AKILLI ATOMLAR İŞ BAŞINDA
SELAM SANA EY BEYRUT!
GRİP İÇİN AŞI VAKTİ
DERS ZİLİ ÇALMADAN...
S A Ğ L I K L I Y A Ş A M D E R G İ S İ, Y A Z 2 0 1 6
HASAN KAÇAN:
HEREDOT CEVDET’İ ÇOK SEVDİM! HÜZÜNLÜ SONBAHARA PÜRÜZSÜZ CİLT
SAĞLIKLI KADIN, MUTLU GEBE
A K I L L I
T E K N O L O J İ L E R
Beyin ve Omurilik Tümörleri Tedavisinde CYBER KNIFE
facebook.com/medipolsaglik
twitter.com/medipolsaglik
youtube.com/MedipolSaglikGrubu
Sonbahar hüznünü dağıtıyoruz...
MEDİPOL
Kıymetli ‘Sağlıcakla’ dergisi okurları, SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ EYLÜL-EKİM-KASIM 2016 SONBAHAR, SAYI 6 ISSN: 2149-6420
Hareketli bir yaz döneminden sonra sonbahar sayımız ile yeniden huzurlarınızdayız. Dinlenme, eğlenme, güneş, deniz, tatil ile özdeş anlama gelen yaz mevsimi sonrasında sonbahar hepimiz tarafından daha hüzünlü ve melankolik olarak algılanır. Bizim amacımız bu sayıda bu hüznü bir nebze de olsa dağıtabilmek. Bütün bunların yanında sonbahar okulların açılması nedeniyle tatlı bir telaş ve yeni başlangıçları da beraberinde getirir. Bu dönemlerde sağlımıza sahip çıkmak daha da bir önem kazanır.
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ (MEDİPOL MEGA HASTANELER KOMPLEKSİ) ADINA SAHİBİ
Dr. Fahrettin Koca SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Prof. Dr. O. Gazi Yiğitbaşı YAYIN KURULU
Prof. Dr. O. Gazi Yiğitbaşı Prof. Dr. Naci Karacaoğlan Prof. Dr. Bilal Boztosun Prof. Dr. Cengiz Aras Prof. Dr. S. Sema Anak Prof. Dr. Hale Başak Özkök Çağlar Doç. Dr. A. Murat Bülbül Doç. Dr. M. Zeki Günlüoğlu Doç. Dr. Murat Karaman Yrd. Doç. Dr. Hülya Bilgen Aysel Yaşa Yılmaz YAPIM
MEDICOMIA Levent Karabağlı Murat Çakır YÖNETİM ADRESİ
TEM Avrupa Otoyolu Göztepe Çıkışı No: 1 Bağcılar 34214 İstanbul Tel: 0212 460 77 77 Faks: 0212 460 70 70 BASKI
Ege Basım Ltd. Şti. Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4 Ege Plaza Ataşehir/ İstanbul Tel: 0216 472 84 01 YAYIN TÜRÜ
Ulusal Süreli Yayın WEB
www.medipolmega.com.tr E-POSTA
saglicakla@medipol.com.tr Bu dergi Medicomia tarafından Medipol Üniversitesi Hastanesi (Medipol Mega Hastaneler Kompleksi) için tanıtım amaçlı olarak hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, grafik, tasarım, illüstrasyon ve konularla ilgili her türlü yasal haklar saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Tıbbi konularla ilgili yazı, açıklama ve değerlendirmeler, teşhis ya da tedavi amaçlı olmayıp bilgilendirme amaçlıdır. Dergide yer alan hiçbir bilgi ya da belge, bir tavsiye ya da öneri olarak kabul edilemez ve herhangi bir karar veya eyleme temel oluşturamaz.
Bu sayımızda en büyük dosyamızı kadın sağlığı ve gebeliğe ayırdık. Bizler Medipol ailesi olarak kadınların ne kadar kıymetli olduğunun farkındayız ve kadın sağlığının toplumun sağlığı anlamına geldiğinin bilincindeyiz. Bu dosyada kadınlara özgü hastalıklar ve onlarla ilgili tedavi seçeneklerini konunun uzmanlarından öğrenme fırsatı bulacaksınız. Ayrıca başlı başına olağanüstü bir dönem olan gebelik ve bu sırada dikkat edilmesi gereken durumlarla ilgili akla gelebilecek tüm konulara değinmeğe çalıştık. Umarım beğenirsiniz. ‘Hüzünlü sonbahara pürüzsüz cilt’ başlıklı yazımızda mevsim değişikliklerine maruz kalan cildimizin sağlıklı ve güzel görünebilmesi için gerekli püf noktalarını sizinle paylaşmayı amaçladık. Bu konu başlığının hem hanımların hem de beylerin ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Başka biz başlık da ‘Gece uyuşan eller hastalığa işaret eder’ adını taşıyor. Bir kısmımızın farkında bile olmadığı bileklerden itibaren ellerin uyuşması şeklinde rahatsızlık veren karpal tünel sendromu önemli bir sağlık sorunu olabilir. Hayat kalitesinde belirgin azalmalara neden olan bu sendromu daha detayları ile öğrenmeye hazır mısınız? Yazının başında da belirttiğimiz gibi okulların açılması sonbahar ile özdeşleşmiş bir durum olarak algılanmaktadır. Bu dönem özellikle çocuklarımız için ve dolayısı ile de biz aileler için son derece heyecanlı başlangıçlara gebedir. Okul başarısı ve sosyal uyumda yeterli bir birey yetiştirmenin çocuk gelişiminin önemli kısımları olduğunu düşünen anne ve babalar için hazırladığımız ‘Güven verin, destekleyin, demokrat olun’ başlıklı yazımız umarım bir rehber niteliğinde olur. Bir çocuğun gelişimindeki en önemli unsurun anne ve babanın tutum ve davranışları olduğunu düşünen herkesin bu yazıya bir göz atmasını dileriz. Dergimizin sonbahar sayısı bütün bu büyük başlıkların yanında çok neşeli röportajlar, kendi içimizden kıymetli arkadaşlarımızın yaptığı güzel aktiviteler ilgili konuları da içeriyor. Ümit ederiz ki yaşadığımız hayatı bir nebze de olsa kolaylaştırabilen güzellikler herkesin içinde birer ışık yakar. Umudunuzu, sağlığınızı, huzurunuzu ve mutluluğunuzu yitirmeyeceğiniz bir sonbahar geçirmenizi dileriz. İyi okumalar… PROF. DR. HALE BAŞAK ÇAĞLAR ÖZKÖK
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
3
İçindekiler 08
SONBAHARA 8 HÜZÜNLÜ PÜRÜZSÜZ CİLT
Hüzünlü sonbahara pürüzsüz cilt
10 KISILAN SES ALARM VERİYOR 12 GRİP İÇİN AŞI VAKTİ
Mevsim değişikliklerinden kaynaklı sorunlar cildimizi de etkiliyor. Yazın güneşten korunan ciltler, maalesef havalar soğuyunca ihmal ediliyor. Fakat sonbaharda da cilt bakımlarına devam edilmelidir. Çünkü, sonbaharda sert esen rüzgar cildi kuruttuğu gibi, pul pul dökülmesine de neden olabilir.
14 YEMEK YA DA YEMEMEK... 16 AŞK OLSUN! 18 DERS ZİLİ ÇALMADAN... 22 HAYATIN DEVAMLILIĞI ONA BAĞLI
24
UYUŞAN ELLER, 24 GECE HASTALIĞA İŞARET EDER!
Gece uyuşan eller hastalığa işaret eder!
HAPLARI KALP 26 KOLESTEROL SAĞLIĞINI ETKİLİYOR MU?
Karpal tünel sendromu, hastanın gece uyuşukluk ile uyanmasına neden olur. Hasta elini nereye koyacağını bilemez, sallar ve sarkıtır, duvara vurur, soğuk suya tutar, yastığın altına sokar. Bu hareketlerle kısmen rahatlar. Tekrar uyur, ancak bir süre sonra uyuşma ile tekrar uyanır. Bu da kişinin hayat kalitesini düşürür.
28 AKILLI ATOMLAR İŞ BAŞINDA!
34
40 TEDAVİ ŞANSINI ‘KAÇIRMA’
KARACİĞERDE DE 32 KAHVENİN HATRI VAR KALBİ 36 KADIN ERKEĞİNKİNDEN FARKLI
38 AYLIK DÜZEN BOZULURSA...
Sağlıklı kadın, mutlu gebe
KARŞISINDA 42 OSTEOPOROZ EĞİLMEYİN
Kadın sağlığı, ergenlikten menopoza kadar birçok başlığı kapsar. Kadın sağlığına ilişkin tüm hastalıklar; ergen sağlığından başlayarak, üreme ve tüp bebek, gebelik öncesi ve sonrası, idrar kaçırma sorunları, menopoz döneminde yaşanan değişimler ve jinekolojik kansere karşı tedbirli olmalı, rutin kontroller aksatılmamalı.
4
44 KADIN RUHU YENİLMEZ 46 MENOPOZ HAYATIN SONU DEĞİL BULUŞMAYA 48 BÜYÜK HAZIR MISINIZ?
50 DOKTORUNUZA DANIŞMADAN ASLA SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
52 GEBELİKTE GÖZE GELMEYİN
66
Uyurken ne yediğimi bilmiyorum!
TAMİR DÖNEMİ: 54 VÜCUDUN LOHUSALIK
56 HAMİLELER GİREMEZ!
Uykuyla ilişkili yeme bozukluğu genelde uyurgezerlikle karıştırılıyor. Bilinç kaybıyla gece kişilere kedi maması, pişmemiş et, sigara izmariti yediren, amonyaklı maddeler içiren uykuyla ilişkili yeme bozukluğunda tam teşhis konulamadığı için tedavisinde gecikmeler yaşanabiliyor. Doğru teşhis için bir nöroloji hekimine başvurmanız gerekebilir.
BEBEĞE 58 PLASENTADAN ÜSTÜN KORUMA BİLE ZOR 60 OTURMAK GELİYORSA... KAYBETTİ, 62 KİSTİM BEN KAZANDIM
64 ‘CAN’INIZA SAĞLIK
74
NE YEDİĞİMİ 66 UYURKEN BİLMİYORUM!
Güven verin, destekleyin, demokratik olun
BAŞKA 68 OKUMAKTAN ÇAREM YOKTU AKILLI, YAŞAMIM 70 İLACIM SAĞLIKLI
Bir çocuğun gelişiminde anne babanın tutum ve davranışları oldukça önemli. Siz de çocuğunuzun kendine güvenen, başarılı, çalışkan ve tutarlı bir birey olmasını istiyorsanız ona güvenin, gerektiğinde destekleyin ama hep demokratik bir tutum içerisinde olun…
72 EMZİREN ANNELERE DOST ELİ VATANA SONRA 73 ÖNCE HASTALARA UMUT OLDU VERİN, DESTEKLEYİN, 74 GÜVEN DEMOKRATİK OLUN
78
CEVDET’İ 78 HEREDOT ÇOK SEVDİM
Heredot Cevdet’i çok sevdim
ÇOCUKLARA YÜZ 82 KANSERLİ GÜLDÜREN MASKELER
84 SELAM SANA EY BEYRUT!
Ekmek Teknesi’nde canlandırdığı Heredot Cevdet karakteriyle hafızalara kazınan Hasan Kaçan, artık oyunculuk yapmayacağını söylüyor. Yeni nesil mizahçılara alan açmak gerektiğini söyleyen Kaçan, gönül sağlığımızı ihmal etmememiz konusunda da bizleri uyarıyor.
ÜNİVERSİTESİ’NDEN 88 MEDİPOL HABERLER
92 İNGİLİZCE ÖZET 96 BEREKETLİ SOFRALAR SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
5
KATKIDA BULUNANLAR
Katkıda bulunanlar Prof. Dr. İrfan BARUTÇU
1996 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2002 yılında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kardiyoloji uzmanı, 2003 yılında Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yardımcı doçent, 2006 yılında Koşuyolu Kalp Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kardiyoloji doçenti, 2012 yılında Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör unvanını aldı. Prof. Barutçu, Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Doç. Dr. Arzu YÜKSELEN
Doç. Dr. Fikret AYSAL
1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Eğitimi Bölümü’nden mezun olan Doç. Dr. Yükselen, 1998 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Gelişimi ve Eğitimi programında bilim uzmanlığı, 2003 yılında da aynı programda doktora derecelerini aldı. 2012 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nde doçent ünvanını alan Doç. Dr. Yükselen, 2014 yılından beri İstanbul Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nde, bölüm başkanı olarak görev yapmaktadır.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1984 yılında mezun olan Doç. Dr. Aysal, 1992 yılında tıpta uzmanlık eğitimini tamamlayarak, nöroloji uzmanı oldu. 2011 tarihinde klinik nörofizyoloji yan dal uzmanı unvanı aldı. 2014 yılında doçent unvanını alan Doç. Dr. Aysal, halen Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda dışarıdan öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.
Prof. Dr. Tamer ATASEVER
1984 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Prof. Dr. Atasever, nükleer tıp uzmanlık eğitimini 1992’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1997 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanlarını aldı. 2010-2011 yılları arasında aynı üniversitenin nükleer tıp anabilim dalı başkanlığını yapan Prof. Dr. Atasever, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Doç. Dr. Suna ÖZDEMİR
Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi’nden 1999’da mezun olan Doç. Dr. Özdemir, 2004 yılında Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. Jinekolojik onkoloji uzmanı olan Doç. Dr. Özdemir halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Doç. Dr. Mehmet ERDİL
2001 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2007 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda ortopedi ve travmatoloji uzmanı oldu. 2012 yılında Pittsburgh Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2014 yılında doçent ünvanı aldı. Doç. Dr. Erdil, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Doç. Dr. Fazlı Cem Gezen Doç. Dr. Esin KORKUT Prof. Dr. Nida F. TAŞÇILAR
1992 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nöroloji uzmanı, 2005 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yardımcı doçent, 2011 yılında yine aynı üniversitede doçent, 2016 yılında Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde profesör unvanını aldı. Halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
6
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1998’de mezun oldu. 2004 yılında Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi’nde iç hastalıklarında tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. 2008 yılında Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde gastroenteroloji yan dal uzmanlığını tamamladı. Doç. Dr. Korkut, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
1990 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2002 yılında Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde genel cerrahi uzmanı oldu. 2012 yılında doçent unvanını aldı. 2012-2013 yıllarında ABD Cleveland Clinic’de araştırma görevlisi olarak çalıştı. Doç. Dr. Gezen, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
KATKIDA BULUNANLAR
Doç. Dr. Ahmet BİLİCİ
Yrd. Doç. Dr. Vahit GÜZELBURÇ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden 1998 yılında mezun olan Doç. Dr. Bilici, 2004 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı›nda iç hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladı. 2011 yılında tıbbi onkoloji alanında yan dal ihtisasını yaptı. 2012’de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doçent ünvanı alan Doç Dr. Bilici, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Op. Dr. Fazile AKYÜZ
2002 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2008’de Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde üroloji uzmanlığını tamamladı. Medipol Üniversitesi Hastanesi Üroloji Bölümü’nde, 2014 senesinde yardımcı doçent ünvanını aldı. Yrd. Doç. Dr. Güzelburç, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
1996 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde kadın hastalıkları ve doğum dalında tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. Op. Dr. Akyüz, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Op. Dr. Duygu Işıl GENCER Yrd. Doç. Dr. Burcu AYDIN
Doç. Dr. Murat KARAMAN
2002 yılında Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2008’de İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda tıpta uzmanlık eğitimini tamamladı. 2013 yılında Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doçent unvanı alan, Doç. Dr. Karaman, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Sinem ÇAKAL
2007 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2007’de Istanbul Kartal Koşuyolu Yüksek İhsisas Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kardiyoloji asistanı olarak göreve başladı. 2012 yılında kardiyoloji uzmanı oldu. Yrd. Doç. Dr. Çakal, halen Medipol Üniversitesi Sefaköy Uygulama Hastanesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır.
2008 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2004 yılında Yale Üniversitesi’nde kadın hastalıkları ve doğum üzerine observer olarak görev yaptı. 2013’te İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığını tamamladı. 2016 yılında yardımcı doçent unvanını alan Yrd. Doç. Dr. Aydın, halen Medipol Üniversitesi Sağlık Uygulama Araştırma Merkezi Esenler Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Şükriye Leyla ALTUNTAŞ
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İngilizce bölümünden 1997’de mezun oldu. 2002’de Zeynep Kamil Hastanesi Eğitim Araştırma Hastanesi’nde kadın hastalıkları ve doğum ihtisasını tamamladı. 2012 yılında yardımcı doçent olan Altuntaş, halen İstanbul Medipol Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Op. Dr. Umut YAKA
İstanbul Tıp Fakültesi’nden 2000 yılında mezun olan Op. Dr. Yaka, nöroşirurji alanından tıpta uzmanlık eğitimini ise yine aynı üniversitenin, nöroşirurji kliniğinde tamamladı. Op. Dr. Yaka, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
2001 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Tıpta uzmanlık eğitimini, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda tamamladı. Op. Dr. Gencer, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
Nadir KÜÇÜK
1996 yılında Uludağ Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun oldu ve aynı yıl Uludağ Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi departmanında çalışmaya başladı. 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nde tıbbi radyofizik yüksek lisansını tamamladı. Küçük, halen Medipol Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Bölümü’nde görev yapmaktadır.
Dyt. Sanem AVCI
2000 yılında Anadolu Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu, Gıda Teknolojisi Bölümü, 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden mezun olan Dyt. Avcı, halen Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde görev yapmaktadır.
7
ÖNERİ
8
HÜZÜNLÜ SONBAHARA PÜRÜZSÜZ CİLT
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ÖNERİ
Hüzünlü sonbahara pürüzsüz cilt Sonbahar melankoliklerin mevsimi... Yazdan geçişte hepimizi etkileyen bu hüzünlü sonbahara pürüzsüz bir ciltle girmek size de iyi gelecektir...
S
ıcak havalardan serin günlere geçtiğimiz sonbaharda, mevsim değişikliklerinden kaynaklı sorunlar cildimizi de etkiliyor. Yazın güneşten korumak için özenle bakılan ciltler, maalesef havalar soğuyunca ihmal ediliyor. Fakat sonbaharda da cilt bakımlarına devam edilmelidir. Çünkü ani ve sert esen rüzgar cildi kuruttuğu gibi, pul pul dökülmesine de neden olabilir. Cildin sonbaharda da özel bakıma ihtiyaç duyduğu unutulmamalı, özenle bakımı yapılmalıdır. İşte size sonbaharda pürüzsüz ciltler için birkaç ipucu.... Buhar banyosu Sonbaharda kuruyan cildin en fazla ihtiyaç duyduğu bakım, nemlendirilmesi olarak bilinir.
Cilt bakımına başlamadan içerisine nane yaprakları atacağınız bir buhar banyosu, yenilenmenin ilk adımı olabilir. Böylece cilt nemlenir ve daha rahat nefes alır. Bir litre suyu kaynattıktan sonra, çadır oluşturacak şekilde başa örtülen havluyla, yüzünüzü 25-30 dakika süreyle buhara tutun. Yağlı cilde sahip olanlar suyuna nane ya da limon kabuğu, kuru ciltliler papatya, karma cilde sahip olanlar ise bir kaşık lavanta ekleyebilirler. Bu uygulama, cildin yenilenmesini sağlar. Nemlendiriciler Belirttiğimiz gibi yazın güneşte kuruyan cildin nemlendirilmesi çok önemli. Bronzlaşma sonrasında pul pul dökülen ölü tabakalar, ciltte yeterince nemlendirilme yapılmazsa lekelere neden olabilir. Cilt tipinize göre seçeceğiniz nemlendiriciler, bu lekeleri de engelleyecektir. Ayrıca, sonbaharda cilt bakımı cildinizi dengelemeye yardımcı olacaktır. Cildinizi dengede tutabilmek için, yazın kullanmış olduğunuz nemlendirici kremlerden daha yoğun bir krem kullanabilirsiniz. Maske Cildin yazdan kalan, güneşten yıpranmış deriden kurtulması pürüzsüz cilt için maske
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
uygulamaları faydalı olabilir. Haftada 2 kere yapacağınız kil maskesi ölü deriden arınmanızı sağlayacaktır. Ayrıca cildin sabah akşam temizlenmesi her mevsim olduğu gibi sonbaharda da gerekli. Havadan, ısıdan, nemden etkilenen cildinizi temizlerken, seçeceğiniz sabun veya toniklere de dikkat etmelisiniz. Mesela cildi çok kuru olanlar sabun kullanmaktan kaçınmalı. Yağlar Argan veya hindistan cevizi yağlarını cildinizi nemlendirmek için kullanabilirsiniz. Argan yağı düzenli kullanıldığı taktirde pürüzlü ve sert ciltleri, pürüzsüz ve yumuşak bir hale getirebiliyor. Hindistan cevizi yağı ise kuru cilt üzerinde nemi hapseder ve cilde canlılık verir. Su Mevsim değişikliklerinde suyun cildi koruduğu unutulmamalı, gün içerisinde bol bol su içilmelidir. Sağlıklı beslenme Pürüzsüz ve sağlıklı bir cilt için, doğru beslenme de olmazsa olmaz. Cildinizin ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller, doğru kaynaklardan alındığı sürece canlılık sağlar ve mevsim geçişlerinden kaynaklı sorunların etkilerini azaltır.
9
KBB HASTALIKLARI VE BAŞ BOYUN CERRAHİSİ
Kısılan ses alarm veriyor D O Ç . D R . M U R AT K A R A M A N
Özellikle sonbahar ayında sık görülen akut larenjitin en belirgin özelliği; ses kısıklığı. Kadın, erkek çoğu kişide rastlanan akut larenjitin sakıncalı olan tarafı ise çocuklarda görülmesi!
10
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KISILAN SES ALARM VERİYOR
B
oynun orta hattında yerleşmiş olan gırtlak (larenks), temel olarak konuşma ve solunum fonksiyonlarımızdan sorumlu organdır. Kıkırdaklar, kaslar ve mukoza yapısına sahip olan larenks anatomik olarak 3 bölgeye ayrılmıştır ve enfeksiyonlarında genelde her üç bölge de tutulur. Larenjit (gırtlak iltihabı), akut larenjit ve kronik larenjit şeklinde değerlendirilir. Akut larenjit tanım olarak enfeksiyöz nedenlere bağlı gırtlak iltihabıdır; boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı gibi basit üst solunum yolu enfeksiyonları şikayetleri gösteren bir boğaz rahatsızlığıdır. En sık etken virüslerdir. Üst solunum yolları enfeksiyonlarının %20-25’inde larenjit gözükür. Daha çok kalabalık ortamlarda çalışan ve sesini kullanmak zorunda kalan kişilerde görülür. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyonları oluşma riski yüksek olan mevsimlerde larenjit görülme sıklığı artar. Ayrıca en sık görülen sonbahar hastalıklarıdan biri olarak bilinir. Larenjitin etkenleri, enfeksiyonel ya da enfeksiyonel olmayan etkenler olarak sınıflandırılabilir. Enfeksiyon ile ilişkili etkenlerin başında virüsler gelir. Çoğunlukla üst solunum yolu enfeksiyonları gırtlak bölgesini tuttuğunda larenjit oluşmasına yol açar. Enfeksiyonel larenjit etkenleri arasında çok sık görülmese de mantarlar ve bakteriler de vardır. Enfeksiyonel olmayan larenjit etkenleri ise reflü hastalığı, sesin kötü kullanılması (aşırı bağırma, yüksek ses ile konuşma gibi) etkenler en sık görülen larenjit nedenleridir. Bunların dışında astım hastalarının kullandıkları spreyler, sigara, alkol ve madde kullanımı gibi
etkenler de ses tellerinde tahrişe neden olarak larenjit yapabilir. Aşırı öksürük ve anestezi sırasında kullanılan entübasyon tüpünün gırtlak içerisine yerleştirilmesi gibi etkenler de larenjite neden olabilir. Akut larenjit her yaş grubunda görülebilir ve görülme sıklığı kadın ve erkekte eşittir. ÇOCUKLARDA HAYATI TEHDİT EDİYOR Hastalık; virüslerin larinks (gırtlak) mukozasında (gırtlağı döşeyen iç yüzey doku) titrek tüylü epitel hücrelerin içine girişi ile başlar. Virüsler hücre içi parazitidir. Bu özellikleri nedeniyle girdikleri hücre içinde çoğalma döngüsüne girerler ve sonuçta hücreler tahrip olarak dökülür. Bu dönemde mukozadan salgı başlar. Bakterilerin direnci kırılmış ortama yerleşmesiyle süper enfeksiyon gelişir. Bu patolojide özellikle çocuklarda dikkat edilmesi gereken nokta ses tellerinde (vokal kord) gelişebilecek ani ödemin hayatı tehdit etmesi ve ölümle sonuçlanabilmesidir. FARKLI HASTALIKLARA İŞARET EDEBİLİR Peki, akut larenjitte hangi belirti ve bulgular gözlenir? Polikliniğe hasta boğaz ağrısı, batma hissi, yanma, kuruluk, ses kısıklığı, tekrarlayan öksürük şikayeti ile gelir. Boğaz temizlenince ses biraz düzelir.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KBB HASTALIKLARI VE BAŞ BOYUN CERRAHİSİ
Konuşma süresi uzadıkça ses kalitesi bozulur, bazen hiç çıkmaz. Ateş, halsizlik, eklem ağrıları, kırgınlık, burun akıntısı gibi üst solunum yolu enfeksiyon bulguları görülür. Bazen çok aşırı öksüren hastalarda ağızdan kan gelmesine rastlanabilir. Enfeksiyonun daha ilerlemesi ile trakeit (soluk borusunun yangısı) bulguları ortaya çıkar. Çocuklarda ses tellerindeki ödem nedeniyle hırıltılı solunum sesi ve buna bağlı solunum güçlüğü belirtileri ortaya çıkması tablonun ciddiyetini gösterir. Akut larenjit genellikle geçirilen bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası ortaya çıkar. Üst solunum yollarının muayene bulguları tanıyı koydurur. Yapılan kulak burun boğaz muayenesinde larinks mukozası kırmızı ve ödemlidir. Larinks mukozasında kalınlaşmalar görülür ve üstü müköz salgı ile örtülüdür. Ses tellerinde değişik derecede kızarıklık, genişlemiş damarlar ve ödem görülür. Bu safhada ödem nedeniyle larinks girişi (glottis) daralır, ses kalitesi bozulur. Bakteriler olaya katılmışsa salgı pürülan (püylü) karakter gösterir. Hikaye, fizik muayene ve üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları ve endoskopi hastalığın tanısında başvurulan yöntemlerdir. Ayırıcı tanıda gastroosefagial reflü, streptokoksik farenjit, alerjik rinit, sinüzit, miks ödem ve larinks kanseri düşünülmelidir. SES İSTİRAHATİ GEREKİR Akut larenjitin tedavisinde öncelikle sıvı alımının artırılması, ses istirahati gerekir; ağır vakalarda damar yolu ile 1-2 mgr/ kg kortikosteroid verilmelidir. Antibiotikler ve mukolitik ekspektoranlar (öksürük şurupları) klinik tabloda bakteriyel enfeksiyon bulguları kesinse tedavide kullanılır. Ayrıca yukarıda belirtilenlere ek olarak sigara ve alkol kesilir, yatak istirahati ve soğuk buhar uygulanır. Dekonjestant (bölgesel ödem giderici) ilaçlar mukozalarda kuruma ve rahatsızlığa neden oldukları için ve bu değişiklikler klinik durumu daha da zorlaştıracağından larenjit tedavisinde yeri yoktur. Solunum sıkıntısı hayatı tehdit edebilecek ciddi bir boyuta geldiğinde beklemeden boyuna kesi yaparak trakea ön duvarına geçici bir delik açmak gerekebilir. Zamanında önlem alınmazsa hasta kaybedilebilir. Tedavi ile birlikte özellikle ses kısıklığı şikayeti düzelmeyen hastalar 3-4 hafta sonra mutlaka kulak burun ve boğaz uzmanına başvurmalı ve endoskopik inceleme yapılmalıdır.
11
ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ
12
GRİP İÇİN AŞI VAKTİ!
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ENFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ
Grip için aşı vakti!
Yüksek risk grubundaki kişiler ekim, kasım, aralık ayında grip aşısı yaptırabilirler. Fakat 65 yaşın altındaysanız ve herhangi bir hastalığınız yoksa aşı yaptırmanız gerekmez.
G
rip, kış aylarında görülen ve genelde kendiliğinden düzelen bir viral infeksiyondur. Virüs en sık öksürük ve hapşırma ile çevreye yayılarak solunum yoluyla bulaşır. Ayrıca öpüşme ve tokalaşma gibi temaslarla ve ortak kullanılan eşyalarla (havlu gibi) bulaşabilir. En çok görülen semptomları yüksek ateş, kas ağrısı, boğaz ağrısı ve öksürüktür. Gribin etkili bir antibiyotik tedavisi yoktur. Çünkü hastalık bir viral infeksiyon olup antibiyotiklere cevap vermez. Hastalık genellikle bir hafta içinde kendiliğinden düzelir. Ancak altta yatan başka bir hastalığı olanlarda ve yaşlılarda beyin iltihabı (ensefalit) ve solunum yetmezliği gibi ölüme götüren sonuçlara sebebiyet verebilir. Virüsün birçok tipi olduğundan hastalığı geçirmek bağışıklık sağlamaz.
Bu nedenle yüksek risk grubundaki kişilere her yılın ekim, kasım ve aralık aylarında grip aşısı yapılması önerilir. Kışa girmeden alınacak bu önlem, gribin ağır semptomlarından sizi koruyacaktır. YÜZDE YÜZ KORUMAZ Peki kimler grip aşısı yaptırmalıdır? 65 yaş ve üzerindeki kişiler, kalp yetmezliği, kronik akciğer, kronik böbrek, kanser, vücut direncini
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
baskılayan (immunsupresif ) ilaç alan, organ nakli hastaları, kemik iliği nakli hastaları, kan hastalığı olan hastalar (lösemi, lenfoma gibi), gebeler, 6 aylıktan büyük çocuklar ve hastanede çalışanlar mutlaka bu mevsimlerde grip aşılarını yaptırmalıdırlar. Grip aşısı yumurtada üretildiği için yumurta alerjisi olanlara aşı yapılmaz. Grip virüsü her yıl kendini değiştirdiğinden her yıl yeni üretilmiş aşı ile aşılanmak gerekir. Aşı yapıldıktan sonra vücudumuzda virüse karşı antikor üretilmeye başlanır ve bu antikorlar infeksiyona karşı bizi korur. Ancak koruyuculuğu yüzde yüz değildir. Bu nedenle aşı olsak bile grip bulaşmasını engelleyecek koruyucu önlemleri almaya devam etmek gerekir. Diğer yandan eğer 65 yaşın altındaysanız ve herhangi başka bir hastalığınız yoksa grip aşısı yaptırmanız gerekmez.
13
BESLENME VE DİYETETİK
Yemek ya da yememek... D Y T. S A N E M AV C I
Yediğinden suçluluk duyarak kusma, tiksinerek yememe veya bir daha yiyemeyecekmiş gibi aşırı yemekten dolayı ortaya çıkan yeme bozuklukları daha çok genç kadınlarda görülüyor.
14
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
YEMEK YA DA YEMEMEK...
Y
eme davranışı bozuklukları, yediğinden suçluluk duyarak kusma, tiksinerek yememe veya bir daha yiyemeyecekmiş gibi aşırı yemekten dolayı ortaya çıkmaktadır. Genellikle yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde görülür. İnceliğe önem verilmesi, şişmanlıktan korkulması, bunun yanında evde bol yiyecek, içecek bulunması, gelişim sorunları olan genç kızların bu bozukluklara yakalanmalarında etkin olmaktadır. Günümüzde görülen yeme davranışı bozuklukları; anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve atipik yeme bozukluğudur. Araştırmalar zayıflığı fiziksel güzelliğin en önemli parçası olarak görme eğiliminin özellikle son yıllarda daha da arttığını göstermektedir. Gelişmiş toplumlarda genç kızların %5’inin yeme bozukluğundan etkilendiği bildirilmiştir. Bunun %20 kadarı bulimik nörvoza, kalanı anoreksi nörvoza şeklindedir. Bulimik nörvozalılar genelde normal ağırlıklarını korurken anoreksi nörvozalılarda aşırı ağırlık kaybı görülür. Yeme bozukluğu daha çok genç kadınlarda görülmekle birlikte bazı mesleklerdeki (aktör, dansör, manken gibi) erkeklerde de görülebilmektedir. Vejeteryanlar, sürekli sıkı ağırlık kontrolü gerektiren atletler ve ölümcül kronik hastalığı olanlarda da yeme bozukluğuna sık rastlanmaktadır. Anoreksia ve bulimia gibi yeme bozukluklarında; beyindeki kimyasal reaksiyonlarda değişiklik, kilo kaybıyla birlikte beyin kütlesinde de azalma ve beyinde kalıcı hasarlar görülebilmektedir.
ANOREKSİYA NEVROZA Açlık hastalığı olarak da adlandırılmaktadır. Anorektik bireyler besin alımına, kiloya ve zayıflığa karşı takıntılıdırlar, zayıf olsalar dahi yemek yemeyi ve aç olduklarını redderler, kilo almaktan korkarlar, şişmanlık onlar için kâbus gibidir. Başlangıçta düzensiz, garip beslenme alışkanlığı geliştirirler ve zamanla yemekten tiksinti duyarak yemeyi reddederler, fiziksel aktivitelerini ise arttırırlar. Eski kilolarına ya da fiziksel görünümleri toplumda beğenilen kişilerin kilosuna inmeyi hedef belirlerler. Az porsiyonlar tüketirler ve aç olsalar dahi tok olduklarını söylerler. Belirledikleri hedef doğrultusunda çok düşük kalorili bir diyet tükettikleri ve sürekli spor veya ağır egzersiz yaptıkları için kısa sürede çok fazla kilo kaybederler. Kabızlık ve düzensiz menstürasyon sorunları vardır, tüylenme ve saç dökülmesi problemi yaşarlar. Bazıları kabızlık şikayetinden dolayı laksatif kullanma alışkanlığı geliştirir. Normal miktarda besin tükettiklerinde mide bulantısı veya şişlik hissederler. Zamanında müdahale edilmezse hastalarda; yağ dokusunun çoğu kaybolur, kas erimesi, menstürasyondan kesilme, çeşitli vitamin yetersizliği belirtileri, dehidratasyon, tırnaklarda kırılma, saçlarda kuruma ve incelme, hipotermi, kabızlık, uykusuzluk ve ödem görülür. BULİMİA NEVROZA Anormal yeme alışkanlığı ile kendini belli eder ve daha sonra kilo almayı önlemek için uygunsuz davranışlar gösterir, hasta kusar, laksatif ve diüretik ilaçlar alıp, lavman yaparak yediği yiyecekleri çıkarır. Genellikle ergenliğin son veya erişkinliğin ilk dönemlerinde görülmektedir. Kendini iyi hissetmediği, karmaşa ve stres içerisinde olduğu zamanlarda veya diyetlerden sonra aşırı açlık duygusuyla tıkınmaya başlamakta, rahatlama hissinden sonra suçluluk duygusuyla yenilen yiyecekleri çıkarmaktadırlar. Bulimiklerde sürekli kusma nedeniyle, dişlerde, yemek borusunda, ağız içi ve dilde lezyonlar oluşur, adet düzensizlikleri görülebilir.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
BESLENME VE DİYETETİK
ATİPİK YEME BOZUKLUKLARI Kendini kontrol edemeden fazla yeme, kontrolsüz yeme de bir hastalık sayılmaktadır. Bulimikler gibi aşırı kalorili yiyecekler birden tüketilir ve ama vücutlarından atmazlar. Borderline bir kişilik bozukluğu sayılabilir. Bu kişilerin kimlik duygusunda, duygu durumunda ve ilişkilerinde sürekli bir tutarsızlık vardır. Çaresizlik duygularını yenmek için beden ağırlığı, biçimi ve yeme davranışları üzerinde aşırı bir denetim sağlamaya çalışırlar. Bunu başaranlarda anoreksia nervoza, başaramayanlarda ise kontrolsüz yeme nöbetleri görülmektedir. Gece yeme sendromu olan bireyler ise, günlük enerjinin en azından %25’ini akşam yemeği ile ertesi sabah arasında geçen sürede almaktadırlar. Bu durum uyku bozukluklarına bağlı olabilir veya uyku apnesinin bir özelliği olarak da kabul edilebilir. O nedenle bu hastalar gündüz uyuklar vaziyette dolaşırlar. Gece yeme sendromu psikiyatrik hastalıktır, depresif bir davranış ile karakterize olmasına rağmen gün içindeki seyirleri birbirinden farklıdır. Kontrol edilemeyen aşırı yemek yeme nöbetleri vardır ve obezlerin neredeyse %30’unda görülmektedir. Yeme bozukluklarının tedavisi zordur. Psikolojik, beslenme ve tıbbi yaklaşımları içerir. Anoreksialı kişi tehlikede olmadığına ve yardıma gerek duymadığına inanır, bulimialı kişi ise sorunun farkındadır ama tekrar kilo alma korkusu ile tedavi görmek istemez. Tedavi süreci birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Diyet tedavisinin amacı, bireylerin besinlere karşı olan fikir ve düşüncelerinin değiştirilmesidir. Tedaviye başlamadan önce ağırlık değişimi ve beslenme öyküsü alınır. Bireyin beden yapısına ilişkin görüşleri, alerjik durumu olup olmadığı, besin tüketim durumu, sıvı ve elektrolit dengesi, ek vitamin-mineral alıp almadığı, ilaç kullanıp kullanmadığı, menstrürasyon durumu, bağırsak işlevi, öğün sıklığı, besinlere karşı olumsuz davranışları saptanır. Hastanın beden ağırlığı ve besinlere karşı tepkisi öğrenildikten sonra diyet düzenlenir. Diyet, hastanın hoşuna gidebilecek besinlerden oluşturulur. Davranış değişikliğine yönelik uzun süreli eğitim önemlidir. Hasta boyuna uygun ağırlığının ne kadar olması gerektiği, ideal ağırlık yerine beden yapısına uygun ağırlığın ne olduğu, değişik besinlerin değerleri ve sağlığa etkileri konularında bilinçlendirilmelidir. Hasta normal ağırlığına gelince diyetin enerji içeriği ve aktivite düzeyi ayarlanarak ağırlık alıp verme önlenmelidir.
