Aşkın Kokusunu Aldım by Meral Kır

Page 1

ASKIN .

KOKUSUNU ALDIM MERAL KIR


MERAL KIR

2


Aşkın Kokusunu Aldım

G

ökkuşağı sanki arka bahçesine düşmüş ona görsel bir şölen sergiliyor, Serra da kollarını göğsünde birleştirmiş, verandasında dikilir hâlde ona sunulan bu mucizenin tadını çıkarıyordu. Canlı ve neşeli bahçesine sonbaharın hüzün yağdırmasına sayılı günler kaldığını bildiğinden ve fırsatı varken, güneşi burada karşılamayı âdet hâline getirmeye başlamıştı. Ne koşturması gereken bir işi, ne de yetişmesi gereken bir toplantısı vardı. Zamanı kovalamadan dilediği kadar her birini kendi elleriyle diktiği çiçeklerini seyretmesine artık bir engeli yoktu. Bu yüzden verandasında dikilip boş boş etrafa bakınmak için bahaneye ihtiyaç duymuyordu, sadece burada daha çok zaman geçirip emeklerinin karşılığını seyretmek ve yeni hayatının ona getirdiklerinin hayal olmadığını hatırlamaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldı. İçini dolduran kokudan vazgeçmek istemeyen Serra aldığı nefesi bir süre tuttuktan sonra bıraktı ve omuzlarındaki battaniyeden bozma şala 3


MERAL KIR

sıkıca sarılıp yürümeye başladı. Gece yağan yağmurdan dolayı yerlerin ıslak olmasına aldırmadan bahçeye girdi. Sadece birkaç adım attıktan sonra etrafını sarmaya başlayan boy boy papatyalar ve rengârenk güllerin arasında ilerledi. Okşarcasına bedenine değen her bir çiçek fidesi, göğsünün gururla kabarmasını sağlıyordu. İlk defa üç ay önce ayak bastığı yarım futbol sahası büyüklüğündeki bu alan o zamanlar sadece kurumuş bir toprak parçasıydı. Buna rağmen eskisiyle kıyaslanamayacak kadar güzel olan bu bahçeyi daha ilk gördüğü anda kendisiyle özdeşleştirmişti. Aradan geçen zaman ve değişikliklere rağmen hâlâ aynı fikirdeydi. Çünkü aynı kaderi paylaşmaya devam ediyorlardı. İkisi de değişmiş, ikisi de yaşamaya yeni başlamıştı. Üç ay önce Şile sırtlarındaki bu eve iş için geldiğinde daha arabasından inmeden buranın onun evi olacağını hissettiğini ancak şimdi anlıyordu. Buradaki güç Serra’yı kendine doğru çekerken arabasından inmeye uzun süre cesaret edememişti. Kapıyı açıp nemli toprağa ayak bastığında ise kader ağlarını örmeye ve genç kadını içine çekmeye başlamıştı. İşin ilginç yanı Serra, kaderine karşı gelmeye hiç çalışmamıştı. Hâlbuki o, savaşmadan teslim olanlardan değildi. Fakat iyi ki itiraz etmemiş ve iyi ki başına gelenleri olgunlukla karşılamıştı. Aniden yürümeyi bırakıp avcunu karnına bastırdı. Daha önceleri asla tercih etmeyeceği ancak bugünlerde üzerinden çıkarmadığı, eskiden canlı bir maviliğe sahip olsa da şimdilerde solmuş eşofmanının altına parmaklarını geçirip elini teninde tam da karnının üzerinde gezdirdi. 4


