OC AK / H A Z İRAN 2015
Ö z e l Ç a ğ ı n G ö z H a s t a n e s i ’ n i n A l t ı A y l ı k S ü r e l i Ya y ı n ı d ı r . S a y ı 01
KAPAK KONUSU / 30
RÖPORTAJ
22
KIÞIN GÖZ SAÐLIÐI / 18 MODA / DEKORASYON / 60 SALVADOR DALÝ / 84 BÝR CERRAHTAN DAHA FAZLASI : KÜRÞAT ÇAÐIN Yýllardýr Kocaelililerin gözüne o bakýyor, göz denince akla ilk o geliyor: Kürþat Çaðýn… Gözden Dergisi okuyucularý için yaptýðýmýz röportajla onu daha yakýndan tanýyoruz.
Merhaba sevgili “Gözden” okurları, Kocaeli’nin göz alanında ilk dal hastanesi olan Özel Çağın Göz Hastanesi olarak bir ilke daha imza atıyoruz. İşte çok uzun zamandır aklımızda olan bu yeni “ilkimizi” tutuyorsunuz ellerinizde…
duygular bazen yalnızca kısacık bir ana sığan o göz temasından doğar. Kısacası, detayların gizlendiği tüm o sihirli anları yakalama fırsatı verir bizlere gözlerimiz…
Hastanemizin kuruluşundan bu yana, Kocaeli halkıyla kurduğumuz samimi diyaloğumuzu biraz daha kuvvetlendirmek, onlarla paylaşacak daha çok şeyimiz olduğunu göstermek ve ortak noktalarımıza birlikte dokunmak için pek çok girişimde bulunduk. Bu dergi de onlardan biri.
Dergimizin ismi “Gözden”. İsim seçiminde göz ve görmeye ilişkin konuları anlatma çabamız etkin olsa da bir kelime oyunu yaparak gözdeniz olmayı da çok istediğimizi vurgulamak istedik. Altı ayda bir çıkacak dergimizin ilk sayısında kurum olarak ilke edindiğimiz, bir hastaneden daha fazlası olma, hayatınızda yeni birer pencere açma amacıyla sesleniyoruz. Bu dergiyle sizlere, kendi gözümüzü sunuyoruz.
Göz, doğumdan itibaren insanı hayatın tüm renkleriyle tanıştıran, ona bilmek istediklerini öğreten, karşılaştığı tüm olguları, olayları, kişileri, yaşamın barındırdığı tüm sihri anlamlandırmasını sağlayan en önemli organdır. Hepimiz, hayatın yoğun temposu içinde, onu güzel kılan detayları yakalamaya çalışırız. Bazen gördüğümüz, tanık olduğumuz kısacık bir sahne bizi mutlu etmeye yeter. Beş duyumuz içinde en iyi tanığıdır yaşadıklarımızın, göz. En güçlü
Bir sağlık kuruluşu olarak sizlerle tanışmamızdan bugüne dek süren samimi ve sıcak diyaloğumuzun elle tutulur bir simgesi olmasını istediğimiz bu dergi, gerçekleştirdiğimiz kurumsal etkinliklere ek olarak, hayatın içinden, hepimizin takip ettiği birçok konuyu içeriyor.
Gözden’in sayfaları arasında göz sağlığıyla ilgili doktor makaleleri ve göz sağlığının korunmasıyla ilgili pratik bilgiler bulacaksınız elbette. Bunların yanı sıra özellikle Meşhur Gözler başlıklı dosyamız; Dali ve Joan Miró Ferre gibi ressamlar ve Birsen Tezer gibi bir müzisyen hakkındaki biyografik yazılar; dünyanın yeni harikalarından Machu Picchu; Fütüristik Otomobiller, dekoratif ve estetik tasarımlar gibi pek çok konunun ilginizi çekeceğini umuyorum. Son olarak bu hayalimizin gerçekleşmesinde, kreatif ve metinsel öğeleri titizlikle hazırlayan, imza attıkları başarılı işler arasında dergimize de yer veren Loft Studio’s Görsel Sanatlar ekibine teşekkürlerimizi sunuyor, hepinize keyifli okumalar diliyoruz… Kürşat ÇAĞIN
YÖNETİM
YAYINA HAZIRLIK
Grafik / Kapak Tasarımı
İmtiyaz Sahibi
Yayın Yönetmeni
Elif GÖKCAN / Elena UBAY
Çağın Göz Hastanesi adına
Efe NALÇACI
Konular Editörü
Kürşat ÇAĞIN
Yazı İşleri Müdürü
Merter DAĞDEMİR
Yayın Direktörü
Oya İŞERİ GEVER
Ajans Sanat Yönetmeni
İpek KANDEMİR
Kreatif Direktör
Buğra ÖZTÜRK
Hastane Temsilcisi
Sedat GEVER
Müşteri İlişkileri Direktörü
Feyza DALYANOĞLU
Neşe PULLU
YARATICI AJANS
www.loft-studios.com
1
04 16
KURUMSAL
04 “Göz Alabildiğine” Fotoğraf Yarışması 12 Etkinlik 14 Sizden GÖZ SAĞLIĞI MAKALE
16 Keratokonus 38 Retina Dekolmanı 46 Prematüre Retinopatisi
GÖZ SAĞLIĞI BİLGİ Gözleriniz Güzelleşirken Sağlıklı Kalsınlar Gözlerinizi Çalışırken De Koruyun “Verion” Dijital Görüntü Rehberi A’dan Z’ye Kontakt Lens
92
15 20 40 42
20
MERAKLISINA
47 Dünyadan Haber 64 Teknoloji 66 Buz Pateni 92 Fütüristik Otomobiller 104 Bilim
48
GURME
48 52
Sağlıklı Kahvaltılıklar Homeros’un Altın Sıvısı
58
GENEL SAĞLIK Gribi Bozguna Uğratın
58
76
GEZİ
70 76
Kış Tatili Rotaları Machu Picchu
80
BİYOGRAFİ Joan Miró Birsen Tezer
96
80 82
KÜLTÜR - SANAT
96 98 100 102
Sinema Tiyatro Müzik Kitap
YARIŞMA
ÇAĞIN GÖZ HASTANESİ “GÖZ ALABİLDİĞİNE”
FOTOĞRAF YARIŞMASI
“GÖZ ALABİLDİĞİNE YEŞİL” Sergileme / Tacettin YÜKSEL 4
BAZEN YALNIZCA GÖRMEK YETERLİDİR Yaşadığımız “an”lar, izlenimlerimiz, hayallerimiz ve her geçen gün değişen çevremiz… Monotonlaşan yaşamımız ve ilişkilerimiz sonucu baktığımız ama göremediğimiz nice ayrıntılar, güzellikler, yaşam biçimleri, coğrafyalar, tarihler, anılar var… Çağın Göz Hastanesi olarak; 2012 yılında “GÖZ ALABİLDİĞİNE - YEŞİL”, 2013 yılında “GÖZ ALABİLDİĞİNE - MAVİ” ve 2014 yılında “GÖZ ALABİLDİĞİNE - KIRMIZI” konulu fotoğraf yarışmaları ile bakıp göremediklerimizi, fotoğraf sanatının ve fotoğrafçıların yorumları ile toplumla paylaşmayı hedefledik. Bunun yanı sıra, görme organımızın sağlığına dikkat etmemiz gerektiğinin ve görme bozukluklarının neden olduğu olumsuzlukların altını çizerek bilinçlenmemizi sağlamak amacıyla fotoğraf sanatına ve fotoğrafçılara destek vermeyi amaçladık. “Göz Alabildiğine Yeşil” ile yeşilin görülmeyen güzelliklerini yakalarken, “Göz Alabildiğine Mavi” ile mavinin dokunduğu, karıştığı tüm şekilleri, öğeleri ve çizgileri göz önüne serdik. Bu iki yarışmamıza olan ilgi ve katılım görülmeye değerdi. Tüm katılımcılardan gelen eserleri tek tek inceleyen jürimiz “Göz Alabildiğine Yeşil” yarışmasına katılan 1477 eserden 6 eseri ödüle, 32 eseri sergilemeye layık görürken, “Göz Alabildiğine Mavi” yarışmasına katılan 2295 eserden 6 eseri ödüle ve 44 eseri de sergilemeye layık gördü.
YEŞİL, GİRESUN’DAN ÇIKTI Fotoğraf Yarışması
gözün alabildiğine “yeşil” Son Katılım Tarihi 01 Ekim 2012
MAVİNİN İLHAM VEREN DERİNLİĞİ, MERSİN’DEN GELDİ
Çağın Göz Hastanesi Yahya Kaptan Mahallesi Demokrasi Caddesi No:38
İzmit / Kocaeli
Telefon: 0 262 321 50 71 / 0 262 324 24 66 - 444 8 244 web : http://www.cagin.com
“Göz Alabildiğine Yeşil” yarışmamızın birincisi, Giresun’dan katılan Kemal Özkılıç olurken, 2.liği, düzenlediğimiz üç yarışmada da derece elde etme başarısını gösteren ve yarışmamıza Bursa’dan katılan Gürsel Egemen Ergin elde etti. 3’lük ödülünü ise Antalya’dan Berna Dursun aldı. Ayrıca Kocaeli’den katılan Adil Emektar, İstanbul’dan katılan Güneş Melahat Çiçek ve Kahramanmaraş’tan katılan Mehmet Karaca mansiyon ödüllerine layık görüldüler.
Yarışmamız TFSF 2012/55 numara ile onaylanmıştır.
2013 yılında düzenlediğimiz “Göz Alabildiğine Mavi” yarışmamızı, yarışmaya Mersin’den katılan Sinem Karip 1.lik derecesiyle kazanırken, Gürsel Egemen Ergin 2.’lik ödülünü aldı. Yarışmaya Kocaeli’den katılan Sare Kural ise 3.lüğü elde etti. Bunun yanında, yarışmaya Aydın’dan katılan Mehmet Öztürk, Giresun’dan katılan Mesut Aydın ve Konya’dan katılan Gökalp Bilici mansiyon ödüllerini evlerine götürdüler.
KIRMIZININ ÖZEL KILDIĞI DETAYLARI KEŞFETTİK Son olarak, 2014 yılında düzenlediğimiz “Göz Alabildiğine Kırmızı” konulu fotoğraf yarışmamızla, hayatın tam merkezindeki, kırmızının özel kıldığı detayları keşfettik. Tam 3038 eserin değerlendirmeye alındığı yarışmanın sonucunda ödüle layık görülen 7 eserin yanı sıra, 43 eser de sergilemeye layık görüldü. Yarışmayı 1.likle tamamlayan Gürsel Egemen Ergin 3 bin TL’lik ödülü aldı. Zonguldak’tan katılan Seher Başoğul 2.liği, İstanbul’dan katılan Zeynep Seda Çakır ise 3.lüğü elde etti. Mansiyon ödüllerini İstanbul’dan katılan Cemal Gürsel Yamalıoğlu, Kocaeli’den katılan Berna Yıldırım ve Aydın’dan katılan Eser Paşa evlerine götürürken Çağın Göz Hastanesi Özel Ödülünü ise Kocaeli’den katılan Şerife Keser kazandı. 5
KIRMIZIYI BİR DE ONLARIN GÖZÜNDEN KEŞFETTİK “Göz Alabildiğine Kırmızı” Fotoğraf Yarışması’nın dereceye giren isimlerinden, kırmızıyı onların vizöründen gösteren fotoğrafların öykülerini dinledik.
“Bu fotoğraf, Burdur’un Hasanpaşa köyünde gerçekleşen bir etkinlikte çekildi. Sabah gün doğmadan başlayan ve sabahın ilk ışıkları ile biten bu etkinliğe, “Koyun Atlatma”, “Yönüm Böğet” ve “Koyun Yıkama” şeklinde çeşitli isimler verilmekte. Etkinliğin amacı, çoban suya atladıktan sonra onun arkasından sürünün de tereddüt etmeden suya atlamasıdır. Bu etkinlik esnasında, bazı sürüler atlarken bazıları suya girmeden geri dönmektedir. Tabii bu sürünün en başında, elle beslendiği için adına “Elcik Koyunu” denen ve kırmızıya boyanan koyunlar vardır. Fotoğrafta da, elcik koyunlarının sürüye önderlik ederek suya atlamasına sevinen bir çoban çekilmiştir. Farklı açılardan denemeler yaptıktan sonra, ifadeleri en iyi yakalayabileceğim bu açıya karar verdim. Birkaç sürüde istediğim etkiyi alamasam da yerimden ayrılmadım ve bu fotoğrafı yakalayabildim.
Gürsel Egemen ERGİN Göz Alabildiğine Kırmızı Fotoğraf Yarışması 1.si 6
Çağın Göz Hastanesi’nin düzenlediği fotoğraf yarışmalarını 3 yıldır takip etmekteyim. İlk yarışmasını Türkiye Fotoğraf Federasyonu sitesinden öğrenmiştim. Daha sonraki yıllardaysa Çağın Göz Hastanesi’nin sosyal ağları ve internet sitesinden takip ettim. Üçüncüsü düzenlenen yarışmada 1 birincilik, 2 ikincilik ve 4 sergileme ödülüm bulunmakta. Bu yarışmaya katılma konusunda karar sürecim çok kısa oldu. Çünkü yarışmanın konusu olan “Kırmızı”, benim gibi tüm fotoğrafçı arkadaşlarımızın arşivinde çok önem verdiği bir unsur olmuştur hep. Durum böyle olunca, hemen arşivimi tarama ihtiyacı duydum. Başarı gösterebileceğine inandığım beş fotoğrafla yarışmaya katıldım. Aslında kırmızıya boyanan koyunlar, birçok fotoğrafçı arkadaşımın da aklına gelmiş ama benim onların arasında biraz da şansımın yaver gitmesi ile sıyrıldığımı düşünüyorum.”
Seher BAŞOĞUL Göz Alabildiğine Kırmızı Fotoğraf Yarışması 2.si
“Fotoğrafı Karadeniz Ereğli Hamsi Festivalinde çektim. Bayrağın arkasındaki gölgeleri görünce, kişilerin çeşitli hareketlerini gözlemleyerek fotoğraflar çekmeye başladım. Bayrağın diğer tarafında kimler vardı hiç bakmadım. Bayrağın diğer tarafındaki insanlar da fotoğraflarının çekildiklerinden habersizlerdi.
Bu yarışmayı Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu web sayfasından duymuştum. Çağın Göz Hastanesi’nin daha önce “yeşil” konulu yarışmasından sergileme almıştım. “Kırmızı” konulu yarışma için elimde böyle bir fotoğraf olunca tekrar katılmak istedim. Yarışma çok keyifli bir atmosferde geçti. Organizasyon son derece özenliydi. Çağın Göz Hastanesi yetkililerini, fotoğraf sanatına göstermiş oldukları hassasiyetlerinden dolayı yürekten kutluyorum.”
Zeynep Seda ÇAKIR Göz Alabildiğine Kırmızı Fotoğraf Yarışması 3.sü “Sürekli olarak sokak fotoğraf çekimleri yaptığım İstanbul’un Tarlabaşı Hacıhüsrev semtinde, sokakta halı yıkayan bir aile ile karşılaştım. Çağın Göz Hastanesi’nin düzenlemiş olduğu daha önceki yarışmaları da ilgiyle takip etmiştim. Daha önceki iki yarışma gibi “Göz Alabildiğinde Kırmızı” yarışmasından da, ulusal ve uluslararası bütün yarışmaları takip ettiğim için internette TFSF’nin sitesinden haberdar olmuştum. Her sene seçilen fotoğrafların nasıl özenle seçildiği ortadaydı, Öncekileri kaçırmış olmanın verdiği üzüntüyle zaten konuyla ilgili arayış içindeyken “o an’a” denk geldim ve yarışmaya göndereceğim fotoğraf kafamda hazır olmuş oldu. Halının kırmızı oluşu kafamdaki fotoğraf için kaçırılmaz
bir fırsattı. Aileden ve halı yıkayan bayandan izin alarak evlerinin çatısına çıktım. Düşmemek için çekim esnasında zorlandım ancak fotoğraf biraz da nefes ve denge işiydi; bunu yapabilirsem bu fotoğrafın amacına ulaşabileceğini düşündüm. Monopot kullanarak çektiğim fotoğrafın farklı açıları da beni oldukça mutlu etti. Bir pazar sabahı ailece temizlik yapan güzel insanlarla çayımı da içtikten sonra arkadaşlarımla teşekkür edip yoluma devam etmiştim. Benim için çok güzel bir yarışma oldu. Yarışmanın bütün süresince ve sonrasında gösterilen özen ve itina için Çağın Göz Hastanesi ve ekibine, organizasyonda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...” 7
ALTUĞ ŞENEL’DEN Göz Alabildiğine Kırmızı’nın gerçekleştirilmesinde büyük payı olan KASK Başkanı Altuğ Şenel ile yarışmayı ve yarışmanın perde arkasını konuştuk. 8
Çağın Göz Hastanesi’nin ulusal çapta böyle bir fotoğraf yarışması düzenleyerek fotoğraf sanatına katkıda bulunması bizi de oldukça memnun etti.
”
Derneğimizin hedeflerinden biri de fotoğraf sanatını tanıtmak, sevdirmek ve yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bu açıdan baktığımızda elimizden geldiği kadar; fotoğraf sanatı adına yapılan her işte yer almaya, destek olmaya çalışıyoruz. Kâr amacı gütmeyen ve tamamen gönüllülük ilkesi ile çalışan KASK, 1980 yılından bu yana Kocaeli’de fotoğraf denince akla gelen ilk kurum niteliği taşımaktadır. Çağın Göz Hastanesi’nin bu konuda oldukça istekli, istikrarlı olması ve fotoğraf sanatına yaptığı katkıları göz önünde bulundurduğumuzda iyi ki bu yarışmanın içinde yer almışız diyoruz. Kürşat Çağın’ı işinde başarılı bir hekim olmakla birlikte entelektüel birikimi oldukça fazla, sanat ve sporla da ilgilenen birisi olarak tanıyorduk. Çağın Göz Hastanesi olarak fotoğrafla ilgili bir proje yapmak istemesi ve üyelerimizden Nadir Sarışeker’in de katkılarıyla fotoğraf yarışması fikri doğdu. KASK olarak biz de bu organizasyonun içinde yer aldık. Çağın Göz Hastanesi’nin ulusal çapta böyle bir
”
fotoğraf yarışması düzenleyerek fotoğraf sanatına katkıda bulunması bizi de oldukça memnun etti. Fotoğraf yarışmasının şartnamesinin oluşturulması ve yapılacak işler konusunda derneğimiz deneyimlerini paylaştı ve teknik destek verdi. Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’ndan (TFSF) patronaj numarası alınarak, ulusal çapta prestijli bir fotoğraf yarışması olması için titizlikle çalışıldı. Yarışmanın hazırlık aşamasında Çağın Göz Hastanesi profesyonelce yaklaşarak her katkıyı sağladı. Yarışma konusunun “Göz alabildiğine” konsepti ile her yıl değiştirilmesi ve renklerle başlanarak daha sonra kavramlara geçilmesi konusunda görüş birliğine varıldı. İlk yıl “Göz Alabildiğine YEŞİL” konusu ile yarışma başlamış oldu. İkinci yıl “Göz Alabildiğine MAVİ” ve geçen sene de “Göz Alabildiğine KIRMIZI” konulu yarışmalar başarı ile gerçekleştirildi. Bu yıl yapılacak olan yarışmanın hazırlıkları da tamamlanarak “Göz Alabildiğine SARI” konusu belirlendi.
Çağın Göz Hastanesi ile çalışmak bizim için de harika bir deneyim oldu. Üç sene arka arkaya düzenli ve istikrarlı bir şekilde fotoğraf yarışması düzenlendi. Her yıl katılımcı sayısı bir önceki yıldan daha çok oldu. Jürinin toplanması, sergi ve ödül töreni, katalog basılması konularında hiçbir aksaklık yaşanmayarak takdir toplayan fotoğraf yarışması; kısa sürede ulusal çapta yapılan prestijli yarışmalar arasına girdi. Tabii bu başarıda Çağın Göz Hastanesi’nin kalite politikası ve her zaman en
”
iyiye ve en güzele ulaşma hedefi etkin oldu. Tüm aşamalarda hiçbir katkıdan çekinmeyerek, kendi kurum kültürlerini de bu yarışmaya yansıtan Çağın Göz Hastanesi ile çalışmak bizim için de harika bir deneyim oldu. Son yıllarda fotoğraf sanatına olan ilginin artması ve kurumların kendi çalışma alanının dışında sanata katkı sağlaması ve desteklemesi bizi de oldukça memnun etti.
9
”
GÖZ SARI ALABİLDİĞİNE
4.
ULUSAL FOTOĞR AF YARIŞMASI
YARIŞMA ŞARTNAMESİ A. Amaç – Konu Yaşadığımız “an”lar, izlenimlerimiz, hayallerimiz ve her geçen gün değişen çevremiz… Monotonlaşan yaşamımız ve ilişkilerimiz sonucu baktığımız ama göremediğimiz nice ayrıntılar, güzellikler, yaşam biçimleri, coğrafyalar, tarihler, anılar var. Çağın Göz Hastanesi olarak; “Göz Alabildiğine ‘SARI’ ” konulu bu fotoğraf yarışması ile bakıp göremediklerimizi, fotoğraf sanatının ve fotoğrafçıların yorumları ile toplumla paylaşmak ve görme organımızın sağlığına dikkat etmemizi, görme bozukluklarının neden olduğu olumsuzluklara dikkat çekerek bilinçlenmemizi sağlamak amacıyla fotoğraf sanatına ve fotoğrafçılara destek vermeyi amaçlıyoruz. B. Yarışma Bölümleri Yarışma Dijital (Sayısal) Renkli fotoğraf olarak tek bölümlüdür. C. Genel Katılım Koşulları 1-Yarışma seçici kurul üyeleri, TFSF temsilcisi ile düzenleyici kurum çalışanları dışında, amatör ve profesyonel tüm fotoğrafçılara açıktır. 2-Yarışmaya katılım ücretsizdir. 3-Yarışma renkli sayısal kategoride olduğundan Siyah-Beyaz ve Sepia gibi monokrom (tek renk) fotoğraflarla yapılan başvurular kabul edilmeyecektir. 4-Yarışmacılar en çok 4 (dört) adet Sayısal Renkli fotoğrafla yarışmaya katılabilirler. 5-Yarışmaya daha önce ya da bu yarışmayla eş zamanlı yapılan herhangi bir yarışmada ödül (derece, başarı, mansiyon, özel ödül) ve sergileme almış fotoğraflar katılamaz. Ödül alan ya da eserleri satın alınan katılımcılardan bu beyanları dışında hareket ettiği anlaşılan katılımcı hakkında kural ihlali işlemi uygulanır. 6-Ödül ve sergileme almış fotoğrafların katılımının kısıtlandığı bu yarışmada böyle bir fotoğrafla ya da bu fotoğrafın ana unsur olarak kullanıldığı yapıtlarla katılımda bulunan kişiler hakkında kural ihlali işlemi uygulanır. 7-Katılımcı yarışmaya gönderdiği yapıtların tümüyle kendisine ait olduğunu ve tüm izinlerinin alındığını kabul, beyan ve taahhüt eder. Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda görünebilecek insanların, fotoğrafının çekilmesine ve bir yarışmaya gönderilmesine, fotoğrafın internette ve basılı yayın organlarında yayınlanmasına izin verdikleri kabul edilir. Söz konusu kullanımlardan dolayı ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkların tüm sorumluluğu yarışmacıya aittir. 10
8-Yarışmaya gönderdiği fotoğraflar üzerinde, yapıt kendisine ait olmadığı halde kendisininmiş gibi göstermeye ve değerlendirme kurulunu yanıltmaya yönelik her türlü müdahale ve değişiklikleri yapan kişiler hakkında kural ihlali işlemi uygulanır. 9-Katılımcının kural ihlalinin kesinleşmesi durumunda, TFSF Yarışma İlkeleri gereğince, kural ihlali gerekçeli raporu ile adı duyurulur ve kural ihlali yapan kişinin ihlalin yapıldığı yıl ile takip eden bir sonraki yıl içerisindeki 1 (bir) yıllık sürede TFSF onaylı yarışmalara katılması kısıtlanır. Kural ihlalinin tekrarı durumunda katılımcı TFSF onaylı yarışmalardan süresiz men edilir. 10-Hakkında TFSF tarafından verilmiş kısıtlılık kararı devam eden katılımcılar, bu yarışmaya katılamaz. 11-Değerlendirme sonrasında kural ihlali yaptığı anlaşılan katılımcının ödül, unvan ve her türlü kazanımları geri alınır. Ödül yeri boş bırakılır. Ödül verilmişse katılımcının ödülü iade etmesi gerekir. Bu durum diğer katılımcılar için herhangi bir hak anlamına gelmeyecektir. 12-Ödül alan ve sergilenmeye hak kazanan fotoğraflar sergi amaçlı olarak kurumumuz tarafından basılı hale getirilecektir. Sergilemelerde bütünlük oluşturmak için dereceye giren ve sergilenmeye değer bulunan fotoğrafların, Çağın Göz Hastanesi tarafından gerekli görülen büyüklükte laboratuvar baskıları alınacaktır. Bu nedenle, gerek duyulduğu takdirde; Çağın Göz Hastanesi ödül ve sergileme kazanan fotoğrafların asıl dosyalarını katılımcıdan isteyebilir. D- Yapıtların İsimlendirilmesi ve Gönderilmesi: 1-Yarışma online (çevrimiçi) fotoğraf sistemine göre yapılacağından, alternatif hiçbir gönderi (e-posta, kargo, elden teslim vb) kabul edilmeyecektir. 2-Yarışma fotoğraflarının online (çevrimiçi) olarak gönderilmesi işlemi, onlineyarismalar@tfsf.org.tr adresinden üyelik ve fotoğraf gönderme yönergeleri takip edilerek gerçekleştirilecektir. 3- İlgili sayfaya fotoğrafları yükleyebilmek için önce üye olunması gerekmektedir. Üyeliğin kesinleşmesi üye olunduktan sonra sistemden e-posta adresinize gelecek aktivasyon linkinin tıklanması ile olacaktır. 4- Daha önce üye olanlar eski kullanıcı adı ve şifrelerini kullanacaklardır. 5- Katılımda yüklenecek fotoğrafların boyutlandırma ve isimlendirme işlemleri önceden yapılarak dosyalar hazırda tutulmalı ve tek bir oturumda yüklenmelidir. 6- Yüklenecek fotoğraflar paspartusuz ve kenar boşluksuz olmalıdır. Fotoğraf üzerinde katılımcının kimliğine ilişkin isim, imza, logo, tarih vb bilgiler bulunmamalıdır. 7- Yarışmaya katılacak fotoğraflar, jpg/jpeg formatında, 7-12 sıkıştırma kalitesinde kaydedilmeli ve dosyaların boyutları 2 Mb'tan az olmamalı, 4 Mb’ı da geçmemelidir. 8- Her bir fotoğraf dosyasının ismi maksimum 31 karakter olmalıdır. İsimlendirmede Ç, Ğ, İ, Ö, Ş, Ü, ç, ı, ğ, ö, ş, ü karakterleri kullanılmamalıdır. İngilizce harfler ve alt çizgi ( _ ) kullanılabilir. 9- Ülke kodu ve bölüm tanımlaması yapan karakter dışındaki tüm harfler küçük olmalıdır. İsimlendirme: 1. adım: Dosya adının ilk iki karakterine ülke kodu yazılmalıdır (Türkiye için “TR”). 2. adım: Sonra eser sahibinin ismi maksimum 5 karakter olacak biçimde yazılmalıdır (Örneğin Önder Erdoğan için onder veya oerdo veya erdog gibi). 3. adım: Sonraki karakter bölümün baş harfi olmalıdır (Dijital > D). 4. adım: Fotoğrafın sıra no’su rakamla yazılmalı (1’den 5’e kadar) ve bundan sonra alt çizgi eklenmelidir ( _ ). 5. adım: Alt çizgiden sonra fotoğrafın adı toplam karakter sayısını geçmeyecek şekilde yazılmalıdır. Örnekler: “TRonderD1_ornekfoto.jpg” veya “TRoerdoD2_ornekfoto.jpg” gibi… 10- İnternet üzerinden üye olma veya yarışmaya katılma aşamasında sistemden veya kullanıcıdan kaynaklı hatalar oluşması durumunda onlineyarismalar@tfsf.org.tr adresinden iletişime geçilerek bilgi verilmesi halinde problem kısa sürede giderilecek ve katılımcı bilgilendirilecektir. 11- Eserlerin yüklenmesinden kaynaklanabilecek olası sorunlar için Çağın Göz Hastanesi sorumlu olmayacaktır. D- Yayın-Telif Hakkı ve Diğer Koşullar Katılımcı, Çağın Göz Hastanesi’ne, ödül alan ve sergilenmeye hak kazanmış olan fotoğraflarının yayınlarında isminin ve eser adının kullanılması şartıyla münhasır bir kullanım hakkını verdiğini peşinen kabul ettiğini ve buna bağlı olarak gerek Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, gerekse diğer ilgili mevzuat gereğince ödül alan ve sergilenmeye hak kazanan eserinin/eserlerinin çoğaltma, işleme, temsil, umuma iletim haklarının ve yayımlanma haklarının kullanımı için Çağın Göz Hastanesi’ne izin/muvafakatname verdiğini kabul eder. Bu şekilde kullanılan eserler için, eser sahibi sonradan verdiği izni kesinlikle geri almayacağını ve eserin yukarıdaki şekilde kullanılmasını engellemeyeceğini veya bu izin/muvafakatname için herhangi bir telif hakkı veya maddi, manevi talepte bulunmayacağını gayri kabili rücu kabul, beyan ve taahhüt eder.