15
ÖNERİ
Aşk olsun!
16
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
AŞK OLSUN!
İnsanın hayatta sahip olabileceği en önemli değer, huzur bulduğu sıcacık bir yuva. Peki, bin bir hayallerle kurulan, emek verilen evliliklerin boşanma ile sonuçlanmaması için nelere dikkat edilmeli?
B
oşanmalar günden güne artıyor, özellikle şehir hayatında uzun süren evliliklerin sayısı son derece azaldı. İş yükü çok, zaman kısıtlı, insanların birbirine tahammülü kalmadı. Bunun getirisi ise yalnızlık; evde tek yaşayan bireylere dönüşüyoruz toplum olarak. Ama insan yalnız kalabilen bir varlık değil. Bu nedenle herkeste bir mutsuzluk, umutsuzluk, ileriye dönük puslu da olsa hayaller ve bir miktar ümit bulunmakta. Bu nedenle elde edilenin kıymetinin bilinmesi, kaybedilmemesi, mutlu birlikteliklerin devamlılığı için birkaç püf noktası verelim istedik. Mükemmeli arayan ben olur, sen olur, biz olamaz İnsan yaratılış itibari le kusurlu bir varlık. Herkesin olumlu yönleri olduğu kadar olumsuz yönleri de var. Kendi eksiklerimizi karşı tarafın eksileriyle kapatmak isteriz. Bu noktada adil olmak önemli. Bizim için olmazsa olmaz değilse karşı tarafı olduğu gibi kabul etmek, o haliyle sevmek lazım. %50 kuralı doğru bir yaklaşım mı? Eş seçiminde kıstas budur. Çok beklentiniz olmayacak. Olumlu yönleri %50’den fazla ise bu ilişki yürür. Doğru olmak ile beraber burada kıstaslar önemli. Neye göre karar verilecek. Başkası için ayrıntı olan bir konu sizi aşırı rahatsız ediyor olabilir. Bu noktada sağlam bir muhakeme yeteneği gerekli. Güvendiğiniz, fikirlerini önemsediğiniz kişilere danışmak da sizi rahatlatacaktır. Kaçan kovalanıyor ama… Kaçan kovalanır genel kabul görmüş bir yaklaşımdır. Aynı şekilde kovalanırsanız da kaçarsınız. Üzerine ısrarla gelen bir insana arkadaşı dahi olsa tahammül etmek zordur. Ama
1
2
3
karşı tarafı etkilemek adına taktiksel davranmak da sağlıklı bir iletişim şekli değil. Neticede kaçmak da kovalamak da bir süre sonra yorar ve insan eninde sonunda özüne döner. Başından itibaren kendini ortaya koymak ve karşılıklı beğeni varsa ilişkiye başlamak daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Gizemi koruyun Eşiniz her şeyi bilmesin, hep merak ettiği bir şeyler olsun hakkınızda. Gizem ve merak ilişkiyi diri tutar. Bazen çok söz tüketir, önemli olan saygıyı muhafaza edebilmektir. Rolleri değiştirmemek lazım Modern çağda özellikle metropollerde yaşayan insanlar nerdeyse iki cinsiyetin özelliklerine aynı anda sahip olmaya çalışıyor. Evin erkeği gibi davranan kadınları, otoritesi elinden alınmış, pasifize edilmiş erkek figürlerini sık görür olduk. Oysa erkek, sevgi, şefkat ve merhametle kendisinde huzur bucağı, kadın ise güveneceği, saygı duyacağı güçlü bir eş ister. O nedenle ne yapıp edelim, bir an evvel fabrika ayarlarımıza geri dönelim! İlişkide olmazsa olmazdır Kavgalar, tartışmalar sanıldığının aksine ayrılık sinyali değildir. Tam aksine uzmanlar sağlıklı bir ilişkide belirli aralıklarla tartışmanın normal olduğunu söyler. Telafisi imkânsız hareket, davranış ve sözler sarf etmeden eşlerin içindekileri biriktirmeden birbirlerine söylemeleri, çözüme odaklı kontrollü kavgalar etmeleri ilişkinin devamlılığı açısından önemli. Sırlar ifşa edilmemeli Eşler arasındaki sadece birbirlerine ait özelin üçüncü şahıslara anlatılması son derece yanlıştır. Eşlerin aile sırlarını açıklamaları, küçültücü davranış biçimini oluşturabilmekte, aynı zamanda da duygusal şiddete yönelik
4 5
6
7
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ÖNERİ
bir davranış kabul edilmektedir. Bu durum evlilik birliğini temelden sarsar. Unutulmamalıdır ki barışılır, unutulur ama üçüncü şahıslar unutmaz. Hatırlar, hatırlatır. Suçlanmayı kimse sevmez İnsan suçlandığı zaman savunma yoluna gider. Farkında olduğu bir hatanın içerisinde olsa dahi yaptıklarına mantıklı açıklamalar getirir ve elbet karşı atağa geçer. Empati burada anahtar kelime. Anlamaya çalışmak, olumlu yaklaşmak önemli. Buraya dikkat! Eleştiri ve övgü bulaşıcıdır. Suçlama suçlamayla, anlayış anlayışla karşılık bulur. O değişmiyor madem kendimi değiştireyim Eşler özellikle evliliğin ilk yıllarında birbirlerini değiştirme ve dönüştürme çabasına girer. Boş bir çaba olduğunu fark ettiği anda ise kendini eşine uydurma yolunu tercih edebilir. Özveri, uyum önemlidir ama dikkat edilmesi gereken önemli husus kişiliğinden ödün verdiğini düşünüp kendine olan saygıyı yitirmemektir. Olmadığı bir kişiliğe bürünme çabası insanı ve çevresini mutsuz eder. O nedenle karşı tarafı olduğu gibi kabul etmeli ve olmadığı biri gibi davranmaktan kaçınılmalıdır. Kadın dırdırcı mı? Erkekler sürekli kadın dırdırından yakınır. Sürekli söylenecek konular ürettiğini düşünür. Oysa her şeyin arkasında yatan bir neden vardır. Sürekli söylenen kadın şu mesajı verir: Senden ilgi istiyorum! İlgiyle kendisine yönelirseniz, içtenlikle eşinizi dinlerseniz emin olun duyacağınız sözler onu da sizi de mutlu edecektir. Üç maymunu oynamak İnsan ilişkileri sevgi, saygı ve sadakate dayanır. Herkes istediği hayatı yaşasın, önemli olan aile birliği demek doğru bir yaklaşım olmaz. İnsan biriyle birlikteyken de yalnız kalabilir ve bu yalnızlığın en acı şeklidir. O nedenle görülmesi, duyulması ve bilinmesi sıkıntı olacak yanlış davranışlardan kaçınmak sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur. Sonuçta iyi temel olmadan sağlam bir yapı oluşmaz.
8
9
10
11
17
SAĞLIK
Ders zili çalmadan!
Tahtayı görmeyen, öğretmenini duymayan çocuklar okula başladığında başarısız olabiliyorlar. Bunun önüne geçmek için ders zili çalmadan çocuğunuzu sıkı bir sağlık kontrolünden geçirin.
18
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
DERS ZİLİ ÇALMADAN!
SAĞLIK
S
onbahar demek, yeni eğitim öğretim yılına da merhaba demek. Sadece çocukların değil ailelerin de katıldığı bir maratonda sürüp giden okul öncesi hazırlık süreci de bu mevsimde başlar. Hazırlıklar genelde defter, kitap, kıyafet olarak algılanılsa da, çocuğun sağlıklı bir şekilde bu sürece hazırlanması da göz ardı edilmemesi gereken çok önemli bir nokta. Özellikle çocuğu birinci sınıfa başlayan ebeveynler, çocuklarını okul öncesi fiziken ve psikolojik olarak okula hazırlarken mutlaka bilinçli olmalı. Çocuğun başarılı ve mutlu bir öğrenci olması için uzmanlar öncelikli olarak sıkı bir doktor kontrolünü öneriyorlar. Çocuğun diş, kulak burun boğaz, çocuk sağlığı ve hastalıkları kontrolünden geçmesi, olası sağlık sorunlarının da okul başlamadan çözülmesini sağlıyor. Eksik aşılar, işitme ya da görme sorunları, duruş bozukluklarının çocuğun okul başarısını etkileyeceğini düşünürsek, okul öncesi doktor kontrolü daha da önem kazanıyor. Tahtayı görmeyen, öğretmenini duymayan çocuklar, okula başladığında çoğu kez başarısız olabiliyorlar. Bu taramalar, sorunun önceden saptanarak çözülmesine olanak sağlıyor. Öte taraftan ilk defa evden uzakta bir yerde saatler geçiren ve kalabalıkla tanışan çocukların aşıları eksikse bulaşıcı hastalıklara maruziyetleri de artıyor. Medipol Üniversitesi Hastanesi hekimleri de okul öncesi sağlık kontrollerinin önemine dikkat çekerek aileleri uyarıyor: Başarılı bir okul hayatı için doktor muayenesi şart.
değerlendirilmesi, tansiyon ölçümü, aşılama durumu kontrolü, eksik aşı varsa tamamlanması, ülkemizde kimi bölgelerde %50’ye varan sıklıkta görülebilen demir eksikliği anemisi taraması, tam idrar tahlili, gerekli görülen hallerde kan şekeri, kolesterol ölçümü, vb. testler yapılmalıdır. Özellikle okula başlamadan önce görme tembelliği, şaşılık, kırma kusurlarının tespiti çocuğun okul başarısını, arkadaş uyumunu etkileyen faktörler arasındadır. Görme işitmedeki sorunlar öğrenme güçlüğü, derslere ilgisizlik, isteksizlik, konsantrasyon bozukluğu şeklinde kendini belli edebilir. Aynı zamanda diş sağlığı açısından hekim kontrolü de bu dönemde önem taşımaktadır. Okula başlayacak çocuk yaşına uygun ruhsal gelişim açısından değerlendirilmeli, gerekli durumlarda profesyonel desteğe başvurulmalıdır.
Profesyonel destek alınmalı Uzm. Dr. Zeynep Arı Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Ç
ocuk sağlığının değerlendirilmesinde özellikle okul öncesi dönem çok önemlidir. Sağlıklı çocuklarda da okul öncesi dönemde fiziksel ve ruhsal gelişimin değerlendirilmesi gereklidir. Kontrol sırasında, geçirilmiş hastalıklar, varsa ailesel sorunlar paylaşılmalıdır. Fizik muayenede büyüme ve gelişmenin
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Hipermetropsa kitapları sevmeyebilir Op. Dr. Sevil Karaman Göz Sağlığı ve Hastalıkları
0
-16 yaş grubundaki çocukların gözlerini korumak için; doğumdan hemen sonra, ilk bir yaş, iletişimin kurulabildiği ve görmenin alınabildiği 2-4 yaş içerisinde, okula başlamadan önce ve okul süresince düzenli göz muayenesi yapılması gereklidir. Her çocuğun okula başlamadan önce göz muayenesinden geçmesi önemlidir. Çoğu kez de ilk göz sorunları, okul sıralarıyla tanıştığı dönemde ortaya çıkar. Muayenesi ihmal edilen çocukta hipermetropi varsa bu çocuk kitap okumayı sevmeyebilir. İlkokul çağına kadar tamamen normal olan bir gözde, bu yıllarda miyopi başlayabilir. Sorun öğretmen tarafından fark edilse de geçen sürede çocuğun özgüveni kaybolabilir ve okul başarısı düşebilir. Biliyoruz ki Türkiye’de her üç çocuktan biri uzak veya yakını görmede problem yaşıyor. Bazı aileler çocuklarının gözlüğe özendiği için şikayet ettiklerini düşünebilirler ancak çoğunlukla, çocukta gerçekten bir görme bozukluğu tespit edilir. İhtiyacı olan çocuklara gözlük reçete edilir. Uygun aralıklarla kontrole çağrılır ve gerekli durumlarda gözlük reçetesi yenilenir. Unutmamalı ki, başarılı ve mutlu bir çocuk dünyayı kaliteli bir görüşle gören çocuktur.
19
SAĞLIK
DERS ZİLİ ÇALMADAN!
Çürük diş, genel sağlığı etkiler Yrd. Doç. Dr. Aslı Patır Münevveroğlu Pedodonti
O
Okul reddi, bilinçli direnç hali Uzm. Dr. Sevgi Hocaoğlu Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Ç
ocuğun okula başlama dönemi aileler ve eğitimciler için her ne kadar heyecanlı ve güzel bir süreç olsa da bazı koşullarda bu durum kabusa dönüşebilir. Okula gitmek istememe veya okul reddi dediğimiz çocuğun direnç hali psikiyatrik aciller arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra çocuğun okul konusunda istekli olup mental ve psikososyal açıdan çocuğun yetemediği durumlar da olabilir. Bu durumları zeka gerilikleri, erken yaşta okula başlama, özel öğrenme güçlükleri vs. şeklinde sıralayabiliriz. Bu yüzden bizler ailelere oyun çağındaki çocukların hem zihinsel hem sosyal hem motor gelişimleri açısından okul öncesi eğitim aldırmalarını önermekteyiz. Önlem almamız gereken bir diğer konu ise erken yaşta eğitime başlatmak. Zeka kapasitesi normal veya yüksek olsa da duygusal ve sosyal alanda eksiklikler yaşanacağından oyun çağı çocuklarının, ilkokula, gerekli olgunluğa ve yaşa eriştiklerinde başlaması uygundur. Ailelere bu çocukların sadece okula başlarken değil yaşıtlarından küçük olacakları için her yeni eğitim döneminde yeniden zorlanacakları söylenmelidir. Çocukların okula olgunluk ve kapasite açısından hazır olup olmadıklarını psikiyatrik muayene ve psikologlarımızın yaptığı testlerle saptayabiliriz.
20
kul öncesi dönem olarak adlandırılan 0-6 yaş arasındaki çocuklarda 20 adet süt dişi bulunur ve bu dönemde dişler mutlaka anne-babalar tarafından temizlenmelidir. Ancak aynı zamanda çocuklara diş fırçalama alışkanlığının da bu dönemde kazandırılması önem taşır. Süt dişlerinin sağlıklı olması en az sürekli dişler kadar önemlidir. Süt dişlerinin nasıl olsa düşecekleri düşünülüp oluşan çürüklerin tedavi ettirilmemesi bu dişlerin vaktinden önce kaybedilmesine yol açabilir. Tedavi edilmeyip uzun süre ağızda kalan çürük süt dişlerinin kök ucunda oluşan iltihap, çocuğun genel sağlığını etkileyebileceği gibi süt dişinin altında bulunan sürekli diş germine de zarar verebilir. Çocuklarda diş fırçalama alışkanlığının gelişebilmesi için okul öncesi dönemde bu konuya özen göstermek gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘21. Yüzyılda 21 Hedef ’ başlıklı çalışmasında ağız diş sağlığı açısından konulan hedeflerde; 6 yaşın altındaki çocukların en az yüzde sekseninde diş çürüğü bulunmaması; 12 yaşın altındaki çocuklarda ortalama 1.5’den fazla çekilmiş, çürük ya da dolgulu diş olmaması gerektiği belirtiliyor. Ayrıca, çocukların yüzde ellisinin sağlığı geliştiren anaokullarında ve yüzde doksan beşinin sağlığı geliştiren okullarda eğitim almasının önemi vurgulanmaktadır. Bu hedefler ile birlikte, ağız ve diş sağlığı konusunda erken yaşlardan itibaren toplumsal bilincin artırılmasına katkı sağlamak ve ağız diş sağlığı açısından tedaviye ihtiyacı olan çocukları tespit edip sağlık kuruluşlarına yönlendirmek amacıyla okul öncesi dönemde ağız-diş sağlığı taraması yapılması önem taşır.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ÇOCUKLARINIZI UYARIN... ff Okuldaki
arkadaşlarıyla aynı şişeden su içmemesi, ff Dışarıdan yemek alıp yememesi, ff Tuvaletleri kullanırken etrafla az temas etmesi, ff Ellerini sık sık yıkaması, ff Sınıfını havalandırması konusunda çocuğunuzu uyarın.
İşitme testlerinden geçirilmeli Yrd. Doç. Dr. Muhammed Fatih Evcimik Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi
Ç
ocuklar, okul öncesi yaptırılan sağlık taramalarında mutlaka duyma testinden geçirilmelidir. İyi duymayan öğrenci derslerinde başarılı olamayacağı gibi, arkadaş çevresiyle de uyum sağlayamayabilir. Anne baba olarak biz çocuğumuzun tam duyduğunu anlayamabiliriz veya kendi çocuğumuza konduramayabiliriz. Bazen dikkatli öğretmenler tarafından duymayan çocuk farkedilir. ‘Çocuğunuz dersle ilgilenmiyor, yüksek sesle konuşuyor, dudak okuyor veya söylenenleri tekrarlatıyor’ gibi uyarılarla veliyi hekime yönlendirilebiliyor. Yine okul çağındaki çocuklarda sıklıkla karşılaştığımız orta kulak iltihabı bazen sessiz seyredip işitme kaybına neden olabilir. Duymanın gündelik konuşmadan farklı olarak her frekansta normal sınırlarda olup olmadığını anlayabilmek için işitme testi yapılır. Dolayısıyla okul çağı gelen çocuklar,ın okula başlamadan önce kulak burun boğaz uzmanı tarafından muayene edilmesi, çocuklar için özel olan işitme testleri ile değerlendirilmesi gerekir.
A K I L L I
T E K N O L O J İ L E R
Cocuk . Kan Kanserleri Tedavisinde KÖK HÜCRE NAKLİ
facebook.com/medipolsaglik
twitter.com/medipolsaglik
youtube.com/MedipolSaglikGrubu
GENEL CERRAHİ
22
HAYATIN DEVAMLILIĞI ONA BAĞLI
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
GENEL CERRAHİ
TİROİD HORMONU
Hayatın devamlılığı ona bağlı D O Ç . D R . F. C E M G E Z E N
Vücut dengemiz için vazgeçilmez olan, hayatın devamlılığını sağlayan tiroid bezinde çıkan nodüller sizi korkutmasın. Çünkü her tiroid nodülü kanser değildir.
T
iroid bezi boynun ön kısmında nefes borusunun hemen önünde kelebek şeklinde bulunan bir iç salgı bezidir. Sağ ve sol lobu ve arasında istmus olarak isimlendirilen bir köprü bulunur. Ortalama yirmi gram ağırlığında olup salgıladığı tiroid hormonu ile hayatın devamlılığını sağlar. Büyüme, gelişme, metabolizmanın devamı, enerji üretimi ve tüketiminin kontrolü, diğer hormonların maksimum etki göstermeleri ile vücuttaki tüm sistemlerin normal çalışmasındaki etkiye sahiptir. Tiroid nodülleri, tiroid bezi içindeki oluşan yumrulardır. Tiroid bezinin herhangi bir nedenden büyümesine guatr, bez içerisindeki oluşan şişlikler ise nodül olarak isimlendirilir. Yetişkinlerde muayene ile yaklaşık % 3-8 oranında nodüllere rastlanır. Ultrasonografik görüntüleme yöntemleriyle toplumun % 50’sinden fazlasında nodül tesbit edilmektedir. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Hatta üç kadından birinde bulunur diyebiliriz. Hastaların önemli bir kısmında nodüllere bağlı semptom yoktur. Bir kısmında boyun bölgesinde şişlik ele gelebilir veya görülebilir. Bu şekilde kozmezisi bozabilir. Nadir olarak nefes darlığı ve yutkunmada zorluğa neden olabilir.
NODÜLLER HIZLI BÜYÜRSE... Ayrıca tek bir nodül olabileceği gibi çok sayıda da olabilir. Tiroid nodülleri üç açıdan önemlidir. Birincisi ve en önemlisi nodülün kanser olup olmadığı, ikincisi nodülün hormon salgılaması, üçüncüsü ise soluk borusuna bası bulgusunun olup olmadığıdır. Nodüllerin yaklaşık %5’inde kanser riski vardır. Ailede tiroid kanseri olması, 20 yaş altı ve 70 yaş üstü, erkek cinsiyet, ses kısıklığı, boyuna önceden radyasyon alması, nodülun sert olması, hızlı büyümesi, eşlik eden lenf nodları olması kanser riskini arttırmaktadır. İlk yapılması gereken muayene ile birlikte tiroid ultrasonografisidir. İçinin sıvı veya doku ile (kistik, solid) olup olmaması, kireçlenme (kalsifikasyon), şeklinin durumu, büyümesi kesin tanıya dair bilgiler vermektedir. Bu bilgiler eşliğinde o nodülün kanser riski taşıyıp taşımadığına kanaat getirilir. Öte yandan, ultrasonelastografi ile nodülün sertliği konusunda bilgi alınarak ek değerlendirilmesi yapılabilmektedir. Tiroid sintgirafisi günümüzde tiroid hormon fazlalığı olan durumlarda tercih edilmektedir. SON YILLARDA ARTIŞ VAR Peki, biyopsi hangi durumlarda gereklidir? Bir santimin üstündeki tüm nodüllere biyopsi yapılmalıdır. Bir santimden küçük ve ultrasonografik olarak şüpheli
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
bulguları varsa o nodülden de biyopsi yapılmalıdır. Biyopsi iğne ile (ince iğne biyopsisi ) yapılır. Bu şekilde elde edilen hücreler değerlendirilir ve kanser değilse gereksiz ameliyattan kaçınılmış olunur. Tüm kanserlerdeki gibi tiroid kanserinde de son yıllarda bir artış gözlenmektedir. Eğer tiroid kanseri tespit edilirse tiroid bezini tamamen alarak tedavisine başlıyoruz. Sonrasında atom tedavisi olarak bilinen radyoaktif iyot tedavisi veriyoruz. Ayrıca, tiroid bezi tamamen alındığından hormonal fonksiyonları için hastamıza hayat boyu kullanacağı tiroid hormon ilacına başlamaktayız. Eğer nodülde şüphe var ve biyopsi ile kesin teşhis konamazsa ilk önce şüpheli lobu yani o taraf tiroid bezini alıyoruz. O bölgede kanser varsa tiroidin tamamını alıyoruz. Kanser tespit edilmediği sürece diğer tarafı kurtarmış ve hormon tedavisi gereğini ortadan kaldırmış oluyoruz. Her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatın da kendine göre riskleri mevcuttur. Bunlar çok düşük oranlarda görüldüğü gibi kanama, ses kısıklığı, nefes alamama, kalsiyum düşüklüğüdür (hipokalsemi). Artık tecrübeli ellerde ileri teknolojik cihazları da kullanarak bu riskleri daha da aşağılara çekmekteyiz. Ameliyat esnasında sinir monitorizasyonu ile ses kısıklığı, nefes alamamaya neden olan sinir yaralanmalarını da en alt seviyeye indirmekteyiz. Özetle, deneyim ve ileri teknoloji aletleri kullanarak ameliyatlarımızı önceki yıllara göre daha güvenli ve daha kısa sürede bitirmekteyiz.
23
NÖROLOJİ
Gece uyuşan eller hastalığa işaret eder! DOÇ. DR. FİKRET AYSAL
Gece uyurken ya da sabah uyandığınızda parmaklarınızda uyuşmalar oluyorsa siz de karpal tünel sendromuna yakalanmış olabilirsiniz. İlerlemiş vakalarda tek çözüm ise cerrahi.
24
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
GECE UYUŞAN ELLER HASTALIĞA İŞARET EDER!
NÖROLOJİ
terleme azlığı olabilir. Pek çok hasta özellikle sabahları uyanınca parmaklarını kolayca açıp kapayamamaktan şikayet eder.
Karpal tünel sendromunda durum kötüleştikçe kas güçsüzlüğü de eklenir ve hastalar ellerinden bardak çatal gibi eşyaları düşürdüklerinden, ince el becerisi isteyen işleri yapamadıklarından yakınırlar.
K
arpal Tünel Sendromu (KTS) bilekte, elde ve parmaklarda ortaya çıkan karıncalanma, uyuşma, iğnelenme, yanma ve ağrı atakları ile karakterize bir sendromdur. Kadınlarda, erkeklere göre üç kat daha sık rastlanır. Hemen her yaşta görülse de, 40-60 yaşlar arasında daha fazla görülür. Karpal tünel sendromu, her iki elde de görülür ancak çok kullanılan elde daha baskındır. Toplumda yaygınlığı ise yüzde 3 ile yüzde 14 arasında değişmektedir. Karpal tünel sendromu median sinirin bilekte karpal tünelden geçerken bu tünel içinde kronik (aylar-yıllar süren) basısı ile meydana gelir. Ellerle tekrarlayıcı çalışmalar, KTS oluşumuna katkıda bulunabilir. Bazen genetik nedenler, endokrin, hematolojik ve metabolik bozukluklar da hastalığın oluşumuna katkıda bulunabilir. Şeker hastalarında, şeker hastası olmayanlara göre daha sık görülür. Ayrıca hamilelik ve emzirme dönemlerinde de görülme sıklığı artar. Yine obezite (şişmanlık), KTS’nin görülme sıklığını arttıran nedendir. Ancak, pek çok insanda hiçbir açık neden olmaksızın da gelişebilir. Bazen median sinir bilekte farklı tipte hasarlar sonucu sinirin karpal tünel içerisinde akut (günlerhaftalar süren) sıkışması ile ortaya çıkar. Bu durumda akut KTS’den bahsedilir. Bilek bölgesindeki yaralanmalar, kanamalar, infeksiyonlar, tümörler buna yol açabilir. Ancak, elleri ile yoğun şekilde ev temizliği, halı yıkama, marangozluk, bahçede çalışma ve badana gibi işler yapanlarda hızla ortaya çıkabilir.
HAYAT KALİTESİ DÜŞER Tipik olarak karıncalanma, uyuşma, iğnelenme, yanma, ağrı belirtileri hasta sabah uyandığında veya uyku sırasında ortaya çıkar. Ayrıca hastalar ellerinde bir tür şişme duyusu da algılar. Bu belirtiler, elini sallama, ovalama, parmaklarını açıp kapama gibi hareketler ile kısmen hafifler veya kaybolur. Biraz işe güce giriştikten bir süre sonra da uyuşukluk kaybolur. Gece uyuşukluk ile uyanıdığında hasta elini nereye koyacağını bilemez, sallar ve sarkıtır, duvara vurur, soğuk suya tutar, yastığın altına sokar vb. Bu hareketlerle kısmen rahatlar. Tekrar uyur, ancak bir süre sonra uyuşma ile tekrar uyanır. Bu nedenle gece boyunca defalarca uyanabilir ve bu da gündüz sürekli yorgunluk ve uyku isteğine yol açar, hayat kalitesini düşürür. Durum ilerledikçe belirtiler daha sıklaşır, gün içinde de olmaya başlar ve sonunda sürekli hale gelir. Bazı hastaların sadece gün içinde uyuşmaları olur. Uyuşmalar sıklıkla baş parmak, işaret ve orta parmaktadır. Birçok hasta ise tüm parmaklarında uyuşmadan bahseder. Bazen esas olarak sadece bir parmaktan şikayet eder. Karıncalanma, uyuşma, iğnelenme, yanma elde sınırlı olsa da, ağrı ve rahatsızlık sadece el ve bilekte değil aynı zamanda kol, omuz ve kürek kemiği bölgesinde de hissedilir. Durum kötüleştikçe kas güçsüzlüğü de eklenir ve hastalar ellerinden bardak çatal gibi eşyaları düşürdüklerinden, ince el becerisi isteyen işleri yapamadıklarından yakınırlar. Hastalık daha da ilerledikçe baş parmak tarafında kas erimesine yol açabilir. Çok az hastada ise parmaklarda solukluk, morarma, SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
BOYUN FITIĞIYLA KARIŞTIRILIYOR Tanı, hastanın verdiği bulgular ışığında, muayene ve elektrofizyolojik inceleme ile konur. Muayene normal olabilir veya parmaklarda duyu azlığı, güçsüzlük tespit edilebilir. İlerlemiş olgularda elde başparmak tarafında erime saptanabilir. Karpal tünel sendromlu hastalarda bilek orta bölgesine (median sinirin seyrettiği hatta) çekiçle hafifçe vurma veya bileği bir süre (30-60 saniye) aşırı bükülü durumda tutma ile, elde ve parmaklarda iğnelenme, elektriklenme hissi ortaya çıkarılabilir. Bazen KTS boyun fıtığı, başka tür sinir hastalıkları ve hatta beyinde damar tıkanması durumları ile karışabilir. Bu durumların ayrımı doğru yapılmalıdır. Elektrofizyolojik inceleme, diğer nörolojik tanıları dışlamak, median sinir işlev bozukluğunun karpal tünelde olduğunu göstermek ve KTS’nin şiddetini belirlemek için yapılır. Elektrofiziyolojik çalışmalar, KTS şikayetleri olan hastada bazen normal bulunabilir. Bazen de elektrofizyolojik çalışmalar, KTS şikayeti olmayan hastada KTS bulguları tespit edebilir. Bu durumlarda KTS ameliyatından kaçınmak gerekir. Bir süre hastayı izleyip, sonra incelemeyi tekrarlamak daha mantıklıdır. Görüntüleme yöntemleri karpal tünelde yer kaplayıcı lezyonları tespit etmek açısından kıymetlidir. Özellikle magnetik rezonans görüntüleme ve ultrasonografi son zamanlarda sık kullanılmaktadır. CERRAHİYLE TÜNEL RAHATLATILMALI Hastalık için kökten tedavi cerrahi olarak tünelin rahatlatılmasıdır. Ancak, ortaya çıkarıcı ya da arttırıcı hareketleri kısıtlama, el bileği atelleri, ağızdan ilaçlar ve kortikosteroid injeksiyonları da tedavi seçenekleri arasındadır. Hangi tedavinin uygulanacağına hastanın şikayetleri, muayene ve elektrofizyolojik bulgular ışığında karar verilir. Hafif olgularda istirahat (ortaya çıkarıcı ya da arttırıcı hareketleri kısıtlama, atelleme) ve ağızdan ilaçlar tercih edilmelidir. Eğer bu tedavilerden başarı elde edilemez ise, kortikosteroid injeksiyonu veya doğrudan cerrahi müdahale yapılır. Akut KTS durumunda cerrahi müdahale ve sinir tamiri gerekir. Gebelikte ve şeker hastalarında da cerrahi müdahale gerekebilir ancak, öncesinde istirahat ve ilaç tedavisi denenmelidir. İlerlemiş olgularda doğrudan cerrahi müdahale gerekir. Tanı baştan yanlışsa, cerrahi müdahale iyi yapılmamışsa ve sinir hasarı çok ağırsa cerrahi müdahale de başarılı olmayacağı unutulmamalı.
25
KARDİYOLOJİ
Kolesterol hapları kalp sağlığını etkiliyor mu? P R O F. D R . İ R F A N B A R U T Ç U
Kolesterol hapları ile ilgili tartışmalar bitmiyor. Bilimsel araştırmalara dayalı gerçek olan şu ki, kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse, kalp hastalığı olma ihtimali de o kadar yüksek!
26
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KOLESTEROL HAPLARI, KALBİNİZİN KALKANI
K
olesterol düşürücü ilaçların kullanımı son zamanlarda yazılı ve görsel medyada tartışmalara yol açmıştır. Ne yazık ki verilen bilgilerin çoğunun ya eksik, ya tek yanlı, ya da bilimsel kanıtlardan yoksun olması nedeniyle bu ilacı mutlaka kullanması gereken pek çok hasta ilacını kesmekte veya statin tedavisine yeni başlanması planlanan hastalar bu ilaçları kullanmayı reddetmektedir. Ne var ki, kolesterol ve trigliserid yüksekliği kalp damar tıkanıklığının yanı sıra beyin ve bacak damar tıkanıklığı gibi pek çok hastalık için de önemli bir risk faktörüdür. Kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yüksekse, kalp hastalığı olma ihtimali de o kadar yükselir. Dolayısıyla kalp damar hastalığı tanısı almış hastaların kolesterol değerlerinin normal kişilerin değerlerinin bile altında tutulması gerekir. Bu amaçla pek çok kolesterol ve trigliserid düşürücü ilaçlar (statinler, safra asidi reçineleri, fibratlar, ezetimib, nikotinik asit) mevcut olup statinler genellikle ilk tercih ola rak kullanılmaktadır. Statin grubu ilaçlar vücutta kolesterol üretimi yapılması için kullanılan bir enzimin bloke edilmesini sağlarlar. Bu sayede kolesterolün karaciğerdeki sentezi azalır. Kolesterol ilacı olarak kullanılan statinler, yüksek kolesterol değerleri olan kişilerin kan yağlarını düşürmekte ve hastalıkların gelişmesine engel olmaktadır. İlaç türüne ve dozajına bağlı olarak, kötü kolesterolü yani LDL değerini % 30-60 seviyesinde düşürmektedir. Aynı zamanda iyi kolesterol HDL değerini de bir miktar yükseltmektedir. Dolayısıyla kolesterol ilaçları tartışmasız bir şekilde kalp damar
hastalarında damar hastalığı ilerlemesini durdurmakta hatta geriletebilmektedir. Bugün artık bu gerçek çok sayıda yapılmış bilimsel araştırmalarla ispat edilmiş durumdadır. Bundan dolayı kötü kolesterol (LDL kolseterol) düzeyi belli bir sınırın üstündeki kalp damar hastalarına kolesterol hapları verilmelidir. KAS AĞRISI YAPABİLİR Yağlı besinlerin azaltılması, sıvı yağların tercih edilmesi, aşırı kalorili yiyeceklerden kaçınılması, düzenli egzersiz yapılması, kilonun azaltılması gibi hayatımızda yapacağımız olumlu değişiklikler özellikle HDL- kolesterolü yükseltirken, trigliserid değerlerini düşürmektedir. Diyete dikkat edilerek ve düzenli egzersiz yapılarak LDL kolesterol değerlerinde %10 -15’lik bir azalma sağlanabilir. Ancak yeterli diyete ve egzersize rağmen kan yağlarında hedeflenen değerlere çoğu zaman ulaşılamamaktadır. Bu durumda ilaç tedavisi gereklidir. Statinlerin, kolesterol düşürücü etkilerine ilaveten C-reaktif protein denen (bir iltihap belirteci) maddeyi de baskılayarak kalpte damar sertliği sürecini yavaşlattığı, damar duvarında kireçlenmeyi azalttığı ve hafif derecede kan pıhtılaşmasını da azalttığı gözlenmiştir. Bütün ilaçlarda olduğu gibi kolesterol düşürücü ilaçların da bazı potansiyel yan etkileri vardır. Ancak görülme sıklığı son derece düşük olup statinler güvenli ilaç kategorisinde
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KARDİYOLOJİ
değerlendirilmektedirler. En önemli potansiyel yan etkileri kas hücre harabiyeti ile giden miyopati dediğimiz bir tablo olup; ilacı kullanmaya başladıktan sonra sırt ve boyun bölgesi başta olmak üzere yaygın kas ağrısı ile seyreder. Bunun daha ciddi formu rabdomiyoliz olarak adlandırılan ve kas hücrelerinin parçalanıp kana karışması sonucu kaslarda kramplar, ağrı, şişme, zayıflık, sertlik ve/veya hassasiyet, ateş, koyu idrar, mide bulantısı ve/ veya kusma, kırgınlık şikâyetlerine yol açan bir tablo olup görülme sıklığı son derece nadirdir. Hatta pek çok hekimin hekimlik hayatı boyunca neredeyse hiç karşılaşmadığı söylenebilir. Hastaların ilaç tedavisi başlarken uyarılmasıyla ve gerektiğinde kreatinin kinaz (CK) denilen kas enziminin kanda ölçülmesiyle erken fark edilip ilaç kesildiğinde bu yan etkinin önüne geçilebilir. Diğer potansiyel yan etki karaciğer enzim (sGOT, sGPT) yüksekliğidir. Burada başlangıç değerlerine bakılır ve tedavinin birinci ayında tekrar ölçülüp başlangıç değerlerinin 3-4 katını aşması halinde ilaç kesildiğinde karaciğerde kalıcı bir hasar bırakmadan normale döndüğü gösterilir. Greyfurt suyu karaciğerin bazı statinleri parçalama özelliğini azaltır ve bu da statinlerin kanda toksik düzeylere ulaşmasına yol açabilir. Bu nedenle statin kullanan hastaların greyfurt suyundan uzak durmaları önerilmektedir. DİYET YAPILIRSA HAPA GEREK YOK Öte yandan statinlerin kan şekerini bir miktar artırdığını gösteren bazı çalışmalar olmasına rağmen bu yan etkisi tartışmalıdır. Midede yanma, hazımsızlık, ishal, kabızlık, cilt döküntüsü, gaz, geğirme isteği ve baş ağrısı gibi yan etkiler daha az sıklıkta görülebilecek diğer yan etkiler olup doktora başvurularak gerekli doz ayarlamaları ile bu yan etkilerin önüne geçilebilir. Sonuç olarak hafif kolesterol yüksekliği dışında ek bir risk faktörü olmayan genç erişkinlerde; diyet, yaşam tarzı değişikliği ve egzersizle kolesterol değerleri istenen seviyelerde tutulabiliyorsa kolesterol düşürücü ilaç tedavisine ihtiyaç yoktur. Ancak kalpdamar hastalığı tanısı almış ve/veya ciddi risk faktörleri (şeker hastalığı, ailede kalp hastalığı öyküsü, obezite, sigara kullanımı) olan hastalarda kolesterol ilaçlarının kullanımı kalp krizi geçirme ve dolayısıyla ölüm riskini azalttığı gösterilmiş olan hayatı ilaçlardır. Doktor kontrolünde bu ilaçların kullanımı konusunda tereddüt edilmemelidir.