Aşkın Kokusunu Aldım Aşktan kaçmaya çalışmak yağmurun altında koşmak gibiydi. Aslında hızlandıkça daha çok ıslanırsın, ama sen bunu ancak sırılsıklam olduğunda fark edersin. Serra’nın ilk değişimi de bunu fark ettiğinde başlamıştı ve değişen döngüye ayak uydurmakta hiç zorlanmamış, nihayetinde de bambaşka biri olup çıkmıştı. Yola girene “gitme” demek kolaydı, asıl zor ve ağır olan, her şeye rağmen gitme dediğinin gideceğini bilmekti. Serra, aşktan aldığı güçle zor olanı başarmış ve gideceğini bilse de ona kal demişti. Buna rağmen aralarına giren yalanlar ve geçmişte kalmayı başaramamış sırların ağırlığı altında ezilmiş; ancak kaderlerini değiştirmeyi başaramamışlardı. İnsanın canını en çok ne acıtır sorusunun bir tek cevabı vardı; insan neyi çok severse canını da en çok o acıtırdı. Serra’nın da canı çok yanmış, çok ağlamıştı. Şimdi neden mi mutluydu? Çünkü artık yalnız değildi. Hepsinden önce içinde büyümeye başlayan minik oğlu vardı. Kendi kendine gülümseyen genç kadın, bebeğinin erkek olacağına ve babasına benzeyeceğine emindi. İçinde hayat bulan ve yavaş yavaş şekillenen bebeğine dokunmak istercesine karnına avcunu bastırıp parmaklarıyla etrafını sardı ve arkasını dönüp evine bakarak gerçek bir mutlulukla gülümsedi. Serra, yıllar sonra gerçekten gülmeyi başarmış, eski somurtkan ve can sıkıcı kadını geçmişe gömerek özlemini çektiği kendi mutlu sonunu yaşamaya başlamıştı. Sabah çisesi, başının üzerinde toplayıp tek bir şelale gibi omuzlarından aşağıya akmasına izin verdiği saçlarını ıslatmış, soğuk iliklerine işlemişti. Geri dönmesi gerek5


MERAL KIR

tiğini bilse de bahçenin orta yerine yerleştirdiği çardağa doğru ilerlemeye devam etti. Yürümekten ziyade süzülür gibi geçtiği çiçeklerinin arasında istediği yere ulaştı. Hissettiği oturma ihtiyacıyla çardaktaki koltuğa yöneldiğinde içindeki erinç bir anda kayboldu. Burnuna değen karanfil kokusu yerini çok daha keskin ve pek de hoş olmayan başka bir kokuya bıraktı. Yalnız olmadığını anladığı o kısacık an arkasını dönmeye fırsat bulamadan ensesinde dünyasını karartan bir acı hissetti. Gözleri kararmaya dizlerinin dermanı kesilmeye başlamadan önce bebeğini garanti altına almak için bir yerlere tutunmaya çalıştı ama ellerine değen birkaç fideden başka bir şey olmadı. Güneşin parlak ışığı karanlığa dönüşmeden önce Serra son bir gayretle kollarını karnının üzerine sarıp içgüdüsel olarak bebeğinin zarar görmesini engellemek istedi ve elinde kalan son gücüyle evdekilere seslenmeye çalıştı. Ancak ağır bir külçe gibi yana doğru düşerken bunu ne kadar başarıp başaramadığını bilmiyordu. Çünkü tam o anda dünya ile tüm bağlantısı kesilmiş, dipsiz bir karanlığın içinde kaybolurken aklından geçen tek şey oğluydu.

6


Aşkın Kokusunu Aldım

D

aha önce de öfkelendiği ve davranışlarını kontrol altında tutamadığı zamanlar olmuştu. Ancak onların hiçbiri şu an yaşadıklarıyla boy ölçüşemezdi. Dizlerini saran eteğinin izin verdiği ölçüde odayı arşınlarken sağ elinde tuttuğu gazeteyle sol eline vuruyor ve hızını kesmeden kendini azarlıyordu. Böyle bir hatayı nasıl yapmıştı? Aklı hâlâ almıyordu. Ve ne yazık ki düştüğü durumun tek suçlusu kendisiydi. Bu yüzden karşısına muhatap alıp içindekileri yöneltebileceği yine kendinden başkası değildi. Geniş odada öyle çok dolaşmıştı ki ayakkabıları canını yakmaya başlamıştı. Fakat rahat koltuğunda oturup çalışacak ruh hâli içerisinde olmadığından dolanmaya ve söylenmeye devam etti. Serra, Sancaktar ailesinin magazin sayfalarına konu olmayan tek üyesiydi ve bugün övündüğü bu durum sona ermişti. Bir gece önce Fırat’la onu yemek çıkışı yakalayan gazeteciler haberi yayınlamak için hiç bekle7