Bu eserlerin kullanım hakları süresiz olarak Çağın Göz Hastanesi ve eser sahibinin olacaktır. Çağın Göz Hastanesi bu eserleri kurum basılı ve görsel yayınlarında, web sitesinde duyuru ve tanıtım amaçlı olarak, eser sahibinin ismini belirterek kullanabilecektir. Öte yandan eserlerin 3. kişilerce bu madde kapsamına aykırı şekilde kullanılması nedeniyle Çağın Göz Hastanesi’nin hiçbir sorumluluğu olmayacağını eser sahibi peşinen kabul etmektedir. Ödül alan fotoğraflar TFSF / Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun http://www.tfsf.org.tr ve http://www.tfsfonayliyarismalar.org web sayfalarında yayınlanacak; ayrıca TFSF yayını olan TFSF Onaylı Yarışmalar Almanak 2015’te kurumumuza ayrılan sayfalarda yer alacaktır. Yarışmaya katılanlar tüm katılım koşullarını aynen kabul etmiş sayılacaktır. Şartnamede yer almayan ve ihtilaflı durumlarda TFSF U/UA Yarışma Düzenleme Standartları Yönergesi ve düzenleme kurulu kararı geçerlidir. E- Ödüller Birincilik ödülü : İkincilik ödülü : Üçüncülük ödülü : Mansiyon (3 adet) : Sergileme/Satın Alma (En fazla 50 adet):
3000 TL 2000 TL 1000 TL 500 TL 150 TL
S O N K AT I L I M TA R İ H İ
01 EKİM 2015 Birinciye
İkinciye
Üçüncüye
3.000 2.000 1.000
F- Yarışma Takvimi Yarışmanın Başlama Tarihi : 15 Şubat 2015 Son Katılım Tarihi : 01 Ekim2015 saat 23.00 (TSI) Seçici Kurul Değerlendirmesi : 11 Ekim 2015 Sonuçların Açıklanması : 13 Ekim 2015 Ödül Töreni ve Sergi : 24 Ekim 2015 G- Seçici Kurul (soyadı sırasına göre) Merih AKOĞUL Kamil FIRAT Cengizhan GÜNESEN Cengiz KARLIOVA İzzet KERİBAR Nadir SARIŞEKER Altuğ ŞENEL Not: Seçici kurul en az 3 kişi ile toplanır TFSF Temsilcisi: Firdevs SAYILAN H- İletişim Çağın Göz Hastanesi Yahya Kaptan Mahallesi Demokrasi Caddesi No: 38 İzmit / Kocaeli Telefon : 0262 321 50 71 / 0262 324 24 66 - 444 8 244 Faks : 0262 331 97 25 E-posta : feyza@cagin.com Web : www.cagin.com
Yarışmamız Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu tarafından TFSF 2015/025 numara ile onaylanmıştır. Yarışma sürecinde TFSF temsilcisi bulunacaktır. 2015/025
11
ETKİNLİK
ÇAĞIN GÖZ HASTANESİ’NİN BOĞAZ KEYFİ
Çağın Göz Hastanesi, çalışanları için kaynaşma ve motivasyon amacı ile Boğaz’da tekne turu düzenledi. 21 Eylül 2014 tarihinde kahvaltı eşliğinde düzenlenen organizasyona katılım oldukça yüksekti. Beylerbeyi İskelesinden hareket eden tekne ile gezi dört saat sürdü. Yalılar ve tarihi yerlerle süslenen İstanbul Boğazı’nın her iki yakası rehber eşliğinde gezildi. Çağın Göz Hastanesi’nin bu seneki planı mehtap eşliğinde boğazın tadını çıkarmak.
12
Salı Gecesi Sineması Çağın Göz Hastanesi tarafından her ayın son Salı günü düzenlenen “Salı Gecesi Sineması” etkinliği yine büyük ilgiyle takip edildi. Alanındaki başarılarıyla adından sıklıkla söz ettiren Çağın Göz Hastanesi, kültürel etkinliklere de önem veriyor. Kültür sanat etkinlikleri kapsamında her ayın son Salı günü düzenlenen “Salı Gecesi Sineması” etkinliğine kurum çalışanları yine geniş bir katılım gösterdi. Salı Gecesi Sineması’nda geçen sene Umudunu Kaybetme (The Pursuit Of Happyness) Kıyamet Günü (The Impossible) Slumdog Millionaire Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı (The Secret Life of Walter Mitty) Crood’lar (Croods) Bu sene V for Vendetta Lucy Acil Arama
Bowling Turnuvası Çağın Göz Hastanesi II. Bowling Turnuvası, 16 Nisan 2014 tarihinde NCity Bowlingo’da düzenlendi. Çağın Göz Hastanesi doktorları, personel ve ailelerinin yoğun katılımıyla gerçekleştirilen turnuvada 9 takım yarıştı. Heyecanlı ve başa baş mücadele veren takımlar arasındaki tatlı rekabet renkli görüntülere sahne oldu. Turnuvada bireysel puanlama sonucunda bayanlarda 95 puanla Gülşah Kara, erkeklerde 149 puanla Uğur Aytekin Çağın Göz Hastanesi II. Bowling Turnuvası’nda 1.cilik kupası almaya hak kazandılar. Takımlar arasında yapılan mücadelede, Dr. Kürşat Çağın’ın da aralarında bulunduğu takım 1. olurken, Çağın Göz Hastanesi yönetimi ilk 3’e giren takımlara madalyalarını takdim etti.
Beşkayalar Kanyonunda Bir Gün Çağın Göz Hastanesi çalışanları yeşil doğanın ve temiz havanın tadını İzmit/Aytepe Beşkayalar Kanyonunda trekking yaparak çıkardılar. 15 Eylül’de 2013 tarihinde gerçekleşen ve katılımın yüksek olduğu bu aktivitede, ekip sabahın erken saatlerinde doğa yürüyüşüne çıktı. Aytepe Köyü’nden yürüyüşe başlayan ekip, Beşkayalar kanyonu içindeki toprak yolda 1,5 saat boyunca doğa ile iç içe, eğlenceli vakit geçirdiler. 13
SİZDEN
HASTA GÖRÜŞLERİ Azerbaycan’dan çok beğenerek, Çağın Göz Hastanesi’ni seçtim. Ben, ameliyat oldum. Çok memnun kaldım. Başta Dr. Kürşat Bey’e ve hastane ekibine ilgileri için çok teşekkür ederim. Hiç yalnız bırakmadılar, hep ilgilendiler sağolsunlar. Kendimi hiç yabancı hissetmedim. Her şey için çok minnettarım.
”
Güler QASIMLI - iLasik ameliyatı
Filiz ve Yavuz KAYNAK - iLasik ameliyatı Sevgili Can Dostlarımız,
”
”
”
”
”
”
Çağın Göz Hastanesi çalışanlarına ve Kürşat Bey’e güler yüzlü ve ilgili olmalarından dolayı çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Saygı ve sevgilerimle…
”
Meltem AKTÜRK - iLasik ameliyatı Milat 31 Ocak… Benim için yeni bir hayatın adı Çağın Göz Hastanesi. Hayatı HD kalitesinde görebilmenin yeniden keyfine varabilme fırsatı doğdu 31 Ocak’ta.
”
Bugün eğer otobüs tabelalarını rahat görebiliyor ve panik yapmıyorsam, bunu Çağın Göz Hastanesi’ne borçluyum. Yeni bir hayat, yeni bir başlangıç oldu benim için. Ve artık diyorum ki MERHABA HAYAT! 14
”
Gamze TEKER - iLasik ameliyatı Yıllardır lens ve gözlük kullanmanın sonucu 30 dakikalık bir ameliyat ile hayata ‘0’dan bakmak MÜTHİŞ bir şey. Hastanenizdeki tüm ekibiniz güler yüzleriyle, iyi niyetleriyle ön planda. Doğru bir seçim olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Her şey için teşekkür ediyorum.
”
Suna DİNÇ - iLasik ameliyatı 19 yıldır lens kullanıyordum. Göz operasyonundan korkuyordum. Doktorum Kürşat Bey’in bana gözlüksüz ve lenssiz de yaşamın rahatlığını yaşayabileceğimi söylemesi üzerine cesaretimi topladım. 24 Ocak 2014 tarihinde yapılan operasyon sonrası yeniden doğmuş gibi hissettim ve çok mutluyum. Bu zamana kadar boşuna beklemiş, korkularımın yersiz olduğunu anlamıştım.
Çağın Göz Hastanesi doktorlarından Sayın Kürşat Çağın Bey başta olmak üzere, tüm çalışanlarına göstermiş oldukları candan ve sıcak davranışlarına öncelikle canı yürekten teşekkürlerimi sunarım. Hasta hekim ilişkileri bir gün biter. Bitmeyen ebedi dostluklar ve sevgilerdir. Bu hastanede ben bunları bulabildim. Kendimi çok şanslı hissediyorum ki böylesi güzel donanımlı insanlardan kurulu bir kurumdan faydalandım. Bütün çalışanları kutluyor, sağlık ve mutluluklar diliyorum.
”
Bizi özgürleştirdiğiniz için teşekkür ederiz. Hayatımızda önemli bir yeri olan ancak kendisinden ne yazık ki nefret ettiğimiz gözlüklerden bizi kurtardınız. Kendisini sihirbaz ilan ettiğimiz Kürşat Bey ve hastanenizin muhteşem güzellikte ve iyilik meleği olan tüm çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.
Orhan ÖZDEMİR - Katarakt ameliyatı
”
Sema KASARCI - iLasik ameliyatı 18 Ekim 2013. Bayramın 4. günü saat 16:00 ve içinde heyecan olan ben Sema Kasarcı. Kısa bir ameliyat hazırlığı, önem verilen sterilize ve ameliyat masası, ameliyatın bütün evrelerini merak ediyor ve doktorum Sayın Fehmi Aydoğan beni bilgilendiriyor. Daha da rahat ve eğlenceli bir ameliyat. Konuşuyor, hatta espri bile yapıyorum. Ameliyattan çıkıyorum. İki gün sonra dünyayı daha net, daha canlı görmeye başlıyorum. Manzaranın ince ayrıntılarını daha net görebiliyor ve daha da mutlu oluyorum. Kitaplarımı içine gömülmeden okuyabiliyor, yanlış kişiye selam vermiyor ve otobüsleri yanlış durdurmuyorum. Görmeye dair yaşamımdaki bu negatif etkileri yok ettiği ve dünyaya camsız daha net bakabilmemi sağladığı için Çağın Göz Hastanesi ve çalışanlarına, başta doktorum Sayın Fehmi Aydoğan’a, desteğini esirgemeyen tüm ekibine çok teşekkür ediyorum. “Dünyaya Camsız Baktır Çağın Göz”
”
GÖZ SAĞLIĞI
GÖZLERİNİZ GÜZELLEŞİRKEN SAĞLIKLI KALSINLAR Milattan önce 10 bin yılından bu yana yüz ifadesini etkileyici kılmak için göze boyalar sürüldüğü biliniyor. Yüz makyajının en önemli tamamlayıcısı göz makyajı, çok daha hassas dokunuşlar içeriyor ve azami dikkat gerektiriyor. Öte yandan, göz sağlığınız için, makyajı uygularken dikkat etmeniz gereken önemli noktalar da var. Güzelleşirken sağlığınızı korumanıza yardımcı olacak bu noktaları sizler için derledik. Makyaj, a’dan z’ye dikkat ve beceri gerektiren ve güzelliğe güzellik katan bir faktör. Kadınların bu vazgeçilmez alışkanlığı, özen gösterilmeyen durumlarda göz ve göz çevresi cilt sağlığını tehdit edebiliyor. Göz çevresindeki cilt dokusu, diğer bölgelere nazaran daha ince bir yapıya sahip. Ayrıca göz dış faktörlere açık bir organ olduğu için, tehlike yalnızca cilt için geçerli değil. Göze kaçabilecek makyaj malzemeleri ciddi sorunlara yol açabiliyor. Bu yüzden makyaj malzemelerinin güvenlik standartlarına uygun olmasına özellikle dikkat etmeniz gerekiyor. Kullanacağınız markanın gerekli klinik çalışmaları yürüttüğünden emin olun ve güvenilir olmasına dikkat edin. Çoğu kozmetik ürününün üzerinde yer alan “hipoalerjenik”, “göz doktoru onaylı”, “dermatolog onaylı “ gibi ifadeler bazen yetersiz kalabiliyor. Bunlar yerine, güvenilirliği ile tanınan, gerekli klinik çalışmaları yürüttüğü bilinen markaları tercih etmelisiniz. Peki göz makyajında bu tip noktalara dikkat edilmediğinde sizi ne gibi tehlikeler bekliyor?
ALERJİ İHTİMALİNE KARŞI DİKKATLİ OLUN Kalitesiz ürün kullanımı halinde, göz farı, göz kalemi, eyeliner, kapatıcı ya da maskaralar alerji ve mikrobik problemlere yol açabilirler.
Suya dayanıklı ürünler, her ne kadar cazip görünse de göz sağlığınız için suyla çıkabilen malzemeler seçmeniz önemli. Ayrıca eskimiş ürünlerinizi kullanmak oldukça tehlikeli. Dolayısıyla uzun süredir bitmemiş, kendisi ya da ambalajı yıpranmış malzemelerinizi derhal atın. Bunun yanında, maskara kullanırken kirpik diplerinize kadar inmeden uygulama yapın. Makyaj kazaları da göz sağlığınız için ciddi tehlikeler oluşturabilir. Örneğin; maskara fırçasını yanlışlıkla gözünüze değdirdiğinizde kornea tabakanızı çizebilirsiniz. Bu tarz çizikler genelde 24 saat içinde kalıcı bir hasar bırakmadan iyileşirler. Ancak, nadir de olsa, ciddi kornea enfeksiyonlarına neden olabilecek kadar hasar olduğunu gösteren aşırı batma, yanma vs gibi şikayetlerinizin devamı halinde göz doktorunuza görünmenizde fayda var.
Göz makyajının püf noktaları Gözleriniz birbirine yakınsa... * Koyu renkli farı daima dışa doğru uygulayın. * Far tonunu içe doğru yaklaştıkça açın. * Göz pınarlarının bulunduğu kısmı pırıltılı bir farla tamamlayın. * Eyelinerı yalnızca kuyruk kısmına uygulayın.
Bu gibi durumlarda genellikle alerjik konjonktivit, bakteriyel konjonktivit ve kontakt dermatit oluşumu gözlenir. Alerjik konjonktivit gözlerde kaşıntı, kızarma, yaşarma ve şişmeye neden olurken, bakteriyel konjonktivitte gözler kızarır, çapaklanır, batma-yanma gibi şikayetler oluşur. Kontakt dermatitte ise göz kapaklarında şişme, ciltte pullanma, kızarma, hatta geçici kirpik dökülmesi yaşanabilir.
Gözleriniz birbirine uzaksa...
ÜRÜN SEÇİMİNE ÖZEN GÖSTERİN
Gece için göz makyajı...
* Göz pınarlarına ve kuyruk bölümüne ayrı renk koyu ton far uygulayın. * Orta kısmı 4-5 ton açık bir far ile tamamlayın. * Kaşınızı başlangıç noktasından uzatın.
Mikroplar, maskara ve eyeliner gibi sıvı bazlı malzemelerde daha hızlı ve sık ürer. Bu nedenle bu tarz makyaj malzemelerinizi 3 ayda bir yenileyerek mikrobik enfeksiyonlara karşı önlem alabilirsiniz. Ayrıca sıvı eyelinerlar yerine kalem formundaki eyelinerları tercih ederek, başkalarıyla maskara ya da eyelinerınızı paylaşmayarak, hatta mağazalardaki tester ürünlerden uzak durarak göz sağlığınızı tehdit eden riskleri azaltabilirsiniz.
* Koyu ve mat renkleri tercih edin.
Özellikle far seçiminde, sıvı bazlı olan, krem ya da losyon türü ürünler yerine toz farları tercih edin. Göz farlarında yeşil, mavi ve mor renkte olanların, toprak krem tonlarına göre; ayrıca pırıltılı farların matlara göre daha fazla alerjik reaksiyona yol açabileceğini unutmayın.
* İlkbaharda canlı renkleri tercih edin.
* Gözleriniz iriyse kalın, küçükse ince eyeliner kullanın. * Göz kapaklarınız büyükse üst kısma, küçükse alt kısma gölgelendirme yapın. Hangi mevsimde hangi makyaj... * Kışın mat olmak kaydıyla, gri, mavi ve yeşil tonları kullanın. * Yaz aylarında canlı ve neon renkleri kullanın. * Sonbaharda ise bakır ve kahve tonlarını tercih edin. 15
GÖZ SAĞLIĞI
Opr.Dr.Kürşat Çağın Göz Hastalıkları Uzmanı
KERATO KONUS Korneanın (gözün saydam tabakası) konikleşmesi anlamına gelen keratokonus oldukça yaygın görülen ilerleyici bir hastalıktır. Konikleşen kornea aynı zamanda incelmiştir ve bu yapısal bozukluk düzensiz astigmatizma ve miyopiye sebep olup görmede bozukluk oluşturur. Hastalık genellikle ilerleyicidir ve çoğunlukla her iki gözü birden tutar. Klasik olarak puberte (ergenlik) çağında başlar. 30-40 yaşlarına kadar ilerler. Alerjik bünyeli insanlarda daha çok görülür. Gözü kaşımak hastalığı tetikler. %8-13, 5 oranındaki vakada ailesel geçiş gösterilmiştir. Toplumda yaklaşık 1/2000 oranında görülür.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR? Keratokonus’un ilk bulgusu görme bulanıklığıdır. Ayrıca ışık hassasiyetinde artış, gece görüşünde azalma, baş ağrısı, okuma zorluğu ve çift görme hastalığın sık gözlenen bulgularıdır. Keratokonus genellikle her iki gözü de tutan bir hastalıktır, ancak gözlerden biri diğerine göre daha fazla etkilenebilir ve hasta sadece bir gözde hastalığı varmış gibi hisseder. Keratokonus sıklıkla gençlik çağlarında fark edilir, nadiren yirmili ya da daha geç yaşlarda da açığa çıkabilir. Her göz muayenesinde değişen ve artış gösteren astigmatizma keratokonus hastalığını akla getirmelidir. Eğer hastalık takipsiz bırakılır ise korneada aşırı incelme olur (ciddi keratokonus), ödem ve bulanıklık nedeniyle hastanın görmesi çok azalır. Belirtiler hastalığın süresine ve derecesine göre değişir. Hafif düzeydeki keratokonus hastalığı hiç fark edilmeyebilir. Çünkü tam görmektedir. Çoğunlukla görmede azalma şikayeti ile doktora başvuran hastanın muayenesinde doktor gözlükle görmenin istenilen düzeye çıkmadığını görünce retinoskopi veya korneanın yapısal analizini yapan topografi cihazı yardımı ile tanı koyar.
16
Hastalığın ileri düzeyleri de munion belirtiler denilen belirtilerdir. Hasta aşağı bakarken bombeleşmiş olan korneanın alt kapakta sebep olduğu deformasyon veya korneadaki skar dokuda gözlenebilir.
Hastalığın ileri düzeylerinde hastanın gözünde ağrı ve kızarıklık olabilir. Kornea odaklanması ve görme iyice bozulmuştur. Bu durum gözdeki bombeleşmenin çok artmasına bağlı olarak kornea katmanlarından biri olan descemet zarının yırtılmasıyla ortaya çıkar ve hidrops diye adlandırılır.
KERATOKONUS HASTALARININ ŞİKAYETLERİ NELERDİR? Keratokonus hastalarda ilk önce görme bulanıklığı oluşturur. Bununla beraber, çift görme, ışık dağılması ve saçılması, baş ağrısı, okuma güçlüğü ve gece araç kullanma zorluğu en sık dile getirilen şikâyetlerdir. Keratokonus hastaları hastalığın erken dönemlerinde gözlükle iyi bir görüş elde ederler; bunun nedeni hastalığın göz bebeğinin içine henüz girmemiş olmasıdır. İlerleyen dönemlerde hastalık göz bebeğinin içine girer. Bu hastalarda gözlük iyi ve net bir görüş sağlamaz. Orta evredeki keratokonus hastaları sık sık göz muayenesi olurlar ancak gittikleri her göz doktoru farklı gözlük reçete eder.
KERATOKONUS ŞÜPHESİ • Gözlerde alerji ve kaşınma, • Aile bireylerinde keratokonus hastalığının bulunması, • Devamlı değişen ve artan gözlük numarası, özellikle astigmat değerlerinde artma olması, • Her göz muayenesinde farklı bir gözlük reçete edilmesi, • Gözlüğe rağmen görme seviyesinin 10/10 olmaması durumlarında keratokonus hastalığından şüphelenilmeli ve ileri tetkikler yapılmalıdır.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ Kontakt Lens Çok ileri keratokonus dışında hemen her hastada kontakt lenslerle iyi bir görme sağlanabilir. Erken keratokonuslarda yumuşak torik lenslerle de iyi bir görme sağlanabilir. Ancak çoğu hastada kaliteli bir görme için yarı sert kontakt lensler gerekir. Yarı sert lens, korneanın bombeleşmiş olan kısmı üzerine baskı yaparak gözün ön yüzeyinin düzelmesini sağlar. Bu lenslerle görme oranı ve kalitesi normal bir göze yakın seviyelere ulaşabilir.
Cross-Linking (Çapraz Bağ Lazer) Tedavisi Keratokonusta kornea tabakasını oluşturan lifler normalden daha zayıftır. Bu nedenle kornea zamanla incelir ve bombeleşir. Bu bozukluk genellikle ilerleyicidir. Ancak bazı hastalarda bu ilerleme bir safhada durmuş olabilir. Cross-linking tedavisi ilerleme görülen hastalarda kornea liflerini sağlamlaştırarak bu ilerlemeyi durdurur. Ayrıca zaman içinde mevcut numaralarda hafif bir düzelme de sağlar. Bu tedavinin uygulandığı hastalarda 1-2 sene içinde gözlük numaralarında
ortalama 2 derecelik azalma gözlenmiş, aynı zamanda hastaların gözlükle görme miktarında da %10-20 ilave artışlar gözlenmiştir.
Korneal Halka Tedavisi Kornea içine yerleştirilen yarım daire şeklinde halkalar, kornea tabakasının merkezi kısmını gerginleştirerek düzleştirir. Böylece keratokonusta oluşmuş olan bombeliği ve şekil bozukluğunu azaltır. Keratokonusun durumuna ve kornea haritasındaki bombeleşmenin yerine göre halkaların pozisyonu ayarlanır. Korneal halkalar hastalığın ilerlemesini durdurmaz. İlerleyen bir keratokonusta korneal halka uygulaması yapılırsa zaman içinde ilerlemeye bağlı tekrar bulanıklık oluşabilir.
Keratoplasti Yukarıdaki yöntemler sonuç vermezse kornea nakli yapılmalıdır. Yeni teknolojik gelişmeler ve göz bankacılığının yaygınlaşması başarılı sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.
17
GÖZ SAĞLIĞI
BU KIŞ GÖZ SAĞLIĞINIZA EKSTRA ÖZEN GÖSTERİN Kış mevsimi insan sağlığı için pek çok riski bir arada barındırıyor. Buna elbette göz sağlığınız da dahil. Fakat doğru tanı ve müdahalelerle gözlerinizi bu olumsuz etkilerden korumanız mümkün.
18
Göz İçin Üç Tehlike Kış mevsimi bağışıklık sisteminiz, saçlarınız ya da cildiniz için olduğu kadar gözleriniz için de ciddi bir risk teşkil ediyor. Kışın vücut direncinizin düşmemesi ve sağlıklı kalmanız için almanız gereken önlemlerin yanı sıra göz sağlığınız için de sıkı önlemler almak önemli. Konjonktivit, kuru göz rahatsızlıkları ya da kar körlüğü bunlardan yalnızca birkaçı…
Konjonktivit Kış aylarının gelmesiyle vücut direncinizin düşmesini fırsat bilen ilk faktör virüsler. Bu dönemde baş gösteren birçok hastalık viral faktörlere bağlı ve virüslerin tehdit ettiği organlardan biri de göz. Genel bir ifadeyle göz iltihabı anlamına gelen viral konjonktivit, gözün karşılaştığı ilk risklerden biri. Üst solunum yolu enfeksiyonu şikayetleriyle aynı periyotta artan bu hastalık, bakteriyel, virütik, alerjik gibi farklı tiplere sahip. Bunun yanında virüsler, bu sene hastanemize gelen hastalarda sıkça rastladığımız ve Kocaeli’de bir salgın olarak baş gösteren adenovirüse bağlı konjonktivit gibi kolay bulaşabilen hastalıklara da yol açıyor. Özellikle okul, iş yeri gibi kalabalık ortamların davetiye çıkardığı bu hastalık, önlem alınmadığı takdirde tehlikeli komplikasyonlara yol açabiliyor. Adenovirüse bağlı konjonktivit belirtileri alerjik konjonktivitle karıştırılabiliyor ve bu sebeple hastaların yanlış ilaç kullanması sonucu tedavi süreci uzuyor. Gözlerde sulanma, kızarıklık, çapaklanma, sulu ve beyaz bir akıntı, ışıktan rahatsız olma gibi belirtiler hastalığın ilk belirtileri. Bu belirtilerin yaşanması halinde geç kalmadan bir hekime başvurmak gerekiyor. Bu hastalıktan korunmak içinse ellerinizin gözlerinizle sık temas ettirmemeniz, havlu, yastık kılıfı, mendil gibi kişisel eşyalarınızı yalnızca sizin kullanmanız gerekiyor. Bunun yanında başkalarının eşyalarını kullanmamaya da özen göstermeli, varsa çocuklarınızı da bu konuda eğitmelisiniz.
Güneş Her Mevsimde Gözler İçin Tehlikeli Olabilir Güneşin zararlı etkileri yazın olduğu kadar kış mevsiminde de göz sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Özellikle soğuk ve rüzgârlı havalar göz ve göz çevresi için oldukça tehlikeli olabiliyor. Göz kapağı ve göz çevresi ince bir deri tabakası olduğundan kırışmaya en yatkın bölgedir. Soğuk ve rüzgârlı havalar bu bölgelerdeki derinin kırışmasına sebep olarak henüz erken yaşta kırışıklıklara yol açabilir.
Bunun için yazın kullandığınız güneş gözlüklerini kışın da kullanmaya devam etmelisiniz. Güneşli, karlı ve soğuk havalarda UV filtreli, yeşil veya mavi gibi soft renklere sahip bir güneş gözlüğü ile gözünüzü ve göz çevrenizi kışın çetin şartlarından koruyabilirsiniz. Böylece rüzgârlı havalarda gözünüze kaçabilecek yabancı cisimlere karşı da önlem almış olursunuz.
Göz Kuruluğunu Hafife Almayın Özellikle masa başı çalışanların risk altında olduğu göz kuruluğu, yeterli derecede havalandırılmamış ofislerde, kış mevsimi boyunca yanan kaloriferlerin ve klimanın etkisiyle nem oranı düşen ortamda bilgisayarların da etkisiyle baş gösterebiliyor. Bankacı, gazeteci, grafiker, borsacı, öğretmen ya da öğrenciyseniz ve bilgisayar başında uzun saatler geçiriyorsanız risk altındasınız demektir. Özellikle konsantrasyon gerektiren bir işle uğraşıyorsanız bu, yeterli sayıda göz kırpma işlemini gerçekleştiremediğiniz için daha fazla risk taşıdığınız anlamına gelir. Teknolojiyle birlikte artış gösteren ve çağımızda yaygın bir hastalık olarak görülen kuru göz rahatsızlığı, gözlerde batma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteriyor. Alınabilecek önlemlerse oldukça basit ve uygulanabilir. Ofisinizi veya çalıştığınız kapalı ortamı mutlaka belirli periyotlarla havalandırın. Çalıştığınız ortamın havasını nemlendirin. Bunun için hava nemlendirici cihazlardan faydalanabilirsiniz. Gözünüzün ihtiyacına göre doktor önerisi ışığında bu suni göz yaşı kullanın. 19
GÖZ SAĞLIĞI
GÖZLERİNİZİ ÇALIŞIRKEN DE KORUYUN Tüm gün masa başında yoğun bir çalışma temposunun sürdüğü ofis ortamlarının gözlerinize olan olumsuz etkilerini tanımak, onlarla mücadele etmek için atmanız gereken ilk adım...