27
NÜKLEER TIP
28
AKILLI ATOMLAR İŞBAŞINDA!
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
NÜKLEER TIP
YENİ RADYONÜKLİD MOLEKÜLER TEDAVİLER
Akıllı atomlar iş başında! P R O F. D R . T A M E R A T A S E V E R
Nöroendokrin tümörlerde, pankreas ve karaciğer kanserinde uygulanan moleküler tedaviler bir çok kanser hastası için umut oluyor.
N
ükleer tıp, teşhise yönelik moleküler görüntüleme yöntemlerinin yanı sıra çeşitli hastalıklarda tedaviler uygulayan bir bilim dalıdır. Tümör biyolojisine yönelik araştırmalar ile tümör gelişimine yol açan genetik sebepler, reseptör ve diğer moleküler mekanizmalar daha iyi anlaşılmaktadır. Bu gelişmeler ile birlikte bir çok kanserde moleküler temelli hedefe yönelik tedaviler geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Bu kapsamda, akıllı atomlar olarak tanımlayabileceğimiz farklı radyonüklidlerin kullanıldığı moleküler görüntüleme ve tedavilerde son yıllarda önemli gelişmeler olmuştur. Çeşitli hastalıklarda yapılan moleküler tedaviler genellikle hastalarda sıkıntı oluşturmayan kolay uygulanabilen tedavilerdir. Bu tedavilerin bazıları ayaktan uygulanır, bazılarında da hastanede günü birlik yatış veya 1-3 günlük yatış olabilir. NÖRÖENDOKRİN TÜMÖRLERDE LU-177 DOTATE TEDAVİSİ Nöröendokrin tümörler, geniş bir hastalıklar grubu olup bunların çoğu mide, bağırsak veya pankreastan köken alır. Ayrıca bir çok organ ve dokudan kaynaklanan diğer nöroendokrin tümörler de bulunur. Nöroendokrin tümörlerin yüzeyinde somatostatin olarak bilinen algılayıcı reseptörler bulunur. Çeşitli görüntüleme yöntemlerini takiben yapılan biyopsi ve
operasyon patolojilerinin incelenmesi sonucunda nöroendokrin tümör tanısı alan hastaların evrelemesinde Ga-68 Dotate, Ga-68 Dotatoc gibi somatostatin reseptörüne spesifik ileri görüntüleme, pozitron emisyon tomografi (PET) cihazında yapılır. PET ile hastalığın saptanma doğruluğu çok yüksektir ve hastalığın yaygınlığı ve tedavi seçeneklerine ait önemli bilgiler verir. Moleküler tedaviye uygun nöroendokrin tümör hastalarına Lu-177 Dotate tedavisi verilir. Bu tedavi, ülkemizde belirli merkezlerde başarı ile uygulanmaktadır. Lu-177 Dotate tedavisi hastalığın durdurulması ve geriletilmesine önemli katkı sağlayabilmektedir. Lu177 Dotate tedavisi bazen diğer ilaçlarla birlikte uygulanabilir. Bu tedavide hastaya uygulanacak doz belirlendikten hastaya spesifik üretilir. Tedavi radyasyon SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
korumalı özel odada uygulanır. İlaç, damar yolu ile yavaş infüzyon şeklinde otuz dakikada verilir. Böbrek koruyucu bazı ilaçlar radyoaktif ilaçtan otuz dakika öncesinden başlar ve 4 saat sonrasına kadar damar ile yolu serum içinde verilir. Bulantı giderici ilaçlar ve yan etki önleyici ilaçlar ek olarak uygulanır. Tedaviden sonraki günlerde SPECT/BT ile ilacın dağımını değerlendiren tüm vücut sintigrafik görüntüleme yapılır. Hastalar tedaviyi genellikle çok iyi tolere eder, bazen bulantı kusma olabilir. Uzun dönemde, kan tablosunda hafif bozulma, hafif böbrek hasarı oluşabilir. Saç dökülmesi geçici olarak görülebilir. Lu-177 Dotate tedavisi hastanın durumu ve özelliklerine göre şekillendirilir, genellikle ortalama 2 ay aralıklar ile 4 kür olarak uygulanır. Bu kürlerin arasında tedavi cevabını değerlendiren FDG PET, Ga-68 Dotate PET gibi ileri görüntülemelere başvurulur. Yaklaşık olarak hastaların % 65-70’inde tedaviye yanıt alınır. Lu-177 Dotate tedavisi alan hastalar, ortalama 2 gün hastanede kalır. Uygulanan radyoaktif ilacın önemli bir kısmı idrarla atılır. İlacın çoğu hastanede iken idrarla atılmakla birlikte hastaların taburcu olduktan sonra evde, 4-5 gün ayrı tuvalet kullanmaları veya sifona 2 kez basmaları, ellerini iyi yıkamaları, bir hafta süre ile çocuk ve hamilelere yaklaşmamaları önerilir.
29
NÜKLEER TIP
AKILLI ATOMLAR İŞBAŞINDA!
ile ilacın dağımını değerlendiren sintigrafik görüntüler alınır. Tedaviye ait yan etkiler yukarıda anlatılan Lu-177 Dotate tedavisi ile benzer olup taburcu olan hastaların evde alacağı önlemler de yukarıda belirtildiği gibidir. Kürler arasında tedavi cevabı değerlendirmesinde Ga-68 PSMA PET yapılabilir. Hastaların önemli bölümünde tedavi sonrası PSA değerlerinde azalma görülmekte, metastaz odaklarında gerileme, hastanın genel durumunda düzelme, ağrılarında iyileşme izlenmektedir.
PROSTAT KANSERİNDE LU-177 PSMA TEDAVİSİ Ülkemizde prostat kanseri erkeklerde en sık görülen ikinci kanserdir. Prostat kanserinin tanı ve takip amacı ile görüntülemesinde MR sık kullanılır. Son yıllarda, Ga-68’in prostat spesifik membran antijeni (PSMA) ile bağlanması moleküler görüntüleme alanında önemli bir başarıdır. PSMA, prostat kanserli hücrelerde görülen bir hücre zarı proteinidir. Reseptör temelli spesifik bir görüntüleme olan Ga-68 PSMA PET, 1 cm’den bile küçük tümör odaklarının belirlenmesinde çok başarılıdır. Prostat bezinde, prostat komşuluğunda ve vücudun diğer bölgelerinde yumuşak doku ve kemiklerde yayılımı gösterir. Bu görüntülemenin yüzde 90’ın üzerinde doğrulukta olduğu ve prostat kanseri tarama ve takibinde kanda ölçülen PSA kan
testinden daha hassas olduğu saptanmıştır. Yeni tanı konulan prostat kanserli hastalarda, cerrahi, radyoterapi ve çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Bu tedaviler hastanın yaşı, hastalığın yaygınlığı, tümörün özelliklerine göre şekillendirilir. Prostat kanserlerinin bir kısmı başlangıçta veya takipte daha saldırgan seyir gösterebilir ve klasik tedavilere, hormanal tedaviye yeterli cevap vermeyebilir. Bu grup hastalarda Ga68 PSMA ile tümör odakları belirlendikten sonra Lu-177 PSMA ile tedavi yapılır. Lu177 PSMA beta ışıması ile tedavi etkinliğini gösterir. Bu tedavi uygulaması Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de yenidir. Tedavi hastaya göre şekillendirilir. Genellikle 2,5-3 ay aralıklar ile 4 kür şeklinde kol damarı yolu ile verilir. Tedavi uygulanan hastalar ortalama 2 gün hastanede kalır. Tedaviden sonraki günlerde SPECT/BT
Kalın bağırsakta nöröendokrin tümör olan hastada vücutta yayılımı gösteren Ga68 Dotatate PET görüntüleri
Prostat tümörü olan hastada vücutta yayılımı gösteren Ga68 PSMA PET görüntüleri
30
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
RADYUM 223 (XOFİGO) TEDAVİSİ Prostat kanseri sıklıkla kemiğe metastaz yapmaktadır. Yaygın kemik metastazı olan hastaların tedavisinde kullanılan Radyum 223 (Xofigo) yeni bir tedavi yöntemidir. Damar yolu ile uygulanan ilaç kemik metastaz odaklarında tutulur ve alfa radyasyonu ile etkisini gösterir. Hormonal tedaviye dirençli ve diğer tedaviler ile fayda sağlanamayan, kemik yayılımı olan hastalarda yaşam süresini uzatır. Hastaların kemik ağrılarında belirgin azalma ve PSA kan seviyelerinde önemli düşme, günlük aktivitelerinde iyileşme izlenmektedir. Hastanede yatmaya gerek yoktur. Tedavi genellikle bir ay ara ile 6 kez kürler şeklinde uygulanmaktadır. Hastaların önemli bir bölümünde ağrı kesici kullanımında azalma görülebilmektedir. Kemik iliğinde oluşturduğu yan etki ile hastaların kan değerlerinde azalma görülebilir. RADYOEMBOLİZASYON TEDAVİSİ (RADYOAKTİF MİKROKÜRE TEDAVİSİ) Karaciğer kanserleri, karaciğerin kendisinden köken alan primer kanserler (hepatosellüler karsinom ve intrahepatik kolanjiokarsinom) veya başka organlardan karaciğere yayılan metastatik kanserler olabilir. Metastatik kanserler başlıca bağırsak, meme ve nöroendokrin kanserlerin karaciğere yayılımı ile oluşur. Karaciğer kanserlerinde cerrahi ilk düşünülen tedavi seçeneği olmakla birlikte farklı diğer tedavi seçenekleri de bulunmaktadır. Bu tedaviler tümörün yaygınlığı, tipi, hastanın yaşı, genel durumu ve diğer özelliklerine göre belirlenir. Radyoembolizasyon olarak bilinen Yttrium-90 (Y-90) mikroküre tedavisi seçilmiş hastalarda iyi sonuç verebilen bir tedavi yöntemidir. Y-90 mikroküreler gerekli ön değerlendirmeler ve doz hesaplamaları yapıldıktan sonra hastaya özel sipariş ile temin edilir. Yttrium-90 (Y-90) mikroküre kasıktan yapılan anjiografi ile karaciğerin damarından (hepatik arter) tümörü besleyen damarlara selektif olarak enjekte edilir. Y-90’nın beta ışıması ile tümörde, nekroz (harabiyet) sağlanır.
O
R
G
A
N
N
facebook.com/medipolsaglik
A
K
L
Ä°
twitter.com/medipolsaglik
M
E
R
K
youtube.com/MedipolSaglikGrubu
E
Z
Ä°
GASTROENTROLOJİ
Kahvenin karaciğerde de hatrı var DOÇ. DR. ESİN KORKUT
Kadınlarda erkeklere oranla biraz daha fazla görülen, diyabet ve obeziteyle tetiklenen yağlı hepatitin çaresi, sıkı bir perhiz ve kahve!
32
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KAHVENİN KARACİĞERDE DE HATRI VAR
K
araciğer yağlanması, karaciğer hücrelerinde yağ (trigliserid) birikimi sonucu karaciğerin büyük ve portakal rengi görünmesidir. Genel olarak, alkole bağlı olan karaciğer yağlanması (alkolik yağlanma) ve alkol dışı karaciğer yağlanması (nonalkolik karaciğer yağlanması) şeklinde görülür. Alkol dışı karaciğer yağlanması günlük olarak erkekler için 80 gram, kadınlar için 20 gramdan fazla alkol kullanmayan hastalarda oluşan yağlanmayı ifade eder. Oluşumunda insülin direnci, diyabet ve obezite önemli rol oynayan faktörlerdir. Karaciğerde yağ birikimini sonuçları itibariyle iki grupta incelemek gerekir. Karaciğer yağlanması, iltihaplanmanın eşlik etmediği karaciğerin yağlanması, yağlanma hepatiti ise iltihaplanmanın eşlik ettiği karaciğer yağlanması şeklinde kategorize edilir. TESADÜFEN SAPTANIR Karaciğer yağlanması günümüzde kilo alımı ve obezitenin artması ile birlikte sık karşılaşılan bir vaka haline geldi. Toplumda görülme sıklığı yüzde yirmi beş gibi yüksek bir oranda. Obez çocuk ve yetişkinlerde görülme sıklığı ise yüzde elliden fazla. Karaciğer hücrelerinde biriken yağ, karaciğeri büyütüp yağlı görünümüne neden olmasının dışında bir belirti vermez ve selim seyirlidir. Karaciğer yağlanmasında karaciğer fonksiyonları normaldir. Sıklıkla farklı bir nedenden dolayı yapılan ultrasonografide karaciğer yağlanmasının görülmesi ile tesadüfen saptanır. Karaciğer kan testleri olan ALT (alanin aminotransferaz) ve AST’de (aspartat aminotransferaz) sıklıkla normal veya hafif bir yükselme mevcuttur. Tedavide kilo vermenin dışında bilinen etkin bir tedavi yöntemi maalesef ki bulunmuyor. Genelde hekimler tarafından hastalara, kilo verme ve düzenli egzersiz yapmaları önerilir. Bu hastalık, kronik karaciğer hasarına, karaciğer yetmezliğine veya siroza neden olmaz. ZAYIFLAMADAN GEÇMEZ Öte yandan yağlı hepatit ise karaciğerde yağlanma, enflamasyon ve fibroz (doku sertleşmesi) ile ilişkili bir durumdur. Yağlı karaciğere oranla karaciğer kan enzimleri daha fazla artış gösterir. Kesin nedeni bilinmemekle birlikte metabolik sendrom olarak da adlandırılan diyabet, obezite, insülin direnci olan kişilerde daha sık rastlanmaktadır. Hastaların çoğunun klinik belirtisi yoktur. Nadiren yorgunluk, kendini iyi hissetmeme, karaciğer bölgesinde dolgunluk ve künt bir ağrı olarak hissedilebilir. Hastalar sıklıkla 40 -60 yaş aralığında olmakla birlikte 10 yaş üzerindeki çocuklarda da rastlanabilmektedir.
Hastaların çoğunun klinik belirtisi yoktur. Nadiren yorgunluk, kendini iyi hissetmeme, karaciğer bölgesinde dolgunluk ve künt bir ağrı olarak hissedilebilir. Kadınlarda yağlı hepatit erkeklere oranla biraz daha fazla görülebiliyor. Yağlı hepatit tedavisi altta yatan sebeplere yönelik olup diyabet ve obezite kontrolünü temel almaktadır. Bazı çalışmalar kahve içiminin karaciğer sertleşmesine iyi geldiğini desteklemekte olup orta derecede kahve tüketimi önerilmektedir. NASIL TANI KONULUR? Yağlı hepatit sıklıkla rutin kan testleri esnasında tesadüfi olarak saptanır. Daha çok karaciğer anormalliklerine neden olan diğer hastalıkların dışlanması ile tanı konur. Öncelikle alkol kullanımı mutlaka sorgulanmalıdır. Tanı için spesifik bir test yoktur. Kan testlerinde karaciğer enzimleri (ALT ve AST) genellikle yüksek bulunur. İlave testler yağlı hepatit tanısını doğrular, eşlik eden hastalıkların varlığını ortaya çıkarır. Görüntüleme yöntemleri de karaciğer yağlanmasını gösterir ancak diğer karaciğer hastalıklarından ayırıcı tanı yapmaz. Diğer karaciğer hastalıkları dışlanamadığında yağlı hepatit tanısını doğrulamak amacı ile yapılan karaciğerden biyopsi tanıda en güvenilir yöntemdir. Hastalığın bir tedavisi yoktur. Tedavi hastalıkla ilişkili olduğu düşünülen durumların (obezite, diyabet, kolesterol yüksekliği) kontrolü ile ilişkilidir. Öte yandan alkol yasaklanmalıdır. Çünkü alkol, karaciğer yağlanmasını ve neden olduğu iltihabi hasarı şiddetlendirir. Fazla kiloların verilmesi veya obezite tedavisi sonucu karaciğer enzimleri sıklıkla normal düzeye SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
GASTROENTROLOJİ
inmektedir. %10 kilo kaybı genellikle karaciğer anormalliklerini düzeltmekte ve sonuç olarak karaciğer hasarı ve siroza gidiş önlenebilmektedir. Şiddetli açlık ve hızlı kilo kaybı kesinlikle önerilmemektedir. Bu durumda karaciğerde durum daha da kötüleşip, ayrıca diğer metabolik ve endokrin fonksiyonlar olumsuz etkilenebilirler. Kilo verme kalıcı olmalı yoksa hastalık nüks eder. Kilo kaybı haftada 450 gram olmalı, maksimum 900 gramı geçmemeli. Egzersiz, rutin olarak programa mutlaka alınmalıdır. Ayrıca insülin direncini düşüren çeşitli ilaçlar yağlı hepatit hastalarının tedavisinde denenmiş, ancak tedavideki rolleri kanıtlanmamıştır. Öte yandan E vitamininin hastalıkta karaciğer zedelenmesini geriletebildiğine dair deliller olmakla birlikte etki oldukça zayıftır. SÜREĞEN BİR HASTALIK Yağlı hepatit süreğen bir hastalıktır. Hastaların birçoğunda ciddi bir karaciğer hastalığı gelişmez. Çoğu normal yaşamlarını sürdürürler. Bununla birlikte bazı hastalarda ilerleme görülebilir. Bu hastalığın en önemli istenmeyen sonucu sirozdur. Bazı çalışmalarda yeterli önlem alınmadığı veya tedavi edilmediği taktirde olguların dikkate değer bir oranının siroza ilerlediği bildirilmektedir. Bu durumda karaciğer nakli tek seçenek olacaktır. Siroz nedeniyle karaciğer nakli olan hastaların en az yüzde 2-3’ünün yağlı hepatit sirozu olduğu tahmin edilmektedir. Sonuç olarak yağlı karaciğer yetişkin her dört kişiden birinde görülür. Karaciğer yağlanmasına iltihap ve/veya fibrozisin eşlik ettiği steatohepatit ise yüzde yirmi siroza ilerleyebilir. Karaciğer yağlanması olan insanlar; eğer fazla kiloluysa mutlaka kilo vermeli ve düzenli egzersiz yapmalıdır. En önemlisi de mutlaka bu konuda uzman olan bir doktora başvurmalıdır. Yağlı hepatitin eşlik ettiği durumlar: Obezite: Yağlı hepatit olan hastalarının %70’inden fazlasında obezite mevcuttur. Hastalar normal kilolarının %10-40 üzerinde kiloya sahiptirler. Diyabet: Hastaların %75’inden fazlasında Tip 2 diyabet vardır. Hiperlipidemi: Hastaların %20- 80’inin kan yağları (trigliserid ve /veya kan kolesterol seviyeleri) yüksektir. İnsülin direnci: İnsülin direnci sıklıkla obez hiperlipidemisi olan hastalarda görülür ve metabolik sendrom olarak adlandırılır ve yağlı hepatit hastalarında sık saptanır. İlaçlar ve toksinler: Farklı hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, amiodarone, tamoxifen, steroidler ve sentetik östrojenler yağlı hepatit ile ilişkillendirilmiştir.
33
34
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Sağlıklı kadın mutlu gebe Günümüzde tıptaki gelişmeler, tanı ve tedavi yöntemlerindeki yenilikler sayesinde kadınlar artık anneleri ve anneannelerinden çok daha uzun bir ömür yaşıyorlar. Elbette yaş ilerledikçe kanser, kalp hastalığı ve kemik erimesi gibi belirli hastalıklara yakalanma riski de artış gösteriyor. Ergenlikten menopoza, doğum kontrolden meme kanserine, gebelikten üreme sağlığına kadar uzanan kadın sağlığına verilen önem, gelecek nesiller için atılmış önemli bir adım demektir...
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
35
KARDİYOLOJİ
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Kadın kalbi erkeğinkinden farklı YRD. DOÇ. DR. SİNEM ÇAKAL
36
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Lafın gelişi diyoruz sanmayın. Kadın kalbi erkeğinkinen farklı çalışıyor. Peki nedir bu farklar? Sizin için listeliyoruz...
S
on yıllarda cinsiyet ilişkili kalp damar hastalıklarıyla ilgili çalışmalar hız kazanmış olup Avrupa Kalp Cemiyeti ve Türk Kardiyoloji Derneği ‘Kadın Kalbinde Kırmızı Alarm’ başlıklı kitapçıklar yayınlayarak kadın kalp hastalıklarına özellikle dikkat çekmektedir. uKadınlarda Kalp ve Damar Hastalıkları Riski: Kemik erimesi ve kanserler birlikte değerlendirildiğinde bile dünyanın çoğunda, kalp ve damar hastalıkları kadında en sık ve en önemli ölüm ve sakatlık nedenidir. Kalp ve damar risk faktörlerinin tanınması, taranması ve kontrolü, koruyucu stratejiler geliştirilmesi önemlidir. Fakat maalesef bu konuda kadınların farkındalıkları ve tarama programlarına katılma sıklıkları erkeklere göre daha düşüktür. uHipertansiyon, Şeker Hastalığı, Yüksek Kolesterol: Gebelik dönemi hariç, yüksek tansiyon hastalığı açısından kadınlarla erkekler arasında fark yoktur. Şeker hastalığı olan kadınlarda, menopozdan bağımsız olarak kalp krizi, damar tıkanıklığı riski 4-6 kat artmıştır. Şeker hastalığı olan erkeklerde ise bu risk sadece 2-3 kat artmaktadır. Şeker hastası olan kadınlar kalp krizi geçirdiklerinde, ölüm riskleri erkeklere göre çok daha yüksektir. Kadınlarda obeziteye bağlı kalp hastalığı, erkeklere göre daha sık görülmektedir. uKalp Damar Tıkanıklığı: Kalp damar hastalıkları kadınlarda daha çok menopoz sonrası görülmekte, erkeklere göre 10 yıl sonra ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni; yumurtalık hormonlarının hipertansiyon, diyabet, hiperlipidemi ve obeziteye karşı koruyucu olmasındandır. Kadınlarda erkeklere göre daha ileri yaşlarda görüldüğü için kalp krizi semptomları diğer hastalıklar nedeniyle maskelenebilir. Üstelik kadınlarda sessiz damar tıkanıklığı, fark edilmemiş kalp krizi oranları erkeklere göre daha fazladır. Bazı tanısal test ve girişimler, hastalığı ön görmede kadınlarda yetersiz kalabilmekte, göğüs ağrısı tanımları kadınlarda daha farklı olabildiği için hekimler tarafından koroner anjiyografi kadınlara daha az oranda yapılmakta, damar tıkanıklıkları kadınlarda daha fazla atlanmaktadır.
Kadınların sürekli ilaç kullanımlarının erkeklerden daha düşük olduğu saptanmıştır. Koroner hastalığı saptanmış kadınlarda benzer özellikleri olan erkeklere göre daha az oranda girişimsel tedavi uygulanmaktadır. Damar tıkanıklığı olan kadınlarda, bir yıllık izlemde erkeklere göre 2 kat daha fazla ölüm veya ölümcül olmayan kalp krizi görülmektedir. Balon ve stentleme işlemlerinin başarı oranı kadın ve erkeklerde benzerdir. İlaç kaplı stentlerin damarın tekrar tıkanmasını önleme etkileri kadın ve erkeklerde benzerdir. Stentleme sonrası kullanılan ilaç yan etkileri kadınlarda daha fazla görüldüğünden, kadınlarda medikal tedaviyi erken sonlandırma erkeklere göre daha fazladır. Bu durum, yapılan stentleme işleminin başarısından bağımsız olarak stentlerin tıkanma ihtimalini artırmaktadır. İşleme ve ilaçlara bağlı kanama oranları kadınlarda daha fazladır. Kalp yetersizliği ve kalp damar tıkanıklığı genç yaşta, erkeklerde sık görülürken, 75 yaşından sonra kadınlarda daha sıktır. uGebelik: Gebelik tansiyonu ve gebelik diyabeti olan kadınlar ileriki yıllarda artmış kardiyovasküler hastalık riski taşırlar. Bu hastalar kalp damar hastalıkları açısından izleme alınmalıdır. Gebelikte kan volümü arttığı için, gebelik var olan kalp yetersizliğinin artmasına yol açar. İleri derecede kalp yetersizliği olan kadınların gebe kalmaları oldukça risklidir ve hayatı tehdit edebilir. Üstelik kalp yetersizliği tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu gebelikte kesilmektedir. uSigara Alışkanlığı: Sigara içen kadınlarda kalp krizi ve damar tıkanıklığı riski, benzer oranda sigara içen erkeklere göre çok daha yüksektir. Özellikle sigarayla birlikte doğum kontrol hapı kullanan 35 yaş üstü kadınlarda kalp damar hastalıkları riski ve kalp krizine bağlı ölüm riski oldukça yükselmektedir. uAspirin: Hiçbir şikâyeti olmayan hastaların damar hastalığından korunmak için aspirin kullanmasına dair net bir
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KARDİYOLOJİ
veri yoktur. Kalp damarı, bacak damarı ve beyin damarı tıkanıklıklarında hem erkek hem de kadınlarda aspirin kullanımı önerilmektedir. Sonuç olarak; kadınlar özellikle menopoz sonrasında kalp kontrollerini düzenli olarak yaptırmalı, düzenli beslenmeli, sigarayı bırakmalı, tempolu yürüyüş yapmalı, tansiyon, şeker ve kolesterol değerlerini düzenli aralıklarla kontrol ettirmelidirler. Hipertansiyon, diyabet, yüksek kolesterolü olan hastaların, ailesinde erken yaşta kalp krizi öyküsü bulunan, sigara içen kadınların kalp hastalığı riski yüksektir. Bu grup kadınlar menapoz öncesi dönemde de mutlaka düzenli aralıklarla kalp kontrolü yaptırmalıdırlar. Kadın kalbi değerlidir. Kırmayalım...
37
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Aylık düzen bozulursa YRD. DOÇ. DR. BURCU AYDIN
Menstrüel bozukluklar, hipotalamus, hipofiz bezi, yumurtalıklar, rahim, rahim ağzı ve vajinayı etkileyen durumlardan kaynaklanır. Uzun süreli adet düzensizliklerinde kullanılabilecek en iyi tedavi edici ilaçlar ise, doğum kontrol haplarıdır.
38
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
M
enstrüasyon (adet kanaması), rahim içi zarını kaplayan tabakanın hormonal etkiyle kabarıp dökülmesidir. Kadında menstrüasyon, ergenlikle başlayarak menopozda sonlanacak şekilde üreme çağı boyunca devam eder. Yaklaşık 10-14 yaş arasında başlar, kadın 45-55 yaş arasına gelinceye kadar adet döngüleri devam eder. Bir kadın yaşamı boyunca yaklaşık beş yüz döngü yaşar. Menstrüasyon kadının sinir sistemi, seks organları ve pek çok hormonu da içeren oldukça karmaşık bir olaydır. Kadın genital organları, iki yumurtalık (over), fallopian tüpler, rahim ve vajinadan meydana gelir. Overler, kanda dolaşan hormonların etkisiyle her bir periyotta genellikle bir tanesinin olgunlaşıp, çatlamasıyla (ovulasyon) ortaya çıkan yumurtaların deposudur. Ovulasyon genellikle yeni bir döngünün ilk gününden sonraki on dördüncü günde meydana gelir. Bununla birlikte kesin zamanlama kadından kadına farklılık gösterebilir. Bazı kadınlarda döngünün ortasında hafif bir vajinal kanama olabilir. Yumurta olgunlaştığında overden atılır ve fallopian tüp tarafından rahime taşınır. Bu arada rahim iç tabakası hormonların etkisiyle kalınlaşarak muhtemel döllenmiş yumurtayı kabul edecek hale gelir. Eğer yumurta döllenirse gebelik başlar ve yumurta kalınlaşmış rahim iç tabakasına yerleşir. Eğer yumurta döllenmezse nihai hormonal değişikliklerle kalınlaşmış bu tabaka adet kanaması ile vücuttan uzaklaştırılır. İLK YILLAR DÜZENSİZLİK OLABİLİR Menstrüel siklus bozuklukları, hipotalamus, hipofiz bezi, yumurtalıklar, rahim, rahim ağzı ve vajinayı etkileyen durumlardan kaynaklanır. Menstrüel siklus bozuklukları, hiç adet görmeme yada düzensiz sikluslar şeklinde olabilir. Menstrüel kanamanın sıklığı, miktarı ve süresindeki değişikliklere göre isim alır. Amenore, menstrüasyonun olmaması, kesilmesi, menoraji-hipermenore; menstrüel kanama miktarının fazla olması, metroraji; menstrüel kanamanın düzensiz olması ya da menstrüal kanama dışında herhangi bir zamanda kanama olması, hipomenore; menstrüel kanama miktarının az olması, oligomenore; menstrüasyonun 35 günden uzun aralarla olması, polimenore ise menstrüasyonun 21 günden kısa aralarla olmasıdır. Amenore ikiye ayrılır. Primer amenore 14 yaşına kadar sekonder seks karakterlerinin gelişmemesi ve menarşın (ilk adet görme) başlamaması veya sekonder seks karakterleri gelişmiş hastada 16 yaşına kadar menarş olmamasıdır. Sekonder amenore adet görmüş hastanın 6 aydan
uzun süre ile veya en az üç siklus adet görememesidir. Sekonder amenorenin en sık sebebi ise gebeliktir ve bu fizyolojik bir durumdur. Patolojik sebepler arasında ise polikistik over sendromu, yoğun stres ve yeme bozuklukları, aşırı egzersiz ve hipofiz tümörleri gibi sorunlar sayılabilir. Amenorenin haricinde diğer kanama düzensizlikleri hormonal ve organik nedenli olmak üzere ikiye ayrılır. Hormonal nedenleri açıklamak için hipotalamustan başlayarak sırasıyla; hipofiz ve yumurtalıklardan kaynaklı nedenleri sayabiliriz. Menarşdan sonraki ilk 2 yıl adetlerin düzensiz olması normaldir ve bunu değerlendirmek gerekmez. Bazen bu süre daha da uzun olabilir. İlk yıllardaki düzensiz adetlerin nedeni hipotalamus-hipofiz ile yumurtalıklar arasında haberleşme mekanizmasının tam olarak gelişmemiş olmasıdır. Beyni ve psikolojik yapıyı etkileyen tüm nedenler (hava değişimi, yorgunluk, stres, kilo alıp verme, egzersiz) gibi nedenler menstrüel düzeni etkileyebilirler. Hipofizi etkileyen hormonlar da menstrüel düzeni etkileyen nedenler arasındadır. Örneğin göğüsten süt gelmesini sağlayan prolaktin hormonu emzirme dışında da adeti geciktiren en sık nedenler arasındadır. Tiroit hastalıklarının (guatr) menstrüel düzensizliklere neden olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Yine hipofiz tarafından denetlenen ve böbrek üstü hastalıklarının menstrüel düzenine etkisi yadsınamaz.Bu dokuları etkileyen bir çok ilacın ve hormonun da menstrüel düzeni etkilediğini bilmekteyiz. Nadir de olsa beyin ve hipofiz tümörleri de ayırıcı tanıda unutmamak gerekir. TÜYLENME ORANI FAZLA Yumurtalıklara baktığımızda; polikistik over sendromunun adet düzenini en çok etkileyen hastalık olduğunu görürüz. Toplumun 1/5’ini etkileyen bu sendromda tanı ultrasonografi ile her iki yumurtalıkta ondan fazla 3-5 mm çapında folikülün inci tanesi şeklinde dizildiğini görmekle rahatlıkla konabilir. Az gelişmiş bu foliküller, testosteron ve östrojen salgılayacaktır. Folikül her ay içinde yumurta çıkacak kadar gelişemeyecek dolayısıyla korpus luteum ve progesteron hormonu olmayacaktır. Bu nedenle bu
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
olgularda adetler gecikecek ve sadece östrojen etkisi ile düzensiz kanama olacaktır. Testosteron düzeyi yüksek olan bu olgularda tüylenme oranı da fazla olacaktır. Bu olgular genellikle kiloludurlar ve diyabet eğilimlidirler. Çocuk istedikleri dönemde bu olgular yumurtlamayı takviye edici ilaçlarla desteklenmelidirler ve kilo vermeleri tavsiye edilmelidir. Hormon salgılayan iyi ve kötü huylu bazı yumurtalık tümörleri de kanama düzensizliklerine neden olabilir. Görüldüğü gibi hormonlara bağlı kanama düzensizliği, arkasından progesteronla karşılanmamış östrojenin etkisiyle rahim iç tabakasının dökülmesine bağlıdır. Sadece birkaç kere olan kanama düzensizliklerinde progesteron içeren ilaçlar adetten 10-14 gün önceki dönemde başlanarak kısa süreli tedavi amaçlı olarak kullanılabilir. Herhangi bir organik patoloji olmayan uzun süreli adet düzensizliklerinde tıbbi sakınca yoksa kullanılabilecek en iyi tedavi edici ilaçlar doğum kontrol haplarıdır. MİYOMLAR DÜZENSİZ KANAMA YAPAR Organik nedenli kanama düzensizlikleri, vajina, rahim ağzı, rahim kanalı ve rahim içi kanallarla alakalı sebeplerden ortaya çıkabilirler. Vajende travmaya bağlı yırtıklar, nadiren basit kistler kanamaya neden olabilirler. Vajen kanserleri çok nadirdir ve ileri yaşta görülür. Rahim ağzındaki değişiklikler genellikle kanlı akıntılara, cinsel beraberliklerden sonraki kanamalara neden olabilirler. Polip dediğimiz rahmin ağzındaki et benleri de kanlı akıntı nedenleridir. Polipler rahmin ağzında ya da rahmin içinde bulunabilirler. Kötü huylu olmamakla birlikte bunlar küretajla çıkarılmalıdırlar. Küretajla rahim iç tabakası temizlenir, patolojik tanı basit hiperplazi geldiğinde üç ay süre ile sadece progesteron içeren ilaçlar verilerek tedavi edilebilir. Üç ay sonra tekrar küretajla tedavinin başarısı ve hiperplazinin kaybolduğu onaylanır. Devam eden veya atipik hiperplazilerde ileride rahim içi kanseri riski artacağından operasyonla rahmin çıkarılması gerekebileceği bile göz önünde bulundurulmalıdır. Rahmin iç tabakasındaki miyomlar da düzensiz kanamaların başlıca nedenidir. Rahimin kas tabakasında olan miyomlar rahimin kasılmasını etkileyerek kanama miktarını uzatıp arttırabilirler. Ayrıca bazı ilaçlar ve kanama-pıhtılaşma bozuklukları kanama düzenini bozacak organik nedenler arasındadır. Tüm kadınların menstrüel düzensizliğin tedirginliğini yaşamaması dileğiyle…
39
ÜROLOJİ
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Tedavi şansını ‘kaçırma’ Y R D . D O Ç . D R . VA H İ T G Ü Z E L B U RÇ
Kadınların çoğu utandığı için doktora gidemiyor ve tadavisi bulunan ‘idrar kaçırma’ sorunu yüzünden sosyal hayatlarında mutsuz olabiliyorlar.