MERAL KIR

memişti. Malum sebeplerden dolayı Mehmet’ten haberi durdurması için yardım isteyememiş olmak ise işin başka bir can sıkıcı kısmıydı. Genç sevgilisi ile el ele diye atılan başlığın altında Serra Sancaktar’ın gençlik iksirinin sırrı çözüldü diye devam eden aşağılayıcı haberi Mehmet’in görüp onu araması an meselesiydi. En kötüsü de adam haklıydı ve sadece gözlerini devirmek Serra’nın bu defa işine yaramayacaktı. Sağlam bir açıklama ve kurşungeçirmez bir savunmaya ihtiyacı vardı. Henüz ne söylemesi, nasıl bir tavır takınması gerektiğine karar veremeden telefonu çaldığında aniden durdu. Arayanın kim olduğunu görmek için masanın üzerinde ısrarla çalan telefona bakmasına gerek yoktu. Yalnız olduğu odada elindeki gazeteyi masanın ucuna bırakıp zaten nizami olan gömleğini düzelterek çenesini havaya kaldırdı. İçine derin bir nefes çekti ve hiç bekletmeden uzanıp aldığı telefonu açtı. Daha alo demeye fırsat bulamadan hattın öteki ucundaki Mehmet’in, “Umarım keyfin yerindedir,” diyen gergin ve aynı derecede kızgın sesini duydu. “Evet, keyfim gayet yerinde çünkü aksinin olması için bir sebep yok.” “En azından içimizden birisinin mutlu olmasına sevinmek gibi küçük şeylerle idare etmeyi sayenizde öğrendim.” “Biliyorsun ki bu benim değil, senin suçun.” Sıkıntıyla üfleyen Mehmet’in çakır gözlerinden ateş püskürdüğünü hayal edebilen Serra, her ne olursa, ağabeyi her ne derse desin pes etmeyecekti. 8


Aşkın Kokusunu Aldım “Sen şimdi gazetedeki haberin de benim hatam olduğunu söylersin,” diyen Mehmet de susacak veya geri adım atacak gibi durmuyordu. “Ki ben buna hiç şaşırmam.” “Boşuna zaman kaybetme, duymak istediğin şeyi söylemeyeceğim.” “Bugüne kadar yaptığın her şeye, aldığın her karara saygı gösterdim. Sen yapıyorsan bir sebebi vardır dedim ama bu çok fazla…” Adamın lafını kesmek için beklemeyen Serra, “Seninle tartışmak istemiyorum, dün gece zaten söylenmesi gereken her şeyi söyledim,” diye çıkıştı. “Ben de seninle böyle bir konuyu tartışmaya bayılmıyorum ama gazete sayfalarına dedikodu malzemesi olan sevgili kardeşim, ben konuşacağım ve sen de beni dinleyeceksin.” Mehmet artık konuşmuyor âdeta bağırıyordu. Onun gibi ölçülü bir adamı çileden çıkarmayı başardığı için Serra kendini tebrik etti. Fakat bu, susup ağabeyini dinleyeceği anlamını taşımıyordu. Çünkü öylesi Serra’nın genetiğine aykırıydı. “Yanılıyorsun, seni dinlemek zorunda değilim.” Serra, dizlerinin belki öfkeyle belki de haksız olmanın verdiği ağırlıkla titrediğini hissedince bedenini en yakın koltuğa bıraktı. “O çocuğa âşık olmadığını biliyorum…” “Hah! Sen bunu nasıl bilebilirsin?” “Çünkü seni tanıyorum, yine de ilişki dediğin bu şey için neden diretiyorsun anlamıyorum. Geldiğin şu noktaya bir bak, lütfen.” 9


MERAL KIR

“Neymiş o nokta? Ayrıca yaşadığımız onca şeyden sonra Fırat, ufak bir ayrıntı sadece.” “Onlar geçmişte kaldı, maalesef ki gündemimizde sen varsın.” Oluşan kısa ama huzursuz sessizliğin ardından Mehmet aynı sertlikle devam etti. “Bana ne anlatmaya çalıştığının farkındayım ancak o konuyla ilgilenmiyorum.” “Yani bana sadece Fırat yüzünden kızgınsın, o zaman benim de söyleyebileceğim tek şey, özel hayatım seni ilgilendirmez.” Uyarı dolu imasıyla, “Serra!” diye bağıran Mehmet’in sabrı tükenmişti ve bu gösteriye daha fazla izin vermeyecekti. “Tuttuğun jigolo için ben ufak bir ayrıntı demezdim ve bil diye söylüyorum aynı soyadını taşıdığımız sürece yaptığın her şey beni ilgilendirir.” Duyduğunu idrak eden Serra’nın damarlarındaki tüm kan çekildi. Nasıl nefes alındığını, düşünmek için ne yapması gerektiğini dahi hatırlamayan genç kadın konuşmaya devam eden Mehmet’i artık duymuyordu. Birçok tartışmada karşı karşıya gelmişlerdi ve birçoğunda birbirlerini kızdırmışlardı. Ancak bu fazla ağır ve kırıcıydı. Böylesi daha önce hiç yaşanmamıştı, şimdi de yaşanmaması gerekiyordu. Kulağında tutmaya devam ettiği telefonu ezbere alınmış hareketlerle kapatıp ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Dolapta duran çantasını aldı. Masasının üzerinde onayını bekleyen dosyaları ve yapılması gereken işleri arkasında bırakıp odadan çıkarken attığı her adımla üzüntüsü yerini kızgınlığa bırakıyordu. Onu yarı yolda yakalayan asistanının ne zamandır 10


