8 minute read

GET THE COVID-19 VACCINE

It’s not toolate

İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, hükümetin hazırladığı tasarının yasalaşmasıyla düzensiz göçmenleri sınır dışı edecek giliz vergi mükelleflerine günlük maliyeti 6 milyon sterlin (yaklaşık 136 milyon lira)."Braverman, sınır dışı edilmek istenen düzensiz göçmenlerin

Advertisement

İngiltere yasalarını İngiltere'ye karşı kullandığını söyleyerek "Acil reform yapmamız gerekiyor. Bu hükümet oturup beklemez." ifadesini kullandı.

Halkın Dostu Hükümetin Düşmanı

1. sayfadan devam

AB'ye üye ülke vatandaşlarının serbest dolaşım kurallarına uymak zorunda olduğu İngiltere'de Brexit yanlıları göçü durdurmanın tek yolunun AB'den ayrılmak olduğunu savundu. Brexit yanlıları, göçmenlerin yeteneklerine göre seçileceği bir yapının kurulmasının daha adil olduğunu da savunurken Brexit'in ardından AB vatandaşlarına yönelik yeteneklerine göre oturum alabilecekleri vize türü açıklandı. Ülkede 3,4 milyon AB vatandaşının yaşadığı tahmin edilirken bu vize türüne 6 milyon kişi başvurdu. Çoğunluğu Romanya, Polonya, İspanya, Portekiz ve İtalya vatandaşı olan başvuru sahiplerinin yüzde 90'ına vize verildi.

AB dışı göçle üretimde artış bekleniyor

Brexit sonrası kalifiye göçmenler ve ihtiyaç duyulan sektörlerde çalışanlara yönelik iş bulma şartı olan puan bazlı yeni vize türleri de açıklandı. Dünyanın önemli üniversitelerinden mezun kişiler için ise iş bulma şartı olmayan "Yüksek potansiyelli kişiler vizesi" duyuruldu. Ancak 2022 yılında AB ülkelerinden gelen düşük göç birçok sektörde kalifiye çalışan açığını ortaya çıkardı. Bu yıl aynı zamanda İngiltere'nin AB dışından en yüksek sayıda göç aldığı sene oldu.Bunun sebebi olarak Ukraynalı ve Hong Konglu göçmenler gösterilirken salgın öncesi 2019 yılında yaklaşık 200 bin olan öğrenci vizesi sayısı 2022'de 600 binlere, çalışma vizesi ise 150 binlerden 400 binlere yükseldi.Hazine Bakanlığına bağlı kamu maliyesi üzerine tahminlerde bulunan Bütçe Sorumluluğu Ofisine göre, azalan göçmenliğin ülkenin büyümesine eksi yönde etkisi olacağı tahmin ediliyordu ancak yükselen AB dışı göç ile gelecek 5 yılda üretimde artış bekleniyor.

Biriken iltica başvurusu sayısı 132 bin

İngiltere, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en büyük sayıda sığınma talebini de Brexit sonrası dönemde kabul etti.Ülkeye yalnızca yasal yollarla gelenlerin sığınma taleplerinin değerlendirileceği kararını alan İngiltere, Brexit sonrası 437 bin kişiyi sığınmacı olarak kabul ederken bu sayının yüzde 85'ini Hong Konglular ve Ukraynalılar oluşturdu.İngiltere, düzensiz göçün de arttığı bir 2022 yaşadı. Avrupa ülkelerine ulaşan düzensiz göçmen sayısının 1 milyona yaklaştığı 2022'de İngiltere'ye Manş Denizi'ni botlarla aşarak ulaşanların sayısı ise 46 bini geçti.Ülkeye giren düzensiz göçmenleri Ruanda'ya göndereceğini, sığınma talebi kabul edilenlerin ise yasal yollardan girenlerin haklarını alamayacağını açıklayan hükümet, bu şekilde Manş'ı botlarla geçerek kaçak girişleri engellemeyi hedefliyor.Hükümet, ayrıca göç sistemi üzerindeki baskıyı da hafifletmeyi amaçlıyor. Rapora göre 31 Aralık 2022 tarihinde henüz işlem yapılmamış sığınma talebi sayısı 132 bini aşarken bu sayı son 20 yılın en yükseği olarak dikkati çekiyor.

