3__

Page 1

Kadın Kollarından Terziy’e destek

“Engelsiz Maltepe Kampı” başladı

y CHP Maltepeli kadınlardan şort giydiği için saldırıya uğrayan Ayşegül Terzi’ye destek verdi y CHP Maltepe İlçe Başkan Yarımcısı Hulisi Fero, Nilgün Gümüşdere, CHP Maltepe Kadın Kolları Başkanı Hatice Yazıcıoğlu, Adelet Demirtaş, Hülya Serim, Gül Şahin Yıkılkan, Saadet Urgine, Hatice Çam, Fatma Rozda Küreci, Dilek Baysal, Necla Kayabaşı, Göksu Nak, Kübra Eke, Tamam Ünal, Zekiye Altunbulak, Dilek Baysal Türkel, Sarp Öztürk partililer eyleme katıldı.

y Maltepe Belediyesi’nin ilçedeki engelli vatandaşlara yönelik İzmir’in Selçuk ilçesinde düzenlediği “Engelsiz Maltepe Kampı” başladı. Zafer Bayramı

y Haberi 3’te

26 Eylül 2016 Pazartesi - Yıl 7 / Sayı: 84

www.marmaracagdas.com

Fiyatı: 2 TL

y Maltepe’deki engelli vatandaşların hayatını kolaylaştıracak birçok uygulamaya imza atan Maltepe Belediyesi’nin destekleri doğrultusunda düzenlenen kampta, daha önce hiç tatile gitmemiş, Maltepe’nin 18 ayrı mahallesinden katılan engelli ve refakatçisi toplam 70 vatandaş, 25-30 Eylül tarihlerinde, İzmir'in Selçuk ilçeKutlubirolsun sinde unutulmaz tatil yapacaklar.

KHK’ler büyük tehlike y CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ilgili açıklamada bulundu. y KHK’ler demokratik usullerin dışında kalan süreçlerdir. Ancak asıl önemli olan, yönetenlerin niyetidir. y “Yasama ayağıma dolanıyor” şeklinde konuşan bir cumhurbaşkanının başkanlığında, kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde karar alınacak olması, muhalefeti ve demokrasiye inananları endişelendirmektedir. y Demokrasiye sahip çıkmak, sadece darbe kalkışmasına karşı durmak ile sınırlandırılamaz. y Yasamanın yürütmeye bağlanması; diğer bir ifadeyle TBMM’nin, kanunlar yapılırken devre dışı bırakılması, demokrasi ile bağdaşmaz. Askerî darbeye itiraz ederken, sivil darbeye boyun eğmek de demokrasi ile bağdaşmaz. y Haberi 5’te

Çağdaş Çocukları Koruyun, Eğitim döneminin başlamasıyla birlikte TV kanallarında da dizi bombardımanı sürüyor. Aileleri bağımlı hale getiren dizilerden çocuklarınızı nasıl uzak tutacaksınız. Şiddetin ve cinselliğin ön plana çıktığı diziler, ‘insanın iki temel dürtüsü’ insanın bilinçaltını doğrudan harekete geçirecek etki yapar. Çocuklar için yapılan dizilerde bile ki çoğu şiddet ve sihir dolu hayali bir dünya yaratılarak çocukları tembelliğe alıştırıyor. Bir el hareketiyle her şeyi değiştiren çocuklar, Babaları köpek olan bir aile, hayaletlerle kavga eden çocuklar, kötülüklerle iç içe bir dünya. Çocukların hayal dünyasını geliştirmesi gereken bir tane olumlu örnek yok. Şiddeti, cinselliği, bozuk aile yapılarını, bir iyiye karşı yüzlerce kötünün olduğu bir toplum, çarpık aile ilişkileri, ortada kalmış çocuklar, kötü baba, kötü anne veya kötü kardeş örneklerinin öne çıktığı diziler büyükleri bile olumsuz etkilerken çocukların bilinçaltlarına nasıl travmalar oluşturduğunu bilemezsiniz. Çocuklarınızı koruyun. Çocuklar için uzmanlarla haber yapmaya çalışan ve aileleri uyarmaya çalışan televizyonların, dizi bombardımanıyla olumsuz örnekler yaratması garip değimli. RÜTÜK ne iş yapar bilinmez. Bilinçli olarak toplumun değer yargılarını, olumlu gelenek ve göreneklerini bozmaya yarayan bu diziler, Toplumda gündeme gelen şiddet olaylarını körüklemekten, Çocuklarda aileye, çevreye güvensiz olarak yetişmesinden başka bir işe yaramıyor. Efendim seyrettirmeyin. Nasıl olacak. Tüm aileler kaptırmış gidiyor, dizinin ortasında Haydi çocuklar yatağa demekle olacak iş mi bu. Ya da sen TV’nin başında, çocuk başka odada derste ama kulağı TV de. Çocuklarınızı koruyun. Onların gelecekleri için çalışan aile büyükleri, Lütfen biraz dikkat.

Yorum

FETÖ’yle değil sendikalarla mücadele ediliyor y CHP İstanbul Milletvekili Eren Erdem, açığa alınan öğretmenlerin göreve iadesi sürecinde sendika yöneticisi veya aktif üyesi olanlara yönelik ayrımcılık yapıldığı iddiaları üzerine Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a yazılı soru önergesi verdi. y CHP’li Erdem, aynı soruşturmadan geçmelerine rağmen bir kısım öğretmenin göreve iade edilirken, sendika yöneticisi ve aktif çalışanı olan öğretmenlerin soruşturmalarının bilerek uzatıldığını ve mağdur edildiğini belirtti. y Milli Eğitim Bakanı Yılmaz’a “FETÖ’yle mücadelenin yerini sendikalarla veya hak talep eden memurlarla mücadele mi almıştır?” sorusunu iletti.

Kent Konseyi yeni başkanını seçti

y Maltepe Kent Konseyi’nin 5. Olağan Genel Kurulu Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yapıldı. İki adayın yarıştığı seçimde başkanlığa, 115 oyla Ozan Demir seçildi. Toplantının açılış konuşmasını ve faaliyet raporunu sunan Esra Kaya Erdoğan, bugün Maltepe’nin geleceğinin şekilleneceği çok anlamlı bir toplantı için bir araya geldiklerini belirterek, “Oldukça heyecanlı olduğunuzu görüyorum. Bugün burada çok güzel bir atmosferde demokratik bir yarış olacağından kuşkum yok” dedi. Genel kurulda, gündem maddeleri ve Kent Konseyi faaliyet raporu sunularak kabul edildi. Adayların konuşmalarının ardından Kent Konseyi Başkanlığı ve yürütme kurulu üyeliği için seçimlere geçildi. Yapılan oylamanın ardından Ozan Demir 115 oyla Maltepe Kent Konseyi’nin yeni başkanı oldu. Diğer aday Yüksel Doğan 22 oy aldı. Yürütme Kurulu’na seçilen üyeler 1. Eray AYDIN 91 2. Nursel ÖNÇÜL 85 3. Adem KAYA 81 4. İsmail POLAT 75 5. Arif ŞEKER 74 6. Ziya ÜNKER 71 7. İsmail DÖNMEZ 46

YKKED: “Eğitim Reformu” talebimiz vardır Enstitüleri düşünsel ve kültürel mirası üzerinden çalışmalar yapan, toplumsal sorumluluk taşıyan eğitimkültür örgütüdür. Bu anlamda YKKED, eğitimi bir “insan hakkı” olarak görerek “laik, demokratik, bilimsel ve karma” eğitimden yana taraftır. Eğitim raporları, sınav sonuçları ve yapılan bilimsel çalışmalar, 20162017 öğretim yılı başlarken eğitim sistemimizin çocuklarımızın umutlay Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derrına, arayışlarına yanıt verebilmenin neği (YKKED), ülke çapında 21 şuçok gerisinde kaldığını göstermektebesi ve temsilcilikleriyle beraber Köy dir. Son 14 yıldır siyasal iktidar tara-

fından dayatılarak “dinselleştirilen, piyasalaştırılan” ve akıldışı, bilim dışı politikalarla eğitim sistemimiz niteliğini tümüyle kaybetmiş derin eşitsizliklerin, adaletsizliklerin kaynağı olmuştur. Adım adım kamucu eğitim- kültür politikaları, aklın ve bilimin yol göstericiliği terk edilmiştir. y Haberi 3’te

Tuana Sarıkaya

İçgüdüsel kadınlığı bozan insan”Oğlu” Cengiz Baysu

Cerablus’ta niyetler


Kadın

2

26 Eylül 2016 Pazartesi

Bir kısmı geriden gelen, bir kısmı OHAL ile hayatımıza giren sorunlar ve mücadele etmemiz gerekenler

Kadın Hareketinin 10 Temel Mücadele Alanı Türkiye toplumu gerilimlerle, çelişkilerle dolu ve çok hızlı günler yaşıyor. Her gün farklı olasılıklar içeren karmaşık ilişkilerle yürüyen birden fazla önemli gelişme var. Bu birbirini iten, çeken, hızla hareket eden gerilimler ortamı ucu sivri oklar gibi her gün çocukları, kadınları, gençleri, yaşlıları, insanları öldürüyor.

Ö

lüm, kadınların hayatında bundan önce de hiç eksik değildi. Kadınlar belli gerilimleri her zaman erkeklerden farklı yaşıyor. Mesela Türkiye’de, “hayatta kalabilmek”, “boşanabilmek”, “istediğimiz gibi giyinebilmek”, “çalışabilmek”, “istediği sayıda istediği yöntemle doğurabilmek” gibi konularda kadınlar erkeklerin hiç yaşamadığı bir gerilimler yaşıyor. En temel hak “yaşamak için” ve aslında mücadele ederek kazandıkları tüm modern hakları için direnmek zorunda kalıyor. Son yirmi yılda toplumun ilerlemesi, kentleşmenin artması kadınları değiştirip “yeni Havva” yarattı. Ama erkekler değişmedi, “eski Adem” olarak kaldılar. Kadınların ilerleyip haklarını kuşanma çabası ile buna ayak direyen erkekler arasındaki şiddetli gerilim, binlerce kadının hayatına mal oldu. Buna karşılık daha önce olmayan şeyler de oldu; birbirine benzemeyen, farklı partilere oy veren, ülkenin dört bir yanından kadın, kendi hayatına karar verme iradesi ortaya koydu. Ucunda ölümü görse bile “boşanmaktan” vazgeçmedi, direndi. Birbirinden farklı çok sayıda kadının bu direnişi, kadın haklarını toplumsallaştırdı ve “asla yalnız bırakmayan” kadınlarla birlikte önemli bir mücadele deneyimi yarattılar. Ülkeyi yöneten siyaset yalnız bıraktıkça, kadınların birbirini sahiplenmesi arttı, saldırı nereden gelirse oraya dönerek direndiler. Toplumsal bir mücadele var ederek, kendi sorunlarını ülke gündemine taşıdılar. Ama “yeni Havva” istemeyen, “eski Adem’i” savunan, neredeyse İŞİD’e yakın bir erkek egemenliğinin temsilcisi siyasetin yönettiği koşullarda, kadın cinayetleri durmadı, artarak devam etti. Son bir yılın savaş ve çatışma ortamında ise hayat daha da zorlaştı,

kadın cinayetleriyle birlikte, başta cinsel şiddet olmak üzere her tür hak ihlali arttı, her yer güvensiz hale geldi. Bir “matruşka” gibi iç içe geçen sorunları yaşanmaya başladı. Bu şartlarda gelen 15 Temmuz ise kadınlar için de önemli bir köşe taşı oldu. Darbe girişiminin kendisi –güvenlikçilerin meta-şiddet olarak tanımladığı biçimde- çok yüksek bir şiddet dozu içeriyordu. Ardından gelen darbeyi bastırma süreci de benzer biçimde hak ve özgürlükleri yok sayarak ilerledi. Her iki süreçte cinsiyetçilikle karakterize oldu. OHAL ilan edildi, idam, kimyasal hadım gibi modern hukukla bağdaşmayan bedensel cezalar gündeme geldi, ifade özgürlüğü kalmadı, linç kültürü ve cinsiyetçi bir söylem yükseldi. Bunların sonucunda, kadın cinayetleri arttı, artmakla kalmayıp nitelik/biçim değiştirdi; kadınlar yakılarak, başları ezilerek, evlerinde bomba patlatılarak, işkence edilerek öldürülür oldu. Tüm olağanüstü çatışmalı dönemlerde olduğu gibi en çok ezilenler; kadınlar ve LGBTT bireyler en çok vurulmaya başladı. Yine her olağanüstü dönemde olduğu gibi şiddet bir gözdağı oldu, kadınların kendi sorunlarını dile getirmeleri ve hak aramaları zorlaştı. Daha çok şiddet, daha çok suskunluk kısır döngüsü sosyolojik gerçeklerdendir. Ancak başka sosyolojik gerçekler de vardır; o aynı şiddet bambaşka bir direniş, bir sahiplenme de doğurur ve bu çember kırılabilir. Türkiye’li kadınların artık “yeni Havva” olmaları nesnel gerçeği, şu anda yaşadığımız korku salan dönemsel gerçekten büyüktür. Başörtülü kadınları ayrı özneler olarak darbeye direnmeye, sokağa çıkaran da toplumun bu gerçeği; kadınların değişmiş olmasıdır. Yaşadığımız zorlukları yenmemizi de yalnızca bu imkan sağlayacak. Direnmeyi