Aşkın Kokusunu Aldım peşinden koşturup arkasından seslendiğini bilmiyordu. Bildiği ve istediği tek şey kaçıp uzaklaşmaktı. “Serra Hanım çıkıyor musunuz? Ne zaman geri dönersiniz?” diyen genç kızın yüzüne bakmadan, “Bugünün programını iptal et,” dedi. “Yarın sabah…” “Ne zaman döneceğimi bilmiyorum, gerekirse sana haber veririm.” Şaşkınlık içinde onu takip eden asistanın nihayet yüzüne bakmayı başardığında genç kız yürümeyi bıraktı. Mehmet’in sebep olduklarının acısını kızdan çıkartmak istemiyordu ama bakışları onunla aynı fikirde olmamış olacak ki cılız asistanın yüzü bir anda kıpkırmızı oldu. Ne acı ki Serra şu anda detaylarla ilgilenecek ve birilerinin gönlünü alacak durumda değildi. Ve o da kaldığı yerden aynı kararlılıkla yürümeye devam etti. Nereye gittiği ya da ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Şimdilik sadece uzaklaşacak sonrasına da bir şekilde karar verecekti. Karmakarışık olmuş düşüncelerinin içinde bir çıkış yolu arayan Serra, binadan uzaklaşıp yolu yarıladığında bir anda karşısına dikilen ve önünde set oluşturup geçişini engelleyen adamın geldiğini fark etmediği için korkup geriye doğru sıçramasına engel olamadı. Tam ağzını açıp adama çıkışacakken ellerini eskitilmiş kotunun ceplerine sokuşturmuş, omuzlarının genişliğinden dolayı Serra’nın görüş alanını kapayan adam ondan önce davrandı. “Serra Sancaktar içeride mi?” Mantıklı tarafı bu soruya yanıt olarak kim öğrenmek 11


MERAL KIR

istiyor diye karşılık vermesi gerektiğini söylese de içindeki ses ona, adamın kim olduğunu bilmemesinin daha iyi olacağını fısıldadı. Çünkü karşısına dikilip ona meydan okuyan adamın kimliğini hatırlayamasa da onu tanıdığını biliyordu. Eğer aklı, az önceki telefon görüşmesinde kalmak yerine onunla birlikte hareket etseydi adamı tanıyabilecekti. Konuşacak, hatta tartışacak durumda olmayan Serra, “Az önce çıktı,” dedi. Pratikte yalan söylüyor sayılmazdı. Sonuçta az önce ofisten çıkmıştı. “Tekrar gelir mi?” “Yarından önce gelmez.” Aldığı cevaplardan hoşlanmadığını belli eden adam nefesini sıkıntılı şekilde bıraktı. Güzel ama bir o kadar da öfkeli bu kadın, gazetenin ilk sayfasına manşet olmuş fotoğraftaki aradığı kadına benziyordu. Ancak o olup olmadığından da emin olamıyordu. Çünkü o, genç erkekleri parasıyla yanında tutan bir kız kurusuydu. Mavi gözlerini dikmiş ona bakan bu kadın ise şeytanı dizlerinin üzerine çöktürebilecek bir yüze, en masum meleği baştan çıkaracak bir vücuda sahipti. Adam son şans olarak geniş ağzını kıpırdatmadan, “Evi nerede?” diye sordu. “Kredi kartı şifrelerini ya da özel cep telefonu numarasını da ister misiniz?” Karşısındaki ukala kadının çokbilmiş hâllerinden hoşnut kalmayan adam ileriye doğru bir adım attı. “Doğrusu telefon numarası çok işime yarar.” “Bana da Amerika Başkanı’nın numarası lazım ama nedense bulamıyorum.” 12