20
Sorun Göz Yorgunluğu mu ? Gözlerinizde kızarıklık şikayetiniz var mı? Peki ya bulanık görme ya da yanma? Bunlar uzun süre bilgisayar başında çalışmak durumunda kalan ofis çalışanlarının genel şikayetlerinden yalnızca birkaçı… Bu ve benzer şikayetleriniz varsa göz yorgunluğundan muzdarip olabilirsiniz. Göz yorgunluğu (astenopi) gözlerin, özellikle bilgisayar ya da benzeri ekranlara uzun süre ve yoğun bir şekilde odaklanması sonucu yorgun düşmesidir. Bu durum göz ve göz çevresinde ağrı, bulanık ya da çift görme, yanma hissi, gözün sulanması ya da kuruması, ışığa karşı hassasiyet artışı gibi gözde ya da görme kalitesinde bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Tüm bunlar baş ve boyun ağrısı, yorgunluk hali, dolayısıyla konsantrasyon bozukluğuna da davetiye çıkarır. Fakat korkulacak bir şey yok. Göz yorgunluğu rahatsız edici olsa da genelde dinlenmeyle geçme eğilimindedir.
GÖZ YORGUNLUĞUNA TESLİM OLMAMAK İÇİN… Göz yorgunluğunun özellikle ofis çalışanlarının ortak sorunu olduğunu düşünürsek, hem göz rahatsızlıkları hem de çalışma ortamının koşullarını ciddiyetle ele almak gerekir. Göz muayenenizi aksatmayın: Öncelikle net görüşü engelleyen miyop, hipermetrop, astigmat gibi kırma kusurları ve göz hareketlerini engelleyen şaşılık, kayma gibi kas fonksiyonlarının bir göz doktoru tarafından saptanması önemli. Bunun için yılda bir kez göz muayenesi yaptırmak yeterli. Uygun gözlük kullanın: Gözlük kullanıyorsanız göz doktorunuzdan gözlük numaranızın bilgisayarla çalışma mesafesiniz için uygun olup olmadığını öğrenin. Ayrıca kamaşma şikayetiniz varsa yansımaları önlemek için gözlüklerinizin antirefle kaplı olmasına dikkat edin. Lens kullanırken dikkat edin: Kontakt lens kullanıyorsanız ve batma şikayetiniz varsa bunun sebebi ekrana uzun süreli odaklanmaktan kaynaklı göz yorgunluğu olabilir. Uzun süreli odaklanma esnasında göz kırpma sayısı düşer ve göz yüzeyi kurumaya başlar. Bu kuruma lens kullananları daha fazla etkiler. Göz yorgunluğu bir yana, gözdeki kuruluk halinde lens kullanımı korneanın zedelenmesine dahi yol açabilir. Lens yerine gözlük tercih etmek sorunu ortadan kaldırabilir. Suni gözyaşı deneyin: Göz muayeneniz esnasında gözyaşı fonksiyonlarınızın değerlendirilmesi sonucunda doktorunuz suni gözyaşı içeren göz damlaları önerebilir. Bu da göz kuruluğuna bağlı göz yorgunluğu şikayetlerinizi ortadan kaldırabilir.
Gözlerinizi dinlendirin: Yarım saatte bir gözlerinizi ekrandan ayırarak çalışmanıza ara verin ve gözlerinizi 20 saniyeliğine de olsa uzak bir noktaya odaklayın. Bu, göz kaslarınızda spazmı ve buna bağlı göz ve baş ağrılarınızın ortaya çıkmasını engelleyebilir. Gözlerinizi nemli tutun: Gözlerinizin çalışma esnasında nemli kalması için gözlerinizi sık sık kırpmaya özen gösterin. Ofisinizdeki klimaların hava akımının gözlerinize doğru olmamasına da dikkat etmenizde fayda var. Bu sayede gözlerinizi nemli tutarak kuruluğa bağlı gelişebilecek göz yorgunluğu ve daha başka rahatsızlıkların önüne geçebilirsiniz. Bilgisayarınızın ekranına 50 ya da 60 cm civarı uzaklıkta oturmaya özen gösterin. Gözlük numaranızı bilgisayarınızı kullandığınız mesafeye göre belirlemeniz önemlidir.
Ekran mesafesi ve konumuna önem verin: Ofisteki çalışma alışkanlıklarınız, özellikle de ekrana olan uzaklığınız, ekranın konumu ve odaklanma süreniz göz yorgunluğuna teslim olmamak açısından son derece önemli. Öncelikle bilgisayar ekranınıza 50 - 60 cm uzaklıkta oturmaya, ekran yüksekliğinizin de göz hizanızda olmasına özen gösterin. Masaüstü bilgisayarlar nispeten bu koşulları sağlasa da, dizüstü bilgisayarların tehlike arz ettiğini unutmayın. Yüksekliğin ayarlanmasını sağlayan aparatlar derdinize deva olacaktır. Ortamı aydınlatın: Ortamın ve ekran ışığının fazla ya da az aydınlatılması odaklanmaya çalışan göz kaslarınızı yoracaktır. Bir de buna parlak ekranlar eklenince gözlerinize yüklenen ağır yükü düşünün. 21
RÖPORTAJ
22
BİR CERRAHTAN DAHA FAZLASI
KÜRŞAT ÇAĞIN 1993 yılında Gölcük’teki ilk göz muayenehanesiyle başlayan hayalini, İzmit’te ilk cerrahi tıp merkezini açarak sürdüren ve bugün Marmara Bölgesinin en başarılı göz hastanelerinden biri olan Çağın Göz Hastanesi’nin başhekimi ve kurucusu, aynı zamanda profesyonel denilebilecek bir müzisyen, teknoloji meraklısı ve bir sanat düşkünü…
23
Hayallerin Peşinde Bir Başarı Yolculuğu Yıllardır Kocaelililerin gözüne o bakıyor, göz denilince akla ilk o geliyor: Kürşat Çağın… Gözden Dergisi okuyucuları için yaptığımız bu özel röportajla onu daha yakından tanıyoruz.
Öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. İnsan vücudunun en önemli ve komplike organlarından biri üzerine ihtisas yaptınız. Bu seçimde bir rol modelin etkisi var mı? Ya da bir hikâyesi var mı bu seçimin? Tıbbi eğitimimi sürdürürken, branşımın cerrahi bir alanda olmasını istemiştim. Göz de cerrahi branşlardan bir tanesi ve aynı zamanda çok estetik bir organ. Estetiğe ve güzel sanatlara meraklıyımdır. Dolayısıyla hem cerrahiyi hem de güzel sanatları birleştiren bir dal olması nedeniyle gözü seçtim. Bence göz hekimliği yapabilmek için kişinin sanatsal ve ince bir yönünün de olması gerekiyor. Çünkü organ çok ufak. Bu küçük organ üzerinde yaptığınız her işlem, her hareket çok nazik olmalı.
EDREMİT’TEN KOCAELİ’YE, BİR HAYALİN PEŞİNDE Hayatınız Edremit’te başlamış. Sonra Kars, Ankara ve Konya’da bulunmuşsunuz. Bunların ardından da Kocaeli’de yerleşmişsiniz. Yaşamınızı burada devam ettirmenizin sebebi nedir? Benim o kadar fazla şehir değiştirmemin sebebi subay çocuğu olmamdan kaynaklanıyor. Memur bir babanın çocuğu olarak başladım hayata. Edremit’te dünyaya geldim, ilkokula Kars’ta başladım, Ankara’da devam ettim. Konya’da lise eğitimimi tamamladım. Üniversite için de Ankara’ya gittim. Birçok yer dolaştım bu şekilde. Kocaeli’ye gelme sebebim ise askerlikti. Gölcük Deniz Hastanesi’nde askerlik yaptım. Gölcük’te iken eşim Begüm Hanımla tanıştık. Gerçi o da İstanbul’daydı ama Gölcüklüydü. Burada küçük bir muayenehane açmıştım. Pek çok hastam oldu o yıllarda. Hastalarım beni sevdiler, ben de onları sevdim. Şehri ve özellikle doğasını da çok sevince burada kalmam gerektiğini düşündüm. 24
“BURADA BAMBAŞKA BİR KOLEKTİF ÇALIŞMA ARZUSU VAR” Kocaeli’nin ilk göz merkezlerinden birini açtınız. Daha sonra bu göz merkezi alanında çok başarılı bir hastane haline geldi. Hem bir hekim hem de bir yatırımcı olarak sizi bu konuda harekete geçiren şey neydi? Bu süreçte ne gibi zorluklar yaşadınız? Aslında bu yeni bir proje değildi. Bu ideal esasında oldukça eskilere dayanmakta. Benim göz merkezini açış tarihim 2003’tü ama böyle bir hastane kurma hayallerimin temelleri Gölcük’teyken atılmıştı. Hatta o zamanlar bu hayalin ışığında bir bina da yaptırdık. Ama tam taşınmak üzereyken ‘99 depremi oldu. ‘99 depreminde hem yeni yaptırdığım tıp merkezi hem de muayenehanem yıkıldı. Ardından İzmit’e geldim ve İzmit’in ilk cerrahi tıp merkezini kurmaya karar verdim. Üç yıl önce de hastanemize taşındık. Burada benden başka 7-8 hekim arkadaşım daha çalışıyor. Onlarla birlikte kolektif bir çalışma yürütme arzusu var. Bilimsel çalışmalar yapma arzusu var. Daha geniş kitlelere ulaşabilme arzusu da var ki aslında idealimin temelini oluşturan şey de hep bu olmuştur. Peki Yahya Kaptan’ı lokasyon olarak seçmenizin nedeni nedir? Şehrin yapısına bakıldığında İzmit’in gelişen ve gelişme imkânı bulunan yönü burası. İzmit’in Batı tarafı hâlihazırda dolu. Güneyi ve kuzeyi de aynı şekilde. O yüzden biz bu tarafı tercih ettik. 2003 yılında bu bölgede incelemeler yaptıktan sonra burasının doğru bir nokta olduğuna kanaat getirdim. Gerçi bu hastaneye
8-9 sene sonrasında taşındık ama 2003 yılından itibaren burada olacağımız belliydi. Hastaneniz gerçekten de mimari açıdan göz dolduran bir yapıya sahip. Bu sizin sanata ve estetiğe olan düşkünlüğünüzün bir sonucu mu? Belki de öyle bilemiyorum. Binadaki temel mimari prensibimiz projenin başlangıcından itibaren sade bir yapıda olmasıydı. Hem iç hem de dış mekânın ferah ve sade olmasını istiyorduk. Temel yaklaşımımız buydu. Mimarlarımız Uluç Gönül ve Erkan Karaca böyle güzel bir eser ortaya çıkarttılar. Eser onların, biz yalnızca isteklerimizi söyledik.
“BÖLGEDE TEKNİK DONANIM ANLAMINDA EN İYİ HASTANE OLDUĞUMUZU SÖYLEYEBİLİRİM” Teknolojik altyapınız da mimarinize uygun bir biçimde mi organize edildi? Sizi öne çıkartan, sizi bu açıdan benzerlerinizden farklı kılan şeylerden bahseder misiniz? Teknolojik donanım olarak gerçekten bölgedeki en gelişmiş göz hastanesiyiz diyebilirim. Tüm cihazlar anlamında söylüyorum bunu. Şahsen teknolojiyi çok seviyorum. Hayatım boyunca da teknolojiyi hep yakından takip ettim. Bu elbette mesleğime de yansıdı. Dolayısıyla teknoloji merakım burada da devam ediyor. Bu bölgedeki bir ilki gerçekleştirerek lazer cihazımızı 1996 yılında Gölcük’te iken aldık. Bir atasözü vardır alet işler, el övünür diye. İleri teknolojiyi kullanmak için ciddi eğitimler alıyoruz. Yani, ileri teknoloji, kaliteli ekipman ve bunları kullanmak için yeterli eğitim, işin sırrı bu!
“BURADA HERKES, GÖZÜN KENDİNE AYRILAN BÖLÜMÜNDE UZMAN OLARAK GÖREV YAPIYOR.” Medikal kadronuzu hangi uzmanlık alanlarında geliştirdiniz farklılaşmak açısından? Biliyorsunuz bu alanda profesyonel iş tanımı artık eskisi gibi değil. Göz Hastalıkları birçok alt dala sahip. Kişi, ‘Ben göz hekimiyim’ dediği zaman gözün birçok bölümü çıkıyor karşınıza. Gözün estetiği var, kataraktı var, gözü gözlükten kurtarmak için yapılan refraktif cerrahi var. Yine gözün retina tabakası, sinirleri gibi pek çok alt dal var. Tabii çocuk göz hastalıkları da dahil… Dolayısıyla biz diğer hekim arkadaşlarımla iş bölümleri yaptık. Örneğin bir arkadaşımız gözün retina bölümüyle ilgileniyor. Mesela ben gözün ön segmenti dediğimiz kısmıyla ilgiliyim.
Dolayısıyla herkes kendi bölümüyle alakalı daha çok bilgiye sahip olmaya, daha çok araştırma yapmaya çalışıyor ve alanında kendini geliştirmeye çalışıyor. Bu size bir dal hastanesi olmanızda da fayda sağlıyor olmalı. Elbette. Bir dal hastanesi olduğumuz için gözü bölümlendirme imkânımız oluyor. Genel bir hastanede, gözü bu şekilde bölümlendirmeniz mümkün olmayabilir. Tabii o zaman gözünden herhangi bir sıkıntısı olan bir hastanın ilk ulaşmak istediği yer, bizim hastanemiz oluyor. Çünkü burada herkes, gözün kendine ayrılan bölümünde uzman olarak görev yapıyor.
“Bizim için birinci kriter daima o insanların dünyaya bakış açıları olmuştur.”
Doktorların yanı sıra burada birçok kişi daha görev yapıyor. Bu ekibi oluştururken, kişisel ve mesleki yeterlilikler açısından en çok nelere dikkat ediyorsunuz? Ekibimizdeki arkadaşlarımızın çoğuyla ortak bir geçmişimiz var. Çok eski arkadaşlarım birkaç tanesi. Zaten hekim kadrosu olsun, diğer çalışanlar olsun bizim için birinci kriter daima o insanların dünyaya bakış açıları olmuştur. İşbirliğine açık olmaları, insanlara davranış modelleri bizim için çok önemli. Zaten hekimlik çok farklı bir meslek. Hekimin insanlarla uyumu iyi olmalı, insanları sevmeli, hürmet etmeli, saygı göstermeli; aksi takdirde mesleki kariyeri ne kadar iyi olursa olsun iyi bir hekim, istenen bir hekim olması mümkün olamaz. Dolayısıyla bizim için birinci kriter kişilik özellikleridir. Ardından da tabii ki medikal ve tıbbi özellikler geliyor. Neticede insan odaklı bir iş yapıyoruz ve insanlara hizmet sunuyoruz. Dolayısıyla buradaki herkesin insan ilişkilerinde uyumlu ve pozitif olması gerekiyor.
25
İleri teknolojiyi kullanmak için ciddi eğitimler alıyoruz. İleri teknoloji, kaliteli ekipman ve eğitim, işin sırrı bu!
”
”
Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde kurumsallaşma ya da markalaşma süreci olarak algılıyorum. Biliyorum ki siz de bu amaçla yola çıktınız. Peki bunun için başka ne gibi çalışmalar ya da projeler yürütüyorsunuz? Kurumsallaşma alanında ciddi adımlarımız oldu ve artık bu açıdan belli bir yere geldiğimizi düşünüyorum.
İşinizin doğası gereği göz sağlığı konusunda toplumda bir farkındalık yaratmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Sosyal sorumluluk projeleri anlamında her sene düzenlediğimiz bir fotoğraf yarışmamız var. Bu sene üçüncüsü gerçekleşti.
Halka açık eğitim seminerleri yaparak halkı göz sağlığı konusunda detaylı bir biçimde bilgilendiriyoruz.
Önümüzdeki aylarda planladığımız bir konserimiz de var. Ayrıca okullarda öğretmenlerin ciddi göz problemi olduğunu düşündüğü çocuklarımıza ücretsiz göz muayenesi yapıyoruz. İlk defa açıklayacağım bir başka projemiz ise öğrenciler için burs projesi. Hâlihazırda öğrencilere burs veriyoruz fakat bu proje, bunun duyurusunu yapıp bir fon oluşturmakla alakalı olacak. Burs kriterlerine uyan belli sayıdaki öğrenciye, her sene belli miktarda burs vermeyi düşünüyoruz. Bunun duyurusunu yaza doğru yapacağız ve umuyorum önümüzdeki eğitim döneminde de bu proje sağlıklı bir biçimde işlemeye başlayacak. 26
Peki bu organizasyonlardan aldığınız geri dönüşler ne yönde? Seminerlere katılım yüksek oluyor mu? Tabii bunlar halkın ilgi duyduğu konular. Duyurabildiğimiz seviyede bir katılım aldığımızı söyleyebilirim. Ciddi bir talep de alıyoruz. Bu seminerleri periyodik bir hale getirerek daha yüksek katılım alabileceğimizi de düşünüyoruz. Burası aynı zamanda bilgi veren bir merkez konumunda da bulunuyor? Evet, aynen öyle.
Hekimin insanlarla uyumu iyi olmalı, insanları sevmeli, saygı göstermeli; aksi takdirde kariyeri ne kadar iyi olursa olsun iyi bir hekim olamaz.
”
Sağlık turizmi açısından da çalışmalar yapıyorsunuz. Sizce Kocaeli’nin bu noktadaki avantajları nelerdir? Çağın Göz, bir dal hastanesi olarak sağlık turizmi açısından bu kente ne gibi katkılar sağlıyor? Biz sağlık turizmi anlamında çok istekliyiz, çok hevesliyiz ama başarılı mıyız? Sanmıyorum. Çünkü bu tek başına yapabileceğiniz türden bir iş değil. Kurumumuz her açıdan iyi ve yeterli. Kocaeli’nde bir sağlık turizmi derneği var ve biz üyesiyiz. Ama hemen yanı başımızda İstanbul gibi bir şehir varken onun gölgesinde kalmamız kaçınılmaz oluyor. İstanbul daha bilinen bir şehir; Kocaeli ise İstanbul’a kıyasla yurt dışında daha az biliniyor. Ulaşım anlamında her ne kadar Sabiha Gökçen Havaalanı’na yakın olsak da, pastanın büyük bir kısmını İstanbul alıyor. Antalya da aynı şekilde. Onlar bizden öndeler. Elimizdeki imkânları geliştirirsek kendimizi gösterme şansımız olabilir elbette. Bunu ciddi biçimde hedefliyoruz. Örneğin bizim hastanemiz uluslararası akredite almış bir hastanedir. Göz hastanesi olarak akreditasyon almış tek hastaneyiz. Bu çok önemli bir nokta. Sektörün geleceğinde neler görüyorsunuz? Birçok yeni hastane yapılıyor ve sektöre yeni oyuncular katılıyor. Çağın Göz bu noktada bu rekabetin neresinde yer alıyor? Şahsi düşüncem, sağlık alanındaki yatırımlarımı burasıyla sınırlamak. Burayı daha bilimsel, daha sosyal, kısacası daha güzel bir hastane haline getirmek ve butik bir örnek hastane olarak devam ettirmek. Sağlıktaki hedefim bu. İkinci bir hastane açmak gibi bir planım yok açıkçası. Mesleğe verdiğiniz önem ortada. Sizi etkileyen bir hikâye ya da anı var mı? Birçok anım var aslında ama burada ne kadar uzun zamandır kaldığımı ve ne kadar çok hastaya baktığımı vurgulamak anlamında bir anımı paylaşabilirim. Çocuk muayeneleri yaptığımız odamızda geçen gün küçük bir misafirimiz vardı. Hastayla ilgilenmeye girdiğimde Dr.
Erkan Bey, yanında genç bir bey ve onun çocuğuyla birlikte odaya girdi. Genç beyefendi bana “Beni tanıdınız mı?” diye sordu. Çok fazla hastayla muhatap olduğumuz için hatırlamak haliyle biraz zor oluyor. Hatırlayamadığımı söylediğimde kendisinin Şaban Turan’ın torunu olduğunu söyledi. Şaban Bey 4-5 ay önce rahmetli olmuştu. Şaban Bey’in annesi benim hastam olur, onu ameliyat etmiştim. Daha sonra Şaban Bey’i de ameliyat ettim. Arkasından Şaban Bey’in oğlunu da ameliyat ettim. Bu kez torunu geldi o da çocuğunun tedavisi için gelmişti. Dolayısıyla dört kuşak aile fertlerinin hepsinin tedavisini yaptığımı söyleyebilirim. Bu benim için güzel bir anı olarak kalmıştır. Bir başka hikâye daha anlatmak isterim. Bu da ne şartlarda çalışmış olduğumu anlatabilmek için önemli bir hikâyedir. 25 sene önce, henüz bu tarzda büyük, güzel ve hijyenik hastanelerin olmadığı bir zamanda, hafta sonları Karamürsel’e giderdim. Orada yatalak bir hastam vardı. Kadıncağız yürüyemiyordu, gözleri de görmüyordu. Pencerede de otursa dışarısını görmek istiyordu elbette. Ben de bunun üzerine evinde katarakt ameliyatı yaptım. Tüm odayı sterilize ettirdikten sonra tüm aletlerimi, araç gereçlerimi eve taşıdım ve onu odasında ameliyat ettim. Allah rahmet eylesin, ölene kadar bana dua etmiştir. Sanata ilginiz olduğunu biliyoruz. Bünyenizde her sene düzenlediğiniz fotoğraf yarışmasından da bu belli. Ayrıca gitar çaldığınızı da biliyoruz. Kendinize ayırdığınız zaman diliminde neler yapmaktan hoşlanırsınız? Mesela bugün de 18:30’da koşmaya gideceğim. Bunu sıklıkla yaparım. Sporu seviyorum, vakit bulursam gitar çalıyorum, kitap okuyorum ve fotoğraf çekiyorum.
“Kurumsal başarımızın yanı sıra, davranışlarımızla da insanlar için model olmak istiyoruz.”
”
2015 için kişisel ve kurumsal hedefleriniz nelerdir? Kurumsal anlamda, bahsettiğim sosyal sorumluluk projelerimizi yerine getirmek istiyoruz. Bunun yanında cihaz alımlarına da devam edeceğiz. Ayrıca kütüphanemizle ilgili çalışmalar da yürüteceğiz. Uluslararası literatürde kabul görmüş bilimsel dergilerin aboneliklerini almak gibi planlarımız var. Kütüphanemizi daha profesyonel bir hale getirmek istiyoruz. Neticede kurum içi bir kütüphane ve bilimsel eserlerin yanında edebi eserlerin de okunabilir olması önemli. Bunun yanında ayda bir kez düzenlediğimiz kurum içi sinema gecelerimiz oluyor. Her yılbaşında tüm çalışanlarımıza kitap hediye ediyoruz örneğin. Bu sene de yılbaşında çalışanlarımıza birer kitap hediye ettik. Aslında burada tıbbi bir hizmetin yanı sıra, sosyal bir projeyi de yürütüyoruz. Örneğin, buraya günde binlerce insan girip çıkıyor. Fotoğraf yarışmamıza ilgi çekmek amacıyla hastanemizin girişine koyduğumuz, bir kısmı bana ait olan -bir kısmı geleneksel- fotoğraf makineleri var. Burada mesele ilgiyi kendimize değil, sanata çekmek. Kurumsal başarımızın yanı sıra, davranışlarımızla da insanlar için model olmak istiyoruz.
27
Burada mesele klasik müzik çalarken bile insanlara farklı şeyler olduğunu hissettirebilmek, onları yeni tatlarla buluşturabilmek.
”
”
Anladığım kadarıyla kişiliğiniz hastanenin genel kurumsal kişiliği haline gelmiş ve medikal uygulamaların dışında bu kurumsal kişiliğin uzantıları olarak sosyal projelerin de türediğini görebiliyoruz. Evet, rol model olmak gerekiyor dediğim gibi. Örneğin buraya sabah 8’de geliyorum ve gün boyu ameliyatlara giriyorum. Akşam 6’da koşmaya çıkıyorum. Buradaki insanlardan en azından beşinin aklında “Demek ki bu insanın hayatında olması gereken bir aktivite” algısını yaratabiliyorsam ne mutlu bana. Sinema konusunda da aynı şekilde. Ayda bir sinema geceleri yapıyoruz. Herkes tek başına da pekâlâ sinemaya gidebilir. Ama burada önemli olan şey birlikte bir şeylerden zevk almak ve sinema sanatının önemini kavrayabilmek. Ya da bir başka örnek olarak hastanemize her girdiğinizde klasik müzik duymanız mümkündür. Burada mesele klasik müzik çalarken bile insanlara farklı şeyler olduğunu hissettirebilmek, onları yeni tatlarla buluşturabilmek.
28
BÝZÝ INSTAGRAM’DAN DA
TAKÝP EDEBÝLÝRSÝNÝZ...
@cagingoz
KAPAK KONUSU
MEŞHUR GÖZLER
Kimi gözler parıltısıyla haber verir sahibinin geleceğinden, kimileri bir dönemi değiştirir kökten, kimileri bir fırçanın ucunda hayat bulur, silinmez akıllardan… Kimileri anlatır koca bir hayatın acılarını en derinlerinde, kimileriyse güzelliği anlatır, kalplere girer bir daha çıkmamak üzere… Mitolojinin fantastik karakterlerinden, sinemanın unutulmaz isimlerine ve bir savaşın kalbindeki öksüz bir kıza uzanan hikâyelerin en meşhur tanıklarını sunuyoruz…
MEDUSA Mitolojide Gorgolar olarak bilinen üç kız kardeşin tek ölümlü üyesi Medusa’nın, her ne kadar bir canavar gibi anlatılsa da birçok antik kaynakta aslında dünyalar güzeli bir kız olduğu anlatılır. Medusa kendisine âşık olan denizler tanrısı Poseidon tarafından Athena’nın tapınaklarından birine kaçırılmıştır. Bu duruma sinirlenen Athena Medusa’nın saçlarını yılanlara, gözlerini ise baktığı kişiyi taşa çevirecek şekilde lanetlemiştir. Medusa’nın lanetli gözleri, bugün birçok seramik eser üzerinde resmedilmiş biçimde görülebilir. Bu ölümcül gözler zihinlere kazınmış en ünlü gözlerdendir. 30
31
SULTAN’IN GÖZLERİ
Memur bir ailenin ilk çocuğu olarak Eyüp’te dünyaya gelen bir kızın, 222 filmle “dünyanın en çok film çeviren kadın oyuncusu” olmasının hikâyesi, kendisini dünyanın en güzel kadınlarından biri yapan o mükemmel gözlerinde saklıdır. Türk sinemasının bir dönemine damga vurmuş olan Türkân Şoray, yalnızca oyunculukla kalmamış, aynı zamanda senaristlik ve yönetmenlik de yapmıştır. İnsanı büyüleyen bakışları, güzelliğine anlam katan en güzel yönü olmuştur hep. Öyle ki, bu gözlerin güzelliği, ev hanımlarının ince işçiliğe dayanan örgü işlerinde bir model olan “Türkân Şoray Kirpiği”’ne ismini vermiştir. UNESCO Türkiye tarafından 12 Mart 2010 tarihinde iyi niyet elçisi seçilmiş olan Türkân Şoray, yıllar süren güzel ve başarılı bir hayatın ardından şöyle söylemişti: “Sevgiyle yapılamayacak bir şey yoktur diye düşünüyorum. Gücü sevgiyle birleştirirsek, birçok sorunun üstesinden gelebiliriz.”
32
TÜRKÂN ŞORAY
MONA LISA La Gioconda veya La Joconde olarak da bilinen ve ünlü sanatçı Leonardo da Vinci tarafından kavak bir pano üzerine resmedilmiş 16.yüzyıla ait bu yağlıboya portre üzerinde yüzyıllardır süregelen tartışmalar olmuştur. En çok da resimdeki kadının yüzündeki belirsizlik konuşulmuştur. Bu belirsizliğin sebebi genelde ağzı resmedilirken kullanılan asimetrik çizgiyle ilişkilendirilmiş olsa da aslında bu belirsizlik tüm yüzde görülmektedir. Özellikle gözlerine baktığınızda ne hissettiğini anlayamazsınız Mona Lisa’nın. Bugüne kadar sanat dediğimiz her anda karşımıza çıkan bu gözler, bir devri değiştirmiş, yıllar süren tartışmalara sebep olmuştur. Hatta bu tartışmaların Leonardo da Vinci’ye yöneltilen türlü hakaretlere kadar uzandığı görülmüştür.
AUDREY HEPBURN Roman Holiday’in Princess Ann’i, The Nun’s Story’nin Sister Luke’u… Başarılı oyunculuk kariyeri, göz alıcı güzelliği ve zarafetiyle Hollywood’un değişmez simgelerinden biri o. Eda van Heemstra ya da bilinen adıyla Audrey Hepburn, eşsiz güzelliğiyle hepimizin aklında yer etmiş bir isim olmuştur. İnce yüz hatları ya da ince vücut yapısı bir yana, güzelliğini bu kadar konuşulur hale getiren en önemli nokta hep gözleri olmuştur. Özellikle filmlerinde şaşkınlıkla gözlerini sonuna kadar açtığı sahnelerde herkesi heyecanlandıracak bir etki bırakmıştır.
