MAG Business 2017

Page 1

MAG

Business OCAK 2017 - YIL 5 - SAYI 8 - 10 TL

Ofis Şıklığı Marka Konferansı

İstanbul’a

Damgasını Vurdu Dünyanın En Zorlu Yarış Pistinden

Mercedes AMG GT R Belediye Başkanları ile

Ülke Gündemi Cenk Kaptanoğlu Erdem Erkul Koray Yavuzer Mustafa Tuncer Nurettin Özdebir Tufan Ergür 9 7 7 1 3 0 6 5 6 8 0 0 6

ERCAN KAHRAMAN “Türkiye’nin Başarısı Genç Neslin Başarısı”








C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K





Ankara’ya 70 km mesafedeki Haymana’da uzun kışların, sıcak yazların, en güzel baharların yaşandığı Grannos Termal Otel’de ruhunuz dinlensin, bedeniniz şifa bulsun. Şifa derken sözde değil, gerçekten Dünya’nın sayılı nimetlerinden birine müthiş bir konfor ve içten bir hizmetle aracılık ediyoruz. Sahip olduğumuz suyun yüksek nitelikleri bakımından, Fransa’nın meşhur Vichy kaplıcalarıyla eşdeğer mineral özelliğe sahip olması hepimiz için eşsiz bir fırsat. Bu fırsatı 5 yıldız ayrıcalığı ile yaşamanız için Grannos Termal Otel tek adresiniz.

444 7 490 www.grannos.com.tr


KuruluĹ&#x;udur.


EDİTÖR

Tuğçe Uzun

tugce@magdergi.com.tr

İ

Kariyer Basamakları

MAG Patent No: 2005 58511

Ocak: 2017 Yıl: 5 Sayı: 8 Fiyat: 10 TL MAG Medya Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Can Çavuşoğlu Genel Yayın Yönetmeni Beril Çavuşoğlu Görsel Yayın Yönetmeni Osman Selçuk Güngör Yayın Yönetmeni Tuğçe Uzun Kreatif Direktör Seda Çavuşoğlu Grafik Tasarım Sevgi Pınar Özen Güngör

ş dünyasına ses getirecek yeni sayımızla sizlerle beraberiz... Başarılı mimarlar, holding sahipleri, belediye başkanları, dernek başkanları gibi sektöründe zirveye ulaşmış çok özel isimler kariyer öykülerini bizlerle paylaşırken, biz de ofisinize ve sizlere şıklık katacak alışveriş tercihlerimizle iş hayatına biraz ara verdiğinizde sizi mutlu edeceğine inandığımız hobi önerilerimizi sizlerle buluşturuyoruz...

Mesleğiniz ne olursa olsun başarılı olmanın tek yolu yaptığınız işi sevmekten geçiyor... Röportajlarımızı okurken mesleğine gönül vermiş isimlerin hikayeleri size ilham verecek... Kariyerinizin zirvesine çıkabilmenin şansa değil, zamanı doğru kullanarak belirlenen hedeflerin ve yürütülen doğru stratejilere bağlı olduğunu göreceksiniz... TÜGİAD Ankara Şube Başkanlığı, Gümüşhane Spor Yönetim Kurulu Üyeliği, ATO - Ankara Ticaret Odası 32.Komite Meclis Üyeliği, Ragbi Federasyonu As Başkanlığı ve ÇEPAŞ - GONVARRI GROUP Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevlerinin hepsini bir arada üstlenip hepsinde başarılı bir grafik çizen kapak konuğumuz Ercan Kahraman başarısının sırlarını paylaşıyor... Hızla gelişen teknoloji, karşımıza sınırsız sayıda imkan çıkarıyor, her geçen gün yeni sektörler, iş kolları doğuyor... Tüm bu gelişmelerin sonucunda sektörler çeşitlenerek iş hayatında rekabet günden güne artıyor, karşımıza sürekli güçlü rakipler çıkıyor. Rakiplerimizle aramızda fark yaratmak ve onlardan bir adım öne çıkmak için neler yapmalıyız? Zirveye çıkabilmek için yapmamız gerekenleri sektöründe öne çıkan, küçük bir işletme ile yola çıkıp büyük holdinglere sahip olan isimlerden dinlerken, ülkemizi kalkındırmak ve geliştirmek için yerine getirmemiz gerekenleri belediye başkanları ve dernek başkanlarından dinliyoruz... Sosyal medyanın önemini, geleceğin sektörlerini, gözde meslekleri ve genç girişimcilere yol gösterecek fikirleri MAG Business sayfalarında bulacaksınız...

Haber ve Foto Muhabiri Derin Gökçe İletişim Direktörü Dilara Aydoğdu Dilara Ertürk İpek Güven Sosyal Medya Yavuz Solmaz Reklam Müdürü Esra Demir Toral Reklam ve Halkla İlişkiler Feray Şahingöz Hilal Başarır Öztürk Simge Ünlü Çetin Mali İşler Koordinatörü Tarık Değer Yayın Hukuk Danışmanı Ahmet Münir Yaşar Korcan Dericioğlu Türü Bölgesel Süreli Yayın MAG isim ve yayın hakkı MAG Medya Ltd. Şti.’ne aittir. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların tüm hakkı MAG’a aittir. İzin alınmadan kullanılamaz. Yayınlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. İdare Merkezi

Kaptanpaşa Sokak No: 33-B G.O.P. ANKARA Tel: 312 428 0 444 Talatpaşa Caddesi Telsizler Mahallesi Nef 163 No:370 Kağıthane/İSTANBUL Tel: 212 309 45 26 Dağıtım

Yeni fikirler edinebileceğiniz, iş hayatınızda kendi yaşadıklarınızdan da bir şeyler bulabileceğiniz MAG Business dergimizin 8.sayısında keyifle okumanızı dileriz... Hayatınızın her alanında, şans ve başarı daima sizinle olsun...

Dünya Süper Dağıtım Baskı

DUMAT OFSET

Bahçekapı Mah. 2477. Sokak No: 6 Şaşmaz / ANKARA Tel: 312 278 82 00 (pbx) Basım Tarihi

09.01.2017 www.magdergi.com.tr facebook.com/magonline twitter.com/magdergi instagram.com/magdergi e-mail: bilgi@magdergi.com.tr

MAG’a abone olmak çok kolay... Telefon ile

0.312 428 04 44

İnternet ile

abone.magdergi.com.tr

YENİDEN KULLANIN GERİ DÖNÜŞTÜRÜN! Eski dergi, katalog ve gazetelerin geri dönüştürülmesi çevreye yapılabilecek en kolay katkıdır. Ağaç kesimlerini azaltmak üzere MAG Medya, okuyucularını kendi yakın çevrelerinde de geri dönüşümü teşvik etmeye çağırıyor.



16 ERCAN KAHRAMAN 22 ALİ DEVELİ 24 ALPER TAȘDELEN 30 ALIȘVERİȘ KALEM 36 CENK KAPTANOĞLU 44 ERDEM ERKUL 54 ALIȘVERİȘ ERKEK 60 FEYZAN ERSİNAN 68 GÜRSEL BARAN 76 HASAN ÇAVUȘCULU 84 İLHAN ERDAL 90 İSMAİL BALKAYAN 94 KAAN BİLBAY 100 KORAY YAVUZER 108 MARKA 2016 120 MUSTAFA AK 124 MUSTAFA TUNCER 126 NURETTİN ÖZDEBİR 146 SAVAȘ ÇOLAKOĞLU 150 ALIȘVERİȘ KADIN 155 ALIȘVERİȘ OFİS 158 SERPİL POLAT 162 SÜREYYA ÜZMEZ 176 TUFAN ERGÜR 180 VEYSEL TİRYAKİ

www.magdergi.com.tr



RÖPORTAJ

"Türkiye’nin Bașarısı Genç Neslin Bașarısı"

Ercan Kahraman

TÜGİAD Ankara Șube Bașkanlığı, Gümüșhane Spor Yönetim Kurulu Üyeliği, ATO - Ankara Ticaret Odası 32.Komite Meclis Üyeliği, Ragbi Federasyonu As Bașkanlığı ve ÇEPAȘ -solar GONVARRI GROUP konstrüksiyon Yönetim Kurulu Bașkan Yardımcılığı görevlerinin hepsini bir arada üstlenip hepsinde bașarılı bir grafik çizen Ercan Kahraman bașarısının sırlarını paylașıyor...

gelecek için solar enerji ÇEPAŞ, Gonvarri Solar Steel şirketi ile güç birliği içinde güneş enerji sistemlerini de faaliyet alanına aldı. ÇEPAŞ, güneş enerji sistemlerinin çelik yapılarında uzman konumdadır.

16

ÇEPAŞ, sabit veya izleyici fotovoltaik güneş enerjisi sistemlerinin çelik altyapısı tasarımı ve imalatı, termal güneş enerjisi sistemlerinin çelik altyapısı tasarımı ve imalatı, sahada ölçüm çalışmaları, tasarımlandırma ve montaj işlerinin yapılması, tasarım aşamasından başlayarak maliyet verimliliğinin sağlanması konularında hizmet vermektedir.

Genel Müdürlük & Saray Mahallesi 17 No: 2 (İstanbul Yol Kazan / ANKARA / Tel: +90.312. 815 Fax: +90.312. 815


RÖPORTAJ

ÇEPAŞ, EDİRNE’DEN KARS’A, HATAY’DAN SİNOP’A ÜLKEMİZİN BİRÇOK ÖNEMLİ PROJESİNE İMZA ATMIŞTIR.

İ

ş hayatının birçok alanında başarıya ulaşmış Ercan Kahraman'ı kısaca kendi ağzından dinleyebilir miyiz? 1979 yılı Almanya doğumluyum. Bilgisayar mühendisliğinden mezun olduktan sonra yönetim organizasyonu üzerine yüksek lisansımı tamamladım. İş yaşamıma İstanbul’da müteahhitlik ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren aile firmamızda başladım. ÇEPAŞ A.Ş. kurucu ortağı olarak tüm süreçlerden sorumlu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü olarak görev yaptım. ÇEPAŞ, faaliyet gösterdiği ürün gruplarında kısa sürede Türkiye’nin önde gelen firmaları arasında yer almış, Edirne’den Kars’a, Hatay’dan Sinop’a ülkemizin birçok önemli projesine imza atmıştır. Halen birçok proje başarılı bir şekilde sürmektedir. 11 Kasım 2013 tarihinde ÇEPAŞ, İspanya’nın en büyük endüstri grubu Gonvarri ile ortaklık anlaşması imzaladı. Bu süreçlerin yönetiminde bulundum. Çelik ve çelik ürünleri, otomotiv sektörü ve yan sanayi, yenilenebilir enerji olmak üzere 3 ana faaliyet alanı bulunan Gonvarri Group, 25'ten fazla ülkede, 140'tan fazla fabrika ve 35 binden fazla personelle hizmet vermektedir. 2014 verilerine göre 2,187 milyar Euro büyüklüğe sahiptir. Çelik otokorkuluk, yol güvenliği, aydınlatma direkleri, enerji nakil hattı direkleri, çelik konstrüksiyon alanlarında faaliyet gösteren ÇEPAŞGonvarri Group solar enerji alanında da büyük projelere imza atmayı sürdürüyor.

TÜGİAD Ankara Şube Yönetim Kurulu Başkanlığı, Ankara Ticaret Odası Meclis Üyeliği, Beyzbol ve So bol Federasyonu Beyzbol Asbaşkanlığı, Etimesgut Belediyespor Yönetim Kurulu Üyeliği, Gümüşhane Spor Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini bir arada yürütmekteyim. Evliyim ve bir çocuk babasıyım. Çepaş Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak günümüzde enerji sektörünün durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Enerji, günümüz dünyasında gelişmenin ve büyümenin en önemli unsurlarındandır. Enerjiyi, üretim, iletim ve dağıtım olarak üç temel başlıkta incelemek gerekmektedir. Bir enerji türünü elde ettikten sonra kullanılacağı bölgeye veya ülkeye, enerji nakil hatları, boru hatları, karayolu, deniz yolu aracılığıyla iletmek gerekir. Kullanıldığı bölgelere ulaşan enerjiyi yerel ihtiyaçlar doğrultusunda dağıtmak gerekir. Özellikle elektrik enerjisi iletim ve dağıtım alanlarında, enerji nakil hatları önemli ve stratejik önem arz etmektedir. Tek başına elektrik üretmek yetmemektedir. Üretilen elektrik enerjisini tüketiciye yeterince kesintisiz iletmek gerekmektedir. Elektrik enerjisi birçok kaynaktan elde edilir. En ucuz ve yerinde üretilmesi mümkün olan enerji yenilebilir enerji kaynaklarıdır. Güneş (Solar) enerji santralleri yenilebilir enerjide önde gelen kaynaklardandır. Ülkemiz de petrol ve doğalgaz kaynakları ihtiyacının önemli bir bölümünü dışarından sağlamaktadır. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynakları ülkemiz için önem arz etmektedir.

17


RÖPORTAJ

GRUBUMUZ ÇEPAŞ GONVARRİ OLARAK DÜNYADA 2 GİGAWATT’I AŞKIN GES TESİSİN TEDARİKÇİSİDİR.

Bu kapsamda devletimiz teşvik edici uygulamaları gündeme almıştır ve bu konudaki kararlığını sürdürmektedir.

gelişimi sağlamak ve kamuoyunun ilgisini çekmek için 1986 yılında kurulmuştur.

ÇEPAŞ olarak bizim firmamızda, ülkelimizdeki ilk lisanslı Güneş Enerjisi Santralinin(GES) çelik konstrüksiyon üretimi ve montajı yapılarak bu önemli sürece gerekli destek verilmiştir. Ayrıca ÇEPAŞ elektrik dağıtım ve iletim hatları konusunda TEİAŞ ve TEDAŞ a onaylı tedarikçi olarak ürün sağlamaya devam etmektedir.

Türkiye çapında 870 üyesi olan TÜGİAD; inşaat, tekstil, dış ticaret, otomotiv ve yedek parça, turizm, yiyecek, mekanik ve diğer metal ürünlerin imalatı gibi 60’dan fazla sektörü temsil eden, ortalama 35 yaşında olan ve dinamik iş adamlarını, üreticileri ve dünya çapında 100 ülkeye ihracat yapan ihracatçıları kapsamaktadır. Ayrıca TÜGİAD üyeleri, yıllık 18 milyar dolarlık ihracat ve yıllık 23 milyar dolarlık ithalat ile ağırlıklı olarak dış ticaretle uğraşmaktadırlar.

Grubumuz ÇEPAŞ Gonvarri olarak dünyada 2 Gigawatt’ı aşkın GES tesisin tedarikçisidir. TÜGİAD Ankara Şube Başkanı olarak görev yapıyorsunuz. Yapılan ve yapılacak projeler ve TÜGİAD'ın önemi hakkında bizleri kısaca bilgilendirir misiniz? Türkiye’deki ilk ulusal ve tek uluslararası genç iş adamları derneği olan TÜGİAD, genç iş adamlarının liderlik vasıflarını, sosyal sorumluluklarını ve ortak hislerini geliştirerek ülke çapında tüm toplumun sosyoekonomik gelişimine katkıda bulunmak, hem bireysel hem de sosyal

18

Genç girişimcilerin ve genç Türkiye perspektifinin günümüz koşullarında gerekli olan ideallerini oluşturan TÜGİAD, 29 yıllık geçmişi boyunca Türkiye’nin başarısının genç neslin başarısına bağlı olduğunu savunmuş ve gerek ülkemizde gerekse yabancı ülkelerde genç iş dünyasını başarı ile temsil etmiş ve hala da etmektedir. Çalışma dönemimiz boyunca üyelerimizden alacağımız destek ile ülkemizin ve devletimizin hedefleri doğrultusunda çalışmaya ve projeleri


RÖPORTAJ

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI ÜLKEMİZ İÇİN ÖNEM ARZ ETMEKTEDİR.

gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Komisyonlarımız özellikle yurt dışı ilişkiler konusunda geçmiş yönetim kurullarımız tarafından başlatılan çalışmaları devam ettireceklerdir. Bu çalışma döneminde büyükelçilikler ile dış ticari ilişkileri geliştirmeye yönelik ciddi çalışmalarımız olacaktır. Ayrıca, ticari anlamda üyelerimize destek sağlayacak zirve ve sempozyumlar düzenlenecek ve üyelerimizin ticaret hacimlerini genişletmek için çözümler üretilecektir. Türkiye'nin enerji sektöründeki yatırımlarının global pazarlardaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de enerji sektörü, dünya sektöründe önemli düzeyde talep veren bir konumdadır. Ülkemiz coğrafi büyüklüğü, 80 milyona ulaşan genç ve dinamik nüfusu ile ortalamaların üzerinde büyümektedir. Bu büyüme trendi enerji talebini artırmaktadır. Bu talebin önemli bir bölümünü dışarıdan sağlayan ülkemiz bir yandan yerli üretim kaynaklarına yönelmektedir. Enerjinin bir başka alanı da üretilen enerjinin dağıtımı ve tüketiciye ulaştırılmasıdır. Ülkemiz bu konuda birçok önemli üreticiye ev sahipliği yapmaktadır ve önemli bir tedarik üssü konumundadır. Sevinerek belirtmek isterim ki ÇEPAŞ’ın dahil olduğu sıcak daldırma galvanizli ürünler üreten birçok meslektaşımız dünyaya ürün ve hizmet vermeye devam etmektedir. Global ve yerel piyasada sektörünüzdeki avantaj ve dezavantajlardan bahseder misiniz? Sektöre, öncelikle ülkemiz açısından baktığımızda jeopolitik konumumuzun bize büyük bir avantaj sağladığını söyleyebilirim. Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika gibi büyüyen pazarlara olan coğrafi yakınlığımız ve bu bölgelerden kısa vadede beklenen talep artışı, sektör ürünlerine karşı yurt içi ve yurt dışı talebin ve tüketimin güçlü olması ciddi avantajlar sağlarken , bazı Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde devam eden siyasi iktidarsızlıkların ihracatımızı daraltıcı etkisi ve zaman zaman hammadde fiyatlarında rekor artışların ve fiyat belirsizliğinin yaşanması da sektördeki olumsuzluklara örnektir diyebiliriz. Farklı alanlarda birçok işle uğraşıyorsunuz. İş dışında kendinize ayırabileceğiniz vaktiniz kalıyor mu? Bu vakitleri neler yaparak değerlendiriyorsunuz? Benim için ailem önemlidir. İş ve sosyal görevlerim dışında kalan zamanımın önemli bir kısmını aileme ayırıyorum. Eşim ve oğlum da bu yoğun tempomda bana destek olmayı sürdürüyorlar. Onlara varlıkları ve anlayışları için bir kez daha teşekkür etmek isterim.

19


RÖPORTAJ

ÇEPAŞ, YAKIN DÖNEMDE ATACAĞI YENİLİKÇİ ADIMLAR İLE DÜNYA ÇAPINDA FAALİYET GÖSTEREN BİR ŞİRKET OLARAK İTHALAT VE İHRACAT ALANINDA LİDER VASFINI SÜRDÜRMEYİ HEDEFLEMEKTEDİR.

TÜGİAD Ankara Şube Başkanlığı, Gümüşhane Spor Yönetim Kurulu Üyeliği, ATO - Ankara Ticaret Odası 32.Komite Meclis Üyeliği, Ragbi Federasyonu As Başkanlığı ve ÇEPAŞ - GONVARRI GROUP Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevleriniz var... Bu kadar çok görevi bir arada üstlenip hepsini başarmanın püf noktası nedir? Ben ekip çalışmasına ve dayanışma ruhuna inanıyorum. Bunun yanı sıra, uzun yıllardır beraber çalıştığım ekibimin de bana desteğini belirtmeden geçemem. Tüm görev aldığım kurumlarda görevlerin delege edilmesinde gerekli hassasiyetleri gösteriyorum. Çepaş'ın yakın dönem hedef ve projelerinizden bahseder misiniz? ÇEPAŞ Gonvarri Group olarak • Sıcak daldırma galvaniz kaplama • Karayolları oto korkuluk imalatı ve montajı • Enerji nakil hatları direkleri • Aydınlatma direkleri • Çelik konstrüksiyon imalatı • Çelik yaya üst geçitleri ve Çelik köprü imalatı ve montajı

• Trafik işaret lehvaları • Solar enerji çelik kontrüksiyon üretimi alanlarında faaliyetlerini hız kesmeden sürdürmektedir. 2016 yılında yaptığı yatırımlar ile geleceğe dönük stratejik hedeflerine ulaşacağına inanan ÇEPAŞ, yakın dönemde atacağı yenilikçi adımlar ile dünya çapında faaliyet gösteren bir şirket olarak ithalat ve ihracat alanında lider vasfını sürdürmeyi hedeflemektedir. 2017 yılından beklentileriniz neler? Geleceğin; hedefleri olanlara, duruşlarıyla aldıkları kararlara sadık olanlara, yolun sonunda hak ettikleri ödül ve başarıyı kendiliğinden getireceğine inanıyorum. Neticede yapılması gereken bir takım hareketler var. Ülkemiz bunlar için gerekli adımları atıyor. Elbette ki, bunların bir zaman maliyeti var. Ümit ediyorum ki 2017, büyük milletimize, Orta Doğu’ya ve dünyaya, barışa ve dayanışmaya her günkünden daha çok ihtiyacı olan bütün insanlığa mutluluk, huzur ve başarı getirir.

Fatih Sultan Mehmet Bulv. İstanbul Yolu 25. Km. No:301, 06890 T: 0(312) 815 47 23

20



stimulus

44 Yıllık Birikim

Korozo Ambalaj Sanayii Ülkemizin ambalaj sektörünün gözdesi, ihracat ve büyüme hızıyla yılın kuruluşu seçilen Korozo Ambalaj Sanayii'nin Grup Başkanı Albert Nahmiyas 2017 projeksiyonu ile hizmet verdiği sektörü ve hedeflerini anlattı...

ALBERT NAHMİYAS

T

homas Edison konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar: “Dahinin yüzde biri ilham, tüm geri kalanı çalışmaktır’. Sizin iş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini

anlatır mısınız? Thomas Edison’un dahi tanımı, günümüzde hala geçerli bir tanım. Ancak, dehadan ziyade zeka, öz disiplin ve uğruna çalışılacak bir hedefin olması zaten beraberinde başarıyı da getiriyor. İlhamı fikre dönüştürebilmek ve bu fikri gerçekleştirebilmek için gerçekten çok çalışmak gerekiyor. İş dünyası hayatımıza yeni fikirler, yaklaşımlar ve uygulamalar katıyor. Ancak işin içindeyseniz, zorlukları ve acımasız yanlarıyla da karşı karşıya

22

kalıyorsunuz. Önemli olan bu zorluklara rağmen fikrinize, amacınıza ve inancınıza sadık kalarak, onlardan güç alarak, yanınızda size destek veren çalışma arkadaşlarınızla, ekibinizle hedeflerinize doğru yol almak ve çalışmaya devam etmek. Ben de iş hayatımda bu yolda ilerlemeye çalışıyorum. 2016 senesi tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? Sektörde, kökleri 44 yıl öncesine dayanan kurumsal bir şirketiz. Türkiye'deki sektör liderliğimizin yanı sıra, dünyadaki sayılı ambalaj üreticileri arasında da yer alıyoruz. 70'i aşkın ülkeye gerçekleştirdiğimiz


stimulus

ihracatla ülkemiz ekonomisine de büyük katma değer sağlıyoruz. Ülkemizde ve aslında tüm dünyada yaşanan bu tür dalgalanmalar ve krizler, tecrübeli ve yeterince bilgi birikimine sahip güçlü kurumları minimum seviyede etkiler. Korozo olarak biz de hedeflerimizi gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. 2017’de de, hali hazırda başlamış olduğumuz yatırımlarımızı aynen devam ettireceğiz. 2017; 5 ve 10 yıllık uzun vadeli planlarımızı hayata geçirmeye başlayacağımız yeni bir dönemi simgeliyor bizim için. Dolayısıyla kriz ve dalgalanmalara değil, önümüze bakıyoruz ve hedeflerimize odaklanıyoruz. AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Sektöründe öncü bir dünya markası olan Korozo için Ar-Ge departmanımız, hedeflerimizin ve projelerimizin kalbini oluşturur. Bizim için Ar-Ge; inovasyon, maliyet kontrolü ve iyileştirilmiş, mükemmele yakın hale getirilmiş ürün demektir. Ar-Ge, bu anlamda; aktif olarak kullandığımız ve kurumumuzun ciddi anlamda kaynak aktararak yatırım yaptığı ve faydalandığı departmandır. Her yıl ürün portföyümüze çok temel ve işlevsel nitelikte pek çok yeni ürün katıyoruz. Dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak yenilik odaklı Ar-Ge çalışmaları yaparak, çalışmalarımızı "Müşteri İçin Teknoloji" anlayışıyla sürdürüyoruz. İleri teknolojik cihazlarla donatılmış 180 m2 kapalı alana sahip Ar-Ge laboratuvarımızda yenilikçi fikir ve ürünleri, uluslararası standartlara uygun olarak hayata geçiriyoruz. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Risk almak, iş hayatının olmazsa olmaz unsurların biridir. Hele ki; bir dünya markasıysanız ve üretim yapıyorsanız, elinizde olmayan ve kaçınılmaz riskleri öngörebilmeniz ve planlarınızı bu riskleri de hesaba katarak yapmanız gerekiyor. Korozo olarak, esnek ambalaj sektöründe üretim yapıyoruz. Üretimde kullandığımız hammaddeler yabancı para birimleri ile fiyatlandırılıyor. Para kurlarındaki dalgalanmalar ve petrol fiyatlarındaki iniş-çıkışlar, üretim maliyetlerimizi de direkt olarak etkiliyor. Dünyanın ve ülkemizin sayılı büyük ticari işletmeleri olan müşterilerimiz de doğal olarak global ekonomik dalgalanmalardan ve Türkiye genelindeki tüketim oranlarından direkt olarak etkileniyor ve nihai olarak bu da üretim miktarlarımıza yansıyor.

ÇALIŞMALARIMIZI "MÜŞTERİ İÇİN TEKNOLOJİ" ANLAYIŞIYLA SÜRDÜRÜYORUZ. 2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Korozo istihdam gücü, yatırımları ve ihracat kapasitesi ise, 44 yıldır ambalaj sektörüne ve Türk ekonomisine değer katmaya devam ediyor. 98 bin ton yıllık üretim kapasitemizle Orta Doğu ve Avrupa’nın en büyük üretim tesislerinden biri konumundayız. 50 milyon Euro yatırımla hayata geçirmeye başladığımız, 54,000 m2 kapalı üretim alanına sahip Çorlu tesisimizin inşası devam ediyor. Bu tesis aynı zamanda Avrupa’nın da en büyük entegre tesisi. Dolayısıyla 2017’de bizi, 2016’da attığımız tohumların filizlenmesi için daha çok çalışmak bekliyor. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Türkiye; güçlü bir ekonomiye sahip, hızla gelişmekte olan bir ülke. Bugüne kadar pek çok badire atlatmış, krizler ve dalgalanmalar yaşamış ve tüm bunları da aşabilmiş bir ülke. Biz de bu topraklardan çıkan ve dünyaya üretim yapan bir marka olarak, elimizden geleni yapıyor; ekonomiye katkı sağlayacak yatırımlarımız ve projelerimizle çalışmaya devam ediyoruz.

Türkiye’nin gelişimine ve kalkınma planlarına paralel olarak; Tekirdağ, Çorlu’da Avrupa’nın en büyük flexible ambalaj üretim tesisini kuruyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin ekonomik ve ticari açıdan, içinde bulunduğumuz bu dönemden de başarıyla ve daha da güçlenerek çıkacağına inancımız tam. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Siz, yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Bir girişimci, işine yatırım yapmadan önce mutlaka kendine yatırım yapmalıdır. Teknik bilgi ve donanım bu noktada çok önemli. Maalesef, heyecan ve motivasyon başarılı bir girişimci olabilmek için önemli olmasına rağmen, tek başına yeterli olmuyor. Bir işe gözü kapalı ve hızlıca girmek nadiren başarıyla sonuçlanır. Başarılı bir girişimci, mutlaka plan yapmalı, atacağı her adımı analiz edebilmelidir. Yatırım yapılacak sektörü bilmek de çok önemli. Benim naçizane tavsiyem; sektöre giriş yapmadan önce, o sektör hakkında tecrübe edinmeleri. Bu, o sektörde bir işte çalışmak da olabilir. Sektörde hali hazırda yatırım yapmış insanların geçmişte yaptıkları hataları öğrenmeleri ve bunlardan ders çıkarmaları gerekli. Başarılı girişimciler bugün geldikleri noktaya risk almadan ulaşmamışlardır. Ancak, risk almanın da bazı kuralları var. Başlangıçta alınan küçük riskler, başarısızlıkla sonuçlansa bile telafi etmelerine olanak sağlayacaktır. En önemlisi; girişimci, hatalarından ders çıkarmış olacaktır. Planlı, araştırmacı ve bulunduğu durumu iyi analiz edebilen girişimciler başarılı olabilir. Yatırımları başarısızlıkla sonuçlansa bile, edindikleri tecrübe mutlaka gelecekte onlara katma değer olarak geri dönecektir. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Yalın yönetim ve yalın üretim anlayışıyla faaliyetlerimize devam ediyoruz. İş yapış süreçlerimizde verimliliği sağlamak için sadeleşme yoluna gidiyoruz. Süreçleri ve dokümanları sadeleştirerek, personelimizin daha verimli çalışmasını ve verimli üretmesini sağlıyoruz. İş etütleri yaparak standart süreleri hesaplıyor ve planlamalarımızı buna göre yapıyoruz. İş etütleri de üretimde verimliliği sağlamak için önemli bir etken. Bu sayede değişen piyasa koşullarına da anında adapte olabilecek bir yapıya sahip olduk. Ancak en önemlisi, tüm süreçlerimizde “biz kazanalım” mantığıyla değil “kazanalım ve kazandıralım” mantığıyla hareket ediyoruz. Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Global firmalar, sadece kendi ülkelerinin değil, dünyanın gündemini takip ve analiz edebilmelidir. Ayrıca, bulunduğu sektörün trendlerini de yakından takip etmeli ve planlamalarını da bu doğrultuda yapmalıdır. Bunlar, dünyayla iş yapan markalar için çok daha önemli ve gerekli parametreler. İş dünyasının belirsiz zemini üzerinde fırsatları henüz karşınıza çıkmadan ön görebilmek ve hemen harekete geçebilmek de dünya markası olma yolunda ilerleyen bir firma için izlenmesi gereken yollardan biridir. “Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? İnanın, teknolojinin kullanımı açısından Türkiye ile Avrupa’nın hiçbir farkı yok. Biz ve bizim gibi firmalar sürekli dünyadaki yeni teknolojileri takip ediyor, her sene yeni yatırımlar yapıyor. Avrupalı meslektaşlarımızdan hiç aşağı kalır yanımız yok, hatta üstünlüklerimiz var. Türkiye’de ve dünyada pazar payımız arttıkça teknolojiye olan yatırımlarımız da artıyor. Sonuçta teknolojik olarak Türkiye, Avrupa ve dünyaya hazır. Yeter ki; yenilikçilik ruhumuz ve yatırımcılık kaybolmasın. Türkiye, istikrarlı büyümesi, genç nüfusu, kararlı ve güçlü toplum yapısıyla gelişmeye devam ediyor. Biz de bu büyüme ve gelişmeye paralel olarak, hedeflerimizi büyütmeye ve çalışmaya devam edeceğiz. Röportaj: Selin Söğütlügil

23


RÖPORTAJ

Kuşaktan Kuşağa Aktarılan Lezzet

ALİ DEVELİ

Ustalık, profesyonellik ve titizliğin hikayesi olan Develi Restaurant, halen Develi Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Arif Develi’nin dedesi tarafından 1912 yılında, Antep’te kuruldu. Arif Develi, 1966 yılında İstanbul’a gelerek, İstanbul'un tarihi mekânlarından Samatya’da Develi restaurantı açtı. Develi efsanesini, kardeşi Nuri Develi ile birlikte Develi restoranlarının dördüncü kuşak temsilcisi olan Ali Develi’den dinliyoruz...

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? Develi’nin yönetiminde 4. kuşak olarak görev almaktayım. Bu sene, 105. yılını kutlayacağımız Develi Restoranları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Arif Develi’den sonra, ben ve kardeşim Nuri Develi’nin 4. kuşağı olarak aldığımız bayrağı daha iyi yerlere taşımak için hedefimiz yolunda yürüyoruz. Lezzet efsanesi Develi’nin temelleri kim tarafından, nerede atıldı? Develi, 1912 senesinde, dedelerimiz tarafından Gaziantep’te kurulmuş olup 1966’da Yönetim Kurulu Başkanı Arif Develi tarafından İstanbul’daki

24

ilk şubemiz olan Samatya’da açıldı. Bizler de 4. kuşak olarak devam etmekteyiz. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Biz gelenekçi bir firmayız ama geleneklerimizi ve vizyonumuzu birleştiriyoruz. Böylece, büyüme hedeflerimizi sürdürüyoruz. Yurt dışından çok talep geliyor. Özellikle; Avrupa, Katar, Dubai, Kuveyt gibi ülkelerden ciddi teklifler alıyoruz. Bin çalışanımızın olduğu firmamızın yurt dışında ve yurt içinde yeni şubelerini açarak yeni istihdamlar


RÖPORTAJ

yaratacağımızı buradan müjdelemek isterim. Bugün, Develi’nin 4 kuşaktan beri gelen müşterilerinin olduğunu görüyoruz. 20-25 sene önce oyun odasında oynayanlar, bugün kendi çocuklarıyla birlikte restoranımıza geliyor. Bunun yanında işletmemizde 20 yıl ve üzerinde çalışan çok fazla iş arkadaşımızın da olması ne kadar güvenilir bir firma olduğumuzu bize göstermektedir. Bundan 10 yıl önce Gaziantep’in köklü ailelerinden 80 yaşlarındaki bir amcanın bana söylediği bir sözü hiçbir zaman unutmam. Çıkarken beni yanına çağırtıp; “Bak evladım, ben küçük çocuktum, babam beni elimden tutup Develi’ye yemeğe götürüyordu. Bugün de, çocuklarım ve torunlarım beni hala Develi’ye yemeğe getiriyorlar. İşinizin kıymetini bilin.” demesi bugün bize 4- 5 nesillik müşteriye hitap etmenin mutluluğunu yaşatıyor. Bu da tablonun neresinde olduğumuzu net bir şekilde gösteriyor.

İş hayatında para ve güç dışında başarı parametreleri nelerdir sizce? Para ve gücün dışında başarı; itibar ve kurulan güçlü dostluklardır. Çevrenizde, güvenilir ve dürüst olarak bilinmek paradan daha önemli bir güçtür. Bir iş adamı her zaman, sözüne güvenilen, etrafında dürüst ve iyi olarak anılan kişi olmalıdır. Parayı kaybederseniz yerine koyabilirsiniz ama kaybedilen itibarı asla yerine koyamazsınız. Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Benim en büyük hobim işim. Restoranımıza gelen konuklarımızla tanışıp, yeni insanlar tanımayı ve iletişim ağımı geliştirmeyi seviyorum.

DİSİPLİN VE DÜRÜSTLÜK BAŞARININ EN BÜYÜK İKİ ANAHTARIDIR. İş yaşamında “vizyon” ve “amaç” belirlemek neden önemli? Vizyon, size yenilikler katar, günümüzün gerektirdiği noktada olmanızı sağlar. Ama vizyonla gelenekçiliği eğer birleştirebilirseniz bu da size başarı getirir. Amaç da, size ulaşmanız gereken hedefleri gösterir. Hedefiniz olduğu sürece başarılı olabilirsiniz. Amacı ve hedefi olmayanlar, hiçbir işte muvaffak olamaz. İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol izlemeliler? Tavsiyeleriniz neler? Öncelikle keyif aldıkları işle meşgul olmaları gerekir. Disiplin ve dürüstlük başarının en büyük iki anahtarıdır. Meslek hayatında en önemli şeylerden birisi de; itibardır. Bize babamız başarılı olmamız için derdi ki: “Çalışanınıza, müşterilerinize ve mal aldığınız esnafa karşı dürüst olun ki, başarılı olasınız. Esnafa karşı dürüst olup, ödemesini zamanında yaparsan en iyi malı alırsın, personelin parasını gününde verirsen en iyi verimi alırsın, müşterinin hakkını ve hukukunu kendi hakkın ve hukukun gibi korursan müşterinin devamlılığını sağlarsın. Bu da sizi itibar sahibi yapar.” İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? Ben kendime vakit ayırırım. Sosyal hayatınızda mutlu olursanız, iş hayatınızda da başarılı olursunuz. Ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirmekten, denizde bulunmaktan, yazın teknemde vakit geçirip arkadaşlarımı ağırlamaktan keyif alırım. Türkiye’yi Avrupa’da temsil edebilecek en başarılı sektör sizce hangisi? Gaziantep mutfağı UNESCO tarafından korunması gereken kültür mirasları arasına girdi. Çok sayıda ünlü misafirimiz Türkiye’ye geldikleri zaman, bizleri ziyaret ettiklerinde ülkelerinde de yer açmamızı istiyorlar. ABD Başkan Yardımcısı Joe BIDEN, Uma THURMAN, Michael SCHUMACHER, John MALKOVICH gibi birçok ünlü ve siyasetçiler bizi ziyaret etti. ABD Başkan Yardımcısı Joe BIDEN, Beyaz Saray’dan, lezzetlerimizle ilgili övgü dolu sözlerle bize teşekkür mektubu gönderdi. Bana göre, ülkemizdeki kaliteli restoranlar ve vermiş oldukları hizmet anlamında birçok ülkeden daha iyi durumdayız. Son yıllarda, yurt dışına Türkiye’den gidip açılan restoranlar da ülkemizi en iyi şekilde temsil etmektedir. Bundan dolayı yiyecek içecek sektörüyle dünyaya açılmamız ülkemiz için en iyi tanıtıcı reklam olur. Günümüzde iş ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başka ülkelerle kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Dünyanın her yerinde çok başarılı restoranlar var. Ama ülkemiz yiyecek içecek sektöründe bu restoranlarla rekabet edebilecek düzeydedir. Avrupa ve Arap ülkelerinde başarı grafiğimizin çok yüksek olduğunu görüyoruz.

25


RÖPORTAJ

Ankara Çok Önemli Bir Kültür-Sanat Ve Kongre Merkezi Olma Potansiyeline Sahip

ALPER TAȘDELEN

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen, en önemli amaçlarından bir tanesinin yaşayan canlı bir kent yaratmak olduğunu söyleyerek; “Bu amaca ulaşmanın yollarından birisi, sosyal ve kültürel hayatı zengin bir kent olabilmektir” dedi.

G

öreve geldiğiniz günden bu zamana kadar Çankaya Belediyesi’nde neler değişti? Geçen bir buçuk yıl içinde Çankaya'da önemli işlere imza attık. Önümüzdeki hizmet dönemini de planladık, projelendirdik. Biz 2016 yılına kadar asfalt, kaldırım vb. alanlardaki temel belediyecilik hizmetlerini, Çankaya'da hiçbir sorun kalmaması hedefiyle yerine getirdik. 2016 yıl sonu itibariyle de büyük ölçüde bu amacımıza ulaştık. Ayrıca, temel hizmet anlayışlarımızdan biri de; hayat nerede ise, vatandaşlarımız nerede ise, belediye olarak oraya hizmet götürmek oldu. Okullar Milli Eğitim Bakanlığı'na, Karakollar İçişleri Bakanlığı'na, taksi durakları ya da camiler şu ya da bu bakanlık ve

26

başkanlığa bağlıdır demeden, vatandaşlarımızın hizmet aldığı tüm kurum ve alanlara belediye olarak bizim görevimiz olup olmadığına bakmaksızın en iyi biçimde hizmet götürdük; kapsamlı tadilatlarını yaptık, boya badana, tesisat, bakım-onarım gibi çeşitli ihtiyaçlarını karşıladık. Bu tarihe kadar yaptıklarımız içinde önemli gördüğüm bazı hizmetleri şu şekilde sıralayabilirim... Belediyeye ait her türlü evrak işi (imar, ruhsat denetim, dilekçe ve şikâyet, harita, çap bilgilendirme) için başvurabilen, 40 kişilik uzman personel ile günde en az 1000 kişiye hızlı, etkili ve güler yüzlü hizmet sağlayan, vatandaşların işlerini ortalama 4 dakikada sonuca ulaştıran,


RÖPORTAJ

Hoş Geldiniz Masası ile Belediye ve vatandaş arasındaki duvarları

kaldırdık.

Başkentlilerin sağlığa erişimini ücretsiz sağlamak amacıyla hizmete açılan Çankaya Halk Sağlığı Merkezimiz, her ay yaklaşık 1.500 vatandaşa hizmet vermektedir. Merkezde Evde Sağlık, Evde Temizlik, Ağız ve Diş Sağlığı, Hasta Nakil, Aile ve Çocuk Psikolojik Danışmanlığı, Eğitim Seminerleri, Cenaze Hizmetleri verilmekte olup, 38’i sağlık personeli olmak üzere 55 personel görev yapmaktadır. TED ile birlikte Ankara'nın en donanımlı ve modern öğrenci yurtlarından birinin yapımını tamamladık ve hizmete açtık. Yurttan 420 öğrenci yararlanıyor. ÇAYED Yarım Elma aracılığı ile 2.100 üniversite öğrencisine eşya desteği verdik. Yılın son üç ayında Çankaya'ya kazandırdığımız eserler arasında 2 kreş temeli de var. Yaptığımız yatırımlar her açıdan önemli; kreşlerimiz çocukların okul öncesi eğitimi ve kadınların ekonomik hayatın içine girmesi açısından çok önemli. Bu dönem 3 yeni kreş açtık, 2 kreş temeli attık. 2017'nin ilk aylarında bir kreş temeli daha atacağız. Martı Kreşi ile birlikte dönem sonuna kadar 15 kreşimiz ve 4 etüt merkezimizle Çankaya’da toplamda 2000 çocuğa hizmet veriyor olacağız. Çabuk eskiyen, su sıçratan, kırık dökük kaldırımları, asfalttan yapılan renkli, desenli, ömürlük “Çankaya Kaldırımları” ile yenilendik; Çankaya sokaklarına 472 bin metrekare renkli asfalt kaldırım döşedik. Avrupa kentlerinde uygulanan çöp konteyneri sistemini Çankaya‘ya taşıdık. Galvanizli çelik sacdan yapılmış olan, yer üstü konteynerler, soğuğa ve güneş ışınlarına karşı dayanıklı olmasının yanı sıra alt kısmında atık çöp sularının dışarı sızmasını önlemek için tasarlanmış konteynerlerin uzaktan kumandalı tam elektronik sistemli vinç tarafından boşaltılma ve yıkanarak temizlenme özelliği de bulunuyor. Her Ramazan ayında 4-5 bölgede i ar çadırı kurarak günde 5 binden fazla kişiye i ar yemeği verdik. Her Ramazan döneminde yaklaşık 160 bin vatandaşa hizmet ulaştırdık.

ÇANKAYA SOKAKLARINA 472 BİN METREKARE RENKLİ ASFALT KALDIRIM DÖŞEDİK. Ankara’nın ilk biyolojik göleti Ahlatlıbel Tesislerinde 518 metrekare alan üzerine inşa edildi. İkinci ve çok daha büyük olan biyolojik gölet ise, Çankaya Parkı’nda hizmete sunuldu. Ayrıca Yaşar Kemal Parkımızda da bir biyolojik gölet oluşturduk. Bu projemiz Sağlıklı Kentler Ödülü kazandı. Çankaya'da bir Pony Park, Vecihi Hürkuş Parkı gibi temalı parklar açtık. Belediyemiz bünyesinde bulunan 18 adet TODAM yenilenerek Çankaya Evlerine dönüştürüldü. Bu dönem içinde de 6 yeni Çankaya Evi hizmete açıldı. Buralarda mahalle halkı hobi kurslarının yanı sıra, meslek ve beceri kurslarına katılıyor. Ayrıca sanatsal ve kültürel hayatta izleyici olarak değil, doğrudan icracı olarak yer alabilme olanağına kavuşuyor. Çankaya Yardımlaşma ve Ekonomik Dayanışma Derneği’ne kayıtlı ihtiyaç

sahibi 7.500 üye bulunmaktadır. ÇAYED Yarım Elma kayıtlı üyeler dışında da yılda yaklaşık 11 bin vatandaşa temel ihtiyaç, giysi ve eşya yardımında bulunmaktadır. Hizmete açtığımız 33 yeni parkın yanı sıra, yapım çalışmaları süren yeni park alanlarımızla birlikte 4 yıllık hizmet döneminde Çankaya'ya on binlerce metrekare yeşil alan daha kazandırmış olacağız. Şöyle ifade edeyim; yapımına başladığımız Lozanpark'ın 3. ve 4. etapları tamamlandığında yalnızca burada 112 bin m² daha yeşil alan kazanmış olacak Genç Başkan sloganı ile yola çıktınız... İnsanların size olan güveninin oluşmasında bu slogan sizce etkili olmuş mudur? Tabii bu da sempati ve güven oluşmasını kolaylaştıran bir faktör. Ama asıl; sizin ne yapıp yapmadığınız, halkın içinde halkla birlikte çalışarak önemli hizmetler üretip üretmediğiniz çok daha önemli... Temel ilkemiz; hiçbir ayrım yapmaksızın belediye olarak 940 bin vatandaşımızın hepsine eşit ve kaliteli hizmet göstermektir. Hoş Geldiniz Masası'na başvuran yaklaşık 300 bin vatandaşımız sorunlarına ilgi gösterildiğini ve hizmetlerden en hızlı ve en güzel biçimde yararlanabildiklerini gördüler. Aynı şekilde sosyal medya üzerinden belediyemize şikayet ve taleplerini ulaştıran vatandaşlarımızın taliplerini de hiçbir ayrım yapmadan en iyi biçimde yerine getirme gayretinde olduk. Bu perspektifle yürüttüğümüz hizmetlerin sonunda Çankayalıların güvenini hak edecek işler yaptığımızı düşünüyorum. 2017 yılında hizmet kalemleriniz arasında neler yer alıyor? Çankaya’da bunu da bitirmeliyim dediğiniz neler var? Biraz önce belirttiğim gibi; 2016 yılına kadar asfalt, kaldırım vb. alanlardaki temel belediyecilik hizmetleri alanında Çankaya'da hiçbir sorun kalmaması hedefiyle çalıştık. 2017 yılından sonraki hedefimiz; Çankaya'ya artık büyük, önemli, simge eserler bırakmak olacak. Önümüzdeki dönem son derece önemli prestij projelerini hayata geçireceğiz. Dünya örneklerinde iyi olan, kaliteli olan, vatandaşların yaşamını kolaylaştıracak, renklendirecek ne varsa, tüm bunları Çankaya'ya taşıyoruz. Örneğin; katılımcı belediyecilik alanında İsveç modelini uyguluyoruz, çöp sisteminde Barcelona, kaldırımlarımızda New York modellerini Çankaya'ya taşıdık. Bütün bu alanlarda yaptıklarımız da vatandaşta çok olumlu bir karşılık buldu. Projelendirdiğimiz ve önümüzdeki dönemde hayata geçireceğimiz hizmet ve projelerin önemli bazılarını sayacak olursam; Mustafa Kemal Mahallesi’nde tiyatro ve sinema salonları başta olmak üzere, sanata dair pek çok etkinliğin bir arada sunulacağı 1500 seyirci kapasiteli Atatürk Kültür Merkezi Projesi’ni bu dönem içinde hayata geçireceğiz. Ayrıca Zülfü Livaneli Kültür Merkezi'nin temelini attık. Yılmaz Güney Sahnesi’ni yeniledik. Bunlar da yakın dönem içinde hizmete açılacak. Beş ayrı açıkhava spor tesisinin yanı sıra Çankaya'nın ilk yüzme havuzunun de temelini atmış durumdayız. Bunlar en kısa sürede hizmete geçecektir. Dayanıklı ve renkli asfalt uygulamasını yaygınlaştıracağız ve marka

27


RÖPORTAJ

haline getireceğiz. Kreşlerimizin sayısını çoğaltacağız ve yaşlılarımız için de, yeni sosyal mekanlar ve etkinlikler yaratacağız. Yeni parkları, yaya öncelikli sokakları, engelli, kadın, çocuk ve yaşlı dostu hizmetleri ile örnek gösterilen bir belediye olacağız. Çankaya Belediyesi olarak sanata önem veren çalışmalara imza atıyorsunuz... Bundan sonraki süreçte ne gibi sosyal aktiviteler söz konusu olacak? Bizim en temel amaçlarımızdan birisi, yaşayan-canlı bir kent ortamı yaratmaktır. Bu amaca ulaşmanın yollarından birisi; sosyal ve kültürel hayatı zengin bir kent olabilmektir. İkinci önemsediğimiz konu ise; sosyal ve kültürel faaliyetin belli merkezlere sıkışmış durumuna son vermek, Çankaya'nın tüm mahallelerine bu etkinlikleri yaygınlaştırmaktır. Paneller, kongreler, festivaller, konserler, sergiler, sportif turnuvalar gibi etkinlikleri çoğaltacak ve yaygınlık kazandıracağız. Mahallelerimizde bulunan Çankaya Evleri aracılığıyla bu etkinlikleri lokallerde de gerçekleştiriyoruz. Uluslararası niteliğe sahip film, tiyatro, müzik festivallerini destekliyoruz. Liselerarası bir futbol turnuvası düzenledik. Bu çizgi üzerinde çalışmalarımızı artırarak sürdüreceğiz. Ankara, çok önemli bir kültür-sanat ve kongre merkezi olma potansiyeline sahip... Bu alanda yalnızca yerel ve ulusal değil, uluslararası önemde etkinliklerin organize edilmesi Ankara'yı kültür ve kongre turizmi açısından da canlandırabilecektir. Bu anlamda Ankara'ya bu etkinlikleri organize edebilecek kapasitede kültür, sanat ve kongre merkezleri kazandırmak büyük önem taşımaktadır. Önümüzdeki dönemde Çankaya Belediyesi olarak Ankara'ya bu ölçülerde bir merkezi projelendirdik ve hayata geçireceğiz.

ZÜLFÜ LİVANELİ KÜLTÜR MERKEZİ'NİN TEMELİNİ ATTIK. YILMAZ GÜNEY SAHNESİ’Nİ YENİLEDİK. Çankaya’da yapılaşma bakımından sizi en rahatsız eden bölge neresi? Yarım yüzyıla yaklaşan gecekonduların bulunduğu altı mahallede kentsel dönüşüm çalışmalarına hız verdik. Gecekondu bölgelerinin sağlıklı, çağdaş ve yaşanabilir hale gelmesi için Seyrantepe, Zafertepe, Mimar Sınan, Boztepe, 50. Yıl Mahallesi ile Bademlidere’de planlama çalışmalarını sürdürüyoruz. Yıkımların tümünü halkın onayıyla yapıyoruz. Hiçbir hak sahibini mağdur etmemeye özel bir önem veriyoruz. Bunların içinde, heyelan bölgesi olduğu için 50.Yıl Mahallesi'ne öncelik verdik. Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen ve Ankara’nın en eski gecekondu yapılaşmasının yer aldığı 50. Yıl ve Dilekler Mahalleleri’nde çağdaş ve modern kent dokularının oluşturulabilmesi için harekete geçtik. Çankaya’ya bağlı 50. Yıl Mahallesi sakinleri, şimdiye kadar tapusuz olarak oturdukları konutların kentsel dönüşüm projesine dahil edilmesiyle 40 yıl sonra tapularına kavuştu. 17 hektarlık bir alanı ve farklı yasal statülere sahip yaklaşık 1000 adet gecekonduyu kapsayan bölgeye yönelik bir kentsel dönüşüm projesi hazırladık. Belediyeye ait parsellerde kalan gecekonduların tahsis işlemlerine başlayarak tahsis işlemini sonuçlandırdık. Hak sahiplerini tapularına kavuşturduk. Hazırlanan kentsel dönüşüm projesi kapsamında bölgede konut alanları ve katlı teras evler öngörülüyor. Proje tamamlandığında Ankara’nın bu en eski ve en merkezi gecekondu bölgesinde sosyal donatı alanlarının ve geniş bir yeşil dokunun bulunduğu çağdaş bir kent parçası yaratılmış olacak. Röportaj: Dilara Aydoğdu

28



stimulus

Başarı İçin Zaman Yönetimi İlaç ve Kimya Sektörü’nde attığı yenilikçi adımlarla sektörünün en özgün kuruluşlarından sayılan Kurtsan Holding’in Yeni Başkanı Aylin Kurt, genç ve dinamik bakış açısıyla 2017 yılını mercek altına oturttu...

AYLİN KURT

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; "Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır"… İş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Çalışma hayatımda başarı için her zaman “zaman yönetimi” konusuna önem verdim. Elbette herkesin kendine göre bir zaman yönetimi vardır ama benim için zaman yönetimi mevcut işleri yürütürken zamanı doğru kullanmanın yanında, yeni işlere, projelere ve araştırmalara zaman ayırmayı da kapsıyor. Bunun dışında gerçekten bugünün işi yarına kalmamalı diye düşünüyorum. Erteleme, çalışanlarda sürekli atalete sebep oluyor. Atılan bir maile zamanında cevap verme, toplantıya, mesaiye vaktinde gelme gibi konular benim için çok önemli. Ayrıca her zaman kısa ve en azından orta vadeli planlarım vardır ve bu planlara sadık kalarak çalışırım. 2016 senesi tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça

30

dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? Kurtsan Holding çatısı altında üç ana şirketimizle faaliyet gösteriyoruz. Kurtsan İlaçları A.Ş, Kurtsan Medikal A.Ş., Otacı A.Ş. her biri kendi alanlarında belirli bir yere, belirli bir pazar payına sahip şirketler. Elbette 2016 yılında her sektörde olduğu gibi, bizim faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde de ciddi dalgalanmalar, küçülmeler oldu. Buna rağmen şirketlerimiz performanslarını düşürmeden, bütçelerini tutarak yılı kapatıyorlar. 2017 yılında ciroda en az %10 büyüme sağlayarak, artan maliyetlere karşın karlılığımızı korumayı hedefliyoruz. İhracat faaliyetlerimize biraz daha ağırlık vererek yeni pazar arayışlarımıza devam edeceğiz. AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? AR-GE ve inovasyon çalışmaları grup şirketlerimizin her biri için her zaman önemli olmuştur. Özellikle bitkisel, doğal ürünler pazarının lider firmalarından olan Otacı A.Ş., Türkiye’de ilk bitkisel pastili, şampuanı


stimulus

geliştiren ve bu konuda ilk patent alan yerli firma olmuştur. Günümüzde müşterilerin hizmette en yüksek kaliteyi beklediği ortamda müşteri taleplerini, ihtiyacını zamanında karşılayacak, katma değeri yüksek, farklı ürünler geliştirmeye ve piyasaya sunmaya dikkat ediyoruz. Mesela 2016 yılında piyasaya sunduğumuz bitkisel içerikli, zararlı, kimyasal madde içermeyen makyaj temizleme suyumuz Greeen Awards 2016’da kendi kategorisinde en yaratıcı ürün ödülü aldı. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde hem üretim hem satış yaparken zaten birçok risk taşıyoruz. Ancak riskleri en aza indirecek, zamanında risklere karşı tedbir alabileceğimiz birçok çalışma yapıyoruz. Risk yönetimi çok önem verdiğimiz bir konu, özellikle finansal risk. 2016 yılı zaten reel sektörü finansal açıdan zorlayan bir yıl oldu. Piyasada azalan talep, artan maliyetler, tahsilat vadeleri, tahsilat almada yaşanan sıkıntılar her sektörde önemli sorun başlıkları oldu. 2017 yılında da benzer sorunların artarak devam edeceğini düşünüyorum. Artık firmalar gerçekten doğru maliyet hesabı ve risk analizi yapmalı. Bazen bu değişken ortamda günlük maliyet yapmak dahi gerekebiliyor. Biz bilançomuza odaklı çalışıyoruz. Borçlar kalemimizin, her zaman alacak kalemimizin ciddi oranda gerisinde olmasına dikkate diyoruz. Bunun için sürekli tasarruf önlemlerimizi, borç alacak vadelerimizi gözden geçiriyoruz. Alacaklarımızın mümkün olabildiğince zamanında, vadesine uygun olarak tahsilatını takip ediyoruz. Borçlanma ihtiyacı olduğunda bunu düşük maliyetli, uzun vadeli araçlarla çözmeye çalışıyoruz. 2017'de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? 2017 yılının zor bir yıl olacağını düşünüyorum. Yine sürdürülebilir karlılık ana hedefimiz olacak. Ciro olarak en büyük şirketimiz ilaç sektöründe faaliyet gösterdiğinden, ilaç fiyatlamasında halen 2.11 olarak kabul edilmiş Euro kuru, artan girdi maliyetleriyle en büyük sıkıntımız. Bu durumu dengelemek için tasarruf tedbirlerimizi devamlı gözden geçiriyor ve maliyet artışlarından minimum seviyede etkilenmeye çalışıyoruz. 2017 yılında İstanbul’da yeni depo alanı yatırımımız olacak, ayrıca Bandırma’daki üretim tesisimizi bina, makine, ekipman olarak yenileme çalışmalarımız devam edecek. Yine AR-GE çalışmalarımıza öncelik vererek yeni ürün lansmanlarını sürdüreceğiz.

FİRMAMIZDA ÇALIŞANLARIMIZIN VERİMLİ OLMALARI İÇİN MUTLU ÇALIŞMALARI VE AİDİYET DUYGULARININ GÜÇLÜ OLMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYOR VE BUNU ÖNEMSİYORUM. Türkiye'de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Öncelikle ilaç sektörü için şu an 3.65 tl civarında olan Euro kuruna karşın, 2.11 TL olarak kabul edilen Euro kurunda düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışında, yatırım ve ihracat desteklerinin artması gerekiyor. Diğer şirketlerimiz için de pazarda ucuz, kalitesi düşük ürünlerin kaliteli ürünlerle benzer söylemlerde bulunması konusunda bakanlık denetimlerinin artarak devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur; teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Siz yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz?

Bana göre, bu üç unsur dışında başarılı bir girişimci olmak için istikrarlı bir şekilde çok çalışmak ve sabırlı olmak gerekiyor. Hiçbir şey bugünden yarına olmuyor. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Firmamızda çalışanlarımızın verimli olmaları için mutlu çalışmaları ve aidiyet duygularının güçlü olması gerektiğini düşünüyor ve bunu önemsiyorum. Öncelikle onlara saygı duyuyor, değer veriyor ve eğitimlerine çok önem gösteriyoruz. Bir pozisyon boşaldığında görevi, mümkün olduğunca o pozisyonu hak edecek çalışmalar yapmış, kendini ispat etmiş alttan gelen çalışanımıza veriyoruz. Ayrıca, verimliliği artırmak için çalışanlarımızın da zamanlarını etkin kullanmaları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Elbette konumuzda öncü, farklı, yüksek kaliteli ürünlerimizle dünya markası olmayı hak ettiğimize inanıyorum. Kalite ve farklılık, geleceğin ürünlerini geliştirebilmek ve bunları doğru zamanda üretip, piyasaya sunabilmek çok önemli. Ancak, dünya markası olmak için yüksek kaliteli ürünler üretmek elbette yeterli değil. Global düşünmek ve davranmak, firmanın vizyonu konusunda kendi ülkesinde yüksek pazar payıyla söz sahibi olmak, AR-GE’ye sürekli bütçe ayırmak, yaratıcı olmak, rakiplerini iyi tanımak, müşteriye güven vermek, geleceği doğru planlamak, markayı doğru konumlandırmak ve dünyadaki trendleri takip etmek de çok önemli. Bence, bunların hepsi bir arada olmazsa dünya markası olmak kolay değil . “Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye‘yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Yukarıda bahsettiğim gibi, 2016 hem Türkiye hem de dünya için çok zor bir yıl oldu. Beklenmedik birçok olayla karşılaştık, 2017 yılında da zorlukların süreceğini ve temkinli olmamız gereken bir yıl olacağını düşünüyorum. Birçok belirsizlik içinde, biz yöneticilerin hesaplarını her gün kontrol etmeleri, kur riskini en aza indirecek önlemler almaları ve borç-alacak dengelerini doğru gözetmeleri gerekİyor. Tabii birçok olumsuzluk içinde; yine motivasyonumuzu yüksek tutarak pozitif düşünmeye çalışmak da en önemli işimiz sanırım... Röportaj: Selin Söğütlügil

31


ofis kalem

MONTEGRAPPA Caduceus

CROSS Year of the Goat 23ct Gold Plated Ball £ 215

MONTEGRAPPA Ernest Hemingway Yazar

CROSS Sauvage Monkey Platınıum Brushed Cyan Blue Gold Dolma Kalem F Uç

MONTEGRAPPA Gökkuşağı

ALIŞVERİŞ

İmzanızı Atın Montblanc Blue Hour LeGrand Dolma Kalem 5.587,76

OMAS Shakespeare Writersedition Family Shot

32

MONTEGRAPPA Bellek Kalem

Șık, özel ve kaliteli kalemleriniz ile hayatınıza yön verecek kararlarınızın altına imzanızı atın...


Montblanc Limited Heritage Collection 1960 Rouge et Noir Dolma Kalem 8.260,16

Gold B

SHEAFFER Legacy Silver/Gold Fountain Pen £ 494,99

GRAF von FABER CASTELL Ahşap Dolma Kalem 2.235

BORTOLETTI Gümüş, Tüylü Kalem Seti 1.557

MONTE GRAPP A S enna Le g e n d £ 14,220 Resin &

CROSS Tükenmez Kalem Özel Seri - Special Edition Tokyo 1.499

all

CROSS Sauvage Monkey Platınıum Brushed Roller Kalem 1.48.656

MONTEGRAPPA NeroUno Linea Rose Gold Plated Fountain £ 385,00

VİSCONTI Van Gogh Portrait Blue Ball Pen £155,00

YARD O Led Viceroy Victorian Sterling Silver Foun tain £ 435,00

MONTEGRAPPA Micra Resin Purple Fountain £ 279,99

CROSS Year of the Horse White Fountain £ 305

MONTBLANC William Shakespear Limited Edition 15.338

33


RÖPORTAJ

Yerli Malı Kullanımı Artmalı

BENDEVİ PALANDÖKEN

Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanı Bendevi Palandöken, MAG Business sorularını cevapladı. Palandöken, ülkede yerli malı kullanımına dikkat çekmek için yeni bir kampanya başlattıklarının altını çizdi.

Y

erli malına dikkat çekmek amacıyla yeni bir kampanyaya imza attınız. Bu kampanyadan biraz bahseder misiniz? Esnaf ve sanatkarlar olarak yeni yılın da yaklaşması ile böyle bir kampanya yapmaya karar verdik. Döviz kurlarının düşmesi için bu kadar yoğun bir kampanyanın yapıldığı ortamda halkımızın da yılbaşı hediyelerinde yerli ürünleri tercih ederek; bu harekete destek vermesi için bir adım attık. Çocukluğumuzdan beri okullarda kutlanan ‘yerli malı yurdun malı’ kampanyasına en çok bugün ihtiyacımız var. Esnaf ve sanatkarlar olarak yerli malı kampanyası başlatıyoruz. Bu kampanyaya herkesin ve her kesimin desteğini bekliyoruz. Bir ürünün yerli üretimi varsa fiyatına ve kalitesine bakmadan milli ekonomimiz için, yerli üretimin tercih edilmesi artık vatandaşlık görevi olmalıdır. Yerli sanayimiz bu tür kampanyalarla güçlenecek ve gelişecektir. İthal ürün bağımlılığımız ancak, yerli ürünlerin desteklenmesi ile azalacaktır. Güçlü ve bağımsız bir Türkiye için herkese görev düşüyor.

34

Esnaf ve sanatkarın genel anlamda sorunlarına baktığımızda; ortak sıkıntının çıraklık sorunu olduğunu görüyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz? Eğitim alanını düzenleyen, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK ile bazı Kanun ve KHK'larda değişiklik yapan kanun tasarısının, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaşmasını olumlu karşılıyorum. Uzun zamandan beri esnaf ve sanatkarlarımız çırak bulamıyorlardı. Yeni düzenleme ile ortaöğretim ve ilköğretime dayalı 4 yıllık, zorunlu örgün veya yaygın öğrenim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumları ile mesleki eğitim merkezlerinin tümünü kapsayacak. Bu okul ve kurumları bitirenlere, bitirdikleri programın özelliğine göre diploma verilecek. Ancak mesleki eğitim merkezi öğrencilerinin, diploma alabilmeleri için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen fark derslerini tamamlaması gerekecek. Bu düzenlemeyi uzun zamandan beri esnaf ve sanatkarlar olarak istiyorduk. Esnafımız meslekte yetiştirecek çırak bulamıyordu. Düzenleme ile yok olmaya yüz tutan yüzlerce meslek yeniden canlanacak. Eğitim alanını düzenleyen


RÖPORTAJ

yasa ile aday çırak ve çırakların yanı sıra staj yapan mesleki ve teknik okul öğrencilerine de işletmeler tarafından ücret ödenecek. Milli Eğitim Bakanlığı ile mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekten karşılanacak. Çırak olarak mesleki eğitim gören öğrencilere, asgari ücretin yüzde 30'undan az ödeme yapılmayacak. Öğrencilere ödenebilecek en az ücretin; 20'den az personel çalıştıran işletmeler için üçte ikisi, 20 ve üzerinde personel çalıştıran işletmeler için üçte biri devlet katkısı olarak ödenecek. Düzenleme ile en az ortaokul ve imam hatip ortaokulu mezunları da çıraklık ve kalfalık eğitimi alabilecek. Yeni uygulama sayesinde işsizliğin önüne geçilecek ve bu sayede de istihdamda rahatlama sağlanacak. İki yıllık yüksek okul mezunlarına kısa dönem askerlik hakkı ile bu işi daha etkin hale gelecektir. Rusya ve Türkiye arasında yaşanan olumlu gelişmelerin ekonomiye katkısı nasıl olacaktır? Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmeler olumlu ve iyi sonuçlar verecek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov arasındaki ikili temaslar ve gelişmeler de ülkemiz adına çok önemli gelişme ve görüşmelerdir. “Rusya ile görüşmelerin iyi geçmesi ekonomiye can verecek. Bu yaz, başta Rusya’dan ülkemize gelen turist sayısı olmak üzere birçok alanda ekonomik iş birliği artarak gelişecektir. Geçen yıl yaşanan krizin erken atlatılması ve ikili ilişkilerin hızla ilerlemesi sevindiricidir. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un ülkemizi ziyaret etmesi ikili ilişkilerin daha da gelişmesine sebep olacaktır. Bu da ekonomiye olumlu yansıyacaktır. Umarız Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye ile görüşmelerin durdurulması yönünde alınan kararı AB liderleri 15 Aralık’ta yapacakları karar toplantısında sağduyu ile alırlar. Çünkü, bizim beklentimiz AB liderlerinin olumlu bir kararı tüm AB ülkelerine olumlu olarak yansıyacak ve piyasalar rahatlayacaktır. Esnaf, şehir merkezinde bulunan AVM'lerin işlerini olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor. Özellikle küçük esnaf bu durumdan nasıl etkileniyor? Bu konuda ne gibi önlemler alınmalı? Aynı dükkanda yıllarca esnaflık yapmış ve şehrin caddelerindeki yılların mağazaları, AVM'lerin sermaye gücüne ve haksız rekabetine dayanamayarak tek tek yok oldu. Yok olmayan bazı esnaflar ise AVM'lere gitmek zorunda kaldı. Kültürümüzün ve tarihimizin hatta yaşantımızın bir parçası olan esnaf dükkanlarını korumak gerekiyor. Eğer cadde mağazalarını geliştirirsek marka çıkarırız. Son zamanlarda tanınan ve markalaşan firma göremez olduk. Ne yazık ki; yabancı markaların taşeronluğunu yapıyoruz. Şehrin kültüründe yer etmiş yılların lokantaları, pastaneleri, giyim mağazaları bir bir kapanıp, yerlerini her şey 1 lira olan Çin mallarının satıldığı ucuzcu marketlere bıraktı. Değerlerimiz kayboluyor. Büyük AVM'ler şehrin içinde kurulduğu ve perakende sektörüne bir düzen getirilmediği sürece bu değerlerimizi nostaljik hikayelerde hatırlayacağız. Zaman kaybedilmeden kuralların konması lazım. Mahalle esnafının yerine devasa AVM'leri koyarsanız, caddelerin ışıltısı kaybolur. Vatandaşın güven içinde evine gittiği yolların karanlık olmasını istemiyorsanız, koruyucu tedbirleri geç olmadan almak gerekir. Esnafın ışığını söndürürseniz, hep beraber karanlıkta kalırız. Cadde mağazacılığının desteklenmesi vatandaşın da yüzünü güldürecektir. Dolarda yaşanan dalgalanmalar ile benzin ve motorin fiyatlarında yaşanan artış şoför esnafını nasıl etkileyecektir? Bu artıştan en az oranda etkilenmek için ne gibi önlemler alınmalıdır? Dolardaki dalgalanma nedeniyle akaryakıta peş peşe yapılan zamlar her

kesimi olumsuz etkileyecektir. Bu beklenmeyen durumların akaryakıt fiyatlarına arka arkaya zam olarak yansıması piyasayı olumsuz etkileyecektir. A'dan Z'ye her şeye zam gelir. Ulaştırma esnafımızın en büyük maliyeti akaryakıt harcamaları. Bu aşamada yapılması gereken zorunlu olmayan tüm kesimler özel araç yerine toplu taşıma araçlarını kullanmalıdır. Toplu taşıma araçlarının kullanılması ile içerisinde bulunduğumuz hava şartları sebebiyle yaşanabilecek trafik kazalarının da yaşanmasını veya azalmasını sağlayacaktır. Ulaşımın toplu taşıma araçlarıyla sağlanması ile de dövizde tasarruf yapılmış olacak ve yaşanan sıkıntının azalması sonucu yeni zamların da önüne geçilmiş olacaktır. Bu artışlardan sonra enflasyon daha yükselir. Enflasyonun azmaması için esnafın kullandığı kredi faizleri düşürülmeli ve gerekirse bazı mesleklere sıfır faizli can suyu kredileri verilmelidir. Bununla birlikte mutlaka yerli ürünleri tercih edilmeli, ithal ve lüks ürünlerden toplum olarak uzak durulmalı ve enflasyonun baskısı bu şekilde düşürülmelidir. Sigara ve alkole yapılan ÖTV zammını nasıl değerlendiriyorsunuz? İçki ve sigaraya zaten her 6 ayda bir otomatik ÖTV zammı geliyor. Bunların dışında, ayrıca bir ÖTV artışı daha yapılması kuşkusuz vergi gelirlerini artırabilir ama kaçak ve sahte üretimle insan sağlığını da olumsuz etkileyecektir. Komşu ülkelerdeki tütün ürünleri fiyatı ile ülkemizdeki fiyatlar arasında çok büyük bir fark olmasa belki kaçak ürün girişi de asgaride olacak, ancak bizim komşularımızdaki sigara fiyatı ile ülkemizdeki fiyatlar arasında tam bir uçurum var. Bu da kaçakçıların karının artmasına zemin hazırlıyor. Bir başka konu ise; içki ve sigaradaki ÖTV zammının zamanlaması. Ben bu zamanlamanın doğru olmadığını düşünüyorum. Yılbaşı öncesi sahte içki üretiminin ve bundan kaynaklı zehirlenme vakalarının artmasından endişe ediyoruz. Vatandaşlarımızı da bu vesileyle şimdiden uyarıyoruz. Ucuz olan hiçbir ürün can sağlığınızdan daha önemli değil. Alacağınız ürünleri yetki belgesi olan güvenilir yerlerden alın. Kaçak ve sahte üretim olduğundan şüphe ettiğiniz ürünleri ve bunları satanları yetkililere bildirin. Kahvehane ve kıraathane kültürü gün geçtikçe önemini kaybediyor ve esnaf dükkanına kilit vuruyor. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Son yıllarda sayıları hızla artan yabancı kahve zincirleri, özellikle büyük şehirlerde kahvehane ve kıraathaneler için büyük bir tehdit haline geldi. Osmanlı döneminden günümüze kadar yaşatılmaya çalışılan kahvehane, kıraathane ve çay ocağı kültürümüz gün geçtikçe kan kaybediyor. Modernleşmeye ayak uyduramayan, otantik ve geleneksel çizgisini her geçen gün biraz daha kaybeden kahvehane, kıraathane ve çay ocaklarının acil desteğe ihtiyaçları var. Çoğu büyük şehirlerde olmak üzere son üç yılda 4 bin 733 kahvehane kapandı. Kahvenin ekonomik boyutunun yanında kültürel etkisi de var. Türk toplumunda kahve ayrı bir yeri ve önemi olan içecektir. Türk kahvesinden başka hiçbir kahve kültüründe kahvenin 40 yıl hatırı olmaz. Ancak yabancı kahve zincirleri büyük şehirlerde hızla yayılıyor. Gençler için kahve kültürümüz hızla değişmeye başladı. Bu kültürü korumak için kahvehane ve kıraathanelere destek vermek gerekir. Bizim esnafımız da mutlaka kendini yenilemeli ve modern çağa ayak uydurmalı. Ancak, bu sayede rekabet edebilecek güce kavuşabilirler. 30 Eylül 2016 tarihli verilerimize göre 72 bin 659 kahvehane ve kıraathane bulunuyor. Kahvehane ve kıraathane gibi işletmeler, '0' faizli ve uzun vadeli modernizasyon-yenileme kredisi verilerek desteklenmelidir. Modernizasyon ve yenileme kredisi ile kahvehanelerimiz çağa ayak uyduracaklar. En önemlisi ise, kültürümüz yaşamaya devam edecektir. Röportaj: Dilara Aydoğdu

35


RÖPORTAJ

Beyaz Yakalılarda Estetik Farkıyla Kariyer Kariyer basamaklarını emin adımlarla çıkan erkeklerin yeni gözdesi estetik. Uzman ve doğru ellerde yapıldığı sürece, beyaz yakalıya kariyer yolculuğunda son derece fazla fayda sağlıyor. Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur’a iş yaşamı içindeki erkeklerin estetik hakkındaki düşüncelerini, neler yaptırdıklarını ve erkek estetiğindeki son trendleri sorduk... BÜLENT CİHANTİMUR

B

eyaz yakalı erkeklerin estetiğe bakış açıları nasıl ülkemizde? 2010 senesinden sonra son derece hızlı bir ivme kazandı diyebilirim. Bunun nedeni, artık arkadan zehir gibi, donanımlı bir kuşağın geliyor olması ve artık dünyanın, entelektüel ve uzmanlık birikimi kadar, dış görünüşe de son derece önem vermesi aslında. Erkekler son 6-7 yıldır bakımlı, fit ve hatırlarsınız bir zamanların moda değimi olan metroseksüel bir çalışan olma isteği içindeler. Çünkü bu şekilde, yaşı kaç olursa olsun taze görünen beyaz yakalı erkek, her zaman kariyer

36

basamaklarını çok daha hızlı ve sağlam çıkıyor. Zorlu Center Teras Evler Doctor B kliniğimiz mevki itibariyle iş çevresinin tam ortasında. İnanın, kadın hastalarımız kadar erkek hastalarımız da bir şekilde vakit ayırıyor ya da iş çıkışlarında gelip hizmet alıyorlar. Bakış açısı değişti artık ve değişmeye de devam edecek. Erkeklerin estetikte en fazla korktuğu şey nedir? Kabul etmesek bile, biz erkekler acıdan, acı çekmekten korkuyoruz. Kadınlar çok daha dirayetli bu konuda. Çabuk iyileşmek, hemen iş hayatına dönmek istiyoruz. İşte son senelerde son derece


RÖPORTAJ

konforlu, acısız, iyileşme dönemleri kısa, hatta iş ve sosyal hayattan koparmayan uygulamalar beyaz yakalıların bizi tercih etmesini sağladı.

teknik sayesinde, saç ekimi yapıldığını kuaförler dahi anlayamıyor. İyileşme dönemi de kısa olduğu için iş hayatı organik saç ekimini seviyor.