tecrübe etmiş birbirinden farklı çok sayıda kadının, öğrendiklerini kendi hayatları için kullanma yeteneği ile kurtulabiliriz. Sadece feministlerin değil, toplumdaki farklı kadınların değişiyor olması yeni bir şeydir ve feminizm bu gibi yeni şeylerle ilgilenir. Kadınların yaşadığı sorunları yenmekte ilerlememizi sağlayacak bu gibi aralıklar, imkanlar arar. Bu imkanın buluşması gereken esas dinamik ise, evinde kocaya direnen kadının yaşadığı baskı ortamına direnen genç kadının, yeni sokağa çıkan başörtülü kadının, tüm kadınların önünü açmış olan, direnmeyi çoktan öğrenmiş olan mücadele eden kadınlardır. Kadın mücadelesidir. Diğer iyi gelişme şudur: bu buluşma gerçekleşiyor. Kadınların yaşadıkları baskı ve zorluk arttıkça, kadınlar birbirine sahip çıkıyor. Dönemin zorluğuna tezat biçimde, “bir şey yapmalı” diyen, ile mücadeleye katılmak için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvuran kadın sayısında artış olması buluştuğumuzu gösterir. Şimdi sorun “bir şey yapmalıdan”, “ne yapmalı” ya geçmek, tüm kadınların ortak yaşadıkları dönemsel sorunları ve mücadele hedeflerimizi somuta kavuşturmaktır. Bir kısmı geriden gelen, bir kısmı OHAL ile hayatımıza giren sorunlar ve mücadele etmemiz gerekenler: 1. Türkiye’de kadınlar boşanmak istediği için öldürülüyor. Kadın cinayetlerinin yarıdan fazlasında öne sürülen bahane “boşanma” iken, TBMM Araştırma Komisyonu konu ile ilgili boşanmayı zorlaştıran öneriler içeren raporuyla erkek cinayetlere ortak olmuştur. Biz boşanma kararı kadınlara “asla yalnız değilsiniz” diyor, yaşadıkları zorlukları birlikte aşmak için bu kadın kardeşlerimizi platformumuza başvurmaya davet ediyoruz. 2. Kadın cinayeti davalarında cezasızlığa neden olan indirimler hala düzenlenmedi. Yasalarda çok köklü değişikler yapılabildiği halde, tüm toplumun beklediği “Özgecan Yasası” sonuçlanmadı. Kadınların hiç önermediği “idam” gibi çağdışı uygulamalar gündeme geldi. Özgecan davası sırasında deneyip başarama-

dıklarını OHAL ile halletmeyi düşünüyorlar. Biz “intikam değil adalet” demeye devam ederek, insan haklarına aykırı olan idama karşı İstanbul Sözleşmesine dayalı evrensel yasa önerimiz için mücadeleye devam ediyoruz. 3. Nefret cinayetleri arttı, trans cinayetlerinde Avrupa’da birinciyiz. Çünkü failler yakalanmıyor, tümüyle cezasız bırakılıyor. “ Nefret cinayeti” teriminin yasada yerini alması, faillerin yargılanması ve hak ettiği cezayı ayrımsız alması için mücadelede LGBTT arkadaşlarımızla dayanışma içinde olacağız. 4. Cinsel şiddet arttı ve her yere-her mekana yayıldı. Buna Çözüm” diye sunulan insan haklarına aykırı “Hadım Yönetmeliğinin” uygulanmaması için mücadele edeceğiz. Cinsel suçlarda yapılması gereken tecavüzde rıza arama, istismarcıyla evlendirmeye çalışma, faili aklama siyasetinin yok olması ve kadınların güvenliğinin her ortamda sağlanmasıdır. 5. Çocuk istismarı arttı, 9 aylık bebeğe bile uzanabildi. Bu insanlık suçlarının aklanmaması, tüm sorumlularının yargılanması için davalara sahip çıkmaya devam edeceğiz. 15 yaş altı çocuklara karşı işlenen cinsel suçları yoksaydığı için tepki alan, son günlerde geri adım atmak zorunda kaldıkları AYM kararı konusunda karışıklık devam ediyor. Bu karar tümüyle iptal edilmeli, tüm çocukları koruyan kararlar netleştirilmeli ve kamooyuna açıklanmalıdır. 6. Kadınlar işsiz bırakılıyor. Çalışma fırsatı bulduklarında ise işyerinde ayrımcılığa, mobbinge, tacize, büyük bir ekonomik şiddete maruz kalıyorlar. Kadın işsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerden olmamıza rağmen, “esnek istihdam paketi” gibi yeni düzenlemelerde daha çok eve kapatılmaya çalışılıyor. Bu paketlerin iptali, kadınların güçlendirilmesi ve işyerinde uğradıkları haksızlıkların ortadan kalkması için dava takiplerine ve mücadeleye devam edeceğiz. 7. Başta “üreme sağlığı ve haklarına” saldırı olmak üzere kadın bedenine yapılan sürekli müdahaleye, çocuk doğurma baskısına karşı mü-

Kadınlardan “ilkel tekmeye” tepki Ne giyeceğimize ve hayatımıza ancak biz karar veririz

K

adınının eşit varlığı ve hakları konusunda güçlü politikalar geliştirilseydi; İdam, hadım gibi modern hukuktan uzak intikama dayalı, şiddeti körükleyen açıklamalar yapılmasaydı, Ayşegül kardeşimiz şort giydiği için tekmelenmezdi, şort giymesine “mırıldanamazlardı”. Bugün Binali Yıldırım’ın “mırıldanabilir” diye açıklama yapması kadınların yaşam ve özgürlük alanlarına müdahalede bulunması demek-

tir, tekmelenebilirliğin önünün açılması demektir. Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerindeki vahşet artıyor. Bu vahşetin artmasındaki en büyük sebep şiddeti körükleyen açıklamaların yapılması ve kadın düşmanı politikalardan geri durulmamasıdır. Dün mırıldananlar bugün kadın kardeşlerimizi tekmeleyebiliyor, İzmir’de Neriman kardeşimiz sokak ortasında tacize direndiği için darp edi-

lebiliyor, Balıkesir’de 5 yaşında çocuk imam tarafından tecavüz edilebiliyor. Kadınının eşit varlığı ve hakları konusunda güçlü politikalar geliştirilseydi; İdam, hadım gibi modern hukuktan uzak intikama dayalı, şiddeti körükleyen açıklamalar yapılmasaydı, Ayşegül kardeşimiz şort giydiği için tekmelenmezdi, şort giymesine “mırıldanamazlardı”. Bugün Binali Yıldırım’ın “mırıldanabilir” diye açıklama yapması kadınların yaşam ve özgürlük alanlarına müdahalede bulunması demektir, tekmelenebilirliğin önünün açılması demektir. Ayşegül’ü tekmeleyenlerin gülerek ifade vermesi, onu destekleyen açıklamalarınız yüzündendir. Binali Yıldırım, açıklamasını derhal geri çekmeli, Hükümet kadın düşmanı politikalardan vazgeçmelidir. Ayşegül’ü tekmeleyenlerin yargılanması bile biz kadınların verdiği mücadele sayesindedir. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri bir nebze de olsa önlenebiliyorsa, adalet sağlanabiliyorsa kadın düşmanı politikalar karşısında kapı gibi duran kadınlar sayesindedir. Bir kez daha söylüyoruz ki, haklarımızdan ve özgürlüklerimizden vazgeçmeyeceğiz. Kadınların her tür hak ihlaline uğradığı bu dönemlerde asla sessiz kalmayacak, mücadeleye devam edeceğiz.

İçgüdüsel kadınlığı bozan insan”Oğlu” Tuana Sarıkaya

Ey yüce kadın! Tiyatroda en çok onun emeğinin geçtiği, binlerce role kusursuzca bürünebilen değerli insan! Gerek çilekeş, gerek âşık, gerek anne, gerekse sadece en hakiki varlık. Belki de manolya gibi özel ve naif olmanın nedeni budur; bir leke aldın mı, çabucak kirlenmen. Bu yüzden cam fanusta tutuyorlar seni, bir zara gelmesin diye yüreğine. Ama o cam fanus sayesinde taktığın gözlük, at gözlüğü olmak dışında başka bir niteliğe sahip değil. Çık artık şu cam parçasından. O mu koruyacak seni? En ufak darbede milyonlara ayrılabilecek, özü kum olan madde mi? Belli ki o kendini koruyamamış, katkılarla bir şey olmuş ancak. Özü öz olmayan bir yerde daha fazla kalamazsın, doğana aykırı ayrıca. Kendine gelip çıkıyorsun o camdan. Bu sefer karşılaştığın muamele, mermerden yapılmış bir mezar. Ah sevgili kadın, çocuk, anne, eş, vatan bekçisi; seni sadece ölümün koruması ne acı, değil mi? Ölümün, yaşamdan daha güçlü olması. Bu yüzden mi itiyorlar seni o mezara? Daha tomurcuğu üstünde olan toprağa ayağının tekinin yavaş yavaş kayması bu yüzden mi? Değerini kaybediyorsun usulca. Hâlbuki bu zamanlarda en çok senin hatırlanman gerekli. Ama hiçbir çaba yok seni korumak adına. Penguenlerin yanında, türü kaybolmaya başlayan canlı olarak seni de göstermeye başlayacağım yakında. “Dünya Kadınlar Günü” diye gün icat eden bir insanoğlu vardı eskiden. Ama durun bir saniye! Adı üstünde, insan “oğlu” varmış. Galiba şimdi neden önem kaybettiğinizi anlıyorum. Her işin altından oğul soyu çıkıyor çünkü. Oğul çıktıkça ortaya, değerin de azalıyor her geçen gün. Bir bilseler ülkemizde asıl fazlalığın onlar olduğunu. Kadın yaratmak zor iştir. Özellikle o kadın, bu erkek topluluğunun gelecekteki anasıysa; neden daha az yaratıldığını anlamışsınızdır. Kadını da içgüdüsel analıktan ettiniz ya, helal olsun! Ben ne feminist, ne kadınlara daha çok önem veren biri ne de sapkın amaçlar irdeleyen bir insanım. Ben sadece İNSANIM. Dur denmedikçe şiddete; kanınız canınız, en önemlisi de topraklarınızdan olan bir vatandaşı kaybediyorsunuz. Bunu sizlere hatırlatıyor olmak bile utanç verici. Anlayın artık hayatı! Anlayın artık nerelere sürüklendiğimizi. Azıcık insan olun; insandan öte, hayat olun. Hayat oldunuz mu, anlarsınız nelerin gidişatını değiştirdiğinizi…

cadele edeceğiz, hakları ihlal edilen tüm kadınları platformumuza başvurmaya davet ediyoruz, 8. İlköğretimden liseye, üniversiteye, okurken ayrımcılığa uğrayan ve eğitimden mahrum bırakılan öğrenci kadınlar için birlikte mücadele edeceğiz, 9. Laiklik kadınlar için renkli elbise ve daha ötesidir. Ortadan kaldırılmaya çalışılan laiklik için, tüm demokrasi güçleriyle ittifak halinde direneceğiz, 10. Savaş ve çatışma ortamı en çok kadınları vuruyor. Barışın sağlanması, kadınların ve tüm toplumun nefes alması, ölümlerin durması için, savaş karşıtı mücadeleye güç verecek, içerde ve dışarıda barış sağlanana kadar mücadele edeceğiz. Kadınlar için yaşamsal önem taşıyan tüm bu alanlarda mücadele etmek; omuz omuza olmakla, örgütlenmekle mümkündür. Bu anlamda tüm kadınları platformumuza üye olmaya çağırıyoruz. Kadınların öldürülmediği, haklarına kavuşarak kahkahalarla yaşadığı bir ülke ve bir dünya kurana kadar, omuz omuz olduğumuz dünyanın tüm kadınlarıyla, dünyanın tüm kadınları için yürüttüğümüz mücadeleye devam edeceğiz.

