Marmara Gazete 14.Sayı

Page 1

Otağtepe boğazın incisi

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi yeni staj yönetmeliğiyle öğrencilerine daha rahat staj imkânı sağlıyor. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin sigorta pirimleri alınan Senato kararı ile artık üniversite tarafından ödenecek.

S TES

1883

Gazetemizin bu ayki Aylık Akbil Sayfası’nda İstanbul Boğazı’nı seyredebileceğiniz en güzel noktalardan biri olan Otağtepe, İstanbul’a adeta yeniden hayran olmanızı sağlıyor.

14

Hıfzı Topuz:

A ÜN V

M

R

ER

AR M A

Staj desteği müjdesi

‘‘Günümüzde artık o eski gazetecilik yok. Gazetecilik teknolojik bilgiyle, genel kültür ile gelişiyor. Aynı zamanda teknolojik bilgiyi çok iyi kullanmayı gerektiriyor.’’

8 MÜ İletişim Fakültesi Öğrenci Uygalama Gazetesi

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

‘Marmara’ya çağ atlattık’ 131. Yıl Dönümünü kutlayan Marmara Üniversitesi, eğitim hayatını kolaylaştıran yeniliklerle yoluna devam ediyor. Yeni veri merkezini ve kablosuz ağ sistemini hizmete açan üniversitede, sonraki adım sanayi üretimine katkı sağlayacak tematik teknoparklar. Yenilikler, Marmara Üniversitesi’ne çağ atlatıyor. Marmara Üniversitesi’nin 131. Kuruluş Yıl Dönümü, görkemli törenle Haydarpaşa Kampüsü’nde kutlandı. Törene Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce katıldı. Törende yapılan konuşmalarda öne çıkan başlıklarsa yeni veri merkezi, kablosuz ağ hizmeti, tematik teknoparklar ve Marmara’nın muhteşem yeni kampüsü oldu.

EĞİTİM VE BİLİM ADINA HİZMET EDENLERİN HİZMETKARIYIZ Törende konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce eğitim ve bilim için hizmet eden bütün kurumların hizmetkarı olduklarını belirterek, “Bu topraklarda durmak için güçlü olmak lazım. Bizi burada işgalci olarak gören kafalar var. Şark meselesini kafasından silmemiş dünyayı şekillendirenler var.

Onun için çok güçlü olmamız ve çok çalışmamız lazım” ifadelerini kullandı.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NE DİNAMİK BİR YAPI KAZANDIRDIK Rektör Gül de 2010 yılında göreve geldiklerini hatırlatarak, 3 buçuk yılı aşkın sürede yaptıkları çalışmaları anlattı.

yen ve öğrencinin işlemlerinin artık online ortamda gerçekleştiğini, birçok hizmetin çevrimiçi sunulduğunu aktardı. Bütün kampüslerde kablosuz ağ hizmeti sunduklarını da aktaran Rektör Gül, Türkiye’nin ikinci en büyük kablosuz ağ altyapısına sahip üniversite olduklarını ifade etti. Sayfa 7’de

Teknoparklarla büyüyoruz

Bilişimde yeni dönem

Marmara Üniversitesi, Göztepe, Maltepe ve Halkalı’da 300 bin metrekare alana tematik teknoparklar kuracak. 3. nesil üniversite olma yolunda büyük adım olarak görülen bu hedefle 10 yılda 500 mil-yon dolarlık ihracat ve 10 bin personel istihdamının ekosistemi kurulacak. Teknoparklarla Marmara, Türkiye ekonomisine katkı sağlayacak. Sayfa 3’de

Marmara Üniversitesi 12 kampüsünde hayata geçirdiği kablosuz internet hizmeti ile bilgiye erişimde sınırları kaldırdı. Teknoloji altyapısını da yenileyen Marmara Üniversitesi, dünya standartlarında yeni bir veri merkezini hizmete açtı. 12 ayrı kampüsünde 74 bin öğrencisine ve 5 bin personeline kablosuz internet erişim hizmeti sunan Marmara Üniversitesi, teknolojinin öncüsü olma yolunda ilerliyor. Marmara bilişimde çağ atlamaya Sayfa 16’da hazırlanıyor.

4 MG14.indd 1

Rektör Gül, köklü bir geçmişe sahip olan Marmara Üniversitesi’ne, attıkları önemli adımlarla dinamik bir yapı kazandırdıklarını söyledi. Bu kapsamda dijital kurum altyapısını güçlendirdirerek, kağıtsız ofise dönüşüm gerçekleştirdiklerini anlatan Rektör Gül, “Bunu kapsamlı olarak yapan tek üniversiteyiz” dedi. Akademis-

12 2/10/14 4:15 PM


2

HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Lisansüstü öğrenci sempozyumu Lisans öğrencilerine yönelik uygulama faaliyetleri gerçekleştiren Marmara Medya Merkezi, Lisansüstü İletişim Öğrencileri Sempozyumu düzenleyecek.

M

armara Medya Merkezi Stüdyosu ve MST Cep Sinema Salonu’nda yapılacak Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri Sempozyumu, 8-9 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Devran sempozyumun başkanlığını yapacak. Sempozyum, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi‘ndeki akademik kadroda bulunmayan tüm lisansüstü öğrencilerin katılımına açık olacak. Akademik kadroda bulunan lisansüstü öğrenciler ise düzenleme kurulu ile

sempozyum organizasyonun diğer tüm aşamalarında görev alacaklar.

AMAÇ: SUNMA BECERİSİ GELİŞTİRMEK Marmara Lisansüstü İletişim Öğrencileri Sempozyumu, Marmara Medya Merkezi’nin çalışma alanları içindeki araştırma ayağı uyarınca, öğrencilerin teorik bilgilerini geliştirmesi, düşünce üretmesi, yazma, kendini ifade etme ve yazdıklarını sunma becerilerini pekiştirmesi amacıyla düzenleniyor.

Dilay Argün - Ebru Avcı

SEMPOZYUMA SUNULACAK TEBLİĞLERE YÖNELİK BİLGİLER: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi‘ndeki akademik kadroda bulunmayan tüm lisansüstü öğrencilerinin katılımına açık olan sempozyumun konuları ise şöyle: “Medya ve iletişim çalışmaları, Medya ve İletişim Çalışmalarında Yöntem, Türkiye’de Medya, Sosyal Medya, Medya Okuryazarlığı, Medya ve İletişim Ahlakı, Sinema-MedyaKültür, Dil, İktidar, İdeoloji ve Medya, Medya Siyaset Demokrasi.” Sempozyum düzenleme kurulunun ilan ettiği bu konu başlıklarının dışında kalan medya ve iletişim çalışmaları alınına giren diğer konu başlıklarında gelen tebliğler de değerlendirmeye alınacak. Talepleri halinde lisans öğrencilerinin başvuruları da değerlendirmeye alınacağı sempozyuma bildiri özeti gönderilmesi için son tarih 28 Mart, kabul edilen bildiri özetlerinin ilanı 11 Nisan, tam metinlerin gönderilmesi 18 Nisan, sempozyum programının ilanı 25 Nisan, sempozyum tarihi ise 8-9 Mayıs olacak.

SEMPOZYUMA SUNULACAK AKADEMİK TEBLİĞLERİN YAZIM KURALLARI İSE ŞÖYLE; • Bildiri özeti en fazla 300 kelime, • Bildiri metni Microsoft Word ortamında metin, grafikler, kaynaklar ve tüm ekler dahil 20 sayfa, • Yazı karakteri Times New Roman, 12 Punto • Sayfa kenar boşlukları alt, üst, sağ ve soldan 2.5 cm, • Başlık 14 punto ve kalın, • Satır aralığı 1,5 cm • Atıf ve kaynakça düzenleme ise APA Sistemi olmalı. Sempozyumla ilgili ayrıntılı bilgi için: mmm.marmara.edu.tr/sempozyum

İLETİŞİM İÇİN: Arş.Gör.Mehmet Serhan Tezgeç: mehmet.tezgec@marmara.edu.tr Marmara Medya Merkezi: marmaramedyamerkezi@gmail.com

EDİTÖRDEN Marmara Gazete’nin 14. sayısı hem üniversitemizden haberlerle hem de arkadaşlarımızın özel haberleriyle karşınızdayız. Üniversitemizin 131. Yıl kuruluş yıldönümü etkinliği Marmara Gazete’nin manşet haberi. Marmara Üniversitesi’nin 131. Kuruluş Yıl Dönümü, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, Rektör Yardımcıları, Üniversite Senato Üyeleri, Dekanlar ve öğretim üyelerinin katılımıyla Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Arkadaşlarımız da haber için oradaydı. Marmara Üniversitesi Tematik teknoparklar kuruyor. Bu yolda ilk adımlar da atıldı. Hedef ise, Göztepe, Maltepe ve Halkalı’da 300 bin metrekare alana tematik teknoparklar kurmak. Türkiye’nin en büyük ikinci kablosuz ağ projesi Marmara Üniversitesi’nde hayata geçirildi. Son sayfamızda yer alan haberimizde dünya

MG14.indd 2

* standartlarına sahip yeni veri merkezinin hizmete açıldığını belirttik, detayları bulabilirsiniz. Gazetemizin söyleşi köşesinde büyük usta Hıfzı Topuz yer alıyor. Duayen isimle özel söyleşide her şeyi konuşma imkanı bulduk. Kültür sanat sayfamız ise Sinemarmara dergisinin matbu olarak ilk sayısıyla çıkmasını konu alıyor. Ayrıca yine aynı sayfada uluslararası festivallere katılan ve ödülle dönen arkadaşlarımızla yapılan söyleşiler de bulmanız mümkün. Dış Haberler sayfamız ise Dünyanın kısıtlı kaynaklarını hiçe sayan tüketim çılgınlığına dur derken aynı zamanda ihtiyaç sahiplerini bu eşyalarla buluşturmayı amaçlayan Freecycle hareketini konu alıyor. Türkiye’nin en büyük sorunlarından olan mülteci konusunu gazetemiz sayfalarında görebilirsiniz. Ülkemize gelen mülteciler neler yapıyorlar, sorunları nelerdir anlamaya uğraştık.

Beyoğlu değişiyor ve kültürü bozuluyor. Bu değişimin en çok hissedildiği yerlerden olan sinemalara eğilmek istedik. Geçen sayımızda yer verdiğimiz kapanan kitapçılardan sonra yazı dizimizi kapanan sinemalara ve durumlarına ayırarak, Beyoğlu’ndaki sıkıntıyı göstermek istedik. Gazetemizin sağlık sayfasında ise hipnoterapi yöntemi ile tedavi konusu var. Yeni gelişen bu tekniği uzmanlarla ve doktorlarla konuştuk. Spor sayfamızda ise öğrenci hakemlere değindik .Sporun en zor alanlarından olan hakemliği ve bu yola baş koymuş öğrenci arkadaşlarımızın deneyimlerini paylaşmak istedik. Gazetemizin 14.sayısı yeni yılın ilk ayında sizlerle. Marmara Medya Merkezi ekibi olarak, yeni ayın herkese sağlık, başarı ve mutluluk getirmesini diliyoruz. Marmara Gazete’nin 15.sayısında tekrar görüşmek dileğiyle.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Adına Sahibi Gen. Yayın Yön. Yayın Danışmanı

Yayın Koordinatörü Yazı İşleri Müdürü Haber Müdürü Editör Tasarım & Görsel Yön. Tasarım Uygulama Basım Yılı Sayı Adres

Tel Faks E-posta Baskı

Dekan Prof. Dr. Yusuf Devran Doç. Dr. Ali Büyükaslan Prof. Dr. Atilla Girgin Prof. Dr. Emre Bağce Yrd. Doç. Dr. Hediyetullah Aydeniz Arş. Gör. Doğuşcan Göker Arş. Gör. Ali Özcan Arş. Gör. Çiğdem Erdal Burçak Kadıoğlu Arş. Gör. Betül Kılıç Taran Ali Evecan Ocak 2014 14 Marmara Üniversitesi Nişantaşı Kampüsü İletişim Fakültesi Büyükçiftlik Sokak No: 6 Nişantaşı 34365 Şişli/İstanbul 0212 233 04 47 / 170 0212 246 74 28 medyamerkezi@marmara.edu.tr İhlas Gazetecilik A.Ş.

Burçak Kadıoğlu

2/10/14 4:15 PM


HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

3

Tematik teknoparklar kuruldu Cansev Ekmen

Marmara Üniversitesi, Göztepe, Maltepe ve Halkalı’da 300 bin metrekare alana tematik teknoparklar kuruldu. 3. nesil üniversite olma yolunda büyük adım olarak görülen bu projelerle 10 yılda 500 milyon dolarlık ihracat ve 10 bin personel istihdamının ekosistemi kuruldu.