Beyaz yakalı size en fazla ne yaptırıyor ve bu senenin trendleri neler? Bana gelen iş hayatı içindeki hastalarımın büyük bir kısmı Örümcek Ağı Estetiği, Organik Saç ekimi gibi tekniklerim için geliyorlar. Bu sene yine bu ikisi trendler arasında. Basit burun estetiği, jinekomasti, karın kası estetiği, brotoks, dermal dolgular, cilt bakımı, lazer epilasyon da çok fazla… Bu saydıklarımın hepsi erkeğin anatomisine uygun şekilde planlanarak yapılması gereken uygulamalar. Eğer o şekilde yapılmazsa, erkek sorun yaşıyor.

Erkeklerde meme büyüklüğü iş hayatında ne takım sorunlara yol açıyor ve çözümü var mı? Bedensel her türlü estetik sorun, iş hayatında, normal hayatta olduğundan çok daha fazla probleme yol açıyor. En başta, ruhsal olarak problemler yaşanıyor. Saklamaya, saklanmaya çalışırken işine odaklanamıyor. Jinekomasti operasyonları, erkeklerde meme büyüklüğünün giderilmesi için yapılabilecek tek çözümdür.

Ne gibi sorunlar mesela? Erkeksi kimliğini kaybetmek istemiyor hiçbir erkek, özellikle de iş hayatında. Dolayısıyla bir kadına yapılan estetik müdahale ile, erkeğinki farklı olmalı. En basitinden, erkeğe botoks yaparken, kadında yaptığımız gibi göz çevresinden ziyade, iki kaş arası, alın gibi noktalara odaklanırız. Zaten buna brotoks ismini veriyoruz, ayrıştırmak için.

ORGANİK SAÇ EKİMİ, KELLİK SORUNU İÇİN UYGULANAN EN ETKİLİ TEKNOLOJİ. SAÇLARIN DOĞAL, DOLGUN VE SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE ÇIKMASINI KOLAYLAŞTIRIYOR.

Organik Saç ekimi nedir? Saç ekimi, kellik sorunu için uygulanan en etkili teknoloji. Fakat ekilen saçların yapay duruşu, cansızlığı ve seyrekliği, çoğu insanın saç ekimine sıcak bakmasını engelliyor. Geliştirdiğim organik saç ekimi ise, hastanın kendi bölgesel yağından alıp, kök hücreden zengin hale getirilen yağ enjeksiyonu ile yapılıyor. Bu da saçların doğal, dolgun ve sağlıklı bir şekilde çıkmasını kolaylaştırıyor. Bu

Bölgedeki inatçı yağlı doku, yapılacak türlü meme geliştirme ya da bölgeye yönelik egzersizlere dahi cevap vermeyecektir. Jinekomasti ameliyatlarında eskiden, yağlı dokunun kesilerek çıkartılması işlemi hastaya uzun iyileşme süreçleri yaşatıyordu. Gelişen teknolojiyle birlikte artık son derece konforlu, kesisiz, iyileşme süreci kısa ve yatış yapmadan, jinekomasti operasyonlarını gerçekleştiriyoruz.

37


stimulus

Sonsuz Denizlere Yolculuk Ülkemizde denizcilik sektörünün duayenlerinden Kaptanoğlu Denizcilik ve Holding'in Yeni Dönem Temsilcisi Başarılı İş Adamı Cenk Kaptanoğlu geniş vizyonuyla 2017 yılında sektörünün geleceğini değerlendirdi.

CENK KAPTANOĞLU

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; ‘‘ Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır’’… Sizin, iş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Edison’un tanımlamasının ne kadar doğru olduğunu, dahi olanlara sormak gerekir. Ben, çalışmanın iman ve ibadet kadar önemli olduğunu ve çok çalışmadan hedeflere ulaşıp başarıyı yakalamanın imkansız olduğunu düşünenlerdenim. Bu yüzden çalışma düzenim, ailemden sonra, hayatımdaki en önemli unsurdur. Gerekirse, ha a sonları bile bu uğurda feda edilir. İşinin başında olmayan bir kişinin ticari başarı elde etmesi söz konusu değildir. Biz denizcilerin gece ve gündüzü olduğu da pek söylenemez. Çünkü, Türkiye uyurken bir gemi Latin Amerika’nın bir ülkesinde sabah yüklemededir, diğer bir gemi ise; Singapur’da yakıt ikmali yapıyordur. Ancak her şeye rağmen, düzenli ve mutlu bir hayat standardı

38

ile şu ana kadar bu yoğun temponun üstesinden gelmeyi başarmış bulunmaktayım. 2016 senesi, tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? 2017, dünya dengelerinin yeniden kurulacağı bir yıl olacak gibi gözükmektedir. Amerika’da yeni seçilmiş başkanın şekillendireceği yeni bir dünya düzenine hazırlıklı olmalıyız. Yani, önümüzdeki yılı, kısaca fillerin ekonomik çıkar için mücadele edeceği ve altında kalan çimlerin ezileceği bir geçiş yılı olarak öngörmekteyim. Fakat daha da önemlisi; ülkemizin yaşadığı coğrafyada devam eden ve daha da artarak yoğunlaşabilecek olaylar, 2017 Türkiye’sinde sadece denizcilik veya tersanecilikte değil tüm diğer sektörlerin projeksiyonlarına da doğrudan etki edecektir. Benjamin Disraeli’nin söylemiş olduğu gibi; “en kötüsüne hazırlıklı olmalıyız, fakat umutlarımızı en iyisi için korumak zorundayız.”


stimulus

AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Yaşadığımız yüzyılda AR-GE çalışmalarına değer vermeyen veya arkasını dönen firmaların yaşaması imkansızdır. Bu konu denizcilik sektörü için de çok önemlidir. Kaldı ki bizim sektörümüz, birçok uluslararası kuruluş tarafından regule edilmekte olup, hep daha iyisi, daha yeşili ve daha emniyetlisi için çalışmalar yapmak üzere kurgulanmış bir sektördür. Bu yüzden dünyadaki yenilikçi fuarlara ve konferanslara sürekli katılım gösteren, denizcilik ve tersanecilik anlamında lokal ve uluslararası yayınları takip eden ve gereken iyileştirmeleri yapan bir ekibimiz bulunmaktadır. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Armatörlük ve tersanecilik dediğinizde, zaten her türlü riskleri içinde barındıran ender sektörlerden birisini anlamalısınız. Bir bankacı büyüğümüzün de dediği gibi; altından deniz ve üstünden rüzgar geçen gemiler ile dünyanın yedi denizlerinde boy göstermek zaten yeterli riski almaktır. Risk, bir denizcinin göbek adı gibidir ve bu yüzden risk alma eğilimimiz herkesten farklı ve doğuştandır. Fakat yine de 2017 yılı, mevcut riskleri koruyarak ve yeni bir risk almadan geçmesini umut ettiğimiz bir yıl olacaktır. 2017 de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Daha önce de belirttiğim gibi 2017 yılı, ana hedef olarak mevcutları koruma yılı olacaktır. Fakat yine de, ortaya çıkabilecek fırsatlar için de hazır olunması gerekmektedir.

Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Biz, gerek tersanecilikte gerekse denizcilik alanında, uluslararası arenada boy gösteren firmalarız ve müşteri portföyümüze bakıldığında yüzde 90 oranında yabancı firmalarla çalışmaktayız. Kaptanoğlu arması, armatörlükte ve tersanecilikte Türkiye’nin ve dünyanın öne çıkmış isimlerinden birisidir. Genelde, hizmet ürettiğimiz için, en önemli hedefimiz; servis kalitemizi mükemmelleştirmek ve bu servisi müşterilerimize etkin ve ekonomik bir şekilde ulaştırarak tercih edilen bir dünya markası olmaktır. “Quo Vadis Türkiye” Yani; Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Türkiye’nin yakın gelecekte; Müslüman ülkelerin lideri olarak dünyada söz sahibi olması, güçlü ekonomisi ve iyi işleyen demokratik Cumhuriyet kimliğiyle yine tüm dünyaya örnek olması en büyük temennimdir.

YENİ GİRİŞİMCİLERE TAVSİYEM, ÖNLERİNE GERÇEKÇİ HEDEFLER KOYMALARI VE BU UĞURDA ÇALIŞMALARIDIR.

RİSK, BİR DENİZCİNİN GÖBEK ADI GİBİDİR VE BU YÜZDEN RİSK ALMA EĞİLİMİMİZ HERKESTEN FARKLI VE DOĞUŞTANDIR. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Bence Türkiye’nin en büyük artısı; hızlı ve radikal kararlar alabilme özelliği ve ayrıca 14 senedir tek parti yönetiminde devam eden siyasi ve ekonomik istikrardır. 15 Temmuz’da ulus olarak geçirmiş olduğumuz travmanın etkilerini süratle toplumdan temizleyip, tekrar 14 senedir uyguladığımız başarı reçetesine dönmemiz gerekmektedir. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında, onu başarıya götürecek en önemli unsur; teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Tabii ki çok çalışmak ve huzurlu bir aile düzeni, tarif ettiğiniz yapıya eklemek istediğim paydalardır. Yeni girişimcilere tavsiyem, önlerine gerçekçi hedefler koymaları ve bu uğurda çalışmalarıdır. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Firmamızda insanları motive etmek ve belirli bir hedef doğrultusunda çalışmalarını sağlamak en önemli hedefimizdir. Bu doğrultuda çalışanlara birçok genel ve bireysel program desteği sağlamaktayız. Personelimizin kişisel gelişimlerine katkı sağlaması için İngilizce kursundan tutun da bütün çalışanlar ve aileleri ile yapılan pikniklere kadar uzanan motivasyon desteklerimiz vardır. Röportaj: Selin Söğütlügil

39


RÖPORTAJ

İnşaat Hem Kente Hem Yaşama Dokunmalı

EFE BEZCİ

Yaklaşık 50 yıldan bu yana Ankara başta olmak üzere, Türkiye’nin çok sayıda bölgesinde projeler üreten BESA Grup Yönetim Kurulu Üyesi Efe Bezci ile sektörü ve hedeflerini konuştuk. Efe Bezci, Türk inşaat sektörünün şehircilik konusunda biraz daha çalışması gerektiğinin altını çizerek, “Herkes kaliteli, konforlu proje üretebilir. Ama önemli olan hem kentlere hem de kent insanının yaşamına fark katabilmek” dedi.

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? İş hayatı ile ne zaman tanıştınız, nasıl yükseldiniz? Yaklaşık 7 yıldan bu yana aktif olarak BESA Grup Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyorum. Ayrıca BESA Grup iştiraki Foniva Telekomünikasyon ve Klikya Termik Santrali’nin Yönetim Kurulu Üyesi; Panora, Armada ve şu an yeni yaptığımız Galleria Alışveriş Merkezleri’nin işletmesinde yer alıyorum. Aynı zamanda Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Genel Başkan Yardımcısı görevini de sürdürüyorum. Son dönemde hayata geçirilen tüm BESA Grup projelerine doğrudan katkım var. İş hayatının içinde büyüdüm, küçüklüğüm şantiyelerde geçti. Bu sayede iş yaşamıyla da

40

çok erken tanıştım. Eğitimimi de iç mimarlık üzerine aldıktan sonra hız kesmeden BESA Grup ile çalışmayı sürdürdüm. Çok çalışarak, gecegündüz yeni projeler düşünerek de yolumda ilerlemeye devam ediyorum. Projelerinizde en çok önem verdiğiniz detaylar neler oluyor? Bizim için en önemli şey, inşa ettiğimiz bir projenin hayatlara dokunabiliyor olması. BESA Grup’un yaptığı tüm projeleri gözden geçirdiğinizde, hepsinin mutlaka ihtiyaçtan doğduğunu görürsünüz; Ankara’nın üçüncü, Ümitköy’ün ilk AVM’si Galleria; iştirak olarak inşa ettiğimiz Eskişehir Yolu’nun amiral gemisi Armada AVM ve Oran’ın ilk AVM’si Panora; Çukurambar’daki yeni nesil iş merkezi eksiğinden doğan BESA Kule verebileceğim ilk örnekler… Herkes kaliteli, konforlu


RÖPORTAJ

proje üretebilir. Ama önemli olan hem kentlere hem de kent insanının yaşamına fark katabilmek. İnşaat sektöründe Türkiye ile yurt dışındaki ülkeler arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Yurt dışındaki gayrimenkul fuarlarını çok yakından takip ediyorum. Mutlaka hepsine gitmeye çalışarak “yurt dışındaki rakiplerimiz neler yapıyor, bizim nerelerde eksiğimiz var, onlarda olup bizde olmayan nedir?” gibi konularda gözlem yapıyorum. Fuarlarda Türk inşaat firmaları çok fazla ilgi görüyor. Bu bile inşaatta ne kadar ileride olduğumuzu gösteriyor. İnşaat kalitesinde, konfor çıtasında, mimaride hiçbir eksiğimiz olduğunu düşünmüyorum. Ancak, şehircilik konusunda biraz daha özen göstermemiz gerekiyor. Dünya inşaat pastasında çok büyük bir payı olan Türkiye’de yakın gelecekte kentlere katkı sağlarken, şehirleşmeye de önem veren firmalar ve projeler ön planda olacak. Bu sayede talebe uygun konut ve iş merkezleri hayata geçirilirken, bir yandan da şehre katkı sağlayacak yapılar ortaya çıkacak. Ülkemizde inşaat sektörünü geliştirmek adına öncelikli olarak yapılması gereken değişiklikler nelerdir sizce? Sektörümüz büyüyor, ülkenin çok sayıda bölgesi hayata geçirilen inşaatlar ile birer dev şantiyeye dönmüş durumda. Ancak, böyle bir ortamda ne yazık ki hala inşaatla hiç ilgisi olmayan kişilerin piyasada bulunduğunu görüyoruz. İnşaatın yüksek getirisi cezbediyor ama asla kolay bir iş değil. Sektörümüze duyulan güven yeniden artmaya başlamışken bu durumu sürdürülebilir kılmak gerekiyor. Bunun için de sektördeki bu kişilerin mutlaka ayırt edilmesini sağlayacak çözümler üretmeli. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Kısa, orta ve uzun vadeli planlarımız yolumuzda nasıl adımlar atacağımızı gösteriyor. Yaklaşık 50 yıldan bu yana da hep belirlediğimiz BESA çizgisinde ilerlemeyi tercih ettik. Önümüzdeki dönemler için de ulaşmak istediğimiz çok önemli hedefler var. Şu an tüm hedeflerimize ulaşma konusunda sağlam adımlarla ilerliyoruz. Daha yapacağımız çok şey, hayata geçireceğimiz çok proje var.

Türkiye’nin ilk ‘Strip Mall’ projesi olacak Galleria AVM, bölgenin ilk ‘ofis-AVM’si olarak hizmet verecek. Galleria, Ankara’nın yeni yeme-içme, eğlence merkezi olarak hizmete girecek. Bunun yanında, en önemli ve en büyük projelerimizden olan Bodrum’da hayata geçirdiğimiz villa, rezidans ve otel projemiz de çalışmalarımız arasında yer alıyor. Projemiz, Bodrum'un en güzel yerlerinden Gündoğan ve Türkbükü'nün birleştiği noktada inşa edilecek. Tüm evlerin denizle iç içe olacağı, 1,2 kilometrelik sahil şeridiyle de ayrıcalıklı tatil keyfi sunacak proje ile Bodrum’u ve Ege sahillerini BESA kalitesiyle tanıştıracağız. Ayrıca dünyaca ünlü bir otel firmasıyla anlaşmamızı yaptık. Lansman için heyecanlanıyoruz. Türkiye’nin ilgisini çekecek projedeki otel zincirimizi de çok yakında duyuracağız. Ayrıca, Ankara’nın yeni gözde yerleşim yerlerinden İncek’te iki büyük konut projesini inşa ediyoruz; Kent İncek ve ATO Kooperatifi. Toplam 7 bloktan oluşacak Kent İncek’te 1+1, 3+1 ve 4+1’in yanında 2 farklı tipte 2+1’e de yer veriyoruz. Mogan Gölü manzarasıyla da dikkati çeken projemizde konut sahipleri, özel peyzaj alanları ile doğayla iç içe bir yaşamın keyfini sürerken, sosyal donatı alanlarıyla da günün stresini atabilecek. İncek’te 188 konutluk ATO Kooperatifi projesinin inşaatına da devam ediyoruz. 51 bin metrekarelik bir alanda inşa ettiğimiz ATO Kooperatifi projemizde de 3 blokta 40 adet 2+1 ve 148 adet 4+1 konut yer alacak. İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? Neredeyse zamanımın büyük kısmını iş alsa da, kendime mutlaka zaman ayırmaya, sosyal yaşamımı sürdürmeye dikkat ediyorum. Spor benim için olmazsa olmaz. Boks yapıyorum, golf oynuyorum. Aynı zamanda yaz aylarında deniz sporları, kışın snowboard vazgeçilmezim. Bunun yanında dostlarımla zaman geçirmekten çok keyif alıyorum.

KISA, ORTA VE UZUN VADELİ PLANLARIMIZ YOLUMUZDA NASIL ADIMLAR ATACAĞIMIZI GÖSTERİYOR. İş yaşamında “vizyon” ve “amaç” belirlemek neden önemli? Şirketler projelerini, hedeflerini ve hatta kurumsal çalışmalarını vizyonlarına göre belirler. Bir şirketin marka yolculuğundaki ilerleyişi, sahip olduğu vizyonun genişliğine bağlı. Modern, zamanın şartlarına uyum sağlayabilecek, yenilikçi bakış açıları firmalara olduğu kadar ülkeye de ciddi katkı sağlar. Biz BESA Grup olarak bilgi ve deneyimimizi, kurum kültürümüz, değerlerimiz, nitelikli insan kaynaklarımız ve mimari gücümüzle birleştirerek, doğru zamanda, doğru yerde, doğru projelerle ve güçlü adımlarla büyümek, yatırımcılar için her zaman “garantili” yatırım kanalı olmak için yola çıktık. Bu sayede de güvenilen ve tercih edilen şirketler arasında yer alarak ülkemizin menfaatine hizmet eden projeler geliştirmeyi hedefledik ve hedefliyoruz. Yakın dönem projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Şu an Ankara’nın en gözde yerleşim yerlerinden Ümitköy’ün ilk AVM’si olan Galleria’nın yeniden inşa edilme sürecini Bezci Ailesi’nin üçüncü kuşak temsilcileri olarak, ben ve Cem Bezci yürütüyoruz.

41




RÖPORTAJ

Gayrimenkul Sektöründe Öncü

EMRAH ERKALP

MARE Yatırım A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Emrah Erkalp, gerçekleştirdiğimiz röportajda, dünyanın bir numaralı gayrimenkul firması olan Coldwell Banker ile ortaklık gerçekleştirdiklerinin altını çiziyor...

S

izi tanıyabilir miyiz? Evli ve iki erkek çocuk babasıyım. İlk ve orta öğrenimimi Balıkesir'de, lise öğrenimimi İstanbul’da Özel Çavuşoğlu Koleji'nde tamamladıktan sonra, Marmara Üniversitesi'nden Beden Eğitimi Öğretmeni olarak mezun oldum. Şu anda da Emlak ve Emlak Yönetimi üzerine yüksek lisans yapmaktayım. Efes Pilsen altyapısından A takımına kadar birçok Türkiye şampiyonluğu ve dünya ikinciliği yaşadım. Türkiye Basketbol 1.Ligi'nde çeşitli takımlarda basketbol oynadım ve sayısız başarılara imza attım. Alarko Turizm Grubu bünyesinde Hillside City Club'larda spor müdürlüğü yaptım. Ankara'da Renewa Club ve Base Life

44

Club Genel Müdürü olarak üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra, son 5 yıldır da her zaman çok ilgi duyduğum ve beni fazlasıyla heyecanlandıran gayrimenkul sektöründe çalışıyorum. Gayrimenkul sektöründe ve önceki iş hayatımda edindiğim tüm tecrübe ve bilgilerimi MARE Yatırım A.Ş çatısı altında birleştirmeye karar verdim. Öncelikle firmanız ile alakalı yaptığınız değişikliklerden ve yeni gelişmelerden bahsedelim ? Dünyanın bir numaralı gayrimenkul firması olan Coldwell Banker ile iş ortaklığı gerçekleştirerek Coldwell Banker Prestige Gayrimenkul ofisini MARE YATIRIM A.Ş çatısı altında hayata geçirdik. Yaptığımız


RÖPORTAJ

işler ve çalışmalar ile Ankara’da gayrimenkul sektöründe ses getirmeye ve konuşulmaya devam ediyoruz. Turan Güneş Bulvarı’ndaki yerimiz, Ankara'nın en şık ve en teknolojik ofislerinden bir tanesi. Bünyesinde konut/lüks konut, ticari gayrimenkul, ofis, arsa, villa satışı ve kiralanması konusunda müşterilerimize danışmanlık hizmeti vermekteyiz. 2016 yılını sektörünüzle ilgili genel olarak değerlendirebilir misiniz? Gayrimenkul sektörü, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkemizde hızla büyümeye devam etti. Türkiye ekonomisinde lokomotif sektör olmaya da devam ederken yatırımlar ve yeni projeler hızla yükselmeye ve büyümeye devam ediyor. Konut kredi faiz oranlarının düşmesi ile sektörde canlılık da artmaya başladı. Bir önceki yıla oranla konut satış rakamlarında yükselme trendi devam etmektedir. Gayrimenkulün her durumda kazandıran bir yatırım aracı olduğunu ve en kötü döneminde bile en az faiz oranı kadar kazandırdığını belirtmek isterim. Dünya genelinde menkul değerler arasında her zaman en çok kazandıran yatırım araçlarından biri olduğunu da unutmamak gerekir.

GAYRİMENKUL SEKTÖRÜ, HER YIL OLDUĞU GİBİ BU YIL DA ÜLKEMİZDE HIZLA BÜYÜMEYE DEVAM ETTİ. Bulduğum her fırsatta çocuklarım ve eşimle birlikte keyifli programlar yapmaya çalışıyorum. Bizde, akşamları ailecek yemek yemek bir gelenektir, günümüzü değerlendirir güzel sohbetler yaparız. Spor yapmak, motorsiklet kullanmak ve fotoğraf çekmek yıllardır tutkuyla yaptığım hobiler... Bunlara ek olarak, son yıllarda birçok farklı obje toplayıp koleksiyonerliğe adım attım.

Firmanızın sektörün içindeki gelişimi nasıldı bu yıl? Firma olarak emin adımlarla hızla büyümeye devam ediyoruz. Birçok firma ve kişiye danışmanlık hizmeti verdik. Onların ev ve ofis sahibi olmalarını, gayrimenkul sektöründe karlı yatırımlar yapmalarını ve var olan yatırımlarına yön vermelerini sağladık. Böylece bu seneki hedefimizi %100’ün üzerine çıkartarak gerçekleştirmiş olduk. 5 ay gibi kısa bir sürede yeni ofisimiz ile Tükiye'deki tüm gayrimenkul profesyonelleri arasında ticari gayrimenkul ve konut kategorilerinde en fazla ciro elde eden gayrimenkul profesyoneli ve gayrimenkul ofisi ödüllerine layık görüldük. 2017 döneminde inşaat sektöründeki beklentiler neler? Sizce Türkiye nasıl bir gelişme yaşayacak ? GYODER'in raporuna göre şu an 18 milyon konut stoku bulunan Türkiye'nin 2023 yılına kadar 7,5 milyon yeni konuta ihtiyacı olacak. Önümüzdeki 11 yılda ise konut ihtiyacını karşılamak için kentsel dönüşüm projeleri hariç her yıl en az 450 bin ek konut yapılması gerektiği öngörülüyor. Bu bizim için büyük bir fırsat. Hem yatırımcılar hem de kendine yeni yaşam alanları veya ofis arayan müşterilerimiz için birçok güzel seçenek olacak. Yeni hedeflerinizden bahsedelim biraz da... Gelecek sene içerisinde ikinci ofisimizi de hayata geçirmek istiyoruz. Bu yönde bölge çalışmalarına ve hazırlıklara başlamış durumdayız. Hem müşteri sayısı hem de danışman sayısı olarak Ankara’da bir numaralı gayrimenkul ve danışmanlık firması olmak en büyük hedefim. İş hayatınızdaki prensiplerden bahseder misiniz? Ben insanın sevdiği işi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında hedefleriniz ve amaçlarınız olmadan sonuca ulaşmak imkansızdır. Çünkü, sizi hayallerinize ulaştıracak hedefleriniz yoksa başarıyı yakalamak sadece bir hayal olarak kalacaktır.

Mahatma Gandi'nin söylediği ve benim çok sevdiğim birkaç satırı sizinle paylaşmak isterim; "Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür... Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür... Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür... Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür... Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür..." Sosyal hayatınıza iş yoğunluğunuzun içerisinde ne kadar yer ayırabiliyorsunuz? Güne erken başlamak bana zaman kazandırıyor. Böylece hem işime hem de çocuklarıma daha fazla zaman ayırabiliyorum.

Turan Güneș Bulvarı No: 132/D Çankaya/ANKARA emrah.erkalp@coldwellbanker.com.tr www.prestige.coldwellbanker.com.tr

T: 0312 490 33 11 C: 0532 251 61 47

45


RÖPORTAJ

Dünyaya İlham Ver Geleceği Tasarla Samsung Türkiye Kamu Sektörü & Dış İlişkiler Ülke Direktörü, Avrupa Bilişim Dernekleri Konseyi (Cepis) Başkan Yardımcısı Erdem Erkul,Samsung Türkiye'nin sektörel başarısını ve hedeflerini paylaşıyor... ERDEM ERKUL

S

izi biraz yakından tanıyabilir miyiz? Samsung Türkiye Kamu Sektörü & Dış İlişkiler Ülke Direktörü, Avrupa Bilişim Dernekleri Konseyi (Cepis) Başkan Yardımcısıyım. 1980 yılında Ankara'da dünyaya geldim. Ailemin görevi nedeni ile uzun yıllar Sivas’ta yaşadık. 19 yaşında Türkiye’nin ilk web ve medya portalı olan Türkport Elektronik Yayıncılık ve İletişim A.Ş’de Kent Rehberi Muhabiri olarak çalışma hayatıma başladım. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde akademisyen olarak göreve başladım. 2005 yılında e-devlet ve bilişim portalı olma özelliğine sahip www.digitaldevlet.net ve 2008 Şubat ayında uluslararası ilk e-devlet portalı www.digital-government.net web portalını kurduk. Bu çalışmayla Türkiye'de, Avrupa ve Amerika'da e-devlet alanında birçok ödüle layık görüldüm. E-Devlet, mobil devlet, yeni kamu yönetimi, kamu politikaları, Web 2.0 ve e-katılımcılık, sosyal medya ve siyaset, stratejik yönetim, girişimcilik ve başarı konularında yayın, çalışmalar ve seminerlerim mevcut. 2008-2009 akademik yıllarında doktora burslusu olarak; Harvard Üniversitesi'nde bir proje sonucu kurulan ve Prof. Jane Fountain'ın direktörlüğünde çalışmalarıma devam ettim. Ardından Ulusal Dijital Hükümet Merkezi (NCDG)’de çalışmalarda bulundum. Yine 2009 yılı içerisinde Massachusetts Üniversitesi'nde Kamu

46

Politikaları, Girişimcilik ve e-Devlet konularında akademik çalışmalarıma devam ettim. 2013 Haziran ayında Harvard Üniversitesi John F. Kennedy Kamu Yönetimi Okulu’nda, İnovasyon için Ekonomik Kalkınma Programına katıldım. Prof. Calestous Juma'nın başkanlığını yaptığı program boyunca kamu politikaları, inovasyon, girişimcilik konularında çalışmalarda bulundum. Doktoramı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı'nda yaptıktan sonra 2011-2015 yılları arasında Türkiye Bilişim Derneği Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi, Avrupa Komisyonu Bilişim Portalı Resmi Olmayan Uzmanlar Komitesi Üyeliği ve 2015 Mart ayından itibaren Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği görevi yaptım. Ayrıca merkezi Brüksel'de bulunan Avrupa Profesyonel Bilişim Dernekleri Konseyi TBD Temsilcisi, Türk-Amerikan Bilim Adamları Derneği (TASSA) üyeliğim hala devam etmektedir. 1990-2009 yılları arasında 10 yıl Amatör küme, 9 yıl da Bölgesel liglerde olmak üzere faal Basketbol oynadım. Haziran 2012 tarihinde Avrupa Komisyonu Bilişim Portalı'nın "Uluslararası Dergisi'nin (epractice)" editör ekibi ve ana değerlendirici ekibine seçildim. 2013 Yılında Uluslararası Telekom Birliği'nin Genç Yenilikçiler Yarışması Ana Seçici Kurulu’nda yer aldım. (2010-2013 Temmuz) Microso Türkiye Kamu İşleri, Akademik Programlar ve Sosyal Sorumluluk Programları


RÖPORTAJ

Direktörlüğü ardından 2014 Ağustos ayına kadar Microso Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Kamu Politikaları ve Planlama Direktörlüğü görevini yürüttüm. Sivil Toplum Çalışmaları da hayatımda çok büyük bir öneme ve yere sahiptir. Türkiye’nin teknoloji kullanımı ve erişimi konusunda dünyadaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye; 78 milyonluk nüfusu, zengin kültür mirası ve ticari hareketliliği dolayısıyla Samsung için en önemli ülkelerden biri olmayı sürdürüyor. Ayrıca genç ve teknolojik yenilikleri yakından takip eden nüfusuyla çok büyük bir potansiyele sahip. Biz de uzun yıllardır en gelişmiş teknolojilere öncülük eden bir dünya lideri olarak inovasyon gücümüzü gençlerin dinamizminden alıyoruz. Tüm bu nedenlerle Türkiye'yi ülke çok önemsiyor ve stratejik olarak marka konumlanmamızı bu farkındalıklarla şekillendiriyoruz. Türk tüketicisinin yeni teknolojilere ilgisi ve adaptasyonunun oldukça yüksek olduğunu görüyoruz. Bu da Samsung gibi inovasyon odaklı global bir teknoloji şirketi için büyük önem teşkil ediyor; hatta dünya çapında sunduğumuz yenilikçi çözümlere en hızlı adapte olan ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini söyleyebiliriz. Samsung Türkiye’nin ilerleme hedefleri nelerdir? Samsung, ‘Dünyaya ilham ver, geleceği tasarla’ kurumsal vizyonu doğrultusunda, faaliyet gösterdiği tüm ülkelerde, öncelikle toplumu ve ihtiyaçlarını kavramaya odaklanan bir şirket. Samsung Electronics Türkiye olarak da bu pazarı ve tüketicileri çok iyi anlamaya ve yatırımlarımızı bu yönde yapmaya çalışıyoruz. Küresel çapta bulunduğumuz her alanda zirve hedefimizi korurken, Türkiye’deki pazar potansiyelinin farkındayız ve ürün gamımızı Türkiye’ye ve Türk tüketicisine uygun olarak uyarlamaya odaklanıyoruz. Samsung 2016 itibariyle, Türkiye’deki TV ve akıllı telefon pazarının lideri konumunda bulunuyor. Beyaz eşya sektöründe ise, en hızlı büyüyen markayız. Bu başarıyı önemli oranda Ar-Ge yatırımlarımıza borçluyuz. Yakın gelecekte, Türk tüketicisini IoT deneyimiyle buluşturmak istiyoruz. Bu doğrultuda, 2016 yılında tüm Samsung Smart TV’leri IoT’ye hazır olarak satışa sunduk. 2017 yılında tüm Samsung ürünlerinin yüzde 90’ını bağlantılı cihaz haline getireceğiz; 2020 yılında, tüm Samsung cihazları IoT’ye uyumlu hale gelecek. Samsung, 10. yıldır üst üste dünyanın 1 numaralı TV markası konumunda. Hedefimiz, Türkiye’de satılan her 2 UHD TV’den 1’inin Samsung olmasını sağlamak. Samsung beyaz eşya ürünlerinin %90’ı, TV’lerinin ise %50’sinin satışları geleneksel kanaldan, bayilerimiz üzerinden gerçekleşiyor. Önümüzdeki dönemde tüketiciyle aramızdaki bağın en önemli halkaları olan bayi kanalımızı ve distribütör ağımızı daha da geliştirmek öncelikli amaçlarımız arasında yer alıyor. Ayrıca Samsung Electronics, 17 ülkede bulunan 36 araştırma ve geliştirme merkezlerine bir yenisini eklemek üzere Türkiye’yi seçti. Ar-Ge merkezinde başta sağlık ve eğitim yazılım ve uygulamaları olmak üzere, 4G teknolojileri çalışmalarına odaklanılacak. Çalışmalar doğrultusunda, yılda ortalama 4 ila 5 projenin tamamlanması hedefleniyor. Samsung olarak, insanlar için daha iyi bir gelecek yaratma vizyonuyla, en gelişmiş ürün ve teknolojileri ülkemizdeki insanlarla buluşturmanın yanı sıra değer yaratacak projelerle Türkiye’nin geleceğine katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Bu yılın Ekim ayında Milli Kütüphane bünyesinde “Samsung Dijital Kütüphane” açılışını gerçekleştirdik. Gerçekleştirdiğimiz iş birliği, Türkiye’nin eşsiz kültür mirasının korunması ve Milli Kütüphane’nin sahip olduğu zengin dijital kaynağın en ileri, kullanıcı dostu teknolojiler vasıtasıyla geniş kitlelere ulaşması bakımından çok önemli bir toplumsal hizmet niteliği taşıyor. Ülkemize yaptığımız yatırımların bir devamı olarak, Aralık ayında Samsung İnovasyon Merkezi’ni İstanbul’da hayata geçirdik. Bu yatırım sayesinde, Türkiye’deki inovasyon ve teknoloji ekosistemini geliştirmeyi ve sektörel ihtiyaçlara cevap veren özel hizmetleri kurumsal müşterilerimize sunmayı hedefliyoruz. 2017 yılında teknoloji yatırımları ne gibi farklılıklar gösterecek? Bizi sürprizler bekliyor mu? Tüm dünyada ekonomik açıdan zorlu geçen 2016’nın ardından 2017

için beklentiler olumlu yönde. 2017 yılında genel olarak daha güçlü bir ekonomik performans öngörürken, teknoloji sektörünün de ivme kazanarak güçleneceğine inanıyoruz. Samsung açısından çok heyecan verici bir yıl olacak. Hemen hemen her segmentte pazarın genel dinamiklerini değiştirecek, çok yenilikçi ürünleri piyasaya süreceğiz. Tüketici elektroniği ürünlerinin yeniden tanımlanacağı, sanal gerçekliğin hayatımızda daha geniş bir yer edineceği, nesnelerin interneti konseptine yönelimin ve yatırımın artacağı ve önemli gelişmeleri beraberinde getirecek bir yıl bizi bekliyor. Ayrıca, son yıllarda en çok karşımıza çıkan kavramlardan olan dijital dönüşüm, hem teknoloji sektörü hem de iş dünyası için önemini koruyacak. Samsung Electronics olarak, bizim de odağımız, yaşamımızı kökünden değiştirecek IoT teknolojisine odaklanmayı sürdüreceğiz. Bu bağlamda özellikle akıllı evler, akıllı araçlar, akıllı sağlık ve eğitim alanlarına odaklanacağız ve insanların hayatlarını zenginleştiren teknolojiler sunmaya devam edeceğiz.

SAMSUNG, "DÜNYAYA İLHAM VER, GELECEĞİ TASARLA" KURUMSAL VİZYONU DOĞRULTUSUNDA, FAALİYET GÖSTERDİĞİ TÜM ÜLKELERDE, ÖNCELİKLE TOPLUMU VE İHTİYAÇLARINI KAVRAMAYA ODAKLANAN BİR ŞİRKET. 2017’de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile gerçekleştirdiğiniz Dijital Kütüphane gibi, bakanlıklarla iş birliği içerisinde yürüteceğiniz başka projeleriniz var mı? Dijital Kütüphane projemizi yeni teknolojilerimiz ile geliştirmeyi planlıyoruz. Yine müzelere yönelik yeni projeler geliştirme planlarımız da var. İş hayatında riske bakış açınız nasıldır? Başarıyı çok önemsiyorum hayatta tabii ki başarısızlıklar da olacak. Önemli olan bu başarısızlıklardan dersler çıkarmak. Aslında, başarıyı elde etmek zor ama başarıyı tekrarlamak çok çok daha zor. Bir yöneticinin, bir girişimcinin ya da bir liderin, kendini yöneten kişilerin, herkesin bir yerde sorumluluğu, başarıyı tekrarlamak için tüm şartları yerine getirmesi önemli ve bu şartlardan biri de risk almak. Risk olmayan yerde başarının olmadığını, inandığına ısrarcı olmanın, tutku ile calışmanın ve çok kültürlü olmanın sentezinden çıkan bir kararın her zaman daha doğru olduğunu bana hayat öğretti. Samsung Türkiye’ye başka kurum ve kuruluşlardan iş ve proje talepleri geliyor mu? Gelen talepleri hangi şartlara göre değerlendiriyorsunuz? Samsung Electronics olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli sosyal sorumluluk projeleri ve sosyal sorumlu sponsorluklar yürütüyor, bilgimizi, kaynaklarımızı ve enerjimizi toplumsal fayda üretmek adına seferber ediyoruz. Bugüne kadar Darüşşafaka Eğitim Kurumları, Gazi Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Milli Kütüphane’den Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Habitat Derneği ve Yaratıcı Çocuklar Derneği’ne kadar Türkiye’nin önde gelen kurum ve kuruluşlarıyla işbirliği içinde, bilişim teknolojileri, eğitim, kültür ve spor alanlarında birçok projeye imza attık. Hayata geçirdiğimiz ve geçireceğimiz tüm projelerde önceliğimiz toplumun beklenti ve ihtiyaçlarına cevap veren, hayata değer katan, Samsung’un kurumsal vizyonu, kültürü ve değerleriyle uyum içinde olan, yaratıcı ve sürdürülebilir çalışmalar yapmak. Aldığımız proje taleplerini de bu öncelikler ışığında değerlendiriyoruz.

47


RÖPORTAJ

Hedefinize Sıkılmadan ve Sistemli Bir Şekilde Ulaşın Alanında uzman ve deneyimli eğitmen kadrosu sayesinde özel gruplara yönelik programlarıyla kilo vermenizi ve sıkılaşmanızı sağlayan Pilates Zone, 2 yılı aşkın süredir üyelerinin sıkılmadan ve sistematik bir şekilde hedeflerine ulaşmasını sağlıyor... Bu dinamik yolculuğu hem yol arkadaşı hem ortak olan İnci Noyan ve Esra Karaca’dan dinliyoruz... ESRA KARACA, İNCİ NOYAN

S

izi tanıyabilir miyiz? İnci Noyan: 1978 Ankara doğumluyum. Sporculuk hayatıma çocukluk yıllarında yüzme ile başlayıp, üniversite yıllarında Latin Amerikan dansları (eşli danslar) ile devam ettim ve aynı zamanda eğitmenligini yaptim. 2003 yılında Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve spor Yüksekokulu lisans programını tamamladıktan hemen sonra Psiko-Sosyal alanlarda spor psikolojisi üzerine yüksek lisans programına başladım ve takiben 2005 yılında Ankara’nın önde gelen spor kulüplerinden birinde 10 yıl boyunca step-aerobic (grup dersleri), fitness, kinesis ve pilates eğitmenliği ve yöneticilik yaptım. 16 yıllık tecrübe ve birikimimizi 2014 yılında Pilates Zone markası altında birleştirmeye karar verdik. Ve 2 yılı aşkın bir süredir de burada hizmet vermekteyiz.

48

Esra Karaca: 1982 Ankara doğumluyum. Sporculuk hayatıma 11 yaşında atletizm ile başladım, 2000 yılında Ankara Üniversitesi Beden eğitimi ve Spor Yüksekokulu lisans programı ile devam ettim. Üniversite hayatım boyunca birçok kulüpte aerobik ve dans eğitmenliği yaptım. Daha sonra 2005 yılında Ankara’nın önde gelen spor kulüplerinden birinde 10 yıl boyunca grup dersleri, fitness ve pilates eğitmenliği ve yöneticilik yaptım. 16 yıllık tecrübe ve birikimimizi 2014 yılında Pilates Zone markası altında birleştirmeye karar verdik. Ve 2 yılı aşkın bir süredir burada hizmet veriyoruz. Mat pilates mi yoksa aletli pilates mi? Aslında pilatesi, sadece mat ya da reformer ile sınırlandırmak doğru değildir. Günümüzde geliştirilmiş çok fazla pilates ekipmanı vardır, ancak


RÖPORTAJ

pilates bir antrenman metodudur. Kişinin ihtiyaçları doğrultusunda zaman zaman mat üzerinde yapılan egzersizler, zaman zaman makine ile yapılan egzersizler kişiyi daha iyi bir sonuca ulaştırır. Farklı ekipman ve egzersizlerin kombinasyonu ile hazırlanan bir antrenman programı hem egzersizi hem de eğitmeni farklı ve etkili kılacaktır. Pilatesin yaşı ve cinsiyeti var mı? Pilates, her yaştan ve cinsiyetten, sağlık durumu fark etmeksizin her bireyin yapabileceği egzersizleri içerir. Aynı ortamda ders yapan 8 ila 65 yaş aralığında olan öğrencilerimiz mevcut. Aynı zamanda pilates yapan profesyonel sporcuları, omurga felci, mastektomi, ms ve bel fıtığından sinirleri tahrip olmuş ya da hiçbir sağlık problemi olmayan bireyleri bir arada görebilirsiniz. Çünkü, pilates çok geniş bir kitleye hitap eder ve asla bir trend değil, ihtiyaçtır. Pilates, vücudumuzda ne gibi değişimlere neden olur? Tüm egzersiz modellerinde olduğu gibi pilatesin de prensipleri vardır. Bu prensiplerden en önemlisi; farkındalıktır. Pilates ile elbette daha sıkı bir bedene, daha iyi bir duruşa sahip olabilirsiniz. Ancak, bizim insanlara kazandırdığımız en önemli şey, farkındalıktır. Kişiye ilk derse geldiği andan itibaren kendi duruşunu hissetmesini, farkına varmasını ve düzeltmesini öğretiyoruz. Kişi, eli, ayağı, kolu ve omuzları nerede bunun bilincine varıyor, gün ve gün güçlenen kasları ile postürünü düzeltmeye başlıyor. Muhtemelen bunu okurken, başınız öne eğilmiş, omuzlarınız biraz yukarı çıkmış ve omurganız öne doğru yuvarlanmış bir pozisyondasınız. İşte, pilatesin bizce size sağladığı en önemli fayda, bozulan omurganızı ve duruşunuzu düzeltmesidir. Merkezinizin çatısı altında topladığınız hizmetlerinizden bahseder misiniz? Pilates Zone, temelde bir pilates ve yoga stüdyosu olarak hizmet vermektedir. Halihazırda, pilates birey ve grup dersleri, yoga bireysel dersleri uygulanmaktadır. Ancak, yeni açılan fitness bölümümüzde fonksiyonel ve kardiyovasküler çalışmalar ve yeni dönem itibariyle stüdyo grup dersleri (Scupture, mat work..vs) de verilmektedir. Pilates Zone, alanında uzman ve deneyimli eğitmen kadrosu sayesinde özel gruplara yönelik (performans sporcuları, dansçılar, omurga dejenerasyonları,

omuz-kalça ve diz eklem problemleri, osteoporoz ve hamilelik gibi...) aynı zamanda yağ yakımı ve sıkılaşmaya yönelik programlar da uygulamaktadır. Pilates Zone’un en temel hedeflerinden biri; kişinin sıkılmadan ve sistemli bir şekilde hedeflerine ulaşmasını sağlamaktır. Neden Personal Training stüdyoları tercih ediliyor? Günümüzde her şey trendler üzerine kurulmuş durumda. Spor sektörü de tabii ki bu trendler üzerinden şekilleniyor. Sistem bize “pilates yap” diyorsa pilates yapıyoruz ya da “dans et” diyorsa dans ediyoruz. Ve maalesef, bu trendler bazen ihtiyaçlarımızın önüne geçiyor. Örneğin; uzunca bir dönem spor kulüpleri insanların sosyal yaşam alanlarını belirleyen önemli motivatörlerdi. Ancak, son birkaç yıldır personal (bireysel) training stüdyoları bu sistemin önüne geçti. Bunun en temel nedeni; aslında spor kulüplerinin yıllık üyelik bedellerinin yüksekliği ve kullanım sıklığının azlığıyla beraber kişilerin hayal ettikleri hedeflere ulaşamamasıdır. Personal training stüdyoları butik yapısı içerisinde, tamamen kişiye özel program ve takip sistemini kullanarak tercih nedeni olmuştur. Üyelerinizi sağlıklı beslenme ve spora teşvik etmeyi nasıl bir motivasyonla sağlıyorsunuz? Biz üyelerimize sağlıklı beslenme önerilerinde bulunuyoruz ancak, asla diyet programı yazmıyoruz. Pilates Zone ailesi olarak her alanın kendine özgü bir uzmanı olduğunu ve özellikle de ilgili bölümün ehliyetine sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Üyelerimizi uzmanlığına ve deneyimine güvendiğimiz beslenme uzmanlarına yönlendiriyoruz. Bu herhangi bir sporcu sakatlığı durumunda da aynı şekilde oluyor. Dirsek temasında olduğumuz diyetisyenlerimiz ve fizyoterapistlerimiz var. Üyelerimiz bize geldiğinde kendilerini sıcak ve samimi bir ortamın içerisinde buluyorlar, farklı antrenman ve ekipman seçenekleriyle onların sıkılmamasını sağlıyoruz. Eğitmenlerimizin bilgi ve deneyimleri üyelerimizin bize inanmasını ve güvenmesini sağlıyor. Elbette, üyelerimizin aldıkları olumlu sonuçlar motivasyonlarının daha da artmasını sağlıyor ve üye datamızın büyük bir bölümünü aldığımız referanslar oluşturuyor. Next Level Rezidans-AVM B-Blok Kat :2 No:3 Söğütözü Ankara Tel: +90 312 911 29 96 www.pilateszone.com.tr

49


RÖPORTAJ

Mimari Bilinç ve Zevkin Buluştuğu Nokta Marka yolculuğuna 2015 yılında kendi adıyla yarattığı mimarlık şirketinde gerçekleştirdiği projelerle başlayan Evren Yiğit, başarılı serüvenini bizlerle paylaşıyor...

EVREN YİĞİT

E

vren Yiğit Mimarlık'ı ve sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Evren Yiğit Mimarlık 2005 yılından beri mimari proje üretimi tecrübesi bulunan, alanında profesyonel bir firma. Alanında genç, dinamik ve uzman bir ekibimiz var. Ekibimiz; mimarlar, iç mimarlar, peyzaj mimarları, üç boyutlu görselleştirme uzmanları ve teknikerlerden oluşuyor. Ben ise; O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü 2001 mezunuyum. Lisansüstü eğitimimi, O.D.T.Ü Yapı Bilimleri bölümünde 2005 yılında tamamladım. Mezuniyetimden itibaren dört yıl boyunca başka firmalarda çalışıp profesyonel anlamda tecrübe kazandıktan sonra, profesyonel iş yaşantımı kurucu ortağı olduğum

50

Turuncu Mimarlık ile devam ettirdim. 2015’de de Evren Yiğit Mimarlık’ı kurdum. Ekibinizi kurarken ödün vermeyeceğiniz prensipleriniz nelerdir? Ekibinize dahil edeceğiniz birinin sahip olması gereken kriterler neler? Ekibimi kurarken öncelikli prensibim; ekibime katılacak kişilerin tecrübeli ve profesyonel olması. Bu özellikler zaten pek çok artıyı da beraberinde getiriyor. Bunun dışında, kendi başına inisiyatif alabilmesi de çok önemli. Ofisimize uygun bir tarzı olması, mekan ve mimari algısının üst düzeyde olması gerekir. Bunları yapamayan bir arkadaşla uzun soluklu çalışmamız mümkün değil.


RÖPORTAJ

Projelerinizde en çok üzerinde durduğunuz detaylar neler oluyor? Her projenin kendine özel bileşenleri bulunmakla beraber, projenin türü dışında yapılacağı alan da oldukça önemli. Bir proje uygulandığında çevresinde yaşayanlara hitap edebilmeli. Şehirle, çevresiyle bağ kurabilmesi, o çevreye olumlu bir katkı sunabilmesi beni çok heyecanlandırıyor. Bazı projelerimiz lansmana çıkınca çevresindeki parsellerin değeri artıyor, bu çok heyecan verici bir süreç. Projelerimde kullanıcı mutluluğu ve konforunu çok önemsiyorum. Bazen satış ofislerinde projelerimizden satın alan kullanıcılar ile karşılaşıyorum. Yüzlerindeki gülümseme, memnuniyet ve takdir duygusu beni çok motive ediyor.

Bizde ise daha çok yaptım, oldu gibi bir anlayış mevcut. Mimari projenin, özgün tasarımın değer ve kabul görmesi için daha çok zaman lazım. Mimari tasarım dilinde taklitten uzak, güncel dönemi yansıtan bir algının kamuoyu tarafından da benimsenmesi gerekmekte. Öncelikle mimarinin gelişmesi için işverenlerin de mimari bilincinin ve zevkinin yükselmesi çok önemli. Üst düzey projeler takip edilirse, projelerin de kalitesi o oranda artacaktır. Bana göre iyi bir proje için, vizyon sahibi ve gündemi takip edebilen işveren son derece önemlidir. Bizim gazete ve dergilerimizde maalesef mimarinin kritiğini yapabilen köşe yazarları görmüyoruz. Toplum bilinci için mimari eleştiri kültürünün yaygınlaşması, ortak zevk ve algıyı da yukarı çekecektir.

ÜST DÜZEY PROJELER TAKİP EDİLİRSE, PROJELERİN DE KALİTESİ O ORANDA ARTACAKTIR. Türkiye ile Avrupa'yı karşılaştırdığınızda sektörünüze dair ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Türkiye'de mimarinin gelişmesi için öncelikli olarak atılması gereken adımlar neler? Bence Türkiye ile Avrupa arasında mimari disiplindeki en önemli fark mimarinin Avrupa’da çok önemli bir değer olarak görülmesi. Pek çok Avrupa ülkesinde mimarınız olmadan bahçe duvarı bile yapamazsınız.

Mutlukent Mah. 1920. Cad. Beysu Villakent Sitesi No:19 Beysukent Çankaya/Ankara T: (0312) 285 64 30 /evrenyigitarchitects

/ey_architects

/evrenyigitarchitects

/company/evren-yigit-architects

51


RÖPORTAJ

Sosyal Medya Çelişkisi Akıllı telefonlar aracılığıyla hızla gelişen sosyal medya sektörü, hayatlarımızda güzel şeylere vesile olurken bazı durumlar hakkında kötü sonuçlar da doğurabiliyor... Sosyal medyanın boşanmalar üzerindeki etkisini Avukat Eyüp Sabri Canbolat değerlendiriyor... EYÜP SABRİ CANBOLAT

Ü

lkemizde bu gün gelinen noktada Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'de son 10 yılda 1 milyon 151 bin 591 çi boşandı, 6 milyon 90 bin 212 çi de evlendi. Basit bir hesapla neredeyse evlenen her beş çi ten biri boşandı. Burada boşanma oranının %40’lık bir kısmının ilk 5 yıl içinde gerçekleştiğini de hesaba katarsak çok ciddi bir toplumsal gerçek ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.

Eskiden boşanma sebebi denince akıllara ekonomik koşullar, kavga, gürültü ve uyuşamama geliyordu. Günümüzde hukuk da sosyal hayatın şartlarına uygun sebepleri kabul eder oldu. Bu gün temelinden sarsılma sebebiyle açılan boşanma davalarının oranı %96. Bu genel kavramın içinde ise; en büyük sebep, ne yazık ki eşe karşı sadakatli davranmamak ve evlilik birliği için gereken özende bulunmamak. Günümüzde hepimizin elinde gerek iş hayatının gerek sosyal insan olmanın getirdiği zorunluluklar gereği akıllı telefonlar bulunuyor. Birçok noktada hayatımızı kolaylaştıran bu güzel ve işe yarar teknolojiler, yarattığı bağımlılık ve bunun sonucu insanı yalnızlaştırması ile ne yazık ki boşanmalarda da büyük bir sebep olmaya başladı. Bir yanda eşiniz, aileniz ile ilgilenmeniz gereken sürede elimizden düşmeyen telefonlarla geçirdiğimiz vakit, öte yanda, kullandığımız Facebook, Twitter, Instagram ve benzeri sosyal ağlar ile ilgili programlar, bizi hiç tanımadığımız insanlar ile en özelimizi bile paylaşmamıza ve yakınlaşmamıza sebep oluyor. Bu gün akıllı telefonların nimetleri saymakla bitmeyebilir. Ancak, evliliklere kesine yakın bir etkisi varsa o da eşler arası iletişimi yok etmesi ve başka insanlarla yakınlaşmaya araç olabilmesi. Aile Mahkemelerinde görülen günümüzdeki boşanma davalarında en sık kullanılan delillerin başında sosyal medyada bıraktığımız izler gelmektedir. Resim, fotoğraf etkileşim ibareleri, yorumlar ve videolar ne yazık ki bitmiş bir evliliğin sonucunda sebep olarak aleyhe delil olarak davalarda sunuluyor. Boşanma davalarında her şey delil midir sorusu oldukça önemlidir.

52

Çünkü, bu gün çok cüzi fiyatlarla haberiniz bile olmadan cep telefonunuza bir whatsapp mesajı olarak gelen resim ile yüklenen gizli yazılımlar sayesinde konuşmalarınız video ve fotoğraf paylaşımlarınız size belki de güvenmeyen eşiniz tarafından takip edilerek kayda alınabiliyor. Mahkemeler, sizden gizli ve hukuki yollarla ele geçirilmemiş bu tarz delilleri kabul etmemekle beraber, alınış tarzı gereği şikayet üzerine cezai sonuçlar doğurması yönünde işlem yapabiliyor. Aleni olarak herkese açık yazılmış yorum, koyulmuş fotoğraf, çekilmiş video ve sosyal medyadaki diğer hareketler, boşanma davalarının en önemli sebebi ve delili oluyor. Bunu bilerek hareket etmek yani, sosyal medyada koyduğumuz bir virgülün bile silinmediğini ve karşımıza çıkacağını bilmek en başta evliliklerimize vermemiz gereken değere büyük katkı sağlayacaktır. Öte yandan, sosyal medya bağımlılığı günümüzde alkol, sigara ve uyuşturucu bağımlılığını geçecek bir hızda ilerliyor ve evlilik içinde bu sebepten evliliğine gereken özeni, vakti, emeği göstermeyen tarafa kusur verilerek hatırı sayılır tazminatlar ödetilebiliyor. Usul kanunundaki karşılıklı iki dilekçe ile davaların yazılı usulde yürüyeceği ilkesi gereği, açılacak davalarda, delillerimizde bizi haklı çıkarması, konuyu ispatta tam olması kadar, delilin elde ediliş şeklinin hukuka uygun olması gerektiğini de akıldan çıkarmamak gerekiyor. Davalarda atlanmaması gereken en mühim nokta; şahit ve bu tarz delillerimizin hangi vakanın ispat aracı olduğunu delil dilekçemizde açıkça bildirmemiz ve davayı açmadan güzelce hazırlamamız gerektiğidir. Her evlilik iyi niyetlerle kurulur. Kuruluşundan sonra marifet, yürütürken gereken iyi niyeti ve emeği vermeye devam etmektir. Nasıl ki, kariyer hayatımızda eksik emeğin bizi başarısız kılacağı kesindir, evlilik de bir kariyere benzer. Bu sebeple iyi niyetlerle kurulan yuvaları, gereken özeni göstermemek ve gereken bağımlılık halini alan sosyal medya sebebiyle yıkmamak tarafların kendi ellerindedir. Teknolojinin bütün faydalarından yararlanacağımız, size sadece başarı katacak ve hayatınızda hiçbir bir şeyi eksiltmeyecek günler dilerim...



erkek ALIŞVERİŞ

2

1

7 3

5

6

4 10 9

Asil

BRIONI 54

1. BRIONI Takım Elbise 2. SILK AND CASHMERE Atkı 395 3.UĞUR SAAT: CARTIER Saat 4.TOMMY HILFIGER Çanta 539 5.NETWORK Gömlek 239 6.VAKKO Gömlek 197 7.HARVEY NICHOLS Gözlük 1.632 8.BRIONI Ayakkabı 2.453 9.TOM FORD Gömlek 1.734 10.TATEOSSIAN Kol Düğmesi 3.245

Ofis ortamının vazgeçilmezleri; gömlek ve ceket ikilisini sizin için seçtiğimiz parçalar ile kombinleyerek asil bir duruș sergileyebilirsiniz...

8


Organik Saç Ekimi Saç ekiminde yeni bir dönem

Organik Saç Ekiminin Avantajları: • Ekim alanında artan verim • Beslenen saç kökleri • Kök hücreyle birlikte gelen canlanma • Hastanın kendi yağının kullanılması • Saç tutunmada yüksek oran • Daha çabuk iyileşme • Ekim sonrası kaliteli, gür ve sağlıklı çıkan saçlar


RÖPORTAJ

Ankara'nın En Düzenli, En Yeşil, En Sosyal İlçesi

FETHİ YAȘAR

2009 yılından beri Yenimahalle Belediye Başkanlığı görevini yürüten Fethi Yaşar, MAG Business'a özel açıklamalarda bulundu. Özel sektör zihniyeti ile belediyecilik çalışmalarını yürüttüğünü anlatan Yaşar “Yenimahalle, sosyal yaşamı ve belediyecilik anlayışı ile sadece Ankara'da değil, Türkiye'de de ses getiren bir ilçe” ifadelerini kullandı.

G

öreve geldiğiniz günden bugüne kadar Yenimahalle'de neler değişti? Hizmet kalemlerinizde öncelikleriniz neler oldu? Öncelikli olarak 29 Mart 2009 yılında yapılan seçimler ile görev başına geçtim. 4 Nisan'da da görevi teslim aldım. Daha sonra 2014 yılında yeniden seçim oldu ve yine vatandaşlarımızın teveccühü ile görevimize devam ediyoruz. Bu değişimi ve gelişimi vatandaşlarımıza sormak gerek... Bugünkü Yenimahalle'yi değerlendirmek onların takdirinde. Ben sokakta gezdiğimde, cemiyet hayatı ile bir araya geldiğimde, çeşitli yerlere gittiğimde bugün Yenimahalle'nin yaptıkları ile sadece Ankara'da değil Türkiye'de de ses getiren bir ilçe olduğunu görüyorum. Bu yorumu kesinlikle

56

ben yapmıyorum, yaşayan vatandaşlarımız söylüyor. İddialı olarak söylüyorum ki; Yenimahalle, Ankara'nın en yeşil, en düzenli, en temiz, en kültürlü ilçesi. Olanak bakımından baktığımızda da bu durum böyle. Yenimahalle bizden önce 1948'li yıllarda kurulmuş. İlk kentsel dönüşümün yapıldığı yer. Planlı ve planı da devlet tarafından yapılmış bir ilçe. Yolları açılmış, hava gazı, ulaşım gelmiş ve bahçeli sistem ile iki veya üç katlı evler şeklinde yapılmış. Çerçeveye baktığımızda güzel bir Yenimahalle var. Ondan sonra da tabii Yenimahalle diğer ilçeler gibi büyüdü. Yapı ve kent elemanları fabrikamızda bordör, kilit taşını kendimiz üretiyor, kendimiz döşüyoruz. Asfaltımızı kendimiz döküyoruz. Yani şu anda ayağı çamura basıp evine giren vatandaşımız yok. Temizliği, ilk yer altı konteynerleri Yenimahalle'de biz tanıştırdık. Biraz da vatandaşımız


RÖPORTAJ

dikkatli olursa daha temiz ve Avrupai bir kenti kendiliğinden yaratmış oluruz. Yani bir ilçe belediyesinin görevlerinin çok üstünde efor sarf ediyoruz. Kaynağı verimli kullanıyoruz. Aldığımız parayı vatandaşa hizmet olarak geri döndürmeyi amaçlıyoruz. Personelimizi mutlu etmek için çabalıyoruz. Şu an Yenimahalle'de yaptıklarımızla hemşehrilik bilincini geliştirmeye çalışıyoruz. “Hemşehrilik bilincini geliştirmeye çalışıyorum” dediniz. Bu bilincin gelişmesi için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Bu bilinç günümüzde çok önemli. Özellikle de ayrışmanın fazlalaştığı günümüzde, bu bilincin mutlaka oturtulması lazım. Yerel yönetici olarak hangi düşünceden, ırktan, dinden, mezhepten olursa olsun hepsini kucaklayabilmek ve hepsinin bir arada yaşayabileceği bir kenti oluşturmak bilincinde olduk her zaman. Açıkçası, her zaman çıkış noktam buydu ve bunu büyük ölçüde başardık. İlk defa tam teşekküllü Cem Evi projesi yapan ve halkımız ile buluşturan bir belediyeyiz. Camilerimize hizmet ediyoruz. Hiçbirimiz dinimizi, dilimizi, ırkımızı, mezhebimizi seçme şansına sahip değildik. Devlet bürokrasisi ile de yerel yönetimlerle de uyum içinde çalışan bir belediye olduk. İster kamu ister özel kurum olsun Yenimahalle'ye katkı sağlayacak her kurumun önünü açıyoruz ve yapılmasını sağlıyoruz. Önemli olan halkın mutluluğu, refahı... Bunları başardık. Ben özel sektörden geliyorum ve devletin işleyişini bilmiyordum. Bu işleyişi sekiz senedir, yani Belediye Başkanlığı döneminde gördüm. Bir özel sektör zihniyeti ile devletin çalıştığı zaman bu dönemde kaynakların verimli olarak kullanılabileceğini gördük. Ben göreve geldiğimde 2009 yılında gerçekleşen bütçenin büyüklüğünden fazla Yenimahalle'nin borcu vardı. O seneki bütçenin tamamını hiçbir yere harcamasan bile borç kapanmıyordu. Öyle bir bütçe ile devraldık. Bugün geldiğimiz noktada, Yenimahalle alt yapısı, belediye hizmet alanıyla en güçlü belediye haline geldi. 1 TL kira ödemiyoruz. Her bina kendi binamız. Arslan yatağından belli olur düşüncesi ile hareket ediyoruz. Buraya gelen insanlar, ‘Benim belediyem kaliteli’ desin. Bugün Yenimahalle'nin iki tane stadı oldu. Şimdi biri kapalı olmak üzere, Yunus Emre Mahallesi’ne ikinci arenayı yapıyoruz. Üç tane kapalı spor kompleksimiz, yüzme havuzumuz ve aletli spor merkezimiz var. Pazar yerlerini artık, sosyal alana çeviriyoruz. Kadınların, yaşlıların herkesin, bir gün değil, her gün kullanabileceği alanlar yaratıyoruz. Gençlik merkezlerini çoğaltıyoruz. İstiyoruz ki, gençlerimiz çeşitli aktiviteler yapsın. Sağlık Bakanlığı tarafından yüzme havuzlarımız en hijyenik havuz seçildi. Oteller de buna dahil... Onun dışında kreşlere, anaokullarına, çocukların eğitimine önem veriyoruz. Çünkü, herkesin parası yok. Yeşil alan olarak 200'e yakın park yaptık. Şu anda parklarımızın çoğunda koşu yolu ve spor aletleri mevcut. Çocuk gelişim ve bilim merkezimizi de Aralık ayı içerisinde bitireceğiz. Nazım Hikmet'in altında olacak olan merkez, 2.500 metrekare büyüklüğünde bir alana sahip. Anaokulundan liseye kadar çocuklar orada kendini geliştirebilecek ve çeşitli konularda bilgi ve becerilerini sağlayacak gelişime sahip olacak. Yenimahalle, sosyal yaşam alanları ile de ön plana çıkan bir ilçe... Bu bağlamda özellikle Batıkent'in son yıllardaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Belediye olarak her zaman söylediğim bir şey var; biz Ankara'da ilkleri gerçekleştirdik. Eskiden Yenimahalle, Batıkent halkı eğlenmek için Çankaya'ya Kızılay'a giderdi, şimdi oralardan bize geliyorlar. Bugün baktığımızda Batıkent AVM önünde her akşam 10-15 bin kişi oluyor. Bu rakam sadece Batıkent'te yaşayan vatandaşlarımıza ait değil. Artık Çankaya'dan da Altındağ'dan da diğer semtlerden de buraya gelen bir nüfus söz konusu. Şimdi, Turgut Özal Mahallesi ve Anadolu Bulvarı'nda da gelişme sağlıyoruz. Yenimahalle'nin Taşkın Sokağı'nı da canlandırdık. Yaşamı Yenimahalle'ye taşımak istiyoruz. Kültür ve sanat anlamında ne gibi projelere imza atıyorsunuz? Tiyatroya, kültüre, sanata her daim önem veriyoruz. Nazım Hikmet Kültür Merkezi bugün Ankara'da yapılan önemli bir yapı. Bugün

baktığımızda, Cumhuriyet'ten sonra kültür ve sanat anlamında fazla ileri gidemediğimizi söylemek yanlış olmaz. Başkent'te elimizde bir tek Opera var. Biz de bu anlamda Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ni halkımız ile buluşturduk. Hemen hemen her gün merkezimiz dolu. Dernekler, siyasi partiler, özel sektör, kültür hizmetleri bizim hizmetlerimiz. Nikah düğün işlemleri de yine Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde mevcut. Binlerce kişiye hizmet ediyoruz. Verdiğimiz konserler ve düzenlediğimiz etkinlikler ile her yaştan vatandaşımıza hizmet etmeye görevimizi layıkıyla yapmaya özen gösteriyoruz. Milli bayramları, dini bayramları coşkulu bir şekilde kutluyor ve sanata önem veriyoruz. Gençliğin, kadının, engelli vatandaşlarımızın yararlanabileceği çok güzel mekanlar yaptık ve bunları halkımıza sunduk. Yenimahalle Belediyesi, spor alanında da başarılarından söz ettiriyor. Özellikle hentbol takımı büyük başarılara imza attı. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz ve Ankara'da spor alanında ne gibi yenilikler yapılabilir? Spora çok önem veriyoruz. Bayan hentbol takımımız Türkiye şampiyonu ve Ankara'ya tek şampiyonluk getiren takım oldu. Bunun dışında amatör kulüplere de destek veriyoruz Baktığımızda Ankara'nın spor anlamında çok geride kaldığını söylesek yanlış olmaz. Burası Başkent ise spor anlamında diğer illerin önüne geçecek projelere imza atmamız gerekiyor. Ankara'ya spor alanında daha fazla önem vermeliyiz. Ankaragücü'ne Gençlerbirliği'ne özen göstermeli ve sahip çıkmalıyız. Çünkü onlar Ankara'nın simgesi. Bu değerler ile sporda yükselecektir. Diğer en önemli ve bir an önce çözülmesi gereken sorun ise; stat sorunu. Bu sorun artık çözülmeli ve Ankara güzel bir stada kavuşmalı. İstanbul'da her takımın ayrı ayrı stadı varken, Ankara'ya bir stat çok görülmemeli. Başkent, bir an önce stadına kavuşmalı.