GAZETECİLİK MATBAACILIK REKLAMCILIK ORGANİZASYON ve TANITIM HİZMETLERİ SAN ve TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ Kurucu ve Yayın Kurulu Başkanı : İmtiyaz Sahibi.....................................: Yazı İşleri Müdürü ............................: Yayın Danışmanı................................: Genel Yayın Yönetmeni...................: Haber Müdürü....................................:

Fevzi IŞIK İbrahim BİLGİN Oktay KARTAL Ali ÖZTÜRK Mehmet İLHAN Hayrettin DEMİR

Bağdat Cad. Beyza Sk. Güven Apt. No: 457C Blok-2 Maltepe / İSTANBUL Tel: (0216) 305 54 55 marmaracagdasgazetesi@gmail.com marmaracagdas@hotmail.com www.marmaracagdas.com Baskı: Adakoğlu Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. İkitelli Org. San. Sit. Heskop San. Sit S/1 Blok No: 1 İkitelli / İSTANBUL Yayın Türü: Bölgesel Süreli

BİZ SİZE ULAŞAMIYORSAK SİZ BİZE ULAŞIN ABONE OLUN, DESTEK OLUN, YILLIK ABONE ÜCRETİ 100 TL FİNANSBANK MALTEPE ŞUBESİ HESAP NO: 916-25622919 marmaracagdas@hotmail.com / marmaracagdasgazetesi@gmail.com İrtibat: 0216 305 54 55 marmaracagdas.com


3

Güncel

26 Eylül 2016 Pazartesi

Hep en kaliteli ürünleri kullanıyorum ve kullanacağım Cerablus’ta niyetler Cengiz Baysu

Vedat Kılıç. İki çocuk babası ve TÜİK verilerine göre en çok et üretimi ve tüketimin yaşandığı bölgelerimizden Doğu Anadolu’nun Hayvancılık Merkezlerinden olan Erzincan’ın Oltukbeli İlçesi Ağamçağam Köyünden olan Kılıç; 1993’te dayılarının yanına çalışmak için geliyor ve serüveni onu Anadolu Yakası’nın en gözde çorbacısı olan Vedat İşkembe’nin işletmeciliğine kadar götürüyor. Vedat Kılıç’ın zor emeklerle açtığı Vedat İşkembe şimdilerde Gece-Gündüz açık ve müşterileri her saatte aynı titizlikle ve sıcaklıkla yapılan yemekleri afiyetle yiyor. Temel amaçlarının; insanlara en iyi şekilde hizmet etmek ve sunabileceğim hizmetleri en iyisiyle, en temiziyle, en doğalıyla yapmak olduğunu ifade eden Kılıç en çok da işletmelerine adını veren işkembe çorbasının, köfte ve mantının tercih edilmekte olduğunu söyledi. Doktorların sakatat ürünlerinin yararlı olduğuna dair tavsiyelerine dair Vedat Çelik bize şunları ifade etti; doktorların bu önerilerine katılıyorum. Çünkü işkembe çorbası midenin en kolay hazmettiği çorbadır. Vedat Çelik’le yoğun temposunda yaptığımız keyifli ve iştahlı sohbeti birlikte okuyalım.

M.Ç: Öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz? V.K: Adım Vedat Kılıç. İki Çocuk babasıyım. Erzincan Oltukbeli İlçesi, Ağamçağam köyündenim. İstanbul’a 1993’te gurbetçi olarak dayılarımın yanına çalışmak için bir serüvenle geldim. İşimle evim arasında gidip-gelen bir ferdim. Hayatını işine adayan biriyim. M.Ç: İstanbul’a geldikten sonra sizi bu işe sürükleyen en önemli sebep neydi? V.K: Ben bu sektöre dayılarımın yanında başladım. Yani bu işi mutfağında öğrendim. Her insanın başladığı gibi en alt basamaktan başladım. Samimi bir yanıt vermek gerekirse; bu işe bulaşıkla başladım. Sonra ustalarımdan aşçılık öğrenme merakım başladı. Bir işi iyi ve layığıyla yapmak içinde; kolayından zoruna her şeyini gördüm. Yıllarca aşçılık ve salon şefliğine değin çalıştım ve insanlarla olan diyaloğumu geliştirdim. Restoran işinde bir müşterinin ne istediğini öğrendim. M.Ç: Bildiğimiz üzere Vedat İşkembe’nin işletmeciliğini yapıyorsunuz. Size işletmeciliğe getiren adım ne oldu? V.K: Dediğim gibi; bu işin mutfağından geldiğim için kendi yerimi açmak istedim. Kendi lezzetlerimi tanıtmak istedim anlayacağınız. Ve böylece Vedat İşkembe’yi açmak için yola koyuldum. Zor emeklerle açtığımız işletmemizi; gece-gündüz demeden iyi yerlerle getirmek koyulduğum için bir yola çıktık ve Vedat İşkembe’yi hizmete açtık. M.Ç: Bildiğimiz üzere; Anadolu Yakasındaki en gözde çorbacısınız. İnsanları ne Vedat İşkembe’ye alıştırıyor? V.K: Ben bu iş yerini açma kararını aldığımdan beri kafamda ve işimde bir amaç vardı. İnsanlara en iyi şekilde hizmet etmek ve sunabileceğim hizmetleri en iyisiyle, en temiziyle, en doğalıyla yapmak. Böylece; çorbadan turun et yemeklerine kadar; mutfağımda ve menümde bulundurduğum lezzetlerin malzemelerini seçerken en taze ve en organik ürünleri kullanıyorum. Bu yüzden de; insanların damak tatları ve lezzetlerinin yolu Vedat İşkembe oluyor. Benim misafirlerim iş yerime alıştıklarından beridir; adresleri hiç değişmez. Bunun sebebi de; ürün kalitemiz ve güler yüzle çalışan kadromuz-

dur. M.Ç: Vedat İşkembe mutfak olarak hangi lezzetleri bulundurmaktadır ve en çok ilgi gören lezzetleri nelerdir? V.K: Mutfağımda 8 çeşit çorba bulunmaktadır. Ama ismimizi veren işkembe çorbamız meşhurdur. Ancak diğer çorbalarımız da en azından işkembe kadar özenle ve en iyi şekilde hazırlanmaktadır. Ana yemeklerden de; köfte, mantı, kanat, şiş, ciğer bulunmaktadır. İçlerinde de en çok köfte ve mantı tercih edilmektedir. Köftemiz ve mantımız çok lezzetlidir. Tatlılardan; Fırın Sütlaç; Zerde ve kabak tatlısı bulunmaktadır. M.Ç: Peki Vedat İşkembe’deki çalışma saatleriniz nelerdir? V.K: Bizim mutfağımız 24 saat hizmet vermektedir. Ve her saatte aynı titizlikle ve sıcaklıkla yapılan yemekleri yersiniz. Vedat İşkembe Gece-Gündüz açıktır. M.Ç: Vedat İşkembe olarak ikinci veya üçüncü şubenizi açacak mısınız? V.K: Benim görüşümü sorarsanız; şubeleşmeye karşıyız. Çünkü isim hakları verilen bayilerde orijinal lezzetinden tutun da hijyenine kadar benim çalıştığım titizlikte yapacaklarına inanmıyorum doğrusu. Bu yüz-

den de kendi bünyemizde kalmak isteriz. Eğer benim çalıştığım kadar titiz olurlarsa ve müşterilerden de bu konuda yoğun talepler gelirse ilerleyen zamanda düşünebiliriz. M.Ç: Doktorlar sakatat ürünlerinin yararlı olduğunu belirtiyorlar. Peki, bu konu hakkındaki sizin yorumunuz nedir? V.K: Doktorların bu önerilerine katılıyorum. Çünkü işkembe çorbası midenin en kolay hazmettiği çorbadır. Bu yüzden de isabeti bir öneride bulunmuşlardır. M.Ç: Son olarak okuyucularımıza ve müşterilerinize ileteceğiniz mesajlar var mı? V.K: İşkembelerimiz temiz ve hijyen olanakları açısından en iyi yerlerde hazırlanıyor. Bu yüzden olsa gerek sağlık ve lezzet açısından bu ürünleri tüketiniz. Buradan tüm müşterilerime bizi tercih ettikleri ve onurlandıkları için teşekkür ediyorum. Her zaman en kaliteli ürünleri kullanıyorum ve kullanacağım. Bize bu dolu zamanınızda vakit ayırıp oldukça samimi bir röportaj verdiğiniz için Marmara Çağdaş Gazetesi ekibi olarak çok teşekkür ederiz. V.K: Asıl ben bu güzel röportaj için tüm Marmara Çağdaş Gazetesi ve ekibine teşekkürlerimi sunarım. Okuyucularımıza da bu röportajımızı bizimle paylaştıkları için teşekkür ederim.

Şort giydiği için saldırıya uğrayan Terzi’ye destek

C

HP’li Üyelerin bazıları etkinliğe şort giyerek geldi. CHP İstanbul il başkanlığı tarafından hazırlanan ve İstanbul’da 39 ilçede yapılan etkinlik ilk olarak Maltepe’den başladı CHP Maltepe Kadın Kolları Başkanı Hatice Yazıcıoğlu’nun okuduğu söylemde şöyle denildi: Başörtüsü de benim şort da, ötekileştirmem Özgürlüğümden vaz geçmem laik, çağdaş, tam demokratik Türkiye için biz buradayız CHP’li kadınlar olarak laiklik, çağdaşlık demokrasi bizim vazgeçilmezimizdir. Biz inançların ve fikir özgürlüklerinin siyasete alet edilmesine karşıyız. Biz Atatürk devrimlerinin uygulayıcısı ve savunucusu kadınlar olarak, kadın-erkek eşitliği temelinde mücadelemizi sürdürmeye, başı örtülü veya açık tüm kadınlarımızın haklarını, sonuna kadar aramaya kararlıyız. Kadınların toplumda, eşit ve özgür bireyler olarak yaşamalarının önündeki her türlü engel, bizim

CHP Maltepeli kadınlar, otobüste yolculuk yaptığı sırada şort giydiği için saldırıya uğrayan Ayşegül Terzi’ye destek verdi. Sözlü ve fiziksel saldırıya uğrayan Terzi’ye destek vermek için İETT otobüslerinde eylem yaptılar. mücadele alanımız olacaktır. Ayşegül’e atılan tekme laikliğe, özgürlüğe, insan haklarına atılan tekmedir. Biz kadın erkek eşitliğinin, laik, çağdaş ve demokratik bir toplumun en temel belirleyici unsuru olduğuna inanmaya ve mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, ‘kadın gülerse, toplum güler.’ Kadınlar için özgürlük ve adalet Cumhuriyet Halk Partisi ile gelecek.”

