-1-
K
anlı gelinliğinin içindeki ürkütücü görüntüsüyle bir köşeye sinmiş, düşünceli bir halde onun
uyanmasını bekliyordu. Oda karanlıktı, hayatı boyunca siyah perdeler ve beton duvarlar arasında yaşadığı için gözleri perdelerin arasından süzülen cadde ışıklarını etkin biçimde kullanmakta ustalaşmıştı. Varlığının gizli bir gölgeden farksız olduğundan ve ayırt edilemeyeceğinden emindi, uyansa dahi onu fark edemeyeceğini bildiği için güvenle nöbetine devam ediyordu. Bunu düşününce kendini daha rahat hissetmeye başladı, taki göğsünü genişleten nefes alış verişleri ve nabzı, bilinçaltında onunla aynı ritmi yakalayana kadar. Yaralı ve çıplak adam, el ve ayak bileklerinden yere zincirlenerek bu odaya kapatılmıştı. Alnındaki kan kurumuş, pıhtlaşmıştı. Kanın ne anlama geldiğini biliyordu. Gelinliğindeki koyu lekelere dokundu. Parmak uçlarında, kurumaya yüz tumuş kanın yapışkanlığını hissetti. Alışkanlığın verdiği bir dürtüyle, kan lekelerini yalayıp temizlemeye çalıştı. Annesi ve Nanny, ona hep nasihatlerde ve öğütlerde bulunurdu ve o, büyüklerinin sözünü dinleyen iyi bir kızdı. Onu yaşamasını istiyordu. En azından bir kaç saat daha birlikte vakit geçirebilirlerdi. Daha sonra tekrar karanlık köşesine dönebilirdi. Bekleyebilirdi.
-2-
P
hilip bir kabusun içindeydi. Oldukça tuhaf ve huzursuz bir kabustu bu, diğer tüm kabuslar gibi. Philip yaşadıklarının
kötü bir rüya olduğuna neredeyse emindi. En son Mandy ile birlikteydi, X Factor finalini izlemiş ve üç bira içmişti ancak uyku vakti gelince Mandy onu başından defetmişti. Haftasınu yapılacak olan herkesten'alışılmışın dışında düşünmesi' ve hemen sağındaki yaşça büyük, orta seviye yöneticilerle kucaklaşması istenen kaynaşma toplantılarından birine katılması için yarınki treni kaçırmaması gerekiyordu. Güzellik uykusuna yatmalıydı. Yani, saat daha on buçuk olmadan, samimiyetsiz bir iyi geceler "vedalaşması" eşliğine onu kapının önüne koymuştu. Ford Focus arabasına doğru yolu yarılamıştı ki, evin yanındaki dar geçitten gelen boğuk sesleri işitti. Fısıltı gibiydi. Ortalık karardıktan sonra yeni yollar (Mandy'ninki hariç) keşfetmek ona cazip gelmiyordu. Bir kaç saniye sonra koltuğuna oturmuş ve anhtarı kontağa yerleştirmişti, gitmeye hazırdı. Hemen sora aklına bir kurt düştü ve zihninin derinliklerine doğru ilerlemeye başladı. Mandy evde yalnızdı. Belki odasının penceresi açıktı. O güzel bir kızdı. Eğer orada gizlenen birileri varsa ve o gitikten sonra Mandy'nin başına bir şey gelirde kendini asla affetmezdi. Dahası, Mandy de onu affetmezdi. Diğer yandan eğer olası bir saldırıya uğrarsa,Mandy aylarca seks yapmayacak hale gelebilirdi, bu da onu, sadık sağ eli ve sayfaları yıpranmış birkaç "Muff-Diving Dwarfs" dergisi eşliğindeki yalnız gecelere mahkum edebilirdi. (Ona kalsa böyle bir pornografi ilk tercihi olmazdı. Ancak dergiler içerik olarak daha sıkıştırılmış kaynaklardı ve Mandy etraftayken onları saklamak daha kolay oluyordu.) Bir fenere ihtiyacaı vardı. Belki de, Mandy'nin kapısını çalıp ortalıkta gezen sinsi tipler olduğundan bahsetse, kız çılgna dönüp geceyi onun yanında geçirmesini ve onu korumasını isteyebilirdi. Eğer onunla kaldığı için yeterince minettar olursa , Maltesers oyunu gibi Philip'in hoşuna gidecek şeyler yapmayıda kabul edebilirdi. Saniyler içinde kendini kapının önünde zili çalarken bulmuştu. Üst katın ışıklarından biri yanmıştı ancak hayatının aşkı inatla başını çıkarıp bakmıyordu. Sabırsızlanmaya başlamıştı. Eğer evin etrafında düşndüğü gibi sapkın adamlar varsa, onlar ön bahçeye ulaşıp ona sataşmaya başlamadan önce Mandy'den bir fener almalıydı. Seslerin onu ürkütmesini umarak kapıyı tekrar çaldı.