TİYATROYA, KÜLTÜRE, SANATA HER DAİM ÖNEM VERİYORUZ. 2017 yılında, öncelikleriniz arasında hangi hizmet kalemleri yer alacak? Biz bütün ihaleleri hemen hemen bitirdik. Şu anda sadece dört kültür merkezi için yapacağımız ihalemiz kaldı. Kültür merkezlerimizi semtlerimize yapacağız. Bundan sonra bu işlerimizi toparlayacağız. Bunun dışında tabii ki bazı yatırımlarımız da devam edecek. Park ve bahçe çalışmalarımızda, alt yapı çalışmalarımıza da hız kesmeyeceğiz. Bugün baktığımızda, kaldırım çalışmalarımız yüzde 98'lerde. Kalan yüzde 2'lik kısmı da hızla devam ettirip bitireceğiz. Yüzde 100'e çıkaracağız. Şimdi çok güzel bir projeye daha imza atacağız. Biliyorsunuz ki, ekonomik anlamda piyasalarda çok büyük bir durgunluk var. Bu durgunluktan esnafımız da olumsuz olarak etkileniyor. Onların kendilerine göre sıkıntısı, halkımızın da geçim sıkıntısı var. Biz esnafla halkı buluşturalım dedik ve Yenimahalle Halk Kart'ı devreye soktuk. Şu ana kadar 350'ye yakın firma ile anlaştık. Şimdi Yenimahalle'de oturan bütün ailelerimize bu kartın dağıtımını yapacağız. Anlaştığımız firmalar ile aileleri bir araya getireceğiz. Hem ailelerimiz daha uygun fiyatlara alışveriş yapmış olacak hem de anlaştığımız firmalar kazançlı çıkacak. Sağlık, benzin istasyonlarından tutun, giyim, gıda sektörüne kadar her alan bu imkandan yararlanabilecek. Bunu büyütmeye çalışıyoruz. Yakında bu hizmetin girmediği evimiz kalmamış olacak. Bu durum, esnafımıza ve halkımıza Yenimahalle ayrıcalığını hissettirecek. Yenimahalle'deki devlet okulları şu an Türkiye'nin en güzel ve sağlıklı okulları. Göreve geldiğimizden beri, önceliğimiz vakıf ve özel okullara gidemeyen çocuklara yardımcı olmak oldu. Hijyenik şartlarda ders görsünler, eğitim alsınlar diye o konuda da farklı bir yaklaşım içindeyiz.

57


RÖPORTAJ

Bütünşehir Yasası ile Ümitköy, Çayyolu, Yaşamkent bölgesinde büyük bir kaybınız oldu. Bu durumun getirileri nasıl oldu? Ekonomik olarak, bu bölgelerin bizden gitmesi elbette bizi etkiledi. Sadece ekonomik anlamda değil, siyaseten de bu durumun etkileri görüldü. Buna rağmen, halkımız yüzde 52 oranla yine bizi bu göreve layık gördü. Bu yapılan işlerin bir karşılığı. Onun dışında biz Çanakkale, Amasra, Mevlana, Hacıbektaş gibi ilçelere hiç gidemeyen vatandaşlarımıza da hizmet sunuyoruz. 4 tane otobüs aldık ve bu yöndeki hizmetimize devam edeceğiz. Farklı şehirleri, kültürleri vatandaşımız görsün istiyoruz. Öyle vatandaşlarımız var ki, Ankara dışına çıkamıyor. Biz bu sorunu ortadan kaldırıyoruz ve bu konuda öncü olmaya çalışıyoruz. Ankara'nın gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ankara Cumhuriyetimizin simgesi. Dünyada da bu durum böyledir. Başkentler her zaman simgedir. Ankara'da yaşayan her yurttaş elbette doğduğu toprağı unutmayabilir ama yaşadığımız toprak olan Cumhuriyetin Başkenti'ne de, Türkiye Cumhuriyeti'nin neresinde yaşarsak yaşayalım sahip çıkmamız gerekiyor. Daha güzel, yaşanabilir, sorunsuz ve herkesin yaşamaktan mutlu olduğu bir Ankara'yı başarmak hepimizin görevi. Tüm Belediye Başkanları bu noktada görevlerini fazlasıyla yerine getiriyor ama daha fazla mesai harcamamız gerekiyor. Ankara'ya bakarken devleti idare edenlerin de buranın bir Başkent olduğunu unutmamaları gerekiyor. Ankara'yı küçülterek Türkiye büyümez, ancak Ankara büyürse Türkiye büyür. İlimiz için herkes üzerine düşen hassasiyet gösterdiğinde, Türkiye'nin büyüyeceğine inanıyoruz. Metroyu çok hızlı yapmamız lazım. Sadece Keçiören ve Çayyolu metrosu ile sınırlı kalmamalıyız. Raylı sistem şart. Araç girişini azaltmak lazım. Otopark sıkıntısı da bu sayede ortadan kalkacak.

BUGÜN GELDİĞİMİZ NOKTADA, YENİMAHALLE ALT YAPISI, BELEDİYE HİZMET ALANIYLA EN GÜÇLÜ BELEDİYE HALİNE GELDİ. Yenimahalle kentsel dönüşüm çalışmalarının yoğun olarak yürütüldüğü bir ilçe... Özellikle Demetevler bölgesi için ne düşünüyorsunuz? 2017 yılında ne gibi çalışmalar yürütülecek? Kentsel dönüşüm alanında Mehmet Akif Ersoy Mahallesi ve Pamuklar Mahallesi'ni bitirdik. Macun 1. ve 2. etaplarını da tamamladık. Şimdi 3. etabı çalışıyoruz. Bunların dışında Seylap Evleri de bitiyor. Şu anda bizim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile de görüşmemiz kapsamında Yavaş Evler projemiz var. Gecekonduyu Yenimahalle'de tarihe gömüyoruz. O proje de, Bakanlar Kurulu'na gitti. İnşallah o da bugünlerde çıkarsa, o kısmı da, orada kalan 1300 gecekonduyu da bitirip insanları daha sağlıklı konutlara yerleştirdiğimiz zaman Yenimahalle'de gecekondu kalmamış oluyor. Bunun dışında, Çamlıca Mahallesi'ndeki gecekondular vardı. Bakanlık kararı çıktı. Onunla ilgili de çalışıyoruz. Bizim SSK bloklarında bir çalışmamız var. Tabii ki bu SSK Bloklarında

mülkiyet vatandaşa ait. Bir proje hazırlattık ve vatandaşımıza sunduk. Onunla ilgili vatandaşlarımızı bilgilendiriyoruz. Vatandaşlarımız kabul ederse orada da kentsel dönüşüm yapacağız. Demetevler'e gelince; şu anda oraya ne bizim ne de Büyükşehir Belediyesi'nin gücü yeter. Ancak devlet eliyle değişim olabilir. Orada bir defa otopark ve yeşil alan gibi kamu hizmeti sorunu var. Yani oradaki binalar için deprem olsa yıkılır, kısmına katılmıyorum. Çünkü biz bunların tamamını inceledik. O tarihte Ayrancı'da nasıl şartlarda evler yapıldıysa; Demetevler'de de öyle yapıldı. Orada bir kentsel dönüşüm yapılacaksa bunu her anlamda planlamak gerekiyor. Öncelikle fazla insanı nereye göndereceksiniz? Bir bina düşünün, altı mağaza üstündeki bütün daireleri satsanız mağaza etmiyor. Sahiplerine ne vereceksiniz? Çünkü, vatandaş alırken de o fark ile aldı. Yukarıda konutlarda oturan vatandaşlar 50 bine daire aldıysa, alttaki kişi 500 bin TL’ye aldı. Hala da Demetevler'de inşaat var. Bunun için şu an bizim yaptığımız Demetevler'in envanteri elimizde. Kaç tane dükkan, kaç tane depo, kaç tane daire var biliyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanımız yeni seçildiğinde bir açıklama yaptı. Orada halkı zora sokmayacak ve halkın haklarını koruyacak bir çalışma yapılırsa, biz Yenimahalle olarak her türlü desteği veririz. Ama bugün öyle bir ortam yok. Önce bu vatandaşlarımızın en az 1/3’ünü başka yerlerde konut sahibi yapmak lazım. Belediye Başkanlığınızın yanı sıra turizmci bir kimliğiniz de mevcut. Hem Türkiye hem de Ankara’da turizm sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara maalesef turizm alanında pek fazla bir gelişme kaydedemedi. Turizmcilere de üzülüyorum. Ben göreve geldiğimde Yenimahalle'de 1 tane otel vardı. Şimdi ise 5- 6 tane otel var. Biz de yapımını teşvik ettik. Ankara maalesef benim gençliğimdeki Ankara değil. Ankara, devlet tiyatroları ve sanatıyla ön plandaydı. O değerleri korumak lazım. Opera binasının 16 senedir inşaatı devam ediyor. Turizm Ankara'ya kültürle gelir. Burada yapılması gereken; Ankara'nın farklılığını ortaya koymak. Antalya'ya turist neden gidiyor. Güneş, deniz faktörü sebebiyle. Ankara dağ, termal, kültür turizmi olur. Müzelerin daha canlı tanıtımı yapılsa ve sağlık turizmi ön plana çıksa her şey olur. Ankara'da saat 7'de sokakta insan kalmıyorsa bunu düşünmemiz lazım. Ankaralı esnaf para kazanamıyor. Bunu da düşünmek lazım. Burası Başkent. Washington ABD'nin simgesi, Paris Fransa'nın, Roma İtalya'nın simgesi. Ankara'nın bunlardan eksiği ne? Bir kültür merkezi ve simge olması lazım. Ulaşım konusuna hassasiyetle eğilmemiz lazım. Entegre bir ulaşımımız olsaydı her şey çok farklı olurdu. Ankara en ucuz şehir. Göç oranının da fazla olması lazım. Etrafında gezilebilecek çok fazla cazibe merkezi var. 1960 yılında Ankara'ya geldiğimde burası daha canlı bir ekonomiye sahipti. Savunma Sanayisi zaten Ankara'nın en güçlü sanayisi. Havelsan, Roketsan da keza öyle. Bunlar savunma sanayinin ana omurgası. Ostim, Sincan, İvedik de önemli sanayi merkezleri. Planlama da mutlaka doğru yapılmalı. Dünyanın hiçbir tarafında, doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde sanayi yok. Ankara'ya nereden girerseniz girin, mutlaka sanayi ile karşılaşıyorsunuz. Ankara, güzel ve imkanı çok iyi bir şehir. Ticaret, kültür-sanat, sanayi ve her anlamda Ankara daha da ilerlemeli. Güzel şeyler de elbette yapıldı. Daha yaşanabilir bir Ankara için çalışılmalı. Ulus tarihi projesi de artık bitmeli. Ulus, tarihi dokusuna kavuşturulmalı... Röportaj: Dilara Aydoğdu

58


KARTAȘ OTOMOTİV

Konya Devlet Karayolu No: 185 Balgat / Ankara (0312) 583 85 85 www.kartasotomotiv.com.tr


stimulus

Medya Sektöründe Dünya Markası Türkiye Basın-Yayın sektörünün üç kuşak boyunca duayen temsilcisi merhum Nezih Demirkent'in torunu Optimist Medya Grubu'nun kurucusu Feyzan Ersinan Top, 2017 yılında sektörel açıdan gelişim süreçlerini değerlendirdi.

FEYZAN ERSİNAN TOP

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; ‘’ Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır’’… İş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Burada en önemli anahtar; ilham… Bu çok önemli. Benim ilham olmadan yaşayabilmem mümkün değil. Bence bu hepimiz için geçerli, çok önemli hayatsal bir faktör. İlhamı birçok şeyden alırız; okuduğumuz bir kitaptan, şiirden, yazıdan, sevdiğimiz bir edebiyat metninden, hoşlandığımız bir şarkıdan, bir bakıştan, bir güzel sözden... Bazen bir yemek bile bize ilham verir. Eğer, bir ilhamı başkalarıyla da paylaşmak istiyorsak, çalışmak zorundayız, bunun için de kafamıza göre hareket edip başarı bekleyemeyiz. Kendi sektörümde çalışmanın çok önemli olduğunu ama bütün motivasyonun ve olmazsa olmazın İlham olduğunu söylemek

60

isterim. Bir işin yüzde yirmisi çalışmaksa yüzde sekseni ilhamdır. Edison gibi düşünmüyorum. Çünkü hayatta kazanan daima o ilhamı alıp ondan vazgeçemeyendir. Zaten ilham olmadan çalışma eylemi de gerçekleşmez. Onun için bu görüşlerim doğrultusunda benim çalışma disiplinimin büyük bir bölümünü ilham ve onun doğru, verimli şekilde hayata geçirilmesi teşkil eder. 2016 senesi tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? Bence projeksiyon; bizim temel bakış açılarımızdır. Ben Dolar ve Euro’nun biraz daha stabil olmasını bekliyorum. Biraz çalkalanmadan sonra tüm dünyayı etkileyen Amerikan ekonomisinin Trump’lı yeni döneme alışmasını bekliyorum. Birtakım sosyal dalgalanmalardan sonra bunun gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bir projeksiyon belirlerken kendi sektörüm olan


stimulus

medyaya bakarsam; medya dünyasının giderek dijitalleştiğini söyleyebilirim. Bu, dünya genelinde birçok sektör için de geçerli. Kendi firmam açısından bu öngörüler doğrultusunda dijital boyutlarda büyümeyi hedefliyoruz. Projeksiyonlarımızı hazırlarken, temel projeksiyonlarımızı cebimizde tutmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu da doğru düzgün bir iş planıyla ve akılcıl bir bütçeyle ileriye sağlıklı bakmaktan geçiyor. Burada hep kötü alternatifleri de düşünerek plan, proje yaparsak daima başarılı oluruz. Dünya artık öyle bir dünya ki, bugünden yarına ne olacağı belli değil. Dolayısıyla uzun süreli projeksiyonların biraz ütopik olacağı düşüncesindeyim. Hayatta gerçekçi olduğumuz sürece hayallerimizi büyük ilhamlarla ve düzgün iş planlarıyla gerçekleştirebiliyoruz. Onun için sürekli değişen dünya düzeninde çok uzun salınımlı olmayan, daha hedefe yönelik, sağlıklı, süreli projeksiyonların işlerliğine inanıyorum. Bizim yeni sene projeksiyonumuzda ilk etapta kesinlikle dijitalleşme var. Dergimiz Gentleman Türkiye’nin mutlaka bir internet sitesi olacak; bu konuda bizi bekleyen birçok ticari partnerimiz var. Tabii tamamen dijitale geçmek de tam olarak sağlıklı değil; klasik derginin, gazetenin ölmesi kesinlikle doğru değil. Bunun için en az on senelik bir sürenin olduğunu düşünüyorum.

ama ben bu riskleri aldım. Aldığım için de çok mutluyum. Çünkü, ihtiyaçları rahatlıkla öngörebildiğime inanıyorum. Yıllardır öyle veya böyle başarılı olmamız, sadece 11 yıldır lüks sektorü içinde faaliyet göstermemiz dışında doğru riskler alarak oldu. Bilmediğimiz sularda yüzmedik… “akıllı düşünürken; deli köprüyü geçer” diye harika bir deyim vardır. Ben hiçbir zaman beklemekten yana olmadım. Herkes risk almalı, herkes kabuğunu kırmalı… 2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Bizim büyüme ve yatırım ideallerimiz son üç ayda belli ve doğru bir orantıda ilerliyor. Bu yıl güzel bir lüks kataloğu hazırlamayı

AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Biz AR-GE’den çok faydalanıyoruz. Öncelikle bir İtalyan yayın kurumuyuz. İlk önce tabii ki İtalya’nın AR-GE’sinden faydalanıyoruz. İtalya bu işi neredeyse yirmi senedir yapıyor. Bu konuda bizden çok daha gelişmiş bir programları var. Biz, gelişmekte olan bir ülkede çıkan bir dergi olduğumuz için ve daha fazla likit kaynağa ihtiyacımız olduğu için; İtalya’ya nazaran şartları daha çok tırmaladığımız için; onlara büyük bir AR-GE ve ilham kaynağı oluyoruz. AR-GE, benim kendi yaşantım içinde de çok önemli bir yer tutar. Okumak bence müthiş bir AR-GE’dir. Yıllardır hey ay onlarca dergiyi okuyorum… Okumak ve özellikle kendi alanımda okumak olmazsa olmazlarımdandır. Sektörümüzde birebir kopyalama yapmadan kendi özgün fikirlerimize ulaşmanın yolu AR-GE’den geçer ve bunun altyapısında da mutlaka konunuzla ilgili okumak, öğrenmek ve özgünce yorumlamak yatar.

EĞER, BİR İLHAMI BAŞKALARIYLA DA PAYLAŞMAK İSTİYORSAK, ÇALIŞMAK ZORUNDAYIZ, BUNUN İÇİN DE KAFAMIZA GÖRE HAREKET EDİP BAŞARI BEKLEYEMEYİZ. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Türkiye’de medya sektöründe olmak yüzde yüz risk almak demektir. Ben bu işe girerken daha önce bir gazete ortaklığım olduğu için çevrem bana, bu işe değil de farklı bir sektöre girmemi önerdi. Bu sektörde para yok diyorlardı. Ben; dedem Nezih Demirkent’ten bu yana gazetecilik yapıyorum. Sadece ve hakkını vererek piştiğim ve anladığım tek meslek bu, kendimi bu sektörde çok daha tecrübeli ve rahat hissediyorum. Tam manasıyla yüzde yüz risk alarak Gentleman markasını Türkiye’ye getirdim. Risk almadan da başarılı olunacağına asla inanmıyorum. Ayrıca risk almayı da çok severim, çünkü beni daima dinç tutar. Her ay bir kumar oynuyoruz. Zor bir ortamda “lüks” bir iş yapıyoruz. Müşterilerinizi memnun etmek ve onları sizinle çalışmaları için ikna etmelisiniz. Bunların hepsi risk

61


stimulus

düşünüyoruz. Centilmenlere yönelik bir lüks kataloğu. Üzerinde çalışmakta olduğumuz internet sitesini tamamlayıp aktif hale getirmeyi hedefliyoruz. Bu konudaki aktifleşme Şubat ayında olacak… Belki farklı bir dergi çıkarma eğilimiz var. İşimizi çok seviyoruz. Onun için kendi alanımızda bir marka ile farklı bir sektörde iş eğilimimiz var. Medya alanında büyümeye devam edeceğiz. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Bu soruya kendi ülkesinde iş yapan her insan evet olarak cevap verir. Türkiye ekonomik olarak gelişmekte olan bir ülke. İster istemez devamlı bir gayret içindeyiz. Geçen iki senede büyük bir altyapısı olan turizm sektörümüz büyük hüsrana uğradı. Bu sene de bunun pek değişmeyeceği görülüyor. Bu çok üzücü, bunu pozitife çevirmek gerekir. Ticari ve ekonomik yatırımlar yapılması gerekiyor. Fakat maalesef Türkiye’de hala belli başlı bir turizm politikası yok. Eğitim parametreleri de çok oynuyor, belli bir istikrar yok. Tabii ki ülkemizde başardığımız birçok şey de var. Ama bence her konuda sanayileşmek önemli. Tarım ve sanayiye inanan bir kişi olarak ülkemizde bunlara yapılacak yatırımların bizi kurtaracak en önemli

TARIM VE SANAYİYE İNANAN BİR KİŞİ OLARAK ÜLKEMİZDE BUNLARA YAPILACAK YATIRIMLARIN BİZİ KURTARACAK EN ÖNEMLİ GÜÇLERDEN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. güçlerden olduğunu düşünüyorum. Yeniden desteklenen tarım ile sosyo-psikolojik çıkmazların; işsizliğin bir nebze bertaraf edilerek ülkemize büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bir de Türkiye’de bu son dönemdeki karamsar havanın yok olması adına insanları etiketlemek yerine onları bambaşka bir şekilde kazanmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. İnsanların dışlanmasına, toplumdan ayrıştırılmasına karşıyım. Her insan, her bebek masum doğar ve hayat şartları onları değiştirir. Her insan kazanılabilir. Ben insanların kazanılarak topluma katılacağı bir ticari ve ekonomik gündemin ülke gündemimiz olmasını istiyorum. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur, teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir şey var mı? Siz yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Girişimci olarak; heyecan, motivasyon, teknik bilgi ve donanım evet kaçınılmaz artık bu devirde. Bir girişimci olarak bir işe giriyor, birçok iyi ve kötü tecrübeyi bir arada yaşıyorsunuz, bazı şeyleri sorguluyorsunuz. Günün sonunda eğer işinizi seviyorsanız; bana göre tamamdır. Bir girişimci için en önemli şey işini sevmektir. Bir sevgili gibi onunla yatıp onunla kalkıyorsa insan, işte işin sırrı çözülmüştür; başarı mutlaka gelir arkasından... Benim tüm girişimcilere tavsiyem; işlerini ve projelerini bir sevgili gibi sevsinler. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Mutlulukla birlikte işliyor... Çok çalışan bir grup olarak; her günün yoğun gündemiyle birlikte işlerini seven ve çalışıp üretmekten mutlu olan harika bir ekibiz. Bu en büyük güç bence, çünkü verim ancak mutlu çalışıp mutlulukla üreterek gelir. Bizde, paylaşımcı bir iş politikası uygulanır. Herkes her konuyla ilgili iş üretebilir ve her

YENİDEN DESTEKLENEN TARIM İLE SOSYO-PSİKOLOJİK ÇIKMAZLARIN; İŞSİZLİĞİN BİR NEBZE BERTARAF EDİLEREK ÜLKEMİZE BÜYÜK KATKI SAĞLAYACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM. konuda işimizin gerektirdiği farklı branşlarla alakalı bilgi sahibi olur. Herkesin işin ucundan tuttuğu bu politika çok avantajlıdır, bu benim çıkış noktam aslında. Bu paylaşımcı sistemle büyük bir sinerjiden bahsederiz kendi işimizde… Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Medya sektöründe bir dünya markası olmak zor bir şey. Biz zaten bir dünya markasının parçasıyız. Milano Finanza Grubu sadece İtalya’da değil; Belçika, İspanya, İsveç gibi dünyanın başka birçok ülkesinde çıkıyor yayıncılık alanında. Bizim burada dünya markası olmayı telaffuz etmemiz yerine şöyle dememiz daha doğru olur: Bu yayın kuruluşunu ülkemize getirdiğimizde ne kadar kendimizden söz ettirebiliyoruz? Ben bunun için mesela şöyle değişik ve özgün denebilecek bir şey yaptım; kapaklarımızın yaratıcı ve ses getirir olmasını sağladım. Biz bir patronu, bir iş adamını hiç gözükmediği şekliyle kapağımıza taşıyoruz. Gentleman dergisi, her sene dünya genelinde çıkan kapaklar arasında düzenlediği yarışma sonunda bir ödül verir. Biz Cemalettin Sarar, Can Has ve Serdar Hotiç kapaklarımızla üç defa İtalya’dan ödül kazandık. Sanat eseri kıvamında kapaklar yapmak için konsantre oluyoruz. Biz de; dünya genelindeki Gentleman dergilerine kapak nasıl özgünleştirilir, onu göstermiş olduk. Bu sebeple bizim hedefimiz, İtalya’ya ve dünyaya Türkiye Gentleman dergisini göstermek... İtalya’nın bir numaralı lüks erkek dergisi Gentleman. Bizde de bu böyle... “Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Geleceğe ve ülkemize tabii ki umutla bakıyoruz. Şirketimizin adı gibi; olumlu ve optimal boyutta iyi olarak düşünmeliyiz. Sektör açısından da zorluklar mutlaka olacaktır ama her zaman olumlu bakmaktan yanayım. Ben üç çocuk yetiştiriyorum… Böyle birçok çocuk yetişecek, güzel çocuklar, ülkemiz yeniden biçimlenecek,

BİR PROJEKSİYON BELİRLERKEN KENDİ SEKTÖRÜM OLAN MEDYAYA BAKARSAM; MEDYA DÜNYASININ GİDEREK DİJİTALLEŞTİĞİNİ SÖYLEYEBİLİRİM. çiçekler açacak, buğdaylar yeşerecek, insanlar el ele tutuşacak ve yeniden barışçıl hava olacak, birbirimizin yüzlerine yeniden huzurla ve gülerek bakacağız. 2016 sıkıcıydı. Çünkü, Gentleman yoktu. 2017’ye Gentleman ile çok dinamik ve umutla giriyoruz. 11 adet patronu kapaklarımıza konuk ettik, onun keyfiyle giriyoruz. Gentleman öncesi medya ve sonrası medya olarak kendimizi konumlandırabiliriz. 2017’de tüm sektör yetkililerine umut dolu bir yıl diliyorum… Röportaj: Selin Söğütlügil

62


Ankara’nın elit semti Çankaya Yıldız’da şehrin en iyi alış veriş merkezleri, restaurantları, büyükelçilikler, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı konutlarına ve iş merkezlerine birkaç dakika uzaklıkta konumlanan Pietra Hotel Ankara siz seçkin misafirleri için kapılarını açtı.

Sancak Mahallesi Tiflis Caddesi No: 16 06550 Çankaya – Yıldız / Ankara Rezervasyon T: +90 (312) 442 41 40 F: +90 (312) 442 42 34 info@pietrahotel.com.tr




stimulus

Dövizdeki Yükselişten Kendinizi Koruyun Avantajix. com Kurucu Ortağı Güçlü Kayral, dövizdeki yükselişten dar gelirli kesimin nasıl korunması gerektiğine dair önerilerini paylaşıyor… GÜÇLÜ KAYRAL

D

olar aldı başını gidiyor, euro da peşinde… Bu kritik dönemlerden en çok etkilenenler doğal olarak maaşla geçinen dar gelirliler… Pekala, dar gelirli dövizdeki yükselişten kendini nasıl korumalı?

400’ü aşkın sanal mağazayı tek çatı altında toplayarak indirim mühendisliği projesi Avantajix’i hayata geçiren Kurucu Ortak Güçlü Kayral, bu kritik günlerde dikkat edilmesi gereken konuları şöyle sıralıyor: Eski fiyattan alınmış stokları yakalayın: Dövizdeki yükseliş, özellikle ithal ürünlerde ciddi fiyat artışına yol açar. Aynı oranda olmasa da yerli ürün fiyatlarına da mutlaka yansır. Ancak, dövizdeki artışın fiyatlara yansıması hemen olmaz. Çoğu üründe, stoklar tükenene kadar eski fiyatlarda satış sürer. Ardından, bir anda fiyatlar artabilir. Gerçekten ihtiyaç duyduğunuz bir ürün varsa, “bekleyeyim belki ucuzlar” derseniz bu dönemde zarar edersiniz. Eski fiyattan yapılmış stoklar tükenip, fiyat artışı olmadan mutlaka o ürünü satın alın. Lüks tüketimlerden kaçının: Döviz fiyatlarının başını alıp gittiği dönemlerde, ileriye dönük planlar yapmak zordur. Dövizdeki artışın nerede duracağını kestiremezsiniz. Dolar ve euro artışı mutlaka fiyatlara da yanıyacaktır. Maaşınız ise; maalesef aynı kalacak. Bu yüzden alışverişlerinizi acil ihtiyaçlarla sınırlandırın, lüks tüketimden uzak durun.

Teknoloji alışverişinde “son çıkanı” değil “ondan bir öncekini” alın: En son çıkan teknoloji ürünleri bir önceki senenin “son çıkan ürününden” çok daha farklı olmamasına rağmen fiyatları çok yüksek olabiliyor. Bu nedenle cep telefonu veya televizyon gibi teknoloji ağırlıklı ürünleri alırken fiyat/fayda oranı en yüksek olanlar “en son çıkandan bir önce çıkan” ürünlerdir. Alışverişte interneti tercih edin: İnternetten alışveriş yapmak her zaman avantajlıdır. Aradığınız bir ürünü İstanbul’daki Mahmutpaşa’dan, Ankara’daki Çıkrıkçılar yokuşundan bile ucuza internette bulmanız mümkün. Bir de oturduğunuz yerden alışveriş yaptığınızdan çarşı pazara gitmek gerekmeyecek, ulaşım masrafı cebinizde kalacaktır. Bu yüzden ücretsiz kargo seçeneği mutlaka tercih nedeni olmalı. Avantajix.com gibi her alışverişte nakit para ödeyen siteler üzerinden alışveriş yaparsanız, kazancınız katlanarak artar. SON ÇIKAN MODELDEN BİR ÖNCEKİ MODELİ ALMAK FİYAT/FAYDA AVANTAJI SAĞLAR. Yurt içi tatil planlaması yapın: Tatil planlarınızı mümkün olduğu kadar yurt içine yönelik yapın. Yurt dışı tatili dövizle olacağından, aşırı dalgalanmalar tatil bütçenizi planladığınızın çok üzerinde artırabilir. Sadece ucuz uçak bileti buldunuz diye, yurt dışı tatil planlaması yaparsanız, o tatil tüm bütçe planlarınızı alt üst edebilir. Ya da tatilinizi son dakikada iptal etmek zorunda kalabilirsiniz. Bu da parasını peşin ödediğiniz uçak biletinizin yanmasına neden olabilir. Röportaj: Selin Söğütlügil

66


Sizin Ev in iz , S iz in Mu t fağ ın ız ...

SİNPAŞ

ALTIN ORAN ÇARŞI

Sinpaş Altın Oran Çarşı Kat: -2 No:16/17 Çankaya / ANKARA

492 0 800 /homekitchenrestaurant

www.homekitchenrestaurant.com


RÖPORTAJ

10 Ayda 10 Yıllık Çalışacağız

GÜRSEL BARAN

Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Gürsel Baran, gerçekleşen seçim sonrası ilk röportajını MAG Business'a verdi. Baran, göreve geldikten sonra ilk icraatlarının nefes kredisi olduğunu söyleyerek “ 2017’de yapılacak seçimlere kadar yaklaşık 10 aylık bir süremiz var. 10 ayda 10 yıllık çalışacağız” dedi.

Ö

ncelikli olarak biraz kendinizden bahseder misiniz, Gürsel Baran kimdir? 1960 yılında Siirt’te doğdum. 4 kardeşiz. 1962 yılında Ankara’ya göç ettik. Eskiden nerede okuyacağımıza babamız karar verirdi. Ortaokulu bitirdikten sonra bana sanat okulu okumamı söyledi, sınavına girdim fakat kazanamadım. Ceza olarak beni oto tamircisine verdi. Ertesi sene “Siirt’te okuyacaksın” dedi. Siirt Endüstri Meslek Lisesi’nin sınavına girdim, kazandım. Okulu kazanamadığım ve oto tamircisinde çalıştığım bir yıldan önemli dersler çıkarttım. Okul birincisi olarak döndüm Ankara’ya. 1981 yılında babam devlet memurluğundan emekli oldu. Kardeşimle ben ticaret yapmak istiyorduk. Bize emekli ikramiyesini verdi. Ticarete böyle başladık. Hala boya bayiliği ve inşaat malzemelerinin toptan satışını yapıyoruz. İki dönem Altındağ Belediyesi’nde meclis üyeliği yaptım. 1996 yılından beri de ATO’da meclis

68

üyesiyim. Bildiğiniz gibi, 3 Aralık tarihinde yenilenen seçimlerimizde ATO Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildim. Ankara Ticaret Odası Başkanlığı görevinizin hayırlı olmasını diliyoruz... Sizinle beraber Ankara Ticaret Odası’nı nasıl bir süreç bekliyor? 2017 yılında hizmet öncelikleriniz neler olacak? Ne gibi çalışmalara imza atmayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. ATO’nun 3 Aralık’ta yenilenen seçimlerinin ardından yeni yönetim olarak vakit kaybetmeden yüksek bir tempoyla çalışmaya başladık. Gece-gündüz, mesai gözetmeksizin çalışıyoruz. Kaybedecek hiçbir dakikamız yok. Şu an için kafamızda sadece Ankara esnaf ve tüccarına sağlayacağımız katkılar var. Üç ayaklı bir çalışma stratejisiyle hareket ediyoruz. Birincisi üyeye yönelik hizmet… Öncelikli hedefimiz; üyelerimize yönelik hizmetin kalitesini yükseltmek ve ATO’yu layık


RÖPORTAJ

olduğu yere çıkarmak… İkincisi, Ankara’nın ekonomik ve sosyal gelişiminde pay sahibi olmak, üçüncüsü de Türkiye’nin 2023 ve 2071 hedeflerine ulaşması için üzerimize düşeni yapmak. Göreve geldikten sonra ilk icraatımız Nefes Kredisi oldu. Üyelerimiz rahat bir nefes alsın diye çatı kuruluşumuz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin öncülük ettiği Nefes Kredisi’ne 100 milyon TL ile en büyük katkıyı sağladık. Oluşan 1 milyar TL tutarındaki kredi hacminden 500 milyon TL’si Ziraat Bankası’ndan, 500 milyon TL’si ise Denizbank’tan olmak üzere KOBİ vasfına haiz tüm üyelerimiz yararlanabilecek. Üst sınırı 100 bin lira olarak belirlediğimiz kredilerden 20 bin üyemizin yararlanmasını bekliyoruz. Odamızın bilişim altyapısını geliştirmek için çalışmalara başladık. Web sitemizi daha iyi hale getireceğiz. Mükelleflerimizin odaya gelmeden e-belge almasını sağlayacağız. Arşivimizi dijital ortama taşıyacağız. Üyelere hizmet için projeler üretmeye devam edeceğiz. Mesleki eğitim konusuna özel önem vereceğiz. Sektörlerin ihtiyacı olan insan kaynağını yetiştirmek için TOBB’un hayata geçirdiği projeleri, Ankara’da çok daha ileriye götürmek istiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı ile beraber çalışarak okulların yönetimlerinde söz sahibi olmayı amaçlıyoruz. İstiyoruz ki, Ankara Ticaret Odası, “aidat alıp belge vermekten başka ne yapıyor ki” diye eleştirilen bir oda olmaktan çıksın. Ankara Ticaret Odası, şehrin ekonomisine yön veren, üyelerini geliştiren, onları dış pazarlara taşıyan, girişimcilerine destek veren, kamu ve sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle ortak çalışmalara imza atan, kadın ve genç istihdamını destekleyen bir oda olsun. Ankara Ticaret Odası Meclis Üyesi olmak, bir ayrıcalık, övünç kaynağı olsun. Seçimlerde üyelerimiz oy vermek, aday olmak için birbiriyle yarışsın. ATO tüccarın nefesi, Ankara’nın sesi olsun. Kongreler, fuarlar ATO’dan sorulsun. Ankara’nın lokomotifi ATO olsun. Meslek komitelerimizin etkin bir şekilde çalışmasına destek olacağız. Sorumluluk üstleneceğiz. Devlet disiplinini, özel sektör cesaretini ve gençliğin enerjisini, çalışmalarımıza yansıtacağız. Açık kapı politikası izleyeceğiz. 2017’de yapılacak seçimlere kadar yaklaşık 10 aylık bir süremiz var. 10 ayda 10 yıllık çalışacağız. Biz arkamızdan; “Geldiler ama farklı oldu hizmet ettiler” denmesini istiyoruz. Özellikle, dış ticaret konusunda destek verecek bir mekanizmayı hayata geçireceğiz. Örneğin, yurt dışından misafiri olan üyemiz, misafirini ATO’da ağırlayıp, görüşmelerini gerçekleştirecek, gerektiğinde tercüman hizmeti alacak. Mevzuat dahil dış ticaretle ilgili sıkıntılarını gidermek için yeni oluşturulacak merkezimize gelecekler. Kısacası, Ankara Ticaret Odası, üyesine sadece A4 kağıdından belge veren bir yapıdan çıkacak ve üyelerin her şeyi haline gelecek. Ankara'nın ekonomik ve ticari durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara'nın gelişmesi için bu anlamda ne gibi çalışmalara imza atılabilir? Memur kenti kimliğinden sıyrılan Ankara, ekonominin ve ticaretin merkezi olma yolunda ilerliyor. Vergi gelirlerinin yüzde 12’si Ankara’dan toplanıyor. Ankara’da sanayi sektörü son yıllarda çok gelişti. Özellikle, savunma sanayinde büyük başarılara imza atılıyor. Ankara’nın ekonomisinde tarım ve hayvancılık da önemli bir yere sahip. İhracatta da söz sahibiyiz. Üyelerimiz, 200’ü aşkın serbest bölge ve ülkeye ihracat yapıyor. Ankara ekonomisinin daha da gelişmesi için ihracatını artırması gerekiyor. Ankara’nın ekonomik anlamda kalkınması için hava ulaşımı konusu çok önemli. Ankara’dan 3 saatlik uçuş mesafesinde 20 destinasyon olduğu halde İstanbul üzerinden aktarmalı uçuş yapmak zorunda kalıyoruz. 3 saatte Berlin’e gidebilecekken doğrudan uçuş olmadığı için önce İstanbul’a, oradan da Berlin’e gidiyoruz. Bu da bir günümüzü

alıyor. Ankaralı iş adamları olarak ilk etapta Almanya ve Azerbaycan’a direkt uçuş talep ediyoruz. Ara eleman eksikliği tüm Türkiye’de olduğu gibi Ankara’da da önemli bir sorun. Halbuki, genç ve dinamik bir nüfus yapımız var. Meslekli bir toplum olmak için çıraklık eğitimine önem vermemiz gerekiyor. Bu anlamda, çıraklık eğitimini zorunlu öğretim kapsamına alan yasal düzenlemenin yapılmış olmasından memnunuz. Geçtiğimiz günlerde ATO olarak; Marka Festivali’nin ikincisine ev sahipliği yaptınız... Festival ile ilgili nasıl geri dönüşler aldınız? ATO’nun en büyük projelerinden biri olan Ankara Marka Festivali’nin ikincisini başarıyla tamamladık. ATO olarak bu festivali, insanımız daha zengin olsun, ekonomimiz katlanarak büyüsün diye düzenledik. Geçtiğimiz yıl festivalimizi 8 bin 500 kişi izlemişti. Geçen yıla göre gerek oturumların sayısı, gerek konuşmacıların sayısı ve gerekse de izleyici sayısı yüzde 100’leri aşan oranda artış gösterdi. Bu yıl 15 bin kişilik rekor bir izleyici kitlesine ulaştık. 10 salonda 114 oturumda birbirinden değerli 132 konuşmacı sahne aldı. Festivalimizin, yenilikçi fikirleri harekete geçirmek, markalaşma konusunda ilham vermek ve yeni bir vizyon kazandırmak bakımından faydalı olduğuna inanıyorum. Ankara'nın marka bir kent olması için ne gibi çalışmalara imza atılmalı? Sizce Ankara, başkent olarak yeteri önemi görüyor mu? Ankara’nın marka kent olması için başta yerel yönetimler olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte hareket etmesi lazım. Ankara’nın tarihi zenginliklerini, sağlık turizmi alanındaki potansiyelini, kongre turizmine elverişli altyapısını öne çıkarmak, bu alanlarda yatırım yapmak gerekiyor. Bu bağlamda Ankara’nın acilen bir fuar alanına ihtiyacı var. Sayın Başbakan da geçen ha a arayarak bu konuyla şahsen ilgilenmem talimatını verdi. ATO’nun yeni yönetimi olarak bu konunun üzerine önemle eğileceğiz. Yaşanan olayların ve dolara dair yaşanan gelişmelerin ülke ekonomisi ve ticaretine etkileri nasıl olacak sizce? Bu anlamda ne gibi önlemler alınmalı? Sorunlu bir coğrafyada yer alan Türkiye, zor bir dönemden geçiyor. İçeride ve dışarıda hem ekonomik hem fiziki saldırılar var. Bir yandan terörle mücadele ederken bir yandan da ekonomik bir savaş veriyoruz. Bütün bunlara rağmen istikrarımızı sürdürüyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dövizle ilgili bir çağrısı oldu, tüm kesimler bu çağrıya karşılık verdi. Bu ülkeyi samimi duyguyla seven kardeşlerimiz dövizlerini bozdurup Türk Lirası’na dönüyorlar. Şimdi cepte döviz bulundurmak değil, elimizi taşın altına koymak zamanıdır. Vatandaşın gösterdiği duyarlılığa iş dünyası da katılmalıdır. Bu zor süreci atlatmak için hepimize görevler düşüyor. 1 milyonun üzerinde nüfusu olan, her biri bir ülkeyle baş edebilecek, 20 büyük şehrimiz var. 4 saat uçuş mesafemizde bir buçuk milyar insan, 24 trilyon dolarlık bir ekonomi var. Televizyon, beyaz eşya, hafif ticari araç, tekstil ve çimentoda Avrupa’nın en büyük üreticisiyiz. Plastikte ikinci, çelikte ve seramikte üçüncü, boyada dördüncüyüz. 200 ülkeye 20 bin çeşit sanayi ürünü satabiliyoruz. Ayrıca, Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle, yeni pazarlara daha rahat girebileceğiz. Türkiye’ye yatırım yapmış 47 bin yabancı şirket var. Ve bunların yaklaşık 40 bini, son 15 yılda geldi. Yine son 10 senede, 7 milyon kişiye yeni istihdam alanı açmış, dinamik ve çalışkan bir özel sektöre sahibiz. Avrupa’nın tamamı ancak bizim kadar istihdam üretebilmiş durumda. Gücümüze inanmalı ve üretmekten, çalışmaktan, ticaretten hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz. Röportaj: Dilara Aydoğdu

69


RÖPORTAJ

Güçlü Finansman ile Yatırım Projeleri

HALUK NAYMAN

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? Kontek İnşaat A.Ş’nin Yönetim Kurulu Üyesiyim. 1960 yılında Afyon’da doğdum. Çocukluğum ve gençliğim Ankara’da geçti. 1984 yılında ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü'nü bitirdim. Mezun olduğum günün ertesi sabahından itibaren Türkiye’nin en iyi inşaat firmalarında şantiyelerde çalıştım. 1988’de Rusya ile yurt dışı çalışma hayatım başladı. 2000 yılına kadar profesyonel olarak çalıştıktan sonra 2000 yılında Kontek İnşaat A.Ş’ye ortak oldum. Şirketinizi ne zaman kurdunuz? Şirketimi ortağım Arif Adıyaman 1995 yılında kurmuştu. Kendisi benim daha önceleri uzun süreli mesai arkadaşımdı ve devamlı irtibat halindeydik. 2000 yılında Kontek’in hisselerinin yarısını bana devretti ve ortak olduk. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Kontek’in ana işi Uluslararası İnşaat Taahhüt işleri üstlenmektir.

70

İnşaat sektörünün önde gelen isimlerinden Kontek İnşaat'ın Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Nayman, Uluslararası İnşaat sektoründe gösterdiği faaliyetleri ve Türkiye'de gercekleştirdiği projeleri 2017 projeksiyonu ile bizlere anlattı...

Zaman içerisinde bir yatırım şirketi haline de geldik. Eğer bu soruyu 2000 yılında sormuş olsaydınız size Kontek’in şimdiki, daha doğrusu bir yıl önceki halini tarif ederdim. Yani; Türkiye dışında uluslararası platformda her ülkede büyük inşaat ihalelerinde yer alıp iş yapabilen, binlerce kişi istihdam eden, sofistike yönetim kadrosu olan yıllık cirosu 300-500 Milyon USD’ye ulaşmış saygın bir şirket olmayı başarmış aynı zamanda güçlü finansman ile yatırım projelerine soyunan bir şirket… Bütün bunlar gerçekleşti ancak geldiğimiz noktadan, son yıllardaki dünya şartları ile birlikte şu anda gelecekle ilgili olduğumuz seviyeden çok daha ileri bir seviyeyi tarif edecek hayal gücüm olsa da cesaretim yok… Genel olarak dünyada, daha ziyade yaşadığımız coğrafyada şartlar o kadar çok ve sert değişikliklere uyuyor ki hayaller flu… Thomas Edison, konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar: “Dehanın yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır...” Sizin iş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Evet birçok başarılı insan bu anlama gelen tespitlerde bulunmuştur ve tam olarak doğrudur. Ne kadar yetenekli olursanız olun, çalışmadan başarıya ulaşamazsınız. Aynı zamanda yüksek IQ’nuz


RÖPORTAJ

varsa ve merakınız yoksa IQ’nuzun da bir değeri yoktur. Gerçek dahiler meraklı bilim adamlarıdır. Bizler dahi değiliz. Kafası çalışan ve çok çalışan donanımlı, disiplinli insanlarız. Yaptığımız, bu disiplini şirket çalışanlarının tamamına yaymamızdır. Bu sayede şirket metodik olarak sistematik bir yapıya kavuşur. Çalışanlar bu yapıya ayak uydurur ve şirket disiplinli bir çalışma ortamına girer. Bu yapıya ayak uyduramayanlar da zamanın içinde kendiliğinden sistem dışına itilir. Biz bunu ilk günden itibaren başarabildik.

NE KADAR YETENEKLİ OLURSANIZ OLUN, ÇALIŞMADAN BAŞARIYA ULAŞAMAZSINIZ. İş yaşamınızda vizyon ve amaç belirlemek neden önemli? Vizyon ve amaç olmazsa gelişmeniz, büyümeniz mümkün olmaz. Yerinizde saymayı da tercih ediyor olabilirsiniz ama bu şekilde yok olma riskiniz de yükselmiş olur. Büyük ihtimalle de yok olursunuz. Günümüzde iş ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başka ülkelerle kıyaslandığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Günümüzde iş ortamı sektörlere göre kuşkusuz çok farklılıklar gösteriyor. Ben önce yurt dışı inşaat taahhüt sektörü ile ilgili görüşlerimi söyleyeyim. İnşaat sektörü; ülke ekonomileri açısından değerli görülmese bile özellikle teknoloji üretmeyen ülkelerde çok önemli bir yer tutar. Aynı zamanda önlenemeyecek bir devamlılık halinde olan bir sektördür. Ülkelerin gelişmişliği günümüze göre algılanır. Bir ülke ne kadar gelişmiş ise; şehirleri, altyapısı da o kadar gelişmiş oluyor. Uzay Çağı da gelse inşaat işleri hızla devam edecektir. Bu açıdan sektörümüz iyi bir sektördür. Gel gelelim globalleşmenin ve tıkanıklığa doğru giden kapitalizm

VİZYON VE AMAÇ OLMAZSA GELİŞMENİZ, BÜYÜMENİZ MÜMKÜN OLMAZ. sisteminin yarattığı şoklar, sektörü birinci derecede bilinmezlikler içine sokuyor. Türk inşaat şirketleri gerçekten çok gelişti ve rekabetçi duruma ulaştı. Ülkemizin, coğrafi durumu gereği; yakın coğrafyalarda inşaat taahhüt pazarlarında yer alma şansı yüksektir. Örneğin Çin'de, Tayland’ta bir Türk inşaat şirketinin taahhüt işi alma şansı yok ama CIS ülkelerinde, Afrika’da koskoca bir pazar Türk şirketlerine muhtaçtır. Dolayısıyla bizim sektörümüzde teorik olarak iş ortamı gayet iyidir. Ancak, ilk gerekli parametre; önce barış, sonra küresel ekonomi durumu. Şu anda her iki parametre de negatif. O halde durumumuz kötü. Gelecekte ne olur diyorsanız; herkeste, kısa süre içinde olumsuzluklar gidecek, tekrar yükseliş başlayacak diye bir düşünce var. Ama ben bilemiyorum, kısa dönemde böyle bir şey olur mu? Genel iş ortamını ise güvensiz görüyorum. Gelişmiş ülkelerde dahi şartlar, beklenmeyen bir şekilde değişebiliyor ve kapitalizm çarkları sık sık sistemi döndüremez hale geliyor. Globalleşme hastalıklı bir vücut yarattı sanki. Haddinden fazla zenginlik, haddinden fazla hastalık var. Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nelerdir? Yurt dışı inşaat taahhüt sektörü riskli bir sektördür. Birinci parametre; para birimleri arasındaki değişikliklerdir. Sizin maliyetleriniz 3-4 para birimine endeksli iken tahsilatınızın tek

para biriminde olması risk oluşturur. İkinci parametre; meta maliyetlerinin global hareketlerle değişebilir olmasıdır ki, yine sizin maliyet hesaplarınızı değiştirir. Üçüncü parametre; işvereninizin davranış şeklidir. Vaat ettiğiniz ürün bir fabrika üretimi değildir. Eğer emeğin karşılığını ödemekten imtina eden bir müşteriniz varsa size eksik ödeme yapmak için elinde daima farklı kozlar tutabilir. Zaman kayıplarına karşı da taahhüt eden olarak kendinizi korumanız kolay değildir ki; bu da maliyetlerinizi çok artıran bir parametredir. Ben risk almayı sevmem. İşimi layığı ile yapacak olduktan sonra neden benim risklerim olsun. Ama öyle olmuyor. Rekabetten dolayı, işverenin kanaatlarını tam anlayamamaktan dolayı ve kontrol edemeyeceğiniz maliyet artışlarından dolayı birçok risk almak durumunda kalıyoruz. Burada dikkat ettiğimiz şey tolere edebileceğimiz riskleri almaktır. Tabii burada işverenin ödeme yapamaz hale gelmesi, savaş çıkması gibi riskleri yok sayıyorum.

İNŞAAT SEKTÖRÜ; ÜLKE EKONOMİLERİ AÇISINDAN DEĞERLİ GÖRÜLMESE BİLE ÖZELLİKLE TEKNOLOJİ ÜRETMEYEN ÜLKELERDE ÇOK ÖNEMLİ BİR YER TUTAR. İş hayatınızla sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Çok iyi dengeleyebildiğimi söyleyebilirim. İşim her zaman ön planda oldu ama sosyal hayatımı da çok ihmal etmedim. Eşim bu konuyu çok iyi yönetti. İhmallerimi çok yüzüme vurmadı, aynı zamanda çok ihmal etmeme izin vermedi. Hobilerim de oldu hep. Gençliğimde müzik yaptım ve şimdi yeniden yapma hazırlıklarım var. Ciddi bir motosiklet birincisi oldum. Avrupa’da, Afrika’da motor sürdüm. Hala da sürüyorum. Son yıllarda golf oynuyorum ve çok seviyorum. Bundan sonra geliştirmek istiyorum. Bu hobiler hem aile ile hem birçok dostla, arkadaşla paylaşılabilecek hobiler. Sıkı iş hayatı, sıkı dostlar... Şükrediyorum durumuma. İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol izlemeli? Tavsiyeleriniz nelerdir? Girişimi kendi işini kurmak olarak anlamayalım da iş hayatına atılmak olarak anlayalım. Her şeyden önce ilk günden kendi işini kurma hedefi değil, bir işte tam bilgili, profesyonel olma hedefine yönelmeliler. İlk maaşınızın miktarı da hiç önemi değildir. Çalışılacak kurumun, sektöründe sofistike bir sektör olması çok önemlidir. Çünkü, esas mesele bu kurumda edinilecektir. Diğer taraftan her nasılsa gençler kendilerini tanımayı ve özgüven sahibi hale gelmeyi becermelidir. Zamanı gelmeden kendi işlerini kurmaya çalışmak büyük hata olur. Denemek iyidir ama başarısız denemeler güven kaybına neden olur ve günü geldiğinde girişim için cesaret bulunamayabilir. Kısacası, acele etmesinler diyorum. Diğer taraftan “küçük olsun ama kendi işim olsun” diye düşünmemek gerekir. Büyük bir şirkette CEO olmak orta boyut bir Kobi sahibi olmaktan çok daha tatmin edicidir.

ÇALIŞILACAK KURUMUN, SEKTÖRÜNDE SOFİSTİKE BİR SEKTÖR OLMASI ÇOK ÖNEMLİDİR. 71


RÖPORTAJ

Dürüstlük Her Kapıyı Açar

S

HALUK YETİȘEN

izi kısaca tanıyabilir miyiz? En-Çev ne zaman ve nasıl bir fikirle kuruldu? 03.02.1948 tarihinde Ankara’da doğdum. En-Çev Enerji Çevre Yatırımları ve Danışmanlığı Haritacılık İmar İnşaat A.Ş. 1999’da kuruldu. Bundan önce Bozat A.Ş. firması olarak inşat müteahhitliği hizmeti veriyorduk. Hayat tecrübeme dayanak enerji ve çevre mühendislik hizmetlerinin önünün açık olduğunu gördüm. Bu fikirle şirketimi kurdum. Bulunduğunuz konuma gelene kadar ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Hayat inişli ve çıkışlıdır, birçok zorlukla karşılaşabilirsiniz. Fakat, dürüst çalıştığının zaman her şeyin iyi olacağına inanıyorum. İş hayatınızda ödün vermediğiniz prensipleriniz nelerdir? Danışmanlık hizmeti verdiğiniz firmaları hangi kriterlere göre seçiyorsunuz? Dürüstlükten aslı ödün vermem, hayatıma yalan, dolan karıştırmam. Danışmanlık hizmeti vereceğimiz firmaları biz seçmiyoruz, firmalar bizi seçiyor. Hizmet verdiğiniz sektörde Türkiye ile yurt dışındaki ülkeler arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Şu anda Türkiye ve yurt dışını karşılaştırdığımızda Türkiye’nin sektörümüzde çok daha önde olduğunu söyleyebilirim.

72

Enerji, çevre ve inşaat konularında uzman kadrosu ile hizmet vermek amacıyla BOZAT A.Ş.' nin yan kuruluşu olarak 2005 yılında Ankara’da kurulan EN-ÇEV LTD. ŞTİ. uzman ekibi ile enerji sektöründe yatırımcıya mühendislik ve mevzuat konularında müşavirlik hizmetleri vermektedir. Firmanın Kurucusu Haluk Yetişen sektörde yakaladıkları başarının altında yatan faktörleri paylaşıyor...

Ülkemizde enerji yatırımlarını yeterli buluyor musunuz? Bu yatırımların artması adına öncelikli olarak yapılması gereken değişiklikler nelerdir sizce? Şu anda, 2002 yılından öncesine bakarak çok fazla şeyin değiştiğini görebiliyoruz. Ama bunların daha da iyileştirilmesini ve desteklenmesini hükümetimizden bekliyoruz. En-Çev'i gelecekte nasıl bir tabloda görmek istersiniz? Şu an o tablonun neresindesiniz? Hedelediğimiz tabloda gelebileceğimiz noktanın en iyi yerindeyiz. Bu günlere şükrediyoruz. İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol izlemeliler? Tavsiyeleriniz neler? Yeni başlayan insanların ne gibi zorluklarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar dik durmalarını, güçlü olmalarını, verdikleri sözleri yerine getirmelerini, yaptıkları her şeyi hakkını vererek yapmalarını, yalana bulaşmadan dürüst bir şekilde çalışmalarını tavsiye edebilirim. İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? İş hayatımdan ödün vermem. Zaten oğlum ve kızım işin başındalar ve onlarla gurur duyuyorum. Eşimle gezmeyi ve seyahat etmeyi çok seviyorum. Kendime ve dışarıya olan saygımdan dolayı giyinmek benim için özeldir.


Pencere ’ye atılan imza...

Pencere uzmanlık, sorumluluk, tecrübe ve bilgi ister. Fabrika: 1354. Cadde 1421. Sokak No:2 06370 Ostim-Ankara www.hatupen.com.tr

facebook.com/hatupen

Telefon: 0312 385 88 50

E-posta: hatupen@hatupen.com.tr

twitter.com/hatupen

instagram.com/hatupen




RÖPORTAJ

Altın En Güvenilir Liman

HASAN ÇAVUȘÇULU

Ankara Kuyumcular ve Saatçiler Odası Başkanı Hasan H. Çavuşculu, altın sektöründe yaşanan hareketlenmeleri MAG Business için değerlendirdi. Çavuşculu, yatırım amaçlı en güvenilir limanın altın olduğunu belirtti.

K

uyumcular ve Saatçiler Odası olarak faaliyetlerinizden bahseder misiniz ? Tüketici ile meslektaşlarımız arasında köprü görevi bir nevi arabulucu işlevi görüyoruz diyebiliriz. Adalet Bakanlığı'na da bu konuda detaylı bilgi sunduk. Arabuluculuk konusuna bizim meslek odalarımızın daha fazla eğilmesi ve vatandaşlarımıza kaliteli hizmetin sunulması noktasında ne gibi çalışmalar yapılması gerektiği noktasında durmamız gerekiyor. Tüketici bir sorun yaşadığında elimizden geldiğince çözmeye çalışıyoruz. Bizim yetkilerimiz de sınırlı. Kayıtlarla ilgili belgeler düzenliyor ve kuyumcular adına sektörü yakından takip ediyoruz. Fiyat açıklıyor, bir yandan da gelişmeleri duyuruyoruz. Yasalar ne kadar el verirse o kadarını yapabiliyoruz. Verilen yetkiler doğrultusunda esnafımızın sıkıntılarını çözmeye çalışıyoruz.

gibi, kuyumcu esnafını da olumsuz etkiledi. Bunun yanı sıra kuyumcu esnafını olumsuz etkilediği kadar bu durum halkı da olumsuz etkiledi ve müşterilerde de daha yükselecek mi yoksa düşecek mi gibi tereddüt oluşmaya başladı. Tabii ki bu durum alışverişi de etkiliyor. Bir kuyumcuya gidip bir çi alyans veya bir bilezik alacak vatandaşlarımız, bu durumu erteliyor. Bu durumların hepsini bir araya getirdiğimiz zaman, hem o belirsizliğin getirdiği olumsuzluklar müşteriyi etkiliyor hem de üreticinin satış grafiğinin düşmesine neden oluyor. Bu olguları bir araya getirdiğimiz zaman fiyatların ne olacağının bilinmediği bir süreç yaşanıyor ve fiyatların da yükselmesiyle yıllar itibariyle baktığımız zaman alacağı ürün pahalanıyor. 10 gram alacaksa alamıyor, 9 gram veya 8 gram alıyor. Bunlar da olmazsa almamayı tercih ediyor. Eskiden insanlar çeyrek ya da yarım altın götürürken, şimdi gram altın alayım noktasına gelebiliyor. Dahası da var, fiyat çok fazla gelirse altın almıyor başka hediyelere yöneliyor.

Altın fiyatlarında ve dolarda yaşanan artış kuyumcu esnafını nasıl etkiledi? Son zamanlarda yaşanan ekonomik ve siyasi olaylar her alanı olduğu

Yaşanan bu artış devam edecek mi ön görünüz nedir? Tabii her yılın ilk çeyreğinde fiyatlarda mutlaka bir artış söz konusu olur. Bu her sene böyledir. Sizlerin de bizim de gördüğümüz gibi ulusal ve

76


RÖPORTAJ

hem sermayesi olsun. Dükkanda altından ve mücevherden başka bir şey bulunmasın. Bununla ilgili girişimlerimiz Ankara Kuyumcular ve Saatçiler Odası olarak devam edecek.

uluslararası yaşanan olaylar piyasalar bu süreci etkiliyor. Amerika'nın merkez bankasının faiz kararlarını alması, faizi yükseltiyor olması, doların yükselmesine neden oluyor. Dünyada paralar üzerinde bir olumsuzluk yaşandığı zaman hemen hemen herkes altına sahip olmaya çalışıyor. Bu sadece vatandaşın sahip olması olarak düşünülmemeli, ülkeler tonlarla altın aldığı için bunlar da etkiliyor. Bir önceki yıl ile bu yılın oranına baktığımız zaman, bu sene de yükselmenin devam edeceğini ön görüyoruz. Fiyatlardaki artış, tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını değiştirdi mi? Müşteri ne tür ürünler satın alıyor? Hem fiyatlardaki artış hem de yıllar itibariyle takı tasarımlarındaki gelişmeler müşteri alışkanlıklarında farklılık gösteriyor. Bu durum ile beraber, son yıllarda pırlanta ve elmas takılar müşteriler tarafından daha fazla talep görmeye başladı. Gram altınlar sadece zaruri ihtiyacı gidermek için ön plana çıkıyor artık... Bir insanın düğünü, nişanı yani, kısacası özel günlerine gitmek durumunda kaldığı için çeyrek altın yerine bunları tercih etme noktasında bir değişim söz konusu olmaya başladı. Bazı noktalarda insanlar böyle altınları da götürmeye utanıyor. Hatta biz, çeyrek altın sattığımız müşterilerimizin kurdelasına, bir başkasının götürdüğü ile karıştırmasın diye çeyrek altın yazıyoruz. Çünkü düğüne katılan vatandaşlar bir kutuya atıyor ve kimin nasıl bir altın aldığı belli olmuyor. Yatırım için vatandaşın tercihi, hala çeyrek altın. Türk kuyumculuk sektörünün çözüm bekleyen konuları nelerdir? Kuyumcuların sorunlarının çözümü noktasında neler yapılabilir? Kuyumculuk sektörünün bir yasası olmadığı, her önüne gelenin her yere kuyumcu dükkanı açabildiği ve kuyumculuktan anlamayan bu tarz kişilerin tüketici ile buluştuğu noktada sorunlar yaşamaya başladık. Şu an bizim en büyük sorunumuz kuyumculuk sektörünün bir yasasının olmaması. Yani, kuyumcuların bir kanunu, yasası, hiçbir şeyi yok. Tabir-i caizse, her önüne gelen kuyumcu dükkanı açabiliyor. Güvenliği var mı, yok mu o da belli değil. Bununla ilgili bizim bir yasaya ihtiyacımız var. Mutlaka bir iş yeri standardının getirilmesi gerekir. Dükkan kaç km olmalı, nerede açılabilmeli, sermaye nasıl olmalı? gibi sorulara cevap verilmesi gerekiyor. Bir kuyumcu dükkanı açtığınız zaman 30 metrekare büyüklükte olmalı, kırılmaz camı kepengi, kamerası olmalı. Sermayesi de 5 kg altından az olmamalı veya 5kg altın karşılığı mücevher olmalı. Bunların yanı sıra, iş yeri açarken emniyet, zabıta, belediye, o ildeki kuyumcular odası veya derneğinin görüşü olarak açılmalı. Yani, bir sokak arasında dağda, tepede gelişi güzel yerlerde açılmamalı. Açılacak dükkana teminat yatırılmalı, yani devletin de bundan menfaati olmalı. Örnek olarak; bir dükkan açacak kişi ne olursa olsun 50 bin TL hazineye para aktarmalı. Kuyumcu dükkanı açacak insanların hem devlete katkısı olsun

Mesleğinizin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Mesleki niteliklerin kaybolduğunu düşünüyor musunuz? Mesleğimiz yasal bir düzenlemeye kavuşmadığı sürece, yani yasası olmadığı sürece kuyumculuk sektörü olarak zarar görmeye devam edecektir. Bu önlemler alınırsa kuyumculuk mesleğini yapan ya da yapmayan belli olur ve meslekte hak ettiği yere gelir. Asıl yapılması gereken başka önemli bir nokta ise, el sanatlarıyla uğraşan meslektaşlarımızın korunması. Biz güzel sanatların bir kolunu icra ediyoruz. Bir ressam, bir heykeltıraş kadar el sanatları ile uğraşan meslektaşlarımız var. Onların mutlaka desteklenmesi lazım. Şu an kuyumculuk meslek liselerimiz ve meslek okullarımız var bizim. Ankara Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi'nde de bu anlamda bölümler mevcut. Eğitimli kuyumculuk açısından buralar çok önemli. YÖK ve MEB bu anlamda da çalışmalarına hız kesmeden devam etmeli. Uygun teknolojinin bu alanlara sokulması için faaliyetlerde bulunulmalı. Bu anlamda da girişimlerimiz hız kesmeden devam ediyor. Yirmiye yakın meslek yüksekokulu var, 4 yıllık okul var. Şu anda günümüzde ağırlık verilmesi gereken eğitim taş eğitimi. Elmas, yakut, zümrüt gibi taşlar, şu son 10 yıldır daha çok satılan ve talep gören ürünler. Bunlarla ilgili biz de eğitim veriyoruz. Uluslararası firmalarla diyalog içinde olunmalı. Ankara'nın kıymetli taş analizi ve gemotoloji laboratuvarına ihtiyacı var. Biz bu anlamda faaliyetlerde bulunduk. Daha da bulunmaya devam edeceğiz. Mücevher ve değerli taşlar kadınların vazgeçilmezleri arasında yer alıyor... Mücevher alırken nelere dikkat edilmeli? Önemli olan buralarda bu şeylerin belli standardı var. Garanti belgesi, faturası, sertifikası mutlaka alınmalı. O taşla ilgili belgeye sahip olmalısınız. Herhangi bir sıkıntıda da Ankara için bize başvurabilirler. Artık bunun eğitimi çok. Bu anlamda eğitimler kuyumculara veriliyor. Tüketici aldığı ürün hakkında bilgi sahibi olacak ve araştırmacı olacak. Mücevher alırken; kalite güvenirliliği çok önemlidir. Mücevher konusunda eğitim almış bilgili, ne aldığını ve ne sattığını bilen kuyumcular tercih edilmelidir. Elmas, pırlanta ve renkli taşlar eğitimi almamış kuyumcu meslektaşlarımızın alırken ve satarken sorun yaşaması kaçınılmazdır.

ELMAS, YAKUT, ZÜMRÜT GİBİ TAŞLAR, ŞU SON 10 YILDIR DAHA ÇOK SATILAN VE TALEP GÖREN ÜRÜNLER. Çin malı saatlere karşı nasıl bir önlem alınabilir? Bu saatlerin satılması saatçi esnafını nasıl etkiliyor? İthal ederken saatin metali, deri veya çelik kordonları dahil insan sağlığına zarar verip vermediği konusunda inceleme yapıldıktan sonra ithal edilmelidir. Aksi takdirde, ithal edilen ve Çin malı tabir edilen saatlerin hem tüketiciyi sık sık ürünün bozulması ve tamirinin mümkün olmaması yönünde hem de ülke ekonomisini zarara sokması yönünde etkilemektedir. Gerçek belli standartlardaki saat satıcıları da bu durum yüzünden olumsuz yönde etkilenmektedir. Altın kampanyaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu kampanyalar kuyumcuları ne kadar etkiliyor? Yapılan kampanyalar genel anlamda yanıltıcı oluyor. Bu durum yüzünden de tüketicinin kuyumcuya olan inancı kırılıyor. Örneğin; 3,000 TL’ye satılan bir ürün kampanya dolayısıyla 1,500.TL hatta esprili bir şekilde 3,000TL’nin üstü çizilerek 1,499 TL’ye satılmaya başlandığında; tüketicide diğer dönemde çok pahalı ürün aldığı düşüncesi yaratıyor. Bu da insanlarda ön yargı oluşmasına neden oluyor. Röportaj: Dilara Aydoğdu

77


RÖPORTAJ

Doğanın Kucağında Özel Organizasyonlar

İ

Ankara’nın temiz havası, az trafiği, bol oksijeni ve doğa ile iç içe lokasyonu İncek’te, unutulmaz davetlere ev sahipliği yapan İncek Hasbahçe’yi, sahibi Hasan Kaya’dan dinliyoruz...

şiniz ne zaman ve nasıl kuruldu? İncek Hasbahçe olarak 6 yıldır misafirlerimize hizmet vermekteyiz. İncek’te kır düğünü trendini başlatan mekanlar arasındayız. Aynı zamanda bu süre içinde pek çok protokol organizasyonuna ev sahipliği yaptık. Firmanızı biraz yakından tanıyabilir miyiz? Mesela mekanınızın fiziksel özellikleri nelerdir? Mekanımız 20.000m2 toplam alana sahip Ankara’nın en büyük kır organizasyonu mekanıdır. Renkli bir ambiyans oluşturmak amacıyla bahçemizde geyik, ceylan, dağ keçisi, kaz, ördek tarzında hayvanlarımız

78

bulunmaktadır. Bahçemiz genelde çim alan olduğu için güzel, ferah bir görünümü var. 10x10 metre ebatlarında sahnemiz ve 10x20 metre ebatlarında açık havuzumuz bulunuyor. Bunların dışında da işini severek yapan tecrübeli çalışanlarımızla misafirlerimizin hizmetindeyiz. Ne tür organizasyonlara ev sahipliği yapıyorsunuz? İncek Hasbahçe deyince, akla ilk olarak kır düğünü gelse de, pek çok misafirimiz kurumsal hizmetlerimizden de faydalanıyor. Zaman zaman yerli ve yabancı iş adamlarının verdiği özel resepsiyonlardan, yabancı diplomatların devlet başkanlarının ülkemize gelip görüşmelerini tamamlamaları sonrası hazırlattığı yemek organizasyonlarına kadar


RÖPORTAJ

birçok protokol yemeğine ve kokteyline sorunsuz şekilde ev sahipliği yaptık. Pek çok devlet büyüğümüze de çeşitli etkinliklerde hizmet etme şerefine nail olduk. Lansmanlar, şirket yemekleri, i ar organizasyonları, konser etkinlikleri, özel partiler, doğum günleri ve diğer özel gün kutlamaları gibi oldukça geniş bir yelpazemiz var. Organizasyon planı büyüdükçe akla gelen mekanlar arasında hem kalite açısından hem de kullanım alanımızın büyüklüğünden dolayı akıllarda hep ilk sıralarda oluyoruz. Özellikle, kurumsal şirket organizasyonları düzenleyecek kişilerin sizi tercih etme sebepleri nelerdir? Her şeyden önce İncek Hasbahçe, kurum ortamında çalışan insanların beton yığınından çıkıp yeşilliğin ve hayvanların arasında bir gün geçirmesi ile kafalarını boşaltmalarına yardımcı olduğu için motivasyonlarını yükseltiyor. Ayrıca sadece bir kurumun personellerinin değil, onların ailelerinin de gelebileceği organizasyonlar yapılabiliyor. Bir tara a çalışanlara seminer verilirken bahçenin diğer tarafında ailelerine istenirse şişme oyun parkları, her yaşa uygun panayır oyunları tarzı aktiviteler getirebiliyoruz. Otel ya da restoran ortamlarında bunların olması imkansızdır. Misafirlerinize verdiğiniz hizmet paketi neleri kapsıyor? Aynı gün içine iki organizasyon almayarak misafirlerimize özgürce geçirebilecekleri bir gün sunuyoruz. “Süre doluyor, başka organizasyon gelecek” baskımız olmuyor. En baz paketimiz brunch ile başlayıp barbekü ile devam ediyor. Tabii ki paketlere bağlı kalınması gerekmiyor. Misafirimizin isteği her zaman önceliğimiz olduğu için her türlü konseptte organizasyon ve menü hazırlayabilecek donanımdayız. Şu anki lokasyonunuzu tercih etme sebepleriniz nelerdi? Bulunduğumuz bölgeyi tercih etme sebebimiz şehrin gürültüsünden uzak, doğa ile iç içe olması. Temiz havası, az trafiği ve bol oksijeni olan İncek’i tercih ettik. Toplu taşıma ile ulaşılabilecek bir konumdayız. Onun dışında yakınımızda bina benzeri, bahçeyi görebilecek yüksek yapılar

olmadığından misafirlerimiz rahatça aktivitelerini yapabilmekteler. Bu dediğim özellikle havuz aktiviteleri için geçerli tabi. Ama farklı açıdan bakarsanız, bir yönetici şirketi için düzenlediği bir organizasyon öncesinde sabahtan gelerek çalışanları gelmeden ailesiyle ya da diğer yöneticilerle havuz başında, yeşillerin arasında sessiz sakin her şeyden uzak bir kahvaltı da yapabilir. Sonuçta her yöneticinin de huzur bulmaya, ailesine vakit ayırmaya ihtiyacı var. Bu sezonda ne gibi yenilikleriniz var? Ülkemiz tropikal iklime doğru geçmekte olduğu için yaz kış demeden beklenmedik yağışlar meydana gelebiliyor. Yapılan organizasyonların kötü etkilenmemesi için bu sene 600 m2 lik bir alanımıza elektrikli tente sistemi yaptırıyoruz. Tabii ki bu sistemi kır konseptimizi öldürmeyecek şekilde, yanları açık, zemindeki çimi bozmadan, çatısı yüksek ve ferah dizayn ettirdik. Kapalı alan hissi vermeyecek, sadece kriz anında kapamak üzere kullanılacak. Organizasyonlarında sizi tercih edecek firmalar için kurumsal kampanyalarınız var mı? Kampanya olarak bahçemizde organizasyon yapan firmaların bir sonraki organizasyonuna son fiyatına kıyasla %5 indirim yapıyoruz. Bu sayede firmaların mekanımızı kendi yerleri gibi görerek her türlü organizasyonlarında bizi tercih etmelerini hedefliyoruz. Bu firmaların, özel misafirlerine verecekleri VIP bir yemek organizasyonu da olabilir, firma yöneticisinin çocuğunun doğum günü kutlaması da olabilir. İşinizi sosyal medyaya taşıyor musunuz? Sosyal medyanın gücü ve önemine inanıyor musunuz? Kesinlikle inanıyorum. Sosyal medya son yıllarda çoğumuzun hem kişisel hem de kurumsal alanda olmazsa olmazı haline geldi. Telefonlarımız, amacının üstünde pek çok alanda da bize yardımcı oluyor; sosyal medya da bunlardan biri. Bu yüzden zamanı yakalayabilmek için sosyal medyaya da önem veriyoruz; reklamlarımızı, tanıtımlarımızı, kampanyalarımızı içeren Facebook ve Instagram sayfalarımız ve web sitemiz mevcut.