Şehitler veriyoruz Cerablus Harekâtı nedeniyle son iki haftada şehitler verdik. Birkaç tankımız tanksavar silahlarıyla vuruldu. TSK’nın komuta kademesi -Ankara’daki karargâh personeli dahil- bölgeye odaklanmış durumda... Hatta komuta heyeti Gaziantep’e giderek birlikleri dolaştı, incelemelerde bulundu. Bu kadar enerji ve bu kadar çaba sarf etmenin elbette bir sonucu olacaktır. Ta baştan uygulanan yanlış politikalar, bölgedeki valilerin hükümet emri diye vurdumduymazlıkları, makam ve memuriyetleri işgal edenlerin beklentileri gibi sebepler nedeniyle sessiz kalınması şımartmıştır terör örgütünü. Çözüm sürecini bölgeden ses çıkmaması anlamında algılayanlar kendilerini en azından vicdani sorumluluktan kurtaramayacaklardır. “Kanı yerde kalmayacak, hesap sorulacak, misliyle mukabele vb...” Bunların bir yerlerde kayıtlarının tutulduğu ve bir gün hesap verme durumuna düşüleceği unutulmamalıdır. Her gün üç ila beş arasında şehit verdiğimiz günlerimiz oldu. Bugüne kadar “PKK’nın özellikle büyük şehirlerde yuvalandığı, örgütlendiği, baskı ve terörle halka nefes aldırmadığı” haberleri yazılıp çiziliyordu. Konu bir başka yönüyle ele alınırsa; çözüm süreci, PKK terör örgütünün “Palazlanma süreci” olmuştur. Bu süreç içinde yaşanan rehavet devleti zafiyete düşürmüş, belediyeler başlı başına bir cumhuriyet (!) haline gelmiştir. İş çıkmaza girince de insan kaybı artmış, yerleşim yerlerinde taş üstünde taş kalmamıştır. Ve tabii ki bu yükün ağırlığı hazineye ait olacaktır. Bugüne kadar Gerek sınır bölgemizde yapılan hava destekli operasyonlarda etkisiz hale getirilen teröristlerin gerekse polisin yaptığı nokta operasyonlarında ele geçirilen PKK militanlarının ülkeye ne kadar zarar verdikleri net bir şekilde görülmektedir. Yurt içinde imha edilen terörist sayısında artık büyük bir artış olmuş, sınır ötesine geçenlerin peşine düşülmüştür. İmha operasyonları sonuç vermektedir. Cerablus, IŞİD’den temizlenmiş, yerli halk yeniden evlerine dönmüştür. Sınırımızın hemen güneyinde 100 km’ye yakın bir cephe 30-35 km derinliğe kadar kontrol altına alınmıştır. İHA’lar, kara istihbarat unsurları ve Hava Kuvvetlerimizin elektronik hedef tespit sistemleri sayesinde sınır ötesindeki terörist faaliyetler anında belirlenerek imha edilmektedir. Bunun sonucu olarak yaratılan ağır hasar ve imha hareketleri teröristleri pes ettirme noktasına getirmiştir. Türkiye, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonunda belki bir rejim değişikliğinden dönmüş demektir. 60 yıl önce de işgalden kurtulmuştuk II. Dünya Savaşı yıllarında Hitler’in kara birliklerini Rusya’nın içlerinde bile sürdürdüğü lojistik desteği nasıl finanse ettiğini, uçaklarını neyle uçurduğunu hep merak ederdim… Avrupa’yı kasıp kavurmak, Moskova kapılarına dayanmak, Kafkaslara sarkmak, Balkanlar’da esmek, Yunanistan’ı harmanlamak ve Trakya sınırımıza dayanmak ya bir cani’nin ya da bir delinin harcı olsa gerektir diye düşünmüşümdür hep. Yunan resmi rakamları, Almanya’dan tazminat koparabilmek için Nazi ordularının çizmeleri altında ölen Yunan vatandaşlarının sayısının 800 bin civarında olduğunu iddia etmişlerdi. Alman orduları o günlerde Trakya’ya ve devamında Anadolu’ya girmiş olsaydı belki bizde daha fazla katliam yapacaklardı. İsmet Paşa’nın dünya siyasetini iyi takip etmesi, dengeleri korumaya çalışması ve Hitler ordularını Balkanlarda tutarak Anadolu’ya sokmaması bir ileri görüşlülüktür. Yoksa belki biz de tazminat isteme durumuna düşecektik Arap koalisyonu Araplar galiba kendi aralarında birlik olmaya başlıyor ve bir konuda uzlaşmak için biraraya gelmeye çalışıyorlar. Şükürler olsun! Batı’nın koalisyonu varken bu koalisyon neyin nesidir anlamak mümkün değil. Eğer yeni bir güç olarak ortaya çıktıklarını göstermek istiyorlarsa umarım mezhep ağırlıklı koalisyon arayışları içine girmemişlerdir. Aksi takdirde siyasi nitelikte ve yeni mezhep çatışmaları bağlamında çatışmaların içine düşeceklerdir. Şiilik, Selefî ve Hanefi anlayışa karşıdır. Selefi anlayış, ABD önderliğindeki koalisyona destek vermek durumundadır. Bunun sonucunda yeni silah pazarları yaratılacak ve canlar feda edilmeye devam edilecek demektir. Türkiye açısından Suriye’nin kuzeyi bugün için harp sahasıdır. Normal bir harpte önceden hava gücü kullanılarak hedefler tahrip edilir, yumuşatılır. Derinlikteki birlikler vurulur, lojistik tesisler ve cepheye ulaşan yollar tahrip edilir. Kara birliği girdikten sonra hava taarruzları diner. Bu arazide aylarca yüksek tonajlı bombalar patlatılıyor. Bölgedeki nehir ve dereler kirletiliyor, havayı soluyan insanlar nasiplerini aldıkları gibi verimli tarım arazileri de bu kirlilikten nasibini alıyor. Yetiştirilen ürünlerin insan sağlığına etkilerinin mutlak surette incelenmesi gerekir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın, orman ve Çevre Bakanlığımızın ilgili birimleri dere ve kuyulardan su örnekleri alıp tahliller yapıyordur herhalde. Bunu test etmenin bir başka yolu yöntemi de Hatay pirinci, Antep fıstığı diye özellikle ABD ve Avrupa ülkelerine satmak istediğimiz ürünlerin geri dönmesi olabilir. Bu ülkeler bizden akıllıdır. Malı ucuza getirmek için böyle şartlar da koşabilirler. Sağlık Bakanlığımızın aldığı tedbirlerin yeterli olduğu inancındayım. 15 Temmuz’da bize karşı gösterdikleri tavır ortadadır. Beterini görmeyelim.


Kültür&Sanat

26 Eylül 2016 Pazartesi

4

TSKM fotoğraflarla şenlendi Maltepe Belediyesi'nin eylül ayındaki kültür-sanat etkinlikleri kapsamında, iki fotoğraf sergisi sanatseverlerle buluştu.

A

lmanya'daki göçmen işçiler ve göç üzerine yaptığı çalışmalarıyla da tanınan tiyatro ve fotoğraf sanatçısı Mehmet Ünal'ın "Memleket Almanya" isimli fotoğraf sergisi, Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde düzenlenen kokteylle ziyarete açıldı. Sergide,

Ünal'ın 1960'lı yıllarda Türkiye'den Almanya'ya başlayan ve 1980'e değin süren göçün toplumsal boyutunu gözler önüne serdiği eserleri yer alıyor. Portre fotoğrafçılıkta en başarılı isimlerden biri olan sanatçının sergisi, 30 Eylül'e kadar Galeri A/B'de ziyarete açık olacak.

“100” Maltepe’de açıldı Doktor Emre İlhan’ın “100” adını verdiği ilk fotoğraf sergisi de, TSKM Galeri Maltepe’de açıldı. Sergide, sanatçının insanların yüzlerine ait görüntülerini kendi bakış açısından yansıtan birbirinden farklı eserleri yer alıyor. Sergi, 25 Eylül’e kadar ziyaret edilebilecek.

‘Ufuk Çizgisi’ için buluştular

Maltepe Belediyesi’nin Maltepeli çocuklar için yeni sanat sezonunda hazırladığı çocuk oyunları, “Pırtlatan Bal”la başladı.

Ressam Ufuk İbrahimoğlu, Belge yayınları tarafından yayın hayatına kazandırılan ve görsel sanatlar alanında öğrenciler ve öğretmenler için iddialı bir eser olarak raflarda yerini alan Ufuk Çizgisi için hem söyleşi hem de imza günü düzenledi.

“Pırtlatan Bal” sahne aldı

İ

brahimoğlu, Maltepe Nazım Hikmet Kültür Merkezinde, öğretmen, öğrenci ve resime ilgi duyan vatandaşlar ile buluştu. Aynı zamanda bir okulda resim öğretmeni de olan ressam İbrahimoğlu’nu öğretmen arkadaşları ile aile yakınlarının da yalnız bırakmadığı imza ve söyleşi etkinliğine ilgi büyük olurken, özellikle geçmiş yıllarda eğitim verdiği ve bugün Güzel sanatlar fakültesinde okuyan öğrencilerinin de katılması ilgi çekti. Söyleşinin Tarık Akan’ın cenaze törenine denk gelmesi nedeniyle, Akan’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü de dile getiren İbrahimoğlu, hem sanata, sanatçıya bakış açısını hem de ilk cildi yayınlanan kitabının özellikleri hakkında açıklamalarda bulundu. İbrahimoğlu, “Çizmekle yazmanın kardeş olduğunu hissediyordum. Mesele şu idi; Bir fikriniz var ise elinizdeki malzemeyi doğru kullanıp hayata eklemek. Kitap yazmaya karar verdim. Kitap yazmaya çocuklarla, gençlerle yaptığımız resim çalışmaları ilham verdi. Kitap; Öğretmenlere, Velilere, Öğrencilere, Resim sanatıyla ilgilenen herkese hitap edecek nitelikte. Sanat eğitimim sürecinde en çok Vincent Van Gogh’dan etkilendim. Hem hayatından, hem eserlerinden. Hala

en çok etkilendiğim ressamdır.” dedi. İbrahimoğlu ise kitabını 1 ve 8 sınıflar için yaratıcı görsel sanatlar ders kitabı, öğretmenler için klavuz kitabı olarak tanımladı. Resim öğretmenliği ve çeşitli sergiler açmasını yanı sıra Anadolu Güzel Sanatlar Derneğinde ilkokul düzeyindeki çocuklarla çeşitli resim etkinlikleri gerçekleştiren İbrahimoğlu, Ebrulu sanatları ile de yakından ilgileniyor. Söyleşiden sonra kitabını imzaladıktan sonra Grup Sade Kaave’de katılımcılara müzik ziyafeti sundu. Ufuk Çizgisi’nin Önsöz’ünü yazan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Müjde Ayan, kitap için şunları ifade ediyor: Görsel Sanatlar eğitimi ve öğretimi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sürekli sorgulanmakta ve bu yönde arayışlar sürmektedir. Bireyin eğitiminde öncelik, onun algı boyutunu, ‘dış dünyaya farkındalık yaratacak, sebep sonuç ilişkilerine ulaşacak ve üretime yönelik çaba gösterecek’ bir noktaya taşıması hedeflenmektedir. Dolayısıyla bireyin yaratıcı estetik yönünün gelişimi toplumsal yaşam düzenine de ivme kazandıracaktır. Bu bilgiler ışığında sanat eğitimine verilen önem ve uygulamalar günümüz koşullarında bir kat daha artmaktadır. Sanat eğitimcisi olarak yıllar-

Ufuk İbrahimoğlu kimdir? Ressam, resim öğretmeni Ufuk ibrahimoğlu, Köy Enstitüsü mezunu müzik öğretmeni, 3-4 enstrüman çalan bir babanın kızı. . Genetik tını’lı bir aile yani. Kendi deyimi ile görsel gene denk gelen biri. İstanbul’da yaşıyor. 5 yıl Almanya, Duisburg’da yaşadı, dil eğitimi aldı. Marmara Üniversitesi Atatürk eğitim Fakültesi Resim bölümü mezunu. Bir Ortaokulda Görsel Sanatlar öğretmeni olarak çalışıyor. Ayrıca Anadolu Güzel Sanatlar derneğinde ilkokul düzeyindeki çocuklarla çeşitli resim etkinlikleri gerçekleştiriyor. Sanat eğitimim sürecinde en çok Vincent Van Gogh’tan etkilendiğini, kitap yazmaya gençlerle yaptığı resim çalışmalarının ilham verdiğini dile getiriyor.

M

altepe Belediye Tiyatrosu’nun sahnelediği çocuk oyununun ilk gösterimi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde yapıldı. Uzun yaz tatilinin ardından tiyatro salonunun dolduran minikler müzikli oyunu, aileleri ile birlikte büyük bir ilgiyle izlediler. Yoksulları görmezden gelip, bencillik ve kötülük edenlerin başına gelenlerin anlatıldığı oyunda iyikötü, haklı-haksız kazanç kavramları ele alındı. Kubilay Erdelikara’nın yönettiği oyunda Hacer Boz, Seval Çakmak, Ender Eker, Mukadder Erdemir, Havva Ger, Kemal Gür, Şehnaz Gür, Burak Kirpik, Tuna Koçyiğit, Alparslan Orhan, Nalan Özdemir, Cem Sarı, İbrahim Sezer, Utku Somun, Nesrin Sivrikaya, Hamide Şahin, Fatma Ünal ve Sefa Yenici rol aldı. Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde cumartesi ve pazar günleri sahnelenecek çocuk oyunlarını minikler ücretsiz izleyebilecek.

dır büyük bir özveriyle hizmet veren Ufuk İbrahimoğlu’nun bilimsel yöntem ve uygulamalarla hazırlamış olduğu “Ufuk Çizgisi” adlı kitabının bu alanda hem iyi bir kaynak oluşturacağını hem de dinamizm sağlayacağını düşünmekteyim.” diyor.