M

armara Üniversitesi, eğitim alanlarını genişleterek teknoparklarla eğitime can katıyor. Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, Amerika’da 1950, Avrupa’da 1970, Türkiye’de de 2000’den sonra teknoloji geliştirme bölgeleri kurulduğunu ifade etti. Gelinen noktada Türkiye’de 39 tanesi aktif olmak üzere toplam 52 teknopark kurulduğunu hatırlattı. Bu teknoparklarda bugüne kadar toplam 1 buçuk milyar dolara yakın ihracat yapıldığını anlatan Rektör Gül, 20 bine yakın araştırmacı, AR-GE ve yazılımcı personelin çalıştığını, teknoparklarda toplamda 10 binin üzerinde proje yapıldığını ve ülkenin patent üretim sayısına önemli katkılar sağladıklarını aktardı. Rektör Gül, teknoloji geliştirme bölgelerinin kamu-üniversite ve sanayicilerle olan ilişkilerini düzenleyen mevzuata atıfta bulunarak, “Teknoparklarda çalışanlar gelir vergisinden, şirketler kurumlar vergisinden, yazılım ve savunma sanayisinde çalışan firmalar katma değer ve damga vergisinden muaf tutuluyor. Ayrıca sigorta primlerinde işveren payının yarısı da devlet tarafından karşılanıyor. Devlet, AR-GE ve yazılım desteklerinin etkisini artıracak imkanları genişletmeye devam ediyor” dedi.

3. NESİL ÜNİVERSİTE İÇİN MARMARA’DA BÜYÜK DÖNÜŞÜM Rektör Gül, 2000’li yılların başında düşünülmüş olmasına rağmen Marmara Üniversitesi’nde teknopark kurulması için ilk çalışmanın 2005’te yapıldığını ancak ilerleme sağlanmadığını anlattı. 2010 yılında Rektör olduktan sonra teknopark kurmanın hedefleri arasında olduğunu ifade eden Rektör Zafer Gül, İstanbul’un 15 ayrı yerindeki kampüslerde eğitimöğretim ve araştırma faaliyetlerini yürüten Marmara Üniversitesi’nin 3. nesil üniversite olmasını hedeflediğini, kampüslerin toplulaştırılmasını teknoparklarla bütünleşik bir dönüşüm yolculuğuna çevireceğini belirtti. Rektör Gül, 2 milyon 500 bin metrek-

MG14.indd 3

arelik bir yüz ölçüme sahip olan Orgeneral Kenan Evren Kışlası’nın Marmara Üniversitesi’ne devredilmesine ilişkin protokol imzalandıktan sonra teknopark çalışmalarını hızlandırdıklarını belirterek, şöyle devam etti: “3. nesil üniversite, araştırmayı ve araştırma sonuçlarını ilgili sektörler ve toplumla paylaşmayı öne çıkardığından, daha çok sayıda ve etkin araştırma enstitülerinin teknoparklarla bütünleşik bir ekosistem oluşturması gerekiyor. Eğitim-öğretim bu vizyonu destekleyen biçimde geliştirilmeli. Kampüslerin toplulaştırılması, yeni enstitülerin açılması, Teknik Eğitim Fakültesi’nin Teknoloji Fakültesi’ne dönüştürülmesi, Teknoloji Geliştirme Merkezi’nin (TEKMER) kurulması, Marmara Üniversitesi İnovasyon ve Teknoloji Transfer Merkezi’nin (MİTTO) açılması, teknoparkların kurulması açısından önemli adımları teşkil etmektedir. En önemli adım da üniversite olarak eğitim destekli araştırmayı öne çıkaran bu vizyon değişikliğidir.”

GÖZTEPE, MALTEPE VE HALKALI’YA TEMATİK TEKNOPARK Teknoparkların kuruluş çalışmalarını da anlatan Rektör Gül, “Marmara Üniversitesi Teknoparkların kurulması için sanayicilerimizle birlikte kurucu heyet oluşturuldu. Kurucu heyete İstanbul’daki kurum, kuruluş ve firmalar davet edildi. Kurucu genel müdür ataması yapıldı. Teknopark olması düşünülen alanlar; Göztepe’de 6 bin, Maltepe Başıbüyük ve Orgeneral Kenan Evren Kışlası’nda 220 bin ve Halkalı’da 74 bin metrekare olmak üzere yaklaşık toplam 300 bin metrekare olacak. Büyük bölümü Anadolu yakasında olan teknoparklar yörenin önemli bir ihtiyacını karşılayacaktır. Kurucu heyetin ve paydaşların çalışmaları ile teknoparkların tematik alanlarını sağlık, tekstil, robotik ve nano teknoloji olarak belirledik. Başkanlığımdaki kurucu heyet, imalat sanayi sektörü (robotik, nanoteknoloji, tekstil ve benzeri önce-

likli alanlar) ve sağlık sektörüne yönelik tematik alanlı teknoparklar kurulmasına karar verdi. Genel amaçlı teknopark yerine tematik teknopark kurmayı tercih ettik. İstanbul’daki teknoparkların çoğunluğunu genel amaçlı teknoparklar oluşturuyor. Bizim teknoparkımızda imalat sanayii ve sağlık sektörü öncelikli olacaktır. Başıbüyük’teki arazide sağlık, Orgeneral Kenan Evren Kışlası’nda robotik ve nanoteknoloji, Halkalı’da tekstil teknoparkları, Göztepe’de de kuluçka merkezi kurulacaktır. Dört bölgede teknopark düşünülmesinin temelinde kampüslerin toplulaştırma dönüşümü, ulaşım ve ilgili sanayi bölgelerine yakınlık yatmaktadır. Buralarda hem laboratuvarlara, hem araştırmacıya, hem de sanayicilere yakın olacağız. Çünkü İstanbul’daki trafik sorunu araştırmacının ve AR-GE personelinin zaman kaybında en sıkıntılı konulardan biridir. Teknoparkların konumları raylı sistem, deniz, hava ve kara yolu bakımından en kısa zamanda ulaşılabilir yerlerde seçilmiştir. Göztepe ve Halkalı Marmaray’a, Kartal Metrosu ve Maltepe’ye çok yakın mesafededir. Deniz ve hava alanına yakınlığı ile de teknoparklarımız ulaşım bakımından İstanbul’da seçilebilecek en avantajlı konumlarda olacaktır” diye konuştu. Rektör Gül, 2014 Ocak ayı başında kurucu heyetin yürüttüğü faaliyetlerin daha etkin ve hızlı bir biçimde gerçekleştirilmesi için Marmara Üniversitesi Teknopark Anonim Şirketi’nin kurulduğunu belirterek, gelinen noktayı şu şekilde ifade etti: “Bu şirket, Marmara Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndaki süreçleri ve Bakanlar Kurulu’nun onay süreçlerini takip ve koordine edecektir. Aynı zamanda bu planlanan teknoparklarla ilgili hem üniversite içinde hem de sektörlere yönelik tanıtım, farkındalık faaliyetlerini yürütecektir. Teknopark şehir planları, akademisyen ve girişimcilerin ihtiyaçlarını da düşünerek açık ve kapalı teknopark alanlarının projelendirmesini yapacaktır. Marmara Üniversitesi Teknopark AŞ’nin

bir diğer önemli misyonu da enstitülerin yönettiği akademik araştırmaların hedef sektörlerle birlikte elle tutulur sonuçlara ulaşması için teknolojik işbirliği faaliyetlerinde bulunacak olmasıdır.”

TEKNOPARK İÇİN ÜNİVERSİTE VE SANAYİDEN BİRÇOK BAŞVURU VAR Başta üniversiteler ve sanayicilerden olmak üzere kurulacak Teknoparklarla ilgili çok sayıda ön başvuru olduğunun altını çizen Rektör Gül, uygun olan ön başvuruların alınacağını, değerlendirme kurulunun onayından geçenler için açık ve kapalı alan ihtiyaçları üzerinden ön sözleşme hazırlıkları yaptıklarını ifade etti, “Biz ihtiyaca göre imar planları ve bina projelerini hazırlayacağız. Akademis-yen, firma ve projelerle uyumlu alanlar üreteceğiz. Buna uygun bina tasarımları üzerinde çalışacağız” ifadelerini kullandı. Teknopark hedeflerini paylaşan Rektör Gül, “Önümüzdeki 10 yılın sonunda Marmara Üniversitesi Teknoparkları, 10 binden fazla araştırmacı ve AR-GE personelinin çalışacağı ve 500 milyon dolarlık teknolojik ürün ihracatının altyapı sağlayacak teknoparklarımız. Böylelikle Türkiye’nin hedef yıllık ihracatının 1000’de biri Marmara Üniversitesi ve paydaşlarınca gerçekleştirilecektir.” dedi.

2/10/14 4:15 PM


4

HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Beyoğlu’nda ışıklar bir bir sönüyor

!

O

nlarca yıldır sanatın her alanında çalışmaların yürütüldüğü, tiyatro perdelerinin kapanmadığı, edebiyatseverlerin birçok yazarın eseriyle buluştuğu, izleyicilerin sinemaların önünde kuyruklar oluşturduğu Beyoğlu; şimdilerde yalnızca kabuğunun değiştirildiği değil, aynı zamanda köklerinden de söküldüğü bir dönüşüm yaşıyor olabilir.

AVM’LER SANAT MERKEZLERİNE OLAN İLGİYİ BİTİRDİ Sinema sektörünün giderek popüler gişe filmlerine yönelmesi, birbiri ardına açılan AVM sinemalarının izleyiciyi çekmesi; sanat filmleriyle ayakta durmaya çalışan tarihi sinemaların yok olmaya yüz tutmasına neden oluyor. Tarihi sinemalarda izleyici sayısı gün geçtikçe azalırken, yıllar önce talebi karşılamaya yetmeyen salonların şimdilerde boş kalması, geriye kalan bir iki sinemanın da ayakta kalma mücadelesinde büyük güçlükler çektiğini gösteriyor. Hiçbir destek almadan çalışan ‘Beyoğlu Sinemaları’ kiralar, yer sorunu, gelirlerin karşılanamaması gibi sorunlar nedeniyle kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

TARİHİ SİNEMALAR YOK OLUYOR Beyoğlu’nda AVM’lerin ve büyük mağazaların yükselmeye başlaması,

MG14.indd 4

tarihi bir kıyımı da beraberinde getirdi. Film gösterimlerinin yanı sıra müzikallerin de yapıldığı sinema salonları, yıllar sonra bir bir kapanmaya, ardından da yıkılmaya başladı. 1913’te Luxemburg adıyla açılıp sonra yeni adıyla çalışmaya devam eden Saray Sineması, kapandıktan sonra yıkıldı ve 2000’lerde yerine Demirören AVM yapıldı. Şu an üzerinde Teknosa’nın bulunduğu binada yıllar önce açılmış Lale Sineması’nın da sonu birçok tarihi sinema gibi kapanmak oldu. Uzun yıllar İstanbul Film Festivali’ne ve Film Ekimi’ne ev sahipliği yapmış olan Emek Sineması 1924 yılında Melek Sineması adıyla kurulmuştu. Adı

değiştikten sonra gösterimlerine devam eden Emek Sineması 20 Mayıs 2013 tarihinde tamamen yıkıldı. Atlas Pasajı’nın içinde bulunan Atlas Sineması’nın gösterime devam ettiği ‘balkon’ bölümüyse; türün son temsilcilerinden biri olarak hizmet vermeye çalışıyor.

‘‘BU OLAY BÜYÜK MARKETLERİN BAKKALLARI YOK ETMESİNE BENZİYOR’’ Beyoğlu Sineması da diğer tüm sinemalar gibi kapanma tehdidi yaşıyor. Son günlerde umut olan tek şey ise ‘Başka Sinema’nın da mümkün olabileceği gösteren film festivalleri. Sinema seyircisinin görmek istediği

Gamze Önder

1900’lü yılların başından beri “Cadde-i Kebir Sinemaları” adıyla bir araya toplanmış sanat merkezlerine ev sahipliği yapan Beyoğlu, etrafını saran mağaza zincirlerinin hâkimiyetiyle temellerinden sarsılmaya devam ediyor. filmleri ‘Başka Sinema’ Film Festivali kapsamında gösterime alan ve büyük ilgi gören Beyoğlu Sineması, varlığını sürdürme mücadelesine devam ediyor. Beyoğlu Sineması Müdürü Temel Kerimoğlu 25 yıldır bu işi yaptığını ve Beyoğlu’ndaki sinemaların yıllardan beri bir bir kapandığını söylerken, bağımsız sinemaların en büyük sorunun AVM’ler olduğunu dile getiriyor. Seyircinin filmleri AVM’lerde izlemeyi tercih ettiğini belirten ve bu durumun globalleşmeden, uygulanan yanlış politikalardan ileri geldiğine değinen Kerimoğlu; ‘‘Bu olay büyük marketlerin gelip bakkalları yok etmesi gibi bir şey. Mahalleli bakkalını bırakıp büyük marketlere koşuyor. Küçük esnafa kepenk kapatmak, yok olmak kalıyor’’ diyerek bağımsız sinemaların durumunun da bundan farksız olmadığını anlatıyor. Bir başka sorunun da dağıtıcı firmaların bağımsız sinemalara uyguladığı sistem olduğunu vurgulayan Temel Kerimoğlu; büyük grup sinemalarıyla bu şekilde mücadele etmenin neredeyse imkansız olduğunu söylüyor. Tümüyle yıkılan, kapalı olan ve son birkaç temsilcisiyle ayakta kalan sanat sinemalarıyla Beyoğlu; içinde bulunduğu değişimde büyük yaralar alıyor. Beyoğlu’nun tamamını içine alan dönüşüm; sinemalardan, tiyatrolara, kitapçılara kadar sanatın her alanında faaliyet gösteren birçok kurumu yok olma yoluna sürüklüyor.