Aşkın Kokusunu Aldım “Anlaşılan ben onun kadar şanslı değilim.” Adamın kinayesini anlamak Serra’nın yarım dakikasını aldı ve anladığında ise zaten patlamaya hazır olan öfkesini engellemedi. “O zaman beni süzmeye bir son ver ve arkanı dönüp git.” “İstediğimi aldığımda gideceğime emin olabilirsiniz,” diyen adam bakışlarını bilinçli şekilde ve yavaşça Serra’nın vücudunda gezdirdi. “Zaten burada görülmeye değer bir şey yok.” Eğer iyi gününde olsaydı onun hakkından gelirdi. Ancak şimdi, bunun için hâli de isteği de yoktu. En başta sorması gereken sorunun zamanı geldiğine karar veren ve mantığını duymayı seçen Serra, “Siz kimsiniz?” diye sordu. “Ben Barış Dağlı, şimdi bana Serra Sancaktar’a nasıl ulaşabileceğimi söyler misiniz?” Artık karşısındakinin kim olduğunu bilen ve onun buraya neden geldiği hakkında çok emin olduğu bir fikre sahip olan Serra, şu andan itibaren geri adım atamazdı. “Bir de isimler insanların karakterini belli eder derler, oysa siz soyadınızla bir bütün hâlindesiniz.” Kadının alaycı bakışlarına eklenen iğneli lafları Barış’ın zaten var olan öfkesini daha da artırdı. “Size tavsiyem, espri yapmadan önce bunu söyleyin çünkü anlaşılmıyor.” “Sakın bu durum sizin anlama kapasitenizle ilgili olmasın.” “Uzun ve süslü cümleler kurduğunuzda daha etkili olmuyorsunuz.” 13


MERAL KIR

“Ah, ne yazık!” Serra’nın küstah tavrından sıkılan Barış, “Yeter, seninle daha fazla zaman harcamayacağım,” dedi ve iki kişinin ancak sığabildiği yolda kenara çekilip genç kadına geçmesini işaret etti. Gözünü Serra’nın arkasındaki iş yerine dönüştürülmüş villanın kapısındaki güvenlik elemanına dikmişti. Ancak Serra kolay kolay vazgeçmeyecekti. “Çok ilginç, oysa sizin harcanmaya müsait bolca vaktiniz olduğunu sanıyordum.” “Anlamadın?” diyen ve anlamadığı ortada birleşen kaşlarından belli olan Barış’ın sabrı iyice tükenmişti. Serra çenesini havaya kaldırdı ve bilinçli olarak seçtiği küstah tavrını daha net ortaya koyarak sesine alaycı bir ton yerleştirdi. “Siz, boş gezenlerin başında bekçilik yapmıyor musunuz? O yüzden zaman kavramının size bir şeyler çağrıştırdığını pek sanmıyorum.” “Ancak sizin gibi birisi bir antrenöre bu şekilde hitap eder.” “Hımm… Haklısın antrenör deyince daha havalı ama bence anlamı hâlâ aynı.” Yeniden Serra’nın önüne geçen ve genç kadının dibine kadar ilerleyen Barış’ın gözlerindeki öfke oldukça net şekilde görülebiliyordu. Ancak Serra’yı tanımadığı belliydi. Onu korkutup sindirmesi için daha fazlasına ihtiyacı vardı. “Sen o’sun, değil mi?” Adamın restini görünce göğüslerinin Barış’a değmesini sağlayan minik bir adım attı. İstediği cevabı direkt ve hemen vermek gibi bir niyeti yoktu. Güzel gözlerini kısıp dudaklarını kıvırdı. “Benimle görüşmek istiyorsanız 14


Aşkın Kokusunu Aldım asistanımdan randevu talep edin. Eğer uygun görürse ve boş zamanım da varsa önümüzdeki ay için size bir görüşme ayarlayabilir.” Sözleri biter bitmez Barış’ın şaşkınlığından faydalanan Serra, adamın sağından geçip yürümeye başladı. Çıkış kapısına vardığında arkasında hissettiği bakışlar ensesindeki tüylerin ürpermesine sebep olduysa da dönüp bakmadı. Kalçalarını sallayarak adımlarını yavaşlattı. Başı beladaydı, stresli ve zor günler onu bekliyordu, fakat tıpkı şu anki gibi kazananın kendisi olacağını biliyordu. Ne var ki bu kadar iddialı olmak için acele ettiğini zamanla öğrenecekti.

15


MERAL KIR

16


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.