Hukuk bir türlü ‘adil’ olma çizgisini yakalayamıyor Usta yönetmen ve oyuncu Mehmet Esatoğlu ve Tiyatro Simurg oyuncuları, bu kez “Nerede Bu Adalet?” oyunu ile Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi'nde perde açıyor

U

sta yönetmen ve oyuncu Mehmet Esatoğlu ve Tiyatro Simurg oyuncuları, bu kez “Nerede Bu Adalet?” oyunu ile Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi'nde Perde Açıyor. Afiş tasarımını Hamit Demir’in yaptığı oyunda değişik rolleri İbrahim Karamemet, Hale Üstün ve Mehmet Esatoğlu paylaşıyor. Oyun 25 Eylül 2016 Pazar Günü İstanbul'da Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi'nde Perde Açıyor. Oyunun Başlama Saati: 16.00. Ülkemizde hiç gündemden düşmeyen adalet tartışması bir kez daha sahneye geliyor. Usta oyuncuların sahnelediği bu oyun, seviyeli, hem güldüren hem düşündüren ve daha önemlisi dersler çıkarılmasını öngören, hukuk adına öğretici olmaya çalışan bir oyun. 20 yılını dolduran Tiyatro Simurg’un 2014 yazından bu yana çalışmalarını sürdürdüğü “Nerede Bu Adalet” oyununa ilginin büyük olması bekleniyor. Devrimci Kültür ve Dostluk Derneği merkezinin organizasyonu ile ücretsiz olarak sahnelenecek oyun hakkında açıklamalarda bulunan

Usta yönetmen ve oyuncu Mehmet Esatoğlu “İnsanlığın binlerce yıl önce var ettiği en tartışmalı kurumlardan biri de hukuk. Sınıfların var olduğu bir dünyada bir türlü “adil” olma çizgisini yakalamayan hukukun dünden bugüne serüvenini konu alan bir oyun” dedi. Ülkemizde her zaman, her gün durmaksızın dört bir yandan sesler yükseldiğine ve "Adalet İstiyoruz" denildiğine dikkat çeken Esatoğlu, “Sokaklarda meydanlarda adaletin olmadığından yakınıyor her kesimden insanlar... Peki ya dünyada durum nedir? Sınıfların olduğu bir dünyada adil bir adalet olması mümkün mü? Dünya Tarihine Baktığımızda Eski Yunan'da Feylesof Sokrates'ten, Ortaçağda Bilim İnsanı Giordano Bruno'ya bir dolu insanın adalet adına kurban ediliş öykülerini görüyoruz. Ne çalmışlar ne de öldürmüşler ama ölümle cezalandırılmışlar. ABD'de casuslukla suçlanan Ethel ve Julius Rosenbergler de elektrikli sandalyede adalet adına katlediliyorlar.” diye konuştu. Ülkemizde ise yargı kararları bir başka trajedi olduğunu dile getiren Esatoğlu, “Osmanlı'da yargı ne Pir Sultan bırakmış ne de Bedreddin.

Cumhuriyet tarihi de öyle. Şair Nazım Hikmet'e uyduruk suçlamalarla 36 yıl hapis verip en sonunda bu ülkeden kaçmasına yol açmışlar. Yazar Rıfat Ilgaz'ın ciğerlerini verem etmişler zindanlarda. Şair Hasan İzzettin Dinamo'dan Aziz Nesin'e İsmail Beşikçi'ye bir dolu yazar, düşünür aydın ya zindanlarda yatmış ya da mahkeme kapılarında süründürülmüş. Bir de devrimci gençlerimiz var. Deniz Gezmiş'ten Erdal Eren'e haksız idamın simgeleri. Mahpuslarda onlarca yıl ömrü çürütülen ve halen F tipi zindanlarda uyduruk fezlekelerle tutulan binlerce insan. "Nerede Bu Adalet" oyunu ülke çapında oynanan her güngörmezden gelinen, son günlerde adalet kıyımlarına dönüşen bir trajediyi eğlenceli bir dille biraz acı acı güldürerek, biraz da hüzünlendirerek anlatmayı hedefliyor.” “Nerede Bu Adalet” kadrosu Müzik: Erhan Şakar. Işık Tasarımı: Hamit Demir. Müzik- Efekt: Burak Yalçınyiğit. Yazan- Yöneten: Mehmet Esatoğlu. Oyuncular: İbrahim Karamemet. Hale Üstün”


5

Güncel

26 Eylül 2016 Pazartesi

Kanun Hükmünde Kararnameler demokratik usullerin dışında kalan süreçlerdir.

KHK’ler büyük tehlike içermektedir CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile ilgili açıklamada bulundu.

K

anun Hükmünde Kararname (KHK) Bakanlar Kurulu’nun sınırlı bir yetkiye dayanarak gerçekleştirdiği kanun düzeyindeki düzenleyici işlemlere denir. Olağan dönemlerde çıkarılan olağan KHK’ler ve olağanüstü hal dönemlerinde çıka-

rılan olağanüstü KHK’ler olmak üzere iki çeşit KHK vardır ve bu iki tür birbirinden çok farklıdır. Hükümetlere, parlamentoları bypass ederek kanun çıkarma yetkisinin verilmesinin altında yatan başlıca neden, olağan yasama süreçlerine ve muhalefete

takılmadan çok daha kolay ve hızlı bir şekilde karar alınmasını sağlamaktır. Anayasamıza göre Olağanüstü KHK’ler, temel hak ve özgürlükleri, siyasi hak ve yükümlülükleri sınırlandırabilir, tamamen durdurabilir. Üstelik Olağanüstü KHK’ler ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nde Anayasaya aykırılık iddiası ile dava açılamaz. Ancak yine Anayasamızda devletin bir hukuk devleti olduğu, dolayısıyla tüm eylemlerin hukuka uygun ve denetime açık olması gerektiği ilkesi ile “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” maddesi bulunmaktadır. KHK’ler konusunda kanunlarda yoruma açık maddeler ve hukukçular arasında farklı yorumlar bulunmaktadır. Özellikle olağanüstü KHK’ler büyük tehlike içermektedir. Muhalefetin, bağımsız medyanın, kamuoyunun ve uzmanların süreci dikkatle takip etmesi gerekmektedir. Bu dönemde alınan kararlar toplumu geriye götürebile-

Bilim eksenli eğitim reformu şart Yaşanılan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra laik, demokratik, bilimsel eğitimin önemi daha da ortaya çıkmıştır.

YKKED

olarak eğitim sistemimizin çocuklarımıza aydınlık pencere açmayan, onların umutlarını yok eden bu geri, inanç eksenli eğitim politikalarına itirazımız var. Tüm bu bilim, pedagoji dışı politikaların ağır sonuçlarını 15 Temmuz darbe girişiminde ülkemiz acı bir şekilde gördü ve yaşadı…19 Eylül 2016 günü yaklaşık 20 milyon öğrencimiz ve 900 bine yaklaşan öğretmenimiz okula merhaba ve “günaydın” dediler. 20162017 öğretim yılı önceki ayların ve yılların birikmiş sancıları, sıkıntıları ve eklenerek çoğalan sorunlarıyla başlıyor. Bu eğitim- öğretim yılı da yine büyük zorluklara gebedir. 15 Temmuz darbe girişimiyle, açığa alınan öğretmen sayısı eğitimin içine örümcek ağı gibi yayılan gerici zihniyetin derin kadrolarının bugüne dek neler başarmış olduğunu açıklıkla göstermiştir. Okulöncesi, ilk, orta ve lise mevcudumuz yaklaşık yirmi bir milyonu buldu. Buna yaklaşık dört milyon üniversite öğrencisi, bir milyon dolayında öğretmen ve öğretim üyesi eklendiğinde yeni dönemde nüfusumuzun üçte birine yakınının bir şekilde eğitim öğretim etkinliği içinde olduğunu görüyoruz. Ülkemiz hala eğitimde çağ atlamayı, dünya ülkeleri ile rekabet edebilmeyi, eğitimde kendini yenilemeyi, ekonomik büyüklük anlamda ilk on ülkeye girebilmeyi başarabilmiş değildir. Bu eğitim- öğretim yılı döneminde öğretmen atama sayısının artırılması yine öncelikli taleplerimiz arasındadır. Görevden almalar sırasında yapılan yanlışlıklar ve hukuksuzluklar da acilen düzeltilmelidir. Okullaşma oranları 2014- 2015 eğitimöğretim yılında da yüzde 100 seviyelerine ulaşamamıştır. Yaklaşık bir milyon öğrenci eğitim dışındadır. Ülkemizde derslikler de yeterli sayıda ve eğitime ayrılan kaynaklar da OECD ülkelerinin çok gerisindedir. Türkiye OECD ülkeleri arasında “öğrenci başına en az para harcayan” ülke olmaya devam etmektedir. Öncelikle yapılması gereken sınıf mevcutlarını, kaynak miktarını OECD ülkelerinin seviyesine çekebilmektir. Okullarda yeni eğitim- öğretim yılında yandaş sendika üyesi olma dışında bir niteliği olmayan okul yöneticilerinin liyakat sistemine yönelik çalışmalarla değiştirilmesi ve eğitimin siyaset kurumunun arka bahçesi olması durumundan kurtularak bağımsızlaşması ve özgürleşmesi için gereken yapılmalıdır. Türkiye son beş yıl içinde değişik basamaklardaki giriş sınavları ile ilgili skandallarla çalkalanmıştır. Sınavlar güvenirliklerini kaybetmiştir. Adil ve güvenilir bir seçme ve yerleştirme sis-

temi acilen kurulmalıdır. Yaşanılan 15 Temmuz darbe girişiminden sonra laik, demokratik, bilimsel eğitimin önemi daha da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle eğitim dünyasında tarikat ve cemaatlere alan açılmamalıdır. Bu anlayışla tüm basamaklarda laik, demokratik, bilimsel eğitim temel alınmalı ve yönetici atamalarında liyakat sistemi gerçekleştirilmelidir. Sosyal devlet tüm çocuklarımızın eğitim hakkının gerçekleşmesi için gerekli her tür yatırımı yapmalıdır. Niteliğini kaybetmiş, çocuklarımızı dönüştüremeyen, evrensele taşıyamayan, onların kendisi olmasını sağlamayan, toplumsallaşma süreçleri ve farkındalık üretemeyen bir eğitim sistemi, kızların ve yoksulların eğitim hakkından yararlanamadıkları, adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin yaşandığı bir eğitim sistemi, toplumsal işlevini, sorumluluğunu kaybeden öğretmen profili ve piyasa için insan yetiştirmeyi hedefleyen, piyasalaşan, dinselleşen, kadrolaşan yani ışığını kaybeden bir eğitim sistemi ülkeye egemen olmuştur. Türkiye’de 2015 rakamlarıyla en varsıl %10’luk dilimden ailelerin eğitime ayırdığı kaynak, en yoksul %10’luk dilimden ailelerin eğitime ayırdığı kaynağın 78 katı olmuştur. Tüm bu bulgular ışığında Türkiye bir şeyler yapmalıdır, geleceğini eğitimin aydınlık yüzüyle kurmanın yollarını üretmelidir. Bu anlamda: - Eğitimin tüm basamaklarında Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar” yetiştirme ütopyası temel alınmalıdır. Yeni dönemde rasyonel olmayan, öğrencilere imam hatip dayatmasından, çoğu okulu imam hatibe dönüştürme anlayışından vazgeçilmelidir. Zira, 1 milyon 200 bin öğrenci sayısına ulaşan İmam Hatip Ortaokulu ve İmam Hatip Liseleri sayısının artması ülkenin aydınlık geleceğine katkı sağlamayan akıl dışı bir eğitim politikasıdır. - Türkiye bu sorunları aşacak, okul öncesinden, üniversiteye eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde, çalışanların, eğitim sendikalarının, derneklerinin görüşleri alınmalıdır, tüm çocuklarının eğitim hakkından, nitelikli eğitimden eşit yararlanabilecekleri, demokratik bir ülkenin eşit, özgür ve üretici yurttaşı haline dönüştürecek, laik, demokratik, bilimsel düşün sistemiyle küreselleşme- piyasalaşma olgusuna teslim olmadan, evrensel eğitbilim kazanımlarıyla “Eğitim Reformu” tartışmasını gündemine acilen almalıdır. - Türkiye okul öncesi eğitimi acilen zo-