İncek Mah. Turgut Özal Bulv. No: 51 İncek / ANKARA +90 (312) 460 11 19 www.incekhasbahce.com /incekhasbahceank

incekhasbahce

79


Pre ve Probiyotikler

N

Uzman Diyetisyen İdil İmamoğlu

Son zamanlarda isimlerini sıkça duyduğumuz Prebiyotikler ve Probiyotikler ile ilgili bilinmesi gerekenleri Uzman Diyetisyen İdil İmamoğlu aktarıyor...

edir bu Pre ve Probiyotikler? Son günlerde sık sık isimlerini duyduğunuza eminim. Yakın bir zamanda bağırsak enfeksiyonu geçirdiyseniz doktorunuz size önermiş olabilir. Hatta televizyonda farklı reklamlarda da karşılaşmış olabilirsiniz. Nedir peki bu prebiyotikler ile probiyotikler?

Aslında bizler, vücudumuzda sahip olduğumuz hücre sayısından sayıca daha fazla mikroorganizma ile beraber yaşamaktayız. Bu mikroorganizmaların büyük çoğunluğu bağırsak sistemimizde bulunmaktadır. Son dönemlerde yapılan çalışmaların çoğu ise, bu mikroorganizmaların kompozisyonunun, yani hangi türlerin daha baskın, hangi türlerinin daha az olduğunun obezite ve bağışıklık sistemi başta olmak üzere birçok kronik hastalık ile ilişkisi olduğunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki; bağırsaklarımızın içindeki bu minicik mikroorganizmalara çok iyi bakmamız gerekiyor. İşte bu mikroorganizmaların sağlığını ve türünü direkt olarak etkileyen bileşikler prebiyotikter ve probiyotiklerdir. Önce prebiyotiklerden başlayayım. Zira probiyotiklerle ilgili daha yoğun bilginiz olabilir. Prebiyotikler Fermente olabilen yani mayalanabilen, bağırsak mikroorganizmalarının kompozisyonunu ve/veya aktvitesini etkileyerek sağlık durumunu olumlu hale getiren besinlerdir. Bu besinler kalın bağırsağa kadar sindirilmeden gelir ve buradaki bakteriler tarafından fermente olarak, fermente eden bakterilerin sayısını ve aktivitesini arttırırlar. Bağırsaklarımızdaki bakterilerin çoğalabilmesini sağlayan besinlerdir de diyebiliriz. Prebiyotikler, kompleks karbonhidrat yapısındadırlar ve suda çözünebilirler. Prebiyotik özellikte bileşenleri olan besinler muz, elma, çilekler, üzüm, enginar, yer elması, kuşkonmaz, kereviz, soğan, sarımsak, pırasa, domates, baklagiller, çavdar, yulaf ve karabuğday gibi tam tahıllar ile keten tohumu, badem, ceviz, zeytin ve baldır. Prebiyotikler bağırsak hareketlerini düzenleyerek kabızlığı önlemeye yardımcı besinlerdir. Probiyotikler Yeterli miktarda alındığında bireyin bağırsak mikroflorasının özelliklerini değiştirebilen ve dolayısıyla konakçı, yani bu durumda bizlerin sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır. Görevlerini sayacak olursak: 1. Bağışıklık sistemini güçlendirir, enfeksiyonla mücadeleyi arttırırlar. 2. Sindirilmeden gelen besin bileşenlerinin (prebiyotiklerin) hazmını kolaylaştırarak bağırsak hareketlerine destek sağlarlar. 3. Bağırsak iç çeperini film gibi kapladıkları için, zararlı maddelerin bağırsak duvarına tutunmasını engeller ve bağırsağın geçirgenliğini

azaltırlar. 4. Kronik iltihabi durumların oluşumunu engellemeye destektirler. 5. Kabızlığa iyi geldikleri gibi ishal durumlarının tedavisinde de fayda sağlarlar. 6. Bağırsak içindeki sağlıklı bakteriyel flora; kalp hastalıkları, obezite, diyabet ve kanser gibi bazı hastalıkların oluşma riskini azaltır. 7. Depresyonu hafifletirler. 8. Bazı vitaminlerin sentezini yaparlar (K vitamini, biyotin, B12, niasin). Hangi gıdalar probiyotiktir? Günümüzde probiyotik gıdaları ticari probiyotik besin olarak, geleneksel fermente besinler olarak veya eczanelerde satılan çeşitli probiyotik ilaçlar/ destekler vasıtasıyla alıyoruz. Geleneksel fermente gıdalara örnek eminim aklınıza hemen gelen birkaç besin olmuştur; yoğurt ve kefir gibi. Ancak bunların dışında probiyotik özellikte olan, boza, tarhana, turşu, şalgam, sofralık zeytin, bira ve şarap, fermente et ürünleri (sucuk, pastırma) gibi alternatifler de bulunmaktadır. Bunların dışında ticari olarak içerisine ayrıca probiyotik kültür eklenmiş, süt ve süt ürünleri, kahvaltılık gevrekler, meyve sebze suları, sütlü tatlılar ve bebek mamaları da bulunmaktadır. Probiyotikler nasıl etki ederler? • Probiyotik bakteriler, zararlı bakterilerin bağırsak içerisinde çoğalmasına engel olurlar. Zararlı bakterilerin ürettikleri toksinleri nötralize ederler. • Zararlı mikroorganizmaların bağırsaklara tutunmalarını engellerler. • Bağışıklık sistemini uyarırlar. • Kanserojen maddelerin oluşumunu azaltırlar. • Bağırsak geçişini hızlandırırlar. Farklı yaş gruplarında kullanımları nasıldır? Çocuklarda probiyotik kullanımı; çocukların bağışıklık sistemini güçlendirip, antibiyotik kullanım oranını azaltmaktadır. Hamilelikte yavaşlayan bağırsak hareketlerini destekler. Gebelikte hastalık risklerini azaltarak sağlıklı bir gebeliğin sürdürülmesine destek olurlar. Yaşlılarda; yine bağışıklık sistemini desteklemenin yanı sıra yavaşlayan bağırsak hareketlerini de destekler. Ayrıca ileri yaşlarda görülebilecek duygu durum değişikliklerine de olumlu etki ederler. Probiyotikleri düzenli kullanmalı mıyız? Probiyotikler, bağırsak içerisinde geçici kolonizasyona neden olduğundan düzenli almaya özen gösterilmelidir. Düzenli kullanımda zararlı bakterilerin olumsuz etkilerini azaltmak mümkün olmaktadır. Tabii probiyotiklerle beraber prebiyotik gıdaların da tüketimine özen gösterilmelidir.

Çukurambar Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi Sarıkonak Apt. No: 8/31 Çankaya / ANKARA Tel: +90 (312) 287 43 45

80

info@idilimamoglu.com - www.idilimamoglu.com /ankaradiyetisyen

@diyetisyenidilimamoglu


erkek aksesuar ALIŞVERİŞ

STETSON Șapka 215

FRENDS Kulaklık 899 RAY BAN Gözlük 500

BEYMEN Kravat 129

BOTTEGA VENETA Ayakkabı 2.425

CANALI Fular 1.105

BOTTEGA VENETA Cüzdan 3.675

Çarpıcı Detaylar

DENTS Eldiven 355

Ünlü markaların, her tarza hitap eden koleksiyonları ile kıyafetlerinize yeni bir hava katın... Șık veya rahat, en ufak detaylarla tarzınızı yansıtın... UĞUR SAAT Cartier

TATEOSSIAN Kravat İğnesi 1.155

KITON Kravat 765

TATEOSSIAN Kol Düğmesi 1.925

WOOD’D Telefon Kılıfı 135

SAMSONITE XBR Business Koleksiyonu

Asil bir erkeğin en şık detayı kol düğmesikravat iğnesi takımının Tateossian yorumuna bayılacaksınız..

GIVENCHY Ayakkabı 3.300


RÖPORTAJ

Yüksek Ahlak Yüksek Teknoloji

İLHAN ERDAL

Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) Ankara Başkanı İlhan Erdal, vizyoner bir amaçla çalışan derneklerinin birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizin maddi ve manevi anlamda gelişimine katkıda bulunmayı hedeflediklerinin altını

M

ÜSİAD Ankara Başkanı olarak okurlarımıza MÜSİAD ile ilgili biraz bilgi verebilir misiniz? Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), 9 Mayıs 1990 yılında hakkı ve hukuku gözeten, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının öne çıktığı, ülkemizin gerek ekonomik gerek siyasi gerekse sosyal alanda ilerlemesine katkı sağlamak için hassasiyet sahibi iş adamlarının İstanbul’da kurdukları bir sivil toplum kuruluşudur. MÜSİAD daha sonra Ankara, İzmir ve Konya olarak yurdun dört bir yanında teşkilatlanmaya gitmiş; bugün itibarıyla 86 yurt içi, 68 yurt dışı olmak üzere toplamda 181 noktada, 11 bini aşkın üyesiyle, 60 bine yakın işletmeyi temsil eden ve 2 milyona yakın kişiye

82

istihdam sağlayan, dünyanın dört bir yanında teşkilatıyla bağlantı içine girmiş bir sivil toplum kuruluşudur. MÜSİAD, ‘’Yüksek Ahlak Yüksek Teknoloji’’ ilkesiyle üyeleri arasındaki ilişkileri geliştirerek ve kaynaşmayı sağlayarak, bu birlik ve beraberlik ruhuyla ülkemizin maddi ve manevi yönden gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. İş yaşamınızda edindiğiniz tecrübelerinizi bizlerle paylaşır mısınız? İş yaşamımda edindiğim en önemli tecrübem; istikrar, sabır, dürüstlük ve iyi hizmettir. Yaptığınız işlerde süreklilik çok önemli; hem hizmet kalitesinde hem de personel kalitesinde. Günümüzün rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için farkındalık meydana


RÖPORTAJ

getirip rakiplerinizden sıyrılmanız gerekmektedir. Dolayısıyla ürün ve hizmet çeşidi için de diğer alanlar için de farkındalık oluşturmayı çok önemsiyorum. İş yaşamında araştırmacı olmak, daha iyisini yapabilmek için sürekli gayret edip çalışmak temel prensiplerimizden biri olmalıdır. İyi bir ekiple çalışmayı, istişare edip tecrübelerden ve birikimlerden faydalanmayı ve sivil toplum kuruluşlarında yer almayı çok değerli buluyorum. Hem iş alanında gelişim için hem de sosyalleşme anlamında, sivil toplum kuruluşları oldukça önemli. Ayrıca işletmeler açısından bir arada, ortak olabilme kültürünü de geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Ortaklık kültürüyle alakalı şu anda yaptığımız iki projemiz var. Bu projelerin sayısını çoğaltmak istiyoruz. Sermayenin büyüdüğü bir dönemde ortaklık kültürünün de gelişmesi lazım. Derneğinizin üyelerine ve Ankara'ya katkıları nelerdir? MÜSİAD Ankara olarak; temel amacımız vizyoner bireyler olmaktır. Vizyoner olmaktan kastım; dünyayı yakından takip etmek, bireysel gelişimimiz ile yerelde Ankara, genelde ülkemiz için değer üretmek, sahip olduğu bilgi ve birikimi paylaşarak birlikte büyümenin itici gücünden faydalanmak ve gençlerimiz ile kadınlarımızın istihdam ve yatırımda daha fazla yer almasını sağlamaktır. Ekonomi, tüm dünyada değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Üretim anlayışı, pazarlama anlayışı değişiyor. Bu değişimi yakından takip etmek ve sistematik şekilde kendimizi, iş yerlerimizi, kurumlarımızı yapılandırmak zorundayız. Temelde bu yaklaşımla üye merkezli faaliyetler gerçekleştiriyoruz. Üyelerimiz arası iş birliğini artıran, beraberliği güçlendiren, dayanışmayı geliştiren ve çözüm üreten bir yaklaşımla hareket ediyoruz. MÜSİAD’ta iş adamları; iş hayatındaki bilgi, birikim ve tecrübelerini birbirleriyle paylaşma imkanı buluyor. Böylece üyelerimize iş dünyası ile ilgili farklı vizyonlar kazandırıyoruz. Bizler sadece üyelerimizin değil; Ankara’nın sorunlarına karşı da duyarlılık gösteriyoruz, çözüm geliştiriyoruz. Ankara’nın başkent olmasının yanında modern bir kent görünümüne kavuşabilmesi, ekonomisinin gelişmesi ve ticaret hacminin büyümesi için de sorumluluk alıyoruz. Bu nedenle Ankara’nın her türlü sorununun giderilmesi, sektörel analizlerin yapılarak bir yol haritasının belirlenmesi için kentin dinamiği olarak nitelendirebilecek kurum ve kuruluşların bir arada çalışma kültürüne hizmet etmesini amaçlayan Ankara Platformu projemizi hayata geçirdik. Projenin bileşenleri olarak, belirli tarihlerde siyasilerle, bürokratlarla ve tüm paydaşlarla bir araya gelerek çalışmalarda bulunuyoruz. Son olarak Ankara’daki savunma sanayi aktörlerinin buluştuğu bir odak toplantısı düzenleyerek oldukça verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Önümüzdeki süreçte de Ankara’mıza yönelik çalışmalarımız hız kesmeden devam edecek. Ankara’mız ve üyelerimiz yüksek bir potansiyel barındırıyor. Sahip olduğumuz bu potansiyel de bizlere tüm dünya ile iletişim halinde olmayı zorunlu kılıyor. Son iki yıl içerisinde elliye yakın dış temsilcilik ile iletişim kurarak üyelerimizin dünya pazarında aldıkları payın artmasına ve potansiyel arz eden üyelerimizin bu pazarlara açılmasına yönelik girişimlerde bulunduk. MÜSİAD Ankara Başkanı olarak, derneğinizin üye sayısını, faaliyetlerini, yani genel olarak bize MÜSİAD Ankara'yı tanıtabilir misiniz? MÜSİAD Ankara, 1992 yılında Hüdaverdi Çakır başkanlığında kurulmuş öncü şubelerden birisidir. 15 farklı sektörde faaliyet gösteren, Ankara ekonomisi açısından büyük önem taşıyan ve birçok kişiye iş imkanı sağlayan, aralarında ulusal ve uluslararası alanda marka olan 332 değerli üyemizle her geçen gün büyüyerek yolumuza devam ediyoruz. Bizler, asra bedel çeyrek asırdır, üyelerimize yönelik çalışmalarda bulunuyor; Ankara’mızın ve ülkemizin ekonomi ve ticaret yönünden gelişmesine değerler anlayışını ilke edinerek katkı sunuyoruz. Ülkemiz için her alanda katma değer üretiyoruz. İstihdam edilen personelin kişisel donanımlarının artırılması, küçük, orta ve büyük ölçekli firmaların iş ve işleyiş sistemlerinde standartların yakalanması, değer ölçülerinin tüm alanlarda tesis edilmesi ve tüm sektörlere yönelik Ar-Ge çalışmalarıyla piyasanın gelişimine katkıda bulunuyoruz. Değer ölçülerinin hakim

kılınarak, özelde Ankara’mızın genelde ise, ülkemizin daha müreffeh ve daha güçlü olması için kararlılıkla çalışıyoruz. Başkanlığa ilk seçildiğinizde bahsettiğiniz planlarınızın ilerleme süreci hakkında bilgi alabilir miyiz? Bir bayrak yarışı olarak gördüğümüz bu yolda benden önceki çok değerli başkanlarımız da, MÜSİAD Ankara’ya ciddi manada katkıda bulundular. 2015 yılı Ocak ayında düzenlediğimiz Genel Kurul’da Yönetim Kurulu’nun yapısını oluştururken özellikle sektörünü en iyi şekilde temsil eden arkadaşlarımızı masanın etrafında toplamaya gayret ettik. Göreve geldiğim günden bu güne kadar MÜSİAD Ankara ve Ankara’mız için dava arkadaşlarımla kararlılıkla mücadele ettik. Önemli bir yol kat ettiğimizi söyleyebilirim. Üyelerimizin, Ankara’nın ve iş dünyasının sorunlarının çözümünde kamu-STK birlikteliğini oldukça önemsedik. Geride bıraktığımız iki yıl içinde bakanlıklarla, Ankara’daki kurum ve kuruluşlarla irtibatımızı en üst seviyeye getirdik. Sürekli sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geliyoruz, ortak çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca MÜSİAD Ankara, 15 farklı sektörde faaliyet gösteren, pazarının gereksinimlerine hakim olan üye profili sayesinde sahadan doğru veri toplama özelliği ile dikkat çekmektedir. Bu yönümüz ile şubemizde misafir ettiğimiz bakanlarımız ve bürokratlarımıza sunduğumuz raporlar ile ekonomiye ve iş dünyasına dair birçok sorunun çözümüne katkı sağladık.

GERİDE BIRAKTIĞIMIZ İKİ YIL İÇİNDE BAKANLIKLARLA, ANKARA’DAKİ KURUM VE KURULUŞLARLA İRTİBATIMIZI EN ÜST SEVİYEYE GETİRDİK. Başkent’in sanayi ve ticaret gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara; kamu kurum ve kuruluşlarının ağırlıklı yapısıyla hizmet sektörünün yoğun olduğu, memur kenti diye tasvir edilen bir şehir olmakla birlikte gelişmiş sanayi yapısı ile de son derece önemli bir şehirdir. Savunma sanayi, inşaat sektörü, iş makinaları ve medikal cihazlar gibi alanlarda öne çıkan Ankara; aynı zamanda sağlık turizminin geliştiği ve eğitim kurumlarının yaygınlaştığı bir şehir. Bu noktada Ankara’nın çok hızlı bir dönüşüm geçirerek sanayileştiğini ve ticaretinin geliştiğini söyleyebilirim. Ankara; organize sanayi bölgeleriyle, çok başarılı kümelenme örnekleriyle bölgeye istihdam ve kaynak sağlamakta, ülke ekonomisine önemli katma değer oluşturmaktadır. Ayrıca Ankara, tüm dünyanın hayranlıkla baktığı, ülkemizin savunma sanayiinin merkez üssü konumundadır. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen Ankara, maalesef mevcut potansiyelinin altında bir üretim göstermektedir. Gerek kalifiye personelin varlığı gerek kaynakları gerekse pazar yolları açısından stratejik konumuyla Ankara’nın sanayi ve ticarette bulunduğu yerden çok daha iyi bir yerde olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle direk uçuşlar konusunda kentin önemli bir sorunu var. Bu konu ivedilikle çözüme kavuşturulduğu takdirde Ankaralı ihracatçılarımızın ciddi bir sıçrama yaşayacağına inanıyorum. MÜSİAD Ankara adına 2016'yı nasıl değerlendirirsiniz ve 2017 yılı için neler hedeflediğinizi söyleyebilirsiniz? 2016 yılının ilk iki çeyreğinde ekonomik büyüme, ithalat ve ihracat rakamları açısından üreticiyi memnun eden sonuçlar elde edildi. Ancak, son dönemde büyüme rakamları; küresel şer odaklarının kirli oyunları, ülkemizde yaşanan 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi, hain terör saldırıları ve son olarak ekonomik darbe diye de nitelendirebileceğimiz oyunlarla hedeflenen rakamların biraz gerisinde kaldı. Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin ihracatının Kasım’da geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9,7 artarak 12 milyar dolar artmasını oldukça önemli buluyorum. 2017 yılı

83


RÖPORTAJ

için açıklanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu kararlarının ve yapılacak reformların piyasalara güven verdiğini düşünüyorum. Bizler MÜSİAD Ankara olarak, tüm bu hain olaylara karşı birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde, daha çok çalışacağız, daha çok üreteceğiz, daha da büyüyeceğiz. Daha önceki yıllarda olduğu gibi 2017 yılında da geleceğimiz ve ülkemiz için sorumluluklarımızı artırmaya devam edeceğiz. Bununla beraber Avrupa Birliği hedefinin Türkiye ekonomisi için önemli olduğunu düşünüyorum. Yine sistematik sorunlara çözüm bulunması ve günün koşullarına uyarlanması amacıyla Türkiye ile AB arasında başlatılan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve kapsamının genişletilmesi çalışmalarını oldukça önemsiyorum. Çünkü bu güncelleme, AB'nin diğer ülkelerle yapacağı serbest ticaret anlaşmasına veya benzer anlaşmalara Türkiye'nin otomatik olarak taraf olmasını sağlayacaktır. Ayrıca AB ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizi yeni akımlar çerçevesinde geliştirmemiz ekonomimizin büyümesine ve ülkemizin bu durumdan kazançla çıkmasına da katkı sağlayacaktır. Yaşanan seçim süreçlerinin ekonomiye etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşanan seçimler ekonomiyi, ekonomide yaşanan gelişmeler de seçim sonuçlarını yakından ilgilendirmektedir. 2000’li yıllara kadar koalisyon hükümetlerinin ekonomiye olumsuz etkisini hep birlikte gördük. Sonraki süreçte hükümetler, hem ekonomiye hem de yerli ve yabancı yatırımcıya güven verdi. Ancak 15 Temmuz FETÖ Hain Darbe Girişimi’nden bu yana ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Dolayısıyla yaşanan zor süreçlerin piyasalara yansımaları da olacaktır. Ekonomik büyüme rakamları değişebilir; fakat önemli olan elde edilen kazanımlarımızın kaybedilmemesidir. Burada tüm milletimize, her ferdimize büyük görevler düşüyor. Üreticiler olarak bizler de pozitif olacağız, vazgeçmeden

84

üretmeye devam edeceğiz. Terörün amacı olan güven eksikliği ortamının oluşmasına müsaade etmemeliyiz. Ortaköy Reina’daki ve İzmir Bayraklı Adliyesi önündeki alçak terör saldırılarıyla senaryolarını uygulamaya devam etmeye, bizleri yıldırmaya ve ülkede korku iklimi oluşturmaya çalışıyorlar. Reina’da, maalesef, birçok insan hayatını kaybetti. Bu hain saldırılar; birlik, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi daha da pekiştirecektir. Bu vesileyle tüm aziz şehitlerimize ve hain terör saldırılarında hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza tekrar Allah’tan rahmet diliyor; terörü ve destekçilerini lanetliyorum. Dernek olarak sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Varsa bunlardan bahsedebilir misiniz? Yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmak ve ihtiyaç sahibi kardeşlerimizin yanında olmak, kadim medeniyetimizin en temel unsurlarındandır. MÜSİAD Ankara olarak, az önce bahsettiğim Ankara Platformu projemizin dışında hem milletimiz hem de gönül coğrafyalarımızda yaşayan kardeşlerimiz için sosyal projelere ve yardım organizasyonlarına ara vermeden devam ediyoruz. Örneğin; Türk Kızılay’ı ile yaptığımız çalışmalarla, bir nebze de olsa yaralara merhem olmak adına Suriyelilere, Türkmenlere insani yardımlar ulaştırdık. Geçtiğimiz ha a, ağır savaş suçlarının işlendiği, sivillerin katledildiği Halep’e yönelik infak kampanyamızı başlattık. İnşallah Kızılay ile oradaki kardeşlerimize yardım elimizi uzatacağız. Bunların yanında Türkiye’de eğitim gören yabancı öğrencilere yönelik Yıldırım Beyazıt Üniversitesi başta olmak üzere çeşitli eğitim kurumlarıyla iş birliği içerisindeyiz. Genç girişimcilerimize yönelik önemli çalışmalarımız mevcut. Genç işsizlik sorununa girişimcilik ve teknoloji bağlamında çözümler üretilmesi hedeflenerek Türkiye, Avrupa, Tunus, Bahreyn ve Afrika ülkelerinden alanında uzman konuşmacıların katılımı ile bir kamp düzenledik. Ayrıca MÜSİAD Ankara olarak, 2017 yılı için, ülkemiz, aziz milletimiz ve iş dünyası adına büyük önem arz eden ‘’Yerli Malım Yerli Param’’ mottosuyla yerli


RÖPORTAJ

ürün üretimine ve kullanımına yönelik farkındalık oluşturacak sosyal sorumluluk projemizi başlattık. Proje kapsamında yerli ürün üretimini ve tüketimini teşvik eden, kendi değerlerimizi öne çıkaran ve koruyan anlayışı yaygınlaştırmaya yönelik çeşitli çalışmalar yapacağız. Dernek olarak kadın girişimcilerin arttırılması yönünde bir politikanız var mı? Hedeflerine güçlü bir şekilde ilerleyişini sürdüren ülkemize, kadın erkek ayrımı yapmadan tüm girişimcilerin hem katma değer hem de istihdam yönünden katkı sağlaması gerektiğine inanıyorum. MÜSİAD Ankara olarak, kadın girişimcilerin iş dünyasında yer almalarını elbette çok önemsiyoruz ve bu doğrultuda çeşitli çalışmalar yapıyoruz. MÜSİAD bünyesinde kurulan, farklı sektörlerde aktif olarak çalışan ve değer üreten 200’e yakın kadın girişimci üyesi ile MÜSİAD Kadın Çalışma Grubu, kadının iş hayatındaki yerini sağlamlaştırmaya ve eşit rekabet koşullarında çalışmasını sağlamaya yönelik çalışmalar sürdürmektedir. MÜSİAD Ankara’nın ev sahipliğinde kadın girişimcilere destek vermek amacıyla, KOSGEB ile iş birliği içerisinde Kadın Girişimcilere Yönelik Destek Projesi’ni gerçekleştirdik. Ayrıca MÜSİAD Ankara olarak her ha a, kadın üyelerimize ve erkek üyelerimizin eşlerine yönelik toplantılar yapmakta ve çeşitli sosyal etkinlikler düzenlemekteyiz. Bizler, kadın girişimcilerin yanında gençlerimizin de iş dünyasında daha aktif ve etkin bir biçimde yer almalarını istiyoruz. Bu nedenle gençlik kurulumuz Genç MÜSİAD Ankara ile geleceğimizin emanetçileri genç iş adamlarımızın ve gençlerimizin yolunu açıyoruz.

GENÇLERİMİZİN DE İŞ DÜNYASINDA DAHA AKTİF VE ETKİN BİR BİÇİMDE YER ALMALARINI İSTİYORUZ. İş ortamının işveren için daha iyi bir hale getirilmesi için neler yapılması gerekir? Beklentileriniz nelerdir? Günümüzde ulusal veya küresel rekabet pazarlarında teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte rekabet arttı. Gelişmiş üretim teknikleriyle üretim yapmak, yeni ürün üretmek işletmelerin ve firmaların bu rekabet koşullarında avantaj yakalaması için oldukça önemli. Dolayısıyla markalaşma, Ar-Ge yatırımları ve inovasyon çalışmaları firmalar için kaçınılmaz bir hale gelmiştir. Bu unsurlar, sürdürülebilir ekonomik büyümenin ve kalkınmanın ardındaki itici güçlerdir. Bu nedenle Ankara iş dünyası, üreticiler, sanayiciler ve ülke olarak, her alanda markalaşmaya gitmeli; Ar-Ge yatırımlarımızı ve inovasyon çalışmalarımızı artırmalıyız. Özgün ürünlerimizi ve özgün markalarımızı oluşturmalıyız. MÜSİAD Ankara olarak en önemli temennimizin başında; ülkemizin güven, istikrar ve huzur içerisinde güçlü bir şekilde yoluna devam etmesi, yaşanan terör olaylarının bir an önce son bulması geliyor. Bunun da üstesinden ancak millet olarak, iş dünyası olarak, siyasiler ve sivil toplum kuruluşları olarak birbirimize kenetlenerek gelebiliriz. Birlik ve beraberlik içinde üretmeye ve büyümeye devam etmeliyiz, pozitif olmalıyız. Ayrıca iş adamları olarak, ekonomik reformların hızlandırılarak sürdürülebilir politikaların hayata geçirilmesini ve toplumun tüm kesimini yakından ilgilendiren Yeni Anayasa çalışmalarının ivedilikle tamamlanmasını istiyoruz. Güçlü bir ülke ve güçlü bir ekonomi için güçlü bir adalet, demokrasi ve hukuk sisteminin tesis edilmesi gerekmektedir. Yeni Anayasa çalışmalarında bulunan herkesin, demokrasiye inanan tüm bireylerin milletin talebine, beklentilerine saygılı olması ve kulak vermesi lazım. İnsan onurunu, adaleti, eşitliği, çoğulculuğu, sivil toplumu ve hukukun üstünlüğünü referans alan, uluslararası normlara uygun; diğer ülkelere de model olabilecek bir Anayasa dileğimizdir.

85


RÖPORTAJ

Brüksel'de İçimizden Biri

Hilton Brüksel Grand Place Operasyon Direktörü İsmail Balkayan ile Türkiye'de turizm sektörüne getirilmesi gereken yenilikleri ve uygulanması gereken değişiklikleri konuşuyoruz...

İSMAİL BALKAYAN

S

izi biraz yakından tanıyabilir miyiz? 20 Mayıs 1966 tarihinde Kayseri Türkiye'de doğdum. 1967 yılında ailem ile birlikte Belçika’ya geldim. İşletme Yönetimi “Business Management” diplomam var ama otelcilik mesleğini yürütüyorum. 2009-2013 yıllarında President Awards aldım. Starwood Eame Group Management Brukseli’de en iyi yönetici olarak görev aldım. İşletmede değişik kademedelerde çalıştım, en önemlisi “Inovation Six Sigma” idi. Mesleğimi çok sevdiğim için, hobi olarak yaptığım bir iş gibi görüyorum. Politikayı çok seviyorum. Tarihten örnek almak çok önemli. Benim için nerede hata yaptık diyebilmek çok onemli. Belki zor ama bu durum benim için gayet normal. Fırsat oldukça genç üniversiteli arkadaşlar ile buluşma fırsatı yakalıyorum. Erasmus yapan gençler ile ve firmalarla konuşma fırsatı yakalıyor, söyleşiler yapıyorum. Hayata

86

farklı bakmayı ve çizginin sahne arkasını anlatıyorum. Hayatımın en önemli parçalarından olan, eşim Hülya Hanım ile 30 yıllık bir beraberliğimiz var. Eşim her zaman cok büyük destekçim oldu. Bu beraberliğimizin en güzel meyvesi olan iki çocuğumuz var. Selen İpek 27 yaşında ve iki ana okulu müdürlüğünü birden yürütüyor. Oğlum Mehmet ise, 24 yaşında Uluslararası İşletme yüksek lisansının son senesini okuyor. Bana 'Ne iş yapıyorsun?' diye soruyorlar, 30 senedir sadece hizmet etmekle geçiyor günüm. Çünkü, aşık olduğum bir işi yapıyorum. Çalıştığım kurum ne kadar fazla para verecek diye düşünerek yapmıyorum. 2016 turizm sektörü için sizce nasıl geçti? Çok kötü ve içler acısı. Bütün Avrupa’nın on büyük şehri büyük bir düşüş içinde oldu bu yıl. Avrupa’nın başkenti Brüksel, -%30 ile kapatıyor bu yılı. Audit PWC Araştırma Kurulu verilerine göre;


RÖPORTAJ

durumunu ortada götüren, dört günlük seyahat paketi ile en çok gezilen on şehir ise; Roma, Dublin, Prag, Madrid, Lizbon, Porto, Moskova, Barselona, Berlin ve Amsterdam. Yurt dışının turizm dinamiklerini Türkiye ile kıyasladığınızda ne gibi avantajlar ve dezavantajlar gözlemliyorsunuz? Her şeyden evvel uçuş biletleri daha ucuz. “Ryanair” ve başka firmalarla ülkeler daha iyi organize oluyor. Avrupa'da hiçbir ülkede özel olarak organize olmuş satış şubemiz yok bizim. Örnek olarak; sadece İstanbul gibi bir şehrin bile bölgesel olarak reklamını ve promosyonu yapmak gerek. Türkiye olarak büyük bir eksiklik bu bizim için. Barselona sadece kendini pazarlıyor, ülkeyi değil. Roma aynı şekilde. Böylece rakip olduğunuz şehirlerin önüne geçmiş oluyorsunuz. Şehirleri daha iyi tanımak lazım. Hangi konuda sizden daha iyi olduklarını bilmeniz lazım. Otel ziyaretçilerinizin Türkiye’ye talepleri nasıl ? Ülkemiz hakkında çok fazla bilgi ve istek ile karşılaşamadım. Sadece görüştüğümüz iş adamları veya Türkiye'ye tatile ilk defa tatile gitmiş olan kişiler, arkadaşlar bazen ülke ve sürdürülen politikalar hakkında bilgi edinmek istiyorlar. Böylece daha rahat ve aydın bir şekilde ülkemizi ziyaret ediyorlar.

bir işi yarına bırakmak. Çok önemli bir not; personel her sabah %50 ile kapıdan içeriye girer, sizin yüzünüz gülerse o zaman bu oran %70 olur. İki saat sonra da ancak % 90'ı bulur, bu da çalışmanın verimliliği açısından yeter. Turizm sektörüne giriş yapacaklar için önerileriniz nelerdir? Arsa almadan önce otele ulaşım çok önemli. Büyük otel kaliteli oteldir yargısından da vazgeçilmelidir. 10 yıl sonra o oteller fabrika halinde çalışmaya başlıyor. Bu tarz yatırımlar bu zaman diliminde maalesef yersiz olur. Toplantı salonları çok önemli. Teknoloji üzerinde de mutlaka durulması gerekiyor. Bunun yanı sıra otelin iç özellikleri de günün gereksinimlerine uygun olarak inşa edilmiş olmalı.

UMARIM, GÖNLÜMÜN ASLANI İSTANBUL'DA, BÜYÜLÜ VE ASMALI KÖPRÜLÜ ŞEHİRDE BU TERCÜBEYİ VE İŞLETMEYİ BİR GÜN YAŞARIM...

Gelen turistler Türkiye’de görülebilecek yerleri sorduklarında onları nerelere yönlendiriyorsunuz? 1453-Byzance İstanbul çok önde gelen bir şehir. Her konuda ilk olarak İstanbul'u sunuyorum. Bir turistin üç defa gidip gezmesi için fikir veriyorum, çünkü 4-5 günde gezilemez. Onun için büyük şehirler insanları büyülüyor. Avrupa Yakası çok önemli. Yapılacak çok şey var. Bunun için hazırız. Yeter ki ülkemiz bir adım ileriye doğru gitsin. 2017 yılında turizm sektöründe beklentiler nedir? Turizm sektöründe 2008 – 2009 yılları Avrupa'da çok geride kaldı maalesef. 2017 yılında turizm sektöründe % 80'lere ulaşmak biraz zor gibi görünüyor. % 65'i bulan şehirler bu durumdan çok memnun kalabilirler fakat bu oran bile endişe verici.

TEKNOLOJİ ÜZERİNDE DE MUTLAKA DURULMASI GEREKİYOR. Otelcilik, hizmet sektörünün en üst sıralarında yer alıyor. Kriz anlarında ne gibi çözümler üretiyorsunuz. Başa çıkmakta zorlandığınız en büyük sorun ne oldu bu zamana kadar ? Sektör iyi gittiği zaman her zaman sonuçlar da iyi oluyor. O zaman insanlar kime sorarsanız sorun ibre olarak kendisini gösteriyor. Kötü gittiğinde ise, mutlaka suçlayacak etkenler bulunur. En başta da rekabet çok derler, otelim eskidi bahanesine sığınırlar. Yatırım yapmak lazım ifadesini kullanırız. Şimdi de terör var, bu yüzden sektör geriye gidiyor deriz. Bu ifadeler ile yetinir bir adım öteye geçmeyiz. Benim için her şey çok farklı. İki yıl önce Starwood Group Oteli, Le Meridien Brussels iflas etmis ve 148 personel işsiz kalmıştı. 28 yıldan sonra, Starwood grubunu terk edip, Hilton Hotel'de yeni bir sorumluluk aldım. 105 personel ile çalışmak ve % 75 doluluk oranını bulabilmek ve bunu iki yılda başarmak bizim için oldukça gurur vericiydi. Otelde en sevmediğim iş bürokrasi. İletişim ise, en sevdiğim olay. Bütçe çok önemli, hesaplarımı her sabah günlük olarak yaparım. Giderler de çok önemli. Otelde sanki devamlı kriz varmış gibi bir yönetim yaparım. En sevmediğim olaylardan biri de

87


stimulus

“Çevirme Piliç” Deyince Akla...

KAAN BİLBAY, EBRU MAGNOLIA

Avrupa’nın büyük perakende gıda devi Wienerwald’ı Türkiye’ye getiren iki azimli ortak; Ebru Magnolia ve Kaan Bilbay 2017 yılına yönelik dünya ve ülkemiz perakende gıda sektörüne motivasyonları ile ışık tuttular...

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; “Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır”… İş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Çok çalışmak bazen yanlış anlaşılıyor, meşguliyet ile çalışıyor görünmek birbirine karışıyor. İş hayatımızda çok çalışmaktan daha önemlisi, verimli çalışmak, karşındakileri iyi dinlemek, yeni fikirlere açık olmak bizce daha önemli. İş birliği yaptığımız çalışma arkadaşlarımızla uyguladığımız üç basit kural var:

88

- Karşındakinin sözünü kesmeden dinle. - Verimli çalış ki, kendine vakit ayır, kendine vakit ayıramıyorsan, hayal kur, farklı bir proje üret. - Aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışma, birini bitirdiğinde diğerine geç. Verimli çalışınca görüyorsunuz ki, kendi hayal dünyanız için vaktiniz oluyor. Burada hayal kurmak bazen hafif algılanıyor, ancak her iş, yatırım veya özel hayat, hayal ile başlıyor.


stimulus

AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Günümüz rekabet koşullarında, teknoloji geliştirme çalışmaları bizim gibi işletmeler açısından vazgeçilmez olmuştur. 1 senedir antibiyotiksiz piliç üretimi üstünde 18 kişilik bir ekibimiz çalışıyor ve artık tünelin sonundaki ışığı gördük. Ürünlerimizi satışa sunduk bile, bir tek bağımsız kuruluşlardan raporlarımızı bekliyoruz, bu rapor da üç ha a sonra elimizde olacak. AR-GE bizim için çok ama çok önemli. Bir sonraki adımımız, piliçlerimizin yemlerini daha enerjili hale getirebilmek. Bunun çalışmaları da başladı ama daha bir süre yolumuz var. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Bugünkü koşullarda ve bulunduğumuz gıda sektöründe en önemli risk parametreleri lezzet ve kalite/fiyat ilişkisidir. Lezzeti değiştirmek ve daha iyi bir ürünü daha yüksek bir maliyet ile satışa sunmak veya tam tersi daha düşük bir fiyat ile daha farklı bir ürünü satışa sunmak sektörümüzdeki en büyük risk parametresi bence. Firmamız ve ekibimiz sadece kontrollü riskleri alıyor şu anda. %100 kontrol tabii ki mümkün değil ülkemizde ama çok dikkatli ve kontrollü risk alıyoruz. Bütün çalışanlarımıza risk alma yetkisi veriyoruz. Hata yapma iznini veriyoruz, farklı ürünleri deniyorlar, denetiyorlar, müşterilerimizle konuşup yeni bir ürün teklifi yaratmaya çalışıyorlar. Bizim için çok inandığımız bir ürün, bazen çok başarılı bir sonuç alabildiği gibi çok tahmin etmediğimiz başarısızlıklar da olabiliyor. Ama risk almayı seviyoruz sanırım… 2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Bizim büyüme hızımız doğrudan gayrimenkul sektörüne bağlı, yatırımlarımız dükkan buldukça hemen hayata geçiyor ancak, yüksek dükkan kiraları bizim hızımızı kesiyor. Arzumuz uygun dükkanları bulabilirsek en az %50 büyüyebilmek. Ancak, belirttiğim gibi bir tek bizim isteğimiz ile olamıyor. Kasada paranız olsa bile dükkan bulamadığınız sürece büyüyemiyorsunuz.

BÜTÜN ÇALIŞANLARIMIZA RİSK ALMA YETKİSİ VERİYORUZ. FARKLI ÜRÜNLERİ DENİYORLAR, DENETİYORLAR, MÜŞTERİLERİMİZLE KONUŞUP YENİ BİR ÜRÜN TEKLİFİ YARATMAYA ÇALIŞIYORLAR.

Vizyon, kendine inanma, ürünün müşterilerine sağlayacağı fayda/ kazanç dengesini iyi okuyabilmek ve uygulayabilmek çok önemlidir. Son olarak da; girişimci “çok esnek” olabilmeli, hatalarından hemen dönebilmeli, ders alarak yoluna devam edebilmeli ve sunduğu ürün veya servisi her gün iyileştirmeye çalışmalıdır. Belki, bu yolda bazı kuralları kırmaya çalışmalı ve akıntıya karşı kürek çekebilmelidir gerektiğinde… Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Bir gün içinde çalışabileceğiniz saatler bellidir. Dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok aslında. Detaya girmeden uyguladığımız basit yöntemleri paylaşayım. Çalışma arkadaşlarıma hep söylediğim taktiklerin bir kısmı değişik gelecektir.

BİR İŞE BAŞLAMADAN ÖNCE BU İŞE NE KADAR VAKİT AYIRMANIZ GEREKTİĞİNİ PLANLAYIN VE O ZAMAN DİLİMİNDE BİTİRİN. Öncelikle, bir işe başlamadan önce bu işe ne kadar vakit ayırmanız gerektiğini planlayın ve o zaman diliminde bitirin. Bu çalışma diliminde kısa aralar vermeleri gerektiğini, kendilerine hedef zaman dilimleri kurgulamalarını ve buna göre işlerini tamamlamalarını bekliyorum. Hangi işi öncelikle bitirmeyi seçecekleri konusunda da bizim “3 dakika” kuralımız var. Bu kurala göre; 3 dakika içinde tamamlayabileceğimiz tüm işleri öncelikli olarak bitiriyoruz. Bu bize gün içinde inanılmaz vakit kazandırıyor. Bir diğer konu da; toplantılarımız… E-posta, telefon veya görüntülü konferans ile halledebileceğimiz konular için toplantı yapmıyoruz. Toplantılarımız da çok ilginç oluyor. Ayaküstü yapıyoruz. Herkes ayakta, bu şekilde ast/üst ilişkisi olmadığı gibi herkesin dikkati de tam oluyor ve toplantılarımız bir karar ile kısa sürede bitiyor. Diğer değişik gelebilecek bir konu da, ofisimizde sabah 08:00 ile 10:00 arasında kimse telefonlarına cevap vermez, herkesin telefonunun sesi kapalıdır. Çoğu iş ortağımız artık buna alıştı. Bu iki saat içinde çıkan iş verimi inanılmazdır. Bu kuralı cumartesi hariç her gün uyguluyoruz. Dükkanlarımız 11:30’da açıldığı için, böyle bir lüksümüz olabiliyor.

Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Fırsat eşitliği konusunda Türkiye’yi çok iyi göremiyorum bir de sizin dışınızda, planlayamadığınız, öngöremediğiniz o kadar gelişme oluyor ki… Ne desem, bugün doğru olabilir ama yarın bir anda 180 derece değişerek yanlış olabilir.

Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Bizim özelimizde Wienerwald, zaten bir dünya markası o yüzden biraz avantajlıyız. Aynı pozisyonlaşmayı dünyadaki faaliyet gösterdiğimiz 22 ülkede de uyguluyoruz. Tek bir ürüne odaklanmış durumdayız, bugün “çevirme piliç” markası sorulduğunda çoğu kişinin aklına Wienerwald gelir zaten. Firma ismimiz ile ürünümüz bütünleşmiş durumda. Eksik tarafımız yok mu, tabii ki var… Antibiyotiksiz piliç üretimine henüz dünya çapında geçemedik. Türkiye’de başardık ama Türkiye’de başarmak yetmiyor diğer faaliyet gösterdiğimiz bölgelerde de iş ortaklarımızın bu üretimi yapabilmesi gerekiyor ki, daha iyi bir dünya markası olalım. Diğer eksiğimiz de sosyal sorumluluk projeleri... Bu konuda araştırmalarımız devam ediyor, gerçekten iz bırakacak bir proje arıyoruz.

Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur, teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı var mı? Yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Öncelikle “azim”… Bir girişimcinin önünde uzun, sonu görülemeyen bir maraton vardır. Bu maratonda inandığı iş fikrinden vazgeçmemesi ve sonuna kadar azimle gitmesi gerekir. Belirsizliklere karşı toleranslı olmalı bugünkü girişimci… Başarı ile başarısızlığın kırılma noktası; bir belirsizlik halinde girişimcide oluşacak “korku” faktörünü nasıl idare edebileceğidir.

“Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Türkiye’ye hangi zaman dilimi içinde baktığınız çok önemli bu süreçte. Ha alık, aylık, hatta yıllık bakıyorsanız açıkçası çok olumlu düşünmek mümkün değil. Ancak, daha yukarıdan 5 ve 10 yıllık programda bakıyorsanız, ben umutluyum. Hepimiz işini en iyi yapmaya çalışırsa, daha fazla iş imkanı yaratabilirsek yeni neslin önü bence açık. Bu söylediklerim tabii ki politik gelişmelerin, bölgemizdeki gelişmelerin daha sakinleşeceği beklentisi içinde söylenmiştir.

Röportaj: Selin Söğütlügil

89


RÖPORTAJ

İşin Çokluğu Değil Kalitesi Önemlidir

KORAY UYGUR

Vizyon sahibi, girişimci, hayallerinin peşinden koşan, sezgileri güçlü, geldiği noktayı hazmetmiş, titiz, gözlerinin içinden enerji fışkıran bir başkan… 22 yıldır Başkent’in kalbinde reklam sektörünün trendlerini belirleyen Buz Reklam Ajansı’nın Başkanı Koray Uygur ile reklam sektörü üzerine konuştuk.

B

aşkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümü mezunu Koray UYGUR, aile mesleği olan reklamcılığa hızlı bir giriş yaptı. Sektörün mutfağında yetişen ve Türkiye’de son dönemlerde iş dünyasının parlayan yıldızı olan Koray Uygur’un iş yerinde ekip arkadaşlarıyla iletişimi nasıl? Ajansınızda huzur ve güven dolu bir ortamı nasıl yaratıyorsunuz?

tutarlı olmasına önem veriyorum.

Ajansımızın belirli bir çizgisi var. Geçmişten süregelen bu çizgiyi korumak birincil önceliğimiz. Stratejik rotamız vizyonumuz, misyonumuz ve değerlerimizle aynı çizgide. Bu anlamda Buz Reklam Ajansı’nın organizasyon yapısının, uyguladığımız metot ve dikkate alınan ölçümlerle

Müşteri portföyünüz nedir? Üzerinde ağırlıkla durduğunuz bir sektör var mı? Tüm sektörlerden firmalarla ve kişilerle çalışma imkanı bulduk. 22 yılda yüzlerce firmayı büyüttük, birer marka haline getirdik. Bu konuda sektör

90

Ajansımızda statüsüne aldırmadan herkese aynı derecede sorumluluk veriyoruz. Yani oyun sahası tüm oyuncular için aynı açıklıkta düzenli. Ajansımızda belirlediğimiz rotadaki gidişatımızı destekleyici prosedürler ve net belirlenmiş görev tarifleri mevcut. Organizasyon yapımız stratejilerimizle tam olarak örtüşüyor. Sistemli ilerleyişimiz Ajans içinde güven ortamı yaratıyor.


RÖPORTAJ

ayrımı yapmak biraz zor. Ankara merkezli olan ajansımız tabii olarak Ankara’da revaçta olan sektörlerle daha fazla etkileşim içinde. Konut satışlarında ilk üç sırada yer alan Ankara’da konut sektörünün gelişimine paralel olarak çalıştığımız firmalar arasında inşaat sektörü ağırlıkta diyebilirim. İnşaat sektörünün yanı sıra restoran, kuyum ve moda sektörü de ağırlık verdiğimiz diğer alanlar.

Reklam sektörü mesai saati olmayan bir sektör. İş ve yaşam arasını nasıl dengeliyorsunuz? İş ve yaşam dengesizliği, yeteneği ve geleceği tüketir. Bu konuda hem ben hem de ekip arkadaşlarım aradaki dengeyi kurmak için büyük çaba sarf ediyoruz. İş Adamı ve Mimar Charles Luckman’ın söylediği gibi: “Başarının üç öğesi: Yetenek, hırs ve iyi bir tatil.”dir.

Buz Reklam Ajansı’nın 2017 hedefleri neler? Yakın gelecekte ajansınıza katmayı planladığınız bir yenilik var mıdır? Reklam ajanslarına baktığımızda her birinin ayrı bir alanda yoğunlaştığını görürüz. Kimi açık hava mecralarında, kimi basılı medyada, kimi ise dijital platformda etkin. Buz Reklam Ajansı profesyonellik isteyen tüm departmanları bir çatı altında buluşturan nadir ajanslardan bir tanesi. Bünyemizde görsel tasarımdan medya planlama ve satın almaya, dijital medyadan basılı mecralara, radyo reklamlarına kadar her alanda hizmet veriyoruz. Ajansımızı ayrıştıran en önemli özelliklerinden birinin geniş hizmet gamımız olduğunu düşünüyorum.

Bana göre; işin çokluğu değil, kalitesi önemlidir. Üzerinde çalıştığımız bir iş, içimize sinene kadar revizyon yapmaya devam ederiz. Bunu yaparken özel hayatımızdan taviz vermemiz gerekmiyor. Ailemizi ve sağlığımızı da düşünmemiz gerekiyor. Günümüzün iletişim teknolojisi iş ve ev arasındaki sınırları ortadan kaldırmış gibi görünüyor ancak önemli olan bizlerin bu sınırı tekrar çizebilmesidir. Yaptığımız iş gereği rahat olmamız

2017’de dijital pazara daha da ağırlık vermeyi düşünüyoruz. Sosyal medya reklamları da üniversitelerde ilgili bölüm açılmasını gerektirecek kadar gelişti. Türkiye’de 35 milyon facebook hesabı bulunuyor. Dünyada en çok facebook kullanan 7. ülke olan Türkiye’de insanların % 40’ı interneti, başta facebook olmak üzere, sosyal medyaya giriş amacıyla kullanıyor. Dolayısıyla interaktif bir iletişimi mümkün kılan dijital medyaya ağırlık vereceğiz.

İŞ VE YAŞAM DENGESİZLİĞİ, YETENEĞİ VE GELECEĞİ TÜKETİR. ve kafamızı kurcalayan hiçbir şeyin olmaması gerekli. Bu sebeple ekip arkadaşlarım ile her gün rahatlamak için kendimize vakit ayırıyoruz. İş-özel yaşam dengesi kurmak bir kereye mahsus değildir, bu bir süreçtir. Eğer bu süreci iyi yönetebilirseniz denge kendiliğinden kurulacaktır.

91


stimulus

KORAY AVUZER

Kreatif Projeler

Koray Yavuzer Mimarlık Grubu'nun Kurucusu Koray Yavuzer, dünya çapında hedeflerini ve 2017 yılında sektörüne yönelik değerlendirmelerini paylaşıyor...

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar: ‘’Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır’’… İş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Edison’a katılmamak elde değil; bu soruyu uzun zamandır birlikte çalıştığımız çok yakın bir mimar arkadaşımın benimle ilgili sorulan bir soruya verdiği cevap ile yanıtlayabilirim... Arkadaşıma, “Senin patronun nasıldır, mesela dahi midir?” diye sormuşlar. Demiş ki: “Çok iyi bir göze ve gözlemleme yeteneğine sahip ama daha fazlası, her zaman şartları sonuna kadar zorlayan mücadeleci bir yapısı var. Yaptığımız projeye her zaman yüksek enerji ve tutku ile bağlanıyor. İşini keyif alarak ve severek yapıyor. Harika bir tarif harika bir yanıt ne diyebilirim. 2016 senesi, tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalan-

92

malarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? İnsaat sektörü bu tip krizlerde ilk etkilenen sektör olmuştur. Ama konuya şöyle bakmalıyız; uzun senelerdir inşaat sektörü Türkiye’nin en çok kazandıran, en karlı piyasasıydı. Dünya da da bizde de çok zengin olmanın yolu inşaat ve emlaktan geçer. Bakınız, Amerikan rüyası Donald Trump’a... Şahsen piyasamızda uzun zamandır gereğinden fazla firma olduğunu ve her aklına gelenin, ben müteahhit oldum inşaat yapacağım, diyememesi gerektiğini düşünüyorum. İnşaat sektöründe, 2017 yılında, birçok gereksiz firmanın piyasadan çekilip kapatmak durumunda kalacağına inanıyorum. Ama inanın bu zaten gereken bir süreç... Hikayesi olmayan, konumunun gerektirdiği ihtiyaçlardan uzak, basmakalıp, çizgisi olmayan projelerin ve bu projelerin müteahhitlerinin ayakta


stimulus

kalamayacağı bir zamanda yaşıyoruz. Bu sadece inşaat sektörü için değil... Kurgusu hayatın içinden olmayan, hikayesiz, yapay hiçbir şey doğal akışın gücünün karşısında duramaz. Her şeyin başı, doğru hikaye kurulumundan ve göze, ruha hitap eden, gerçekten gerekli mekanları ve binaları yapmaktan geçiyor. AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Hayatın kendisi bir AR-GE değil mi? Başarıyı kazanmanın da kazandıktan sonra korumanın da yolu; sürekli daha iyisini yapmak ve daha yüksek hedefleri koymaktan geçiyor. Ofisimde birlikte çalıştığımız yakın arkadaşlarımıza da sürekli, işimizde sürekli daha iyisini yakalamak için araştırma yapmak gerektiğini ve hayatın kendisinin mükemmel bir gözlem olduğunu vurguluyorum. Ancak ,bu konuya bakışım biraz daha farklı... Sıradanlığı sevmeyen, farklı olmayı ve daima fark edileni tasarlamayı hedefleyen bir ekibin başı olarak, tatillerimi dahi görsel hafızama faydası olacak, bana farklı bir vizyon katacak şekilde planlıyor ve tüm hayatımı ona göre yaşıyorum. Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Risk almadan başarı kazanılamayacağına inanıp işimizi şansa bırakmayanlardanız... Kreatif de risk almadan yakalanmaz. Eğer etliye sütlüye bulaşmayalım diyenlerdenseniz, sıradanlıktan uzaklaşmanıza imkan yoktur. Ama yenilikçi farklılığı hedefleyen bir bakış açısı her zaman risk olgusu içerir. Biz aldığımız riski hafifletmek adına, yeni bir şeyi müşterimizin önüne koymadan önce çok fazla etüt ediyoruz ve çok çalışıyoruz, sorguluyoruz. Ama her zaman yenilikçiyiz ve riskimiz var.

2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Ben başarının; dengeli ve zamanlı büyümeden ya da işiniz ile ilgili gerekli ekibi kıvamında tutmaktan geçtiğine inanıyorum. Hedefimiz büyümek değil; daha kapsamlı ve daha da başarılı projeler yapmak. Ama her işin üzerine kendimizin eğildiği, her noktasına bizzat hakim olacağımız projeler yapma şeklinden uzaklaşmak istemiyoruz. Piyasada gördüğümüz örneklerde de, çok hızlı büyüyen mimarlık firmalarının dengelerini koruyamadıkları durumlarda, aynı hızla küçüldüklerine şahit olduk. Zamanımız; kişiye özel, kaliteli ve farkı olan bir ürünü ya da hizmeti müşteriye sağlama, kişiyi özel hissettirme zamanı. Mesela; büyük kahve zincirleri yerine, semt içerisinde kahvesini bizzat sahiplerinin kendi aroma ettiği, ufak bir imalatçının ürettiği, sıcak ve taze kurabiyelerin satıldığı kahve dükkanlarının devri... Bu hizmeti beş dükkana çıktığı zaman verebilir; fakat, daha büyük rakamlara yayıldığı zaman aynı kaliteyi koruyabilmesi mümkün olacaksa büyümeyi düşünülmeli... Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olmadığınız veya eksikliğini hissetiğiniz konular var mı? İnsanların birbirine, işine veya etik bazı değerlere karsı duyması gereken saygı eksikliği ve sabırsızlık, ticari açıdan da sosyal açıdan da en çok eksikliğini hissettiğimiz konu... Piyasamızın en eksik kaldığı konu ise; farklı ve kreatif düşünce gücü gerektiren iş sahalarına yönelme şeklidir. Bakarsınız, DVD kiralamada iyi para var diye bir ha ada aynı sokakta 3 dükkan açılır ve bir bandrol düzenlemesi gelir, hepsi batar. İnsaat piyasası çok iyi gidiyor derler; bakarsınız büyük küçük demeden kendine gecekondu yapmış, eğitimsiz şahıslar, ben de müteahhittim diye ortada... Sonra krizdi, ekonomiydi bahane bulurlar; neden para kazanamadıklarına… Asıl konu; her ortama adapte olup hayatın akışı içerisinde gerçek ihtiyaçları tespit edip ona çözüm üretecek iş imkanlarına yönelmekten geçiyor. Bir girişimci için, heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur; teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? İşinizle aşk yaşayın derim... Hatta o aşkla bağlandığınız işiniz için ne gerekiyorsa yapmaya, onunla bir ömür boyu beraber olmaya hazır olun. Yani; ne yapıyorsanız yapın ama tutkuyla yapın. Sonrasında bu tutku, bilgiyi de tecrübeyi de beraberinde getirir. Tabii ki başarıyı da... Tutkusuz, heyecansız ve beni motive etmeyecek hiçbir işe girmedim. Heyecan duymayacağımız bir işi hiç yapmadık. Başarının anahtarı da burada zaten... Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Yukarıda bahsettiğim heyecana ve motivasyona ortak olabilecek, kendi vizyonumuzda mimar arkadaşlarımızı ekibimize alıyoruz. İş yerimizde asık surata, negatif enerjiye ve gereksiz stresli insanlara asla tahammülümüz yok. Mimarlıkta verimlilik, yüksek enerji ve motivasyon ile çok araştırma yapmaktan geçer. Biz de bu bilinçteki insanlarla çalışıyoruz. Arkadaşlarımızın kendini devlet dairesinde çalışır gibi sabah 09:00 akşam 18:00 gibi bir rutin içinde hissetmemesi için elimizden gelen esnekliği gösteriyoruz.

93


stimulus

Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Her zaman hedefi büyük tutmak, işin başı. Hayal dahi edilemeyen bir işte istenilen bir noktaya gelebilmek rastlantı sonucu dahi olsa mümkün olmaz. Başarı, milli piyango bileti gibi tesadüfler ile elde edilmez. Kişinin karşısına çıkan fırsatları iyi değerlendirmesi, kendine açılan yolda yılmadan, ilk günkü hevesini hiç kaybetmeden ve en başta başarının da başarısızlığın da Allah’ın izni olmadan olmayacağının bilincinde olarak, olumluya da olumsuza da bolca şükreden pozitif bir düşünce yapısı ile mümkün olabilir. Allah’tan her hücreniz ile isteyeceksiniz, siz çalışacaksınız o da nasip edecek formül basit aslında. Açık bir vizyon, yüksek ama ulaşılabilmesi mümkün hedefler, daima yüksek motivasyon ve çok çalışma sizi nerelere götürür inanırsanız göreceksiniz. “Quo Vadis Türkiye” Yani; Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Ben şu günlerde, etrafımızda bolca mevcut felaket tellallarının çok dışında optimist ve pozitif bir düşünce yapısına sahibim. Önce kendi işim ve ailem, sonra da Türkiye için... Amerika’daki seçimlerde Donald Trump’ın seçilmiş olması; dünyada değişim rüzgârlarının gerektiğini, Trump’ı seçen Amerikalıların ve hatta dünyadaki diğer insanların artık savaştan, kavgadan sıkıldığını ve alışılmışın dışında basmakalıp politikaların çok dışında farklı söylem ve politikaların hakim olacağı ilginç günler yaşayacağımızı gösteriyor. Türkiye de coğrafi yapısı sebebi ile bu değişim rüzgarları içinde hak ettiği yeri alacak. Bunu birlikte göreceğiz. Bu millet 15 Temmuz’da çok büyük şeyler atlattı. Milli birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu ve gücünü bir kere daha gördü, hissetti, yaşadı. Bundan sonra zaman; Türkiye’nin ayağa kalkma, doğrulma ve hızla koşma zamanıdır. Ben olumsuz düşünenlerin aksine, önümüzde çok daha güzel günler olacağına inanıyorum. Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Bu vatan hepimizin. Başarısı da, iyi günü de hepimizin...

94

Röportaj: Selin Söğütlügil


MDA Grup Ayd. Ltd. Şti. Erler Mah. Üstün Dekocity AVM No:348/26 Eskişehir yolu 14. km ANKARA www.mdaaydinlatma.com

95


RÖPORTAJ

Köy Olarak Adlandırılan İlçemizi Metropol İlçeler Arasına Soktuk

LOKMAN ERTÜRK

Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, MAG Business sayısına konuk oldu. 3 dönemlik Belediye Başkanlığı döneminden, gelecek projelerine kadar her ayrıntıyı anlatan Ertürk; “Başkan olmadan önce ‘Kazan Köyü’ olarak adlandırılan ve Başkent merkezinin hemen yanı başında olmasına karşın, gelişmekte güçlük yaşayan ilçemizde önemli yatırım ve çalışmalara imza atmaya başladık. Bu yatırımlarımızla köy olarak adlandırılan ilçemizi Başkent’in metropol ilçeleri arasına soktuk” dedi.

2

004 yılı yerel seçimlerine 34 yaşında katılarak 'Türkiye'nin en genç Başkanı' unvanını aldınız. Bunu 2009 yılı ve 2014 yılı seçimleri izledi ve üst üste 3 kez Belediye Başkanı seçildiniz. Bu ivmeyi neye bağlıyorsunuz? Başkan seçildiğimde, Türkiye’deki en genç Belediye Başkanı olmuştum. Bu tabii benim ve ilçem için çok önemli bir adımdı. Bu önemli adımda bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. AK Parti diğer alanlarda olduğu gibi, siyasette de gençlere çok fazla önem veriyor ve onların önünü açmak için adımlar atıyor. AK Parti’nin gençliğe verdiği bu önemi anlatması açısından, benim aday olmam ve ardından da seçilerek Belediye Başkanı olmam bunun en güzel örneklerindendir. Tabii, daha sonra, ben Başkan olmadan

96

önce ‘Kazan Köyü’ olarak adlandırılan ve Başkent merkezinin hemen yanı başında olmasına karşın, gelişmekte güçlük yaşayan ilçemizde önemli yatırım ve çalışmalara imza atmaya başladık. Bu yatırımlarımızla köy olarak adlandırılan ilçemizi Başkent’in metropol ilçeleri arasına soktuk. Tabii tüm bunları yaparken de ilçe halkımızla sıkı ilişkiler kurduk. Bu süreçte girmediğimiz ev, sıkmadığımız el kalmadı desek abartmış olmayız. Kazanlı vatandaşlarımıza dokunduk ve onlarla birlikte yeniden bir kent inşa ettik. Tüm bu süreç içerisinde yaptığımız yatırım ve çalışmaların hakkını, ilçe halkımız verdi. Daha sonra 2009 ve 2014 seçimlerinde de beni yeniden başkanlığa seçtiler. İlçemizde ne yapıyorsak onlarla birlikte karar alıyoruz ve onların görüşlerini göz ardı etmiyoruz. Bu birliktelik ve birlikte yol alma durumu, bu ivmeyi kazandırdı diye düşünüyorum.


RÖPORTAJ

Kahramankazan, yurt dışı ve yurt içinde verilen ödüllerle Ankara'nın en hızlı gelişen belediyesi unvanına layık görüldü. Bu gelişimi neye bağlıyorsunuz? Kahramankazan nasıldı, Lokman Ertürk ile nasıl bir Kahramankazan oldu? Kahramankazan’daki değişim ve dönüşüme verilen bu ödüller, istatistiklere bakıldığında da ne kadar haklı nedenlerle verildiğini ortaya koyuyor. Kahramankazan, Ankara’nın dış ilçeleri arasında gelişmişlik açısından ilk sırada yer alırken, Türkiye çapında da gelişmekte olan ilçeler arasında ilk sıralarda yer alıyor. İlçemizde ben göreve geldikten sonra devasa denilebilecek çapta bir değişim ve dönüşüme imza attık. Kahramankazan’da son 11 yılda gerçekleştirdiğimiz yatırımların ortalama maliyetinin 1 katrilyon 280 milyon TL olduğunu vurgulamak istiyorum. 10 yıl önce Kazan'da sadece bir tane banka vardı, o da Ziraat Bankası idi... Sağlık ocağı 1960'lı yıllarda yapılmış, hastane 25 yataklı, günde yalnızca 30 poliklinik hizmet veriyor, 8 okul var, cadde, bulvar yok, bırakın konferans salonunu insanların oturacağı hiçbir yer, park, bahçe yoktu. Şimdi baktığımızda, Kazan'da 17. banka şubesini açmış. Ekonomik ve ticari hacmin merkezi Kazan durumuna gelmiş. Şu anda 75 yataklı devlet hastanemiz var ve 1500 poliklinik hizmet verdiği halde yetiştiremiyoruz. Özellikle spora olan yatırımları ile dikkat çeken bir Kahramankazan var. Bocce alanında Ankara'yı başarı ile temsil ediyorsunuz. Bu konuda ne demek söylemek istersiniz? Kahramankazan gencinden yaşlısına, erkeğinden kadınına tüm bireyleriyle sporcu bir ilçe. Tüm alanlarda olduğu gibi spor alanında da büyük yatırımlara imza attık. İlçe halkımızın faydalanabileceği iki adet yarı olimpik yüzme havuzu inşa ettik. Dünya standartlarında bir spor salonumuz ve iki adet çim sahamız var ilçemizde. Bunun yarı sıra, uluslararası müsabakalara ev sahipliği yapıyoruz. Uluslararası standartlarda bir bocce salonumuz mevcut. İlçemize gelen sporcuların ve kendi sporcularımızın konaklayacağı 5 yıldızlı otel standartlarında bir kamp merkezimiz var. Halkımızın faydalanması için parklarımızda spor aletleri bulunuyor. Ayrıca okullarımızın spor salonları için de elimizden geleni yapıyoruz. Tüm bunların yanı sıra, belediyemizin birçok branşta faaliyet gösteren bir spor kulübü var. İlçemizde 12 değişik branşta bin 500 lisanslı sporcu ve 5 bin civarında da aktif sporcu var. Spor kulübümüzün BAL Ligi’nde ilçemizi temsil eden futbol takımı ile İkinci Lig’de oynayan kadın voleybol takımı var. Ayrıca bu iki branşın yanı sıra dart, bowling, halter, Kick-Box, güreş, bocce, basketbol, karate, taekwondo, cirit ve badminton dallarında da takımlarımız ilçemizi ulusal ve uluslararası yarışmalarda temsil ediyor. Bocce takımımız ulusal ve uluslararası alanda birçok başarıya imza attı. Bocce takımımızda 50’ye yakın sporcu var. Bunların tamamı milli takıma girmek suretiyle üniversitelere sınavsız giriş yaptı. Ayrıca yine bocce alanında uluslararası yarışmalara ev sahipliği yapıyoruz. Yine tüm bu branşlarda açtığımız yaz okulları ile de geleceğimiz olan gençlerimizin sportmen bir kişilikle yetişmesini sağlıyoruz. Kazan, 15 Temmuz sürecinde gösterdiği destansı mücadele ile artık Kahramankazan oldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Kahramankazanlılar, darbe girişiminin yaşandığı gece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir rol üstlenmiştir. Üstlendikleri bu rol, Türkiye Cumhuriyeti’nin darbeci hainler tarafından ele geçirilmesinin, demokrasimizin geri dönülemeyecek şekilde yara almasının, ezanlarımızın susturulmasının engellenmesinde oldukça önemlidir. Cumhurbaşkanımız

Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyon ekranlarında halkı meydanlara inmeye çağırmasının ardından, vakit kaybetmeden ilçemizdeki insanlarla birlikte Kazan Meydanı’nda buluşmaya başladık. Sokaklara indik, 4’ncü Ana Jet Üssü’ne yöneldik. Kısa sürede kadın, çocuk ve yaşlıların da aralarında bulunduğu 10 bine yakın vatandaşımızla burada toplandık.