33
SOPHIA LOREN Cleopatra karakterini barındıran bir film çekmek istiyorsanız, gerçekten eşsiz güzellikte gözleri olan biriyle çalışmanız gerekir. Böyle gözlere sahip birini bulmaksa biraz zor olabilir. Fakat dönemin kült filmlerinden Two Nights With Cleopatra’nın yönetmeni Mario Mattoli için bu hiç de zor olmadı. Çünkü 1953 yılında çekilen Aida’da zarafetiyle herkesi büyüleyen 19 yaşındaki Sofia Villani Scicolone, sanki Cleopatra olmak için doğmuştu… Kariyerine bir BAFTA ödülü, bir Oscar ve bir Altın Küre sığdıran ve adını Sophia Loren olarak değiştiren oyuncu, güzelliğini tekrar belgelemek isteyen Pirelli’yi kırmayarak 72 yaşında Pirelli takviminde dahi yer aldı.
CHARLIE CHAPLIN Melon şapka, dar bir frak ceket, bol pantolon, büyük ayakkabılar, bıyık, baston ve elbette o büyük sinema dehasının zihninin derinliklerini açığa vuran sürmeli gözler… Adını bir müzikhol oyuncusu olan babası Charles Chaplin’den alan Charles Spencer Chaplin, 1914’teki ilk filmi Making A Living’in ardından Kid Auto Races in Venice filmindeki Şarlo tiplemesiyle kazındı zihinlere. “Zenginlerin bakış açısından çizilmiş bir yoksul tipi” olarak tanımlanan ve Chaplin’in “Küçük Adam” dediği Şarlo karakteri, 1917’deki Easy Street filminden başlayarak 1952’deki Limelight filmine kadar ön planda oldu ve her filmde dönem koşulları için imkânsız görülen mizansenleri, koreografileri ve akrobatik hareketleri başarıyla sergiledi. Oldukça hareketli ve spekülasyonlarla dolu hayatının son dönemlerini İsviçre’de geçiren ve 86 yaşında şövalye unvanına layık görülen Charlie Chaplin, ilk sesli filmi The Great Dictator’ın final sahnesindeki monoloğuyla olduğu kadar anlamlı bakışlarıyla da zihinlere kazındı.
34
ŞARBAT GULA
AFGAN KIZI Onu hepimiz “National Geographic Kızı” olarak tanıyoruz. 1984 yılında Pakistan’daki mülteci kampında Stece McCurry tarafından çekilen bu fotoğraf, 1985 yılında National Geographic’in Haziran sayısının kapağında “Afgan Kızı” başlığıyla yer aldı ve bu kocaman yeşil gözler hepimizin zihnine kazındı. Sovyetler Birliği ile Afganistan arasındaki savaş sırasında öksüz kalan Gula’nın gözleri o yıllarda yaşanan her şeyi anlatır nitelikteydi. Öyle ki bu keskin bakışlar, o yıllarda süren Afgan savaşının ve mültecilerin simgesi haline gelmişti. 35
MENEKŞE GÖZLER Henüz çocuk yaşta şöhreti yakaladı. Birçok başarılı filme ve başarısız evliliklere imza attı. II. Dünya Savaşı’nın Amerika’ya sürüklediği bir kız çocuğu iken, Hollywood’un altın çağının büyük oyuncularından birine dönüştü. Kimi zaman karıştığı skandallar, yer aldığı filmlerden daha çok konuşuldu. Ama tüm bunların ötesinde herkesin aklında kalan ortak şey onun “menekşe gözleri” oldu.
36
ELIZABETH TAYLOR
K ATA R A K T I Y E N Ý N
HER MESAFEDEN GÜLÜMSEYÝN Yeni nesil geliþtirilmiþ geniþ aralýklý göz içi mercekler ile her mesafeden gülümseyin. Geniþletilmiþ görüþ aralýklý göz içi mercekler tüm aydýnlatma koþullarýnda ve yakýn mesafelerde yüksek kalitede görüþ saðlar.
GÖZ SAĞLIĞI
Op.Dr. Burak Yanar Göz Hastalıkları Uzmanı
RETİNA DEKOLMANI Retina dekolmanı, her yıl 10.000’de 1 kişide gözlenen, görmeyi ciddi şekilde tehdit eden bir göz problemidir. Orta yaş ve üzerinde daha sık olmak üzere her yaşta ortaya çıkabilir. Acil olarak tedavi edilmezse, kısmı veya tam görme kaybına neden olabilir. Retina, göz içi duvarını tümüyle kaplayan ince, saydam bir dokudur. Görmeyle ilgili hücre ve sinir liflerini içerir. Göz küresinin iç boşluğunu vitreus denilen yumurta akı kıvamında bir yapı doldurur. Vitreus retinaya normalde çepeçevre yapışıktır. Kornea, lens ve vitreustan geçen görüntü, görme siniri yoluyla beyine gönderilir. Retina sinir tabakası, altındaki pigment tabakasına yapışıktır.
HASTALIĞIN SEBEP VE BELİRTİLERİ NELERDİR? Retina dekolmanı, retina sinir tabakasının altındaki pigment epiteli tabakasından ayrılmasıdır. Çoğunlukla retinada oluşan yırtık veya delikler yüzünden, bu iki tabakanın arasına sıvı birikmesiyle gelişir. En sık, gözün uzamasına bağlı olan yüksek miyopilerde gözlenir. Retina çevresindeki incelmiş, bozulmuş sahaların varlığında, büzülen vitreus retinadan ayrılırken, retinada çekintiler oluşur. Bu çekintiler nadiren sağlıklı retinaya sahip kişilerde de gelişebilir. Retinada çekintiler hasta tarafından “ışık çakmaları, flash patlamaları” gibi algılanır. Bu ışık çakmaları bazen kısa süreli olabilir, bazen de günlerce sürebilir. Bazı hastalarda ise hiç hissedilmeyebilir. Vitreusun büzülmesi sonucu retina tabakasında oluşan bu çekintiler, incelmiş ve yapısı bozulmuş olan retina çeperindeki sahalarda yırtılma ve delinmelere sebep olabilir. Yırtılan retina tabakasından bir damar geçiyorsa, bazen bu damar da koparak göz içinde bir miktar kanamaya sebep olabilir. Retinada yırtık veya delik oluşmuşsa, vitreus içindeki sıvı bu yırtıkların içinden geçerek, retina sinir tabakasını altında yapışmış olduğu pigment tabakasından ayırır. Bu durum retina dekolmanı olarak adlandırılır.
38
HASTALIK NASIL TEŞHİS EDİLİR? Retina çevresindeki ince bozulmuş olan sahaları, buralardaki delik, yırtıkları ve dekole bölgeleri tespit etmek için göz bebekleri damlalar ile genişletilir. Göz hekimi çeşitli mercekler kullanarak muayene mikroskobuyla gözün içini çepeçevre inceler. Bunun sonucunda göz içindeki yırtık veya dekolmanı tespit edilmiş olur. Gerekirse göz ultrasonografisi yapılır.
Normal ve hastalıklı görüntü kareleri
TEDAVİ YÖNTEMİ Yırtık veya delikler, retinada dekolman gelişmemişse argon lazerle tedavi edilirler. İleride yırtık oluşturabilecek bazı ince ve yapısı bozulmuş sahalar lazer ile kontrol altına alınabilir.
sıvı sızması önlenir. Bu yüzden retinasında problem çıkmış hastalar sık sık göz dibi muayenesinden geçirilirler. Retina dekolmanı gelişen hastalarda tek tedavi cerrahidir.
Argon lazerle yırtık ve dejenere saha tamiri ağrısız bir işlemdir. Bir damla ile göz uyuşturulur. Daha sonra mercekler yardımıyla hasta oturur durumdayken, muayene mikroskobuyla yırtık, delik ve dejenere sahaların etrafı 2-3 sıra lazer ile çepeçevre kapatılır. Argon lazer uygulandığı bölgede bir yanık oluşturarak, retina sinir tabakasını altındaki pigment tabakasına yapıştırır ve böylece içinden
Cerrahi tipleri çeşitlilik gösterebilse de, yırtıkların kapatılması ve çekintilerin azaltılması prensibine dayanır. Dekolmanlı gözlerde cerrahi genel veya lokal anestezi altında yapılır. Yırtıklı dekolmanlarda ve vitrenin yapı değiştirip retinayı bantlarla çektiği durumlarda, Vitrektomi denilen özel bir ameliyat tekniğiyle tüm vitreus göz içinden temizlenerek retinanın çekilmesi veya gerilmesi önlenir.
TAKİP SÜRECİ Ameliyatın başarısı; dekolman süresi, sahanın genişliği, yeri, yırtıkların sayısı ve durumuyla ilişkilidir. Kural olarak, gözün görme merkezi denilen makula ameliyat öncesinde dekole olmamışsa, yani görme kaybı olmamışsa ameliyatın başarı şansı yüksektir. Makulanın uzun süreli dekole olduğu, santral görmenin kaybolduğu olgularda ise ameliyatın sağladığı başarı görmeyi arzu edilen seviyelere çıkaramayabilir. Dekole olmuş retinanın hücre seviyesinde iyileşmesi uzun sürebildiği için görme rehabilitasyonu zaman alabilir.
UNUTMAYIN! Bir gözde yırtık ya da dekolman yapan nedenler, diğer gözde de büyük bir olasılıkla oluşabilir. Ailede dekolman varsa, aile bireyleri mutlaka kontrol altında tutulmalıdır.
Vitreus jelinin ayrılması ile oluşan retina yırtığından geçen sıvı retina dekolmanına neden olabilir.
Miyopisi olan kişiler hiç yakınmaları yoksa bile yılda bir göz dibi muayenesinden geçirilmelidirler. Göze direkt gelen darbelerden sonra ihmal edilmeden göz dibi muayenesi yapılmalıdır. Gözde ışık çakması, en kısa zamanda bir göz ve göz dibi muayenesini gerektiren acil bir durumdur. Daha önce retinasında yırtık oluşmuş ya da yırtık riski taşıyan hastalar ve yüksek miyopisi olanlar sert hareketlerden, sıçrayıp atlamalardan ve ağır yük taşımaktan sakınmalıdırlar. Dekolman ameliyatı ne kadar çabuk yapılırsa, başarı şansının o kadar yüksek olacağı unutulmamalıdır.
39
GÖZ SAĞLIĞI
ez ilk k e’de öz y i k r Tü nG Çağı esi’nde an Hast
KATARAKT CERRAHİSİNDE DEVRİM “Verion” Dijital Görüntü Rehberi Katarakt cerrahisi göz ameliyatları içinde en çok yapılan ameliyatlardandır. Gelişen teknoloji katarakt ameliyatlarını günden güne daha iyi bir seviyeye ulaştırmıştır. Hastaların beklentileri de yükselmiş ve ameliyat sonrası gözlüksüz bir yaşam, hasta için bir beklenti, doktor için ise bir amaç olmuştur.
Bu bağlamda çok yeni kullanıma sunulan Verion Dijital Görüntü Rehberi (Image Guided System), Türkiye’de ilk kez Çağın Göz Hastanesi’nde kullanılmaya başlanmıştır. Verion Image Guided System cerrahi planlama ve uygulama aşamalarında cerrahiyi yüksek standartlarda ve doğrulukta yapmayı sağlar.
Cihaz iki ana parçadan oluşur: 1.Referans Ünit 2.Dijital Marker Referans ünit ile hastanın cerrahi öncesi göz ölçümleri yapılır. Cihaz gözün kornea yapısını, iris dokusunu, göz bebeği genişliğini, astigmatın derecesini, gözün ameliyattan sonra emetrop yani sıfır olması için en uygun lensin hangisi olduğunu, hangi aksla takılması gerektiğini belirler ve belleğine kaydeder, yani ameliyat planını yapar. Daha sonra bu görüntü ve bilgiler ameliyathanedeki dijital markera yüklenir.
40
Cerrah ameliyat yaparken mikroskopta ameliyat kesisini, hangi eksenden, hangi açıyla, hangi uzunlukta yapacağını, göz içi lensin hangi aksa yerleştirilmesi gerektiğini görür ve en doğru ameliyatı güvenle yapar.
GÖZ SAĞLIĞI
A’DAN Z’YE KONTAKT LENS Siz de gözlük kullanmak yerine kontakt lensleri tercih edenlerdenseniz, kontakt lensler hakkında bilmek istediğiniz her şeyi bu yazıda sizler için derledik.
42
Kontakt lensler hakkında yeterince özenli misiniz? Görmeyi kaliteli kılan, optik, estetik ve tedavi amaçla kullanılabilen kontakt lensler, gözlüğün pratik bir alternatifi. Gözün önemli ve değerli dokuları ile sürekli temas halinde olan kontakt lensleri sizler için enine boyuna inceledik. Vücudumuzun en kıymetli organı olan gözlerimiz, çeşitli sebeplerden doğan görme kusurlarında yardıma ihtiyaç duyabiliyor. Bu görme kusurları için üretilen çözümlerden biri olan kontakt lensler gözlük kullanmak istemeyen kişiler için en ideal çözüm… Kontakt lensleri, gözünüzle uyum sağladığı takdirde göz kusurlarını giderici, ileri teknoloji ürünü bir protez olarak tanımlayabiliriz. Sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi kontakt lensleri de doktor önerisi ışığında kullanmanız büyük önem arz ediyor. Zira, kendini dış etkilerden koruyacak savunma sistemleri ile donatılmış vücudunuz, yanlış kullanım halinde lensi yabancı bir cisim olarak algılayıp alerjik reaksiyon gösterebilir. Hatta bu tür yanlış kullanımların yol açtığı ciddi vakalarda gözünüzdeki bazı direnç noktaları çözülerek, gözün tıbbi müdahale gerektirecek şekilde zarar görmesine neden olabilir.
GÖZÜNÜZ İÇİN EN UYGUN KONTAKT LENSİ NASIL BELİRLEYECEKSİNİZ? Bu konuda birincil ve en önemli nokta doktor muayenesi ve denetimidir. Gözün tüm özellikleri hakkında aldıkları bilgiler ışığında gözünüzü muayene eden doktorunuzun size en doğru çözümü sunacağını unutmayın. Göz komplike ve hassas bir organ olduğundan, gözünüzle ilgili optik sorunlara eşlik edebilecek tüm problemlerin belirlenmesi son derece önemlidir. Bu yüzden de doktorunuzun gerçekleştireceği kapsamlı muayene, doğru lens seçiminde size oldukça yardımcı olur.
KONTAKT LENS MUAYENESİNİN BAŞLICA ADIMLARI İlk adım olarak doktorunuz tarafından uygulanacak tam bir göz analizi yapılır. Bu analiz neticesinde gözünüze en uygun kontakt lensin seçimi ve uygulaması gerçekleştirilir. Seçilen lensin göz üzerindeki duruşu ve
hareketi gibi teknik kontrolleri yapıldıktan sonra doktorunuz tarafından verilecek takma, çıkarma ve temizleme ile ilgili bilgilerin ardından reçetelendirilmesi yapılır.
KONTAKT LENS KULLANIMINDA EĞİTİM ÖNEMLİ
Her göz kendine has özelliklere sahip olduğundan göze uyum sağlaması gereken her kontakt lensin de farklı özellikleri olmak zorundadır. Bu özelliklerden ilki, kontakt lensin iç yüz eğimidir. Lensin iç yüz eğimi, gözün kornea tabakasının eğimi ile birebir uyumlu olmalıdır. Bunun yanında, üretildiği materyalin önemi de büyüktür. Kullanılan materyaller, lensin oksijen geçirgenliği, su tutuculuğu ve yüzey kirlenmesi gibi hususlarda önemli rol sahibidir. Göz, vücuttaki çoğu organ gibi nefes alır. Bu yüzden kullanılan materyalin oksijen geçirgenliğinin yeterli olması gerekir. Kullanılan materyal bu özellikleri taşımıyorsa, göz dokusunun zedelenmesi neticesinde enfeksiyon gibi riskli semptomlar görülebilir.
Kontakt lens kullanımı görme kalitesini yükseltip konfor sağladığı kadar, yanlış kullanım halinde göz sağlığınızı da tehdit edebilir.
REÇETESİZ LENS KULLANIMININ RİSKLERİ Son derece ince detaylara dayalı bir konu olan lensler asla reçetesiz olarak tercih edilmemelidir. Toplumumuzda sıkça rastlanan bu uygulama, ciddi riskleri beraberinde getirerek göz sağlığını tehdit eder. Özellikle gençler renkli kontakt lenslere reçetesiz olarak kolayca ulaşabiliyorlar, küpe veya toka gibi aksesuar amaçlı olarak kullanabiliyorlar. Dış etmenlere karşı neredeyse vücudun en hassas organı olan göz için azami derecede dikkat gösterilmesi gereken bu konuda ebeveynlerin doğru yönlendirmeleri oldukça önemli. Reçetesiz kullanılan lensler satın alındığında hiçbir kullanım önerisi olmaksızın elinize ulaşıyor ve bu da lenslerle havuza veya denize girmek, duş almak, hatta bir başkasıyla lens değişimi yapmak gibi bazı önemli yanlışları beraberinde getiriyor. Ayda bir değiştirilmesi gereken lenslerin, 6 ay ya da 1 sene boyunca kullanılabileceği gibi yanlış bir bilgi de bunlar arasında.
Kontakt lens kullanacaksanız, takma-çıkarma ve temizlik gibi temel uygulamaları tam olarak bilmeniz gerekir. Muayene ve ilk uygulamadan sonra lens kullanımının tüm sorumluluğu artık size ait oluyor. Dolayısıyla göz sağlığınızı bilinçsizce olumsuz yönde etkilememek için titiz bir eğitim almanız şart. Bu konudaki en önemli nokta lenslerin bakım ve temizliğidir.
1.Adım: El Temizliği
2.Adım: Dikkatli Müdahale
Lenslere dokunmadan önce ellerinizi dikkatlice yıkadığınızdan emin olun. Lens kaplarını her gün sabunlu suyla yıkayıp açık havada kurutun. Ayrıca lenslerinizi ayda bir değiştirmeyi unutmayın. Bu, yıpranmaya bağlı oluşabilecek çatlaklara yerleşme riski bulunan mikroplara karşı etkili bir çözümdür.
3.Adım: Solüsyon
4.Adım: Doğru Saklama 43
RUTİN DOKTOR KONTROLÜ ÖNEMLİ Kontakt lensleri kullanırken, kullanmaya başladığınız günden itibaren maksimum düzeyde dikkat etmeniz gerekiyor. Fakat eğitimle kazanacağınız doğru müdahale teknikleri kadar rutin doktor kontrolleri de, zamanında yapılması gereken teşhisler açısından oldukça büyük önem taşıyor. Kontakt lens kullanımında doktor denetimi oldukça önemli bir yere sahiptir. Kontakt lensler gözlüklerin aksine gözle dinamik bir ilişki içerisindedir. Bu durum, kontakt lenslerin, göz yüzeyine ulaşan oksijen miktarında azalmaya, hatta mekanik etkilere bağlı uzun dönemde göz sinirlerinin iletim özelliklerini etkileyerek duyarsızlığa yol açabilir. İletim sinirlerinde ortaya çıkan sorunlar gözünüzdeki 44
problemleri geç fark etmenize, buna bağlı olarak teşhisin gecikmesine ve tedavi sürecinin olumsuz etkilenmesine de neden olabilir. Bu sebeple en az 6 ayda bir doktorunuza görünerek fark edemediğiniz, potansiyel risk taşıyan faktörleri yakalayabilirsiniz. Ayrıca kullanım hatalarınız varsa bunları fark etmeniz açısından da periyodik doktor muayeneleri oldukça önemlidir.
Gözünüzü riske atmayın, kontakt lenslerinizi ayda bir değiştirin Çevresel faktörlerle sürekli temas halinde olan gözleriniz için söz konusu olan riskler, kontakt lens kullanımına başlamanızdan itibaren lensleriniz için de geçerli oluyor. Fakat bu sorun periyodik lens değişimi ile ortadan kaldırılabiliyor. Lenslerinizi mutlaka önerilen süre içerisinde değiştirin. Kontakt lensler gözyaşı ve göz dokularıyla olduğu kadar toz ve ısı değişimi gibi dış faktörler ile de sürekli temas halindedirler. Zaman içerisinde gözyaşına ait protein ve musin gibi maddelerin yanı sıra bulunduğunuz ortamdaki tozların birikmesiyle lens yüzeyi bir tabakayla kaplanır. Değişen su oranı neticesinde oksijen geçirgenliği değişen lensler, hem sağlık açısından hem de görsel olarak verimliliğini kaybedebilir. Bu sorun, lenslerin ayda bir değişimi ile çözülebilir. Bu konuda ihmalden ya da masrafı azaltma çabasından uzak durun ve lenslerinizi mutlaka ayda bir değiştirin. Böylelikle göz sağlığınızı riske atabilecek alerji ya da enfeksiyon gibi sorunları engellemiş olursunuz.
“LENSLER İLE UYKU” YANLIŞI HAKKINDA Doktorunuz, muayene sonucunda size lens kullanımını uygun gördüğünde lenslerle uyunmaması konusunda mutlaka sizi bilgilendirecektir. Bu bilgilendirmenin dışına çıkmamanız göz sağlığınız açısından oldukça büyük bir önem arz eder. Uyku esnasında gözleriniz kapalı olduğundan, açık olduğu gündüz vaktindeki gibi kolaylıkla oksijen temin edemez ve oksijen basıncı düşer. Normal şartlarda göz dokuları bazal metabolizma evresindeki oksijen seviyesiyle yaşamsal fonksiyonlarını devam ettirebilirler. Lenslerle uyuduğunuzdaysa bu lensler korneanız ile havadaki oksijen arasında bir duvar oluştururlar ve üretildikleri materyalin gaz geçirgenliğiyle paralel olarak göz dokularınıza yeterince oksijenin ulaşmasını engelleyebilirler. Gözleriniz kapalıyken bu, çok daha büyük problemlere yol
açabilecek bir durumdur. Bu probleme bir çözüm niteliğinde üretilen, oksijen geçirgenliği arttırılmış son teknoloji ürünü, uyurken de takılabilen lensler hava geçirgenliği problemini büyük ölçüde çözse de kontakt lenslerin oluşturduğu mekanik travmanın olumsuz etkilerini çözebilmiş değil. Kontakt lens üreten firmaların kullandığı materyallerin farklılığına paralel olarak her lensin kendine has bir su tutma kapasitesi bulunur. Oksijen geçirgenliği faktörünün belirleyici öğesi olan lensin su içeriği, aynı zamanda materyalin yumuşaklığını da belirler. Her ne kadar bu güzel bir özellik olarak görünse de, zaman zaman eller veya su ile bulaşabilecek mikropların lensin üzerine kolayca yerleşmesine de zemin oluşturabilir.
LENSLER İLE HAVUZ, SAUNA YA DA DUŞA GİRMENİN SAKINCASI NEDİR? Çeşme ve havuz suları birçok koşula dayanıklı amip türü mikropları ihtiva ederler. Bu mikroplar, lensleriniz ile temas ettiği durumlarda (havuza, duşa ya da saunaya girdiğinizde) gözünüzde kendilerine uygun ortam bularak yerleşebilir ve tedaviye direnç gösteren türden bir enfeksiyona sebep olabilir. Bu durum, tedavi sürecinizi olumsuz yönde etkiler. Kısacası lenslerle havuza, duşa ya da saunaya girerseniz sorun yaşayabilirsiniz.
45
GÖZ SAĞLIĞI
Op.Dr. Kaan Günal Göz Hastalıkları Uzmanı
ROP PREMATÜRE RETİNOPATİSİ Tıbbın ilerlemesiyle beraber tanıştığımız hastalıklardan biri de prematüre retinopatisi, biz doktorların ve dolayısıyla anne-babaların kullandığı hastalığın İngilizce isminin baş harflerinden oluşan adıyla ROP. Tüp bebek teknolojisinin ilerlemesi ve yenidoğan yoğun bakım olanaklarının gelişmesiyle hayat serüvenine küvezde başlayan bebek sayısı her geçen gün artmakta ve prematüre retinopatisi görülme sıklığı buna bağlı olarak yükselmektedir. Anne karnında 3. haftada göz nüvesi şekillenmeye başlar ve hemen tüm gebelik boyunca gelişimini sürdürerek ancak doğuma 1-2 hafta kala damarsal gelişimini tamamlar. Henüz damarsal gelişim tamamlanmadan dış dünyayla tanışan bebeğin gözünde ROP gelişme riski vardır ve bu yönden takip edilmelidir.
Kimler risk altındadır ve mutlaka takip edilmelidir? 32 hafta ve daha düşük doğumlular 1500 gram ve daha düşük ağırlıklı bebekler Yoğun oksijen tedavisi görmüş olan bebekler Eşlik eden başka hastalıkları olan bebekler Çocuk doktoru tarafından riskli kabul edilen bebekler Retinal gelişimi göz doktoru tarafından takip edilen prematüre bebeklerde ROP hastalığı çeşitli bölgelere ve evrelere ayrılmıştır. Kabul edilen riskli gelişim aşamalarında bu sınıflandırmalar esas alınarak tedavi amaçlı uygulamalara başlanır. 46
Gözü bir fotoğraf makinesi gibi düşünecek olursak ROP hastalığında asıl etkilenen ve bizlerin retina olarak adlandırdığı kısım fotoğraf makinesinin film tabakasına denk düşmektedir. Damarsal gelişimini kısmen tamamlamış ancak bitirememiş olarak dünyaya gözlerini açan bebeğin bu eksik kısmı nasıl tamamlayacağı bir soru işareti olarak doktorların önünde durmaktadır. Yine tıbbi olanakların gelişmiş olmasıyla beraber retinal gelişim birçok prematüre bebekte sorunsuz tamamlanabilmektedir. Doktora düşen görev bu gelişimin tamamlanması sürecini takip etmek, görme fonksiyonunu bozacak herhangi bir değişiklik durumunda tedavi amaçlı girişimleri devreye sokmaktır.
Tedavi yöntemleri nelerdir? Lazer Fotokoagülasyon: Retinanın damarsal gelişimi tamamlanmamış bölgesi aslında görme fonksiyonu açısından birincil önleme sahip değildir. Aslında tamamlanmamış olarak kalsa çok büyük görme sorunlarına neden olmaz ancak vücut açısından işler böyle yürümemekte ve normal gelişim tamamlanamayınca vücut o bölgeyi “açık yara” gibi algılamakta ve başka damarsal gelişimlerle “iyileştirmeye” çalışmaktadır. Zaten sorun da bu aşamada ortaya çıkmakta ve o bölgeyi iyileştirmeye çalışırken asıl görme fonksiyonumuzu sağlayan ve 4. ayda oluşan kısmı tahrip etmekte ve körlüğe kadar giden tabloların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Lazer fotokoagülasyon ile vücudun o bölgeyi “açık yara” gibi algılaması engellenmektedir. Göz içi enjeksiyon (Anti Vegf): Son yıllarda başlayan ve istenmeyen damar oluşumlarını engelleyen ilaçların göz içine verilmesi yöntemidir. Bu tür uygulamalar umut vaat etmektedir.
DÜNYADAN HABER
PLASTİK POŞETE ” NON ” *
*Frans ızca’d a hayır anlamına g elir.
Fransız hükümeti plastik poşete “Hayır” dedi Fransız hükümeti çevre sağlığı konusunda örnek bir karara imza attı. Çevre kirliliğine yol açan plastik poşetlerin kullanımını 2016 yılına kadar yasaklayan Fransız hükümetinin verdiği karar ile tüketiciler plastik poşetlerin yerine yalnızca doğada yok olabilen ya da biyolojik olarak parçalanabilen torbaları kullanabilecekler.
Bu örnek çalışma Avrupa Parlamentosunu da harekete geçirdi. AB bünyesinde de plastik torbaların yasaklanması ile ilgili başka bir çalışmaya start verildi. Avrupa Parlamentosu, 2017 yılından başlayarak 2019 yılına kadar kademeli bir şekilde plastik torba kullanımının azaltılmasını hedefleyen bir çalışma planlıyor.
Çevre Bakanı Segolene Royal tarafından yapılan açıklamada, yaygın plastik poşet kullanımının çevreye büyük zarar verdiği ve bu yeni uygulamayla çevrenin korunmasının yanı sıra yeni istihdam alanlarının da yaratılacağı belirtildi.
Diğer ülkelerde de konuyla ilgili çalışmalar görüşülmeye başlandı. Tüm dünyada hızla yayılan bu proje, umarız ülkemizde de görüşülür ve çevreye ciddi anlamda zarar veren bu uygulamanın ülkemizde de yasaklanmasına karar verilir.
BM’den korkutan iklim raporu BM İklim Raporu’nda yer alan açıklamaya göre, tüm senaryolara göre 21. yüzyıl boyunca yüzey ısınmasının artacağı ve sera gazı salınımı hemen durdurulsa bile iklim değişikliği etkilerinin yüzyıllarca süreceği belirtildi. İnsan kaynaklı sera gazları salınımının, ekonomi ve nüfus yoğunluğundan kaynaklı olarak endüstri çağı öncesinden bu yana artmakla beraber şimdi en yüksek seviyelerde olduğunun vurgulandığı raporda, atmosferdeki karbondioksit, metan ve nitrikoksid birleşiminin son 800 bin yılın en yüksek seviyesinde olduğu kaydedildi.
