dil Johannes Glasneck Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye I-I1-III İsmet İnönü Cumhuriyet’in İlk Yıllan 1-11 Gâzi Mustafa Kemal Yarın Cumhuriyet’i İlan Edeceğiz (Nutuk’tan) Yann Cumhuriyet’i İlan Edeceğiz (Söylev’den) Fazıl Hüsnü Dağlarca Gâzi Mustafa Kemal Atatürk Eylemde/10 Kasımlarda Ruşen Eşref Ünaydın Atatürk’ü Özleyiş I-II Prof. Dr. Cavit Örhan Tütengil Atatürk’ü Anlamak ve Tamamlamak Prof. Dr. A. Afetinan M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım Falih Rıfkı Atay Zeytindağı
109
• • • • • • • • • • • • » • • • • • • • • •
Prof. Dr. Suat Sinanoğlu Türk Hümanizmi I-II-III Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Batılılaşma Hareketleri I-II Charles N. Sherrill Bir ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıralan/Mustafa Kemal I-II İsmet Zeki Eyuboğlu Karanlığın Ayak Sesleri / Kadirilik Dr. Bernard Caporal Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadını I-II Dr. Bernard Caporal - Neşe Doster Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında Türk Kadım III - Kronoloji Ruşen Eşref Ünaydın Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat Kurt Steinhaus Atatürk Devrimi Sosyolojisi I-II Bahir Mazhar Erüreten Türkiye Cumhuriyeti Devrim Yasaları Sabahattin Eyuboğlu Köy Enstitüleri Üzerine Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ilk Meclis Prof. Dr. A. Afetinan M. Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları Yunus Nadi ■■Cumhuriyet Yolunda Falih Rıfkı Atay Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs Gâzi Mustafa Kemal 1919 Yılının Mayısının 19’uncu Günü Samsun’a Çıktım Nadir Nadi 27 Mayıs’tan 12 Mart’a Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur Balkan Savaşları / Birinci Balkan Savaşı I-II-III Tayfur Sökmen Hatay’ın Kurtuluşu için Harcanan Çabalar Dr. Abdurrahman Melek Hatay Nasıl Kurtuldu Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur Balkan Savaştan / İkinci Balkan Savaşı I-II Gâzi Mustafa Kemal Erzurum Kongresi Sabahattin Selek Millî Mücadele (Erzurum’da Gergin Günler)
110
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Yaşar Nabi Balkanlar ve Türklük I-II Ceyhun Atuf Kansu Bağımsızlık Gülü General Fahri Belen Büyük Türk Zaferi (Afyon’dan İzmir’e Kadar) Gâzi Mustafa Kemal Sivas Kongresi I-II-HI-IV Doç. Dr. Suat Yakup Baydur Dil ve Kültür Kadriye Hüseyin Mukaddes Ankara’dan Mektuplar iierthe Georges-Gaulis Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği Ord. Prof. Enver Ziya Karal Tanzimat-ı Hayriye Devri Falih Rıfkı Atay Çankaya I-II-III-IV-V l.iman von Sanders Türkiye’de Beş Yıl I-II-III İsmet İnönü I latıralar (Birinci Dünya Harbi) Arnold J. Toynbee Türkiye I-II-III - Bir Devletin Yeniden Doğuşu llhami Bekir Altın Destan Mustafa Kemal Atatürk I-II Prof. Dr. Mahmut Adem Atatürkçü Düşünce Işığında Eğitim Politikamız John Grew İlk ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıraları - Atatürk ve İnönü Dr. Bernard Caporal Kemalizm Sonrasında Türk Kadını I-II-III (1923-1970) Dagobert von Mikusch Avrupa ile Asya Arasındaki Adam (Gazi Mustafa Kemal) 1-II-III-IV Prof. Dr. Erol Manisak Dünden Bugüne Kıbrıs Mustafa Baydar Atatürk’le Konuşmalar Gâzi Mustafa Kemal Ankara’ya Geliş (Nutuk’tan) Ankara’ya Geliş (Söylev’den) Yunus Nadi Ali Galip Hadisesi Prof. Dr. Tank Zafer Tunaya Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku
111
• • • • • • • • • • • • y
• *' • • • •
Tevfik Bıyıklı oğlu Atatürk Anadolu’da (1919-1921) Nadir Nadi 27 Mayıs’tan 12 Mart’a (1961-1962) Oktay Akbal Atatürk Yaşadı mı? Jean Deny Yeni Türkiye Mahmut Esat Bozkurt Atatürk İhtilâli I-II-IÜ SSCB Dışişleri Bakanlığı İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Stalin,-Roosevelt ve ChurchilTin Türkiye Üzerine Yazışmaları Edward Weisband İkinci Dünya Savaşmda İnönü’nün Dış Politikası I-II-III Y.A. Bagirov Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Azerbaycan İlişkileri I-II A. Şemsutdinov Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye - Sovyetler Birliği İlişkileri Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Salih Bozok, Muzaffer Kılıç, Cevat Abbas 30 Ağustos Hatıraları BakA 1920 Birinci Doğu Halkları Kurultayı (Belgeleri I-II-HI) Cevdet Kudret Abdülhamit Devrinde Sansür I-H Prof. Dr. Tahsin Yücel Türkçenin Kurtuluş Savaşı David Hotham Türklerl-II Sadi Borak Atatürk’ün Özel Mektupları Prof. Dr. Suna Kili Türk Devrim Tarihi I-II-III Cemal Şener Çerkeş Ethem Olayı I
112