40
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
B
öbreklerden süzülen idrarı biriktiren organ olan idrar torbası veya diğer adıyla mesanenin başlıca görevi idrarı depolamak ve bizim istediğimiz uygun yer ve zamanda idrarı boşaltmaktır. İşeme işlevinin sağlıklı olarak yürütülmesi için idrar yollarının düzgün yapıda olması ve onu kontrol eden sinir sisteminin sağlam olması gerekir. İdrar tutamama kadınlarda erkeklere oranla 3-4 kat daha fazla görülür. İdrar tutamama her ne kadar yaşla birlikte artsa da genç yaşlarda da görülebilir. Orta yaşlarda sağlıklı hemen her iki kadından biri hayatının bir döneminde idrarını kaçırmaktadır. İdrar kaçırmanın en sık nedenleri ve riskin arttığı durumları; idrar yolu enfeksiyonu, ailesinde idrar kaçırma öyküsü olanlar, kadın-doğum veya üroloji ameliyatı geçirenler, doğum yapanlar, hormon eksikliği olanlar ve menopozdaki kadınlar olarak sıralayabiliriz. İdrar kaçırma genel olarak toplumda kişinin utanmasına neden olur. Maalesef idrar kaçıranlar uygunsuz zamanlarda mahcup olma korkusuyla evden daha az çıkmaya başlarlar, zamanla idrarı kaçırma arttıkça en yakınlarıyla bile daha mesafeli görüşecek kadar kendi içlerine kapanırlar. Cinsel birliktelikten kaçınılmaya başlanması ile ailesel huzursuzluklar da görülür. Birçok hasta doktorlarıyla idrar kaçırma durumunu konuşmaktan rahatsızlık duyduğu için tedavisiz kalmaktadır. TEK BİR TEDAVİ YÖNTEMİ YOK Kadınlarda idrar kaçırma birkaç şekilde görülebilir. En sık görülen şekline stres tipinde idrar kaçırma denir. Stres tip idrar kaçırma öksürünce, aksırınca veya gülünce, ağır bir yük kaldırınca ya da hızlı yürüme veya koşma esnasında ortaya çıkabilir. Bu gibi aktiviteler esnasında karnını sıkan kadınların idrarı, mesane içerisinde sıkışır. İdrarı tutmaya yarayan musluk benzeri kaslarda (sfinkter) eğer güçsüzlük varsa bu basınca dayanamaz ve idrarı kaçırmaya başlar. Diğer bir idrar kaçırma şekline ise sıkışma tipinde idrar kaçırma denir. Aniden tuvalete sıkışma hissedilir ancak tuvalete yetişemeden idrarın bir kısmı veya tamamı yolda kaçırılır. Genellikle tuvalete en çok yaklaşılan mesafelerde tutmak daha da zor hale gelir ve tuvaletin kapısında, evin kapısında kaçırmalar daha sık görülür. Bazı kadınlardaysa hem stres tipinde hem de sıkışma tipinde idrar kaçırma aynı anda görülebilir. Bu kaçırma tipine ise karışık tipte idrar kaçırma denilir. İdrar kaçırma tedavilerinin başarı şansı çok yüksektir. Ancak öncelikle kaçırma şeklinin çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Herkesi tedavi eden tek bir yöntem yoktur. Her hastanın vücut yapısı, yeme-içme alışkanlıkları ve
yaşam koşulları farlılıklar gösterdiği için her hastanın bireysel değerlendirilip tedaviye buna göre karar verilmesi başarı şansını daha da arttıracaktır. Karmaşık ve özellikli şikayet ve bulguları olan hastalarda tanıyı güçlendirmek için daha ileri bir tetkik olan ürodinami ismi verilentetkike ihtiyaç olabilir. Ürodinami ile idrar yolunun çalışması, kasların elektriksel aktivitesi çok daha ayrıntılı değerlendirilebilmekte, sorunlar daha net ortaya koyulabilmektedir. Hafif düzeyde idrar kaçırması olanlarda alınan bazı önlemler ve hayat tarzında yapılan değişiklikler kaçırma sorununu ciddi şekilde düzeltebilir ve daha iyi bir hayat kalitesi sağlayabilir. MESANEYE BOTOKS Hayat tarzı değişiklikleri ve alınan önlemlere rağmen sıkışarak tuvalete yetişemeyen ve idrarını kaçıran hastalara faydalı olabilecek çeşitli ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçların etkinlikleri farklılık göstermektedir. İdrar torbasının çalışmasını ve sıkışmaları azaltan ilaçlar, hormon eksikliğinde kadın yolundan uygulanan krem ve tabletler, gece idrar miktarını azaltan ilaçlar bu gruptandır. Bu ilaçların bir kısmının belirgin yan etkileri olduğu için doktorun önerdiği doz ve sıklıkta kullanılmaları önemlidir. Maalesef çok şiddetli idrar kaçırması olanlarda bu ilaçlar da yetersiz kalabilmektedir. Bu hastalarda daha üst düzey olan tedavi alternatifleri kullanılarak tedavi başarısı arttırılmaktadır. Bu tedavilerin seçimine ise hastayla doktor birlikte karar vermelidir. Mesane içerisine botoks (botulinum toksin) enjeksiyonu, mesanenin bozulmuş sinir uyarılarının düzenlenmesi (nöromodulasyon) ve azalmış mesane kapasitesini arttıran cerrahi müdahaleler tedavi alternatifleri olarak sıralanabilir.
ÜROLOJİ
hastalarda başarı oranları çok yüksek olan cerrahi tedaviler gündeme gelir. Hastaların yaşına, idrar kaçırma şiddetine ve eşlik edebilen kadın yoluna sarkmaların olmasına göre cerrahi tekniğe karar verilir. Son yıllarda başarı yüksekliğinin yanı sıra hastaların kısa sürede normal hayatlarına dönmesini sağlayan ‘askı ameliyatları’ özel durumlar haricinde hemen her zaman ilk ameliyat tercihi haline gelmeye başlamıştır. Bu ameliyatta kadın yolundan birkaç santimetrelik küçük delikten idrar yolunun gücünü kaybeden kaslarına destek olan hamak benzeri askı yerleştirilir. Kozmetik olarak da dışarıdan anlaşılması mümkün olmayan bu ameliyat sonrasında hastalar genellikle aynı gün veya ertesi gün taburcu edilebilmektedir. Kadın yolu ve idrar yolunda sarkması olan hastalardaysa kadın yolundan yerleştirilen hamak sistemleriyle birlikte hem bu sarkma düzeltilebilmekte hem de askı ameliyatı ile idrar kaçırma sorunu eş zamanlı tedavi edilebilmektedir. Bunun dışında hastaların vücut özellikleri ve tıbbi durumlarına göre bir çok başka cerrahi tedavi alternatifi de mevcuttur. İdrar kaçırma sorununun farklı birçok tedavi alternatifleri ile yüksek başarılı olarak tedavi edilebilmesi sadece idrar yolundaki ıslaklığı tedavi etmekle kalmayarak hastaların utanma duygusundan kurtulmalarına ve sosyal hayatlarını tekrar güzel bir şekilde yaşamalarına da olanak sağlamaktadır.
ASKI AMELİYATLARI İLK TERCİH Stres tipi idrar kaçırmada ise egzersizlerle idrarı tutmaya yarayan musluk benzeri sistem (sfinkter) güçlendirilmeye çalışılır. Bu aşamada başarılı olunamayan
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
41
ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Osteoporoz karşısında eğilmeyin DOÇ. DR. MEHMET E. ERDİL
Osteoporoz nedeniyle oluşan omurgadaki ufak kırıklar zaman içerisinde kısalık ve kamburluk gibi deformitelere neden olur. Hastalıktan korunmak içinse, D vitamini kullanımı gereklidir.
42
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Y
aşam süresinin uzamasıyla birlikte orta ileri yaşlarda görülen hastalıkların tanı ve tedavisi daha da önem kazandı. Bu rahatsızlıkların en önemlilerinden biri de osteoporoz, yani kemik erimesidir. Osteoporozda vücudumuzdaki kemiklerin kaliteleri bozulur ve daha kırılgan hale gelir. Osteoporoz, vücudumuzdaki tüm kemikleri etkiler. Normalde kırık oluşturmayacak kadar küçük travmalar, basit düşmeler osteoporozlu bireylerde kırıklarla sonuçlanabilmektedir. Kemik kalitesinin düşük olması bu kırıkların tedavisini zorlaştırmakta ve cerrahi tedavi gerektirebilmektedir. Özellikle kadınlarda menopoz sonrası hormonal dengenin bozulmasıyla osteoporoz sıklığı erkek nüfusa göre daha fazla rastlanır. Menopoz sonrası 3 kadından birinin osteoporoz nedeniyle kırık yaşadığı yapılan çalışmalar ile ortaya konmuştur. Hormonal dengenin bozulmasına ek olarak hareketsiz sedanter yaşam tarzı, kemik erimesini hızlandıran bir diğer faktördür. Ağır çalışma hayatının sonucu olarak güneş temasının azalması da osteoporoz gelişimi için bir diğer önemli risk faktörüdür. Osteoporoz, sıklıkla menopoz sonrası kadınlarda görülür. Menopoz öncesi kadınlarda görülen kemik kaybı ve kırıklar, kemik kitlesi tepe değerinin yetersiz gelişmiş olmasına veya önceden olan ve devam eden kemik kaybına bağlıdır. Menopoz öncesi kadınlardaki izole kemik kitlesinde azalma, her zaman kırık riskini artırmaz. Menopoz sonrası osteoporozda ise kemik kitlesi kaybı ile kırık riski daha belirgindir.
KIRIKLAR AĞRILAYA NEDEN OLABİLİR Osteoporoz tanısı kemik dansitometrisi yani kemik yoğunluğu ölçümü ile kolayca yapılabilir. Röntgenografi veya MR gibi tetkiklerle osteoporoz tanısı konulmaz. Menopoza giren kadınlar risk grubunda bulunurlar. Kemik tepe değeri, 40 yaşındaki sağlıklı bir insanın kemik yoğunluğu ölçümü ile, ölçülen kemik mineral yoğunluğudur. Çalışmalara göre kadınlar kemik tepe değerine uyluk bölgesinde 20 yaş civarında, omurga ve ön kolda ise 30 yaş civarında ulaşır. Bu değer, ırk, etnisite, vücut ölçüleri ve kemik bölgesine göre değişir. Birçok hormon düzeyi yaşa ve menopoz durumuna bağlı olarak değişiklik gösterebilir ancak yapılan çalışmalarda osteoporozlu hastalarla kontrol hastaları arasında herhangi bir hormonun serum konsantrasyonunda değişiklik bulunmamıştır. Bununla birlikte kalsiyumu düzenleyen hormonlar, cinsiyet hormonları ve büyümeyi kontrol eden hormonların yaşla değişmesi muhtemelen osteoporozun gelişmesine yardım etmektedir. Osteoporoz normalde kemik ve eklemlerde ağrıya yol açmaz. Ancak osteoporoz nedeniyle oluşan kırıklar ağrıya neden olur. Aynı zamanda omurgadaki ufak kırıklar zaman içerisinde kısalık ve kamburluk gibi deformitelerin oluşması ile sonuçlanabilir. D VİTAMİNİ İÇİN GÜNEŞE ÇIKIN Perimenopozal kemik kaybı; kadınlarda menopoz öncesi başlar, menopoza kadar artar ve erken menopoz sonrası yıllarda aynı hızda devam eder. Bu yıllar zarfında kemik kaybının yıllık hızı, omurgada %1.8- 2.3, kalçada 1.0-1.4’tür. Yüksek vücut kitle indeksi, daha yavaş kemik kaybı SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
ile birliktedir. Osteoporoz tedavisinden daha önemlisi osteoporozdan korunmaktır. Korunmak için osteoporoz görülmeye başlamadan çok önce yani hayatın ilk yıllarından itibaren yeterli miktarda D vitamini alınması çok önemlidir. Bebeklerde verilen D vitamini takviyeleri ve en büyük D vitamini kaynağı olan güneşe maruziyetin arttırılması en önemli faktörlerdir. İkincil osteoporoz sebepleri; çeşitli böbrek hastalıkları, hipertiroidi, hiperparatiroidi, Cushing sendromu, erken menopoz, çölyak hastalığı ve diğer malabsorbsiyon tabloları, idyopatik kalsiuri veya bağ dokusu hastalıklarıdır. Bu hastalıkların tanısı laboratuvar değerlendirilmesi ile olur. Tam kan sayımı, biyokimya profili (kalsiyum, fosfor, albumin, total protein, kreatinin, alkalen fosfataz dahil karaciğer enzimleri, elektrolitler), 25-hidroksi, vitamin D, erkekte testosteron düzeyi de ayrıca incelenmelidir. Kalça, el bileği ve omurga kırıkları osteoporoza bağlı en sık görülen kırıklardır. Omurga çökme kırıkları, en sık görülen osteoporotik kırıklardır. Omurga çökme kırıklarının yaklaşık 2/3’ü asemptomatiktir. Akciğer veya karın radyografileri sırasında tesadüfen tanı konur. Bazı hastalarda kamburluk nedeniyle boy kısalığı geliştiğinde omurga kırıkları belirgin olur. Boy kısalması tipik olarak ağrısızdır ve yavaş gelişir. Osteoporotik çökme kırıklarına ek olarak boy kısalığı; disk aralığında daralma, skolyoz ve yaşlanmayla gelişebilir. Bu kırıklar cerrahi olarak tedavi gerektirebilir. Her üç kadından birisinin osteoporoz nedeni ile ameliyat olduğu göz önünde bulundurulursa, ne kadar büyük bir problem olduğu anlaşılabilir. Menopoz sonrası kadınlardaki kemik kaybını azaltmak için, özellikle yakında kırık geçirmiş (özellikle kalça kırığı) olan ve ikinci kırık riski yüksek kadınlara ilaç tedavisi verilmelidir. OSTEOPOROZ İLAÇLARI MASUM DEĞİLDİR Osteoporoz tedavisindeki ilaçlar ağızdan (oral) yolla kullanılabileceği gibi 6 ay ve bir yıllık periyotlarda yapılan enjeksiyon tedavileri ile kullanılabilir. Ancak hiçbir osteoporoz ilacı masum değildir. Auckland Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, meta-analiz kalsiyum haplarının kemik kırıklarını önlemediği gibi, kalp krizi ihtimalini yüzde 30 oranında artırdığını ortaya çıkardı. Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre osteoporoz tedavisinde tüm dünyada yaygın olarak kullanılan ve bifosfonatlar olarak bilinen ilaçları 5 seneden fazla süre kullananlarda yemek borusu kanseri riskinin iki kat arttığı gösterildi. Dolayısıyla osteoporoz tedavisi yaparken hastanın iyi seçilmesi, kırık riski tespitinin iyi belirlenmesi önemlidir.
43
SAĞLIK
44
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
SAĞLIK
JİNEKOLOJİK KANSERLER
Kadın ruhu yenilmez Dünyada jinekolojik kanserli kadınların sayısı her geçen gün artıyor. Hastalıklar karşısında pes etmeyen, dirayetli kadınların rutin muayenelerini aksatmamaları, erken teşhis ve tedavi için oldukça hayati bir önem taşıyor.
G
elişen teknoloji sayesinde artık, hastalıklarla mücadelede daha sağlam yol alınıyor. Erken teşhis, tedavi ve takip süreçlerinde birçok zor hastalığın üstesinden gelinebiliyor. Fakat ülkemizde, hastalar doktora başvuru zamanlaması konusunda halen sıkıntı yaşıyorlar. Bu grubun başında da kadınlar geliyor. Kadınların büyük bir çoğunluğu rutin jinekolojik muayenelerini, herhangi bir hastalıkla karşılaştıklarında bazen de geç kalmış olarak yaptırıyorlar. Oysa ki, meme, rahim ve yumurtalık kanseri gibi hastalıklarda zamanla yarış çok önemli. Erken tanının ardından planlanan tedavide başarı oranı da yükselmiş oluyor. Özellikle rahim ağzı kanseri, hastalık gelişmeden tespit edilip önlenebiliyor. Dünyada en fazla ölüme neden olan ikinci hastalık, kanser. Jinekolojik kanserler de bu oranda artış gösteriyor. Değişen beslenme alışkanlıkları, katkı maddeli gıdaların tüketimindeki artış, sigara ve alkol tüketiminin yaygınlaşması, kirli hava, stresli iş yaşamı gibi etkenler kadın kanserlerindeki oranın artmasını tetikliyor. İstatistiklere göre kadın vücudunda meydana gelen kanserlerin yüzde 30-40 kadarı genital organlarda görülüyor. Rahim ağzı, rahim, yumurtalık, vajen, vulva ve tüplerde görülen kanserlerinden korunmak için mutlaka rutin jinekolojik muayeneler yaptırılmalı, ağrı, kanama gibi şikayetler hafife alınmamalı. Meme Kanseri En sık görülen kanser türü olarak ilk sırada yer alıyor, meme kanseri. Erken evrede yakalandığı taktirde tamamen iyileşme olasılığı çok yüksek. Genelde ileriki yaşlarda görülen kanseri erkenden teşhis edebilmek için 40 yaşını aşmış kadınların
yıllık mamografi, doktor muayenesi ve aylık olarak da kendi kendine muayenesini aksatmaması gerekiyor. 40 yaşın altındaki kadınlar ise, 20 yaşından başlayarak her ay kendi kendine meme muayenesi yapmalıdır. Ailede meme kanseri olan kadınlar ise, yüksek riskli kategoride yer aldığı için tarama testleri konusunda daha dikkatli olmalılar. Meme kanserinin belirtileri ise, memede veya koltuk altında ele gelen kitle, meme başında akıntı, meme derisinde değişiklik, yara veya kızarıklık, meme başında içe doğru çekilme, çökme ya da şekil bozukluğu, memede asimetri ve renginde değişiklik olarak sıralanabilir. Yumurtalık (Over) Kanseri Dünyada yedinci sıklıkta görülen yumurtalık kanseri görülme risk faktörleri 40 yaş üzerinde olmak, çocuk doğurmamış olmak, yağdan zengin diyetle beslenmek, genital organlarda talk pudrası kullanmak ve ailede yumurtalık kanser öyküsüne sahip olmaktır. Öte yandan doğum kontrol hapı kullanma, çocuk doğurma ve emzirme, rahmin alınması, tüplerin bağlanması yumurtalık kanser görülme riskini azaltır. Yumurtalık kanseri, karında şişlik ve ağrı, sindirim bozuklukları, idrar sorunları ve kilo kaybı gibi şikâyetlere neden olur. Maalesef yumurtalık kanserlerinin %75’i (her dört hastadan üçü) ileri evrede teşhis edilmektedir. Çünkü erken evrelerde belirtisi yoktur. Kanserli dokunun tamamen çıkartılması hastalığın tedavisinde en önemli belirleyicidir. Rahim Kanseri Rahim kanseri, rahim iç zarının kanseridir. Neyin sebep olduğu tam bilinmemekle birlikte, hormon bağımlı olduğu kesindir.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Kadınlardaki hormon düzensizliği, rahim kanserine sebep olabilir. Erken yaşta başlayan adet, gecikmiş menopoz, kısırlık (infertilite) ve obezite gibi kadında östrojen miktarını artıran durumlar risk faktörleri olarak sıralanabilir. Bu kansere karşı önlem almak için yılda bir kez jinekolojik muayene yaptırmak gerekir. Çok erken teşhis edildiğinde ve çocuk isteyen genç kadınlarda nadir de olsa ilaçla tedavi mümkündür. Kanser, genellikle menopoz sonrası vajinal kanamalarla kendini gösterir. Normal olmayan adet kanamaları olduğunda hemen hekime başvurmak gerekir. Eğer hastalığa erken evrede tanı konulursa tedavisi başarısı yükselir. Rahim kanserine yakalanan hastaların %85’i bu hastalık nedeniyle sorun yaşamazlar. Genellikle sadece ameliyat yeterlidir. Az bir hasta grubunda radyoterapi (ışın tedavisi) veya kemoterapi gerekebilir. Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Türkiye’de en sık görülen sekizinci kanser türüdür. Rahim ağzı kanseri ciddi ama önlenebilir bir hastalıktır. Smear/Papsmear testiyle tarama sayesinde kanser gelişiminden önce oluşan rahim ağzı hücrelerindeki değişim tespit edilebilir. Tanı konulan hastaların yüzden 95’inden fazlası iyileşebilir. Rahim ağzı kanseri geliştikten sonra en belirgin şikâyet, cinsel ilişki sonrası ortaya çıkan kanlı vajinal akıntıdır. Hastalığın ilerlediği safhalarda, belirgin vajinal kanama ve ağrı olmaktadır. Kanserden korunmak için, ilk cinsel ilişkiden itibaren ilk 3 yıl içinde veya en geç yirmi bir yaşında serviks kanseri tarama testlerine başlanmalıdır. Ayrıca HPV aşılarıyla rahim ağzı kanserine neden olan HPV tiplerinin yüzde 80’inden, yüzde yüz korunmak mümkündür.
45
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Menopoz hayatın sonu değil Y R D . D O Ç . D R . Ş Ü K R İ Y E L E Y L A A LT U N TA Ş
46
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Çoğu orta yaş üstü kadının şikayetlendiği menopoz, bir hastalık değil yaşamın evresidir. Önemli olan bu süreci doktor gözetiminde sağlıklı olarak yürütebilmektir. Menopoz nedir? Menopoz, kadın yaşamının yumurtlama fonksiyonlarının bitmesinin ve kalıcı olarak adetlerinin kesilme tarihinin adıdır. Ömür sürerken kadın, genetik olarak belirlenmiş bebeklik, çocukluk, ergenlik, olgunluk çağları gibi, bu dönemi de doğal olarak yaşar. Kişinin menopoza girdiğini söylemek için en az bir sene adet görmemesi şartı aranır. Dolayısıyla aralıksız adet görülmeyen 12 ay önceki son adet, menopoz yani klimakterium döneminin başlangıcı kabul edilir.
uykusuzluk, güvensizlik, konfüzyon ağlama isteği, hafıza bozukluğu, halsizlik, yorgunluk, panikleme, iştah değişmeleri, çabuk sinirlenme ve konsantrasyon kaybıdır. Genito-üriner sistemde, cinsel organlarda çekilme (atrofi), vajinal kuruluk, ağrılı ilişki, vajinal enfeksiyon sıklığında artış, uterovajinal sarkma, memelerde küçülme, sarkma, yumuşama gibi belirtiler görülür. İdrar yolu enfeksiyonu ve idrar kaçırma sıklığında artış söz konusudur. Kilo almaya yatkınlık, şişmanlık, kolesterol seviyelerinde artış ve ateroskleroz izlenir.
Menopozun işlevsel olarak en önemli özelliği nedir? Menopoz yumurtalıklardaki follikülerin yani yumurta üretme ünitelerinin tükenmesi, böylece estrojenin azalması (<20 pg/ml) sonucu görülen son menstruasyon, adet kanamasıdır. Menopozdaki temel değişiklik, kadınlık hormonu olan estrojenin, yumurtlamanın durması sonucu azalmasıdır. Gebe kalabilme, bebek doğurabilme döneminden doğurgan olmayan döneme geçiştir. Menopoz yaklaştıkça kadının yumurtalıklarının önce bir kısmı, zamanla tamamı artık yumurta üretemez ve yumurtlama yani ovulasyon olmaz. Sonuç olarak yumurtalıklar, birbirini takip edecek şekilde sıralı ve belli düzeylerin üzerinde estrojen ve progesteron hormonlarını salgılayamazlar. Adet kanamaları gecikmeye veya sırasız olmaya başlar. Belirtiler bazen gebelik ile karıştırılabilir. Bazı kişilerde kanamanın miktarı azalırken, bazı kişilerde aşırı kanama görülebilir. Bir grup kadında ise adet kanamaları birden kesilir.
Menopoz hangi yaşlarda görülür? Yaşı etkileyen faktörler nelerdir? Ülkelere göre değişiklik göstermekle beraber ortalama 45-55 yaş arasında görülür. Türkiye’de ortalama yaş 45-49’dur. Menopoz yaşını belirleyen en önemli etken genetiktir. Irk, doğum sayısı, sigara, radyoterapi, kemoterapi, ameliyat, beslenme, sosyoekonomik düzey menopoz yaşını etkileyen diğer unsurlardır. Doğum sayısı arttıkça menopoz gecikmektedir. Kötü beslenme ve vejetaryenlik erken menopoz ile beraberdir. Sigara kullanan kadınlar yaklaşık 2 yıl daha erken menopoza girmektedirler.
Menopozda görülen şikayetler ve belirtiler nelerdir? Azalmış over rezervine bağlı olarak üreme kabiliyetinde düşüş, disfonksiyonel rahim kanamaları, sıcak basmaları ve kemik mineral yoğunluğunda kayıp ile kendini gösterir. Vazomotor belirtiler, sıcak basması; yüz, boyun, göğüs bölgesinde ani başlayan sıcaklık hissi; terleme, çarpıntı, titreme ile kendini gösterir. Hastaların beşte birinde bu semptomlar görülmez. Beşte birinde ise hergün izlenir. Ortalama 1-2 yıl sürer. Dörtte bir hastada ise, 5 yıla kadar uzar. Psikolojik belirtiler, depresyon, dikkatsizlik,
Menopoz dönemi engellenebilir mi veya geciktirilebilir mi? Menopozun engellenmesi için oluş sebebini engellemek gerekir. Sebep neydi? Yumurtalıklarda yumurtanın bitmesi. Yok olanı yerine koyamadığımıza göre bu günümüzde mümkün değil. Çeşitli ilaçlar ve operasyonlarla yumurtalıkların yeniden işlev görmesini, kendiliğinden ovulasyonların olup devam etmesini, böylece kadının kendiliğinden doğal adet görmesini sağlamak söz konusu değildir. Peki o zaman menopozdaki kadın ilaç kullanarak nasıl adet görüyor? Alınan hormon hapları yumurtalıklardan salınanları taklid edercesine kimyasal olarak eksiği yerine koyuyor ama yumurta üretmiyor. Rahim ise bu hormonlara SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
yanıt vererek kalınlaşıp kanıyor. Ancak ortaya çıkan kanama yapay, ilaca bağlı bir kanamadır. Hormon ilacı kesilince önceki kanamasız döneme ve menopoz şikayetlerine hemen geri dönülür. Cerrahi menopoz nedir? Yumurtalıklar ve rahimin alınmasıyla adetten kesilme durumuna ‘cerrahi menopoz’ denir. Aşırı kanama, rahim veya yumurtalık kanseri gibi nedenlerle yapılan ameliyatlarda çoğu kere rahim alınırken (histerektomi) yumurtalıkların da ameliyatla çıkarılmasına (ooferektomi) bağlı gelişen menopozdur. Yumurtalıkların her ikisi alınırsa menopoza girilir. Biri bile bırakılsa mevcut yumurtalık çalıştığı sürece, menopoz belirtileri ortaya çıkmaz. Ancak rahim alındığından kanama olmaz. 45 yaş ve altında yapılan rahim ameliyatlarında ise genellikle yumurtalıklar korunur yani hastada bırakılır, ooferektomi yapılmaz. Yumurtalıklar hormon salgısına devam edeceği için menopozun sıcak basmaları, ateş ve terlemeleri, yukarıdaki genito-üriner sistem belirtileri gibi durumları olmayacaktır. Cerrahi menopozun doğal menopozdan ne farkı vardır? Cerrahi menopozda adetten kesilmenin verdiği sıkıntılar ve problemler normal menopoza göre daha şiddetlidir. Çünkü normal menopozda yumurtalıkların tükenmesi yavaş yavaş olup vücut belli bir şekilde duruma uyum sağlarken cerrahi menopozda bu süreç ani olarak gerçekleşir. Histerektomi ve ooferektomi sonrası menopoza giren kişiler yaşları göz önüne alınarak ameliyattan sonra bir ay içinde hekimlerine başvurup menopoz tedavilerine başlamalıdırlar. Yumurtlama geri gelmeyecek ise menopozdaki hormon ve diğer destek tedavilerinin amacı nedir? Yaşam kalitesini artırmaktır. Ancak hormon tedavisinin hedeflenen özellikleri vardır. Menopoz şikayetlerini azaltalım derken, meme kanseri riskinde, kalp damar hastalıklarında artış olmamalı, ayrıca minimum yan etki ve kullanım kolaylığı olmalıdır. Lokal estrojenler ile vajinal kuruluk, disparoni, vajinal atrofiye bağlı disüri ve idrar kaçırma tedavi edilebilir. Uzun vadede osteoporoz ile mücadele hesap edilmelidir. Yeterli güneş ışığı, fiziksel aktivite, yeterli protein ve süt ürünleri yenilip içilmesi teşvik edilmelidir. Estrojen gibi hormonların yanısıra, antidepresanlar, trankilizanlar, D vitamini, kalsiyum tabletleri ve fitoestrojenlerin de tedavide yeri vardır.
47
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
48
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
Büyük buluşmaya hazır mısınız? DOÇ. DR. SUNA ÖZDEMİR
Gebelikten önce yaptıracağınız jinekolojik muayene ve testlerle, büyük buluşmaya daha iyi hazırlanabilirsiniz.
H
amilelik, kadın hayatının en önemli dönüm noktalarından birini oluşturur. Sağlıklı bir gebelik döneminin geçirilmesinde, gebelikten önceki hazırlık süreci önemli bir yer tutmaktadır. Öncelikle planlı bir hamilelik düşünen kadınların, bir jinekolog tarafından değerlendirilmesi gerekir. Ancak planlı olmayan gebeliklerde, mutlaka gebeliğin öğrenilmesinden sonra doktor kontrolünden geçilmeli ve ardından düzenli kontrollerin ihmal edilmemesi gerekir. Gebelik döneminde her anne adayının kullanması gereken folik asit, bebeğin omuriliğinde oluşabilecek nöral tüp defekti dediğimiz bazı doğumsal sorunları yüzde elli oranında azaltabilir. Bu nedenle planlı bir gebelik durumunda, folik asit almaya en az 3 ay öncesinden başlanmalıdır. Bunun dışında gebeliğin öğrenildiği tarihten itibaren folik asit alınmalıdır. Buna 3 ay boyunca devam edilmelidir. Gebelik öncesinde olan muayenede ya da gebeliğin ilk muayenesinde kadında hepatit, toksoplazma, rubella antikorları, kan sayımı, idrar kültürü ve tiroit fonksiyonlarının değerlendirilmesi amacıyla TSH değerlerine de bakılması gerekir. Bu süreçte, anne adayının kendi ve bebeğinin sağlığı açısından bazı alışkanlıklarını gözden geçirmesi ve mutlaka alkol ve sigara alışkanlığını terk etmesi gerekir. Gebe kadın sigara içilen ortamlara ve kalabalık alanlara girmekten sakınmalıdır. Özellikle
kafein içeriği olan çay, kahve, kola gibi içeceklerin içilmemesi gerekir. Ağır yük taşıma ve ağırlık kaldırma gebelere tavsiye edilmez. Gebeler cep telefonuyla uzun süre konuşmamalı ve telefonları üzerlerinde değil çantalarında taşımalıdır. Gebe kadınlar naylon ve sıkı giysi kullanmamalıdır. Kanama ve ağrı gibi bir engel yoksa uçak veya araba yolculuğunda mahsur yoktur. Gebeliğin ilk ve son ayında bebeğin sağlığı açısından cinsel ilişkiye girilmemesi tavsiye edilir. Diğer zamanlarda hekimin tavsiyesi doğrultusunda ilişkiye girilebilir. DEMİR TAKVİYESİ GEREKEBİLİR
Gebeliğin sağlıklı bir süreç olmasına yardımcı olmak için, sağlıklı bir beslenme düzeni olmalıdır. Gebelikte ortalama 9-13 kilo alınması uygundur. Zayıf kadınların 1-2 kg daha fazla, kilolu kadınlarınsa daha az kilo almaları önemlidir. Ayda ortalama 1-1.5 kg alınabilir. Gebelik döneminde demir takviyesi uygulanmalıdır. Gebeler, yemeklerinde taze sebze ve meyve tüketmeli, et, balık, tavuk, yumurta ve süt gibi içeriğinde protein olan yiyeceklere önem vermelidir. Çiğ besin maddelerinden, dondurulmuş ürünlerden uzak kalmalıdır. Yiyecekler iyi yıkanmalı, süt ve süt ürünleri pastörize olmalıdır. Gebelikte su ve bol sıvı tüketilmeli, taze sıkılmış meyve suları hazırlara tercih edilmelidir. Öğünler az ve sık olmalı ve uzun süre aç kalınmamalıdır. Ayrıca uyku alışkanlığı düzenli olmalıdır. Ağır işlerden ve aktivitelerden uzak durulmalıdır. Stres yaşamasına neden
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
olacak her şeyden kendisini korumalıdır. Gebelik öncesinde kronik hastalığı olanlar ve ilaç kullanması gereken kadınların bunu doktoruyla paylaşması gerekir. Şeker hastası ve yüksek tansiyonu olanlar buna özellikle dikkat etmelidir. ZORUNLU TESTLER MUTLAKA YAPTIRILMALI
Gebelik döneminde kadınların kendilerini bulaşıcı hastalıklardan koruması gerekir. Bu yüzden bulaşıcı hastalıklar açısından riskli olan okul çağındaki çocuklardan uzak durmak gerekir. Yine gebe olan kadınların sıcak banyo, sauna gibi ortamlara girmemesi, röntgen merkezleri ve manyetik alanlardan uzak kalması gerekir. Bunlar bebeğinize zarar verecek, gebeliğinizi riske sokacaktır. Gebelik döneminde oluşan fiziksel değişim ve hormonların etkisiyle hamile kadınlar oldukça hassas ve kırılgandır. Çevredeki kişilerin ve özellikle eşlerin desteği bu dönemin daha rahat ve gerginlikten uzak geçirilmesini sağlayacaktır. Özellikle gebeliğin altıncı ayından itibaren kalça, bel, omuz kaslarında kasılma ve bacaklarda kramplar görülebilir. Hamilelik döneminde uygulanacak kalsiyum ve magnezyum desteği bu şikâyetlerin azalmasını sağlayacaktır. Sonuç olarak, gebeliğin sağlıklı geçmesi için, düzenli şekilde doktor kontrolüne gidilmesi ve gebelik dönemlerinde zorunlu testlerin yapılması önemlidir. Alınacak her türlü önlemden doktorunuzu bilgilendirmeli ve bu arada doktorunuzun tavsiyelerine de mutlaka uymalısınız.
49
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Doktorunuza danışmadan asla O P. D R . D U Y G U I Ş I L G E N C E R
Gebelikte ilaç kullanımı bazen geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabiliyor. Bu yüzden anne adayları doktoruna danışmadan ilaç almamalı, bebeğinin hayatını riske atmamalı.