GELECEKTEKİ RİSKLER Raporda, süren sera gazları salınımının iklimin tüm bileşenlerinde daha ileri düzeyde ısınma ve uzun süreli değişikliklere neden olarak geri dönüşü olmayan etkileri
olacağı, iklim değişikliğini yavaşlatmak için gaz salınımlarının sürekli ve sağlam bir şekilde düşürülmesi gerektiğinin altı çizildi. Tüm senaryolara göre 21. yüzyıl boyunca yüzey ısınmasının artmasının öngörüldüğü belirtilen raporda, “Muhtemelen sıcak dalgaları daha sık ve uzun süreli olacak, aşırı yağış vakaları yoğunlaşarak ve sıklaşarak birçok bölgede sürecek. Okyanuslar ısınmaya ve asitlenmeye, deniz seviyesi ise yükselmeye devam edecek. Sera gazı salınımı hemen durdurulsa bile iklim değişikliğinin etkileri yüzyıllarca sürecek” tespitlerine yer verildi. 47
GURME
10
SAĞLIKLI BİR DİYETİN ANAHTARI
KAHVALTILIK BESİN
Kış aylarında form korumak da neymiş demeyin. Günler çabucak geçiyor, bir bakmışsınız bahar ve yaz. Yazı formda karşılamak için az zamanda sıkı diyetler yapmak yerine şimdiden dikkat etmek daha mantıklı. Ancak diyet yapanlar gün boyunca aç hissetmenin ne demek olduğunu iyi bilirler. Bu nedenle güne en önemli öğün olan kahvaltıyla başlamanın yeri tartışılmaz. Çünkü kahvaltı hem gün boyu daha az acıkmanızı sağlayarak enerjinizi stabilize eder hem de metabolizma hızınızı arttırarak formunuzu korumanıza yardımcı olur. İşte kahvaltıda doğru beslenerek formunuzu korumanız için 10 öneri…
GREYFURT
1
Sizi anında uyandırıp güne hazırlayacak vitamin dolu lezzetli bir seçenekle başlayalım. Turunçgillerin belki de en faydalı üyesi greyfurdun yarısı bile sizi sabah saatleri boyunca tıka basa doymuş hissettirebilir. Özellikle de yanında bir dilim kızarmış ekmek ya da bir avuç tahıllı gevrek ile tüketirseniz.
48
AZ YAĞLI YOĞURTLAR
2
Damak tadınıza uygun birçok çeşidi bulunan az yağlı yoğurtlar besleyici ve tok tutucu harika bir kahvaltının anahtarıdır. Geceden buzluğa koyup donmuş olarak tüketebileceğiniz gibi biraz tahıl gevreğiyle karıştırarak uzun süre tok kalabileceğiniz lezzetli mi lezzetli bir seçeneğe de dönüştürebilirsiniz. Üstelik küçük paketli yoğurtlar kolay taşınabilir ve ara öğünler için birebirdirler.
3 ÇAY
Kahve sevmiyorsanız, sabahları mutlaka çay için. Kahveye göre daha az kafeine sahiptir ve susuzluğu gidermede kahveden daha iyidir. Beyaz, siyah ya da yeşil çay. Üçü de bağışıklık sisteminizi güçlendirecek antioksidanlar içerir. Yine de yeşil çay içlerinde en sağlıklı olanı. Araştırma sonuçları günde iki ya da üç fincan yeşil çayın metabolizmayı hızlandırdığını ve daha hızlı kilo vermeyi sağladığını ortaya koyuyor. Beş fincandan fazlasının zararlı olduğunu da ekleyelim.
49
4
KIRMIZI MEYVELER
Güne vitamin ve antioksidan deposu meyvelerle harika bir başlangıç yapabilirsiniz. Her sabah bir avuç dolusu kırmızı meyveyi ister olduğu gibi tüketin isterseniz süt ya da az yağlı yoğurtla zenginleştirdiğiniz gevreklerinizde kullanın.
MUZ Kim muzu sevmez ki? Sabah uyandığınızda keyifle yiyeceğiniz bu vitamin ve potasyum deposunun besin değerleri hayli yüksek. İster tahıl gevreğinizle tüketin ister bir kızarmış ekmekle. Hatta kahvaltıda tek başına yeseniz dahi sizi uzun süre tok tutar. Dahası, istediğiniz yere götürüp ara öğünlerinizde de tüketebilirsiniz. Ancak günde bir taneden fazla yememeye özen gösterin.
6
50
5 7
TÜRK KAHVALTISI
YULAF EZMESİ
Taze peynir, zeytin, salatalık ve domatesten oluşan hafif bir Türk kahvaltısı sizi öğle yemeğine kadar tok tutabilir. Biliyoruz domates mevsimi değil. O nedenle yazın derin dondurucuda sakladığınız, dalından koptuğu kadar taze ve lezzetli domatesleri kışın kahvaltılarda tüketebilirsiniz. Bu menüye bir tane de haşlanmış yumurta eklerseniz hem protein ihtiyacınızı karşılamış hem de tokluk sürenizi uzatmış olursunuz.
Yulaf ezmesi de sizi öğle yemeğine kadar tok tutabilecek seçeneklerden biri. Üstelik soğuk sütle karıştırılmış tam tahıllı gevreklerin aksine yulaf ezmesi sıcak da tüketilebiliyor. Özellikle bu soğuk kış aylarında güne başlangıcınızı sımsıcak hale getirebilir. Şeker yerine alternatif olarak besin değeri yüksek kuru meyvelerle yulaf ezmenizi zenginleştirin ve üzerine biraz da bal ekleyin. Ancak günlük ideal porsiyonun dışına çıkmayın.
8
AZ YAĞLI SÜT
Hepimiz kalsiyum ve D vitaminine ihtiyaç duyarız ve sütte bu ikisinden bolca var. Fakat tam yağlı sütler fazla kalorili. Onların yerine az yağlı sütleri tercih edebilirsiniz. Tam tahıllı gevreğinizin ya da yulaf lapanızın üstüne koyabilirsiniz veya kızarmış ekmeğinizin yanında 1 bardak içebilirsiniz. Vitamin, mineral ve posadan zengin olan bademle birlikte tüketirseniz tok kalmanın yanı sıra kalp sağlığını koruyan omega-3 yağ asitlerini de günlük olarak almış olursunuz. Badem sevmiyorsanız biraz tarçınla sütünüzü hafif tatlandırabilir, kan şekerinizi ve iştahınızı kontrol altına alabilirsiniz.
9
10
KIZARMIŞ EKMEK
KİVİ
Kızarmış ekmek çoğumuzun neredeyse her sabah yediği keyifli bir kahvaltılık. Tam tahıllı ekmekleri seçerseniz içerisindeki lifler sayesinde uzun süre tok kalabilirsiniz. İster biraz tereyağıyla tatlandırın, isterseniz çaya batırarak yiyin. Her şekilde sabah kahvaltısını leziz kılabilecek en iyi seçeneklerden biridir o.
Bu küçük tüylü meyvenin her birinde 65 miligram C vitamini bulunur ve bu miktar portakala eşdeğerdir. Bakır ve potasyum açısından zengin olan kivi, muzdan daha fazla lif içerir. Bu da sindirim sisteminiz için iyi haber demek. Kivi ekşi tatlı bir meyvedir ama daha da tatlandırmak isterseniz çilek, muz, smoothie ya da meyve salatasıyla birlikte de deneyebilirsiniz.
51
GURME
HOMEROS’UN ALTIN SIVISI
ÖLÜMSÜZ LEZZET Sadece kokusu bile sizi alıp, masmavi Ege kıyılarında huzurlu bir yolculuğa çıkarabilir. Bir damlasının damağınızda bıraktığı o eşsiz ve yoğun tat, dokunduğu her şeye hem lezzet hem de şifa veren bu mucizevi sıvının sihirli bir dokunuşu âdeta...
52
53
Altın Sıvı’nın Sihri Binlerce yıl ötesinden süzülüp gelen, damaklara lezzet, insanlığa sağlık ve güzellik veren bir tat zeytinyağı. Anadolu’da doğup Akdeniz’de serpilen, dünyaya kendine âşık eden, kralların baş tacı, antik medeniyetlerin kutsal meyvesi, zaferin, aklın, barışın ve bereketin sembolü zeytinin özü. Dünyanın en eski tarım ürünlerinden zeytinin, sofralarda, kozmetikte, sağlıkta, temizlikte tüm cömertliğiyle özünü hayatımıza sunuşunun öyküsü bu. Akdeniz ve Ege uygarlıkları denince ilk akla gelenlerdendir zeytin. Ilık ve hafif rüzgârlı yerleri sevdiği için bu topraklarda kurulan medeniyetlerin ayrılmaz parçasıdır. Hâlbuki zeytin ağacının en alt türüne rastlanılan Hatay, Kahramanmaraş, Antep ve Mardin’i içine alan Anadolu toprakları esasen zeytinin anavatanıdır. Zeytinin Batı Anadolu, Ege adaları, Akdeniz kıyıları, Kuzey Afrika ve Amerika’ya uzanan serüveni, doğuda Irak ve İran üzerinden Orta Asya’ya kadar devam eder. Zeytin yetiştiriciliği ilk çağlarda başladığı için “zeytin bütün ağaçların ilkidir” denir. Ege’deki Santorini Adası’nda bulunan 39 bin yıllık zeytin yaprağı fosili bunu kanıtlar nitelikte. Zeytinyağı üretiminin ise 6 bin yıl öncesine dayandığı düşünülüyor. Eski çağlarda en önemli gıdalardan biri olan zeytinyağının yayılmasında eski Yunan medeniyetlerinden Giritlilerin rolü yadsınamaz. Zira sahip oldukları ticari filolarla taşıdıkları “Pithoi” adı verdikleri küplerle zeytinyağını Akdeniz kavimlerine tanıtmışlar. Belki bu yüzden zeytinyağı, Anadolu’dan ziyade Ege ve Akdeniz’in değeri olarak bilinir. Zeytin ve zeytinyağı o denli önem kazanır ki bunun ticaretini yapan medeniyetlere bereket ve refah getirir. Öyle ki antik Yunan şair Homeros zeytinyağı için “altın sıvı” der. Bu benzetme yalnızca rengi, mutfaktaki yeri ve ekonomik değerine atıf değildir elbette. O dönemlerde toplumsal yaşamın birçok alanında kendine yer bulan zeytinyağı, ilaç yapımında ve dini seremonilerde kullanılır. Gençlik, güç ve güzellik kaynağı olduğu için olimpiyat atletleri törenle vücutlarına zeytinyağı sürer. Şampiyonların başına zeytin dalından yapılmış taç takılır, zeytinyağı dolu kupalar verilir.
54
Zeytine duyulan sevgi ve saygı da had safhadadır. Eski Yunanlılar ve Romalılar ancak iyi ve dürüst insanların zeytin toplamalarına izin verirler. Her insan zeytinliklere giremez, zeytin ağacına zarar verenler sürgüne gönderilir ya da öldürülür.
ZEYTUNİ KOKULAR YÜKSELİYOR Oldukça yavaş büyür zeytin ağacı; ömrü de uzun olur. Öyle zeytin ağaçları vardır ki iki bin yıldır ayaktadır. Gövdesi çürümeye dayanıklıdır. Ömrünü tamamlasa bile köklerinden yeni filizler fışkırır. Bu nedenledir ki ona mitoloji ve botanikte “ölümsüz ağaç” derler. Ve yine aynı sebepten barışı olduğu kadar bereketi de simgeler zeytin ağacı. Öyle bereketlidir ki ağırlığının yarıya yakını olan yağı paylaşır bizimle. Nazlıdır. Bir yıl az, bir yıl bol ürün verir. Bir kısmı sofralara bir kısmı da yağından ayrılacağı tesislere gider. Zeytinyağının serüveni zeytin ağaçlarının ilkbaharda çiçeklenmesiyle başlar. Birkaç ay sonra çekirdekler sertleşir, meyveler olgunlaşır. Sonbaharda rengi yeşilden mora ve giderek siyaha döner. Hasat zamanı gelmiştir. İstenen aromaya göre hangi renk arzu ediliyorsa o dönemde toplanır zeytinler. Eylül sonundan Şubat’a kadarki hasat, üretimle eşzamanlıdır. Zira en kaliteli zeytinyağı, toplanan zeytinlerin fermante olmadan, bir an önce işlenmesiyle yapılabilir. Toplama dedik ama bu aşama es geçilmemelidir. Zeytinler kâh dalından tek tek kâh sırıklarla dallara dikkatle vurulup silkelenir, yere serilen yaygı ya da ağların üzerinden toplanır. Modern tarımda makinelerle sarsılan ağaçların meyveleri yerden emici cihazlarla toplanır. Zeytinlerin zarar görmemesi için gösterilen bu özen taşınma sırasında da devam eder; türlerine göre ayrılan zeytinler kasalar ya da keten torbalarla yağhaneye götürülür. Yetiştirilmesinden toplanıp işlenmesine kadar binlerce yılın birikimini günümüze taşıyan zeytinyağının hası hâlâ ilk çağlardaki mantığa uygun şekilde yapılır. Elbette birkaç farkla: Artık zeytinler o dönemlerdeki gibi ayaklarla, taşlar arasında ya da Arşimet vidasıyla ezilmez. Yapraklarından ayrılan ve yıkanan zeytinler modern makinelerle hamur
kıvamına gelene dek ezilir; hamur sıkılır ve presten geçirilir. Binlerce yıl öncesinde olduğu gibi herhangi bir kimyasal işleme başvurmaksızın, soğuk suyla sıkılması işlemine “soğuk pres” denir. Makbul olan yağ ilk baskıda, sıcak suya maruz kalmadan üretilendir. Daha sonra aynı zeytin hamuru sıcak su verilerek bir kez daha sıkılabilir fakat “sıcak pres” adı verilen bu işlemle elde edilen yağ nefasetini önemli ölçüde yitirir ve tadı acılaşır. Dolayısıyla bu yöntem her damak zevkine hitap etmez. Pres sonrası posa ve şıra ayrılır. Hamur kıvamındaki posa, sabun yapımında kullanılmak üzere uzaklaştırılır. Şıra içindeki yağ ve zeytin meyvesinin suyu ayrıştırılır. Bir süre dinlendirilen ürün, cam şişelere alınır ve kapalı, ışıksız, serin bir yerde saklanır. Zeytinyağı, özel tasarımlı cam şişeleri ile her zaman göz doldurur.
Sofranıza Uzanan Lezzetli Yolculuk İklim, ekme, toplama, işleme dahil her şey, üretim sürecinin her aşaması zeytinyağının tadını etkiler. Kalitesine göre zeytinyağının üç çeşidi vardır. Doğal, Rafine ve Riviera... DOĞAL ZEYTİNYAĞI Herhangi bir kimyasal işlemden geçmeden, sadece yıkama, sızdırma, santrifüj ve filtrasyon gibi mekanik işlemler ile elde edilir. Berrak, yeşilden sarıya değişebilen renkli, kendine has nefis kokusu ve lezzetiyle zeytinin en doğal halinin korunduğu, gıda olarak tüketilebilen çeşittir. Renk tonu, üretim yerine göre değişir. Endülüs’te sarıya çalan doğal zeytinyağı, Toskana ve Ayvalık’ta yeşildir. Asit oranı düşük olduğunda “sızma” olarak adlandırılır. Zeytinyağı tutkunlarının favorisi olan sızma, kahvaltıda keyifle ekmeğin bandırıldığı, çiğ olarak salata, pişmiş sebze ve makarnalarda sos olarak kullanıldığı bir lezzet sunar. Asit orası nispeten yüksek olduğunda “naturel” adını alır. Tadı sızmaya oranla daha yoğundur. Kimyasal gübre, tarım ilacı kullanmadan yetiştirilen zeytinlerle yapılana ise “organik” denir. Bu türde zeytin bahçeleri fabrika ve otoyollardan uzaktadır. RAFİNE ZEYTİNYAĞI Asit oranı daha yüksek olan yağın yenilebilmesi için işlemden geçirilen çeşide Rafine zeytinyağı denir. Asit oranı sıfırlanır ancak üst sınıf zeytinyağlarını ayrıcalıklı kılan özelliklerinden de arındırılmış olur. Sarının değişik tonlarında rengi olan, ince, yemeklik yağ olarak kullanılır. RİVİERA TİPİ ZEYTİNYAĞI Bu iki tip yağın (%80 rafine, %20 doğal) harmanlanmasıyla da Riviera tipi zeytinyağı elde edilir. Yeşilden sarıya değişen renklerdeki bu tür, sıcak/soğuk yemeklerde ve kızartmalarda kullanılır. Özel olarak dengelenmiş ve hafifletilmiş lezzeti, zeytinyağının kendine has tadını ve kokusunu ağır bulanlar için vazgeçilmezdir. Özellikle kızartmalarda, duman çıkana dek birkaç kez kullanılabilecek kalitededir.
Z?
UNU BİLİYOR MUYD
başladığı ği ilk çağlarda ili ic tir tiş ye in Zeyt ilkidir” tün ağaçların için “zeytin bü ı’nda Ad Santorini as denir. Ege’deki ağı pr ya in yt yıllık ze bulunan 39 bin ytinyağı Ze . te lik te tlar ni fosili bunu kanı ne dayandığı 6 bin yıl öncesi üretiminin ise düşünülüyor. in “altın
iç eros zeytinyağı
Yunan şair Hom sıvı” der.
ancak iyi ve r ve Romalılar Eski Yunanlıla alarına am ın zeytin topl dürüst insanlar re le lik in yt er insan ze izin verirler. H nler re ve r ra za ağacına giremez, zeytin r. rülü erilir ya da öldü sürgüne gönd saç bu yana cilt ve Eski çağlardan ğu du ol li bir yeri bakımında önem ” olarak ri si ik ik ğı “gençl bilinen zeytinya adlandırılırdı. muşatmak ar ciltlerini yu Romalı kadınl altın sıvıyı slemek için bu ve saçlarını be inyağı, ze rçekten de yt kullanırlardı. Ge ları önler, ık kl şı rı ldığında kı düzenli kullanı , klinik vi eder. Dahası sivilceleri teda ı ışınlarından rl ra za n güneşi deneyler, cildi ve deri yağının tümör koruyan zeytin ğunu da ı koruyucu oldu kanserine karş kanıtlıyor.
55
HER DERDE DEVA
Hipokrat, zeytinyağını şifa verici olarak tavsiye eder. Modern tıbbın da kanıtladığı üzere bu doğal hazinenin, kanser, kalp-damar, bağırsak, diyabete kadar birçok hastalıkta koruyucu ve tedavi edici özelliği bulunur. Üstelik içerdiği linoloik asit ile anne sütündeki yağa eşdeğer tek nebati yağ olma özelliğini de taşır.
56
İçerdiği A, D, E ve K vitaminleriyle tam bir sağlık deposu. Kandaki kolesterolü azaltır, damar tıkanıklığı ve yüksek tansiyonu engeller. Kolay hazmedildiği için yemeklerden önce alındığında mideyi ülsere karşı koruyan, bağırsaklara zarar vermediği gibi safra kesesi rahatsızlıklarına da iyi gelen zeytinyağı, beyin gelişimini ve kemiklerin güçlenmesini de hızlandırır. Dünyada kalp hastalıklarının en az görüldüğü ülkeler, zeytinyağının yoğun olarak tüketildiği Akdeniz ülkeleri. Başta E vitamini olmak üzere çok sayıda antioksidan içeren zeytinyağı, hücreleri yeniler, doku ve organların yaşlanmasını geciktirir. Tüm bunlar gösteriyor ki uzun ve sağlıklı yaşamın bir sırrı da zeytinyağı.
Fotoğraftaki adam, saf haldeki taze zeytinyağını, kullanılabilecek kıvama gelmesi için büyük çömleklere dolduruyor. Yüzyıllardır değişmeyen bu yöntem, zeytinyağının doğru kıvamı yakalaması ve lezzetinin ortaya çıkması için çok önemli bir aşama olarak görülüyor. Çömleklerin, fazla ışık görmeyen bir yerde olması da yine önemli bir nokta.
57
SAĞLIK
GRİBİ BOZGUNA UĞRATIN Kış aylarının zayıf bünyeleri pusuda bekleyen tehlikesi grip, doğru önlemlerle güçlenen bağışıklık sisteminizin çetin kayalıklarıyla karşılaşabilir.
Kış aylarının en sık rastlanan hastalığıdır grip. Soğuk algınlığı ile karıştırıldığı için doğru bilinen yanlış tedavilerle hastalık süresi de uzayabilir. Hâlbuki sanıldığından daha tehlikelidir. Öyle ki sağlıklı erişkinlerde 100 bin vakada 2 ölüm görülür. Gribe neden olan virüsün alt edilmesi için bilinen bir tedavi olmasa da hastalıktan korunmak, hastalığın grip olduğunu fark edebilmek, tedaviye destek olacak yöntemleri bilmek önemli. Tüm bunlarla ilgili bilgileri bu yazıda sizler için derledik. Grip, çok kolay ve hızla bulaşan influenza adlı virüsün neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. Öksürük ve hapşırık ile etrafa saçılan damlacıkların hava yoluyla dağılması, hasta kişilere temas edilmesi ya da hasta kişilerin ağız-burun akıntılarıyla temas ettiği eşyalara dokunulması ile bulaşır. Ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtilerle başlayan grip, belirtilerin benzemesi nedeniyle soğuk algınlığı (nezle) ile karıştırılır. Hâlbuki soğuk algınlığı ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösterdiği için fazlaca halsizliğe yol açmaz ve yatak istirahatı gerektirmez.
58
Özellikle çocuklarda, yaşlılarda, kalp, akciğer, böbrek, diyabet gibi kronik hastalığı olanlarda çok daha ağır seyreden grip, ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlar doğurabilir. Gribin olumsuz etkileri açısından, sağlıklı bireylere oranla kardiyovasküler (kalp ve kan damarlarıyla ilgili) hastalığı olanlar 52 kat, pulmoner (akciğerlerle ilgili) hastalığı olanlar 120 kat, hem diyabet hem de kardiyovasküler hastalığı olanlar 241 kat daha fazla risk taşır. Grip hastalığına yakalanan 100 bin vakadan ikisi ise ölümle sonuçlanabilir. Bu nedenle gribi hafife almamak, tedavi ve istirahat dönemini uygun şekilde geçirmek gerekir.
Doğru Tanı, Doğru Tedavi GRİBİ NASIL TEDAVİ EDEBİLİRSİNİZ? Grip tedavisinde öncelikli olan ve hastalığı yenmede büyük rol oynayan konu tanıdır. Grip genellikle soğuk algınlığı ile karıştırıldığı için hastalığın grip olduğundan emin olmak gerekir. Sonrasında gribin değil belirtilerin tedavisi süreci başlar çünkü virüsün yok edilmesi için bilinen bir tedavi yöntemi yoktur. Yapılacak tek şey en belirgin sonuç olan ateşin düşürülmesi, burun akıntısı, halsizlik ve kırgınlığın giderilmesi şeklindedir ve yatak istirahatı önerilir. Gribe yakalananların aklına ilk gelen tedavi genellikle ilaç kullanımıdır. Fakat piyasadaki ilaçlar virüslerin çoğalma kabiliyetini kısıtlamaktan öteye geçemez. Virüs kaynaklı bu hastalık herhangi bir antibiyotikle tedavi edilemez. Çünkü antibiyotikler yalnızca bakteri kaynaklı rahatsızlıkların tedavisinde kullanılırlar. Gribe yakalandıysanız asıl önemli olan şey, doktorun tavsiye ettiği şekilde doğru ilaç kullanımı ve yatak istirahatıdır. Bu şekilde gribin ağır etkileri 7-10 gün içinde iyileşme gösterir. Hastalığın hafif etkileriyse 2 hafta boyunca devam edebilir. Belirtileri iyi tanır ve ilaç tedavisine erken başlarsanız iyileşme süresi 3-5 gün kadar kısalabilir.
GRİPTEN KURTULMAK İSTİYORSANIZ BUNLARA DİKKAT EDİN Öncelikle boğazınızın yumuşaması için bol miktarda ılık sıvı tüketmeye özen gösterin. Bu, yüksek ateşin sebep olabileceği tansiyon düzensizliklerini ve sıvı kaybını da büyük ölçüde önleyecektir. Tedavi sürecinde gerekli olan sağlıklı uyku için normalden daha yüksek yastıklar tercih edin. Bu, tıkalı olan solunum yollarınızın açık kalmasını ve daha rahat bir gece geçirmenizi sağlayacaktır. Burun delikleriniz tahriş olduysa ferahlatıcı merhemler kullanabilirsiniz. Solunumu rahatlatmak için burnunuzu düzenli olarak temizleyin ve salgıları yutmamaya özen gösterin.
GÜÇLÜ KALIN, GRİBİ BOZGUNA UĞRATIN! Eğer bağışıklık sisteminizi güçlendirir ve vücudunuzu zinde tutarsanız bu kış grip keyfinizi bozamaz. Bunun için öncelikle el temizliğinize özen gösterin. Grip, vücudunuza girmek için çoğunlukla ellerinizi kullanır çünkü eller fark etmesek de gün içinde virüs ve bakterileri vücuda taşır. Aslında gripten korunmak için yaşam biçiminizi gözden geçirmeniz gerekir. Dirençli bir bünyeye sahip olmak için düzenli spor, dengeli beslenme, yeterli ve düzenli bir uyku, içki ve sigaradan uzak durmak, mutlaka güneş görmek ve ağız bakımınıza özen göstermek şart. Mevsimine göre giyinmek ve bol sıvı tüketmek de ihmal edilmemeli.
Ayrıca C vitamini alımında doğru bilinen yanlışlardan uzak durun. Yapılan araştırmalarda grip ve nezle gibi hastalıklara yakalandıktan sonra aşırı miktarda C vitamini alımının hastalığın süresini kısaltmadığı, belirtilerin iyileşmesinde etkili olmadığı, hatta ishale yol açabildiği görülmüş. Burada önemli olan hastalık esnasında değil günlük yaşantınızda vücut direncinizi yüksek tutacak oranda alacağınız C vitamini miktarı.
59
MODA
MODA& DECO Sıra dışı ve sihirli dokunuşlara sahip tasarımların, göz dolduran detayların dünyasına hoş geldiniz. Bu sayımızda, moda ve dekorasyon dünyasının son trendlerinden en özel seçmeyi sunuyoruz. Modaya ve dekorasyona farklı bir bakış açısıyla yaklaşarak sizler için görülmemiş çizgileri keşfediyoruz.
60
SLOW FACTORY’DEN
OLAĞANÜSTÜ TASARIMLAR
Şehir ışıklarının dansını, Mars’ın merak uyandıran keşfini, uzay boşluğunun büyüleyici dokusunu ve Dünya’nın güzelliklerle dolu görüntülerini tarzınızda yaşatın. Slow Factory, yeni sezon tasarımlarında daha önce denenmemiş metotlarla modaya yepyeni bir soluk getiriyor. Bu özel tasarımlarda dünyaca ünlü şehirlerin uzaydan çekilmiş gece görüntüleri, Mars’ın keşfi esnasında kaydedilmiş en özel anlar, uzay boşluğundaki olağanüstü görüntüler ve Dünya’nın uzaydan çekilmiş fotoğrafları bulunuyor. Modanın her daim yeniliklere açık çizgisini bambaşka bir boyuta taşıyan bu tasarımlardan tarzınıza uygun olanı gardırobunuza ekleyerek stilinize bambaşka bir hava kazandırın. Koleksiyonun tamamı için bit.ly/SlowFct adresini ziyaret edebilirsiniz.
Modada Tabuları Yıkan Keşif Nervous Systems’in 3D yazıcıyla ürettiği ilk elbise Modern Sanatlar Müzesi koleksiyonuna katıldı. 3 boyutlu yazıcılarla üretilen bu özel elbise naylon temelli bir malzemeden üretiliyor ve kendine has 2,279 parça ve 3,316 adet küçük menteşeden oluşuyor. Her bir içerik kalıplamış bir mimariye sahip ve her biri elbisenin vücut hareketlerine en iyi şekilde uyum sağlaması için ortak tek bir parça gibi hareket ediyor. Elbisenin teknik özellikleri dikkatinizi çekmediyse Nervous Systems ve Kinematics işbirliğiyle hayata geçirilen bu projenin en heyecanlı kısmına geliyoruz. O da elbisenin neredeyse her türlü tasarıma uyum sağlayan bir yapıda olması. Geliştirilen bir uygulama ile elbiseyi dilediğiniz biçimde tasarlamanız mümkün. Web tabanlı bu uygulamada önce tasarladığınız elbisenin siluetini belirliyorsunuz. Daha sonra sıra elbisede kullanılacak malzemenin dokusunun seçimine geliyor. Bundan sonrasını Nervous System laboratuvarlarındaki becerikli 3 boyutlu yazıcılar hallediyor. Devrim niteliğindeki bu projeyi daha yakından incelemek için bit.ly/NS3Knm adresini ziyaret edebilirsiniz.
Şirin Birikimler Pandalar ve fillerden esinlenerek Loewe tarafından tasarlanan bu şirin mi şirin bozuk para çantaları ufak birikimlerinizi elinizin altında ve güvende tutacak. Üstelik her baktığınızda şirinlikleriyle içinizi ısıtacağına eminiz. Şirin cüzdan koleksiyonu için bit.ly/Lwbpc adresini ziyaret edebilirsiniz.