2/10/14 4:15 PM


DIŞ HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

5

Tüketime karşı “Freecycle” Ayşegül Yücekök

Hollande’dan Türkiye ziyareti Emre Keleş, Reuters

F

ransa cumhurbaşkanı François Hollande 27 Ocak pazartesi günü iki günlük Türkiye ziyaretinde bulundu. Hollande, 22 yıl aradan sonra cumhurbaşkanlığı düzeyindeki bu ziyarette Fransa ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkileri güçlendirmek için İstanbul ve Ankara’da temaslarda bulundu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından resmi törenle karşılanan Hollande, karşılama töreninden sonra Çankaya köşküne geçti. Fransa cumhurbaşkanı Hollande,

Abdullah Gül’le görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkilere vurguda bulundu. Hollande yaptığı açıklamalarda sürecin devam etmesi gerektiğini vurguladı. Bunun yanında Türkiye’nin insan hakları ifade ve din özgürlüğü konularında hala istenen standartlara uymadığını, sonuç ne olursa olsun kararın Fransa’da halka bırakılacağını, referandumdan çıkacak sonuca göre hareket edeceğini söyledi.

Cenevre’de Suriye tartışıldı Emre Keleş, Reuters

S

uriye’nin politik geleceği için şiddetli tartışmaların yapıldığı Cenevre’de nihai sonuç için adım atıldı. Uluslararası arabulucu Lakhdar Brahimi ile yüz yüze yapılan tartışmalarda insani yardım ve tutukluların serbest bırakılması gibi önemli konulara fikir birliği ortaya

çıktı. Konferans sonunda yayınlanan Cenevre tebliği bir geçiş hükümetine destek verirken, kalıcı barış için atılması gereken adımların Suriye halkı tarafından atılması gerektiğine dikkat çekti ve siyasi çözümün tarafı olarak Suriye halkını gösterdi.

Ukrayna Başbakanı istifa etti Emre Keleş, Reuters

U

krayna’da haftalarca süren gösterilerden sonra Başbakan ve Hükümet istifa etti. Ukrayna Hükümetinin Rusya ve Avrupa Birliği çıkmazında, Rusya ile gümrük görüşmeleri yapıp; Rusya’ya yakın politika izlemesi nedeniyle başladığı düşünülen protestolar, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de özgürlük meydanında başladı. Kısa sürede tüm ülkeyi saran pro-

MG14.indd 5

testolar başbakanın ve hükümetin istifasıyla sonuçlandı. muhalefet lideri eski boksör Vitali Kliçko’nun haftalardır hükümeti istifaya çağırmasının ardından, günlerce direnen başbakan Mikola Azarov istifa etti. Protestocuların hükümeti istifaya zorlamak için hükümet binalarına saldırması ve 12 vilayette valilik binalarını işgal etmesi hükümeti çaresiz bıraktı.

K

ullanılmayan, bir köşede eskimeye yüz tutmuş eşyaların ekonomiye tekrar kazandırılması mümkün mü? İşinize yaramayan eşyalarla ne yapacağınızı bilmiyorsanız ve çöpe atmak istemiyorsanız onları ihtiyacı olan birilerine ulaştırmanın farklı yolları var. Dünyanın kısıtlı kaynaklarını hiçe sayan tüketim çılgınlığına dur derken aynı zamanda ihtiyaç sahiplerini bu eşyalarla buluşturmayı amaçlayan Freecycle hareketi bunlardan biri. Freecycle.org, kâr amacı gütmeyen uluslararası bir geri dönüşüm ağı. Bu ağ sayesinde dünya çapında milyonlarca kişi kullanmadığı eşyalarını ihtiyacı olanlara ulaştırabiliyor. Kullanım ömrünü tamamlamamış olması şartıyla akla gelebilecek her türlü eşyanın el değiştirmesine ortam sağlayan oluşumun temel kuralı ise burada sunulan veya aranan her eşyanın ücretsiz olması. Yahoo’daki resmi ‘freecycle’ grubunun üye sayısı yaklaşık olarak 7 milyon kişi. Herkese açık olan gruba üye olmaksa sorunsuz ve kolay. Üyeler mail grubuna dahil olarak ellerinden çıkarmak istedikleri eşyaları diğer üyelere haber veriyorlar, böylece ihtiyacı olan üyeler bunları ücretsiz bir şekilde doğrudan sahibinden ediniyorlar. Eşyaların ulaşımı, teslimatı ise kişilerin tercihine kalıyor. İnternet üzerinden haberleşerek ya da kargo yoluyla el değiştirme sağlanabiliyor. Freecycle’ın macerası Mayıs 2003’te Deron Beal’ın Arizona’da attığı bir e-posta mesajıyla başlıyor ve sadece bir yılda dünyanın en hızlı büyüyen sivil toplum kuruluşu haline geliyor. Amacının tükenen kaynakları korumak ve dünya genelinde bir tasarruf hareketi gerçekleştirmek olduğunu belirten kuruluş, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 85 ülkeye yayılarak dünya genelinde bir hediyeleşme hareketi de oluşturmuş durumda. Freecycle’ın Türkiye ayağını kuran kişi olan Taner Ertunç, bu oluşumla Almanya’da tanışmış ve sistemin aynısını burada kurmaya karar vermiş. Ertunç, ilk olarak İstanbul grubunu kurduktan sonra

devamında Ankara, İzmir, Bolu, Bursa, Edirne, Çanakkale, Sinop, Diyarbakır, Eskişehir şehirlerinde de yerel gruplar açılmış. Bugün üye sayısı 7000’i aşan İstanbul grubunda kitap paylaşımı ilk sırada geliyor. Printer, projeksiyon cihazı, işitme cihazı, ütü, hard disk, televizyon gibi teknolojik cihazlar, nostaljik kıyafetlerin yanı sıra son zamanlarda koltuk, yatak gibi mobilyaların paylaşımı da artmış durumda. Freecycle Türkiye grubunun aynı zamanda facebook sayfası da bulunuyor. Freecycleİstanbul ismindeki grupta aynı şekilde eşya talep ve teklifleri yapılabiliyor. Freecycling’in bu denli destek görmesinin başta gelen sebeplerinden biri de çevreci bir yaklaşıma sahip olması. Bir ürünün üretilirken çevreye yaydığı karbon salınımı ve diğer zararlı sonuçlarının bu türden basit ve gönüllülük esasına dayalı uygulamalar ile önüne geçilebilmesi mümkün görünüyor.

EN ÇOK ÖĞRENCİLER YARARLANIYOR Eşyalarını elinden çıkarmak isteyenlerle ihtiyacı olanları birleştiren Freecycle’dan en çok yararlananlar arasında öğrenciler yer alıyor. Teklifler arasında ücretsiz hizmet dahi bulunuyor. Örneğin bir üye, ücretsiz olarak başka bir üyenin evinin duvarlarını boyamayı teklif etmiş. Grubun basit ama önemli kuralları var ve bu kurallara kesinlikle uymak gerekiyor. Özellikle silah, ilaç, bağımlılık yapan maddeler gibi zararlı ürünlerin teklifi yasak. Freecycle ile eşya el değişimi /takası yapan üyeler ise uygulamanın ücretsiz ve hızlı olmasından gayet memnun. Meseleye kişisel ekonomik durum ve o eşyayı alabilir olmaktan ziyade eşyayı alanı da, vereni de mutlu edecek bir toplumsal sorumluluk ve borç olarak bakıyorlar. “Bilinçli tüketmek aynı zamanda az tüketmektir” mantığıyla tüm dünyaya yayılan freecycling hareketi, daha az üretime sebebiyet vererek aşırı tüketimin dünya üzerindeki zararlarını azaltabilecek yeni üyelerini bekliyor.

2/10/14 4:15 PM


6

HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Staj artık üniversite destekli Sait Aydın, Samet Demir

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi yeni staj yönetmeliğiyle öğrencilerine daha rahat staj imkânı sağlıyor. süresince öğrenciler sadece bir defa bu haktan faydalanabilecek. Stajların, bahar dönemi derslerin bitimiyle başlayacağını ve en geç güz dönemi derslerin başlamasından önce tamamlanması gerektiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Şevki Işıklı sözlerine şöyle devam etti; “Bir aylık staj döneminde öğrencilerimizden yüzde 90 devam zorunluluğu isteyeceğiz ve staja devam etmeyen öğrencilerimizin stajda başarısız olduğu kabul edeceğiz.” Stajda başarısız olan öğrenciler ise aynı haktan tekrar faydalanamayacak.

Ü

niversite öğrencilerinin okullarda edindikleri teorik ağırlıklı bilgilerini mesleki alanda faaliyet gösteren kurumlarda pratiğe aktarmaları son yıllarda daha da önem kazandı. Öğrenciler okullarda teorik ağırlıklı dersler alırken, bu bilgilerin pratiğe aktarılması ve pekiştirilmesi kariyer hedefleri için kaçınılmaz oldu. Özellikle İletişim Fakültesi öğrencileri için ileride mesleki hayata uyum sağlama sürecinde stajın önemi yadsınamaz. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin sigorta primleri alınan Senato kararı ile artık üniversite tarafından ödenecek.

SİGORTALAR OKUL TARAFINDAN ÖDENECEK Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Şevki Işıklı ile yaptığımız görüşmede aldığımız bilgilere göre yeni staj yönergesiyle birlikte öğrencilere resmi olarak yaz stajı yapma imkânı sağlanacak. Öğrencilerin 15 iş günü boyunca yapacağı stajın sigorta primleri Marmara Üniversitesi tarafından karşılanacak. Bundan önceki dönemlerde öğrenciler sigorta sıkıntısı nedeniyle stajını gerçekleştiremediğini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Şevki Işıklı, “Bu sigorta kapsamında öğrencilerimiz staj yaptıkları sürece normal çalışan gibi sigortalı olacaklar ve iş güvenliği açısından da öğrencilerimizi güvence altına alacağız” diyerek sözlerine devam etti. Fakülte kontrolünde yapılacak mesleki staj zorunlu olmayacak. Bu uygulamadan sadece gönüllü öğrenciler yararlanabilecek ve dört yıllık eğitim

MG14.indd 6

KURUMLAR MADDİ YÜKÜMLÜLÜKTEN KURTULACAK İkinci veya üçüncü sınıftan itibaren yapılabilecek stajla ilgili Şubat ayında yeni yönergeyle birlikte staj komisyonu oluşturulacağını söyleyen dekan yardımcısı Doç. Dr. Şevki Işıklı, bu komisyonun bir seminer düzenleyerek merak edilen soruları cevaplandıracağını belirtti. Kurulacak olan staj komisyonu, staj başvurularının zamanının, ne kadar öğrencinin bu uygulamadan yararlanabileceğinin ve staj yapmak istedikleri kurumların uygun olup olmadığı konusunda bilgilendirmeler yapacak. Hazırlanan staj yönergesinde staj yapılacak kurumların taleplerini dikkate aldıklarına değinen Işıklı, “Kurumlar stajyer kabul ettiklerinde maddi bir yükümlülük altında kalıyordu, çıkarttığımız yönetmelikle kurumları bu maddi yükümlülük altında bırakmayacağız; ayrıca staj sonunda öğrencilerimize resmi staj sertifikası vereceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

SEKTÖRÜN STAJYER ÖĞRENCİLERDEN BEKLENTİLERİ NELER? Medya ve iletişim sektörünün önde gelen kurumlarıyla gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde, oluşturulan bu yeni yönergeye nasıl baktıklarını, staj için gelen öğrencilerde aranılan genel özellikleri, kurumların öğrencilerden beklentilerini ve yapılacak stajın aktif iş yaşamındaki önemini sorduk. Ulusal bir gazetenin insan kaynaklarında çalışan Utku Güzel ile yaptığımız görüşmede, yeni yönerge-

deki sigorta uygulamasının önemli olduğunu ve bu uygulamanın her üniversitenin yapması gereken bir uygulama olduğunu belirtti. Gazetecilik, Radyo Sinema Televizyon veya Halkla İlişkiler bölümlerinde okuyan öğrencilerin okudukları bölümleri hakkında yeterli mesleki donanıma sahip olmaları gerektiğini söyleyen Utku Güzel, öğrencilerin bölümlerine göre haber yazma, kamera kullanma ve bülten yazma konusunda bilgilerinin olması gerektiğinin altını çizdi.