PRIMUM NON NOCERE | ÖNCE ZARAR VERME
50
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
İLAÇ KATEGORİLERİ
B
irçoğumuz bedenimizle ilgili bir sıkıntımızda bir hekime başvurarak ya da başvurmaksızın ilaç kullanıyoruz. Özellikle de bir hekime danışmadan aldığımız ilaçlar kimi zaman bize fayda yerine zarar getirebiliyor. Ancak yine de çoğu insan gündelik hayatta ilaçların yan etkileriyle ya da başka bir deyişle kötü yüzüyle genellikle karşılaşmaz. Gebelikte durum bundan biraz farklıdır. Canlı bir organizmanın yani annenin içinde; çok daha küçük boyutlarda, çok daha kırılgan yeni bir canlı yeşermektedir. Gebelik döneminde yeni ortaya çıkan şikayetler ya da gebelikten önce varolan birtakım hastalıklar yüzünden ilaç kullanımı kaçınılmaz olabilir. Kimi zaman da gebeliğin erken dönemlerinde gebe kalındığı bilinmeden kullanılmış olan ilaçlar –haklı olarak- endişeye sebep olur. Aslında altın kuralı herkes bilir: “Doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayın.” Bu şüphesiz doğru bir önermedir. Gebelik döneminde en sık kullanılan ilaçlar bulantı gidericiler, anti-asitler, antialerjik ilaçlar, ağrı kesiciler, antibiyotikler, yatıştırıcılar ve uyku ilaçlarıdır. Bu ilaçlar ciddi oranlarda plasentadan bebeğe geçmesine rağmen, çoğu zaman bir soruna yol açmazlar. Gelişmekte olan bebekte yapısal ya da işlevsel bozukluğa neden olan etkenlere ‘teratojen’ denir. Teratojenite ise teratojen etkinin oluşma potansiyeline verilen isimdir. Gebelikte kullanılan çeşitli ilaçlar, maruz kalınan radyasyon veya geçirilen bazı enfeksiyonlar (virüs, parazit vs.) teratojenik olabilirler. Burada, kullanılan ilacın cinsi kadar kullanım süresi ve dozu da önemli olabilmektedir. YA HEP YA HİÇ! Peki, ilaç kullanımında en riskli periyot nedir? Son adet tarihinden itibaren otuz bir ile yetmiş birinci gün arası bebekte organların oluşumunun gerçekleştiği
dönemdir. Bu dönem kritik dönemdir ve mecbur kalınmadıkça bu dönemde ilaç kullanılmamalıdır. Otuz birinci günden önce alınan ilaçlarda ‘ya hep ya hiç kuralı’ geçerlidir. Yani embriyo ilaçtan ya hiç etkilenmez ya da düşük gerçekleşir. Yetmiş birinci günden sonra risk azalır ancak gebelik sonuna kadar tamamen güvenlilikten söz edilemez. Hipertansiyon tedavisinde kullanılan ACE inhibitörleri, hormon bozukluğu ve endometriozis tedavisinde kullanılan danazol, fetal alkol sendromuna yol açan alkol, tetrasiklin grubu antibiyotikler, androjen hormonları, sedef hastalığı tedavisinde kullanılan etretinat, kanser tedavisinde kullanılan busulfan, metotreksat, siklofosfamid gibi ilaçların gebelikte kesin olarak kullanılmaması gerekir. Ayrıca akne tedavisinde kullanılan izotretinoin, rubella (kızamıkçık) canlı aşısı, karbamazepin, fenitoin, valproik asit gibi epilepsi ilaçları, mani tedavisinde kullanılan lityum, pıhtılaşmayı engelleyici kumarin türevi ilaçlar, guatr tedavisinde kullanılan metimazol, radyoaktif iyot gibi ilaçlar da teratojendir ve gebelik süresince kullanılmamalıdır. ÖNCE ZARAR VERME Ağrı kesiciler sıklıkla hekime danışılmadan kullandığımız ilaçlardandır. Gebelikte ağrı kesici olarak parasetamol tercih edilmelidir. İbuprofen ve naproksen ise bebekte damarsal ve akciğerle ilgili sorunlara yol açma olasılığı yüzünden gebeliğin otuz dördüncü haftasından sonra kullanımı önerilmez. Ayrıca 500 mg’lık ağrı kesici dozlarda aspirin kullanımı da benzer sebeplerden dolayı gebelik boyunca önerilmemektedir. Fakat 80- 100 mg gibi düşük doz aspirin tedavisi kan sulandırıcı etkisi nedeni ile gebelikte özellikle; abort (düşük), rahim içi gelişme geriliği veya preeklampsi gibi riskli durumların olduğu SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ABD ilaç ve gıdaları denetleyici üst kurulu FDA (Food and Drug Administration) ilaçları gebelikte bebek üzerine etkileri bakımından 5 farklı kategoriye ayırmıştır: Kategori A: İnsanlarda yapılan çalışmalarda fetus üzerinde olumsuz bir etkiye rastlanmamıştır. Gebelikte kullanılan vitamin ve kan (demir) hapları bu gruptandır. Kategori B: Hayvanlarda yapılan çalışmalarda hayvan fetusları üzerinde olumsuz bir etki saptanmamıştır, ancak insanlarda yapılan çalışmalar mevcut değildir. Ya da hayvanlarda yapılan çalışmalarda olumsuz etkiler saptanmış ancak insanlarda yapılan çalışmalarda bu olumsuzluklar doğrulanmamıştır. Penisilin grubu antibiyotikler ve parasetamol bu gruptadır. Kategori C: Hayvan ve/veya insanlarda yapılan çalışmalar yetersizdir. Ya da hayvan deneylerinde olumsuz etkiler saptanmış ancak insanlara ait veri yoktur. Kategori D: Bu gruptaki ilaçlarda insan fetusu üzerine olumsuz etki bulunmuştur. Bu gruptaki ilaçlar kâr/ zarar oranı kâr lehine olduğunda kullanılabilecek ilaçlardır. Gruba en iyi örnek epilepsi (sara) hastalığı olan anne adaylarının kullanması gereken ilaçlardır. Kategori X: Bu gruptaki ilaçlarda da insan fetusu üzerine olumsuz etki bulunmuştur. Ancak bu gruptaki ilaçlar, gebelikte kullanıldığında kâr/ zarar oranı daima zarar lehine olan ilaçlardır. gebelerde güvenle kullanılmaktadır. Buradaki amaç bebeğin rahim içindeki gelişiminin devamıdır. Çünkü preeklampsi veya rahim içi gelişim azlığı gibi durumlarda plasentada oluşan bir takım pıhtı maddeleri bebeğe giden kan akımını azaltarak bebeğin rahim içinde büyümesini engellemekte veya ölmesine sebep olabilmektedir. Sonuç olarak, gebelikte doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayın. Tıbbın belki de en önemli ilkelerinden birini anımsayın: “Önce zarar verme” Sizin ve bebeğinizin sağlığını ilgilendiren tıbbi gerekliliklerde ilaç kullanımı kaçınılmaz ise doktorunuz sizi uygun ilaç, doz ve tedavi süresi hakkında; ayrıca olası riskler ve kazançlar hakkında bilgilendirecektir.
51
GÖZ SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
52
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
GÖZ SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
Gebelikte göze gelmeyin! DOÇ. DR. FEVZİ ŞENTÜRK
Hormonal dalgalanmalar, vücutta su birikimi ve artan kan hacmi gebelikte birçok organı etkilediği gibi gözleri de vurabiliyor. Genelde doğum sonrası geçen göz rahatsızlıklarında bir hekime başvurmak gerekir.
G
ebelik sırasında oluşan vücutta sıvı birikimi, artan kan hacmi, hormonal dalgalanmalar ve gebeliğin diğer fiziksel değişiklikleri bedenimizin diğer yerleri gibi gözlerimizi de etkilemektedir. Bu değişiklikler genellikle geçicidir. Doğum sonrası veya sütten kesilme ile düzelir. Gözlük ihtiyacı ile ilgili olan değişimler ise çok düşük seviyededir. Sıvı birikimi korneada şekil değişikliğine yol açabilir. Ancak gebelikte hafif miyopiye kayma olabilir. Genellikle gözlük gerektirmez. Gebelerde gözlük değişimini doğum sonrasına bırakmak daha uygun olur. Gebelik ve emzirme döneminde gözlükten kurtulmak için yapılan lasik ameliyatları kesinlikle önerilmemektedir. Ayrıca lasik olanların en az 6 ay hamile kalmamaları da gerekmektedir. Gebelikteki sıvı birikimi göz çevresinde de şişliğe neden olabilir. Bu şişliği azaltmak için gözlerin üzerine ıslak soğuk havlular veya buz ile kompres uygulanabilir. Ayrıca bol su içilmesi, tuzdan kısıtlı diyet ve kafein tüketilmemesi ödemi azaltmada yardımcı olabilir. Göz randevunuz varsa doktorunuza gebe olduğunuzu mutlaka söylemeniz gerekir. Bu, göz bebeğini genişletici damlaların kullanımı ve uygulanacak testler açısından önemlidir. Gebelik sırasında özellikle ilk 3 ayda kullanılan ilaçların etkileri hakkında az bilgimiz olmasına karşın muayene için kullanılan göz bebeğini genişletici damlaların sakıncası yoktur. Gebelikte muayene için kullanılan göz genişletici damlaların veya diğer sebeplerle kullanılması gereken damlaların sistemik emilimini en aza indirmek için damla damlatıldıktan sonra parmaklarla göz pınarlarına bastırarak
göz kapalı şekilde birkaç dakika beklemek şeklinde ek önlemler alınabilir. Ayrıca göz tansiyonu veya göz enfeksiyonu için kullanılan bazı ilaçlar gebelikte önerilmemektedir. Bu nedenle doktora danışmadan gebelik ve emzirme süresince herhangi bir damla kullanılmamalıdır. GEÇİÇİ GÖRME AZALMALARI OLUŞABİLİR Öte yandan, gebelik sırasında oluşan hormonal dalgalanmalar nedeniyle kuru göz şikayetleri başlayabilir veya mevcut kuru göz şiddetlenebilir. Somon balığı ve ceviz gibi Omega-3 yağ asitlerinden zengin besinler tüketmek hem kuru göz şikayetlerini azaltır hem de genel sağlığı destekler. Gebelik sırasındaki kuru göz nedeniyle kontakt lens kullanım süresini azaltmak veya sadece gözlük kullanımına geçmek uygun olur. Ayrıca özellikle bilgisayar ve akıllı telefon kullanımı sırasında gözleri daha fazla kırpmak kuru göz şikayetlerini azaltmaya yardımcı olabilir. Gebelik sırasında görmenin çok azalması daha ciddi artmış sistemik kan basıncı veya gebeliğe bağlı şeker hastalığının işareti olabilir. Gebelik sırasında oluşan sistemik kan basıncı artışı gebelik zehirlenmesi (pre-eklampsi) olarak isimlendirilir ve anne ve bebeğin sağlığı için ciddi problemlere neden olur. Bu tehlikeli durum görme bulanıklığı, çift görme, geçici görme azalmaları, uçuşmalar ve flaş patlamaları ile ışığa hassasiyet artışı gibi şikayetlere neden olabilir. Bu gibi şikayeti olan gebelerin beklemeden doktoruna başvurması gerekir. Ayrıca gebelikte hiperansiyonu ortaya çıkanların periyodik göz muayenelerinin yapılması önerilmektedir. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
DİYABETLİ GEBELERE GÖZ DİBİ MUAYENESİ Gebelik sırasıda gelişen şeker hastalığına gestasyonel diyabet denir. Gestasyonel diyabeti olanların gebelik sırasında diyabetik retinopati gelişme riski yoktur. O nedenle rutin göz takibi önerilmez. Ancak önceden diyabeti olan ve gebe kalan diyabetiklerin gebeliğin başlangıcından itibaren sıkı retina takibi yapılması gerekir. Gebelik zaten diyabeti olanlarda diyabetik retinopati gelişimini veya ilerlemesini hızlandırmaktadır. Gebelik sırasında gebeliğe ait fizyolojik değişiklikler veya metabolik şeker kontrolündeki düzensizlikler nedeniyle diyabetik retinopati ilerleyebilmektedir. Bu nedenle diyabeti olanlar gebe kalmayı planlıyorlarsa gebelik öncesi mutlaka göz dibi muayenesi yaptırmalıdır. Bu sayede diyabetik anne adaylarının gebeliklerinin göz sağlığını nasıl etkileyeceği, ne sıklıkla göz takibi yapılacağı gibi bilgileri alması mümkün olur. Ayrıca muayene sırasında saptanan diyabetik retinopati düzeyine göre takip planı oluşturulur. Eğer retinopati yok veya hafif non proliferatif diyabetik retinopati varsa 3-12 aylık yeterlidir. Şiddetli non proliferatif diyabetik retinopati ve daha ileri seviyede ise her 1-3 ayda bir kontrol gerekir. Yüksek miyopi ve retina dejenerasyonu olan anne adaylarının normal doğum sırasındaki ıkınmalar nedeniyle retina dekolmanı riski artabilir. Retina yırtığı veya deliği saptanan anne adaylarına argon laser tedavisi yapılarak retina dekolmanı gelişim riski azaltılır hatta doğumun sezeryan ile yaptırılması önerilir. 53
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Vücudun tamir dönemi: Lohusalık O P. D R . F A Z İ L E A K Y Ü Z
Doğum yaptınız, bebeğiniz artık yanınızda. Doğumdan sonraki 6 haftada vücudunuz kendi kendini tamir edecek. Size düşen sabırlı olup, bu süreci sorunsuz atlatabilmek...
L
ohusalık, doğumdan sonra başlayan 6 haftalık döneme verilen addır. Lohusalık döneminde annenin gerek fizyolojik, gerekse psikolojik olarak değişiklikler gösterdiği aşikârdır. Annenin bebeğe ve emzirmeye alışmasının yanı sıra vücudunda olan değişikliklere de uyumun zor olduğu bir süreçtir lohusalık. Sezaryen
54
ya da normal doğum farketmez, bu süreçte lohusanın gerek tıbbi gerekse sosyal açıdan desteklenmesi çok önemlidir. Tıbbi açıdan hastanede doğum sonrası bir günlük veya iki günlük süreçte annenin; lohusalık dönemi, emzirme, temizlik ve beslenme ile ilgili konularda detaylı eğitilmesi, bilgilendirilmesi bu sürecin çok daha rahat geçirilmesini sağlar.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
Hastaneden taburcu olduktan sonra annenin kendi öz bakımı, düzenli duş alması, istirahati, uyku düzeni, bağırsak alışkanlığının düzenlenmesi vs. gibi konularda doğru bilgilendirilmesi ve bu bilgileri evde de uygulaması önemlidir. Anneye aşırı yatak istirahati önerilmediği gibi kendisini yorması, uykusuz kalması, aşırı ev işleri yapması da önerilmez. Beslenme konusunda et, meyve, sebze, bol sıvı (yaklaşık 2- 3 litre) almasının yanısıra dengeli- düzenli beslenmesi önerilir. Uzun süreli açlıklardan ve susuzluklardan kaçınılması, midede hazımsızlık yapacak gaz ve spazma neden olacak aşırı yağlı– baharatlı - bayat gıdalardan uzak durması önerilir. Annenin kabızlıktan kendini koruması için sıvı alınımının yanı sıra sebze meyveyi de bol olarak tüketmesi önerilir. Lohusalık döneminde düzenli beslemenin yanı sıra kilo vermeye yönelik sıkı diyetler ve aşırı spor aktiviteleri önerilmez. Lohusalık bittikten sonra düzenli, sağlıklı beslenmenin yanı sıra hafif spor aktiviteleri ile kilo verilmesi tavsiye edilir. ENFEKSİYONLARDAN SAKININ Lohusanın vücut temizliği ve hijyen kurallarına uyması oluşulabilecek enfeksiyonlardan korunmak açısından çok önem arz eder. Bu yüzden annenin özellikle sıcak havalarda kısa süreli günlük duş alması önerilir. Özellikle normal doğum yapanlarda büyük abdeste çıktıktan sonra genital bölgenin temizlik eğitiminin hastane yatış esnasında verildikten sonra evde de yapılması gerekir. Lohusa, giydiği iç çamaşırlarının temizliğine dikkat etmeli, sık sık iç çamaşırını ve pedini değiştirmelidir. Sezaryen yöntemi ile doğum yapan kadınların ise bikini bölgesine uygulanan yaklaşık 8-10 cm’lik keside dikişlerin yarattığı ağrıyı azaltması için süte uyumlu ve parasetamol etken maddeli ağrı kesiciler kullanması önerilir. Doğumu takip eden ilk günlerde lohusalık dönemine özgü, parlak kırmızı renkli adet kanamasına yakın
miktarda (löşhi rubra) denilen akıntı olur. Haftalar içinde bu akıntının miktarı azalır, rengi açılır ve kırk günün sonunda biter. Lohusalarda ateş, şiddetli kanama ve karın bölgesinde aşırı hassasiyet belirtileri oluyorsa doğum yaptıran hekime başvurması tavsiye edilir. İster normal ister sezaryenle doğum yapılmış olsun birçok anne, bebek çıkar çıkmaz karınlarının eski haline döneceğini düşünür. Fakat bu süreç yaklaşık 40 gün sürer. Lohusalık süresince annenin psikolojik yönden aile bireyleri tarafından desteklenmesi çok önemlidir. Ayrıca bebeğin uyuduğu saatlerde annenin de uyuması önerilir. DİKKAT DEPRESYON ÇIKABİLİR! Yeterli aile desteğine rağmen sürekli ağlamak, bir şeyler yapmak için enerji bulamamak, çok fazla ya da çok az yemek, karar vermede güçlük yaşamak, değersiz ve suçlu hissetmek, keyif alınan olaylara ilgiyi kaybetmek, eşten, aileden, arkadaşlardan hatta bebekten kendini soyutlamak gibi belirtiler görülüyorsa lohusalık depresyonu açısından bir hekim tarafından değerlendirme önerilir. Lohusalık dönemindeki bir anne, hastaneden çıkmadan önce bebek hemşireleri tarafından emzirme teknikleri üzerine eğitimi aldıktan sonra evde bebeğini düzenli emzirmelidir. İlk dönemlerde süt miktarı az gelse dahi düzenli aktif emzirmeler ile birkaç gün içerisinde süt miktarı fazlalaşır. Özellikle 3 litreye yakın sıvı tüketilmesi süt
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
oluşumunda faydalıdır. Her emzirmeden sonra meme ucunun anne sütü ile hafif masaj yapılarak ıslak bırakılması meme ucu çatlaklarını önlemek açısından önemlidir. Emzirirken meme ucundan ziyade memenin siyah (areolasının) bebeğin ağzına komple verilmesi memelerin sıra ile emzirilmesi, memelerde fazla süt birikmesine izin verilmemesi doğru olandır. Annenin aşırı gergin, stresli, uykusuz, sıkıntılı olması düzenli beslenmeye rağmen süt üretimine engel olur. Bebeğin emmesine rağmen meme yeterince boşaltılamıyorsa memenin pompa yardımı ile boşaltılması, ılık duş ile memeye masaj yapılması önerilir. Aşırı süt ile dolu memeler üşüme, titreme, ateş yapabileceği gibi bir meme ucu enfensiyonu başlangıcı düşünülebilir. Böyle durumlarda doğum yaptıran doktora başvurulmasında fayda vardır. 40 günlük lohusalık döneminin bitiminde doktor muayenesi önerilir. Muayenede tüm jinekolojik organların normal hale geldiğinden emin olduktan sonra cinsel birleşmeye izin verilir. Bu muayenede doğum kontrol yöntemleri hakkında da ayrıntılı bilgilendirme yapılır.
55
RADYASYON ONKOLOJİSİ
56
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
RADYASYON ONKOLOJİSİ
Hamileler giremez! FİZİK UZMANI NADİR KÜÇÜK
Radyasyon riski bulunan odaların girişinde ‘hamileler ve hamilelik şüphesi olanlar giremez’ yazar. Çünkü gebelik döneminde çeşitli sebeplerden ötürü radyasyona maruz kalmak anomalilerin yanı sıra zeka geriliğine de neden olabiliyor.
İ
yonizan radyasyonların insan sağlığına etkileri uzun yıllardır tüm dünyada bilinmektedir. Gebelik öncesi dönemde radyasyona maruz kalmak gebe kalma sürecini olumsuz etkilemektedir. Özellikle gebelik döneminde radyasyona maruz kalmak birçok problemi beraberinde getirebilir. Günümüzde birçok uygulamada gebe kadınlar bilerek veya bilmeyerek farklı nedenlerden dolayı radyasyona maruz kalabiliyor. Özellikle iyonizan radyasyon içeren yöntemlere maruz kalma sonucunda hamilelikleri sonlandırmaya kadar giden birçok kararlar alınabilir. Genel olarak dokunun radyasyona duyarlılığı dokunun çoğalma oranıyla doğrudan ilgilidir. İnsan fetüsünün tek bir hücreden 9 ay içinde şekillenmiş bir organizmaya dönüştüğü düşünüldüğünde, fetüsün radyasyon hassasiyeti oldukça önemli hale gelmektedir. Atom bombası sonrası yapılan çalışmalarda fetüsün radyasyona duyarlılığı açık bir şekilde
ortaya çıkmıştır. Fetüsün radyasyondan zarar görme riski aldığı doza ve gestasyonel yaşa bağlıdır.
sonrası ölüm oranlarında artış vardır. Bu dönemde 0.05-0.5 Gy arasında eşik dozları birçok çalışmada belirtilmektedir.
DOĞUM SONRASI ÖLÜM Preimplantasyon evresi, yumurtanın döllenmesi ile uterus duvarına implantasyon arasındaki dönemdir. İnsan embriyoner hayatının ilk 3 haftasında hücrelerde farklılaşma yerine bu dönemde hücre grubu sayısında yoğun artış nedeniyle radyasyona maruz kalan hücreler doz seviyesine göre ya ölür ya da hiçbirşey olmaz ve hayatına devam eder. Bu dönemde radyasyon duyarlılığı yüksektir ve ya hep ya hiç kuralı geçerlidir. 0.1-0.15 Gy doz değerleri eşik doz değerleridir. Olgunlaşan hücre radyasyona daha dirençli hale gelerek normal gelişim evrelerine devam eder. Üçüncü ve yedinci gebelik haftası arasındaki dönem organogenez dönemidir. Bu dönemde radyasyona maruziyetin farklı sonuçları olabilir. Bu dönemde doğum öncesi ölüm yerine organ anomalileri veya doğum
KANSER RİSKİ VAR Fetal dönem gebeliğin son dönemidir. Yedinci gestasyonel haftadan sonrasını içermektedir. Bu evre organ oluşumunun tamamlandığı ve organ fonksiyonlarının gelişiminin ön planda olduğu süreçtir. Radyasyona en dirençli evre bu evredir. Bu evrede radyasyona maruziyet organ fonksiyon bozukluklarına yol açmaktadır. Zeka geriliği ve büyüme bozuklukları bu dönemde oluşan hasar örnekleridir. 8-15. hafta aralığında bu hasarın görülme olasılığı çok daha yüksek iken ilerleyen periyotlarda risk giderek azalmaktadır. Embriyonel ışınlamalar sonrasında en önemli etkilerden biri uzun dönemde ortaya çıkması muhtemel kanserlerdir. Kanser gelişim riskinin maruz kalınan radyasyon dozuna bağlı olarak arttığını gösteren birçok çalışma vardır. Hamileliğin ilk dönemlerinde çekilen röntgenler bu nedenle önemlidir.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
57
TIBBİ ONKOLOJİ
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
GEBELİKTE KANSER
Plasentadan bebeğe üstün koruma DOÇ. DR. AHMET BİLİCİ
Gebeyken kansere yakalanan kadınların plasentaları bebeğe kalkan oluyor. Kanser hücrelerine karşı bariyer oluşturan plasenta, bu süreçte bebeği koruyor.
58
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIKLI KADIN MUTLU GEBE
TIBBİ ONKOLOJİ
K
anser, hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabileceği gibi nadir olmakla birlikte gebelikte de görülebilen ciddi bir komplikasyondur. Her 1000-1500 gebe kadının bir tanesine kanser tanısı konulmaktadır. Gebelikte kanser; sık görülmemekle birlikte, gerek tıbbi sorunlar gerekse de psikososyal sorunlar nedeniyle tanı ve tedavide zorluklar çıkartmakta ve genellikle de hasta ve hekim için kafa karıştırıcı bir durum oluşturmaktadır. Son dönemde tanı yöntemlerindeki yeni gelişmeler, hekim ve hastalardaki farkındalığın artması ile gebe kanser vakalarında artış olmuştur. Bu da erken tanı için gerekli önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Özellikle, ailesinde kanser hikayesi bulunan anne adaylarının, gebelik öncesi gerekli kontrolleri ve taramaları yaptırmaları daha güvenli bir gebelik için önem arz etmektedir. Gebelik, kanser hastalığının seyrini genellikle değiştirmez ancak, tedavi seçeneklerinin zamanlaması ve şeklinde değişikliğe yol açabilir. Gebelikte kanser hastalığına maruz kalan anne adayları için sevindirici olan durum ise, genellikle plasentanın kanser hücreleri için bir bariyer oluşturarak anne karnındaki bebeği korumasıdır. Ancak, çok nadir de olsa gebelikle birlikte görülen kanserlerde plasenta ve fetüse kan, lenfler yada direk temas yoluyla yayılım olabileceği akılda tutulmalıdır.
ancak her zaman yeterli olmayabilir. Çok gerekirse mamografi ve sınırlı olarak MR da kullanılabilir. Diğer taraftan, bilgisayarlı tomografi (BT), kemik sintigrafisi ve PET-BT gebelik sırasında kesinlikle kaçınılması gereken tanı yöntemleridir. Bu tanı yöntemleri kullanılamadığı zaman ise, kanserin yaygınlığını anlamada zorluk çekilebilir. Ancak, kesin tanı konabilmesi için biyopsi yapılmasının ise hiçbir sakıncası yoktur.
GÖRÜNTÜLEME TETKİKLERİNE DİKKAT! Gebelikte, kansere bağlı hastada görülen bazı şikayet ve bulgular gerek hasta gerekse de hekimler tarafından gözardı edilebilmekte ve bu nedenle teşhis ve tedavide gecikmeler yaşanabilmektedir. Gebelere kanser tanısı konulurken hem bebek ve hem de anne sağlığı ile ilgili riskler iyice değerlendirilmelidir. Gebelikte en sık görülen kanser tipleri serviks (rahim ağzı) ve lenf bezi kanseri, bunları meme kanseri, malign melanom, yumurtalık (over) kanseri takip etmektedir. Toplumda sık görülen mide, bağırsak ve akciğer kanserlerine ise daha ileri yaşların kanserleri olduğu için gebelikte nadir rastlanmaktadır. Gebelikte kanserden şüphelenildiğinde ya da tanı sonrası hastalığın evresinin yani, yaygınlığının belirlenmesinde bazı tanı yöntemlerinden yararlanılır. Burada tanı ya da evreleme amaçlı yapılacak olan görüntüleme tetkiklerinin ve oluşması potansiyel radyasyon etkisinin bebek sağlığı üzerine olumsuz etkileri olabileceği göz önünde bulundurulur. Bu nedenle en az zararı olacak işlemlerin tercih edilmesi anne ve bebek sağlığı açısından çok önemlidir. Örneğin, meme kanserinde en az zarar verecek olan yöntem ultrasonografidir,
TEDAVİ İÇİN KONSEY YAKLAŞIMI GEREKİR Gebelikte kanser tedavisi kararı için birçok branşın yer aldığı bir konsey yaklaşımı gereklidir. Burada, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu, patolog, nükleer tıp uzmanı, radyolog, jinekolog, jinekoonkolog ve psikolog olmalıdır. Tedavi kararı, anne ve fetüs sağlığı ayrı ayrı değerlendirilerek yapılır ve hastalığın tipi ve yaygınlığı, hastanın beklentileri, gebelik haftası ve tedaviden göreceği yarara göre belirlenir. Ancak öncelikle şu sorulara yanıt aranmalıdır; Kanserin tedavi edilebilmesi için gebeliğin sonlandırılması gerekli mi? Kullanılan tedavi yöntemi ve ilaçlar bebeğe zarar verebilir mi? Tedavi doğumdan sonraya ya da gebelik sonlandırılana kadar ertelenebilir mi? Hastanın alacağı tedaviye bağlı olarak olası zarar riski mutlak belirlenir ve gebelik haftasına göre tedavi planı yapılır. Bu bilgilere göre gebeliğin sonlandırılmasının gerekip gerekmediğine karar verilir. Gebeliğin ilk 2 haftasında yapılan kemoterapi ya düşükle ya da sağlıklı gelişimle sonuçlanırken, 3 ila 12’nci hafta döneminde alınan kemoterapi bebekte ciddi doğumsal anomali ya da sponton düşüklerle sonuçlanabilmektedir. Sonuçta, gebeliğin ilk 3 ayında anneye ilaç tedavisi SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
uygulanmamakta, ancak ilk üç ayından sonra ilaç tedavisi hastalık ve ilaç tipine göre yapılabilmektedir. RADYOTERAPİ SAKINCALI Gebeliğin kesinlikle sonlandırılması gereken durumlarda ya da ilk üç ayda kanser tanısı konulması durumunda gebeliğin devam edip etmeyeceğine karar vermek gerekir. Bu karar hekim ve aile ile birlikte alınır. Diğer taraftan, erken dönemde tanı konulmuş kanserlerde gebelik sürdürebilirken, kan kanseri (lösemi), lenf kanseri veya hastalığın yaygın olduğu kanserlerde gebeliğin mutlaka sonlandırılması ve tedavinin hemen başlaması gerekmektedir. Gebelikte kanser cerrahisi güvenli gibi görünse de, cerrahi sonrasındaki tedavi yaklaşımları konusunda belirsizlik sürmektedir. Örneğin, meme kanserinde hastalığın erken evrede yakalanması durumunda memenin korunması tercih edilmesine rağmen, ardından radyoterapi gerektiği için uygulanmamakta ve memenin tamamen alındığı cerrahi tipi (mastektomi) gerekmektedir. Bunun yanında meme kanseri tanısı, gebeliğin ilk veya ikinci üç ayında konuldu ise, gebelik devam ederken tedavi de başlanabilir. Benzer şekilde, tiroid kanserlerinde de gebelik esnasında cerrahi tedavi uygulanabilmektedir. Diğer taraftan, radyoterapinin, gebelik süresince uygulanması sakıncalıdır, ancak özel durumlarda gebeliğin ileri döneminde uygulanabilir. Doğum sonrası anne eğer hastalığı için kemoterapi alıyorsa bebeğini emzirmesi uygun değildir. Gebelik planlayan anne adaylarının gebelik öncesi smear testi yapılması, rahim ağzı kanserinin ve bu kanserin öncü lezyonlarının taramasının yapılması için önerilmektedir. 59
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
OTURMAK BİLE ZOR GELİYORSA
60
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
Oturmak bile zor geliyorsa O P. D R . U M U T Y A K A
Şiddetli ağrılarla kendini gösteren ve sinir kökünde oluşan tarlov kisti, otururken bile ağrılara sebebiyet vererek ortaya çıkar.
T
arlov kisti, sinir kökünde oluşan bir kist türüdür. Sakrum adı verilen omurganın en alt bölgesinde daha çok görülen tarlov kistini diğer kist guruplarından ayıran en önemli özelliği sinir hücrelerinin de bu kistlerin içerisinde olması durumudur. Kist, belli bir büyüklüğe ulaşmadan şikâyete sebebiyet vermez. Bu küçük tarlov kistlerinin görülme sıklığı %5-9 arasında değişiyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar tarlov kistine kadınların daha yüksek oranlarda yakalandığını gösteriyor. Kadınlarda bu hastalığın görülme sıklığı % 86,6 erkeklerde ise %13,4 oranında. Tarlov kisti görülen hastaların birçoğunda başka kistli bölgeler de görülür. Ayrıca hasta grubu genellikle 31-60 yaş arasındadır. Bu hastalığa yakalananlarda yapılan gözlemler neticesinde hastaların büyük çoğunluğunun şiddetli ağrılar çektiği görülüyor. Ancak ağrı şiddeti çok az ve az olanlar da vardır. Öte yandan tarlov kistinin oluşum sebebi tam olarak bilinmiyor. Ancak hastalığın oluşum biçimine dair bazı fikirler mevcut. En yaygın kanı ise hastalığın kalça üstüne düşülmesi sonucu başlayıp zamanla büyüme göstermesi şeklinde. AĞRILAR KALÇADA BAŞLAR Bu hastalıkta kistin üstündeki basınç arttıkça şikâyetler de fazlalaşır. Sinir hücrelerinde hasar oluşturmaya başlar. Oturmak, ayakta durmak ve yürümek ağrılara sebebiyet verir. Hasta genellikle en rahat olduğu pozisyonda yan yatınca ağrı azalır. Tarlov kistinin belirtileri kişiden
Oluşum sebebine ilişkin en yaygın kanı, hastalığın kalça üstüne düşülmesi sonucu başlayıp zamanla büyüme göstermesi şeklinde. kişiye farklılık gösterebilir. Özellikle ağrı şiddeti farklıdır. Bazılarında çok şiddetli ağrılar görülürken bazılarında ağrılar kaybolur. Kistin belirtilerini genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz: Etkilenen sinir hangi dokuyu ilgilendiriyorsa o bölgede ağrı oluşturur. Genelde bu bölge kalça bölgesidir. Kas güçsüzlükleri görülür. Uzun süreli oturmalara bağlı ağrı oluşumları, refleks kayıpları başlar. Kabızlık gibi problemlerin yanı sıra, sık idrara çıkma
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
veya idrar kaçırma gibi problemler de oluşabilir. Ayrıca seksüel fonksiyonlarda bir takım bozukluklar olabilir. Tarlov kisti hakkında çok fazla bilgi mevcut olmamasından dolayı gözden kaçabilme olasılığı oldukça yüksek. Burada önemli olan konu ile alakalı tecrübesi olan beyin cerrahına başvurmaktır. Hastanın teşhisi MR ile konulabilir. Ayrıca hastada ürolojik bozukluklar varsa ürolojik testler, mesane problemleri varsa ürodinamik testler yaptırılmalıdır. İKİ FARKLI TEDAVİ SEÇENEĞİ VAR Peki, tarlov kisti nasıl tedavi edilir? Genellikle hastada kiste bağlı dışkılama ve idrar ile ilgili problemler varsa ve kist boyutu 1,5 cm’den büyükse ameliyat uygulanır. Öte yandan ameliyatsız tedavi seçeneği de vardır. Ameliyatsız yöntemde bilgisayarlı tomografi eşliğinde bir iğne vasıtası ile kistin içindeki sıvı boşaltılır ve tekrar kist oluşumunu engellemek için kistin içine doku yapıştırıcı sıkılır. Ameliyatlı yöntemde ise kistin nüfuz ettiği omurilik bölgesi açılır. Mikrocerrahi yöntemi ile kist duvarı açılarak içindeki sıvı boşaltılır ve tekrar sıvı ile dolmasını engellemek üzere, içine doku yapıştırıcı sıkılır. Ameliyat sonrasında en sık görülen komplikasyon beyin omurilik sıvısının cilt altına sızması ve buna bağlı olarak gelişen baş ağrısıdır. Bu nedenle ameliyat sonrasında önlem olarak hastalara yatarken ayaklarını kaldırmaları ve belde şişlik olmaması için korse takmaları tavsiye edilir. Bazı hastalarda ameliyat sonrası bakterilere bağlı olarak menenjit görülme olasılığı da vardır.
61
MİSAFİRLERİMİZ
KİSTİM KAYBETTİ, BEN KAZANDIM
Kistim kaybetti, ben kazandım
Hastanemize gelmeden önce 2 kez ameliyat oldu, yürüyerek girdiği odadan tekerlekli sandalyeyle çıktı. Seda Metinkaya, Op. Dr. Umut Yaka’nın gerçekleştirdiği başarılı bir ameliyatla ağrılarından kurtuldu, sağlığına kavuştu.
S
eda Metinkaya, on sekiz yaşından bu yana hayatını kabusa çeviren şiddetli bel ve bacak ağrıları ile mücadele eden bir hasta. O dönemde ağrıları için doktoların bazıları ergenliğe bağlı kas ağrıları derken kimi de bel fıtığı teşhisi koymuş. Metinkaya o süreçte yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Ağrısız bir günüm geçmiyordu, yürümeyi özler olmuştum. Doğru teşhis konulamıyor olması hayat kalitemi düşürüyordu. Artık ağrılarımla yaşamayı öğrenmek üzere iken, 2011 yılında aile dostumuzun önerisiyle beyin cerrahisi uzmanı, Op. Dr. Umut Yaka’ya, ağrılarımı hayatımdan çıkarmak istediğimi söyledim. Muayene ve filmlerimi inceledikten sonra ağrılarımın sebebinin bacağıma giden sinirleri sıkıştıran bir kist olduğunu söyledi. İlk kez bir doktor bana ağrılarımın sebebini söylüyordu; Tarlov kisti. Hayatımın en güzel yıllarını benden çalan o ufacık şey gerçekten kist miydi diye şaşırıyordum.” Hastanın ağrılarından
62
kurtulması için ameliyat olması gerekiyordu ama sonrasında olası riskler arasında felç de vardı. AMELİYATLA HAYATIMA İMZA ATTI Seda Hanım “Hastalığımın ve ameliyatımın çok özel olduğunu düşünerek Türkiye’nin en büyük hastanelerinden birine başvurdum. Geçirdiğim uzun ameliyata rağmen ağrılarımın artması ve bacaklarımda gelişen güçsüzlük hem ailemi hem de beni çok üzmüştü. Yürüyerek ve büyük umutlarla geldiğim hastaneden koltuk değneği ile taburcu oldum” şeklinde konuşuyor. Zamanla iyileşirim derken gün geçtikçe daha da kötüleşen Metinkaya bu süreçte idrarını da kaçırmaya başlamış. Kontrole gittiğinde doktoru, kistin yeniden oluştuğunu ve ikinci bir ameliyata gerek olduğunu söylemiş. İkinci ameliyatı da olan hasta, on iki gün sonra yine tekerlekli sandalye ile taburcu olmuş. Son ameliyatından
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
iki yıl gibi uzun bir süre geçmesine rağmen belindeki ağrılar, ayaklarındaki uyuşmalar geçmemiş Metinkaya’nın. Artık dayanamarak hastalığına ilk teşhisi koyan Medipol Üniversitesi Beyin Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Umut Yaka’nın kapısını tekrar çalmış. Akabinde ise üçüncü ameliyatını olmaya karar vermiş. Seda Hanım o günleri ise şöyle anlatıyor: “Ameliyat sonrası uyanma odasında hocam bacaklarımı hareket ettirdiğimi görünce başardık dercesine bana baktı. Halbu ki o başarmıştı, bu onun başarısıydı. Artık her ameliyat sonrası daha da şiddetlenen ağrılarım yoktu, bacağımı tekrar hissediyor ve idrarımı artık tutabiliyordum. Galiba bu sefer kazanan ben, kaybeden kistim olmuştu! Umut Hoca, yapmış olduğu ameliyatla bir nevi imzasını atmıştı hayatıma. Ona ne kadar teşekkür etsem az.” Seda Metinkaya, halen kontrollerine düzenli olarak geliyor ve her seferinde doktoruna teşekkür etmekten vazgeçmiyor.
Kalbinize dair ne varsa!
KALP DAMAR CERRAHİSİ HASTANESİ
facebook.com/medipolsaglik
twitter.com/medipolsaglik
youtube.com/MedipolSaglikGrubu
SAĞLIK
64
CAN’INIZA SAĞLIK!
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIK
‘Can’ınıza sağlık! Anne- babalar canından çok sevdikleri çocuklarına yılda bir kez check-up yaptırmalı, miniklerin sağlığını yakından takip etmeli.