KAHRAMANKAZAN, YURT DIŞI VE YURT İÇİNDE VERİLEN ÖDÜLLERLE ANKARA'NIN EN HIZLI GELİŞEN BELEDİYESİ UNVANINA LAYIK GÖRÜLDÜ. Kahramankazanlılar burada, devletimizin önemli kurumlarını ve sivil halkı bombalayan F-16 ve helikopterleri engellemeye çalışmışlardır. Kamyonlarını, traktörlerini, iş makinelerini üssün önüne getirerek giriş çıkışların yapılmasını engellemişlerdir. Yanlarında getirdikleri saman balyalarını, anızlarını ateşe vererek çıkan dumanla uçakların görüşünü engellemeye çalışmışlardır. Bazı çi çilerimiz tarlalarındaki mahsullerini ateşe vererek buna katkı sağlamıştır. Yine belediye ekiplerimiz ve vatandaşlarımız getirdikleri traktör ve araç lastiklerini yakmışlardır. Üssün elektriklerini de keserek darbeci hainleri karanlığa gömdük ve onları karanlıkta bıraktık. Biz oraya gidene kadar üsten 25 uçak kalkarken biz gittikten sonra 3 uçak kalkabilmiştir. Bu havalanmasına engel olmaya çalıştığımız uçaklarda savaş halinde kullanılan tahrip gücü oldukça yüksek bombaların olduğunu sizlere tekrar hatırlatmak isterim. Kahramankazanlılar’ın bu girişimlerine darbeci hainler ağır silahlarla karşılık vermişlerdir ve acımadan üzerimize ateş açmışlardır. Bu mücadele sonucu 9 kardeşimiz şehadet mertebesine ulaşırken, 92 kardeşimiz ise gazi olmuştur. 51 bin 800 nüfuslu bir ilçe olmamıza karşın, ağır kayıplar verdik. Kahramankazanlılar olarak Çanakkale ve Kuvayi Milliye ruhlarını yüz yıl sonra yeniden dirilttik. Tarihe altın harflerle geçen bu şanlı ve destansı direnişimiz sonrasında ilçemizin TBMM tarafından, tüm partilerin oy birliği ile ‘Kahraman’ unvanına layık görüldüğünü sizlere tekrar anımsatmak isterim. Bu unvanla 7’sinden 70’ine, seçilmişinden atanmışına, memurundan işçisine, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine müthiş bir direniş gösteren halkımız hak ettiği unvanı almıştır. ‘Kahraman’ unvanı yalnızca bize değil, Kahramankazan’ın şahsında 81 il ve 957 ilçemize verilmiştir. Kahramankazan’ın şahsında tüm Türkiye’ye ve tüm Türk insanına verilmiş bir unvandır. Bu unvanı Kahramankazanlılar olarak sonsuza kadar gurur ve onurla taşıyacağız. 15 Temmuz’da gözlerini dahi kırpmadan şehadete yürüyen kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, yine canlarını hiçe sayarak mücadele eden gazilerimize de acil şifalar ve hayırlı ömürler diliyorum. Kahramankazan artık “Marka Kent” olarak anılıyor. 2017 yılında Kahramankazan'da değişmesini hedeflediğiniz durumlar neler ve ne gibi projeler göreceğiz? 2017 yılı, Türkiye açısından beklenen hedeflerin gerçekleşebileceği ve uluslararası sıkıntıların çözüm noktasında ümitlerin yüksek olduğu

97


RÖPORTAJ

bir süreç. Özellikle ABD Başkanı seçimiyle beraber, Türkiye'deki tüm dengelerin değişebileceği ve ekonomik kalkınmanın da başlayabileceği bir dönemdeyiz. Bunun için de Türkiye'deki en akıllı, en isabetli yatırımın yapılacağı yer Kazan. Kazan, stratejik konumu ve Ankara'nın taşıma noktası olan kuzeybatı istikametinde olması sebebiyle büyük önem taşıyor. Daha önce yayınlanan verilere baktığımızda da yatırım amaçlı en uygun yerin Kazan olacağını söylemek yanlış olmaz. 6 milyar dolarlık Kanal İstanbul'dan sonra, Türkiye'nin en büyük yatırımı Kazan'da gerçekleşiyor. Savunma Sanayii ve Havacılık kümesinin startı verildi. Önümüzdeki günlerde temel atacağız ve 25 bin kişilik istihdam söz konusu olacak. Ciner Grubu'nun 1 milyar 350 bin dolarlık, 2 bin kişinin çalışacağı şu an şantiyesi hızla devam eden ve 2017 yılında bitecek olan Trono madeni ile ilgili

KAZAN BELEDİYESİ VE BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ İŞ BİRLİĞİ İLE TEKNOKENT KURUYORUZ. yatırımı da söz konusu. Ankara Gümrüğü de Kazan'a geldi. Ankara Lojistik Üssü, Kazan'ın en önemli prestij projelerinden bir tanesi. Önümüzdeki günlerde de çok önemli başka bir projeyi daha Kazan ile buluşturacağız. Kazan Belediyesi ve Başkent Üniversitesi iş birliği ile Teknokent kuruyoruz. Önümüzdeki yıl Kazan'da yer alan çayın devamı olacak rekreasyon alanı yapıyoruz. Eskişehir'deki Porsuk Çayı'na benzer bir proje. 2017 yılında, İstanbul Yolu'nun genişletilmesi için de çalışmalarımızı hızlandıracağız. Bu hususta 250 milyonluk bir yatırım söz konusu. Esenboğa'dan açılan yeni karayolu ile de 70 km’lik mesafeyi 25 km'ye düşürüyoruz. Yani havaalanından bir yatırımcı geldiği zaman 15 dakikada Kazan’da olacak. Eski kent meydanımızı da yenileme çalışmalarına başlıyoruz. Eski dükkanlar ve konutlar vardı. Camii ve dükkanları da yıkıp, yeni camimize de başlayacağız. Çok güzel bir kent merkezi yapıp altına da 2 katlı 250 araçlı otopark yapacağız. Önümüzdeki yıl inşaata başlayıp, 1 yıl içinde 2017 sonu 2018'in başı gibi açılışını yapacağız. 150 yataklı bölge hastanesi de 2017 yılında hizmet kalemlerimiz arasında yer alacak olan projelerden. Kahramankazan'ın çok güzel bir tarihi dokusu var. Bu tarihi dokunun ön plana çıkarılması ve turizmin gelişmesine dair ne gibi proje çalışmalaranız olacak? Kahramankazan, tarihi doku, doğal güzellikler ve turizm açısından birçok unsuru da bünyesinde barındırmaktadır. İlçemizde Fethiye Köyü’ndeki tarihi Fethiye Camisi, Saray’daki tarihi Saray Camisi, Kayı Camisi başta olmak üzere Osmanlı döneminde inşa edilmiş camiler bulunmaktadır. Ayrıca Kumpınar Köyü’nde bulunan va iz havuzu ve Mehdi Dede Mezarı ile Bitin Köyü’nde bulunan tarihi aslan heykeli, ayrıca Tekke Köyü’ndeki Durhasan Bey Şah Türbesi bu tarihi dokunun önemli parçalarından. İlçemizde toprak yapısı ve doğal güzelliğiyle Güvenç Göleti ile Kızılcahamam’a kadar uzanın Kazan Ormanları önemli doğal güzelliklerimizden. Bunun yanı sıra, ilçemizin girişindeki Ova Çayı’nı çok güzel bir rekreasyon alanı haline getirdik. Burada yaptığımız çalışmalar 2017 yılında da sürecek ve daha güzel bir Ova Çayı’na kavuşacağız. Ayrıca ilçemizde dünyanın en kaliteli termal suları arasında gösterilen bir termal kaynak da tespit ettik. Bu kaynağın üzerine 5 yıldızlı bir termal otel ve kongre merkezi inşa ettik. Bu otelimiz de 2017 yılında faaliyete geçecek inşallah. Ayrıca bu termal kaynaktan beslenen bir de termal hamamımız var. Buralara da bir termal turizm akını 2017 yılında başlayacaktır. Ayrıca 15 Temmuz sonrasında kapatılan Akıncı Üssü’nün yerine inşa edilecek 15 Temmuz Müzesi ve devasa park da Ankaralılar’ın hizmetine girecek. Bu iki alana yurt dışı ve yurt içinden de çok sayıda turistin ziyaret etmesini bekliyoruz. Röportaj: Dilara Aydoğdu

98



GÜNDEM

Marka 2016’da Marka İsimler Bu yıl 17.si düzenlenen, Türkiye’nin en büyük bilgi, fikir ve motivasyon platformu Marka 2016 Konferansı, alanında başarılı birçok ismi buluşturdu. Hilton Bomonti İstanbul’da gerçekleşen konferansa; Çağdaş Fütürist Alexandre Cadain, Zülfü Livaneli, Bülent Eczacıbaşı, Ümit Boyner, Gülse Birsel, Prof. Dr. Kemal Sayar sunumlarıyla damgasını vurdu.

Y

ürekli tarafından bu yıl 17. si düzenlenen ve 15 yıldır Yapı Kredi World’ün ana sponsorluğunu üstlendiği, iş dünyasının en önemli etkinliği Marka 2016 Konferansı, Hilton Bomonti İstanbul’da düzenlendi. Bu yıl 54 konuşmacının yer aldığı konferansta en dikkat çekici sunumlardan birini geleceğin yaşam senaryolarını yazan, teknoloji donanımlı, çağdaş fütürist Alexandre Cadain gerçekleştirdi. Çağdaş Fütürist Alexandre Cadain, Zülfü Livaneli, Bülent Eczacıbaşı, Ümit Boyner, Gülse Birsel, Prof. Dr. Kemal Sayar sunumlarıyla konferansa damga vurdu. Türk iş dünyasından birçok önemli Ceo, Pazarlama Yöneticisi ve İletişimcinin katıldığı Marka Konferansı, umut aşılayan bir organizasyona daha imza attı.

100


GÜNDEM

ALEXANDRE CADAIN

BU YIL 17.Sİ DÜZENLENEN MARKA 2016 KONFERANSI, ALANINDA BAŞARILI BİRÇOK İSMİ BULUŞTURDU.

GÜLSE BİRSEL, BÜLENT ECZACIBAȘI

101


GÜNDEM

AYȘE ARMAN, FERZAN ÖZPETEK

MEHMET KUTMAN

102


GÜNDEM

ÜMİT BOYNER

NAZIHA MASTAOUİ

BU YIL 54 KONUŞMACININ YER ALDIĞI MARKA 2016 KONFERANSI, HİLTON BOMONTİ İSTANBUL’DA DÜZENLENDİ.

SANİ ȘENER

CAROLINE RUSH, DYLAN JONES

103


OTOMOBİL

Dünyanın En Zorlu Yarıș Pistinden Yollara Çıktı

Yeni Mercedes-AMG GT R • Sık çam ormanıyla çevrili sarp dağ yolundan geçtiği için “Yeşil cehennem” olarak adlandırılan, Almanya’daki Nürburgring yarış pistinin en zorlu kulvarı Kuzey kısmında geliştirilen, Mercedes-AMG’nin süper spor otomobili yeni Mercedes-AMG GT R yollara çıktı. • Motorsporları teknolojisinin en üst seviyede entegre edildiği yeni Mercedes-AMG GT R, sürücüsüne yarış pisti deneyimi yaşatıyor. Ön aksın arkasında konumlandırılan 585 BG/430 kW gücündeki V8 silindirli çift turbo beslemeli motor, gelişmiş yürüyen aksam, yeni aerodinamik unsurlar ve zekice uygulanan hafif yapı prensibi son derece dinamik sürüş özelliklerini beraberinde getiriyor.

104


OTOMOBİL

B

üyümesini sürdüren Mercedes-AMG, Almanya’nın Köln kenti yakınlarındaki Nürburgring yarış pistinin Eifel Dağları’ndan geçen ve zorluğu nedeniyle “Yeşil Cehennem” olarak adlandırılan Kuzey kısmında geliştirdiği Mercedes-AMG GT R ile ürün gamınındaki çıtayı yükseltmeye devam ediyor. Motorsporları teknolojisinin, daha önceki seri üretim modellerde benzerine rastlanmayan, en üst seviyede entegre edildiği ve bu özelliği ile Mercedes-AMG marka seri üretim otomobillerin en tepe noktasına çıkan Mercedes-AMG GT R, “AMG Magno açık yeşil” adındaki özel rengiyle yollarda kendine yer açıyor. Tasarım ve aerodinamiğin mükemmel uyumu Pist kullanımı göz önünde bulundurularak üstün teknolojilerle donatılan yeni AMG GT R, Alman Tur Otomobilleri Şampiyonası (DTM- Deutsche Tourenwagen Meisterscha ) başta olmak üzere motorsporları etkinliklerinde yarışan AMG GT3 modelinden elde edilen bilgi birikimi ile geliştirildi. Mercedes-AMG aerodinami ile tasarım ekiplerinin iş birliğiyle geliştirilen ve tasarımıyla AMG marka aidiyetine vurgu yapan yeni AMG GT R modelinin tasarımındaki her detay, aracın dinamizmini destekliyor. Motorsporlarından transfer edilen bileşenleri bünyesinde barındıran AMG GT R, yeni AMG Panamericana ön ızgası ile özgün bir ön tasarıma kavuşuyor. AMG GT3 yarış otomobilinden alınan ve 15 adet krom dikey çıtadan oluşan yeni ön ızgara, AMG GT R ile birlikte ilk kez seri üretim bir otomobilde kullanılıyor. Yeni ön ızgara aynı zamanda 1952 yılında efsanevi MeksikaPanamericana yol yarışını kazanan Mercedes-Benz 300 SL yarış otomobiline de gönderme yapıyor. Alçak ön tasarım ve ileriye doğru çıkıntılı devasa ön ızgara, köpek balığı

burnu etkisi yaratırken aynı zamanda yol rüzgârını soğutma görevini görüyor ve aracın aerodinamik performansını optimize ediyor. Motorun ön kısmındaki alt kaplamaya gizlenen ve tamamen bir mühendislik harikası olan bir yeni yapı, aracın Race modunda 80 km/sa hızın üzerine çıkmasıyla otomatik olarak 40 mm kadar aşağıya doğru iniyor ve yol rüzgârının hava akışını yönlendiriyor. Böylece oluşan Venturi etkisi sayesinde ön aks üzerinde 250 km/sa hızla giderken 40 kg’lık bir ek bastırma kuvveti uyguluyor. Geniş ve aerodinamik açıdan optimize edilmiş arka tasarım Her bir tasarım ayrıntısıyla heyecan uyandıran yeni AMG GT R modeline arkadan bakıldığında da birçok yenilik dikkat çekiyor. 57 mm daha geniş yapısıyla yeni alüminyum çamurluklar, 20 inçlik jantlara ve daha geniş tabanlı lastiklere yer açıyor. Geniş tabanlı lastiklerle birlikte iz genişliği de artıyor. Bunlar da daha etkin bir yol tutuş ile daha yüksek viraj hızlarını beraberinde getiriyor. AMG GT R için yeniden ayarlanan yürüyen aksam sayesinde, tıpkı motorsporlarında olduğu gibi sürücü kendi sürüş ayarlarını belirleyebiliyor ve süspansiyonu mekanik olarak ayarlayabiliyor. Yüksek performans tipi yürüyen aksamı, adaptif ayarlı amortisör sistemi AMG RIDE CONTROL tamamlıyor. Sistem elektronik olarak kontrol ediliyor ve her bir tekerleğin amortisör sertliğini anlık olarak yol koşulu, hız ve sürüş pozisyonuna uyarlıyor. Bunun dışında sürücü AMG DRIVE UNIT üzerinden tek bir düğme dokunuşu ile veya AMG DYNAMIC SELECT sürüş programı üzerinden adaptif amortisörlerin karakteristiğini ayarlayabiliyor. Yarışa hazır iç mekân tasarımı Sadece dış tasarımı değil yeni AMG GT R modelinin iç makân tasarımı da motorsporlarından esinlenerek geliştirildi. Hızlı girilen virajlarda dâhi güç-

105


OTOMOBİL

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

lü yan destekleriyle vücudu kavrayan son derece hafif, manuel ayarlı AMG yarış tipi deri spor koltuklar standart olarak sunuluyor. Alternatif olarak AMG Performans koltukları da tercih edilebiliyor ve bunun karşılığında ücret de talep edilmiyor. Opsiyonel olarak sunulan; sarı emniyet kemerleri, sarı zeminli göstergeler, AMG piyano iç mekân paketi ve yeni AMG TRACTION CONTROL’a ait özel kumanda elemanları gibi detaylar yeni AMG GT R modelinin özgün karakterini daha da güçlendiriyor. AMG Lightweight Performance ile daha fazla donanım, daha az ağırlık Mercedes-AMG’nin yeni AMG GT R modelinde, spor otomobillerin performansını etkileyen en önemli unsurlardan biri olan hafif yapı prensibi zekice uygulanıyor. Şasi ve karoser farklı alaşımlarda alüminyumdan üretilirken, bagaj kapağı sac, motor kaputu ise magnezyumdan üretiliyor. Aracın ön cephesinde son derece hafif malzemenin kullanılması ön akstaki ağırlığı azaltırken daha dengeli ve daha atak sürüş dinamiği yakalanıyor.

106

Teknik Özellikler

Mercedes-AMG GT R

Motor Silindir Hacmi Maksimum Güç Maksimum Tork Güç Aktarımı Şamzıman Yakıt Tüketimi Şehir İçi/Şehir Dışı/Karma Co2-Emisyon Salınımı Karma Ağırlık (Dın/Eg) Güç-Ağırlık Oranlaması Hızlanma 0-100 Km/H Maksimum Hız

4,0 litre hacimli, direkt enjeksiyonlu çi turbo beslemeli V8 3982 cm3 585 BG (430 kW), 6.250 d/d 700 Nm, 1900-5500 d/d Arkadan itiş AMG SPEEDSHIFT DCT 7 vitesli çi kavrama 15,0/9,2/11,4 l/100 km 259 gr/km 1555 kg*/1630 kg** 2,66*/2,79** kg/BG 3,6 s 318 km/sa

*boş ağırlık DIN standartlarına göre sürücü ve bagaj hariç belirtilmiştir; **Boş ağırlık EG standardına göre sürücü (75 kg) dahil olarak belirtilmiştir.

Mercedes-AMG GT R siparişleri Türkiye’de 1.455.700 TL’den başlayan fiyatlarla, Avrupa ile aynı zamanda, Kasım sonu itibariyle verilebiliyor. Sipariş edilen araçlar Mayıs 2017 itibariyle sahiplerine teslim edilebilecek.



RÖPORTAJ

2017 Yılı Kızılcahamam'da Açılış Yılı Olacak Kızılcahamam Belediye Başkanı Muhittin Güney, 2017 yılının Kızılcahamam için açılış yılı olacağını belirterek “2016 yılında hayata geçirdiğimiz projelerimizin çoğu, 2017 yılında açılacak. Bu yıl Kızılcahamam'ın yılı olacak” dedi.

MUHİTTİN GÜNEY

A

nkara'nın doğası, tabiatı ve tarihi dokusuyla ön planda olan ilçesindeyiz... Sizden dinleyelim bir de Kızılcahamam'ı... Kızılcahamam, Ankara’ya yakınlığı ve konumu ile ön plana çıkan, güzel, şirin, temiz havasıyla, doğasıyla termal sularıyla güzel bir ilçemiz. Kızılcahamam şu an itibariyle; yüz dört eski köyüyle yeni mahalleleriyle, beş merkez, 109 mahallesiyle faaliyet gösteren bir ilçe. İlçe olarak kendi nüfusumuzun yanı sıra, dışarıdan çok fazla misafir kabul ediyoruz. Burada 7.500 yatak kapasitemiz var. Turizme yönelik yirmi tane tesisimiz var irili ufaklı. Bunların içerisinde üç otelimiz beş yıldızlı otel statüsünde faaliyet gösteriyor. Özellikle, ha a sonları tesislerimizin hepsi dolu. Orman Bakanı Veysel Eroğlu açıkladı; 2015 yılında Türkiye'de en fazla misafir kabul eden ilçe seçildik. Dolayısıyla vatandaşlarımız, günü birlik olarak milli parkımızın da burada bulunması vesilesiyle burayı çok tercih ediyor. Burası ilk bakışta, sadece bir caddesi olan küçücük bir ilçe gibi ama biz burada ciddi anlamda otopark sorunu yaşıyoruz. Şu an

108

için 25.200 nüfusumuz var ama bu nüfus yazları 50.000’e kadar çıkıyor. Dolayısıyla rağbet gören, tanınırlık oranı çok yüksek bir ilçe. Kızılcahamam'ın rağbet gören bir ilçe olduğunu ifade ettiniz... İlçe hangi alanlarda rağbet görüyor? Özellikle termal sularımızla, hamamlarımızla hakikaten Türkiye’de ün yapmış bir ilçeyiz. Kızılcahamam'a şifa kaynağı, sular diyarı da diyebiliriz. Sadece termal su olarak değil, maden ve tatlı su bakımından da ön plandayız. Ankara'ya şu anda su temininde bulunan üç barajımız Kızılcahamam'da. Bu zenginlikleriyle birlikte Kızılcahamam’a misafirlerimizi kabul ediyoruz. Yazları nüfusumuz çok ciddi anlamda yükseliyor. Zamanında göç veren şimdi ise, göç alan bir ilçeyiz. Ankara'da baktığınız zaman siyasette, ticarette, ekonomide, sanayide, siyasi alanda, her alanda Kızılcahamamlılar olarak söz sahibiyiz. Kızılcahamam 2015 yılı itibariyle ilçe oluşunun 100. yılını kutladı. Biz 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren başladık, 31 Aralık 2015 tarihine kadar çok yoğun gündem ile


RÖPORTAJ

birlikte Kızılcahamam’ın ilçe oluşunu kutladık, ilçe oluşu ile ilgili çok güzel bir sempozyum yaptık burada, tarihini masaya yatırdık. Şu an Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, ben Ankara Kızılcahamamlıyım demeniz gerekmiyor. Kızılcahamamlıyım dediğiniz zaman insanlar bunu anlıyor. Bunu Kızılcahamam Belediye Başkanı olduğum için söylemiyorum. Bu bir gerçek. Markalaşmış bir ilçe. Şu an itibaren çalışmalarımız da bu yönde... Bir Kızılcahamamlı olarak, Kızılcahamam'ın son zamanlardaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kızılcahamam hak ettiği yerde mi? İyinin sınırı yok. Kızılcahamam istenen yerinde mi, hayır tabii... Kızılcahamam'a daha çok hizmet yapılması gerekiyor. Göreve geldiğimizde Kızılcahamam'da bir yığın sorun ile karşılaştık. Mesela, bir çöp sorunu vardı biz geldiğimizde. Devasa çöp yığınları, her tara a dumanlar tütüyor, çöpümüz patlıyor. 50 yıllık bir çöp vahşi depolama ile başlamış. Her tara a dumanlar kokular yükseliyor. 102 yıllık bir ilçede düzenli bir depolama alanı yoktu. Biz geldiğimizde bu sorunu çözdük. Şu an itibariyle baktığımızda bu sorunun ortadan kalktığını görebilirsiniz. Çok güzel bir çöp istasyonu kurduk burada. Şimdi çöplerimiz toplanıyor, tırlarımızla direk Ankara'ya intikali sağlanıyor. Kızılcahamam’ın çok ciddi manada bir arıtma tesisi sorunu da vardı. Yani yıllardır bu ilçenin kanalizasyonu, lağımı, dereden çıkıyor, buradan akıyor, gidiyor çaya karışıyordu. Yaz olduğu zaman ciddi anlamda koku problemi yaşıyorduk ve bu durum insanları çok rahatsız ediyordu. Sebze yetişmez, balık yaşamaz oldu. Biz geldik en önemli problem olan bu pis su arıtma tesisini gerçekleştirdik. İhalesi yapıldı, imza altına alındı. 1 ha aya kadar inşallah Kızılcahamam'da temelini atacağız. Kızılcahamam halkı ile buluşturacağınız diğer projeleriniz nelerdir? Kızılcahamam’da hala bir yüksek okul veya fakülte bulunmuyor. Baktığımızda nüfusu bizim yarımız olan ilçelerde bile yüksekokul varken, bizim ilçemizde hala bir yüksekokul yok. Ankara'ya çok yakın bir ilçeyiz ve sürekli irtibat halindeyiz ama bir türlü burada yüksekokul yapılamamış. Ankara Üniversitesi ile görüştük ve onu da gerçekleştirdik. Eylül 2017'de Sağlık Bilimleri Yüksekokulu'nu ilçemize kazandıracağız. Biz seçimler ile geldiğimizde makyaj değil, kalıcı icraat yapacağız diye bir vaatte bulunmuştuk. Bu projelere de o yüzden vurgu yapmak istiyorum. Çünkü kalıcı makyaj önemlidir. İlçe olarak şu an bazlamalarımız ile ön plandayız. Bizim ekmeğimiz 450-500 gram standardında ve Türkiye standartlarının üzerinde. Bunun maketini yapıp, Kızılcahamam'ın sembolü haline getirdik. O da şimdi tıklanma rekorları kırıyor. Bunlara çok değer veriyoruz. Diğer tara an belediye binamız projelerimiz arasında. Bizim burada belediye binamız iki katlı eski bir yapı halindeydi ve hiçbir yönüyle Kızılcahamam'a yakışmıyordu. Biz de projemizi çizdirdik. Selçuklu mimarisine uygun bir proje gerçekleştirdik. Bu binayı şu an itibariyle tamamlamak üzereyiz ve Mart ayında hizmete açacağız. Diğer tara an Kızılcahamam 100- 102 yıllık bir ilçe. İlçe oluşundan önceki tarihi de uzun. Türkiye'nin köy sayısı açısından hemen hemen ikinci büyük ilçesiyiz. Bizim burada bir müzemiz yoktu. Okul öğrencilerinin ve gelecek olan turistlerin gezecekleri Soğuksu Milli Parkı dışında bir alan da yoktu. Kızılcahamam'ın tarihinin gelecek nesillere aktarılması için hemen müze açtık. Alt katı doldurabilir miyiz, diye düşünürken sığmadı, şimdi üst katı da dolacak. Şu an okullar gezilerini yaparken mutlaka müzemize uğruyor.

kaldı. Bunu da çözdüğümüz zaman çok güzel bir kütüphane, bir tiyatro, sinema salonu, 550 kişilik bir kongre merkezi olacak. Diğer esas bir projemiz; aynı zamanda Kızılcahamam'ın çehresini değiştirecek ve ciddi manada Kızılcahamam'a prestij yaratacak olan kentsel dönüşüm projemiz. 940 konutluk kapalı otopark, açık otopark, pazar yeri, ibadet yeri, okul alanları, sportif tesisleri ile birlikte bu kentsel dönüşümü de gerçekleştireceğiz. Dairelerimiz ve iş yerlerimizin olduğu Kadirbey diye bildiğimiz alanda gerçekleştireceğimiz projemizi TOKİ ile beraber yürütüyoruz. Hemen hemen son aşamaya geldik. Ön protokolümüzü yaptık. Son protokolümüzü de inşallah gerçekleştirip vatandaşlarımızla görüşüp 3 etaplı projemizi 170 bin metrekarelik bir alanda hizmete sunacağız. Buranın özelliği; biz buraya çok fazla kat vermedik. En yüksek katımız burada altı kat olarak başladığımız ve yüzde 60'ını bitirdiğimiz

EYLÜL 2017'DE SAĞLIK BİLİMLERİ YÜKSEKOKULU'NU İLÇEMİZE KAZANDIRACAĞIZ. Abacı Peribacaları Rekreasyon alanı. Kültür Bakanlığı ile beraber yürüttüğümüz bu projede peribacaları tamamen doğal. Çok güzel bir havuzla, ağaçlandırmayla ve yollarla birlikte bu projeyi gerçekleştiriyoruz. Jeopark Müze ve Kültür Binası ile birlikte hayata geçireceğiz. Jeopark Müze ve Kültür Binası’nın şu an dış cephesi çalışılıyor. Bitmek üzere. Bu Jeopark Müzesi de Türkiye'de bir ilk. Şu ana kadar hiçbir zaman bir jeopark müzesi Türkiye'de gerçekleşmemiş, biz bunu gerçekleştiriyoruz. Bizim burada çok fazla jeopark alanı var. Bizim bu projeyi yaparken en büyük amacımız küresel ağa girebilmekti. Küresel ağda, dünyada gezilecek yerler listesine girebilmesi... Örneğin; Trump, Türkiye'ye geldiğinde ve gezmek istediğinde önüne gezilecek yerler listesi konulduğunda Kızılcahamam'ın da o listede yer alması büyük önem taşıyor. 8 milyonluk bir proje bu. Burası da Kızılcahamam’a ciddi bir istihdam yaşatmış olacak. Bu ciddi bir kazanım. Bunları neden yapıyoruz? Çünkü Kızılcahamam turizm şehri. Bu durumda genişletmek gerekiyor. Çünkü insanlar sadece buraya gelip, Soğuksu’da piknik yapıp ya da hamama girip geri dönmemeli... Daha farklı şeyler olmalı. Demokrasi Şehidi İbrahim Ateş Seyirtepesi ve Sosyal Tesisi çalışmamız da hemen hemen bitti, sadece bir kısmı kaldı. 600 kişilik çok güzel bir salonumuz var. Bu salon, düğün salonu, toplantı salonu ve lokanta olacak şekilde. Allah nasip ederse bunu da Nisan ayında hizmete açacağız.

2017 yılında hayata geçecek diğer projelerinizden bahseder misiniz? Halkın beklentisi doğrultusunda ne gibi çalışmalara imza atacaksınız? Yeni devlet hastanemiz, Nisan ayında açılacak, yapımı tamamlandı. 2017 yılında halkımıza hizmete sunacağız. Eski devlet hastanemizin yıkılıp açılma gibi bir durumu vardı. Bu yıkıldığında vatandaşımız bu durumdan çok muzdarip olacaktı. 2017 yılı Kızılcahamam'da açılış yılı olacak. Kütüphane ve kültür merkezi projemiz de var. Şu an proje bitti, her şeyi tamamlandı. Yer konusunda kamulaştırmada bir sıkıntımız

109


RÖPORTAJ

Üst katında 250 kişilik VIP salon, alt katında da 600 kişilik bir salonu ilçemize kazandırmak üzere olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Şeyh Yunus Bin Ahmet Kuzvirani Türbesi. Şu an bu projemiz de ziyarete açık bir halde. Bu türbemiz yıllardır burada var ama göz önünde olmamış. Kabri metruk halde ve tanıtılmamıştı. Çok güzel bir alan oluşturduk ve halkımıza sunduk. Diğer tara an, Urumcuk Tababet Tamamlayıcı Tıp Sağlık ve Turizm Merkezi projesini de halkımıza sunacağız. Bu proje Türkiye'de bir ilk. Bu yapı tamamen Taşkent Buhara mimarisine göre yapılmış. 50 milyon dolarlık bir proje. Tamamen bitkisel ve doğal ilaçlarla tedavisi yapılacak. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi ile beraber hayata geçireceğiz. Şu an temeli atıldı ve ikinci katına kadar yükseldi. Allah nasip ederse bunu biz Türkiye'de bir ilk olarak yapacağız. Alternatif tıp dediğimiz kavramı buraya yerleştireceğiz. Bu projemizi bitirdiğimizde hem Türkiye hem Orta Doğu hem de Avrupa'ya açılabileceğiz. Özellikle, Orta Doğulular buna çok büyük ilgi gösteriyor. Yatırımcılar ile görüştük, para transferini tamamlıyorlar. 29 Ekim 2017 yılında açmayı düşünüyoruz. İnşallah bunu da başarırsak Kızılcahamam'ın önünü açacağız. Kızılcahamam'da ki genç nüfus oranı nasıl? Bizim buradaki okullarda okuyan nüfus oranımız 5 bin küsür. Orana vurduğumuz zaman, yaşlı bir nüfus çıkıyor ortaya. Bu ortalama 45-55 yaş üzeri. Bu da dönemsel yaşama oranlarından kaynaklanıyor. Yaz ve kış aylarında yaşanan mevsimsel göçler bu nüfus oranını büyük oranda etkiliyor. Kaplıca turizmi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kızılcahamam'ın bir turizm ilçesi olduğunu söylemek sanırım yanlış bir ifade olmaz... Bizim şu ana kadar yaptığımız bütün planlamalar turizm üzerine. Evet turizm şehri, ilçesiyiz. 7500 yatak var burada, 7500 yatak şu anda birçok ilde bile yok. 20 tesisimiz var bizim burada. Kısa vadede nefes almak isteyen vatandaşlarımızın ilk tercih ettiği yer oluyor ilçemiz. Buradan Antalya'ya gideceğine yakın mesafe olması önemli. Ankara'ya günde 50 bin bazlama çıkıyor. Bu ciddi anlamda bir girdi. Biz geldiğimizde 26 bazlamacı varken şu an bu sayı 127'i buldu. Dolayısıyla bu aktiviteler devam ediyor. Burada günlük bazlama, et, süt ve yumurta alan insanlarımız bile var, düzenli sipariş verip evinde kullanan vatandaşlarımız var. Dolayısıyla turizm dışında, et sektörümüz çok iyi. Şu an itibariyle hem yazın hem kışın çalışıyorlar. İnsanlara karşı ilgi, alaka, misafirperverlik burada ön plana çıkıyor. Bu memnuniyet derecesi üzerinde durmamız gerekiyor. İnsanlar buradan mutlu ayrılmalı.

110

Termal anlamda Türkiye'de ön plana çıkan ilimiz Afyon... Bu yargının önüne geçmek ve Kızılcahamam'ın yıldızını parlatmak için neler yapılabilir? Afyon, konumu gereği ve doğal olarak İzmir ve Antalya yol bağlantısından kaynaklı bir yapıda. Önceden İstanbul Yolu buradan geçiyordu ve alternatifsizdi. Otobanın yapılması ile birlikte doğal olarak bir bölünme oldu. İnsanlar artık Kızılcahamam'a 20-25 km ileriden devam ediyor ve uğramaları azaldı. Afyon'un kendisine göre bir tarzı var. Biz de bir ilçe olarak diğer ilçeler ile kıyaslandığımızda, yani dışarıda değil de içeride kıyasladığımızda çok çok öndeyiz. Kızılcahamam’ın ticareti, ziyareti ve suları, Soğuksu Milli Parkı bizim için bir nimet. Hava ve su gerçekten bir nimet. ABD'nin Los Angeles kentinde bulunan 'Hollywood' yazısından esinlenerek, Kargasekmez mevkiine Kızılcahamam yazısı konulmuştu. Özellikle sosyal medyadan bu konuyla ilgili çok güzel geri dönüşler aldınız? Nasıl oluştu bu fikir? Tanıtım eksiğimiz var, ben buna inanıyorum. Evet daha fazla şeyler mutlaka yapılabilir. Bu maddi kaynak isteyen durumlar. Bu anlamda belediye olarak rahatlıkla harcayabileceğimiz bir bütçeye sahip olmadığımız için böyle sıkıntılar yaşıyoruz. Bunlar maliyet istediği için çok fazla yapamıyoruz. Kızılcahamam'da da bunu çok güzel başardık. Belediye başkanı olmadan da ben buraya bir yazı yazmalıyım diyordum. Küçük gibi görünüyor ama 8 metre boyuna sahip o yazılar. Belki daha büyük olabilirdi ama ilgi çekti ve çok güzel tepki aldık. Halkımızın beğenisini kazandı. Kızılcahamam'a gelirken girişte vatandaşlarımızı o yazı karşılıyor. İnanın, bu yazı sosyal medyada tıklanma rekorları kırıyor. Hollywood diye yansımalar oluyor. Bu tarz şeylere de mutlaka ihtiyacımız var.

C

M

Y

Spor anlamında ne gibi çalışmalara imza atıyorsunuz? Bizim amatör belediye spor kulübümüz var. Burada voleybol, halter, güreş, tekvando, futbol, basketbol aktiviteleri gerçekleştiriliyor. Yaz aylarında bine yakın öğrencimiz bu alanda faydalanıyor. Çok güzel bir spor tesisimiz söz konusu. Kızılcahamam’da güreş çok önemli. Bu anlamda da güreş festivallerine ev sahipliği yapıyoruz. Bu sene güreş anlamında da dünya şampiyonu olduk. Futbol, voleybol ve basketbolda da gelişmeye devam edeceğiz. Spor bizim için çok önemli. Röportaj: Dilara Aydoğdu

CM

MY

CY

CMY

K



RÖPORTAJ

Güçlü Projeler, Değişim Odaklı Vizyon

MUSTAFA AK

Keçiören Belediye Başkanı Mustafa Ak, MAG Business sayısına özel açıklamalarda bulundu. Ak, Keçiören'in yepyeni görünümüyle markalaşma adımlarını hızlandırdığına değinerek, "Keçiören turizm potansiyeliyle, spordaki değişen vizyonuyla, yeşil alanların artmasıyla birlikte insanı doğaya yakınlaştırmasıyla ve modern, güvenli konutlarıyla adından çok söz ettirecek. Çünkü biz, Keçiörenli için çok çalışıyor, Keçiören'i 2023'e taşıyoruz" diye konuştu.

2

017 yılında Keçiören'de ne gibi değişiklikler olacak? Hizmet kalemlerinizde öncelikleriniz nelerdir? Keçiören'e yönelik hizmetlerimiz gerek tesisleşme gerek yeşil alan çalışmaları, kentsel dönüşüm gerekse sosyal-kültürel projelerle devam ediyor. 2017 yılı içerisinde de birçok yatırımı Keçiörenliler’in hizmetine sunacağız. Bunlardan biri; 2016 Rio Olimpiyat Oyunları'nda ülkemize tek altın madalyayı kazandıran milli güreşçimiz Taha Akgül'ün ismini taşıyan Keçiören'in en büyük spor kompleksi... İnşallah 19 Mayıs 2017'de açacağız. Yaklaşık 15 bin metrekarelik alana inşa edeceğimiz, kapalı alanı 10.110 m² ve 3 katlı olacak tesisimizde; basketbol sahası (40*20 mt), voleybol sahası, hentbol sahası, 2 adet güreş sahası

112

(12*12 mt), fitness salonu, her branşa uygun antrenman sahası, masa tenisi, eskrim vb. spor dalları için özel alanlar ve 160 araçlık otopark olacak. Ayrıca Bağlum'a da ilk kültür merkezini kazandırıyoruz. 3 Haziran 2016'da temelini attık. İçerisinde yarı olimpik yüzme havuzu, aerobik ve fitness salonları, çok amaçlı salon, 6 derslikli KEDEM Kurs merkezi, gençlik merkezi aktivite salonu ve dinlenme alanları olacak, Merkezimiz 6100 m² alan üzerine inşa edilecek. İçerisinde bulunan sayfiye yeriyle Kültür Merkezi aynı zamanda bir yaşam yerine dönüşecek. İçerisinde çocuk oyun grubumuzun ve futbol sahamızın da yer aldığı mesire alanımızda vatandaşlarımız temiz havadan da yararlanarak nitelikli zaman geçirebilecekler. Onu da 2017 yılı başında açmayı planlıyoruz.


RÖPORTAJ

Bağlum Kültür Merkezi

Halil İbrahim Sofrası Keçiören Spor Salonu

Gümüșdere Ihlamur Vadisi

Ovakent projesi ile alakalı ne söylemek istersiniz? İmarı tamamlanan, altyapısı, ulaşım planı, çevre düzenlemesi en ince ayrıntısına kadar planlanan Ovacık'ta inşaatlar başlıyor. 10 yıl içinde 130 binlik bir nüfusa sahip olmasını beklediğimiz ve artık "Ovakent" adıyla bilinen bölge, konut projelerinin yanı sıra iş merkezlerinin de yeni adresi olacak. 145 metrekarenin altında konut yapılamayacak olan Ovakent'in Ankara'nın da önemli bir yerleşim yeri olmasını hedefliyoruz. Bu alanın, yapılaşmadaki yüksek kalite, bol otopark, az trafik sorunu ve nefes alınabilecek alanlarla Keçiören'in yeni yüzü olmasını hedefliyoruz. 1.126.000 m²’lik alana sahip Kartaltepe Kent Ormanı’nı yeni yüzüyle Ankaralılar’ın hizmetine sunduk. İçerisinde; spor aletleri, çocuk oyun setleri, piknik alanları, spor sahaları bulunan mesire alanında tüm Ankaralılar nefes alma, ha a sonlarını keyifli, huzurlu ve nitelikli bir ortamda geçirme imkanı yakaladı. İçerisine 4500 m² alanlı çi fıskiyeli gölet, 23 m yükseklikten dökülen şelale, 16 metre boyunda Karadeniz tipi ahşap kendirli asma köprü, 150 adet mangal için barbekü, 190 metre derinlikten artezyen şeklinde çıkan içilebilir yer altı suyu, 1608 kişilik oturma kapasiteli piknik alanları, 2 adet çocuk oyun grubu, 1 adet çim halı futbol sahası, 1 adet plaj voleybol sahası, 450 m uzunluğunda çim halılı yürüyüş ve koşu parkuru ve en son olarak 2230 metre uzunluğunda bisiklet parkuru yaptık. Yaklaşık 50 bin m²lik alana paintball parkuru için çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca Halil İbrahim Sofrası adını verdiğimiz tesisimizin de temelini attık; kültür, sanat ve konferans merkezi olarak da hizmet verecek ve inşallah 2017'de hizmete girecek. 5300 m² alan üzerine inşa ettiğimiz bu tesisin içerisinde 1200 kişilik çok amaçlı salon, 2 adet toplantı ve seminer salonu, çok amaçlı VIP salon, nikah salonu ve fuaye alanı, açık teras, kokteyl ve organizasyon alanı, bebek bakım odası, 4 adet gelin odası ve otopark alanı olacak. Kültür, turizm, altyapı, yeşil alan ve sosyal projelerle önemli girişimleriniz oldu. Bize buna yönelik çalışmalarınızı anlatır mısınız? Biz 2009 yılında göreve geldiğimizde Keçiören'in çehresini ve imajını değiştireceğiz dedik ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, artık karşınızda yeni bir Keçiören var. Proje ve yatırımlarıyla güçlü, sağladığı güven ve huzur ortamıyla mutlu, insanı doğadan koparmamasıyla örnek, Türkiye'deki ilk olan uygulama ve hizmetleriyle de öncü bir Keçiören ile karşı karşıyasınız. Öncelikle Keçiören'in eksiklerini, sorunlarını tespit

ettik, bunun sonucunda çözüm ürettik, Keçiören'deki hiçbir yatırım tesadüfi veya öngörüsüz planlanmadı. Hizmet, Keçiören'e ne katar, hangi yöndeki ihtiyaçlarını giderir ve Keçiörenli hangi hizmetle mutlu olur, ince ince hesapladık. Yaptığımız Yonca Yaşam Merkezi ile hem kuşaklar arası manevi bağları güçlendirmeyi hem de sosyal hayata aktif katılabilinecek alanlar inşa etmeyi planladık, projelendirdik ve Keçiören'e kazandırdık. Gençler, kadınlar ve yaşlılara özel bölümlerden oluşan merkezimizde, herkes spordan, eğitime, sosyal aktivitelerinden sağlığa kadar birçok alanda hizmet alabiliyor. Bir diğer tesisimiz; Mevlana Kültür ve Spor Merkezi ise, 20 yıllık bir ihtiyaca binaen inşa edildi. 2011’de temelini atıp 2013’te hizmete açtığımız tesiste, Keçiörenli vatandaşlarımızın keyif alacağı aktiviteler gerçekleştiriliyor. Keçiören'de ahde vefa hep vardı ve var olacak. Biz kültürel bağlarından kopmayan bir nesil hedefliyoruz. Büyük ustanın adıyla açtığımız Neşet Ertaş Sanat ve Gösteri Merkezi ile hem sanatsal etkinliklerde önde olmayı hem de gençlerimizi müzikle uğraşmaya teşvik etmeyi amaçladık. Yılda yaklaşık 100 programa ev sahipliği yapan, modern mimarisiyle de göz dolduran bir tesisi Keçiören'e kazandırdığımız için mutluyuz. Keçiören Belediyesi, pazar yeri kavramını yeniden tanımladı. Bugün Zümrüt Yaşam Alanları adıyla açtığımız Çaldıran, Bademlik, 19 Mayıs ve Kardeşler, sadece pazar yeri olarak kullanılmıyor; buralar 24 saat aktif, hareketli ve farklı ihtiyaçlara cevap veren bir nitelikte tasarlandı. Vatandaş hem pazarını yapabiliyor hem de eğitim, düğün organizasyonları, toplantı, kreş ve otopark gibi hizmetlerden faydalanıyor. İnsan odaklı hizmet anlayışımızın gereği olarak daha birçok hizmet planlıyor ve daha mutlu bir Keçiören için çalışıyoruz. Kuşkusuz ki, Keçören'in en önemli sorunlarından biri ulaşım... Geçtiğimiz günlerde Keçiören metrosu açıldı. Metro dışında ulaşım konusunda başka adımlar da atılacak mı? Keçiören yaklaşık bir milyonluk nüfusuyla büyük bir metropol ilçe... Dolayısıyla ilçenin araç yükü de fazla... Bu yükünün hafifletilmesi noktasında önemli adımlar atıldı. Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ile açılışını gerçekleştirmiş olduğumuz Yavuz Sultan Selim Bulvarı, Fatih Köprüsü’nün yükünü azaltarak Keçiören'in trafik sorununu çözme konusunda önemli bir adım oldu.

113


RÖPORTAJ

Neșet Ertaș Sanat ve Gösteri Merkezi

Șelaleler

Gümüșdere Ihalmur Vadisi Panorama

Ayrıca yapımını Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı’nın sürdürdüğü Keçiören Metrosu, Ocak ayında hizmete girdi. Tek yönde saatte 50 bin, günlük olarak ise yaklaşık 800 bin yolcuya hizmet verecek metro ile yolculuk süresi çok kısalacak. Atatürk Kültür Merkezi ile Keçiören arasında inşa edilen 9.2 kilometre uzunluğundaki yeni metro hattımızda 9 istasyon bulunuyor. Keçiören için önemli bir proje olan Gümüşdere Ihlamur Vadisi’nin tamamlanması konusunda ne aşamaya gelindi? Son durum nedir? Gümüşdere Ihlamur Vadisi projemizi biz vizyon projesi olarak addediyoruz. Çubuk Çayı’nın Kamil Ocak Mahallesi Fruko yanından başlayarak Kalaba Mahallesi girişindeki Atatürk Botanik Parkı’nın bitimine kadar olan toplamda 3 bin 100 metrelik alanı kapsayan projemiz, 5 etaptan oluşuyor. Dinlenme ve eğlence mekanlarının yanı sıra peyzaj alanları, spor ve oyun sahaları gibi birçok etkinliği yapma fırsatı sunacak Gümüşdere Ihlamur Vadisi projesi, Ankara'nın havasını değiştirecek. İçerisinde bisiklet parkuru, ıhlamur ağaçları bu ağaçların oluşturacağı hava koridorları gibi birçok özellik olacak. Önceleri balık tutulan, etrafında gezilen ve insanların huzur bulduğu bir yer olan Ankara Çayı, bugün insanların burnunu tuta tuta geçmek zorunda olduğu bir yerken proje sonrasında yeniden eski günlerine dönecek. Biz doğa ile insanı bu projede bir araya getirmeyi planlıyoruz, 7 bin 652 yeni bitki ile 1.011 ıhlamur ağacının dikileceği projemizle Keçiören ıhlamur kokacak. İnsanımız ıhlamur kokuları arasında çayını kahvesini yudumlayacak, gondol sefası yapacak. İskelelerden kafelere, seyir teraslarından yürüyüş yollarına kadar farklı

114

alanlara sahip olacak olan Gümüşdere Ihlamur Vadisi, yıllardır Ankaralı vatandaşlarımızın kokusundan muzdarip olduğu bu alanı zengin bir yapıyla kente kazandıracak. İnşallah 2017 yılında hizmete açacağız. Parklarıyla, bahçeleriyle ve şelaleleriyle ön plana çıkan bir Keçiören var... Keçiören'deki nüfusun fazla oluşunu bu sosyal alanların fazlalığına bağlayabilir miyiz? 1955'li yıllardan önce, Keçiören son derece temiz havası ve ünlü bağlarıyla adeta bir sayfiye (dinlenme) yeri gibiymiş. Orta halli ve zengin Ankaralılar temiz havasından dolayı Keçiören'e gelirlermiş. Evler bahçe içindeymiş ve insanlar meyvelerini ve sebzelerini yetiştirirmiş. Zaten Keçiören'in bağ evleri meşhurdur... Hala da o bağ evi örneklerini görmek mümkün, tarihi eser niteliğinde olan bağ evlerimizin restorasyon çalışmalarını sürdürüyoruz zaten... Bugün de Keçiören konutlaşmanın yoğun olduğu ve yatırım için konut satışlarında ilk sıralarda yer alan gözde bir ilçe... Giderek artan prestiji ile de insanların yerleşim tercihlerinde ilk sıralarda yer alıyor. Dolayısıyla artan nüfusla orantılı olarak yatırımların da hayata geçirilmesi zaruri bir hal alıyor. Biz göreve geldiğimizde, kişi başına düşen yeşil alan miktarı 2.2 metrekareydi ve şu an 5.93 metrekare... Önümüzdeki dönemde ise, 10 metrekareye çıkarmayı planlıyoruz. Park sayımız 440... Yeşil alan miktarımız 5.274.212 metrekare... Gerek görsel estetik gerek sosyalleşme ve nitelikli zaman geçirme gerekse şehirleşmenin insanı doğaya yaklaştıran şekilde sürmesi yönünde park ve yeşil alan çalışmalarımız ayrı bir önem teşkil ediyor. Ayrıca, Keçiören şelaleleriyle de görsel estetik açısından zengin bir ilçe, yazın ayrı kışın ayrı bir güzelliğe sahip şelalelerimiz birçok fotoğrafa da dekor oluyor. Röportaj: Dilara Aydoğdu



stimulus

İnsan Odaklı Çalışma Prensibi

Medikal Estetik Tıp sektöründe dünyadaki rekabet ortamını aşarak adını konusuna altın harflerle yazdıran ESTE WORLD Hastaneler Zinciri Kurucu Başkanı Mustafa Tuncer 2017 yılı içn önemli değerlendirmelerde bulundu. MUSTAFA TUNCER

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; ‘’Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmak tır’’… İş Dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Biz Esteworld Sağlık Grubu olarak, teknolojiyi takip eden ve bunu uzman hekim kadromuzla birleştiren bir grubuz. Bugün İstanbul’da dört şube, yurt dışında otuz temsilciliğe ulaşan başarımızın temelinde ülkemiz için çalışmaktan keyif almak ve yılmamak vardır. Yurt içi ve yurt dışı yatırımları ile aldığımız geri dönüşler, verdiğimiz emeğin karşılığını aldığımızı göstererek bizi motive ediyor. Çalışma prensibimiz ‘önce insan’dır. 2016 senesi tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir?

116

2016yılında ülkemizde yaşanan üzücü olayları, aziz milletimizin gayretiyle çabuk toparladık. Ülkesi için çalışmaktan yorulmayan ve devletine güvenen bir vatandaş olarak, bu yıl da önümüzdeki yıl da yatırımlarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Çünkü,ülkemizde yansıtılmaya çalışıldığı gibi bir kaos ortamı yoktur. Bunu sağlık sektöründe lider bir grubun başkanı olarak rahatça söyleyebilirim. Ekonomik, sosyal ve hukuksal anlamda güvenli, bir ortamdayız. 2017 yılında; yabancı medyada, Türkiye aleyhine oluşturulmaya çalışılan olumsuz algıyı düzeltmeye yönelik çalışmalarımız devam edecek. AR-GE çalışmaları firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz ? Araştırma – Geliştirme hem bir girişimci olarak hem de bir yönetici olarak fazlasıyla önem verdiğim bir alan. Sektör ve tüketici analizleri yapmak, misafirlerimizin ya da bizden hizmet almak isteyen hasta adaylarının beklentilerine eksiksiz cevap verebilmek için sürekli kendini geliştiren ve güncelleyen bir yapımız var.


stimulus

Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? İnsan odaklı çalışan sağlık sektöründe, risk alma yüzdeniz %0 olmalıdır. Verdiğimiz hizmette, önce insan ve hasta memnuniyeti, prensibini benimsemekteyiz. Hastalarımızın %100 memnuniyeti esastır.

DÜNYA FİRMASI OLMAK İÇİN BİRİNCİ KURAL; KENDİ ALANINIZDA DÜNYADAKİ EN İYİ FİRMALARI TANIMANIZ GEREKİYOR. 2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? 2017 yılında Etiler hastanemizi 10 bin metrekare ve 100 yatağa çıkarma hedefimiz var. Bu çalışmalarımız başlamıştır ve devam etmektedir. Avrupa'nın en büyük Plastik Cerrahi ve Obezite Hastanesi olarak inşallah 2017 yılında Etiler’deki hastanemizi açmış olacağız. Bu ülkemize hem daha çok yurt dışından hasta getirmemizi sağlayacak hem de ülkemizi yurt dışında gerek estetik cerrahisinde, gerek obozite- diyabetik cerrahide daha yoğun bir şekilde tanıtmamızı sağlayacak. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissetiğiniz konular var mı? Türkiye güvenilir, demokratik ve istikrarlı bir ülkedir. Bunu hem bir vatandaş olarak hem de ekonomik hayatın tam içinde olan bir yönetici olarak söylüyorum ve daha da önemlisi hissediyorum. Temennimiz; bu gerçeğin tüm dünya tarafından gerçek biçimde yansıtılmasıdır. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur; teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Yeni girişimcilere

neler tavsiye edersiniz? Yeni girişimcilere, bir kere her şeyden önce sevdikleri işi yapmalarını tavsiye ederim. Bir insan sevdiği işi yaptığı zaman, çok daha kolay başarılı olur ve yaptığı işten zevk alır. Ben bugüne kadar kendimi bir nebze de olsa başarılı olarak görüyorsam işimi severek yapmamdan kaynaklıdır. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Bir kere firmamızın yazılı kuralları, tabir-i caizse; anayasası vardır. Doktorun görevi bellidir, işletmenin görevi bellidir, yönetim kurulu başkanının görevi bellidir. Hemşiresinden bankocusuna, valesinden temizlik elemanına varıncaya kadar herkesin uymak zorunda olduğu prensip ve görevler vardır. Bu prensipler doğrultusunda 25 yıla yakın çevre, oluşmuş olan kültürümüzü özümseyen bu profesyonellerimiz başarılı bir şekilde yollarına devam etmektedirler. Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Bir kere dünya firması olmak için birinci kural; kendi alanınızda dünyadaki en iyi firmaları tanımanız gerekiyor. Benim şahsen en büyük şansım ve kendimde en çok beğendiğim özelliğim bu. Gerek Avrupa ülkelerinde gerek Amerika’da gerekse Güney Kore-Japonya gibi gelişmiş Uzak Doğu ülkelerinde bu alanda faaliyet gösteren bütün firmaları tanıdım bu 25 yıllık süreçte… Ben dedim ki; bu firmalardan daha iyi bu işi nasıl yaparım diye düşündüm. Şu anki başarımızın temelinde rakip analizini çok iyi yapıyor olmamız ve disiplinli olmamız yatıyor. “Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Ülkemiz yakın gelecekte çok çok daha iyi noktalarda olacak.2 016 yılında yaşadığımız üzücü olaylar oldu maalesef... Ama devlet büyüklerimizin ortaya koyduğu 2023 hedefine emin adımlarla ilerlemekteyiz. Ülke olarak dünyanın ilk on ekonomisinden birisi olacağımıza yüzde yüz inanıyorum. Bütün ekibimi, bütün takım arkadaşlarımı da bu inanç doğrultusunda yönetiyor, onlara bu 2023 vizyonunu sürekli aşılıyoruz. Röportaj: Selin Söğütlügil

117


RÖPORTAJ

Ankara Savunma Sanayisi'nin Merkezi Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, MAG Business sayısına özel açıklamalarda bulundu. Ankara sanayisinin gün geçtikçe geliştiğini ve özellikle savunma sanayi alanında önemli çalışmalara imza attığını kaydeden Özdebir “Ankara Savunma Sanayisi'nin merkezi olması, burada yetişen insanların diğer alanlara transfer edilmesi ve orada çalışmasıyla beraber ciddi anlamda bir teknolojik kabiliyet getirdi” dedi. NURETTİN ÖZDEBİR

A

nkara sanayisinin son yıllardaki gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara Sanayisi orta üstte ve yüksek teknolojide yoğunlaşan bir sanayi. Ülkemizde en çok katma değerli yürüyen bir şehir. İstanbul ise, kümülati e çok büyük bir pazar. Bir de başka illerden gelen ürünler de orada satılıyor. Nelerin, nasıl ihraç edildiğini dahi bilmiyoruz. Mesela, kendi ürettiğimiz makineyi Mozambik'te gördüm. Ankara'dan Mozambik'e öyle bir ihracat olmadı. İstanbul'dan birileri alıp göndermiş. İstanbul esnafı, pazarının belli olmaması için ihracatı kayıt altına almıyor. Ondan dolayı da Ankara'nın ihracatı daha düşük çıkıyor. Başkent, ihraç kapılarına ve limanlarına

118

yakın olmadığı için de Ankara'da o anlamda eksiklik oluyor. Ankara, onun dışında Savunma Sanayii’nin merkezi olması, burada yetişen insanların diğer alanlara transfer edilmesi ve orada çalışmasıyla beraber ciddi anlamda bir teknolojik kabiliyet getirdi. Ekonomistler tarafından Ankara ekonomisinin her geçen gün daha iyiye gittiği söyleniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ve daha da ileri gitmesi için neler yapılabilir? Ülkenin en iyi üniversiteleri burada. Altı tane teknopark var ve en başarılı teknokentler Ankara'da. İnsan kaynağı açısından bakıldığında tabii bu ciddi bir durum. 200 bin öğrenci ciddi bir rakam. Bu durum yetişmiş


RÖPORTAJ

insan açısından da büyük önem taşıyor. Bu yol üzerinden devam ederek çalışmalarımızı hızlandırmamız lazım. Uzay ve Havacılık Organize Sanayi Bölgesi'nin de Ankara'ya gelmesiyle burası, uzay ve havacılık sanayisine iş yapan ve ona yan sanayi olan firmaların yerleştirileceği ciddi bir çekim merkezi olacak. TAİ zaten başlı başına bir çekim merkezi. Türkiye'nin bu alanda yurt dışına açılan en önemli kapısı. TAİ sadece kendi yaptığı üretimlerle değil, yan sanayiye hem kendisi hem de başka üreticiler için yaptırdığı malzemelerle de ciddi bir potansiyele sahip. 1 milyar civarında ihracatı var ve bu durum gün geçtikçe de artacak. Şu anda da F35 projelerine başladılar ve bu projenin en sofistike olan yeri, uçağın orta bölümü. Yani motorların, kokpitin, dikey havalanan yerin olduğu bölüm Türkiye'de yapılıyor ve TAİ yapıyor. Önümüzdeki günlerde motorlar da inşallah Türkiye'de yapılacak. Bu anlamda bu projeler; Ankara sanayisine yön verecek ve Başkenti cazibe merkezi haline getirecek. Şehrimiz, bir ihtisas organize sanayi bölgesi olacak. Bu da hem Ankara'nın hem de Türkiye'nin ekonomisine büyük katkı demek. 2017 yılında Türkiye ekonomisini ve Ankara sanayisini kalkındıracak ne gibi projelere imza atılacak? Üretim hatta tasarım yapan, tasarladığını da üreten firmalarımız var. Şu an, uzaya gönderilmek üzere Türkiye'den sevk edilen Göktürk Uydusu'nun nihai testleri yapılıyor. Onun birçok parçası da Ankara'daki sanayi kuruluşları tarafından tasarlandı ve imar edildi. Bu anlamda Ankara'da ciddi bir potansiyel ver. Bu teknolojik kabiliyetlerimizi geliştirdikçe daha da artacak. Bunun yanında Ankara Sanayi Odası olarak üzerine odaklandığımız iki tane önemli konu var. Bir tanesi, nükleer teknolojide Türk firmalarının yani öncelikli olarak Ankara firmalarının söz sahibi olması. Sonra da Sanayi Bakanlığı ile yürüttüğümüz bir proje var. O proje de; Türkiye'deki firmaların kabiliyetlerini tespit edip onları nükleer teknoloji tedarik zinciri içerisine almak. Ankara sanayisine baktığımda, nükleer santrallere yan sanayi olabilecek firmalarımız var. Firmalar önce biraz korkuyor. Nükleer teknoloji falan deyince, uçuk kaçık şeyler zannediyorlar. Gördükleri zaman da; “A bunların hepsini biz yapabiliriz” diyorlar. Gerçekten de kabiliyetleri var. Tek eksiğimiz maalesef, malzeme teknolojisinde. Türk Sanayii’nin bana göre en zayıf halkalarından bir tanesi. Otomotivden, beyaz eşyaya kadar bütün alanlarda malzeme teknolojisi ile ilgili eksikliklerimizi tamamlamamız lazım. Hem üretim hem de AR-GE anlamında. Bunlar biraz pahalı işler olduğu için bizim firmalarımız o işlere girdiğinde çıkmıyor. Bu açıklarımızı kapatmamız lazım. Nükleer teknolojide malzeme çok özel bir alan. Radyasyon korozyonuna dayanıklı malzeme üretmek, işin püf noktası dediğimiz sırları. Bu konuda yol almamız lazım. Akreditasyonun, cevherden, madene nihai kullanım alanına kadar izlenebilirliği çok önemli. Bu konuda firmalarımızı cesaretlendiriyoruz. Onları yurt dışında bu işi yapan insanlarla karşılaştırıyoruz. Hatta iş bağlantısı yapan firmalarımız da var. Projelerimiz güzel gidiyor. Sanayi bakanlığı ile olan projemiz kabul edildi ama henüz başlamadı, hazırlık aşamasında. O başladığı zaman Türkiye genelinde bu işi yapacağız. Enerji Bakanlığı da bizimle birlikte hareket ediyor. Halkayı biraz genişletip, görev dağılımları yapıldıktan sonra, nükleer teknolojiye Türk Sanayii’nin aşina olması için çalışacağız. Nükleer santral denildiği zaman 4 tane 1000 mgv civarında santralin aklımıza gelmesi lazım. Her birimden, her bir santralden 5-6 milyar dolarlık iş yapabilme kabiliyetimiz var. Bu kabiliyete ulaşıp bu pazardan payımızı almamız gerek. Bizim her anlamda 6 milyar dolarlık iş yapabilme kabiliyetimiz mevcut. Bu tecrübeler ve birikimler oluştuktan sonra, kendi santralimizi yapmamız, dünya pazarında söz sahibi olmamız lazım. Rusya ile yaşanan olaylar Türk ekonomisini ve sanayicisini bir hayli etkilemişti... Şu an, ilişkilerimiz konusunda ne durumdayız? Kriz aşılabildi mi? Rusya ile ilişkilerimiz her geçen gün daha da iyi olacak. Uçak krizinden sonra, her iki ülke de birbirlerine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu ve birbirlerini nasıl tamamladıklarını anladılar. Bu anlamda, bu bölgede

var olabilmek için bizim çok bilinçli bir politika yürütmemiz lazım. ABD ile iyi olduğumuz kadar Rusya ve Almanya ile de iyi olmamız lazım. Ülkemizin çıkarları için bunları şekillendirebilmemiz lazım. Bu anlamda Ruslar da gayretliler. Özel iş alanlarında daha fazla teklifler ve girişimler söz konusu. İlişkilerimizin, önümüzdeki dönemlerde de daha iyi olacağını düşünüyoruz. Tabii çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Bir tara an, içimizde Türkiye'nin güvenlik algısını bozmak için terör saldırıları canlı tutulmak isteniyor. Gündem çok hızlı değişiyor. Bu durumlar bize bu coğrafyanın getirdikleri. Bu sıkıntı yalnız bizim sıkıntımız da değil. Biz sadece evimizde yaşadığımız sorunları biliyoruz. Tüm dünyada ciddi anlamda bir daralma ve sıkışma söz konusu. Hem siyaseten hem ekonomik hem de ticari anlamda bu durumun yankılarını görüyoruz. Şu an dünya düzeninin sürdürülebilirliği tartışılmaya başlandı. Dünya servetinin yüzde 50'si 66 ailenin elinde. Yüzde 30'u da 7 ailenin elinde. Ülkelerden çok daha büyük servetlere sahip olan aileler var. Kelime çok hoşuma gitmiyor ama bunlar dünyada bir sömürü düzeni kurmuşlar. Herkesi bütün toplumların emeğini emiyorlar. Bu düzenin sürdürülebilirliği mümkün değil. Özellikle iletişim sektörünün gelişmesi, IT teknolojisinin gelişmesi, dünyadaki birçok şeyin artık gizlenememesine neden oldu. Bütün dünyayı sen dinliyorsun ama biri kalkıp artık isyan ediyor. Bu anlamda bizim sabırlı ve dikkatli olmamız, milli birlik ve beraberliğimizi korumamız ve işimizi yapmamız lazım. Herkes kendi işine yoğunlaşmalı. Sanayici kendi işini yapmalı, turizmci kendi işini yapıp farklılaşmayı nasıl sağlayacağı noktası üzerine uğraşmalı... Direkt uçuşlar konusunda ne aşamadayız? Direkt uçuşlar konusunda maalesef yol alamadık ama olumlu gelişmeler var. Ürdün Hava Yolları sefer yapmaya başladı. Ukrayna Hava Yolları da ufak tefek sıkıntılar olsa da sefer yapmaya başladı. En son, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan Hava Yolları başladı. Ha ada yedi gün, dört Cidde, üç Medine olmak üzere seferlere başladılar. THY’nin 650 Dolara uçtuğu yere 250 dolara uçuyorlar. Ben kendi kendime değerlendirme yaptım. Ankara'dan gidip, İstanbul'da pasaport uçak kuyruğunda beklemektense; Suudi Arabistan Havayolları ile Cidde'ye gidip, oradan herhangi bir uçağa binip, o bölgedeki seyahatleri o şekilde planlamayı düşünüyorum. Bu sayede hem daha ekonomik uçmuş olacağım hem de Ankara'da kontrolden geçtikten sonra en son noktaya kadar gidebileceğiz. Bunlar aslında sevindirici gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda Ankara'nın ulaşılabilirliğinin ve erişiminin yapılacak planlamalar ile arttırılması lazım. Uçuşların yanı sıra, hızlı tren hatlarının olmasını ümitle bekliyoruz. Örneğin; Sivas istikameti gibi. Bunlar yapılırsa, Ankara'ya daha rahat, ucuz ve hızlı erişilecek. Buna bağlı olarak, uçuşlarla ilgili de talep artacak. Uluslararası taşımacılıkta da tabii İstanbul, coğrafi konumu itibariyle önemli bir hat. THY çok akıllıca bir şey yaptı. Kimsenin uçmadığı yerlere seferler koydu. Dolayısıyla siz o noktalara uçmak istiyorsanız, İstanbul'a inmek mecburiyetindesiniz. İstanbul'a inince de en çok sefer THY’de olduğu için yolculuk yapmak ve bu firma ile devam etmek zorundasınız. Bu, İstanbul'un cazibesini ve hava trafiğini çok arttırdı. Önümüzdeki dönemde 150 milyonluk bir havaalanı yapılıyor. Devasa ve dünyanın en büyük havaalanlarından birine sahip olacağız. Bunlardan ikincisi de mutlaka Ankara olacak. Dünya ekonomisinin doğuya doğru kaydığını biliyoruz. Biraz hızımız düşmüş olsa da Körfez Bölgesi'nde yüzde 20'ler civarında hava trafiğinde büyüme var. Uzak Doğu'da da yüzde 15'ler çerçevesinde büyüme var. Avrupa Bölgesi'ne baktığımızda bir durağanlık söz konusu. Büyüme yüzde 1’ler civarında. Bu durağanlık geçtiğinde, Türkiye de bu durumdan nasibini alacaktır.. Şu an, ekonomik anlamda büyüme oranımız nasıl? Ekonomide yaşanan durumlardan sanayici nasıl etkilendi? Ekonomide bir yavaşlama söz konusu. Bu sıkıntının en büyük kaynaklarından bir tanesi, firmaların finansman sıkıntıları. Bu anlamda, aslında herkesin elinde bir takım işler vardı geçen aya kadar. Bu ay, onlarda da para dönmediği için azalma var. Tahsilat ile ilgili vadeler çok uzadı buna bağlı olarak işletmelerin sermayesi arttı. Bu ihtiyaçlara bağlı

119


RÖPORTAJ

olarak, daha fazla kredi kullanmak gerekti. Firmaların öz kaynakları yetmediği için teminatları yetersiz gelmeye başladı. En son resmi gazetede bir yazı çıktı; kredi garanti fonuna yeni bir misyon yüklendi. Aşağı yukarı 20 milyar dolarlık bir kefalet hazine taahhüt etti. Bununla beraber, çok ciddi bir itibari para piyasalarda olacak. İhracat bacağı için de Eximbank, kredi garanti fonunun vermiş olduğu teminatı doğrudan doğruya kredi teminatı kabul ediyor, eskiden etmiyordu. İlla bir bankanın teminatı, o da iki defa teminat mektup masrafı vermek mecburiyetinde kalınıyordu. Bunun sadece yaratacağı likitlerin 6 milyar dolar civarında olacağı konuşuluyor ki; bunlar Türkiye ekonomisi için büyük rakamlar. Bir an evvel bunların işler hale sokulması ve çarkın dönmesi lazım. Bunlar yapıldığı takdirde rahatlama olacağını ümit ediyorum. Diğer tara an dünya ekonomisi ile entegre olmuş bir ekonomiyiz. Dünya ticareti çok uzun zamandır büyüyemiyor. Bunun sıkıntılarını bizler de yaşıyoruz. Türkiye algısındaki düzelme ile beraber, bizim dünya ticaretindeki payımızın artacağını temenni ediyorum. Tabii bunun için baskıların ve terör belasının ortadan kaldırılması lazım. Tabii diğer tara a, firmalarımızın da kendilerince yapmaları gereken şeyler var. Yürüttüğümüz projelerden bir tanesi olarak nükleeri söylemiştik. İkinci ise; Kalkınma Bakanlığı'nın 2017 yatırım programında da çıktı. Sanayi Bakanlığı ile beraber Verimlilik Genel Müdürlüğü'nün koordinasyonunda sanayicilerimize yalın üretim ve eğitim veren bir merkez kuruyoruz. Bu merkezi Alman firması ile beraber oluşturacağız. Sanayi Bakanlığı'nın da bu konuda öncülük yapması lazım. O öncülükten sonra sanayimizde verimliliği arttıracak ve israfı önleyecek eğitimleri vermeye çalışacağız. Yalnız Ankara'ya değil, Türkiye'deki bütün eğitim isteyen firmalara bu imkanı sağlayacağız. Oldukça pahalı bir eğitim. Bu durumun finansmanı ile de ilgili birtakım çalışmalar yapılıyor. Orada birtakım destekler gerekiyor. Tabii Kalkınma Bakanlıkları ve KOSGEB'in destekleri ile erişilebilirliğini artırmaya çalışıyoruz. Kalifiye eleman sıkıntısı bu şekilde azalacak diyebilir miyiz? Kalifiye eleman sıkıntısının altında yatan başka nedenler var; sosyal sorunlar var aslında. Bir kere erkekler için askerliği atlatabilmek, kısa dönem yapabilmek için hedef; 4 yıllık fakülte diplomasına sahip olabilmek. Bu durum, insanları ciddi anlamda mesleki eğitimden ziyade akademik eğitime yönelten bir konu. İnsanlarımızı boşu boşuna yoruyoruz ve çok ciddi bir israf var burada. Daha önce de söylemiştim; meslek yüksekokulumuz vardı, bu meslek yüksekokulundaki öğrencilerin yüzde 25'i bir lisans programını bitirdikten sonra ön lisans programına kaydoldu. Anne, babalar 4 yıllık eğitim masrafına katlandıktan, çocuk 4 yıl kaybettikten sonra yeniden bir okul dönemi başladı. Bunun yanı sıra devlet de bunun için kaynak harcadı. Ön yargılardan kurtulmak lazım. ASO olarak, bizim iki meslek lisesi programımız var. Bir tanesi; iyi bir akademik eğitim ile mühendis yetiştirmek. Bu sene mezunlarımızın hepsi alanları ile ilgili bir mühendislik fakültesine kaydolacak puanı aldılar. 91'i uygun alanlara yerleşti. İkinci programımız ise; doğrudan doğruya üretime hazırlamak için... Mesela benim orada bir önerim var ve ilk defa MAG Business aracılığı ile bu öneriyi paylaşmış oluyorum. Meslek lisesi öğrencileri, mezun oldukları alanda 2 veya 3 yıl çalıştıklarını ispat ederlerse, onlara askerlik ile ilgili bir kolaylık sağlansın. Mesela, daha kısa askerlik yapsınlar veya hiç yapmasınlar. Eli para gören bu gençlerin istihdam içinde kalması daha mümkün olacak. Şu anda 17- 25 arasındaki gençlerimizin yüzde 25'i ne okulda ne işte. Boş bir insan kötü alışkanlıklara kapılır. Bu durum hem kendileri hem de ülke ekonomisi için zararlı olur. Maalesef, şu anda gençlerimiz arasında işsiz sayısı bir hayli fazla. Kayıtlı işsiz sayısı 3 milyonu aşmış vaziyette. Artık, kalifiyeden vazgeçtik, eleman yok. Vasıfsız olması önemli değil, gelsinler iş öğretelim. Hatta başka şehirlerden gelenler varsa apartman tutalım, orada otursunlar. Ciddi bir sıkıntı... Bu insanlarımızı eğitim verip üretime katmamız lazım -fikri üretim de buna dahil-... Bizim okullarımızdan birini Almanya'daki okul ile kardeş okul yaptık. Öğrenci değişimi söz konusu oluyor. Kendileri ile sohbet etme şansım oldu. Sizin çocuklarınıza fen ve matematik alanında iyi bir mesleki eğitim yapılsın denmiş. Bizde ise; bu durum tam tersi. Meslek liselerine farklı göz ile bakılıyor. Röportaj: Dilara Aydoğdu

120


Ankara’ya Bakışınızı Değiştiriyoruz... 7 katında 7 farklı konsept ile şehrin tam merkezinde… Toplantılarınızın Başarısı için profesyonel bakış… Ankara’nın kalbinde yer alan Latanya Ankara; başkentin bürokrasi ve politika dünyasının merkezindedir.TBMM’ne, Bakanlıklara, bir çok yerli ve yabancı şirketlerin merkezlerine, resmi kurum ve kuruluşlara, AVM’lere, Tunalı Hilmi Caddesi’ne, Kızılay’a, kongre ve toplantı merkezine hemen ulaşılabilecek konumdadır.