61
DEKORASYON
MODERN TASARIMLARLA DİNLENİN Farklı dekorasyon fikirlerinin ortaya çıkardığı, mekânlarınıza bambaşka bir hava katacak tasarımlarla dinlence çözümlerinizde yepyeni bir sayfa açın.
Dragnet Red 5, standart bir sandalye tasarımının dışında dayanıklı bir plastik malzeme kullanılarak tasarlanmış ağlara sahip. Oturduğunuz anda eşsiz bir derinlik hissi veriyor ve size özel bir alan yaratıyor. 62
Lolah Easy Arm Chair Lolah Easy Armchair, ferah mekânlarınızda tasarımıyla öne çıkacak ve ortamdaki derinlik hissini arttıracak endüstriyel ve modern bir tasarıma sahip. Gerek yapımında kullanılan malzemeler, gerekse renk seçimleriyle endüstriyel tasarıma da göz kırpan bir seçenek olarak dekorasyonunuzda fark yaratacak bir seçenek.
Kitaplar ait oldukları yere dönüyor Modern geometrik betimleme akımının dekorasyonla olan enfes birleşiminden doğan bu harika kitap tutucular, dekorasyonunuza felsefi esintiler katabilir.
Kangurudan al haberi Kanguruların yavrularını taşıdıkları keseleri bilmeyen yoktur. Hollandalı bir dekorasyon firması bu fikri evinize renk katacak bir çözüme dönüştürmeyi fazlasıyla başarmış görünüyor. Bu sevimli kanguru, dergi ve gazetelerinizi kesesinde saklayarak dekorasyonunuza bambaşka bir hava katarken düzenleme çözümlerinize de şirin bir katkıda bulunabilir.
63
TEKNOLOJİ
GECE GÖRÜŞLÜ KONTAKT LENSLER “Şu avcıların ve askerlerin kullandığı gece-görüş cihazları belki biraz daha küçülebilir. Mesela bir kontakt lens kadar olabilir.” Bu sözler oda sıcaklığında çalışabilen ilk tam spektrumlu kızılötesi ışık dedektörünü icat eden Michigan Üniversitesi araştırma görevlilerine ait. Anlaşılan o ki bu çılgın ekip gece görüş özelliği olan bir kontakt lens yapmakta oldukça kararlılar. Karbonun hafif ve çok güçlü bir formu olarak bilinen
Grafin maddesini çift katman halinde kullanarak oluşturdukları ışık sensörleri, kızılötesi ışın spektrumunun tamamını tespit edebiliyor. Sadece asker ya da avcılar için değil, tedavi sırasında bir doktorun da bu lensleri kullanarak sıfır riskle doğru noktayı tespit etmesi mümkün.
Şipşak Fotoğraf Devri Şimdi Cep Telefonlarında Yalnızca cep telefonunuzu yerleştirin ve saniyeler içinde fotoğrafınızın baskısına kavuşun. Günümüzde cep telefonu kameralarının analog ve digital fotoğraf makinelerinin kalitesini yakaladığı hatta geçtiği ortada. Fakat uzun süredir hasretle aradığımız Polaroid’in devrim niteliğindeki şipşak fotoğraf makinelerinin tadını hiç birinden alamıyorduk. Neyse ki dahiyane bir Fransız fikri olan Prynt imdadımıza yetişti. Tüm Android cihazlara ve iPhone’lara uyumlu bu harika alet her ne kadar telefon kılıflarının formunda tasarlanmış olsa da içerdiği teknoloji bakımından 64
türünün ilk örneği olduğu için biraz büyük. Dolayısıyla bir telefon kabından çok bir mini dock’u andırıyor. Boyutuna aldanmayın, zira konsept hali yalnızca bir fotoğraf kâğıdı saklayabiliyor. Bir fotoğrafı 50 saniyede hazır edebiliyorsa da 2015’in ilk çeyreğinde Kickstarter’da başlayacak projesiyle 30 adet fotoğraf kâğıdını saklama kapasitesine sahip olacak ve bir fotoğrafı 30 saniyede basabilecek.
Çift Ekran Teknolojili Akıllı Telefon Yotaphone İle Tanışın AMOLED ve e-ink display’in birlikteliğinden doğan bu çözüm yalnızca saate bakmak için harcadığınız şarjı size geri kazandırıyor. Rus Yota Devices firmasının sahibi Vlad Martynov, “Standart bir kullanıcı akıllı telefonunun ekranını günde en az 150 kez kullanıyor. Ne için mi?” diyor ve ekliyor “Çünkü ihtiyaç duydukları bildirimler ve diğer tüm bilgilendirici öğeler telefonlarının siyah ekranının içinde gizli.” Bu pil ömrü düşmanı alışkanlığa son veren çözüm Yota Devices’ın geliştirdiği çift ekran teknolojili akıllı telefon ile
geliyor. Ön ekranda AMOLED teknolojisinden faydalanan firma, telefonun arka kısmındaysa e-Reader’lardan aşina olduğumuz e-ink display teknolojisini kullanmış. Telefonunuzun ekranını kullanmadan saate, tarihe, hava durumuna ve bildirimlerinize bakma imkânı sunan bu teknoloji, pil ömrü sorununa kesin bir çözüm getirmese de epey tasarruflu ve kullanışlı görünüyor.
Cebinizde Yazıcılara Yer Açın Mobil ofis çalışmalarında devrim niteliğindeki bu minik yazıcı, kâğıdınızın üstünde gezinerek dokümanlarınızı kısa sürede hazır hale getiriyor. Mini Mobile Robotic Printer adı verilen bu cihaz imleç şekildeki tasarımıyla kolayca kâğıdınıza yerleşiyor. Yalnızca kâğıdın sol üst köşesine yerleştiğinden emin olun ve o tüm sevimliliğiyle işini yaparken siz kahvenizi yudumlayın. Saniyeler içinde dokümanınızı yüksek çözünürlüklü bir şekilde hazır hale
getiren bu cihaz içindeki özel kartuş sayesinde bin sayfa kâğıda kadar sorunsuz çalışabiliyor. Elbette şimdilik standart bir yazıcının hızında ve kalitesinde çalışmalar sunmuyor fakat acil doküman ihtiyaçlarınız için harika bir yol arkadaşı olduğu kesin.
Philips’ten İkisi Bir Arada Monitör Tasarımcılara müjdeli haber Philips’ten geldi. Özellikle grafik tasarımcıların sıklıkla ihtiyaç duyduğu iki ayrı monitör, Philips’in bu ihtiyacı düşünerek ürettiği yeni ikisi bir arada monitörle bir araya geliyor ve hem çalışma alanınızdan daha fazla verim almanızı hem de enerji tasarrufu yapmanızı sağlıyor. Bu monitör, tek bir panoramik monitör gibi çalışan iki 19 inçlik IPS LCD ekrana sahip. Üstelik bu iki monitöre iyi ayrı cihaz da bağlayabilirsiniz.
65
SPOR
VE İNSAN, BUZUN SİHRİYLE TANIŞIR…
66
Buza Dokunuş İlk patenciler, iki bin yıl önce özel bir biçim verip düz bir tabanın üzerine yerleştirdikleri sığır kemiklerini ince deri bağlarla ayaklarına bağlayan İskandinavyalılardı. Bu ilkel patenler, onların donmuş akarsular ve göller üzerinde kayarak hızla hareket etmelerini sağlardı. Sonraları kayma yüzeyi kemik yerine metal çubuktan yapılan patenler kullanılmaya başladı. Böylece insanoğlunun hayal gücü, buzun sihriyle buluşmuş oldu… Spor yapmak önemlidir ama hangi sporların yapılacağı yaşa bağlıdır. 54 yaşındaysanız futboldan elinizi ayağınızı çekmenizi öneririz. Ya da 30’lu yaşlarınızdaysanız, onca işin gücün arasında sıfırdan beyzbol öğrenmek zor olabilir. Ama herkes keyifli bir hafta sonu geçirmek için bir buz pistini ziyaret ederek birkaç saatliğine buz üstünde dans edebilir. Yani yaşınız kaç olursa olsun bu spor, amatör düzeyi baz alarak konuşacak olursak, boş vakitlerinizi değerlendirebileceğiniz kadar kolay. Elbette izlemesi daha güvenli ama hangimiz daha dengeli bir vücut ve güçlü bacak kasları istemeyiz ki? Buz pateni dendiğinde akla gelebilecek birçok kategori var. Artistik patinaj, artistik buz pateni ya da figür pateni bunlardan birkaçı. Müzik, dans ve sporu bir arada sunan ve estetik olarak izleyenlere âdeta bir ziyafet sunan bu zarif spor, tahmin edilenden daha fazla ilgi çekiyor. Son yıllarda uluslararası yarışmaların televizyondan naklen yayınlanmasıyla birlikte meraklılarının sayısının epey arttığını söylersek yanlış olmaz. 30 x 60 metrelik olimpik buz pistinde birbirinden yetenekli sporcuları seyretmek gerçekten de çok zevkli. Fakat sporcular için durum biraz farklı.
DİSİPLİN, DİSİPLİN VE DİSİPLİN Özellikle artistik buz pateni için profesyonel olarak hazırlanan sporcuları küçük yaştan itibaren uzun yıllar süren, zorlu ve disiplinli bir çalışma bekliyor. Neredeyse her gün yapılması gereken teknik antrenmanların yanı sıra, bir koreograf eşliğinde, seyircileri ve jüriyi etkileyecek bir program hazırlamanız şart. “Bunlar bizden geçti, bizim çocuk da zaten ya doktor olur ya mühendis” diyorsanız hobi olarak yapılması oldukça rahatlatıcı ve beden sağlığınız için de faydalı bir aktivite. Buna rağmen o kadar harekete mecaliniz yoksa ve boş vaktinizi değerlendirecek daha iyi bir şey bulamadıysanız buz pateni hakkında hazırladığımız bu yazıyı okuyarak, bu spor hakkında bilgi edinebilir, büyük bir keyifle televizyonun karşısında arkadaşlarınıza jürilik taslayabilirsiniz.
YALNIZCA MÜKEMMEL HAREKET KAZANIR Profesyonel buz pateninde kurallar karmaşık ve oldukça detaylı olsa da genel olarak yanlış ya da eksik yapılan hareketlerden puan kırmaya dayalı. Yaptığınız bir atlayıştan sonra buza elinizle dokunursanız, gereken
sayıda dönüş yapamazsanız ya da turu tamamlayamazsanız düşlediğiniz puanlara elveda diyebilirsiniz. Teknik ve artistik olmak üzere iki tür puanlama yapılır. Program ne kadar zor, figürler ne kadar belirgin ve kayma tekniği ne kadar iyiyse teknik puan o kadar yüksek olur. Kostüm ve müzik seçiminin yanı sıra müzikle olan uyum ise artistik puanı belirler. Artistik buz pateni yarışmaları, tekler ve çiftler kategorilerinde yapılıyor. Ayrıca bu spor dalı, Buz Dansı kategorisini de içeriyor. Türkiye, buz patenine pek de ilgili olmadığından, bugüne dek çiftler ve Buz Dansı yarışmaları yapılmamış.
TÜRKİYE VE BUZ PATENİ Türkiye’nin buz pateniyle tanışmasının hikâyeleri ilginç. İlk kez Kars ve Erzurum’da, doğa koşullarıyla savaşmak adına, ayakkabıya takılan patenler ulaşım aracı olarak kullanılmış. Eğlence amaçlı kullanıma bir örnek 1940’lı yıllarda Ankara’daki Gençlik Parkı’nın donan havuzundan geliyor. Fehmi Tekelioğlu ve amatör patenciler ilk buz pateni kulübünü kurmaya çalışmışlar ve çabalarının meyvelerini, 1968’de dernek olarak kurulan, 1971’de ise Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nün de onayıyla resmiyete kavuşan “Ankara Buz Pateni, Hokeyi ve Figür Pateni İhtisas Spor Kulübü” ile almışlar. 1972’de Ankara Belediyesi tarafından ilk yapay buz pistinin temeli atıldığında herkes epey heyecanlıymış. Tabii bu heyecan uzun sürmemiş; 1974’te yan tesislerin eksikliği sebebiyle buz pisti açılamamış ve Ankaralılar buz patenine yine hasret kalmışlar. Asıl başarılı girişim ise 16 Mayıs 1981’de Ankara Kurtuluş Parkı’nda 20 x 30 m ölçülerinde, özel teşebbüs tarafından yapılan “Atatürk Buz Pateni ve Spor Tesisleri” olmuş. Bunu Uludağ Fahri Otel’de yine özel teşebbüs tarafından hizmete sokulan küçük bir pist izlemiş. 1982’de özel bir şirket tarafından kurulan “Penguen Kapalı Buz Pateni Salonu” ile İstanbul’da daha büyük bir kitleye seslenilmiş. 1985 Ocak ayında 20 x 40 m ölçülerinde İstanbul’un en büyük buz pateni pisti olan Korukent Buz Pisti, üstü açık olarak hizmete girmiş. Ülkemizde olimpik (60 x 30 m) ölçülerdeki tek buz pisti 1989’da Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından “Belpa Kapalı Buz Pisti” adıyla açıldı. Aynı yıl İstanbul’da Galleria’da 450 m2’lik bir buz pisti daha hizmete girdi. Ayrıca İzmir Belediyesi tarafından açılan Buca Tesisleri’nde yapay bir pist kullanıma sunuldu. İzmit’te 1999’da Büyükşehir Belediyesi tarafından hizmete açılan Buz Pateni Pisti ise ülkemizin ikinci olimpik buz tesisi.
67
İZMİT’İN BUZDAKİ GURURU Çenesuyu bölgesinde bulunan tesis uzun yıllar bölge halkına hizmet etmesinin yanı sıra İzmit’te buz üzerinde yapılan sporların gelişimine büyük katkılarda bulunmuş. Örneğin, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Kâğıtspor Buz Hokeyi Kulübü Türkiye genelindeki müsabakalarda oldukça geniş bir galibiyet serisine sahip. Üstelik altyapıdan yetişen gençlerin sayısı da oldukça fazla ve uyandırdığı ilgi sayesinde bu sayı her geçen gün artıyor. Şehirde buz sporlarıyla ilgilenmek isteyen insanlara fırsat sunan tesis, uluslararası turnuvalara ev sahipliği yaparak bölge turizmine de hareketlilik getirirken, sporcular ve bu spora ilgi duyan vatandaşların farklı ülkelerden sporcularla buluşmasını da sağlıyor. Bir nevi İzmit’i dünyaya bağlayan buzdan bir köprü niteliğinde bu tesis. Kocaeli Olimpik Buz Pateni Pisti’nin çıkardığı en özel yeteneklerden biri de, Short Track Speed Skating dalında, yurt içinde ve dışındaki başarılarıyla göze çarpan Ersel Argun.
68
Buzun En Hızlı Çocuğu:
Ersel ARGUN
Yıllara dayanan çalışmasının ürünü olarak, buza olan merakını başarılarla süsleyen Ersel Argun’la buz sporları ve Short Track Speed Skating üzerine konuştuk. Nedir Short Track Speed Skating? İsminden de anlaşıldığı gibi Kısa Mesafe Sürat Patenidir. Belirli seriler halinde buzda yarıştığımız, bol heyecanlı ve süratli bir buz pateni branşıdır. Diğer buz sporlarından en belirgin farkı, kullanılan patenler ve kayış tekniği. Bu spor için özel olarak üretilen patenler ve geliştirilen kayış tekniği, buzda maksimum sürati yakalamamız için düşünülmüş. Bu sporu yapmak için belirli bir fiziksel yeterliliğe sahip olmak gerekiyor mu? Aslında belirli bir fiziksel kapasiteye ihtiyaç var denemez. Bu sporda dünyanın en başarılı ülkelerine baktığımızda bunların içinde Güney Kore ve Kanada var. Bu iki coğrafyadaki sporcuların fiziksel özellikleri büyük farklar gösteriyor. Kısacası, fiziksel özellikleri ne kadar farklı olsa da bu sporda bir sporcu için en önemli olan şey mental sağlamlık ve tekniktir. Bunların üstüne güç, dayanıklılık gibi faktörler de eklendiğinde başarılı olmamanız için bir sebep kalmıyor. Bu spora başlamak için belli bir yaş var mı? Buz sporlarına önem verilen ülkelerde bu spora başlama yaşı genelde 6’dır. Çeşitli oyunlar ile desteklenen başlangıç eğitiminde, yeni başlayanlar buzda kaymayı, paten üstündeki kabiliyetlerini geliştirmeyi öğreniyor. 8 yaşında ise branşını yapmaya başlayabiliyorlar. Siz bu spora nasıl başladınız? Bu spora ailemin isteği üzerine başladım. Aslında spora ilgim yoktu. Buz patenine gittiğimiz bir günde babam, oradaki sporcuları görerek başlamamı önerdi. O dönem yüzmeye de ilgi duyduğumdan ikisini birlikte götürdüm. Buz üzerinde kaymayı ve temel buz pateni tekniklerini öğrendikten sonra buz hokeyine yöneldim. Bir yandan yüzme konusunda da tekniğimi geliştiriyordum. Daha sonra antrenörlerim tek bir branşa yönelmemi istediler; ben de bu sporu tercih ettim.
“Buz pateni bana her zaman rakiplerime saygı duymayı öğretti.”
Bu spor size neler kazandırdı? Öncelikle her zaman rakiplerime saygı duymayı öğretti. Disiplini ve programlı çalışmanın önemini anladım.
Buz pateni konusunda gösterdiğim gelişimi saymıyorum, o doğal bir süreçti. Kocaeli Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda eğitim görüyorum. Bu spora başlayıp kendimi bu kadar geliştirmeseydim bu okulda olamazdım herhalde.
Sizce bu spor ülkemizde yeterince değer görüyor mu? Dünyada gerçekten çok ilgi gören bir branş ama ülkemizde yeni yeni gelişmeye başladığı için herkesten duyamazsınız. Yine de yarışmaların yapıldığı illere gittiğinizde ilgi gördüğünü anlıyorsunuz. Yurt içi ve yurt dışındaki yarışmalarda başarılı yarışlar çıkardığınızı biliyoruz. Bu turnuvalarda neler yaptınız? Bu sporu yurt dışında sürdürmek nasıl bir deneyim oldu? Evet, birçok yarışmaya katıldım ve Türkiye Şampiyonluğu gibi güzel dereceler aldım. Federasyon Kupası, Türkiye Kupası ve Palandöken Kupası da bunlardan birkaçı. Yurt dışında da çok yarışmaya katıldım. 2013’te Polonya’da yapılan Dünya Gençler Şampiyonası ve Romanya’da yapılan Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları’nda ülkemi temsil ettim. Bunun dışında, Prag, Viyana, Milan, Budapeşte ve Zagreb’te de çeşitli yarışmalarda ülkemi temsil ettim. Yurt dışında geçirdiğim bu zaman dilimi uğraştığım spor dalı için ufkumu açan bir deneyim oldu. Kültürel olarak da yeni şeyler keşfettim, yeni insanlar tanıdım, bilgi alışverişinde bulundum. Bu spora başladığım ilk gün böyle güzel fırsatlar yakalayabileceğimi tahmin bile edemezdim. 69
GEZİ
KEYİFLİ KIŞ TATİLİ ROTALARI Keyifli, sıcak yaz akşamlarının, kırmızının, sarının, kahverenginin dansıyla sarmalanmış sonbahar günlerinin ardından gelen kış, genelde hepimizde bir durgunluk yaratır. Öyle ki, tüm bir sene yerinde duramayanları evde film akşamları programlarken görebilirsiniz. Kimileri de kışı fırsat bilerek, mevsimin güzelleştirdiği yerlere seyahat ederler. Siz de kışın durduramadıklarındansanız, sizler için bu kışı çok farklı kılacak yurtiçi ve yurtdışı tatil rotalarını seçtik.
70
71
KARTAL KAYA Bolu
İster kayak meraklısı olun, isterse bir doğa aşığı. Bolu’nun 38km güneydoğusunda Köroğlu Dağları’nda yer alan, her türlü kar sporunun yapılabildiği, doğasıyla görenleri büyüleyen ve dört ay karla kaplı olan Kartalkaya, 2200 metre zirvesiyle gerçek bir kar tatiline dair ne varsa size sunmaya hazır. Aradığınız huzursa, çam ormanları ve üç metreyi bulan karın resmettiği manzarasının keyfini, şöminenin karşısında, elinizde sıcak bir içecekle çıkarabilirsiniz. Adrenalin arayanlardansanız, telesiyej, teleski ya da babylift ile kolayca ulaşılabilen ve birbirinden eğlenceli kar aktivitelerini gerçekleştirebileceğiniz pistler sizleri bekliyor. Bunun yanı sıra Kartalkaya, yanınızda mutlaka bir kamerayla gitmeniz gereken bir yer. Rehber eşliğindeki doğa gezilerinde ölümsüzleştirmeyi bekleyen anlar yaşayabilirsiniz. Birbirinden güzel otellerin parti ve etkinlikleriyle eğlenceli vakit geçirmek de mümkün. 72
Kartepe / Kocaeli
Uludağ / Bursa
Hititler, Frigler, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Kartepe, her türlü kış sporunun yapılabildiği, son yılların gözde kayak merkezi. Yanı başındaki Maşukiye’nin bol oksijenli ormanlık alanlarında doğa yürüyüşü keyfi, Alabalık Vadisi’nde lezzetli alabalıkların tadı da cabası. İster sucuk ekmek, isterse kokusunu metrelerce öteden alabileceğiniz tereyağlı kiremitte peynir, mantar ya da köfte ile şenlendirin damaklarınızı. Bu kış Kartepe’de, eşsiz manzaraya karşı şömine sıcağında sıcak şarap ya da çayınızı yudumlayıp tatilin tadını çıkarın.
Kayak denince akla gelen ilk yer Uludağ olmuştur yıllarca. Tutyeli Pisti gibi uzunluk ve altyapı bakımından kayak yapmaya oldukça elverişli bir imkâna sahip 2 bin 550 metre yükseklikteki Uludağ’da, çok sayıda otel ve kamuya ait misafirhane mevcut. İzleyenleri büyüleyen panoramik manzarası, havanın berrak olduğu zamanlarda görüş mesafesinin Gemlik Körfezi’ne kadar uzandığı harika bir görsel keyif sunuyor. Aralık ve Mart ayları arası ziyaret için en uygun zamanlar.
Aspen / Colorado, ABD
Saint Petersburg / Rusya
Aspen’in dünya jet sosyetesinin akın ettiğini, en lüks ve en pahalı kayak merkezlerinden biri olduğunu herkes bilir. Yine de onlarca özel uçağın inip kalktığı havaalanı, otelleri, kayak pistleri ve mağazalarıyla Aspen, para, pahalı ve lüks kavramlarınızı alt üst etmek üzere sizi bekliyor. Rocky Dağları arasına saklanmış bu doğa harikası kayak merkezi, 1350 metre yükseklikte, lüksü ve rahatlığı, sporu ve gece hayatını bir arada yaşatıyor. Bölgenin bitmek bilmeyen hareketliliğinden sıyrılıp rahatlamak isterseniz Gleenwood Springs ve Hot Sulphur Springs’deki termal banyolara gidebilirsiniz. Gurmeler için de bir cennet olan Aspen’de dünyaca ünlü şeflere ait 150 bar ve restoran var. Bu barlardan biri olan Grand Junction’da, Chardonnay veya Merlot üzümlerinden yapılan yerel şarapları tadabilirsiniz.
Çarlık Rusyası’nın başkenti St.Petersburg’da kendinizi birden Dostoyevski romanlarından birinin içinde bulacak, birbirinden farklı lezzetlerle tanışacak, fotoğraf makinenizi elinizden düşüremeyeceksiniz. Dünyaca ünlü Borsc çorbası, rus salatası, pek çok yemeğin yanında sos olarak servis edilen Smetana, lahanalı balık çorbası Shchi ve daha niceleri damaklarınızda unutulmayacak izler bırakmak için sizleri bekliyor. Tabii fotoğraf çekmekten sıkılır ve şehrin geniş caddelerindeki hayat dolu atmosferden sıyrılabilirseniz… St.Petersburg’da neredeyse her bina bir sanat eseri niteliğinde. Zaten burası dünyanın en çok müze bulunduran şehri. Kısacası bu kış St.Petersburg’u tercih edenler pek çok sihirli ana tanıklık edebilirler. 73
KIŞIN YAZI YAŞAMAK İSTEYENLER İÇİN ÖNERİLER Abu Dabi / Birleşik Arap Emirlikleri İster bütün gün tertemiz plajında güneşin ve yazda bıraktığınız sıcakların tadını çıkarın, isterseniz çıkın alışverişe, birbirinden değerli markaların dünyasında kaybolun. Biraz adrenalin depolamak isteyenlere ise dünyanın en hızlı rollercoaster’ına ev sahipliği yapan Ferrari World’ü tavsiye ederiz.
Gambiya / Batı Afrika
Goa / Hindistan
Yaz tatili anlayışınız egzotik öğeler üzerine kuruluysa bu yaz kaçırdığınız fırsatı kışın değerlendirin ve Gambiya’ya uçun. Gündüzleri sımsıcak kumların ve palmiye ağaçlarının eşlik ettiği masmavi denizinin tadını çıkarın; akşamsa kendinizi Başkent Banjul’un baş döndüren atmosferine bırakın.
Kuru, güneşli ve bunaltmayan sıcaklıkta bir tatil düşleyenler için Goa ölü sezonun en doğru yeri. Aslında Goa’nın en güzel yanı yapacak pek bir şeyin olmaması. Tatil günlerinizi buz gibi bir içecek eşliğinde kitap okuyarak geçirmek için ideal bir yer.
Antigua / Karayipler Antigua öyle bir ada ki, yılın her gününde ayrı bir plajını gezebilirsiniz. 365 tane plajında masmavi deniz, bembeyaz ve ipince bir kum ve güneş keyfi… Üstelik dalıştan rüzgâr sörfüne hatta deniz safarisine kadar birçok aktivite için de harika bir yer.
74
ORBİTA CAFE’DE Bİ’ KAHVE ALIR MISINIZ?
Çağın Göz Hastanesi’nin 3. katındayız.
GEZİ
76
İnka İmparatorluğu’nun dünya tarihine bıraktığı en harika miras olan Machu Picchu, yerel dilde “Tepeden Seyreden Dağ” anlamına geliyor. Duvar ustalığında dünyanın gördüğü en hünerli ellerle yükselen, hakkında birçok teori geliştirilen ve kimi zaman tartışmalara yol açan Machu Picchu’yu sizler için inceledik.
İnkaların modern dünyaya hediyesi Doksan beş yıl ayakta kalabilmesine rağmen dünyanın en gelişmiş medeniyetlerinden biri olan İnkalar, geride pek çok eser bıraktı. Ama bir tanesi var ki tarihi, mimarisi ve egzotik çevresiyle Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçildi: Machu Picchu. Colomb öncesi Amerika’daki en büyük imparatorluk olan İnka İmparatorluğu (1438 1533), Güney Amerika’nın batı sahili boyunca uzanan ve sınırları bugünkü birçok ülkeyi kapsayan bir alana kurulmuştu. Bilim, astronomi, tıp, mimari, sanat ve tarım gibi pek çok sahada ileri düzey bilgiye sahip olan medeniyet, İspanyolların Güney Amerika’yı işgali ile birlikte son buldu. Yerliler tarafından yerinin bilinmesine rağmen, 1911 yılında Amerikalı kaşif Hiram Bingham tarafından keşfedilene kadar dünyanın varlığından haberdar olmadığı Machu Picchu, 1532’deki İspanyol işgalinden zarar görmeden kurtulan belki de tek şehir. 2,430 metreyi bulan yüksekliği, dağlar ve geniş ormanlarla çevrili oluşu gibi nedenlerle şehrin fark edilmediği ve günümüze dek korunduğu düşünülüyor. Bunu destekleyen en önemli kanıt, İnkaların her yerleşim yerine inşa ettikleri ve İspanyolların her girdikleri şehirde tahrip ettikleri güneş saatinin hâlâ sağlam olması. Machu Picchu Güney Amerika’nın batısında, Peru topraklarında yer alıyor. Yerel dilde “Maçu Pikçu” olarak söylenen ve anlamı “tepeden seyreden eski dağ” olan Machu Picchu, And Dağları’nın zirvesinde, kutsal Urubamba Vadisi üzerinde, İnka İmparatorluğu’nun başkenti Cusco’ya 88 km mesafede tarihi bir yerleşim yeri.