H
er anne baba evladını ‘canım’ diye sever, korur, kollar. Peki, aileler canım dedikleri çocuklarının sağlığıyla yeterince ilgileniyorlar mı? Hastalıklarıyla ilgili şikayetlerini yeterince dile getiremeyen çocukların aileleri tarafından iyi takip edilmesi gerekir. Bu kapsamda, genelde yetişkinlere uygulanan check-up akla geliyor. Çocuğun sağlığı için yılda bir kez yaptırılan check-up erken teşhis ve tedavide oldukça büyük bir önem arz eder. Çocukluk çağı hastalıklarının tespiti için yaptırılan check-up paketleri yaşa ve cinsiyete göre farklılık gösterir. Bu yüzden, doktor kontrolünde çocuğun yaş aralığına göre uygun bir taramanın yapılması daha sağlıklı olur. Yıllık yapılan bu check-uplar çocuğun büyüme ve gelişimini takip açısından da oldukça önemlidir. Ayrıca, çocuklarda davranış, konuşma, gelişim ve uyku bozuklukları da varsa, check-up muayeneleri sayesinde erkenden teşhis edilebilmektedir. Tepeden tırnağa muayene edilen, tahlil ve tetkiklerden geçirilen çocukların ayrıca aşılanma durumları da değerlendirilir. Yılda bir kez yaptırılacak olan check-up çocuğunuzu hastalıklardan koruyacaktır.
ÇOCUK CHECK-UP PAKETİ Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde 3-6 yaş arası çocuklara uygulanan check-up paketiyle, çocukluk çağı hastalıklarında erken teşhis ve tedavi gerçekleştirmek mümkün. MUAYENELER Göz Muayene KBB Muayene Çocuk Hastalıkları LABORATUVAR TESTİ Glukoz: Açlık kan şekeri tanı ve takibinin değerlendirilmesi Üre: Protein metabolizmasının değerlendirilmesi Kreatinin: Böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi Sodyum: Kandaki elektrolitlerin (tuz) değerlendirilmesi Kalsiyum: Endokrin ve metabolik bozuklukların değerlendirilmesi Magnezyum: Metabolizma ve elektrolit dengesinin kanda değerlendirilmesi Alanin Aminotransferaz (ALT): Siroz, akut hepatit gibi karaciğer hastalıkları ve karaciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesi Total Bilirubin: Karaciğer ve safra kesesi fonksiyonlarının değerlendirilmesi TSH: Tiroid fonksiyonlarının SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
değerlendirilmesi Hemogram: Tam kan sayımının değerlendirilmesi Sedimantasyon: ESH (alyuvar çökme hızı) birçok hastalıkta tanıya yardımcı bir inceleme olarak kullanılır. CRP: Kandaki enfeksiyon ve romatizmal hastalıkların değerlendirilmesi Tam İdrar Tetkiki (TİT): İdrar yolu enfeksiyonu, idrarda taş veya «kum» varlığının değerlendirilmesi HBSAG: Akut veya kronik HBV (Hepatit B virüsü) enfeksiyonlarının değerlendirilmesi Vitamin B12: Vücuttaki vitamin b 12 değerlerinin incelenmesi Demir: Her türlü anemi, demir eksikliği ve demir zehirlenmesinin değerlendirilmesi Demir Bağlama: Serum demir düzeyinin değerlendirilmesi Ferritin: Demir eksikliği anemisi, kronik hastalık anemisi›nin değerlendirilmesi Çinko: Bağışıklık sistemi ve metobolizmal bozuklukların değerlendirilmesi RADYOLOJİ Tüm Batın Usg: Karın bölgesindeki iç organların Usg yöntemiyle değerlendirilmesi 65
NÖROLOJİ
Uyurken ne yediğimi bilmiyorum! P R O F. D R . N İ D A F. T A Ş Ç I L A R
Bilinç kaybıyla gece kişilere kedi maması, pişmemiş et, sigara izmariti yediriyor, amonyaklı maddeler içiriyor. Uykuyla ilişkili yeme bozukluğu, uyurgezerlikle karıştırıldığı için tedavisinde gecikmeler yaşanabiliyor.
66
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
UYURKEN NE YEDİĞİMİ BİLMİYORUM!
U
yku bozukluklarının belki de en renklisi parasomnilerdir. Uykuyla ilişkili yeme bozukluğu (UYB) geceleri anormal yemek yeme ile karakterize bir parasomnidir. En çok bilinen parasomnilerden olan uyurgezerlik kadar sık gözlenmez, ancak uyurgezerliğe eşlik edebilir. Tipik olarak bu sorunu olan kişi uykudan kalkar mutfağa gider, birşeyler yer, sabah uyandığında bunu hatırlamaz veya bölük pörçük hatırlar. En sık karıştığı durum ise gece yeme sendromudur (GYS). GYS’de, kişi tam uyanıklık halinde istediği şeyleri yer, hatta yemek yemeden uykuya dalamaz. 2014 yılında yayınlanan Uluslararası Uyku Bozuklukları SınıflamasıIII, uykuyla ilişkili yeme bozukluğunu, ana uyku periyodundan uyandıktan sonra ortaya çıkan kısmi veya tam bilinç kaybının eşlik ettiği, sonrasında düzgün hatırlayamadığı tekrarlayıcı işlevsiz yeme atakları olarak tanımlıyor. Bu tanımın tam olması için şu 3 maddeden birinin bulunması gerekli: İlk olarak istemsiz yemelerde yenilemeyecek, toksik veya garip formda maddelerin tüketilmesi, daha sonra yemeğe ulaşırken veya yemeği hazırlarken/ pişirirken uykuyla ilişkili yaralanma veya yaralanma olasılığı ve son olarak ise tekrarlayıcı gece yemelerinin sağlığı olumsuz yönde etkilemesi. KEDİ MAMASI BİLE YİYEBİLİRLER Hastalığın başlangıcı değişkendir, bazen tek tük olup sinsi seyreder bazen de aniden başlar, hızlı seyreder. Ancak nasıl başlarsa başlasın genellikle geçmez. Diğer parasomnisi olan hastaların UYB geliştirebileceği her zaman akılda tutulmalıdır. Ayrıca UYB, gece yeme bozuklukları, gündüz yeme bozuklukları, Keline-Levine sendromu, reflü, hipoglisemi, peptik ülser, Kluver-Bucy sendromu gibi hastalıklardan da ayırt edilmelidir. Bu hastalık kadınları erkeklere göre daha fazla etkilemektedir. Genetik geçişi bilinmemekle birlikte ailesel özelliği vardır. Hastaneye yeme bozukluğu ile başvuran 6 kişiden birinde bulunurken, üniversiteli gençlerle yapılan çalışmalarda 20 kişiden 1’inde bulunmuştur. UYB, ortaya çıktıktan sonra hastalar bu durumun hastalık olabileceğini bilemediklerinden çoğunlukla da bu durumlarından utanıp dile getirmediklerinden doktora başvurmaları en az 4 yıl gibi uzun zaman almaktadır. Yeme epizodu hemen her zaman bir süre uyuduktan sonra gelişen istemsiz veya kontrolsüz yeme ile karakterizedir. Tipik olarak uykudan kısmen uyanmayı takiben kısmen hatırlamanın eşlik ettiği yemeler vardır. Uyurgezerlikte olduğu gibi kişiler tam uyandırılamayabilirler veya sabah
sorgulandıklarında gece yemek yediklerini hiç hatırlamazlar. Bazılarında da bariz uyanıklık vardır ve tamamen hatırlarlar. Bir gecede gözlenen epizodların hepsinde hatırlama ve bilinç farklı düzeylerde olabilir. Geceki yemek yemesinin en belirgin özelliği yemesini kontrol edememesidir. Bu hastalıkta kişi aşırı sıcak veya aşırı soğuk şekilde hazırlanmış garip veya farklı kombinasyonlarda yiyecekler yiyebildiği gibi donmuş pizza, pişmemiş et, yağa batırılmış sigara, kedi maması, çiğ kahve, amonyaklı temizlik malzemeleri gibi yenilemeyecek toksik maddeleri de yiyebilir/ içebilir. Hasta olan kişide uykuyla ilişkili yaralanmalar olabilir; mutfak araç gereçlerini kullanırken kendini yaralayabilir, yemek borusunda ağız içinde veya vücudunda kimyasalları içerken yanıklar oluşabilir, yenilemeyecek sert maddeleri yemeye çabalarken (donmuş et gibi) dişini kırabilir, çenesi çıkabilir. Normal yiyecek tüketenlerde ise kontrolsüz yemek yeme nedeni ile bariyatrik cerrahiye (mide küçültme ameliyatlarına) kadar gidebilen morbid obezite gözlenebilir. DEPRESYONA NEDEN OLUYOR Yine kontrolsüz yemek yeme şeker hastalığının tetiklenmesine, kolesterol yüksekliğine yol açabilir. Sık sık uyandığı için uyku bozukluğu, sabah iştahsızlığı veya karında şişkinlik gerginlik yaşayabilir. Hatta kişi allerjisi olduğu besinleri tüketirse şoka girebilir. Sabah hastanede aç karnına kan vereceklerse veya ameliyat olacaklarsa gece farkında olmadan yemek tükettikleri için kan sonuçları güvenilir olmayabilir veya mideleri boş olmadığı için ameliyatları tehlikeye girebilir. Bu kişiler, gece yemeyi kontrol etmeye çalışmalarına rağmen başaramadıkları için depresyona girebilirler. Bu bozukluğun herhangi bir döneminde kişi gece yemesini kontrol edemediği için gündüzleri yemek kısıtlaması uygulayabilir, pahalı yöntemlerle kilo vermeye çalışabilir. Hatta bazı hastalar, gece kontrolsüz yemeyi önlemek için gece yemek yiyip yatmaya çalışırlar ve bu durumda kişide bu sefer hem UYB, hem de GYS birarada gelişir. Yeme atakları hemen hemen her gece, birden fazla kez gözlenir. Uyku döngüsünün herhangi bir döneminde gelişebilir. Sıklıkla uykunun ilk yarısında ya da uyandıktan sonraki ilk bir dakika içinde olur. Normal yiyecek tüketildiği durumlarda sıklıkla yüksek kalorili yiyecekler tercih edilir. Geceki yeme sırasında açlık veya susamışlık hissi bulunmaz. Yeme epizodları bazen yiyecekle ilişkili rüya şeklinde yaşanabilir. İlginç olarak UYB yaşayan kişiler
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
NÖROLOJİ
NASIL TEDAVİ EDİLİR? Bu durumu yaşayan kişi önce bir uyku uzmanı ile bire bir görüşerek bazı uyku ile ilişkili anket sorularıyla, genel ve nörolojik muayene ile değerlendirilir. Ardından bir gece beyin aktivitelerinin değerlendirileceği uyku laboratuvarında video eşliğinde çok kanallı uyku testi (polisomnografi-PSG) uygulanır. Uyku testi sırasında yeme atakları gözlenmese bile bu hastalığa özgü (çoklu uyanıklıklar gibi) ve diğer eşlik eden uyku hastalıklarına (tıkayıcı uyku apnesi gibi) özel bulgular saptanabilir. Bu testlerin sonucuna göre ilaç, stresle baş etme yöntemleri, bu soruna yol açan başka bir uyku hastalığının tedavisi ile bir planlama yapılır. alkollü içecekleri hiç tüketmezler. Eğer kişi yeme epizodu sırasında rahatsız edilirse aşırı sinirli veya ajite davranabilir. Yemek pişirme teşebbüsü sırasında yangın bile çıkabilir. UYURGEZERLİĞİN BİR TÜRÜ UYB, idiyopatik yani sebepsiz olabileceği gibi ikincil yani başka bir sebebe bağlı örneğin başka bir uyku bozukluğu ile, klinik durumla veya ilaçla ilişkili gözlenebilir. En sık birlikte olduğu uyku hastalığı uyurgezerliktir. Hatta uyurgezerliğin farklı bir türü olarak bile ele alınabilir. Çoğu kişide çocukluk çağında uyurgezerlik olması yetişkin dönemde bu rahatsızlığa yol açabilir. Huzursuz bacak sendromu, uykuda periyodik bacak hareket bozukluğu, tıkayıcı uyku apne sendromu, düzensiz uyku/uyanıklık tipi sirkadiyen ritm uyku/uyanıklık bozuklukları gibi uyku bozuklukları SRED’le yakından ilişkilidir. İlaca bağlı SRED gelişimi ise uyku ilaçları ve psikiyatrik ilaçların kullanımı sırasında gözlenebilir. UYB gelişimi sigara/alkol/ madde bırakmayı takiben, akut stres durumlarında, nokturnal disosiyatif bozuklukla, gündüz diyet yapmaya bağlı, gündüz gözlenen yeme bozukluklarıyla narkolepsi, otoimmün hepatit, beyin iltihabı başlangıcında da bildirilmiştir.
67
FOTOĞRAFLAR: UFUK KARATOPRAK
İÇİMİZDEN PORTRELER
HAKKARİ’NİN İLK PROFESÖRÜ
Okumaktan başka çarem yoktu AYSEL YAŞA YILMAZ
Hakkari’nin ilk profesörü o. İmkansızlıklara takılıp kalmamış. Tıp fakültesini kazandığını inşaatta çalışırken haber alan Prof. Dr. Şinasi Sevmiş, Türkçe’yi ilkokulda, İngilizce’yi ise öğretim görevlisi olduktan sonra öğrenmiş.
H
akkari’de kalabalık nüfuslu bir ailenin çocuğu olarak iki göz odada büyüdü. İnşaatlarda tuğlalardan yaptığı masalarda ders çalıştı. Sonunda tıp fakültesini kazandı. Başarı yolunda tüm engelleri aşan Prof. Dr. Şinasi Sevmiş, Medipol Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli merkezinin başarılı hekimlerinden biri. Bu sayıda İçimizden Portreler’de Şinasi Hoca’nın hikayesine yakından bakacağız...
68
Hayat hikayeniz Vizontele’deki çocuklara çok benziyor. Hakkari’de nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Evet, o çocuklarla yaşantımız birebir benziyordu. Damda Lale Sineması’nda film izleyen, çıplak dereye giren, manavdan karpuz aşırmaya çalışan, çarşıya civcivci geldiğinde civcivleri yürüten çocuklardık biz de. Zaten Hakkari’de o dönemde yaşayan çocukların çoğunun yaşantısı böyleydi. Ben, on çocuklu bir ailenin yedinci çocuğuyum. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Benden önce bir ablam, 5 abim var. 3 tane de küçük kız kardeşim var, maalesef birini 2 yaşındayken kaybettik. 2 odalı, mutfağı olmayan, salonun köşesinde mutfak görevi gören bir tüpün olduğu topraktan yapılma bir ev. Biz, böyle bir evde büyüdük. Aynı odada bazen 9-10 kişi yattığımız olurdu. Bu sayıdan fazlası da olabiliyordu. İşte ben, bu on beş kişilik evde evde okumaya çalıştım, üniversiteye hazırlandım.
OKUMAKTAN BAŞKA ÇAREM YOKTU
Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandığımı inşaatta çalışırken öğrendim. Çok sevindim ama işime devam ettim. Paydos edince de arkadaşlarla mahalleye gidip, top oynayarak kutladık başarımızı. Başka bir kutlama yapma imkânımız da yoktu.
Kardeşinizi kaybetmeniz sizi çok etkilemiş. En küçük kardeşimizi kızamıktan kaybettik. O zaten benim hayatımdaki dönüm noktalarından bir tanesi oldu. O zaman ilkokul birinci sınıftaydım. Kız kardeşim öldüğünde karar vermiştim: ‘Doktor olacağım ve artık çocuklar ölmeyecek.’ Kardeşim doktora götürülemedi, yayladaydı. Yaylada olmasa da zaten o dönem Hakkari’de doktor yoktu. Sadece bir iki tane pratisyen hekim vardı. Yüksek ateşi vardı ve biz titrediği için üşüyor zannederek sürekli üzerini örtüyorduk. Annem böyle önlem almaya çalışıyordu. Sonunda kardeşimi kaybettik. Doktor olmamdaki ilk etken buydu. İkincisi neydi? Doktor olmamda ikinci etken ise ilkokul beşinci sınıftayken Hakkari’ye atanan genel cerrahi uzmanı Hulusi Tüzün olmuştur. Ona hep çok hayranlıkla bakardım. Halk ona inanılmaz saygı duyardı. Hakkari’de çok ameliyat yaptı. Her sabah hastanenin kapısına gidip onun hastaneye girişini, odasına gidişini izlerdim ve hep ‘Mutlaka ben de bir gün Hulusi bey gibi bir cerrah olacağım’ derdim. O zaman çizmiştim yolumu. Aslında benim heveslendiğim şey, halkın ona duyduğu saygınlıktı. İLKOKULA BAŞLADIĞIMDA TÜRKÇE BİLMİYORDUM Bu arada ilkokula başladığınızda Türkçe bilmiyormuşsunuz. Nasıl öğrendiniz? Bir kelime bile Türkçe bilmiyordum hem de. Bu mesele çok travmatik oldu benim için, sınıftaki birçok çocuk gibi. İlk 2 ay hiç Kürtçe bilmeyen bir öğretmen geldi. O bizi anlamazdı, biz de onu. Söylediklerini anlamadığımız için ödevleri yapamazdık ve ceza alırdık. Sonra öğretmenimiz değişti ve Kürtçe bilen biri geldi. Bizler Türkçe’yi öğrenene kadar ödevlerimizi Kürtçe de söyledi. Daha sonra zaten Türkçe’yi öğrendik, problem çözüldü. Aradan seneler geçti. Öğretim üyesi olduğumda da İngilizce bilmiyordum. Nasıl ilkokula başladığımda Türkçe bilmediğim için zorlandıysam öğretim görevlisi olduğumda da bu sıkıntıyı yaşadım. Öğretim üyeliğine atandığımda çok endişeliydim, Prof. Dr. Hamdi Karakayalı ‘Sen çok şey bilmiyordun, her şeyi hallettin. Bunu da halledersin’ diyerek motive etti beni. Çok şükür o işi de hallettik. Herkes ‘imkânlar olsaydı okurduk’ der ama siz imkânsızlıkları kendinize engel olarak görmemişsiniz hiç. Bizim için çok hayati önemi olan bazı derslerde öğretmenlerimiz yoktu. Onları
İÇİMİZDEN PORTRELER
Hakkarili çocuklar için de bir yol açmış oldunuz bu başarıyla. O dönem ben de bir çok arkadaşım gibi, bahaneler arkasına sığınabilirdim. İmkânlarımız yoktu! Bu çok da geçerli bir şeydi. Sadece ben değil 4-5 arkadaş birlikte üniversiteyi kazandık. 1990 senesi bizden sonraki insanlar için bir devrim, dönüm noktası niteliğinde oldu. Artık öğrencilerin ‘imkânımız yok, nasıl kazanalım’ bahanesi ortadan kalktı. Ve bizden sonra çok daha fazla üniversite okumaya başladı. ÇOBAN OLSAYDIN DA YANIMDA KALSAYDIN kendi çabamızla dışarıdan aldığımız test kitaplarıyla hallediyorduk. 4 arkadaşımla birlikte sınava bu şartlarda hazırlandık. Kaynak konusunda çok ciddi problemlerimiz vardı çünkü Hakkari’de kırtasiye yoktu. Daha doğrusu vardı ama üniversiteye hazırlık kitapları getirmezdi. Şimdikiler gibi dershane falan yoktu. Babam köy hizmetlerinde tek maaşla çalışan bir işçiydi ve biz 9 kardeştik. Abilerimin üçü evliydi onların da çocukları vardı. Sonuçta, biz tek maaşla yaklaşık 20-25 kişi yaşadık. Evet şartlar çok zordu, dershane yoktu, öğretmen ve kaynak eksikliği vardı. Ama İstanbul’da okuyan çocuk 3 saat çalıştıysa ben on saat çalıştım. Bu farkı böylece kapattım. Üniversite sınavına hazırlanırken aynı zamanda inşaatta çalıştım. Çay molası verdiğimizde tuğlalardan kendime masa yapar, o arada test çözerdim. BU BİR DEVRİMDİ Bu süreçte sizi motive eden neydi? Benim okumaktan başka çarem yoktu bunu çok net görebiliyordum. Bunun dışında hakkını ödeyemeyeceğim iki tane öğretmenim var. İlkokuldaki sınıf öğretmenim ve imam hatip lisesindeki fen öğretmenim. Hakkari’de ilkokuldayken, okumak dışında başka bir şeyin beni kurtarmayacağını net bir şekilde anlamıştım ve yolumu ona göre çizmiştim. Bu motivasyonla mı kazandınız tıp fakültesini? Hayatımdaki en büyük hedefimdi tıp fakültesi. Ya tıp fakültesiydi ya da hiç bir şeydi! Kazanamasaydım çok büyük travma yaşardım. Kazandığım için tabi ki çok mutlu oldum. Karadeniz Teknik SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Hakkari’nin ilk profesörüsünüz. Bu ne hissettiriyor size? Profesör olduktan sonra Hakkari’ye hiç gitmedim. Ama ben Hakkarili olduğumu her fırsatta dile getiren biriyim. Bu sene gideceğim memleketime. Tıp fakültesine girdiğimden beri Hakkari halkı ile olan diyalogum çok farklı ve özel. Halkımız okuyana, bu işe emek sarfedene inanılmaz saygı ve sevgi besliyor. Bunu her zaman görüyorum. Normal bir vatandaş olarak gidiyorum memleketime ama halkım özel hissettiriyor. Hakkarililer de İstanbul’a tedavi olmaya geldiklerinde ilk beni ararlar. Konu ne olursa olsun, bana sormadan ameliyat bile olmazlar. Anneniz gurur duyuyordur oğluyla... Annem hiç okul okumadı, Türkçe bilmiyor. Babam ilkokula 3 gün gitmiş, diploma almış ama çok az Türkçe biliyor. Çok mutlular, gururlular bunu çok iyi biliyorum. Annem çok özlüyor beni. Hatta bir defasında ‘Keşke çoban olsaydın da yanımda kalsaydın. Gittin doktor oldun’ demişti. Hikaye tersine dönseydi, siz İstanbul’da büyüseydiniz sonuç yine böyle olur muydu acaba? Ya bu zorlukların arasında kaybolup gidecektim ya da hayatımı refaha çıkarmak için çok uğraşıp bir yerlere gelecektim. Şartların zorluğu beni motive etti. Bu yönüyle diyorum ki iyi ki oradaymışım. İşin bir diğer boyutu var. Bu kadar azmim varken büyük bir şehirde olsaydım acaba daha iyi olur muydu? Sorunun cevabı çoğu zaman evet. Ben yine de şükrediyorum, iyi ki oradaydım. İyi ki sorunlar varmış ve ben onlarla boğuşup buralara kadar gelmişim.
69
SAĞLIK
İlacım akıllı, yaşamım sağlıklı! Akılcı ilaç kullanımı dünyada giderek yaygınlaşıyor. Bu sayede yanlış ilaç alımına bağlı hastalık ve ölüm oranlarında düşüşler izleniyor.
70
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
İLACIM AKILLI, YAŞAMIM SAĞLIKLI!
T
oplumumuzda kulaktan dolma bilgilerle ilaç alan birçok kişi bulunuyor. Yanlış, gereksiz, etkisiz ve yüksek maliyetli ilaç kullanımı ilerleyen zamanda büyük boyutlu sorunlara neden olabiliyor. Bu sorunların başında kuşkusuz hastalık ve ölüm oranlarının artması geliyor. Sonra sırasıyla hastaların tedaviye uyuncunun azalması, ilaç etkileşimleri, bazı ilaçlara karşı direnç gelişmesi, hastalıkların tekrarlaması ya da uzaması, advers olay görülme sıklığının artması ve tedavi maliyetlerinin artması geliyor. Bu nedenle dünyada başlatılan ‘Akılcı İlaç Kullanımı’ ülkemizde de uygulanıyor. Akılcı ilaç kullanımı kısaca; hastanın klinik bulguları ve bireysel özellikleri göz önünde bulundurularak en doğru ve en uygun maliyetteki ilacın belirlenip, bu ilacın uygun doz, süre ve yolla kullanılmasıdır. Medipol Sağlık Grubu Baş Eczacısı Yıldız Aymış, akılcı ilaç kullanımı ile ilgili şunları söylüyor: “Akılcı ilaç kullanımı halk sağlığı açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu uygulama ile hastaların hastalıklarına uygun doğru ilacı; doğru doz, doğru süre ve doğru uygulama yolu ile en az maliyette edinmeleri hedeflenmektedir. Bu şekilde hastaların ilaçtan almaları amaçlanan klinik yarar en düşük maliyetle sağlanabilmektedir. Aynı zamanda ilacın olabilecek yan etki ihtimali düşürülmekte ve ilacın gereksiz ve yanlış kullanımının önüne geçilebilmektedir. Reçeteyi yazan hekim ve ilacı temin eden eczacının akılcı ilaç kullanımına göre hareket etmesi sağlanarak hastanın tedavisi istenen seviyeye getirilmektedir. Ayrıca akılcı antibiyotik kullanımı da bu kapsamda sağlanıp; geleceğin korkulu rüyası haline gelen antibiyotik direncinin önlenmesi hedeflenmektedir.” TEK SORUMLU ECZACI DEĞİL Peki akılcı ilaç kullanımı nasıl sağlanıyor? Akılcı ilaç kullanımının sağlanabilmesi için sorumlu taraflar sadece hekim ve eczacı değildir. Hasta, hasta yakını, ilacı uygulayan hemşire, diğer sağlık personeli ve hatta toplumsal farkındalık için ilaç sektörü, mesleki örgütler ve medya da sorumlu taraf olarak belirlenmiştir. Öncelikli olarak akılcı ilaç kullanımı; hekimin hastanın hastalığını doğru teşhis etmesi ve hastalığına uygun ilacı hastaya göre seçmesi ile başlayan bir süreçtir. Bu seçimde hastanın daha önceden kullandığı ve halen kullanmakta olduğu ilaçlar, hastanın eşlik eden başka bir hastalığı olup olmadığı, alerji varlığı mutlaka sorgulanmalıdır. Gebelerde, emziren annelerde, karaciğer, böbrek yetmezliği olanlarda, yaşlı ve çocuk hastalarda ilaç seçimi ve doz miktarı tayininde dikkatli olunmalıdır. Buna uygun
belirlenen reçete doğru ve açıklayıcı bir şekilde yazılmalıdır. Hasta veya hasta yakını hekim veya ilacı karşılayan eczacı tarafından, ilaçlarla ilgili bilgilendirilmelidir. Hastanın tedaviye uyuncunun sağlanmasında hasta eğitimi büyük yer almaktadır. İlaçların olası yan etkileri, kullanım zamanları, kullanım şekli, besinlerle etkileşimi, diğer ilaçlarla etkileşimi ile ilgili gerekli uyarıcı bilgiler verilmelidir. Medipol Sağlık Grubu’nda ilaç yönetimine ve dolayısıyla akılcı ilaç kullanımına büyük önem veriliyor. İlaç satın almadan başlayıp en son hastaya ilaç ulaşıncaya kadar geçen süreçteki her basamakta akılcı ilaç kullanımının gerekleri yerine getiriliyor. Bunun için PYXİS gibi gerekli teknolojik yazılım ve donanım yatırımları bulunuyor. Hastalara ilacın anında ulaşabilmesi ve acil durumlarda hasta güvenliğini sağlayabilmek için uygun temel ilaç listesi de oluşturulmuş durumda. Stoklar kritik seviyenin altına düşmeyecek şekilde takip edilmektedir. Hastalar kabul edilirken boy, kilo, doğum tarihi, kullandıkları ve/veya kullanmaya devam ettikleri ilaçlar, geçmiş hastalık öyküleri, alerji bilgileri gibi her türlü detaylı bireysel bilgiler Hastane Bilgi Yönetim Sistemi (HBYS)’ne kaydedilmektedir. Bu bilgiler hekim, eczacı ve hemşire tarafından her bilgisayardan rahatça görülebilmektedir. Hekimlerimiz teşhis koydukları hastalara uygun ilaçların istemini bu bilgileri kullanarak HBYS sisteminden yapmaktadırlar. Sisteme düşen istemler; klinik bulgular, boy, kilo, hastalık, yaş, uygulama yolu, ilaç-ilaç etkileşimi ve ilaç besin etkileşimi açısından eczacı değerlendirmesinden geçerek sistem üzerinden onaylanır. Onaylanan ilaçlar hemşireler tarafından doğru miktarda, doğru doz zamanında parmak izi okutalarak PYXİS sisteminden çekilir ve hastaya uygulanır. Aynı zamanda hazırlanması özel teçhizat gerektiren ilaçlar ve yüksek riskli kapsamında değerlendirilen ilaçlar eczacı gözetiminde deneyimli ve eğitimli eczane personeli tarafından hazırlanıp hastaya hazır halde sunulur. İlaç uygulaması sonrası da yan etki, advers etki açısından da izlenmeye devam edilip kayıt altına alınır. Hastaya başlanacak olan insülin, astım ilaçları vb. gibi özel ilaçlarla ilgili gerekli eğitimler verilir. YANLIŞ KULLANIMLARDA ANTİBİYOTİK DİRENCİ ARTIYOR Akılcı olmayan ilaç kullanımı da halkın
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SAĞLIK
merak ettiği konulardan biri. Eczacı Aymış bu konuyla ilgili “Gereksiz antibiyotik kullanımı, en çarpıcı akılcı olmayan ilaç kullanıma verebileceğimiz örneklerden biridir. Gereksiz antibiyotik kullanımı antibiyotik direncinin artmasına ve dolayısıyla gelecekte antibiyotiklerin işe yaramamasına neden olmaktadır. Gereksiz ve uygunsuz besin takviyeleri, vitaminler kullanılması da en sık rastlanan örneklerden birisidir. Bu durum ilaç-ilaç ve ilaç-besin etkileşimine neden olarak istenmeyen durumlar oluşturmaktadır. Hastanın tedaviye uyuncunu artırmak için gerekli eğitim öncelikle hekim ve eczacı tarafından mutlaka verilmelidir.” Medipol Sağlık Grubu Baş Eczacısı Yıldız Aymış’ın akılcı ilaç kullanımı ile ilgili önerileri ise şöyle: “Hastalıkları konusunda ve tedavilerde kullanılan ilaçlarla ilgili mutlaka hekimlerinden veya ilaçları temin ettikleri eczacılardan bilgi talep etmeliler. Kendileri ile ilgili de sorulacak olan alerji, hastalık öyküsü, kullandıkları ilaç, besin takviyesi vb. gibi soruları da yanıtlamalarını, sorulmuyorsa da kendilerinin hekim veya eczacıyı uyarmalarını öneririm. Bu alacakları veya verecekleri bilgiler tedavilerinin etkinliğini artıracaktır.”
71
SAĞLIK
EMZİREN ANNELERE DOST ELİ
Emziren annelere dost eli Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde hizmet vermeye başlayan Emzirme Danışmanlığı Polikliniği’nde anneler, uzman doktorlar tarafından anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiriliyorlar.
D
ünyaya gelen her bebek, sağlıklı olmak için yeterince beslenme hakkına sahiptir. Bu da anne ve bebek arasındaki emzirme eylemi ile gerçekleşir. Anne sütü içerdiği antikorlarla bebeği hastalıklardan korurken, proteinle büyümesine ve gelişmesine katkı sağlar. Bu mucize sıvı, aslında içerdiği canlı hücrelerle yaşayan bir besindir. Öyle ki, son yıllarda anne sütünün yararlı etkilerinden faydalanmak üzere kanser tedavisinde tamamlayıcı tedavi olarak anne sütü kullanımı sözkonusudur. Bu yüzden, doğum yapan her anne emzirme konusunda bilinçlendirilmeli, doğru bildiği yanlışlar konusunda uyarılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, dünyada her sene bir milyondan fazla çocuk, anne sütünü yeterince alamadığı için ishal, enfeksiyon gibi hastalıklara yakalanmaktadır. Anne bebek dostu hastane olarak bilinen Medipol Üniversitesi Hastanesi, işte bu bilinçle bebek için hayati öneme sahip olan anne sütü ve emzirme konusunda yeni bir adım attı. Açılan Emzirme Danışmanlığı Polikliniği ile, bebeklerin anne sütü ile sağlıkla büyümesi amaçlanıyor. Anne adayı ve anneleri desteklen polikliniğin sorumlusu, çocuk
72
sağlığı ve hastalıkları hekimi Doç. Dr. Nalan Karabayır. Poliklinikte uzman doktor rehberliğinde, 36 haftayı tamamlamış gebeler ve anneler anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiriliyor. RANDEVU ALMAK GEREKLİ Birçok kadının özellikle ilk doğumdan sonra emzirme sürecinde farklı sıkıntılar yaşadıklarını biliyoruz. Bunlar, annenin sütünün yetersiz olduğu konusundaki endişeleri, bebeğin etkin emememesi, tartı alamama, meme başında çatlaklar, memede tıkanma ya da abse oluşumu olarak sıralanabilir. Emzirme danışmanlığı, bu sorunların ortaya çıkmasını engellediği gibi, varolan sorunların da kolaylıkla çözülmesini sağlıyor. Polikliniğimizde emzirme konusunda sıkıntı yaşayan anne- bebek çiftilerinin de değerlendirilmesi yapılıyor. ‘Sütüm az’, ‘emziremiyorum’ gibi şikayetleri olan annelerde ise sorunlar belirleniyor ve beslenmede bir takım düzenlemeler yapılıyor. Öte yandan emzirme danışmanlığı verilen anne ve bebeklerin yakın aralıklarla takibi de yapılıyor. Poliklinikten hizmet almak isteyen anne veya anne adaylarının 444 70 44 numaralı çağrı merkezinden randevu almaları gerekiyor. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ANNEYE DE YARIYOR ff Anne
sütünün protein, şeker ve yağ içeriği bebek için en uygun bileşimdedir.
ff Anne
sütü sindirilmesi en kolay besin olması nedeniyle anne sütü ile beslenen bebeklerde kusma, gaz sancısı, ishal, besin alerjisi gibi durumlar daha az sıklıkla görülür.
ff Anne
sütü hazırlanması en kolay, en steril besindir.
ff Anne
sütü ile beslenen bebeklerin zeka puanları, beslenmeyenlere göre daha yüksektir.
ff Anne
sütü alan bebekler ileri yaşamlarında obezite, şeker hastalığı ve kalp-damar hastalıklarına daha az yakalanırlar.
ff Anne
sütünün anne sağlığı üzerine de olumlu etkileri vardır.
ff Emziren
annelerde meme ve yumurtalık kanserine yakalanma olasılığı daha azdır.
ÖNCE VATANA SONRA HASTALARA UMUT OLDU
MİSAFİRLERİMİZ
Önce vatana sonra hastalara umut oldu Vatanı savunmak için 15 Temmuz’da sokağa çıkan vatansever genç aldığı kurşun yarası sonucu şehit oldu. Ailesi, genç şehidin organlarını bağışladı. Organlar, 12 yaşındaki Kader Temel’e ve 63 yaşındaki Nahide Köse’ye umut oldu.
1
5 Temmuz darbe girişimi sırasında yaralanmasının ardından kaldırıldığı hastanede 3 gün boyunca hayat mücadelesi veren, ancak hayata tutunamayıp beyin ölümü gerçekleşen genç şehidin böbreği ile karaciğeri, yapılan başarılı operasyonlarla iki hastaya nakledildi. Darbe gecesi hiç korkmadan sokağa çıkan ve ailesinin isteği üzerine ismi açıklanmayan genç, hem vatanı hem de iki ayrı canı kurtarmış oldu. Medipol Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli merkezinde sabaha karşı gerçekleştirilen operasyon sonucunda 2 hasta sağlıklarına kavuşmuş oldular. Medipol Üniversitesi Hastanesi Organ Nakli Direktörü Prof. Dr. Hamdi Karakayalı, konuyla ilgili şöyle konuştu: “Şehidin bağışlanan karaciğeri, 19 Temmuz’da hastanemizde tedavi gören 63 yaşındaki Nadide Köse’ye, böbreği de 12
yaşındaki Kader Temel’e nakledildi. Bu iki hastamızında organ bağışı dışında başka bir tedavi seçenekleri yoktu. Hayata tutunmak için organ bağışına ihtiyaçları vardı. Bekledikleri bağış o gece böyle bir hazin hikayeden sonra geldi. Her iki ameliyatımız da son derece başarılı geçti. Karaciğer nakli olan hastamızı dokuzuncu gün, böbrek nakli ettiğimiz kızımızı da ameliyattan sonraki beşinci gün taburcu ettik. Sağlıklı yaşantılarına devam ediyorlar.” O ŞEHİT OLMASAYDI, BEN BEKLESEYDİM Böbreğiyle hayata tutunduğu gencin şehit olduğunu ameliyattan sonra öğrenen küçük Kader “Hastalığımı öğrediğimden bu yana çok kötü günler geçirdim. Evde, 6 aydır her gece 12 saat boyunca diyaliza giriyordum. Diyalizimi annem bağlıyordu. Nakil haberi için bizi gece aradıklarında nasıl sevindiğimi SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
size anlatamam. Fakat kimin organlarını bağışladığını bilmiyordum, şimdi yeni öğrendim. Keşke ben bekleseydim de o şehit olmasaydı. Onunla tanışmayı, ona teşekkür etmeyi çok isterdim” diyerek gözyaşlarını tutamadı. Şehidin bağışlanan karaciğeriyle sağlığına kavuşan 63 yaşındaki Nadide Köse, siroz teşhisi konmuş bir hastaydı. 2 yıldır tedavisi süren Köse, müjdeli haberi hastaneye kontrole gelirken yolda almış. Köse, “Tedavi görüyordum ama acilen karaciğer nakli olmam gerekiyordu. Hastaneye kontrole gelirken yolda aradılar. ‘Karaciğer bulundu hemen acilen hastaneye gelin’ dediler. Geldim, ameliyatım gerçekleşti. Şu an durumum gayet iyi. Ama şehidimize çok üzülüyorum. Çok gençmiş. Allah ailesine sabırlar versin” diyerek aileye taziyelerini iletti.