ÖĞRENCİLER ÖĞRENMEYE İSTEKLİ OLMALI Uluslararası bir PR ajansında dijital medya direktörü olarak görev yapan Erdal Erdoğdu ile yaptığımız görüşmede, öğrencilerin dışa dönük ve öğrenmeye istekli olmalarının kurumlar tarafından öğrenci seçimlerinde dikkat edilen hususların başında geldiğini söyledi. Sektörde faaliyet gösteren kurumların stajyer öğrencilerden beklentilerinin mesleki işi en kısa sürede öğrenmeye istekli olmaları gerektiğini ekleyen Erdoğdu, “ekstra bir beklenti olarak düşünmek gerekirse, staj yapacak öğrencilerin dijital ve sosyal medya iletişimine de yatkın olmalarını bekliyoruz” diyerek sözlerini tamamladı. Bu yeni yönetmelikle birlikte öğrencilerin staj yapacakları kurumların, Marmara Üniversitesi öğrencilerine daha sıcak bakmaları hedefleniyor; çünkü hem öğrencinin SGK primini okul karşılayacak, hem de okul staj yapacak öğrenciyi onaylayıp staja devam edip etmediğini takip edecek.

Mardin’den Marmara’ya Hatice Özbey, Cansev Ekmen

G

alatasaray Futbol Okulu Mardin şubesi öğrencileri, Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi Türkçe İşletme Bölümü’nü ziyaret ettiler. Türkçe İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Uğur Yozgat ve Bölüm Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Fatma Ayanoğlu Şişman tarafından karşılanan öğrenciler, amfi sıralarında oturarak işletme bölümüyle ilgili bilgiler aldı. Hayatlarında ilk defa bir üniversite gördüklerini ifade eden öğrenciler, bunu yanı sıra işletme bölümü öğrencileriyle sohbet etme imkânı buldu.

GELECEK PLANLARINA KATKI Doç. Dr. Fatma Ayanoğlu Şişman, yapılan ziyaretin öğrencilere olan katkılarından bahsederek şunları ekledi; “Gerçekleştirilen bu ziyarette minik öğrenciler, üniversitede okuyan abi ablalarıyla birebir sohbet ederken, gelecekleriyle ilgili planlarına katkıda bulunduğumuzu ve şekillendirdiğimizi, ben yani hemşerileri olan ablalarını örnek alarak kendilerinin de öğretim üyesi olacaklarını söylediler’’.

2/10/14 4:15 PM


HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14 Marmara Üniversitesi’nin 131. Kuruluş Yıl Dönümü düzenlenen törenle kutlandı. Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, köklü bir geçmişe sahip olan Marmara Üniversitesi’ni dinamik bir yapıya kavuşturduklarını açıkladı.

Marmara Üniversitesi 131 yaşında

M

sıkıntısı olduğunu, bu kapsamda yeni fakülte ve enstitü binaları inşa ettiklerini, yenileme çalışmalarının devam ettiğini de belirtti.

armara Üniversitesi’nin 131. Kuruluş Yıl Dönümü, Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, Rektör Yardımcıları, Üniversite Senato Üyeleri, Dekanlar ve öğretim üyelerinin katılımıyla Ord. Prof. Dr. Reşat Kaynar Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’yla başladı, Doç. Dr. Mustafa Uslu yönetimindeki Marmara Üniversitesi Oda Orkestrası’nın mini konseri ve Doç. Dr. Mehveş Emeç Birol’un piyano dinletisi ile devam etti. Üniversitenin tanıtım filminin izlenmesinin ardından açılış konuşmalarına geçildi.

TÜRKİYE’NİN BİR NUMARALI SAĞLIK KAMPÜSÜ OLACAK

EĞİTİM VE BİLİM ADINA HİZMET EDENLERİN HİZMETKARIYIZ Törende konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, 93 Harbi ve Kurtuluş Savaşı’na atıfta bulunarak, açlıklar, yokluklar çekmiş bir ülkenin çocukları olduklarının altını çizdi. Bugünlere kolay kolay gelinmediğini anlatan Bakan Güllüce, “Bugün geriye baktığımızda çok iyi yerlerdeyiz. Kendi tankını ve uçağını üretmeye kalkan yüksek teknolojiye talip olmuş bir Türkiye var” dedi. Bugün Türkiye’nin müteahhitlik alanında dünyada çok iddialı olduğuna dikkat çeken Bakan Güllüce,

“O yüzden bir sürü fırıldaklar çevirip, bizim müteahhitlerimizin önünü kesmeye çalışan gayretler var” diye konuştu. Türkiye’de bilim ve eğitim için hizmet eden bütün kurumların hizmetkarı olduklarının da altını çizen Güllüce, “Bu topraklarda durmak için güçlü olmak lazım. Bizim burada işgalci olarak gören kafalar var. Şark meselesini kafasından silmemiş dünya dizaynırları var. Onun için çok güçlü olmamız ve çok çalışmamız lazım” ifadelerini kullandı.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ’NE DİNAMİK BİR YAPI KAZANDIRDIK Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Zafer Gül de 2010 yılında göreve geldiklerini hatırlatarak, 3 buçuk yıla aşkın sürede yaptıkları çalışmaları anlattı. Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, köklü bir geçmişe sahip olan Marmara Üniversitesi’ne, attıkları önemli adımlarla dinamik bir yapı kazandırdıklarını söyledi. Bu kapsamda dijital kurum altyapısını güçlendirdirerek, kağıtsız ofise dönüşüm gerçekleştirdiklerini anlatan Rektör Prof. Dr. Gül, “Bunu kapsamlı olarak yapan tek üniversiteyiz” dedi. Akademisyen ve öğrencinin işlemlerinin artık online ortamda gerçekleştiğini, birçok hizmetin çevrimiçi sunulduğunu aktardı. Bütün kampüslerde kablosuz ağ hizmeti sunduklarını da aktaran Rektör Gül, Türkiye’nin ikinci en büyük kablosuz ağ altyapısına sahip üniversite

MG14.indd 7

7

olduklarını ifade etti. Rektör Gül ayrıca uluslararası standartlarda yeni veri merkezini hizmete açtıklarını, karekod uygulamasıyla diplomaları çok güvenli hale getirerek sahteciliğin önüne geçtiklerini kaydetti. Değişim programları hakkında da bilgi veren Rektör Gül, 25 farklı ülkeden 56 üniversite ile ikili işbirliği anlaşması imzaladıklarını ve öğrenci değişimi gerçekleştirdiklerini ifade etti. Üniversitenin Merkezi Kütüphanesi’nin 7 gün 24 saat hizmet sunduğuna da atıfta bulanan Rektör Gül, “Online veri tabanları aboneliği sayısını artırdık. 2013 yılında 30 online veritabanı aboneliği daha ekledik. Bilimsel Araştırma Projeleri sayısında da ciddi artış sağladık. 2013 yılında toplam 464 proje sayısına ulaştık. Bu projelere 10 milyon TL’ye varan bütçe ayırdık” dedi.

Konuşmasının son bölümünde Maltepe’de inşa edilecek olan yeni kampüs binası ve sağlık eğitim kompleksindeki son durumu anlatan Rektör Gül, “Sağlık Eğtim Kompleksi’nde hastanemiz tamamlanmak üzere, Tıp Fakültemiz 2. Dönem eğitime orada başlayacak. Diş Hekimliği Fakültesi inşaatı da tamamlanmak üzere, onlar da gelecek yıl eğitime yeni binalarında başlayacak. Son derece modern, Türkiye’nin bir numaralı sağlık eğitim kampüsüne sahip olacağız. Kenan Evren Kışlası’nın Marmara Üniversitesi’ne devrinde protokoller tamamlandı, 3 bin dönümü aşkın bir yer için çalışmalarımız başladı. Uluslararası mimari proje yarışmasına çıkılacak. Modern, çevreye ve yeşile duyarlı, akıllı binaların olduğu ve eğitim için herşeyin düşünüldüğü bir kampüs olacak” diye konuştu. Rektör Gül, konuşmasının ardından Bakan Güllüce’ye hediye takdim etti.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ TEMATİK TEKNOPARKLAR KURUYOR Üniversite ve sanayi işbirliği konusunda yapılan çalışmaları da anlatan Rektör Gül, İnovasyon ve Teknoloji Transfer Merkezi ve Teknopark AŞ’nin kurulduğunu sağlık, tekstil, robotik ve nanoteknoloji alanında tematik teknoparkların kurulacağını açıkladı. Kalite ve iyileştirme çalışmalarının da devam ettiğini anlatan Rektör Gül, bu kapsamda Mükemmeliyette 4 Yıldız Ödülü, diploma ve akredite etiketleri aldıklarını söyledi. Rektör Gül, Marmara Üniversitesi’nin fiziki ve altyapı

2/10/14 4:15 PM


8

SÖYLEŞİ

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Hıfzı Topuz:

‘Gazetecilik kabiliyet meselesidir’

İletişim alanında, Türkiye ve dünyada tanınan gazeteci - yazar olan Hıfzı Topuz ile gazeteciliği, gazeteciliğin dünü ve bugününü konuştuk. İrem Demirkaya

Merin Kızıl

Teknolojik gelişmelerin gazeteciliğin mesleki pratiklerini nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Olumlu yönde etkiliyor tabii. Teknolojik gelişmeler basında, baskı ve iletme teknikleri bakımından muazzam kolaylıklar sağlıyor. Gazeteci, bilgisayar vasıtasıyla haberini alıyor, iletiyor, dünyayı izliyor. İnsanlar bütün gazetelere internet vasıtasıyla ulaşabiliyorlar. Günümüzde özellikle sosyal medya gelişti. Ondan çok yararlanıyorlar. Gazeteci sosyal medyadan yararlanmak zorunda. Bunların dışında kalmamalı. Dünyada ve Türkiye’de gerçekten gazetecilik mesleği yapılabiliyor mu? Siz bu mesleği ‘Tam manasıyla yaptım’ diyebiliyor musunuz?

G

azetecilik mesleğinin gittikçe dijitalleşen dünyasında gazeteciliğin tanımının da yeniden yapılması gerekiyor mu? Bu durumda sizin tanımlamanız nasıl olurdu? Günümüzde artık o eski gazetecilik yok. Gazetecilik teknolojik bilgiyle, genel kültür ile gelişiyor. Aynı zamanda teknolojik bilgiyi çok iyi kullanmayı gerektiriyor. Bütün bunları bilmek için gazetecinin genel kültürünün çok geniş olması lazım. Mesleki kültürünün zengin olması lazım bunları yapan gazeteciler başarılı oluyorlar ama gazetecinin aynı zamanda bağımsızlığını koruması gerekiyor. Gazeteci satılmayacak, gazeteci özgürlüğünü muhafaza edecek, politikaya alet olmayacak, politika karşısında bağımsız olacak. Gazetecilik etiği, ahlakı dediğimiz bir şey var. Özetle, aslında günümüzde gazeteciliğin tanımı ve ilkeleri değişmedi. Sadece kullanılan araç ve yöntemler değişti.