Mandy, yatak odasının ön tarafına bakan camda belirdi. Sabahlığını çoktan sırtına geçirmişti. Halinden pek memnun görünmüyordu. "Ne var? Sabah tam sekiz buçukta Bromley'de olmam gerekiyor." "Evin etrafında birileri var." "Ne?" "Arka sokakta. Buralarda işte. Sapıklar." Eliyle evin çevresini, sapıkların koğuşlanmış olduğunu düşündüğü yeri işaret etti. Mandy hiç oralı olmadı. "Burada tek bir sapık var o da sensin. Şimdi defol evimden." Büyük bir gürültüyle camı kapadı ve ışık söndü. Philip haksızlığa uğramış gibi hisetti. Yapmaya çalıştığı tek şey onu yabancıların saldırısından korumaktı ve aldığı cevap ise Defol olmuştu! Eğer böyle yapmaya devam ederse, yabancılar onun yalnız olduğunu fark edebilir ve ona saldırabilirlerdi. Mandy'i bu durumda bırakamzdı. Kapıyı tekrar çaldı, bu kez daha güçlü çaldı. Cevap yoktu. Ne kabalık! "Mandy !" diye seslendi kapının boşluğundan. "Bana bir fener yolla." Hala cevap yoktu. "Lanet olsun sen bilirsin," dedi ve arabasına doğru yürümeye başladı. Mandy'nin, onun gittiğini anlaması için arabanın kapısını hızla çarptı. Anahtarı tekrar kontağa yerleştirdi, tam çevirmek üzereydi ki aynı fısıltıyı tekrar işitti. O şey her ne yada kimse hala oradaydı. Umursamadan gaza basıp gitmek fikri hoşuna gitti ancak, aklına tekrar kurt düşmesini bile beklemeden bu fikrinden vazgeçti. Mandy'e etrafta birilerinin olduğunu söylemekle hata etmişti. Eğer şimdi çekip giderse"Beni nasıl yalnız bırakabildin?" diye sorabilirdi. "Orda birilerinin olduğunu biliyordun! Ardına bile bakmadan korkakça onları orada bırakıp defoldun?" Buna benzer türlü işkenceler görebilirdi. Belkide ilk anda gitmeliydi, bir şey olursa da sessiz kalmalıydı. Böylece başına bela almamış olurdu. Tekrar arabadan indi, yatak odasının camına doğru baktı, orda bir yerde Mandy'nin başıyla onu çağırdığını ümit etti. Odada hiç bir hayat belirtisi yoktu. Mandy dişlerini temizlemekle meşguldü muhtemelen. Seslerin nereden geldiğini anlamak için kendini dar geçide doğru sürükledi. "Hey?" dedi cesur bir giriş yaparak. "Kim var orada?" Cevap yoktu. Bunun şaşırtıcı olmadığını söyledi kendi kendine. Muhtemelen onu alaşağı edip etkisiz hale getirdikten sonra yapacakları için pantolonlarının düğmelerini açmakla meşgullerdi. Neydi o, koca bir adamı ufak domuz gibi yerlerde sürükledikleri filmin adı? Bu gece kimsenin domuzu olmayacaktı, cessurdu ve kendinden emindi. Hemen sonra tüm bunların sadece bir kabustan ibaret olduğunu düşündüğü ana geri döndü. Dünya onun etrafında dönüyor, ucuz televizyon filmlerindeki gibi geçmiş anılarını bir bir gözünün önüne getiriyordu, tüm bu gösterimin sonunda ise kendini aniden yine bu bilmediği yerde buluyordu. Her yer zifiri karanlıktı, nerde olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. El ve kol bileklerini sıkıca saran bir ağırlık hisetti ve soğuktan ürperdi.Rutubetli taşlardan sırtı ve bacakları uyuşmuştu, çıplak olduğunun farkındaydı. Rüyalarınızda kendinizi çıplak ve yüzünüzde utanç verici bir gülümsemeyle Tesko'nun süt ürünleri bölümünde gezinirken sizi çeken kamera kayıtlarının YouTube'e düşmemesi için dua ederken görürsünüz ya işte o anda aynı savunmasızlık duygusu vardı Philip'in içinde. Ya da Asda'da olabilirdi; her gittiğine üyelik kartını yanına alamyı unutmuş oluyordu. Orada kendini izleyen bir şeylerin olduğuna ikna olmuştu. Karanlığın içinde gizlenen ve onunla aynı havayı soluyan birinin olduğunu hissediyordu. Aynı zamanda duyabiliyordu. Huzursuz soluk seslerini işitiyordu.
"Hey! Kim var orada?" Aynı şeyleri, dar geçide giderkende söylediğini anımsadı. Ondan sonrada pek iyi şeyler olmamıştı anlaşılan. Olamayada devam ediyordu, çıplak ve bir başına bırakılmış, satanistlerin yılbaşı partilerindeki hayvanlar gibi yere zincirlenmişti. Etrafı, çeveresinde dönene dünyayı göremeyeceği kadar karanlık olsa da bu dönüş onun midesini bulandırıyordu. Aklı tekrar Mandy'e gitti, penceresinde durmuş dışarı bakarken bir yandan da fener için inliyordu, sanki Philip'in hayatı o fenere bağlıymış gibi. Bir kaç dakika düşünmeden öylece durudu, neler olduğunu anlamaya çalıştı. Yere mi zincirlenmişti, Tanrı bilir kim tarafından gözleniyordu, şu an kız arkadaşının evinde olabilir miydi? Hangisi daha kötüydü? Yere zincirlenmik tabi ki. Mandy'nin evinin çevresindeyken en azından pantolunu üzerindeydi.Pantolonsuzken cesur olmak daha zordu. Neyse ki olanların hepsi bir rüyadan ibaretti. "Gerçekler" onu bu denli yaralayamazdı. Dar geçidi kontrol ettikten sonra arabasına dönecek, güvenli yatağına sokulacak ve alarm sesini duyana kadar uyuyacaktı. Geçide tekrar döndü. Kendisine seslenen bir ses duydu, kendi sesiydi bu, caddeden ayrılmaması için ona yalvarıyordu ama o umursamadı. Sesi yükseldi, tiz bir çığlığa dönüştü, daha histerik bir hal aldı ama o, adımlarıyla gölgelerin içine dalıp orada gizlenenlerin ne olduğunu bulmaya çalışmaktan vazgeçmedi. Hemen yanında bir ses işitti, yolu döndü. Çamurdan yapılmış gibi biçimsiz yüzlere ait altı ayak fark etti. Gülüyorlardı ancak iyi niyetli bir gülümseme değildi bu. Hem de hiç iyi niyetli değildi. Arkasında da birileri vardı, zihinideki sesler kafasını karıştıran ve onu kaçmakla savaşmak arasına bırakan bir çığlığa dönüştü. İkisinide tam anlamıyla yapamadı. Çığlık yükselerek devam ederken, başının üzerinden kayıp geçen bir ağırlık ve ardından bir esinti hisetti, sonrası ise boşluktu. Kabusunun kara deliklerinden birinde, soğuk betona zincirlenmiş biçimde tekrar uyandı.