Akay Caddesi Büklüm Sokak Çankaya Ankara T: 0 312 416 88 00 E: reservation@latanyaankara.com www.latanyaankara.com


RÖPORTAJ

Lezzeti Hedefleyenlerin Dünyası

NURETTİN SÖZEN

Anadolu ve Osmanlı mutfağının eşsiz lezzetleriyle birlikte dünya mutfağının öne çıkan özel tatlarına menüsünde yer veren Sinpaş Altınoran'da bulunan Home Kitchen'ın renkli yolculuğunu sahibi Nurettin Sözen ve oğlu Serhat Sözden'den dinliyoruz...

M

utfak serüveninizin nasıl doğduğunu ve geliştiğini dinleyebilir miyiz? Yıllardır kendi evimin mutfağında tabiri caizse amatörce de olsa bir mutfak şefi gibi yemek yapardım. Ailemin, bu lezzetleri herkesin tatması gerekir demesi ile kendi markamız olan Home Kitchen Restaurant'ı açmaya karar verdik. Lokasyon olarak Ankara'nın en büyük temalı projesi olan ''Sinpaş Altınoran''da Mayıs 2016 ayında hizmete açtık.

122

Ürün yelpazenizden ve verdiğiniz hizmetlerden bahsedebilir misiniz? Anadolu ve Osmanlı mutfağının eşsiz lezzetlerinin yanında, dünya mutfağının öne çıkmış spesiyal lezzetlerinden oluşan zengin bir menüye sahibiz. Misafirlerimizin kendi evlerindeki gibi rahat edebilecekleri bir ortamda, hafif bir müzik eşliğinde yemeklerini yemeleri için ekibimizle en iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz.


RÖPORTAJ

Mutfağınızın öne çıkan lezzetleri neler? Hepsi birbirinden lezzetli... Birkaç örnekle sınırlamam gerekirse; fırında dört buçuk saatte pişirilmiş keşkek yatağında kuzu incik, kuzu tandır, Adana yöremize ait yöresel analı kızlı yemeği, Kayseri mantısı ve Ege yöremizin çökertme kebabı, bunun dışında fıstıklı iç pilav eşliğinde kuzu kafes, tereyağında kuzu sırtı, poşe ıspanaklı risotto yatağında bonfile gibi birçok lezzet sayabilirim... Ekibinizi oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz? Şefiniz nereden geldi? Yüzde yüz misafir memnuniyetini ilke edinmiş ve mesleki başarısını iş disiplini ile pekiştirmiş çalışma arkadaşları ilk tercih sebebimizdir. Mutfak şefimiz, herkes tarafından bilinen beş yıldızlı bir otelden ekibimize katılmıştır. Gruplar ve toplantılar için özel siparişler alıyor musunuz? Özel etkinlikler düzenliyor musunuz? Gruplar ve toplantılar için alakart menü veya fiks menü gibi alternatifli çalışmalarımız oluyor. Grup yemeklerini restoranımızda yapıyoruz. Catering hizmeti için de çalışmalarımız devam etmekte olup en kısa zamanda Ankara'da özel şirketlere ve kamu kurumlarına hizmet vermek istiyoruz. Her ha a Cuma ve Cumartesi akşamları canlı performans gitar ve keman eşliğinde Türkçe repertuarla eski ve günümüz parçaları ile program yapıyoruz. Bir yemeğin kusursuz olması sizce nelere bağlı? Yemeğin kusursuz olması için öncelikle, kullanılan malzemenin kalitesi çok önemlidir. Şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki; mutfağımızda zeytinyağı ve tereyağı dışında hiçbir yağ kullanılmamaktadır. Mutfağımızda kullanılan et, tavuk ve diğer ürünler birebir tarafımdan alınmaktadır. Bunun yanı sıra, hünerli şeflerin elinden lezzetinin verilmesi ve yemeğin en iyi şekilde görsel olarak misafirlerimize sunulması bir o kadar önem taşımaktadır.

Fiyat-kalite performansınızı nasıl değerlendirirsiniz? Bir restoranda ürün kalitesi ne kadar artarsa maliyetler de o kadar artar. Biz ürün kalitesinden taviz vermeden maliyet hesaplıyoruz. Bunun sonucu olarak da, lezzet ve kaliteden ödün vermeden kar marjımızı makul seviyelerde tutarak fiyatlarımızı ayarlıyoruz.

GRUPLAR VE TOPLANTILAR İÇİN ALAKART MENÜ VEYA FİKS MENÜ GİBİ ALTERNATİFLİ ÇALIŞMALARIMIZ OLUYOR. Yeniliklerinizden ve yeni şubeler açmak ile ilgili düşüncelerinizden bahseder misiniz? Mayıs 2016 ayında Sinpaş Altınoran Çarşı'da hizmete açılan Home Kitchen Restaurant, çok yeni olmasına karşılık tercih edilen bir restoran oldu diyebilirim. Benim her zaman söylediğim bir söz vardır. ''Hayatta hep bir hedefin olmalı'' derim. Yine şirketimiz bünyesinde ''Meşhur Adıyaman Çiğ Köftecisi Ömer Aybak'' markası altında franchise olarak Sinpaş Altınoran Çarşı’da hizmet vermekteyiz. Sizin de söylediğiniz gibi konsepti ve çiğ köfte sunumları ile fark yaratarak sadece Ankara'da değil Türkiye'de tek diyebilirim. 2017 ve 2018 yıllarında yapacağımız yeni yatırımlarımız ile ilgili planlarımız var. Yoğun bir şekilde ekip olarak çalışmalarımız sürmektedir.

???????

SERHAT SÖZEN

123


RÖPORTAJ

İş Hayatına Rasyonel Yaklaşmak

Öncü Grup Medikal Sahibi Özgür Çağlayan Öncü medikal sektöründeki yolculuğunu anlatıyor...

ÖZGÜR ÇAĞLAYAN ÖNCÜ

Ö

ncü Grup Medikal’in Sahibi Özgür Çağlayan Öncü’yü biraz tanıyabilir miyiz? 1977 yılında Ankara’da doğdum ve tüm eğitim hayatım bu şehirde geçti. Eğitimimi tamamlayıp askerliği de bitirdikten sonra medikal sektöründe olmak üzere iş hayatına atıldım.

Sektöre başlangıç sürecinizi, iş tecrübelerinizi ve bu şirketin ortaya çıkış serüvenini dinleyebilir miyiz? 1994 yılından itibaren ailenin büyük oğlu olarak babamın işyerindeki sorumluluğunu ufak ufak paylaşmaya başladım. Aktif iş hayatına atılma sürecim ise, 2001 yılında askerliğimi yaptıktan sonra çok da ara verme fırsatı bulamadan, zamanında Ankara’nın en büyük alışveriş merkezi olarak da bilinen Modern Çarşı’da babamın yanında medikal sektörüne girmemle başladı. Modern

124

Çarşı’da, Ankara’nın yaşanmış en talihsiz olaylarından biri olarak da bilinen Modern Çarşı yangınında maddi-manevi büyük kayıplar yaşadık. Orada yaşanan bu yangın birçok işyerinin iflasıyla ve ciddi maddi kayıplarıylarıyla sonuçlandı. Biz de bu maddi-manevi kaybı yaşayanların başındaydık ve bu zamandan sonra şirketin tüm sorumluluğunu üzerime alarak sıfırdan başlayarak kendime yeni bir yol çizdim. Bu süreçte daha çok perakende satışla şirketi finanse ederken zamanla büyümek gerektiğini hedefledim. 2008 yılında bunun altyapısını tamamladığımı düşünerek şu anda çok farklı noktalara taşıdığım Öncü Grup Medikal şirketini kurdum. Bulunduğunuz noktaya gelene kadar ne tür zorluklarla karşılaştınız? Her sekörün olduğu gibi medikal sektörünün de zorlukları var. İş


RÖPORTAJ

hacmi ve finansal kazanç genel olarak şirketin çapı ve gücüyle doğru orantılıdır. Bu güce sahip olmak için, uzun yıllardır yüksek efor sarf ederek çalışıyorum. Başlarda daha küçük ihalelerle dönen çark, bu çalışmalarımın sonucunda emniyet genel müdürlüğünden, askeriyeden, üniversite ve özel hastanelerden tutun da yeni hastane kurulumlarına kadar uzandı.

İŞ HACMİ VE FİNANSAL KAZANÇ GENEL OLARAK ŞİRKETİN ÇAPI VE GÜCÜYLE DOĞRU ORANTILIDIR. Medikal sektörü dışında iş hayatının başka bir alanında yer alıyor musunuz? 2012 yılında küçük kardeşim Armağan Çağlar Öncü’nün eğitim hayatını bitirip şirkete katılmasıyla beraber inşaat sektöründe de yavaş yavaş yer almaya başladık. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın iç yapımında inşaat şirketim önemli rol oynadı. Bunun dışında şehir hastaneleri projelerinde inşaat ve medikal anlamda şirketlerim koopere çalışarak birçok hastanenin ortaya çıkmasında öncü olmuştur. Türkiye'de sektörünüzde hizmet veren firmalar günden güne hızla artıyor... Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Ben aktif sahada rekabetin faydalarına inananlardanım. Ancak, her sektörde olduğu gibi etik ve doğru çalışma sistemi olmalı. Her zaman büyük ve küçük firmalar olacaktır, bunlar dönem dönem birbirlerini destekler. Doğru iş etiğine sahip firmalar hedefledikleri noktaya ulaşırken olmayanlar ise, maalesef silinmeye mahkumdur. İş hayatına rasyonel yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Şu anda gerek perakende sektöründe gerekse devlet anlaşmaları ve hastane kurulumları ile yoğun bir şekilde çalışıyorum. Ama söz konusu olan hedef ise; tabii ki ticaretle ilgilenen çoğu insanın olduğu gibi, benim de hedefimde olan konu, kendi üretimimi yapıp satabilmek, pazarda bu anlamda önemli bir yer edinmek. Ancak medikal sektörünün bu konudaki zorluğu şu ki; çok fazla materyal var. Tıbbın birçok daldan oluştuğunu ve her dalın kullandığı tıbbi malzemenin sayısız ve farklı olduğunu düşünürsek, üretim yapmak için belirli dallara kanalize olmak gerekir.

AKTİF SAHADA REKABETİN FAYDALARINA İNANANLARDANIM. Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Tabii ki fiziksel olarak kondisyonumu yüksek tutmak için haftanın belirli günleri spor yaparak ve yüzerek stres atıyorum. Ancak insanın en iyi deşarj olma yönteminin ailesiyle birlikte olması olduğuna inanıyorum. Onun için tüm boş zamanlarımda benden hiçbir zaman desteğini esirgemeyen eşim ve kızım adayla vakit geçiriyorum.

125


EN-ÇEV ENERJİ ÇEVRE, inşaat konularında uzman kadrosu ile hizmet vermek amacıyla BOZAT A.Ş.’nin yan kurulusu olarak 2005 yılında Ankara da kurulmuştur. Enerji sektöründe yatırımcıya mühendislik ve mevzuat konularında müşavirlik hizmetlerimiz;teknik kabiliyetimiz, kalite sistemimiz, güvene dayanan hizmet kültürümüz ve yıllara dayanan deneyimimizle; ÇED Raporlarının hazırlanması, IFC Standartları ve Ekvator Prensipleri çerçevesinde Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme Raporları, fizibilite raporu, kati proje çalışmaları, zemin etüdü, emisyon ölçümleri, hava modellemesi, içme suyu, atik su ve endüstriyel atık su arıtımı tasarlanması ve projelendirilmesi, Su analizleri, gürültü ölçümü ve modellemesi, elektrik iletim hattı projeleri, harita, kamulaştırma hizmetlerini, sera gazı azaltım projeleri (karbon yönetimi) alanlarında uzman ekibi ile hizmet vermektedir. EN-ÇEV ENERJİ ÇEVRE, 16/12/2003 Tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete’de T.C Çevre ve Orman Bakanlığı tarafında yayımlanarak yürürlüğe giren, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği (ÇED)’nin 27. Maddesi uyarınca ÇED Raporu hazırlamaya yetkili olduğunu belirten “Yeterlilik Belgesi” verilmiştir. EN-ÇEV ENERJİ ÇEVRE, Yapmış olduğu proje ve yatırımlarla sistemli ve disiplinli bir çalışma anlayışıyla projelerini Türkiye ve Dünyadaki uluslar arası finans kurumları tarafından talep edilen kapsam ve kalitede yatırımcıya ulaştırmak amacıyla çalışmalarına devam etmektedir.


Hazırladığımız raporların ve çalışmaların en kaliteli, en ekonomik şekilde ve istenilen teslim süresinde hazırlayarak ve yaparak müşterilerimizin tam memnuniyetini sağlamak ve vazgeçilmez tercihi olmak için; Rapor ve çalışmalarımız kalitemizi ve sahibi olmaktan gurur duyduğumuz ve şartlarını yerine getirdiğimiz Kalite Yönetim Sistemimizin etkinliğini sürekli iyileştirir ve geliştiririz. Varlığımızın birinci nedeni olan müşterilerimizin ihtiyaç ve beklentilerini anlayarak ve bunları asarak müşteri memnuniyetini tam olarak sağlamak üzere “İlk Defasında – Her Defasında” ilkesi ile çalışırız. Sektörümüzle ilgili teknolojik gelişmeleri yakından takip eder, yenilikleri firmamızda uygulamaya geçirmek üzere gerekli tedbirleri alır ve uygularız. EN-ÇEV ENERJİ ÇEVRE Hizmet kalitesinin en önemli basamağı insan faktörüdür. Çalışanlarının yetenek ve bilgilerini artırmak, ekip ruhunu geliştirmek ve çalışanlarımızın memnuniyetini artırmak için sürekli eğitim ile kişisel gelişimi sağlar, bilgi ve sorumluluğun paylaşımı ile katılımcı yönetim anlayışını uygularız.


RÖPORTAJ

Ankara Kırsalı Ve Jeotermali İle Kalkınacak Ankara Büyükşehir Belediyesi Kırsal Hizmetler ve Jeotermal Kaynaklar Dairesi Başkanı Özgür Güven, kırsal alana gösterdikleri çalışmalara dair açıklamalarda bulundu. Jeotermal kaynak açısından da Ankara'nın zengin olduğunun altını çizen Güven, kaliteli hizmet vurgusu yaptı. ÖZGÜR GÜVEN

Ö

ncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz? Bilkent Üniversitesi'nde turizm okudum, daha sonra ABD Florida'da işletme ve pazarlama üzerine eğitim aldım. Türkiye'ye dönüp bir müddet Antalya bölgesinde turizm ile uğraştım. Özel sektörün bana göre olmadığına karar verdim ve Antalya Milletvekili Sn. Mevlüt Çavuşoğlu'nun danışmanı olarak TBMM'de göreve başladım. Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatları'nda uluslararası deneyim kazandım. Başbakanlık ve Tarım Bakanlığı'nda görev yaptım. Bu süreci, Ankara Büyükşehir Belediyesi izledi ve Belediye Başkanı Sn. Melih Gökçek'in danışmanı olarak çalışmaya başladım. Beş yıldır Büyükşehir Belediyesi'ndeyim. Danışman olarak çok farklı konularda Başkanımıza hizmet verdim ve bu görevim devam ediyor. İki senedir de Kırsal Hizmetler ve Jeotermal Kaynaklar Daire Başkanlığı görevini yürütüyorum. Aynı zamanda, Ankara Kent Konseyi Genel Sekreterliği görevini yürütüyorum.

128

Kendi mesleğinizden bağımsız bir alana yönelmişsiniz... Bu anlamda özel bir ilginiz var mıydı? Bu süreç nasıl işledi? 2014 Yerel Seçimleri ile birlikte, 6360 nolu yasa yürürlüğe girdi ve Büyükşehir Belediyesi sorumluluk alanı tüm il sınırı olarak genişledi. 2014 seçimlerinden yaklaşık bir yıl önce başkanımız bu ihtiyacı keşfeden ilk belediye başkanı oldu. Bana bu yönde çalışmam üzerine talimat verdi. Danışman olarak Ankara'nın ilçelerini gezmeye başladım. Daha önceki deneyimlerimde kalkınmaya yönelik projelerde yer almış ve bu durumdan büyük haz duymuştum. Sayın Çavuşoğlu'nun yanından ayrılırken de aslında amacım buydu. Yurt dışından ziyade, Türkiye'de bir şeyler yapılmalı diye müsade istedim. Melih Bey ile çalışmamda da sağ olsun, kendisi vesile oldu. Taşra ilçelerini gezdikçe, Büyükşehirin mevcut sorumluluk alanı ile büyük bir açık olduğunun farkına vardık. Arazinin yüzölçümünün geniş olması, işimizi zorlaştıracaktı. Ankara'nın bir ucundan -Şereflikoçhisar Çalören Köyü'nden- diğer ucuna -Nallıhan Yenice’ye- araçla 388 km olduğunu araç kullanarak öğrendim. Tam sınırdır bu köyler. 4 saatlik bir yoldan bahsediyoruz. Ankara-İstanbul arası mesafe bu kadar. Baktığımızda Ankara bu kadar geniş bir şehir. Ankara'nın 17 ilçesi esasında intansif olarak


RÖPORTAJ

kırsal. 25 ilçenin hepsininde kırsal köyleri var. Buna Çankaya, Yenimahalle, Altındağ, Mamak, Keçiören de dahil. Bu geziniz esnasında Ankara'da gözünüze çarpan durumlar neler oldu? Biz ilçeleri gezerken, her ilçenin kendine has değerleri olduğunu tespit ettik, gidip görenler bilir, bir çok ilçemizde o yöreye has ürünler var. Şu anki hedefimiz de o. Biz Ankara'nın her ilçesinde minimum bir tane olmak üzere, ticari değeri olacak ve bilinecek hale getireceğiz inşallah. Bala'nın bulguru, Güdül'ün leblebisi meşhur ama bileni azdır. Biz istiyoruz ki, bu durumu tüm Ankara ve Türkiye bilsin. Beypazarı'nı tüm Türkiye hatta dünya biliyor, Beypazarı bu konuda kendini geliştirdi. Ankara'nın diğer ilçelerinin Beypazarı'ndan eksiği yok, her ilçesinde değişik değerler var. Bunları bir bir Türkiye'ye kazandıracağız. Haymana'nın koyun yoğurdu, Nallıhan'ın iğne oyası, Kahraman Kazan ile Yenimahalle Yuva Köyü'nün kavunu var. Yuva Köyü maalesef şehirleşmenin içinde kaldı. Burada da şehirleşmeyi bazı bölgelerde sınırlamaya çalışıyor, tarım topraklarının korunmasını amaçlıyoruz. Çankaya'nın da tarımla uğraşan köyleri var. Doğası muhteşem yerler buralar, herkese tavsiye ederim, şimdi bu köylerde yetiştirilen ürünleri birer birer değerlendirip, şehir merkezinde satışa sunmak için uğraşlar veriyoruz. Bu yaza inşallah Ankaralı hemşehrilerimiz bir çok doğal ürünü bizim vasıtamızla bu satış yerlerinde bulacaklar. Ankara birçok tarım ürününde; Türkiye'yi beslemektedir ve insanımız bunu bilmiyor. Soğan, Havuç, Marul gibi bir çok üründe. Ankara Başkent olduğundan ötürü hiçbir zaman kırsal olarak adlandırılmadı ama Türkiye'nin birçok bölgesinden daha fazla kırsal. Ankara, Başkent olarak bu yönde biraz göz ardı edildi. Ankara'nın bazı köyleri, gezip gördüğümüz için söylüyorum, bizim doğuda kötü durumda sandığımız beldelerden bile daha zor durumda idi. Başkent olduğu için daha iyi olduğu algısı vardı. Sağolsun devletimiz bu eksiği gördü ve 6360 nolu yasa ile Büyükşehirlerin sorumluluk alanı genişledi. Yapacak çok iş var, çok çalışmamız lazım. Atıl durumda olan köyler var, nüfus kaybeden köyler var. Köyden kente göçü durdurup ters göçü teşvik

etmemiz lazım. Ankara'nın toplam nüfusunun yüzde 85'i metropolde, yüzde 15'i kırsalda yaşıyor. Tezatlığa bakın ki, yüz ölçümünde de tam tersi. Yüzde 90'a yakını kırsal olan bir Başkentimiz var. Araştırmalarımızın sonucunu Başkanımıza sunduk, Melih Gökçek Türkiye'de bu ihtiyacı ilk tespit eden ve böyle bir Daire Başkanlığının kurulmasını sağlayan Belediye Başkanıdır. Bu ihtiyacı kendisine gösterdiğimizden beri önümüzü açtı, projelerimize, kırsal ile ilgili konulara hiç hayır demedi. Bu süreç dahilinde ne gibi projelere önem verdiniz? Öncelikleriniz neler oldu? Önceliğimiz, Metropol'de yaşayan vatandaşımızla kırsalda yaşayan vatandaşımız arasında, metropol ve kırsal ilçeler arasında bir köprü olmak. Çankaya'da, Keçiören'de yaşayan bir Aile düşünün, ekonomik durumları yettiği ölçüde, doğru beslenmek istiyor, doğal ürüne ulaşmak istiyor. Aynı anda, Güdül'de, Polatlı'da başka bir aile üretim yapıyor, nohut ekmiş, tavuğu yumurta yapmış, arısı bal yapmış ve bunları satmak istiyor. Çayyolunda oturan aile, ha a sonunu AVM'de geçirmeden biraz doğaya karışsak diye düşünüyor ama yer bulamıyor. İşte bizim önceliğimiz bu; Biz hem metropol'de yaşayan vatandaşımıza Ankaralı üreticinin ürettiği doğal ürünü temin etmek için çalışacağız, hem de Çayyolunda'ki Ailemizi Ankara'nın kırsalına gitmesi için teşvik edeceğiz, kırsalda yaşayanın, yaşadığı yerde refahın sürdürmesini sağlayacağız. Kırsal ile Metropol Ankara'nın bağını kuvvetlendireceğiz, önceliğimiz bu. Bu doğrultuda ne tür projelere imza attınız? Ankara'nın tarımsal ürün çeşitliliğini artırmak için çalışıyoruz... Dinamik bir şekilde çi çimizi arz talep dengesini takip ederek alternatif ürünlere yöneltmeye çalışıyoruz. Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı bu konuda çok iyi çalışıyor, bu tespitleri çok iyi yapmış, bize sadece bunları doğru okumak ve ona göre projeler üretmek düşüyor. Bir yörede artık ekilmeyen bir tohum var mesela, o doğal tohumu köylerimizden temin edip, yine çi çimize veriyoruz. Veya Kinoa gibi damak tadımıza uygun ama ithal edilen bir tohumu da destekliyoruz. Tohumların yüzde 75'lik maaliyetini biz karşılıyoruz. Eğer sonuçlar başarılı olursa kendisi devam etsin. İklim

129


RÖPORTAJ

koşulları uygun gelmedi mi? En azından maliyetinin büyük kısmını biz karşılamış oluyoruz. Aynı desteği Hayvan yemi konusunda da veriyoruz. Çeşitli yem bitkilerini teşvik ederek Ankara'da daha çok ekilmelerini sağlıyoruz. Sadece tohum desteği değil, ürünlerini paketleyecek makineleri de alıyoruz, yem bitkilerini paketliyor, raf ömrünü uzatıyoruz ve sizin okurlarınızın daha kaliteli et ve süte ulaşmalarına katkı sağlıyoruz. Kavuzsuz arpa gibi değerli bir arpa çeşidini destekliyoruz, Arpa ekmeğini Halk Ekmek üretiyor ki bu çok değerli bir ekmek. Besin değeri çok yüksek olan bir ürün. Tüm Ankara'lılara şiddetle tavsiye ederim. Ankara'nın toprağı çok taşlı. Tarım Bakanlığımız bu konuda da destekler veriyor ancak çi çimiz taş toplama makinesine ulaşmada sıkıntı yaşıyor. Biz istedik ki, vatandaş toprağın taşını toplama ile uğraşmasın, Alo Taş Toplama servisini başlattık. Bu da Türkiye'de bir ilk. Belediyecilik Hizmetlerinde yepyeni bir başlık açmış olduk. Caddeleri de temizliyoruz, tarlada ki taşıda.

ANKARA MERKEZDEN SIKILAN VE KÖYDE YAŞAMAK İSTEYEN İNSANLARA 'HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM' DİYORUZ. Ankara'da hayvancılık anlamında ne gibi çalışmalara imza atacaksınız? Bu anlamda projeleriniz nelerdir? Ankara, küçükbaş hayvancılığın başkenti olmayı hak eden bir şehir. Büyükbaşta o kadar iddialı değiliz. Çünkü büyükbaşta çok rekabetçi şehirler var ama küçükbaşta bizimle kimse boy ölçüşemez. Ankara Keçisi malum. Dünya çapında ün salmış, Ama kendi memleketinde untulmaya yüz tutmuş. Önemli olan eksikleri tespit etmekti. Ankara Keçisi'nin en önemli ürünü ti iği, tekstilcileri dinledik, ti iğin kalitesinin düştüğünü öğrendik. Uzmanlarına danıştık, nedeninin kırkımın düzgün yapılamadığı olduğunu öğrendik, proje kendiliğinden doğdu. Makina ile kırkımı teşvik ettik, fakat bunun eğitiminin de verilmesi gerektiği anlaşıldı. Milli Eğitim Bakanlığı'na eğitim projesi için başvurduk, onaylarıyla Türkiye'de ilk defa koyun-keçi kırkım eğitimini Beypazarı'nda yaptık. Bakanlık sertifikalı kırkım eğitimi verdik. Başarı ile tamamlayanlara kırkım makinası hibe ettik. Kırkımcılığın aslında güzel bir meslek olduğu algısını oluşturmak için 1.nci Ulusal Kırkım Şampiyonası'nı düzenledik. Bu da yetmedi Dünya Keçicilik Kongresi'nin Türkiye'de yapılması için destek olduk, Ana sponsor olduk ve bu kongre Antalya'da yapıldı. 46 ülkeden insanlar geldi. Orada Ankara keçisini tanıttık ve ti iğin daha kaliteli olacağı vurgusunu yaptık. Bu kongre ile birlikte Yeni Zelandalı katılımcılardan teklif geldi. Sizin kırkımcılara bizim bölgeden iş teklif edebiliriz ve günlüğü 600 dolara kadar para kazanabilirler diye. Bu işe ilgi arttı. Şimdi kırkımcı olmak için daha fazla talep var. Çok şükür bunu başardık. Güdül ve Gölbaşı'nda açacağımız sınıflar şimdiden doldu, yenilerini projelendiriyoruz. Kırkım kaliteli yapılırsa, Ankara Keçisi'nin ti iği para eder, o zaman üretici Devlet'den destek beklemez, üretir ve kazanır. Ankara'lı hemşehrilerimiz, keçi etine uzaktı, önce Oğlak eti tanıtımı ile başladık, şimdi Keçi eti tanıtımına başlıyoruz. Keçi eti kokar, mideyi bozar diye yanlış bir algı var Ankara'da. Bu algıyı belli oranda kırdık, inşallah bu sene daha fazla tanıtım ile bu konuda da üreticimize para kazandırmayı hedefliyoruz. Koyun ve keçi üreticimize Damızlık Hayvan Desteği de veriyoruz. Böylece daha kaliteli hayvanlar yetiştiriyorlar, ürünlerinin verimi artıyor. Bu sene bir sürprizimiz daha var. Türkiye'nin ilk çobanlar için fuarı bizim himayemizde Ankara'da düzenleniyor. İkinci Kırkım Şampiyonası'da bu kapsamda 18-22 Mayıs tarihleri arasInda AKM'de olacak inşallah. Ankara Balı diye bir şey gerçekten var mı? Ankara'da kaliteli bala nasıl ulaşabiliriz? Evet var. Ankaralı hemşehrilerimiz, şehirleriyle gurur duymalı. Ankara Türkiye'nin bir çok yöresinden daha kaliteli bal üreten bir şehir. Ama biz hep başka şehirlerin balının peşine düşüyoruz. Bu konudaki yanlış algıyı da

kırmaya başladık. 2 senedir Arıcılık projemiz devam ediyor, hem yeni arıcı yetiştiriyor hemde mevcut arıcıları destekliyoruz. İddia ediyoruz, gerçek Ankara Balını tadan bir daha başka bal yemez. 10,000 arı kovan dağıtımı yapıyoruz. Türkiye'nin bu güne kadarki en büyük Arıcılık Projesi. Sırada kaliteli balı tüketiciye ulaştırmak var. Bu yaz bu konudaki somut projemiz hayata geçecek. Ankara'lı Ankara'da üretilmiş kalitesi labaratuvarımızda onaylanmış bala bizim kurduğumuz satış yerlerinde kavuşacak inşallah. Biraz da 'Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim' projesinden bahsedebilir misiniz? Nedir bu proje? Ankara'da merkezde yaşayıp; merkezden sıkılan ve köyde yaşamak isteyen insanlara 'Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim' diyoruz. Buyursunlar kapımız açık, birlikte proje geliştirelim. Akıllarında fikir varsa birlikte değerlendirelim. Bu fikirlere açığız. Başından sonuna vatandaşın yanında oluyoruz, takip ettiğimiz projelerimiz var, Ankara nüfus çeken bir şehir. İstanbul’un hemen arkasından geliyoruz. Ne kadar insanı Ankara kırsalına döndürürsek, o kadar metropoldeki yükü azatlmış oluruz. Herkes tüketirse olmaz, birilerinin üretmesi gerekiyor, ve bizim bu üretenleri desteklememiz gerekiyor. Bizim amacımız, ters göçü başlatabilmek. Ankara'nın boşalmaya yüz tutmuş köyleri var. Buralardaki göçü durdurmayı hedefliyoruz. İki senedir Ankaralı’ya doğal ürün sunmak için çalışıyoruz. 2017 yılında mezbalarımızda devreye girecek, vatandaşımız Ankara'da yetişmiş hayvanın etini tüketecek. Süt ürünlerinden, soğana, baldan nohuta, üzümden domatese Ankara'da doğal koşullarda yetişmiş ürünlere 2017 yılında bizim satış yerlerimizden temin edecekler inşallah. Köyden kente ters göç başlatacağınızı ifade ettiniz... Bu anlamda ne gibi çalışmalar mevcut? Özetleyecek olursak; küçükbaş hayvancılık, doğal tavukçuluk, mantar, balıkçılık, arıcılık, meyve ve sebze çeşitleri, manda yetiştiriciliği gibi çeşitli projeleri yönetiyoruz. Ama bunlarla sınırlı değil, sizin aracılığınızla tekrar söylüyoruz, fikri olan ve üretmeye gönül veren herkesi bekliyoruz. Kırsal Kalkınmanın sadece üretimle olmayacağı kanısındayım.. Diğer bir önemli konu olan turizmi canlandırmak için neler yapıyorsunuz? Haklısınız, Bizim turizmde bazı değerlerimiz olmazsa insanlar Ankara'ya gelmez. Bu konuda eksiklerimiz var. İstanbul, Antalya doğuştan şanslı. Bizim de tarihsel anlamda çok fazla değerimiz var ve bunu doğru tanıtmak çok önemli. Herşeyden öte, Ankara'nın eğitimli, dinamik ve çalışkan bir nüfusu var. Ankara'nın ciddi bir jeotermal altyapısı da mevcut, bu değerlendirmemiz gereken önemli bir değer... Bu anlamda turizmin gelişmesi için neler yapılmalı ve sizce Başkent hak ettiği yerde mi? Jeotermal konusunda belediyecilikte bir daire başkanlığının olması Türkiye’de ilk ve tektir. Melih Gökçek bu konuya çok önem veriyor, Jeotermal Alanda yatırım yapmayı düşünenlere burdan duyuralım. Başkanımız'ın sözüdür. Yatırım sizden altyapı masraflarınız Ankara Büyükşehirden. Ankara'nın turizmini geliştirmeye daha fazla öncelik vermeliyiz. AnkaPark 2017 yazında açılıyor, Turizme büyük bir ivme kazandıracak. Bunu ise Hayvanat Bahçesi izleyecek. Ankara'nın bir diğer değeri de jeotermal potansiyeli. Ankara'nın 14 ilçesinde termal su var. Jeotermal enerji den elektrik üretmek bugün için konumuz değil ancak, satılık ve spa turizminde, geriatri alanında büyük potansiyel var. Hem iç turizm hem de hızlı tren bağlantıları ile pazarımız çok genişledi. Diğer başlık ise Jeotermal Seracılık. Belediyemize ait kuyularımız var, arazi geliştirebiliriz. Okurlarınıza sesleniyoruz, Turizm veya Jeotermal Sera potansiyelimizi gelin birlikte değerlendirelim. Turizm'den sağlığa, tarımdan hayvancılığa, her türlü projenizde kapımız sonuna kadar açık. Ankara'ya yatırım yapacaklara, Ankara'nın kırsalında yaşamak isteyene, üretmek isteyene projesi olana destek olmak, fikir isteyene proje vermek için tüm ekibimle birlikte Ankara'nın hizmetinde oldumuzu belirtir. Bu imkanı sağladığınız için tüm MAG ekibine şükranlarımı sunarım. Röportaj: Dilara Aydoğdu

130



RÖPORTAJ

Tende Kaşmir Sıcaklığı Türkiye’deki yolculuğuna kısa bir süre öncesinde başlayan fakat hızlı ilerlemeler kaydeden, %100 kaşmir ürünleriyle giyim sektörüne damga vuran Gobi markası üzerine Mağaza Müdürü Özlem Altunakar ile sıcak bir sohbet gerçekleştiriyoruz... ÖZLEM ALTUNAKAR

Ö

ncelikle sizi tanımak isteriz? 15 sene tekstil sektöründe yöneticilik yaptım. Bu süreç çok zor ama keyifli bir yolculuk oldu. Şimdi de yoluma Gobi’de, ürünlerine çok güvendiğim bir markada devam etmek istedim.

Giyim sektörünü seçmenizin sebebi ne oldu? İlk önce corner mağazacılığında işe başladım, çok dinamik bir sektör. Bu sektördeyseniz eğer, gündemin hep içindesiniz demektir. Fark yaratmak için her gün, yeni ve doğrular koyarak ilerlemek durumundasınız. İnsan ilişkilerinizi geliştiren bir sektör. Moda sektörüne olan ilgim ve merakım bu sektörde var olmama sebep oldu. Hayatımda en çok “iyi ki” dediğim şey, bu sektörü seçmemdir. Ürünlerinizin öne çıkan özellikleri hakkında bilgi alabilir miyiz? En başta şunu söylemek isterim ki; tüm ürünleri hiçbir doku karışımı olmayan %100 kaşmir olan tek markayız. Bir de kullandığınız kaşmir, dünyanın en iyi kaşmiri olan Moğolistan kaşmiri ise müşterilerinize güvenle önerebileceğiz bir ürün satıyorsunuz demektir. Kaşmir, doku olarak direk tene giyilebilen tek üründür. Anti-alerjiktir, tedavi edici özelliği vardır, terletmez, kaşındırmaz. Kullanımına özen gösterildiği takdirde evladiyelik ürünlerdir. Müşterilerimize bu güzel ve özel dokuyu farklı modellerde sunuyoruz. Tabii ki basic ürünlerimiz her zaman koleksiyonumuzda ama trendlere göre ürünlerde koleksiyonumuzda geniş bir şekilde yer alıyor. Nerelerle çalışıyorsunuz? Gobi’nin Türkiye distribütörüyüz. Yola yeni çıktık, kısa sürede şubeler açıp diğer illerdeki müşterilere ulaşacağız. Şubeler açıp yeni yol haritaları belirleyip devam edeceğiz.

132

Türkiye'deki ve dünyadaki giyim sektörünü karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Türkiye, giyim sektöründe dünyaya kendini kabul ettirdi. Bizim insanımız bilinçli tüketici. Türk markaları artık, yurt dışında yer alıyor, dünyadaki diğer markalar Türkiye’de mağaza açıyor. Türkiye hazır giyimde dünyanın 6. büyük ihracatçısı. Artık Türkiye’de yabancı her markayı bulabiliyorsunuz. Bu sektörde çalışanlar Türkiye’de daha aktif, daha yenilikçi ve gelişime daha açık. Bu nedenle giyim sektöründe Türkiye, dünyada daha fazla öne çıkabilir. Ama en önemli fark, bizim insanımız giyimine daha fazla önem verip modayı daha çok takip ediyor. Birçok Avrupa ülkesinden çok daha şık bay ve bayanlar görebilirsiniz. İyi bir tasarımcı ve ardından büyük bir firma sahibi olmak isteyen bir kişinin sahip olması gereken karakteristik özellikleri ve aşması gereken kariyer basamakları nelerdir sizce? Fark yaratmayı bilmesi gerekiyor. Moda sektörü, gelişime ve değişikliğe açık bir sektör olduğu için kendini ve hedeflerini en iyi şekilde tanıtmalı. PR çalışmalarıyla markasını ve yaptığı işi en iyi şekilde tüketiciye duyurmalı... Sattığı ve tasarladığı ürüne güvenip kalitesini her zaman göstermeli, vazgeçemeyeceği prensibi ise, müşteri memnuniyeti olmalı... Önceliği her zaman tüketicisi olmalı... Kurumsal kimliğine önem verip, şubeleşip, modern mağazacılığı en iyi şekilde yapmalı... Son olarak yakın dönem projelerinizden ve gerçekleştirmek istediğiniz hedeflerinizden bahseder misiniz? Yakın dönemde yeni şubeler açarak markamızın Türkiye’de birçok noktaya ulaşmasını sağlamak istiyoruz. Bunun için deneyimli ve güçlü kadrolar kurduk. Bu sektörde müşteri memnuniyeti, ürün kalitesi ve mağaza konsepti ile farklı ve özel bir marka olduğumuzu en iyi şekilde anlatmak istiyoruz. Ve inanıyoruz ki; Türkiye Gobi’yi çok sevecek...


%100 cashmere Moda anlayışınızı değiştiriyoruz... ARMADA KAT: 1 No: 136 ANKARA

133


RÖPORTAJ

Gimat Projesi Dünyayı Doyurur

RECAİ KESİMAL

GİMAT Yönetim Kurulu Başkanı Recai Kesimal, Ankara'da hayata geçicek ve merkez üssü olacak olan Gimat Gross projesinin detaylarını anlattı.

Ö

ncelikle GİMAT'ın yapılanmasından bahsedelim isterseniz.... GİMAT nasıl ortaya çıktı? GİMAT dünyası sadece bulunduğu nokta ile yetinmeyen, başta Ankara olmak üzere ülkenin ekonomisine doğrudan katma değer yaratan bir yapılanmadır. GİMAT çok ortaklı yapı içinde değerlendirdiğimiz zaman, insanları bir araya getirip, çok ciddi bir peformans ortaya koymuş bir düzendir. Neresinden bakarsanız bakın, kollektif çalışma şuurunu ön plana getirmiş ve bu anlamda ciddi başarı elde etmiş, ufak paraları bir araya getirerek büyük sermaye yapısı

134

oluşturmuş örnek bir kurumdur GİMAT. Toptancılık aslında, bir milletin kendince oluşturduğu bir yapıdır. Bu gelişmiş toplumlarda böyle değildir hiçbir zaman. Şöyle bir baktığınızda Almanya'da, Fransa'da bu tarz bir yapılaşma göremezsiniz. Bunu biz geliştirdik. Atpazarı zamanına kadar uzanıyor bu toptancılık kültürü. Atpazarı demek, 1800'lü yılların başında kale ve civarı dediğimiz yerde kurulan, gıda ve aklınıza gelebilecek her türlü ürünün satıldığı bir alışveriş merkeziydi. Bu gelişti, Ulucanlar’a kadar indik, Ulucanlar da taştı GİMAT'a geldik. Burada GİMAT dünyasını oluşturduk. Gimat dünyası, ilk üreticiyle son tüketici arasındaki nihai yapılanmadır.


RÖPORTAJ

Ankara'da hayata geçicek olan Gimat Gross projesinden biraz bahseder misiniz? Proje nasıl doğdu? Ulucanlar ile beraber nasıl Atpazarı tarihe karıştıysa, GİMAT'ın kuruluşu ile Ulucanlar nasıl yok olduysa bir gün burası da yok olacaktı. Artık bir noktada, bir şey yapmak gerekti ve idealim olan bir işi geçtiğimiz yıl içinde hayata geçirdik. GİMAT'ın kamuoyunda yaratmış olduğu bu güven duygusu ve ismi çok ön plandaydı. Bunu yok etmek istemedik. Bu marka değerini yere düşürmeden, daha yukarı çıkarabilecek ve kollektif çalışma şuuruyla birlikte birleştireblecek bir projeyi bugünlerde hayata geçirme noktasındayız. Bu projenin adı; nihai tüketici ile buluşan GİMAT Gross. Bu yol için 4 gün gibi kısa bir süre içerisinde 180 milyon üzerinde para topladık. O kadar güzel bir talep gördük ki 4 günde kapatmak mecburiyetinde kaldık. İlk önce 1000 pay ile yola çıktık. 1000 payı durduramadık, 1250 pay oldu, sonra 1500 payda durdurduk. Daha sonra özel hatırını kıramayacağımız 17 kişiyi de dahil edip 1517 pay ile kapatmak zorunda kaldık. 4 gün gibi bir zaman diliminde biz bunu başardık. Bu belki dünyada bir rekordur. Çok ilginç bir not daha ekleyeceğim ki; bu sadece insanlarda yarattığımız bir güven duygusudur. Ankamall'da buna çok net bir örnektir. Total maliyete baktığımız zaman, yaklaşık 100 milyon civarındaki bir yapılanmada bugün 500-600 milyon dolarlar telaffuz ediliyor. 1100'e yakın ortak orada da söz konusu. Düzenli olarak gelirini alıyor. Geçen sene 59 bin TL gibi bir kar payı aldı bir kişi. Dolayısıyla şunu söylemeliyim ki; ortaklık kültürü bizde çok gelişmiştir. Ortaklık kültürünün neticesi olan ufak paraları bir araya getirip büyük paylar yapmak gibi bir durumumuz var. GİMAT'ın menşeinde doğruluk var. Biz doğru yöneticileri seçip doğru insanlar ile yol alıp o güveni boşa çıkarmayacak şekilde yapılması gereken doğru işleri yapmaya gayret ediyoruz. GİMAT Gross adı altında bir projeyi hayata geçirmek için bu ulusal bir projedir. Bu sadece bir GİMAT projesi değildir. Hatta Ankara projesi olarak da görmemek lazım.

söz konusu değil. Her şeyi kayıt altında olan bir yapılanmayı, düzenli vergisini ödeyecek olan, katma değer yaratacak olan bir yapılanmayı hayata geçirmiş olacağız. Nereden bakarsanız bakın bu proje milleti doğrudan ilgilendiren bir projedir. Biz bu projeyi anlattığımızda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'Sizin için neler yapabilirim? Artık toptancılık diye bir şey yok, bu tarzı değiştirin, bu iş bitiyor 'dedi. Oradan hareketle gelişen dünya düzeni içinde kalmamamız lazım. Bu projede perakende söz konusu evet ama, 2 ayaklı bir proje. Bir de toptanımız var. 7 bin 500 metrekare alanda doğrudan GİMAT'ı destekleyecek, ucuza mal alma kabiliyetini temin etmiş olacağız. İç Anadolu Bölgesi'ne dağıtım yapan ve hizmet veren yerlere de mal satacağız. Bu durum bir ölçüde GİMAT toptancılarını da destekleyecek yapılanmadır. Bunun yanı sıra Eskişehir, Çorum, Çankırı, Kastamonu, Batı Karadeniz'in büyük bir bölümü, Karadeniz hatta Güneydoğu Anadolu'ya mal gönderiyoruz. GİMAT Gross sayesinde şimdi de çok ciddi bir alım gücümüz olacak. İkili bir çalışma yapıp arkadan satış ve doğrudan satış yapacağız. Başta Ankara ekonomisine ve doğrudan Türkiye ekonomisine katkı sağlayacağız.

TÜRKİYE'NİN TEMEL SORUNLARINDAN BİR TANESİ İHRACAT, EN BÜYÜK SORUNLARINDAN BİR TANESİ DE İTHALATTIR.

Kulelerden bir tanesi devlet yurdu olarak hayata geçirilebilir. Kumaş fazla olunca kendiliğinden böyle bir durum ortaya çıktı. Burası merkez üssü olduğu için daha geniş bir alanda kuruldu. Fakat bundan sonra yapılacak olan yerler 5 bin metrekarenin altında olmayacak.

Uluslararası alanda faaliyet göstermeyi hedefliyor musunuz? Bu pazar payında daha fazla yer alabilmek için neler yapılabilir? Gıdada pazar payı yaklaşık yüzde 60 ile 70 arasında yabancıların elinde. Mesela, Carrefoursa basıyor düğmeye, bizim buradan yaptığımız alışveriş Paris'e düşüyor. Aynı şekilde Metro'da da durum öyle. Yapılan alışveriş Almanya'ya düşüyor. Bu noktadan baktığımızda ulusal bir projeye ihtiyaç olduğunu düşündük. Bu pazar payını biraz daha dengeleyecek bir çalışmaya imza atmak istedik. Serbest piyasa ve rekabet şartlarının olması gerekiyor, bunun asla karşısında değilim. Dünyaya açılmak ve dünya ile buluşmak mecburiyetindeyiz. Biz nasıl oralara gitmeyi hedefliyorsak, onların da buraya gelmesinden daha doğru bir şey olamaz. Her vatandaşın bu projemize milli bir proje olduğu için destek vermesi lazım. Başka bir noktadan bakıp kendimizi de sorgulamamız lazım. Tüketici bizi neden tercih etsin? Bizi tercih etmesinin onlarca nedeni var. Gıdada en iyiyi, en ucuza satacağız. Ortalama 1300 TL asgari ücret ile geçinen vatandaşımızın, cebine artı 200 TL koymayı amaçlıyoruz. 1000 TL lik alışveriş yapan vatandaşın gıdasından 200 TL tasarruf etmenin ne kadar önemli olduğunu özellikle hanım kardeşlerimiz iyi bilirler. Bu rakam çok önemli bir rakam. Bu noktadan hareketle de GİMAT'ın yanında yaklaşık 28 bin küsür metrekarelik bir arazi aldık. Burayı bu projenin merkez üssü olarak düşünüyoruz. Avrupa'nın en büyük Gross marketini yapıyoruz. Yaklaşık 9 bin metrekare.

GİMAT Gross projesi, Ankara ve Türkiye ekonomisine nasıl bir katkı sağlayacak? Bu anlamda öngörüleriniz nelerdir? Proje tamamlandığında ve tam anlamıyla hayata geçtiğinde ciddi bir istihdam yaratacak. Bu sayede, yaklaşık 5 bin kişiye iş imkanı sağlamış olacağız. Bugünlerde bu projeyi hayata geçirirken, bazı Belediye Başkanlarımız projeyi kendi ilçelerinde de görmek istedi. Bu bizim doğru yolda olduğumuzun kanıtı. Türkiye'nin temel sorunlarından bir tanesi ihracat, en büyük sorunlarından bir tanesi de ithalattır. Pazar payının yüzde 60-70'lerde olduğunu net bir şekilde söyledim. Bu noktadan baktığımızda ve bunları birleştirdiğimizde nereden bakarsanız bakın, bu projenin bir istihdam ayağı var, bir de ülke ekonomisine doğrudan katkısı var. Bu sayede, merdiven altı kayıt dışı diye bir durum artık

Gimat Gross projesi sadece Ankara ile mi sınırlı kalacak, çevre illerde ve yurt dışında da faaliyet göstermeyi düşünüyor musunuz? Gimat Gross projesini yaparken Ankara'da şu an bitme aşamasında olan projemizi merkez üssü olarak düşündük ve bu amaçla yola çıktık. Projemiz sadece bununla sınırlı kalmayacak. Ankara'da üç tane yapıyı daha hayata geçireceğiz. Stratejik ve insanların ulaşabileceği kolay noktalarda olacak. İstanbul'da ise, beş tane GİMAT Gross projesi yapmayı planlıyoruz. Adana, İzmir, Antalya, Bursa ve Karadeniz'e kadar yapılanmayı en kısa zamanda hayata geçirmek istiyoruz. Şu an SPK denetimine tabiyiz ve halka açık bir şirketiz, 2,5 yıl içinde de bütün iş ve işlemlerimizi İstanbul Borsası'nda gördürme mecburiyetimiz var. Daha sonra elde edeceğimiz paralarla ulusal yapılanmayı bir an önce hayata geçireceğiz.

GİMAT Gross projesi şu an ne aşamada? Çok ciddi bir aşamaya geldik. Bütün gayret ve çabalarımız Mayıs'ın sonunda açmak. Oldu da bir aksilik yaşandı, Ağustos'un sonunda okul ayının başladığı dönemde sahne alacağız. Böylelikle gelişen dünya düzeni içinde yerimizi alacağız. Bunun yanı sıra GİMAT Gross 2 etap olarak yükseliyor. Bizim kumaşımız 4 metrelik bir kumaş. Bir de pantolon çıkıyor bu kumaştan. 14 bin metrekare üzerine konumlandırdığımız bir yerimizin yanı sıra bir 14 bin metrekare daha yerimiz var. Burayı da 2. etap olarak ayırdık. O alana 2 kule dikmeyi hedefliyoruz. Bu tamamen arsanın büyüklüğü ile alakalı. O etaba da en kısa zamanda başlanacak. Yükselen o kulelerin, ne amaçla kullanılacağı doğrultusunda henüz bir karar vermedik; ofis olarak satabiliriz ya da otel, rezidans olarak da kullanılabilir.

135


RÖPORTAJ

Doğru iş ve işlemlerle güzel noktaları yakalamamak için bir sebep yok. Ben Berlin'de de iş yapan biriyim, aynı zamanda kuruyemiş ihracatı yapan bir firmanın da sahibiyim. Onlar Berlin'den kalkıp bu işi buralarda yaptılarsa biz de bunu Avrupa'ya götüreceğiz. Gimat artık Türkiye'yi değil dünyayı doyuracak. Doların yükselmesi ve ekonomik anlamda yaşanan sıkıntıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Son zamanlarda yaşananan durumlar sebebiyle, harcama isteği biraz erteleniyor. Ekonomide bu tip şeyler olmamalı. Ekonomi nedir? Serbest piyasa nedir? Alacaksınız vereceksiniz ki ekonomi canlanacak. Bir ayak kopuk olursa maalesef canlılık beklemek de doğru olmaz. Talep olmadan üretim de olmaz. Talep neden yok, harcama isteği olmadığı için. İnşaatta da imalatta da bu böyledir. Siteler üzerinden gidelim. Siz alışveriş yapmadığınızda orada çalışan elemanın durumu ne olacak? Bir ayak gidince otomatik olarak düzen bozuluyor. Türkiye’nin ekonomisi öyle ufak tefek şeylerle yıkılacak bir ekonomi değil. Tabii ki bunu söylerken de ufak tefek önlemler alınması gerekiyor. Ekonomik önlemler ile piyasaları rahatlatacak önelemler mutlaka alınmalı ve güven ortamı oluşturulmalı. Dünyadan gelen bu krizin nasıl önleneceği ve tedbir alınacağı düşünülmeli. Sadece vatandaşın önlemi ile olacak bir durum değil. O yüzden her ayak sağlam olmalıdır. Neresinden bakarsanız bakın, bütün ilgili depatmanlarının birlik beraberlik içinde olması lazım. Kısmi de olsa güçlü ekonomimiz var ve biz bu ekonomimiz sayesinde ayakta durabiliyoruz. Dolardaki belirsizlikle son zamanlardaki ekonomideki olumsuz hareketlilik dünya ile bağlantılı aslında. Sadece Türkiye'de alınan kararların neticesi olarak görmemek lazım. Dünyada yaşananan ve hala devam eden bu global krizin, bizim gibi yeni gelişmekte olan ülkelere yansıması olarak da değerlendirmek lazım. Hükümetler her zaman bir şeyleri yapabilmek adına harcarlar. Bazen gelir gider dengesinde ufak tefek sapmalar olur. Bu sapmaların neticesi de bugün yaşadığımız kısmi ekonomik durgunluk. Biraz da dolardaki anormal derecedeki artışların ileriyi görememesi ile alakalı.

BU SADECE BİR GİMAT PROJESİ DEĞİLDİR. HATTA ANKARA PROJESİ OLARAK DA GÖRMEMEK LAZIM. İSTANBUL'DA BEŞ TANE GİMAT GROSS PROJESİ YAPMAYI PLANLIYORUZ. Ekonomide yaşanan bu durumlar gıda sektörünü nasıl etkiledi? İnsanların olmazsa olmazı dediğimiz gıda, son zamanlarda erteleme ile ilerliyor. Durumu biraz daha açacak olursak, çok fazla çeşitlilik olduğu için bu alanda harcama isteği erteleniyor. Bu belirsizlik, buraya da olumsuz bir şekilde yansıyor. Vatandaş cephesinden baktığımızda 'Size ne oluyor? Gıda da ne olabilir ki?’ diyorlar. Ben kuruyemiş sektöründe faaliyet gösteriyorum. Kendi üzerimizden anlatıyım: Bir vatandaş cebinde para yoksa kuruyemişi neden yesin? İlk önce beyaz peynirini ekmeğini almak zorunda. Çayını ve şekerini almak durumunda. Daraltılmış gıda türüne gidiyor vatandaş. Çeşitliliği azalıyor. Kahvaltıda beyaz peynir, zeytin şart. Ekmek ve çaysız da olmaz.Bunlar tamam. Diğer çeşitlere geldiğinizde ciddi bir erteleme olduğunu görebiliyoruz. Bir de piyasayı doğrudan, net bir şekilde ortaya koyabilen sektördür gıda. Yani, insanların ekonomik durumunu gıdadaki hareketlilik ile ölçebilirsin. İki şeyi ben her zaman belirleyici olarak ele alırım. Bir gıda sektörü, bir de eğlence sektörü. Buralarda olumlu işaretler görürseniz ekonominin olumlu ilerlediğini görmeniz mümkün olacaktır. Dolayısıyla, bugünlerde bunu söylemek mümkün değil. Daralma olduğunu söylemek mümkün. Röportaj: Dilara Aydoğdu

136


DÜNYANIN EN İYİ İŞİNİ YAPIYORSUNUZ AMA BUNU KİM BİLİYOR?

ARTIK HERKES BİLECEK.

MEDIA • EVENTS • COMMUNICATIONS bilgi@magpr.com.tr - www.magpr.com.tr


RÖPORTAJ

Sözüm İmzamdır

SAVAȘ ÇOLAKOĞLU

30 yıldan uzun zamandır turizm sektöründe önemli pozisyonlarda görev alan ve şu anda da Limak Ambassadore Otel’in Genel Müdürü olan Savaş Çolakoğlu turizm sektörünü değerlendiriyor...

S

izi kısaca tanıdıktan sonra iş yaşamınızdaki tecrübelerinizi dinleyebilir miyiz? Dedemin Rusya dönüşü, 1942 yılında Samanpazarı'nda açtığı pastane ile ailemiz Ankara'da yaşamaya başlamış. Ben de, 1966 yılı Aralık ayında Çamlıhemşin'de doğduktan sonra çocukluğumu ve eğitim hayatımı Ankara'da yaşadım. 1985 yılında, Hacettepe Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Yüksekokulu’nda okurken staj yapmak için girdiğim otelcilik sektörüne 31 yıldır aralıksız olarak devam ediyorum. Bulvar Palas Oteli’nde Resepsiyon Memuru olarak başladığım iş hayatımda, sırasıyla; Dedeman Otel'de Resepsiyon Şefi, Büyük Sürmeli Oteli’nde Ön Büro Müdürü, Houstan Otel'de Genel Müdür ve Gordion Otel'de Genel Müdür olarak görev yaptıktan sonra ve Limak Ambassadore Otel'in Genel Müdürü olarak sürdürmekteyim. İş yaşamımda elde ettiğim mesleki bilgi ve tecrübelerimi, Hacettepe ve Atılım Üniversitesi öğrencileri ile yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak 8 yıl boyunca paylaştım.

138

Limak Otel ile yollarınız ne zaman ve nasıl kesişti? Limak Turizm Grubu ile yollarımız 2005 yılında bir dost ortamında kesişti. Antalya'da bulunan Turizm Koordinatörümüz ile bir akşam yemeği yedikten sonra, ertesi gün Ankara'ya dönüp Sezai Bacaksız ile el sıkışıp yirmi gün sonra işe başladım. Türkiye'de turizm sektörünün hak ettiği ilgiyi gördüğüne inanıyor musunuz? Başka ülkelerle kıyasladığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Türkiye turizmi bugünkü durumuna ve hacmine özel sektörün çabaları ile gelmiştir. Kamunun desteği daha aktif ve hissedilir olsa, ulaştığımız rakamların daha fazlasını elde edeceğimize şüphe olmazdı. Ülkemizin rakipleri ile mücadele edebilmesi için, devletin daha fazla destek olması ve rekabet gücümüzü artırması gerektiğine inanıyorum. 85 milyar $ yatırım stoku olan, 54 sektörü direkt etkileyen, istihdama büyük katkı sunan bu sektörün elde ettiği kazanımları kaybedecek lüksü yoktur.


RÖPORTAJ

Ülkemizde en fazla kadın istihdamı sağlayan üçüncü sektör olan turizm sektörü, aynı zamanda da genç istihdamın en yüksek olduğu, en dinamik sektördür.

İş hayatında para ve güç dışında başarı parametreleri nelerdir sizce? İş hayatında; dürüstlük, sözüne güvenilir olmak en önemli parametredir. Benim, ''sözüm imzamdır.''

Sektörün içinde Limak Otel'in nasıl bir konumda olduğunu düşünüyorsunuz? Konuklarınızın ilgisinden memnun musunuz? Ankara'da konaklama sektöründe hizmet veren oteller arasında hep ilk on içinde yer aldık. Gerek doluluk oranlarında gerekse toplantı ve banket organizasyonlarında, tercih edilen oteller arasında hep önlerde yer aldık. 2006 yılında misafirlerimizi ağırlamaya ''Dünyamızın Yıldızlarına'' sloganı ile başladık ve bu bizim hizmet mottomuz oldu. Tüm arkadaşlarımla beraber ilk günden itibaren, bütün konuklarımıza kendilerini özel hissedecekleri bir yer olduğumuzu kanıtlayarak yolumuza devam ettik.

Toplum içinde kişiliğiniz ve karakteriniz ile bulunursanız paranızı kaybetseniz bile dostlarınızı kaybetmezsiniz. Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Gün sonunda sosyal bir aktiviteye katılamayacaksam en iyi dinlenme yeri evimdir. Akşam oğlum ile günü değerlendirip sohbet etmek beni en fazla mutlu eden eylemdir. Oğlum ile sinemaya gitmek ve alışveriş yapmak en keyif aldığımız şeydir. Eşim ve oğlum ile farklı lezzetler tatmak için değişik mutfakları denemek de bizi çok mutlu eder.

Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Dünya Turizm Örgütü-World Travel Organisation, 2030 yılında dünyada seyahat edecek kişi sayısının 1.8 milyar olmasını öngörmektedir. Önümüzdeki yıllarda kitle turizmi azalarak bireysel seyahatler artış gösterecektir. Kültür, inanç, sağlık, medikal, gastronomi gibi alternatif turizm türleri ön plana çıkacaktır. Seyahat süreleri azalacak ama sıklığı artacaktır. Şehrimize gelen misafirlerimize bir gün daha fazla vakit geçirebilecekleri alternatifleri yarattığımız zaman Avrupa'daki diğer başkentler gibi Ankara da hak ettiği iş potansiyelini yakalayacaktır. Ülkemiz turizm sektörü olarak 2023 hedefimiz olan 50 Milyon turist, 50 Milyar $ gelir dinamik bir sektör olan bizler için ulaşılacak bir hede ir. Limak International Hotels & Resorts olarak hizmet verdiğimiz 7 otelimiz ile bu tablo içinde aktif ve artan bir potansiyel ile yer alacağız. İş yaşamında “vizyon” ve “amaç” belirlemek neden önemli? Profesyonel iş hayatında ister çalışan ister işveren olun, mutlaka bir hedef üzerine çalışmalısınız. Kendimiz ve yaptığımız iş için belirlemiş olduğumuz hedeflerimize ulaşabilmek için mutlaka bir vizyonumuz olmalıdır. Kariyerimiz için belirlemiş olduğumuz çalışma ve prensiplerimizde vizyonumuzu belirlemiş olmak bize hız ve başarı getirecektir. İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol izlemeliler? Tavsiyeleriniz neler? İş hayatına yeni başlayanlar için en önemli konu; yaptıkları işi sevmeleri... Bildikleri ve sevdikleri işi yapmaları onları hem başarılı hem de mutlu kılacaktır. İyi yönetici olabilmek için, yönettiğiniz insanların ne iş yaptığını bilmeniz gerekir. Bu sizi güçlü ve başarılı bir yönetici yapacaktır. Sabırlı olmak, sorgulayan olmak ve en önemlisi de çalışkan olmak başarı reçetenizde olması gereken malzemelerdir. İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? Yapmış olduğum iş ile ilgili sivil toplum örgütlerinde hep yer aldım. Ankara Skal Kulübü’nde 2008-2011 yıllarında başkanlık yaptım. 2011 yılından bugüne kadar da Uluslararası Skal Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapıyorum. Ayrıca 2011 yılından bugüne kadar Türkiye Otelciler Federasyonu Genel Sekreterliği görevini yürüttüm. Beş yıla yakın bir süredir T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü Değerlendirme Kurulu’nda Sektör Temsilcisi olarak Türkiye'deki tüm otelleri temsil ediyorum. Zaman yönetimini iyi organize ederseniz, iş hayatınızı etkilemeden sosyal hayatınıza da zaman ayırabilirsiniz. Sivil toplum örgütleri ile projeler üretip birilerine dokunabilecek faaliyetlerde bulunmak en keyif aldığım işlerdir.

139


RÖPORTAJ

Mesleğim Çocukluk İdealim

SENEM YILMAZEL

Yılmazel Hukuk Bürosu’nun Kurucusu başarılı Avukat Senem Yılmazel ile 13 yaşında seçmeye karar verdiği mesleği hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştiriyoruz...

Ö

ncelikle sizi tanımak isteriz? Avukatlık mesleğini seçmenizin sebebi ne oldu? 1980 yılında Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise, üniversite ve yüksek lisans öğrenimlerimi Ankara'da tamamladım. 2002 yılında hukuk fakültesinden derece ile mezun oldum. Aynı yıl Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım. Ticaret Hukuku Anabilim Dalı’nda lisansüstü eğitim aldım. Bir süre özel bir şirkette hukuk müşavirliği yaptıktan sonra serbest avukatlığa başladım. 14 yıldır avukatlık yapıyorum. Yılmazel Hukuk Bürosu'nun sahibiyim. Avukatlık mesleğini seçmeye 13 yaşında karar verdim. Ama daha

140

öncesinde de haklıyken boyun eğilmemesi gerektiği kanaatindeydim. Yaşım küçük olduğu için tam anlamlandıramıyordum. Belki de doğuştan avukat olmaya karar vermişimdir. Ben ihtilal zamanında doğdum. Masum birçok insanın hapiste yattığını; yapılan haksızlıkları çok küçük yaşlarda gözlemledim. Diğer tara an ataerkil bir toplumda büyüdüğüm için kadın olarak bir birey olmanın çok zorluğunu yaşadım. Engelli yollardan geçtim ve geçmeye devam ediyorum. Akrabalarım arasında ilk avukat olan benim. Gerekli şeyler yapılmazsa haklıyken haksız duruma düşüldüğünü, hukukun haklıyı değil tedbirliyi koruduğunu gözlemlediğim; başta kendi haklarım olmak üzere bana güvenenlerin haklarını korumak için avukatlık mesleğini seçtim.


RÖPORTAJ

Müvekkil sadakatini nasıl oluşturuyorsunuz? “Güven kaybedeceğime para kaybetmeyi seçerim” anlayışıyla çalışıyorum. Müvekkilime doğruyu anlatırım. Lehine ve aleyhine olan tüm hususları belirtir; çalışıp; çalışmama kararını ona bırakırım. Avukatların sır saklama yükümlülükleri vardır. Benim için ketumluk çok önemlidir. Ölene kadar saklayacağım sırlar taşıyorum. Yargılamak değil; savunmak benim görevim. Bu nedenle bir kişiyi savunmak; haklarını korumak için önemli adımlar atabilirim. Davaya nasıl hazırlanmak gerekiyor? Bir davayı kazanmak için nelere dikkat etmek gerekiyor? Bir davada ilk yapılması gerekenin: güncel düzenlemeleri incelemek olduğu kanaatindeyim. Çünkü, her gün yeni bir kanun yayımlanıyor. Dolayısıyla düzenlemeleri her zaman takip etmek; lehe ve aleyhe olan kanun maddeleri ile yüksek mahkeme kararlarını tespit etmek zorundayız. Diğer tara an dosyadaki her belgeyi tek tek okumak; her delili tek tek incelemek; aralarından müvekkilimizin lehine olan delilleri tespit etmek gerekir. Kalanı meslek sırrı... Türkiye'deki ve dünyadaki hukuk sistemini karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Dünyada hukuk sistemleri, Kıta Avrupası Sistemi ve Anglo-Amerikan Huku Sistemi olmak üzere ikiye ayrılır. Kıta Avrupası Hukuk Sistemi, Avrupa'nın genelinde hakim olan hukuk sistemidir. Türkiye de bu sistem içinde yer alır. Bu sistemde yürürlükteki kanuni düzenlemeler çok önemlidir. Hakimin hukuk yaratması yani, verdiği kararlarla hukuk sistemini biçimlendirmesi sınırlıdır. Hakim, kanuna göre karar verir. Anglo-Amerikan Hukuk Sistemi (Common Law) ise; İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve Hindistan gibi ülkelerde görülmektedir. Bu sistemde ise "hakim, hukuku yaratır." Başka bir anlatımla; yürürlükteki kanuni düzenlemelerden çok, mahkemelerinin verdiği kararlar, hukuk sisteminin temelini yani özünü oluşturur. Bu nedenle bu sisteme "Case-Law" adı da verilir. Hakim, yerleşmiş mahkeme kararlarına, örf ve adete göre karar verir.

var. Evrensel hukuk prensiplerine uyarak; modern kanunlardan örnek alıp; toplumumuza uygun kanunlar yaratmamız gerekli. Bu yapılmaya çalışılıyor ama gelişmekte olan bir ülke olduğumuz için çok önemli sorunlar yaşıyoruz. Bunları belirtirken mükemmel bir hukuk sistemi var diyemem. Çünkü dünyanın en adil ülkesi dahi olsa haksız kararlar verilebilir. Bu nedenle avukatlar, yargının çok önemli bir bacağıdır.

HAKLIYKEN HAKSIZ DURUMA DÜŞMEYİN İyi bir avukat olmak isteyen bir kişinin sahip olması gereken karakteristik özellikler ve aşması gereken kariyer basamakları nelerdir sizce? Bence bir insan isterse, severse, gereğini yaparsa istediği her şeyi çok iyi yapabilir. Dolayısıyla, iyi avukat olmak isteyen, gereğini yapan ve mesleğini seven bir kişi iyi bir avukat olabilir. Son olarak, kariyerinizde ulaşmak istediğiniz noktadan ve gerçekleştirmek istediğiniz hedeflerinizden bahseder misiniz? Ben çok zorluk yaşadım. Bir masa ve bir kasa işe başladım. Şu an şükrediyorum. Çünkü, hayatımdaki birçok şeyi mesleğim ile kazandığım para ve güç ile yaptım. Hedefim; büromu daha da büyütüp hukukun hemen her alanında uzman hukukçular yetiştirmek. Benim işim çok stresli bir iş ve huzurla çalışmak çok zor. Zor ama hedefim; ömrüm yettiği sürece huzurla bu mesleği yapmak; başardığım işler ile mutlu olmak ve insanları mutlu etmek…

EVRENSEL HUKUK PRENSİPLERİNE UYARAK; MODERN KANUNLARDAN ÖRNEK ALIP; TOPLUMUMUZA UYGUN KANUNLAR YARATMAMIZ GEREKLİ. Her iki sistemin de artı ve eksileri söz konusudur. Ben Türk toplumunun yapısına, Kıta Avrupası Hukuk sisteminin (şu an uygulanan sistem) daha uygun olduğu kanaatindeyim. Ama burada en önemli sorunumuz; toplumumuzun yapısına göre kanun yapılamamasıdır. Kanunlar, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanır; zamana ve ihtiyaca göre değişirtirilir. Birçok kanun, Avrupa’daki kanunlardan alınıp üzerinde ufak değişiklikler yapılarak oluşturulmaktadır. Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu İsviçre'den, Ceza Kanunu İtalya' dan alınarak yürürlüğü girmiştir. İcra ve İflas Kanunu'nun da büyük bir kısmı İsviçre'den alınmıştır. Usul ile ilgili kanunlar Almanya'dan alınmıştır. Ticaret Kanunu ise, muhtelif ülkelerin mevzuatından geniş ölçüde iktibas edilerek hazırlanmıştır. İdare Hukuku’nda Fransa örnek alınarak; çeşitli kanunlar az çok değişikliklerle alınmıştır. Ben toplumumuza özgü kanun yaratmanın en iyi çözüm olacağı kanaatindeyim. Çünkü, kanunlar alınırken çevirilerinde hatalar yapılabiliyor. Kanundaki bir ve/veya birçok sözcük tüm davanın seyrini değiştirebiliyor. Çünkü hakim, kanuna gore karar verir. Diğer tara an biz çok farklı bir toplumuz. Avrupa’daki ülkelerden farklı örf ve adetlerimiz

141


kadın

1. APA GOLD Küpe 2. STELLA MCCARTNEY Çanta 4.375 3.BEYMEN Șapka 495 4.JIMMY CHOO Gözlük 1.513 5.ZEN Bileklik 11.245 6.TOM FORD Ceket 15.214 7.ARMANİ Pantolon 776 8.MACHKA Etek 495 9.ZEN Yüzük 2.291 10.ZEN Kolye 8.472 11.ARMANİ Çanta 740 12. CHRISTIAN LOUBOUTIN Ayakkabı 5.770 13.SWAROVSKI Bileklik 239 14. SILK AND CASHMERE Atkı 445

ALIŞVERİŞ

6

3 1

9

2

4 5 11

10

7 12

8

Elegan

13

14

Ofis ortamında elegan ve asil bir tarza sahip olmak için klasik tasarımları çarpıcı detaylarla tamamlayabilirsiniz... ARMANİ

142


kadın aksesuar

ALIŞVERİŞ

RAYBAN Gözlük 490

ATASAY Kolye 510 MARZI Șapka 550

CHRISTIAN LOUBOUTIN Cüzdan 2.250

ATASAY Bilezik 4.465

UĞUR SAAT Rolex

MUDO CONCEPT Defter ve Kalem Seti 44,95

Son Dokunuşlar Kombinlerinizi ortaya çıkartan șık aksesuarlar dikkatleri üzerinize çekecek... “Güzellik detaylarda gizlidir” sloganıyla hareket edin...