MG14.indd 8

Yapmaya kalkanlar işsiz kalıyor görüyoruz hep beraber. Ama başka kapılar açılıyor hayatlarında. Gazeteciyseniz yılmamanız lazım. ‘Kendi olanaklarım içinde bu mesleği yaptım’ diyebilirim. Sendika başkanı olduğum dönem önemli şeyler yaptım. ‘Türkiye Gazeteciler Konferansı’ adında bir konferans düzenledim. Konferans gazeteci hakları, siyasi haklar, ekonomik haklar konularındaydı. Gümbür gümbür patladı ve sendikayı kapattılar. Bu olumlu bir şey. Bunu ilk defa anlatıyorum. Klasik bir hikâyedir. Bu meslek için elimden geleni yapmaya çalıştım. Basın özgürlüğü, aydınlanma ödülü en son Kongo’da aldığım ödül. Bunları gösteriyor zaten 3. fahri doktoramı Kongo’da aldım. Bunu alma sebebim, Kongo’da gazeteciliğin

temellerini atmam. Kongo’nun ilk gazetecilerinin yetişmelerine sebep olan olanakları yarattım. İlk seminerleri ben düzenledim. Dünya ve ülkem adına elimden geleni yaptım. Geçmişten günümüze kadınların gazetecilikteki yerlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Evvela, kadının durumu, kadın hakları, Türkiye’de kadın hakları konularını değerlendirmemiz lazım. Basında kadın haklarını koruyan ilk Tevfik Fikret var. Kız kardeşi ölüyor ve kadın haklarını konu alan şiirleriyle hep bu konunun üzerine gidiyor. Odan sonra Atatürk var. Kadın hakları için birçok şey yapıyor. Kadının küçümsenmesini ortadan kaldıracak çok önemli konuşmalar yapıyor, siyasal haklar tanıyor. Ondan evvel kadınlar mütareke yıllarında dernekler kuruyorlar, Kadın Esirgeme Kurumu kuruluyor. Ardından, kadın yazarlar çıkıyor kahramanca savaş veriyorlar. Günümüzde de dergiler, gazeteler çıkarıp, mitingler, yürüyüşler yapıp kadınlar kendilerini çok iyi şekilde koruyorlar. Türk kadını da elinden geleni yapıyor. Ben hayranlıkla izliyorum. Tarihsel bir bakış açısıyla gazetelerin, gazetecilerin dünü ve bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Gazeteciliğe başladığım zaman çok heyecanlıydım. Kapı kapı iş aradım. O dönemlerde muhabirlerin çoğu üniversite tahsili görmemişti. Bunların içinde dil bilenler daha imtiyazlı bir durumda oluyorlardı. Beyoğlu

muhabiri dediğimiz bir alanda çalışıyorlardı. Her gazetede Beyoğlu muhabiri vardı. Bunların bir kısmı İngilizce, bir kısmı Almanca, bir kısmı Fransızca biliyordu. Ben başladığım zaman Beyoğlu muhabirliği bana daha cazip geliyordu. O zaman Necati Zincirkıran, Abdi İpekçi, Selami Akpınar ve daha pek çok kişi vardı. Ekip duygusu vardı, kimin ne yaptığından hepimiz haberdardık. Belediye muhabirliği vardı, adliye-polis muhabirliği, vilayet- belediye, sağlık iktisat muhabirliği vardı bunlar ayrı ayrı dallardı. İstihbarat şefi görevlerini veriyordu, arkadaşlar dağılıyordu ama herkes sabahleyin gazeteye geliyordu, görev alıyor sonrada gidip haber izliyorlardı. Haberler yapıldıktan sonra gazeteciler akşam gazeteye gelip haberlerini yazıyorlardı. Eskiden gazete bir buluşma yeriydi ve Babıali’deydi. Gazetelerin patronları da gazeteciydi. Şimdiki gibi büyük sermaye sahipleri değillerdi. Biz genç gazetecilere tavsiyeleriniz nelerdir? Bağımsızlığınızı kaybetmeyin. Diploması olan mutlaka gazeteci olmaz. Gazeteci olmak kabiliyettir. Kabiliyet gerektirir. Doğuştan yazıya konuşmaya bir kabiliyeti olması lazım insanın ama bu yetmez bunu geliştirmek lazım. Bu özellikler olmazsa yalnız okumakla da gazeteci olunmaz, ikisinin bir arada olması lazım. Hem kabiliyet olacak, eğitimsiz o kabiliyet bir şeye yaramaz. O kabiliyet olmadan da sadece eğitimle gazeteci olunmaz.

2/10/14 4:15 PM


HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

9

Uluslararası gençlik organizasyonu Üniversite öğrencilerinin ve yeni mezun olmuş gençlerin hem kendi yeteneklerinin farkına varmaları hem de yaşadıkları dünya için duyarlı ve çözüm üreten bireyler olmaları yolunda adım atmalarını sağlama Gamze Önder amacıyla kurulmuş bir gençlik organizasyonu Aiesec.

G

ünümüzde dünya çapında geniş bir öğrenci ağı kurmuş olan ve değişim programlarıyla uluslarası çalışmalar yürütülmesine öncülük eden Aiesec, 1948 yılında “gençlerin kendi potansiyellerini farketmeleri ve dünya barışına katkıda bulunmaları” amacıyla kuruldu. 1954 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’de de faaliyet göstermeye başlayan organizasyonla; öğrencilerin iş yaşamına geçmeden önce bu platformda tecrübe kazanmaları amaçlandı.

ULUSLARASI ARENADA DENEYİM İMKANI Finans ve insan kaynakları gibi bir şirkette bulunabilecek tüm departmanlara sahip olan Aiesec, üyelerine ve stajyerlere tüm bu alanlarda çalışma imkanı sunuyor. 124 ülkede faaliyet gösteren organizasyonla üyeler, yurt dışındaki kongrelere gitme imkanı bularak, uluslarası öğrenme ağına katılıyor. Aiesec, öğrenciler ve firmalarla 2 ayrı grup halinde faaliyetlerini sürdürüyor. Her yıl mart ayında düzenlenen liderlik seminerlerinde öğrenciler ve firmalar bir araya geliyor. Düzenlenen programlarla öğrenciler firmaların çeşitli bölümlerinde

çalışmalar yürüterek deneyim kazanıyor. Global Talent, Global Citizen adı verilen kurumsal ve proje stajlarıya ikili çalışmalar yürüten Aiesec; bu programlarla öğrencilerin sosyalleşmesini, firma çalışmalarında kurumsal liderlik konusunda iş tecrübesi elde etmelerini amaçlıyor. Dünya’nın birçok bölgesinden firmayla işbirliği içinde çalışmalar yürüten öğrenciler, yönetim ve liderlik konusunda edindikleri deneyim-le iş yaşamına “kendi yeteneklerinin farkında” ve çözüm üretebilen bireyler olarak katılıyor. Aiesec, üye olmak veya programlara stajyer olarak katılmak isteyenler için 30 yaşını doldurmamış olmak, üniversite öğrencisi olmak ya da mezuniyetinin üzerinden 2 yıl geçmemiş olmak gibi temel kısıtlamalar sunuyor.

Osmanlıca öğrenmek zor değil O

smanlıca Eğitim ve Kültür Dergisinin 2013 Ocak ayında yayınlanmaya başlandığını ve geçen yıl üç ayda bir yayınlandığını belirten Uçar, bunun sebebinin ise Osmanlıca’nın daha rahat özümsenmesi olduğunu vurgulayarak bu yıl derginin aylık olarak yayınlanacağını söyledi.

OSMANLICA 15 DAKİKADA ÖĞRENİLEBİLİR Osmanlıcanın bugüne kadar Üniversitelere hapsedildiğini ve bu yüzden Osmanlı arşivlerinde yerli araştırmacılardan çok, yabancı araştırmacıların bulunduğunu söyleyen Uçar, “Bütün bunlardan ötürü biz bir dergi çıkarmaya karar verdik ve biz diyoruz ki 15 dakikada size söyleyeceğimiz dört temel kelimeyle siz Osmanlıca

MG14.indd 9

başlangıç metinlerini okumaya başlayacaksınız.” dedi. Uçar, liselere getirilen seçmeli Osmanlıca dersiyle ilgili düşüncelerini ise şöyle ifade etti: “Bu kesinlikle önemli. Ben arşiv mezunuyum. Bizim okuduğumuz dönemde arkadaşların bir kısmının harflerle ilgili hiçbir fikri yoktu. Okulu bir şekilde bitirdiler ama Osmanlıca öğrenemediler. Yani lisedeyken aşina olurlarsa ileride bununla ilgili bir bölüm okuduklarında daha kolay olabilir.”

Ömer Can Talu

Geçtiğimiz yıl yayımlanmaya başlanan “Osmanlıca Eğitim ve Kültür İNSANLARI PAZAR OLARAK GÖRMEMEK Dergisi”nin Genel Yayın Yönetmeni Metin Uçar, “Osmanlıca Dergisi” GEREK ve “Günümüzde Osmanlıca algısı” İnsanların kalbinde aslında her zaman üzerine bir önemli açıklamalarda Osmanlıcanın var olduğunu söyleyen bulundu. Uçar, “Mesela 70 yaşındaki bir insan neden Osmanlıca öğrenmeye gelir? Ama geliyor ve öğreniyor.” dedi. Ayrıca insanların bu ilgisini suistimal etmemek gerektiğini ve bu anlamda kendilerinin insanları pazar olarak görmediğini de sözlerine ekledi.

OSMANLICA BİZİM İÇİN BİR SEVDA Uçar, Osmanlı Türkçesiyle ve Osmanlı dergisiyle ilgili son sözlerini ise şöyle tamamladı: “Osmanlıca bizim için bir sevda. Bizim annemiz babamızla beraber bir atamız, kültürümüz ve uzun boylu bir serüvenimiz var. Biz onların meyvesiyiz. O meyve ağacın kendisinden haber veriyor

olmalı. Dolayısıyla biz onlardan haberdar olabileceğimiz bir yapıyı da bilmek ve muhatap olmak durumundayız. Bunu önemsiyoruz. Okuyucularımız sadece şunu benimsesinler yeterli: “Osmanlıca öğrenmek zor değil.”

2/10/14 4:15 PM


10

HABER

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Evden uzakta:

Mülteciler

Hatice Özbey

Cenevre Konvansiyonu’na göre dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören, bu sebeple ülkesinden ayrılan, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişiye mülteci deniyor. Kültür, dil ve pek çok açıdan farklı olan göç ettikleri yerlerde mülteciler pek çok durumla karşı karşıya; ya gurbette kaldıkları ülkenin kültürüne uyum sağlamaya başlayacaklar ya da kendi kültürlerini bir şekilde yaşatmaya çalışıp bunun sonucu olarak da kültürler arası etkileşimi sağlayacaklar. yardımlar yapıldı. İstanbul’da başta Bahçelievler, Esenyurt ve Esenler ilçelerinde olmak üzere Suriye’deki müfredata uygun 10 mülteci okulu açıldı. BMMYK’nın açıkladığı rakamlara göre bu zamana kadar 225 binden fazla Suriyeli Türkiye’de koruma altına alındı ve kamplarda barınmaları sağlandı. 60 ile 70 bin civarında Suriyelinin ise şehirlerde yaşadığı tahmin ediliyor.

G

ünümüzde yerlerinden, yurtlarından ayrılan toplam 45,2 milyon mülteci bulunuyor. Mültecilerin yüzde 55’ini Afganistan, Somali, Irak, Suriye ve Sudan gibi iç savaş ve çatışma yaşanan beş ülkeden iltica edenler oluşturuyor. Özellikle Suriye’de hala sürmekte olan iç savaş nedeniyle mülteci sayısı epeyce arttı. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliğinin (BMMYK) Suriye’den komşu ülkelere sığınanların sayısı 1 milyon 761 bin 86. 23 Ocak 2012 itibariyle, Türkiye’de 15 kampta -Hatay, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş, Osmaniye ve Adıyaman- kayıtlı olan ve konaklayan Suriyelilerin sayısı 160 bin 815’e ulaştı. 23 Ocak 2013 itibariyle başta Ürdün, Lübnan, Türkiye, Irak ve Mısır olmak üzere komşu ülkelerde 670 binden fazla Suriyeli mülteci bulunuyor.

SIĞINAK: TÜRKİYE Ülkelerindeki huzursuzluk ve çatışmalardan kaçan Suriyeliler Nisan 2011’den beri Türkiye’ye gelmekte. En çok göçü Suriye’den alan Türkiye’de 7 ilde kamplar, konteynır kentler kuruldu. Mülteciler için sağlık, eğitim ve beslenme açısından

MG14.indd 10

SURİYE’DEN TÜRKİYE’YE BİR GÖÇ HİKAYESİ... Suriye’den göç eden ve burada yaşamlarını sürdürmeye çalışan, bu süreçte göç ettikleri ülkenin kültürünü öğrenip kendi kültürlerini de bu ülkeye katmak isteyen bir aile de Dahhan ailesi. Hikâyemize konu olan Dahhan ailesi Halep’te yaşıyor fakat savaş nedeniyle İstanbul’da akrabalarının

yanına göç ediyor. Savaş sırasında arabayla Reyhanlı Sınır Kapısına dayanan aile, sınır kapısındaki insanların yardımıyla ve onları bekleyen akrabalarının aracıyla İstanbul’un yolunu tutuyor. “Türkiye’deki insanlardan her konuda çok yardım aldık” sözlerini dile getiren aile ferdi Zainab Dahhan, şükran dolu olduğunu belirtiyor. Dahhan ailesinin İstanbul’da yaşamaya başlaması başlarda zorlu oluyor; ikamet izni, çalışma izni ve çocukları okula yazdırma işleriyle uğraşıyorlar bir süre. Bir yandan da burada tutunabilmek ve kendi değerlerini sürdürmek ve Türkiye insanlarına kendi lezzetlerini tanıtmak için bir restoran açmak istiyorlar. Ailenin iyi Türkçe bilen ve bu göç hikâyesini anlatan bireyi Zainab Dahhan, eğitim hayatını Esenler’de mülteci öğrenciler için açılmış olan The Arrivals School’da devam ettiriyor. Lise 3’e giden

Zainab, daha önce iki tane Türk okuluna gittiğini ama dil konusunda zorlandığı için bu okula geçmek zorunda kaldığını söylüyor.