1450 yılları civarında kurulan şehir, arkeologlara göre üç bölüm halinde inşa edilmiş: Kutsal Bölüm, Yerleşim Bölümü ve Soyluların Bölümü. Hepsinin ortak özelliği İnka mimarisinin şaheseri sayılabilecek özellikleri. İnkalar inşa ettikleri yapıların duvarlarını elle yontarak düzelttikleri taş tuğlalarla muntazam şekilde örmüş. Bu önemli çünkü çokgen taşlar örülürken herhangi bir harç kullanılmaması ve aralarına bir jiletin dahi giremeyeceği kadar mükemmel şekilde üst üste oturtulması görenleri şaşırtıyor. Bu durumla ilgili birçok teori geliştirilmiş ancak en hayret verici olanı dev altın aynalarla güneş ışınlarının lazer görevi görüp kayaların düzgün şekilde kesilmesi. Yapıların kapı ve pencerelerinin ikizkenar üçgen şeklinde ve içe doğru hafif eğik inşası ise Peru’nun yüksek sismik hareketliliğine karşı buldukları bir çözüm. Öyle ki İspanyolların nispeten daha az zarar görmüş İnka harabeleri üzerine inşa ettikleri yapılar depremde zarar görürken, onlar hâlâ ayakta. Tekerleği dahi keşfetmemiş olmalarına rağmen İnkaların ulaştığı bu yüksek mimari bilgi gerçekten etkileyici. Machu Picchu gibi yüksek bir araziye tekerlek olmaksızın, arkeolojik araştırmalarda başka yerlerden getirildiği kanıtlanan bazı taşların nasıl taşındığı ise muamma.
güneşin tam tepede oluşu ve gölge bırakmayışı bunu kanıtlıyor. Tarımsal dönemlerin de bu saate göre tayin edildiği düşünülüyor. Saat herhangi bir sapma olmaksızın İspanya’yı gösteriyor. Bu bir tesadüf mü yoksa kâhinliğe varacak astrolojik bir bilgi midir meçhul. İspanya demişken, yüzyıllar önceki istiladan dahi kurtulan bu saatin tepesinde küçük bir parçanın 2000 yılında bir reklam filmi çekiminde kırılmasının, modern dünyanın ayıbı olarak tarihe geçtiğinin altını çizelim. Üç Pencereli Oda ise aslında bir gözlem evi. Şehirdeki tek yuvarlak yapı olan bina, ay ve yıldız hareketlerini gözlemlemek için kurulmuş. Bunun nedeni astronomi ancak asıl neden ritüellerin tarihini belirlemek. Yerleşim bölgesi de, evler ve ambarlar arasındaki merdivenli dar sokaklarıyla arkeolojik birer hazine. Soyluların bölgesi ise bilgeler için inşa edilmiş. Buranın ritüeller için kullanıldığı düşünülüyor.
Mimarinin ilgi çekici bir diğer yanı suyun taşınması konusunda alışılagelmiş sadelik ve pratiklikten vazgeçilmesi. İnkalar su sesi ve görüntüsünü tasarım elemanı olarak ele aldıklarından, su olukları bazen oymalı taşlar ile süslenmiş, bazen de karmaşık taş kanallar ile bir sonraki çeşme ya da banyoya bağlanmış. Machu Picchu’da kutsal mekânlar da görülmeye değer. Güneş Saati ve Üç Pencereli Oda bunların en bilinenleri. Bu yapılar güneşe tapan İnkaların İnti adını verdikleri Güneş Tanrısı’na ithaf edilmiş. Güneş Saati astronomik bir saat ve takvim olarak kullanılmış; zira saat, kuzey yarımkürede kışın başladığına işaret eden Oğlak Dönencesi boyunca güneşi gösteriyor. Ekinoks zamanı öğlen saatinde 77
Ver elini Machu Picchu
Tarihin tozlu sayfalarını büyüleyici bir doğa manzarası eşliğinde karıştırmak isteyenler için Maccu Picchu’da ne yapılır, nereye nasıl gidilir sorularını tek tek yanıtlıyoruz.
78
Keşfedilecek Bir Dünya Harikası İnka İmparatorluğu’nun ekonomik temeli tarımdı. Bu nedenle tarımsal anlamda modern teknikleri bile gölgede bırakan tekniklere sahiptiler. Machu Picchu’nun taraçalı tarlaları görünüm ve tasarım açısından bunun sembolü. Dağın zirvesindeki kısıtlı ve dik bir alanı tarım arazisine çevirmek kolay olmasa gerek. Yamaçlara inşa edilen taraçalar taş duvarlarla desteklenmiş ve oluşan çukurlara verimli toprak doldurulmuş. Arazinin etkin kullanımı ve sulamanın kolay yapılmasını sağlayan taraçalar üzerinde bugün tarım yapılmıyor. Ancak bu tarlalar hâlâ birilerini doyuruyor: Lamalar. Bu yükseklikte lamaların bulunması ilginç gelebilir ama şehrin bu sakinleri doğal çim biçme makinesi görevi görmeleri için getirilmiş.
Tüm etkileyici yönleriyle Machu Picchu 1983’de UNESCO’nun Dünya Mirasları listesine girmekle kalmadı, 2007’de Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olarak da seçildi. Bu unvanlar sayesinde şehir Peru’nun en çok turist çeken, dolayısıyla döviz getiren mekânlarından biri. Hal böyle olunca yol, otel, teleferik, köprü yapımı Peru hükümetinin gündemine girmiş. Ancak bilim adamları, akademisyenler ve halkın tepkisiyle geri adım atılmış. Çünkü bu yatımlar daha çok ziyaretçi ve tarihi yapıların daha zarar görmesini sağlamanın yanında, toprak kayması riskini arttırdığı için doğal alanların da tahribi anlamına geliyor. Bu nedenle UNESCO, bu eşsiz tarihi şehri Tehlike Altındaki Dünya Mirası listesine almayı düşünüyor. Buna rağmen Machu Picchu’yu günde iki bine yakın turist ziyaret ediyor. Bu rakamın makul seviyelere çekilmesi için şehre yapılan turların bedeli 20 Amerikan dolarına çıkarılmış ancak bu bile ilgiyi azaltmamış. Şehre gitmek paradan daha fazlasını gerektiriyor. Sarp dağlar arasında kurulan raylı sistem, Cusco şehriyle Machu Picchu’yu bağlayan üç buçuk saatlik bir yolculuğa bağlı. Şehrin kâşifine ithafen Hiram Bingham adının verildiği tren, en konforlu yolculuk olanağını sağlıyor. Sabah 9’da yola çıkan tren, uzun ve keyifli bir kahvaltı keyfi sunuyor. Bu keyfin kaynağı sadece lezzetli yiyecekler değil, yol boyunca uzanan dağlar, Urubamba nehrinin azgın suları, köyler ve tarlalarda çalışan çiftçilerin oluşturduğu fotografik manzaralar. Aguas Calientes’te trenden inildikten sonra 15 dakikalık bir minibüs seferi, ziyaretçileri Machu Picchu’ya ulaştırıyor. Şehrin yeni kâşifleri olarak tarihe kısa birer seyahat yapanlar, akşam saatlerinde buradan ayrılıyorlar. Dönüşte onları yine gurmelerce hazırlanan bir akşam yemeği bekliyor.
gibi bir dağ zirvesi, maceranıza gölge düşürebilir. Hiram Bingham seferleri Pazar günleri hariç her gün yapılıyor. Ancak az önce bahsettiğimiz tüm o yolculuk lükslerinin bedeli 588 dolar. Buna Machu Picchu rehberi de dahil. Tek sorun, rehber turunun İngilizce ya da İspanyolca yapılması. 15 kişilik bir grup kurulduğunda, başka dillerde de rehberlik hizmeti veriliyor. Machu Picchu’nun varlığı bir asıra yakındır biliniyor ancak İnkaların yazılı bir dili olmadığı için şehrin hâlâ keşfedilmemiş sırları var. Buna ana yerleşimden uzak bir yere kurulma nedeni de dahil. Bunun ayrı bir gizem kattığı ve tüm görkemiyle And Dağları’nı süsleyen Machu Picchu, tarihi, mimarisi, nefes kesici ve akıllardan çıkmayacak manzarasıyla ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri. Emin olun başınızın dönmesi yalnızca iki bin küsur yüksekteki oksijen bolluğundan kaynaklanmayacak. Çünkü Machu Picchu kendi gibi ne kadar yüksek olursa olsun tüm beklentilerinizi karşılayacak.
Machu Picchu keyfini sürmeye devam etmek, ay ışığı altında tüm o güzelliklerin seyrine dalmak isteyenler şehrin hemen yanına kurulmuş otelden faydalanabiliyor. Bir gün yolunuz bu kayıp şehre düşer de otelde rezervasyon yaptırmadığınız halde treni ya da en yakın yerleşim yerine kalkan otobüsü kaçırırsanız, sizi pek hoş bir gece beklemiyor demektir. Zira elektriğin ve dolayısıyla ışıklandırmanın olmadığı buz 79
BİYOGRAFİ
DADA HAREKETİNİN KATALAN DEHASI
JOAN MIRÓ
80
Çok yönlü bir sanatçı Joan Miró’yu sıradan sanatçılardan ayıran bazı özellikleri vardı ki bunlar dönemin önde gelen sanatçılarıyla arasında büyük bir fark oluşturuyordu. Örneğin 1920’de ilk kez Paris’e gittiğinde tanıştığı Picasso’dan farklı olarak soyut kavramları çizgisellik yerine renklerin etkin kullanımına ağırlık vererek yorumluyordu. Ama en büyük özelliği resimle sınırlı kalmaması, seramik, heykel, grafik, fotoğraf ve kısa film gibi görsel sanatlarda da oldukça başarılı eserlere imza atmasıydı. 20 Nisan 1893’te Barselona’da dünyaya gelen Joan Miró Ferra, tutucu bir aileye sahipti ve değerlerine bağlı bir Katalan olarak yetiştirilmişti. Fakat küçük yaşta ilgi duymaya başladığı ressamlığı, 14 yaşında Barselona’daki La Lonja’s Escuela Superior de Artes Industriales y Bellas Artes (Güzel Sanatlar ve Endüstriyel Sanatlar Okulu)’nda geliştirmeye karar verdikten sonra pek çok değer yargısının değiştiğini söylemek mümkün. Burada geçirdiği üç yılın ardından, aynı kurumda memur olarak görev yapmaya başladı. Sanat çalışmalarını memuriyetin yoğun çalışma temposunda yürütemediğine karar verdikten sonra bu görevi bıraktı ve 1912-1915 yılları arasında Barselona’daki Francesc Gali’s Escola d’Art isimli sanat okuluna devam etti. Bir sanat galerisi sahibi olan José Dalmau’nun teşvik ve ısrarları sonucunda ilk sergisini 1918 yılında Barselona’da açtı. 1920’de ilk kez gittiği Paris’te çıktığı bir gezinti sırasında Pablo Picasso ile tanışan Miró, zamanının büyük bir bölümünü Paris’te geçirmeye karar verdi. Burada tanıştığı Max Jacob, Pierre Reverdy ve Tristan Tzara ile Dada hareketine katıldı. 1925’te Paris’teki Galeri Pierre’de açtığı ilk sergisi büyük bir sürrealist hareket olarak yankı buldu. Tüm bunların yanında İspanya’da devam eden iç savaş ister
istemez onu da etkiledi ve 1936’da İspanya’yı terk etmek zorunda kaldı. Memleketine olan sevgisini neredeyse her eserine yansıtan Miró, katalan köylüsüne adanmış nice eserini “öze dönüş” olarak nitelendirmiştir. İspanya’ya 1941’de geri dönen sanatçı, aynı tarihte New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nde ilk retrospektif sergisini açtı. Joan Miró’yu diğer sanatçılardan ayıran özelliklerinden birisi de tuval dışında birçok zeminde çalışıyor olmasıydı. Örneğin seramik alanında Josep Lloerns y Artigas’la birlikte çalıştı. Bunun yanında baskı alanında da epey faaliyet gösterdi. Öyle ki bu iki alanda yaklaşık dört sene çalıştı. 1954’deki Venedik Bienali’nde grafik dalında büyük ödüle layık görüldüğü çalışması 1955’te Kassel’de yapılan ilk Documanta Fuarına dahil edildi. Bundan üç yıl sonra Paris UNESCO Binası’ndaki eseri ile Uluslararası Guggenheim Ödülünü alan Miró, ertesi yıl tekrar resim yapmaya başladı. 1960 yılında ise yine farklı bir alan olan heykeltıraşlığa yöneldi. Miro’nun retrospektifleri, Paris, Musée National d’Art Moderne ve Grand Palais’de yer aldı. Miró, bugün dünyanın en prestijli futbol kulüplerinden biri olan Barcelona’nın amblemini de tasarlamıştır. Eserlerinin çoğunda “kadın, güneş ve kuş” üçlemesini barındıran sanatçı, geniş bir spektrumdaki sanat eserleri arşivine fotoğraf ve kısa metrajlı filmler de eklemiştir.
O üç çizgiyi çekince ruhum neşeye kavuştu. Bir kuş misali havalandım. Her tablosu 4 x 5 metre boyutunda bir triptik (yan yana ve birbiriyle ilişkili üç resmin oluşturduğu pano şeklindeki hareketli grup resim) oluşturan sanatçının en bilinen eserlerinden “Mavi” serisinde her bir tabloda, tabloların kenarlarına değmeyecek şekilde biri dikey biri yatay biri de çapraz olmak üzere üç çizgi bulunmaktaydı. Eseri görmeye gelenlere bu eserle alakalı şöyle bir açıklaması olmuştur: “Belki o 3 çizgiyi çekmek 10 dakikamı aldı. Ama ben onları aylarca, senelerce kurguladım... Ruhum çok kendini dinledi, içimde sıkıntının kara bulutları toplandı. Tansiyonum arttı, basınç altındaydım. O üç çizgiyi çekince ruhum neşeye kavuştu. Bir kuş misali havalandım.”
Görsel sanatın pek çok alanında dahiyane eserler yaratan, birçok sanatçıya farklı bir pencere açarak ilham kaynağı olan Juan Miró, 25 Aralık 1983’te İspanya’nın Palma de Mallorca şehrinde hayata veda etti. Onun geliştirdiği dağınık kolaj ve kompozisyon ile resim yeni bir hayat buldu. Gerçeküstü şiirselliği resimlerine
yansıttı. Çarpıtılan hayvansal formların şekilleri, organik şekiller ve garip geometrik inşayı rüya ikonları gibi resimlerine aktardı. Hayatı boyunca o kadar çok eser verdi ki, bugün herhangi bir yerden alacağınız bir modern resmin ona ait olma ihtimali çok yüksektir. 81
BİYOGRAFİ
MELODİLERİ RUHUNDA SAKLAYAN KADIN:
82
BİRSEN TEZER
Müzikal renk ve ahenk Bir biyografi yazısı yazıyor olsanız bile bir kadına asla yaşını sormamalısınız. Fakat Birsen Tezer öyle bir kadın ki, 49 yaşında doğmuş ve 49 yaşında ölecekmiş gibi geliyor insana. Eğer onu izleme fırsatı bulursanız bu cümlede ne anlatıldığını daha iyi anlayacaksınız. Müziği bambaşka bir renk tayfında yaşatmak üzere bir misyonu varmışçasına dokunuyor kanunun tellerine… Şarkılarının bazı bölümlerinde mikrofona iyice yaklaşarak küçük vokallerini enfes gamlarla süslüyor. Öyle ki bu vokaller duyduğunuz andan itibaren zihninizde sonsuz bir yankıya dönüşüyor. Tüm düşüncelerinizi ve hislerinizi tatlandırıyor bu yankılar... Birsen Tezer, olgun bir kadının dokunuşuyla yarattığı tüm güzelliklerini yansıtıyor sahnesinde. Bunun yanında dolu dolu ve her sanatçı gibi ilginç bir geçmişi de var elbette. Müzikle ortaokul yıllarında tanışan Birsen Tezer, 1982-1983 yıllarında katıldığı Milliyet Liseler Arası müzik yarışmalarından çeşitli dereceler elde ederek ayrılır. 1984 yılında eğitim hayatını müzik üzerinde devam ettirmeye karar verir ve İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı sınavlarına girer. Sınavlardan başarılı sonuçlar elde eder ve eğitime başlamaya hak kazanır. Kanunun eline ilk değişinin hikâyesi henüz bilinmese de şans eseri üzere olduğu biliniyor. Bu sürpriz karşılaşma üzerine öğretmeni Erol Deran’dan dersler almaya başlar. Müziği tamamıyla kendine yol kabul eden Birsen Tezer, mezuniyetinin ardından profesyonel müzik yaşantısına adım atar. İlk zamanlar gitar eşliğinde performansını sergiler fakat 1990 yılında enstrümantal olarak zenginleşmeye karar vererek bir grup oluşturur. Bu grup, İstanbul’un çeşitli mekânlarında kendi zevklerine uygun repertuarları içeren performanslar sergileyerek gelişimini sürdürür. Bu gelişim Birsen Tezer’i bambaşka bir fırsata doğru götürür. 1998 yılında Bülent Ortaçgil’in Light adlı albümünde yer alan Kimseye Anlatmadım isimli şarkıda Bülent Ortaçgil’e düet yapar ve artık Birsen Tezer de Ortaçgil şarkılarına eli değmiş bir kadın olur. Daha sonra yine Bülent Ortaçgil şarkılarından oluşan ve bir tribute albüm olan Şarkılar Bir Oyundur’da,
Çığlık Çığlığa adlı şarkıyı seslendirir. Bunun yanı sıra dönemin alternatif müziğine öncülük eden İlhan Şeşen ve Gürol Ağırbaş ile çalışmalar yapar ve İlhan Şeşen’in hazırladığı bir film müziğini seslendirir. Birsen Tezer’in müzikal geçmişi o kadar dolu ki ilk albümünü 2009 yılında çıkardığına çoğu insan inanmıyor. Fakat işin aslı şöyle: Yaklaşık on yıl süren ve müziğini farklı tatlarla buluştururken bir yandan da aradığı olgunluğun izini sürdüğü bir Bodrum macerasının ardından İstanbul’a dönen Birsen Tezer, yıllar boyu yaptığı çalışmalarının kazandırdığı birikimleri, sözel ve müzikal anlamda anlatmayı hedeflediği bir projeye imza atar. Cihan isimli ilk albümü 2009 yılında yayınlanır. Bu albümde kendi bestelerini hayata geçirirken bir yandan da Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, İlhan Şeşen ve Zafer Cınbıl’ın eserlerine de kendi özgün tarzını yansıtır. Yine bu albümde yer alan Aşk Bu Değil isimli şarkı dünyaca ünlü sanatçıların yer aldığı ve her sene büyük bir titizlikle hazırlanan Babylon Bar albümünde yer alır. Bülent Ortaçgil’in Sen albümündeki İstediğini Yap isimli şarkısına da vokalleriyle katkıda bulunan Tezer, Hüsnü Arkan’ın Solo isimli albümünde yer alan ve yayınlandığı günden bu yana müzik severler tarafından pek çok övgü dolu yorum alan Hoş Geldin isimli şarkıda Hüsnü Arkan ile bir düet gerçekleştirir.
Diskografi
Solo Albümleri 2009 / Cihan 2013 / İkinci Cihan Katkıda Bulunduğu Çalışmalar
1998
Kimseye Anlatmadım Bülent Ortaçgil ile düet
2000
Çığlık Çığlığa Bülent Ortaçgil için söylenmiş şarkılar
2010
Aşk Bu Değil Babylon Bar Vol:2
2011
Hoş Geldin Hüsnü Arkan ile düet
2012
Sevdanın Yolları Güvenç Dağüstün ile düet 83
BİYOGRAFİ
“Altı yaşımdayken bir kadın aşçı, yedi yaşımdayken Napolyon olmak isterdim. Ama seneler geçtikçe hırsım da büyüdü. Tek arzum Salvador Dali olmaktı ve bunu başardım.”
84
Düşleri tuval olan adam Ressam, illüstratör, heykeltıraş, tasarımcı, senarist ve bir aşık Salvador Dali... O bilinçaltına dalıp düşlerini, korkularını ve aşkını su yüzüne çıkaran, saatleri eğip büken, zürafaları yakan, filleri incecik bacaklarla yürüten bir rüya anlatıcısı. Salvador Dali ününü sürrealizmin akıllarda kalan yegâne temsilcisi olmasına değil, attığı her adımın, söylediği her sözün, hatta tüm yaşamının “gerçek üstü” olmasına borçlu. Amacı ise -sanıldığının aksineasi değil, farklı olmak. Bu yüzden de dikkat çekici bıyığını, kimse onu fark etmeden yanından geçip gitmesin diye bıraktığını söylüyor. Dali’nin farklı olma isteğinin kaynağı çocukluğuna kadar uzanıyor. 1904’de İspanya’nın Figueras kasabasında doğan ressam, babası ve abisinden sonra ailenin üçüncü Salvador’u. Abisinin ölümünden tam dokuz ay on gün sonra doğduğu ve ona ikizi kadar benzediği için ailesi Dali’nin ilk çocuklarının reenkarnasyonu olduğuna inanıyordu. İkinci oğullarını da kaybetmekten korktukları için evin hakimiyeti Salvador’a teslim edilmişti. O da bunu kullanıyor, histeri krizlerine giriyor, imparator kıyafetleriyle dolaşıyordu. Bunlar, kimliğini sorgulayan Salvador’un hayatı boyunca hissedeceği farklı olma arzusunun ilk kıvılcımlarıydı. Öte yandan, abisinin ölümünden dolayı suçluluk duyuyor, kendisi canlıyken, onun çürüyüp yok olduğu hissine kapılıyordu. Bu duygu sonraları sanatına tiksinme ve yitip gitmeyi simgeleyen böcekleri, ölüleri, uzuvları eksik bedenleri ve daha birçok rahatsız edici unsuru taşıdı. Bu yüzden, “resim yapmak kişiliğimin yalnızca ufak bir parçasıdır” diyerek, içinde psikanalizi barındıran, gerçekliğin kişisel yorumunu içeren sürrealizme ilgi duymaya başladı.
Yalnız sanata yaklaşımı değil, fiziksel görünümüyle de farklılaşmaya başlamıştı. 17. yüzyıl ressamlarından Velázquez’e öykünerek, kendisiyle özdeşleşen bıyıklarını bıraktı. Özgüveni daha da artan Dali, onu sınava tabi tutacak kişilerden daha bilgili olduğunu iddia ettiği için okuldan atıldı. Bir süre sonra sürrealizmin estetik yansımalarını taşıyan Picasso ile yolları kesişti ve onun etkisiyle eserlerinde kübizm ve dadaizm daha hissedilir oldu. Ancak Dali yalnızca yıkmayı değil, devrimlerin özünde var alan yıkıp yeniden inşa etmeyi arzuluyordu. “Sürrealizm yıkıcıdır, fakat yıktığı şey vizyonumuzu kısıtlayan kelepçelerdir” diyerek estetik ve form arayışını sürdürdü.
Yirmi beş yaşına geldiğinde hayatının dönüm noktası olabilecek üç olay yaşadı. Birincisi Buñuel ile birlikte, bir gözün usturayla kesildiği sahnesiyle hafızalara kazınan Bir Endülüs Köpeği adlı sürrealist filmi çekmesiydi. O
Bir sanatçı doğuyor Küçük yaşta resme olan yeteneğiyle dikkat çeken Dali, on yaşında Hasta Çocuk adlı ilk oto portresini yapmış, yirmili yaşlarına gelmeden Rönesans, realizm, empresyonizm ve fütürizmle tanışmıştı. Akademide öğrenciyken, kataloglardan gördüğü kübist eserlerden etkilenerek resmettiği eserlerle sükse yaptı. Bu akım Madrid’de henüz bilinmediğinden, Dali’nin farklılık arayışını tatmin etmişti. Sanatçı kısa zamanda Madrid, Barcelona ve Pittsburgh’daki sergilerle adını duyurdu. Entelektüel çevresi de genişliyordu. Yönetmen ve senarist Luis Buñuel’in yanı sıra şair, oyun yazarı, ressam ve müzisyen Federico García Lorca ile tanıştı.
dönemde sürrealizmin babası André Breton’un grubuna katılarak sürreal bir sanatçı olarak daha bir kabul gördü. Üçüncü ve en önemli dönüm noktası ise grup öncülerinden Paul Éluard’ın eşi Helena’ya taparcasına aşık olmasıydı. Evlilikle sonuçlanan bu aşk, Dali’ye hayat arkadaşının ötesinde, esin kaynağı, model ve bir menajer kazandıracaktı. Eşine “Gala” diye hitap eden Dali, onu defalarca resim ve heykel çalışmalarının süjesi yaptı.
85
86
Belleğin Azmi Sürrealizmi fırçasında daha ustalıkla yansıtan Dali, onu dünyaya tanıtan Belleğin Azmi adlı eserini bitirdiğinde yalnızca 27 yaşındaydı. Kumsalda eriyen cep saatlerini resmettiği eseri, yalnızca zamanın katı gerçekliğini eleştirmiyordu. Freudyen kavramlardan esinlenen asıl tema, bilinç açıkken bir anlam ifade eden zaman, saat gibi insan icatlarının, bilinçaltında -rüyadayken- etkisini nasıl yitirdiği idi. Dali sürrealizmin sembolü olan bu tabloyu, sıcakta eriyen peynirden esinlenerek yaptığını söylemişti.
87
” 88
Benimle deliler arasındaki tek fark, benim deli olmadığımdır
”
Görünmeyen Adam, Paranoyak Yüz, Başı Bulutlarla Dolu Adam ve Sonsuz Muamma gibi eserlerinde iyice ifşa ettiği kişisel yaklaşıma “Eleştirel Paranoya” adını verdi. “Bilinçaltının buyruklarını, hayallerini, uykuda gelen imge ve görüntüleri mümkün olduğunca esasa dokunmadan ve yargılamadan kaydeden bir otomattan ibaretim” dediği bu yaklaşımda bilinçli bir tercih vardı. Gerçekliğin dışında kullandığı tüm o imgelerini deli olduğu için değil, ruh hastalığının ya da esrikliğin dışavurumları olduğu için seçti. Dali tam da bu yüzden ona deli diyenlere “Benimle deliler arasındaki tek fark, benim deli olmadığımdır” demişti.
Salvador Dali yenileniyor Dali’nin şansı Amerika’da da yaver gitti ve eşinin de desteğiyle New York’ta ilk kişisel sergisini açtı. Bunu yine Amerika ve Avrupa’da birçok sergi izledi. Ancak İspanya İç Savaşı sırasında faşist Franco yönetimine yakın durduğu, ideolojik açıdan kendileriyle ters düştüğü, para ve şöhret düşkünü olduğu iddialarıyla Sürrealistler, estetikten ziyade siyasi sebeplerle onu aforoz etti. Bu ithamlarda gerçeklik payı olmasına rağmen, onun umurunda bile değildi. “Sürrealizm benim” diyerek bunu dile getiren Dali, Belleğin Azmi ve Büyük Mastürbatör gibi eserleriyle kendine özgü tarzını dünyanın saygın sanat çevrelerine çoktan kabul ettirmişti. Benliğin derinliklerine fazlasıyla ilgi duyan Dali 1938’de psikanalizde çığır açan, bilinçaltı teorileriyle dünyayı sarsan Freud ile tanıştı. İçgüdüsel olarak bilinçaltını dışa vuran ressam, Freud’u ilk okuduğunda ihtiyacı olan temeli bulmuştu. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını düşünen Dali, bu buluşmaya hayli önem verecek, Freud’un evinin önünde duran bir bisikletin üzerindeki salyangozu, muhteşem sarmal yapısıyla Freud’un kafasına, yani dehasına benzeterek, sembolizminin önemli bir parçası haline getirecekti. Mae West dudağı
Dali diğer sanat dallarında da kök salıyor İkinci Dünya Savaşı çıkınca Gala ile birlikte sekiz yıl yaşadıkları Amerika’ya giden Dali, sergileriyle büyük ilgi gördü. Ne var ki şaşırtıcı kişiliğiyle bazen eserlerinin önüne geçen ressam, konuşmacı olduğu bir sergide sahneye dalgıç elbisesi, bilardo istekası ve iki kurt köpeği ile çıkarak hayli konuşuldu. Ancak yaptığı her şeyi sembolize eden Dali’nin asıl amacı şovdan ziyade dinleyenlerin bilinçaltlarına çıktığı yolculuğu resmetmekti. Yeni Dünya macerası Dali’ye yeni ve farklı alanlarla uğraşma imkânı da verdi. Resimden sonra en çok ilgi duyduğu sinemaya kendini iyice kaptırdığı bu dönemde Charlie Chaplin ve Alfred Hitchcock gibi ustalarla tanıştı. Dali’yi rüyaların ressamı olarak tanımlayan Hitchcock, Spellbound filmindeki rüya sahnelerini ona tasarlattı. Walt Disney’in Destiny filminde dekor çalışmaları yapan Dali, çeşitli tiyatro ve bale gösterileri için dekor ve kostüm de hazırladı. Bununla yetinmeyen sanatçı, ünlü aktris Mae West’in dudaklarından esinlendiği koltuk, Istakoz Telefon gibi ilginç eşya tasarımları da yaptı. Bazı tablolarını ev eşyası olarak da yorumlayan Dali, bir tasarımında Çekmeceli Milo Venüs tablosundan esinlendi.
Dali sembolizminin, birbiriyle ilişkisiz gibi görünen imgeleri birleştiren bir yapbozu andırdığı aşikâr. O nedenle, bilinçaltını dışa vurmak için Yanan Zürafa eserindeki gibi vücudundan yarı açık çekmeceler çıkan insan figürleri kullanması, ince uzun bacaklı fillerle gizli tutkular, güç ve hakimiyeti simgelemesi; yumurtayla İsa’nın dirilişini, önceki hayatı, rahim içini, saflık ve mükemmelliği sembolize etmesi hiç de şaşırtıcı değil.