73
ÇOCUK GELİŞİMİ
Güven verin, destekleyin, demokratik olun DOÇ. DR. ARZU YÜKSELEN
74
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
GÜVEN VERİN, DESTEKLEYİN, DEMOKRATİK OLUN
Bir çocuğun gelişiminde anne babanın tutum ve davranışları oldukça önemli. Siz de çocuğunuzun başarılı bir birey olmasını istiyorsanız ona güvenin, destekleyin ama hep demokratik bir tutum içerisinde olun…
A
nne- babaların çocuklarıyla kuracakları iletişimde temel olan çocuklarına karşı gösterdikleri tutum ve davranışlardır. Anne-babalar çocuklarına karşı gösterdikleri tutum ve davranışlarla onların davranışları üzerinde doğrudan etki oluşturmakla beraber çocukların kendilerini de modellediklerini gözden kaçırmamalıdırlar. Bu nedenle de anne babaların tutumları son derece önemlidir. Her anne- baba için çocuklarının gelişiminin olumlu yönde olması gereklidir. Bu aşamada her ebeveynin farklı kişilik özelliklerinden kaynaklanan, farklı doğrularını kullanarak, farklı tutum ve davranışlar sergilediklerini görebiliriz. Çocuklarda sosyal duygusal gelişimin olumlu yönde olmasında, annelerin okul öncesi dönemde çocuklarına gösterdikleri tutumların etkisi olduğu belirtilmektedir. Annenin çocuğa karşı gösterdiği duyarlı ve sıcak yaklaşımın çocuk üzerinde olumlu duygular uyandırdığı ve bununla birlikte çocuğun annesiyle olan iletişiminin de olumlu yönde etkilendiği görülmektedir. Anneler gergin duygu durumlarını kontrol edip, anlayışlı bir tutum sergilediklerinde çocuklar da sakin ve ılımlı bir tutum içine girmektedirler. Bunun nedeni, çocukların duygularının anne babaları tarafından anlaşıldıklarını görmeleridir, dolayısıyla onların koyduğu sınırlamalara ve kısıtlamalara karşı daha olumlu tavır sergilerler. Günümüzde anne- baba tutumları, genel olarak
olumlu ve olumsuz olmak üzere iki gruba ayrılır. Olumsuz anne- baba tutumları, baskıcı ve otoriter tutum, aşırı koruyucu tutum, gevşek tutum (çocuk merkezci aile), tutarsız tutum, ilgisiz ve kayıtsız tutum, mükemmeliyetçi tutum ve reddedici tutum olarak sıralanırken, olumlu anne- baba tutumu olarak güven verici ve demokratik tutum kabul edilir. Gelin bu tutumlara biraz daha yakından bakalım. Baskıcı ve Otoriter Tutum Bu tutuma sahip anne babalar, çocuklarının davranışlarını sürekli olarak biçimlendirmeye ve denetim altına almaya çalışırlar. Tüm kararlar anne babaya aittir, çocuğa yeterince sevgi ve ilgi gösterilmez. Aile ortamı oldukça gergindir, sürekli herşeyi eleştirme, azar, şiddet ve aşağılama vardır. Çocuğu dinlemek ya da onu anlamaya çalışmak gibi bir yaklaşım yoktur, tek amaç vardır o da çocuğu baskı altında tutmak ve ona adeta göz açtırmamak. Çocuğa karşı takınılan tavır soğuk, anlayışsız ve zarar vericidir. Bu tutumla büyüyen çocuklar özgüveni düşük, çekingen, kaygılı, kolaylıkla başkalarının etkisi altına girebilen ve sıklıkla uyum problemi yaşayan çocuklardır.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
ÇOCUK GELİŞİMİ
Aşırı Koruyucu Tutum Tek çocuk, ilk çocuk veya geç sahip olunan çocuk gibi durumlarda görülen bir tutumdur. Anne baba gereğinden fazla koruyucudur, sürekli çocuğu kontrol ederler. Yemek yiyebilecek, giyinip soyunabilecek düzeydeki çocuklarının dahi bu ihtiyaçlarını kendileri karşılarlar. Çocuğun kendilerinden bağımsız bir birey olduğunu kabul edemezler. Aşırı koruyucu tutumla büyüyen çocuklar kendi başına karar veremeyen, sormadan danışmadan hiçbir şey yapamayan, girişken olmayan çocuklardır. Büyümelerine izin verilmeyen bu çocukların toplumsal gelişimleri engellenmiş olur. Bu onun arkadaşlık ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir, dışlanmasına neden olabilir. İsteklerini ağlayarak dile getirirler, istekleri yapılmadığında ağlarlar, mızmızlanırlar. Gevşek Tutum (Çocuk Merkezci Aile) Otoriter anne baba tutumunun tam tersi durum söz konusudur. Anne baba çocukları üzerinde egemenlik kurmaz, tamamen serbest bırakır. Çocuğun doğruyu yanlışı yaparak, yaşayarak öğrenmesi beklenir. Çocuğa neyin yanlış neyin doğru olduğu hakkında herhangi bir bilgi verilmez. Ailede çocuğun hakları sınırsızdır, anne baba çocuğunu mutlu etmek için her istediğini yapar, çocuğa sınırsız özgürlük verilir. Bu tutumla büyüyen çocuklar şımarık, kolay kolay tatmin olmaz, sabırsız, bencil, istekleri yerine getirilmediğinde aşırı tepki verir ve sorumluluktan kaçarlar.
75
ÇOCUK GELİŞİMİ
GÜVEN VERİN, DESTEKLEYİN, DEMOKRATİK OLUN
Tutarsız Tutum Anne babanın tutarsız tutumu neyin uygun davranış olduğu konusunda çocuğu kararsızlığa düşürür. Aynı davranışı yüzünden anne babası tarafından bir keresinde ödüllendirilen, sonrasında cezalandırılan ya da annesi tarafından farklı, babası tarafından farklı değerlendirilen çocuk hangi davranışın uygun olduğunu belirlemekte güçlük çekecektir. Anne babanın çocukla ilgili konularda çocuğun yanında birbirini eleştirmesi, isteklerini yaptırmak için çocukla önce yumuşak ses tonuyla konuşup sonra bağırıp çağırması, istekleri yerine getirilmediğinde çocuğu azarlaması, dövmesi sonra da özür dilenmesi, büyük çocuğa farklı, küçüğe farklı davranılması gibi durumlar tutarsız tutumlara örnek olarak verilebilir. Bu tutumla büyüyen çocuklar sinirli, ürkek, tedirgin, kararsız, insanlara karşı güvensiz ve tutarsız davranışlar sergileyen çocuklar olarak toplumda yer alacaklardır.
büyütülmüş çocuklar, ihmal edilmişlik duygusundan dolayı ilgi çekmek için şiddet davranışları sergileyen, ilgi, sevgi, şefkat görmediği için bu ihtiyaçlarını dışarıda arayan, sosyal gelişimindeki yetersizlikten dolayı suça eğilimli kişilik yapısı geliştiren bireylerdir.
İlgisiz ve Kayıtsız Tutum Bu tutuma sahip anne babalar için çocuğun varlığı yokluğu eşdeğerdir. Bu anne babalar hoşgörü ile boş vermeyi birbirine karıştırmaktadırlar. Çocuk anne babayı rahatsız etmediği sürece hiç bir problem yoktur, rahatsız ettiğinde çocukla ilgili bir durumdan söz edilebilir. Anne baba çocuğun giyim ve beslenme gibi temel gereksinimlerini karşılar, ancak çocuklarına karşı oldukça ilgisizdirler. Çocuklarına ayıracak zamanları ve enerjileri yoktur. Bu tutuma sahip anne babalar tarafından
Reddedici Tutum Bu tutumu gösteren anne babalar çocuklarına yeterince zaman ayırmazlar. Anne baba çocuğu kabul etmeme, çocuğa hırçın davranma, azar, dayak, ilgisizlik, çocuğun sağlık ihtiyaçlarını aksatma ve çocuğu yatılı okula gönderme gibi davranışlar sergileyebilir. Bu tutuma sahip anne babaların davranışlarının birçok nedeni vardır. İstenmeyen bir zamanda veya evlilik dışında doğmuş bir çocuk olabilir, engelli bir çocuk olabilir. Bu tutumla büyüyen çocuklar sinirli, başkalarına
76
Mükemmeliyetçi Tutum Bu tutumda anne- baba çocuğundan her şeyin en iyisini bekler. Bilgi yönünden en iyi yetişmiş olmasını istedikleri gibi bedensel olarak da mükemmel olmasını isterler. Kendi katı kural ve kalıpları vardır, çocuğun da buna uymasını beklerler. Kendi yaşamlarında yapmak isteyip de yapamadıklarını çocuklarının yapmasını isterler. Çocuğun arkadaş seçimi anne babaya aittir. Çocuklar sürekli olarak anne babalarının belirledikleri kalıplara göre hareket etmek zorundadır. Çocuk sürekli kendi iç dünyası ile çatışma yaşar, sevgi ve nefret gibi birbirinden çok farklı duyguları aynı anda yaşayabilir.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
yardım etme duygusundan yoksun, saldırgan, inatçı, uyumsuz ve anne babasına karşı düşmanca duygular besleyen bireyler olabilirler. Güven Verici ve Demokratik Tutum Mutlu, başarılı ve sağlıklı çocukların gelişmesinde en uygun anne baba tutumu güven verici ve demokratik tutumdur. Bu aile yapısında kurallar bellidir ve bu kurallar sadece çocuk için değil, tüm aile üyeleri için koyulmuştur. Çocuğun duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat verilir. Çocuğa kabul görmeyen onaylanmayan davranışının uygun bir biçimde nedenleri açıklanır. Belirtilen sınırlar içinde de söz hakkı verilir. Çocukla sözel iletişim kurmak temeldir, çocuğun kişiliğine saygı gösterilir. Anne baba çocuğunu olduğu gibi kabul eder. Ailede sevgi, saygı ve karşılıklı hoşgörü esastır. Çocuğa yol gösterilir ve bu şekilde kendi kararlarını kendisi alması sağlanır. Çocuğa ihtiyacı olduğu durumda yardım edilir. Çocuğun bazı sorumlulukları almasına ve bunları yerine getirmesine izin verilir. Anne babanın güven verici ve destekleyici yaklaşımı çocuğun kendi kendine öğrenmesine ve yeni bilgi ve beceri kazamasına yardımcı olacaktır. Bu tutumda çocuğun kendi benliğini algılamasına fırsat verilir. Bu tutumla büyüyen çocuklar kendine güvenen, sınırların çizildiği haklarının verildiği ve gözetildiği, sevgi ve saygı gördüğü bir ortamda büyüdüğü için kendini her ortamda kolayca ifade edebilen, hakkını savunabilen, benlik saygısı yüksek ve farklı her türlü fikre açık çocuklardır.
İLERİ İMPLANT TEKNOLOJİSİYLE
DİŞE KÖKTEN ÇÖZÜM
A⁄IZ D‹Ş ÇENE CERRAH‹S‹ | A⁄IZ D‹Ş ÇENE RADYOLOJ‹S‹ | D‹Ş HASTALIKLARI VE TEDAV‹S‹ ENDODONT‹ | ORTODONT‹ | PEDODONT‹ | PER‹ODONTOLOJ‹ | PROTET‹K D‹Ş TEDAV‹S‹
facebook.com/medipolsaglik
twitter.com/medipolsaglik
youtube.com/MedipolSaglikGrubu
HEREDOT CEVDET’İ ÇOK SEVDİM
FOTOĞRAFLAR: UFUK KARATOPRAK
RÖPORTAJ
78
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
RÖPORTAJ
Heredot Cevdet’i çok sevdim AYSEL YAŞA YILMAZ
Hepimizin hafızasına Ekmek Teknesi’nde anlattığı farklı hikayelerle kazınan Hasan Kaçan “Heredot Cevdet karakteri üzerime yapıştı ama ben bundan hiç şikayetçi değilim. Bana yakışan güzel bir giysi gibiydi Heredot” diyor.
B
abası onu, Kapalıçarşı’da Ermeni kuyumcuların yanına verdi, meslek öğrensin istedi. Ama o direndi, kaçtı. Sonra kendi deyimiyle ‘patates burunlu adamlarla uğraşmaya’, karikatür çizmeye başladı. Bununla da yetinmedi televizyon ve sinemaya el attı. Ve Ekmek Teknesi’ndeki Heredot Cevdet karakteriyle ailemizden biri oldu. Şimdilerde yeni nesillerin önünü açmak için kamera arkasına çekilen Hasan Kaçan’la Çekmeköy’deki evinde buluştuk, Heredot’tan hayata dair güzel hikayeler dinledik... Herkes sizi Heredot Cevdet karakteriyle tanıdı. Senelerce ekranda yerel hikayeler anlattınız. Yerelliğin saf dışı bırakıldığı bir ortamda bunu yapmak zor oldu mu? Ben Anadolu çocuğuyum, Kayseri’nin bir ilçesindenim. Yapı itibarıyla da ister istemez bir yerellik durumu var. İstanbul’a
geldiğimizde de zaten Kasımpaşa civarında oturduk. Bulunduğumuz yerler, temas ettiğimiz insanlar, içinde bulunduğumuz toplum zaten yerli. Bu toprakların mayasıyla yetişmiş insanlarla hemhal olduk hep. Bu bir tercih değildi aslında. Hal böyle olunca bu maya ve toprak sizi kendiliğinden şekillendiriyor. Bir bakmışsınız ‘bizden’ hikayeler anlatıyorsunuz! Ustanız Oğuz Aral da böyle bir karikatüristti. Oğuz Aral farklı bir görüşün insanıydı. Ve tabi ki, bir dönem Türkiye’yi çok etkileyen, birbirine düşman insanları cuma günü bir sarı dergi etrafında birleştiren Gırgır’ı çıkaran Oğuz Aral da bu toprağın adamıydı. Ona şimdi sahip çıkan sanat çevreleri, o dönemde onu ve o dergide çalışan herkesi aşağılıyorlardı. Halkla buluştuğu için hem yaptığı mizahı, hem de kendisini aşağılıyorlardı. Bir sanat
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
79
RÖPORTAJ
HEREDOT CEVDET’İ ÇOK SEVDİM
Allah nasip ederse onu bir gün film haline getirmeyi düşünüyoruz. Ben Fındık Sekiz’in Ağır Roman’dan daha ileride bir hikaye olduğunu düşünüyorum. Ağır Roman çok popüler oldu, filminden ötürü. Ama derinlemesine bir hikaye olarak Fındık Sekiz daha etkili bir iş. Kısmet olursa onu da bir gün çekmek istiyorum.
Bizim bir uyanışa ihtiyacımız var. Bunun için de aklımızın ve gönlümüzün sağlıklı olması gerekiyor. olarak kabul etmiyorlardı yapılan işi. Toplumu yozlaştırdığını düşünüyorlardı. Buradan bakınca aslında Oğuz ağabey doğru bir iş yapıyordu ve bizleri de doğru yönlendirmişti. Yerli bir duruş diye adını koymamıştık ama o ekip yerliydi. O zamanlardan bugüne geldiğimizde bu çizgiyi ister istemez sürdürüyoruz. Çünkü bildiğimiz başka bir şey yok. Anlatım tarzımız öyle, içimizde yaşadığımız duygular, hayatımız öyle. Bazen meslekler sizi seçer diyorsunuz. Mizah neden sizi seçti acaba? (Gülüyor) Çünkü insan kendi seçemiyor, nasipte ne varsa o oluyor. Ben hala bu sorunun cevabını bulamadım. Mizah mı beni seçti, ben mi mizahı? Aileden gelen bir gen var mı peki? Babamla amcam aynı berber dükkanında çalışırlardı. Babam daha usta, ağabey duruşundaydı. Amcam onun yanında kalfa olarak çalışırdı. Ama amcamın müşterisi her zaman daha fazlaydı. Sadece muhabbeti için kuyrukta beklerlerdi! Berberlerin sohbeti çok enteresandır. Onun esprili konuşmaları için beklerdi müşterileri. Amcam komik bir adamdı. Aynı şekilde annem de öyledir. Etrafındaki insanları hep güldürür. Zekice espriler yapar. E onlardan bize de bir şeyler bulaşmış, görüyoruz. Neşeli olmak, insanlarla birlikteyken gülmek, beraber tebessüm etmek, bazı hadiselere de tebessümle yaklaşmak beni motive ediyor. Çünkü, özellikle dünya hayatı yeterince suratımızı asmamıza meyilli. Tebessüm hayatımda olağan bir
80
şekilde varolmuştur hep. Bakmayın şimdi ciddi konuştuğumuza. İnsan yaş aldıkça ciddileşiyor biraz. Ama fazlasıyla matrak bir ortamımız vardı. Yine arkadaşlarla biraraya geldiğimizde eğlenmeye can atıyoruz. Özetle, hadi matrak bir iş yapalım diye çıkmadım yola. İş yapalım dedim, yol böyle çizildi. Siz iyi bir hikaye anlatıcısısınız. Bu hikayeler nasıl birikiyor? Etkileşimde olduğum insanlar bir süre sonra hikayelerimin kahramanları oluyorlar. Bu da yine tabi bir süreç. Arkadaş grubu, aile, eş dosttan etkileniyoruz elbette. Hikayeler de kendi seçimimiz değil. İçerisinde bulunduğumuz kültürün bir aktarımı. Yaşadığımız coğrafya bu hikayeleri anlatmaya mecbur kılıyor bizi. En son yine Heredot Cevdet karakteriyle TRT’de izledik sizi. Yeni sezonda yeni projeler olacak mı? Birkaç proje var. Bizde proje bitmez. Şu anda bir sinema filmi üzerinde çalışıyoruz. Ne zaman olur bilemiyorum. Paldır küldür yapmak da istemiyoruz. Bunun dışında yine bir televizyon dizisi yapacağız. Yine bir mahalle dizisi mi olacak? Bu kez farklı bir şey deneyeceğiz. İlk defa bir aşk hikayesine gireceğiz, bakalım. Tabi yine anlatacaklarımız ironik hadiseler olur ama. Matrak bir şey değil. Planlarımız bu. ARTIK OYUNCULUK YAPMAM ZOR Kardeşiniz Metin Kaçan’ın Fındık Sekiz isimli kitabını film yapmak istiyordunuz. O ne aşamada?
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Sizin tabirinizle oyunculukla uzaktan yakından ilginiz yoktu ama içinde buldunuz kendinizi. Sevdiniz mi peki? Sevmedim dersem, neden yapıyorsunuz derler. İnsan işini severek yapmalı. 15 yıl olmuş, bu işin içerisindeyiz. Sevmeden yapılacak bir iş de değil. Ama yazmayı, bir karakter oluşturmayı her zaman daha çok sevdim. Hangisi derseniz şu sıra, oyunculuk çok zor derim. Hakikaten ağır bir iş. Ben yazayım, arkadaşlar oynasın diyorum. Bunun sevmemekle alakası yok, enerjiyle alakalı. Çok yorucu geliyor. Ben artık işin içerisinde bedenen bulunmayı istemiyorum. Bir de oyunculuktan gelen biri olmadığım için öyle bir özlemim de yok. Aman televizyonlara çıkayım, dizide oynayayım diye bir isteğim yok. Anlatmak istediğimiz bir şey varsa, onu daha etkili oyuncularla anlatma imkanımız da varsa ben geride durmayı tercih ederim. Şimdilerde asıl projemiz genç insanlara alan açmak ve onları yetiştirmektir. Bizim üslubumuz kıymetli bir şeyse, onu da sürdürecek nesillere ihtiyacımız var. Asıl projemiz, üzerinde kafa patlattığımız konu ise, parlak fikirleri olan arkadaşları bir araya getirip sinema ya da dizi sektöründe bir yürüyüşe geçmek. Nasip olur olmaz, orasını Allah biliyor. Bizim bir derdimiz var diyorsunuz bir röportajınızda. Nedir derdiniz? Derdi olmayanın anlatacağı neyi olur ki? Hayata dair bir dertten bahsediyoruz burada. Derdi olan neylesin, hiç durmasın söylesin... Bizim olayımız da bu. Derdi olan hiç susmasın söylesin, bunun için de zemin olsun. Şimdiki derdimiz gençler işte. Marifet iltifata tabidir, müşterisiz mal da zayidir. Gençlere sahip çıkmamız gerek. ‘FERİBOT CEVDET’ Canlandırdığınız karakterler arasında en fazla hangisiniz sevdiniz? Üzerimize yapışan bir Heredot Cevdet karakteri var. O karakter bizi öyle sevmiş ki, hiç bırakmıyor. (Gülüyor) Geçen seneye kadar yayınlandı. Bununla ilgili enteresan bir anım var. Bir gün birisi yaklaştı ve bana ‘Ağabey, sen şu televizyondaki Feribot Cevdet değil misin?’ dedi. Ben de ‘Yalova’ya kadar gidiyorum, Bandırma’ya başka bir feribot bulun’
HEREDOT CEVDET’İ ÇOK SEVDİM
RÖPORTAJ
YAKININI KAYBETMEK ÇOK ZOR Kardeşiniz yazar Metin Kaçan’ı kaybettiniz. O dönem psikolojik olarak çok etkilenmiştiniz. Daha sonra nasıl toparlandınız? Son zamanlarda yaşanan olaylardan sonra, bunun üzerine konuşmak zor olur. Darbe girişiminde 241 kişi şehit oldu. Onların da aileleri vardı. Kimisi çocuktu. Bazıları yeni evlenmişti. O kadar zor hikayeler var ki, bizim geçirdiğimiz acı üzerine konuşmak ne kadar doğru olur bilemiyorum. Ama tabi ki, Allah herkese sabırlar versin. Çok zor bir şey. Yakının olan birini hiç ummadığın anda kaybetmek çok zor. Dediğim gibi 15 Temmuz’da da bir sürü insan hiç ummadıkları şekilde yakınlarını kaybettiler. Bunlar zor şeyler, mutlaka psikolojik destek almak gerekiyor. Ama en önemlisi Allah’a sığınıyoruz, ondan sabır istiyoruz. Çok şükür ki böyle bir yerimiz var. Dünya üzerinde böyle bir sığınağı olduğunu bilmeyen milyonlarca insan var. Onların yanında biz bahtiyarız. diyerek espriyle karşılık verdim. Bu karakter üzerime güzel bir elbise gibi oldu. Bazı oyuncular şikayetlenirler bu durumdan. Bana şımarıkça geliyor. Yeter ki insanın üzerine böyle güzellikler yapışsın. Heredot, en sevdiğimiz karakter, ya da karakterin en sevdiği adam biz olmuşuz. Öte yandan, aynı dizide rahmetli Savaş Dinçel’in canlandırdığı Nusret baba karakterini de canlandırmayı arzu ederdim. Ama Savaş ağabey de, o rolün hakkını vermişti. Oğlunuzla birlikte projeler yapıyorsunuz. Boynuz kulağı geçer mi? Yaptığımız projelerde onu ufak ufak ısındırıyorduk. Ama şu değil ki, hadi oyunculukla başla demedik ona. Biz nasıl başladıysak öyle. Yerlerden kablo toplatmakla başlattırdık. Ses operatörlerinin yanına çırak verdik ilk zamanlarda. 14 yaşındayken ‘yerlerden çamurlu kabloları bir topla bakalım’ dedik. Sonra oyunculuğu istedi. Ekmek Teknesi’nde hatırlarsanız ‘bu para bizi bozmasın Cengiz’ diye bir
repliğimiz vardı. Oyunculuk bizi bozabilir durumuna geldi iş. Oğlumda böyle bir şey görmedim ama oyunculuğun böyle de bir riski, adamı bozabilme durumu var malesef. Mizaha yeteneği var, eli kalem tutuyor. Hatta Gönül Hırsızı diye bir dizi yazdık birlikte. Şimdi oradan devam ediyor. Boynuz kulağı geçer mi, bilemiyoruz. Zaman gösterecek. GÖNÜL SAĞLIĞINI DÜŞÜNEN YOK Gelelim sağlığa. Sağlıklı yaşam için neler yaparsınız? Türklerin arabalarına dikkat ettikleri kadar sağlıklarına dikkat ettiklerini düşünmüyorum. Malesef buna ben de dahilim. Sağlıklı yaşam için şunları yapıyorum dersem yalan olur. Sağlığın kıymetini hep kaybedince anlıyoruz. Son zamanlarda sağlıklı yaşam guruları çıktı ortaya. Yaşam koçları, doğal yaşam uzmanları ortaya çıktı. Bunlar fiziki sağlığımıza yönelik öneriler sunuyorlar her mecrada. Peki ya ruh sağlığımız? Evet işte, gönül sağlığımızla ilgili bir Allah’ın kulunun konuştuğunu işitmedim. Elbette vardır ama yaygın değildir. Bizi insan yapacak olan şey dış görünüşümüz değil. Vücudumuzun sağlığı tabi ki çok önemli ama iç sağlığın ne olacak? Nasıl adam olacaksın? Sağlıklı olmak önemli, ama doğru düzgün insan olmak da ondan daha önemli. İnsan olursan, sağlıklı da olursun. Peki nasıl insan olacağız? Bunun formülünü veren yok. ‘Gönlünüze sağlık’ da boşuna kurulmuş
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
bir cümle değil demek ki... Bizim bir uyanışa ihtiyacımız var. Bunun için de aklımızın ve gönlümüzün sağlıklı olması gerekiyor. Sadece akıl sağlığı da yetmiyor. Gönül sağlığı deyince, boş boş bakıyorlar adama. O olmayınca deli olur işte insan. Seni bir şeyin kontrol etmesi lazım. Akıl yüzde yüz kontrol etmez insanı. Şeytandan akıllısı var mı? Yoktu...
81
RADYASYON ONKOLOJİSİ
Kanserli çocuklara yüz güldüren maskeler RADYOTERAPİ TEKNİKERİ HANDE SERTKAYA
82
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
KENSERLİ ÇOCUKLARA YÜZ GÜLDÜREN MASKELER
RADYASYON ONKOLOJİSİ
Kanser hastası çocukların radyoterapi sürecinde kullanılan termoplastik maskeleri sevdikleri çizgi film karekterleriyle süslüyoruz. Böylece çocukları sabitleyip anestezi almadan seanslarını bitirmelerini sağlıyoruz.
H
astalarımızın tedavi süreci radyasyon onkologumuzun radyoterapi kararı vermesiyle başlamaktadır. Radyoterapi iyi huylu ve kötu huylu lezyonların bölgesel olarak radyasyonla tedavi edilme yöntemidir. Biz radyoterapi teknikerleri ise sürece doktor muayenesinin hemen ardından hastalarımızla tanışarak dahil oluruz. Hastalarımızla iletişimimizin iyi olması tüm tedavi sürecinin iyi geçmesi adına önemli bir adımdır. Her yaşta hastaya, klinik olarak uygun görülmesi durumunda uygulanabilen bu tedavi aslında oldukça basit bir yöntemdir. Radyoterapi işlemi sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli faktör hastanın hareketsiz yatmasını sağlamaktır. Bunun nedeni hastalıklı bölgeye en yüksek dozu vererek lezyonu yok ederken; çevredeki sağlıklı dokuların en iyi şekilde korunmasıdır. Radyoterapi ön hazırlığı yapılırken, istenilen sabit pozisyonu sağlamak adına hastaya özel çeşitli sabitleme araçları kullanılır. Bunlardan biri de termoplastik maskelerdir. Termoplastik maske adından da anlaşılacağı üzere, 70 derece sıcaklıkta yumuşayan plastik bir materyalden üretilmektedir. Vücudun çeşitli bölgeleri için uygulanan bu maskelerden en sık kullanılanı baş ve baş boyun maskeleridir.
ANESTEZİ ALMAKTAN KURTULUYORLAR Kanser tanısı konmuş bir hasta radyasyon onkolojisi kliniğine gelene kadar oldukça zor bir süreçten geçmiş olacaktır. Hastaların psikolojik durumu düşünüldüğünde bu hastalara yaklaşım çok önemlidir. Çocuklar içinse bu süreç çok daha zor oluyor. Çocuk hastalarımızla iletişimimizin güvenilir ve kolay olması için yaklaşımımıza özellikle özen gösteririz. Biz de bu nedenle çocuk hastalarımızın korkularını en aza indirgemeyi hatta radyoterapi tedavileri için kliniğe istekli şekilde gelmelerini hedefleyen maske boyama yöntemini geliştirdik. Çocuk hastaların radyoterapi tedavileri ortalama 15 gün, günlük 10 dakikada yapılmaktadır. Normal şartlarda yaşları çok küçük olduğu için sabit kalmaları oldukça zor, hatta çoğunlukla anestezi uygulamasıyla birlikte tedavi etmemiz gerekmektedir. Anestezinin de eklenmesiyle günlük tedavi süresi 20 dakikaya kadar uzayabiliyor. Tedavi sonrasında da çocuğun, anestezi nedeniyle bir saat kadar gözetim altında olması gerektiği için klinikte kalıyor. Çocukla kurduğumuz iletişim ve maske boyama işlemi sayesinde bazen anesteziye ihtiyaç kalmadan tedavi sürecini geçirebiliyoruz. Bu da çocuğun her gün anestezi ilacı almasını önleyerek; tedavi süresinin kısalmasını ve günlük hayatına devam etmesini sağlıyor. PEKİ BUNU NASIL YAPIYORUZ? Öncelikle çocuğumuzla iletişim kurmaya çalışırız. Çocuklar genellikle kısa sürede yaklaşımımıza pozitif şekilde
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
yanıt verir. Bazen de çocuğun bizden önce geçirdiği süreç ya da korkuları nedeniyle haklı olarak zamana ihtiyacı olabiliyor. Bu durumda çocuğu yormadan, üzmeden ve en önemlisi sabırla iletişim kurmaya özen gösteriyoruz. Her çocuk çizgi film izler ve sevdiği bir çizgi film kahramanı mutlaka vardır. Biz de çocuğa öncelikle hangi karakterin kendi kahramanı olduğunu sorarak başlıyoruz ve en büyük adımı aslında burada atmış oluyoruz. Sevdiği kahramanın maskesini isterse birlikte yapabileceğimizi ancak bunun için kendisinin yardımına ihtiyacımız olduğunu anlattıktan sonra artık maske yapımına başlıyoruz. Maskeyi yüzüne uyguladıktan sonra soğumasını beklerken boyama yapmaya başlıyoruz. Maske soğuduğunda çıkarıp çocuğumuza gösteriyoruz. Mutluluğunu tarif etmek imkansız… Eğer çocuk 3 yaş ve üstünde ise genellikle oyun oynamaya yatkın oluyor. Bu durumda tedavi cihazlarını da kendisine tanıtmak bazen korkuyu yenmek için iyi olabiliyor. Hatta cihazı anlatırken kontrolümüz altında cihaza dokunmasına izin verdiğimizde bundan çok hoşlanıyorlar. Bu durum hem bizimle yakın ilişki kurmalarına hem de tedavi karşısındaki korkularını daha kolay yenmelerine önemli ölçüde destek oluyor. Sonuçta buradaki en önemli nokta çocuğun bize güvenle bizim de ona sevgiyle yaklaşmamız…
83
GEZİ
Selam sana ey Beyrut! AYSEL YAŞA YILMAZ
84
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SELAM SANA EY BEYRUT!
GEZİ
Lübnan’nın meşhur şarkıcısı Feyruz, şehrini böyle selamlar bir şarkısında. Biz de Lübnan sokaklarına selam vererek dolaşıyoruz. Savaşın enkazına tanıklık ediyor, sarılan yaralara dokunuyoruz...
O
rtadoğu’da son 5 yıldır yaşanan savaşlar, kadim toprakları savaş yorgunu bir duruma getirdi. Lübnan da bu ülkelerden biri. Fransız sömürgesinin etkilerini halen görebileceğiniz bu ülkenin başkenti Beyrut, bir dönem Ortadoğu’nun Paris’i olarak anılıyordu. Geçirdiği iç savaş sonrası, taş taş üstünde kalmamış, güzelim sahili bombalarla harap edilen binalarla dolmuştu. Beyrut yavaş yavaş yaralarını sardı. Şimdilerde yine Ortadoğu’ya meraklı turistlerin sokaklarını arşınladığı bir şehir haline geldi. Beyrut’a neden mi gidilir?
Öncelikle vize yok. Sonrasında lezzetli bir mutfak, birbirinden etkileyici antik kentler, dünyanın yedi harikasına aday mağara Jeita ve tabi ki Feyruz. Beyrut’un her köşesinde şarkılarını duyabileceğiniz Arap dünyasının güçlü sesi Feyruz’un şarkılarını gezimizin fon müziği yapıp başlıyoruz dolaşmaya. Mezhep çatışmalarının halen yaşandığı, mülteci kamplarıyla dolu bu şehrin hüzünle, savaşla dolu tarihi ve karanlık geleceği tipik bir turistik geziden ötesini yaşayacağımızı söylüyordu bize. İşte Beyrut gezisinden kısa kısa notlar...
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
85
GEZİ
SELAM SANA EY BEYRUT!
İ
ç savaş sonrası taş üstünde taş kalmamıştı Beyrut’ta. Şehir yaralarını sardı artık. Birbirinden lüks ve yüksek binalar Korniş’i kaplamış durumda. Halk bilhassa akşamları caddeleri tıklım tıklım dolduruyor. En meşhur yerler Güvercin Kayalıkları’na bakan mevkide bulunuyor. Halk burada nargilelerini içerken Akdeniz’i seyre dalıyor. Ülkede Hıristiyan nüfusu da oldukça fazla. Harissa Hıristiyanlarca kutsal sayılan bir kilise. Beyrut’un sırtını yasladığı yüksek tepelerden birine kurulan kilisenin en belirgin özelliği Meryem Ana heykeli. Bu heykelin bulunduğu tepeye teleferikle çıkılabiliyor. İlginç tarafı ise teleferikle binalar arasından geçerken adrenalin biraz yükseliyor. Manzarayı merak eden ve yükseklik korkusu olmayanlar mutlaka denemeli. Gündüzü başka gecesi başka büyülü Beyrut’un. Akşam saatlerinde şehir merkezini gezmek ve kalabalıklara karışmak, Beyrut’u anlamak için mutlaka yapılması gerekenler arasında. Downtown denilen bölgede Mohammed Al-Amin Mosque’yi mutlaka ziyret ektem gerek. Dış görünüşü kadar kubbesindeki işlemeler de göz alıcı bu caminin. Tipik Arap mimarisinin dışında yapılan caminin mimarı Azmi Fakhuri’nin, Sultah Ahmet Camii’nden esinlendiğini oracıkta öğreniyoruz. Yapımı 5 yıl süren camiden çıktığınızda karşınızda bir anıt mezar görüyorsunuz. Bir suikast sonucu yaşamını yitiren Lübnan eski Başbakanı Rafik Hariri ve aynı suikastte hayatını kaybedenler burada yatıyorlar. Onları da
86
selamladıktan sonra ertesi güne dinlenmiş olarak uyanmak için otelimize gidiyoruz. Beyrut’ta birçok antik kent var. Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra varılan Biblos bunlardan biri. Arapça’da ismi Jbail. Fenike liman kenti olan Biblos’un tarihi 7 bin yıl öncesine dayanıyor. Bugünkü modern latin alfabesinin temeli olan ilk lineer alfabeyi bulan Biblosluların şehrinde fotoğrafı çekilecek çok güzel mekanlar bulunuyor. Bir diğer antik kent ise Baalbek. Güneş kenti... Adına yaraşır güneşli bir günde gidiyoruz buraya. 1100 senesinde Fenikeliler tarafından inşa edilen bu antik kentte 3 büyük tapınak bulunuyor. Roma SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
döneminden kalan Jüpiter, Baküs ve Venüs tapınaklarının kalıntıları görmeye değer. Fenike, Roma ve Osmanlı dönemine şahitlik eden kent, UNESCO koruması altında. Ayrıca Baalkbek, Selahattin Eyyubi’nin doğduğu kent olarak da biliniyor. Baalbek dönüşü, Beyrut’a 20 kilometre uzaklıktaki dünyanın yedi harikasına aday Jeita Mağarası’na uğruyoruz. Bol trafikli bir yoldan ve tipik Lübnan mahallelerinden geçtikten sonra ulaşıyorsunuz Jeita’ya. 1836 yılında bulunan mağara 2 katlı. Girişe ulaşabilmek için teleferikle kısa bi yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu yolculuğa değiyor mu?