Halkın yüzde 46'ı göçe karşı pozitif

Halkın göçe bakışına ilişkin verilerin de yer aldığı raporda, ülkede göçmen sayısının azaldığına inananların sayısı son 7 yılda yüzde 70'ten 50'ye düşerken, hiçbir şeyin değişmediğine inananların sayısı yüzde 20'den 28'e, arttığını düşünenlerin sayısı ise yüzde 10'dan 22'ye yükseldi.Bir diğer 2022 tarihli ankette ise katılımcıların yüzde 46'sı göçe karşı pozitif olduğunu belirtirken yüzde 29'u aksini düşündüğünü açıkladı. Ankete katılanların yarısı göçmenlerin ekonomi ve kültür açısından olumlu etkileri olduğunu belirtirken yüzde 11'i göçün ülkenin karşı karşıya olduğu en büyük sorun olduğunu söyledi.Bu sayı Ipsos Sorunlar Endeksine göre 2015'te yüzde 40, 2015 ortalarında yaklaşık yüzde 60, Brexit referandumunun yapıldığı Haziran 2016'da ise yaklaşık yüzde 50'ydi.Ankete katılanlar kalifiye işlerde çalışabilecek göçmenler ile yüksek potansiyelli göçmenlerin ülkeye gelmesini büyük oranda onaylarken bunun ekonomik kalkınma açısından önemli olduğunu da düşünüyor.

Londra'nın grafiti ve sokak sanatı ile tanınan mahallesi Shoreditch bir ilk yaşıyor bu günlerde. Duyurusu geçtiğimiz Nisan ayında yapılan "Behind the Curtain" sokak sanatı yarışması 21 Şubat’da start aldı.Shoreditch'in dört panelden oluşan kendisi kadar tanınan ünlü sanat duvarı Curtain Wall'da dört hafta boyunca onaltı finalist dörder kişilik takımlar halinde 19 Mart’a kadar eserlerini sergileyecekler. Üç jüri üyesinin seçimi ile belirlenecek birinci, para ödülünün dışında sponsor kuratör ve galerilerden de değişik ödüller alacak.İşin içinde sokak sanatı et- kinliklerinin kuratörleri ve tanınmış galerilerin olması daha bir heyecanlı hale getiriyor bu yarışmayı sanatçılar açısından. Bu nedenle kıyasıya bir rekabet var sosyal medyada ve bloglarda bu aralar.

Ulusal ve uluslararası sanatçılar arasından belirlenen onaltı finalistin ilk dört sanatçısı, Otto Schade, Zabou, Himbad, Ant Carver eserlerini geçtiğimiz hafta sergileyip yerlerini Amara Por Dios, Pang, Percipere ve Gee'ye bıraktılar. Önümüzdeki hafta da Nick Flat, Furia, Tizer, Nomad Clan'ı izleyeceğiz.

Yarışma fikri,kendisi de sanatçı olan Jarvis'den çıkmış. Sokak sanatçıları için ayrı bir öneme sahip duvarın kısa bir süre sonra yıkılacak olması doğurmuş fikri.

Çünkü duvar; ismini aldığı, tarihi dokusu olan, Sheakspear'in oyunlar sahneye koyduğu tiyatroya ait. Yıllar içinde yıkılan tiyatrodan geriye sadece bu duvar kalmış.

Hem duvarın önemine dikkat çekmek, hem de yıllardır sokak sanatının değerli isimlerine eserlerini sergileme fırsatı vermiş bu duvarı korumak adına önemli bu yarışma. Bir bakıma "duvarımıza dokunmayın!" çığlığı!