runlu hale getirmeli ve eğitim hayatımızı tahrip eden parçalanmış eğitim sistemini iptal ederek 1+8+4 zorunlu eğitim sistemine geçmelidir. - 2016- 2017 öğretim yılına merhaba dediğimiz bu günlerde ilerici siyaset kurumunun eğitimin tüm paydaşlarının görüş, düşünce ve önerilerini alarak ülkemiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için tıpkı Köy Enstitülerinde olduğu gibi eğitim hakkını öne çıkararak, nitelikli eğitimi temel alarak onları dönüştüren, yaşamla barışık, tartışan, üreten özgür bireyler yetiştirmeyi hedef alan bir reform çalışmasını gündemine alması ve bu konuyu dert edinerek topluma sunması en önemli beklentimizdir. - Ülkenin tüm eğitim kurumlarında bir “nitelik kaybı” olduğu gerçeği çok açıktır. Eğitim sistemi çok az öğrenciyi iyi eğitmekte ve çocuklarda değişim, dönüşüm, farkındalık üretmediği pek çok yayında, çalışmada, raporda karşımıza çıkmaktadır. Yapılacak ilk işlerden biri nitelik kaybını önlemeye yönelik çalışmalar yapmaktır. Bunu sağlayabilmek adına eğitimde nitelik kaybının çok önemli nedeni olan öğretmen yetiştirme, sınav sistemi, okul müfredatları yeniden düzenlenmelidir. - Niteliği artırmak için Köy Enstitüleri kazanımları çağdaş eğitim kuramları sentezlenerek kitap, uygulama, laboratuvar, demokratik süreçler ve sanat etkinliklerini öne çıkaran, çocukların değişim ve dönüşümüne yönelik tutum- beceriler geliştiren bir arayış yaşamsal önemdedir. - Büyük kent çeperleri için yine öğrenci, sanat ve demokrasi merkezli yeni çalışmalara, projelere gereksinmeler vardır. Köy- kırsal koşullarda yaşayan çocuklarımızı gericiliğe teslim etmemek adına, bu bölgelere özgü okul tasarımlarına gereksinim vardır ve eğitim yoluyla vicdanlı, erdemli, özgür, üretici, çağdaş bireyler yetiştiren, onların sınıf atlamalarını, dikey hareketliliğini üreten bir “Yeni Okul” fikri geliştirilmelidir. - Taşımalı eğitim nedeniyle kapatılan köy okulları yeniden düzenlenerek halk eğitimi anlamında eğitsel- kültürel işlevini sürdürmelidir. Ülkenin az gelişmiş bölgelerinde eğitim hakkını hayata geçiren YİBO’lar hem program, hem de donanım olarak gözden geçirilerek yoksul halk çocukları için eğitime açılan aydınlık eğitim kurumlarına dönüştürülmelidir. - Tüm bu süreçlerde kız öğrencilere ve yoksul halk çocuklarına yönelik pozitif ayrımcı politikalar temel alınmalıdır. - 2016- 2017 öğretim yılına başlarken Türkiye, nitelikli öğretmen yetiştirme sorununu gündemine almalıdır, eğitimdeki adaletsizlik ve eşitsizliklere

cek, olumsuz sonuçlara sebebiyet verebilecektir. Özgürlükçü ve tam bir demokrasi ile bağdaşmayan OHAL’in önemli bir sonucu, KHK’ler ile ülke yönetmek, hatta devleti bütünüyle yenilemek üzere büyük düzenlemeler yapmak olmuştur. KHK’ler demokratik usullerin dışında kalan süreçlerdir. Ancak asıl önemli olan, yönetenlerin niyetidir. KHK’ler, özellikle olağanüstü dönemlerde, ülkelerin kısa sürede zorlukların üstesinden gelmelerine yarayabilir. KHK’lerin fayda derecesi, yönetenlerin kapasitesi ve niyeti ile doğrudan ilgilidir. “Yasama ayağıma dolanıyor” şeklinde konuşan bir cumhurbaşkanının başkanlığında, kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde karar alınacak olması, muhalefeti ve demokrasiye inananları endişelendirmektedir; endişelendirmelidir de. KHK, güçlü yönetim anlayışı ile doğrudan bağlantılı bir uygulamadır ve yasama organının Kanun Hükmünde Kararnameler 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi sonrasında, 20 Temmuz 2016’da olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiştir. AKP’nin seçim broşürlerinden birinde, hatırlanacağı gibi, “OHAL kalktı, baskılar bitti, köyümde özgürce yaşıyorum” şeklinde bir cümle vardır. Bugünkü OHAL’i ilan eden, yeniden seçilmek için OHAL’i kaldırmakla övünen aynı AKP’dir. AKP, seçim broşüründe OHAL’in kalkması ile baskıların bitmesi arasında bağlantı kurmuştur. AKP; OHAL, baskı ve özgürlük kavramları arasındaki doğrudan ilişkinin farkındadır. Broşürde de belirtildiği gibi, OHAL varken baskı vardır ve özgürce yaşamak mümkün değildir. Özgürlükçü ve tam bir demokrasi ile bağdaşmayan OHAL’in önemli bir sonucu, kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile ülke yönetmek, hatta devleti bütünüyle yenilemek üzere büyük düzenlemeler yapmak olmuştur. Bu çalışmada ele alındığı gibi KHK’ler demokratik usullerin dışında kalan süreçlerdir. Ancak asıl önemli olan, yönetenlerin niyetidir. KHK’ler, özellikle olağanüstü dönemlerde, ülkelerin kısa sürede zorlukların üstesinden gelmelerine yarayabilir. Fakat büyük riskler de içermektedir. KHK’lerin fayda derecesi, yönetenlerin kapasitesi ve niyeti ile doğrudan ilgilidir. Olağanüstü dönemlerdeki KHK’lerin Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu tarafından yapıldığı düşünüldüğünde “niyet” konusu daha net anlaşılabilir. “Yasama eğitimin bir insan hakkı olduğu gerçeği ile yaklaşmalıdır, yoksul halk çocukları ancak meslek liselerine gidebilirken, varsıl aile çocukları fen liseleri ve Anadolu liselerine girebilmektedir. Ülkenin her bir köşesinde kamu okullarından özel eğitim kurumlarına doğru hızlı bir yönelim gelişmektedir. Ortaokul sonrası yoksul halk çocukları ve kız öğrenciler örgün eğitim dışına çıkmakta ve okullara açılan zorunlu mescitlerle, ilkokul 1. sınıflara kadar indirilen din

başlıca faaliyetinin yürütme organına geçmesini ifade etmektedir. “Yasamadan kanun kaçırma” üzerine kurulu bu sistemin, hâlen, demokrasiden uzak zihniyetlerin elinde olması çok büyük tehlikedir. Demokrasiye sahip çıkmak, sadece darbe kalkışmasına karşı durmak ile sınırlandırılamaz. Demokrasiye sahip çıkmak demek; kuvvetler ayrılığı, özgürlükler, medyanın bağımsızlığı gibi diğer alanları da kapsayacak şekilde tam demokrasiye sahip çıkmak demektir. Yasamanın yürütmeye bağlanması; diğer bir ifadeyle TBMM’nin, kanunlar yapılırken devre dışı bırakılması, demokrasi ile bağdaşmaz. Askerî darbeye itiraz ederken, sivil darbeye boyun eğmek de demokrasi ile bağdaşmaz. Bu çalışmamızda, OHAL döneminin başlıca ürünü olan Olağanüstü KHK’lerin ne olduğunu açıklamaya ve özellikle içerdiği tehlikelere dikkat çekmeye çalışıyoruz. ayağıma dolanıyor” şeklinde konuşan bir cumhurbaşkanının başkanlığında karar alınacak olması, muhalefeti ve demokrasiye inananları endişelendirmektedir. KHK, güçlü yönetim anlayışı ile doğrudan bağlantılı bir uygulamadır ve yasama organının başlıca faaliyetinin yürütme organına geçmesini ifade etmektedir. “Yasamadan kanun kaçırma” üzerine kurulu bu sistemin demokrasiden uzak zihniyetlerin elinde olması büyük tehlikedir. Demokrasiye sahip çıkmak, sadece darbe kalkışmasına karşı durmak ile sınırlandırılamaz. Demokrasiye sahip çıkmak demek; kuvvetler ayrılığı, özgürlükler, medyanın bağımsızlığı gibi diğer alanları da kapsayacak şekilde tam demokrasiye sahip çıkmak demektir. Yasamanın yürütmeye bağlanması; diğer bir ifadeyle TBMM’nin, kanunlar yapılırken devre dışı bırakılması demokrasi ile bağdaşmaz. Askerî darbeye itiraz ederken, sivil darbeye boyun eğmek de demokrasi ile bağdaşmaz. Kanun Hükmünde Kararname Nedir? Kanun Hükmünde Kararname (KHK) Bakanlar Kurulu’nun sınırlı bir yetkiye dayanarak gerçekleştirdiği, kanun düzeyindeki düzenleyici işlemlere denir. Kısaca, yasama değil, yürütme organı tarafından çıkarılan kanunları ifade etmektedir. Çıkarılan kararname TBMM onayına sürülür; olduğu gibi kabul edilebilir, değiştirilerek kabul dilebilir veya tamamen geri çevrilebilir. Birçok ülkenin hukuk sisteminde KHK’lere yer verilmektedir. dersleri ile çocuklarımızın özgürce gelişimleri engellenmektedir. Hakça olmayan bu tabloya itirazımız ve “Eğitim Reformu” talebimiz vardır. YKKED olarak tüm bu sorunlar karşısında ülkemizin aydınlık geleceği adına eğitim reformu talebinin takipçisi olacağız. Ülkemizin aydınlık geleceğine duyduğumuz inanç ve güvenle tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize, eğitim çalışanlarımıza yeni öğretim döneminde başarılar diliyoruz.

Bir Türkiye Efsanesi: Köy Enstitüleri


6 Güncel Kartal’da çevre bilinci ve geri dönüşüm konusundaki tüm çalışmaları Şehit ve gazi aileleriyle buluştu destekleyen Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün desteği ile 26 Eylül 2016 Pazartesi

K

artal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, 19 Eylül Gaziler Günü dolayısıyla şehit ve gazi aileleriyle Pelit Restaurant’ta verilen yemekte bir araya geldi. Yemeğe Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün yanı sıra; Kartal Kaymakamı Cemil Aksak, İlçe Müftüsü Mustafa Baytar, Kartal Belediyesi Başkan Yardımcıları Gülcemal Fidan, Ali Apaydın, Kartal Belediyesi Özel Kalem Müdürü

Cem Çetin, gaziler ve şehit aileleri katıldı. Yemek sonrası Kartal Müftüsü Mustafa Baytar’ın 15 Temmuz şehitleri ve vatan uğruna şehit olan askerler için dua etmesinin ardından Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz de 19 Eylül’ün vatanı uğruna ölenlerin ve yaralananların günü olduğunu söyleyerek “Vatan uğruna canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Bu vatan hepimizin, size minnettarız.” dedi.

yasaklanan naylon poşetler, yerini bez torbalara bırakıyor.

Üniversite öğrencilerine eğitim yardımı

Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün öncülüğünde sosyal belediyecilik alanındaki örnek çalışmalarını sürdüren Kartal Belediyesi, 2016-2017 eğitim öğretim yılı boyunca üniversite öğrencilerine eğitim yardımı imkânı sağlıyor.

Naylon poşetle savaşa devam

K

artal Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü tarafından yürütülen ve 20162017 eğitim öğretim yılında Kartal ilçe sınırları içerisindeki ihtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine verilecek olan eğitim yardımı için başvurular başladı. Eğitim yardımından faydalanmak isteyen üniversite öğrencileri, 26 Eylül-14 Ekim 2016 tarihlerini kapsayan dönemde başvuru formunu doldurarak müracaatta bulunabilir. Eğitim yardımından yararlanma şartları - En az 3 aydır Kartal ilçesinde ikamet ediyor olmak, - Hanenin toplam gelirinin TÜİK tarafından belirlenen 2016 yılı yoksulluk sınırı olan 4.462 tl miktarını geçmemesi

Not: Aileden en fazla bir kişi başvuruda bulunabilir. Eğitim yardımından yararlanamayacaklar - Yabancı uyruklu öğrenciler, yabancı ülkede eğitim görenler, - Yüksek lisans, doktora, uzaktan öğretim ve açık öğretimde okuyan öğrenciler, - Özel (vakıf/şirket) üniversitelerinde eğitim görenler, (öğrenci belgesinde %100 burslu yazısı olanlar hariç) - Belediyemizde görev yapan memur, sözleşmeli, kadrolu işçi statüsünde çalışanlar ile eş ve çocukları Başvurular değerlendirildikten sonra onaylanan başvurular ve ödeme tarihleri kısa mesajla ile bildirilecek olup, www.kartal.bel.tr adresinden takip edilebilir.