SELAM SANA EY BEYRUT!
Kuşkusuz, evet! Dünyanın harikası olmak kolay değil diyorsunuz bu mağaranın içerisinde gezerken. Yer yer oksijen miktarı düşüyor, bu hafif baş dönmelerine neden olabiliyor. Ama Beyrut’a gelmişken görülmeden dönülmemesi gereken bir yer. Sarkıtlar, dikikler dondurulmuş bir yaşam karesi gibi. Derinlik baş döndürücü... Bu güzellikleri fotoğraflamak yasak. Girişte makina ve cep telefonlarınızı bırakıyorsunuz. Mağaranın alt katında ise su içerisinde tekneyle bir gezinti yapılabiliyor. Şimdi Beyrut’un öteki
yüzüne bakalım. Savaştan sonra Müslüman ve Hıristiyanlar bir arada sorunsuz bir şekilde yaşıyorlar ülkede. Fakat malesef Müslümanlar arasında bazı anlaşmazlıklar var. Sünni ve Şii çatışması, ülkenin bazı bölgelerinde çok net bir biçimde gösteriyor kendini. Hizbullah’ın kontrolündeki bölgelerde camiye alınmayışımız bunun bir örneği. Şii camiler Sünnilere kapalı malesef. Hizbullah’ın bölgede kontrol ettiği birkaç bölge var. Bekaa Vadisi’nde bulunan Baalbek de bunlardan biri. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan antik kenti ziyaret etmek üzere çıktığımız yolda ilginç bir afiş karşılıyor bizi. Hizbullah genel sekreteri Nasrallah ve Beşşar Esad’ın birlikte bir fotoğrafı ve altında ‘Kurtuluş yolunda birlikteyiz’, ‘Barışı birlikte inşa edeceğiz’ türünden mesajlar. yazıyor. Beyrut’ta ayrıca, 1960 yılından bu yana ülkelerinden göç eden Filistinli Müslümanların yaşadığı Bourj el- Barajneh mülteci kampını ziyaret ediyoruz. Dedeleri savaştan kaçarak buraya yerleşen Filistin’in kimliksiz evlatları burada yaşıyor, güneşten, havadan, sudan ve nefesten yoksun... SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
GEZİ
Kampta şartlar malesef çok kötü. Tüm elektrik kablolarının ara koridorları sardığı Bourj el- Barajneh’de yaşayanlara Lübnan vatandaşlığı verilmiyor. Üniversite bitiren mülteci gençler, iş bulamamaktan şikayetçi. ERMENİ MAHALLESİ BOURJ HAMMUD 1915’de Türkiye’den göç eden Ermenilerin kurduğu bir de mahalle var Beyrut’ta. İsmi Bourj Hammud. Mahalleye adımınızı atar atmaz mini Ermenistan’daymışsınız gibi hissediyorsunuz kendinizi. Kuyumciyan, Araratyan, Karapetyan... Tabelalardaki isimler, insanların yüzleri çok tanıdık. Sokaklarda 1915 olaylarını hatırlatan bir çok afiş asılı. Sokakta herhangi biriyle sohbete başladığınızda aradan kalkan mesafeleri görmek ise oldukça önemli... Onlar size Türkiye’yi soruyorlar, siz onlara Beyrut’u... Beyrut’un mutfağına geldi sıra... Nasıl anlatsam, nereden başlasam? Tipik bir Akdeniz mutfağı desem haksızlık olur. Nohut, zeytinyağı ve zahterin başrolde olduğu bu mutfakta mutlaka felafel, humus, tabbule ve fettuşun tadına bakmalı. Ayrıca deniz ürünleri de denemeye değer.
87
NE VAR NE YOK?
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER
Medipol, ilk tıp mezunlarını verdi S
ağlıktaki köklü geçmişini 2010 yılında üniversite kurarak taçlandıran Medipol, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımı ile bu yıl ilk tıp fakültesi mezunlarını verdi. Erdoğan törende yaptığı konuşmada, “19 yıl önce sağlıkta ilk adımını atan ve çabalarını üniversite kurarak taçlandıran Medipol’ün gelişimini yakından izliyorum. Mezuniyet töreninizden ötürü Medipol ailesini, öğrencilerini ve velilerini tebrik ediyorum” dedi. Medipol Üniversitesi bu yıl üçüncü dönem mezunlarını verdi. Mezuniyet törenimize Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, KKTC Başbakanı Hüseyin Özgürgün, Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker’in de aralarında olduğu üst düzey bir protokol grubu katıldı. Ev sahipliğini Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Fahrettin Hoca, Rektör Prof. Dr. Sabahattin Aydın ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Ceran’ın yaptığı törene Medipol Eğitim ve Sağlık Grubu akademik ve idari personeli, öğrenciler ve ailelerinden oluşan yaklaşık 7 bin kişi katıldı. Bayrampaşa Ora Arena’da gerçekleştirilen törende bin 150 öğrencimiz mezuniyet cübbesini giydi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: ÜNİVERSİTENİZİ YAKINDAN TAKİP EDİYORUM Törende konuşan Medipol Üniversitesi 88
Rektörü Prof. Dr. Sabahattin Aydın, 6 yıl önce kurulan Medipol Üniversitesi’nin bu süre içinde teşkilat yapısında bulunan bütün akademik birimleri faaliyete geçirdiğini ve geniş bir yelpazede eğitim vermeye başladığını söyledi. Bugün itibarıyla 4 enstitü, 12 fakülte, 1 yüksekokul, 4 meslek yüksekokulu ve 5 araştırma merkezinin 40 ön lisans, 49 lisans ve 48 lisansüstü olmak üzere yaklaşık 140 ayrı diploma programında eğitim verdiğini kaydeden Aydın, bununla birlikte bir araştırma üniversitesi olma yolunda gayret gösterdiklerini söyledi. Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Fahrettin Koca ise Medipol’ün ülkemizin yetişmiş insan kaynağına kattığı mezunları ve değerli konukları ile artık İstanbul’un en büyük kongre merkezlerine sığamaz hale geldiğini SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
söyledi. Koca, gelecek yıl mezunlarımızın bu mutlu gününü doğrudan üniversite kampüsümüzde kutlamanın, saygıdeğer velilerimizi üniversitede ağırlamanın mutluluğunu yaşamayı umduğunu kaydetti. Eğitimlerini dereceyle bitiren öğrenciler ödüllerini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden aldı.Törende fakülteler ve bölümler sırayla sahneye davet edildi. İsimleri teker teker anons edilen öğrencilerimiz, diplomalarını hocalarının elinden aldı. Diploma töreninin ardından tüm akademisyenlerimiz ve mezun olan tüm öğrenciler fotoğraf çekimi için sahneye davet edildi. Tören, öğrencilerin keplerini havaya fırlatmalarının ardından sona erdi. Törenin sunuculuğunu oyuncu Şoray Uzun üstlendi.
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER
Aziz Sancar’ı ağırladık M
edipol Üniversitesi, DNA onarımı hakkındaki bilimsel çalışmasıyla 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü alan Prof. Aziz Sancar’ı ağırladı. Bilim insanları ile bir araya geldiği REMER Laboratuvarlarında incelemelerde bulunan Prof. Sancar, hınca hınç doldurulan amfide ise öğrencilere hitap etti. Hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları ile 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Aziz Sancar’ı rektör Prof. Dr. Sabahattin Aydın ve rektör yardımcısı Prof. Dr. Ömer Ceran’ın da aralarında olduğu akademisyenler karşıladı. Ziyarette Sancar’a eşi Gwen Sancar ile Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof.
Dr. Davut Kavranoğlu da eşlik etti. Rektörlük ziyaretinin ardından Rektör Aydın, Sancar ve beraberindeki heyet REMER’e geçti. Sancar’a REMER Müdürü Prof. Dr. Gürkan Öztürk devam eden projeler hakkında bilgi verdi. REMER gezisinin ardından Senato Odasında bilim insanları ile buluşan Sancar, çalışmaları hakkında kısa bilgiler veren araştırmacılarla yakından ilgilendi. Prof. Sancar, Nobel almak amacıyla araştırma yapmanın doğru bir çaba olmadığına işaret etti. Amerika’da sadece Nobel alabilmek için araştırma yapan pek çok kişiyi tanıdığını ve bunların hiçbirinin Nobel alamadığını ifade eden Sancar, çok çalışmanın sonucunda Nobel ya da başka bir ödülün kendiliğinden geleceğini söyledi.
TÜBİTAK projelerinde üst sıraları zorluyoruz üçlü sağlık altyapısı ile G yüksek teknolojiye sahip donanımlı laboratuvarlarından
güç alan Medipol, ‘araştırmacı üniversite’ olma yolunda hızla ilerliyor. TÜBİTAK’ın geçen ay yayımladığı istatistiklere göre Medipol, 107 proje başvurusu ile 20-30 yıllık köklü vakıf üniversitelerin ardından 4’üncü sırada yer aldı. TÜBİTAK’ın üniversitelere araştırma desteği sağlayan başkanlığı ARDEB’in nisan ayında yayımladığı istatistiklere göre Medipol, 107 proje başvurusu ile vakıf üniversiteleri sıralamasında
dördüncülüğe yükseldi. Medipol, 50’den fazla proje önerisi yapan üniversiteler arasında akademisyen başına proje önerisi sayısı sıralamasında altıncı, proje kabul oranında ise beşinci sırada yer aldı. SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
NE VAR NE YOK?
REMER’de kalp kası dokusu geliştirildi
M
edipol Üniversitesi Rejeneratif ve Restoratif Tıp Araştırmaları Merkezi (REMER) bünyesinde kalıtsal kalp hastalıklarının araştırılması ve yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesini mümkün kılmak amacıyla yapay kalp kası dokusu geliştirildi. Klinik basamağını Prof. Dr. Volkan Tuzcu’nun üstlendiği, laboratuvar ayağını ise Yrd. Doç. Dr. Esra Çağavi’nin yürüttüğü çalışmada, kalıtsal kalp hastalıklarının araştırılması ve yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesini amaçlandı. Projede Nobel ödüllü ‘yeniden programlama’ tekniği kullanılarak hasta kökenli ve uyarılmış kök hücre kaynaklı kalp kas dokusu üretiliyor. TÜBİTAK’ın desteği ile REMER bünyesinde gerçekleştirilen çalışmada, hastalardan alınan kan hücreleri, embriyonik kök hücrelere dönüştürülerek yeniden programlanıyor. Bu teknikle geliştirilen kök hücrelerden, laboratuvar ortamında kişiye özel kalp dokusu üretilerek hastalıkların modellenmesi ve hücresel tedavi kaynağı oluşturulması amaçlanıyor. Doku sayesinde kalp hastalıkları tedavisinde kullanılabilecek potansiyel metot ve ilaçların, bundan sonra sınırsız elde edilebilen kişiye özel hücreler vasıtasıyla geliştirilebilmesi hedefleniyor. Proje hakkında bilgi veren REMER Müdürü Prof. Dr. Gürkan Öztürk, “Bir çocuğu düşünecek olursanız, onun tüm hayatını değiştirecek bir süreci aslında aldığımız bir kanla başlatıp, şu an uygulanabilecek en ileri teknolojiyle ona faydalı bir tedavi seçeneğine kadar götürebiliyoruz” dedi. Projenin yürütücüsü Yrd. Doç. Dr. Esra Çağavi de “Bu hücreler bize eğer hasta bireylerden elde edersek hem sınırsız bir kaynak sağlıyor hem de bu hastalıkların laboratuvar ortamında araştırılması için bir platform hazırlıyor. Bu da hastalığın laboratuvar ortamında modellenebilmesini sağlıyor” diye konuştu. 89
NE VAR NE YOK?
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER
Geleceğin Bilimi Forumu düzenlendi
M
edipol Üniversitesi öğrencileri tarafından düzenlenen Geleceğin Bilimi Forumu tamamlandı. Farklı disiplinlerin aynı anda tartışıldığı forumda bilimin gelecek serüveni ele alındı. Türkiye’de ilk defa birçok bilim dalını aynı anda gelecek perspektifinden masaya yatıran Geleceğin Bilimi Forumu 3 gün süren oturumların ardından tamamlandı. 4 tema ve 17 başlıkta geleceği şekillendirecek disiplinlerin tartışıldığı foruma akademisyenler ve öğrenciler katıldı. 20-22 Mayıs tarihleri arasında Medipol Üniversitesi Hastanesi’nde düzenlenen forumda aynı anda 3 farklı salonda sunumlar gerçekleştirildi. Forumda sinirbilim, robotik, sosyoloji, rejenerasyon, uzay,
enerji, ekonomi, yönetim, doğum, tıp, malzeme, sosyal politika, tarih, ekoloji, mimari, psikoloji, sağlık ve inovasyon, tedavi, veri ve iletişim gibi birçok farklı disiplinden konular tartışıldı. 3 özel konuğun da katıldığı forumda tarihçi Prof. Dr. Sait Başer insan bilimlerinin geleceğini, puslu mantığın teorisyeni Azerbaycanlı bilim adamı Rafik A. Aliev mühendisliğin geleceğini ve parkinson tedavisinde çığır açan Ali Zırh ise yaşam bilimlerinin geleceğini anlattı. Forumda ayrıca öğrencilerin oluşturduğu poster sunumları 3 gün boyunca sergilenirken öğrenciler geleceğe dair düşüncelerini ve beklentilerini lobiye kurulan ‘Hayal Duvarı’na yazdı.
Meme kanserinde tedavi uygulamaları
M
eme kanserine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen “Meme Kanserinde Tanı Tedavi ve Hemşirelik Bakımında Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu” Medipol Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Sempozyuma öğretim üyeleri, hekimler, hemşireler ve öğrenciler katıldı. Açılış konuşmaları Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erdoğan Kunter ve sempozyum başkanı Yrd. Doç. Dr. Selda Rızalar tarafından yapılan
90
programda meme kanserinde risk faktörleri, erken tanı ve tedavi uygulamaları, meme kanserli bireylerin yaşadıkları güçlükler ve hemşirelik bakımı uygulamaları ele alındı. Programda Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naci Karacaoğlan meme rekonstrüksiyonu uygulamalarını, Doç. Dr. Özcan Yıldız meme kanserinde kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilerini, Yrd. Doç. Dr. Pelin Basım ise meme kanserinde cerrahi yaklaşımları anlattı.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
Bozaykut, araştırma için Harvard’a gidecek
M
edipol Üniversitesi Uluslararası Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Perinur Bozaykut, 2219 TÜBİTAK Yurtdışı Doktora Sonrası Araştırma Bursu kapsamında Harvard Üniversitesi’ne gidecek. Tıp Fakültesi Genetik Bölümü’ne bağlı Gladyshev Laboratuvarı’nda araştırmalar yapacak olan Bozaykut, yaşlanmayan kemirgen türü olarak bilinen tüysüz köstebek faresi (naked mole-rat) üzerinde çalışmalar yapacak. Bozaykut’un projesinde, türüne göre 8 kat daha fazla yaşayan ve ömrünün sadece yüzde 10’luk döneminde yaşlanma belirtileri gösteren tüysüz köstebek fareleri üzerinden yaşlanmayla ilişkili hastalıkların aydınlatılması hedefleniyor.
Serebral plasiye dikkat!
M
edipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü ve Serebral Palsili Çocuklar Derneği (SERÇEV) işbirliği ile serebral palsi rahatsızlığına farkındalık oluşturmak için bir dizi etkinlik gerçekleştirildi. Kavacık Kampüsü’nde gerçekleştirilen etkinliklerde Medipol Üniversitesi öğrencileri, serebral palsi rahatsızlığına dikkat çekmek için özel tişörtler giyerek okul içinde tekerlekli sandalye kullandı. Etkinlikler kapsamında konferans veren fizyoterapist Sedef Tezer, güncel tedavi yaklaşımlarını anlattı. Etkinliklerde son olarak serebral palsi rahatsızlığına sahip olan çocukların çektiği fotoğraflar sergilendi.
MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ’NDEN HABERLER
NE VAR NE YOK?
Avrupa’yı Yeniden Düşünmek paneli Medipol’de yapıldı
M
Ortaylı, öğrencilerimizle buluştu edipol Üniversitesi’nde grubu katıldı. Konuşmasında M gerçekleşen konferansta Osmanlı İmparatorluğu’nun aslında Prof. Dr. İlber Ortaylı, Osmanlı çökmediğini savunan Prof. Ortaylı, İmparatorluğu’nun yakın dönemi hakkında konuştu. Kavacık Kampüsü’nde düzenlenen konferansa Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’ın da aralarında olduğu akademisyenler, idari personel ve kalabalık bir öğrenci
milletin içinden çıkan umumi meclisin monarşiyi lağvettiğini, böylece rejimin kendi kendisini feshettiğini söyledi. Ortaylı, o dönemki padişahın rejimin feshini kabul ettiğini, kendisine sadık olabilecek kuvvetlerle direnebilecekken bu yolu seçmediğini belirtti.
EDIPOLIS Araştırma Merkezi, Liberal Düşünce Topluluğu ve Avusturyan Ekonomi Merkezi’nin ortaklaşa düzenlediği ‘Avrupa’yı Yeniden Düşünmek: Çoğulculuk, Barış, Serbest Piyasa ve Zenginlik’ başlıklı uluslararası toplantı Medipol Üniversitesi’nde yapıldı. Kavacık Kampüsü’nde düzenlenen toplantının açılışını, üniversitemiz İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Ali Büyükaslan, Liberal Düşünce Topluluğu Genel Koordinatörü Özlem Çağlar Yılmaz ve Avusturyan Ekonomi Merkezi’nden Luca Bertoletti yaptı. Toplantının ‘Göçmenler, Özgürlük ve Avrupa’ başlıklı ilk oturumunda konuşan MEDIPOLIS Araştırma Merkezi Direktörü Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, Türkiye’de hem hükümetin sığınmacı politikasının çok başarılı olduğunu hem de vatandaşların ve sivil toplumun sığınmacılara sahip çıktığını kaydetti. CATO Enstitüsü’nden İktisatçı Randal O’Toole konuşmasında, sığınmacıların gelişleri sonrası konut fiyatlarında yüksek artış yaşandığını, bunun ise hem yerleşik vatandaşların hem de göçmenlerin hayatını ve uyumunu zorlaştırdığını söyledi. Amerikalı gazeteci John Fund, güvenlik tehdidinin arttığı dönemlerde hukukun üstünlüğünü korumanın önemine işaret etti. Liberal Düşünce Topluluğu’ndan Arda Akçiçek ise Türkiye’de mülteci statüsünün olmayışı sayesinde sığınmacıların devlete ekonomik ve sosyal açıdan fazla bir yükümlülük getirmediğini savundu.
Lüks konutlar prestij için tercih ediliyor
Diyetisyenlerin gözünden Türk mutfağı
T
ürk mutfağının lezzetleri Medipol Üniversitesi’nde gerçekleştirilen ‘Gelenekselden Geleceğe Türk Mutfağı’ isimli kursta ele alındı. Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü ile Sürekli Eğitim Merkezi’nin (SEM) işbirliği ile Kavacık Kampüsü’nde düzenlenen programı diyetisyenler ve öğrenciler takip etti. Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Muazzez Garipağaoğlu’nun açılış konuşmasıyla başlayan programda Prof. Dr. Arif Bilgin, Türk mutfağı yazarı Dr. Nevin Halıcı, Şef Aydın Demir, tarihçi
Tolunay Sandıkçıoğlu, Öğr. Gör. Osman Güldemir ve Öğr. Gör. Hatice Baygut sunum yaptı. Sunumlarda Türk mutfağı kültürü, geçmişten günümüze Türk mutfağı uygulamaları ve diyetisyen gözüyle Türk mutfağı konuları ele alındı. Programda Osmanlı mutfağına dair el yazması eser olan ‘Kitabüt Tabbahin’ hakkında da değerlendirmelerde bulunuldu. Sunumların ardından Osmanlı mutfağı yemeklerinden badem şurubu, helvay-ı hakani, marmarina ve maydanozlu köfte katılımcılar tarafından hazırlandı.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
M
edipol Üniversitesi İMÜ Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Elif Yurtoğlu Pek, İspanya’nın başkenti Madrid’de düzenlenen “Uluslararası Bilimsel Araştırmalar-İnsan ve Toplum Bilimleri Konferansı’na katıldı. 19-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen konferansta Yurtoğlu, ‘Konut Algısının Değişiminde Lüks Konut Sitelerinin Rolü’ başlıklı bir bildiri sundu. Son yıllarda artan lüks sitelerin barınma amacının ötesine geçtiğini söyleyen Pek, bu konutların prestij sahibi olma, sosyal imkanlara kolay erişim, güvenli hissetme, benzer ekonomik gelire sahip kişilerle yaşayarak yoksul kesimden ayrılma gibi ihtiyaçlara cevap verir hale geldiğini söyledi. 91
SUMMARY
INFECTIOUS DISEASES AND CLINICAL MICROBIOLOGY
for many cancers, based on molecular target, are developed and applied. Within this scope, the significant developments have been noted in recent years in molecular imaging and therapy which uses different radionuclides and which can be defined as smart atoms. Molecular therapies, which are used for different diseases, are easily applied and generally do not cause any problems to the patients. Some of those treatments are applied in the outpatient clinic, whereas some of them may be applied in the inpatient clinic within hospitalization of 1-3 days.
CHILD DEVELOPMENT
Give confidence, support and be democratic! been observed Ishowstthathasawhen a mother sensitive It is time for vaccination here is no effective antibiotic treatment of influenza. Because T this disease is a viral infection which does not respond to antibiotics. The disease usually spontaneously disappears within
a week. However, it can lead to such fatal consequences as inflammation of the brain (encephalitis) and respiratory failure in elderly people and in people with another underlying disease. Because there are several types of the virus, healing from the disease does not contribute to the immunity towards that disease. Therefore, influenza vaccination by each year (October, November and December) is recommended for people who are in the high risk group. Taking this precaution can protect you from the severe symptoms of the influenza.
NUCLEAR MEDICINE
Smart atoms at work! olecular therapies, M which are applied for neuroendocrine
tumors, pancreatic and liver cancers, give a hope to many patients with cancer. Nuclear medicine is a scientific discipline that apart from molecular imaging methods, which are applied for diagnostic purpose, offers treatments for different diseases. Thanks to nuclear medicine, research on tumor biology and genetic reasons, receptors and other molecular mechanisms which contribute to the development of the tumor are better understood. Along with these developments, treatments
92
and warm approach towards her child, apart from contributing to the positive feelings in child, it positively affects the communication between a mother and her child. When a mother takes under control her anxious mood and shows an indulgent attitude towards her child, it helps a child being calm and showing a moderate attitude towards occurred situation. It is because the child sees that his/her feelings are understood by the parents and therefore s/he shows more positive attitude towards the limitations and restrictions imposed by his/ her parents. Nowadays, the approaches of parents are divided into two groups: positive and negative. Parents with negative approaches may show the following altitudes: repressive and authoritarian attitude, overprotective attitude, loose attitude (child-centered family), inconsistent attitude, apathetic and indifferent attitude, perfectionist attitude and rejecting attitude. Whereas parents with positive approaches, can be accepted as being reassuring and democratic.
CARDIOLOGY
Womenâ&#x20AC;&#x2122;s heart is different than menâ&#x20AC;&#x2122;s heart ardiovascular diseases in women are often C observed after menopause. Compared to men, they are developed 10 years later. This is because
SAÄ&#x17E;LICAKLA | SONBAHAR 2016
SUMMARY
ovarian hormones have the protective function towards the hypertension, diabetes, hyperlipidemia and obesity. Symptoms of heart attacks, which are observed in women later than in men, can be masked with other diseases. Moreover, the rate of silent atherosclerosis and unrecognized heart attacks in women is higher than in men. Some diagnostic tests and procedures may be insufficient for predicting disease in women. Because the chest pain can differently be defined in women, coronary angiography is performed less frequently in women. Therefore, the vascular occlusion in women is more often missed than in men.
GASTROENTEROLOGY
Positive impact of coffee on liver’s sake owadays, together with N increased number of people with weight gain and
obesity, fatty liver has become a common case. The frequency of occurrence of that disease in the society is about 25%, which is quite a high number. This number is reached to more than 50% in children with obesity and elderly people. The accumulated fat in liver cells enlarges the liver dye to which the liver looks bigger than it should be. The disease does not cause other symptoms and it is benignly prognosed. The functions of the fatty liver are normal. Most of the time, the prevalence of the fatty liver is detected by the chance during the ultrasonographic examination performed due to other reasons. The liver blood tests ALT (alanine aminotransferase) and AST (aspartate aminotransferase) are frequently normal or slightly increased. Unfortunately, no other known effective treatment exists except losing the weight. Generally, physicians recommend their patients to lose weight and do regularly exercises. Meanwhile, some studies have shown that drinking coffee positively affects the hardened liver. Therefore, moderate coffee drinking is recommended.
GYNECOLOGY AND OBSTETRICS
Do not be afraid of menopause enopause is the time in women’s life when the ovulation M loses its functioning and menstrual periods stop permanently. A woman experiences this period as naturally as
experiencing such periods as genetically determined infancy, childhood, adolescence, and maturity. In order to decide that a woman goes through menopause, a physician must be sure that she has not had menstrual period for at least a year. Therefore, the last menstrual period, which a woman had before 12 months, during which she had had regular menstruations, is accepted as the beginning of menopause or in other words, climacteric period. The symptoms of menopause are reduction in reproductive ability due to decreased ovarian reserve, dysfunctional uterine bleeding, hot flashes and loss of bone mineral density. Vasomotor symptoms include hot flashes (sudden feeling of heat in the regions of the body such as face, neck and chest), sweating, palpitation and tremor. One in five patients does not experience these kinds of symptoms. Meanwhile, one in five patients experiences those symptoms every day. They last approximately for 1-2 years. Nevertheless, they may last until 5 years in one in four patients. Hot flashes occur most often in the late phases of the menopause transition period.
NEUROLOGY
I don’t know what I am eating during the sleep! hen a patient has eating W disorders related to the sleep, together with eating weird
or unusually prepared too cold or too hot food, s/he may eat/drink frozen pizza, uncooked meat, oil-soaked cigarette, cat food, raw coffee and toxic materials such as ammonia-based cleaning products that should not be eaten. The patient may have injuries related to their sleep disorders: s/he can hurt himself/herself while using kitchen utensils, burns may occur in the esophagus, mouth or in the body during drinking those toxic chemicals, s/he can break the teeth or the jaw can be deviated while trying to eat hard substances (frozen meat) that should not be eaten. Meanwhile, morbid obesity, which requires bariatric surgery (stomach reduction surgery), can be observed in patients, who eat normal food, due to uncontrolled eating.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
93
SUMMARY
time, and at the lowest cost to them and their community. The head pharmacist of Medipol Health Group, Yıldız Aymış says: “The great importance is given to the medicine management and therefore to the ‘rational use of medicine’ in our hospital. We fulfill the requirements of the ‘rational use of medicines’ during the each process staring from the buying medicines and until the medicine is provided to the patient. Moreover, the suitable essential medicine list is prepared in order to patients could immediately receive the medicines and to ensure patient’s safety during the emergency situations. Stocks are closely monitored, so as not to fall below the critical level.”
NEUROLOGICAL SURGERY
UROLOGY
If it is difficult even to sit.. arlov Cysts, which occur in the nerve roots and include the T severe pain, cause the pain even while sitting. Tarlov cysts are the type of cysts which occurred in the nerve roots. It is observed most often in the lowest area of the backbone, called sacrum. The most distinctive characteristic which is differentiated from the other types of cysts is the prevalence of the nerve roots inside of those cysts. A cyst does not cause any discomfort to the patient until it reaches the certain size. The age of the patients who are affected by this disease is between 31 and 60. It has been observed that most of the people, who have been affected by this disease, experience the severe pain. On the other hand, the cause of Tarlov cysts is unknown. However, there are some assumptions related to the etiology of the disease. The most important view is that falling on the hip can trigger the disease which progresses, as time goes by. The more pressure increases above the cyst, the more patients complain of discomfort and pain. The damage begins to occur in the nerve cells within time. Sitting, staying and walking cause the pain. The pain is decreasing when a patient is at the most comfortable position, by lying on either side. The signs of Tarlov cysts can vary from person to person. Especially the difference is observed in the different degree of the severity of pain. It has been observed that some people may experience severe pain, whereas in some people the pain disappears.
HEALTH
My medecine is rational, my life is healthy ational Use of Medicine which has R been started around the world, is also successfully applied in Turkey.
normal structure and the nervous system, which controls it, is properly functioning. Urinary incontinence is seen 3-4 times more in women than in men. Although urinary incontinence is increasing with the age, it can also occur in the young age. Nearly one in two healthy women of middle age experiences the urinary incontinence during one period of life. The success rate of treatment for urinary incontinence is very high. Nevertheless, first of all, the form of urinary incontinence must be clearly understood. There is no one formula with which everybody could be treated. Because body structure, eating habits and living conditions of each patient is different, everybody should be individually evaluated and the treatment should be scheduled according to those evaluations, which will lead to the high chance of success. Patients with complex complaints and signs may need such an examination as urodynamics in order to strengthen the diagnosis. Urodynamic testing allows evaluating the work of urinary tract and electrical activity of muscles much more in details and revealing current disorders more clearly.
NUTRITION AND DIETETICS
Rational use of medicines requires that patients receive medications appropriate to their clinical needs, in doses that meet their own individual requirements, for an adequate period of
94
“Do not miss” this treatment he healthy urination T requires that the urinary tracts have the
To eat or not to eat… ating behavior disorders occur due to vomiting because of E feeling guilty due to eaten food, not eating by disgusting or because of overeating caused by the thought that you will not
eat anymore. Generally, it is seen in the families with the high socio-economic status. The disease negatively affects teenage girls
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
SUMMARY
who have problems in development and who give importance to the thinness and afraid of obesity and when there is plenty of food and drinks at home. Nowadays, common observed eating behavior disorders include anorexia nervosa, bulimia nervosa and atypical eating disorder. The studies have shown that 5% of teenage girls in developed societies are affected by the eating behavior disorder; 20% of which include bulimia nervosa and the rest include anorexia nervosa. While patients with bulimia nervosa do not lose their normal weight, patients with anorexia nervosa severely lose their weight. Generally, young women are affected by eating behavior disorder; nevertheless, this disease may occur also in men who are actor, dancer, model and etc. Moreover, it is also commonly seen in vegetarians, athletes (who are continuously under the strict weight control) and in people with fatal chronic disease. In case of eating behavior disorders such as anorexia and bulimia, apart from changes in the chemical reactions of the brain and losing weight, decrease in the brain volume and permanent damage of the brain are also observed.
CHECK-UP
GENERAL SURGERY
The continuity of your life depends on it hyroid gland, the average weight of which T is twenty gram, maintains the continuity of life with the secreted thyroid hormone.
When it comes to the thyroid nodules, they are lumps located in the thyroid gland. Goiter is the condition when the growth of the thyroid gland occurs due to any kinds of reason. Nodule is the swelling appeared in the thyroid gland. Nodules are observed in about 3-8% of adults during the examination. Whereas during the ultrasound imaging, nodules are detected in more than 50% of community. It is more common in women than in men. Even it can be said that one in three women is affected. Most thyroid nodules do not cause symptoms. Palpable or explicit swelling can be observed in the neck area in some patients who may have some aesthetic concerns. In rare cases, the prevalence of the nodules may cause shortness of breath and difficulty in swallowing.
CHILD HEALTH AND DISEASES
A friendly hand for breastfeeding mothers
E
Serve your body heck-up, which is performed each year, has a great impact C on the child’s health due to chance of early diagnosis and treatment. Check-up packages, which are performed for detection
of childhood diseases, vary by age and gender. Therefore, it will be healthier if screening is performed under the doctor’s control according to the child’s age. Annual check-ups are very important for following the growth and development of the child. Moreover, if a child has behavior, speech, developmental and sleep disorders, they can be early diagnosed with the help of check-up examination. Furthermore, vaccination status of the children, who were examined from the head to toe and had the tests and analyses done, can also be evaluated.
very baby born into the world has the right for enough nutrition in order to stay healthy. This occurs via breastfeeding action between mother and her child. While the protein content of the mother’s milk contributes to healthy growth and development of her child, antibodies which are also contained in the breast milk contribute to the protection of infants from the diseases. In fact, this “miracle liquid” is the nutrition which contains living cells. Moreover, utilization of the breast milk as the “complementary” therapy for treating cancer due to its beneficial effects has been recently considered. Therefore, every mother should be raised awareness about the importance of breastfeeding and warned about things she thinks are true but really are not. For this reason, Medipol University Hospital, which is known as the mother-and-baby friendly hospital, has taken a new step towards the mother’s milk and breastfeeding which is vital for babies. The aim of the newly opened Breastfeeding Counselling Policlinic is to ensure that babies are healthfully grown with mother’s milk. A pediatric physician, Assoc. Prof. Nalan Karabayir, MD, who is an expectant mother and the head of the polyclinc that supports mothers, under the guidance of specialist doctor, informs pregnant women at 37th week pregnancy and mothers about mother’s milk and breastfeeding.
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
95
BESLENME
BEREKETLİ SOFRALAR
Bereketli Sofralar Top Kabak Dolması Malzemeler
ff 10 tane top kabak ff 1.5 su bardağı pirinç ff Yarım su bardağı pilavlık bulgur ff 300 gr. yağlı kıyma ff Bir tatlı kaşığı biber salçası ff Bir tatlı kaşığı domates salçası ff Bir tane domates ff Bir büyük soğan ff 3-4 diş sarmısak
ff Yarım demet maydanoz ff Bir tutam dereotu ff Bir çay bardağı zeytinyağı ff Bir tatlı kaşığı kırmızı toz biber ff Bir tatlı kaşığı karabiber ff Yeteri kadar tuz
Sosu için: Bir yemek kaşığı karışık salça, yarım çay bardağı zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı tereyağı
Hazırlanışı Öncelikle iç harcını hazırlayın. Bunun için pirinç ve bulguru geniş bir kaba koyup yıkayın. Soğanı sarmısağı rendeleyin. Domateslerden dolmaların ağzına kapak olacak şekilde kesip kalan kısımlarını da doğrayıcıda rendeleyin. Maydanoz ve dereotunu da ince ince kıyın. Pirinç ve bulgura ekleyin. Diğer malzemeleri de ekleyip iç harcı yoğurun. Diğer taraftan top kabakların üst kısmını kapak şeklinde
kesip, içini çok ince olmayacak şekilde oyun. İç malzemesinden kabakların ağzını biraz boşluk bırakacak şekilde doldurun. Kabakların kapaklarını kapatın. Bir yemek kaşığı salçayı, biraz tereyağı ve zeytinyağıyla kavurup dolmaların üzerine gezdirin. Üstüne çıkmayacak şekilde sıcak su ekleyin. Aralara biraz tuz serpin. Kaynamaya başladıktan sonra altını kısıp, bir saat pişirin. Afiyet olsun!
Sonbahar Çorbası Malzemeler
� 2 tane orta boy havuç � 1 su bardağı kırmızı veya sarı mercimek � 2 tane kırmızı etli biber � Bir tane kuru soğan � Bir tane portakal � 1 parça taze zencefil / yaklaşık 3 fındık boyutunda � 1 çorba kaşığı tereyağı � 4 litre su (Suyun bir bardağını sütle veya et suyu ile
değiştirebilirsiniz.)
� 1 tatlı kaşığı kimyon � Tuz, karabiber
Hazırlanışı Yıkanmış mercimeği, küp kesilmiş soğanı, ince kıyılmış kırmızı biberi ve rendelenmiş havucu, zencefili, kabuğu soyulmuş dilimlenmiş portakalı ve suyu hep beraber tencereye koyup pişirin. Çorba pişince el blenderiyle püre haline getirin. Baharatlarını ve en son tereyağını ekleyip bir taşım kaynatın. Sıcak olarak servis yapın.
96
Avokadolu Salata Malzemeler
ff Yarım demet marul ff 5 dal taze soğan ff Bir tane olgun avokado ff Birkaç dal taze nane ff 2 tane kiraz domates ff 2 çorba kaşığı sızma zeytinyağı ff Bir tane limonun suyu ff Tuz
Hazırlanışı Marul yapraklarını sirkeli suda bekletin ve süzgece alın. Daha sonra marulları elinizle parçalayın. Taze soğanı ve
SAĞLICAKLA | SONBAHAR 2016
naneleri doğrayın. Avokadonun yarısını küp küp doğrayın diğer yarısını dilimleyin. Yarım limon suyunu doğradığınız ve dilimlediğiniz avokadolara sürün ve dökün. Daha sonra hazırlanan yeşillikleri birleştirin. İçine küp küp doğranmış avokadoları ekleyin. Limonun yarısını da bunun içine katın. Tuz ve zeytinyağlı ekleyip karıştırın. Servis tabağına aldığınız salatanın üzerine, dilimlenmiş avokado ve domatesleri yerleştirin.