Yarışmaya jüri üyeliği yapan üç isim de sokak sanatı sevenlerin yakından tanıdığı isimler. Her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle düzenlenen, uluslararası kadın grafiti sanatçılarını buluşturan festival "Femme Fierce" in kuratörü Aayan, the Hidden Streets of London blogunun kurucusu, aynı zamanda kuratör Daniel Wood ve RocheArt.com'un kurucusu ve direktörü Frankie Roche.

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya, Almanya turizm pazarından rekor beklediklerini açıkladı.

Depremin nedeniyle rezervasyonlarda düşüş yaşandığını fakat durumun yavaş yavaş toparlanmaya başladığını belirten Bağlıkaya, “Rezervasyonların hemen deprem akabinde belli bir süre insanların o destinasyona rezervasyon yapmaması normal. Doğal olarak rezervasyonlarda düşüş oldu hatta durma noktasına geldi. Ama şu anda yavaş yavaş toparlıyor. Akşama kadar televizyonlarda depremin dışında haberin olmadığı bir yerde insanların tatil düşünmesi de zor. Tatil açısından bakıldığında her şey yavaş yavaş normale dönüyor. Rezervasyon iptali yok ama rezervasyonlarda düşüş yaşanması oldu başlarda. Onun haricinde bize gelen bir şey yok.” ifadelerini kullandı.

Alman Seyahat Birliği (DRV) ile toplantı yaptıklarını açıklayan Bağlıkaya Almanya’dan rekor sayıda turist beklediklerini kaydetti. Bağlıkaya ‘nın açıklamaları şöyle:

“Türkiye’ye turist lazım, bu sene lazım. Türkiye’nin turizm açısından en çok desteklenmesi ve pozitif ayrımcılık yapılması gereken bir dönemdeyiz. 2023’te bütün pazarlarda rekor bekliyorum. Özellikle Almanya pazarından 7 milyon turistin gelmesini bekliyoruz. Ulaşılamayacak bir rakam değil. Re- kor olur, rekor olacak derken de şunu söyleyelim. Almanya’da 2022 yılında tatil amaçlı 53 milyon kişi seyahat etmiş. 67 milyon da seyahat satın alınmış. Neredeyse 14 milyon kişi 2 kere tatile çıkmış. Böyle bir pazardan bahsediyoruz. 67 milyon seyahat satılan bir yerde 7 milyonu hedeflemek çok olağandışı bir şey değil. Pazarlara böyle bakmamız lazım. Alternatif pazar diye konuşuyoruz da sanki alternatif pazarlarda hiçbir şey yapılmıyormuş gibi algılanıyor. Halbuki pazar derinliğini, pazarın kendi kültürü var. Şimdi bazı pazarlar i,çin buralar tamam alternatif pazarlara bakalım gibi bir anlayış var. Bu hatayı hep yapıyoruz. “Mesela Almanya, İngiltere ve Rusya tamam bir de öbürlerine bakalım diyoruz. Burası tamam değil, gidilecek çok yol var. Mesela buradaki pazar payımızı yüzde 10’a getirmeye çalışıyoruz.

'67 milyon seyahat var, 7 milyonu bizim olsun' diyoruz. Burayı yüzde 20’ye çıkartma başarısını gösterdiğimizde zaten başka bir mevsim oluyor. Rusya'nın da pazar derinliği çok fazla. Bakanlığın rakamlarıyla çok çelişmek istemiyorum ama ben 2023 yılında Türk pasaportu taşıyan vatandaşlarımızla değil de sadece yabancı vatandaşların Türkiye’ye girişi açısından 50 milyon turist rakamının yakalanacağını düşünüyorum.”