SÜRGÜNÜ, KÜLTÜR SENTEZİNE ÇEVİRMEK Zainab ve ailesi Halep’te yaşadıkları için çatışmalarla hiç karşı karşıya kalmadıklarını, sadece sesleri duyduklarını anlatıyor. Zainab, iki sınıf arkadaşını kaybettiğini açıklıyor. Suriye’deki ekonomik durum ve artan pahalılık nedeniyle Türkiye’de sekiz yıldır yaşayan akrabaları Rana Homsi’nin yanına taşınmaya karar veren aile, İstanbul’a yerleşip bir yandan çalışmaya başlıyor. Babasının bir musluk fabrikasında çalıştığını söyleyen Zainab ailenin diğer üyelerinin de bir iş bulup birikimleriyle de bu restoranı açtıklarını anlatıyor. Önce yer seçme sorunu yaşayan aileyi, komşuları yanlış yatırım yapmaktan kurtarıyor. Bunun üzerine yine çok bilinen bir yerde restoranı açmadıklarını belirten Zainab; “Geçtiğimiz Temmuz ayında Bulgurlu’da restoranı açtık sadece Suriye Lezzetleri için restorana gelecek insanların olmasını bekliyoruz” ifadelerini de sözlerine ekliyor. Savaşın ve iç çatışmaların biteceğini umarak barış dolu bir Suriye’ye geri dönme hayali kurduklarını söyleyen Zainab “Orası bizim yuvamız” diyerek evini, okulunu ve arkadaşlarını özlediğini dile getiriyor. Dahhan ailesi, İstanbul’da oldukları süre içinde de kendi kültürlerini, yöresel lezzetleriyle bu restoranla yaşatmayı, kültürler arası etkileşim sağlamayı hedefliyor.

2/10/14 4:15 PM


Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

SMA hastalığının ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan bir toplumda yaşamak zorunda olan bu kişiler, Arzu Tören engellerine rağmen hayatı engelsiz yaşamayı öğreniyorlar. Peki SMA neydi?

İ

stanbul Üniversitesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Piraye Oflazer Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı hakkında; “Vücumuzu hareket ettiren kaslara ‘hareket et’ emrini gönderen motor nöronlar dediğimiz sinir hücreleri vücudumuzun hareket etmesini sağlamaktadır. SMA, bu sinir hücrelerinin ana gövdelerinde meydana gelen doğuştan bir hastalıktır. Burada bir problem meydana geldiğinde yıllar içerisinde kişi yürüyemez ve kollarını hareket ettiremez duruma gelir” ifadelerini kullandı. SMA’nın genetik bir hastalık olduğunu ifaSMA HASTALIĞINI ÜÇ AYRI BAŞLIKTA İNCELEYEN OFLAZER; “1.Yeni doğan dönemi (tip 1): Bu tip en ağır olanıdır. Hastalık hayatın ilk 6 aylık döneminde başlar. Bazen, doğum öncesinde de başlayabilir. Bu bebekler doğduklarında bez bebek gibidirler. Başlarını kaldıramazlar, desteksiz hiçbir zaman oturamazlar. Yutma ve emmede güçlük çekerler. Bu bebekler bir yıl içinde kaybedilir. 2.Ara tip spinal müsküler atrofi (tip 2): Bu tip SMA, bebek 7-8 aylıkken ortaya çıkar ve yürümeye başlamadan önce kendini gösterir. Bu çocuklar hiçbir zaman yürüyemezler. Bacakları kuvvetsizdir. Kollarını da zamanla kullanamazlar. 3. Çocukluk çağı spinal müsküler (tip 3): Çocuk yürümeye başladıktan sonra ortaya çıkar. Yürümeyi öğrenirler ama yıllar sonra yürüyemez hale gelirler. Hastalığın gidişine göre zor da olsa uzun süre yürüyebilirler” diyerek açıklamalarda bulundu. de eden Oflazer; “Doğan çocukların anne ve babaları zorunlu olarak taşıyıcıdır. Bu hastalığı taşırlar ama farkında değillerdir çünkü belirti vermez. Ancak aile içinde bu hastalığı taşıyan biri varsa test yaparak taşıyıcı olup olmadılarını öğrenebilirler. Akraba evliliği yapan kişilerin SMA taşıyıcısı bulma olasılığı daha yüksektir. Bu hastalık

MG14.indd 11

anne karnındayken bilinebilir ama önlem alınamaz çünkü herhangi bir tedavisi yoktur. Ya çocuğu aldıracaksın ya da hasta çocuk doğurmayı kabul edeceksin” diyerek uyarılarda bulundu. SMA’nın duyuları etkilemeyen bir hastalık olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Piraye Oflazer; “SMA hastaları dokunmayı, ağrıyı, acıyı hissedebiliyorlar. Bu hastalık beynin hareket etme dışındaki hiçbir fonksiyonunu etkilememektedir. Aksine SMA’lı kişiler, toplumdaki diğer kişilerden daha uyanıktırlar ve zekaları normalin üstündedir” dedi. Bebekleri 6 aylıkken hastalığın farkına varan Çatkaya ailesi; “ İlk olarak Mert’in ayaklarında soğukluk hissettik. İstanbul da iyi bir doktora randevu alıp gitmek çok zor. O yüzden oğlumu Ankara’ya Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ ne (GATA) gönderdim. Tahliller yapıldı ve teşhis konuldu” dedi.

OĞLUM ÇOK GÜZEL ELEŞTİRİ YAPIYOR Baba Uğur Çatkaya; “Oğlumuz şu anda 5 yaşında ve anasınıfına gidiyor. Ya zihinsel engelliler okuluna gidecekti ya da normal çocukların gitiği okula gidecekti. Ama bizim oğlumuzun zekasında bir problem yok. Aksine zeka düzeyi çok ilerde. Ona uygun başka okul olmadığı için normal okula gönderdik. Mert bazen öyle sorular soruyor ki cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Çok güzel eleştiri yapıyor” diyerek oğlunun engelli olduğuna ama zihinsel engelli olmadığına dikkat çekti. Bu hastalığın vücutta çeşitli şekil bozukluklarına neden olduğunu ve en önemlisinin de skolyoz dediğimiz omurga eğriliği olduğunu söyleyen Prof. Dr. Piraye Oflazer; “Bu durum özellikle göğüs kafesi içerisindeki, kalp ve akciğerin birbirine göre olan pozisyonunu etkiler ve sıkışmalar yapar. Dolayısıyla yıllar sonra kişinin nefes alıp vermesini etkiler” diyerek sözlerine devam eden Oflazer; “İkincisi ise ayak bileklerinde , ellerde ve kollarda bir takım kasılma ve şekil bozuklarına neden olabilir. Bütün bunlar Fizyoterapi ile önlemek mümkündür. Kaslar pasif ya da aktif çalıştırılabilir. Şekil bozukluklarının zamanında giderilmesi hatta şekil bozukluğu geliştikten sonra eğer gerekiyorsa cerrahi müdahale ile bunların düzeltilmesi mümkündür. Kalbi tutan bir hastalık değildir. Yorgunluk yaratır

bu yüzden hastaların beslenmesi çok önemlidir” şeklinde konuştu.

SMA BİR KAS HASTALIĞI DEĞİLDİR Oflazer; “Kas hastalığı kasların kendisine ait bir hastalıktır. Yani kas hastalığında “hareket et emri” kaslara ulaşır ama kaslar hareket edemez. SMA da bu kaslarda sorun yoktur. Bu kaslara gelen emirlerde bir problem vardır” diyerek SMA’nın diğer kas hastalıklarında farklı olduğuna değindi. Yapılan kök hücre çalışmaları geleceğe dair umut verici olduğunu ifade eden Oflazer; “Dünya da yapılan kök hücre çalışmalarında; kök hücrenin nereden alınması ve nasıl işlenmesi gerektiği ayrıca hangi yolla nereye verilmesi konusunda henüz ortak noktaya ulaşılmadı. Kök hücre uygulaması SMA hastalarında mümkün değildir. Genetik hastalık için önümüzde yıllar var” dedi.

TOPLUM ÇOK BİLİNÇSİZ VE BU HASTALIĞIN UZMANI YOK Hasta yakını baba Uğur Çatkaya; “Doktorlar bu hastalığı tanımıyor. Yetişmiş bir uzmanı yok. Özellikler devlet hastaneleri konuya çok yabancılar. Müdahale ediyorlar ama verim yok. Bir bilime ihtiyaç var. Hastalığın araştırıldığı, doktorların yetiştirildiği ve ailelere nasıl davranmaları gerektiğini öğretecek bir bilime ihtiyaç var. Sağlık

Bakanlığı böyle bir projeye kalkıştı ama yarım kaldı. Çünkü büyük yatırımlar gerekiyor. Biz aileler olarak bu hastalığın ne olduğunu yaşayarak öğreniyoruz” diyerek destek beklediğini ifade etti. Bu konuda toplum un çok bilinçsiz olduğunu belirten Çatkaya; “Otobüse binmemiz mümkün değil, her yere özel araçla ya da özel servisle gidiyoruz. Özellikle çocuklar bilmedikleri zaman çok acımasız olabiliyorlar. Ama şu anda Mert’in sınıf arkadaşlarında bilinç oluşmuş durumda. Onu dışlamıyorlar aksine çok seviyorlar” şeklinde konuştu. Birçok SMA’lı hasta yakını gibi Uğur Çatkaya da oğlunun üstün zekalılar okuluna gitmesini istediğini söyleyerek; “Bir okul açmak yerine üstün zekalılar okullunda SMA’lılar için bir sınıf açılabilir. Tabi bu ancak devlet desteğiyle mümkündür” ifadelerini kullandı. Son olarak Prof. Dr. Piraye Oflazer; “Sıradan bir insandan daha zekiler. SMA’lı hastalardan çok iyi matemetikçi, mühendis çıkabilir. Ama hepsi eve mahkum ediliyor. Özürlülerle barışık bir toplum yaratılmadı. Yoksa bu kişileri kaybederiz” diyerek uyarılarda bulundu.

2/10/14 4:15 PM


12

KÜLTÜR&SANAT

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Sinemarmara’nın ikinci sayısı çıktı Burçak Kadıoğlu

M

Buşra Türker

İlk senaryoyla gelen ödül

M

armara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema Tezsiz Yüksek Lisans Öğrencisi Metin Akça’nın “Tütü” isimli kısa filmi, Frankfurt Film Festivali’nde finale kalan 5 filmden birisi oldu. Film, annesiyle yaşayan küçük bir kızın hikâyesini konu ediniyor. Kendisi mendil annesi çiçek satan küçük kız, bir “Tütü”ye sahip olmak ve dans etmek istiyor. Her gün gizli gizli balo salonuna girip dans edenleri izleyen kız, bir kostüm dükkânında çok beğendiği “Tütü” için gizli bankasında para biriktiriyor. Filmde kızın hayallerini nasıl gerçekleştirdiği izliyoruz. Filmi yazan ve yönetmenliğini yapan Metin Akça, filmin içeriği hakkında düşüncelerini şu sözleriyle ifade etti: “Bu ilk yazdığım senaryo, aslında çok önceden yazdığım bir senaryoydu ama çekmek için kafamda olgunlaşmasını bekledim ve o zaman filmi çekmeye karar

verdim. Filmin senaryosunun ilk haliyle son hali birbirinden çok farklı.” şeklinde konuştu. Film için bütçe harcanmamış sadece oyuncuların masrafları karşılanmış. Yarışmalara gönderilen “Tütü” kısa filmi, Boston Museum of Fine Arts ‘da gösterildi ve Jüri Özel Ödülü aldı. Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması’nda da finalist olan film, Frankfurt Film Festivali’nde yer alan 13 kısa film arasından finale kalan 5 filmden birisi oldu. Filmin Boston Museum of Fine Arts’da gösterime girmesinden duyduğu mutluluğu dile getiren Metin Akça: “Benim kişisel gayretimle filmi burada gösterime sokmam herhâlde çok zor. Her yönetmen filminin salonlarda toplu olarak izlemesini ister. Bir yarışmadan para ödülü almaktansa, ödül almadan yüzlerce hatta binlerce kişinin seyrettiği bir festivale katılmayı tercih ediyorum.” şeklinde konuştu.