MUDO Eldiven 39,95

Mudo Concept’in her zaman çantanızda yer alacak defter-kalem setiyle iş notlarınızı yanınzda taşıyın...

UĞUR SAAT Rolex BEYMEN Fular 285

MICHAEL KORS Çanta 1.037

CHRISTIAN LOUBOUTIN Ayakkabı 2.338 PANDORA Bileklik

143


stimulus

İlham İlk Ateşi Yakmakta İşe Yarar

Avrupa'da ve ülkemizde Erkek Couture sektörünün parlayan yıldızı SERDARLONDON markasının yaratıcısı; genç ve tecrübeli modacı Serdar Uzuntaş 2017 senesine aydınlık bir bakış açısı katıyor...

SERDAR UZUNTAȘ

T

homas Edison; konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar; ‘’Dahi’nin yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır’’… İş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız… Yaratıcı çalışma ilk aşamadan son aşamaya kadar ciddiyetle sıkı çalışmayı gerektirir. İlham, ilk ateşi yakmakta çok işe yarar ancak ardından disiplinli bir çalışma gerekiyor. Ben disiplin olarak; farklı şehirlerde yaşayarak ve her şehrin moda kavramını çalışarak oluşturdum. Moda ile ilgilenmek, yaşadığınız çevreye karşı algılarınızın açık olmasını sağlar. Bunu sistematik bir şekilde

144

gerçekleştirmezseniz gördükleriniz hayatınızın belirli bir anından geçtiği ile kalırlar. Yapmış olduğum koleksiyonlarda eğer beni başarılı olarak görüyorsanız, beni başarıya götüren temel nokta, çalışma disiplinimdir. 2016 senesi tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? Avrupa Birliği için de karışık bir dönem oldu geçtiğimiz zamanlar. İngiltere’nin birlikten çıkması bizi de etkiledi. Londra merkezli bir firma olarak yeni dönemde bakışlarımızı İtalya’ya çevirdik.


stimulus

Milano’da zaten hatırı sayılır bir tanınırlık ve bilinirliğimiz vardı, bunu üst seviyeye taşıyarak, Serdar London’ı İtalya pazarından Avrupa’nın diğer ülkelerine de tanıtmayı hedefliyoruz. AR-GE çalışmaları firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz ? Büyük markalar için Ar-Ge ne kadar önemli ise, benim için de öyle. Örnek vermem gerekirse; global marka ve moda evlerine tedarikte bulunan yünlü kumaş üreticisi İPEKİŞ ve denim üreticisi ORTA ANADULU’nun Ar-Ge ekibi ile beraber geliştirdiğimiz yüksek katma değerli kumaşları kullanmayı işte bu sebeple tercih etmekteyim. Her sezonda kendi koleksiyonunda da kullanmayı arzu ettiğim renk ve kalitedeki kumaşları en ince detaylar ile birlikte hazırlayabiliyoruz. İnovasyon, tekstilden ayrılamaz bir unsur. Giyilebilen teknolojiler önceden ışıklı pilli t-shirt tasarımlarından ibaret iken, şimdilerde kalp atışlarınızı kontrol eden kıyafetlerden söz ediliyor. Aynı şeklide iplik sektöründe de katma değerli ürünler çok önemli. Spor firmaları için koku tutmayan veya terletmeyen iplikler tasarlanıyor. Bu gelişmeler yakın gelecekte tüm moda sektörlerine yayılacak. O zaman konuya uzak kalmamak için, şimdiden hazırlıkları yapmak gerek. Bir de benim inandığım çok büyük markalardan ziyade bizim gibi modacıların cesur davranarak inovasyonu gündemimize almamız gerekiyor.

bir ülke olarak görüyorum ülkemi. Özellikle, tekstil işçiliği ve uygulamalarındaki köklü tarihi bu manada bana umut veriyor. Şu anda, ana ihracat kalemi otomotiv gibi görünürken tekstil gizli kahraman olarak öne çıkıyor. Eksiklik ise, markaların oluşamaması. Devlet politikalarında tekstilde fason üretim ve ihracat rakamları yerine marka oluşumlarını destekler konu başlıkları yaratılır ise daha iyi bir geleceğin bizi beklediğini söyleyebilirim.

FİRMA OLARAK ÇALIŞMA STANDARTLARIMDA KATI, KALIN VE KESKİN ÇİZGİLER YOK. Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsurlar, teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Siz Yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Benim her zaman mottom; heyecanımı yüksek tutarak, bilgi ve donanımlarımı en doğru şekilde kullanarak ÖZGÜN VE YARATICI olabilmeyi sağlamak...

Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Bizler beğeniye yönelik hazırlıklar yapıyoruz tasarımcı olarak. Ancak sizin beğendiğinizi tüketici beğenmiyor olabilir. Sektörümüzde gündeme uymayarak hazırlanan koleksiyonlar, ciddi olarak talep görmeme riski taşır. Firma olarak çalışma standartlarımda katı, kalın ve keskin çizgiler yok. Tarzım, hem riski hem de başarıyı belirliyor. Ancak, son birkaç ayda kurda yaşanan dalgalanma sektörümüz açısından en önemli risk eğilimi. Markamı yurt dışına taşıma konusunda hiçbir zaman, hiçbir çekincem olmadı. Bu konuda risk alma eğilimim yüksektir. Fakat ticari konuda dövizde yaşanan belirsizlik, firma hedefleri bakımdan risk teşkil edebiliyor.

MARKAMI YURT DIŞINA TAŞIMA KONUSUNDA HİÇBİR ZAMAN, HİÇBİR ÇEKİNCEM OLMADI. 2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Londra merkezli markam Serdar London ile İtalya’da sürdürmekte olduğum mevcut çalışmalarımı 2017’de 80% oranına çıkarmaya karar verdim. Global ve lokal ekonomik konjonktürü takip ettiğimde, 2 yıl önce almış olduğum gelişme hedeflerime 2017’de de bağlı kalarak onları sürdürmeyi düşünüyorum. 2016 Ocak ayında Milano Moda Haftasında erkek koleksiyonumu sergiledim. Aynı şekilde Kasım ayında da ilkbahar yaz koleksiyonumu Milano’da press day ile sergiledim. Bundan böyle İtalya’da Avrupa organizasyonumuzu şekillendireceğimizi ön görüyorum. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Eksikliğini hissetmek diyemeyiz ancak Avrupa Birliği görüşmelerinin geçici olarak askıya alınması, ülkemizin prestijine çentik niteliğinde oldu. Ancak, bilindiği üzere nihai karar Aralık ayında verilecek. Olumlama açısından hala fırsatları bol olan

145


stimulus

Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Uluslararası moda takvimine koleksiyonumu yetiştirecek şekilde zamanlamalara uymaya özen gösteririm. Zamanlamaların gerisinde kaldığımız zaman koleksiyon sunumu yapamam, satış kaybı ve hitap ettiğim kitlenin heyecanlarını karşılayamamış ve küstürmüş olurum. Markama karşı güven kaybı yaşarım. Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Her gün aynı heyecan ve tempoda araştırıp takip ederek güncel olanı koleksiyonlara ekleyebilen bir vizyona sahip olmak. Önce marka olmalıyız ki, ardından uluslararası firma olabilelim. Tekstil

çok fazla emek gerektiren bir işkolu. Ancak, marka olup yurt dışında satışlarımızı artırarak bu emeğin karşılığını verebiliriz. “Quo Vadis Türkiye” Yani, Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Geleceğe umutla baktığımız sürece yaratıcı olabiliriz. Gelecekte nasıl görüneceği belli olan tek sektör tekstil. Teknik tekstile ağırlık vermek, yaratıcı inovasyonlar gerçekleştirmek, güzel tasarımlar yaratmak ve daha da önemlisi bu ürünleri uluslararası Türk markaları altında dünyaya satmak gelecek projeksiyonumuz olmalıdır. Ancak, yeni markalar inşa edersek o zaman geleceğe umutla bakmak mümkün olacaktır.

Röportaj: Selin Söğütlügil

146


ofis mobilya

TEPE HOME Çerçeve 107

ALIŞVERİŞ

FLOS Lamba

CRATE & BARREL Aydınlatma

OFİS TEKİN Kanepe

KOLEKSİYON Dolap NATUZZI Orta Masa NAT VOLO Kanepe

TOMAS KRAL Çalıșma Masası

İlham Veren Ofisler TEPE HOME Saat 275

Ofisinizde kullanacağınız șık ve konforlu mobilyalarla iș hayatını keyifli hale getirin...

CRATE & BARREL Dekoratif Çam

NATUZZI Koltuk KOLEKSİYON Ortak Alan Masası

147


RÖPORTAJ

BBC, “100 Kadın” için Türkiye'den Seyhan Arman'ı seçti..

D

BBC dünyanın dört bir yanından 2016 yılının hayatları ve çalışmalarıyla çevrelerine ilham veren ''Başarmış 100 Kadını” seçti. ördüncü yılına giren 100 Women projesi, BBC'nin bütün dünyaya yaptığı televizyon, radyo ve internet yayınlarında kadınların daha iyi temsil edilmesini hedefliyor.

Sezon boyunca dünyanın dört bir yanından düşündürücü, heyecan ve ilham verici hikayelerin aktarılacağı BBC’nin “100 Kadın” projesinin listesinde bu yıl toplumlarındaki sorun ve beklentileri belgeleyen genç film yapımcıları, girişimciler, iş kadınları, bilim, siyaset, eğitim ve sanatta öncü rol alan kadınlar var. Sezon boyunca söyleşiler, fotoğraf çekimleri ve anlatılarla 100 kadının hikayesini seyircilerine aktaracak olan program için, BBC ekibi geçtiğimiz ha a İstanbul'a geldi. Ekip, 2016’nın 100 Kadın listesindeki tek trans kadın olan Seyhan Arman ile üç gün

148

boyunca belgesel için çekim gerçekleştirdi. 2011 yılında “Teslimiyet” filmi ile 22. Ankara Uluslararası Film Festivali’nden “Jüri Oyunculuk Özel Ödülü” alan, geçtiğimiz yıl ''İnsan Hakları” ve ''En İyi Yabancı Film” ödüllü “Nerdesin Aşkım?” kısa filminin başrolü ve katıldığı birçok uluslararası festivalden beğeni ile dönen sinema, dizi ve tiyatro oyuncusu Seyhan Arman, “100 Kadın” projesine başarıyla oynadığı filmleri ve içinde bulunduğu sosyal sorumluluk projelerinden dolayı seçildi. BBC'nin 100 Kadın sezonu içinde hikayesini daha ayrıntılı olarak dinleyeceğimiz Seyhan Arman; 1980 Adana doğumlu. Oyunculuğa 1994 yılında tiyatro ile başladı. Oyunculuğun yanı sıra çeşitli performanslar sergileyen Arman, insan hakları aktivisti ve İstanbul'da yaşıyor.


RÖPORTAJ

OPET Akaryakıt Dağıtım Sektöründe

Yılın En Başarılı Markası

GÜNSELİ ÖZEN, GONCA KARAKAȘ, NİL BAĞCIOĞLU, BURAK GÖZALAN, AYȘENUR AYDIN, CÜNEYT AĞCA, TİMUÇİN GÜLER, YEȘİM AN KAYA

Pazarlama ve pazarlama iletişimi alanında yapılan çalışmaları ‘Bütünleşik Pazarlama’ disiplini ile değerlendiren “The ONE Awards Ödülleri”nde OPET, akaryakıt dağıtım sektöründe “yılın en başarılı markası” seçildi.

P

azarlama sektörünün önemli mecralarından Marketing Türkiye ile pazar ve tüketici araştırmaları konusundaki yetkinliğiyle öne çıkan Akademetre tarafından 3. kez düzenlenen “The ONE Awards Bütünleşik Pazarlama Ödülleri”, Raffles İstanbul Zorlu Center’da gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. “İtibar ve Marka Değer Performans Ölçümü” araştırmasını temel alan ödüller kapsamında bu yıl 43 kategori üzerinden değerlendirme yapıldı. İlk olarak saha araştırması ile ilk beşe kalan markalar tespit edildi. Toplam 12 ilde 1200 kişiyle gerçekleştirilen yüz yüze görüşmeler sonucunda ise, 38 sektörün yıl içinde itibarını en çok artıran markaları belirlendi. Ödül töreninde, araştırma sonuçlarına göre akaryakıt dağıtım sektörünün en başarılı markası OPET oldu. OPET adına ödülü, Genel Müdür Cüneyt Ağca, Pazarlama ve İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Timuçin Güler ve Kurumsal İletişim Müdürü Ayşenur Aydın, TÜHİD ( Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) Başkanı

Gonca Karakaş’ın elinden aldı. OPET Genel Müdürü Cüneyt Ağca törende yaptığı konuşmada “Markamızın sektörde ve müşterilerimiz gözünde artan değeri ve bayilerimizle kurduğumuz karşılıklı güvene dayalı iş ortaklığı, başarımızın devamlılığını sağlıyor. Ürün ve hizmet kalitemizi her geçen gün artırarak, bir akaryakıt dağıtım markası olmanın ötesinde müşterimizin kalbinde kalıcı yer edinmek üzere çalışmalarımıza şevkle devam edeceğiz. Bize bu ödülü layık gören müşterilerimize, araştırmayı yapan ve bu geceyi organize edenlere içtenlikle teşekkür ederiz” diye konuştu. Akaryakıt dağıtım sektöründe sektör performans ortalaması 00.0 olarak ölçümlenirken, sektör birincisi OPET’in performans puanı 1.04 oldu. Sektörde OPET’ten sonra sıralamaya giren kuruluş 0.29 puan olarak ölçümlendi. Bu yıl üçüncü kez düzenlenen törende yıl içinde itibarını en çok artıran markaların yanı sıra marka takımı olarak reklam, halkla ilişkiler, sosyal medya ve medya planlama ajansları da ödüllendirildi.

149


RÖPORTAJ

Ülkemizin Kadın Gücüne İhtiyacı Var

SERPİL POLAT

TOBB Ankara İl Kadın Girişimciler İcra Kurulu ve TOBB Kadın Girişimciler İç Anadolu Bölge Başkanı Serpil Polat, Kadın Girişimciler Kurulu’nun faaliyetlerinden bahsetti. Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığının yanı sıra unutulmaya yüz tutmuş olan meslek gruplarına yönelik yaptığı çalışmaları da anlatan Polat "Türkiye kültürel değerleri ile yükselecektir" dedi.

T

OBB Kadın Girişimciler Kurulu olarak faaliyetlerinizden bahseder misiniz? 10 yıl önce, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun girişimleri ve büyük gayreti ile kurulmuş olan TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Ankara ve İç Anadolu Bölge Başkanlığı görevini 2 yıldır yürütüyorum. Önümüzde 2 yılımız daha var, başarı öykülerini sığdıracağımız... Kadın Girişimciler Kurulu, Türkiye'de 6500'den fazla kadının üye olduğu bir kurum ve bu kadınların hepsi aktif olarak çalışan iş kadınlarından oluşuyor. Kurulumuzun üyeleri içinde birçok başarılı isim ve ticaretin içinde yer alan, aynı zamanda da yoğun tempoda çalışan, binlerce kadın var. Ne iş yapar bu kadın

150

girişimciler kurulu, sorusuna gelince... Biz kurulumuzun faaliyetlerini iki çerçevede toparlıyoruz. Birincisi; özellikle evde olan ve çalışmayan kadınlarımızın ekonomik değer yaratmasını sağlamak. Çünkü, bu ülkenin hala bir 2023 hedefi var. Bu hedefe ulaşmanın mevcut ihracat ile olmayacağı pek açık. Hal böyle olunca ne kalıyor geriye? Bu çalışmayan ekonomiye, katkı sağlayamayan kadın ve genç girişimcilerimize değer kazandırmak. Bu değeri kazandırdığımız takdirde hedeflerimizi de gerçekleştirmiş olacağız. İkinci nokta ise; biz mevcut girişimci kadınlarımızın sorunlarını masaya yatırıyoruz. Bir basamak daha yukarıya nasıl çıkarız, onun peşine düşüyoruz. Bu anlamda biraz daha farklı bir kulvardayız. Sıradan bir sivil toplum kuruluşu değiliz. İstişari bir kurumuz baktığımızda. Esas yaptığımız işler bunlar. Benim 15


RÖPORTAJ

kişilik yönetim kurulu üyelerim var. Biz kendi içimizde toplantılarımızı yapıyor, projeler üretiyor, eğitimler veriyor ve kadınlar ile birebir görüşüyoruz. Bunlar üniversite öğrencileri de olabiliyor. Bunlarla görüşmeler yaparak, direkt temasta bulunarak kendi hikayelerimizi anlatıyoruz. Girişimcilik hikayeleri oluşturmalarına yardımcı oluyoruz. Ben yaptım, sen de yapabilirsin mantığında hareket ediyoruz. Özellikle, lise öğrencilerine ulaşıyoruz. Onlara ulaşmaktaki amacımız ise; öğrencilerin kariyer hedefleri arasına girişimciliği dahil edebilmelerini sağlamaya çalışmak. Bu önemli bir konu. Herkesin doktor, avukat olmasına gerek yok bu ülkede. Ülkenin girişimcilere de ihtiyacı var. Çocukların kafasına bu fikri yerleştirmeye ve algı yaratmaya çalışıyoruz. Onun dışında bilinirliliğimizi, tanınırlığımızı artıracak birçok çalışmaya da imza atıyoruz. Ülke içinde diğer illerimizle ortak çalışmalara da imza atıyoruz. Benim 13 ilim var İç Anadolu Bölgesi'nde. Öyle olunca sıklıkla illerime gidiyorum. Buradaki üniversiteler ve liseler ile görüşme yapıyor, kadın girişimciler ile bir araya geliyorum. Kadın Girişimciler Kurulu'nda iki yıllık bir çalışma serüveniniz var... Bu süreç içerisinde önem verdiğiniz noktalar neler oldu? Benim bir dönem çıkış projem vardı. ALO Kadın Girişimcilik Hattı. Çok önemsediğim, aynı zamanda çok da işlevsel olan bir proje. Kalkınma Ajansı’ndan aldığımız bir destek ile başlamıştık projeye. Şu an biraz beklemede. Biliyorsunuz, bizim projemizin mevcut bir süresi vardı. O süreyi bitirdikten sonra ülkemizde maalesef ciddi bir ekonomi sıkıntısı boy gösterdi. Tam o dönemde biz de projemizi Aile Bakanlığı'na devretmek zorundaydık. Araya biraz zaman girdi, fakat projemiz devam edecek. Bu proje neden önemli? Girişimci olmak isteyen kadınımız neyi, nereden, nasıl bulacağını bir telefon ile öğrenebilecek. Çünkü, bu ülkede eğer hibeye ihtiyacınız varsa, inanılmaz çok hibe var. Fikre ihtiyacınız varsa birçok fikir var. Ama onların hepsinin bir arada, derli toplu bulunduğu bir mecra yok. Bu kanayan yaraya çözüm olma

noktasında buluştuk. Şimdi bakınız, lütfen bütün bakanlıkların kendi içinde kadınlara öncelik tanıdığı kredileri, fonları, bir sürü yürüttüğü çalışması var. Bir kadın girişimci olacaksa ve yeni bir işe başlayacaksa bir oraya, bir KOSGEB'e, bir bakanlığa gidiyor. Araştırıyor ve aradığını da bazen bulamıyor. Bilgi var ama yeteri kadar geri dönüş alamıyor. Bazen de muhatap bulamıyor. Bizi arayan kadının neye ihtiyacı varsa, bu bir hibeyse, fonsa, bir şekilde elimizde bulunan listeden onun ihtiyacı doğrultusunda yol, yön gösteriyoruz. Ki telefonla bu yolu alabilmek çok büyük lüks. Vakit kazancı söz konusu olacak. Ankara'nın Güdül ilçesinin herhangi bir köyünde olan bir kadın, nasıl bir yol izleyeceğini nereden bilsin? Alo Kadın Girişimcilik fonunu aradığında en azından bir fikri olarak ayrılacak ve inşallah da devamı gelecek. Şimdi Aile Bakanlığı'na devredeceğiz artık. Ön görüşmeleri yapıldı, sonuçlanmasını bekliyoruz.

KENDİ İÇİMİZDE TOPLANTILARIMIZI YAPIYOR, PROJELER ÜRETİYOR, EĞİTİMLER VERİYOR VE KADINLAR İLE BİREBİR GÖRÜŞÜYORUZ. Bu süreç içerisinde ne kadar kadına ulaşabildiniz? Çok ciddi bir başvuru oldu ve binlerce kadın bize ulaştı. Sadece telefonla değil, kadınlarımız yüz yüze de görüşmeye geldi. Türk toplumunda biliyorsunuz, bu yüz yüze görüşme noktası büyük önem taşıyor. Biz o kadınlarımızı bu sistemin içinde saymadık bile. Gelip bilgi alıyor, ağırlanıyor ve kafalarında ışık yanarak görüşmeden ayrılıyorlar. Çok sayıda bu yönde kadınımız oldu. Bunun dışında o numaramızdan bize ulaşanlar sadece kadınlar değildi. Erkeklerde o numaradan

151


RÖPORTAJ

bize ulaştı. Niye erkek arıyor? Kardeşi, eşi veya annesi için. Çok sayıda kadınımızı bu sayede girişimci yaptık. Bu bizim için büyük bir gururdur. Rol model olarak, her ha a bir araya gelip, hedeflerimiz çerçevesinde ilerliyoruz. Kadın girişimcilik yanınıza binaen çok farklı bir yönünüz de var... Unutulmaya yüz tutmuş meslekler... Bu anlamda yürüttüğünüz çalışmalardan bahseder misiniz? Girişimci olan birçok arkadaşımın aslında kendince bir hikayesi var. Benim hikayemde ben bir asker kızıyım... Türkiye'yi gezdim babamla. Bir akademisyen eşiyim, dünyayı gezdim eşimle. Türk kültürünün dünya üzerindeki yerini tespit etme lüksüne sahip oldum. Bizim ülkemizdeki kültürel değerlerimiz inanılmaz derecede güzel. O kadar inanılmaz ürünlerimiz ve değerlerimiz var ki; bunu ancak farklı ülkelere gittiğinizde ve onların geleneksel sanatımız dediği ürünlere baktığınızda ve karşılaştırabildiğinizde fark edebiliyorsunuz. 10 yıllık

BİZİM ÜLKEMİZDEKİ KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ İNANILMAZ DERECEDE GÜZEL. bir serüven aslında benim serüvenim. Limon Ağacı Danışmanlık Şirketi ile beraber yıllardır bu işi yapıyoruz ve yaptığımız iş aslında şu: Türkiye'de unutulmaya yüz tutmuş mesleklerin yaşatılması ve modern hayata kazandırılması yönünde projeler yazmak. Biz PR işini tamamen zanaatkarımızın PR'ı şeklinde yürütüyoruz. Onların gönüllü menajeri olarak çalışıyor, onların tanınırlığını ve bilinirliliğini artırmak için çaba sarf ediyoruz. Ülkemizin dört bir ucunda yaşayan, seksenden fazla zanaatkarım var benim. Adını bile duymadığımız sanatlar bunlar. Hattı-

152

Gubari, Mütteka, Kazaziye, Yemeni, Yatık... O kadar çok sanatımız var ki yitip giden. Çoğu son temsilci tarafından yürütülüyor bu sanatlarımızın. Tabii, bu 10 yıllık süre içerisinde o kadar çok şey yaptık ki... Yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda etkinlik ve organizasyon planladık. Bakırcının bakır dövdüğü, sede arın sedef kaktığı, yemeni ustasının yemeni diktiği, küçük atölyecikler kurulmak suretiyle etkinlikler planladım yurt içinde ve yurt dışında. Yurt dışında Türk kültürünü tanıtırken yurt içinde yeni neslin sanatlarımızı öğrenerek büyümesine yardımcı oluyoruz ve her şeyden önemlisi ustalarımıza yeni pazarlar buluyoruz. Şimdi öyle bir şey ki, bir ürün üretiliyor ve aynısından bir tane daha yok. Bir yemeni, çarık dediğimiz şey bile birbirinden farklı. Seri üretimde bile ciddi farklar var. Yıllardır organizasyonlarımızı yapıyoruz. Odalar birliğinin odalarıyla; ticaret, sanayi odaları iş birliği ve valilik ev sahipliğinde, belediyelerin destekleri ile bazı kurum ve kuruluşların çalışmaları ile bu işlerimizi yürütüyoruz. Ustalarımızı alıyor, götürüyoruz. İnsanlarımız birden 400 yıl öncesine kadar gidebiliyor, hiç görmedikleri şeyleri görebiliyorlar. Peki sonra ne oluyor? Herkes evine dönüyor. Peki sürdürülebilirliği nasıl sağlayacağız? O noktada üç yıl önce Ehli-Hüner doğdu. Ustalarımızın ürünlerinin satış alanını bu şekilde oluşturduk. Burada ustalarımızın ürünleri mevcut. Bu arada ekibimdeki zanaatkarların hepsi Kültür Bakanlığı’nın belgeli ustalarıdır. Bu, çok önemli ve ayırıcı. O belgeyi almak kolay iş değil. O belgeyi almak için yıllarını vermek gerekiyor. Ahilik kültürüne uygun mu değil mi bütün detaylar değerlendiriliyor. Belge bu şekilde alınıyor. Ehli-Hüner’e gelen ürünlerin satılışı sağlanıyor. Bunun organizesini de biz yapıyoruz. Neden bir alışveriş merkezi peki? Çünkü, burası insanların doğal sirkülasyonunun olduğu alanlar. Bir şekilde el sanatları ile ilginiz yoksa bile burada karşılaşabiliyorsunuz. Yitip gitmekten kurtarmanın yolu bu aslında. Biraz daha insanların gözünün önünde olması ben buradayım demesi lazım. AVM yasası, perakende yasası gereğince el sanatlarının bulundurulması gerekiyor. Bu sosyal sorumluluk projesi ve Armada AVM ilk defa öncülüğünü yaptı.


RÖPORTAJ

Geleneksel el sanatlarının yaşanması noktasında unutamadığınız bir anınızdan bahseder misiniz? Bu işe ilk başladığımda kutnu dokuma yapan bir ustam vardı. 7 pedallı tezgahta dokunan bir kumaş bu ve dokunuş şekillerine göre de 64'ten fazla ismi var bu kumaşın. Usta bunu yaparken nasıl bir emek ve çaba sarf ediyor düşünün... “Ustam tamam bunu dokuyorsun da, kim alıyor bu kumaşı?” diye sorduğumda bana cevabı şu oldu: “Abla ne olacak folklor ekiplerinin beline kumaş olarak veriyorum” dedi. “Sadece bu mu?” dedim, “Ne yapayım, yok” dedi. Seçtim kumaşlardan. “Senin burada güzel kravat yapan var mı?” dedim ve kravat yaptırdım. Aldım o kravatları. OSTİM'de el yapımı deri kutu yapan bir yer buldum, kutu tasarladım. Kurumların logolarını tasarladım. “Siz kutnu nedir bilir misiniz?” diye bir yazı hazırlayıp kutnunun tarihçesi ile birlikte hediyeleri hazırladım.

Türkiye'de bu kültürel değerlerin yok olmaması için bir çaba gerçekten gösteriliyor mu? Bu noktada neler yapılması gerekiyor? Aslında bazı insanlar tarafından oluşturulmuş. O kadar azlar ki bir elin parmağını geçmeyecek seviyede. Bakanlık bir şey yapıyor ve bazı çalışmalarda bulunuyor ama bu işlerin bakanlık ile olabileceği kanısında da değilim. Özel sektörle yürümeli bazı şeyler. Çünkü bunlar bizim değerlerimiz. Yaşatmak için biz uğraşacağız, siz uğraşacaksınız.

Bizim türkülerimize bile konu olmuş bir kumaş bu. Ben taşın altına elimi koydum sıra sizde dedim. Alacaksınız hediye edeceksiniz. Bir sürü sipariş aldık. Benim zanaatkarım şimdi yanında 15 kişi çalıştırıyor. Son temsilciydi. Şimdi yanında bir sürü insan var. Hem ekmek yiyorlar hem de sanatı yaşatıyorlar. Bu sadece yaptığımız bir çaba. Bu işe ilk başladığımda keçeyi aba olarak biliyordum. Şimdi kadınların boynuna fular olarak dolayabiliyorsan, hayata uyarlayabiliyorsan yok olmaktan sanat kurtulur. Türkiye'deki tek kültürel girişimciyim.

Bir takım sıkıntılar yaşıyorsak bunların çoğu kültür ile alakalı. Kültürel değerlerimizin derlenip toparlanamaması ile ilgili. O yüzden en çok sahip çıkmamız gereken nokta bu. Türkiye'de bu konuda çalışma yapan nadir insanlardanım. Keşke daha çok olsa... Ticari amaç evet şart ama bunun makul değerleri var. Yaptığım iş, öncelikle manevi anlamda beni mutlu ediyor. Ustalarım da maddi anlamda tatmin oluyor. Çok çarpanı olan bir iş yapıyorum. Ülkem için bir şey yaptığım inancındayım.

EKİBİMDEKİ ZANAATKARLARIN HEPSİ KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN BELGELİ USTALARIDIR.

Yurt dışı gelenek göreneklerini gördüğünüz için sormak istiyorum... Bizim kültürümüzü dünyada yansıtan ne gibi detaylar ile karşılaştınız? Tam kanayan yaramızın üstüne bastınız aslında. Türk kültürü dediğiniz anda yemeklerimiz mutlaka akla gelen ilk detay oluyor. Özellikle, el sanatları söz konusuysa, o konu bizi ilgilendiren kısım. Eşimle birlikte birçok ülkeyi gezme fırsatım oldu. İlgi alanınız bu olunca oradaki değerleri en ufak sanat alanlarına kadar gidip gezme imkanınız oluyor. Araştırıyor, bu konulara merakınız olduğu için bakıyorsunuz. Onların çok ilgilendiği şeyler. Yabancılar bizim ülkemize geldiğinde de kültürel değerlerimizi merak ettikleri için ona yöneliyorlar. HacivatKaragöz ile ilgili yaptığım bir projeden bahsetmek isterim. İtalya'ya gidiyorsunuz her yerde bir şekilde Pinokyo'yu görüyorsunuz. Bu onların değeri. Pinokyolu ayraçlar, kuklalar hepsi de bu tasarımların el yapımı hediyeler. Bu tarafa geliyorsunuz. Rusya’da Matruşka bebekleri görüyorsunuz. Kültürel bir değer. Şimdi ben hep şunu soruyorum: Yurt dışından ülkemize gelen bir turistin alıp gidebileceği hediyelik eşya anlamında nasıl ürünlerimiz var bizim? Maalesef yok. Her yöre kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor ama topyekün... Türkiye deyince, insanlarımızın zihninde kalan bir şey yok. Hacivat ve Karagöz de bu noktada ortaya çıkıyor. Bu noktada bakanlıklarla da görüşmelerimiz devam ediyor. Gelen turistin hediyelik eşya olarak, gerek müzelerden, gerek hediyelik eşya satan yerlerden, gerek de diğer turistik alanlardan alabileceği Hacivat ve Karagöz gibi değerlerimizin ürünlerine ulaşabilmek. Bunu da özellikle ev eksenli çalışan kadınlarımızın kariyer yapması noktasında topyekün ürünler oluşturarak pazara sunmak. Projemiz takdir gördü. En kısa zamanda da derlenip toparlanacak. Tabii bunu takip edecek Keloğlan’ımız, Nasreddin Hoca’mız da var. Öncelikle neden Hacivat- Karagöz? Çünkü Yunanistan bu değerimize sahip çıkıyor, Macaristan da öte tara an kendilerinin olduğunu söylüyor. Biz sahip çıkmazsak yoğurdumuz da onların olur, beyaz peynirimiz de... Özellikle kadın ve genç girişimcilere dair önerileriniz nelerdir? Tabii ki her şeyin başı cesaret. Bir kere cesur olacaklar ve kaybetmekten korkmayacaklar. Kadın girişimcilerimize dair önerilerde bulundurduğumuz toplantıda bir girişimciyi ağırladık. Sekiz şirket batırmış bir arkadaşı davet ettik. Düşünebiliyor musunuz? Bu arkadaşımız sekiz şirket batırmış. Neden davet ettim? Çünkü, bu çok önemli bir nokta. Sekiz şirket batırmış, batırmış çıkmış. Tabii ki kötü de bir örnek ama dünyayı kadınlar kurtaracak. Yılmasınlar yeni yeni gözlem yapmak önemli. Röportaj: Dilara Aydoğdu

153


RÖPORTAJ

Sağlık İçin Balık, Balık İçin Trilye Deniz olmayan bir yerden yola çıkıp dünya markası olma yolunda ilerleyen bir değer “Trilye”… Dünya mutfaklarını Ankaralılar ile buluşturan Trilye’nin Kurucusu Süreyya Üzmez ile lezzet yolculuğuna çıkarken iyi bir işletme olmanın sırlarını keyifli röportajımızda öğreniyoruz... SÜREYYA ÜZMEZ

S

üreyya Üzmez’i biraz yakından tanıyabilir miyiz? Süreyya Üzmez yeme içme sektörü için yaratılmış bir insan. Allah beni bu iş için yaratmış diyorum ben. Birçok diplomam, unvanım var ancak hiçbiri benim için önemli değil. On üç yıldır gazetede köşe yazarlığı, dokuz yıldır televizyon programı yapıyorum ve eski bir subayım. Çok başarılı işler yaptım ama bunlar hep hobi olarak var oldu hayatımda. Asıl mesleğim aşçılık, restoran işletmeciliği ve mutfak. Osmanlı mutfağı, dünya mutfağı hepsi benim alanlarım. 17 yıllık subaylık hayatımın ardından emekli olduktan sonra Trilye’yi açtım. Trilye öyküsü nasıl gelişti? Markalaşma sürecinizi bizimle paylaşır mısınız? 17 yılın ardından, daracık bir sokakta, tabelası olmadan çıktığımız bu yolda marka yarattım. Trilye işletmesinde geleceğe yönelik bir konsept seçtim. Bu da nedir? “Sağlık için balık ye, balık için Trilye” sloganı ile yola

154

çıktım. Ha ada insanların en az iki kez balık yiyerek yaşamını sürdürmesi, insanların sağlıklı bir şekilde geleceklerine yatırım yapmalarını sağlıyor. Nasıl insalar belirli bir yaştan sonra rahat yaşamak için bireysel emekliliğe para yatırıyor, sağlığına yatırım yapmanın da yolu balık tüketmek. Bugün artık Ankara, yurt dışında Trilye ile anılıyor. Çok büyük holdingler, yurt içinde ve yurt dışında çok büyük işler yapan büyük kuruluşlar Ankara’ya gelen konuklarını bir kez Trilye ile tanıştırdıklarında her geldiklerinde “bizi oraya götürün” dedikleri bir yer haline getirdik. Ben ilk günden beri marka olmaya çalışıyorum. Türkiye’de neden marka çıkmıyor? İnsanlar para kazandıkça gidiyorlar, Boğaz’da yalı alıyorlar, arsa alıyorlar, hep rant ile uğraşıyorlar. Benim rant ile uğraşacak bir yapım yok. Ben hep işimle uğraştım. Yıllarca işime ve konuklarıma emek vererek onların yüzünü gülümsetebilecek Trilye’yi, hafızalarında iz bırakacak hediyeleri hazırladık. Bunlar bizim için özel olduğu kadar, onlar için de çok özel oldu. Bu şekilde lezzetlerimiz daha da kalıcı hale geldi. Örneğin, doğum gününü Trilye’de kutlayanlar için fotoğraflarının basılı olduğu armağanlar


RÖPORTAJ

hazırladık, kitap hediye ettik. Yabancı misafirlerimiz için İngilizce kitap hazırladık. Kalıcı olmak için verdiğimiz uğraşımız bitmiyor. 48.000 ağaçlık bir ormanımız var. Bu ormandaki ağaçları önümüzdeki yıldan itibaren hem İstanbul’da Bebek’te yeni açılacak olan Trilye’de hem de Ankara’da Trilye’de doğum gününü kutlayan konuklarımıza hediye edeceğiz. Doğum gününü kutlayan herkesin bir ağacı olacak. İleride bu fikri daha da genişleterek farklı illerde de Trilye ormanı oluşturacağız. Trilye, bir orman gibi büyüyen ve kardeşçesine hür bir marka olduğu için bu projemizi farklı illere de yaymayı planlıyoruz. Benim genlerimde deniz mahsülleri var. Neden diyeceksiniz. Rahmetli anananem bana 6 yaşında paslı Ezine peynirinin tenekesinde tuzlu sardalye ve lakerda yapmayı öğretmişti. Türkiye’nin ilk tuzlu balık üreticilerinin torunlarıyım ben. Bu yüzden genlerimde var. Ben ilkokul çağlarında sabaha kadar balık tutup satardım, hep içindeydim denizin, orada büyüdüm. O zaman Türkiye’de balığın bu kadar değerli bir ürün olduğu bilinci oluşmamıştı. Bir de insanlara sağlıklı bir ürün satıyor olmanın hazzını duyuyorum. Yoksa ben bu işletme bilgisi ile kebapçı açsam çok daha fazla para kazanırdım. Ancak para benim hayatımda çok önemli bir sıraya gelmedi hiçbir zaman. Ankara’dan sonra ilk defa İstanbul’da Trilye Restoran açılacak. Bebek’te açılacak olan yeni şubenizin konsepti nasıl olacak? Başka illerde de projeleriniz olacak mı? Bebek’teki yerimiz 2017 baharda açılacak. Dünya çapında hizmet verecek bir restoran planlıyorum. Türkiye denizlerindeki leziz balıklar, leziz deniz ürünleri dünyanın hiçbir yerinde yok. Bu nedenlerle orası dünyanın en iyi balıkçısı olacak. Ambiyans olarak da buna müsait. Çünkü, dünyada bir tane İstanbul, İstanbul’da bir tane Boğaz ve Boğaz’da da bir tane Bebek var. Biz de Bebek’te denizin üzerinde açacağız restoranımızı. Dünyanın en büyük balıkçısı olmayı planlıyoruz 2017’de. Lezzet, sunum, ambiyans ve konum olarak buna hazırız. İlerleyen dönemlerde, henüz net olarak

karar vermediğimiz Bodrum’a Trilye markasını taşıma düşüncemiz var. New York, Londra, Dubai gibi ülkelerde de İstanbul’dan sonra olabilir… Ankara’dan doğan bir marka globalleşiyor olacak bu noktadan sonra. Bizim de bütün hedefimiz bu.

“2017’DE DÜNYANIN EN İYİ BALIKÇISI OLMAYA HAZIRIZ. TÜM HAZIRLIKLARIMIZ BU YÖNDE”

Birçok yabancı konuğunuz oluyor. Sizlerin Türk mutfağını uluslararası düzeyde tanıtmak gibi bir misyonunuz da olmuş oluyor. Bu zamana kadar hiç olumsuz geri dönüş aldınız mı? Hiç almadık. Genelkurmay’da çalıştığım 10 yıl boyunca aldığım hediyelerin on mislini burada aldım. Büyükelçilerden, yabancı konuklarımızdan birçok kişiden mutluluk veren birçok hediye aldım. Öyle güzel dostluklar kurduk ki ülkem adına beni çok mutlu ediyor. Ankara denildiğinde balık geliyor insanların aklına, balık denildiğinde de Trilye… Türkiye’yi güzel şeylerle anıyorlar. Onlardan hesap almamıza rağmen hediyelerle de mutluluklarının karşılığını gösteriyorlar. Yurt dışından gelen yorumlar hep olumlu. Deniz ürünleri sevmeyenler bile Trilye ile tanıştıktan sonra lezzet anlayışlarının değiştiğini söylüyor. Bu işin sırrı ne? Siz kendinizi hangi konularda daha iddialı görüyorsunuz? Ben yıllardır diyorum ki, kendi mutfağımızı, kendi kültürümüzü

155


RÖPORTAJ

küçük görmeyelim, geleneksellikten kopmayalım. Ama geleneksellikten kopmayalım derken de körü körüne gelenekselliğe bağlı kalmayalım. Biraz kendi yorumlarımızı da katabilelim, modernize edebilelim. Ufak tefek oynamalar gerekiyorsa mutlaka eklemeleri yapalım. Yüz yıl önce kuyruk yağı kullanılıyordu diye yine kuyruk yağı kullanılacak anlamına gelmiyor bu. Çok doğal malzemeler, hiç katkı girmemiş yağlar var. Bu doğal ürünleri biz lezzete yansıtıyoruz. Bu işin artık bilimsel temellerini biliyoruz. Uzun yıllardır balık ve deniz ürünleri ile içli dışlı olduğumuz için işin inceliklerini çok daha iyi biliyoruz. Ankara zaten bunun için bulunmaz bir ka an. Balığın denizden çıkar çıkmaz yenmesi lezzetini azaltıyor. Balığı denizden çıktıktan en az altı saat sonra yemek lazım. Ankara bunun için merkezde. Balık buraya 4-5 saatte gelmiş oluyor. Dinlenme süresini bu anlamda tamamlamış oluyor. Geldiğinde bizim servis edebileceğimiz lezzet kıvamına erişmiş oluyor. Dünya mutfağında pişirme yöntemleri çok daha farklı. Biz geleneksel yöntemler ile balığın sofralarımıza gelmesine özen gösteriyoruz. Ankara balığın en taze yendiği yer değil. Çünkü deniz dibi ile Ankara arasında böyle bir laf edersek haksızlık olur. Ama en lezzetli balığın yendiği yer Ankara.

“TRİLYE, İSTANBUL’DAN SONRA NEW YORK, LONDRA VE DUABİ İLE DÜNYAYA AÇILACAK” Taze değil ama en lezzetli balık Ankara’da, peki nasıl? Türkiye’nin her yerinden balık geliyor. Saroz Körfezi’nden, Karadeniz’den, Samsun’dan, Sinop’tan, İskenderun’dan, Gökçeada’dan... Biz yemeklerimize ruh katıyoruz. Ben desemki; “altı saat beklettik, zeytinyağının içine karabiber ve defne yaprağı koyarak marinasını yaptık” bu usülleri herkes biliyor. Bilmedikleri eksik kattıkları bir şey var ise o da; “aşk”. Biz balığa sevgimizi ve ruhumuzu katıyoruz. Çok severek yapıyoruz bu işi. Bu nedenle de uzun dönemde başarılı oluyoruz. Asla 100 m koşmuyoruz. Ben ilk günden beri maratonda gibi hissediyorum kendimi. 2002 yılında “Ben dünya markası olacağım dedim”. Köprünün altından çok sular geçti, aşçılarımız bizde öğrendiler başka yerlere gittiler ama baş aşçı benim… Ruh katmak, aşk katmak lezzet arttırıcı en önemli unsur. 17 yıllık restoran işletmeciliği hayatınızda hiç ilginç bir olayla karşılaştınız mı? Bir gece Brunei Sultanı’nın kardeşi olduğunu hatırladığım bir işadamı çok etkilenmişti bizden. Hatta kavurma yapmıştım, bir bakır tasta sunmuştuk. Çok mutlu oldu, çok beğendi yemekleri. Gece, oteline döndükten iki saat sonra tekrar geldi. Ben de bir şey oldu sandım. Baktım otelinden geri dönüp bana hediye getirmiş. Çok etkilendim. Mesela Madeleine Albright’ın bir öğle yemeğine rezervasyonsuz gelişi... Eski ABD Dışişleri Bakanı Albright bir gün dokuz koruması ile çıktı geldi, rezervasyon bile yaptırmamıştı, çok şaşırmıştım. Hiç aklınıza gelmeyecek insanlar geliyor, tabii bunlar beni çok mutlu ediyor. Dünyaca ünlü ulaşılması güç sanatçılar, yöneticiler benim mekanıma uğrayınca çok mutlu oluyorum. BMW’nin Almanya’daki patronlarından bir tanesi geldiğinde çok memnun kalmıştı, ben de kitabı hediye etmiştim. İsmim altında yazıyordu Süreyya Üzmez. Almanya’ya gittikten sonra kırk yıl sakladığı bir tabak gönderdi bana. Üzerinde İran Şahı Pehlevi ve eşi Süreyya’nın resmi var. “Ben bunu kırk yıldır saklıyordum ama kırk yıl sonra ilk defa Süreyya isminde buna layık olacak birisini buldum” diyerek Almanya’dan hediye göndermişti. Bunun gibi daha nice anılarımız var. Uluslararası çapta hizmet veriyorsunuz peki bütçeleriniz nasıl? “Var olmak mı, varlıklı olmak mı?” Yabancılar hakikaten Trilye’ye

156

bayılıyorlar. Bir de ucuz buluyorlar. Rakibim olmadığı için fiyatlarım yüksekmiş gibi bir imaj var. Halbuki benim hammadem pahalı, ben balık işliyorum. Dünya standartlarında avarajın çok altında kalıyorum. Lezzet, tazelik, her şey var. Bir de fiyata bakıyorlar onlara komik geliyor. 2016’da Mutfak Oskar’ı aldık mesela İspanyollar’dan... En mutlu olduğum konulardan biri bu. Zeytinin üzerinde kostik olup olmadığına bakmışlar. Bizde de sıfır kostik. Bu testlerin yapıldığından bizim haberimiz olmadı, bizi sadece ödülü almak için davet ettiler. İngiltere’den Gastronomi dalında ödül aldık. Biz hep var olmayı hedefledik.


RÖPORTAJ

“Ben balık sevmem, yemem” diyenler ile mutlaka karşılaşmışsınızdır. Onları nasıl ikna ediyorsunuz? Vejetaryen, et ve tavuk menülerimiz de var. Ama kar amaçlı koyduğumuz bir çalışma değil. Şahane bir lokum yapıyoruz mesela. Bizim kullandığımız etler merada doğal ortamında otlayan hayvanların etleri. Deniz olmayan bir memlekette deniz mahsüllerinin bu denli tüketilmesini neye bağlıyorsunuz? İyi habercilik yapıldığı sürece, 5N1K kuralına sadık kalındığı sürece, videolar bazı şeyleri çok fazla hızlandırabiliyor. Bir kriz anında yetkililer videoyu gördüğünde çok hızlı tepki veriyor ve hızlı karar alıyorlar. Bunun peşini yaptırımlar izliyor. Hata var ise ondan dönülüyor. Bunlar işin iyi tarafları. Ama aynı zamanda bu videoların çarpıtılarak maksadının dışında kullanılması gibi bir risk de var. Bana göre, mahremiyet alanlarımız bir miktar doğru tanımlanmalı. Medya olarak daha o noktaya gelebilmiş değiliz. Örneğin, Instagram dünya ünlüleri tarafından da kullanıyor. Ama bizim ünlülerimiz birazcık daha kendileri için kullanıyorlar. Herkes, her gün kendi fotoğrafını görmek istemez. Herkes, her gün aynaya saçını taramak ya da dişini fırçalamak için bakar. Ünlülerimizden ricam sosyal medyayı biraz iyilik için kullansınlar. Onların isimlerini zaten biliyoruz ve görüyoruz. Ama birazcık daha bir şeye hizmet etsinler. Bu meselenin bir amacı olsun. Ankara ileİstanbul’daki Trilye’yi kıyasladığımızda ne gibi değişikliklerle karşılaşacağız? İstanbul’daki restoranımıza da aynı menüyü uygulayacağız. Belki çıtayı biraz daha yükselterek orada görsel anlamda farklı çalışmalar yapabiliriz. Ama aynı Trilye olacak. Daha biz Ankara’da potansiyelimizin yüzde otuzunu kullanıyoruz. İstanbul’da yapmayı planladığımız en büyük şovlardan biri ahtopot şovu olacak. Orada ben uygulayacağım bizzat. Dünyadan lezzetleri birebir kendim gidip getirerek sunumları kendim yapacağım. Olumlu geridönüşler alırsam çok daha fazla şeyler yapmayı planlıyorum. Şu an, İstanbul Trilye için kombine rezervasyon isteyenler var.

Bir yıldır yeni yerinizde hizmet veriyorsunuz ilk büyünün bozulduğuna dair geri dönüşler aldınız mı? Almadık çünkü orada alanımız sınırlıydı. Orada üç ağacımız var ise burada yedi ağacımız var. Orada sera yapamamıştık. Burada artık seramız var. Bir kere her şeyden önce otoparkımız var. Daha önce otoparkımızın olmayışı o dar caddede bizi çok fazla sınırlandırıyordu. Biz orada başlayarak dünyanın en iyi restoranları listesine girdik. Trilye bu anlamdaki başarısıyla Tripadvisor gibi bir mecrada kendini ispatladı. 9 yıldır hep birinci sırada yer alıyor. Sonuç önemli bizim için. Restorana gelen herkes mutlu ayrılıyor. Başka restoranlara giderek lezzetlerinizi kıyaslıyor musunuz? Dünyada Trilye’yi kıyasladığınız başka restoranlar var mı? Tabii, ben hem gazeteci hem de televizyoncu kimliğimle birçok restoran geziyorum, oralarda lezzetler tadıyorum, bunlara dönem dönem yer veriyorum ve teşvik edici bir şekilde önerilerimi sunuyorum. Londra’da Scott’s var mesala. İspanya’da Elkano var... Fakat Trilye bunların hepsinden iyi. Ankara’da farkındalık yok. Bebek’teki yerimizde anlayacak insanlar bunu. Ben dünyanın en iyi balıkçılarından biriyim ve zamanla anlayacak insanlar bunu. Biz Trilye’ye porselenlerimizi bile özel tasarım yaptık Dubai’de. Paşabahçe ile özel bir çalışma yaptık. Kullandığımız ürünler sadece bize ait. Bunların hepsi kendinizi özel hissetmeniz ve yemek kültürü oluşturmak için gösterilen bir emek. Son olarak MAG aracılığı ile lezzet tutkunlarına bir notunuz var mı? MAG benim uzun zamandır yakından takip ettiğim, Ankara’ya değer katan bir marka. Öncelikle çok teşekkür ederim. Trilye de dünyaya adını duyuran imkansızı başarmış, denizden yüzlerce kilometre uzakta taze balık sunan bir marka. Ülkemizin geçtiği zor durumlardan dolayı kimse karamsarlığa kapılmasın. Yeni bir yıl, yeni başarılar ve umutlar getirecek. İşimize daha çok sarılalım. Benim 2017 falımda balık çıktı. Balık, bolluk ve berekettir. Bol balıklı, bereketli ve huzurlu bir yıl diliyorum herkese. Röportaj: Dilara Ertürk

157


Ehlibeyt Mah. 5. Cad.1242. Sok. Aykon Plaza No:36/17 Balgat-Ankara T: +90 (312) 473 2500


info@filoactive.com


RÖPORTAJ

Farklı Sesler Farklı Yorumlar Farklı Renkler Sivil Toplum Kuruluşlarında aktif olarak görev alan, Açıkhava medya şirketi ve inşaat alanlarında hizmet veren firmalarıyla başarılı projeler yürüten Şahin Acar, yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiği Sivil Toplum Saati adlı radyo programı ile sivil toplumun sesi, kulağı ve gözü olmayı hedeflediğini vurguluyor... ȘAHİN ACAR

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? İş hayatı ile ne zaman tanıştınız, nasıl yükseldiniz? 1963 yılında Ankara’da doğdum, erken yaşlarda okul hayatım ile birlikte çalışma hayatına da başladım. Okul yıllarımda halk oyunları ve amatör tiyatro faaliyetlerini bir arada yürüttüm ve 1986 yılında endüstriyel reklamcılığa başladım. Sonraki yıllarda inşaat ve Açıkhava medya firmaları kurarak anahtar teslim banka tadilat işleri ve açıkhava reklam alanları işletmesiyle iş hayatıma devam ettim. Ankara Ticaret Odası’nın yanı sıra Sivil Toplum Kuruluşlarında aktif üyelik ve yöneticilik yaparken bir tara an da eğitim gönüllüsü olarak Balgat Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde ARED (Açık Hava

160

Reklamcıları Derneği) tarafından Kurulan Endüstriyel Reklamcılık bölümüne sektör temsilcisi olarak katkı veriyorum. Ostim Radyo’da yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiğim radyo programı; Sivil Toplum Saati ile Farklı Sesler, Farklı Yorumlar, Farklı Renkler’le Sivil Toplumun “Sesi, Kulağı, Gözü” olmaya çabalıyorum. Yaptığınız iş ne olursa olsun, yükselebilmek için öncelikle işinizi severek yapmalısınız, istikrarlı olmalısınız, müşterileriniz size güvenmeli ve bir basket maçında olduğu gibi son saliseye kadar mücadeleyi bırakmayıp çalışmalısınız. Ben bütün bunların yanı sıra ilk günde olduğu gibi bugün de heyecanla çalışmayı seviyorum


RÖPORTAJ

Radyo programcılığında temel prensipleriniz nelerdir? • Sivil Toplum Saati programına bu prensipleri belirleyerek başladım: • “Farklı Sesler, Farklı Yorumlar, Farklı Renkler”e tarafsız yayıncılık ilkesiyle yer vermek, • Ülkemizdeki sosyal girişimcilikle ilgili farkındalık yaratmaya yönelik çalışmalara destek vermek, • Sivil toplum örgütlerinin farkındalığını arttırmak, • Toplumsal değişimin bir parçası olmak, • Sivil toplum bilincini geliştirmek, gelişimine katkıda bulunmak, • Değişime katkı sağlamak isteyen daha fazla kişiyle birlikte hareket edebilmek, • Kamu ile Sivil Toplum Kuruluşları arasında köprü olmak, • Toplumsal sorunlara kalıcı çözümler getirecek yöntemleri desteklemek Bu alanda belli bir üne kavuşana kadar hangi aşamalardan geçmek gerekiyor? Ünlü olmak diye bir kaygım yok, onun için herhangi bir aşamadan geçmem gerektiğini düşünmüyorum, Gelecekte kendinizi görmek istediğiniz yer, durum nedir? Kendinizi şu an hangi noktada görüyorsunuz? Sivil Toplum Saati ile radyo programcılığına amatör bir ruhla başladım ve hala aynı ruhla, tarafsız yayıncılık ilkesiyle, her hafta ilk günkü heyecanla konuklarımla buluşuyorum. Gelecekte de aynı heyecanla toplumsal sorunlara kalıcı çözümler getiren, değişime katkı sağlamak isteyen, sosyal girişimcilikle ilgili farkındalık yaratan “Farklı Sesler, Farklı Yorumlar, Farklı Renkler” ile sivil toplumun

sesi, kulağı, gözü olmaya devam etmek. Yakın dönem projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz? Sivil toplum kuruluşlarının her konuda karşılıklı bilgi alışverişinde bulunacağı aktif bir web sitesi oluşturmak ve program konuklarımın yer aldığı kapsamlı bir kitap hazırlamak yakın dönemdeki projelerim arasında... İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? Sosyal hayat iş hayatınızın bir parçası aslında... Öyle bir zaman geliyor ki sosyal hayat ve iş hayatı birbirini tamamlıyor, böylece denge kendiliğinden oluşuyor.

YAPTIĞINIZ İŞ NE OLURSA OLSUN, YÜKSELEBİLMEK İÇİN ÖNCELİKLE İŞİNİZİ SEVEREK YAPMALISINIZ, İSTİKRARLI OLMALISINIZ, MÜŞTERİLERİNİZ SİZE GÜVENMELİ VE MÜCADELE EDEREK ÇALIŞMALISINIZ. İş gereği sürekli seyahat ediyorum. Bu seyahatlerimde, gittiğim her şehrin tarihini ve doğal güzelliklerini görmek, mutfaklarını keşfetmek ve hafta sonları Eymir Gölü’nde yürüyüş yapıp fotoğraf çekmek en çok keyif aldığım aktivitelerin başında geliyor.

161


RÖPORTAJ

Kurumlarda İș Verimliliğinin Artıșında Anahtar Kelime:

Beslenme!

Bu sayımızda Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç.Dr.Ç.Tuba Günebak ile sektöründe derin tecrübe kazandığı kurumsal beslenme danışmanlığı hizmetleriyle ilgili sohbet ettik. Dr. Günebak, alanında öncü Anadolu Ajansı, Türkerler Holding, (Mahall Doğal Yaşam ve Sağlıklı Beslenme Panayırı), Bayraktar İnşaat, Fizyocare Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi, Let’s Fit Academy, Ülkü Eğitim Kurumları, Sur Çocuk Akademisi gibi kurumlara kurumsal beslenme danışmanlığı hizmetleri vermiş ve vermektedir.

TUBA GÜNEBAK, KAZIM TÜRKER

162


RÖPORTAJ

K

urumlarda İş Verimliliğinin Artışında Anahtar Kelime: Beslenme!

Bu sayımızda Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd.Doç. Dr.Ç.Tuba Günebak ile sektöründe derin tecrübe kazandığı kurumsal beslenme danışmanlığı hizmetleri hakkında sohbet ettik. Dr. Günebak, alanında öncü Türkerler Holding (Mahall Doğal Yaşam ve Sağlıklı Beslenme Panayırı), Anadolu Ajansı, Bayraktar İnşaat, Fizyocare Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Tıp Merkezi, Let’s Fit Academy, Ülkü Eğitim Kurumları, Sur Çocuk Akademisi gibi kurumlara kurumsal beslenme danışmanlığı hizmetleri vermiş ve vermektedir. Kurumsal Beslenme Danışmanlığı Gerekli mi? Yapılan çalışmalarda doğru ve düzenli beslenme alışkanlıkları ya da beslenme konusunda yeterli bilgisi olmayan çalışanlardan oluşan iş yerlerinde kronik yorgunluk, baş ağrısı ve gribal enfeksiyon gibi rahatsızlıkların hayli yüksek oranda yaşandığı tespit edilmiştir. Bir iş yerinde çalışanların, özellikle de ofis çalışanlarının, verimliliklerinin azalmasının, iş günü ve iş gücü kaybı yaşanmasının en önemli nedenlerinden biri; kronik hastalıklara olan yatkınlıklarının artmasıdır. Bu grupta, kronik hastalıklara olan yatkınlığın artırmasının en önemli sebepleri; düzensiz çalışma saatleri, kahvaltı öğününü atlamaları veya geçiştirmeleri, öğünlerini sıklıkla dışarıda tüketmeleri, kötü beslenme alışkanlıkları, yetersiz beslenme bilgileri, uzun çalışma saatleri, iş yoğunluğuna bağlı stres ve sağlıklarına yeterli önemi gösterecek vakitlerinin olmamasıdır. Yapılan araştırmalar beslenme eğitimi alan bireylerin beslenme alışkanlıklarında olumlu değişimlerin olduğunu, yaşam tarzlarının doğru şekilde değiştiğini, beslenme eğitiminden en çok fayda sağlayan grubun ofis çalışanları olduğunu ve bu durumun çalışma hırslarını arttırdığını göstermektedir. Bu sonuç da tabii ki, kurumun verimliliğine yansır. Tablo 1’de çeşitli ülkelerde, farklı sürelerle uygulanan beslenme eğitiminin

yarattığı olumlu sonuçlar bilimsel veriler ışığında gözlemlenebilir. Kurumsal Beslenme Danışmanlığı Kapsamında Nasıl Bir Çalışma Programı Uygulanır? Kurumsal beslenme danışmanlığı iki ayrı çatı altında değerlendirilir. Bunlardan ilki; • Üst düzey yöneticiler ile bireysel beslenme ve diyet danışmanlığı kapsamında birebir/yüzyüze haftalık görüşmeler kurum içinde gösterilen uygun mekanda gerçekleştirilir. • Personelin beslenme alışkanlıklarına ve davranışına ilişkin bilgi anket yöntemi ile toplanır. Elde edilen veriler değerlendirilir ve yönetime raporlanır. Beslenme danışmanlığına ihtiyaç duyan personelin tümüne gereksinmelerine uygun beslenme programı planlanır ve iyileşme süreci takibe alınır. Gözlenen değişim raporlanır. • Kurum mutfağı ve kafeteryası, varsa, ayrıntılı olarak incelenir, değerlendirilir ve inceleme sonuçları yönetime sunulur. • Menüler, yerinde yemek hizmeti verilen kurumlarda, personelin günlük enerji ve besin ögesi gereksinimleri doğrultusunda planlanır. • Yapılan ön değerlendirmeler neticesinde kurumun ihtiyacı olan eğitim konuları belirlenir. Yönetim ile belirlenen konu sırası ve eğitim takvimi dahilinde kurum içi beslenme eğitimleri planlanır. İkincisi; Kurumun tanıtımı ve bilinirliğini artırmak adına, kurumun hedef kitlesine uygun kapalı gruplara ya da belirli sayıda kitlelere başta “sağlıklı yaşam” ve “sağlıklı beslenme” olmak üzere çeşitli konu başlıklarında ilgi çekecek ve satış oranını artırması hedeflenen etkinlikler düzenlenir. Bu etkinliklerde kurumun, hedef kitlesine, ürünlerini tanıtma fırsatı tanınır. Kurumsal Beslenme Danışmanlığı, Kaizen benzeri bir sistemle bireysel (çalışan) ve kurumsal bazda sürekli memnuniyet artışını, iyileşmeyi ve gelişmeyi hedefler.

Tablo. Çeşitli ülkelerde, farklı sürelerle uygulanan beslenme eğitiminin yarattığı olumlu sonuçlar [Rongen, A., et al., Am J Prev Med, 2013. 44(4): p. 406-15] Çalışmanın Yürütüldüğü Ülke Endüstri

Türü

Süre

Sonuç

Avustralya (2004)

Gazino

24 hafta

Çalışanların sağlık parametrelerinde olumlu artış.

Hollanda (2012)

Sağlık, Reklamcılık, Kamu.

2 yıl

Çalışanların sağlık parametrelerinde olumlu artış.

Hollanda (2011)

İnşaat

6 ay

Gün bazında hastalanma sıklığında azalma.

Hollanda (2004)

Belediye birimleri

9 ay

Üretkenlikte artış.

Brezilya (2012)

Ulaşım (Otobüs firması)

24 hafta

Sağlık parametrelerinde iyileşme.

Amerika (2011)

Hava yolları sağlık birimi

18 ay

Üretkenlikte artış.

İspanya (2008)

Eğitim (Üniversite)

9 hafta

Sağlık parametrelerinde iyileşme. Üretkenlikte artış.

Amerika (2008)

Sigortacılık (sağlık)

4 ay

Sağlık parametrelerinde iyileşme. Üretkenlikte artış.

İsveç (2008)

Diş hekimliği

6 ay

Sağlık parametrelerinde iyileşme. İş kabiliyetinde artış.

Finlanda (2012)

Sigortacılık

12 ay

Hastalanma sıklığında azalma. Üretkenlikte artış.

Avustralya (2012)

Alüminyum endüstrisi

14 hafta

Gün bazında hastalanma sıklığında azalma. Üretkenlikte artış.

Ofis 1: ViaTwins Plaza No:82 Söğütözü/Ankara (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yanı) Ofis 2: Turan Güneş Bulvarı Sancak Mah. 509 Sok. 2/6 Yıldız-Çankaya/Ankara (City Hotel Yanı) İletişim: 0312 438 39 99 – 0535 790 67 17

163


RÖPORTAJ

Gelişen Sağlık Turizmi

TUĞÇE AZMAN

Sağlık turizmi alanında fuar katılımları ve gerçekleştirdikleri projelerle günden güne başarı basamaklarını hızla tırmanan HHB Fuarcılık Pazarlama Müdürü Tuğçe Azman’dan dinliyoruz...

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunuyum. Augsburg Üniversitesi’nde Erasmus öğrencisi olarak 1 sene Almanya’da bulundum. Şu an Hacettepe Üniversitesi’nde İletişim üzerine master yapıyorum. Ankara’da bulunan ve uluslararası birçok fuarda imzası bulunan HHB Fuarcılık şirketinde Pazarlama Müdürü olarak çalışmaktayım.

164

HHB Fuarcılık olarak, 10 yıllık profesyonel, deneyimli ve etkili kadromuzla birlikte ulusal ve uluslararası fuar, kongre ve seminer organizasyonlarını yapmaktayız. Esasında ana uzmanlık alanımız fuarcılık. Fuarcılıkta, sektörde öncü, etkin ve faydalı fuarları düzenleyerek, katılımcı memnuniyetini en üst düzeyde tutup, katılımcılarımıza yurt içinde ve yurt dışında çözümler sunarken, diğer taraftan değişimleri takip ederek, yerli ve yabancı iş ortaklarını değişik projelerle bir araya getirerek, katılımcılarımızı


RÖPORTAJ

uluslararası platformda lider yapmak misyonuyla önder bir kuruluş olma hedefiyle hızlı adımlarla ilerliyoruz. Buna ek olarak GE, ORACLE gibi birçok Global firmanın danışmanlığını yapmaktayız. HHB Fuarcılık olarak şu an ne gibi projeler yapmaktasınız? Şu anda hali hazırda yürüttüğümüz birçok projemiz var. Bunlardan tarih sırasıyla bahsedecek olursak, 5 yıldır düzenlemekte olduğumuz ve bu sene de 19-20-21 Nisan 2017 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezinde gerçekleştireceğimiz 5. Uluslararası İstanbul Akıllı Şebekeler ve Şehirler Kongre ve Fuarı, 2017 senesi Kasım ayında ikincisini gerçekleştireceğimiz Global Sağlık Turizmi Zirvesi ve Fuarı bulunmaktadır. Bunların dışında; 2014 senesinden beri HHB Fuarcılık olarak, Avrupa’da enerji sektörünün en önemli etkinliği olan “European Utility Week” Kongre ve Fuarına Türkiye’den milli katılım ve standlı katılım sağlayarak ülkemizin uluslararası platformda konumunun yükselmesine, hem de ülkemize yapılan yatırımın artırılmasına da katkıda bulunmaktayız. European Utility Week” kongre ve fuarı, sektörün Avrupa’daki en önemli fuarı olmakla beraber, Malezya ve Güney Afrika ülkelerinde de organize edilmektedir. Ülkemiz, enerji sektöründe hızla gelişmektedir ve stratejik konumu dolayısıyla Türkiye pazarı hedef ülkeler arasında ön sıralarda yer almaktadır. Bu sebeple, uluslarası sektörde paydaşlarla tanışmak ve bağlantı kurmak çok önemli. Bu bağlamda, geçtiğimiz sene 15-17 Kasım’da Barselona’da gerçekleşen EUW 2016 ve Smart City Expo’da çalışmalarımızı gerçekleştirdik. 2017 senesinde de 3-5 Ekim 2017’de Amsterdam’da gerçekleşecek olan EUW 2017 için de çalışmalarımız aynı şekilde devam edecektir.

ÜLKEMİZ, ENERJİ SEKTÖRÜNDE HIZLA GELİŞMEKTEDİR VE STRATEJİK KONUMU DOLAYISIYLA TÜRKİYE PAZARI HEDEF ÜLKELER ARASINDA ÖN SIRALARDA YER ALMAKTADIR. Aynı zamanda Umman’da gerçekleşecek olan Enerji ve Su Fuarına Türkiye’den heyet ve stantlı katılım organize edeceğiz. Orta Doğu ve Körfez Ülkeleri ile yakın ilişkiler yürüten Türkiye firmaları, Umman Enerji & Su Fuar ve Konferansı aracılığıyla özellikle enerji sektöründe, akıllı şebekelerde, dağıtımda ve iletimde bölge piyasasında yeni iş imkanları elde etme, yeni ortaklıklar oluşturma, özellikle bu coğrafyalarda kalıcı müşteriler kazanma ve yatırım yapma fırsatlarına sahip olacaktır. Ayrıca firmalar ve yetkililer üç gün sürecek fuar ve konferansta Orta Doğu’nun ve Körfez Ülkeleri’nin en etkili karar vericileriyle bir araya gelecektir. Umman’da gerçekleşecek olan Umman Sağlık Kongresi ve Fuarının bu sene Türkiye ülke partneri oldu. Türkiye’den HHB Fuarcılık olarak milli katılım organize edeceğiz ve Türk firmalarını Umman firmaları ile ortak bir platformda bir araya getireceğiz. Peki sağlık turizmi konusunda Türkiye ile yurt dışındaki ülkeler arasında ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Sağlık turizmini üç ana başlığa ayırmamız mümkün; Medikal Turizm, Geriatri ve Engelli Turizmi, Termal Turizm. Bu üç önemli alanın kendi içlerinde ayrı uzmanlıklara, ayrı alanlara ihtiyaçları var. Ancak, temel olarak seyahat acentaları, oteller ve hastaneler

bu gelişimden en fazla faydalanacak alanlar. Yani sağlık turizminin gelişmesi Türkiye ile birlikte hem bu üç önemli ayağın gelişmesini sağlayacak hem de gelişen bu alanlar sağlık turizminin gelişmesini sağlayacak ve birbirlerini büyütüp geliştirecekler.

TÜRKİYE, ŞU ANDA GELİŞMEKTE OLAN EN ÖNEMLİ SAĞLIK TURİZMİ BÖLGESİDİR.

Yurt dışındaki ülkelerden farklı olarak Türkiye, sağlık turizmi açısından hem coğrafi konumu hem de yurt dışı hastalarına sağladığı fırsatlar ile özel bir yere sahiptir. Türkiye, bu özel yerini kullanarak sağlık turizmindeki son gelişmeleri yakından takip etme fırsatı bulmaktadır. Başarılı tıp insanları ve gelişmiş teknolojiye sahip hastaneleri ile Türkiye, şu anda gelişmekte olan en önemli sağlık turizmi bölgesidir. Yurt dışından Türkiye’ye gelen turistler estetik operasyonlar gibi, görünüşe yönelik operasyonlar için de geliyorlar, onkoloji gibi hayati önem taşıyan konular için de... Bu konuda Türkiye’nin gerçekten gelişmiş bir çizgisi var. Örneğin, en çok plastik cerraha sahip ülkeyiz ama Almanya’da göz doktorlarının cesaret edemediği önemli göz ameliyatları için de sağlık turistleri Türkiye’yi tercih ediyor. Bizim farkımız da bu. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? HHB Fuarcılık olarak, ülkemizi ulusal ve uluslararası platformlarda en iyi şekilde temsil ettiğimize inanıyorum. İlerleyen yıllarda hem yurt içi hem de yurt dışı projelerimiz ile sektöre yeni yatırımlar kazandırmak için elimizden geleni yapacağız. Ben ve diğer iş arkadaşlarım, başta Genel Müdürümüz Şule Hanım ile beraber ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak projelerde HHB Fuarcılık adını duyurmaya devam edeceğiz. İş yaşamında “vizyon” ve “amaç” belirlemek neden önemli? İş yaşamında vizyon ve amaç belirlemek, hedeflere ulaşmak açısından önem arz etmektedir. Vizyon belirlemeden amaç, amaç belirlemeden de herhangi bir yol haritası çizilmesi mümkün değildir. İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? İş hayatı ile sosyal hayatı dengelemek bazen zor olabiliyor. Ama elimden geldiğince spor yapmaya, tenis oynamaya ve arkadaşlarımla sosyal faaliyetlerde bulunmaya çalışıyorum.