Kültür ve Turizm Bakanlığının depremle ilgili aksiyon almakta geciktiğine dikkat çeken Bağlıkaya,

"Türkiye’deki tüm müzeler, ören yerleri, turistik tesisler, oteller, hastaneler ve insanların toplu olarak bulunduğu noktalar için güvenli turizm sertifikası benzeri bir sertifika geliştirilmeli. İşin turizm ayağı konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı öncü olmalı. Bakanlık bu konuda harekete geçme noktasında geç kaldı. Özellikle İstanbul konusunda böyle bir sorunumuz var şu anda. Bunu yok sayamayız. Sabahtan akşama kadar televizyonlar diyor ki ‘Türkiye deprem kuşağında. Türkiye'de deprem devam edebilir. İstanbul'da şu büyüklükte deprem olacak. Şu kadar milyon kişi ihtimaldir ki vefat edecek.’ Şimdi böyle haberlerin yoğun olduğu yerlerde turizm hareketini beklemek çok anlamlı değil. Gelmez kimse. Dolayısıyla bakanlık çok acil bir biçimde koronavirüs döneminde bir sertifika programı başlattıysa derhal bina güvenliği için de bir sertifika programı başlatmalı.” diye konuştu.

Bütün turizm tesislerine bir mecburiyet getirilerek bina güvenliğinin sağlanabileceğini kaydeden Bağlıkaya “Hatta Bakanlık olarak bunu organize edersin. Depreme dayanıklı, depremde sorun yaşamayacak otelleri bir biçimde listelersin. Sorun yaşayacak otellere de destek olursun. Bir kredi açılır, bir fon yaratılır ve bunların derhal tadilatı, tamiratı güçlendirmesi neyse bunlar yapılır. Bunlar yapılmadan ‘Nasıl olsa insanlar unutur. Üç ay sonra zaten bunu kimse hatırlamaz.’ diyemezsin. Yarın öbür gün gerçekten bir şey olsa ve sen bu kontrolleri yapmamışken insanların başına bir şey gelse bunu nasıl izah edeceksin?” ifadelerini kullandı.

Güvenli turizm tesisleri konusunda Bakanlığın inisiyatif alması gerektiğini kaydeden TÜRSAB Başkanı, "Turizm tesislerinden 3 ay içinde depreme dayanıklılık belgesi istesin. ‘Şu şirkete yaptıracaksınız. Paranız yok mu? Kredi verelim' desin ama dünya-

Eser nın önüne turistik alanlarımız mekanlarımız güvenlidir, sertifikalıdır’ diyerek çıkalım. Bunu söylemediğin zaman spekülasyonlara da açık olursun. Senin rakip ülkelerin de bunu kullanarak aleyhine çalışır." şeklinde konuştu.

Sanat duvarı olarak bilinen Curtain Wall (Perde Duvarı) yıllar içinde bir çok yardım derneğinin sesi oldu sokak sanatçıları aracılığı ile.

Peter Gabriel'in gençler için oluşturduğu "Witness" derneği, Prens Charles'ın patronluğunu yaptığı, kimsesiz ve evsiz gençler için kurulmuş "Prince's Trust" derneği, Barones Tanni Grey-Thompson'ın "Pace" barış derneği ve çocuk evliliklerine karşı oluşturulmuş "Give Rings the Finger" derneği bu kuruluşlardan yalnızca bir kaçı.

Bu yüzden oldukça önemli bu sanat duvarı. Aynı zamanda doğu Londra'nın turist çekim merkezi sanatseverler tarafından.

O yüzden sadece bir yarışma değil bu organizasyon, bir direniş, hoş bir seda bırakma çabası perde kapanırken!

Haftaya görüşünceye kadar sanatla kalın!

Bakanlık tarafından belgelendirilen çoğu otelin yangın merdiveni bile olmadığını ifade eden Bağlıkaya, “Basit konaklama belgesi başka bir motivasyonla verildi. 'Aman sokağa bir gelir bırakmayalım' motivasyonuyla bütün otellerden ücret aldılar. Şimdi böyle bir sorumluluğu Turizm Bakanlığı taşıyor mu, taşımıyor mu? Bakanlık olarak belgeledi mi? Belgeledi. Şimdi bu nasıl olacak? Otellerin çoğunun yangın merdiveni bile yok. TGA’ya para verilsin diye yapıyorsunuz ama nasıl olacak böyle? Kontrol edip yapın ya da bir standarda getirip yapın.” şeklinde konuştu.