armara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin araştırma ve uygulama birimi Marmara Medya Merkezi (MMM)’nin sinema dergisi Sinemarmara, ikinci sayısıyla okurlarıyla buluştu. Basılı ve dijital ortamda erişilebilen dergi yeni içeriğiyle sinema alanına taze bir soluk getiriyor. “English Section” bölümüyle İngilizce yazırlara yer veren Sinemarmara, Sine-Arşiv bölümüyle de harf devriminden önce Osmanlıca basılmış sinema birikiminden örnekler sunmayı hedefliyor. Kendisine yazma imkânı tanınan lisansüstü öğrencilerinin yanı sıra, sektöre dair söz söyleyen isimlerin de düşüncelerine yer veren dergi, bu alanda var olan önemli bir boşluğu dolduruyor. Yoğun bir çalışmanın ürünü olan Sinemarmara, yer verdiği yeniliklerle akademik çıtasını da yukarılara taşıyor. Derginin bu sayısında “1920’li Yıllar Türkiye’sinden Bir Film Analizi: Bağdat Hırsızı (1924)” adlı çalışmayla Tuğba Aydeniz harf devrimi öncesinde Türkiye’deki sinema algısına, English Section bölümünde ise Samiha Khalifa’nin “The Maghreb Cinema: Between Insomnia and Hibernati: Maghreb Cinema or Sleeping Cinema?” başlıklı yazısı ikinci sayının yenilikleri olarak dikkat çekiyor. Bir klasik olma hedefiyle oluşturulan Açıkoturum bölümünde, Yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun ile sinema eleştirmeni-yazarı İhsan Kabil’in, “Soğuk Savaş Sonrası Süreçte Türkiye’de

Sinema” çerçevesinde son yirmi yıllık sinema birikimimizi farklı boyutlarıyla konuşmalarına yer veriliyor. Ahmet Güven, Gökhan Şener, Elif Demoğlu, Havva Yılmaz, Harun İlhan, Sefer Kalaman, Ömer Faruk Özcan gibi isimlerin sinemanın farklı yönlerine odaklanan yazılarıyla okurları zengin bir içerik bekliyor. Eleştirel bakışı temel almak suretiyle tarihi ve kültürel derinliği düşüncenin önemli bir yapıtaşı gören, akademik niteliğini her geçen gün arttırma hedefinde olan Sinemarmara, yeniliklerine sonraki sayılarda da devam edecek. Dijital ortamda http://e. yayincilik.marmara.edu.tr adresinden ulaşılabilen dergiye katkı sunmak ve düşüncelerini ifade etmek isteyenler sinemamarmara@gmail.com adresine görüş ve önerilerinin yanı sıra makalelerini de gönderebilirler.

‘‘KAFA’’ Los Angeles Türk Film Festivali’nde Merin Kızıl

Hollywood’da düzenlenen ve bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek olan Los Angeles Türk Film Festivali’ne yapılan iki yüz bir başvuru arasından seçilen filmlerden biri Marmara İletişim’den.

6

-9 Mart 2014 tarihleri arasında ‘’Egyptian Theather’’da gösterim bulacak filmler içinde Marmara Üniversitesi Sinema Yüksek Lisans öğrencisi Koray Sevindi’nin ‘Kafa’ adlı animasyon filmi de bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda Derviş Zaim ve Semih Kaplanoğlu’nun başkanlığını yaptığı jüride bu yıl yer alacak isimler ise şubat ayı içinde açıklanacak. Festival, kısa film yarışması dışında film gösterimleri ve söyleşilerle Türk sinemasını Amerika’da tanıtmayı amaçlıyor.

“ÖTEKİLEŞTİRİLEN ADAM‘IN BEYAZPERDE SÜRECİ’’ Kafa, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapım desteğiyle bir yıllık yoğun çalışmanın ürünü olarak ortaya çıktı. Suluboya tekniğinin,

MG14.indd 12

sel animasyonunun ve 2D bilgisayarlı animasyonun birleşiminden oluşan filmde, sinematografik hikâye anlatımına öncelik veriliyor. Filmde ötekileştirilen bir adamın dış dünyadan giderek kopması ve yalnızlaşması anlatılıyor. Sevindi ise birçok tekniğin bir arada kullanılmasının sık karşılaşılan bir durum olmadığını bu nedenle Kafa’nın görsel anlamda özgün bir iş olduğunu belirtti. Türkiye’de animasyon filmlerde senaryonun çok önemsenmediğine ve işin operatörlüğünün daha ön planda olduğuna değinen Sevindi, ‘Kafa’ filminin gerek hikaye anlatımına gerek senaryosuna güvendiğini de dile getirdi. Filmlerinde evrensel temalara öncelik verdiğini, en çok seyircinin tepkisini merak ettiğini ifade etti.

2/10/14 4:15 PM


SAĞLIK

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Sağlıkta hipnoz dönemi

Dilay Argün

U

yku ile uyanıklık arasında telkin almanın kolay olduğu bir trans durumu olan hipnoz, günümüzde tıbbi tedavilerin yanında yardımcı bir uygulama olarak kullanılıyor. Yurtdışında 1950’li yıllardan bu yana kullanılan bu yöntem Türkiye’de yeni yeni uygulanmaya başlıyor. Hipnoza ve hipnoterapiye yönelik görüşlerini aldığımız Dr. Axel Würz ve Hipnoterapist Mehmet Başkak’ın uzlaştığı temel nokta hipnozun genel bir tanımının olmamasına yönelik. Dr. Würz, bu konuya ilişkin görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “Hipnoz yüzyıllar boyunca kullanılan etkili bir yöntemdir. Ancak araştırmacıların ve terapistlerin tamamının katıldığı kapsamlı ve uluslararası onaylanmış bir tanımı bulunmuyor”

Günümüzde giderek yaygınlaşan tamamlayıcı tıp yöntemlerinden biri olan hipnoterapiyi, Hipnoterapist Mehmet Başkak ve Marmara Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Axel Würz ile konuştuk.

“HİPNOZ, DOĞAL BİR YETENEKTİR’’ Dr. Würz, hipnoz alanındaki yeni fikirler ve uygulamaların; insanın üstesinden gelmekte zorlandığı problemlerin, yeni ve daha sağlıklı davranış biçimlerine dönüştürme fırsatını yakalamalarını sağladığını ifade etti. Würz, vücuttaki problemleri çözmekte bu sorunlara ve iç problemlere odaklanmada hipnoz yardımcı olduğunu belirtti. Hipertansiyon, Irritable Barsak Sendromu gibi vücudun geliştirdiği birçok hastalığın hipnoz ile tedavi edilmesinin mümkün olduğunu açıklayan Würz, kronik ağrı ve akut sendromlarının da yine hipnoz ile keşfedilebileceğini söyledi. Hipnozun doğal bir yetenek olduğunu belirten Würz, bu yeteneğin insanları sağlığına ulaştırmada etkili olacağını ve hipnozun önemli bir konu olması nedeniyle deneyimli sağlık uzmanları tarafından yapılmasının gerektiğini de sözlerine ekledi.

SAĞLIKTA, EĞİTİMDE, SPORDA: HİPNOZ Mehmet Başkak da Dr. Würz gibi hipnozun net bir tanımının bulunmadığını

MG14.indd 13

13

ve bu konuda batıdan geri kaldığımızı şu sözlerle ifade etti: “Batıda tıbbi ve bilimsel dergilerde hipnoz kelimesini tıklayınca binlerce sonuç çıkıyor, biz de ise 15 taneyi geçmiyor” Başkak, dünyanın pek çok yerinde hipnoz ile ameliyatların yapıldığını ve bilimsel literatürlerde işlenen, makale olarak da geçen binlerce vakanın bulunduğunu belirtti. Hipnoterapiyi “Hipnoterapi, hipnoz zemininde bulunan, telepatik teknikler içeren bir sistemler bütünüdür” ifadeleriyle tanımlayan Başkak, hipnozun Amerika, İngiltere, Avusturya gibi ülkelerde yoğun olarak kullanıldığını ve bu yöntemin insanların problemlerini gidermeye yönelik ciddi bir teknik olduğunu söyledi. Hipnozun sadece sağlık alanında değil spor, eğitim gibi farklı alanlarda da kullanılabileceğine değinen

Başkak “Hipnoz bir hekimin tedavisinde kullanacağı tekniklerden birisidir. Aynı şekilde bir eğitimci de hipnozu kalitesi yüksek bir eğitim ortaya çıkartmak için kullanabilir. Örneğin bir antrenör, sporcularını daha yüksek bir motivasyona ulaştırmak için hipnozu kullanabilir. Yani hipnoz değişik tekniklere ve bilim dallarına uyarlanabilen yüksek bir iletişim teknolojisidir” şeklinde konuştu. Verdiği hipnoterapi eğitimlerine; anestezi uzmanları, jinekologlar, pratisyen hekimler, ortopedistler, onkologlar gibi pek çok daldan kişinin katıldığını ifade eden Başkak, hipnozun kullanım alanlarına ilişkin görüşlerini ise şöyle açıklıyor: “Hipnoz ile hastaların moral, motivasyon değerlerini üst düzeyde tutmak, stres gerilim ve kaygılarını sıfırlamak mümkün. Bu bütün tıbbi alanlara, uyarlanabilecek bir yöntem. Örneğin; acil vakalarda insanları teskin etmek, anestezik ilaçlara uygun olmayan hastalara dönük hipnozla anestezi

yapmak, acısız doğum yapmak için hipnoterapi yöntemi kullanılabiliyor”

“HİPNOZ YÜKSEK BİR İLETİŞİM BİÇİMİDİR’’ Başkak, hipnoterapi ile psikolojik kökenli problemlerin sağaltımında %80-90 oranında başarı sağlandığını açıkladı. Psikolojik kökenli cilt problemleri olan siğillerin ve sedef hastalığının da hipnoterapi ile düzelebileceğinin mümkün olduğunu ifade eden Başkak “Siz yaşadığınız stresi, gerilimi korkuyu problemi, bilinçaltına etki eden unsurları nereye yansıtmışsanız orada rahatsızlığınız ortaya çıkıyor” dedi. Sağlık Bakanlığı’nın hipnozu hastanelerde uygulamaya koymasın yönelik tutumunu desteklediğini belirten Başkak’ın, terapi kültüründe yükselen bir trend olan hipnoterapi ve hipnoza yönelik genel görüşlerini ise şöyle aktardı: “Hipnoz yüksek bir iletişim biçimidir. Hipnoz, insanlara tesir etmenin, insanları ikna etmenin zirvesidir, bunun yapılmasını sağlayan zihinsel bir teknolojidir. Hipnozun; insan sağlığında, psikolojik problemlerin aşılmasında, sporda, eğitimde insanlara yardımcı olacağının anlaşılması gerekir”

2/10/14 4:15 PM


14

AYLIK AKBİL

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

Otağtepe’de boğaz keyfi

Gazetemizin bu ayki Aylık Akbil sayfası ile okurlarımızı İstanbul’un Beykoz semtinde bulunan Otağtepe’ ye ve Fatih Korusu TEMA Vehbi Koç Doğa Kültür Merkezi’nde panoramik bir İstanbul turuna davet ediyoruz. Kazım Çavuş Dilay Argün

İ

stanbul Boğazı’nı seyredebileceğiniz en güzel noktalardan biri olan Otağtepe, İstanbul’a adeta yeniden hayran olmanızı sağlıyor. Solunuzda Boğaziçi Köprüsü, karşınızda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü; Rumeli Hisarı, vapurlar, daha arkada Maslak gökdelenleri, kısacası İstanbul’un bütün güzellikleri yer alıyor. Yeşil ve mavinin bir arada olmasından doğan güzellikler sadece bununla da bitmiyor. Parkta bulunan 15 bin 300 bitkiden oluşan koleksiyon, sizi rengârenk bir cümbüşün içine atıyor. İstanbul’un kuşatılması sırasında Fatih Sultan Mehmet’in otağını ilk kez bu tepedeki iki ağacın dibine kurmasından dolayı Otağtepe adını alan semt İstanbul’un eşsiz manzarasına tanıklık ediyor. Şimdilerde ise Otağtepe’deki bir kafenin içinde bulunan bu iki ağacın silueti, misafirleri tarafından atıyla şaha kalkmış Fatih Sultan Mehmet’e benzetiliyor.Sunduğu İstanbul manzarası ile ziyaretçilerine görsel bir şölen veren Fatih Korusu TEMA Vehbi Koç Doğa Kültür Merkezi ise Otağtepe Parkı olarak da biliniyor. Ulaşımı,

MG14.indd 14

Kadıköy ve Üsküdar’dan toplu taşıma araçlarını kullanarak oldukça rahat olan bu park, ziyaretçileri tarafından “saklı cennet” olarak anılıyor. Açık hava olmasına rağmen sigara içmenin yasak oluşu doğaya verilen önemi gözler önüne seriyor. Ziyaretçilerin şikâyetçi olduğu tek nokta ise 15 bin metrek-

arelik bu dev parkın içinde herhangi bir kafeteryanın bulunmamasından kaynaklanıyor. Ancak Avrupa Konseyi’nin 50. yıl kutlamaları nedeniyle düzenlenen Avrupa Ortak Miras Kampanyası’na da dâhil olan park, manzarası ile ziyaretçilerine yemek yemeği unutturacak bir güzelliğe sahip.