İŞ YAŞAMINDA VİZYON VE AMAÇ BELİRLEMEK, HEDEFLERE ULAŞMAK AÇISINDAN ÖNEM ARZ ETMEKTEDİR.

165


RÖPORTAJ

Yeni Denizciler Bizim Geleceğimiz

TUFAN ERGÜR

S

izi kısaca tanıyabilir miyiz? 1972 İstanbul doğumluyum, ilk ve ortaokulu TED Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra, Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi ile Bilkent Üniversitesi MBA programları ile eğitim sürecimi tamamladım. 1998 yılında ilk yönetici aday programı çerçevesinde DenizBank'ta çalışmaya başladım ve şu anda da DenizBank'ın Ankara Bölge Müdürlüğü görevini yürütmekteyim. DenizBank’ın kuruluş ve ilerleme sürecini sizden dinleyebilir miyiz? DenizBank'ın temelleri 1997 yılında kurucu Genel Müdürümüz Sn. Hakan Ateş Bey tarafından atılmıştır. Benim katıldığım 1998 yılında 13 şubesi olan bankamız 20 yıl içerisinde çok önemli gelişmeler kaydederek bugün itibariyle Türkiye'nin en büyük 5.özel sektör bankası olarak bünyesinde 15.000 kişi istihdam eden dev bir finansal hizmetler grubu haline gelmiştir. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Bankacılık sektörü açısından oldukça kısa olarak nitelendirebilecek 19 yıl gibi bir süre zarfında üç tane hissedar değişimine hızlı entegre olabilen, kurulduğu günden bu zamana kadar kurum kültürünü koruyabilen nadir kurumlardan bir tanesinde çalışmak ve başarı hikayesinin bir parçası olmak gerçekten de çok gurur verici. Bugün

166

DenizBank Ankara Bölge Müdürü Tufan Ergür, bankacılık sektörünün makro bir bakış açısıyla ülkeyi analiz etme şansına sahip olduğuna değinirken DenizBank’ın tüm dünyada ses getiren çok önemli projelerin finansmanında yer alarak ülkemize hizmet verme anlamında kritik bir misyon üstlendiğinin altını çiziyor...

bankacılık sektöründe rekabet ettiğimiz rakiplerin çok önemli bir kısmı 50-60 yıllık kurumlar ama bankamız üst yönetiminin dinamizmi ve yüksek enerjisi ile DenizBank'ın önümüzdeki 10 yıllık süre zarfında bu son derece başarılı olan çizgisi ile yine Türkiye'nin en başarılı ve katma değer yaratan kurumları içinde yer almaya devam edeceğine canı gönülden inanıyorum. 2016 yılının Ocak ayından itibaren Ankara Bölge Müdürü olarak bankama hizmet vermekteyim. Ankara, doğduğum ve büyüdüğüm şehir...Türkiye'nin Başkenti, siyasetin, ekonominin, finansın çok ağırlıklı olduğu ve çok sevdiğim bir şehir... Orta, uzun vadede görevim itibariyle bankama, çalışma arkadaşlarıma, müşterilerimize, şehrimize maksimum katma değer yaratacak ve çevreye, insana duyarlı sürdürülebilirlik yaratacak projelerle birlikte ilerlemek temel hedefim... İş yaşamında "vizyon" ve "amaç" belirlemek neden önemli? Bugünün hızla değişen dünyasında şirketlerin değişime ayak uydurabilmesi ve uzun vadeli planlamalarla sürdürülebilir büyüme stratejileri oluşturması hayati öneme sahip. Bu noktada, şirket sahipleri ve yöneticilerinin vizyonu ile şirketin ana hedeflerine uygun stratejik planlamaların korelasyon şeklinde hareket etmesi durumunda uzun vadede hayatta kalabilirsiniz, ancak kısa vadeli palyatif çözümler maalesef günümüz şartlarında pek çalışmıyor. İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol


RÖPORTAJ

izlemeliler? Tavsiyeleriniz neler? Yeni bankacılar, yeni Denizciler bizim için gerçekten de önemli, onlar bizim geleceğimiz. DenizBank'ın bugün sektördeki diğer kurumlara göre, çok daha insan odaklı bir yönetim anlayışı var ve olmak zorunda. Teknolojik altyapınız ne kadar iyi olursa olsun, sermayeniz ve piyasa değeriniz ne kadar yüksek olursa olsun, bankacılığın en değerli kaynağının İNSAN olduğuna yürekten inanıyorum. Türk insanı olarak dokunmayı, ilişki kurmayı seven bir toplumuz. Akdeniz insanıyız ve sıcak kanlıyız... Size şöyle bir örnek vereyim; bugün Türkiye'de mevduat sahibi olan 8-10 milyon insanın neredeyse %80'i hala şubelere gidiyor, oradaki portföy yöneticisi ya da şube müdürü ile görüşüyor, çayını içiyor ve mevduat defterini işletiyor... Bunun tek bir sebebi var o da; “Güven İhtiyacı”... Biz bankacılar da bunu mutlaka müşteriye vermeliyiz. Dolayısıyla her ne kadar dijital çağda da olsak, tam bir Doğu-Batı kültür entegrasyonu ile müşterilerimize hem yeni teknolojiler hem de yüzyıllardır devam eden güvene dayalı sıcak ilişkilerle hizmet etmemiz gerekiyor. Bu noktada, yeni kuşakların her iki kültüre de adapte olabilmesi çok çok önemli. DenizBank'ın Y,Z kuşağındaki gelecek dönem Denizcileri’ne yönelik çok önemli altyapı çalışmaları mevcut. Şube müdürlerimizin önemli bir kısmı bu kuşağı anlama, yönlendirme konusunda ciddi eğitimler alıyor ve bu sayede kuşaklararası çatışmalar engellenerek daha verimli bir yapı oluşturulmaya çalışılıyor. Hatta bankamızda “Tersine Mentörlük” kavramı adı altında, 25 yaşındaki genç Denizciler, bankamız üst yönetimindeki X kuşaklara eğitim veriyor, bizler de bu kuşağın beklentilerini çok daha net anlayabiliyoruz. Benim gelecek dönemde yeni Denizcilere söyleyeceğim tek bir şey var; o da sabretmek... Maalesef yeni kuşakların en önemli handikapı sabırsızlık. Sabırlı insanların kesinlikle ve kesinlikle uzun vadede çok daha başarılı olduğunu görebiliyorum, bu yüzden hızlı değişen teknolojiye rağmen insanoğlunun kaybetmemesi gereken en önemli güdüsü “Sabır” bence.

Günümüzde iş ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başka ülkelerle kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Hayatımızda değişmeyen tek şey, değişim ancak şunu açıkça ifade etmek lazım; on binlerce yıldır var olan insanlığın en önemli teknolojik gelişimleri son 30 yıl içerisinde gerçekleşti. Teknoloji bir taraftan işimizi kolaylaştırırken bir taraftan da 18 saat çalışan insanlar topluluğu yarattı. Bunu çok iyi dengelemek gerekiyor, lakin bu kadar hızlı değişime insan vücudu entegre olmakta çok çok zorlanıyor ve bu yüzden hiç bilinmeyen pek çok sağlık problemi ile karşı karşıya kalıyor. Ülkemizde iş ortamı, gelişmiş olan ülkelere göre çok dezavantajlı tabii, bunda 80 milyonluk nüfusun da çok önemli etkisi var. Ancak düşük eğitim seviyesi sebebiyle yaratıcı insanlar açısından kariyer gelişimi anlamında çok önemli fırsatları da barındırdığımızı belirtmek isterim .

İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? Bankacıların aslında çok sosyal bir hayatı var; gün içerisinde yüzlerce telefon görüşmesi yapıyor, yeni insanlarla tanışıyor, her gün yaptığınız rutinin dışına çokça çıkıyorsunuz. Ama maalesef tek konuşulan konu, iş. Ben mümkün mertebe sosyal hayatı dengeleme adına yurt dışı gezilerine katılmayı tercih ediyorum. Bu konuda hakkını yememem lazım, eşim gerçekten de ailemizin rehberi. Kendisi aylar öncesinden planlamalar yaparak ve bizleri sıklıkla yurt dışına çıkarak yeni kültürler, yeni şehirler ve farklı insanlar tanıma konusunda tüm ailemize farklı pencere açan harika bir eş... Ankara'da kaldığımız hafta sonları da olabildiğince dost sohbeti ile zaman geçirmeyi tercih ediyoruz. Türkiye'yi Avrupa'da temsil edebilecek en başarılı sektör sizce hangisi? Bankacı olunca, çok makro bir bakış açısıyla ülkeyi analiz etme şansınız oluyor. Bugün gururla söylemem lazım ki; ülkemizde inanılmaz bir müteşebbis ruh var ve gerçekten de Türk insanı istediği zaman çok önemli başarılara imza atabiliyor. Bugün ülkemizde gerçekleşen Kamu-Özel Sektör iş birliği kapsamında inşa edilen pek çok proje finansmanı yurt dışında çok önemli kurumlar tarafından ödül alıyor. DenizBank olarak; 3.Havalimanı, 3.Köprü, Kıbrıs Barış Suyu, PPP modelli Sağlık Kampüsleri, Havalimanı Finansmanları, Yenilenebilir Enerji Yatırımları v.b. tüm dünyada ses getiren çok önemli projelerin finansmanında yer alarak ülkemize hizmet verme anlamında çok önemli bir misyon üstlendiğimizi belirtmeden geçemeyeceğim. Ancak, ülkenin kalkınması sadece inşaat sektörü ile sınırlı kalmamalı, orta ve uzun vadede katma değer yaratan sanayinin ülke ekonomisi içerisinde önemli paya yükselmesi gerekiyor. Bankacılık sektörü açısından değerlendirdiğimde, bugün Türk bankacılık sektörü hem sermaye yeterliliği hem teknolojik altyapısı hem de insan kaynağı yapısı olarak gelişmiş olan ülkelerden bile çok daha iyi durumda. Bu çerçevede bana göre, ülkemizi Avrupa'da ve tüm dünyada başarı ile temsil eden en önemli sektör bankacılık.

İş hayatında para ve güç dışında başarı parametreleri nelerdir sizce? İş hayatımda benim için para ve güç sadece bir araç. Hayattaki ana amacım ise; huzur ve güven. Zor bir iş icra ediyoruz, maalesef ticari ahlakın geçmiş dönemlere göre azaldığı bir dönemin içerisinde güvenmek ve güven vermek zorundasınız. Bunun için hayatta en önemli dayanak noktam; şartlar ne olursa olsun dürüst olmak, babam ve rahmetli annemden aldığım en önemli kazanım ve miras bu bence... Umarım, bu kuşaktan kuşağa geçer ve toplumun geneline yayılır. Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Yapı itibariyle evcimen bir insanım, eşimle oğlumla akşamları vakit geçirmek ve eve geldiğim anda huzuru ve mutluluğu hissetmenin bedeli yok. Olabildiğince bir arada, kaliteli zaman geçirerek gün içerisindeki yorgunluğu atmaya çalışıyoruz.

167


RÖPORTAJ

Unutulmayacak Organizasyonlar

TÜLAY AKIN

Tülay’ca Organizasyon’un Sahibi Tülay Akın, davet sahiplerinin bile kendilerini organizasyonun misafiri gibi hissedebilmeleri için kusursuz hizmet anlayışıyla çalışıyor...

S

izi kısaca tanıdıktan sonra iş yaşamınızdaki tecrübelerinizi dinleyebilir miyiz? 1979 Ankara doğumluyum ve işletme mezunuyum. 12 yıldır organizasyon sektöründeyim. İşimi çok severek yapan biri olarak kendimi dünyadaki en şanslı insanlardan biri olarak görüyorum. 12 yıldır Tülay’ca Organizasyon’un sahibi olarak birçok organizasyona imza attık. Bir ay önce Bilge Apaydın ile birlikte Oran’da Hüma Köşkü adında açtığımız butik bir davet evi ile de ev sıcaklığında davetler vermenizi sağlamaya çalışıyoruz. Özellikle kına geceleri için oldukça farklı bir mekan oluşturduk, herkesi bekliyoruz.

168

Tülay’ca Organizasyon nasıl bir ilhamla bu serüvene başladı? Kolay oldu mu ilerlemek? Bulunduğunuz noktaya gelene kadar ne tür zorluklarla karşılaştınız? Tülay’ca Organizasyon serüveni evde nikah şekeri örnekleri yaparak başladı aslında... Sonrasında ise, en yakınlarımı evlendirip kendimi bu konuda geliştirerek devam etti. Şu an hem Ankara da hem yurt içi ve dışında birçok organizasyona imza atan firmayız. Bu günlere gelmek elbette kolay olmadı, çok çalışarak, çok severek ve hep daha iyisini yapmaya çalışarak bu günlere geldik. Her geçen yılda edindiğimiz tecrübeler, her yeni işe bambaşka bir çerçeveden bakmamızı sağlıyor. Bizim işimiz sorumluluğu çok yüksek


RÖPORTAJ

olan ve telafi edilemeyen bir iş... O nedenle zorlukları çok fazla; titizlikle yürütülmesi gereken iyi bir ekip çalışması gerektiriyor . Ne tip organizasyonlara imza atıyorsunuz? Bir organizasyonun kusursuz olması için olmazsa olmaz hazırlıklar nelerdir? Organizasyon faaliyet alanımız oldukça geniş. Düğün, nişan ve kına organizasyonlarında çiftlerimize koçluk hizmeti veriyor, hazırlık sürecinde sürekli yanlarında oluyoruz. 2016 yılında oluşturduğumuz yeni konsept binamızda çiftlerin ihtiyaç duyduğu her şeyi çatımız altında topladık. İstanbullu ünlü stilist Neslişah Şamdancı’nın Ankara merkezi olduk; özel tasarım gelinlik ve abiye hizmeti veriyoruz. Türkiye’nin en iyi kişisel gelişim

İSTANBULLU ÜNLÜ STİLİST NESLİŞAH ŞAMDANCI'NIN ANKARA MERKEZİYİZ ÖZEL TASARIM GELİNLİK VE ABİYE HİZMETİ DE VERMEYE BAŞLADIK. uzmanlarından Saadet Şen Öner ile çiftelerimize aile ve evlilik danışmanlık hizmeti veriyoruz. Ankara’nın en seçkin firmalarından Siyah Beyaz Stüdyo ile çiftlerimize fotoğraf ve kamera hizmeti veriyoruz. Ankara’nın sevilen sesi Osman Ergincan bizim müzik direktörümüz, Suat Erdil, Mehmet Akif User, Kaan Yalçın, Dilara Ataç, Sibel Kurtoğlu, Hazal Taş, Leyla Melda, Zeynep Türköz, Tuğba Yeloğlu, Bade Derinöz ve grup Rapido ise en çok tercih edilen solist ve gruplarımız, müzik organizasyonun vazgeçilmez en önemli kısmı. Bunların yanı sıra davetiyeden, dekorasyon, lcv hizmetinden, araç temini ve balayına kadar her konuda da çiftlerimize yardımcı oluyoruz. Yani, bir organizasyonun kusursuz olması için her detayı düşünüyoruz. Özel gün kutlamaları, otomotiv sektörü, kurumsal firma lansman, tanıtım ve toplantıları, konser, catering ise verdiğimiz diğer hizmetler.

onaylı firması olmamız ve yıllar önce düğününü yaptığımız çiftlerin şimdi çocuklarının doğum odalarını, doğum günü kutlamalarını ve sünnet organizasyonlarını yapıyor olmamız, sanırım bizden memnun olduklarını gösteriyor. Müşterilerimizle aramızda oluşturduğumuz bağ kuvvetli olduğunda, bu organizasyona da çok daha olumlu yansıyor. Yurt dışında düzenlenen davet ve kutlama organizasyonlarını bizimkilerle karşılaştırmanızı istersek... Yurt dışında Fransa Mulhouse’da danışmanlık hizmeti verdim ve orada karşılaştığımız tabloya göre, biz Türkiye’de on yıl öndeydik. Biz ülke olarak, birçok konuda detaycı ve çok zevkliyiz yeter ki organizasyonunun bizi yansıtmasına izin verelim. Yurt dışında yapılan organizasyonların kişi sayısının azlığı, her detayı fazlasıyla yapmalarına imkan veriyor aslında... Bizde ise, davet sahipleri detayları sevip isterken ekonomik olmasını da önemsiyorlar. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? Kendimizi görmeyi istediğimiz konuma 2016 yılında ulaştık aslında... Organizasyon sahiplerinin ihtiyaç duyduğu her şeyi, çok huzurlu ve mutlu bir çatı altında topladık ve büyük bir ekiple de hedeflerimizi gerçekleştiriyoruz. İlerisi için bundan daha farklı bir konum beklentimiz yok, diyebilirim... Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Yoğun bir iş gününden sonra ailem ve arkadaşlarımla vakit geçirmek beni dinlendiriyorken üyesi olduğum ANGİAD, TÜKD ve KAİSDER için zaman ayırmak ve bütünün faydasına bir şeyler yapıyor olmak beni mutlu ediyor. LÖSEV ve sevgi evlerinin gönüllü organizasyon firmasıyız, onları mutlu edecek organizasyonlara imza atmak ise Tülay’ca ailesi olarak en büyük mutluluklarımızdan...

Bir organizasyonun planlama ve hayata geçirilme sürecini dinleyebilir miyiz? Bir organizasyonun planlanması bizim için ilk adım... İlk önce çiftimize bir takvim oluşturuyor, organizasyon gününe kadar hatırlatmalarımızla onları endişeden uzaklaştırmış oluyoruz. Organizasyon haftası yaptığımız akış toplantısında ise, bütün günlerini programlıyor ve solistleriyle repertuar görüşmesi yaptırıyoruz. Sektörünüz Türkiye'de gün geçtikçe popüler hale geliyor ve bu sektörde hizmet veren firmalar günden güne hızla artıyor... Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Başarılı olmak için neleri gerçekleştirmek gerekiyor? Sektörümüzde verilen hizmetler 10 yıl öncesine kadar lükstü ama şimdi ihtiyaç haline geldi. Günümüzde davet sahipleri iş yoğunluğu ve zamanla yarışırken bu tarz etkinliklere gerekli özeni gösteremiyorlar. Bu yüzden, bize birkaç saat ayırıp önceliklerini, hassasiyetlerini paylaşıyorlar ve sonra biz onlar adına tüm organizasyonları üstlenip gerekli tüm detayları hazırlayarak onların davet sahibi değil, misafir olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Sektörümüzde sürekli artan firma sayısı bizi rahatsız etmiyor ama umarız herkes bu işe gönül vererek ve sabırla işin sorumluluklarını yerine getirebilirler . Sektörün içinde Tülay’ca Organizasyon'un nasıl bir konumda olduğunu düşünüyorsunuz? Müşterilerinizin ilgisinden memnun musunuz? Sektör içinde saygınlığı olan ve tercih edilen firmaların başında geliyoruz. Bunun için her gün şükrediyoruz, diyebilirim. Müşteri memnuniyeti bizim için her şeyin üstünde geliyor... Yıllardır aynı kurumsal firmaların

169


İŞ TOPLANTILARININ EN KEYİFLİ HALİ...


Rezervasyon Yaptırmayı Unutmayınız... Tel: 0 312 219 1219

Via Flat İş Merkezi Armada Hayat Sokağı Devamı No: 7 Söğütözü / Ankara /neylemeyleankara


RÖPORTAJ

Başkent'e Yakışır Bir Altındağ

VEYSEL TİRYAKİ

MAG Business sayısına özel açıklamalar yapan Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, Ankara'ya geldiği günden beri Altındağ'da yaşadığını belirterek “Altındağlılar ile birlikte Altındağ’da yaşıyorum. Altındağ’ı karış karış, sokak sokak biliyorum. Altındağlıları, onların taleplerini, ihtiyaçlarını ve önceliklerini çok iyi biliyorum. Öncelikli hedefim, Altındağ’ı her bakımdan bir önceki yıla göre daha ileriye taşımak” dedi.

2

017 yılında Altındağ Belediyesi ne gibi çalışmalara imza atacak ve öncelikleri neler olacak? Her 15 günde bir gerçekleştirilen açılışlarla, başarılarla ve ses getiren yatırımlarla dolu bir yılı geride bıraktık. Her yeni yıl, yeni yatırımlar, yeni başarılar ve yeni heyecanlar demek… Altındağlılar için daha ne yapabiliriz, Altındağ’ın geleceği için başka neleri hayata geçirebiliriz? diye daha çok düşünmek demek… Biz de şimdiden bu heyecanı içimizde hissediyoruz. Ankara’ya geldiğim ilk günden beri ailemle birlikte, Altındağ’da oturuyorum. Altındağlılar ile birlikte, Altındağ’da yaşıyorum. Altındağ’ı artık karış karış, sokak sokak biliyorum. Altındağlıları, onların taleplerini, ihtiyaçlarını ve önceliklerini çok iyi biliyorum. Öncelikli hedefim, Altındağ’ı her bakımdan bir önceki

172

yıla göre daha ileriye taşımak, Ankara’nın en eski ve en tarihi bölgesini hak ettiği yere getirmek... Bunu yaparken Altındağlılar’ın hayır duasından başka bir beklentimiz yoktur, olmayacak da… Biz Altındağ’ı evimiz, Altındağlıları ise ailemiz gibi görüyoruz. Bu nedenle yeni yılda da Altındağ’ın ve Altındağlı vatandaşların, özellikle de çocukların daha iyi bir geleceğe kavuşması için hayallerim var. Tüm insanların eşit şartlara ve koşullara sahip olduğu, modern evlerde, modern yaşamlar süren çocukların, varoşların kuytu karanlığında kaybolmadığı, kadınlar için daha rahat ve huzurlu koşulların var olduğu, modern binaları, tesisleri, parkları, spor alanları ve sosyal yaşam alanlarıyla insanların yaşamaktan mutluluk duyduğu bir Altındağ için


RÖPORTAJ

önümüzdeki yıl da çalışmaya devam edeceğiz. Kültürü, sanatı ve sosyal yapısı ile Başkent’e yakışır bir Altındağ olma yolunda ilerleyeceğiz. Geçmişte olduğu gibi, Ankara’nın cazibe merkezi olan, tarihi değeri korunmuş, turist çeken bir Altındağ… Çok mesafe kat ettik diyebilirim. Altındağ bugün birkaç yıl öncesinin Altındağ’ı değil. Bunu görmek mutluluk verici… 2017 yılında Altındağ’da sağlık atağımız devam edecek. Yapımını tamamladığımız Aile Sağlığı Merkezleri’ni hizmete açacağız. Yeni kültür merkezleri yapıyoruz, bunların açılışlarını gerçekleştireceğiz. Altındağ’da başlattığımız mahalle camileri dönemi devam ediyor. Üç farklı mahalleye yaptığımız mahalle camilerini hizmete açacağız ve yenilerini yapmaya devam edeceğiz. Altındağlı çocuklara ve onların eğitimlerine ne kadar önem verdiğim herkes tarafından biliniyor. Çocuklarımızın geleceği için yeni anaokulları yapmaya devam edeceğiz, yapımını tamamladığımız anaokullarını hizmete açacağız. “2017’de Altındağ’a her biri yüzlerce dönüm büyüklüğünde dev parklar yapacağız. 2017’nin en iddialı projeleri arasında parklarımız yer alıyor diyebilirim. Feridun Çelik, Ulubey, Ali Ersoy, Karapürçek, Başpınar ve Doğantepe gibi hızla yapılaşan mahallelerimize devasa parklar yapıyoruz. Yapılaşmaya hız kazandıracağına ve yeşil alanların bir kente değer kattığına inandığım için bu projeleri çok önemsiyorum. Kapalı Pazar yerleri yapmaya devam edeceğiz. Son yıllara damga vuran Altınköy Açık Hava Müzesi projemizi geliştirmeye, büyütmeye ve dünyadaki benzerleriyle yarışır hale getirmeye devam edeceğiz. Elbette ki, kentsel dönüşüm ve Ankara’da bizim öncülüğümüzde gelişen restorasyon çalışmalarımız da devam edecek. Altındağ’ın geleceği için çalışmaya, günü kurtaran değil, geleceğe dönük yatırımlar yapmaya devam edeceğiz. Faaliyetlerinizi sürdürürken zorluklarla karşılaşıyor musunuz? Bu zorlukları nasıl aşıyorsunuz? Biz küçük ya da sadece detaylara yönelik işler yapmak için değil, ilçemizde çok büyük çaplı bir değişim yapmak için yola çıktık. Değişim için yola çıktığınızda ilk başta, çoğunluk buna direnç gösteriyor. Bizim karşılaştığımız en temel zorluk bu oldu geçmişte… Vatandaşlar siyasetçiye hemen güvenmiyor, hem güvensizlikten hem de bazı geleneklere bağlılıklar nedeniyle de değişime direnç gösteriyor. Bu direnç noktalarını kırmak için sabırlı, kararlı ve disiplinli bir şekilde çalışmak gerek… Siyasetçiler istiyorlar ki; vatandaş kendilerine hemen güvensin, inansın. Bu bir günde, bir icraatla olmaz. Güven sağlamak için uzun soluklu bir çalışma yürütmek, her konuda herkese eşit muamele yapmanız gerekir. Biz bu zamana kadar on binlerce gecekondu yıktık. Üstelik kavgasız gürültüsüz... Dünyanın en zor işidir ev yıkmak. Eğer adam kayırsaydık, birini yıkarken, tanıdıklarımızın evlerini yıktırmasaydık, bu aşamaya gelmemiz mümkün olur muydu? Bu evleri yıktıktan sonra Ankara’da en yüksek oyu alan belediye başkanı olmamız mümkün olur muydu? Bizim başarımız işte burada yatıyor. Altındağ bölgesinde çok başarılı bir kentsel dönüşüm çalışması yürütüyorsunuz... Bu çalışma kapsamında nasıl ilerlemeyi düşünüyorsunuz ve ne gibi çalışmalar yürütmeye devam edeceksiniz? Kentsel dönüşüm ile o bölgenin sadece fiziksel çehresini değiştirmeyi değil, uzun vadede kültürel yapının da değişmesini ve kentlilik kültürünün yerleşmesini de hedefliyoruz. Göreve geldiğimiz günden itibaren 40 binden fazla gecekonduyu kavgasız gürültüsüz, üstelik sahiplerinin onayı ile yıkmayı başardık. Ancak yılların ihmali vardı Altındağ’da… Çok radikal işlere girişilmesi gerekiyordu. Altındağ’ın imar planlarını tamamlamak için kolları sıvadık. Göreve geldiğimizde Altındağ’ın yüzde 70’inin imar planı yoktu. Yapılaşma sıfır noktasındaydı, yüzde 80’i gecekondularla kaplıydı. Bugün Altındağ’ın imarı tamamlandı. Altındağ hızla yapılaşıyor, dönüşüyor. Yola ilk çıktığımızda bize inanmayanlar çoğunluktaydı, bugün herkes bizi takdir ediyor. Altındağ, fark edilmeye başlandı. Umutlar yeniden yeşerdi. Gecekondular

yıkılmaya, yerine Altındağ'a yaraşır sağlıklı yapılar yapılmaya, sosyal yapı değişmeye, geçmişte Altındağ'ı terk edenler yeniden yuvaya dönmeye başladı. İnsanların bırakın yürüyerek, arabalarıyla dahi geçmekten korktukları Çinçin bölgesi, Altındağ Belediyesi’nin yürüttüğü kentsel dönüşüm çalışmaları ile yepyeni bir görünüme kavuştu. Kötü şöhreti ile anılan bölgede gecekonduların yerini lüks konutlar almaya başladı. Başkent’in kültüründen ve nimetlerinden faydalanabilmek için yaşanabilir ve modern konutlar yaparak Altındağ’ın yıllardan beri süregelen bu olumsuz imajını da değiştirdik. Bu çalışmalarımız doğrultusunda, bugün Altındağ, eski kötü günlerinden hızla uzaklaştı ve kendisini bekleyen gelecek güzel günlere doğru hızla yol alan, umutlu ve güzel bir ilçe oldu. 2017 yılında da kentsel dönüşüm çalışmalarımıza tüm hızımızla devam edeceğiz. Özellikle; Önder Mahallesi, Cinderesi bölgesi, Çinçin 4. Etap başta olmak üzere kentsel dönüşüm çalışmalarına ve yıkım çalışmalarına hızla devam etmemiz gereken mahallelerimiz var. 2017 yılında bu mahallelerde fiziki değişimi gerçekleştirmek için var gücümüzle ve hiç beklemeden nasıl çalışacaksak, önceki yıllarda kentsel dönüşüm gerçekleştirdiğimiz mahallelerimizde de sosyal dönüşüm gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

SON YILLARA DAMGA VURAN ALTINKÖY AÇIK HAVA MÜZESİ PROJEMİZİ GELİŞTİRMEYE, BÜYÜTMEYE VE DÜNYADAKİ BENZERLERİYLE YARIŞIR HALE GETİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ. Altındağ'da büyük bir bölge gecekondu yoğunluğundan arındı. Ne kadar bir bölge kaldı ve bu yönde nasıl çalışmalar yürüteceksiniz? Daha önce de söylediğim gibi, göreve geldiğimizde Altındağ’ın yüzde 70’inin imar planı yoktu. Yapılaşma sıfır noktasındaydı, yüzde 80’i gecekondularla kaplıydı. Bugün Altındağ’ın imarı tamamlandı. Altındağ’ın yıllardır gecekondularla ve buna bağlı olarak kötü kaderiyle anılıyor olması, bölge halkı için çok büyük bir şanssızlık… Bu durum bölgede doğan her çocuğun geleceğini, daha hayatının ilk yıllarında belirlediği gibi, Altındağ’ın esas anılması gereken özelliklerinin de hep geri planda kalmasına yol açmış. Altındağ daha önce de belirttiğim gibi, esasında Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara’nın ilk yerleşim yerlerinden biri ve Ankara’ya ilk gelip de yerleşenlerin oturmak için tercih ettiği bir bölge... Toplumsal göçün ve işsizliğin Ankara'ya sürüklediği insanlarımız, yıllarca kendi yasalarının hüküm sürdüğü varoş diye tabir edilen mahallelerde yaşamışlar. Bu durum da, bu bölgelerin asayişten uzak ve güvenliksiz yerler olmasına yol açmış. Ankara’nın ilk ve en yaşlı bölgesi olan Altındağ’da 2005 yılı tam anlamıyla bir “kırılma noktası” oldu. Altındağ Belediyesi tarafından 2005 yılında başlayan “Kentsel Dönüşüm Projeleri” sayesinde, hem fiziki hem de sosyal alanda çok büyük bir değişim yaşandı. Farklı, bize özgü bir uygulama ile Altındağ’ın çehresi hızla değişti. Hızla Altındağ’ın çehresini değiştirirken Altındağlı vatandaşların hayatlarını da değiştirdik. Geçmişte derme çatma evlerde yaşam mücadelesi veren, kentin içinde oturup da kentli olamayan, “varoş” diye tabir edilen bölgelerde çocukları için aydınlık bir geleceğin mücadelesini veren ancak geleceğe dair pek de umutları olmayan insanlar, artık geleceğe umutla bakmaya başladı. Altındağ’da bu zamana kadar yürüttüğümüz toplu konut ve kentsel dönüşüm projeleri büyük başarıya ulaştı. Bir insanın evini yıkmak kolay bir iş değil… Bir alanda yıkım yapıyorsunuz, insanları ikna ediyorsunuz, gecekondu yerine modern konutlar vaat ediyorsunuz. Toplu konutları bitiriyorsunuz, insanlara anahtarlarını teslim ediyorsunuz. Kolay olsaydı, çok önceden

173


RÖPORTAJ

yapılırdı. Altındağlı vatandaşlarımız modern konutlarda oturuyorlar artık… Çok sayıda gecekondu sahibi, arsasının büyüklüğü oranında ya hiç para ödemeden ya da kira öder gibi taksitlerle evini alıyor. Yıllardır ruhsat verme rekoru kırıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda verdiğimiz ruhsat sayısının, neredeyse 10 katını sadece 1 yılda veren bir belediye haline geldik. Bu da Altındağ’daki değişimin ve dönüşümün en güzel göstergesi… Altındağ’ın değişime ihtiyacı vardı. Biz bu değişime öncülük ettik. Basit ve kolay bir iş değil bu… Her yönüyle düşünülmüş, kapsamlı bir hareket. Ulucanlar, Altınköy Açık Hava Müzesi ve Hamamönü gerçekten ilçenin çehresini değiştirerek büyük bir katkı sağladı. Bu projelerden bahsedebilir misiniz? Sizce Ankara’ya, kültürel ve turistik değerlerimize nasıl bir katkı sağladı? Cumhuriyet dönemindeki Ankara’nın en önemli tanığı olan Hamamönü’nde restorasyon çalışmalarına ilk olarak 2007 yılı sonlarında İnci ve Dutlu sokaklarda başladık. Yüzlerce evi kapsayan yenileme ve sokak sağlamlaştırma projesinde, bölgenin çehresi de inanılmaz biçimde değişti. Çalışmalar bittiğinde bu iki sokak yeniden hayat buldu. Çalışmalarımız daha sonra diğer sokaklara da yayıldı. Şu anda Hamamarkası dediğimiz bölge de proje kapsamına alındı ve projenin sınırları iyice genişledi. Restorasyon çalışmalarının bitirilmesinden sonra çevre düzenlemeleri de yapılınca bir çöküntü bölgesi, bir turizm cennetine dönüştü. Buradaki evlerde insanlar oturuyor, sokaklarda canlılık, yaşam var. Ancak bakımsızlık bu güzelliklerin gözden kaçmasına neden olmuş. Proje dahilinde yaptığımız sosyal donatı alanları, kafeler, kütüphaneler ve insanların oturabileceği mekanlar da açılınca bölge hem sosyal hem kültürel hem de ticari olarak büyük bir kalkınma yaşadı. Restorasyon çalışmalarına ilk başladığımızda “Bir iki sene sonra burası cazibe merkezi olacak. Belki de insanların 150 yıl öncesinin sosyal yaşamını teneffüs edebilecek. Turistik bir hareketlilik de başlayacak. Sonuçtan herkesin memnun kalacağına eminim…” demiştim. Aynen böyle oldu. Bundan dolayı çok memnunum. Ankara tarihi için önemli bir bölge olan Hamamönü’nde gerçekleştirdiğimiz restorasyon çalışmalarını “Hamamarkası” olarak adlandırılan bölgeye de taşıdık. Tarihi doku

GÜVEN SAĞLAMAK İÇİN UZUN SOLUKLU BİR ÇALIŞMA YÜRÜTMEK, HER KONUDA HERKESE EŞİT MUAMELE YAPMANIZ GEREKİR. Hamamönü’nde olduğu gibi burada da su yüzüne çıktı. Hamamarkası, Ankara’nın en önemli tarihi bölgesi olmasına rağmen yıllarca ihmal edilen, kaçak yapılaşmaya kurban edilen, tarihi binaları yıkılmaya yüz tutan bir bölge… Altındağ Belediyesi’nin yürüttüğü restorasyon çalışmaları sayesinde gelecek kuşaklara taşınıyor. Burada yepyeni bir turizm alanı inşa ettik. Belediye olarak restorasyon çalışmalarını kendimize görev edindik. Hamamönü’nde gerçekleştirdiğimiz çalışmalar başarılı olunca, restorasyona ağırlık vermemiz gerektiğine inandık. Bu amaç doğrultusunda Hamamarkası’nın restorasyon projesini uygulamaya

174

koyduk. Hamamönü ve Hamamarkası ile bir bütünlük oluşturdu. Buralarda yerli ve yabancı turistler geziyor, insanlar keyifle dolaşıyor. Bundan dolayı çok memnunum. Dünyada şehirlerin en kıymetli yerleri, “old city” denilen, tarihi mekanların hayat bulduğu bu alanlardır. İşte bu nedenle Ankara’da bir ilk olan ve Altındağ Belediyesi’nin başlattığı restorasyon çalışmalarının Ankara için ayrı bir önemi var. Altındağ Belediyesi tarafından restore edilerek müze haline getirilmesinin ardından Türkiye’nin her yerinden ziyaretçileri ağırlayan Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ne de çok büyük bir ilgi gösterildi ve ilgi katlanarak büyüyor. Türk siyasi tarihinin en önemli duraklarından biri olan ve açıldığı günden bu güne 1 milyona yakın kişinin ziyaret ettiği Ulucanlar Cezaevi Müzesi; koğuşları, tecrit odaları, zindanları ve bu bölümlerde yapılan seslendirmeleriyle ziyaretçilerin büyük ilgisini çekiyor. Her yaştan insanın gezdiği Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ne en çok hayatının bir bölümünde burada yatmış, yolu bir şekilde buradan geçmiş eski hükümlüler ilgi gösteriyor. Ziyaretler bizim beklediğimiz seviyenin de üstünde… Hatta Ulucanlar Cezaevi Müzesi yurt dışında da artık o kadar biliniyor ki, turist grupları da büyük ilgi gösteriyor. Ulucanlar Cezaevi Müzesi’ne bu kadar yoğun bir ilginin gösterilmesinden dolayı çok mutluyum. Ankara’nın çok önemli bir merkez kazandığına inanıyorum. Birkaç yıl önce yıkılmaktan kurtardığımız ve başarıyla tamamlanan restorasyon çalışmalarının ardından müze olarak hizmete açtığımız kapalı bölümünün ardından, Ulucanlar Cezaevi’nin yarı açık kısmını da kültür ve kongre merkezi olarak kullanıyoruz. Çok değerli bir mekan daha Başkent’e kazandırıldı. Altındağ Belediyesi olarak üstümüze düşen sorumluluğun farkındayız. Bu bilinçle tarihimize sahip çıkmaya devam edeceğiz. Altındağ Belediyesi olarak gençlere ve kadınlara yönelik ne gibi projelere imza atıyorsunuz? Bugüne kadar Altındağlı gençler için 17 farklı mahallede 17 Gençlik Merkezi açtık, bu merkezler vasıtasıyla 25 bin gence ulaşarak, onlara yeni fırsatlar sunuyoruz. Gençler bu merkezlerde öncelikle yeni eğitim fırsatlarıyla tanışıyorlar. Merkezlerde Türkçe, Matematik, İngilizce, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler gibi temel dersler veriliyor. Özel etüt odalarında yaş gruplarına göre verilen derslerin yanı sıra, merkezlerde oluşturulan bilgisayar ve internet odaları ile kütüphaneden ücretsiz yararlanabiliyor ve performans ödevleri için gerekli araştırma-incelemeyi buralarda yapıyorlar. Merkezlerin sunduğu bir diğer imkân da kültür ve sanat aktiviteleri… Gençlere, ilgi alanlarına göre Gitar, Keman, Bağlama, Ney, Tiyatro, Satranç, Resim, Ebru, Diksiyon, Türk Halk Müziği, Drama, Halk Oyunları, Mehteran gibi branşlarda dersler veriliyor. Ayrıca masa tenisi, güreş, salon sporları, internet salonu ve benzeri faaliyetlerden de yararlanan gençler şehir gezileri, tiyatro ve sinema gösterilerine de katılma şansı yakalıyor. Uzman eğitmenler ve sanatkârlar eşliğinde verilen kurslarda üretilen ürünler, yine gençler tarafından düzenlenen değişik etkinlilerle sergileniyor. Gençler bu merkezler aracılığıyla sinema, tiyatro, sergi, konser ve müzelere gidiyor, yaşadıkları şehrin kültür sanat etkinliklerine aktif olarak katılıyorlar. Tüm merkezlerde bilardo, hava hokeyi, langırt, satranç ve benzeri oyunların oynanabileceği özel odalar var. Böylece, hem çocukların boş zamanlarını nerede ve nasıl geçirdiklerini bilen anne ve babaların içi rahat ediyor hem de gençler yeni


RÖPORTAJ

dostluklar kurup eğlenceli vakit geçirebiliyor. Ankara içinde Anıtkabir, TBMM, müzeler, Ankara’nın görülmesi gereken yerlerini ücretsiz gezen gençler, aynı zamanda şehir dışı gezilerine de katılabiliyor. Altındağlı gençlerin sosyal ve psikolojik gelişimlerine destek olmak için, çeşitli kurumların iş birliğiyle yüzlerce seminer düzenleniyor. Bu seminerlere Altındağ Belediyesi Gençlik Merkezleri üyesi gençler büyük ilgi gösteriyor. Gençlik Merkezleri’nde gerçekleştirilen meslek tanıtım seminerleriyle bu zamana kadar pek çok mesleği yakından tanıma imkanı bulan gençler, yıl boyunca itfaiyecilikten oyunculuğa, pilotluktan gazeteciliğe kadar pek çok değişik meslekten insanı yakından tanıma ve sohbet etme imkanı buluyor. 25 farklı mahallede hizmete açtığımız Kadınlar Eğitim ve Kültür Merkezleri ile de on binlerce Altındağlı kadının hayatı değişti. 50 bini geçen üye sayısı ile Altındağlı kadınları sosyal hayatta zirveye taşıyan Kadınlar Eğitim ve Kültür Merkezleri’ne gösterilen ilgi her geçen yıl daha da artıyor. Meslek edindirme - hobi ve beceri kursları olarak iki ana başlıkta belirlenen kurslara yoğun ilgi gösteren Altındağlı kadınlar, kurslar vasıtasıyla hem yeni şeyler öğreniyor hem de yeni dostluklar kuruyor. Kadınlar için okuma yazma, İngilizce, Arapça, Osmanlıca, bilgisayar, diksiyon, grafik ve animasyon, hızlı okuma, dekoratif ahşap süsleme, ipek kozası el ürünleri, çarşaf bağlama, gümüş kazaziye, fotoğrafçılık, moda tasarımı, stilistlik, takı tasarımı, resim-yağlı boya, kurdele işi, taş bebek, ebru, tezhip, hat, diksiyon, mefruşat, ev dekorasyonu, pastacılık, ahşap boyama, kumaş boyama, patchwork(kırk yama), el örgüsü, sırma, gelin başı, drama, el nakışı, bağlama, ud, keman, kanun, ney, yönetici sekreterliği, tel kırma, anne çocuk eğitimi, cilt bakımı, şiş dantel, modern dans, kuaförlük, minyatür, halk oyunları, TSM korosu, THM korosu, Tasavvuf korosu ve dart kursları gibi kurslar veriliyor. Kadın Eğitim ve Kültür Merkezleri’nin tamamında okuma yazma dersleri

veriliyor. Kursiyerlerin, kırtasiye, kitap, defter, kalem ve benzeri tüm ihtiyaçları Altındağ Belediyesi tarafından karşılanıyor. Bu zamana kadar binlerce kadın, bu kurslar sayesinde okuma-yazma öğrendi. Altındağ Belediyesi’nin yönlendirmeleri ile eğitimine devam eden pek çok kadın, ilkokul, ortaokul ve lise diploması da aldı. Kadınlar da gençler gibi yıl boyunca çok önemli konularda seminerlere katılıyor ve bilinçleniyor. Altındağlı kadınlar için Kadın Eğitim Merkezleri bünyesinde, Gebelik Okulu, Menopoz Okulu, Anne Baba Okulu, Evlilik Okulu, Kişisel Gelişim, Evlilik Öncesi Eğitim Okulu, Emzirme Okulu ve Tiyatro Okulu açan Altındağ Belediyesi, kadınlarımızın gelişimine büyük önem veriyor. Sinema ve tiyatroya gitme imkanı olmayan Altındağlı kadınların, kültür ve sanata olan ilgisi ve duyarlılığını artırmak amacı ile her ay düzenli olarak tiyatro ve sinema programları düzenleniyoruz. Kadınlar Eğitim Kültür Merkezleri’nde kadınların tiyatro bilincini geliştirmek amacıyla drama eğitimi de veriliyor. Bu eğitimin sürekliliğini artırmak ve kadınları bu alanda heveslendirmek için Devlet Tiyatroları ile anlaşma yapılarak, her ay yüzlerce Altındağlı kadın farklı oyunlara yine ücretsiz olarak götürülüyor. Altındağ’da kadınlar, Anıtkabir, TBMM, müze ve ören yerlerini geziyorlar. Tarih ve kültür ağırlıklı geziler sayesinde kadınlar yaşadıkları kenti daha yakından tanıyor. “Türkiye Gezileri” adı altında başlatılan projenin sınırları her geçen yıl genişliyor. Programa sadece birkaç şehir gezisi ile başlanmışken, bugün ziyaret edilen illerin sayısı hızla arttı. Proje kapsamında kadınlar, İstanbul, Bursa, Konya, Çanakkale, Urfa illerini ziyaret ediyor. Kadınlar, Altındağ Belediyesi’nin sağladığı olanaklarla, hiçbir ücret ödemeden, seyahat ediyor. Hayatlarında ilk defa uçağa binen ve şehir dışına çıkma imkanı bulan kadınlar büyük bir heyecan yaşıyor. Röportaj: Dilara Aydoğdu

175


RÖPORTAJ

Özel Havacılığın Yeni Adı ZİVER AIR

VEYSEL DEMİRCİ

S

izi kısaca tanıdıktan sonra iş yaşamınızdaki tecrübelerinizi dinleyebilir miyiz? 1978 Elazığ merkez doğumluyum. Evli bir çocuk babasıyım. Fırat Üniversitesi İnşaat Bölümü'nden mezun oldum. Babam inşaat taahhüt işi yapıyordu. hem okuyup hem de babamla çalışmaya başladım. 1998 yılınının başında kendi firmamı kurdum ve Ziver İnşaat olarak tek başıma yoluma devam etmeye başladım. İnşaat taahhüt konusunda yurt içinde bir çok proje tamamladım. Şuanda Konya, Malatya, Bingöl, Sivas, Samsun, Bayburt, Gaziantep, Elazığ, Şanlıurfa vs. illerimizde yol, baraj, altyapı, toplulaştırma, gölet işlerimiz devam etmektedir. İnşaatın dışında akaryakıt, havacılık, sigorta ve gıda sektörlerinde de faaliyet göstermekteyiz. Bugün Türkiye'de yaklaşık 1500 çalışan ve 700 adet iş makinesi parkımız ile büyük firmalar arasına ulaştım ve bu da çok çalışmakla oldu. Halen daha çalışmaya devam ediyoruz. Ayrıca uzun zaman Elazığ Spor'da yöneticilik ve ikinci başkanlık yaptım. Elazığ Ticaret

176

İnşaat, akaryakıt, havacılık, sigorta ve gıda sektörlerinde faaliyet gösteren, 1500'e yakın çalışan ve 700 adet iş makinası parkı ile büyük firmalar arasındaki yerini alan Ziver İnşaat A.Ş'nin Yönetim Kurulu Başkanı Veysel Demirci, gerçekleştirdiğimiz röportajda durmadan çalışmanın, büyük başarıların ortaya çıkmasındaki rolünü anlatıyor...

ve Sanayi Odası'nda bir dönem yönetim kurulu üyeliği yaptım. Ziver Havacılık fikri nasıl doğdu, nasıl gelişti bu macera dolu yolculuk? İş hayatında yoğun çalışan insanlar için zamanın ne kadar kıymetli olduğunu hepimiz biliyoruz. Benjamin Franklin'in ‘’Vakit Nakittir’’ sözü benim için çok önemlidir. Zamanla yarışırken hayatımızı kolaylaştıran herşey her zaman beni cezbetmiştir. Bir amaca ya da işe yönetilmeden geçirilen her dakika, bir daha ele geçmemek üzere yitirilen bir hazinedir. Uçakların da zaman konusunda hayatımızı kolaylaştırması ve teknolojik yapısı bu sektörde olmamda önemli etkenler oldu. Türkiye'de havacılık sektörünün hak ettiği ilgiyi gördüğüne inanıyor musunuz? Başka ülkelerle kıyasladığımızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Türkiye'de havacılık sektörünü üç ana başlık altında değerlendirilmesinin gerektiğini düşünüyorum;


RÖPORTAJ

*Hava Yolları: Bu bölüme büyük gövdeli hava araçları girmektedir. THY’nin son yıllarda yaptığı atılımlarla ve büyüme trendiyle dünya ortalamalarının üzerine çıktığını ve her ülkeden insanların tercihi olduğunu açıkça söyleyebiliriz. THY’yi takip eden PEGASUS ve BORAJET Havayolları'nın da bu yukarı ivmelenmeye olumlu tepki gösterdiği açıkça görülmektedir. Fakat, bununla da sınırlı kalınmamasının gerektiğini düşünüyoruz. Havacılık sektörü her zaman ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal kaos ortamlarından birinci derecede olumsuz etkilenmiştir. Fakat, günümüz Türkiye’sinde bu kırılgan yapının şiddetinin bir derece azaldığını ve insanların hava yolu ulaşımını benimsediğini rahatlıkla gözlemlemekteyiz. Bu gelişmeler doğrultusunda, son dönemde yaşanan terör olaylarının bitmesi ve 2018 yılının ilk çeyreğinde açılması planlanan İstanbul 3. havaalanı ile trendin yukarı doğru devam edeceğini değerlendiriyoruz.

yaşam tarzları ve hatta tüketiciler, müşteriler eğilimler sonucu değişecek, evrim geçirecek, tekamül edecektir ve hatta çığır atlatacak atılımlar meydana gelebilecektir. Söz konusu gelişimler şirketleri de değişime zorlayacaktır. Vizyonuna ulaşabilmek için güçlerini ve kaynaklarını bugünden mobilize edebilen şirketler mutlaka söz konusu geleceğe ulaşıldığında rakiplerinden daha avantajlı ve üstün durumda olacaklardır. İnsanı harekete geçiren, onu davranışa iten bazen içsel bazen dışsal nedenler olabilir. Amaçlarımızı belirlerken belli kriterler kullanmamız, onları daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Örneğin; İnanabilirlik, amacın ölçülmesi, amacın kontrol edilmesi, ulaşabilirlik, istemek vb.. işte bizler davranışlarımızı bir amaca dönük gerçekleştiren karmaşık canlılarız. Bir amaca ulaşamadığımızda veya ulaştığımızda şimdi ne yapacağım (?) sorusuna cevabımız olursa, her zaman daha ileriye gitmek için nedenlerimiz ve bu nedenlere bağlı motivasyonumuzda olur.

*Hava Taksi: ZİVER Havacılık olarak bizim de içinde bulunduğumuz Hava Taksi sektörü de, sivil havacılık alanında yaşadığımız gelişmelere olumlu tepki göstermiş ve özel jet sayısında artışlar yaşanmıştır. Ekonomik gelişmelere bağlı olarak büyümedeki trendin devam edeceğini değerlendiriyoruz.

İş hayatına yeni atılmış genç girişimciler ilk etapta nasıl bir yol izlemeliler? Tavsiyeleriniz neler? Girişimci dediğimiz zaman, aklımıza şirketler kurmuş başarılı ve cesur insanlar gelir. Kısmen doğru, kısmen yanlış ve eksik bir tanımlamadır. Yanlış olan kısmı şudur; her girişimci şirket sahibi değildir, olma zorunluluğu da yoktur. Cesur insanlardır ve risk alırlar. Eğer böyle bir ruha sahip ve davranışlarınızla bunu kanıtlıyorsanız, her ortamda girişimcisinizdir. Bir şirkette değil, politika da bile böyledir. Girişimci kişilikler, yapılan bir işe geniş çerçeveden bakmayı bilirler ve durumlar üzerine bu şekilde yorum yaparlar. Çözülmesi gereken sorunları ve değişimleri, daha geniş bir şekilde ele alabilirler. Bu nedenle de daha fazla risk alırlar ve başarılarını da buna borçlu olurlar. Girişimci ruhunuz sizi iş ortamında hemen fark ettirecektir ve başarınız sizi daha da ileriye taşıyacaktır.

*Genel Havacılık: Bu alanda da büyük gelişmeler gösterdiğimizi düşünüyoruz. Fakat, ülkemizdeki gelişmenin daha çok uçuş okulları bölümünde olduğunu söyleyebiliriz. Genel havacılık alanında, maalesef Avrupa’nın, Amerika’nın ve Kanada gibi gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğumuzu üzülerek belirtmek istiyoruz. Bunun önüne geçmek ve gereken gelişmeleri yakalamak için, ekonomik şartların daha iyiye gitmesi, hava parkı dediğimiz küçük havaalanlarının sayısının arttırılması, hava sahasında bu tarz hava araçlarının uçabileceği alanların tahsis edilmesi, küçük 2/4 kişilik pervaneli uçaklar, experimental dediğimiz daha hafif hava araçlarının tanıtımının yapılması gerektiğine inanıyoruz. Genel havacılık faaliyetlerinin, bir hafta sonu eğlencesi ve hobi olduğunu göreceğimiz günler geldiğinde sivil havacılık sektörünün arzu edilen seviyeye geldiğini hep beraber görmüş olacağız. Sektörün içinde Ziver Havacılık'ın nasıl bir konumda olduğunu düşünüyorsunuz? Ziver Havacılık 2016 yılının eylül ayında uçuşlarına başlamıştır. Hawker 400 tipi uçağımızla yolcu nakli ve havadan hasta nakli (Ambulans) uçuşları yapma kabiliyetine sahiptir. ZİVER Havacılık, anılan tarihten günümüze göstermiş olduğu üstün performansıyla sektör içerisindeki yerini almış ve üretilen uçuş saati anlamında sektör ortalamalarının üzerine çıkmıştır. Gelecekte kendinizi ve firmanızı görmek istediğiniz yer, durum nedir? Böyle bir tablo tarif eder misiniz? Kendinizi şu an o tablonun neresinde görüyorsunuz? ZİVER Havacılık olarak, filomuzdaki uçak sayısını arttırarak, yolcu taşımacılığı ve havadan hasta nakli alanlarında sektörün vazgeçilmez firmalarından birisi olmayı hedefliyoruz. Bunu gerçekleştirecek organizasyon, altyapı, finansal güç ve en önemlisi yönetimsel desteğe sahip olduğumuzu belirtmek istiyoruz. İş yaşamında “vizyon” ve “amaç” belirlemek neden önemli? Vizyon gelecekle ilgilidir. Söz konusu gelecek genellikle şirketlerin, kurumların ve kuruluşların planlama dönemlerinin ötesinde bir gelecektir. Söz konusu geleceğe ulaşana kadar şirketin içinde bulunduğu sektör, endüstri, teknoloji, ürünler,demografik koşullar, resmi mevzuat,

Özet olarak genç girişimcilere tavsiyem çok çalışmak, araştırmak, iyi bir eğitim, gezmek görmek, sadece ilgilendikleri sektörler değil farklı sektörlerde de bilgi sahibi olmak, tecrübelerden faydalanmak. Tabi ki tavsiyeler saymakla bitmiyor. Özellikle son birkaç yılda sıkça karşılaştığımız ve üzüldüğüm konulardan birisi de insanların kısa yoldan para kazanma hırsı. Başarıda hırs tabiki olmalı ve bu hırsın getirisinde de kazanç mutlaka olacaktır. Ticaretin para kazanma hırsı ile yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Sanırım ilk tavsiyemde kısa yoldan para kazanma hırsı ile bu yola çıkmamaları olacaktır. İş hayatınızı ve sosyal hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz? Sık sık yapmaktan hoşlandığınız aktiviteler var mı? İş yoğunluğumuz malesef ki fazla. Bu nedenle sosyal hayat çoğunlukla geri planda kalıyor. İş dışında kalan zamanımın büyük bölümünü aileme ayırıyorum. Sürekli olarak bir aktivite yapma şansım pek olmuyor çünkü anlık programlarımız sürekli değişiyor. İş hayatında para ve güç dışında başarı parametreleri nelerdir sizce? İşin kendisiyle ilgili tutkunuz yoksa, onu yapma gerekçenizle ilgili tutkunuz olsun. Belki işinizi şirketinizi/kariyerinizi sevmiyorsunuzdur, ama kazandığınız para ve işinizin size sağladığı menfaatleriniz için ihtiyaçtır. Ailenizi düşünerek doğru olanı yapmakla ilgili tutkunuz olsun. Yoğun bir iş gününden sonra kendinizi dinlendirmek ve mutlu etmek için neler yapıyorsunuz? Sevdiklerimle, ailem ve çocuğumla ilgilenmeye çalışıyorum.

177




stimulus

Yayıncılık Riskli Bir Sektördür

YELDA CUMALIOĞLU

Türk Yayın Sektörü’nün Çelik Manolyası Destek Yayın Grubu’nun Kurucu Başkanı Yelda Cumalıoğlu, 2017’de dünya ve ülkemiz yayın sektörünü engin bakış açısıyla değerlendirdi.

T

homas Edison, konusunda deha olarak adlandırılabilecek bir kişiyi şöyle tanımlar: “Dehanın yüzde biri ilham; tüm geri kalanı çalışmaktır...” Sizin iş dünyasında elde ettiğiniz başarıda oluşturduğunuz çalışma disiplinini anlatır mısınız? Kesinlikle katılıyorum. Dehanın yüzde biri ilhamsa yüzde doksan dokuzu çalışmaktır. Bir işi başarılı ve fark edilir kılan en güçlü etki çalışmak... Fakat bizim işimizde o yüzde birlik ilham da çok kıymetli. Onu bir an olsun kaybetmemek gerekiyor. Çalışma disiplinimiz de bir o kadar özel. İlham bizi var ediyor, çalışma disiplinimizse bizi fark edilir ve başarılı kılıyor. İkisinin ahengi bizim açımızdan çok önemli. En çok kim kan ter içinde kalıyorsa en çalışkan ve en başarılı odur yargısına hiç katılmıyorum. Çalışmanın süresi ya da hacmi değildir önemli olan, niteliğidir. O yüzde doksan dokuzluk kısmı bu bilinçle tamamlıyoruz biz. Anlık şimşek çakmaları, saatler süren

180

mesailerden çok daha fazla şey ifade eder benim için. Bizde hiç kimse, işini zamana bölüp gün içinde saatine bakarak yaşamaz. “Hadi işimizi bitirelim de gidelim” diyen yoktur. Yaptığı şeye aşk duyan, ilham dolu insanlardan oluşan bir ekibe sahibiz. Aşkın, üretimin ve gelişimin mesaisi yoktur; o bir yaşam biçimidir. Hayata dahildir. İşine tutkuyla bağlı birini mesai saatlerine hapsedemezsin zaten. Biz saatleri değil anları kovalarız. Ne uğruna terlediğimizi biliriz. Şuursuzca çabalayarak bir sonuç elde edilemeyeceğini biliriz. Bu çok çalışmak değil, boşuna çalışmak anlamına gelir. Biz boşuna çalışmış olmak yerine, çok çalışmış olmayı tercih ediyoruz. Etkili bir çalışma disiplini için kuşkusuz bilinç ve bilgi gerekiyor. 2016 senesi ,tüm dünya ülkeleri ve ekonomileri için oldukça dalgalanmalarla dolu bir yıl oldu. Bulunduğunuz sektör ve iş dünyası için 2017 projeksiyonlarınız nelerdir? Yayıncılık sektörü, doğası gereği özellikle Türkiye’de zaten başlı başına


stimulus

çok riskli bir sektör. Ülke nüfusunun yüzde onu hala okuma-yazma bile bilmiyorsa, adını yazamıyorsa ve hangi otobüse bineceğini seçemiyorsa, kitap okuma alışkanlığı yüzde 0.01 ise biz zaten maddi manevi fazlasıyla riskli bir iş yapıyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinde düzenli kitap okuma alışkanlığı yüzde 21... Kıyasladığınızda yayıncılar olarak yel değirmenleriyle savaşıyoruz. Destek Yayınları, düzenli kitap okuma alışkanlığı olmayanlara da kitap satmayı başarmış bir yayınevi olarak 2017 yılında da imkansızın peşinden koşmaya devam edecek. Çünkü, ben hayatımın hiçbir döneminde fizibilite raporlarına göre hareket etmedim. Eğer böyle olsaydı; en başından beri yayıncılık işine girmemem gerekirdi. Çünkü, raporlar sektördeki pasta dilimlerinin çoktan paylaştırıldığını, okurun da bu pasta dilimleri dışında tercihlerini çok da değiştirmediğini söylüyordu. Buna rağmen, yayıncılıkta ısrar ettim ve Destek Yayınları kurulduğunun üçüncü ya da dördüncü yılında 100 binin üzerinde satan kitaplar basmaya başlamıştı bile... AR-GE firmanız açışından ne derece önemli? Bu sistemden aktif olarak faydalanıyor musunuz? Bilgi birikimini artırmak ve bu birikimi, yeni uygulamalara yol açması üzerine sistematik bir temele oturtmak, ilgilendiğim bir konu. Var olan potansiyelimizi yüksek düzeyde değerlendirmek kadar, potansiyelin var olan düzeyini yükseltmek de önemli. Bilginin gelişmesi ve kullanılabilir olması, yeni yollar açabilmesi, ilhamla iş birliği yapabilmesi yayıncılık sektörünü de ilgilendiriyor kuşkusuz... Risk alma parametreleri bulunduğunuz sektörde temel olarak nedir? Firma olarak risk alma eğiliminiz nedir? Bu sorunun cevabını sanırım verdim. Başlı başına riskli bir sektördür yayıncılık. Destek Yayınları yüksek düzeyde riskler alabilen bir kurum. Şişeye not koyup okyanusa atmıyoruz. Ne uğruna neyi risk olarak göze aldığımızın bilincindeyiz. Şansı olduğunu düşündüğümüz, sınanması gerektiğine, fark yaratabileceğine inandığımız, daha önce denenmemiş proje ve atılımlara cesaret edebiliyoruz. Bu süreci profesyonelce yönetebiliyoruz.

rüzgârı karşıma almıştım. Genç girişimcilere hep “Rüzgârı arkana al seni ittirsin ve götürsün” derler. Bense tam tersini yaptım. Uçurtmalar rüzgâra karşı uçarlar. Yeni girişimcilere söyleyebileceğim tek şey bu. Firmanızda verimli çalışma yöntemleri nasıl işliyor? Verimli çalışmak bilgi ve tutku işi... Destek Medya Grubu çalışanları en büyüğünden en küçüğüne kadar bu ikisine fazlasıyla sahip insanlardır. En iyisini bilen ve bunu tutkuyla yapan bir ekibimiz var. Her departman için çok önemsediğim bir kriterdir bilgi ve tutku. Mutfakta çalışacak olan yardımcımıza bile önce çay yapmayı bilip bilmediğini, sonra bunu ne kadar sevdiğini sorarım. Çayın üzerine kaynar su dökmek bilgidir ama içine tomurcuk katmak aşktır. Destek Medya Grubu içinde her departmandaki çalışan işini hem iyi bilir hem de tutkuyla yapar. İş arkadaşlarımın hedeflerini ve hayallerini çok önemserim. Onlara bu fırsatı muhakkak tanırım, desteklerim. Faaliyet gösterdiğiniz sektörde bir dünya firması olmak için izlenmesi gereken yollar nelerdir? Denge, istikrar, süreklilik, yurtdışında var olma, iyi ilişkiler, uluslararası platformlardaki toplantılara katılma ve konuşmacı olmak, çevre ve hayal gücü. Tabii ki hedefler. Biz Destek Medya Grubu olarak bir dünya firması olma yolunda adımlarımızı atıyoruz. “Quo Vadis Türkiye” Yani Türkiye’yi yakın gelecekte nasıl görüyorsunuz? Türkiye ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan sancılı bir süreçten geçiyor. Ne yazık ki huzur ve güven dolu olduğunu söyleyemem. Bu sürecin üstesinden gelinebileceğini umuyorum sadece. Atlatılabileceğine inanıyorum.

2017’de kurumsal olarak hedeflediğiniz büyüme ve yatırım idealleriniz nelerdir? Destek Yayınları, 2016 yılında geniş bir büyüme gösterdi. Destek Medya Grubu olarak bünyemizde Destek Yayınları’nın yanı sıra Kara Karga Yayınları, Kara Karga Aylık Çizgi Edebiyat Dergisi, Beyaz Baykuş Yayınları ve Genç Destek Yayınları da bulunuyor. Bunların hepsi çok yeni oluşumlar. Hedefimiz bu oluşumları markalaştırmak, kalıcılığını sağlamak, potansiyelini yükseltmek ve tıpkı Destek Yayınları’nın başardığı gibi her birinin alanında fark yaratmasını sağlamak. Türkiye’de ekonomik ve ticari açıdan olumladığınız veya eksikliğini hissettiğiniz konular var mı? Türkiye ekonomisinde en ihtiyaç duyduğumuz olgu istikrar. Belirsizliklerle dolu, dövizin hızla yükseldiği bir ortamda iş yapınca kendini güvende hissetmiyorsun. Yarın ne olacağını bilemiyorsun. Biraz önceki sorunuza da cevap olarak evet, kendinizi tam bir kumar masasında hissediyorsunuz! Bir girişimci için heyecan ve motivasyonun dışında onu başarıya götürecek en önemli unsur teknik bilgi ve donanımdır. Bu üç öğeye eklemek istediğiniz farklı bir katkı payı var mı? Siz yeni girişimcilere neler tavsiye edersiniz? Motivasyon, teknik bilgi ve donanım sizi klişeye götürür. Benim sıralamam kesinlikle böyle değil. Zaten bu sıralamayla hareket eden bir girişimci olsaydım yayınevi kurmazdım. Amacımın bu olduğunu söylediğimde etrafımdaki herkes “Altı aya kalmaz batarsın!” dedi bana. “Türkiye’de kitap mı satılır? Kim kitap okuyor ki? Piyasadaki meşhur yazarların hangi yayınevlerinde oldukları belli... Sen hiç bu işe bulaşma...” dediler. Bu motivasyonla, elimizdeki teknik bilgilerle ve donanımla yayıncılığa hiç cesaret etmemem gerekiyordu. Ama ben başaracağıma inanıyordum çünkü

Röportaj: Selin Söğütlügil

181


RÖPORTAJ

Moda Tutkusu

ZEHRA ÖZDEMİR

Uçsuz bucaksız renklerin hakim olduğu, sınırsız tasarım dünyasında kendi çizgisiyle cesur kadını yaratan Zehra Özdemir, moda tutkusunu anlatıyor...

Z

ehra Özdemir’in moda tutkusu ne zaman doğdu, nasıl bir ilhamla bu yolculuğa çıktı? 17’li yaşlarımın heyecanıyla çıktım bu yolculuğa. Önceleri, yaz tatillerinde ya da hafta sonları çeşitli kurslara katılmak benim için hobi haline gelmişti. Kendimi giyim (dikiş) kursunda bulduğum ilk gün ise, asıl olmam gereken yerde olduğumu anladım. Teğel almakla başlayan derslerimin yerini uçsuz bucaksız renkli kumaşlara, tasarımlara bırakana kadarki süreçte ise; bu konudaki bilgimi artırmak adına birçok isimle çalışarak ve aynı zamanda çok kıymetli bir moda okulunda “Stilistlik ve Modelistlik” eğitimi alarak teknik ve teorik anlamda kendimi olabildiğince geliştirmeye çalışarak devam etti.

182

25 yaşıma geldiğimde ise, kendi emeğimle diktiğim kıyafetlerim üzerinde duyduğum o müthiş heyecan başkalarını giydirdiğimde kat be kat artmaya başladı ve bu beni; bütün hayallerini gerçekleştirebilecek kendi kalite ve markasını sunabilecek iddialı bir tasarımcıya dönüştürdü. Düşünsenize, uçsuz bucaksız renklerin hakim olduğu, sınırsız bir tasarım dünyası... Kendi gökyüzünü yaratmak gibi... İşte bu sonsuzluk ve heyecan, benim ilham kaynağım olmaya devam ediyor. Moda dünyasında bulunduğunuz noktaya gelene kadar ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Severek yaptığım bu işte, yaşadığım hiçbir şeyi zorluk olarak görmüyorum. Sonsuz bir gökyüzüne bakıyorum ben. Yaşanan


RÖPORTAJ

olumsuzlukların bile bana kattığı renk ve anlam var. Elbette ki, hayat her zaman pembe tüllerini, mor organzelerini, sarı şifonlarını, beyaz abrahamları ve dantelleri sunmuyor. Bazen siyah brokarları, kahveli flanel kumaşlarını da getiriyor önüme. Önemli olan, bunlarla nasıl bir gökyüzü yarattığınız... Moda sizin için ne ifade ediyor? Benim için moda; kişinin kendi vücudu ve kültürü üzerine, güncel modaya uygun olmadan da kendine özgü tarzıyla çok şık olabileceği anlamına gelir. Yani sezon diye sınıflandırılan, birbirine benzer renk ve modellerin sırf modaya uygun olduğu düşüncesi ile tercih edilmesi bence yanlış. Önemli olan; modanın size ne sattığı değil, sizin ne seçtiğinizdir. Ruhunuzu, karakterinizi nasıl ifade ettiğinizdir, neyin içinde kendinizi özgür hissettiğinizdir. Yani sizin gökyüzünüzdür. Nasıl bir yaşam felsefesine sahip kadınlarla çalışmaktan zevk alıyorsunuz? Cesur, özgür ve ruhunu giyimine yansıtabilen, aynı zamanda ne istediğini bilen ve yeni fikirlere açık olan insanlarla çalışmak, ufkunuzu ve tasarımınızı sonsuzluğa taşıyor. Giyinmenin felsefesi herkeste farklı renktir. İşte bu noktada haute-couture bir atölye olabilmenin hakkını sonuna kadar vermek istiyoruz. Ankara haricinde başka nerelerde olacak Zehra Özdemir markası? Çıkış noktamın, yaşadığım bu “griyi seven şehir”de olmasının önemi büyük. Ankara’dan vazgeçmem son derece imkansız. Zaman neleri getirir, elbette bilinmez. Uçsuz bucaksız renklere sahip olan tüm kadınlarla sonsuz bir paylaşımda olmayı çok isterim. Benim mavim ile sizin mavinizin tonu bile farklıyken kim bilir başka nerelerde mavinin diğer tonlarıyla karşılaşacağım. Her renk, her kumaş, her tasarım, her dikim başka bir pencereden bakmamı sağlıyorken ve ben renklere, kumaşlara, gökyüzüne bu kadar aşıkken, ortak paydada buluşabileceğim tüm kadınlarla herhangi bir zamanda, herhangi bir şehirde olabilirim.

GİYİNMENİN FELSEFESİ HERKESTE FARKLI RENKTİR. Kimlere hitap ediyorsunuz? Zehra Özdemir kadını nasıldır? Zehra Özdemir kadını kesinlikle “CESURDUR!” kastettiğim cesaret; sadece kıyafetlerdeki açıklık ya da transparanlık olarak algılanmasın. Kendi gökyüzü olan her kadın cesurdur! Cesur kadınların net bir duruşu, doğallığını kaybetmeyen sade bir şıklığı vardır. Burdan yola çıkarsak herkesin kendini özel hissedebileceği, beklentilerini fazlasıyla karşılık bulabileceği, gerçek bir haute-couture atölye olmayı hedefliyoruz. Dolayısı ile kişiye özel dikimler yaptığımız için herhangi bir kısıtlama yapmam mümkün değil. Günlük hayatta nasıl bir giyim tarzınız var? Benim gökyüzüm canlı, çarpıcı, şık ama sadedir. Gökkuşağımın her rengini severim. Sabahları o gün hangi renk olmak istediğimi bilerek uyanırım. Bazen fuşya uyanırken, bazen lilalara bürünürüm. Her zaman pastel renkler olmuyor tabi ki bu gökyüzünde zaman zaman şimşekler çakar ve griler, siyahlar halim olur. Yani ruhumu renklere katarak kendi gökyüzümle bütünleşirim.

183



c myk

outdoor

media

creative

consulting

property marketing


Northland Satış Ofisi

Ordu Restaurant

Royal İncek

Northland

Diwan Musul

Duru Beytepe

evrenyigitarchitects

evrenyigitarchitects

ey_architects

evrenyigitarchitects www.evrenyigit.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.