K

artal Belediyesi tarafından ilçe genelinde bez torba kullanıma geçilmesi için yapılan çalışmalar devam ediyor. Bu çalışmalar kapsamında, Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü personeli vatandaşlara ücretsiz olarak çevre dostu bez torba dağıttı. Petrol türevi polietilenlerden yapılan ve temas haline girdikleri takdirde gıdaların vitaminlerini yok eden naylon poşetlerin kullanımının Kartal Belediyesi tarafından yasaklanmasıyla birlikte ilçede bez torba kullanımına geçilmeye başlandı. Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen çalışmalar kapsamında Pazartesi pazarında vatandaşları bez torba kullanımına teşvik etmek amacıyla ücretsiz olarak bez torba dağıtıldı.

Amaç farkındalık yaratmak Kartal Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Dr. Dilek Kars naylon poşetlerin çevreye ve insan yaşamına verdiği zarara dikkat çekerek: “Naylon torbaların, her yıl onları yiyecek zanneden yaklaşık 100 bin deniz kuşu ve memelinin ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor. Gidebileceğimiz başka bir gezegen yok ve dünyamız can çekişiyor. Bireysel katkılarımız okyanusta bir damla gibi ne yazık ki. Biz de Kartal Belediyesi olarak 2015 yılında alınan meclis kararıyla ilçede doğa dostu olmayan naylon poşeti yasakladık, bu sebeple geçen sene olduğu gibi bu sene de vatandaşa farkındalık oluşturmak için doğa dostu bez torba dağıtıyoruz.” ifadelerini kullandı.

M s E

A

M

E

Y

M

E


7

Röportaj

26 Eylül 2016 Pazartesi

Var olan şeyler iddiaya konu olmaz Kariyer Hukuk Derneği resmi olarak 24 Ağustos 2015’te kurulsa da kuruluş aşaması yaklaşık 2 yıl öncesine dayanmakta. Kariyer Hukuk Derneği’nin başkanı olan Ebrar Efkan Bilgiç ile derneğin etkinlikleri, ses getiren çalışmaları ve hukuk öğrencileriyle, Engelsiz Mekanizma Topluluğu’na verdikleri destekle, gündelik hayatta yaptıklarıyla ilgili oldukça keyifli bir röportaj yaptık.

y Röportaj: Sinan Erdoğdu

M.Ç: Bize kendinizden bahseder misiniz? E.F.B: Asker bir babanın oğluyum. Durum böyle olunca birçok da şehir gezdim. İlkokulu iki, liseyi ise dört okulda tamamladım. Bunlardan benim için en özel olanı 2 yılımı geçirdiğim İnegöl Zeki Konukoğlu Anadolu Öğretmen Lisesi. Hele okulun yurdunda geçirdiğim o 2 sene gerçekten büyük tecrübeler kattı bana.2012 yılında Maltepe Üniversitesi’ni 2.likle kazandım. Aslında bu benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Ama İngilizce eğitimimle beraber toplamda geçirdiğim 3 sene doğru ve ufku geniş insanlarla tanışmam(Mehmet Zengin, Emre Bahadır, Cemre Kaya ve daha sayamadıklarım.) bir nevi derneğin alt yapısını oluşturdu bende diyebilirim. Şimdi de ikinci üniversitem olan Anadolu Üniversitesi’nde hukuk öğrenimime devam ediyorum. M.Ç: KHD’nin kuruluş aşamasından bahseder misiniz? E.F.B: Resmi kuruluş tarihi 24 Ağustos 2015 görünse de aslında kuruluş aşaması yaklaşık 2 yıl öncesine dayanıyor. 2013 yılında Maltepe Üniversitesi’nde Yeni Ufuklar Hukuk Kulübü’nü devralarak başkanlık görevine seçilmemle başladı her şey. Biz kulübü devraldığımızda üyesi çok az olan ve tanınmamış bir kulüptü. İyi bir ekip çalışmasıyla sadece fakültenin değil üniversitenin en iyi kulübü haline getirdik. İl dışına çıkarak 10dan fazla hukuk kulübü ve takribinde TBB Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ile görüştük. Bu Türkiye’de daha önce yapılmamış bir şeydi. Daha sonra yapmak istediğim şeylerin üniversiteyi aştığını gördüm. Bürokrasiyle uğraşmak beni çok yormuştu. Sonunda hedeflerimin bu olmadığına ve hukuk camiasında daha büyük kitleye hitap edebilmek adına dernek kurmaya karar verdim. M.Ç: KHD bugüne kadar neler yaptı ve önümüzdeki akademik yılında neler yapmayı planlıyor? E.F.B: Bizim çalışma anlayışımızda şu var: Her zaman farklı bir şey yapmak ve en iyisini gerçekleştirmek. Bu anlayışla ilk etkinliğimizi 7 Aralık 2015 tarihinde Spor Hukuku Konferansı ile yaptık. Türkiye’de belki de ilk defa medya-spor-ekonomi ve hukuk alanlarını harmanlayarak aslında Spor Hukuku’nun sadece hukuk camiasını

ilgilendirmediğini göstermiş olduk. 2. etkinğimizi İzmir’de Farklı Bakış Açılarıyla Cinayet Dosyaları etkinliğini gerçekleştirerek Ceza Hukuku-Adli Tıp Bilimi ve Kriminoloji alanlarının birbiriyle ilişkisini irdeledik. Ve tabi ki; Liderler Zirvesi geliyor sonra. Yer aldığımız camianın farklı alanlarında ön plana çıkmış, özellikle hukuk fakültesi öğrencilerinin rol model aldığı ünlü isimleri bir araya getirdik. Bu etkinliğin takribinde İstanbul’daki 30 a yakın önemli hukuk bürolarını bir araya getirerek hukuk fakültesi öğrencilerine ve mezunlarına CV’lerini bire bir teslim etme ve o büroların yöneticileriyle görüşme fırsatı sunduk. Son olarak TBB desteğiyle Türkiye’de ilk defa ulusal çapta düzenlenen Ceza Hukuku Kurgusal Dava Yarışması ile bu seneyi tamamladık. Önümüzdeki sene hem etkinlik sayımızı artırıyoruz hem de uluslararası alana yöneliyoruz diyebilirim. Yurtdışı mahkeme gezileri, 30 kişilik gruplar halinde nitelikli avukatlarla katılım belgeli söyleşiler, katılım belgeli Spor Hukuku ve Liderler Zirvesi’nin devamı, öne çıkan hukuk dallarını akademisyen ve avukatların anlatacağı sertifikalı Kariyer Zirvesi, Adli Tıp Bilimi ve Ceza Hukuku Tiyatrosu, Ulusal Öğrenci Kongresi ve Türk Hukuku’nun tarihsel gelişimi sadece İstanbul merkezli gerçekleşecek etkinlikler. Tabi ki açılış yine Spor Hukuku ile olacak. M.Ç: KHD çokça ses getiren etkinliğe imza atmış durumda. Bu etkinliklerin yankılarını nasıl bulmaktasınız? E.F.B: Benim bir sloganım vardır: “En iyi olduğumuzu iddia etmiyoruz, var olan şeyler iddiaya konu olmaz.” diye. Ses getirmek istiyorsanız en iyisi olmak zorundasınız. En iyisi olmak için de dikkat etmeniz gereken noktalar var. Bunlar bizim için 4 maddeden oluşuyor diyebilirim. İlki; Nabız okuyabilmek. Yapacağınız iş kime hitap ediyor? Hitap edilecek kitlenin özellikleri neler? Bunların tespiti çok önemli. Arz-talep ilişkisi olarak görüyorum aslında ben bunu. Bir etkinlik oluştururken sanki bir şirketin piyasaya yeni ürün sürmeyi düşünürken toplumun analizini yapması gibi. İkincisi; Farklılık. Yapacağınız işin daha önce yapılanlardan farklı olması gerek. Eğer üstüne bir şey koyamayacağımızı düşünüyorsak bunu fiiliyata dökmüyoruz. Üçüncüsü; Çalışmak. Öyle zamanlar

geliyor ki sabahlara kadar çalışıyoruz. Bir etkinliğin üzerinde haftalarca düşündüğümüz, baştan yazıp çizdiğimiz çok oluyor. Konuşmacılarımızdan, sosyal medyasından tutun da etkinlik salonundaki görev dağılımına kadar. Hatta Spor Hukuku etkinlik gecesi tek tek pet suların sağlam olup olmadığını test etmiştim. Sonuncusu ise İletişim. 21.yy’da yaşadığımızı ve sosyal medyanın önemini gördüğümüzde farklı iletişim kaynaklarını kullanmak çok önemli. Biz bu konuya çok büyük önem veriyoruz. Her ne kadar bir tacir ya da esnaf olmasak da üyelerimize hizmet veriyoruz. Dolayısıyla onların bize her zaman ulaşabilmesi önemli bir nokta. Bir de bizi medyaya ilk kez taşıyan değerli gazeteci büyüğüm Ahmet Ercanlar’a teşekkür etmek istiyorum. Her zaman destek olmaya çalışıyor. M.Ç: Derneğiniz hukuk fakültesi öğrencilerine verdiği destekle de biliniyor. Verdiğiniz desteklerden kısaca bahseder misiniz? E.F.B: Aslında en büyük özelliğimiz siyasi herhangi bir tarafa bağlı olmamamız. En büyük hedefimiz ise daha çok hukuk fakültesi öğrencisine yardım edebilmek. Bu bağlamda hukuk fakültesi öğrencilerine anlaşmalı olduğumuz dil okullarından, kitabevlerinden, müzik kurslarından indirimli yararlanmalarının yanı sıra bağlantılı olduğumuz hukuk bürolarından staj imkânı sağlıyor ve maddi durumu sıkıntılı olan arkadaşlarımıza onları rencide etmeksizin kitap ve kırtasiye yardımı yapmaya çalışıyoruz. Bu konularda yeri geliyor dernek adını dahi kullanmıyoruz. Gayeniz yardım etmekse bir elin verdiğini diğer elin duymaması gerekir yani bizim için bu hususta “şov yapmak” literatürümüzde yok. M.Ç: Hukuk Fakültesi öğrencileri için önerileriniz nelerdir? E.F.B: Gördüğüm şeylerden ve tecrübeli üstatlarımın söylediklerinden yola çıkarak dönemin değiştiğini söyleyebilirim. Dönem değişti derken şunu kastediyorum aslında çok büyük birkaç hukuk bürosu dışında bitirdiğiniz okulun ve not ortalamanızın önemi yok. Hakimlik ve savcılık mesleği için de durum öyle keza. Çoğunluğun avukat olarak camiaya devam edeceğinden hareketle kendilerini CV olarak geliştirmeleri lazım. STK’larda etkin görev almalı, sertifikalı etkinliklere katılmaya önem göstermeli ve bolca kitap okumalılar. Mesela alanımızla ilişkili John Grisham ve Micheal Connelly gibi yazarlar bilinmiyor. Tabi bunun dışında bir de yabancı dil bilmeleri hususu var ki benim karşısında durduğum bir konu. Yabancı dili şart koşan hukuk bürolarında çalışan birçok arkadaşım ve üstadımdan “Bizi tercüman olarak kullanıyorlar, avukatlık mesleğinden uzaklaşıyoruz.” şeklinde yakınmalar duyuyorum. Maalesef haklılar. Yabancı dil bilme hususu mülakatlarda bir eleme şartı olmamalı. M.Ç: Hukuk dünyasındaki sıkıntılar veya problemler neler oluyor? E.F.B: En net cevabı eğitim olarak verebilirim. Çünkü hepsinin temel kaynağı