Manolya Terası, Servi Terası, Erguvan Terası ve Meşe Terası olmak üzere beş seyir terası ve Nilüfer Gölü’nün bulunduğu park her gün İstanbul ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen ziyaretçilerini ağırlıyor. İçinde otoparkın da bulunduğu park, girişi ve otoparkını ücretsiz olarak 10.30 - 16.00 saatleri arasında ziyaretçilerine açıyor. Otağtepe Parkı’na rüzgarlı bir günde giderseniz mutlaka Erguvan Terası’nda bulunan ağaçların altındaki banklara oturun ve manzarayı bir de erguvan ağaçlarının sesi eşliğinde seyredin. Alabildiğince yeşil ve mavi bir manzaraya ev sahipliği yapan park, ziyaretçilerine ve İstanbul’a tertemiz bir hava sunuyor. Boş vakitlerinizde doğa ile başbaşa kalmak istiyorsanız, boğazı seyredebileceğiniz, kendinizi dinleyebileceğiniz, sevdiklerinizle hoş vakit geçirebileceğiniz bir yer arıyorsanız Otağtepe iyi bir alternatif olarak karşınıza çıkıyor. Kısacası Otağtepe, karmaşık, stresli, kasvetli bir İstanbul’dan bunalmış İstanbullular için şehrin ortasında yer alan kaçınılmaz bir fırsat olarak sizleri bekliyor.

2/10/14 4:15 PM


SPOR

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

15

Hakemlerin mesleki anlamda tecrübe kazanmaları adına TFF, mesleğe genç yaşlarda başlayan hakemleri sıkı bir eğitimden geçirBuşra Türker erek profesyonel ligler için hazırlıyor.

T

ürkiye’de, futbol denildiği zaman akla gelen isimlerden biri de hakemlerdir. Gerek verdikleri kararlarla gerekse girilen tartışmalı pozisyonlara çaldıkları düdüklerle uzun süre spor kamuoyunu meşgul ediyorlar. Hakemlerin mesleki anlamda tecrübe kazanmaları adına Türkiye Futbol Federasyonu, mesleğe genç yaşlarda başlayan hakemleri sıkı bir eğitimden geçirerek profesyonel ligler için hazırlıyor. Son yıllarda çok başarılı maçlar yöneten ve uluslararası turnuvalarda sıkça görev verilen Türk hakemleri bu seviyelere gelebilmek adına meşakkatli bir yoldan geçiyor. Bu meşakkatli yolların biri de TFF’nin “Herkes İçin Futbol” (HİF) hakemliği uygulaması. Geçtiğimiz sene son kez uygulanan (HİF) programına en az 15 en fazla 55 yaşındaki herkes katılabiliyor ve gerekli testleri, sınavları geçenler hakem olabiliyordu. Şimdilerde ise “Aday Hakemlik Uygulaması” getirildi. TFF ve Anadolu Üniversitesi iş birliğiyle yürütülen uygulamayla üniversiteye kayıt yaptıranlara kitaplar gönderiliyor ve akabinde bu kişiler sınava tabii tutuluyor. Sınavda başarı sağlayan adaylar hakem olabiliyor. TFF’nin HİF

selebilmek için artık zorunlu hale getirilmiş olan sertifika programını başarıyla geçen hakem adayları bir atletik testten geçerek sahalarda maç yönetmeye hak kazanıyorlar.

40 YIL ARADAN SONRA DÜNYA KUPASI’NA HAKEM GÖNDERIYORUZ!

uygulamasıyla amatör lige yüzlerce genç hakem kazandırıldı.

“İYİ Kİ BU CAMİAYA GELMIŞIM” Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik 3. Sınıf öğrencilerinden Uygar Aydın da bu genç hakemlerden birisi. HİF ile hakemliğe adım atan Uygar Aydın futbolun içerisinde aktif bir şekilde yer almak için hakemliği seçtiğini belirtiyor. Genç iletişimci: “Hakemliğe başladığımda da iyi ki bu camiaya gelmişim dedim, çünkü hakemlik ayrı bir ciddiyet, dikkat, konsantrasyon gerektiren bir iş ve maçlara çıktıkça bu yönlerimizi daha da geliştiriyoruz.” İfadelerini kullandı. Çizelgelerin kişilerin uygun oldukları zamanlara göre hazırlandığını, dolayısıyla derslerinde her hangi bir aksama olmadığını söyleyen Aydın, il hakemliğine yükselenlerin kamu çalışanı sayıldığı için maç günlerinde izin alma haklarının bulunduğunu da sözlerine ekledi.

programının ilk hakemlerinden. Türkmen yaşadığı sürece şöyle açıkladı; “14 hafta süren ve 3 farklı dersin kitaplarını okuduğumuz akademik bir eğitimden geçtim. Bu süre sonunda ülke çapında yapılan bir sınavdan başarılı olarak geçerek sertifika almaya hak kazandım. Bu uygulama ile daha profesyonel hakemler yetişeceğini düşünüyorum.” İl hakemliğine yük-

Türkiye’de hakemlerin baskı altında kaldıkları göz ardı edilemez. Başarı sağlayamamalarını buna ve kurallarla ilgili bilgi eksikliğine bağlayabiliriz. Her ne kadar hakemlerin başarısızlıkları göz önünde olsa da başarılı hakemleri de unutmamak gerekir. 40 yıl aradan sonra Cüneyt Çakır ve ekibi Türk hakemler olarak Dünya Kupası maçlarında görev alacak. Diğer hakemlerin de bu başarıyı sağlayabilmeleri için TFF eğitimleri başından sıkı tutarak genç ve yeni hakemlerin eğitimlerini titizlikle almalarını sağlamaktadır. Yapılan bu titiz çalışmalarda hakemlerin bayrak tutuşundan düdük çalışına kadar saha içerisindeki bütün davranışları hakkında eksiksiz bilgi almaları sağlanıyor.

“ARTIK AKADEMİK AÇIDAN EĞİTİM VAR” Bir başka Marmara üniversitesi İletişim Fakültesi 4. Sınıf öğrencisi Ercan Türkmen ise en yeni hakemlerden biri. Anadolu Üniversitesi ve Türkiye Futbol Federasyonu’nun işbirliği ile yürütülen futbol hakemliği eğitime katılan Ercan Türkmen, bu yeni sertifika

MG14.indd 15

2/10/14 4:15 PM


M

S TES

AR M A

haber.marmara.edu.tr

A ÜN V ER

R

mmm.marmara.edu.tr

1883

@MarmaraMM

Ocak 2014 / Yıl:2 Sayı:14

/ marmaramedyamerkezi

Marmara teknolojiyle büyüyor Ayşen Bolat

Marmara Üniversitesi, Türkiye’nin ikinci büyük kablosuz ağ projesi ile veri merkezini hizmete açtı. Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, Marmara’ya çağ atlattıklarını açıkladı. hale getirmek için yeni veri merkezini hizmete açtı. Bu sayede Marmara Üniversitesi dünya standartlarında (bir veri merkezi standardı olan TIER 3 ve ISO 27001 Bilgi Güvenliği Standardı) bir veri merkezine kavuşmuş oldu. Yeni veri merkezinin hizmete girme-si ile birlikte kurumsal bilgilerin tamamı dünya standartlarında korunuyor. Bu proje yapısı itibarıyla tüm üniversiteler arasında tek olma özelliği taşıyor. Yeni veri merkezi, yüksek kapasiteye sahip bir alt yapı, soğuk hava koridoru ile yapılan iklimlendirme sistemi, geniş depolama ve yedekleme alanı, ölçeklenebilir ve genişletilebilir bir alt yapı, felaket kurtarma, yangın koruma ve yedek enerji sistemi, 24 saat izlenebilme, 72 saat kesintisiz çalışabilme ve biometrik unsurlarla desteklenen fiziksel erişim denetimi özellikleriyle dikkat çekiyor.

‘‘MARMARA DAHA İYİ HİZMETLERE LAYIK’’

M

armara Üniversitesi, bilgiye erişimde sınırları kaldırarak bir ilke imza attı. 12 ayrı kampüsünde 74 bin öğrencisine ve 5 bin personeline kablosuz internet erişim hizmeti sunan Marmara Üniversitesi, teknolojinin öncüsü olma yolunda ilerliyor. Kapsadığı kişi itibarıyla Türkiye’nin ikinci en büyük kablosuz ağ projesi olma özelliği taşıyor. Bu kapsamda kampüslerin tamamını kapsayan 627 kablosuz internet erişim noktası kuruldu ve 37 bin 640 metre kablolama çalışması yapıldı. Uygulama sayesinde kablosuz ağ destekli tüm cihazlar üzerinden erişim yapılmasının yanında kişiye özel yetkilendirme ile daha güvenli ve geniş kapsamlı ağ erişim hizmeti sunuluyor. Ayrıca en son teknolojinin sunmuş olduğu donanımlar ile yüksek bant genişliğine sahip erişim sağlanıyor.

DÜNYA STANDARTLARINDA YENİ VERİ MERKEZİ Marmara Üniversitesi ayrıca bilişim sistemlerini daha güvenli ve verimli

MG14.indd 16

Kablosuz ağ ve yeni veri merkezinin açılışı düzenlenen törenle gerçekleşti. Törene Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Hamza Kandur, Prof. Dr. Hasan Selçuk ve Prof. Dr. Osman Kılıç, Senato üyeleri, Genel Sekreter ve yardımcıları, daire başkanları, akademik ve idari personel katıldı. Açılışta konuşan Rektör Prof. Dr. M. Zafer Gül, böylesine köklü geçmişe sahip olan Marmara’nın daha iyi hizmetlere layık olduğunu söyledi. Yeni veri merkezi ve kablosuz ağ hizmetinin Marmara’ya çağ atlattığının

altını çizen Rektör Gül, bu çalışmalarla birlikte son derece modern ve kaliteli bir sisteme sahip olduklarını belirtti. Bilişim merkezinin yeniden yapılandırılması konusunda yapılan çalışmalara atıfta bulunan Rektör Gül, “Bilişim merkezi Rektörlük binasında 2 ve 3. katlarda bulunuyordu ve çok kötü şartlar içindeydi. Kablolar dağınık, eski bir sistemle hizmet veriyordu. İkide bir arızalar oluyor, arkadaşlar canla başla çalışmalarına rağmen sayıları az olduğu için sıkıntılar mevcuttu. 74 bin öğrencisi 5 bin çalışan olan bir üniversitede kesinlikle çok daha kaliteli ve hızlı bir sistemin olması gerektiği düşüncesiyle çalışmalara başladık. Odaların giriş katına alınmasına karar verdik. En modern sistem ve uluslararası standartlara göre yeni merkezi düzenledik. Böylesine köklü ve büyük bir üniversitenin bundan çok daha iyi hizmetleri hak ediyor olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak bir ataletle şimdiye kadar yapılmamış. İnşallah bundan sonra yeni kampüsümüze geçince bundan çok daha iyi bir sistemi oraya kuracağız. Şimdilik bu

sistem bize bir çağ atlatıyor. Eskisiyle kıyasladığımız zaman ciddi bir zıplama var. Ama yeni kampüste çok daha süper bir çalışmayı hayata geçireceğiz. Belki de İstanbul’un en iyi merkezlerinden birisi olacak” ifadelerini kullandı.

BİLGİYİ YÖNETEREK İŞ YAPIYORUZ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hamza Kandur da yeni veri merkezine yapılan yatırımın stratejik önemine vurgu yaptı. Mobil uygulamaların da hazırlandığının duyurusunu yapan Prof. Dr. Hamza Kandur “Yakında yeni tanıtımlarla karşınızda olacağız” dedi. Yeni veri merkezi hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Kandur, “Üniversitemizin bütün verileri bu merkezde toplandığı için güvenliği büyük önem taşıyor. Güvenlik açısından uluslararası standartlara sahip, ciddi bir altyapı yatırımı yapıldı. Anlık 11 bin kişi online olarak bağlanıyor. Bu da bizim için ciddi bir rakam. Yeni veri merkezinden 600 tane sunucuya hizmet verecek altyapı oluşturuldu. Bu veri merkezini görmek için birçok yerden ziyaretçilerimiz geliyor” diye konuştu. Marmara Üniversitesi’nin yeni veri merkezi ile bu alanda tek olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kandur, bir çok üniversiteden veri merkezini görmek, gezmek üzere talepler olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Kandur, yeni veri merkezi ve kablosuz ağ hizmetinin hayata geçirilmesinde büyük çaba harcayan Bilişim Merkezi ekibine ve Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı çalışanlarına teşekkür etti. Açılış konuşmalarının ardından Rektör Gül ve beraberindekiler yeni veri merkezinin açılışını birlikte yaptı.

2/10/14 4:15 PM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.