89
Dali Atomicus Resimlerine gerçeklik katmak için onları fotoğrafla da yorumlayan Dali, arka planda görünen Leda Atomica gibi atomik dönemindeki havada asılı kalma düşünü, Philippe Halsman’ın objektifiyle ölümsüzleştirdi.
90
4.Boyut’un Kurtarıcısı* Dali’nin resimlerinde birbiri ile ilgisiz görünen nesneler, sürreal ya da gerçeküstü diye betimlenen farklı konuları bir arada görebilmek mümkündür. Bunlar, ressamın hem uyku durumundaki bilinçaltının hem de içsel dünyasının sanatsal izdüşümüdür ve onu çok konuşulan ve tartışılan sanatçılardan yapan faktörlerdir. Resmettiği her şeyi âdeta 4.boyuttan tuvale damlatır gibi üretmiştir. 40’lı ve 50’li yıllar, Dali’nin nükleer mistisizm ve gelişen bilime olan tutkusunun had safhaya çıktığı bir dönemdi. Din, maneviyat, sezgi ve içe bakışın bileşimi olan mistisizmin yanı sıra deney ve gözlem yoluyla maddesel olguları sorgulayan bilimi, -tıpkı sürrealizm gibi- hayatın gizli kanunlarını açıklayan alanlar olarak görüyordu. Bilime ilgisi sayesinde tanıştığı Freud’dan sonra, Max Planck’ın kuantum teorisini araştırdı; Atomik Leda gibi eserlerin yaratım sürecinde matematikçi Prens Matila Ghyka ile çalıştı; atomun yapısını ortaya koyan Werner Heisenberg ve DNA’nın çifte sarmalını bulan James Watson’dan yararlandı. Neron’un Burnunun Yanında Maddenin Çözülmesi, Bir Kuğu Tüyünün Atom İçi Dengesi, Port Lligatlı Madonna, San Juan de la Cruz İsa’sı, Çarmıha Gerilme ve Son Akşam Yemeği bu dönemin gözde eserleri arasında yerini aldı. 60’lı ve 70’li yıllarda üç boyutlu bir uzay izlenimi sunmak için elle tutulabilir hissi yaratan stereoskopik ve holografik imgelerin yanı sıra optik yanılsamaları da tablolarına yansıttı. 80’ler ise Dali’nin klasizme dönüşüne sahne oldu. Elbette bu, Rönesans’ın altın oran yöntemini devam ettiren ama Dalivari
bir klasizm yorumuydu. Michelangelo, Raphael ve Velázquez, Dali’nin fırça vuruşlarında tekrar hayat buldu. Dali, kimliğini yansıtmak için kalemini de konuşturdu. 1919’da başladığı yazınsal üretimi, yaşamının son yıllarına dek devam etti; Salvador Dali’nin Gizli Yaşamı, Saklı Yüzler, Aşk ve Bellek, Mantıksızlığın Zaferi, Nasıl Dali Olunur, Gala’nın Akşam Yemeği, Gala’nın Şarapları gibi eserler verdi. Yaşlılığında, ellerindeki titreme ve güçsüzlük yüzünden fırçayı tutmakta dahi zorlanan Dali, 84 senelik hayatının son döneminde, tutkuyla sevdiği eşinin de ölümüyle, yaşama sevincini kaybetti. Hatta eşiyle uzun yıllar yaşadığı Pubol Şatosu’nda yangın çıkararak intihar girişiminde bulundu. Yine de sanatından kopamayan ressam, ölümüne dek GalaDali Vakfı, ona bağlı Dali Tiyatro-Müzesi ve iki müze-evin hazırlıklarıyla uğraştı. Kariyeri boyunca pek çok alanda binlerce esere imza atan Dali, 1989’daki ölümünden yıllar sonra bile kendine özgü anlatım biçimi, yenilikçiliği, sıra dışı kişiliği ve eşi Gala’ya duyduğu tutkulu aşkıyla hatırlanıyor.
Bir Kuğu Tüyünün Atom İçi Dengesi
Optik Yanılsama: Esfera
Moda ve mücevher tasarımına da merak salan Dali; Zamanın Gözü, Kraliyet Kalbi, Hayat Ağacı ve Belleğin Azmi gibi eserlerinde, düşlerini fırça yerine bu kez elmas, yakut, pırlanta, safir ve altınla gerçeğe dönüştürdü. Dali’nin eşine hediye etmek üzere tasarladığı ve Zamanın Gözü adını verdiği bu sıra dışı broşun 20 adet replikasından biri 2013’te 96 bin Euro’ya alıcı buldu. *Kurtarıcı: İspanyolca’da Salvador anlamına gelir. 91
OTOMOBİL
FÜTÜRİSTİK OTOMOBİLLER Şimdiden yarının ulaşımı için şekillenmeye başladılar, şimdiden herkesi çok heyecanlandırıyorlar ve onları kanlı canlı görmek için önümüzde en kötü ihtimalle 5 ya da 6 yıl var. Kimi çevreci teknolojileriyle, kimi üst düzey konforu hedefleyen özellikleriyle, kimi de daha fazla hız için öne çıkıyorlar.
Mercedes AMG Vision Gran Turismo
01
Bilim kurgu filmi için üretilmişe benzeyen bu otomobil aslında Playstation 4 için tasarlanmış bir sanal bir konsept. Fakat yine de yıllar sonra onu yollarda görme şansımız çok yüksek. Bu sanal otomobil, 585 beygirlik güç yaratan çift turbo şarjlı AMG V8 motora sahip.
92
Geleceği Günümüze Taşıyan 7 Otomobil Henry Ford ilk otomobili ürettiğinde asıl fikir A noktasından B noktasına en kolay ve ucuz gidebilen bir araç üretmekten ibaretti… Fakat artık bir otomobil ayağınızı yerden kesmekten fazlasına sahip olmalı öyle değil mi? Öyleyse sizleri çağın ihtiyaçlarının çok ötesine taşıyacak 7 otomobille tanıştırıyoruz.
Toyota’nın geliştirdiği Sürücü Bilinci Araştırma Aracı (DAR-V) Geleceğin otomobil teknolojileri için harika bir örnek olan bu araç, günlük sürüşte sürücülerin dikkatini dağıtan öğeleri sınırlandırarak kaza yapma ihtimalini azaltan bir çözüm sunuyor. Toyota bunu, aracın sürücü tarafındaki arka camına bilgilendirici bir ekran yerleştirerek başarmış görünüyor. Bu ekran; trafik, hava ve yakıt miktarı gibi bilgileri, siz araca binmeden önce gösteriyor. Böylece trafikte sürekli aynı bilgilerin dikkatinizi dağıtmasına izin vermiyor. Microsoft işbirliğiyle start verilen proje halen geliştirme aşamasında. Yakın gelecekte sürücüler ekranda gösterilen bilgileri Kinect hareket teknolojisi, ses ya da anahtarlıkla kontrol edebilecekler.
02
03
Volkswagen CrossBlue Coupe Çift elektrik motoru ile desteklenmiş turbo V6 motorun ürettiği 415 beygirlik bir güç düşünün. Dolu bir depo ve batarya ile 910 km yol alabilen bu ekonomik canavar, hibrit otomobillerin yavaş ve hantal olduğu yargısını âdeta delip geçiyor. 0’dan 100’e 5.8 saniyede çıkan araç, hibrit teknolojisinde devrim niteliğinde bir otomobil olarak karşımıza çıkıyor.
Volkswagen XL1 Volkswagen XL1 şarj edilebilir hibritin üretim versiyonu Mart’ta Cenevre Otomobil Fuarı’nda sergilenecek. Alman otomobil üreticisi bu aracın yakıt tüketiminin 100 km’de 0,9 litre olduğunu söylüyor. Bu tutumlu iki kişilik aracı bu yıl içinde üretime sokacağını söylediyse de fiyatını duyurmayan Volkswagen, araçtan yılda 1.000 adede kadar üretme planları yapıyor.
04 93
05 1963 Chevy
Corvette Asteroid Sırada enteresan bir konuğumuz var. Özel tasarım bu araç, Los Angeles otomobil fuarındaki tüm diğer modellerin yanında ziyaretçileri için iç gıdıklayıcı bir kontrast yarattı diyebiliriz. Fakat akıllarda kalan yalnızca biçimsiz tasarımı ve kullanılan simli boyası değildi. Sahip olduğu inanılmaz motorun sağladığı güçle, çeyrek mili 12.20 saniyede tamamlamış bir otomobille karşı karşıya olduklarını anladıklarında konukların ilgisi daha da artmıştı. Bahsi geçen araç an itibariyle bir açık arttırmaya müşteri çekmek için reklam amaçlı kullanılıyor.
94
Mercedes F105 Geldik bu bölümün en ilginizi çekecek otomobiline… Gelecekte sahip olacağımız otomobiller kendi kendini idare eden akıllı araçlar olacak şüphesiz. Bu nedenledir ki farklı firmalar, bu amaç uğruna çeşitli modellerini ve konsept çalışmalarını sergiliyorlar zaman zaman. İşte Mercedes-Benz F015 “Luxury in Motion” da böyle bir konsept araç.
07
CES 2015‘te Mercedes-Benz’in başındaki isim Dr. Dieter Zetsche (Dr. Z) tarafından tanıtılan araç hem çok şık hem de gelecekten pek çok iz taşıyor. Mercedes-Benz, bu aracı fütüristik bir at arabasına benzetiyor. İç koltuklarda yolcular karşılıklı oturup muhabbet ederken, araç belirtilen varış noktasına kendi kendine varıyor. Elbette sürücü dilediği zaman kontrolü eline alabiliyor.
06
Nissan BladeGlider
Nissan Juke ile başlayan oldukça farklı tarzdaki otomobilleri üretmeye devam ediyor. 2020 yılında sürücüsüz bir aracı piyasaya sunacakları iddiasında olan marka, Tokyo Fuarı’nda son derece ilginç bir modelini tanıttı. Elektrik motorlu ve 3 koltuklu Bladeglider’ın, Nissan Leaf mühendislik prensipleriyle çalışıyor. Aracın önü dar, arkası geniş olan fütüristik tasarımı da muhtemelen arkadaki çift motor nedeniyle bu şekilde tasarlanmış. Aracın tam ortaya yerleştirilen sürücü koltuğu ile birlikte iki yolcu kapasitesi var. Araç iki yolcu ile veya yolcusuz olarak daha dengeli hareket edebilirken, tek yolcu ile denge sorunu oluşabiliyor. Nissan’ın açıklamasına göre araç kısa süre sonra yollarda olacak.
95
SİNEMA
JÜPİTER YÜKSELİYOR
Öyle bir evren düşünün ki insanoğlu besin zincirinin en alt basamağını oluşturuyor. Hizmetçilik yapan sıradan genç bir kadın ise büyük bir suikastın hedefinde. Zira evrenin tek hâkimi olan ölümsüz Kraliçe, çıkartılan genetik haritalara göre bu genç kadının kendi hükümdarlığının sonunu getireceğini düşünüyor... Son filmleri Bulut Atlası (Cloud Atlas) ile sıra dışı bilim-kurgu filmlerine imza atmaya devam eden Wachowski Kardeşler’in senaristliğe ve yönetmenliğe soyundukları bu son filmin gişeleri sallaması bekleniyor.
Orijinal Adı Jupiter Ascending Yönetmen-Senarist Andy Wachowski, Lana Wachowski Oyuncular
96
Mila Kunis, Channing Tatum, Sean Bean, Eddie Redmayne, Douglas Booth, Tuppence Middleton, Gugu Mbatha-Raw, Doona Bae
Özgürlük Yürüyüşü
SüngerBob Kare Pantolon
Bırakmak İstiyorum
1965’te Alabama eyaletinin Selma kentinden eyalet başkentine giden 87 km’lik bir yol vardı. Bu yolda o dönem ABD tarihine geçen üç protesto yürüyüşü gerçekleştirildi. Martin Luther King’in öncülük ettiği bu yürüyüşler, kamuoyunu harekete geçirdi ve dönemin ABD Başkanı Johnson Oy Hakkı Kanunu konusunda köşeye sıkıştı. Nihayetinde protestolar etkili oldu ve kanun çıktı.
Sevilen çizgi-dizi Süngerbob Karepantolon’un beyazperde uyarlaması olan yapıtta Süngerbob Karepantolon’un kıyıya çıkıp yaşayacağı hayatının en kahramanca macerasını izleyeceğiz.
Bırakmak İstiyorum filminin sigara içen izleyiciler için bir müjdesi var! Zira film, şimdiye kadar sigaranın sağlığa ne denli zararlı olduğunu alışılagelmiş metin ve yöntemler üzerinden izleyiciye sunan yapımların aksine sigara içenleri sigara bağımlılığıyla yüzleştiriyor ve sigaranın aslında yaşanan sıkıntıların çözümünden ziyade bu sıkıntıların nedeni olabileceğinin altını çiziyor.
Değişen Amerika’nın hikâyesini anlatan filmin yönetmenliğini Ava DuVernay üstlenirken filmin senaryosu Paul Webb’e ait. Bu epik ve tarihi yapımın prodüktörlüğünü ise 12 Yıllık Esaret (12 Years A Slave) filminin yapımcıları üstleniyor.
Filmin orijinal seslendirme kadrosunda Antonio Banderas, Tom Kenny, Clancy Brown ve Rodger Bumpass gibi isimler yer alıyor.
Orijinal adı:
Orijinal adı: Selma
The Spongebob Movie: Sponge out of Water
Yönetmen: Ava DuVernay
Yönetmen:
Senarist: Paul Webb
Paul Tibbitt
Oyuncular:
Oyuncular:
David Oyelowo, Tim Roth, Tom Wilkinson, Oprah Winfrey, Martin Sheen, Carmen Ejogo, Cuba Gooding Jr.
Antonio Banderas, Thomas F. Wilson, Noah Lomax, Veronica Alicino, Jeff Matthew Glover, Slash, Kevin J. O’Connor
Terapist ve eğitmen Emre Üstünuçar’ın mesleki deneyimleri eşliğinde sigara bağımlılığına ayna tutan filmin yönetmeni Yücel Yolcu. Yönetmen: Yücel Yolcu Oyuncu: Emre Üstünuçar
97
TİYATRO
KURDELE YA DA ARTI SONSUZ Kadına uygulanan şiddet temasından yola çıkan Kurdele Ya da Artı Sonsuz, iki farklı kadının, şiddet olgusunun zaman zaman çevresinde, zaman zaman tam merkezinde dolaşan yaşantılarını konu alıyor.
Dram / Tek Perde / 70 dk Yer: Süleyman Demirel Kültür Merkezi Yazan ve Yöneten: Seçil Mutlu Sanat Danışmanı: Ozan Şahin Dekor ve Kostüm: Veysel Çıracı Işık Tasarımı: Erol Dinçdemir Oyuncu: Seçil Mutlu
98
Çıkmaz Sokak Çocukları
Yalancı
Anasız, babasız büyümüş zavallı yetim. Bilmez ki annesiyle bir mandalinanın arasındaki farkı…
Binbir türlü yalanla ortalığı birbirine katan, iflah olmaz bir yalancı gerçek aşkla karşılaşınca yalandan vazgeçer. Ama her şey için çok geçtir. Çünkü yalancıya “doğru söylediği vakit de inanılmaz!”
Ama korktuğu zaman ne diye bağırır bilir misin? “Anne… Anneciğim…” Dram / 2 Perde / 135 dk
Komedi / 2 Perde / 135 dk
Yer: Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Yer: Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Yazan: Lyle Kessler
Yazan: Carlo Goldoni
Yöneten: Mehmet Çevik
Yöneten: Levent Süner
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Efter Tunç
Kostüm Tasarımı: Meltem Günaydın
Işık Tasarımı: Cafer Yiğiter
Işık Tasarımı: Cafer Yiğiter Oyuncular: Aydın Sigalı, Levent Muratoğlu, F.Çağrı Mengüç
Oyuncular: Erdem Irmak, Cemal Aldıç, Utku Oğuz, İrem Kahyaoğlu, Işık Öztorun, Volkan Dinç, Tekin Ezgütekin, Seda Güven Şahin, Nurcan Tural, Aytek Mete Elgün, Fatih Sevdi
V.Frank
Dönemeç
“Özgür değildir kişi, kapılmıştır çarkına olayların. Bunca para ödeyip girdiğiniz bu tiyatroda, acıklı güldürüsünü seyredin özel bir bankanın…”
İnsanlardan uzak, tekinsizlik hissi bir yer… Buranın sahibi iki kardeş… Derken, tesadüfen ya da kaderin isteğiyle yolu buraya düşen bir yabancının ortak hikâyeleri…
Müzikli Oyun / 2 Perde / 150 dk
Dram / Tek Perde / 55 dk
Yer: Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Yer: Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Yazan: Friedrich Dürrenmatt
Yazan: Tankred Dorst
Yöneten: Ümit Aydoğdu
Sanat Danışmanı: Tarık Keskiner
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Barış Dinçel
Dekor ve Kostüm Tasarımı: Rona Topçuoğlu
Işık Tasarımı: Cafer Yiğiter
Işık Tasarımı: Erol Dinçdemir
Oyuncular: Ahmet Yaşar Özveri, Betül Akgün, Esra Bezen Bilgin, Fatih Sevdi, Ufuk Aşar, Zuhal Gencer Erkaya
Oyuncular: Meltem Özsavaş, Çiğdem Sarıhan Benli, Volkan Dinç, Sarper Saydam
99
MÜZİK
THE ENDLESS RIVER Pink Floyd, “The Endless River” adını taşıyan yeni stüdyo çalışmasını 7 Kasım tarihinde yayımladı. Richard Wright’ın aramızdan ayrılmadan önce bestelediği ve kayıt sürecinde yer aldığı şarkıların bulunduğu albüm 15 şarkıdan oluşuyor. Enstrümantal bestelerin ağırlıkta olduğu albümde, yalnızca kapanış şarkısı “Louder Than Words” vokal içeriyor. “Anısına” isimli Türkçe isimli bir şarkı bulunan albümün prodüksiyonunu David Gilmour, Phil Manzanera, Youth ve Andy Jackson üstleniyor.
100
PINK FLOYD
Popular Problems Leonard Cohen
Paris Zaz
Efsanevi müzisyen ve şair Leonard Cohen’in dinleyenlere yeni ufuklar açacak yeni albümü “Popular Problems”, sanatçının hayranlarını ve yeni dinleyicileri etkisi altına alacak 9 yeni şarkıyı da içeriyor.
Uluslararası başarı yakalayarak milyonlarca albüm satışına imza atan Zaz, Paris’le bütünleşmiş parçaları yeniden yorumluyor. Fransız müzisyen bu üçüncü albümünde efsanevi ABD’li yapımcı Quincy Jones ile çalıştı. Zaz, albümünde cazı yorumlayışı hakkında şunları söyledi:
Sony Music’e bağlı Columbia Records CEO’su Rob Stringer: “Cohen, bir kez daha yeni ve yaratıcı bir ilhamla, müzikal sınırları aşıyor. Her biri eşsiz bir ruha sahip 9 yeni şarkının yer aldığı bu albümü yayınlamaktan büyük bir heyecan ve onur duyuyoruz.”
İlk Şarkılar Fazıl Say
Ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say’ın yirmi yıl önce bestelediği şiirlerden oluşan “İlk Şarkılar” albümü şiir ve müziği buluşturuyor... Şiir üstadlarının şiirlerinin Fazıl Say notaları ve Serenad Bağcan yorumuyla harmanladığı “İlk Şarkılar” albümünde Nazım Hikmet’ten “Memleketim”, Orhan Veli’den “Efkârlanırım” ve “İstanbul’u Dinliyorum”, Can Yücel’den “Sardunyaya Ağıt”, Metin Altıok’tan “Düşerim ve Bu Kekre Dünyada”, Cemal Süreya’dan“Dört Mevsim”, Pir Sultan Abdal’dan “Sordum Sarı Çiğdeme”, Ömer Hayyam’dan “Akılla Bir Konuşmam Oldu” ve Muhyiddin Abdal’dan “İnsan İnsan” şiirleri yer alıyor. En büyük merakı şiir okumak olan Fazıl Say,“Bu şairleri bestelemek benim için hep büyük bir zevk, büyük bir onur, büyük bir yaşam görevi olmuştur. Şarkı albümlerim nice farklı şiir ve şairler ile devam edecektir” diyerek devam albümlerinin müjdesini de veriyor.
“Her müzisyenin enerjisini teker teker hissedebiliyorsunuz ve bu ambiyans sizi olduğunuz yerden alıp bambaşka yerlere götürüyor. Caz, tür olarak hassasiyet gerektiren ve enstrüman kullanımında ustalık isteyen bir müzik. Fakat benim için aynı zamanda söylerken özgürlüğümü tümüyle hissedebildiğim ve yaratıcılığımı çekinmeden kullanabildiğim bir alan.” Üçüncü albümünde Ilan Abou ve Thierry Faure gibi değerli müzisyenlerle çalışan Zaz, kayıtları Paris’te bulunan La Frette stüdyolarında gerçekleştirdi. Tam bir caz tutkunu olan Zaz’a Big Band eşlik etti.
Bir Pazar Kahvaltısı Emre Aydın ft. Model
Emre Aydın ve Model güçlerini birleştirdi ve ortaya kış günlerinin melankolisine eşlik edecek “Bir Pazar Kahvaltısı” adlı single çıktı. Sözlerini Model’den Can Temiz’in yazdığı şarkının aranjesi Ozan Çolakoğlu’na ait. 101
KİTAP
En Çok Okunanlar Sizler için son zamanların en çok okunan, kimisi klasik kimisi yeni 8 kitabı inceledik. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku / İlhami Algör
01
“Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” dedi. “Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı.” “Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku,” dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku,” dedi, arkasını dönüp gitti. Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz. İlhami Algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İtalyan Yokuşu’ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane’ye inen bir roman. Geçtiğimiz aylarda aynı isimli sinema filminin vizyona girmesiyle gündeme gelen bu kitabı elinizden düşüremeyeceksiniz.
Kafamda Bir Tuhaflık / Orhan Pamuk
02
Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk’un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul’daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu’dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez. Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık, bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor. Abim Deniz / Can Dündar
03
“Bu kitapta Deniz’in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM’nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız.” Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar’ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz’in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş’in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz, Denizlerin “onurlu ve cesur” duruşlarına içten bir selam…
Aylak Adam / Yusuf Atılgan
04 102
Her şeye “karşı” duran, “karşı” çıkan, “karşı” olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. “C.” diyor Yusuf Atılgan kısaca. İnsan her şeye bunca “karşı” iken kendine de “karşı” olmadan nasıl sürdürülebilir bir “karşı” yaşamı? C., sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik. Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.
Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital / Thomas Piketty
05
Bazılarına göre, adaletsizliğin sürekli arttığı dünyada eşitsizlik uçurumları giderek derinleşirken, kimileri de gelirler ve servetler arasındaki mesafelerin doğal bir eğilimle daraldığını, sisteme dışarıdan müdahale edilmezse bu sürecin daha sağlıklı işleyeceğini ileri sürüyorlar. Peki, bu konuda bir fikir oluşturabilmek için eşitsizliklerin uzun vadeli değişim eğrisi hakkında, yani eşitsizliğin dünden bugüne tarihi hakkında bilgi sahibi olmak gerekmez mi? On beş yıllık bir araştırmanın ürünü olan ve ekonomi terminolojisine yabancı olan okurlar tarafından da kolayca anlaşılabilecek bir dille yazılmış Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital, bu konudaki boşluğu çok geniş bir veri tabanıyla dolduruyor. Hem zaman (tarihsel veriler) hem de coğrafya içinde (tüm dünyadan veriler) karşılaştırmalı bir yöntemin kullanıldığı bu temel eser, Thomas Piketty’nin sözleriyle, “bir ekonomi kitabı olduğu kadar, bir tarih kitabı” olma özelliğini de taşıyor.
Zamanın Kısa Tarihi / Stephen Hawking
06
Zamanın Kısa Tarihi 1988 yılındaki ilk basımından bu yana geçen yıllar içerisinde bilimsel yazın alanında bir başyapıt oldu. Kırk dile çevrildi ve dokuz milyonun üzerinde baskı yaparak dev bir uluslararası ün kazandı. Kitap o dönemde evrenin doğası hakkında öğrendiğimiz son bilgiler göz önüne alınarak yazılmıştı. O günden bu güne hem atom-altı dünyanın hem de büyük ölçekte evrenin gözlem teknolojilerinde olağanüstü ilerlemeler yaşandı. Bu yeni gözlemler Profesör Hawking’in kitabın ilk baskısında yaptığı kuramsal öngörülerin çoğunu doğrulayan nitelikteydi. Bu gözlemlere, evrenin başlangıcından 300 bin yıl sonrasını araştıran ve Hawking’in varlığını ileri sürdüğü uzay-zaman dokusundaki kırışıklıkları tespit eden Kozmik Ardalan Kâşifi COBE uydusunun son bulguları da dahil. Kaleme aldığı özgün metne kendisinin son araştırmasından ve en son gözlemlerden edindiğimiz yeni bilgileri katma arzusuyla Hawking, kitabının bu son baskısı için yeni bir önsöz yazmakla kalmadı, solucan delikleri ve zaman yolculuğuyla ilgili çok etkileyici yepyeni bir bölüm kaleme alarak kitabını güncelledi.
Marslı/ Andy Weir
07
Altı astronot, NASA tarafından keşif ve bilimsel amaçlı olarak Mars’a yollanırlar. Mars’a başarılı bir şekilde inen ekip bir fırtınaya yakalanır. Ekipten Mark Watney isimli astronotun uzay kıyafetini bir anten deler ve kıyafetin tüm yaşamsal göstergeleri bozulur. Ekip fırtına sebebiyle Dünya’ya geri dönmek üzere kalkış yapmaya karar verir. Fakat Mars’ta unuttukları biri vardır: Göstergeleri bozulduğu için öldü sanılan Mark Watney… Bu kitapta, bir romandan beklediğiniz her şey var. Gerilimi, eğlenceyi ve zekice kurgulanmış ayrıntılarıyla 2014’ün en iyi bilim-kurgu romanı seçilen Marslı, sizi bambaşka bir boyutta karşılıyor.
Genç Bir Köy Hekimi / Mihail Bulgakov
08
Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında üniversiteden diplomasını alan genç doktor Bulgakov gönüllü olarak Kiev’de çalışmaya gider. Smolensk bölgesinin küçük bir köy hastanesinde çalışmak, genç doktorun bir genç yazar haline gelmesinde büyük bir rol oynar. Rusya yeni bir devrime ve iç savaşa doğru sürüklenirken Bulgakov, Rus halkını en çıplak haliyle ve en hayati sorunlarıyla tanır. Korku içinde yaptığı ilk ameliyatıyla genç bir kızın hayatını kurtaran genç doktor, başka bir gün morfin kullanmaya başlamış meslektaşını kurtarmaya çalışır. Fakat trajik ve dehşet verici görünen her şey Bulgakov’da hayatın ciddi mizahıyla anlatılır. Bulgakov’un hayatının bu ilk doktorluk dönemini anlatan “Bir Doktorun Olağanüstü Serüvenleri”, “Genç Bir Köy Hekiminin Hatıraları”, “Ben Öldürdüm” ve “Morfin” adlı öyküleri Türkçede ilk kez bu kitapta bir araya geliyor.
103
BİLİM
Hepimiz Yıldızlardan Yapılmayız Uzayda geniş alanlara yayılmış bulutsu gaz kütlelerinden oluşan Nebulaların, gözümüzün yapısıyla olan inanılmaz benzerliği, evrenin oluşumundan insan ırkının evrimine uzanan yolculuğa dair sorular uyandırıyor akıllarda. Gözümüzün yapısıyla uzay boşluğundaki bu sihirli oluşumların bir ressamın fırça darbeleriyle yapılmışçasına estetik benzerliği ne kadar da ilginç öyle değil mi? Bu çalışmadaki göz fotoğraflarının tamamı Ermeni fotoğraf sanatçısı Suren Manvelyan’a ait. Normalde bir insan gözünü düşündüğünüzde aklınıza görmeye yarayan küre şeklinde bir yuvarlak gelir. Fakat fotoğrafçı Suren Manvelyan için insan gözü bundan çok daha özel. Başarılı fotoğrafçının makro fotoğrafları, insan gözünün aslında ne kadar ayrıntılı ve kompleks olduğunu “gözler önüne” seriyor. Bu kadar yakından bakılınca insan gözü beş
104
duyu organımızdan biri olmayı bırakıp tamamen başka bir kimliğe bürünüyor. Kimi göz masmavi bir denize benzerken kimisi de ay yüzeyindeki kraterleri andırıyor. Bu çalışmada da Suren Manvelyan’ın olağanüstü göz fotoğrafları, uzayın uçsuz bucaksız boşluğunda gizlenen ve güzellikleriyle büyüleyen nebulalar ile eşleştirilmiş ve ortaya hem büyüleyen hem şaşırtan hem de insana varoluşunu sorgulatan bir çalışma çıkmış.
loft-studios.com
LAZER HAFÝFLÝÐÝNÝ YAÞAYIN