o. 35’i Devlet 44’ü Vakıf üniversitelerinde olmak üzere toplam 79 Hukuk Fakültesi var şuan. Daha açılmayı bekleyenler ve KKTC’dekiler hariç tabi. Ne donanımlı fakültelerimiz ne de yeterli sayıda akademisyenimiz var. Çoğu derslere profesörler girmiyor. Hele vakıf üniversitelerinden hiç bahsetmiyorum. Kadrosunda belki 2 belki 3 profesörle hukuk fakültesinde eğitim veren üniversiteler var ve iş artık ticarete dönmüş durumda. Kocaman bir “0”. Öğrenciler mezun olup piyasaya girince sudan çıkmış balığa dönüyorlar ve bu devam edecek. O kadar büyük balık arasında işleri çok zor. Zaten çoğu hukuk dalı plaza büroları tarafından parsellenmiş durumda. Bunun çaresi nitelikli akademisyen sayısını artırmak, kontenjanları azaltmak ve nitelikli hukukçu yetiştirmek adına mezuniyet sınavının gelmesi diye düşünüyorum. Bu konuda TBB ve Adalet Bakanlığı çalışmalar yapıyor. M.Ç: Engelsiz Mekanizma Topluluğu’na verdiğiniz destekle de biliniyorsunuz. Kendileri engelli fakat yürekleri engelsiz olan hukukçu kardeşlerimizin durumları hakkında neler söyleyebilirsiniz? E.F.B: Böyle bir soru sorduğunuz için teşekkür ediyorum öncelikle. Engelsiz Mekanizma Topluluğu Başkanı Alperen Selvi ile bu sene başında tanıştım. Hedeflerini, hayallerini anlattı. Yeni bir oluşum, farklı hedefler daima zorlu bir yoldur. Engelsiz Mekanizma için daha zor tabi. Topluluk bazında seslerini duyurmak daha çok insana ulaşmak istiyorlar. Biz de elimizden gelen desteği vermek istedik ve kendilerini tanıtmaları için Liderler Zirvesi’ne davet ettik. Belki bir öğrenci derneği olabiliriz ya da kasamızda milyarlar olmayabilir ama destek vermek istiyorsanız bir yolunu bulursunuz. Onların mutluluğu, hedeflerine ulaşmalarındaki bir basamak olmak bizler için büyük gurur ve mutluluk kaynağı. Liderler Zirvesi’nden sonra çalışmalarına hız verdiler. Birden çok yetkili isimle görüşüp projelerini anlattılar. Hatta Alperen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir programa bile katıldı. Umarım istediklerini elde ederler, hiç pes etmemeleri gerekiyor. Bir de onlara destek veren babacan bir dekanları var ki kendisi benim de dekanım oluyor. Prof. Dr. Ufuk Aydın hocamıza da desteklerinden ötürü teşekkür ediyorum. M.Ç: Bu arada Ebrar Efkan Bilgiç, gündelik hayatında neleri sever ve neler yapmaktan hoşlanır? E.F.B: Vakit buldukça uyumaktan hoşlanıyorum (Gülüşmeler) Arkadaşlarımla vakit geçirmekten(özellikle PES oynamak) ve dernekle ilgili konuşmayı çok seviyorum. Yanımdan kitap eksik etmemeye dikkat ederim. Okuduğum her kitabın sanki dernekle ilgili yeni bir projeyi canlandıracağını hissediyorum. Tabi futbolu da unutmamak gerek. Zaman buldukça Football Manager’de Fenerbahçe ile teknik direktörlük macerası yaşıyorum. Fenerbahçe aşığıyım. Maçlarını hatta ve hatta gazete haberlerini kaçırmamaya özen gösteriyorum aşırı bir sevgi yani. Hayalim bir gün Fenerbahçe Spor Kulübü’nü Asbaşkan olabilmek. Bakalım ilerleyen yıllar ne getirecek. M.Ç: Bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak mesleğinizde sizin örnek aldığınız birisi olmuş mudur? E.F.B: Hukuk bilgisi ve ilgilendiğim hukuk dalı olarak Prof. Dr. Ersan Şen ve M. Emin Özkurt’un ismini verebilirim. Çalışma disiplini olarak ise Yrd. Doç. Dr. Zeynep Karaer Güçlü. İnanılmaz çalışma azmine her zaman hayran kaldım. Ancak bu meslekte bana göre herkesin farklı bir çizgisi olmalı. Benim çizgim de para kazanmak adına onurumdan vazgeçmemek olacak. M.Ç: Size göre Hukuk’un ve Adalet’in tanımı ne olmalı? E.F.B: Bu iki kavram tanımı yapılması o kadar güç kavramlar ki ansiklopedi bile yazılabilir aslında. Gündelik hayattan tutun mahkeme salonuna kadar hatta ve hatta yattığınız yastığa kadar

sizi takip eder. Kavramları nitelendirmekten çok onları ne kadar yaşamanın önemli olduğunu düşünürüm. Hukuk ve adalet de öyle benim için. Arkadaşlarıma, aileme, çevreme ve insanlara karşı davranışlarımda ararım bu kavramları. Eğer tanım verecek olursam da kişisel menfaatlerimi bir kenara bırakıp yaptığım eylemlerin sonucunda rahat uyuyabiliyorsam bu iki kavramı yaşayabiliyorum demektir. M.Ç: Yaptığınız etkinliklerden birisi de “Spor Hukuku Konferansı”. Spor Hukuku ile ilgili düşünceleriniz nelerdir? E.F.B: Türkiye’de daha yeni gelişen bir alan Spor Hukuku. Aslında Avrupa’da önemli bir alan olarak görülüyor fakat ülkemizde birçok şey gibi zor durumda kalındığında gündeme geliyor. 3 Temmuz süreci ile gündeme oturdu diyebiliriz. O süreçte ön plana çıkan isimler bu alanda isim yaptılar haliyle çünkü bu alanda kendini yetiştirmiş avukat sayısı çok azdı. Sayıları artsa da Spor Hukuku alanında otoriter bir isme sorduğum soruya aldığım cevap aslında her şeyi özetliyor. “Sadece bu alanla uğraşırsan aç kalırsın.” Yani anlayacağınız belli isimlere yakın olmanız gerek. M.Ç: Sizin birçok anınız olmuştur muhakkak ki gündelik hayatınızda ve hukuk dünyasında. Bize ilginç anılarınızı paylaşabilir misiniz? E.F.B: Şuan aklıma gelen benim ve dernek için dönüm noktası olan bir anımı paylaşmak isterim. Maltepe Üniversitesi’nde Yeni Ufuklar Hukuk Kulübü başkanlığı yaptığım ilk dönemde hazırlık sınıfında olan hukuk fakültesi öğrencilerini bilgilendirmek amaçlı “Fakülte Fakülte” adlı bir etkinlik yapmak için dilekçe verdik ve etkinlikten 3 gün önce cevap geleceği söylendi. Etkinlik günü dahi ne arayan ne de soran oldu bizi dilekçeyle ilgili. Ben de red cevabı gelseydi söylerlerdi diye düşünerek arkadaşlarıma etkinliği yapacağımızı söyledim. Çok verimli bir etkinlik oldu talep gayet iyi geri dönüşler sevindiriciydi. Derken kulüp hakkında disiplin soruşturması açılacağını öğrendim. Nedenini sorduğumda izinsiz etkinlik yaptığımız, rektörün kararını hiçe saydığımız söylendi. Durumu arkadaşlarımla paylaşınca herkes kendi derdine düştü. Kimisi ailesinden endişe duyuyor kimisi ise bursunu kaybedeceğinden korkuyordu. Oysaki benim korkum bursumu kaybetme değil kulübün kapatılmasıydı. Dilekçeye sadece ben imza atmıştım. Bir sorun olursa üstüme alabilmek için hep bunu yapardım. Ve sonunda soruşturmayı üstüme çekerek arkadaşlarımı kurtardım diyebilirim. Nitekim öğrenci işlerinin sorumsuzluğunu ispat ederek kısa bir süre başkanlığı bırakmam karşılığında kulübümü de kurtarmış oldum. Ama şu kararı aldım o gün. İş yapacağım insanlar bulunduğumuz oluşumun çıkarlarını ön planda tutacaktı bundan sonra kendi çıkarlarını değil. M.Ç: Son olarak okuyucularımıza ileteceğiniz mesajlar var mı? E.F.B: Okudukları bölümün her anlamda kıymetini bilmelerini ve öğrencilik hayatını verimli bir şekilde kendilerini geliştirerek geçirsinler. Mezun olduklarında onları bekleyen birçok zorluk karşısında az da olsa tecrübe sahibi olsunlar ve gidebildikleri kadar etkinliğe gidip yeni bilgiler, tecrübeler edinsinler. Birden çok STK’ya üye olup aktif rol alsınlar. Çünkü bu fırsatı bir daha yakalayamayacaklar. Bir de Kariyer Hukuk Derneği’ne üye olsunlar tabi (Gülüşmeler ) Bu sene sadece etkinliklerle kalmayıp Radyo KARİYER ve Kariyer Hukuk TV Youtube kanalından yapılacak yayınlarla da hukuk camiasının karşısında olacağız. İlerleyen günlerde daha çok ses getireceğiz. M.Ç: Dolu zamanınızda vakit ayırıp samimi bir röportaj verdiğiniz için Marmara Cağdaş Gazetesi ailesi olarak size çok teşekkür ediyoruz. E.F.B: Bu güzel röportaj için size teşekkür etmek istiyorum ayrıca. Hukuk camiasından ne kadar çok kişiye ulaşırsak yapacaklarımız o denli büyüyecektir.


www.marmaracagdas.com

Maltepe’nin tarihi gün yüzüne çıkıyor Maltepe’de bulunan ve antik kalıntılara rastlanan Fındıkbayır Tepesi’nin tamamı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından SİT alanı olarak kabul edildi. Başıbüyük Mahallesi’ndeki Tarihi Fındıkbayır Tepesi’nin korunup yaşatılabilmesi için İstanbul 5 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü ve Maltepe Belediyesi 33 hektarlık alanda ortak çalışma yürütecek.

Fındıkbayır Tepes

K

onuya ilişkin Resmi gazetede yayınlanan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na ait kararda; “Fındıkbayır Tepe’nin bütünüyle korunması gerekli 1. Grup Arkeolojik Sit alanı olarak tesciline karar verilmiştir. Alanın korunarak yaşatılabilmesi için İstanbul 5 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü ve Maltepe Belediyesi kurumlarının işbirliği içerisinde çalışmalara katılması

büyük önem arz etmektedir” denildi. 600 Yıldır yaşayan tarih Maltepe Belediyesi’nin de desteği ile kazı çalışmaları devam eden Küçükyalı Arkeopark, yine Küçükyalı açıklarındaki tarihi kayıp ada Vordonisi, Tarihi Beşçeşmeler’in yanı sıra sit alanı olarak kabul edilen Başıbüyük Mahallesi’ndeki Fındıkbayır Tepe’nin ilçenin tarihi ve turistik yaşantısına can katacağı belirtiliyor. Ayrıca Maltepe’nin 600 yıllık tarihi Beşçeşmeler semtindeki değişim, tüm hızıyla devam ediyor. Çalışmalar kapsamında alan süsleme-

sinde dünyada ilk kez özel bir sanat tekniği olan “yontubezek” kullanılırken, Beşçeşmeler’deki binaların dış cephelerinin giydirilmesi planlanıyor. “Beşçeşmeler Meydanı ve Yakın Çevresini Düzenleme Projesi” adı altında başlatılan dönüşüm çalışmaları kapsamında, İstasyon ve Küçükyalı Caddesi, Eski Belediye, Karaağaç, İmam Ali, Mahallenin Muhtarları, Beşçeşmeler ve Fırın sokakta çalışmalar yapıldı. Maltepe’ye toplamda bin 750 metrekarelik sanat eseri kazandırılırken, Beşçeşmeler’in zemini rengarenk desenlerle boyandı. Beşçeşmeler ve çevresinin tarihi değerlerine uygun olarak yeniden düzenlemesini sağlamak ve alanda sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmeleri hızlandırmak amacıyla gerçekleştirilen proje dahilinde, alana bin 700 metrekaresi kandıra, 300 metrekaresi Antalya

Terihi Beşçeşmeler Meydanı

limra taşı olmak üzere 2 bin metrekare özel taş, 300 metre oluk taşı döşendi ve 33 adet aydınlatma direği dikildi. Kayıp Ada’da araştırmalar başlıyor İlçedeki tarihi varlıkları hayata kazandıran çalışmalarıyla dikkat çeken Maltepe Belediyesi, daha önce de İstanbul’un kayıp adası Vordonisi’yi gün yüzüne çıkarmıştı. Belediye sualtı

araştırmacı ve arkeologlardan oluşan ekiple birlikte sürdürdüğü çalışmalar kapsamında tarihi batık adanın UNESCO Dünya Kültür Mirası’na kabul edilmesini hedefliyor. Bilim ekibi, Kültür Bakanlığı’ndan alınan kazı izniyle 20 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında Vordonisi adasında araştırma çalışmalarına start verecek.

Kayıp Ada Vodonisi


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.