Deprem nedeniyle ITB Berlin Fuarına katılmayacaklarını fakat İstanbul Ticaret Odasının kendilerini ücretsiz bir şekilde misafir ettiğini açıklayan Bağlıkaya, “Buradaki standın şöyle bir hikayesi var. Biz depremden dolayı fuar katılımlarını iptal ettik. Belli bir fonu harcıyoruz yardımlar için. ‘Böyle bir bütçemiz de yok. Bu sene Berlin'e katılmayalım’ dedik. Berlin'e katılmayalım dediğimizde de ‘İstanbul Ticaret Odası ICB'nin bir standı var. Sizi burada misafir edelim dediler’ sağ olsunlar. Biz burada herhangi bir ücret ödemeden misafir ediliyoruz.” bilgisini paylaştı.

Uluslararası sivil toplum örgütü Save The Children'ın (Çocukları Kurtarın) yayımladığı son rapor, Avrupa Birliği'nde (AB) her 4 çocuktan 1'inin yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.İngiltere merkezli örgüt, 2020-2021 yıllarında 14 AB ülkesindeki çocuklarda yoksulluk oranlarını karşılaştırdığı "Çocukların Geleceğini

Güvence Altına Almak" başlıklı yeni rapor yayımladı.Birlik içerisindeki ülkelerde yoksulluk sınırındaki çocukların sayısının 2021'de 200 binden fazla artarak 19,6 milyonu geçtiği belirtilen raporda, her 4 çocuktan 1'inin yoksulluk riskiyle karşı karşıya olduğu kaydedildi.Raporda, Avrupa'nın dünyanın en zengin bölgelerinden biri olmasına rağmen, hayat pahalılığı, iklim krizi ve Kovid-19 salgını nedeniyle "yoksulluk ve sosyal dışlanma" yaşayan çocuk ve ailelerin sayısında "endişe verici artış" olduğuna dikkat çekildi.Yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaki çocukların, sırasıyla yüzde 33,4 ve yüzde 41,5 ile İspanya ve Romanya'da en yüksek olduğu vurgulanan raporda, göçmen çocuklar, mülteciler, sığınmacılar, belgesiz ve refakatsiz çocukların ise "en savunmasız grup"ta yer aldığı kaydedildi.Raporda, İtalya'da göçmenlerin yüzde 32,4'ünün yoksulluk içinde yaşadığı ancak bu oranın, İtalyan vatandaşları arasında yalnızca yüzde 7,2 olduğuna dikkat çekildi.

Romanya'da geçen yıl hanelerin yüzde 40'ının geliri bir önceki yıla göre azalırken, giderlerin yüzde 98 arttığına değinilen raporda, ailelerin, çocukların refahı için risk oluşturmasına rağmen, gereksinimlerinde ve gıda harcamalarında kesinti yaptığını bildirdi.

Rapor ayrıca, tek ebeveynli ailelerde yaşayan çocukların, engelli çocukların ve etnik azınlıklara mensup çocukların da yoksulluk tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koydu.

"Hiçbir çocuk aç karnına okula gitmemeli"

Save the Children Avrupa Direktörü Ylva Sperling, rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede, şu ifadeleri kullandı:

"Hiçbir çocuk aç karnına okula gitmemeli, ailesinin işi için endişelenmemeli veya soğuk bir evde yaşamamalı. Fakat, Avrupa'da yaşanan birçok krizin etkisi, çok sayıda aile için yemek yemeyi veya ısınmayı artık bir seçenek olmaktan çıkarıyor ve çocukları, gelişimleri ve refahları için ihtiyaç duydukları temel ihtiyaçlardan mahrum bırakıyor."

This article is from: