DolceVita Sayı - 16

Page 1


2


3




6


7




bırakılıyor. Hande Hanım'ın öncülüğünde kurulan bu tesis ‘Caretta caretta’lara sağlık dağıtmaya devam ederken, bizleri de gururlu ve mutlu kılıyor... Bu projeye tüm mesaisini, aklını, gönlünü, emeğini, sevgi ve profesyonellikle veren Sevgili Silem Sargın Kara’yı da bu vesile ile kutluyor, tebrik ediyorum.

Hanzade Özbaş Merit International Hotels & Resorts Yönetim Kurulu Başkanı

Bu güzel sonbahar günlerinde sizlere merhaba… Meritler’in bahçelerinde ‘‘MAYMUN ÇIKMAZI AĞACI’’ çiçeklerini açtı. Yeni bir mevsimi yaşamanın mutluluğu içindeyiz. Siz değerli konuklarımızı Meritler’e bekliyoruz. Bu sayımızda, Net Holding Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Koordinatörü Hande Tibuk Hanımefendi’nin röportajını sizlere sunuyoruz. Hande Tibuk genç ve de başarılı bir iş kadını. İş yaşamının dışında sosyal sorumluluk projelerine önem vermesi, spora olan ilgisi ve gerçek hayvanseverliği ile tanınıyor. Benim bugüne dek öngördüğüm ve gerçekleştirdiğim tüm sosyal sorumluluk projelerine destek verdiği için kendisine ayrıca teşekkür ederim. Hande Hanım kısa süre önce Temel İhtiyaç Derneği TİDER’in başkanlığını üstlenmiş bulunuyor. Sayın başkanı kutluyoruz. Deniz kaplumbağalarının korunması için Crystal Cove Oteli’nin bahçesinde ‘Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi’ kuruldu. Burada yaralı deniz kaplumbağaları tedavi ediliyor ve sağlıklarına kavuştuktan sonra doğaya

10

4 Ağustos 2018’de, Türkiye’nin Edirne Gümrük Kapısı’na sadece 7 dakika mesafede, Bulgaristan’ın Svilengrad kentinde, ‘’Merit Grand Mosta Hotel’’imizin açılışı gerçekleşti. Böylece, KKTC’nin en büyük turizm yatırımcısı Merit Grubumuz tecrübesini Avrupa’ya da taşıdı. Otelimizin açılışını Net Holding Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Koordinatörü Hande Tibuk, Inter Turizm Seyahat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Tibuk, Merit International Casinos CEO’su Orlando Carlo Calumeno, Merit International Casinos COO’su Kemal Sağındık, Merit International Bölge Müdürü Burhan Genç, Bulgaristan Turizm Bakan Yardımcısı, Hoskova Valisi ve Svilengrad Belediye Başkanı ile birlikte yaptı. Merit Royal Otelleri Genel Müdürü Aybars Kutluba kurduğu ekip ile otelin kuruluşundan açılışına kadar üstün bir performans sergiledi. Açılışta sahne alan Anadolu Ateşi’nin muhteşem dans gösterisinin ritim ve enerjisi Meriç nehri kıyılarında yankılandı. Unutulmaz gece, nehir üzerindeki muhteşem havai fişek gösterisi ile sürdü. Mimar Sinan’ın 489 yıllık Mustafa Paşa Köprüsü’nün panoramasına sahip otelimiz, özel konumu sayesinde çok geniş bir alan ve pek çok ülkeden konuklara çekim noktası oluyor. Bulgaristan’ın Sofya kentine kadar olan bölgenin ilk beş yıldızlı oteli olan Merit Grand Mosta Otelimiz, yarı olimpik kapalı yüzme havuzu, fitness center, hamam, sauna, buhar ve masaj odaları, gece kulübü, kış bahçesi ve restoranlarıyla her türlü konfora haiz. Genel Yayın Yönetmenimiz Lbe Ayar, benim çok değer verdiğim ve sevdiğim dostum Leyla Kırca Meshulam Hanımefendi ile bir röportaj gerçekleştirdi. 32 yıl önce Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi, Leyla Hanım’ı kurucumuz ve Yönetim Kurulu Başkanımız Besim Tibuk Beyefendi’nin ağabeyi Fahrettin Tibukoğlu ile tanıştırmış. Leyla Hanım o günden itibaren çoğu zaman sağlığından bile ödün vererek çok çalıştı ve çok başarılı oldu. Prensipleri olan; sadakat ve dürüstlük ile 32 yıl Net holding ve Merit bayraklarını gururla taşıdı ve üstün hizmetler verdi. Kıymetli dostuma, sağlıklı, huzurlu, başarılı daha nice yıllar diliyorum. Dünyanın en büyük beş hava yolu şirketinden biri olan Türk Havayolları, Kuzey Kıbrıs’taki 200 yetkili acente ve sektör temsilcisine Merit Royal Otelimizde bir davet düzenledi. Bu gecede, THY yönetimi 2017 yılının en başarılı acentelerini ödüllendirdi. Merit Otellerimizin turizme ve

THY’na değerli katkıları nedeniyle kurumumuza takdim edilen onur plaketini, Sayın Aybars Kutluba aldı. Merit Otelleri’nin gizli kahramanları var. Onlar her organizasyonda en çok yorulan ama yüzleri daima gülen, tecrübeleri ve yaratıcılıklarıyla Merit kalitesini yaşatmakta en büyük rolü üstlenen, ekipleri ile harikalar yaratan kıymetli Halkla İlişkiler Müdirelerimiz. Merit Royal Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Ebru Denker, Merit Park Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Devrim Metin, Merit Lefkoşa Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Songül Bilge ve Merit Crystal Cove Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Eda Burç bizim dört yapraklı uğurlu yoncamız. Onları sevgi ve gururla kutluyorum. Uzun süredir Genel Müdür Aybars Kutluba ve Cluster Executive Chef Onur Karaçay ile birlikte yaratma ve üretmenin hayallerini kurduğumuz Merit Çikolata Projemizi gerçekleştirmenin keyfini yaşıyoruz. Son iki aydır ‘ROYAL CHOCOLATE HANDMADE’ markası ile kendi çikolatamızı gurur ve sevgi ile üretiyoruz. Dünyanın en iyi çikolata markalarından biri olan Belçikalı Callebaut’un ürünlerini kullanıyoruz. Merit Royal Otelimizin çatı katındaki özel imalathanemizde Belçika’dan getirttiğimiz en kaliteli kakao çekirdekleri kullanarak üretilen ham çikolataları, ISO 22000 kalite sertifikalı otelimizde en taze kuruyemişler, baharatlar ve meyveler katarak imal ediyoruz. Geleneksel ve yenilikçi tarifleri harmanlıyor, muhteşem leziz çikolatalar yaratıyoruz. Çikolatalarımızda hiçbir katkı maddesi, renklendirici, yapay aroma ve koruyucu kullanmıyoruz. Merit Royal Premium Hotel’in Sous Chef’i Ali Ulu ve ekibi ‘ROYAL CHOCOLATE HANDMADE’ı bir dünya markası haline getirme hedefi ile çalışıyor. Biz de bu hedefe inanıyor ve bu hedef doğrultusunda gururla yürüyoruz. Siz konuklarımızın damak zevkini okşayacak çikolatamızı mutlaka tatmanızı ve dostlarınıza götürmenizi öneriyoruz. Dolce Vita’nın yine bu sayısında minik atlarımızla 7 yıldır ilgilenen, onları büyük sevgi ve ihtimamla yetiştiren ve bakan koca yürekli Abdullah Akgümüş’ü tanıtıyoruz. Abdullah Bey ve ekibi daima gülen yüzleriyle yalnız atlar ile değil, köpeklerimiz, kedilerimiz, kuğularımız, kuşlarımız ve ayrıca tüm hayvan dostlarımız ile ilgililer. Konuklarımız, çocukları ile birlikte Merit Crystal Cove Otelimizin gölet ve şelalesinin kenarında tüm bu güzellikleri her gün yaşayabilirler. Ayrıca Abdullah Bey’in bir saniye yanından ayrılmayan köpeğimiz Beyaz, Boncuk ve Gucci ile de tanışmayı unutmayın. Abdullah Bey ve ekibini kutluyor, ‘İyi ki varsınız’ diyorum. Girne Merit Crystal Cove Otelimizde muhteşem bir gece yaşandı. Otel bayraklarla donandı ve stadyum havasına büründü. Ana sponsoru


olduğumuz başarılı spor kulübü Merit Alsancak Yeşilova’nın kutlama ve dayanışma balosunu başarı ile gerçekleştirdik. 62 yıllık köklü kulübün gurur gecesine, Alsancak Belediye Başkanı Fırat Ataser, Kulüp Başkanı Redif Nurel ve Merit Otelleri İnsan Kaynakları ve Denetim Koordinatörü ve Kulüp Asbaşkanı Yavuz Kutlu ile birlikte spor, iş ve cemiyet hayatının değerli ve saygın üyeleri katıldı. Kulübün Asbaşkanı Yavuz Bey’e bu gurur verici çalışmaları ile ilgili teşekkürlerimi iletiyorum. Merit Park Otelimizde yeniliklerimiz hiç bitmiyor. Fora Balık Restaurantımız bir Akdeniz Rüyası olarak, hizmet vermeye devam ediyor. Geleneksel Meyhane ise konuklarımızın keyif odağı oldu.

Devrim Metin

Hanzade Özbaş

İlber Ortaylı

Georgi Manolov

Merit Royal Otelimizdeki ‘’Royal Chinese & Sushi’’ ala carte restaurantımız lezzetlerini kapalı salonunda şık dekorasyonu, açık terasında da eşsiz manzarası ile sunmaya devam ediyor. Güzel ve güneşli adamızın kuzey doğu bölgesindeki Güneşin Kenti de denilen antik kent Soli artık dünyanın ilgisini çekmeye başladı. Dergimizde, görülmeye değer bu tarihi kenti tanıtıyoruz. Adamızın toprakaltı tarihi hazinelerine önem veren ve bunların turistik olarak da değerlendirilmeleri için çaba gösteren KKTC Turizm ve Çevre Bakanı Sayın Fikri Ataoğlu’nu tüm saygımla kutluyorum. Türk ve Dünya tarihciliğinde en önemli yerlerden birine sahip, çok değer verdiğim sevgili dostum Prof. Dr. İlber Ortaylı’yı Girne Merit Park Otelimizde konuk ettik. Büyük usta, her zamanki değerli üslubu ile iki saatlik bir seminer ve sohbet gerçekleştirdi. 1100 kişi kendisini soluk almadan izledi ve ayakta alkışladı. Ortaylı Hocayı en yakın gelecekte yeniden aramızda görmeyi diliyoruz.

Murat Tibuk

Hande Tibuk

İlber Ortaylı

İlber Ortaylı

Hanzade Özbaş

Leyla Kırca

Aybars Kutluba

Hanzade Özbaş

Hanzade Özbaş

İnşaat Grubumuz, Yöneticilerimiz ve dünyaca ünlü tasarımcı firma HBA ile birlikte yedinci otelimiz olan "Merit Royal Garden"nın hazırlık süreci; En konforlu, En şık ve olağanüstü Merit’i yaratma hedefi ile devam ediyor.

Abdullah Akgümüş

1000 araç kapasiteli Merit Kapalı Otoparkı konuklarımızın hizmetine sunulmuştur. Güvenli, donanımlı ve modern otoparkımız ücretsizdir. Siz konuklarımız için otoparktan şık bir tünel ile Merit Royal Oteli’ne geçiş sağlanmıştır. Kış günlerinde üşümeden, sıcak yaz aylarında bunalmadan konforlu bir şekilde Royal Otellerine geçiş yapabileceksiniz.

Meritlerde "sonbahar" sizlere ayrı keyif verir. Dolce Vita’nın yeni yıl özel sayısında buluşana dek mutlu ve sağlıklı günler dilerim.

Besim Tibuk Hanzade Özbaş

Yavuz Kutlu

11


May I kindly greet all our guests and friends in these beautiful days of autumn. In the gardens of Merit Hotels, the Monkey Puzzle Tree (Chilean Araucaria Araucana) bloomed. We are in the happy mood of seizing a new season. We look forward to welcoming our esteemed guests at our hotels. May we introduce to you Ms. Hande Tibuk, the Executive Director and General Coordinator of Net Holding. Ms Tibuk is a young and successful businesswoman. Outside of her business endeavours, she is known for her giving importance to social responsibility projects, interest in sports and being a genuine animal lover. I especially thank her for her continuous support for my envisaged and accomplished social responsibility projects. A short while ago, Ms Tibuk accepted the presidency of Basic Needs Association TIDER. We congratulate the president. She also formed the Meritta Sea Turtles Rehabilitation Centre in the garden of the Crystal Cove Hotel for the protection of sea turtles, At this centre the injured sea turtles are treated and after recovering their health they are released back to wild sea life. This facility established under the guidance of Ms Tibuk continues to provide health to the ‘Caretta caretta’ of the Mediterranean. May I also congratulate Silem Sargın Kara, who gives all her mind, heart and labour to this project with love and professionalism. On the 4th of August 2018, at a mere 7 minutes distance from the Turkish border, in the city of Svilengrad, Bulgaria, the opening of our Merit Grand Mosta Hotel took place. Thus, our Merit Group, the largest tourism investor of the Turkish Republic Northern Cyprus, carried its experience over to Europe. The opening ceremony was carried out by Ms. Tibuk, the Executive Director and General Coordinator of Net Holding, Mr. Murat Tibuk, the Chairman of the Board of Directors of Inter Turizm Seyahat A.Ş., Mr. Orlando Carlo Calumeno, the CEO of Merit International Casinos, Mr. Kemal Sağındık, the COO of Merit International Casinos, Burhan Genç, the Regional Manager of Merit International Casinos, Mr. Lyuben Kunchev, the Bulgarian Deputy Minister of Tourism, Mr. Stanislav Dechev, the Governor of the Province of Hoskova, and Georgi Manolov, the Mayor of Svilengrad. The rhythms and energy of the onstage performance of The Anatolian Fire Dance Group echoed on the banks of the Maritza river. The unforgettable evening continued with a magnificent display of fireworks on the river. Due to the very special location of our hotel, which is within the panorama of the 489 year old Mustafa Pasha Bridge built by the Great Architect Sinan, it is becoming a point of attraction to guests from a very large hinterland and quite a few countries. Our Merit Grand Mosta Hotel, the first five-star hotel of the region extending to the City of Sofia, has all amenities of comfort including a semi-olympic swimming pool, fitness centre, Turkish baths, sauna, steam and massage rooms, night club, winter garden and restaurants. Ms. Lûbe Ayar, our Editor-in-Chief interviewed Ms. Leyla Kırca Meshulam a very worthy and dear friend of mine. 32 years ago, the Turkish Ambassador to Israel introduced her to Mr. Fahrettin Tibukoğlu, the brother of Mr. Besim Tibuk, the foun-

12

der and Chairman of the Board of Directors of our group. After that day, Ms. Kırca Meshulam worked very hard many years at our group, sometimes even to the detriment of her health and became very successful. I wish my worthy friend many healthy, serene, and successful years. Turkish Airlines, one of world’s largest five airlines, organized a gala dinner at our Royal Merit Hotel for the 200 authorised agents and air travel sector representatives in Northern Cyprus. THY management presented awards to the successful agencies of 2017. For the precious contribution of our hotels to tourism and Turkish Airlines, a plaque was presented and Mr. Aybars Kutluba, our Merit Royal Hotels General Manager, accepted the award on behalf of our group. Merit hotels have ‘secret heroes’. They are our worthy Public Relations Managers, the ones who work the most with ever-present smiles on their faces, who assume the most important role in sustaining the Merit quality with experience and creativity and who get magical results with their teams. They are our lucky four-leaf clover: Ebru Denker, Merit Royal Hotel PR Manager, Devrim Metin, Merit Park Hotel PR Manager, Songül Bilge, Merit Lefkosa Hotel PR Manager and Eda Burç, Merit Crystal Cove Hotel PR Manager. I congratulate them with affection and pride. We are enjoying the pleasure of realizing a dream we shared for a long time, together with General Manager Aybars Kutluba and Cluster Executive Chef Onur Karaçay, namely our Merit Chocolate Project. In the last two months we have been producing our own chocolate with the brand name ‘ROYAL CHOCOLATE HANDMADE’ with love and pride. We are using the products of the Belgian Callebaut, a company considered to be one of the best chocolate manufacturers in the world. At our special manufacturing plant at the roof floor of our Merit Royal Hotel, which is also an ISO 22000 certificate holder, the primary chocolate produced using the best cocoa beans brought from Belgium are made into great chocolates by adding the freshest of dried nuts, fruits and spices. We blend the traditional and innovative recipes and create delicious magnificent chocolates. We are not using any additives, colouring agents, artificial aromas or preservatives in our chocolates at all. Merit Royal Premium Hotels Sous Chef Ali Ulu and his team are working with the goal of making ‘ROYAL CHOCOLATE HANDMADE’ a world known brand name. We also believe in this and we are proudly walking along to achieve this objective. We do hope that you try our chocolates which will appease your palate and that you take along with you to your family and friends home. Again in this issue of Dolce Vita, we are introducing to you, our big hearted Abdullah Akgümüş, who has been tending our horses in the last seven years and looking after them with love and care. Abdullah Akgümüş and his team, an ever smiling group, take care of not just our horses but also our dogs, cats, swans, birds, and other animal friends. Our guests could enjoy these beauties every day near the pond and the waterfall with their children near the Crystal Cove Hotel. Moreover, please do not forget to get to know Beyaz, a dog never too far

from Abdullah Akgümüş and two others Boncuk and Gucci. I congratulate Abdullah and I say ‘We are so glad to have you and your team.’ It was a magnificent night at our Merit Crystal Cove Hotel. The hotel was adorned with flags and transformed into a stadium scene. We organised a support and celebration ball for Merit Alsancak Yeşilova Club, a successful sports organisation, of which we are the main sponsor. Fırat Ataser, Mayor of Alsancak, Redif Nurel, Club President, Yavuz Kutlu, Club Vice President and Merit Hotels Human Resources and Audits Coordinator, as well as distinguished members from sports, business and social circles took part in the evening of pride of the 62 year old club. I especially would like to thank Mr Yavuz Kutlu, the Club Vice President for his dignifying efforts. Novelties never end at our Merit Park hotels. The Fora Fish Restaurant continues to serve like a ‘Mediterranean dream’. Our traditional Meyhane is a focus of pleasure for our guests. Royal Chinese & Sushi ala carte restaurant at our Merit Royal Hotel continues to present its delicacies both in the warm décor of indoors and on the open terrace with exquisite scenery outdoors. In the north eastern region of our beautiful and sunny island an historic city named Soli, also called the City of Sun, started to attract the attention of the world. The information on this spectacular city, a must for visiting, is in our magazine. I respectfully congratulate Mr. Fikri Ataoğlu, TRNC Minister of Tourism and Environment, who gives due importance to these under earth treasures of our island and makes great efforts to utilize the touristic value. Prof. Dr. İlber Ortaylı, who has one of the greatest places among the Turkish historians, also a dear friend of mine whom I value greatly, was our guest at Girne Merit Park Hotel. The great master with his ever impeccable and unique style completed a seminar and discussions of two hours. 1100 guests listened to him breaths held and then gave him a standing ovation. We do hope the master Ortaylı will be amongst us again, soon. Our Construction Group, our Managers and the world famous design firm HBA, all of us together, our excitement continues regarding the outfitting, decoration, preparation and opening of our seventh hotel Merit Royal Garden. The Merit Indoor Car Park with a capacity of 1000 cars is at the service of our guests. Our secure, well equipped and modern parking facility is free of charge. A passage to the Merit Royal Hotel is provided for the convenience of our guests via an elegant tunnel.

Autumn at Merits will give you distinct pleasure. I wish you happy and healthy days.

Hanzade Özbaş

Chairwoman of Merit International Hotels & Resorts


13


Contents İçerik

60

MERİT GRAND MOSTA AÇILDI

Merit Grand Mosta Opened

56

MERİT KONSERLERİ Merit Concerts

102

CİHAN ÜNAL RÖPORTAJI Interview with Cihan Ünal

82

HABBELERİN BÜYÜSÜ The Magic of Rosaries

122

HANDE TIBUK RÖPORTAJI Interview with Hande Tibuk

14

132

LEYLA KIRCA RÖPORTAJI Interview with Leyla Kırca



Contents İçerik

138

ŞENAY EKİNGEN RÖPORTAJI

Interview with Şenay Ekingen

İMTİYAZ SAHİBİ (Publisher) MERİT INTERNATONAL HOTELS & RESORTS YÖNETİM KURULU BAŞKANI (Chairwoman) Hanzade Özbaş YAYIN KURULU (Publising Board) Hanzade Özbaş, Hande Tibuk, Yasemin Tibuk, Orlando Carlo Calumeno, Lûbe Ayar, Elizabet Uğurlu

YAYIN YÖNETMENİ (Editor in Chief) Lûbe Ayar

146

SOLİ HARABELERİ

Soli Ruins

152

MÜGE ŞEVKETOĞLU RÖPORTAJI Interview with Müge Şevketoğlu

192

MERIT ROYAL'DE UZAKDOĞU ŞÖLENI

A Far Eastern Feast at the Merit Royal

16

GÖRSEL YÖNETMEN (Creative Director) Esra Kamacıoğlu EDİTÖR (Editor) Ali Mert Alan FOTOĞRAFÇILAR (Photographers) Cenk Oğlakçı, İzzet Taştanoğlu, Yusif Alakbarzade REKLAM (Advertising Coordinator) Elizabet Uğurlu YÖNETİM YERİ (Management Office) Voyager Kıbrıs Ltd. Merit International Hotels, Alsancak Mevkii, Girne / KKTC Tel: +90 392 650 02 00 BASKI (Printing)

Promat Basım Yayım A.Ş. Orhangazi Mh. 1673. Sokak, No: 34 Esenyurt İstanbul Tel: +90 212 622 63 63 www.promat.com.tr

ÇEVİRİ (Translate)

Link Translations Dil Hizmetleri Ltd. Şti www.link-translations.com Tel: +90 212 272 1875

YAYIN TÜRÜ (Publication Type) Yerel, Süreli Dolce Vita by Merit’te yayımlanan yazı ve fotoğraflar, yazılı izin alınmadan kullanılamaz, alıntı yapılamaz. Dolce Vita, Merit International Hotels & Resorts’ün ücretsiz yayınıdır. (The articles and photos in Dolce Vita Magazine may not used or quoted without written permission. Dolce Vita by Merit distributed free of charge.)



Exhibition

ÇİNİ VE SERAMİK ŞÖLENİ

Sergi

“Kütahya Çini ve Seramik Koleksiyonu”, çinilerin 15’inci yüzyıldan 20’nci yüzyılın başına kadar uzanan gelişiminin anlaşılmasına olanak sağlayan 274 eserden oluşuyor. Osmanlı’dan günümüze yüzyıllar boyu direnerek ayakta kalmayı başaran bu nadide parçaları kasım ayı boyunca Sarıyer’de bulunan Sadberk Hanım Müzesi’nde görebilirsiniz.

BAKIŞ AÇILARI İstanbul Modern’deki “Bakış Açıları” isimli sergi, 1960’lı yıllardan itibaren fotoğraf alanındaki deneysel üretimleri sanatseverlerin ilgisine sunuyor. Sergi, farklı kuşaklardan altı sanatçının kompozisyon, malzeme ve ele aldıkları konuları yeniden düşündükleri çalışmaları bir araya getiriyor. Dijital fotoğraf, analoğu hükümsüz hale getirmiş gibi görünse de ikisinin bir arada kullanıldığı fotoğrafları da sergide görebilirsiniz. 25 çalışmanın yer aldığı seçkiyi ekim ayı boyunca ziyaret edebilirsiniz.

A festival of Porcelain and Ceramics “Kutahya Porcelain and Ceramics Collection”, comprises of 274 works of art that helps understanding of the development of porcelain from the 15th century to the beginning of the 20th. You can see these rare pieces from the Ottoman Empire that managed to survive for centuries throughout the month of November at the Sadberk Hanim Museum located in Sariyer.

18

Perspectives The exhibition named “Perspectives” in Istanbul Modern has been bringing experimental productions of photography to the attention of art lovers since the 1960’s. The exhibition brings together the works of six artists from different generations in which they re-think about the composition, the materials they use and the topics they deal with. Although digital photography seems to have replaced analogue photography, you can also see photos in which both ways were used. You can visit the exhibition, which includes 25 works throughout October.



Event Etkinlik

“EFSANEVI PIYANIST” İSTANBUL’DA Dünyanın en önemli piyanistlerinden biri olan ve hayatı Oscar ödüllü “Shine” filmiyle beyazperdeye aktarılan David Helfgott, 9 Kasım gecesi Volkswagen Arena’da bir ilke imza atacak. Helfgott, Rachmaninov’un “3. Piyano Konçertosu”nu, ilk kez her yönden benzersiz bir görüş açısı sağlayan 360 derecelik sahneye taşıyacak. Çift piyano ile gerçekleşecek bu özel gösteride sanatçı, İstanbullu müzikseverlere özel saatler yaşatacak.

The “Legendary Pianist” is in İstanbul David Helfgott, one of the most important pianists in the world whose life has was brought to the white screen with the Oscar-winning movie “Shine”, will blaze a trail in the Volkswagen Arena on November 9th. Helfgott will bring Rachmaninov’s “3rd Piano Concerto” to a 360 degree scene which provides a unique angle of view from every direction for the first time. İn this special show that will be performed using two pianos, the artist will give special hours to the music lovers of İstanbul.

20

İZLANDA’NIN GÜNEŞ IŞIĞI İzlanda’nın dünya metal müzik sahnesine kazandırdığı en büyük topluluk şüphesiz ki “Sólstafir”! İzlandaca’da “güneş ışığı” anlamına gelen Sólstafir, yayınladığı albümlerle global müzik dünyasında şöhretini pekiştiriyor. İlhamını doğadan olan bu özel topluluk, 15 Aralık gecesi Zorlu sahnesinde büyüleyici melodilerini İstanbullu müzikseverlerle paylaşacak.

The Sunshine of Iceland The biggest band İceland brought to the global scene of metal music is undoubtedly "Sólstafir"! Sólstafir, which means "sunshine" in İcelandic, enhances its reputation in the world of global music with the albums they have published. İnspired by nature, this special band will share its enchanting tones with the music lovers of İstanbul on the night of December 15th on the stage of Zorlu Center.


ROCK MÜZIKALLER 11 yıllık aranın ardından “Rock Müzikaller” geri döndü. Kadrosunda Aslı Gökyokuş, Ayça Varlıer, Erdem Yener, Evrencan Gündüz, Fatma Turgut, Ferman Akgül, Gripin, Güvenç Dağüstün, Özge Borak, Özge Fışkın, Seran Bilgi, Şehnaz Sam’ın bulunduğu ekibe konuk olarak Zuhal Olcay da katılıyor. Grup, 24 Eylül gecesi Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda Hair, We Will Rock You, Footloose, Rent, American Idiot, School of Rock, Jesus Christ Superstar gibi dünyaca ünlü rock müzikallerinden seçilen özel repertuar ile izleyicilerine unutulmaz bir gece vaat ediyor.

ROMANTIK HAYALET Hollywood tarihinin en sevilen aşk hikâyelerinden biri olan 1990 yapımı Ghost’un sahne versiyonu, 19 Ekim - 4 Kasım tarihleri arasında Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde olacak. Bugüne kadar sayısız ödüle lâyık görülen “Ghost the Musical”, unutulmaz filmin romantik atmosferini korumayı başarıyor. Oyun, şiirsel oyunculuklar ve görkemli sahne performansıyla hikâyeye yeni bir soluk da kazandırıyor.

Rock Musicals

The Romantic Ghost

“Rock Musicals” are back after an 11 year break. Zuhal Olcay also joins the cast as a guest which includes Asli Gokyokus, Ayca Varlier, Erdem Yener, Evrencan Gunduz, Fatma Turgut, Ferman Akgul, Gripin, Guvenc Dagustun, Ozge Borak, Ozge Fiskin, Seran Bilgi and Sehnaz Sam. The group promises an unforgettable night to the audience with a special repertoire selected from world famous rock musicals such as Hair, We Will Rock You, Footloose, Rent, American İdiot, School of Rock and Jesus Christ Superstar on September 24 at Cemil Topuzlu Open Air Theater.

One of Hollywood’s most beloved love stories, the stage version of the movie Ghost from 1990 will be at Zorlu PSM Turkcell Stage between October 19th and November 4th. Winner of countless awards, “Ghost the Musical” manages to maintain the romantic atmosphere of the unforgettable movie. The play also brings a new breath to the story with its poetic acting and spectacular stage performance.

21


22


23


Cinema

BIR YILDIZ DOĞUYOR

Sinema

Kariyerinde düşüş gösteren ve eski günlerini arayan müzisyen Jackson Maine, genç yetenek Ally’yle tanışır ve ikili arasındaki arkadaşlık aşka dönüşür. Ally, kısa bir süre sonra ünlü bir müzisyen olur. Ally’nin gölgesinde kalan Jackson ise eski görkemli günlerine dönmek için çalışır ama bu hiç de kolay olmaz. Başrolünde Bradley Coooper ve Lady Gaga’nın rol aldığı filmde Sam Elliott, Andrew Dice Clay, Rafi Gavron, Michael Harney gibi oyuncular da yer alıyor. Film, 26 Ekim’de beyazperdede olacak.

JOHNNY ENGLISH “Mister Bean” serisiyle dünya çapında şöhreti yakalayan İngiliz komedyen Rowan Atkinson’in başrolünü üstlendiği “Johnny English - Tekrar İş Başında”, sinemaseverlere bol kahkaha vaat ediyor. Siber saldırı sonucu Britanya’daki gizli ajanların kimliklerinin ortaya çıkması nedeniyle gizli servis, sistemi çökerten hacker’lara karşı emekli Johnny English’i geri çağırır. Ve eğlenceli macera başlar. Gelişen teknolojiye karşı eski usul yöntemlerle sonuca gitmeye çalışan Johnny English’in hem hacker’larla hem de teknolojiyle olan mücadelesi izlemeye değer… Film, 5 Ekim’de sinemaseverlerle buluşacak.

24

Johnny English

A Star is Born

“Johnny English - Back to Work,” starring British comedian Rowan Atkinson, who has won worldwide fame with the “Mister Bean” movie series, promises plenty of laughter for moviegoers. The secret service calls Johnny English a retired agent back on duty against hackers who collapsed the system after the identities of the secret agents in Britain are disclosed as a result of a hacker attack and this fun adventure begins. Johnny English’s struggle with both hackers and the developing technology, trying to get results with old methods is worth watching... The film will meet with moviegoers on October 5th.

Jackson Maine, a musician whose career is on the decline and who is looking to return his old days, meets the young talent Ally, and the friendship between the two turns into love. Ally soon becomes a famous musician. Jackson, who falls under the shadow of Ally, tries to return to his glory days, but it will not be easy. Starring Bradley Cooper and Lady Gaga, the film also features Sam Elliott, Andrew Dice Clay, Rafi Gavron and Michael Harney. The film will be on the white screen on October 26th.


25


Book Kİtap

Fasa Fiso Türk Rock Müziği’nin başarılı ismi Teoman, “Fasa Fiso” adını verdiği kitabında kendi hayatına dair hikâyelerini tüm samimiyetiyle anlatıyor. Teoman’ın çocukluk ve gençlik anılarına, müzik hayatından özel yaşamına dair pek çok şeyi ilk kez öğreneceğiniz bu kitabı bir çırpıda okuyacaksınız. Ünlü sanatçının 50 yaşının olgunluğuyla kaleme aldığı kitap, onun için ayıracağınız zamanın hakkını veriyor.

Teoman (Hep Kitap)

Bıçkın ve Ağlak

Leyla İle Mecnun

Jules

Daha önceki kitaplarında 1990’ların Türkiye’sini, değişen ve gelişen teknolojiyi, toplumu, kültür ve medyayı anlatan Can Kozanoğlu, yeni kitabı “Bıçkın ve Ağlak”ta bu kez “Yeni Türkiye”nin hikâyesini anlatıyor. Mirgün Cabas’ın, Can Kozanoğlu’yla yaptığı söyleşiler dizisi sonucunda ortaya çıkan bu çalışma, Türkiye’nin son 15 yılda geçirdiği dönüşümü gözler önüne seriyor.

Geçtiğimiz yıllarda TRT’de yayınlanan ve büyük bir ilgiyle izlenen “Leyla Mecnun” dizisi kitap olarak karşımızda… Burak Aksak’ın kaleme aldığı “Leyla ile Mecnun”, hepimizin tanıdığı ve çok sevdiği karakterlerin bambaşka hikâyeleriyle okuyucuların karşısına çıkıyor. İsmail Abi, Erdal Bakkal, Yavuz Hırsız, Baba İskender ve Ak Sakallı Dede’yle hasret gidermek için harika bir fırsat…

Uğradığı ihanet, astrofizik ve biyokimya dehası Zibal’in hayatını altüst eder. Mesleğini bırakır ve Paris Orly Havaalanı’nda makaron satmaya başlar. Ve orada yolu bir kaza sonucu gözlerini kaybeden güzel spiker ve onun rehber köpeğiyle kesişir. Ve ansızın Zibal, rehber köpekle birlikte kalbini kıran kadını aramaya koyulur. Sonrasında neler yaşanır, Alice onları nerede beklemektedir? İşte bu soruların yanıtları Didier van Cauwelaert’ın yazdığı Jules’te…

Can Kozanoğlu (Can Yayınevi)

Burak Aksak

(Küsürat Yayınları

Didier van Cauwelaert (Domingo)

Poppycock

Tough And Whiny

Leyla and Mecnun

Jules

In his book “Fasa Fiso” (Poppycock), one of the most successful names of Turkish Rock Music, Teoman is telling his life stories from the bottom of his heart. You’re going to read this book in one breath while finding out many things about Teoman’s childhood and youth memories, from his music life to private life. Having set his pen to paper with the wisdom of his 50th age, famous artist makes the best of the time you will be taking for him.

While Can Kozanoğlu’s previous books were about the changing and developing technology, society, culture and media of Turkey in the 1990s, this time in his new book “Bıçkın ve Ağlak” (Tough and Whiny) he is telling the story of “New Turkey”. Arising out of a series of conversation between Mirgün Cabas and Can Kozanoğlu, this work reveals the transformation that Turkey has undergone in the last 15 years.

The series featured on TRT (Turkish Radio and Television Corporation) in the past years and followed with great interest, “Leyla Mecnun” has returned in the form of a book... Authored by Burak Aksak, “Leyla ile Mecnun” welcomes its readers with those famous and beloved characters, but with totally different episodes. Great opportunity to fulfil our longing for Papa İsmail, Grocery Erdal, Thief Yavuz, Father İskender and Wise Old Man…

Zibal is an astrophysics and biochemistry genius. But the betrayal he faces, tears him apart. He quits his job and starts selling macaron at Paris Orly Airport. And there, one day his path crosses with this beautiful presenter who lost her sight in an accident, and her guide dog. Suddenly Zibal and the guide dog start searching for this heart-breaker woman. What will happen next? Where Alice is waiting for them? Well, all answers of these questions are in the “Jules” authored by Didier van Cauwelaert…

26


Asi kızlar, Bilge Kadınlar Türkiye’nin cesaretle ve inatla hayalllerinin peşinden koşan tutkulu ve cesur kadınlarının öykülerini okumaya var mısınız? Satı Kadın, Bedia Muvahhit, Afife Jale, Behice Boran, Semiha Berksoy, Seyyan Hanım, Muazzez İlmiye Çığ, Minâ Urgan, Cahide Sonku, Bahriye Üçok, Betül Mardin, Leyla Gencer, Yıldız Kenter, Aysel Gürel, Adalet Ağaoğlu, Adile Naşit, Türkan Saylan, Suna Kan,İdil Biret, Tomris Uyar, Tezer Özlü, Duygu Asena, Selda Bağcan, Sevil Atasoy, Sezen Aksu, Müjde Ar, Nilgün Marmara, Meral Okay… Her biri kendi alanındaki başarısıyla aklımızda yer etti ve unutulmaz oldu. İşte bu eser, onların mücadele dolu hikâyelerini okurlarla buluşturuyor.

İllüstrasyon / Illustration: M.Kutlukhan Perker (Karakarga Yayınları)

Rebel Girls, Wise Women What about reading the stories of passionate and brave women of Turkey, who chase their rainbows with courage and determination? Satı Kadın, Bedia Muvahhit, Afife Jale, Behice Boran, Semiha Berksoy, Seyyan Hanım, Muazzez İlmiye Çığ, Minâ Urgan, Cahide Sonku, Bahriye Üçok, Betül Mardin, Leyla Gencer, Yıldız Kenter, Aysel Gürel, Adalet Ağaoğlu, Adile Naşit, Türkan Saylan, Suna Kan,İdil Biret, Tomris Uyar, Tezer Özlü, Duygu Asena, Selda Bağcan, Sevil Atasoy, Sezen Aksu, Müjde Ar, Nilgün Marmara, Meral Okay… Each of them has left a mark in our minds and become unforgettable with the success they showed in their fields. And this book is a great opportunity to read their life stories that are full of challenges.


Kids Çocuk

Kral Şakir Varol Yaşaroğlu’nun kaleme aldığı “Kral Şakir” serisinin yeni kitabı “Macera Devam ediyor” yine güldürüyor. Birkaç yıl öncesine kadar büyümek, araba kullanmak, tıraş olmak ve eve geç gelmek isteyen Şakir, bu fikrinden vazgeçiyor. Artık daha fazla büyümek istemiyor. Neden mi? Sorunun cevabı bu eğlenceli kitapta…

Varol Yaşaroğlu (Eksik Parça)

Benim Adım Thomas Edison Serhat Filiz’in kaleme aldığı bu öğretici çalışma tarihe mal olmuş insanların da ilk seferde başarıya ulaşamadıklarını ama pes etmeden çok çalıştıklarını anlatıyor küçük okurlara... İnsanların hayallerinden ve yaratıcılıklarından vazgeçmemeleri gerektiğini öğütleyen Filiz, Thomas Edison’un hatalarının ve başarısızlıklarının onu nasıl yıldıramadığını dile getiriyor.

Robinson Crusoe Denizlere açılmak, maceralara atılmak ve bir servet kazanmak isteyen Robinson Crusoe, denizde gemisiyle fırtınaya yakalanır ve canını zor kurtarır. Issız bir adaya kendisini zor da olsa atmıştır fakat onun için her şey yeni başlamaktadır. Bir dünya klasiği olan “Robinson Crusoe” ile tanışmak ve maceralarını okumak sizin kadar çocuklarınızı da mutlu edecek.

Daniel Defoe Serhat Filiz

(İş Çocuk Klasikleri)

(Panama Yayıncılık)

Dünya Artık Daha Güzel

Annem Neden Hep Mutfakta?

Dünya üzerinde kalan son tek boynuzlular Cansu ve Akcan, birbirlerinden çok uzakta yaşamaktadır. Bir araya gelebilmeleri Cansu’nun, küçük Ayça ve Elif’in yardımıyla yapacağı tehlikeli ve uzun yolculuğa bağlıdır. Çayla, Leylek Leyle, Ayı Ayıko da Akcan’ın yaşadığı gizli vadiye ulaşmaya çalışan Cansu’nun macerasına ortak olurlar. Hayal gücünün sınırlarını zorlayan, serüven dolu öykülere imza atan Bilgin Adalı, çocukları yine gizemli bir dünyaya davet ediyor.

Annesinin hep mutfakta olması Özgür’ün dikkatini çeker. Neden bir gün olsun babasını ya da ablasını mutfakta görememiştir? Bu durum her evde de böyle midir? İlgisini çeken konuyu araştırmaya karar verir. Bu sırada mutfağa ve leziz yemeklere merak sarar. Aşçı olmak ister ama önce babasını ikna etmesi gerekecektir.

Pelin Ossmann (Elma Yayınevi)

Bilgin Adalı

(Yapı Kredi Yayınları)

King Şakir Authored by Varol Yaşaroğlu, new book of the “Kral Şakir” (King Şakir) series, “Macera devam ediyor” (The adventure goes on) is amusing its readers again. Şakir is giving up his previous ideas of being a grown up, driving a car, shaving and coming home late. He doesn’t want to grow up anymore. You know why? The answer is in this book that is full of fun…

28

My Name is Thomas Edison

Robinson Crusoe

In his educational work, Serhat Filiz is telling the younger readers that even historic characters didn’t make it first time but nor they gave up; instead they worked harder... Advising that people shouldn’t give up their dreams and creativities, Filiz tells the story of how all those mistakes and failures couldn’t discourage Thomas Edison.

ambitious man who wants to sail, go on an adventure and make a fortune. However, he is caught in a storm and barely stays alive. He somehow makes it to a deserted island but everything is just getting started for him. Meeting this world classic “Robinson Crusoe” and reading his adventures will make you as well as your children happy.

The World is A Robinson Crusoe is an Better Place Now

Last unicorns on earth Cansu and Akcan live far far away from each other. The only way they can get together depends on a dangerous and long journey Cansu will undertake with the help of little Ayça and Elif. Çayla, Bird Leyle, Bear Ayıko also join Cansu’s adventure of trying to reach that secret valley Akcan lives in. Pushing the limits of imagination and giving life to many stories full of adventure, Bilgin Adalı once more invites children to join him in a mysterious world.

Why Mom is Always in the Kitchen? Özgür notices that his mom is always in the kitchen. Why he hasn’t seen his father or older sister there not only once? Is it like this in every home? He decides to investigate this case. Meanwhile, he develops a passion for kitchen and delicious meals. Now he wants to become a cook but first, he must convince his father.



Kids Çocuk

ÇIKOLATA FABRIKASI KITAPLA OYUN OLUR MU HIÇ? Çiğdem Odabaşı yönetimindeki “Kitapla oyun olur mu hiç?” isimli yaratıcı okuma atölyesi, kitap ve oyunu bir araya getirip çocukların eğlenirken öğrenmelerini sağlıyor. Ekim ayından itibaren Yapı Kredi Kültür Sanat’ta miniklerle buluşacak olan bu öğretici atölye çalışması, onlara okuma alışkanlığı aşılarken, hayal kurma, merak etme, farklı perspektifler edinme, grup içinde kendini ve fikirlerini rahatça ifade edebilme gibi pek çok beceriyi kazandırmayı da hedefliyor.

Keyifli ve eğitici etkinliklerle çocukların ilgisini çeken Üsküdar’daki Akasya AVM’de hizmet veren Kidzania, minikler için küçük bir cennet gibi... Mekânın “Çikolata Fabrikası” isimli yeni aktivitesi, çocuklara kaliteli ve eğlenceli olduğu kadar tadına doyulmaz anlar da sunuyor. Çikolata eğitimi, hijyen kuralları, çikolatanın tarihi ve yapımının öğretildiği atölye çalışmasıyla minikler harika bir hafta sonu geçirebilirler.

Chocolate Factory Playing with a book? No way... A creative reading workshop titled "Playing with a book? No way..." directed by Cigdem Odabasi helps children learn while having fun by bringing together books and games. This educational workshop, which will come together with the little ones in Yapi Kredi Culture and Arts Center as of October, aims to provide them with many skills such as dreaming, curiosity, acquiring different perspectives, expressing themselves and their ideas in a group while engraining the habit of reading in them.

30

Located at Akasya Shopping Center in Uskudar and attracting children with fun and educational activities, Kidzania is like a small paradise for the little ones. The new activity of the place, named "Chocolate Factory", offers delicious moments as much as they are high quality and fun to the children. The little ones can have a great weekend with a workshop studying chocolate, hygiene rules, history of chocolates and how to make them.


31


Design Tasarım

BRYAN ADAMS VE ARKADAŞLARI

İKI DEVIN USTALIK ESERI

Unutulmaz şarkılarıyla dünya çapında bir yıldız olan Kanadalı ünlü müzik adamı Bryan Adams’ın aynı zamanda usta bir fotoğrafçı olduğunu biliyor muydunuz? “Bryan Adams: Exposed” isimli kitapta sanatçının kendi fotoğraflarının yanı sıra yakın arkadaşları Amy Winehouse, Lindsay Lohan, Michael Jackson, Ben Kingsley gibi starların portreleri de yer alıyor. Albümleriyle 90’lı yıllara damgasını vuran Adams’ın bilinmeyen yönlerini de bu özel çalışmada görebilirsiniz.

Ünlü mücevher ve saat markası Van Cleef & Arpels ile kalem, saat ve mücevher konusunda haklı bir şöhrete sahip olan Mont Blanc’ın iş birliğinden ortaya bir sanat eseri çıktı. Bir asrı geride bırakan iki dev marka, 100’üncü yaşlarını atfen “Mystery Masterpiece” isimli bir dolma kalem tasarladı. Tamamen el işçiliği ile sınırlı sayıda üretilen kalemin yapımında zümrüt, altın ve elmas gibi mücevherler kullanıldı. Dünyanın en pahalı dolma kalemleri arasında gösterilen bu özel tasarım; sanatı, değerli taşları ve el işçiliğini bir arada sunuyor.

Masterpiece From Two Giants Bryan Adams and His Friends Did you know that famous Canadian musician and a world star with his unforgettable songs, Bryan Adams is also a master photographer? The book “Bryan Adams: Exposed” includes the artist’s own photos as well as his friends’ portraits such as Amy Winehouse, Lindsay Lohan, Michael Jackson, Ben Kingsley. Well, in this special work you can also get to know the unknown sides of Bryan Adams, who once hit the headlines with his albums in the 90s.

32

The collaboration of two giants, namely, Van Cleef & Arpels and Mont Blank, one being famous jewellery and watch brand, and the other having a rightful fame for pens, jewellery and watches, have given birth to an art piece. Having left a century behind, these two brands designed a fountain pen, “Mystery Masterpiece.” Stones such as emerald, gold and diamond were used for making this limited edition, hand-made fountain pen. Shown as one of the most expensive fountain pens in the world, this special design offers art, gemstones and hand work together.


AKDENIZ KOKUYOR Lüks parfüm markası Acqua di Parma, İtalya’nın doğasından ilham alarak yarattığı “Chinotto di Linguria” ile Akdeniz esintisi hissettiriyor. Narenciye, mandalina, misk ve paçuli notaları burnunuza çalındığında kendinizi sahil kenarındaymış gibi mutlu, huzurlu hissediyorsunuz. Ferah, temiz ve insanı mutlu eden bir koku arıyorsanız “Chinotto di Linguria”ya şans vermelisiniz.

ELEKTRIKLI PEDALLAR İsviçreli elektrikli bisiklet markası Kesuka, teknoloji çağına uygun bisikletler üretiyor. Markanın “Titlis”, modelini yalnızca elektrikli modda kullandığınız zaman 35 km, pedalla destek olduğunuzda ise 130 kilometreye kadar tek şarjla gidebiliyor. Her araziye uyan ve güven veren geniş lastikleriyle dikkat çeken “Titlis” elektrikli motoru sayesinde saatte 45 kilometre hıza kadar ulaşabiliyor. Alüminyum gövdesi sayesinde kolay taşınabilen bu elektronik bisiklet, şehir içinde de sizi trafikten kurtarabilir.

Mediterrenean Smells Good Luxurious fragnance brand Acqua di Parma is spreading a Mediterrenean breeze with “Chinotto di Linguria” inspired by the nature of Italy. You feel happy and peaceful as you were on a seashore, when you smell the notes of citrus, mandarin, musk and patchuli. You should definetly give “Chinotto di Linguria” a chance if you’re looking for a fresh, clean and joyful fragrance.

Electric Pedals Swiss electric bicycle brand Kesuka is producing bikes that certainly fit this age of technology. Their “Titlis” model can travel up to 35 kilometres when used only in electric mode, 130 kilometres when supported by pedals. With its assuring large tires that fit all terrains, “Titlis” can reach up to 45 kilometres per hour thanks to its electric motor. While its aluminium body makes it easy to carry, this e-bike can also save you from the urban traffic.

33


Design Tasarım

“KARTON” FOTOĞRAF MAKİNESİ

HUBLOT’DAN ALEV SAÇAN KIRMIZI

Makul fiyatlı ürünleri, şık tasarımları ve İsveç köftesiyle nam salan IKEA, bu kez 40 fotoğraflık hafızaya sahip karton dijital fotoğraf makinesiyle karşımızda... 40 fotoğraf çektikten sonra makinenin yan tarafındaki USB’yi bilgisayarınıza takarak fotoğraflarınızı aktarabiliyorsunuz. Basit, sade ama dikkat çekici bir tasarıma sahip olan karton fotoğraf makinesi iki kalem pille çalışıyor.

Yenilikçi yaklaşımlarla estetiği buluşturan ünlü saat markası Hublot, üzerinde dört yıl çalıştığı “Big Bang Unico Red Magic” modeliyle bir ilke imza atıyor. Özel olarak geliştirilen dayanıklı seramik kasasının yanı sıra, teknik ve estetik seramik kullanan endüstriler tarafından daha önce yapılmamış olanı sunuyor. “Big Bang Unico Red Magic” için canlı renkli seramiği üreten Hublot, serinin ilk modeli için güç, tutku ve şöhreti temsil ettiği için kırmızı rengi seçti.

“Cardboard” Camera Red on Fire by Hublot Uniting aesthetics with innovative approaches, famous watch brand Hublot achieved a world’s first as a result of four years of work with its “Big Bang Unico Red Magic” model. Besides this specially-developed, resilient ceramic case, it offers something totally new, never made by those industries using technical and aesthetic ceramic. Creating the first vibrantly coloured ceramic for “Big Bang Unico Red Magic”, Hublot has chosen a vivid red, which symbolises power, passion and glory.

34

Famous for its reasonable prices, elegant designs and Swedish meatball, this time please welcome IKEA with its cardboard digital camera holding up to 40 images... After taking 40 photos, you can transfer them to your computer by using the built-in memory stick. This simple, plain but eye-catching cardboard camera runs on two AA batteries.


SADE, ŞIK VE ÇARPICI Paşabahçe’nin “Camda Dünya Mirası” koleksiyonunda yer alan bu figür, Şanlıurfa Müzesi’nde bulunan Göbekli Tepe Heykeli’nden esinlenilerek tasarlandı. El imalatı camdan üretilen ve “pate de verre” tekniğiyle şekillendirilen Göbekli Tepe figürü oldukça şık... Evinizin özel köşelerine anlam katacak güzellikte bir aksesuar arıyorsanız Göbekli Tepe figürü sizin için güzel bir seçenek olabilir.

LOIS VUITTON’DAN DÜNYA KUPASI’NA ÖZEL Bu yıl Rusya’da gerçekleşen Dünya Kupası şerefine FIFA ve Louis Vuitton bir araya geldi. İlhamını 1970’teki Dünya Kupası topundan alan aksesuar ve çantalar tasarlandı. Tamamı deriden üretilen çantalar, kupaya katılan ülkelerin bayraklarını temsil edecek şekilde düzenlendi. Altıgen deri parçalardan oluşan çantalar oldukça şık ve çarpıcı...

Plain, Elegant and Stunning Special Edition for World Cup From Lois Vuitton Fifa and Louis Vuitton united for the honour of the World Cup taking place in Russia this year. Accessories and bags were designed by the inspiration of the World Cup ball of 1970. Manufactured 100% from leather, bags were arranged in a way that represents the flags of participant countries. Composed of hexagonal leather pieces, these bags are quite elegant and stunning...

Included in the “World Heritage on Glass” collection of Paşabahçe, this figure is designed by the inspiration the Göbeklitepe statue at Şanlıurfa Museum. Made of handmade glass and shaped with “pate de verre” method, Göbeklitepe object is quite elegant... If you’re looking for an accessory that will give meaning to the special corners of your house, Göbeklitepe figure may be a beautiful option for you.

35


News Haber

Besim Tibuk

MERiT PARK’A “ZARiF DOKUNUŞ” Konfor ve kaliteyi üstün bir hizmet anlayışıyla misafirlerine sunan Merit Park Hotel & Casino, ana restoranını baştan aşağı yeniledi. Otelimizin eşsiz açık büfesi, sade ve şık bir atmosfer eşliğinde sizleri bekliyor.

36

Merit Royal Hotel ile birlikte Kuzey Kıbrıs’ın “TSE ISO 22 000” standartlarına uygun iki otelinden biri olan Merit Park Hotel, açık büfe hizmet veren ana restoranını yeniledi. TSE standartlarına uygun olarak ve ideal sunum sıcaklığı göz önünde bulundurularak dizayn edilen yeni büfelerde, dışarıdan gelebilecek zararlı maddelerin ve mikroorganizmaların gıdalara bulaşması önlenebiliyor. Yemeklerinin lezzeti, çeşitliliği ve sunumuyla her zaman misafirlerinden tam not alan Merit Park, sabah, öğle ve akşam öğünlerinde ana restoranında alaminüt, sıcak, taze ve şık menüler sunuyor. Yenilenen “fresh corner” ünitelerinde misafirlerin istekleri doğrultusunda taze ürünlerle sunumlar da yapılıyor.

“Bu değişimden çok memnunuz” Merit Park Hotel Koordinatörü Aybars Kutluba, misafirlerinin ihtiyaç ve beklentilerinin de üzerinde, kaliteli hizmet sunabilmeyi hedeflediklerini belirterek, “Yeni büfemiz tecrübelerimizin tuvali oldu. Bizi ziyadesiyle memnun eden bir değişim gerçekleşti. Misafirlerimizden de benzer yorumlar almamız, mekânda verilmek istenilen duygunun ve deneyimin tamamladığını gösteriyor. Özellikle beyaz ve açık renklerle bezenen büfemize temiz, zarif ve samimi hava kattık. Emek, özveri ve adanmışlıklarıyla bu projeye katkıda bulunan başta Genel Müdürümüz Mehmet Yücel’e, Teknik Müdürümüz Nabi Dönmez’e, Cluster Executive Chef Onur Karaçay’a ve Executive Chef Hüseyin Hummadioğlu’na teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.


“An Elegant Touch” to Merit Park Offering its guests comfort and quality with an outstanding service approach, Merit Park Hotel & Casino renewed its main restaurant entirely. Unique open buffet of our restaurant, accompanied by a plain and elegant atmosphere is waiting for you. Along with Merit Royal Hotel, being one of the two restaurants in the Northern Cyprus compliant with “TSE ISO 22 000” standards, Merit Park Hotel renewed its main restaurant, which serves open buffet. Designed according to the TSE standards and by considering the ideal service temperatures, in these new buffets, food contamination from harmful substances and microorganisms that may come from outside can be avoided. Always receiving thumbs up from its guests for the taste, variety and service of its meals, Merit Park is offering à la minute, hot, fresh and elegant menus for breakfast lunch and dinner at the main restaurant. At the renewed “fresh corners”, presentations with fresh products are also available upon request. “We are so pleased with this change” Merit Park Hotel Coordinator Aybars Kutluba stated that they aim at offering a quality service that is beyond the need and expectations of their guests, and said: “Our new buffet has become the canvas of our experiences. A change took place highly pleasing us. Receiving similar comments from our guests, shows that the feeling and experience intended to be given in this place is achieved. We have created a fresh, elegant and warm atmosphere at our buffet with especially white and light colours. I would like to express my sincere gratitude to our General Manager Mehmet Yücel, Technical Manager Nabi Dönmez, Cluster Executive Chef Onur Karaçay and to Executive Chef Hüseyin Hummadioğlu for their contributions to this project with their efforts, devotion and commitment.”

37


News Haber

"SEFiRE"NiN iMZA GÜNÜ

Türkiye’nin eski Londra Büyükelçisi Rahmi Gümrükçüoğlu’nun eşi Elçin Gümrükçüoğlu, “Sefire” adlı kitabı için Merit Royal & Premium Hotel sponsorluğunda bir imza günü düzenledi. “Girne Inner Wheel Kulübü” tarafından organize edilen etkinliğe Kuzey Kıbrıs’ın iş ve cemiyet hayatından çok sayıda ünlü isim katıldı. Bir araya geldiği okurlarının yoğun ilgisinden mutlu olduğunu belirten Gümrükçüoğlu, “Hatıralarımı anlattığım kitabımda yurtdışındaki bir Türk vatandaşı olarak tanık olduğum pek çok olaya yer verdim. Gençlerin bu anılara gösterdiği ilgiden çok memnunum” dedi. İstanbul’da doğan fakat hayatını yurtdışında geçiren Gümrükçüoğlu, İstanbul ve Ankara’nın eski hallerini, sosyal yaşamını ve ünlü simalarını da anlattığı kitabında çok sayıda fotoğrafa yer verdi. Yaklaşık 3.5 saat süren etkinliğin sonunda Gümrükçüoğlu, misafirlerine ve Merit Royal & Premium Hotel ailesine sonsuz teşekkürlerini iletti.

Autograph Session for "Sefire" Sponsored by Merit Royal & Premium Hotel, Turkey’s former London Ambassador Rahmi Gümrükçüoğlu’s wife Elçin Gümrükçüoğlu organised an autograph signing for her book “Sefire”[meaning The Ambassadress in English]. Many celebrities from Northern Cyprus business and social life participated in the event that was organised by the “Inner Wheel Club of Kyrenia”. Being pleased with the great interest of her readers, Gümrükçüoğlu said that, “I shared many cases in my memoir book that I witnessed as a Turkish citizen living abroad. I’m very happy to see that young people are interested in these memoirs”. Born in İstanbul but having lived her life abroad, Gümrükçüoğlu shared many photos in her book where she describes old days, social life and celebrities of İstanbul and Ankara. At the end of the event taking nearly 3 and a half hours, Gümrükçüoğlu thanked her guests and Merit Royal & Premium Hotel family.

38


39


News Haber

KUTLUBA’YA THY’DEN PLAKET Dünyanın en büyük beş hava yolu şirketi arasında yer alan Türk Havayolları’nın (THY), Kuzey Kıbrıs’taki yetkili acenteleri ve sektör temsilcileri için düzenlediği iftar yemeği ve ödül organizasyonu, 200’e yakın davetlinin katılımı ile Merit Royal Hotel’de gerçekleşti. Gecenin açılış konuşmasını yapan THY Kuzey Kıbrıs Müdürü Resul Baş, “Bizleri hiçbir zaman yalnız bırakmayan değerli acentelerimize teşekkürlerimi sunuyorum ve birlikteliğimizin devamını diliyorum” dedi. Canlı müzik eşliğinde yenen iftar yemeğinin ardından 2017 yılında başarılı bir satış performansı gösteren acentelere çeşitli ödüller takdim edildi. Ardından yapılan çekilişte yurt içi ve yurt dışından üç talihli iki kişilik business class uçak bileti kazandı. Gecede THY ile Merit Otelleri arasındaki ilişkinin pekişmesi ve Kıbrıs turizmine olan değerli katkılarından dolayı Merit Royal ve Merit Royal Premium Otelleri Genel Müdürü Aybars Kutluba’ya da bir plaket takdim edildi.

Aybars Kutluba Hüseyin Güneş

Fethi Özboğaç

40

Ahmet Savaşan

Turkish Airlines Awarded Kutluba One of the five biggest airlines in the world, Turkish Airlines (THY) organised a fast-breaking (iftar) meal and an award event for its authorised agencies and sector representatives in the Northern Cyprus. The organisation took place at the Merit Royal Hotel with the participation of nearly 200 guests. In his opening speech of the night, THY Northern Cyprus Director Resul Baş said, “I would like to thank all our precious agencies who never let us down and wish to see that our association continues”. Following the iftar meal accompanied with live music, various awards were presented to the agencies that showed a successful sales performance in 2017. After the award ceremony, a lottery was drawn, and three lucky participants won business class tickets for two. That night, Merit Royal & Premium Hotels General Manager Aybars Kutluba was awarded a plaque for his valuable contributions to Cyprus tourism and to strengthen the relation between THY and Merit Hotels.


Emrah Şimşek

ŞAMPiYON KAZANMAYA DEVAM EDiYOR

Merit Otelleri’nin sponsorluğunda uluslararası golf turnuvalarında KKTC’yi başarıyla temsil eden Emrah Şimşek, bu yıl katıldığı “Championship 2018” ve “Niyazi Öztoprak” turnuvalarından şampiyonlukla döndü.

Emrah Şimşek

Golfçü Emrah Şimşek, Korineum Golf Country Club’da 12-13 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşen “Championship 2018 Turnuvası”nda birinci olarak büyük bir başarıya imza attı. White Tees’de iki günlük mücadelenin sonunda play off’a kalarak rakibini mağlup etti. Şimşek, “Play off’ta iki oyuncuyla mücadele ettim. Benim için gerilimli ve stresli bir müsabakaydı ama sonunda kazandım. Beni daima destekleyen Merit ailesine çok teşekkür ederim” diyerek mutluluğunu belirtti. Championship 2018’in “tek şampiyonu” olan başarılı golfçü, aynı dönemde Niyazi Öztoprak Turnuvası’nda da “longest driver” şampiyonluğu kazanarak kendi klasmanında dikkat çeken sporculardan biri oldu.

EMRAH ŞIMŞEK

The Champ Keeps Winning Representing TRNC at the golf tournaments sponsored by Merit Hotels, Emrah Şimşek returned from this year’s “Championship 2018” and “Niyazi Öztoprak” tournaments with championship. Golfer Emrah Şimşek won a great victory by becoming the winner of “Championship 2018 Tournament” that took place at Korineum Golf Country Club on the 12th and 13th of May. After two days of contest at the White Tees, he defeated his opponent at play off. Şimşek expressed his happiness by saying that: “I combated with two players at play off. It was a tense and stressful competition for me but finally I won it. I would like to express my sincere gratitude to the Merit family who have always supported me”. As the “one and only champion” of Championship 2018, successful golfer also won the “longest driver” title at Niyazi Öztoprak tournament and became one of the attention-grabbing players in his ranking.

41


Animal Friends Hayvan Dostlarımız

Abdullah Akgümüş

ATLARLA GEÇEN BİR ÖMÜR

Abdullah Akgümüş, Diyarbakır Çermik doğumlu... Kendisini anlatırken, “Atlar benim çocukluğum” diyor ve “köy çocuğu” olduğunun altını çiziyor. Atlarla içe içe geçen onca yılın sonunda at bakıcılığı onun mesleği oluyor ve kendini Veliefendi Hipodromu’nda buluyor. Yedi yıldır da Merit Crystal Cove Hotel’de çalışan Akgümüş, Merit’in at çiftliğini şöyle anlatıyor: “Midilli, Arap ve İngiliz olmak üzere üç ırktan atımız var. Arap atları dayanıklı, zeki ve sıcakkanlıdır. Sıcak havayı severler. İngiliz atları nazik ve hızlılardır. Polonya ve Rusya’dan gelen midilliler ise şirin ve çok sempatiklerdir.” Atların sahiplerine karşı çok hassas ve

42

duyarlı olduğunu da belirten Akgümüş, “Merit Crystal Cove Hotel’de, Merit Park Hotel ve Merit Cyprus Gardens’ta toplamda 20 atımız bulunuyor. Ayrıca bu yıl beş midilli atımız doğdu. Her yıl sayıca artıyorlar. Buraya yolu düşen insanlar bu asil hayvanları mutlaka görmeliler. Merit Crystal Cove Hotel’in hayvanat bahçesinde güzel atlarımızın yanı sıra göz alıcı kuyruklarıyla tavus kuşlarını, rengârenk sülünleri, papağanları, birbirinden güzel kuğuları, çeşitli cinslerden kümes hayvanlarını, birçok kuş çeşidini, Karpaz eşeklerini, meşhur kedimiz “Cengiz” i, çocukların sevgilisi olan köpeklerimiz “Beyaz”, “Boncuk” ve “Gucci”yi de görebilirsiniz” diyor.


ABDULLAH AKGÜMÜŞ

A Life Spent With Horses Abdullah Akgumus was born in Cermik, Diyarbakir... When speaking about himself, he says "horses are my childhood" and underlines the fact that he is a "village boy". After all the years spent among horses, he ends up adopting horse care as his occupation and finds himself in the Veliefendi racetrack. And working at the Merit Crystal Cove Hotel for the last seven years, Akgumus says the following about the horse farm of Merit: "we have horses from three races, namely ponies, Arabian and English Horses. Arabian Horses are resilient, smart and amiable. They enjoy hot weather. English horses are kind and fast. The ponies originating from Poland and Russia on the other hand, are very cute and sympathetic". Akgumus

stated that the horses are very sensitive and responsive to their owners. "We have a total of 20 horses in the Merit Crystal Cove Hotel, the Merit Park Hotel and the Merit Cyprus Gardens Hotel. Also, five ponies were born this year. They grow in number with each passing year. Anyone who happens to find their way here must definitely see these noble animals. You can also see peacocks with their spectacular tails, colorful pheasants, parrots, beautiful doves, various types of fowl, many bird species, Karpaz donkeys, our famous cat "Cengiz", our dogs "Beyaz", "Boncuk and "Gucci" who are beloved by the children in the zoo of the Merit Crystal Cove Hotel in addition to our beautiful horses".

43


Merit Concerts Merit Konserleri

Dima Bilan

DÜNYA YILDIZLARI KIBRIS’I SALLADI Kuzey Kıbrıs’ın en büyük turizm yatırımcısı olan Merit otelleri, “Rus Festivali”nde dünyaca ünlü starları ağırladı. Ülkesi Rusya’ya Eurovision birinciliğini kazandıran Dima Bilan, sahne performansları ve şovlarıyla Rusya’nın önde gelen rock müzik topluluğu Leningrad ve imza attığı hit şarkılarla dünya çapında bir yıldız olan İran asıllı Arash, geçtiğimiz dönemde Merit sahnesinin konukları arasındaydı. Enerjinin asla düşmediği, dans ve ateş şovlarının dikkat çektiği konserler, Rus misafirlerimize unutulmaz saatler yaşattı.

Rubato

44


Arash

Leningrad

Arash

Dima Bilan

World Stars Shook Cyprus

Selami Şahin Gökçe Kırgız

The largest tourism investor in North Cyprus, the Merit Hotels welcomed world famous stars at the "Russian festival". Russia's Eurovision winner Dima Bilan, Russia's leading rock music group Leningrad with their stage performance and shows, and Iranian-born Arash, a world-class star with hit singles he produces, were among the guests of the Merit stage. The concerts, where the energy never fell and where the dance and fire shows captured the attention of the audience, brought unforgettable hours to our Russian guests.

45


News Haber

İLBER ORTAYLI ANLATTI: “LiDERLiK” NEDiR? Yaptığı çalışmalar ve yazdığı kitaplarla Türk tarihçiliğinde önemli bir yere sahip olan Prof. Dr. İlber Ortaylı, Girne’deki Merit Park Hotel’de “Lider ve Yönetici” konulu kişisel gelişim zirvesinde seminer verdi. Merit Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Özbaş tarafından davet edilen Ortaylı’yı her yaş grubundan 1.100 davetli ilgiyle izledi. Seminerde öncelikle kişisel kariyerinden bahseden Prof. Dr. İlber Ortaylı, eğitim ve kariyer konusunun altını çizerek Türkiye’de üniversite ve eğitim sisteminin değişen fonksiyonu ile ilgili katılımcıları bilgilendirdi. Daha sonra "Etkin lider ve yönetici nasıl olunur?", "Aralarındaki farklar nelerdir?", "Başarılı bir yöneticinin sahip olması gereken özellikler nelerdir?" gibi konuları ele aldı. Ortaylı, seminerde liderlik ve yöneticilik arasındaki farkı, dinleyicilere şu cümlelerle anlattı: "Her iyi yönetici lider olamaz! İkisi farklı şeylerdir. İyi bir yönetici olmak işinin gereğini yapmaktır." "En iyi lider Atatürk” Dünya liderlerinden de bahseden Prof. Ortaylı, dünyada lider vasfında insanların çok az olduğunu ve Türkiye’ye gelmiş geçmiş en iyi liderin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu belirtti. Konuşmasında ayrıca bir işe girerken ilk hedefin para olmaması gerektiğini de vurgulayan Ortaylı, “Öncelikle işinize sevgi ve saygınızın olması gerekir” dedi.

Hanzade Özbaş

46

Konuşmasının ardından seyircilerden gelen soruları yanıtlayan ünlü tarihçi, Merit Park’da olmaktan mutluluk duyduğunu ve tekrar geleceğini de sözlerine ekledi. Seminer sonrası Merit Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Hanzade Özbaş’ın, Merit Royal Hotel’de Ortaylı için verdiği yemekte bir araya gelen konuklar, tarih kokan samimi sohbetler eşliğinde keyifli bir gece geçirdiler.


İlber Ortaylı Cem Toker Hanzade Özbaş

Besim Tibuk

Reşat Akar

Professor Dr. Ilber Ortayli explains: What is “Leadership”? Professor Ilber Ortayli, who has an important place in history studies in Turkey thanks to his studies and the books he wrote, gave a seminar at the personal development summit titled "The Leader and The Manager", organized at the Merit Park Hotel in Girne. Invited by the Chairman of the Merit Hotels, Hanzade Ozbas, Professor Ortayli was watched with interest by 1,100 attendees from all age groups. During the course of the seminar, Professor Ilber Ortayli first mentioned about his personal career. Then underlining the education and career subjects, he informed the attendees about the changing functionality of the universities and

the educational system in Turkey. He then covered subjects such as "What are the makings of an effective leader and manager?", "What are the differences between the two?", "What are the qualities that a successful manager should possess?" Ortayli explained the difference between a leader and a manager to the audience saying: "Not all managers can be good leaders! These two are different things. Being a good manager means doing what the work requires be done". “Ataturk is the best leader” Also mentioning the world leaders, Professor Ortayli said that there are very few people in the world who can be qualified

as leaders and that the best leader Turkey ever had in all its history was Mustafa Kemal Ataturk. He also emphasized that the first consideration must not be money when applying for a job. "First of all, it is necessary for you to love and respect the business" Ortayli said. After the discussion, the famous historian answered questions from the audience and added that he was happy to be in the Merit Park Hotel and that he will visit it again. After the seminar, the guests met at the dinner given in the Merit Hotel by Merit Royal Hotels Chairman Hanzade Ozbas in honor of Professor Ortayli, and they had a pleasant night with friendly conversations seasoned with a touch of history.

47


News Haber

MET GALA’NIN iLHAMI

“CENNETTEN” Eiza Gonzalez

Travis Scott

Kylie Jenner

Bryan Fogel

Dünyanın en prestijli etkinliklerinden olan “Met Gala”, yine dünya starlarını ağırladı. Ünlü isimler, “Cennetlik Bedenler” temasına eşlik eden kostümleriyle göz doldurdular. Rihanna, Papa kostümüyle bu yıl da en çok dikkat çeken isim olmayı başardı. Moda dünyasının en çok ilgi çeken ve ses getiren gecelerinden biri olarak gösterilen “Met Gala”, her yıl olduğu gibi bu yıl da New York’taki Metropolitan Müzesi’nde 7 Mayıs’ta gerçekleşti. Geceye Vogue dergisinin moda editörü Anna Wintour, Donatella Versace, Rihanna ve Amal Clooney ev sahipliği yaptı. “Kostüm Enstitüsü” tarafından düzenlenen galanın bu yılki teması “Cennetlik Bedenler: Moda ve Katolik Hayal Gücü” (Heavenly Bodies: Fashion and The Catholic Imagination) olarak belirlendi. Ünlü moda markaları, yıldız isimlere gecenin konseptine uygun kıyafetler tasarladı. Birbirinden iddialı, rengarenk kıyafetler ve muhteşem tasarımlar geceye damgasını vurdu. “Papa kostümlü” Rihanna

Rihanna

Pharrell Williams Helen Lasichanh

48

Rihanna, Maison Margiela’nın Papa’dan ilham alarak tasarladığı, ince işçiliğiyle dikkat çeken elbisesi sayesinde tüm bakışları üzerinde topladı. Ünlü popçu, uzun yıllardır olduğu gibi bu yıl da Met Gala’da kostümü en çok beğenilen isim oldu. Pop ikonu Madonna, Versace imzalı siyah elbisesini tamamlayan haç sembollü tacıyla dikkat çekti. Jennifer Lopez de yarısı taşlardan oluşan elbisesiyle gecenin en şık isimlerindendi. Ünlü top model Bella Hadid, deri ve PVC malzemelerinin karışımında oluşan elbisesiyle sade ve şıklığı birleştirdi. Şarkıları, klipleri ve kostümleriyle her zaman sansasyon yaratmayı başaran Katy Perry, melek kanatlı kostümüyle yine ilgi odağı oldu. Kim Kardashian ve Olivia Munn’un gece için seçtikleri elbiselerin birbirine olan benzerliği ise dikkatlerden kaçmadı.


Met Gala’s “Heavenly” Inspiration

Lana Del Rey

Kate Upton

Jared Leto

As one of the most interesting and impressive nights of the fashion world, “Met Gala” took place at the Metropolitan Museum of Art in New York on the 7th of May. The night was hosted by Vogue magazine’s fashion editor Anna Wintour, Donatella Versace, Rihanna and Amal Clooney. Organised by the “Costume Institute”, this year’s theme of the gala was “Heavenly Bodies: Fashion and The Catholic Imagination”. Famous fashion brands designed costumes for the stars perfectly fitting the night’s concept. Colourful, challenging dresses and spectacular designs glamorised the night.

Bella Hadid

Katy Perry

Amal Clooney

George Clooney Jennifer Lopez

Jane Fonda

Irina Shayk

Emilia Clarke

Sibel Siber

One of most prestigious events in the world, “Met Gala” hosted the world stars once more. Celebrities dressed for the “Heavenly bodies” theme were stunning. Rihanna has once again proved to be the queen of Met Gala by showing up in a papal ensemble.

Bradley Cooper Kim Kardashian

Rihanna in “Papal ensemble” With her stunning outfit designed by Maison Margiela with an inspiration from the Pope, Rihanna mesmerised everyone with her elaborate dress. With this costume, famous pop singer proved once again why she is the undisputed queen of the Met Gala. Pop icon Madonna was the object of attention with her black Versace dress and cross-decorated crown. Jennifer Lopez was also one of the most stylish names with her sparkly gown. Famous top model Bella Hadid, combined plain and elegance with her latex top and leather jacket. Another sensational icon Katy Perry proved that she knows how to stick to a theme by arriving at the 2018 Met Gala wearing a pair of angel wings. The similarity of Kim Kardashian’s and Olivia Munn’s selection for the night was also quite interesting.

49


News Haber

ÇOK YAŞA

MERiT ALSANCAK YEŞiLOVA! Merit Alsancak Yeşilova Spor Kulübü’nün dayanışma balosuna spor, iş ve cemiyet hayatından çok sayıda isim katıldı. Görkemli gecede Altay sahne aldı.

Cenk Şekeroğlu

Erhan Konuksal Redif Nurel

Yavuz Kutlu

Ercan Turhan

Muhammet Yılmaz

Fırat Ataser

50

Sevilya Nurel

Girne’deki Merit Crystal Cove Hotel’de gerçekleşen balo, Merit Alsancak Yeşilova Spor Kulübü Başkanı Redif Nurel ve Asbaşkan (Merit Otelleri Denetim Koordinatörü) Yavuz Kutlu’nun konuşmalarıyla başladı. Gece 1956’da kurulan yeşil-beyazlı kulübün tarihini anlatan bir slayt gösterisiyle devam etti. Bayraklarla donatılan ve bir stadyum havasına bürünen Merit Crystal Cove Hotel’in balo salonu, konukların büyük beğenisini topladı. Kulüp yönetiminin Merit Otelleri’ne, sponsorlarına ve gecede kendilerini yalnız bırakmayan Alsancak Belediye Başkanı Fırat Ataser’e birer plaket takdim ettiği gecede bazı futbolcuların formaları da açık artırmaya çıkarıldı. Balo için Merit Crystal Cove Hotel tarafından özel olarak hazırlanan menü konukların damaklarında iz bırakırken gecenin finalinde sahneye çıkan Altay ve Sos grubu da performansıyla büyük alkış aldı.


Songül Bekem

Aybars Kutluba

Long Live Merit Alsancak Yeşilova! Many names from sports, business and social life attended to the solidarity ball of Merit Alsancak Yeşilova Sports Club. Altay took the stage at this magnificent night.

Günay Hidayet Çağlar

Gürdal Büyükgüngör

Atay Taşkın Ürel

Mehmet Eminoğlu

Altay

Sibel Siber

Sedef Çelikten

Metin Üstünkaya

Taking place at Merit Crystal Cove Hotel in Kyrenia, the ball began with the speeches of Merit Alsancak Yeşilova Sports Club Chairman Redif Nurel and Vice Chairman (Merit Hotels Audit Coordinator) Yavuz Kutlu. The night continued with a slide show telling the history of white-green club established in 1956. Decorated with flags with an atmosphere of a stadium, Merit Crystal Cove Hotel’s ball room won the guests’ recognition. While the club management gave a plaque to Merit Hotels, sponsors and the Mayor of Alsancak, Fırat Ataser who didn’t leave the club alone that night; uniforms of some of the soccer players were also auctioned off. The menu specially prepared by Merit Crystal Cove Hotel for the ball was extremely palatable. Both Altay and Group Sos, who took the stage at the end of the night, received a great applause by the guests.

51


Haber

News

MERiT, BU YIL DA EN “QUALITY”

“Quality of Magazine” dergisi tarafından bu yıl 9’uncusu düzenlenen “Quality Ödül Töreni”, Boğaz’ın popüler mekânı Portaxe’ta gerçekleşti. Gecede “Merit International” geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da “Türkiye’nin En Quality Turizm Yatırımcısı” ödülüne layık görüldü.

Jess Molho

Nejat Canıtez

Raşit Bağzıbağlı

Salih Keçeci

Mustafa Keser

Ali Sunal

Tuğba Özay

“Quality of Magazine” dergisinin geleneksel hale gelen ödül töreni ve dokuzuncu yıl kutlaması bu yıl da önemli isimleri bir araya getirdi. Sunuculuğunu Jess Molho’nun yaptığı gecede, Quality of Magazine Genel Yayın Yönetmeni Salih Keçeci’nin teşekkür konuşmasının ardından ödül törenine geçildi. “En Quality Turizm Yatırımcısı” ödülünü Merit International Casinos adına şirketin CFO’su Nejat Canıtez, usta sanatçı Mustafa Keser’in elinden aldı. Geceye Aras Bulut İynemli, Dilan Çiçek Deniz, Çağla Şıkel, Ivana Sert, Hakan Akkaya, Yılmaz Ulusoy, İzzet Yıldızhan gibi sanat, iş, moda ve magazin dünyasından ünlü isimler katıldı. Ödül töreninin ardından Zara, Kutsi, İntizar, Burcu Güneş ve Veysel Mutlu şarkılarıyla konuklara keyifli saatler yaşattılar.

Merit is once again the best “Quality” this year

The ninth of the "Quality Award Ceremony", organized by the "Quality of Magazine" was held in Portaxe, the popular place of the Bosporus this year. In the night, "Merit International" was awarded the "Turkey's Top Quality Tourism Investor" prize, this year as it was last year.

Hakan Akkaya

Dilan Çiçek Deniz

52

Ivana Sert

Çağla Şikel

Aras Bulut İynemli

Uğurkan Erez

Murat Yılmaz

Sevim Emre

Gürdal Büyükgüngör

Orhan Gencebay

İlhan Güngördü

The traditional award ceremony of the "Quality of Magazine" and the ninth anniversary celebration of the awards brought important names together. In the evening which was presented by Jess Molho, the vote of thanks by the Quality of Magazine Editor-in-Chief Salih Kececi was followed by the award ceremony. On behalf of Merit International Casinos, the company's CFO Nejat Canitez received the "Most Quality Tourism Investor" award from the experienced artist Mustafa Keser. Famous names from the circles of art, business and fashion such as Aras Bulut Iynemli, Dilan Cicek Deniz, Cagla Sikel, Ivana Sert, Hakan Akkaya, Yılmaz Ulusoy and Izzet Yildizhan attended the night. Following the award ceremony, Zara, Kutsi, Intizar, Burcu Gunes and Veysel Mutlu entertained the guests with their songs.


53


News Haber

Yousra Mahnoush

KUZEY KIBRIS'IN EN GÜZEL GECESI Merit Otelleri’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Miss Mediterranean 2018 Güzellik Yarışması”nda İtalya’yı temsil eden Telma Yadeira “Akdeniz’in en güzel kızı” seçildi. Gecede Tunuslu sanatçı Yousra Mahnoush sahne aldı. 54

Merit Royal & Premium Hotel ortak alanında düzenlenen “Miss Mediterranean” yarışması, 13 Akdenizli güzelin rekabetine sahne oldu. Sunuculuğunu Lübnanlı başarılı program yapımcısı Nermine Korban Bechara’nın yaptığı gecede güzeller, herkesi kendilerine hayran bıraktı. Christaian Fayyad, Mher Kandoyan, Donnha Borg, Firas Dababneh, Akl Fakıh, Semire Yılmaz, Nebil Chouman ve Daria Syvokon’dan oluşan jüri, tacı taşıyacak ismi seçerken oldukça

zorlandı. Gecenin sonunda “Akdeniz’in en güzel kızı” unvanı İtalyan Telma Yadeira’nın oldu. Portekiz adına yarışan Alexandra Garces, Tunuslu Kawla Gueye ve Faslı Fatima Zahra Moho da dereceye giren diğer isimler oldular. Gecenin finalinde sahne alan ve Arap dünyasının Whitney Houston’u olarak da bilinen Tunuslu sanatçı Yousra Mahnoush, sesiyle konukları mest etti. İki buçuk saat boyunca sahnede kalan ünlü yıldız, şarkılarını izleyiciler ile birlikte söyledi.


“Most Beautiful” Night of Northern Cyprus Telma Yadeira representing Italy in the “Miss Mediterranean 2018 Beauty Contest” was selected as the “most beautiful woman of Mediterranean”. Organised by the common field of Merit Royal & Premium Hotel, “Miss Mediterranean” contest hosted the competition of 13 Mediterranean beauties. Anchored by successful Lebanese producer Nermine Korban Bechara, beauties of the night enchanted everyone. The jury, including Christaian Fayyad, Mher Kandoyan, Donnha Borg, Firas Dababneh, Akl Fakıh, Semire Yılmaz, Nebil Chouman and Daria Syvokon- had really hard time selecting the beauty queen. At the end of the night, Italian Telma Yadeira won the title of “the most beautiful woman of Mediterranean”. Portuguese Alexandra Garces, Tunisian Kawla Gueye and Moroccan Fatima Zahra Moho were other names receiving titles in the competition. Tunisian actress and singer, also known as the Whitney Houston of Arab world, Yousra Mahnoush took the stage in the final and enchanted the guests with her voice. Staying on the stage for two and a half hours, the celebrity sang her tunes with her audience.

Telma Yadeira

55


Ajda Pekkan

56

Merit Konserleri

Merit Concerts


Volkan Konak

MERiT’TE HER GÜN “BAYRAM”

Selami Şahin Sıla Serdar Ortaç

Selami Şahin

Kuzey Kıbrıs’ın en büyük turizm markası olan Merit Otelleri, bu yaz da birbirinden ünlü isimleri ağırladı. Ramazan ve Kurban Bayramı’nın yanı sıra hafta sonları ve özel günlerde Türkiye’nin ve dünyanın dev isimleri Merit sahnesinde sevenleriyle buluştu. Yıldız yağmuru sonbaharda da devam edecek.

Cyrine Abdelnour

Jessy Jarjoura

Walid Tawfic

57


Ĺževval Sam

58

SÄąla

Merit Konserleri

Merit Concerts


Koray Avcı

Every day is "Festival" at Merit

Merit hotels which is the biggest tourism brand of Northern Cyprus has hosted many celebrities once more this summer. Big names from Turkey and of the world came together with their fans at the weekends and special days as well as during Ramadan and Sacrifice Holidays. The stars will continue to appear at Merit during fall.

Selami Şahin

Arash

Göksel

Gökçe Kırgız

Rubato

Nancy Ajram

59


News Haber

AVRUPA'DAKİ İLK MERİT'İN AÇILIŞI MUHTEŞEM OLDU Kuzey Kıbrıs’ın Lefkoşa, Girne ve Gazimağusa şehirlerinde 6 lüks otel işleten Merit International, Avrupa’daki ilk otelini 4 Ağustos’ta Bulgaristan’ın Svilengrad şehrinde görkemli bir törenle hizmete soktu. 60


Stanislav Dechev

Murat Tibuk

Luben Kanchev

Rosen Kirishev

Georgi Manolov

Hande Tibuk

Soner Olgun

Ivana Sert

Burhan Genç

Kemal Sağındık

Nikoleta Lazonova Orlando Carlo Calumeno

61


News Haber Üç bine yakın yatak kapasitesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) en büyük turizm yatırımcısı olan Merit Grubu, 33 yıllık turizm tecrübesini ve Türk misafirperverliğini Avrupa’ya taşıdı. Edirne’deki Kapıkule Sınır Kapısı’na yedi dakika mesafedeki Merit Grand Mosta Hotel’in açılış töreni Net Holding Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Koordinatörü Hande Tibuk, Merit International Casinos CEO’su Orlando Carlo Calumeno, Merit International Casinos COO’su Kemal Sağındık, Merit International Bölge Müdürü Burhan Genç, Inter Turizm Seyahat A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Murahhas Üye Murat Tibuk, Bulgaristan Turizm Bakan Yardımcısı Lyuben Kunchev, Hoskova Valisi Stanislav Dechev ve Svilengrad Belediye Başkanı Georgi Manolov’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Okunmuş su döküldü Kurdele kesiminin ardından Net Holding Genel Koordinatörü Hande Tibuk ve Bulgaristan Turizm Bakan Yardımcısı Lyuben Kunchev, Bulgar geleneklerine uygun olarak bereket getirmesi niyetiyle yere kilisede okutulmuş su döktüler. Orlando

62

Carlo Calumeno ise Bulgar yetkililere birer çini tabak hediye etti. Geceye ayrıca manken Özge Ulusoy ve Ivana Sert’in yanı sıra Bulgar top model Nikoleta Lozanova başta olmak üzere Bulgaristan ve Türkiye’den iş, sanat ve cemiyet hayatından çok sayıda davetli katıldı. Havai fişek gösterisi büyüledi Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya kadar olan bölgenin ilk beş yıldızlı oteli olma özelliğini de taşıyan Merit Grand Mosta’nın açılışında ünlü dans grubu “Anadolu Ateşi” çok özel bir performans sergiledi. Gösteriden sonra düzenlenen ve dakikalarca süren Meriç Nehri üzerinde gerçekleştirilen havai fişek ve lazer gösterisini açılışa katılan konuklar hayranlıkla izledi. Bölgenin yeni yıldızı Mimar Sinan’ın 489 yıl önce Meriç Nehri üzerine inşa ettiği Mustafa Paşa Köprüsü’nün yanı başında yükselen Merit Grand Mosta Hotel, sadece Bulgaristan değil Yunanistan, Trakya ve İstanbul için de bir cazibe merkezi olmayı amaçlıyor. Otelde bir spa, fitness center, hamam, sauna, buhar

ve masaj odaları, yarı olimpik kapalı yüzme havuzu, 100 kişilik gece kulübü ve kış bahçesinin yanı sıra 150 kişi kapasiteli bir a la carte restoran da hizmet veriyor. “Merit, Avrupa’da güçleniyor” Merit markası ile özdeşleşen üstün hizmet kalitesini Bulgaristan’a da taşıdıklarını belirten Merit International Casinos CEO’su Orlando Carlo Calumeno, şunları söyledi: “Talih oyunları salonlarımız ile Karadağ ve Hırvatistan’da iki yıldır hizmet veriyoruz. Şimdi ise Kuzey Kıbrıs dışındaki bu ilk otelimizle Merit markasını Balkanlar’da ve Avrupa’da daha da güçlendiriyoruz. Merit Grand Mosta Hotel, Türkiye sınırına çok yakın bir noktada bölgenin ilk ve tek beş yıldızlı otelidir. Karayolu ile ulaşım çok kısa ve kolay... Yakında Türkiye – Bulgaristan arasında sefer yapacak olan tren istasyonuna da dört dakika mesafedeyiz. Yeni otelimizde ve casinomuzda hem Bulgaristan’dan hem de Türkiye’den misafirlerimizi Merit kalitesiyle ağırlamaya devam edeceğiz. Balkanlar ve Avrupa’da artan turizm potansiyelini ise yakından takip ediyoruz.”


Kemal Sağındık

Burhan Genç

Kourti Kourtev

Murat Tibuk

Vladimir Kisiov

Georgi Enezliev

Rosen Kirishev Orlando Carlo Calumeno

Nikoleta Kirisheva

Rosen Kirishev

Kremena Kirisheva

Hande Tibuk

Georgi Manolov

Aybars Kutluba Hande Tibuk

Murat Tibuk

Özge Ulusoy

Hande Tibuk

Ivana Sert

Orlando Carlo Calumeno

63


News Haber

Korhan Karata

Rosen Kirishev

Aybars Kutluba

Kourti Kourtev

Ăœmit Or

Hande Tibuk

Murat Tibuk

The Opening of the "First Merit" in Europe was Spectacular

Merit International, which operates 6 luxury hotels in Northern Cyprus's Lefkosa, Girne and Gazimagusa cities, has launched its first hotel in Europe with a magnificent ceremony in Svilengrad, Bulgaria on August 4th. The Merit Group, which is the biggest tourism investor of the Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) with a bed capacity close to three thousand, has carried Turkish hospitality and 33 years of experience in tourism to Europe. The opening ceremony of the Merit Grand Mosta Hotel located seven minutes away from Kapikule Border Gate in Edirne has been made with the attendance of the Managing Board Member and General Coordinator of Net Holding Hande Tibuk, the CEO of Merit International Casinos Orlando Carlo Calumeno, the Merit International Casinos COO Kemal Sagindik, Merit International Regional Manager Burhan Genc, Managing Member and Board Member of Inter Turizm Travel Inc. Murat Tibuk, Deputy Minister of Tourism of Bulgaria Lyuben Kunchev, Governor of Hoskova Stanislav Dechev and Mayor of Svilengrad Georgi Manolov.

richness. In the meantime, Orlando Carlo Calumeno presented the Bulgarian authorities with china plates. Many guests from the business, arts and social circles of Turkey and Bulgaria attended the opening, models Ozge Ulusoy and Ivana Sert as well as the Bulgarian top model Nikoleta Lozanova to name a few.

Blessing with consecrated water

Merit Grand Mosta Hotel, rising next to the Mustafa Pasha Bridge, built 489 years ago on the Evros River by 'Mimar Sinan' (Sinan the Architect), aims to be a center of attraction not only for Bulgaria but also for the regions of Greece, Thrace and Istanbul. The hotel offers a spa, a fitness center, a Turkish Bath, a sauna,

Following the ribbon cutting, in accordance with Bulgarian traditions, Hande Tibuk, Net Holding General Coordinator and Lyuben Kunchev, Bulgarian Tourism Minister poured water consecrated in the church with the hope that it brings

64

The fireworks show fascinated the guests At the opening of Merit Grand Mosta, which is also the first five-star hotel in the region up to Bulgaria's capital Sofia, the famous dance group "Anatolian Fire" performed very special show. After the show, guests who attended the opening admired the fireworks and laser show that was performed on the Evros River and went on for minutes. The new star of the region

steam and massage rooms, a semi-Olympic indoor swimming pool, a nightclub for 100 people and a winter garden as well as an a la carte restaurant with a capacity of 150 people. “Merit is getting stronger in Europe� Stating that they are carrying the outstanding service quality which is identified with the Merit brand to Bulgaria, Orlando Carlo Calumeno, Merit International Casinos CEO said: "We have been serving in Montenegro and Croatia for two years with our halls of gambling games. Now, we are strengthening the Merit brand in the Balkans and in Europe with our first hotel outside North Cyprus. Located very close to the Turkish Border, Merit Grand Mosta Hotel is the first and only five star hotel in the region. Transportation by road takes a very short time and is very easy... We are located four minutes away from the train station, which will be a stop for the train service soon to start between Turkey and Bulgaria. We will continue to welcome our guests from both Bulgaria and Turkey, in our new hotel and casino with the Merit quality. Meanwhile, we are closely following the increasing tourism potential in the Balkans and Europe."


65


Interview Röportaj

Vedat Ozan:

HER KOKU, BiR DUYGU BARINDIRIR

Kalabalıkta burnunuza çalınan bir parfüm eski sevgilinizi, bir toz deterjan annenizin merdaneli çamaşır makinesini, kakaolu bir kek babaannenizin mutfağını gözlerinizin önüne seriverir. Peki kokuların bizi bu denli etkileyebilmesinin sırrı nedir? Kutsal kitaplardan günümüzün milyar dolarlık markalarına kadar uzanan kokunun serüvenini Vedat Ozan’dan dinlemeye ne dersiniz?

66


O

, küçük yaşlarda ılık süt kokusundan hiç hoşlanmadığını anladığı günden bu yana “burnunun dikine gidiyor”. Kokunun varlığı, tarihi, insanların koku ile ilgili algılarını araştırıyor ve konuyla ilgili kitaplar kaleme alıyor. Koku uzmanı Vedat Ozan’la sahibi olduğu Gümüşsuyu’ndaki koku atölyesinde buluştuk ve kokunun zihnimizdeki yerini, kaliteli parfümleri ve tamamlamak üzere olduğu dördüncü kitabını konuştuk. Koku hayatınızda çok önemli yer kaplıyor. Peki bu ne zamandan beri böyle? Aslında kendimi bildim bileli… Biraz obsesif olmamla ilgili bir durum bu ama bunu olumsuz anlamda söylemiyorum. Çünkü obsesiflik olmazsa genel geçer bir hayatınız olur. İlk başta çocukken beni etkileyen kokuları fark ettim ki daha çok olumsuz kokular benim belleğimde duruyordu. Ergenlik dönemimden itibaren de parfümler girdi hayatıma… Kısacası kokular bir şekilde hep hayatımda vardı. Belleğinizde yer edinen o kokular hangileriydi? Mesela ılık süt kokusu… Ki halen nefret ettiğim bir kokudur. Küçükken içmem için beni kovalarlardı. O yüzden hep belleğimdedir. Ergenlik dönemimde herkes gibi bir parfüm merakım oldu. O zaman Türkiye’de çok fazla çeşit bulunmuyordu, bir parfümü edinmek için peşinden koşman gerekiyordu. Kısacası kokulu bir şeyler hayatımda hep vardı ama kırılma noktam, “Bunlar beni tatmin etmiyor, ben de bir parfüm yapayım” dediğim andır. Aynı zamanda da bir hüsrandır çünkü bu işin “Ben yapayım” demekle olmadığını öğrendim. Fakat koku üzerine derin araştırmalarımın başlangıç noktası aslında buydu: Neyi yanlış yaptığımı görmem ve doğrusunu öğrenmek istemem… Yani bir hüsran, uzmanlığınızın başlangıcı mı oldu? Öyle de denebilir. Araştırmalarla beraber doğru bir şeyler yapabildiğimi fark ettiğim anda yeni şeyler ortaya çıktı. Bir parfüm yaptığın anda insanlara bir şeyler

veriyorsun ama bir de bunu alan tarafın algısı var. Algı tarafı nasıldır diye baktığımda kayboldum çünkü çok derin bir dünya... Koku, beş duyumuzdan biri… Görme üzerine ne kadar çok şey konuşabilirsek kokuyla ilgili de çok fazla şey konuşulabilir. Bu konunun üzerine gitmem, merakım, kendimle iddialaşmalarım tırnak içinde “uzmanlık” diye bir şey varsa bu yolu hazırladı diyebilirim. “Koku hafızası” nedir? Nasıl oluyor da yıllar önce hiç dikkat etmediğimiz bir koku yıllar sonra burnumuza çalındığında bizi geçmişe götürebiliyor...

Koku duyusunun diğer duyulardan en büyük farkı bizim bellek ve duygu durumumuzla direkt ilişki kurması, beyinde aynı bölgede işleniyor bunlar. Limbik sistem, hem koku belleğimizi hem de bütün duygu durumlarımızı etkiler. Bunun içine aşk, sevgi, nefret, şehvet gibi her duygu giriyor. Diğer dört duyu ile duygular arasında doğrudan bir ilişki yok. Oysa kokuda direkt bir ilişki söz konusu. Koku belleği biz doğmadan faal hale geliyor. İnsan daha doğmadan koku almaya başlıyor.

“KOKU DUYUSU, TÜRÜN DEVAMINI SAĞLAR” Bir kokuyla ilgili en önemli an hangi an? En önemli an, bir kokuyu ilk duyduğumuz andır. Çünkü kokuya o an yapıştırdığımız etiketi bir daha değiştirmiyoruz. Bir kokuyla ilk karşılaştığımız anda bir sanal bellek kartı açıyoruz zihnimizde ve o bellek kartının altına da o kokuyu duyduğumuz anda duygu durumumuz neyse onu yazıyoruz. Beş dakika sonra ya da 55 yıl sonra o kokuyu tekrar aldığımızda da o bellek kartını geriye çağırıyoruz. Altında yazan duygu durumu neyse ona benzer bir duygu durumunu simule etmeye çalışıyoruz. Bütün duyularla ilgili olarak bir şeyler hatırlıyoruz, anımsıyoruz. Ama kokuyla ilgili olarak hatırladıklarımız her zaman duygu yoğunluğu barındırıyor. Birden sanki o eski duygunun içinde buluyoruz kendimizi. Kokuyu duyduğumuz an bir rahatlama, mutluluk, nefret ya da tiksinme hissediyoruz. Bu diğer duyularda biraz daha gecikmeli çalışan bir süreç. “Koku bellek” ve “koku duygu” durum ilişkisi hangi bulaşık deterjanını ya da hangi parfümü satın alacağımıza kadar pek çok şeyi etkiliyor. Kokunun insanlık tarihindeki yeri ve önemi çok derin... Ama günümüzde insanlar kokuya dair bilgi sahibi değil. Kokunun böyle boynu bükük bırakılmasını neye bağlıyorsunuz? İnsandan önce, insansıya kadar giden bir süreç aslında bu. “Koku duyusu” olmasa bugüne kadar gelemezdik, türün devamını sağlayan şey “koku duyusu”dur. Çünkü uygun biyolojik eşin sinyallerini bile oradan alırız. Artı beslenebilmek için koku duyusuna muhtacız. Tat diyoruz ama tat dediğimiz tatlı, acı, ekşi bunun dışında bize bir şey vermiyor. Geri kalan pek çok şey damak üzerinden geliyor ve bize bunu koku duyusu sağlıyor. Sağlıklı ve keyifli beslenmeyi koku aracılığıyla yapıyoruz. Burnumuz, nefes alma organımız… Dolayısıyla en yaşamsal işlevimizle eşleşmiş bir duyudan bahsediyoruz. Yurtdışında bir sürü çalışma var ama bize gelmesi biraz geç oluyor. Maalesef biz çok sorgulayan bir toplum da değiliz. Mesela “Nezleyken neden yediğimden hiç lezzet alamıyorum?” sorusunu kendimize

67


Interview Röportaj

sorsak kokunun önemi ortaya çıkacak ama biz sorgulamak yerine verileni alıyoruz. Kokuya dair üç kitabınız var. Dördüncüsünün adı ise “Lezzetler”... Neler olacak yeni kitapta? Her şeye “tat” diyoruz aslında bu doğru değil. İlk üç kitapta bilinen şeylerin detaylarını anlatıyordum ama bu kitapta yanlış bilinenlerin doğrusunu ortaya koymak durumundayım. Örneğin bir şey yerken, “Bunu tadı çok güzel diyoruz” ama onun tadı değil, aroması yani damak üzerinden yükselen kokusu güzel. Lezzetin ne olduğunu, lezzet algısının nasıl çalıştığını anlatacağım. Bazı örnekler üzerinden kakao ve çayın kültürel tarihine gireceğim. Binlerce yıl dünya ekonomisine ve sosyal hayatımıza damgasını vuran, “baharat” dediğimiz koskocaman bir gerçek var. Bugün petrol neyse binlerce yıl boyunca da baharat oydu. Onun uğruna imparatorluklar batıyor ya da çöküyordu. Ama baharatı da burnunuzu tıkayıp ağzınıza attığınızda hiçbir anlam ifade etmez. Karanfil ya da tarçını burnunuzu tıkayıp yediğinizde bir his uyandırmaz. Aslında baharat dediğimiz şey kokulu maddedir. Baharatın bu dünyada neleri değiştirdiğini kitabımda anlattım. Yani özetle, kokulu maddelerin ve onların ticaretinin içinde yaşadığımız sosyal ve ekonomik sistemin oluşmasını nasıl etkilediğini yazdım. Kitapta yemek tarifi yok yani (Gülüyor).

diyorsanız o markanın hikâyesinin parçası olmak istiyorsunuz demektir. Veya çok kalıcı bir parfüm almak istiyorsanız ekonomik bir karar vermek durumunda kalmışsınız demektir ama aslında böyle olmamalı. Çünkü parfüm estetik bir değerlendirme... Sonuçta bu biyolojik bir ihtiyaç değil, sürmezsek ölmeyiz. Buradaki tek kriter “hangi koku içinde kendinizi doğru ifade ediyorsanız” o sizin için en uygunudur. Peki pahalı parfüm iyi parfüm müdür? Böyle bir garanti yok. Teknik olarak da mümkün değil. Pahalılığı sağlayan parfümde kullanılan hammaddedir.

“PARFÜMÜN HİKÂYESİNE PARA VERİYORUZ” İnsanlar parfüm satın alırken genelde en kalıcı, en etkileyici gibi tanımlamaların peşinde düşüyorlar ama bunlar göreceli kavramlar. Bu alışkanlığın yerleşmesi biraz da markaların pazarlama stratejileri sebebiyle oluştu. Size göre parfüm satın alırken insanların dikkat etmesi gereken unsurlar nelerdir? Hangi kokuyu sürdüğümüzde kendimizi rahat hissediyorsak o koku “en en en kokudur”. Onun dışındaki her şey bizim içimizden değil dışarıdan gelen şeylerdir. “Şu markanın kokusunu sürmek istiyorum”

68

O parfümü tasarlayan kişinin tasarım ücretinin yüksek olması da belki önemli ama bir yere kadar... Aslında biz parfümün hikâyesine parayı veriyoruz, parfümü pahalı yapan o. Şişenin içindeki sıvıya verdiğimiz para üzerine bahsetmeye değecek bir para değil. Ama biz ambalajı, şişesi, hikâyesiyle toptan paketi alıyoruz. Bir Japon’a A4 kâğıt veriyorsun origami diye bir sanat çıkıyor ortaya… Ama

baktığında bir parça kâğıt sadece... Ama estetik bir değer sağlıyor. Parayla estetik yargının dolaylı olarak ilişkisi var ama doğrudan yok. “Her parfüm her tende farklı kokar”, “Parfüm denilince Fransız markaları başı çeker” gibi yerleşmiş klişe cümleler var. Bunlar nasıl ortaya çıkmış peki? Hiyerarşik merdivende kendisini bir üst basamağa oturtmak isteyen kişi, yanına bir hikâye iliştirmek zorundadır. Bu ulus, etnik kimlik, marka ya da cinsiyet de olabilir. Bu efsaneler de aslında hikâyelerdir. “Parfüm denilince akla Fransızlar gelir” dememiz bir hikâye. Çünkü Fransızlara parfümü öğretenler aslında İtalyanlar. İşin marka tarafını bir kenara bırakırsak kokulu malzeme, kimyevi tesis olarak baktığımızda ilk beşte bir tane bile Fransız şirketi yok. Ama marka ayağında Fransızlar sayıca fazla… Bunun nedeni de marka büyük bir hikâye anlatıyor. O hikâyeyle de tüketiciyle ilişki kuruyorsunuz. Bütün bildiğimiz efsaneler aslında bir şey için gerekli bir hikâyenin parçası olarak bilgiyi kirletmişler. Mesela, her parfüm her tende farklı kokar da başka bir efsanedir. Bu 1950’lerde bir parfüm markasının çıkardığı bir laf bu... Böyle bir şey yok! Yani Chanel No. 5 sürsen, Davidoff Cool Water kokar mısın? Hayır, kokmazsın, yine Chanel No. 5 kokarsın. Ama sorgulamadan kabul var ya işte böyle devam ediyor. İyi kokuyu, kötü kokudan ayıran nedir? Kime göre iyi, kime göre kötü? Koku meselesi daha önce de söylediğim gibi o kokuyu ilk kez koklama anımızla ilgili aslında... Kokular üzerindeki tercihlerimizde birinci derecede önemli olan bizim kişisel geçmişimizdir. İkincisi içinde yaşadığımız toplumun kültürel kodlarıdır. İstesek de istemesek de onlara uygun birtakım davranış biçimleri geliştiriyoruz. Bunları toplayınca da iyi ve kötü diye etiketler ortaya çıkıyor. O etiketleri de kokuların üzerine yapıştırıyoruz. Ama bu etiketler kesinlikle evrensel değil. Benim iyim başkasının kötüsü olabilir, dışkı kokusu dahil her koku için geçerlidir bu…


69


E

Röportaj

Interview

ver since he found out that he seriously dislikes the smell of warm milk, he’s been “following his nose”. He does research and writes books about the presence of the scent, its history and how people perceive it. We met up with fragrance specialist Vedat Ozan at his fragrance workshop in Gümüşsuyu, İstanbul and had a lovely conversation about the place of smell in our minds, quality perfumes and the fourth book he’s about to finish. Scent has a significant place in your life. How long it’s been like this? Well, for as long as I can remember… It’s about me being a little bit obsessive, but not in a negative way. Because without an obsession, you have very regular life. First, I realised the smells that were influencing me as a child, and mostly bad smells were occupying my memory. With puberty, perfumes walked into my life… In short, scents were always a part of my life.

VEDAT OZAN: “Every Scent Embodies An Emotion”

A fragrance smelt in a crowd may reveal many emotions: a perfume may remind you of your ex love, a washing powder - your mom’s twin-tub washing machine, a piece of chocolate cake - your grandma’s kitchen, a plastic ball - your childhood friend. But what is the mystery behind all these scents giving them the power to influence us this much? Let’s listen to what Vedat Ozan tells us about the adventure of scent tracing back to the holy scriptures from the billion dollar brands of today’s world?

Ali Mert Alan

70

Well, for as long as I can remember… It’s about me being a little bit obsessive, but not in a negative way. Because without an obsession, you have very regular life. First, I realised the smells that were influencing me as a child, and mostly bad smells were occupying my memory. With puberty, perfumes walked into my life… In short, scents were always a part of my life. What were those smells occupying your memory? For instance, the smell of warm milk… I still hate it by the way. They used to chase me to make me drink it. That’s why it’s always in my memory. When I was a teenager, I was into the perfumes, like all other kids. We didn’t have different brands in Turkey back in those days; you had to strive for a perfume. I mean, aromatic things were always there in my life but my breaking point was the moment I said “These don’t satisfy me, I’m gonna create my own perfume”. But that breaking point was also a

disappointment, because I learnt my lesson that it doesn’t happen with a simple “I’ll do it”. Nevertheless it was a start point for my in-depth research on scent: Recognising where I was wrong and willing to learn the right way… Well, a frustration was the beginning of your expertise then? So to speak, yes. With all these research, the moment I realised that I was able to do something right, another issue came to light. When you create a fragrance you give something to people, that’s one thing; but, there is also the perception of the receiver. When I wanted to understand the perception side I simply got lost, as it is a deep deep world... Smell is one of our five senses… We can talk about the sense of smell as much as we can talk about the sight. My insistence on this subject, my interest and the challenges I made with myself, they all prepared the path for this “expertise”, if there is such a thing at all. What is “Scent memory”? How can an insignificant smell in the past unlock our memory of everything when it’s smelt after many years? When we compare the sense of smell with other senses, the main difference is that smelling is directly associated with our memory and emotions; these are processed in the same part of the brain. The limbic system affects our scent memory as well as all our emotional moods. This includes all emotions of love, compassion, hatred, passion, anything. None of the other four senses has a direct association with emotions. But with smell, it’s a direct relationship. The memory of scent is activated before we are born. Human being starts smelling before birth. “SENSE OF SMELL IS ESSENTIAL FOR THE CONTINUATION OF SPECIES” What is the most important moment of a scent? The most important moment is the first time we sense


a smell. Because, right that moment we attach a label to that smell, and we never change it. The first time we experience a scent, we assign a virtual memory card for it in our minds, and the mood we have at that specific moment is written on that memory card. When we smell that same scent after five minutes or 55 years, we recall that memory card; then we try to simulate the mood written on that memory card. We recall, we remember things about all the senses. But things we remember with the sense of smell always embody a strong feeling. It’s like, suddenly we find ourselves in that feeling. The moment we sense the smell, we feel a relief, happiness, hatred or repulsion. This process works with a delay with our senses. The relation between the “scent memory” and “scent mood” affects many things such as deciding which washing-up liquid or which perfume to buy. Fragrance has a deep place and importance within the history of humanity... However, in this day and age, people know nothing about our sense of smell. What do you think about the reason lying behind this loneliness? Actually this is a process that goes back to hominids before humans. We couldn’t have made it till now without the “sense of smell”, it is this sense providing the continuation of our species. We receive the signals of suitable biological partner from there. Plus, we need the sense of smell to be able to get nourishment. It’s called taste but it doesn’t give us any taste other than sweet, bitter and sour. Many remaining flavours come from the palate; and sense of smell provides that for us. Healthy and delightful nutrition comes via the sense of smell. Our nose is our organ of breathing… Here we are talking about a sense that is matched with our most vital function. Many studies are being conducted abroad but it takes time to hear them in Turkey. Unfortunately, as a society we don’t tend to question anything. For instance, if we ask ourselves “Why can’t I taste anything when I have a cold?”, it will reveal the importance of the sense of smell; but instead of questioning, we just accept what is given to us. You have three books on scents. The fourth one is named “Tastes”... What shall we expect? We call everything “taste” but it’s not right. In the first three books, I gave the details of already known things; but in this one I have to correct the misconceptions people has. For ins-

tance, when we eat something, we say “It tastes really nice”, however, what really nice is, not its taste but its flavour, in other words its smell rising from the palate is really nice. I’ll tell you about the taste is and how the perception of it works. I’ll go into the cultural background of cacao and tea through some examples. There is a huge reality called “spices” that has left its mark in the world economy and our social lives for thousands of years. Think about spice as today’s petrol, and it maintained its importance for thousands of years. Empires were falling or collapsing for the sake of it. But spice has no meaning when you close your nose and pop it into your mouth. You would have absolutely no feeling when you eat a clove or cinnamon while your nose is congested. In fact, what we call spice is a fragrant substance. In my book, I have told the story of spice and the things it changed in this world. So in short, I have written about how fragrant substances and their trade have influenced the establishment of social and economic system that we live in. I mean there are no recipes in the book (Laughs). “WE PAY FOR THE STORY OF A PERFUME” When buying perfumes, people usually go after the expressions such as most lasting, most impressive; but these are relative concepts. These habits were formed partly because of the brands’ marketing strategies. What do you think people should take into consideration when buying a perfume? Whatever fragrance makes us feel comfortable is the “most most most fragrance”. Everything other than that is from outside not within. If you’re saying that “I wanna wear this brand’s perfume”, it means that you want to become a part of that brand’s story. Or, if you want to buy a lasting perfume, then it means that you had to make an economic decision; but in fact, it shouldn’t be like this. Because perfume is an aesthetic evaluation... At the end of the day, it’s not a biological need; we wouldn’t die without wearing a perfume. Then, one and only criteria here is that “the fragrance that helps you express yourself correctly” is the suitable one for you. Well, does it mean that an expensive perfume is a good perfume? There is no such guarantee. Also technically it isn’t possible. What makes a fragrance expensive is the raw material used in it. Designer fee of that perfume may also be important but to certain

extent... You know what; we pay for the story of a perfume; that is what makes it expensive. Money we pay for the liquid inside the bottle doesn’t worth mentioning. But we buy the package as a whole with its box, bottle and story. You give an A4 paper to a Japan and voila! You have an art called origami... But when you really look into it, it’s just a piece of paper... But it provides an aesthetic value. Money and aesthetic judgment has an indirect relation, not a direct one. There are some clichés such as “Every perfume smells different on different skins”, “French brands take the lead when talking about perfumes”. How did they come up, then? Any person who wants to sit on an upper step on the ladder of hierarchy has to attach a story to next to it. This can be nation, ethnicity, brand or gender as well. These myths, these clichés are also stories. Saying that “The French take the lead when talking about perfumes” is a story. Because in fact, it was Italians who taught French people perfumes. If we leave aside the brand part of this business, you can’t find any French company in top five of chemical plants. But French have the number in the brand part… Reason lying behind is that the brand tells a big story. And with that story, you connect with the consumer. All the myths we know have polluted information as a part of a story needed for something. For instance, every perfume smell different on different people is also another myth. It’s a cliché created by a perfume brand in the 1950s... There is absolutely no such thing! I mean, would you smell Davidoff Cool Water if you wear Chanel No. 5? No, you wouldn’t, you would smell Chanel No. 5 of course. However, this ‘accepting without questioning’ thing keeps it going like this. What is the difference between a good fragrance and a bad one? Good for whom, bad for whom? As I said earlier, this scent issue is about the moment we smell it for the first time... The primary factor driving our fragrance preferences is our personal background. Secondly, it is the cultural codes of the society we belong to. Doesn’t matter whether we want it or not, we develop some behavioural patterns that fit into our society. When these are brought together, labels such as good and bad come to existence. Then we attach those labels onto the scents. But these labels are definitely not universal. My best may be someone else’s worst; and this applies to every smell, including poop…

71


Culture & Art Kültür Sanat

PARFÜM DÜNYASININ STARI Francis Kurkdjian Fransız parfüm evi “Maison Francis Kurkdjian”, niş parfüm dünyasının en önemli markalarından biri… Çocuk yaşta parfümör olmayı kafasına koyan ve günümüzde aynı adlı markasıyla “koku” trendlerine yön veren Francis Kurkdjian’ı yakından tanımaya ne dersiniz? Ali Mert Alan

72


Koku dünyasının nabzını tutan parfüm markalarına her gün bir yenisi daha ekleniyor. Bazıları yoluna devam ederken bazıları da yolu yarılamadan yarıştan çekiliyor. Her alanda olduğu gibi parfüm sektöründe de trendleri taklit eden değil, kendi trendini yaratan markalar adından söz ettiriyor. İşte “Maison Francis Kurkdjian” kendi bildiği yoldan giden o öncü markalardan... Markanın sahibi ise Fransız parfümör Francis Kurkdjian. Kurkdjian sadece parfümör değil aynı zamanda da bir sanatçı... Ve koku dünyasının içinde olmak onun için bir iş değil âdeta kader… İlk parfümü “klasik” oldu Verdiği bir röportajda, “Parfümörlükle ilgili gerçek devrimimi 14 yaşımdayken bir Fransız dergisinde okuduğum makaleyle yaşadım” diyen Kurkdjian, oldukça küçük bir yaşta ne yapmak istediğine karar verdi ve bunu ailesiyle paylaştı. Hayalini gerçekleştirmek içinse çok çalıştı. Parfüm ve kozmetik dünyasının en önemli kurumlarından biri olan ISIPCA’da eğitim alan Kurkdjian, 25 yaşındayken ilk parfümünü yaptı: “Jean Paul Gaultier Le Male”. Artık klasikler arasında gösterilen bu koku, genç parfümöre koku dünyasında büyük bir şöhret getirdi. Gaultier’in ardından Yves Saint Laurent, Versace, Kenzo, Giorgio Armani, Guerlain ve Dior gibi markalar

için de parfümler tasarlayan Francis Kurkdjian, kozmetik sektörünün ünlü isimlerinden biri haline geldi. 2009’da kendi markası “Maison Francis Kurkdjian”ı kuran “koku sanatçısı”, kariyerini artık kendi markası altında sürdürüyor. Kurduğu parfüm evinde sipariş üzerine “kişiye özel” parfüm tasarlamaya başlayan ilk parfümör olan Kurkdijan, Paris’te Le Grand Palais, Château de Versailles ve Shanghai Expo’da “yaratıcı koku enstalasyonları” yaparak parfümü sanat sahnesine sokan ilk parfümör olarak da tanınıyor. Dikkat çekici ve zarif Francis Kurkdjian’ın hangi parfümünü koklarsanız koklayın saf, zarif ve dikkat çekici notaları hissedebiliyorsunuz. Burnunu 4 milyon euro’ya sigortalatan Kurkdjian, bir kokunun tasarım sürecini şöyle özetliyor: “Önce farklı kokuları kafamın içinde bir araya getiriyorum. Kurallarım yok ve kendimi sınırlamayı sevmiyorum. Kafamda ismini belirlemeden bir kokuyu yapamam. Kelimeler benim için çok önemli. Yankılanırlar, onların kendi ritmleri ve müzikleri vardır. Ne yapacağım ve duygularımla nereye gideceğim konusunda çok net bir fikrim olduğunda formülü oluşturmak için laboratuvara gidiyorum.”

Gölgenizi seçerken… Parfüm, kişinin kıyafetini tamamlayan ve ruh haline eşlik eden en önemli nesnedir. Kullandığınız parfüm sizin gölgeniz olur ve o gölgeyle her yerde iz bırakırsınız. Henüz Maison Francis Kurkdjian’a ait bir parfüm kullanmadıysanız onunla tanışmanız için size iki önerimiz var. İlhamını Doğu’nun kumu ve altınından alan, misk ve vanilyanın buluşmasını baharatlarla harmanlayan “Oud Extrait de Parfum”ü veya “Laos Oud”u ile örülü, Bulgar gülü ve bergamutun birleştiği “Oud Silk Mood Eau de Parfum” sizin için güzel bir başlangıç olabilir.

73


Kültür Sanat

Culture & Art

Seeing which way the wind blows, in the perfumery world new brands are emerging every other day. While some of these carry on the path, some of them leave the race without even making half of it. As with all areas, brands that make an impression in the perfume sector are those creating their own trends, not the imitators. Well, “Maison Francis Kurkdjian” is one of those leading brands choosing their own routes... Owner of the brand is French perfumer Francis Kurkdjian. Kurkdjian is not only a perfumer; he is also an artist... And taking part in the world of fragrance is not a job, but his destiny…

The Star of the Fragrance FRANCIS KURKDJIAN

French fragrance house “Maison Francis Kurkdjian” is one of most significant brands of niche perfumery… Let’s take a closer look at Francis Kurkdjian who decided to become a perfumer at an early age and today leading the “fragrance” trends with his brand carrying his name.

Ali Mert Alan

His first perfume is a “classic” “I had my real revolution about being a perfumer at the age of 14 when I read an article in a French magazine” says Kurkdjian at an interview. He decided what he wanted to do at an early age and shared it with his family. And he worked really hard to make his dreams come true. Receiving education at one of the most important institutions of perfume and cosmetics world ISIPCA, Kurkdjian made his first perfume at the age of 25: “Jean Paul Gaultier Le Male”. Now recognised as one of the classics, this fragrance brought reputation to our ypung perfumer in the world of fragrance. After Gaultier, designing perfumes for various brands such as Yves Saint Laurent, Versace, Kenzo, Giorgio Armani, Guerlain and Dior, Francis Kurkdjian has become one of the famous names of cosmetics industry. Having created his own brand “Maison Francis Kurkdjian” in 2009, the “fragrance artist” now continues his career under his own brand. As the

74

first perfumer to design “custom-made” perfumes at his fragrance house upon order, Kurkdijan is also known as the first perfumer to bring fragrance on the stage of art by making “creative fragrance-focused installations” at Le Grand Palais and Château de Versailles in Paris and at the Shanghai Expo. Remarkable and elegant Whatever fragrance of Francis Kurkdjian you may smell, you can feel those pure, elegant and emarkable notes. Having his nose insured for 4 million Euros, Kurkdjian summarises the design process of a fragrance as follows: “First there is the time of reflection during which I think, imagine different fragrance accords in my mind. I don’t have any rules and never restrain myself from having any. For instance, I cannot make a fragrance without having its name in mind. Words are extremely important to me. They resonate. They have their own rhythm and music. When I think I have a very clear idea on what to do and where to go with my emotions, then I begin the time of the composition and go to the lab to create the formula.”

Choosing your shadow… Perfume is the most important thing that complements a person’s outfit and accompanies his/her mood. The fragrance you use becomes your shadow and you leave your mark everywhere with it. If you haven’t used a fragrance from Maison Francis Kurkdjian yet, we have two recommendations for you as a nice starting point: “Oud Extrait de Parfum”, inspired by the sand and gold of the Orient and wrapped itself in a musk and vanilla accord that releases a harmony of spicy rich aromas; or “Oud Silk Mood Eau de Parfum”, woven from “Oud from Laos” – a rare and precious natural ingredient – rose absolute from Bulgaria and bergamot from Calabria.


75


News Haber

3’ÜNCÜ MERIT BRIDGE FESTIVALI Merit Royal Premium Hotel’de üçüncü kez düzenlenen “Merit Bridge Festivali”, 16 farklı ülkeden 140 briç oyuncusunu Girne’de buluşturdu. Turnuvada toplam 50 bin dolar para ödülü dağıtıldı.

76


77


Haber

News

Kısa sürede briç severlerin tutkusu haline gelen “Merit Bridge Festival” 9-12 Nisan tarihleri arasında üçüncü kez düzenlendi. Merit Premium Hotel’in ev sahipliği yaptığı etkinlik, dünya çapında üne sahip briç oyuncularını ve önemli şampiyonları ağırladı. 16 farklı ülkeden 140 oyuncunun katıldığı turnuvanın konukları arasında briç dünyasının en popüler isimlerinden biri olan dünya şampiyonu Zia Mahmood da vardı. Turnuvanın organizasyonu yürüten Barış Erçin, “Bu sene Zia Mahmood gibi önemli bir yıldızı ağırlamaktan mutluluk duyduk. Bu denli büyük bir ismin organizasyonumuza gelmesi önümüzdeki yıllarda Merit Bridge Festival’e büyük katkı sağlayacak ve popülaritesini kuşkusuz artıracaktır” dedi. Turnuvada briç camiasının saygın isimlerinden Jacek Pszcola, Jerry Stamatov, Justyna Zmuda, Michal Klukowski, Yury Khyuppenen ve Waleed El Ahmady de yarıştı. Ayrıca Türkiye Briç Federasyonu Başkanı Nafiz Zorlu ve Lübnan Briç Federasyonu Başkanı Chukri Sader, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Merit’in misafirleri arasındaydı. Gündüz eğlence akşam briç Briç severler, turnuva boyunca gündüz saatlerinde Merit Royal Hotel’in tüm ayrıcalıkları eşliğinde keyifli anlar geçirip akşamları da turnuvayı kazanmak için kıyasıya mücadele ettiler. “Mixed Pairs” kategorisinde Michal Klukowski Justyna Zmuda (6.000 USD) birinci, Faruk Kepekçi - Güzide Öztürk (4.000 USD) ikinci ve Emine Şen - Tezcan Şen (3.000 USD) üçüncü oldu. “Open Pair” kategorisinde ise Okay Gür - Gökhan Yılmaz (8.000 USD) birinci, Michal Klukowski Justyna Zmuda (6.000 USD) ikinci ve May Sakr - Jacek Pszczola (5.000 USD) üçüncülüğü elde etti. Turnuvada dağıtılan toplam para ödülü 50 bin doları buldu. Dördüncü turnuva Eylül 2018’de Turnuva, ödül töreni ve Maxim Royal’de düzenlenen gala gecesi ile sona erdi. Dünya çapında briççilerin ilgiyle takip ettiği bir organizasyon haline gelen “Merit Brigde”in dördüncü turnuvasının 3-6 Eylül 2018’de düzenleneceği açıklandı. Etkinlik direktörü Barış Erçin, Şimdiden alınan rezervasyonların gelecek turnuvanın çok daha kalabalık bir oyuncu kitlesine ulaşacağını gösterdiğini belirtti.

78


79


News Haber

3rd Merit International Bridge Festival

3rd Merit Bridge Festival took place in Merit Royal Premium Hotel by bringing together 140 bridge players from 16 different countries in Kyrenia. Total prizes distributed in the tournament were 50 thousand dollars.

Dominik Panka

Alireza Fatehi

Becoming a passion for bridge lovers before long, 3rd “Merit Bridge Festival” took place on the 9th to 12th April, 2018. Hosted by Merit Premium Hotel, the event welcomed world-renowned bridge players and champions. Organised with the participation of 140 players from 16 countries, the world champion Zia Mahmood, who is one of the most popular names of bridge world, was among the guests. Organiser of the tournament Barış Erçin said that, “This year, it was a great pleasure for us to host an important star like Zia Mahmood. Having such a big name in our organisation will make a significant contribution to Merit Bridge Festival in the next years, and it will definitely increase its popularity”. The tournament hosted prestigious names of bridge community, including Jacek Pszcola, Jerry Stamatov, Justyna Zmuda, Michal Klukowski, Yury Khyuppenen and Waleed El Ahmady. Moreover, the president of Turkey Bridge Federation Nafiz Zorlu and the president of Lebanon Bridge Federation Chukri Sader were among the guests this year too. Entertainment in the daytime, bridge in the evening During the tournament, bridge lovers had mo-

80

ments of pleasure in the daytime accompanied by all privileges of Merit Royal Hotel; then competed with their opponets to win the tournament in the evenings. In the “Mixed Pairs” category, Michal Klukowski - Justyna Zmuda ranked first ($6,000), Faruk Kepekçi - Güzide Öztürk ranked second ($4,000) and Emine Şen - Tezcan Şen ranked third ($3,000). In the “Open Pair” category Okay Gür - Gökhan Yılmaz ranked first ($8,000), Michal Klukowski - Justyna Zmuda ranked second ($6,000) and May Sakr - Jacek Pszczola ranked third ($5,000). Total amount of money distributed in tournament was 50 thousand dollars. The 4th tournament will take place in September 2018 The tournament ended with the award ceremony and gala night that took place at the Maxim Royal. Growing into an organisation followed by bridge layer worldwide with great interest, it was announced that the fourth tournament of “Merit Bridge” will be taking place on the 3rd to 6th September, 2018. According to the event director Barış Erçin, bookings made until now indicate that next tournament will be hosting a much more crowded player group.


81


Culture & Art Kültür Sanat

Tesbih:

HABBELERIN BÜYÜSÜ

Yaradan’a uzanan yolun minik taşları, zamanla insanlığın ortak tutkusuna dönüştü. Dünyanın dört bir yanında eller onunla duaya uzanıyor. İnsanla ilişkisi binlerce yıl öteye uzanan tesbih, yüzyıllardır Türk ustaların elinde bir sanata dönüşüyor. Ünlü ustalarla sohbetlerimize geçmeden önce gelin tesbihin hikâyesine bir göz atalım. 82


Dünyanın dört bir yanında insanların dua ederken, sabır dilerken elinden düşürmediği tesbih, binlerce yıldır insanlığın ortak değeri olmayı sürdürüyor. Belirli sayıdaki tânelerin bir ip üzerine nizâmi şekilde sıralanmasıyla oluşan tesbihler, Türkiye, Arap ve Akdeniz ülkeleri hatta dünyanın diğer ucunda Hindistan ve Japonya’da da yaygın olarak kullanılıyor. Bölgeler, ülkeler ve kültürler birbirine yabancı olsa da dünyanın farklı yerlerinde tesbihin kullanım amacı değişmiyor. Budizm, Hindûizm, Hristiyanlık ve İslâm dinine inananlar, dillerinden dökülen duaların sayısına tesbihleriyle yön veriyorlar. Fakat herkesten farklı olarak Türk erkekleri, tespihi stresle mücadelenin bir yolu ve kıyafetlerini tamamlayan şık bir aksesuar olarak kullanıyorlar. İlkel hesap makinesinden tespihe Tespihin bugünkü formuna ulaşana kadar süregelen binlerce yıllık öyküsüne göz attığımızda ise serüvenin düğümlerle başladığını görüyoruz. İpliğe düğüm atma geleneği aslında hemen her toplumda görülüyor. İlkel çağlarda Güney Amerika’da ve Çin’de düğümlü ipler, bir tür takvim ve hesaplama aleti olarak kullanılıyordu. Eski Mısır’da firavun Tutankamon’un mezarında bulunan 37 taştan oluşan nesnenin de bir tesbih olduğu düşünülüyor. Eski Roma’da kadınların kullandığı taştan yapılmış kolyeleri ifade eden “monile” kelimesinin “zikretme” anlamı taşıması da bir tesadüf olmasa gerek… Tıpkı Batı’da tesbih için kullanılan “beads” kelimesinin Anglosakson dillerde “dua” anlamındaki “beade” veya “bede”den gelmesi gibi... Kısacası başlangıçta sayı saymaya, hesap yapmaya yarayan veya korunma amaçlı bir tılsım şeklinde yararlanılan birtakım nesnelerin ilerleyen dönemlerde Tanrı adını zikretmede ya da dua etmede kullanılan bir forma bürünmüş olması kuvvetli bir ihtimal gibi görünüyor. Tesbihin anavatanı; Hindistan Tesbihin bilinen formuna yakın en erken örneklerine ise Hinduizm geleneklerinde rastlanıyor. Hinduizm’de tesbih “japamâlâ” (zikir çelengi) veya “smarani” (hatırlatan nesne) adıyla biliniyor. Ve bunlar da muhtemelen antik Hindistan’da hesap yapmak için kullanılan “pae jamas”lardan geliyor. Hint “Purana” geleneğinde tesbihin ilk formu, Tanrı Şiva’nın karısı Sati’nin ölümü üzere yaptığı dua sırasında elinde tuttuğu nesneye kadar uzanıyor. Hinduizm’de tanrıların isimlerini zikretmede, dua etmede kullanılan tesbih, 108

parçadan oluşuyor ve çakıl taşı, metal veya ahşaptan yapılıyor. “Şivacı” olarak bilinen Hindu mezhebinde ise tesbih tanelerinin sayısı 32... Hint dinî heykellerinde Brahman’ın dört elinden sağ ön eli, Durgas’ın sekiz elinden sekizincisi, Ganga’nın dört elinden biri, Sarasvati’nin yine dört elinden biri tesbih taşıyor. Tesbih aynı ad, form ve amaçla Budistlerde ve Sihlerde de kullanılıyor. Hinduların tesbihleriyle Budistler’in tesbihleri arasında pek fark yoktur. Bazıları turkuaz, mercan, amber, gümüş, inci gibi daha değerli materyallerden yapılır. Yöreye ve mezhebe göre de boncuk sayılarında bazı farklılıklar görülebilir.

Pontifices” adlı papalık genelgesi, tesbih çekmeyi kanonik hale getiren ilk kilise belgesi olarak dikkat çekiyor. 15’inci yüzyılda Dominiken rahip Xlanus de Rupe, İsa ya da Meryem sûretleri önünde dua ederken tesbih kullanma geleneğinin öncüsü olmuş. 1470’lerde ise manastırlarda ortaya çıkan 150’lik tesbihleri, keşişler entarileri üzerinden boyunlarına takarlarmış. “Tespihin papası” olarak bilinen Papa V. Pius’un (1504-1518) onayıyla kullanılmaya başlanan tesbihin ise 59 taneli olduğu belirtiliyor.

Tesbihin Uzakdoğu dönemi

Rivâyete göre, 1858’de Fransa Lourdes’da Aziz Bernadette Soubirous’a görünen Meryem, ondan da tesbih çekmesini istedi. Bu olayın birçok defa gerçekleştiği yere Tesbih Bazilikası (The Rosary Basilica) inşa edildi. 1917’de Portekiz’de üç çocuğa görünen Meryem (Lady of Fatıma) öyküsü de Katolik kilisesinde tesbih geleneğinin yerleşmesinde önemli rol oynadı. Üç çocuktan biri olan Lucia Santos’un verdiği bilgiye göre, göründüğü esnada Meryem’in elinde bir tesbih vardı. 1999’da tesbih kullanmayı teşvik eden Papa II. John, Ekim 2002’den Ekim 2003’e kadar olan bir yıllık süreyi “tesbih yılı” ilân etti. Bu tarihlerden itibaren Batı’da tesbih kullanımı daha da yaygınlaştı. Batı’da ilgi duyulan dinlerden biri olan Budizm’in de bunda etkisi olduğu düşünülüyor. Protestanlarda ve Yahudilikte ise tesbih geleneği bulunmuyor. Katolik dünyasına tesbihin Haçlı seferleri sırasında müslümanlardan geçtiği de söylentiler arasında…

Çin Budistleri’nin “su-chu” dediği tesbihe, Tibet’te “phreng-ba” (theng-wa) adı veriliyor ve Lamalar’ın kıyafetlerinde tamamlayıcı bir aksesuar olarak kullanılıyor. Her bir tanrıya dua ederken farklı renkte tesbihler kullanılıyor. En tanınmış Sanskritçe zikirleri “Om mani padme (pedme) Hum” ifadesidir. 108 taneli tesbih, 27’şerden dört bölüme ayrılıyor. Buda’nın havârilerini temsil ettiği söylenen 10.800 sayısına ulaşıncaya kadar zikir tekrarlanıyor. Japonya’da “sho-zuku-jiu-dzu” denilen sosyal statü sembolü tesbihler, klasik Japon evlerinde özellikle çay odasının duvarını süslüyor. Japonlar modaya, sahibinin zevkine ve servetine göre değerli, ortadan ikiye ayrılan 112 boncuklu tesbihler taşıyor. Eskiden Japon din adamları da boyunlarına bodhi ağacından yapılmış tesbih takarlarmış. Hıristiyanlıkta tesbih Yakındoğu’da ise tesbihin bilinen formuyla ilk kullanımı Hıristiyanlık’ta görülüyor. Batı dillerinde tesbih karşılığında kullanılan “Rosary” (Rosaire), Latince “Rosarium” (Gül çelengi) kelimesinden geliyor. Bu kelime, Hz. Meryem’in güllerden oluşan tâcını işaret ediyor. Tesbihin gülle ilişkilendirilmesi, Hıristiyanlık’ta gülün Meryem’in sembolü oluşundan kaynaklanıyor. Hıristiyanlıkta tesbih geleneğinin 12’inci yüzyıldan itibaren yani ilk Haçlı seferleri sonrasında Aziz Dominik’le (Saint Dominique) başladığı düşünülüyor. Bu rivâyete göre, Albililere karşı savaşırken Aziz Dominik’e görünen Meryem, ona bir tesbih vererek nasıl dua edeceğini öğretmişti. Doğu Hıristiyanlığına göre ise tesbihi kullanan ilk kişi Anthony The Great’ti (Büyük Antoni, ö. 356). 1569’da “Consuverunt Romani

Papa’dan “tesbih yılı”

Parmaklardan tesbihe geçiş İslâm âlemi içinse tesbih “Allah’ın 99 Güzel İsmi”ni (Esma’ü-l Hüsnâ) zikretmek amacıyla 99 taneli olarak üretilen ve dindar müslümanların cebinde, çantasında taşıdığı pratik bir araçtır. Günümüzdeki en sık kullanımı beş vakit namazdan sonra 33 kez “Süphanallah”, 33 kez “Elhamdüllillah” ve 33 kez “Allahû Ekber” demek içindir. İslamiyette tesbihin ilk olarak Hz. Ebubekir döneminde kullanıldığı söylense de bu bilginin doğruluğu kanıtlanmış değildir. Hz. Muhammed döneminde ise duaların daha çok parmakla sayıldığı, hurma çekirdeği ve çakıl taşlarının da kullanıldığı hadislerden anlaşılıyor. Tesbihle ilgili bilgiler, ilk olarak 16’ıncı yüzyılın sonuna doğru kayıtlara düşüyor. Yazılı kaynaklar, 99, 500 ve 1000 taneli

83


84

Kültür Sanat

Culture & Art


tesbihlerin dergâh ve tekkelerde zikir için kullanıldığını gösteriyor. Tesbihin başkenti: İstanbul 16’ıncı yüzyıla gelindiğinde İstanbul, İslâm dünyasında tesbihçiliğin merkeziydi. Arap ülkelerinde estetik kaygı güdülmeden yapılan tesbihler, İstanbullu ustaların ellerinde birer sanat eserine dönüşüyordu. Türklerin sanat anlayışı, nasıl ki Kur’ân-ı Kerim’i en güzel yazıyla yazmayı, en kıymetli maddelerle süslemeyi, en dayanıklı deriyle ciltlemeyi uygun gördüyse Allah’ı zikretmek için de en şık ve kaliteli tesbihleri üretmeyi amaçlıyordu. 99 taneli tesbihler yerine hem taşınması hem de kullanımı daha kolay olan 33 taneli tesbihleri ortaya çıkaran da Türk ustalar oldu. Tesbihçilik tıpkı hat sanatı, ebrû sanatı gibi Türklerin elinde ve ustalığında 19’uncu yüzyılda zirveye ulaştı. Türk erkeğinin çok sevdiği bu değerli aksesuarlar, Osmanlı topraklarında yüksek meblağlara alıcı buluyor hatta bazılarına paha biçilemiyordu. Tanelerinin üzeri kalem oymalarıyla süslenen tesbihlerde fildişi, gergedan dişi, kehribar, oltu taşı, mercan kullanılıyor, üstüne kıymetli taş ve madenlerden kakmalar yapılıyordu. Hamdele (Allah’ı hamd etme sözleri), tesbih ve tekbir cümleleri, kakma yahut oyma tekniğiyle tespibin üzerine işleniyordu. Bazen bir tesbihin yapımı bir yıldan uzun sürüyordu. Sultanların gözdesi Türk ustaların ellerinden çıkan görkemli ve değerli tesbihler, elbette Osmanlı padişahlarının ve devlet erkânının da gözdesiydi. Günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen, çoğu 18’inci yüzyıla ait zümrüt, akik, yeşim, mercan, oltu taşı, necef, öd ağacı, kehribar, boynuz gibi maddelerden üretilmiş çok sayıda tesbih bu ilginin en büyük kanıtı… Sarayda özellikle bayramlarda hediyeleşmek bir gelenekti ve sadrazamların Kadir gecesi padişaha seccade ve tesbih takdimi usuldendi. Ramazan davetlerinde “diş kirası” olarak elmaslı veya incili, altın kamçı takılmış çok değerli tesbihler hediye edilirdi. Sultan III. Selim’i, inci ve zümrüt taneli 99’luk bir tesbih çekerken gösteren bir tablo, hâlen Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. 1815’te Çırağan Sarayı’nda çıkan yangında kaybolan ve taneleri fındık büyüklüğündeki pembe incilerden yapılan tesbihin o devirde dillere destan olduğu söyleniyor.

Güzelliğiyle dile düşen bir başka tesbih de Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nınkiydi. Tamamı elmastan yapıldığı söylenilen bu tesbih de ne yazık ki paşanın Azapkapısı’ndaki konağında çıkan yangında ortadan kaybolmuş. En ünlü ustalar Osmanlı’da tesbihler, sanatlarıyla büyük bir saygınlık ve ün kazanan ustalarına nisbetle anılıyordu. Ustalar, genellikle imâmenin alt kısmına imzalarını atarlardı. Sultan II. Mahmud’un “Mevlânakapılı Mahmud Usta”nın evine kadar gidip kürevî tesbih çektirdiği biliniyor. Yine “Horoz Sâlih Usta”nın yıl boyunca hazırladığı tesbihleri arefe günü bir torbaya koyup sultana götürdüğü ve karşılığında aldığı bir torba altınla yıllık geçimini sağladığı yazılı kaynaklarda belirtiliyor. İstanbul’da 19’uncu yüzyılın sonlarında Kapalı Çarşı yöresinde (Uzun Çarşı, Sahaflar) 300’den fazla tesbih tezgâhının çalıştığı biliniyor. O yıllarda “Veysel Karanî” tesbihçiliğin pîri kâbul ediliyordu ve tesbihçi dükkânlarına, “Besmeleyle açılır her gün bizim tezgâhımız, Hazret-i Veysel Karanî pîrimiz, üstadımız” yazılı levhalar asılıyordu. Cumhuriyet döneminin başlarından elektrikli torna dönemine kadar el emeği eserleriyle parmak ısırtmış ustalar arasında ise “Horoz” lakaplı Hasan Usta, Beşiktaşlı Sağır Rıfat Usta, Topuzun Halil Usta, Tophaneli Sadık Usta, Balatlı Nûri Usta, Edirnekapılı Galip Usta, Eyüplü Deli Tâhir Usta, Kehribarcı Muhiddin, Kalafatçı Hasan Usta, Yamalı Nuri Usta, Fildişici Burhan Usta, Kelamdar Hayri Usta, Kehribarcıbaşı Ali Usta, Hilmi Efendi, Akgerdan Mehmed Cemil Bey, Edirnekapılı Gâlib Başsaka ve Neyzen Niyâzi Sayın’ı saymak mümkün… Tesbih ve kimlik Osmanlı zamanında tesbih, bir nevî kimlikti. Tesbihine bakarak bir kişinin ne iş yaptığını, hangi tasavvuf koluna mensup olduğunu, işinde hangi kademede bulunduğunu anlamak mümkündü. Örneğin “kuka” tesbihini hekimler kullanıyordu. Antiseptik ve antibakteriyel olduğu için kuka, o dönemde mikrop kırıcı olarak kullanılıyordu. Deve mübarek

sayıldığından deve kemiğinden tesbihler de yapılıyordu ve bunlar tüccarların gözdesiydi. Tekke ve zaviyelerdeki hocaların tesbihleri iri ve çok taneliydiler. Medresede öğretim gören mollaların, mevlevîlerin, cerrahîlerin tesbihleri de farklı motiflere ve imâmelere sahipti. Dindarlar hayvani ürünlerden yapılan tespihleri tercih etmezlerdi. Üretimine kattıkları zarafetle tesbihi bir sanata dönüştürdükleri gibi onu dini maksadının dışına taşıyanlar da Türkler oldu. Özellikle Türk erkekleri için tesbih zamanla stresle başa çıkmanın en kolay ve şık yoluna dönüştü. Türkmenlerin tabiriyle “Kocaman oyuncağı”, eski kabadayıların dilinde “dâne-i racon” ve hatta bir ego gösterisi olarak “imâme çevirme”

gibi isimlerle de anılan tespihler, Cumhuriyetin zorlu yıllarında şaşalı günlerinden uzaklaştı. Yeni ustaların ilgisi ve emeğiyle son yıllarda yeniden yükselişe geçen tespihçiliğin şimdiki sınavı ise bilgisayarlı tornalar… Eskiden ilkel tornalarla tânelerin aynı boyutlarda çekilmesi büyük ustalık gerektirirdi. Günümüzde hâlâ bazı değerli ustalar, tesbih parçalarını elleriyle çekiyorlarsa da çoğunluğu bilgisayarlı hassas torna tezgâhlarını tercih ederek, eski ustaların eserlerini aynı boyutlarda kopyalayabiliyorlar. Teknoloji, her sektörde olduğu gibi, bir yandan işi kolaylaştırırken diğer yandan el emeğini yüceltmeye devam ediyor.

85


Culture & Art Kültür Sanat

Tesbihin Yolculuğu Bir tesbih; tâneler, imâme, nişâne (durak), pul, tepelik, püskül ve kamçı adı verilen bölümlerden oluşur. Tesbih parçalarının yapımında akik, altın, cam, elmas, firûze, gümüş, kantaşı, katalin (plâstik), lâpis, lazuli, lületaşı, malekit, necef, Erzurum (Oltu) taşı, şahçerağ, şahmaksut, yâkut, yeşim, yıldız (kedigözü), zebercet, zümrüt gibi mâdeni; deve kemiği, fil dişi, zergerdân (gergedan boynuzu), inci, bağa (kaplumbağa kabuğu), manda boynuzu, mercan, naka (deniz fili dişi), sedef, toynak gibi hayvansal ve abanoz, demirhindi, düveydârî, gül ağacı, hindistan cevizi, kehribar, köknar, kuka, mâverd, narçıl, öd ağacı, pelesenk, sandal ağacı, sırçalı kuka, sakız ağacı, yılan ağacı, zeytin ağacı gibi bitkisel hammaddeler kullanılır. Tesbih taneleri genellikle kürevî (küresel, yuvarlak), beyzî (elipsoidal), şalgamî, üstüvânevî (silindirik) ve armudî formda olur. Tesbihlerin makbûl olanı, tâneleri büyüklük ve şekil bakımından aynı olanlardır. Ama aralarında bir büyüklük farkı oluşmuşsa tâneler en büyükten en küçüğe doğru dizilirler. Buna da “servi dizimi” denir. Eskiden tâneler, büyük ustalık gerektiren ve “çıkrık-kemâne” denilen el tornalarında yapılırdı. Günümüzde teknoloji, bu işi de fazlasıyla kolaylaştırdı. Tesbih tânelerinin çapı genellikle 4 ilâ 10 mm arasındadır. Daha büyük çaplı olanlar da vardır ama bunların pratik bir faydası yoktur, süs için ya da koleksiyonlar için yapılırlar. Tâneleri küçük olan tesbihlere halk arasında “Zenne Tesbihi” veya “Kadın Tesbihi” denir.

86

Tesbihin ve tesbihçinin sanatını sergileyen en önemli parçası, tânelerin dizili olduğu ipin iki ucunun buluştuğu yerdeki “imâme”dir. Bu, tesbihin zarîf görünmesini sağlamak için tânelerden 4 ilâ 7 misli daha uzun tutulan bir parçadır. Bazı tesbihlerin ucuna ibrişimden, ipekten, gümüş ya da altın tellerden yapılmış bir püskül takılır ki buna da “kamçı” denir. “Durak” 99’luk tesbihlerde 33’üncü ve 66’ıncı tânelerden sonra konulan özel ve şekilli parçadır. Bunlar 99’luk bir tesbihi 3 adet 33’lük kısma ayırırlar. İşin tasavvufî derinliğine vâkıf tesbihçiler, 33’lük tesbihlerde yassı bir parça olan pulu Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyti’ne delâlet etmek üzere imâmeden itibaren her iki yanda 5’inci ve 99’luk tesbihlerde de “Oniki İmâm”a delâlet etmek üzere imâmeden itibâren her iki yanda 12’inci tânelerden sonra koyarlar. Bu pulları 7’inci ya da 11’inci tânelerden sonra koyanların sayısı da fazladır. Tesbih dizimi bile ince bir iştir. Tesbih ipinin iki ucunun helezonî buruluşu, uçlarının balmumlanışı, imâmenin altındaki ve üstündeki düğümlerin atılışı büyük bir mahâret ister. Eskiden ilkel tornalarla tânelerin aynı boyutlarda çekilmesi büyük ustalık gerektirirdi. Günümüzde hâlâ bazı değerli tesbih ustaları, tesbih parçalarını elleriyle çekmekteyseler de çoğunluğu bilgisayarlı hassas torna tezgâhlarını tercih etmekte ve eski ustaların eserlerini aynı boyutlarda hemen kopyalayabilmektedirler. Ancak kopyacı bir üretimden ileri gitmeyen “bilgisayarlı torna tesbihçiliği” bu sanatı gitgide öldürmektedir.

BATILI BİR SANATÇININ GÖZÜYLE 19’uncu yüzyılın sonunda bazı sanat eserlerinin restorasyonu için İstanbul’a davet edilen Fransız mozaikçi ve ressam Pretextat Lecomte’nin 1903’te Paris’te yayımlanan “Arts et Metiers en Orient” adlı kitabı, dönemin el sanatlarına ilişkin çarpıcı bilgiler içeriyor. Ailesiyle birlikte uzun yıllar İstanbul’da yaşayan Lecomte, Şark sanatlarını yakınen ve büyük bir ciddiyetle incelemiş, hayran kaldığı sanat eserlerine Avrupa'da gerekli değer ve önemin verilmediğini görerek üzülmüş ve bu sanatları tanıtmak amacıyla bu kitabı kaleme almıştır. Lecomte, Şark mimarisinin dış ve iç dekorasyonunda kullanılan, sonraki yıllarda Batı’ya da ilham olan fayans, mozaik, mermer çalışmalarının yanı sıra silah, halı, biblo ve tesbih gibi el sanatlarına da kitabında genişçe yer vermiştir. KANLI TESBİHLER Lecomte kitabında tesbihi anlattığı bölüme şöyle başlıyor: “Tesbihin mucidinin Pierre l’Ermite* olduğu sanılır; bu durumda ilk tesbih 11’inci yüzyılda görüldü demektir. Şarklıların tesbihi Garplılarınkinden çok farklıdır. Zira Garp’ta dini bir eşyadır. Şark’ta da öyle olmakla beraber, aynı zamanda bir oyuncak, bir el meşgalesidir. Bu sebepten dolayıdır ki Garp’takinin aksine Şark’ta taneler madeni zincirlerle bağlı değillerdir; ipek veya deriden bir sicimin üzerinde serbestçe kayarlar.” Tesbihin el tornasında nasıl yapıldığını ayrıntılı olarak anlattıktan sonra tesbihlerin yapımında kullanılan materyalleri sıralayan Fransız sanatçı, şöyle devam ediyor: “Sertleştirilmiş tahta da kullanırlar. Sertleştirme işlemi çok ilginçtir. Talaşı (bilhassa pelesenk odunundan) alırlar, bu un gibi talaş yüzde 20 ya da 25 kanla karıştırılır. Bu macun tunçtan kalıpları olan hidrolik bir preste iyice sıkıştırılır. Kan, kireç ve toz halde talaşı karıştırmak suretiyle demir kadar sert bir çimento elde edildiğini biliyoruz. Kan bilinen en kuvvetli yapıştırıcıdır. *Mayıs 1096’da Hıristiyanları, Müslümanlara karşı Haçlı Seferi’ne sürükleyen Fransız keşiş.


87


Culture & Art KĂźltĂźr Sanat

ROSARY:

The Magic of Rosaries

The tiny stones of the path leading to the creator have gradually turned into a common passion of mankind. All around the world, hands reach out for prayer with them. With a relationship with mankind dating back thousands of years, rosaries have been turning into artworks in the hands of Turkish masters for centuries. Let's have a look at the story of rosaries before proceeding to our conversation with famous masters.

88


Used by people all over the world when praying, seeking patience and diligence, rosaries have been a common value of mankind for thousands of years. Consisting of a certain number of rosary beads strung on a line, rosaries are used widely in Turkey, the Arabic and Mediterranean countries and even in India and Japan on the other side of the world. Although regions, countries and cultures are alien to each other, the purpose of using rosaries remains the same in different parts of the world. Those who believe in Buddhism, Hinduism, Christianity and Islam determine the number their prayers cast from their tongues according to the beads on their rosaries. But unlike anyone else, Turkish men use rosaries as a stylish accessory to complement their attire and as a way of dealing with stress also. From a primitive calculator to beads When we take a look at the story of rosaries dating back thousands of years to this date, we see that it began with knots. In fact, the tradition of tying knots on a rope can be seen in virtually every society. In the primitive ages, knotted ropes were used as a kind of calendar and calculator in South America and China. It is thought that the object comprising of 37 beads that was found in the grave of Pharaoh Tutankhamen in ancient Egypt is also a rosary. Also, it seems unlikely that the word "monile" which refers to the necklaces made of stone and used by women in ancient Rome also means "chanting", is merely a coincidence... Just like the word "beads" used for rosaries in the west being derived from the words "beade" or "bede" which mean "prayer" in the languages of Anglo-Saxon origins. In short, it seems strongly possible that some objects which were originally used for counting or calculating or as talismans used for protection, have turned into a form which is used to recite the name of God or for prayers in later periods. The motherland of rosaries: India The earliest examples of the known form of rosaries can be found in the Hindu tradition. Rosaries are known as “japamâlâ” (chaplet of invocation) or “smarani” (reminder object) in Hinduism and these probably originate from the “pae jamas'” which were used for calculations in ancient India. The first form of rosaries in the Indian “Purana” tradition dates back to an object which God Shiva held in his hand as he prayed upon the death of his wife Sati. In Hinduism, the rosaries used when reciting the names of the gods and while praying consists of 108 beads and are made from pebbles, metal or wood while the number of beads in a rosary used in the Hindu sect known as “Shaivism” is 32. In religious Hindu statues, the right front

hand of the four hands of Brahman, the eighth of eight hands of Durgas, one of the four hands of Ganga, again one of the four hands of Saraswati holds a rosary. Rosaries are used under the same name, form and for the same purpose by Buddhists and Sighs. There is not much difference between the rosaries of the Hindus and Buddhists. Some of them are made using more precious materials such as calamite, corals, amber, silver and pearl. There may be some differences in the number of beads according to the region and the sect. The Far Eastern period of rosaries Rosaries called “su-chu” by Chinese Buddhists are called “phreng-ba” (theng-wa) in Tibet and are used as a complementary accessory in the attire of Lamas (monks). A different color of rosary is used when praying to each god. Their most commonly known invocation is “Om mani padme (pedme) Hum” in Sanskrit. The rosary consisting of 108 beads is divided into four sections, each consisting of 27 beads. The invocation is repeated until the number 10,800 is reached which is said to represent the number of Buddha's disciples. In Japan, rosaries called “sho-zuku-jiu-dzu” which indicate the social standing of the owner, adorn the walls of the tea room in traditional Japanese houses. The Japanese people carry rosaries consisting of 112 beads divided in the middle, which can be made of precious materials depending on the fashion, the tastes and wealth of the owner. It is rumored that Japanese ecclesiastics of old used to carry rosaries made of Bodhi tree around their necks. Rosaries in Christianity In the near east, the first use of rosaries in their known form can be seen in Christianity. The word "Rosary" (Rosaire) used in western languages, originates from "Rosarium" (Rose Wreath) in Latin. This word refers to the crown of roses worn by the Virgin Mary. The association between rosaries and roses is based on the fact that rose is the symbol of Mary in Christianity. It is assumed that the rosary tradition in Christianity began with Saint Dominique in the 12th Century, after the first Crusades. According to this rumor, Mary had appeared to Saint Dominique while he was fighting against the Albhili, given him a rosary and taught him how to pray. According to Eastern Christianity, the first person to use the rosary was Anthony The Great (died A.D. 356). The papal circular "Consuverunt Romani Pontifices" dated 1569, draws attention as the first church document that makes using rosaries canonical. In the 15th century, a Dominican priest named Xlanus de Rupe, pioneered the use of rosaries while praying before

the forms of Jesus or Mary. Monks used to wear the 150-beaded prayer rosaries first seen in the 1470s on their necks and over their robes. It is noted that the rosary which started to be used upon the approval of Papa Pius V. (1504-1518) who is also known as "the Papa of Rosaries", has 59 beads. “The year of rosaries” by the Pope Rumor has it that the Virgin Mary, who appeared to St. Bernadette Soubirous in Lourdes, France in 1858, asked her to use rosaries too. The Rosary Basilica was constructed at this spot where this same event happened many times over. The story of the Virgin Mary (Lady of Fatima) appearing to three kids in Portugal in 1917 also played a significant role in the adoption of the rosary tradition by the Catholic Church. As reported by Lucia Santos, one of the children to whom the Virgin Mary appeared, she had a rosary in her hand as she did so. Papa John II., who promoted the use of rosaries in 1999, declared the year between October 2002 and October 2003 to be the "Year of Rosaries". The use of rosaries spread throughout the west, beginning from these dates. It is believed that Buddhism, one of the religions of interest in the West, is also influential in this spread. Meanwhile, Protestants and Jews do not have a rosary tradition. It is also rumored that the rosary tradition was exported to the Catholic world by Muslims during the Crusades... Transitioning from fingers to beads In the Muslim world, a rosary with 99 beads is used to invoke the "99 Beautiful Names of Allah" (Esma’ul Husna) and it is a practical tool carried by pious Muslims in their bags or pockets. The most common use of it today includes reciting the words "Subhanallah", "elhamdulillah" and "Allahu Akbar" 33 times each, after five times of daily prayers. Although it is rumored that the first use of rosaries in Islam coincides with the period of Abu-Bakr, no such information could yet be proven. On the other hand, it is understood from the hadiths that during the time of Prophet Mohammed, prayers were often counted using fingers, date seeds and pebbles. The first records about rosaries date back to the end of the 16th century. Written sources show that 99, 500 and 1000-beaded rosaries were used in dervish lodges and Islamic monasteries for invocations. The capital of rosaries: Istanbul In the 16th Century, Istanbul was the capital of rosary making in the Islamic world. Produced without aesthetic concerns in the Arab countries, rosaries were transforming into works of art in the hands of the masters from Istanbul. Just as it

89


Culture & Art Kültür Sanat

required the most beautiful calligraphy to write the Qur'an, to decorate it with the most precious materials and to cover it with the most durable skins available, the Turkish understanding of the arts was aimed at producing the most elegant and finest rosaries to chant the names of Allah. Instead of beads, there were also some Turkish masters, who brought out the 33-beaded rosaries which are easier to transport and use than the 99-beaded ones. Just like the art of calligraphy and the art of marbling, rosary making reached its peak in the 19th century at the hands and mastery of the Turks. Beloved by the Turkish men, these precious accessories found buyers at very high prices in the Ottoman territories and some of them were even considered invaluable. Ivory, rhino tooth, amber, jet and coral were used in rosaries with pen-engraved beads and they were inlaid with precious stones and minerals. "Hamdele" (words of praise to Allah), prayers and praises were engraved on the rosaries using the technique of engraving or inlaying. Sometimes it took over a year to complete a rosary.

at reputation and fame with their art. The masters usually put their signature on the bottom of the ‘imame’ (head-bead). It is known that Sultan Mahmud II. would personally go the house of Master Mahmud of Mevlanakapi and would have him make ‘kurevi’ (round-beaded) rosaries for him. Similarly, it is stated in written sources that "Horoz Salih Usta" would put all the rosaries he made throughout the year in a bag and took them to the Sultan on the eve of the holiday and got a bag of gold in return and provided his living for

Rosaries and Identity Rosaries were a kind of identification for their owners during the Ottoman times. It was possible to determine the occupation, the sect and the business title of somebody just by looking at their rosaries. For example, “kuka” rosaries were used by physicians. Kuka was used as a disinfectant in that period for its antiseptic and antibacterial qualities. Since camels were considered sacred animals, there were also some rosaries made of camel bones which were favored by traders. The rosaries used by the hodjas (teachers) in dervish convents and had very large beads. The mullah, mevlevi and surgical school students being trained in Madrasahs all had rosaries with different motifs and imames (head-beads). Religious people would not prefer to use rosaries made of materials acquired from animals.

Prized Possession of the Sultans The glorious and precious rosaries that came from the hands of the Turkish masters were of course among the prized possessions of the Ottoman sultans and state officials as well. The large number of rosaries produced mostly from 18th century materials such as emeralds, agate, jade, coral, jet, crystallized quartz, mulberry, amber and horn and exhibited in the Topkapi Palace Museum today are the greatest evidence of this interest. It was a palace tradition to give gifts, especially during the holidays, and it was a formality for the Grand Vizier to present the Sultan with a prayer rug and a rosary on the Qadr Night (night of measures). Very precious rosaries ornamented with diamonds or pearls with a golden whip attached were gifted during Ramadan invitations as a "tooth rent". A painting showing Sultan Selim III counting the beads on a 99-beaded rosary made of pearl and emerald beads is still being exhibited at the Topkapi Palace Museum. It is said that the rosary which was lost during the fire in 1815 at Ciragan Palace was made of pink pearls the size of hazelnuts and was legendary at the time. Another rosary which was the talk of the time with its beauty belonged to the Grand Vizier, Sokullu Mehmet Pasha. Rumored to be entirely made of diamonds, sadly, this rosary was also lost in the fire that broke out at the Azapkapisi Mansion. The most famous masters The rosaries in the Ottoman Empire were known by their masters who earned gre-

90

and Veysel Karani is our patriarch and master" were hanged on the entrances of rosary stores. It is possible to mention Hasan Usta nicknamed "Horoz” (The Cock), Besiktasli Sagir Rifat Usta, Topuzun Halil Usta, Tophaneli Sadik Usta, Balatli Nuri Usta, Edirnekapili Galip Usta, Eyuplu Deli Tahir Usta, Kehribarci Muhiddin Usta, Kalafatci Hasan Usta, Yamali Nuri Usta, Fildisici Burhan Usta, Kelamdar Hayri Usta, Kehribarcibasi Ali Usta, Hilmi Efendi, Akgerdan Mehmed Cemil Bey, Edirnekapili Galib Bassaka and Neyzen Niyazi Sayin among the masters who astonish us with their craftsmanship from the beginning of the Republican era to the power lathe period.

the next year this way. It is known that there were more than 300 rosary workshops in Istanbul's in and around the Grand Bazaar (Uzun Carsi, Sahaflar) in the late 19th century. In those years, ‘Veysel Karani’ was considered to be the patriarch of rosary-makers and signs reading "our counter opens with a basmala every day

In addition to turning its production to an art form with the grace they added to its production, it was again the Turks who used it for non-religious purposes. Especially for Turkish men, rosaries turned into easiest and most stylish way of dealing with stress. Also known as “Kocaman oyuncagi” (big man’s toy) among the Turkmens, as "dane-i racon" (piece of swagger) in the tongue of the ‘tough men’ of old; and even called "turning the imame" as a display of ego, rosaries have moved away from their days of glory during the difficult years of the Republic. On the rise again in recent years, thanks to the interest and craftsmanship of new masters, the current challenge rosary-making faces is the use of computerized power lathes... In the past, it took great skill to produce beads using primitive lathes in the same sizes. Nowadays, some esteemed masters still make the rosary pieces by hand, but most of them prefer to use computerized precision lathe machines, copying the works of old masters in the same sizes. As in any industry, technology eases the work while at the same time it continues to increase to the value of manual labor.


FROM THE PERSPECTIVE OF A WESTERN ARTIST

THE JOURNEY OF THE ROSARY

tespihi" (women's rosary).

Each rosary consists of various sections, namely ‘taneler’ (beads), ‘imame’ (head-bead), ‘nisane’ (stop), ‘pul’ (washer), ‘tepelik’ (cap stone), ‘puskul’ (tassel) and ‘kamci’ (whip). Mineral materials such as onyx, gold, glass, diamond, turquoise, silver, bloodstone, catalin (plastics), lapis lazuli, meerschaum, malachite, crystallized quartz, Erzurum stone (jet), shah cerag, Afghan stone, rubies, jade, star (cat’s eye), chrysotile and emerald; animal materials such as camel bone, ivory, rhino horn, pearl, tortoise shell, buffalo horn, coral, sea elephant tooth, mother of pearl, hoof; and herbal materials such as ebony, tamarind tree, rosewood, coconut, amber, fir tree, kuka (adansonia/boaboa/ bottle tree), agar wood, balsam, sandalwood, gumwood, snake wood and olive trees are used in the production of rosary pieces.

The most important rosary piece exhibiting the art of the rosary and its maker is the "imame" (head-bead) placed where the two ends of the rope on which the beads are strung together meet. This piece is made 4 to 7 times longer than other beads to make the rosary look more elegant. A tassel made of tram silk, silk, silver or gold strings at the end of some rosaries which is called a "whip".

Rosary beads are generally "kurevi" (spherical, round), "beyzi" (ellipsoidal, "salgami" (turnip-shaped), "ustunanevi" (cylindrical) and "armudi" (pearl-shaped) in shape. The best rosaries are the ones that have beads of the same size and shape. But if there's some size difference between the beads, the beads are lined beginning with the largest one to the smallest. This arrangement is called "servi dizimi" (cypress chain). In the past, the beads were made using manual lathes called "cikrik-kemane" which required great mastery to operate. Today, technology has made this work extremely easy too. The diameter of rosary beads is usually between 4 to 10 mm. There are some rosaries with larger diameter beads, but these ones do not have a practical use and they are more often made for decoration or for private collections. The rosaries with smaller beads are colloquially called "zenne tespihi" (male belly dancer's rosary) or "kadın

The “Durak” (stop) is a special shaped piece placed after the 33th and 66th beads in a 99-beaded rosary. These pieces divide the rosary into 3 pieces, each with 33 beads. The rosary makers who are more knowledgeable in the mystical aspect of the work, place the piece called "pul" (washer) after the 5th bead from either side of the imame in a 33-beaded rosary as a reference to the people of the house of prophet Mohammed and after the 12th bead from either side of the imame in a 99-beaded rosary as a reference to the "twelve imams". There are also many who place these washers after the 7th or 11th beads. Even stringing a rosary is a delicate task. It takes great skill to twist the two ends of the rosary in a helix; to seal the ends using wax and to tie the knots above and below the imame. In the past, it required great craftsmanship to shape the beads at the same sizes using primitive lathes. Although some esteemed rosary masters still manually shape the beads today, most of them prefer to use computerized precision lathes and are able to copy the works of old masters in the same sizes and immediately. However, "computerized lathe rosary making" which is nothing but an imitation-based manufacturing, is gradually killing this art form.

The book "Arts et Metiers en Orient" published in Paris in 1903 by French mosaic-maker and painter Pretextat Lecomte, who was invited to Istanbul for the restoration of some artifacts at the end of the 19th century, contains striking information on the handicrafts of the time. Lecomte, who lived in Istanbul for many years with his family, had studied Oriental arts closely and with great seriousness and regretted that in Europe, these works of art he admired so much were not given the importance and value they deserved and so, he wrote this book in order to promote these arts. Lecomte also widely covered in his book tiles, mosaics, marble works which are used in interior and exterior decoration in Oriental architecture and also inspired the West in the following years as well as handcrafts such as weapons, carpets, figurines and rosaries. BLOOD ROSARIES Lecomte begins the section of his book where he mentions rosaries saying “It is believed that the inventor of the rosary is Pierre l'Ermite*; in this case the first rosary would be seen in the 11th century. The rosaries of the Orientals are quite different than those of the westerns since it's a religious item in the west. It is also a religious item in the east, but it is also a toy, something to busy the hands. It is for this reason that the beads in the orient are not stringed using metal chains, unlike the ones in the west; they slide freely on a string made of silk or leather.” After explaining in detail how to operate the manual lathe, the French artist lists the materials used in the production of the rosaries and continues saying "They use hardened wood too. The process of hardening is very interesting. They take the sawdust (especially that of balsam wood); this flour-like sawdust is mixed with 20 or 25 percent blood. The resulting paste is tightly compressed in a hydraulic press with brass molds. We know that a cement as hard as iron is acquired by mixing blood, lime and sawdust. Blood is the strongest known adhesive." * The French monk who drove the Christians to a crusade against the Muslims in May 1096.

91


Interview Röportaj

ZEKAİ ŞENYURT:

TESPiH ELiN SAKIZIDIR...

“Tespih ustası” denince akla gelen ilk isimlerden biri Zekai Şenyurt. Koleksiyonunda kehribar, mercan, fil dişi, su aygırı dişi ve hatta dünyada bir benzeri daha olmayan dinozor fosilinden yapılmış tespih dahi var. Biz de bu büyük usta ile büyük aşkını konuştuk.

92


B

inlerce yıldır Müslümanların, Hristiyanların, Hinduların ellerini süsleyen “tespih”in tarihine ışık tutmak için, ünlü tespih ustası Zekai Şenyurt’un kapısını çaldık. İşlemeli tespihleriyle üne kavuşan ve koleksiyonerlerin büyük ilgisine mazhar olan Şenyurt, çocukluğundan bugüne tespihle olan serüvenini Dolce Vita by Merit okurları için anlattı. Tespihle yolunuz nasıl kesişti? 1966’da ilkokulu bitirdiğimde 11 yaşındaydım. Sonra okumadım ve çırak olarak bir kuyumcunun yanında çalışmaya başladım. O zamanın şartları şimdikinden çok daha ağırdı. Kendi başınıza bir atölye açmanızın imkânı yoktu. Atölye açabilmeniz için en az 3-4 kilo altın almanız gerekiyordu. O yıllarda hep kuyum işçiliği yaptım çünkü o dönem tespih yapımı yoktu. Beyazıt Camii’nin altında Çınaraltı’nda tespihler alınıp satılırdı. Bu işi bana bir arkadaşım teklif etti, “Yaparım” dedim ama hiç aklımda yoktu. “Tespih nasıl yapılır? Nerede yapılır?” Hiçbir fikrim yoktu, bilmiyordum. Ama denedim ve çok beğendiler. Yani mesleğinizi tatlı bir tesadüf üzerine mi buldunuz? Evet, kesinlikle… (Gülüyor). Tespihin nasıl yapıldığını bilmediğim gibi “koleksiyon tespih” diye bir şeyin olduğunu da ilk defa duymuştum. E tabii “Para kazanabilir miyim?”, “Tespih piyasası ne durumda?”, “Kaç paraya satabilirim?” gibi kafamda deli sorular dönüyordu. Arkadaşım, “Sen yap, kaç para istersen iste” dedi, yaptım, beğendi. O günün şartlarında bir fiyat söyledim, kabul etti ve ben de tespih yapmaya başladım. Benim kuyumcu geçmişim de olduğu için “Bunun üzerinde oynasak, altınlar, yakutlar kullansak, sonra üzerini işlesek” diye düşündüm ve bir tarz geliştirdim. Arkasından da oyma işlemine geçtik. 80’lerden bugüne bu işi çok geliştirdik. Tespih, her medeniyette kendisine yer edinmiş. Peki nasıl ortaya çıkmış? Tespihin ortaya çıkışı MÖ 2000’li yıllara dayanıyor. İnsanların tanrılarına ibadet etme amacına uygun olarak zamanla tespihler ortaya çıkmış.

Ama o zaman ki tespihlerde ipe dizme ve delikler yokmuş. Taşları bir ellerinden diğerine alarak sayıyorlarmış. Osmanlı’ya gelişi 1400’lerden sonra gerçekleşmiş İslâm’la birlikte... Padişahların, paşaların şaşalı hayatları nedeniyle gösterişli taşlar kullanılmaya başlanmış. Meslek olarak da tespih yapımı Osmanlı’da 1600’lerden sonra başlamış. Ekonomik nedenlerden ötürü Cumhuriyet’in ilânından sonra böyle bir meslek kalmamış. Sonrasında iyi ustalar çıkmış ama 60’lı yıllarda o da bitmiş. Sonrasında koleksiyon tespih yapımı yok! İşlemeli tespih hiç yok. Günümüzde tespih ustaları ne durumda, bugün çok usta var mı? 80’li yıllarda bu işe başladığımda tektim, benden başka yapan yoktu. Yanımda iyi sayılabilecek 6-7 usta yetiştirdim, onların da yetiştirdikleri isimler oldu. Yelpaze gibi açıldı ve bugün sayıca epey usta var. En iyilerin çoğuna emeğim geçti. Ama işleme üzerine çalışan yok. Benim yetiştirdiğim bir-iki arkadaş var ama onlar da birkaç model üzerinde çalışıyorlar. Ben hiçbir yerden esinlenmeden yüzlerce model tasarlıyorum. En son padişahların yer aldığı bir tespih yaptım, boydan boya bir metreyi geçiyor. Her tanenin üzerinde bir padişah ve arkasında da tuğrası var. Yapımı üç ay sürdü, her gün sabah 10’dan akşam 6 ‘ya kadar çalıştım. Heykeltıraşın heykelini yonttuğu gibi biz de taneler üzerinde çalışıyoruz.

Zekai Şenyurt

Çok yüksek fiyatlarda satılan tespihleri görüyoruz. Peki, tespihleri maddi anlamda değerli kılan özellikler nelerdir? Hammaddesi değerli. Kullandığımız hammaddeler genelde çok fazla bulunan malzemeler değil. Kehribar kullanıyoruz, kehribar çam ağacının reçinesinden oluşuyor, aradan milyonlarca yıl geçiyor fosilleşiyor ve kehribar oluyor. Her yerde de bulunan bir şey değil. Rusya’da, Baltık’ta, Ukrayna’da bulunuyor, oldukça mâliyetli. Ham hâlinin bir kilosu 7-8 bin dolar civarında. Fil dişi mesela, bulmanın artık imkânı yok çünkü artık yasak. Bizim bulduklarımız daha önce Türkiye’ye biblo

93


Interview Röportaj

şeklinde gelmiş olanlar… Su aygırı dişi kullanıyoruz tespih yapımında, çünkü belli bir miktarda onların avlanılması serbest… Sizin dükkânınızda dinozor fosilinden yapılmış bir tespih var. Dinozor fosili çok zor bulunan bir şey, nasıl temin ettiniz? Biri beni arayıp elinde böyle bir parça olduğunu tespih yapıp yapamayacağımı sordu, “Yaparım” dedim, parçayı göndermesini istedim. Çalışması zor bir parçaydı, o zorluğa karşı istediğim rakamda anlaşamadık. Sonunda o parçayı bana sattı ama ben öncesinde analiz raporu istedim, gerçekliğinden emin olmak için. Analiz raporunu ODTÜ’den çıkardı, o şekilde aldım ve sonrasında tespihi yaptım. Onun dünyada bir benzeri yok, eşsiz bir eser…

Bir işlemeli tespihinizin tamamlanması ne kadar sürüyor? En basit işlemeli tespih bile bir haftada bitiyor. Ama normal düz tespihlerin yapımı tornada imal edilişi söz konusuysa iki günde bir tespih çıkıyor. Tespih birçok kültürde kendine yer bulmuş bir nesne... Yabancılarda da koleksiyon alışkanlığı yaygın mı? Haklısınız, tespihi her dinden insan kullanıyor. Ama yabancılar koleksiyon tespihlere bakmıyorlar. Onların kiliselerde çektikleri bir tespihleri var. Yunanlıların seyrek dizilen, ipi uzun tutulan bir tespihleri var. Bizimki

Kehribar, fil dişi ya da gül ağacı… Her tespihin farklı bir kimliği var. Çalışırken size en çok zorluk çıkaran hammaddeler hangileri? Fil dişinin çalışması çok güzeldir, sağlamdır, kolay kolay kırılmaz. Normal insan dişi gibi düşünün üstündeki mineyi aldıktan sonra gerisi kolay. Kehribar üzerinde çalışmak zordur çünkü kırılgandır. 33’lük bir tespihte dikkatli çalışsanız bile üç dört tane fire verirsiniz. Mercan’la çalışmak da kolay değildir, kırılgandır. Tespihin bakımı konusunda dikkat isteyen ayrıntılar var mı? Kehribar haricindekiler kesinlikle sıcak kabul etmiyor, ısıdan korumak gerekiyor. Kehribar sıcakta veya ışıkta renk alıyor gittikçe koyulaşıyor, koyulaştıkça değerleniyor. Ama diğer malzemeleri ışıklı vitrine dahi koysanız ışığın etkisiyle çatlama yapabiliyor. Tespihleri kesinlikle ısıdan korumak gerek.

94

gibi 33’lük, 99’luk değil de 15 ya da 16 tane dizerler. İlginçtir, üç yıl önce Türkiye’de bir tespih müzesi yapıldı. Bizim de yardımımız oldu bu müze için, Sayın Cumhurbaşkanımız açtı müzeyi... Ama bundan yıllar önce Atina’da tespih müzesi vardı. Yunanlılar tespih çekmeyi severler.

Tespih kullanmanın bir âdabı var mı? Eskiden gençler aksesuar olarak, yaşlılar da ibadet için tespih çekerdi. Biz bunu sanat haline getirdik. Zaten bizim mottomuz “Tespih sanat olunca…” 99’luk tespihler genellikle dini amaçlıydı sonra 33’lükler elde oynamak için aksesuar olarak çekilirdi. Ayrıca insanlar arabalarının dikiz aynalarına tespih takıyorlar, kolye yapanlar var. Kısacası hayatımızın her alanında var olan bir nesneden bahsediyoruz. Eski TÜSİAD Başkanı Aydın Bolak’ın tespihin gelişimine büyük katkısı oldu. Tespihçileri teşvik etmek için tespih alırdı. Onun sanat danışmanı rahmetli Hasan Ali Göksoy, “Tespih elin sakızıdır” derdi. Ben de bu cümleyi sık kullanırım. Bu cümle aslında tespihin toplumdaki yerini iyi özetliyor. Koleksiyonerler tespih toplarken nelere dikkat ediyorlar? İlk başta insanlar ne bulursa alıyorlardı. Malzemenin ve ustanın değişik olmasına dikkat ediyorlardı, bütün ustalardan tespih almak istiyorlardı. Meselâ üç bin dolara satılan bir tespih eğer İskender Usta’nın elinden çıktıysa 12 bin dolara satılıyordu. Çünkü İskender Usta, tespih yapımı konusunda önemli bir isim. Ayrıca koleksiyonerler değişik, nâdir bulunan malzemelerden tespihleri alırlar. Sadece kehribar, fil dişi veya mamuttan yapılan tespihleri satın alan insanlar da var. Ankara’da Serdal Neziroğlu diye bir dostumuz var, kendisi 4-5 senedir almıyor ama öncesinde epey yüklü miktarda tespih aldı, kendi koleksiyonlarını kitap olarak bastı üç cilt. Birçok siyasetçide, iş adamında, milletvekilinde iyi koleksiyonlar var. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı başbakanlığı döneminden beri tanıyorum, sık sık görüşüyoruz, kendisi epey ilgilidir tespihlere… Sergi açılışlarımıza da gelir.


95


W

Röportaj

Interview

e approached Zekai Şenyurt to illuminate the history of bead, which decorates the hands of Muslims, Christians and Hindus for thousands of years. Finding fame with his engraved beads and garnering major attention from collectors, Şenyurt told his story about bead since his childhood to Dolce Vita by Merit readers. How did your path cross with bead? I was 11 when I finished primary school in 1966. I didn’t study afterwards and started apprenticing at a jeweler. Those times back then was way tougher compared to today. There was no way to open a workshop of your own. You needed to have at least 3-4 kilos of gold to open up a workshop of your own. I did jewelry craftsmanship in those years as there were no bead craftsmanship back then. Beads were purchased and sold at Çınaraltı, beneath the Beyazıt Mosque. A friend of mine, who was working in that field offered me a job and I said, “Yes”, even though it wasn’t really on my mind. “How beads are made? Where do they get made?” I had no idea, I didn’t know. I tried anyway and people loved them.

ZEKAI ŞENYURT: Bead is Chewing Gum for the Hand... Zekai Şenyurt is one of the first names comes to mind when considering “Bead masters”... His collection includes beads made from amber, coral, ivory, hippopotamus teeth and even a one of its kind, unique one made out of dinosaur fossils. So, we talked with the grand master about his grand love.

Ali Mert Alan 96

So, you found your job due to a nice coincidence? Yes, absolutely... (laughing). As I had no idea how beads got made, I also had just heard about “collectible beads” for the first time. Obviously, crazy questions such as; “Can I make a living?”, “How is the bead market?”, “For how much I can sell them” were popping up in my head. My friend told me, “You just make them and ask for as much as you want”, so I made beads and he liked them. I established a price in accordance with that time’s conditions, he accepted and I started making beads. Since I had a background as a jeweler, I contemplated “I could tinker on them a little bit and use gold, ruby and then engrave them” and de-

veloped a style. Afterwards, we proceeded to engraving. We developed our craft very much since the 80s. Beads had their own places in every civilization. However, how did they emerge? Beads emerged around 2000 BC. In time, beads emerged befitting to people’s need to pray to their deities. However, there were no threading or holes on the beads of those times. They were counting the stones by taking them from one of their hands to the other. It came to the Ottoman Empire after 1400s, with the Islam’s emergence... Due to sultans’ and pashas’ resplendent lives, luxurious stones were being used. Bead making as a profession started after 1600s in Ottoman Empire. Due to economic reasons, this particular profession died out after the proclamation of the republic. Fine masters emerged later on, however, they also did not make it through 60s. Afterwards, no more collectible bead making! Engraved bead even is non-existent. How does bead masters fare of our day, are there many masters around today? I was alone, when I started doing my craft at 80s, there were no one else but me. I trained 6-7 alright masters and they have trained a few names as well. It blossomed and there are many masters around today. I have contributed to majority of the best masters. Yet, there is no one working on engraving. There are a few fellows I trained but they only work on a few models. I’m designing hundreds of models without getting inspired from anywhere. Lastly, I made a bead, which featured sultans and it’s more than 1 meter long in diameter. There is a sultan on each piece and their tughra’s are on the back. It took 3 months and I worked from 10 am to 6 pm every day. We’re working on the pieces, as the sculptors chisel their sculptures.


We saw some beads getting sold at very high prices. So, what are the features that make a bead financially valuable? Raw materials are valuable. Raw materials we use are not common materials. We use amber, which is formed out of pine resin, gets fossilized for millions of years and becomes amber. Not a common commodity. They can be found in Russia, Baltics and Ukraine and are very costly. It’s around 7-8 thousand dollars per kilo in raw form. Ivory for instance, is now impossible to find anymore as it’s illegal now. Ones we found arrived in Turkey as trinkets... We use hippopotamus teeth in bead making because it’s allowed, because they’re legal to hunt at a certain limit...

with heat and requires protection from it. Amber acquires color with heat and light, gains more value as it gradually gets darker. However, other materials can get cracks, even just with the display window lights. Beads definitely require protection from heat. How long does it take to complete an engraved bead? Even the simplest of engraved beads take one week. However, if it’s a regular

Your store features a bead made out of dinosaur fossil. Dinosaur fossil is a very rare commodity, how did you procure it? Someone called me and told me that they had such a material and if it was possible to make into a bead, I said “It is” and asked them to send me the material. It was such a difficult material to work on and we couldn’t settle on the price due to the hardship the material would cause. Finally, they sold me the material, but I asked for an analysis report prior, to make sure its authenticity. They got the analysis report from METU, and then I purchased it and made it into a bead. It’s one of its kind, it’s unique... Amber, ivory or rosewood... Each bead has a different identity. Which raw materials cause you the most hardship when crafting? Ivory is the most pleasant to work with, its durable and does not break easily. It’s easy to work on, after removing the enamel, just as in human tooth. Amber is hard to work on as they are brittle. Even if you work very carefully on a 33-piece bead, you’ll have three or four causalities. Working with coral is not easy as well, since they’re fragile. Any details need attention about maintaining the bead? Aside from amber, no other bead made from other materials fare well

bead and pieces can be produced by turnery, you can make a bead even in two days. Bead is an object that has its own place in many cultures... Is collecting common among foreigners? You’re correct, people of all religions use them. However, foreigners are not interested in collectible beads. They have a bead, which they use in church. Greeks have a sparsely strung long th-

readed bead. Unlike our 33-piece or 99-piece, they thread 15 or 16 pieces. Interestingly enough, a bead museum was built in Turkey, three years ago. I, myself have offered my help for this museum and Mr. President of the Republic performed the opening ceremony... However, Athens has a bead museum for years. Greeks love counting beads. Is there a custom to use a bead? Once, the young counted beads as accessories and the old for prayers. We made this into an art form. Our motto is already “When bead becomes an art form...”. 99-piece beads were for religious use mostly, then, 33-piece beads were used as accessories, to play within one’s hand. Also, people hang beads on their rear-view mirrors and there are some use them as necklaces. In short, we’re talking about an object that appears in every aspect of life. Former TUSIAD Chairman Aydın Bolak has major contributions in bead’s development. He would purchase beads to encourage bead makers. His art consultant, late Hasan Ali Göksoy always said; “Bead is chewing gum for the hand”. I frequently use this sentence. This sentence nicely summarizes bead’s place in the society. What do the collectors pay attention to when collecting beads? At first, people purchased whatever they could find. They were attentive to if the material and the master was different and wanted to purchase beads from all the masters. For example, a bead worth three thousand dollars were to be made by Master İskender, it got sold at 12 thousand dollars. As, Master İskender is a significant name when it comes to bead making. On top of that, collectors purchase beads made out of rare materials. There are some people, who only purchase beads made out of amber, ivory or mammoth. We have a friend named Serdal Neziroğlu, in Ankara, he hasn’t purchased any for 4-5 years but he did purchase many before and published his collectibles as a three-volume book. Many politicians, businessmen and congressmen have fine collections. I know Mr. President of the Republic Recep Tayyip Erdogan since his Prime Minister days, we touch base frequently and he is very interested in beads... He also shows up to our exhibition openings as well.

97


Interview Röportaj

BAHRİ BÜLBÜL:

TESPİH SALLANMAZ, SEVİLİR VE OKŞANIR... Dedesinden ve babasından öğrendiği tespih ustalığını büyük bir aşkla sürdürüyor Bahri Bülbül… Ankaralı bu genç usta, çocuk yaşta tespihe duyduğu ilgiyi, başarısının sırrını ve tespih kullanmanın âdabını anlattı. Ali Mert Alan 98

T

ürklerin yüzyıllardır elinden düşürmediği tespih, günümüzde de popülaritesini koruyan kutsal bir aksesuar âdeta... Ankaralı tespih ustası Bahri Bülbül ile dedesinden ve babasından öğrendiği, ömrünü adadığı mesleğini hem de tespihin tarihçesini konuştuk. Tespih ustası olmaya nasıl karar verdiniz? Deyim yerindeyse bu işin içine doğdum (Gülüyor). 36 yaşındayım, 30 senedir bu işin tozunu yutuyorum. Altı yaşımdan beri ilgim ve hayranlığım vardı. Yaşım ufaktı ama net olarak hatırlıyorum. Babam, dedemden kalma çıkrık kemane ile evde tespih yapardı. Babam tezgâhtan kalkınca ben oturur, onun gibi yapmaya çalışırdım. Hafta sonları da babamın dükkanına gider, işin vitrin kısmını incelerdim.

Biraz büyüyünce babamın olmadığı günler dükkanla ilgilenmeye başladım ve bugünlere geldim. Tespih, tarihimizde ve kültürümüzde daima yer edinmiş ama yıllarca geri planda kalmıştı. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? Tespih, Osmanlı döneminde zirvesini yaşamış kutsal bir araç bizim için... Atalarımız, dört kıtadan çeşitli malzemeler getirip sanat olarak işlemişler ve Cenab-ı Allah’ı en güzel malzemelerle anmak için yarışmışlar. Belli bir dönem külhanbeylerinin, kabadayıların simgesi ve hatta arabesk fantezi bir obje olarak görüldü ve geri kaldı. Tespih, gerçekte bütün semavi dinlerde kullanılan Cenab-ı Hakk’ı her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmek için “süpha” sözcüğünden


türemiş bir zikirmatiktir. 15 yıl önce babamla birlikte Ankara’da verdiğimiz çaba sonucu şu an güzel bir sanat, gündemde olan bir obje haline geldi. Dedeniz, babanız ve son olarak da siz, bu zanaatın ve kültürün tanınması adına çok emek sarf ettiniz. Bu süreci bir kez de bizim için anlatır mısınız? Teknolojinin hızla yayıldığı, her şeyin hazırının bulunduğu, el sanatlarının kaybolduğu bir ortamda “Bu işten nasıl geçinirim?”, “Müşteri bulabilir miyim?” diye çok düşündüm. Fakat işinizi doğru ve dürüst bir şekilde yaptığınızda insanlar sizi buluyorlar. İçinizdeki aşk, size “Daha neler yapabilirim?” sorusunu sorduruyor. Ve ben elimden gelen her şeyi yaptım diyebilirim. Medya aracılığıyla tespihleri tanıttım, sergiler düzenledim, sergilere katıldım ve bu sanatı Kültür Bakanlığı arşivlerine eklettirdim. Dünyada tespih üzerine ilk resmî imzayı atan marka oldum. Ana kategorilerdeki modellerin patentlerini aldım. İş adamlarına koleksiyonlar hazırladım, birçok kişi yetiştirdim. İşimi aşkla yaptım, kendimi bu işin hep hizmetkârı olarak gördüm. Hâlâ hayallerim ve hayata geçirmek istediğim çok büyük projelerim var. İnşallah Allah izin verir de yaparım ve tüm dünya eserlerimi konuşur. Belki herkese duyuramam ama “Balık bilmese Hâlik bilir” deyip yoluma devam ederim. Tespih meraklılarına hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Tespih meraklılarına tavsiyem bilinçli tüketici olmalarıdır. Araştırsınlar en doğru ustayı bulduktan

sonra tespih alsınlar sonra pişman olup bu sanattan soğumasınlar. Ayrıca dikkat etmeleri gereken birkaç husus var. Sıralayacak olursam; tespihin bir bütün içinde ahengi olmalı, imâmesi ne uzun ne kısa olmalı, taneleri düzgün ve aynı ölçülerde olmalı, hasarsız ve kusursuz olmalı, ustası belli ve imzalı olmalı ve özel kutusu olmalı ki çocuklara yadigâr kalmalı… Doğal, sentetik ya da hayvansal malzemelerle tespihler yapılıyor. Sizi en çok hangisi zorluyor? Her malzemenin kendine göre bir zorluğu var. Mesela hayvansallarda bağa yapmak çok zordur, herkes yaptım zanneder ama yapamaz. Damla kehribarlar da bazen gevrek çıkabiliyor. Sentetiklerde ise insan sağlığına zarar verenler olabiliyor. Ama bir tespihi bitirdiğimde bütün zorlukları unutuyorum. İşte o duygu gerçekten çok keyifli… Bir tespihi değerli ve pahalı kılan özellikler nelerdir? Ünlü bir ressamın ellerinden çıkan bir tabloya, 1 milyon lira değer biçiliyor ama başka bir ressamın tablosu anca 100 lira ediyor. Bu durum tespihte de geçerli. Yani ünlü bir ustanın elinden çıkan tespih çok değerlidir. Malzeme de tespihleri pahalı ve değerli kılan etkenlerdendir ama usta faktörü daha önce gelir. Son olarak tespih kullanmanın bir adabı var mıdır? Olmaz mı var tabii ki… Tespih hiçbir zaman sallanmaz! Tespih çekilir, sevilir ve okşanır. Tespihe kibar davranılır.

99


N

Kültür Sanat

Culture & Art

ever dropped down from the hands of the Turks for centuries, bead is kind of a sacred accessory that still preserves its popularity... We had a talk with the bead master Bahri Bülbül of Ankara about his profession that he dedicated his life, he learnt from his grandfather and his father, and also history of the bead. How did you decide to become a bead master? If I may say so, I was born into this job (He laughs). I’m 36 years old and have been swallowing the dust of it for 30 years. I’ve had the interest and admiration since I was six. I was a child but I remember it so well. My father used to make beads at home with a hand lathe called “çıkrık kemane” handed down from my grandfather. Waiting for my father to live the lathe, I used to sit there and try to do like him. At weekends I used to go to my father’s shop and examine the display side of the job. When I grew up a little more, I started to take care of the shop in the absence of my father, which eventually took me to these days.

BAHRI BÜLBÜL: Bead is not for Swinging! It is for Loving and Caressing... Bahri Bülbül carries on with great love the bead mastery he learnt from his grandfather and father… We had a conversation with this young master from Ankara about his interest in the bead since his childhood, the secret of his success and the manners for using a bead.

Ali Mert Alan

100

Bead has always had a place in our history and culture and remained in the background for years. In your opinion, what is the reason behind this? For us, bead is a sacred tool which reached its peak during the Ottoman period... our ancestors had brought various materials from the four continents; processed them like an art and competed with each other to commemorate the God. For a while it was seen as a symbol of the ruffians and even as an arabesque object. In fact, bead is a zikr counter used in all monotheistic religions and derived from the word “subha” meaning that God is free from all inadequacies and incompleteness. It has become a beautiful art and a popular object thanks to all the efforts we made in Ankara with my father 15 year ago. Your grandfather, your father and finally you have worked a lot to gain recognition for this handicraft and culture. Can you please share this process with us? I thought a lot about “How can I live on this work?”, “Can I find any customers?” in an atmosphere like this where the technology improves rapidly, everything is ready-made and handicrafts are lost. But if you do your job fair and square, people find you. The love you have inside make you ask the question of “What else I can do?” And I can say that I’ve done everything n my

power. I introduced the beads via media, organised exhibitions, participated in exhibitions and had this art included in the archives of the Ministry of Culture. I became the first brand officially signing a bead. I obtained the patents of models in the main categories. Prepared collections for businessmen, educated many people. I have done my job with love and always seen myself as a servant of it. I still have many dreams and big projects that I want to realise. Hopefully, with the permission of God, I’ll be able to realise them, so the world will be talking about by works. May be I won’t be able to reach everyone; but still I’ll keep moving with the idea that “The Creator knows although the fish doesn’t”. What would you recommend to the bead devotees? I would recommend them to be conscious consumers. They should by a bead after doing a research and find the right master; this way they wouldn’t be alienated from this art. Furthermore, there are some points to consider. If I’m going to list them: bead should have a harmony as a whole, the imam should be neither long nor short, the beads should be regular and same sized, undamaged and perfect, its master should be known, it should be signed and also it must have a special box so it can survive for the children… Beads are made with natural, synthetic or animal materials. Which one is the most challenging to you? Each material has its own challenges. For instance, it’s really difficult to make shell with animal materials, people think they did it but they can’t. Sometimes amber drops can be brittle. Some synthetic materials can be hazardous to human health. But once I complete a bead, I forget all those challenges. And that feeling is so pleasant… What are the characteristic features that render a bead valuable and expensive? A famous painter’s painting is valued at 1 million liras while another painter’s painting is barely 100 liras. Same situation applies to bead. A bead made by the hands of a famous master is invaluable. Material is also another factor rendering beads expensive and valuable; but master factor comes first. And finally are there any manners for using a bead? Of course there are… Bead is never swung! Bead is counted, loved and caressed. It is treated with kindness.


101


Interview Röportaj

Cihan Ünal: “İYİ OYUNCU KENDİNİ ÖNCE TİYATRO SAHNESİNDE GÖSTERMELİ” Yaş almış ama yaşlanmamış bir delikanlı Cihan Ünal... Onu bu denli diri tutan hayat verdiği karakterlerle yaşadığı ruh göçü mü yoksa mesleğine duyduğu heyecan mı bilinmez ama o, iflah olmaz bir sahne adamı... Onunla ilgili pek çok şey söylenebilir elbette... İyi bir oyuncu, iyi bir akademisyen, iyi bir baba ve iyi bir Girneli... Ozanköy’deki evinde Dolce Vita By Merit ekibini ağırlayan Cihan Ünal’la yaptığımız sohbete Frank Sinatra şarkıları ve piyano nağmeleri eşlik etti.

Lûbe Ayar

102


Cenk Oğlakçı 103


104

Rรถportaj

Interview


CİHAN ÜNAL KİMDİR? İlkokulu Tosya ve Kırıkkale’de, ortaokul ve liseyi Ankara’da okudu. Orta öğretimine devam ederken Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’nde çalıştı ve özel tiyatrolarda amatör olarak oyunculuk yaptı. 1969’da mezun olduğu Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nden sonra, Devlet Tiyatroları’nda oyuncu olarak göreve başladı. Burada iki yıl Profesör Cüneyt Gökçer’in asistanlığını yaptı. 1973’ten itibaren aynı okulda öğretim görevlisi oldu, “diksiyon, mimik, rol ve sahne” dersleri verdi. 1982’de British Council bursuyla dil eğitimi için gittiği Londra’da Royal National Theatre ve Royal Shakespeare Company’de çeşitli provalara katıldı, Royal Academy of Dramatic Art’ta (RADA) bir süre misafir öğretmenlik yaptı. Devlet Tiyatroları çatısı altında Jül Sezar, Yunus Emre, Don Kişot, Kral Lear, Becket, 4. Murat, Romeo ve Jülyet, Harold ve Maude gibi önemli karakterleri canlandırdı. Damdaki Kemancı, Don Kişot, Yedi Kocalı Hürmüz ve Evita müzikallerinde başrol oynadı. Damdaki Kemancı, Şeytan, Yargıç ve Celladı (TRT), Gül ve Bülbül (ZDF), Herhangi Bir Kadın, Seni Kalbime Gömdüm, Mine, Seni Seviyorum, Bir Kadın Bir Hayat, İhtiras Fırtınası, Bir Sevgi İstiyorum, Körebe, O Kadın, Gazap Rüzgarları, Kalbimdeki Düşman, Gece Dansı Tutsakları filmlerinde başrolü üstlendi. TRT için çekilen ve dönemin büyük ilgi gören dizileri 4. Murat ve Kuruluş - Osmancık’ta başrol yine onundu. Yakın zamanda Nisan Yağmuru, Kadın İsterse, Aşk Yeniden ve Muhteşem Yüzyıl (Kösem) ve Söz dizilerinde oynadı. Ünal, 1987-2000 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi’nde, 1999’da Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2000’den emekli olduğu 2007’ye kadar Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü Anasanat Dalı Başkanlığı’nı yürüttü. Bu tarihten günümüze kadar da Kuzey Kıbrıs’taki Yakın Doğu Üniversitesi’nde Tiyatro Bölümü’nde ders vermeye devam ediyor.

B

irkaç yıl önce rotasını Girne'ye çeviren usta sanatçı Cihan Ünal, Kıbrıs'ı o kadar çok seviyor ki "İstanbul'un en güzel yanı Girne'ye dönüşü" diyor. Doğru olduğuna inandığı şeylerin peşinden tutkuyla giden, kendisini geliştirmek için daima çalışan kıymetli sanat adamıyla rol aldığı dizileri, müziğe olan aşkını, hayvan sevgisini ve dizi sektörü başta olmak üzere pek çok konuyu konuştuk. Çocuk yaşlarda Nüzhet Şenbay, Nureddin Sevin, Haldun Marlalı ve Mahir Canova gibi değerli hocalardan oyunculuk üzerine eğitim aldınız ve tüm hayatınızı da bu yolda sürdürdünüz. Ülkemizin ve okullarımızın kısıtlı olanaklar sunduğu yılları yaşadınız. O dönemi günümüzün şartlarıyla karşılaştırmanızı istesek neler söylerdiniz? O dönemde televizyon yoktu, tiyatro oyuncusu olmak isteyen ve bunun için çok çalışan gençler vardı. Şimdi ise konservatuvarları basamak olarak kullanıp dizi oyuncusu olmak isteyen, işin kolayına kaçan gençler var. Çünkü dizilerde çok fazla para kazanıyorlar. Tabii bu durumda okulların sayısı artıyor, hoca kalitesi düşüyor ve maalesef çok nitelikli tiyatro oyuncusu yetişemiyor. Oysa ki iyi bir oyuncu kendini önce tiyatro sahnesinde gösterebilmeli. "Damdaki Kemancı", "Don Kişot", "Yedi Kocalı Hürmüz" ve "Evita" müzikallerinde başrol oynadınız, My Fair Lady’de ABD’li yönetmen ve koreograf Todd Bolender’ın asistanlığını yaptınız. Ülkemizde tiyatrolar yeniden canlandıysa da o eski görkemli müzikallerden eser yok. Sizce bunun nedenleri neler ve gidişatı değiştirmek mümkün mü? Sanata gösterilen ilgi azaldı. Daha çok okumalı, eğitime daha çok önem vermeliyiz. Tiyatro değerini hiçbir zaman kaybetmez. Fakat tiyatro okul değildir. İnsanları okullarda okutup eğitmek devletin işi olmalı. Tiyatronun görevi ise eğitimli toplumu manevi doygunluğa ulaştırmak, onları düşündürmek, güldürmek, ağlatmak ve iyi insan olmanın yollarını ibretlik örneklerle tarafsızca insanlara sunmaktır. Şimdilerde özellikle televizyonlarda güldürü adı altında halkı eğlendirme amaçlı, kalitesiz programlar var ve insanlara daha iyileri sunulamadığı için bunun iyi olduğunu düşünüyorlar. Tiyatro ailede başlar, eskiden tiyatro bir gelenekti. Dünya repertuvarlarıyla hem oyun hem de oyunculuk açısından yarış halindeydik.

İnsanlar izledikçe farkı ve kaliteyi görebiliyor, eleştiri yapabiliyorlardı. Ben yine de tiyatronun zarar göreceğini düşünmüyorum. Gelecekte gerçek sanata ve tiyatroya gösterilen ilgi daha da artacak. 1980’de TRT’de yayımlanan ve büyük ilgi gören “4. Murat” adlı dizinin başrolündeydiniz. Daha sonra 1987’de Türkiye’yi ekrana kilitleyen “Kuruluş-Osmancık” dizisinde de Osman Bey’i oynadınız. “Muhteşem Yüzyıl Kösem” de de Kuyucu Murat Paşa’yı canlandırdınız. Dönem dizileri yeniden popüler oldu. Bu yapımları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bugün teknolojik olarak ilerideyiz. Dizi ekipleri çok kalabalık ve oyunculara sunulan imkanlar çok daha fazla. Geçmişte büyük bir özveri ile çalışılırdı. Şimdiki arkadaşlarımız da işlerine sahip çıkıyor ve artık yapılan işlerin karşılığı alınabiliyor. Dönem işi yapmak çok zordur, çünkü detaylarla doludur ve tarihe sadık kalmak gerekir. Günümüzde bilgiye kolay ulaşılabiliyor. Bu yüzden bu işlerin artık daha kolay, daha doğru ve daha rahat yapılabildiğini düşünüyorum. Kariyeriniz boyunca Metin Erksan, Şerif Gören, Atıf Yılmaz, Kartal Tibet, Halit Refiğ, Ömer Kavur gibi Türk sinemasının efsanevi yönetmenleriyle çalıştınız. Kendinizi şanslı hissediyor musunuz? Evet, bu konuda kendimi şanslı görüyorum. Çünkü bu saydığımız isimler Türk Sineması'nın temel taşı diyebileceğimiz çok değerli insanlar. Sinemada iz bırakmış yönetmenler. Devlet Tiyatroları çatısı altında "Jül Sezar", "Yunus Emre", "Don Kişot", "Kral Lear", "Becket", "4. Murat", "Romeo", "Harold ve Maude" gibi önemli rollerde tiyatroseverlerin karşısına çıktınız. Canlandırdığınız bu karakterler size neler kattı? Bilgi birikimi olarak oynadığı rol, aktörü besler. Geriye sadece beğeni ve alkış kalır. Aktör rolünü oynar ve perde kapandığında özüne döner. Zira deliyi oynayan bir aktör bu etkiyi oyundan sonra devam ettirmeye kalkarsa çok fena (gülüyor). Sahnede ve kamera karşısında çok önemli karakterlere can verdiniz. İçinizde kalan ve “Keşke ben oynasaydım” dediğiniz bir karakter oldu mu? Sorunuza şöyle yanıt vereyim. Tiyatroda Macbeth ve Hamlet’i, sinemada ise "Kadın Kokusu" ve "Baba" filmlerinin senaryolarını çok

105


Interview Röportaj

beğeniyorum. Bu filmlerde mükemmel oyunculuk sergileniyor. Ülkemizde de hayatını sanata adamış bizler için, kendimizi daha iyi gösterebileceğimiz bu tarz senaryolar yazılırsa oynamayı çok isterim. Buradan senaristlere de seslenmiş olayım. Türk dizileri artık dünyanın pek çok ülkesinde ilgiyle izleniyor. Dizi yıldızlarımız yabancı coğrafyalarda da Türkiye’deki gibi büyük şöhrete sahipler… Sizin de severek izlediğiniz diziler var mı? Son yıllarda çok genç ve yetenekli, yurt dışında da eğitim görmüş, donanımlı yönetmenler hem sinema filmleri hem de dizilerde bizlere güzel yapıtlar sunuyorlar. Sinema için gerekli, ışık, derinlik (perspektif) ve kamera kullanım becerileriyle, oyuncularla da diyalog içinde kaliteli işlere imza atıyorlar. Ufak Tefek Cinayetler, İstanbullu Gelin, Söz ve Vatanım Sensin dizilerini beğenerek izliyorum.

zaman sahnede Frank Sinatra ve Dean Martin şarkıları söylüyorsunuz. Müzik, Cihan Ünal için ne ifade ediyor, en çok kimleri dinlersiniz? Seslendirmekten en çok keyif aldığınız şarkılar hangileri? Orhan Veli’nin de dediği gibi “Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce...” Şarkılar, müzik, melodiler duyguları iletmede en güzel aracılardır. Bir oyuncunun

KIZLARIMLA ARKADAŞ GİBİYİZ Kızlarınız Yağmur ve Irmak’la gurur duyduğunuzu her fırsatta dile getiriyorsunuz. “Kız evlat” sahibi olmanın babalar için ayrı bir önemi olduğu söylenir. Sizce de öyle mi? Kızlar babalarına büyük bir aşkla bağlılar. Kızlarımla daha çok arkadaş gibiyiz. Vicdanlı, duyarlı ve hiçbir zaman anne ve babalarının ünlü olmalarının avantajlarını kullanmaya çalışmamış çocuklar yetiştirdiğime inanıyorum. Zaten ikisi de kendi alanında işler yapmak için çalışıyor, çabalıyorlar. Bunun yanında aslında benim iki tane de oğlum var. Hamlet maalesef onu kaybettim. Çok özel bir çocuktu ve çok özlüyorum onu. Şimdi de Şans hayatıma yeni girdi ama onu çok seviyorum. Bu vesile ile hayvanlara ve doğaya yönelik her türlü şiddeti kınıyorum. En kısa zamanda devletin bu konu ile ilgili ciddi yasalar çıkartması gerektiğini düşünüyorum.

OYUNCULUKTA “BEN OLDUM” DİYEMEZSİNİZ Dizi sektörünün büyümesiyle oyunculuğa ilgi de çok arttı. Ömrünü sahnede geçirmiş bir duayen olarak henüz yolun başındaki gençlere neler tavsiye edersiniz? Öncelikle bu konuyla ilgilenen genç arkadaşların oyunculukla ilgili yeteneklerinden emin olmaları gerekir. Sonra iyi ve kaliteli hocalardan oluşmuş oyunculuk okullarından ders alıp, kendilerini geliştirmeliler. Ayrıca dünyadaki, tiyatro, sinema performanslarını ve oyunculuk üsluplarını araştırmalı, izlemeli ve de çok çok çok çalışmalılar. Çünkü oyunculuk meşakkatli bir iştir. İlave olarak şunu da söylemem lazım, bir sanatçı çok disiplinli, sağlıklı, spor yaparak ve de sanatın her dalıyla biraz da olsa ilgilenerek yaşamını devam ettirmeli. Oyunculuk kariyeriniz kadar önemli bir akademisyenlik serüveniniz oldu. Şüphesiz gençlere çok şey öğrettiniz. Onlarla bu kadar yakın olmak size neler kattı? Sanat, sözgelimi oyunculuk, derinliği olan bir iştir. Hiçbir zaman “Ben, oldum” diyemezsiniz. Öğrencilerimle olan ilişkilerimde hâlâ öğrenmeye devam ediyorum, öğretirken öğrenmek gibi… Şarkı söylemeyi seviyorsunuz. Girne’deki evinizde de profesyonel bir ses sistemi mevcut. Zaman

106

bindiğimde içimi müthiş bir huzur kaplıyor. Coğrafyasını seviyorum, kışı ayrı, yazı ayrı güzel. İnsanlar çok medeni, suç oranı yok denecek kadar az. Trafikte insanlar birbirine saygılı. Boş zamanlarımda spor yapıyorum, yüzüyorum. Her gün şan çalışıyorum. Gündemi takip ediyorum, bulmaca çözmeyi çok seviyorum. Zaten başucu kitaplarım var, muhakkak her gün okumaya çalışıyorum. Bir de şarkı söylemek benim için bir tutku, şarkı söylüyorum.

zaten müzik ve dansla da ilgilenmesi, müzikaller açısından önemlidir. Ben de aynı zamanda bir müzikal oyuncusu olarak günlük yaşamımda, müziğe ve şan derslerine aralıksız devam ediyorum. Dediğiniz gibi Frank Sinatra, Dean Martin, Elvis Presley, Paul Anka ve daha birçok aynı dönem sanatçılarını dinleyip onların şarkılarını söylemekten keyif alıyorum. KIBRIS İNSANI ÇOK MEDENİ On yılı aşkın bir süredir Girne’de yaşıyorsunuz. Yolunuzu Kıbrıs’a çeviren neden neydi? Yakın Doğu Üniversitesi'nde hocalık yapıyorum. Ders vermeye geliyordum, burayı çok sevdim ve yerleşmeye karar verdim. Kıbrıs’ta en çok neleri seviyorsunuz? Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kıbrıs’ta her şeyi çok seviyorum. Hatta hep şunu söylerim. İstanbul’un en güzel yanı Girne’ye dönüşü. Uçağa

Kızlarınızla ve torunlarınızla buluşmalarınız nasıl geçiyor? Birlikte Girne’ye geliyorlar mı? Birlikte yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz. Onlara komik anılarımı anlatıyorum, dinlerken çok gülüyorlar. Gündemi değerlendiriyoruz, projelerimizi, hayata ve geleceğe dair planlarımızı konuşup fikir alışverişinde bulunuyoruz. Ufaklıklar zaten çok eğlenceliler, onlardan öğrenecek çok şeyimiz var. Birlikte oyunlar oynuyoruz. Kıbrıs’a tatillerde ve fırsat buldukça gelmeye çalışıyorlar. Son olarak üzerinde çalıştığınız projelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Geçen sezon devam eden “Sanat” adlı oyunumuz bu sezonda da sahnelerde olacak. Onun dışında gelen teklifleri değerlendiriyor, senaryoları okuyorum. Henüz net bir şey yok ama eylülde netleşmiş olur. Konser programlarımız var, onlara ağırlık vereceğim.


Cihan Ünal Irmak Ünal

Yağmur Ünal

107


Interview RĂśportaj

CÄ°HAN ĂœNAL: A good actor must first prove himself on the stage Cihan Unal is an 'aged but not old' man... It is hard to tell whether it is being reincarnated in the characters to whom he gives life or the excitement he feels for his profession that keeps him so alive, but he is one diehard stage man... Of course, much can be said about him... A good actor, a good academic and a good father...

108


WHO IS CIHAN UNAL? He studied primary school in Tosya and Kirikkale, secondary school and high school in Ankara. While continuing his secondary education, he worked at the Children's Club of the Ankara Radio and worked as an amateur actor in private theaters. After graduating from the Higher Department of the Ankara State Conservatory in 1969, he began working as an actor in State Theaters. Here, he worked as the assistant of Professor Cuneyt Gokcer for two years. He became a teacher at the same school in 1973 and taught diction, facial expressions, role playing and stage lessons. In 1982 he attended the rehearsals of the Royal National Theater and the Royal Shakespeare Company in London where he went to receive language training through British Council scholarship. He worked as a guest teacher at the Royal Academy of Dramatic Art (RADA) for a while. He played important characters such as "Julius Caesar", "Yunus Emre", "Don Quixote", "King Lear", "Becket", "Murat the 4th ", "Romeo", "Harold and Maude" under the roof of the State Theatres. He starred in musicals such as "The Fiddler on the Roof", "Don Quixote", "Seven Husbands for Hurmuz" and "Evita". He starred in the movies "Damdaki Kemanci", "Seytan", "Yargic ve Celladi" (TRT), "Gul ve Bulbul" (ZDF), "Herhangi Bir Kadin", "Seni Kalbime Gomdum", "Mine", "Seni Seviyorum", "Bir Kadin Bir Hayat", "Ihtiras Firtinasi", "Bir Sevgi Istiyorum", "Korebe", "O Kadin", "Gazap Ruzgarlari", "Kalbimdeki Dusman", "Gece Dansi Tutsaklari". He was again the lead actor in the TV series "Murat the 4th" and "Kurulus - Osmancik" which were shot for TRT and had received a great of attention at that time. More recently, he played in "Nisan Yagmuru", "Kadin Isterse", "Ask Yeniden" and "The Magnificent Century (Kosem)" and "Soz" TV series. Unal worked as a lecturer at the Mimar Sinan University between 1987-2000 and at Yeditepe University in 1999. He conducted the Presidency of Hacettepe University State Conservatory Theater Department from 2000 to 2007 when he retired. He continues to teach in the Department of Theater at the Near East University in North Cyprus since then.

A

master actor who set his course due Girne a few years ago, Cihan Unal loves Cyprus so much that he says "the best thing about Istanbul is going back to Girne". We talked about many subjects with the artist who passionately chases after the things he believes to be true, and who always works towards improving himself, specifically about the TV series he acted in, his love of music, his love of animals and the TV series industry. As a kid, you trained acting with esteemed teachers such as Nuzhet Senbay, Nureddin Sevin, Haldun Marlalı and Mahir Canova and you lived your entire life in this direction. You lived through the years in which our country and our schools offered only limited opportunities. What would you say if we asked you compare that period with today? At that time there was no television; there were young people who wanted to be theater actors and who worked hard for it. Today, there are young people who want to use the conservatories as a stepping-stone to becoming TV series actors and to take the easy way out. Because they make a lot of money from the TV series. Of course, in these circumstances, the number of schools increases while the quality of the teachers decreases and unfortunately, qualified theater actors cannot be raised anymore. However, a good actor must be able to prove himself on the theater stage first. You starred in musicals such as "The Fiddler on the Roof", "Don Quixote", "Seven Husbands for Hurmuz" and "Evita". You acted as the assistant of the American director and choreographer of My Fair Lady, Todd Bolender. Although theaters revived in our country, there's not trace from those glorious musicals of old. What do you think are the reasons for this and is it possible to change this situation? The interest in art is on the decline. We must read more and we should give more importance to education. Theater never loses its value. But theater is not school. It must be the state's responsibility to have people educated and trained in schools. Theater's responsibility on the other hand, is to deliver the educated society to spiritual fulfillment, to make them think, laugh, cry and to offer ways of being a good person objectively and using exemplary anecdotes. Nowadays, we have poor quality programs, especially on television channels, aimed at entertaining the public under the name of "comedy", and people think they are good because they are not offered better ones. Theater begins in the family. The theater

used to be a tradition. We used to compete with the world repertoire in terms of both play and acting. People could see the difference and quality as they watched and they could criticize. I still don't think that theater will be harmed. In the future, interest shown to real art and theater will rise even more. You were the lead actor in the TV series "Murat the 4th", aired on TRT in 1980 which received a great deal of attention. Next, you played Osman Bey in the TV series "Kurulus-Osmancik" in 1987 which locked Turkey to their TV screens. And you played Kuyucu Murat Pasha in “The Magnificent Century - Kosem”. TV series on certain time periods became popular again. How do you evaluate these productions? We are technologically more advanced today. Casts of the TV series are very crowded and the means provided to the actors are much more extensive. In the past, people would work with great selflessness. Our friends nowadays also take care of their jobs and they are well compensated for the work done. Period works are hard to do because it's full of details and you have to keep faith with historic facts. Today, information is easy to reach. I think these productions are made more easily, more accurately and more comfortably now for this reason. You worked with some of the legendary directors of the Turkish cinema such as Metin Erksan, Serif Goren, Atif Yilmaz, Kartal Tibet, Halit Refig, Omer Kavur throughout your career. Do you feel lucky? Yes, I feel lucky in that regard. Because these names you have given are very precious people who can be considered the foundation stone of the Turkish cinema. Directors who made their mark in our cinema... You met the audience in important roles such as "Julius Caesar", "Yunus Emre", "Don Quixote", "King Lear", "Becket", "Murat the 4th ", "Romeo", "Harold and Maude" under the roof of the State Theatres. What remained to you from these characters you played? In terms of knowledge accumulation, the role he plays feeds the actor. Only appreciation and applause remains. The actor plays his role and returns to being himself once the curtain falls. Because, you know, it is a horrible thing when an actor who plays a crazy man continues this act after the play (he laughs). You gave life to very important characters on stage and before the camera. Is there a character you regret not playing and said "I wish I could play in

109


110

Rรถportaj

Interview


that role"? Let me answer your question this way: I like the storylines of Macbeth and Hamlet in the theatre and Scent of a Woman and Godfather in cinema. Some excellent acting was performed in these movies. I would love to play in such roles if these kinds of stories are written in our country for us who had dedicated themselves to the art, to show ourselves better. Let this be my call to the screenwriters. Today, Turkish TV productions are being watched in many countries around the world with great interest. Out TV stars enjoy great fame in foreign lands as they do in Turkey… Are there any TV series you enjoy watching too? In recent years, very young and talented, skillful directors who also receive training abroad are offering beautiful works to us both in the movies and the TV series. They are doing quality work with their skills in lighting, depth (perspective) and camera use, which are required for cinematography and also in good dialogue with the actors. I follow the TV series "Tiny Murders", "the Bride from Istanbul", "the Word" and "You Are My Homeland".

Art, namely acting, is a business that has depths. You can never claim that you have mastered it. I still continue to learn in my relationship with my students; like learning while teaching... You like singing. You have a professional sound setup in your house in Girne. You occasionally sing Frank Sinatra and Dean Martin songs on stage. What does music mean for Cihan Unal, who do you listen to most? What are the songs you enjoy singing the most? As Orhan Veli said “I would not know that songs are so beautiful and words are so meaningless before I fell into this trouble...”. Songs, music, melodies are the most beautiful ways of conveying emotions. It is also important for musicals that an actor is interested in music and dancing. As also a musical actor at the same time, I too continue music and singing lessons in my daily life without a

IN ACTING, YOU CANNOT SAY "I'M DONE" With the growth of the TV series industry, the interest in acting increased significantly. What do you recommend to the youngsters as a veteran who has spent a of life on the stage? First of all, young friends who are interested in this subject must be sure of their acting skills. Then they must take acting lessons in acting schools of good and quality teachers to improve themselves. They must also research and observe the theater, cinema performances and acting styles around the world and they must work very very hard. Because acting is a tedious business. I must add this: an artist must have a disciplined, healthy life, doing sports and being interested in every branch of art if only for a little. You had an adventure as an academic which was as important as your acting career. Undoubtedly, you taught the youngsters a lot. What have you gained from being so close to them?

break. Like you said, I enjoy listening and singing the songs of Frank Sinatra, Dean Martin, Elvis Presley, Paul Anka and many other singers of the same period. THE PEOPLE OF CYPRUS ARE VERY CIVILIZED You have been living in Girne for over ten years. What caused you to turn your way to Cyprus? I am teaching in the Near Eastern University. I was coming to lecture; I liked it here a lot and I decided to move here. What do you like most in Cyprus? How do you spend your spare time? I like everything about Cyprus a lot. So much so that I always say the best thing about Istanbul is returning to Girne. I feel a great sense of peacefulness when I board the plane. I like the geog-

raphy of it; the winters and the summers are both beautiful in their own way. People are very civilized, crime is almost non-existent. People are respectful against each other in traffic. I exercise and swim in my free time. I practice singing everyday. I follow the news of the day, I enjoy solving puzzles very much. I have reference books that I try to read everyday. Also, singing is a passion for me, so I sing. ME AND MY GIRLS ARE LIKE FRIENDS You don't miss a chance to say that you are proud of your daughters Yagmur and Irmak. It is said that having a daughter has a unique significance for fathers. Is it so for you too? Girls are bound to their fathers with a great love. Me and my daughters are more like friends. I believe that I have raised conscientious, sensitive children who never tried to take advantage of the fact that their parents are famous. They both work very hard to do good works, in their own areas. Actually, I also have two sons besides that. Hamlet, whom I lost unfortunately. He was a very special child and I miss him dearly. Now I have Sans in my life and I love him so very much. I hereby condemn all forms of violence against animals and nature. I think that the government must make serious laws on this subject as soon as possible. How does your meetings with your daughters and grandchildren go? Do they come to Girne together? We eat and chat together. I tell them funny stories from my life. They laugh a lot as they listen. We discuss the news of the day, we talk about our projects, about our plans for life and the future, exchanging ideas. The little ones are fun; we have a lot to learn from them. We play games together. They try to come to Cyprus for holidays and whenever they find a chance to do so. Finally, can you tell us about the projects you are currently working on? Our play named "Sanat" which was staged last season will also be staged this season. Other than that, I evaluate the offers and read the scenarios. There's nothing that has been decided yet, but all will be clear in September. We have plans of concerts; I will be leaning on those.

111


Interview

Silem Sargın Kara:

Röportaj

CARETTA CARETTALAR MERiT’E EMANET...

Merit Otelleri, Akdeniz’in narin simgeleri caretta carettalara kucak açtı ve “Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi”ni kurdu. İnsanın yüreğini ısıtan bu güzel projenin detaylarını Silem Sargın Kara’yla konuştuk.

112


D

eniz kaplumbağaları, deniz ve kıyı ekosistemi açısından vazgeçilmez ve tamamlayıcı bir role sahip. Ancak son 200 yıl içinde kıyılarda artarak devam eden insan faaliyetleri bu güzel hayvanların yaşama şansını azaltıyor. Merit’in kısa bir süre önce hayata geçirdiği “Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi" Akdeniz’de yaşayan deniz kaplumbağalarının korunması için çok önemli adımlar atıyor. Merkezin kurucusu ve yöneticisi olan Merit Turizm Grubu’nun Sosyal Sorumluluk Projeler Müdürü Silem Sargın Kara’ya projenin nasıl gerçekleştiğini ve deniz kaplumbağalarının korunması için neler yapılması gerektiğini sorduk.

gönülden yardımcı olmak istiyordu ve bunun profesyonelce yapılması konusunda çok kararlıydı. Bizim bu projeye başlamamızı sağlayan ana neden de onun kararlılığıydı. Gerisi bir konuşmamız sırasında tesadüfen eğitimimi öğrenmesi ile kendiliğinden gelişti. Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi’nde neler yapıyorsunuz? Merkezimizde yaralı ve bakıma muhtaç deniz kaplumbağalarının uygun ortamlarda tedavisini ve rehabilitasyonu yapıyoruz. Tabii ki

Uzun yıllardır doğa ve hayvanlar için çalışıyorsunuz. Daha güzel bir dünya adına umut var mı sizce? Elbette umut var. Doğal yaşam ve çevre konusunda müthiş çalışmalar yürüten, son derece inançlı ve başarılı bilim insanları, gönüllüler ve destekçiler olduğu sürece de “umut” hep olacaktır. Buna inancım tam. Caretta carettalarla yolunuz nerede ve ne zaman kesişti? 2008 yılında Ege Üniversitesi’ndeki hocalarımın yönlendirmesiyle Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi’nde (DEKAMER) gönüllü olarak çalışmaya başladım. İztuzu Plajı, doğa harikası bir yer olmasının yanı sıra yapılan iş öyle tarifsiz bir duyguydu ki sonraki yıllarda da DEKAMER’deki çalışmalarıma devam ettim. Dalyan’daki bu merkez, Türkiye genelinde aktif olarak çalışmalarına devam eden tek kuruluş ve çok kıymetli hocaları da bünyesinde barındırıyor. Bu hocaların çalışmaları, onlardan öğrendiklerim ve edindiğim tecrübeler deniz kaplumbağaları ile çalışmam konusunda yönlendirici oldu. Net Holding Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Koordinatörü Hande Tibuk’la birlikte deniz kaplumbağaları için sosyal sorumluluk projesi yapma fikri nasıl doğdu? 2014’ten beri Merit Grubu’nda çalışıyorum. Dolayısıyla Hande Hanım’la da tanışıyoruz. Hande Hanım adamız için deniz kaplumbağalarına

amaçlarımızdan biri de toplumda caretta carettalara ilişkin bir farkındalık yaratmak… Bu konuda DEKAMER de bize destek oldu. Prof. Dr. Eyüp Başkale danışman hocamız olarak tecrübe ve deneyimlerini bizimle paylaşıyor. Burada yaptığımız çalışmalar çok değerli… Çünkü araştırmalar gösteriyor ki yaralı bir kaplumbağayı kurtarmak 1.000 yavruya 25-30 yıl bakmakla eşdeğerdir. Çünkü 1.000 yavrudan ancak biri ergin safhaya ulaşabiliyor. Bu da aslında bize rehabilitasyonun önemini gösteriyor. Size yaralı bir kaplumbağa ihbarı

geldiğinde neler yapıyorsunuz, süreç nasıl işliyor? Bize gelen ihbarların ardından en kısa sürede bölgeye intikâl ediyoruz. Önce hayvanın nerede, hangi koşularda yara aldığını tespit ediyoruz sonra da yaralı kaplumbağayı merkezimize transfer ediyoruz. Merkezde yapılan kontroller sonucu hayvanın durumuna karar vererek gerekli müdahalelerde bulunuyoruz. Deniz kaplumbağalarının karşılaştığı tehlikeler nelerdir? Karides ağları, trol ağları ve çengelli oltalar nedeniyle her yıl binlerce deniz kaplumbağası boğuluyor. Bu hayvanlar yağından parfüm, kabuğundan süs eşyası, derisinden ayakkabı, çanta ve takı elde etmek ya da dünya marketlerindeki raflarda egzotik yiyecek olarak tüketilmek için öldürülüyorlar. Yine besin sıkıntısı çekilen bazı ülkelerde kaplumbağalar eti, yumurtası ve yağı için avlanıyorlar. Bunlar hayvanların ölümüne sebep olan insan kaynaklı tehlikeler... Bir de çevre kaynaklı tehlikeler var. Mesela kontrolsüz yapılaşma, önemli yuvalama alanlarının tahrip edilmesine yol açıyor. Kumsallardaki araç trafiği kumları sıkılaştırıyor ve dişi bireylerin yuva yapmasını zorlaştırıyor. Denizlerin temizliği de çok önemli… Çünkü deniz kaplumbağaları denizde yüzen plastik çöpleri deniz anası sanıp yediği için de boğulma riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Denize atılan ağların deniz kaplumbağalarına dolanması, boğulmalarına ya da yüzemeyecek hale gelmelerine sebep olabiliyor. Kumsaldaki çöpler de yumurtadan çıkan deniz kaplumbağalarının denize ulaşmalarını engelleyebiliyor. İklim değişiklikleri ve küresel ısınma, deniz kaplumbağası popülasyonunu ciddi şekilde etkiliyor. Özetle tesadüfi avcılık, doğrudan tüketim, kıyı alanlarının gelişimi, deniz kirliliği ve iklim değişikliği gibi faktörleri, deniz kaplumbağalarının soyunu devam ettirmesi noktasından en önemli tehlikeler olarak sayabiliriz. Kaç çeşit deniz kaplumbağası var? Günümüzde dünya denizlerinde yaşayan yedi deniz kaplumbağası türü var. Yeşil Deniz Kaplumbağası, İribaş Deniz Kaplumbağası, Zeytin Yeşili Deniz Kaplumbağası, Deri

113


Interview Röportaj

Sırtlı Deniz Kaplumbağası, Atmaca Gagalı Deniz Kaplumbağası, Düz Kabuklu Deniz Kaplumbağası, Gündüz Yuvalayan Deniz Kaplumbağası olmak üzere… Yeşil Deniz Kaplumbağa’sının ana besin kaynağı; deniz çayırları, İribaş Deniz Kaplumbağa’sının; denizanaları, süngerler, yumuşak mercanlar, yumuşakçalar, yengeçler, mürekkep balıkları ve türlerine göre bazı balıklardır. Akdeniz’de hangi türleri var? Deri sırtlı deniz kaplumbağası, Akdeniz’de zaman zaman kaydedilen ziyaretçi bir türdür. Yeşil Deniz Kaplumbağası (Chelonia mydas) ve İribaş Deniz Kaplumbağası (Caretta caretta) ise Akdeniz’de yuvalayan türlerdir. Deniz kaplumbağaları yaşamlarının büyük bir bölümünü kıtalar arası denizlerde geçirir. Erkek bireyler deniz dışına hiç çıkmaz, dişiler ise sadece yumurta bırakmak için kumsallara çıkarlar. Erkek ve dişi deniz kaplumbağaları üreme döneminde, beslenme alanlarından ayrılarak, yuvalama bölgelerine yakın çiftleşme alanlarına gelirler ve çiftleşirler. Yumurtadan çıkan yavru denize ulaştığında açık okyanuslara ulaşma coşkusuyla yüzer. Yırtıcılardan kurtulan küçük deniz kaplumbağası artık akıntıların buluştuğu ve yiyecek bulduğu yeni bir hayata başlar. Dişi deniz kaplumbağası, erginliğe ulaştığında (25-30 yıl sonra) yumurtadan çıktığı kumsala bu kez kendi yumurtalarını bırakmak için dönünceye kadar kilometrelerce mil yüzmeye devam eder. Balıkçılar tarafından yanlışla yakalanan deniz kaplumbağalarının önemli bir kısmının öldüğü söyleniyor. Bu doğru mu? Evet maalesef öyle… Barselona Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, balıkçılar tarafından yanlışlıkla yakalanıp daha sonra doğal hayatlarına bırakılan deniz kaplumbağalarının yüzde 40’ı ölüyor. Deniz yüzeyinde yapılan parakete (çok iğneli av aracı) ile yakalanan ya da ağa takılan bir kaplumbağa, her ne kadar ağlardan, misinadan ya da iğnelerden kurtarılsa da bu yaşaması için yeterli olmuyor. Elde edilen verilere göre, Akdeniz’de yaklaşık 10.000 kaplumbağa paraketeyle yakalanmış. Kaplumbağalar, yiyecek ararken oltalardaki yemi ısırarak kancaya takılıyor. Balıkçılar, kaplumbağaların takıldığı olta ipini kesiyor. Fakat kaplumbağalar ağızlarından, çenelerinden kancaya takılıyor, bazılarında ise kancalar ve misinalar kaplumbağaların soluk borusu ya da midesinde kalıyor. Kaplumbağaların bu şekilde denize geri bırakılması onlar için tehdit oluşturuyor. Buradaki esas tehdidin, sindirim sistemine kadar giden misinalar olduğunu belirtmekte fayda var. Yapılacak en iyi şey, bu şekilde ağlara takılan kaplumbağaların bir merkezde tedavi altına alınmasıdır.

114


115


S

Röportaj

Interview

ea turtles have an indispensable and supportive role in terms of marine and coastal ecosystems. However, human activities that continue to increase on the coasts in the last 200 years reduce the chances of survival for these beautiful animals. The "Meritta Sea Turtle Rehabilitation Center", which Merit has recently put into action, is taking very important steps to protect the sea turtles living in the Mediterranean. We asked Silem Sargın Kara, Manager of Social Responsibility Projects in the Merit Tourism Group, who is also the founder and manager of the center, how the project began and what needs to be done for the protection the sea turtles.

SİLEM SARGIN KARA:

“The Caretta Carettas are Under The Care Of Merit” Merit Hotels, the largest investor in Northern Cyprus, embraced caretta carettas, the delicate symbols of the Mediterranean sea and established the "Meritta Sea Turtle Rehabilitation Center". We talked with Silem Sargin Kara about the details of this beautiful and heartwarming project.

Ali Mert Alan

You have been working for nature and animals for many years. Do you have hope for a better world? Of course I have hope. There will always be "hope" as long as there are driven and successful scientists, volunteers and supporters who do great works for natural life and the environment. I have faith in this. Where and when has your path crossed with Caretta Carettas? I started working at the Sea Turtle Research, Rescue and Rehabilitation Center (DEKAMER) as a volunteer in 2008 under the guidance of my teachers at Ege University. In addition to the fact that Iztuzu Beach is a marvel of nature, the work being done here felt so indescribable that I continued my work in DEKAMER in the following years. This center in Dalyan is the only institution that continues to work actively in Turkey and has very precious teachers working for it. The works of these teachers, the lessons I learned from them, and the experiences I have gained led me to work on sea turtles. How was the idea of carrying out a social responsibility project for sea turtles

116

with Hande Tibuk, Net Holding Executive Board Member and General Coordinator born? I have been working in the Merit Group since 2014. So, Ms. Hande and I know each other. She wholeheartedly desired to help the sea turtles for our island and she was very determined for this to be done professionally. The main reason for us to start this project was her determination. The rest of the story developed on its own when she learned of my education by coincidence during our talks. What are you doing at the Meritta Sea Turtle Rehabilitation Center? We are rehabilitating the wounded and care-dependent sea turtles in the appropriate environment in our center. Of course, one of our aims is to raise awareness about the caretta caretta in society... In this regard, DEKAMER supported us. Professor Dr. Eyup Baskale shares his experiences and expertise with us as our consultant. The work we do here is invaluable... Because research shows that rescuing a wounded turtle is equivalent to caring for 1,000 baby turtles for 25 to 30 years. Because only one out of 1,000 babies can reach the adult stage. This actually shows the importance of rehabilitation. What do you do when you receive reports about a wounded turtle? How does the process work? As soon as we receive a report, we move to the area as soon as possible. First we determine where the animal is wounded and under which conditions and then we transfer the injured turtle to our center. We determine the condition of the animal based on the examination we perform in the center and then we make the necessary interventions. What are the threats faced by the sea turtles? Thousands of sea turtles are drowning every year due


to shrimp nets, trawl nets and hooks. These animals are killed in order to obtain fragrance from their fat, ornaments from their shells, shoes, bags and jewelry from their skin, or to be consumed as exotic food on the shelves of the world markets. Again, in some countries where there is a shortage of food sources, these sea turtles are hunted for their meat, eggs and fat. These are the hazards caused by humans, causing the death of these animals... There are also environmental hazards. For example, uncontrolled land development causes the ruination of important nesting sites. Vehicle traffic on the sand tightens the sand, making it harder for female turtles to nest. The cleanliness of the seas is also very important... The sea turtles are at risk of drowning for eating the plastic wastes floating in the sea, which they think are jellyfish. Getting entangled in the nets thrown to the oceans can cause the sea turtles to drown or become unable to swim. The garbage thrown on the beaches can prevent the sea turtles from reaching the sea too. Climate change and global warming are seriously affecting the sea turtle population. In summary, we can consider factors such as random fishing, direct consumption, development of coastal areas, marine pollution and climate change among the most important hazards in terms of the continuation of the sea turtle species. How many species of sea turtles are there? Today, there are seven types of sea turtles living in the world seas, namely, The Green Turtle, The Loggerhead Sea Turtle, The Olive Green Turtle, The Leat-

herback Turtle, Hawksbill Turtle, Flatback Turtle, Kemp's Ridley... The main food source of the Green Turtle is sea meadows; The Loggerhead Sea Turtle's main food source are jellyfish, sponges,

soft corals, soft corals, crabs, cuttlefish and some other fish based on their species. Which species are present in the Mediterranean? The leatherback sea turtle is sort of a visitor that is recorded in the Mediterra-

nean from time to time. The Green Sea Turtle (Chelonia mydas) and the Loggerhead Sea Turtle (Caretta caretta) are nesting species in the Mediterranean. Sea turtles spend a large part of their life in the intercontinental seas. Male individuals do not go out of the sea, their females come out on the beach just to lay eggs. Male and female sea turtles leave their feeding areas during their breeding season and come to the mating areas near the nesting sites and mate. The babies hatching from the eggs, swim eagerly to reach the open ocean once they reach the sea. The little sea turtles that survive the predators then start a new life where the streams meet and where they find food. A female sea turtle continues to swim for thousands of miles until she returns to the beach where she hatched from her egg, this time to leave her own eggs when she reaches maturity (25-30 years). It is said that a significant number of sea turtles caught unintentionally by fishermen, die. Is this true? Yes, unfortunately that is so... According to a study by the University of Barcelona, 40 percent of the sea turtles caught unintentionally by fishermen and then released to their habitat, die. It is not enough to rescue a turtle caught or hooked up by a log reel (a multi-hooked hunting device) on the surface of the sea or entangled in fishing nets from the nets, lines or hooks for it to survive. According to the data obtained, about 10,000 sea turtles in the Mediterranean were caught by log reels. The sea turtles get caught by the hook when they bite the bait as they look for food. The fishermen cut the line, but the turtles get caught by hooks in their mouths or jaws and in some cases, the hooks and lines remain in the tracheas or stomachs of the turtles. It poses a threat to the sea turtles to release them back to the sea in this way. It is worth pointing out that the main danger here is that it goes down to their digestive system. The best course of action is to treat the turtles that get entangled in nets, in centers like this.

117


Interview Röportaj

Cahit Berkay:

50 YILDIR YOLLARDAYIZ… Adını müzik tarihimize altın harflerle yazdıran yaşayan bir efsane, Moğollar… Sahnede geçen 50 yıl, 23 adet 45’lik, 11 albüm, sayılamayacak kadar konser ve festival, coşkuyla onları dinleyen devasa bir hayran kitlesi… Adana’da buluştuğumuz Cahit Berkay’la devirdikleri yarım asrı konuştuk.

118


E

lektro gitar ve davul gibi enstrümanların kolay kolay bulunmadığı 60’lı yılların Türkiye’sinde müzik yolculuğuna çıkmış, şarkılarını farklı kuşaklara söyletebilmiş, rock müziğinin dev topluluğu “Moğollar”, kariyerinde 50 yılı geride bıraktı. Yarım asırlık ömürlerine pek çok şey sığdırıp asla değiştirmedikleri tek şey ise “Moğollar ruhu…” Sahneye her çıktıklarında enerjilerinden ödün vermeyen bu yaşı olmayan delikanlılar, mayıs ayında Adana’da gerçekleşen Çukurova Rock Festivali’nde de her yaştan dinleyiciyle unutulmaz bir konsere daha imza attılar. 50’inci yılları şerefine turneye çıkan Moğollar’ı Adana’da yakaladık ve “yaşayan efsane” Cahit Berkay ile Dolce Vita okurlarına özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

büyük keyif alıyoruz. “Zeytinli Rock Festivali” ve “BarışaRock” konserlerimiz bizi en çok mutlu eden anlardandır. İkincisiyse şimdiki nesil pek bilmez ama 1971’de Fransa’da “Academie Charles Cros Büyük Plak Ödülü”nü kazanmıştık. Bizden bir sene önce Jimi Hendrix, bir yıl sonra da Pink Floyd almıştı o ödülü… Kişisel tarihimizde unutulmazlar arasındadır. Bir dönem Moğollar adını değiştirmeyi düşünmüşsünüz, bu doğru mu? Evet, doğru. 1993’te yeniden bir araya geldiğimizde konuşmuştuk. O vahşi, gaddar, haşin grup isimlerinin modası geçmişti. Şimdi biz gruba noktayı koysak ve yeni bir grup

Hiç taviz vermeden, bildiğiniz yoldan şaşmadan 50 koca yılı geride bırakmak nasıl bir duygu? 50 yıl… Hiç kolay değil ama bizim “68 kuşağı” baskılara boyun eğmez, inandığından taviz vermez. Bu duruşla bir 50 yıl daha gideriz (Gülüyor). Filmi geri sarsak ve 50 yıl önceye, yola çıktığınız ve daha rock müziğin ne olduğunu bilmeyen Türkiye’ye gitsek… Nasıl anlatırsınız o yılları? Grubu kuran ilk beşli olarak bir araya geldiğimizde 1967’nin sonbaharıydı. Türkiye’de “rock müzik” diye bir terim bile yoktu. İlk konserimizi aralık ayında Süreyya Operası’nda verdik. O yıllarda bizim yaptığımız müzik, “beat müzik” olarak ifade ediliyordu. Pop şarkılarına ise Türkçe sözlü hafif müzik ya da “aranjman” deniliyordu. Bırak rock müziği, pop müzik için bile enstrüman bulunamıyordu. Rock kelimesi Woodstock’lı senelerde yani 70’lerin ortasında ortaya çıktı. Rock Roll’dan geliyordu ama bu felsefe de içine giriyordu. Onca yokluğa ve zorluğa boyun eğmeden yoluna devam eden, 50 yaşında dev bir çınar artık Moğollar… Bu yarım asırlık süreçte sizi en çok mutlu eden anlar hangileriydi? Moğollar için festivallerin yeri her zaman ayrıdır. Sahnede çalarken çok eğleniyoruz, bu duygu da dinleyiciye geçiyor. Bunu görmek bizim için çok güzel, tarifsiz bir duygu. Gençlerle birlikte olmaktan, onlarla şarkılarımızı hep bir ağızdan söylemekten çok

birlikte Cem Karaca şarkıları söylüyoruz. O anları görmek, yaşamak eşsiz bir duygu. Bir de bizi yeni tanıyan genç nesille buluşmamız için en ideal yer sahne. Çünkü uzun zamandır televizyonlara çıkmıyoruz, çıksaydık tüm gençler bizi bilirdi. Sahne aldığımız festivallerde şarkılarımızı dinleyen gençler bizi arkadaşlarına anlatıyorlar “Ya adamlar ne biçim çalıyorlar” diye… Bizi henüz dinlememiş olan gençler de bu şekilde bizi duyuyor, merak ediyor ve dinliyorlar. Kısa bir süre önce Moğolistan’ın Ankara Büyükelçisi Bold Ravdan’ın konuğu oldunuz. Bu davet nasıl gerçekleşti? Moğolistan’ın İstanbul maslahatgüzarı aradı, bizi davet ettiler. Tabii çok hoşumuza gitti, mutlu olduk. 2019’da da Moğolistan, 50’inci kuruluş yıldönümünü kutlayacak. Önümüzdeki sene tekrar oradayız yani… Bir Moğol şarkı söz yazarı ve bestecisiyle ortak bir çalışma yapacağız. Ayrıca Moğol bir Heavy Metal grubuyla da bir şeyler yapacağız. 50’inci yıl dolayısıyla birçok ünlü ismin Moğollar şarkılarını yorumlayacağı bir albüm üzerinde çalışıyordunuz. Bu albümle ilgili son durum nedir, kimler olacak albümde? Duman ve Hayko Cepkin kesin olarak albümde yer alacaklar. Ama herhangi bir aksilik ihtimaline karşı diğer isimleri şimdi telaffuz etmeyeyim. Bu albümle ilgili olarak aceleci davranmıyoruz, o nedenle çıkış tarihini şimdiden belirtemiyorum.

kursak Moğollar adını kullanmam ama o zaman Moğollar repertuarını da tamamen terk etmek lazım. 93’te grubun adını değiştirmeyi düşündüğümüzde aklımızda alternatif bir isim de yoktu. Belki de böyle bir değişimi tam anlamıyla istemiyorduk çünkü isteseydik mutlaka bulurduk. Moğollar ruhu hep genç ve enerjik, sırrınız nedir? Sırrı yok aslında ama biz çok eğleniyoruz. Yaşımız ilerliyor ama ruhumuz hep aynı, yaşlanmıyor. İlk kadrodan Taner ve ben kaldık. Daha sonra aramıza katılan gençler de çok güzel uyum sağladılar. Bu yüzden sahnede hepimiz aynı yaştayız. Hatta dinleyicilerimizle de sahnede yaş farkı kalmıyor (Gülüyor). Gençler bizi dinliyorlar, konserlerimizde şarkılarımıza eşlik ediyorlar. Sahnede 20’li yaşlarda on binlerce insanla

Peki yeni Moğollar albümünü ne zaman dinleyeceğiz? İnternet üzerinden belirli zaman aralıklarıyla birkaç şarkı yayınlayacağız. Bu şarkıların toplamı 10 ya da 12 olduğunda CD olarak basacağız. Bu kez çok farklı bir şey yaptım. Şu ana kadar yaptığımız şarkıların isimlerinden yeni bir şarkı sözü yazdım. “Elli yıldır yollarda, bir ileri bir geri, dile kolay, dile zor, uzun ince bir yol” diye devam ediyor. Cahit Berkay için en özel Moğollar şarkısı hangisi? Benim için en özel şarkılardan biri “Issızlığın Ortası”nda. O şarkıyı ne zaman çalıp söylesek şarkıyı bestelerken yaşadığım ruh hali üstüme çöküyor. Şarkının anlattığı “Sivas Katliamı” unutulacak bir şey değil. Biz de unutmayacağız, unutturmayacağız. Zaten o şarkının yer aldığı “Moğollar 94” albümünün tamamı böyle özel şarkılardan oluşur.

119


Interview Röportaj

CAHIT BERKAY:

On The Road For 50 Years… Moğollar, a living legend having their name written in gold in our history of music… 50 years on the stage, twenty three 45’s, eleven albums, far too numerous concerts and festivals, and a huge fan base listening to them with enthusiasm for five generations… We met up with Cahit Berkay in Adana and had a conversation about half century left behind by this legendary band.

P

icture Turkey in the 1960s where it is really hard to find instruments such as electro guitar and drums... Having left behind 50 years in their career, legendary rock band Moğollar began their journey at this setting and had three generations singing their songs altogether. While experiencing many things in their lifetime of half century, the only thing they couldn’t change is the “Moğollar spirit...” Compromising nothing on their energy each time they are on the stage, these young fellas gave another unforgettable concert for audience of all ages at the Çukurova Rock Fest that took place in May in Adana. While touring in honour of their 50th year, we caught Moğollar in Adana and had a very special conversation with the “living legend” Cahit Berkay for Dolce Vita readers. How does it feel to leave behind 50 years without making any compromise, without changing your path? 50 years… Wasn’t easy at all;

120

but our “68 generation” doesn’t bow to pressures, doesn’t compromise on what they believe in. We’ll leave another 50 years behind with this stance (Laughs). Let’s rewind the movie and go back 50 years in time, to your starting point Turkey where no one knew about rock music... How would you tell us those years? It was the autumn of 1967 when five of us first came together to form the band. There was even no term as “rock music” in Turkey. We gave our first concert at the Süreyya Opera House in İstanbul in December. Our music was used to be called “beat music” back in those days. Pop music songs were called light music with Turkish lyrics or “arrangement”. There were no instruments for even pop music, let alone rock music. The word “Rock” emerged during the years of Woodstock; I mean in the middle of 70s. It came from Rock and Roll but it also embodied this philosophy.


Now Moğollar are a 50-year-old giant plane tree carrying on their path without bowing to all those negativities and difficulties… What were the best moments in this process of half century? Festivals have always had a special place for Moğollar. We have lots of fun on the stage while playing, and that feeling passes to the audience. This experience comes with a feeling of pleasure that is beyond expression for us. We are flushed with tremendous pleasure to be with young people and sing our songs with them with one voice. Our concerts at “Zeytinli Rock Festival” and “BarışaRock” (Rock for Peace) are the best moments making us happy. Today’s youth may not be familiar with it, but our second best moment was when we won “Académie Charles Cros Grand Prix du Disque” in France in 1971. The previous year Jimi Hendrix, next year Pink Floyd won that prize… It’s among the unforgettable moments in our personal history. It is said that you thought about changing the name Moğollar, is that true? Yes, that’s right. We talked about it when we reunited in 1993. Those wild, brutal, tough band names had become old-fashioned. If we were to end this band right now and put together a new one, I wouldn’t use the name Moğollar; but then we would have to say goodbye to all repertoire of Moğollar. We didn’t even have any alternative names in our minds when we thought about changing the name in 93. May be we weren’t exactly into such kind of change; because we would find it if we really wanted. Moğollar spirit is always young and dynamic, what is your secret? In fact, there is no secret; but we have lots of fun. Our age is progressing but our soul remains the same, it’s not getting old. There is Taner and me from the first team. Other members, who joined us later, did a wonderful job fitting

in. That’s why we are all the same age on the stage. We are even the same age with our audience (Laughs). Young people listen to us, they sing along to our songs at our concerts. We sing Cem Karaca tunes with tens of thousands of 20-year-old people on the stage.

That’s how young people hear about us, become curious and listen to us. Recently you were invited to be the guests of Bold Radvan, Ankara Ambassador of Mongolia. How did this invitation take place? The İstanbul deputy chief of affairs of Mongolia called and invited us. Of course, it was a pleasure for us. Mongolia is going to celebrate its 50th anniversary of establishment. So, next year we’re going to be there again... We will cooperate with a Mongolian song writer and composer. Also we are planning to do some stuff with a Mongolian Heavy Metal band. For your 50th year, you were working on an album in which many famous names would perform the Moğollar tunes. What is the latest situation of this album, and who will be performing in it? Duman and Hayko Cepkin are in it, for sure. But I’m not going to give any other names in case anything goes wrong. We are not rushing this album, so I can’t give an exact release date. Well, what about the new Moğollar album; when we will be listening to it? We will be releasing a few songs on the internet with certain periods. When these add up to 10 or 12 tunes in total, we will release them on CD. I made something really different this time. I have written a new song from the song names we made till now. It goes like this: “Fifty years on the road, back and forth, easier said than done, long and narrow run”.

It’s an irreplaceable feeling to see and experience those moments. Moreover, stage is the most ideal place to come together with the young generation who is getting to know us. It’s been a long time we are not on the TV; young generation would have known us if we were on it. They listen to us at the festivals and then tell their friends “Oh my God! Dudes play wicked tunes!”…

What is the most special Moğollar song for Cahit Berkay? “Issızlığın Ortasında” (In the Middle of Desolation) is one of the most special tunes for me. Whenever we play and sing that tune, I can feel the mood I had while I was composing it. The subject of the song, “Sivas Massacre” is not something to forget. We will never forget it, and let it be forgotten. That song is in the “Moğollar 94” album, which is full of special tunes like this.

121


Interview Röportaj

Hande Tibuk: MİSAFİRİN MEMNUNİYETİ PERSONELİN MUTLULUĞUNDAN GEÇİYOR Ağustos ortasında, Kıbrıs’ta pırıl pırıl bir yaz akşamı Net Holding Genel Koordinatörü Hande Tibuk’la Merit Royal Hotel’de buluştuk. Tibuk, çalışma felsefesini, başkanlığını üstlendiği TİDER’i, Ada’daki deniz kaplumbağaları için kurduğu rehabilitasyon merkezini ve yatırımlarıyla büyümeye devam eden Net Holding’in yeni projelerini tüm içtenliğiyle Dolce Vita by Merit okurları için anlattı.

Lûbe Ayar

122


123


Interview Röportaj

N

et Holding Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi ve Genel Koordinatörü Hande Tibuk, başarılı iş hayatının yanı sıra sosyal sorumluluk projelerine katkısı ve hayvansever kimliğiyle de takdir topluyor. Kısa süre önce Temel İhtiyaç Derneği’nin (TİDER) başkanlığını üstlenen Hande Tibuk’la şu günlerde Kuzey Kıbrıs’ta hayata geçirdiği Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi’ni ve Bulgaristan’da açılan yeni Merit Grand Mosta'yı konuştuk. Net Holding gibi köklü bir kurumun yönetimindesiniz. Bize biraz grubunuzdan bahseder misiniz? 44 yılı geride bırakan Net Holding olarak "Merit" markasıyla Kuzey Kıbrıs’ta 6 otel, 5 casino, Balkan ülkelerinde de 1 otel ve 4 casino işletmemiz var. Bunun dışında en eski firmalarımızdan Inter Limousine ve Net Yayın da hâlâ Türkiye’de faaliyetlerine devam ediyor. Holding merkezimizle beraber yaklaşık 4 bin çalışanımız var. Hizmet sektörü, insan odaklı ve hizmet de insanla temin ediliyor. Dolayısıyla hizmet faktörü bizim için çok önemli. Çünkü en üst seviyede hizmet veriyoruz. Tesislerde çalışan personelin kalifiye olması gerekiyor. Biz personellerimizi içimizde yetiştiriyoruz. Bütün yönetim kadromuz içimizden yetişti diyebilirim. 10, 20 hatta 30 yıldır beraber çalıştığımız yöneticilerimiz var. Ben bu ayrıntının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda başarılıyız çünkü insana değer veren bir kurumuz. Gerçek bir ekip çalışmasıyla bir aradayız. Personelimizi memnun edersek misafir memnuniyeti de maksimum derecede gerçekleşir, bunun farkındayız. Net Holding, Merit markasıyla Kuzey Kıbrıs’tan sonra Avrupa’da da büyüyor. Çalışmalarınızı ve hedeflerinizi bizimle paylaşır mısınız? Net Holding olarak 20 yıl önce Kuzey Kıbrıs’ı kendimize hedef olarak seçtik. Burada potansiyel gördük. Besim (Tibuk) Bey sağ olsun, öngörü sahibi bir şirketiz. Net Holding 80’li 90’lı yıllarda Türkiye’de turizm gelişmesine ne kadar büyük bir katkı yaptıysa, 2000’li yıllardan itibaren de büyük yatırımlarla Kuzey Kıbrıs turizminin gelişmesine katkıda bulundu, katkıda bulunmaya da devam ediyor. Biz

124

Kıbrıs’ta hem otel yatırımı yaptık hem de pazarlama faaliyetleriyle ve düzenlediğimiz turnuvalarla Kıbrıs’ın tanıtımına ciddi katkılar sağladık. Bununla da övünüyoruz. Sürekli yeni projeler üretiyoruz. 7-8 sene önce Texas Hold’em projeleri başlattık. Biz ambargoyu turnuva turizmiyle deliyoruz. Kuzey Kıbrıs’ın durumu ortada… Burada mümkün olduğunca bire bir, proaktif pazarlama yapıyoruz. Birçok yerde temsilcilerimiz var. Kıbrıs’ı anlatıyoruz, tanıtıyoruz. Biz bunu bireysel olarak yapıyoruz ve tabii ki meyvelerini de topluyoruz. Sonuçta hem Kuzey Kıbrıs’a hem Merit’e talep artıyor. Fakat biz Kuzey Kıbrıs’ın en büyük turizm yatırımcısı olmakla da yetinmedik son iki yıldır Balkan ülkelerine açılımlar yaptık. Oradaki fırsatları görüyoruz. Özellikle Karadağ’ı Kuzey Kıbrıs gibi düşünüyoruz. Hatta Kuzey Kıbrıs’tan daha büyük avantajları var. En başta ulaşım sıkıntısı yok. Oraya her yerden çok rahatça ulaşılıyor. En büyük sorunu üç ay gibi kısa bir sezonu olması… Fakat kültürü, doğası ve tarihiyle çok büyük bir potansiyeli var.

En büyük gücümüz de rekabet ettiğimiz destinasyonlara göre fiyat karşılığında verdiğimiz hizmetin ve tesislerimizin kalitesi... Bu sayede bir Yunanistan, İspanya veya Mısır’la kıyaslandığında Türkiye cazibesini koruyor. Fakat buna rağmen Türk turizmi gerçek potansiyeline ulaşamıyor, daha gelişmemiz gereken çok alan var. Çok daha yüksek turizm geliri elde edebiliriz. Ama maalesef ekonomimiz içinde turizm yeteri kadar önemsenen bir sektör değil. Basınımızda ilgi alanı turizm olan muhabirler yok, turizm araştırmaları yapan da yok. Oysa turizm öncelikle döviz girdisi sağlıyor. Cari açığın çok ciddi kısmını turizm gelirleriyle kapatıyoruz. Ama tanıtım konusunda ciddi eksiklerimiz var ve dünyada Türk lobisi yok. Uluslararası politik sorunlarda derdimizi anlatmakta ya da baskı kurmakta, ağırlık koymakta zorlanıyoruz. Oysa bu imajımızı düzeltmemiz için elimizde çok fazla araç var. Sosyal medyanın ve genel anlamda internetin tüm nimetlerinden yararlanmamız gerekiyor.

Avrupa’daki ilk Merit oteli ağustos ayı başında Bulgaristan’da açıldı. Merit Grand Mosta için neler söyleyebilirsiniz? Avrupa’daki ilk beş yıldızlı otelimizi ve casinomuzu açmanın gururunu yaşıyoruz. Yatırımımızı Edirne Kapıkule Sınır Kapısı’na yedi dakika mesafedeki Svilengrad’da yaptık. 83 deluxe süit odası bulunan Merit Grand Mosta, sınırdan Sofya’ya kadar olan bölgenin ilk ve tek beş yıldızlı oteli… Şu anda Balkanlar’da Makedonya, Sırbistan ve Bosna Hersek’te de yatırım fırsatlarını araştırıyoruz. Zaten birçok Türk yatırımcısı Karadağ ve Hırvatistan’da varlık gösteriyor. Biz de turizm cephesinde bu ülkelerde var olacağız.

Yoğun iş hayatınıza rağmen sosyal sorumluluk projelerinde de aktif olarak yer alıyorsunuz. Yönetiminde yer aldığınız Temel İhtiyaç Derneği’nin (TİDER) başkanlığını da üstlendiniz. Bize biraz TİDER’den bahseder misiniz? Çok eski ve yakın arkadaşım olan TİDER Kurucu Başkanı Serhan Süzer, gıda sektöründe çalıştığı dönemde bir yanda günlük gıda israfını bir yanda da yoksulluk sınırının altında yaşayan insanları görüp üzülüyor. Bu hissiyatla bir şeyler yapma kararı alarak kolları sıvıyor. 2009’da Küresel Gıda Bankacılığı Ağı’nın (Global Food Banking Network) kurucu başkanı Bob Forney şerefine Türkiye’nin ileri gelen gıda firmalarının katıldığı bir akşam yemeği düzenleniyor. Serhan bu etkinlikte Amerika ve Avrupa ülkelerinde gıda israfını azaltmak amacıyla kurulan “gıda bankacılığı” sistemi ile tanışıyor. “Böyle bir sistemi ülkemizde neden uygulamayalım?” diye düşünüyor. Ve sonunda yoksul insanların gıda ve temel ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara iş imkânı sunarak kalıcı çözümler üretmeye çalışan bir model geliştirip TİDER’i kuruyor.

Peki sizce Türkiye mevcut turizm potansiyelini yeterince kullanabiliyor mu? Turizm cenneti bir lokasyondayız.

"Gıda bankacılığı" nedir tam olarak? Burada banka kelimesi "toplama yerini" ifade ediyor. Bağışlanmak

Karadağ, Balkanlar’daki yatırımlarınız için merkez üssü konumunda mı? Karadağ bizim için ilk durak… Budva ve Podgorisa’da şu an iki casino işletiyoruz, henüz bir otelimiz yok. Başlangıç olarak küçük adımlarla ülkeyi tanımak istiyoruz. Sonra daha büyük yatırımları düşünebiliriz. İleride otel yatırımı da yapabiliriz.


125


Interview Röportaj

istenen ürünlerin bir yere toplanması, farklı kanallar ve modellerle ihtiyaç sahiplerine dağıtılması anlamında kullanılıyor. Aslında gıda bankacılığı tüm dünyada açlıkla mücadelede mükemmel bir yol… TİDER’in “Destek Market” adını verdiği projeyi sizden dinleyebilir miyiz? 2015’te ilk “Destek Market” Maltepe’de açıldı. Aynı dönemde istihdam programımızı da başlattık. Bugüne kadar 5.500’den fazla aileye, yaklaşık 21 bin kez alışveriş imkânı sağlayarak, toplam değeri yaklaşık 1.5 milyon TL tutan temel ihtiyaçların ulaşmasına aracı olduk. Ailelerin çalışabilecek bireylerine istihdam sağlamak amacıyla Destek İK uygulamamızı Maltepe’deki Destek Market’i kurduktan 6 ay sonra hayata geçirdik. Bu programımız sayesinde bugüne dek 70 kişiye çalışma olanağı sağladık. Siz TİDER’le nasıl tanıştınız? Beni TİDER’in Soma ve Yırca’daki faaliyetleri çok etkilemişti. Yırca Köyü kadınlarına önce sabun yapmayı öğretip bir gelir elde etmelerini yani kendi ayakları üzerinde durmalarını sağladıktan sonra projeyi kadınlara devretmeleri çok güzeldi. Biz de Merit Otelleri olarak bu projeye destek olduk ve Yırca Hanımeli sabunlarını, misafirlerimize armağan olarak otel odalarımıza koyduk. Bu şekilde önce TİDER gönüllüsü oldum, ardından yönetim kuruluna girdim. 3 yıldır zaten yönetim kurulu üyesi olarak katkı sağlıyordum. Ocak 2018’de Serhan, derneğin başkanlık bayrağı bana devretti. Başkanlık döneminizdeki hedefleriniz neler? TİDER’de kurduğumuz özgün modeli, “Destek Bulutu Platformu” ve “Gıda Bankaları Danışmanlık Programı” ile Türkiye’ye yaymayı hedefliyoruz. Global Foodbanking Network üyeliğimiz onaylandı, Türkiye’yi uluslararası platformda temsil ediyoruz. Var olan gıda bankalarına danışmanlık yaparak çalışma kalitelerini artırmayı ve yeni gıda bankaları kurulmasını sağlamayı amaçlıyoruz. Elbette Türkiye’nin her yerinde ihtiyaç sahibi ailelerimize

126

ulaşıp destek olmaya ve bu ailelere sadece gıda değil çalışabilecek bireylerine istihdam da sağlayarak kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmayı sürdüreceğiz. Kıbrıs’ta deniz kaplumbağaları için bir rehabilitasyon merkezinin kurulmasına öncülük ettiniz. Bu projeye neden ihtiyaç duydunuz? Kıbrıs, caretta caretta’ların Akdeniz’deki en önemli yumurtlama noktalarından biri… Ve kaplumbağalar Akdeniz’in sağlıklı kalabilmesi adına çok değerliler. Ben de uzun zamandır caretta’lar için bir şeyler yapmak istiyordum. Merit

ailesinden sevgili Silem Sargın’ın daha önce İztuzu Plajı’ndaki Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi’nde (DEKAMER) gönüllü olarak çalıştığını öğrenince “Ne yapabiliriz?” diye düşünmeye başladık. Ve nihayet yakın zamanda Meritta Deniz Kaplumbağaları Rehabilitasyon Merkezi’ni faaliyete geçirdik. Merkezde neler yapılıyor peki? Biz bu merkezde yaralı ve bakıma muhtaç deniz kaplumbağalarının uygun ortamlarda ve profesyonel ellerde tedavisini ve rehabilitasyonunu

gerçekleştiriyoruz. Bu çok önemli bir çalışma çünkü yaralı bir kaplumbağayı kurtarmak bin yavruyu kurtarmaktan daha değerli… Neden derseniz? Bin yavrudan ancak biri ergin safhaya ulaşabiliyor. Bu nedenle tüm Kuzey Kıbrıslılar’dan yaralı bir deniz kaplumbağası bulduklarında Merit Crystal Cove Hotel’e getirmelerini rica ediyorum. Net Holding’in diğer yatırımları hakkında da bilgi alabilir miyiz sizden? Merit Grubu olarak bulunduğumuz bölgede çok doğru bir pazarlama stratejisi yürüttüğümüze inanıyorum. Ki Merit ailesinin bu emeği de karşılığını fazlasıyla buluyor. Bu nedenle her geçen sezon otellerimize gösterilen ilgi ve talep artıyor. Açıkçası talebi karşılamak ve yatak kapasitemizi artırmak için başlattığımız Merit Royal Garden’ın da 2019 sonuna yetişmesini planlıyoruz. Merit Royal otelimizin yanı başında, yaklaşık 800 yatak kapasiteli ve büyük toplantı salonuyla fark yaratacak lüks bir otel olacak. İnşaa ettiğimiz diğer otellerimiz gibi bunda da kaliteden taviz vermiyoruz. Eskiden Lambusa Krallığı’nın bulunduğu bölgeyi bir “Merit Koyu”na dönüştürdük diyebilirim. Çünkü bu inşaat bittiğinde yeni hedefimiz yanı başımızdaki Mare Monte oteli olacak. Diğer yandan gayrimenkul sektörüne de Merit markamızla giriş yaptık ve Girne merkezde geliştirdiğimiz Merit Trio Towers projesinin satışlarına da başladık. Bu projeyi yine Kıbrıs’ın önemli noktalarında konumlanmış lüks gayrimenkul projeleri takip edecek. Özetle, Net Holding yatırımlarıyla büyümeye devam ediyor. Her sene döviz bazında artan operasyonel karlılığımız, dengesiz ve sıkıntılı olan bu ekonomik konjonktürde bize yatırımlarımızı sürdürme imkânı tanıyor. Son olarak, sizce iş hayatında başarının sırrı nedir? Şahsen ben bilgiye, yüzyılın gerekliliği olan bilgi teknolojilerine çok önem verdiğim gibi insana ve çalışanlarımızın memnuniyetine de aynı oranda önem veriyorum. Ve bence iş hayatındaki başarı, insan ilişkilerini doğru yönetebilmek ve dengeleri kurabilmekte gizlidir.


127


M

RĂśportaj

Interview

anaging Director of the Board of Directors of Net Holding, Hande Tibuk gains appreciation with her contribution to social responsibility projects as well as her successful business life and her identity as an animal lover. We spoke with Hande Tibuk, who recently assumed the chairmanship of the Basic Needs Association (TIDER) recently, about the Meritta Sea Turtle Rehabilitation Center, which she established in northern Cyprus, and the new Merit Hotel in Bulgaria.

HANDE TIBUK: Guest Satisfaction Depends on the Happiness of the Employees We met Net Holding General Director Hande Tibuk at the Merit Royal Hotel on a brilliant summer day in Cyprus, in the middle of August. Tibuk told us all about her business philosophy, TIDER, which she is the chairman of, the rehabilitation center she founded for the sea turtles on the island, and the new projects of Net Holding, which continues to grow with its investments for Dolce Vita by Merit readers.

128

You are a board member of a well established institution such as Net Holding. Can you tell us a little about your group of companies? As Net Holding, which has left 44 years behind, we have 6 hotels and 5 casinos in North Cyprus and 1 hotel and 4 casinos in Balkan countries under the "Merit" brand. In addition to those, our oldest companies Inter Limousine and Net Yayin still continue their activities in Turkey. We have about 4 thousand employees including our holding headquarters. The services sector is people-oriented and the services are provided by people. So, the service element is very important for us because we provide services at the highest level. The personnel working in our facilities have to be qualified. We train our personnel within our own companies. I can say that all our management staff came from the ranks of our own employees. We have management personnel with whom we have been working for 10, 20 even 30 years. I think that this is a very important detail. We are good at this because we, as a corporation, care for people. We are kept together by real teamwork. We are aware that if we make our employees happy, we can then achieve maximum guest satisfaction as a result. Net Holding is also growing in Europe with the Merit brand after North Cyprus. Could you share your works and your goals with us? As Net Holding, we chose Northern Cyprus as our target

20 years ago. We saw the potential here. Thanks to Mr. Besim (Tibuk), we are a company with a foresight. Just as Net Holding made a great contribution to the development of tourism in Turkey in the 80s and 90s, it also made great contributions to the development of tourism in North Cyprus since the 2000s and continues to do so. We invested in Cyprus with our hotels and we made a significant contribution to the promotion of Cyprus with our marketing activities and the tournaments we organize. And we take pride in this. We are constantly producing new projects. We started our Texas Hold'em projects 7-8 years ago. We breach the embargo with the tournament tourism. The situation in North Cyprus is clear for all to see... Here, we are doing individual, proactive marketing as much as possible. We have representatives in many places. We promote Cyprus. We do this individually, and of course we collect the fruits of it. As a result, demand for both North Cyprus and Merit is increasing. But for the last two years we have not been satisfied with being the biggest tourism investor in Northern Cyprus, we have made an expansion into the Balkan countries. We see the opportunities there. We especially consider Montenegro to be similar to North Cyprus. It even offers greater opportunities than North Cyprus. For one, transportation is not an issue. You can reach there from everywhere easily. The biggest issue with Montenegro is that it has a very short season of 3 months... But it has a great potential with its culture, nature and history. Is Montenegro the center of your investments in the Balkans? Montenegro is a first step for us‌ We are operating two casinos in Budva and Podgorisa as of today and we don't have a hotel yet. We would like to learn more about the country with small steps as a start. We may think about larger investments later. We may also make a hotel investment in the future. The first Merit Hotel in Europe was opened in Bulgaria at the


beginning of August. What can you tell us about the Merit Grand Mosta? We are proud to open our first five star hotel and casino in Europe. We made our investment in Svilengrad which is located seven minutes from the Edirne Kapikule Border Gate. The Merit Grand Mosta Hotel which has 83 deluxe suite rooms is the first and only five star hotel of the region stretching from the border to Sofia... We are currently looking into investment opportunities in the Balkans in Macedonia, Serbia and Bosnia Herzegovina. Already, many Turkish investors are present in Montenegro and Croatia. We will also be present on the tourism front of these countries. And do you think Turkey can adequately use the existing tourism potential? We are located at a tourist's paradise. And our biggest strength is the quality\ price ratio of our services and facilities compared to our competitors... That's why Turkey remains attractive when compared to Greece, Spain or Egypt. But despite all that, Turkish tourism cannot reach its real potential. There is a lot we need to improve. We can generate a lot more income from tourism. But unfortunately, tourism is not a sector that is given the importance it deserves in our economy. There are no reporters in our media whose main area of interest is tourism and there are no people doing research on tourism. Whereas tourism is providing a primary source of foreign currency inflow. We close a very serious portion of the current deficit with tourism income. But we have serious deficiencies in the promotion of our country and there is no representation of Turkish interests in the world. We are having difficulties in communicating our perspective on international political problems or put pressure where needed. However, we have a lot of tools we could use to fix this image. We need to take advantage of all the blessings of the social media and the internet in general. Despite your busy business life, you are also actively involved in social

responsibility projects. You also assumed the chairmanship of the Basic Needs Association (TIDER) in which you are involved in the management. Could you tell us a little about TIDER? While he was working in the food sector, the Founding President of TIDER, Serhan Suzer, who is a very old and dear friend, sees the daily food wastage on one hand and the people living below the poverty line on the other hand and he feels sorry about this situation. With this feeling, he decides to take action and rolls up his sleeves. In 2009, a

dinner was held in honor of the Global Food Banking Network founding president Bob Forney, attended by the leading food companies of Turkey. In this event, Serhan learns about the "food banking" system established to reduce food wastage in the US and European countries. "Why do not we implement such a system in our country?" he thinks and finally he develops a model to meet the food and other basic needs of poor people and to provide them with permanent solutions by offering job opportunities and he establishes TIDER.

What exactly is "Food banking"? The word "bank" here, represents a "storage location". It is used in the context of collecting the products to be donated at a location and distributing these products to the needy, using various channels and models. As a matter of fact, food banking is the perfect way to fight starvation all over the world... Can we learn more about the project that TIDER has named "Support Market" from you? In 2015, the first “Support Market� was opened in Maltepe. At the same time, we also started our employment program. To date, we provided more than 5,500 families with the opportunity to shop approximately 21,000 times, and have been instrumental in and helping them acquire their basic needs of a total value of approximately 1.5 million TRY. In order to provide employment for the employable individuals in these families, we initiated our Destek IK application 6 months after we established the Support Market in Maltepe. Thanks to our program, we provided employment to 70 people to date. How did you meet TIDER? I was very impressed by TIDER's activities in Soma and Yirca. It was very nice of them to transfer the project to the women once they taught these women of the Yirca Village how to make soap and earn an income, that is to say help them stand on their own feet. And we, as Merit Hotels, have supported this project and put these soaps in the guest rooms in our hotel as a gift to our guests. In this way I first became a TIDER volunteer and then I entered the board of directors. I had already been contributing as a board member for 3 years. In January 2018, Serhan handed over the banner of the president of the foundation to me. What are your goals for the duration of your chairmanship? We aim to spread the original model we established in TIDER to Turkey with the "Support Cloud Platform" and "Food Banks Counseling Program". Our Foodbanking Global Network membership has been approved; we represent Turkey in the international arena. We aim to increase the quality of work by

129


Interview Röportaj

Murat Tibuk providing consultancy to existing food banks and to establish new food banks. We will of course continue to reach families in need all over Turkey and not only provide nutrition support, but also employment to individuals who can work to and help these families stand on their own feet. You pioneered the establishment of a rehabilitation center of sea turtles in Cyprus. Why did you need this project? Cyprus is one of the most important nesting grounds of Caretta Carettas in the Mediterranean Sea… And the turtles are very valuable for the Mediterranean to remain healthy. I too have desired to do something for the Caretta Carettas for a long while. When I learned that dear Sinem Sargin from the Merit family had previously worked in the Sea Turtles Research, Rescue and Rehabilitation Center (DEKAMER) in Iztuzu Beach as a volunteer, we started thinking about what we can do about it. And in the end, recently we opened the Meritta Sea Turtles Rehabilitation Center. And what do you do in the center? In this center, we treat and rehabili-

130

tate the wounded and care-depended sea turtles in suitable environments and professional hands. This is a very important work because rescuing one wounded turtle is more important than saving a thousand baby turtles... "Why?" you may ask. Only one out of one thousand baby turtles are able to reach adulthood. So, I ask all North Cypriots to bring a wounded sea turtle to Merit Crystal Cove Hotel whenever and wherever they may come upon one. Can we learn more from you about other investments being made by Net Holding? I believe that we as the Merit Group are carrying out a very sound marketing strategy in our region. And such efforts of the Merit family are proving to be more than justified. Thus, the demand and interest in our hotels increases with each passing year. Frankly, we plan that the Merit Royal Garden, which we start building in order to meet the demand and increase our bed capacity shall be finished late 2019. It will be a luxurious hotel with approximately 800 bed capacity and large convention hall, right beside our Merit Royal Hotel. As with other hotels we built in the past, we do not compromise from quality in this hotel

either. I can say that we transformed the region where the Lambusa Kingdom of old was located, into a "Merit Cove". Because when this construction is completed, our new goal will be to complete the Mare Monte Hotel right beside us. On the other hand, we entered the real estate sector with our Merit brand and started selling the Merit Trio Towers project which we are developing in the Girne City center. Again, this project will be followed by luxurious real estate projects, located in important points in Cyprus. In short, Net Holding keeps growing with new investments. Our operational profitability, which increases every year on a foreign exchange basis, gives us the opportunity to continue our investments in this unbalanced and troublesome economic conjuncture. Finally, what is the secret for success in business life in your opinion? Personally, I put great emphasis on knowledge and technology, which are the necessities of this century, and on people as well as the satisfaction of our employees. And I think that the secret of success in business is to manage human relationships correctly and to create balance in these relationships.


131


Interview Röportaj

Leyla Kırca: ÖNCE SADAKAT SONRA DÜRÜSTLÜK BEKLERİM Merit Hotels & Resorts Pazarlama ve İstanbul Ofis Müdürü Leyla Kırca Meshulam için “Net Holding bünyesinde bir ömür geçirdi” desek yeri var. Merit Royal Hotel’de buluştuğumuz Kırca ile kariyer öyküsünü, onu mesleğinde zirveye taşıyan vazgeçilmezlerini ve Kuzey Kıbrıs’a duyduğu derin sevgiyi konuştuk.

Lûbe Ayar

132


133


Interview Röportaj

Leyla Hanım, siz Kuzey Kıbrıs’ta bir efsanesiniz. İnsanlar sizi tanıyorlar, seviyorlar ama iş hayatınız dışında size dair pek bir bilgi yok. Sizi sizden dinleyerek başlayalım mı röportajımıza? Özel hayatım hakkında söyleyebileceğim çok şey yok zaten... İki çocuğum ve altı torunum var. Maalesef hepsi yurt dışında yaşıyor. Sık sık görüşmemize rağmen onları çok özlüyorum. Bu yüzden de bütün hayatımı, mesleğime duyduğum aşkla dolduruyorum.

dürüstlük bekliyorum. Sizi tanıyanlar ne kadar titiz ve detaycı olduğunuzu iyi bilirler. Bir röportajınızda “Turizm mesleği çok keyifli ama o kadar da gaddar. Herkesi mutlu etmeniz gerekiyor. Öyle bir meslek ki asla hata kabul etmez” diyorsunuz. Bu işte en affedilmez hatalar nelerdir? Doğrudur, turizimcilik keyifli olduğu kadar büyük zorlukları da olan bir meslektir. Titiz ve detaycı olduğumu kabul ediyorum ama

Merit çatısı altında bir ömür geçirdiniz. Kolay değil elbette ama bu süreci kısaca nasıl özetlersiniz? Net Holding serüvenim 32 sene evvel hasbelkader Yönetim Kurulu Başkanımız sayın Besim Tibuk Bey’in abisi Fahrettin Tibuk Bey’in İsrail’e gelmesiyle başladı. O zamanki Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi tarafından kendisiyle tanıştırıldım. Ve ondan gelen iş teklifi kaderimi değiştirdi. İşte o günden beri Net Holding’teyim. 1998’de Türkiye’deki casinolar kapanınca iki yıl Budapeşte’deki Hilton Casino’ya genel müdür olarak gittim. Yine tesadüfen Besim Bey’le bir uçakta karşılaştım ve altı gün sonra kendimi tekrar Net Holding bünyesinde buldum. Şüphe yok ki kariyeriniz boyunca iyi - kötü pek çok sezon yaşadınız. Zorlu süreçlerde kendinizi ve ekibinizi nasıl motive ettiniz? Acil durumlar için çantanızda sakladığınız sır nedir? Bu işe başlarken insan ilişkilerine ve sosyalleşmeye çok önem verdim. Yanımda çalışanlara da hep bunu öğretmeye çalıştım. Şirketimin de bana verdiği destekle çok zor yollardan geçerek bugünlere geldik. Tatlı - sert mizacımla ekibimi en zor zamanlarımızda bile motive etmeye çalıştım ve çalışıyorum. Karşılığında da onlardan önce sadakat sonra

134

güleryüzümüz ve kaliteli mutfağımızın bu bağımlılıkta başrolü oynadığını düşünüyorum. Ayrıca Merit Grubu olarak KKTC’nin büyümesi ve gelişmesi için de elimizden gelen her şeyi yaptığımıza inanıyorum. Bunu da adada sürekli yaptığımız yatırımlarla ispatlıyoruz zaten… Kuzey Kıbrıs’a ilk kez gelecek olanlara en çok neler yapmalarını öneriyorsunuz? İlk kez gelen misafirlerimizden bize güvenmelerini ve bize teslim olmalarını istiyorum. Beklentileri ve istekleri doğrultusunda Ada’da onlar için en güzel ve özel programı hazırlıyoruz. Kaldı ki ben Türk ve yabancı ayrımı yapmam. Benim için hepsi misafirdir, başımızın tacıdır. Kuzey Kıbrıs’a gelen yabancı turistlerin izlenimlerini bizimle paylaşır mısınız? Ne düşünüyorlar güzel adamız hakkında? Ben Türkiye’den, İsrail’den ve İtalya’dan gelen misafirlerle ilgileniyorum. İnanın hepsi Kuzey Kıbrıs’ı çok beğeniyorlar, seviyorlar. Özellikle yaz aylarında gelen misafirlerimizin adadan üzüntüyle ayrıldıklarını biliyorum. “Rüya gibi bir tatil geçirdik, seneye tekrar geleceğiz” diyerek gidiyorlar buradan…

bu prensiplerimden hiç zarar görmedim. Müşterilerimizin hepsine misafir gözüyle bakarım. Merit otelleri, misafirlerinde bağımlılık yaratan bir konsepte sahip… Elbette bu da uzun yılların birikimiyle elde edilmiş bir özellik… Sizce Merit’i benzersiz ve vazgeçilmez kılan şeyler neler? Güvenilir bir marka olmamız, misafirlerimize sunduğumuz kusursuz hizmet, eksilmeyen

Turizm sektöründe emek veren gençlere ne söylemek istersiniz? Turizm alanında arkamdan gelen gençlere çok çalışmalarını, kurumlarında istikrar göstermelerini ve işlerini sevmelerini tavsiye ediyorum. Kararlılık, istikrar ve dürüstlük her meslekte olduğu gibi turizmde de başrolde olmalıdır. Bu ilkelerimi arkamdan gelen nesile ve çalışanlarıma da öğretmeye çalışıyorum.


135


Röportaj

Interview

Leyla Hanim, you are a legend in North Cyprus. People know you well and love you well here. However, there's not a lot of information about you outside your business life. Shall we start our interview by hearing about you from yourself? There is not much that I can say about my private life anyways... I have two married children and six grandchildren. Unfortunately, they all live abroad. Although I see them often, I still miss them dearly. That's why I fill my entire life with the love I have for my profession.

LEYLA KIRCA: I Expect Loyalty First and Honesty Second

It would be appropriate to say that Merit Hotels & Resorts Marketing and Istanbul Office Manager Leyla Kirca has lived her entire life under the roof of Net Holding. We talked with Kirca, whom we met at the Merit Royal Hotel about her career story, the indispensable elements that carried her to the top of her career and her deep affection for North Cyprus.

136

You have spent your whole life under the roof of Merit. I realize it is not easy, of course, but how do you briefly summarize this period in your life? My adventure in Net Holding started 32 years ago when the Chairman of our Board of Directors Mr. Besim Tibuk and his brother Mr. Fahrettin Tibuk came to Israel by chance. I was introduced to him by the Israeli Ambassador to Turkey at that time. And his job offer to me changed my destiny. I have been in Net Holding since then. When casinos were closed by law in Turkey in 1998, I went to Budapest for two years as general manager of the Hilton Casino in Budapest. Again coincidentally, I met Mr. Besim on a plane and six days later, I found myself back in Net Holding. Undoubtedly, you have experienced many good and bad seasons during your career. How did you motivate yourself and your team in challenging situations? What secret do you keep in your bag for emergencies? When I started this work, I gave great importance to human relations and socializing. I've always tried to teach that to those who work for me. Thanks to the support given to me by our company, we have arrived to this day passing over very difficult roads. I tried and still try to motivate my team even in the most difficult times with my bitter sweet temperament. In return, I expect loyalty first and honesty second from them. Those of you who know you will know how meticulous and elaborate you are. In an interview you gave, you said “tourism is a profession that is enjoyable as it is cruel. You have to make everyone happy. It is such a profession that never accepts a single mistake”. What are the most unforgivable errors in this work?

It is true that tourism is a very enjoyable profession which has great challenges. I accept being meticulous and elaborate but I never lost anything for having these qualities. I consider any and all our customers to be our guests. The Merit Hotels have a concept that creates an addiction in their guests.… Of course, this is a feature that has been achieved through many years of accumulated experience.… What do you think makes Merit unique and irreplaceable? I think that being a reliable brand, the perfect service we offer to our guests, our never diminishing friendliness and our top quality cuisine play the leading role in creating that addiction. I also believe that we, as the Merit Group, do everything in our power for the growth and development of the TRNC. We are proving this repeatedly with our investments on the island. What do you suggest the most to people who will be visiting North Cyprus for the first time? I want our first-time guests to trust us and surrender themselves to us. We are preparing the most beautiful and special program on the island for them in line with their expectations and requests. Moreover, I do not distinguish between Turkish and foreign guests. For me, they are all our guests and the apple of our eyes. Would you share with us the impressions of foreign tourists visiting North Cyprus? How do they feel about our beautiful island? I deal with guests from Turkey, Israel and Italy. Believe me when I say that they all enjoy North Cyprus; they love it. I know for a fact that our guests who visit the island, especially in the summer months are grieved to leave it. They depart saying “we had a dreamlike holiday. We will come again next year”. What would you like to say to the young people working in the tourism sector? I advise the young people following in my footsteps in the tourism sector to work hard, to show continuity in their companies and to love their jobs. Resolution, continuity and honesty must be the core values in tourism as in every other profession. I'm trying to teach these principles to the generation coming after mine as well as my employees too.


137


Interview Röportaj

Şenay Ekingen

NAKIŞIN İZİNDE BİR ÖMÜR Şenay Ekingen, Kuzey Kıbrıs’ın en önemli el sanatlarından biri olan Lefkara nakışının tüm dünyada tanınması için uzun yıllardır mücadele veren bir iş kadını… Ekingen, nakışın yüzyıllar öncesine uzanan öyküsünü ve Leonardo Da Vinci’yi bile etkileyen güzelliğini Dolce Vita by Merit okurları için anlattı.

Lûbe Ayar

138


139


140

Rรถportaj

Interview


Ç

ocuk yaşlardan itibaren Kuzey Kıbrıs’ın el işlemeleriyle iç içe geçen bir ömür onunki… Bu el emeği göz nuru ürünlerin tüm dünyada tanınması için de 30 yılı aşkın süredir hiç yılmadan çalışıyor. Kuzey Kıbrıs İş Kadınları Derneği Başkanı Şenay Ekingen, kültür elçiliğinin yanı sıra kadınlar için de bir rol model... Büyükhan’daki dükkanında buluştuğumuz Ekingen’le kadınların iş dünyasında daha çok yer bulabilmesi ve Lefkara nakışını yaşatmak için verdiği mücadeleyi konuştuk. Siz başarılı, öncü bir iş kadınısınız. İş hayatına ilk olarak ne zaman adım attınız? Sanayi Holding işletmelerinde 10 yıl memur olarak çalıştıktan sonra 1987’de kendi iş yerimi açtım. 31 yıldır Kıbrıs el sanatları üretimi ve pazarlaması üzerine çalışıyorum. Zaman zaman kendi üreticilerime dönük eğitim çalışmaları düzenleyip üretim kalitesini korumaya çalışıyorum. Kuzey Kıbrıs’ın ünlü nakışı “Lefkara İşi”nin öyküsünü de sizden dinleyebilir miyiz? Memnuniyetle... Birden fazla öykü var ama en çok anlatılanı aktarayım. Rivayete göre Venedikliler zamanında Lefkara Köyü, Venedik asilzadelerinin tatil köyüymüş. Venedikli kadınlar, yerli kadınlara “Venice” denen kendi dantellerini işlemeyi öğretmiş. Başka bir rivayete göre de kendilerine hizmet veren yerli kadınlar Venedikli kadınları izleyerek gizlice öğrenmişler. Daha sonra Lefkara Köyü’nde yaşayan kadınlar, ada genelinde işlenen beyaz nakışa Venedik dantelinin bir kısım tekniğini katarak Lefkara nakışını üretmişler. Kadın-erkek asırlar boyu birlikte üretim yaptılar ve yurt dışına Lefkara nakışını pazarladılar. En büyük pazarın Amerika ve Avrupa ülkeleri olduğu biliniyor. Şimdi Güney Kıbrıs topraklarında olan Lefkara Köyü ve çevresindeki birkaç köyde nakışın

desenleri ayrışarak üretildi. Her köyde birkaç desen üretiliyordu. Böylece nakış, belleklerde parça parça yaşayıp bugünlere kadar ulaştı. Kuzey Kıbrıs el sanatlarının tanınması, korunması ve yayılması adına 31 yıldır büyük emek veriyorsunuz. Sizin el sanatlarına ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? El işlemeleriyle çocuk denecek yaşlarda tanıştım. Özellikle, Lefkara nakışı geçmişten günümüze genelde ekonomimizde, özelde ise kadınlar için serbest saatlerde üretmek adına çok önemli oldu. Ben de kadınların ve çocukların yoğun bir şekilde Lefkara işlediği bir köyde büyüdüm. Büyük, küçük herkesin hem güzellikler üretmesi hem de para kazanması herhalde bana

da cazip gelmişti. Benden iki yaş küçük bir arkadaşımdan bana nakışı öğretmesini istedim. Hem öğretti hem de işime kefil oldu ve dağıtımcıdan bana da iş almaya başladı. “Lefkara İşi”nin genel özellikleri nelerdir? Çok güzel bir soru bu... Çok belirgin ve diğer nakışlardan farklı özellikleri var. En başta desenleri mutlaka çerçeve içinde kapalıdır. Bu kare, daire veya akar şeklinde olur. Çevresi ise ajur çeşitlerinden biri ile işlenmiştir mutlaka. Desenler çoğunlukla geometriktir. Dolgu tekniği yanında en az eşit oranda mutlaka kesip örme vazgeçilmez özelliklerindendir Lefkara’nın... Her desenin kendine özgü kesme ve örme tekniği vardır. Tek renk olarak işlenmesi de ilk bakışta dikkat çeken

bir özelliktir. Üretimde üç renk (açık bej, beyaz ve koyu yeşil-kahve arası bir renk) kullanılır. Düğüm tekniği kullanılmadığı için nakışın iki yüzü de aynı şekilde temiz görünür. Çünkü Lefkara, yastık üzerinde işlenir. Nakış yaparken elimizi kumaşla yastık arasına yerleştiririz. İşleme yüzden başlar yüzden bitirilir. Her desenin sabit bir ölçüsü vardır. Öncelikle uzunluk ölçüsü önemlidir. Kenar işlemeleri ise iğne tekniği ile yapılır. Üretimde ham keten ve 8 numara pamuk iplik kullanılır. Kuzey Kıbrıs’ın köylerinde yaşayan kadınların el emeği, göz nuru ile yaptıkları nakışları toplayarak Büyük Han’daki dükkânınızda satışa sunuyorsunuz. Kaç kişilik bir ekip var bu işin arkasında ve onları nasıl seçiyorsunuz? Geçmişten miras olarak gelen, zamanında benim de bir şekilde dâhil olduğum yerleşmiş bir sistem var. Köylere, oradan da üreticilere paket halinde işler gidiyor. Biraz önce bahsetmiştim, desenler köylerde öbek öbek ayrılıyor. Hangi köyde hangi desenin üretildiği biliniyor. Büyükten küçüğe öğretilerek yaşayan bu işlemenin her yaştan üreticisi var. Bunu bilerek kaliteli üretim yapana iş gönderiyoruz. Zaman zaman ihtiyaç duyulan noktada eğitim çalışmaları düzenliyoruz. Bizim için deseni, özgün şekli korumak çok önemli. Üretici sayısını net olarak bilmem mümkün değil. Yer yer dağıtımcılar var. Bir de tatillerde az da olsa öğrenciler devreye giriyor. Benimle muhatap olanlar 75 - 80 kişi civarındadır. Aralarında 31 yıldır birlikte çalıştığım arkadaşlarım da var. 2009’da UNESCO, Lefkara nakışını “Korunması gereken Dünya Soyut Kültür Mirası Listesi”ne dâhil etti. Bu karar, Lefkara İşi’ni yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için yeterli mi sizce? Karar sadece yazılı olduğu yerde kalırsa elbette yeterli değil. Daha çok sahiplenmek gerekir. Her noktada tanıtım için çaba harcanmalı. En başta ulusal standartlar için çaba harcanmalı ve okullarda ders olarak okutulmalı...

141


Interview Röportaj

Verilecek eğitim nakışın temel özelliklerini bozmamalı. Müşterilerin doğru bilgi edinebileceği ortam ve veri hazırlanmalı. Satış yapan noktalara standart belgesi verilmesi ve bir müze açılması elzemdir. ‘’Yaşatalım’’ demekle el emeği yaşatılmaz. Bana göre bilinçli bir tanıtım ve sahiplenme, standartların belirlenmesi ile fiyat çeşitliliği de gerçekleşecektir. İnanıyorum ki bu konuyu meslek edinen insanlar üretim kalitesine göre kazanç elde edeceğini hissederse daha çok ve daha kaliteli üretim yapacaklardır. Daha fazla insan sektörde yer alacaktır. Bence bu nakışı yaşatmanın ve gelecek kuşaklara taşımanın sırrı bu noktalarda saklıdır. Daha yapılacak çok iş var. Siz sadece Lefkara nakışı değil İpek Koza ve Lapta nakışını da yaşatmak için çırpınıyorsunuz. Dükkânınızda tarihi Lefkoşa konaklarının kapılarını da görmek mümkün… Kuzey Kıbrıs’ın kültür mirasını yaşatmak için verdiğiniz mücadelede kendinizi yalnız hissediyor musunuz? Sadece Kıbrıs kapıları değil, sele-sesta ve iğne işi “Venice” de ilgi alanıma giriyor. Benim gibi düşünüp hisseden arkadaşlarım olmasa var olan desenleri bu kadar güzel yaşatamazdık. Zaman zaman sandıklardan çıkan desenleri de hep birlikte değerlendirip örneklerini yapıyoruz. Ancak geleceğe borcumuz olan el işlemelerimizi sadece şahıslar yaşatamaz. Burada yetkililerin ve ilgililerin de tedbir alması gerekir. Tekrar olacak ama yinelemek istiyorum. Özellikle standart uygulaması gelir ve bu işle uğraşanlar geçmişte olduğu gibi daha iyi bir kazanç sağlarlarsa, gençlere de meslek olarak seçenek yaratılmış olur. Bu da nakışların yaşaması anlamına gelir. Olmaması için bir neden yok

142

ama olması için sebep çok… Köylerdeki emekçi kadınlarımızın yaşadığı zorluklar neler ve onlar için neler yapılabilir? Kırsaldaki kadınlara her şeyden önce sahip oldukları becerilerin ve üretimlerinin kendileri için

Kuzey Kıbrıs’ta kadınların iş hayatında yaşadığı zorlukları en aza indirmek, onlara yardımcı olmak adına uzun yıllardır uğraş veren başarılı bir iş kadınısınız. İş dünyasına yeni adım atan genç kadınlara neler tavsiye edersiniz? Öncelikle yaptığınız işi seveceksiniz. İşinizin her noktasını bilmeniz, anlamanız gerekir. Başarılı olmak için yaptığınız işi ciddiye alın ve saatinize bakmayın. Sürekli yenilik arayışı içinde olun. Kalitenin üst limiti yoktur. Farklılık yaratmak da iyi olur. Dünyaca ünlü sanatçı Leonardo Da Vinci’nin Hz. İsa’nın son akşam yemeğini resmettiği ünlü tablosundaki masa örtüsü ile Lefkara nakışının ortak hikâyesi nedir? Venedikliler döneminde Leonardo Da Vinci, bir görevle adaya gelmiş. Adadan ayrılırken yolu Lefkara Köyü’nden geçen Da Vinci, bu nakışa hayran kalmış ve Milan Katedrali’ne hediye etmek üzere büyük bir masa örtüsü satın almış. Hediyeyi vermeden önce de ‘’Son Akşam Yemeği’’ (Last Supper) olarak bilinen tablosunda nakışı resmetmiş. Bu tablo bize nakışın tarihçesi ile yaklaşık bir bilgi veriyor. Dünyanın en ünlü tablolarından birinde resmedilen dere deseni ise, ‘’Da Vinci deseni’’ olarak ün kazandı.

kazanç ve sosyalleşme yolu olduğu hatırlatılmalı. Kendilerine özgüveni olan kadınların ülkemizde yarattığı çok güzel başarı hikâyeleri var. Zaman zaman bu hikâyeleri hatırlatmak ve örnek göstermek iyi olur. ‘’Onlardan biri neden ben olmayım?’’ sorusunu sordurmalıyız kendilerine...

Dolce Vita okuyucularına son olarak neler söylemek istersiniz? Güzel bir ülkede yaşıyoruz. Özellikle kırsalda yaşayan kadınların üretim noktasına daha yakın olduklarını düşünüyorum. Oysa her ne üretirlerse üretsinler, piyasaya ulaşmak, var olmak, markalaşmak için sektörel olarak yan yana gelmeleri gerektiği kanaatindeyim. Bu sayede süreklilik yaratmak için bilgi paylaşımında da bulunabilirler. Gerekirse ortak üretim ve satış alanları yaratılmalı. Böylece emekleri veya koydukları sermaye daha iyi değerlenir. Daha güçlü olurlar ve emeklerini çekim merkezine dönüşebilirler.


143


H

Röportaj

Interview

er life is intertwined with the embroideries of North Cyprus since her childhood… and she has been working fearlessly more than three decades to make these handicrafts recognised worldwide. Chairman of the Association of Business Women of North Cyprus, Şenay Ekingen is a role model women as well as being a cultural ambassador... We visited Ekingen at her shop in Büyük Han, and talked about the fight she’s being putting up to create more space in the business world for women, and keep the Lefkara Lace alive.

ŞENAY EKINGEN

A Life After Embroidery Şenay Ekingen is a business woman who has a desire of making Lefkara Lace, one of the most important crafts of North Cyprus, recognised worldwide… For Dolce Vita readers, Ekingen told us the story of embroidery stretching back over hundreds of years, and the beauty of it that impressed even Leonardo Da Vinci.

144

You’re a successful, leading business woman. When did you first get down to business life? After 10 years of employment as an officer at the Industry Holding enterprises, I started my own business in 1987. I have been working on the manufacturing and marketing of Cyprus handicrafts for 31 years. I try to protect the production quality by organising occasional training workshops for my manufacturers. Can you tell us the story of North Cyprus’ famous embroidery “Lefkara Lace”? With pleasure... There is more than one story, but I’ll tell you the most told one. Rumour has it that Lefkara Village was a holiday village of the Venetian noble families during the Venetian period. Venetian women taught locals how to make lacework called “Venice”. However, according to another story, local women, who were serving the Venetian women, learnt lacework by secretly watching them. Later on, locals of Lefkara Village created the Lefkara Lace by adding a part of Venice embroidery to the white embroidery that had been made across the island. Man and woman made production together for centuries, and marketed Lefkara lace outside Cyprus. It is known that the largest markets were America and Europe. Now located in the South Cyprus territories, Lefkara Village and a couple of villages around it produced the embroideries by

separating the patterns. A number of patterns were being produced in each village. And that’s how embroidery reached today, by living piece by piece in the memories. You have been making a great effort for 31 years with the aim of gaining recognition for, protection of and spreading the North Cyprus handicrafts. How and when did your interest in handicrafts start? I was a child when I first met handicrafts. Particularly Lefkara lace has had a significant importance in our economy in general; but in particular, it has been very important for women to be able to produce during their spare times. I grew up in a village where women and children were intensively embroidering Lefkara Lace. Perhaps, I was attracted to the fact that young old alike creating beauties and making money at the same time. I asked a friend of mine who was two years younger than me, to teach me the embroidery. Not only she taught me how to make it, but also she vouched for me and started to get me job from the distributor. What are the main characteristics of “Lefkara Lace”? That’s a beautiful question... It has significant and different characteristics compared to other embroideries. First of all, its patterns are definitely enclosed in a frame. This can be square, circle or in a flowing from. The sides are certainly hemstitched. Patterns are mostly geometrical. Along with the filling method, a combination of cutting and stitching evenly is another irreplaceable characteristic of Lefkara... Each pattern has a specific cutting and stitching method. One colour work is another interesting feature of it at first sight. Three colours (light beige, white and a dark green-brownish colour) are used in production. Both faces of the lace seem equally clean as no knotting technique is used. Lefkara is embroidered on a pillow. While working, we place our hands between the fabric and pillow. Embroidery begins and ends on the face side. Each pattern has a fix measure. The length is especially important. Edge


finishing is made with the needle technique. Raw linen and cotton yarn no. 8 are used in production. You collect the handicrafts of women living in the villages of North Cyprus, and then you sell them at your shop in the Büyük Han (the Great Inn). How many people are working in this team and how do you choose them? There is system we have inherited from our ancestors; a system I used to be a part of. Jobs are assigned to villages and from there to the manufacturers. As I mentioned earlier, in villages, the patterns are separated in groups. Everyone knows which pattern is produced in which village. The embroidery, which lives by mentoring from old to young, has manufacturers from all ages. With these in mind, we assign jobs to those who provide quality work. Sometimes we organise training workshops if needed. What is important to us is to protect the pattern, the original figure. It’s not possible for me to know the exact number of manufacturers. There are distributors from place to place. Also, a couple of students step in during holidays. Those who deal with me should be around 75 to 80 people. Some of them are my friends whom I’ve been working with for 31 years. Lefkara Lace was added to “The Lists of World Intangible Cultural Heritage” by UNESCO in 2009. Do you think this decision is enough to keep the Lefkara Lace alive and hand it down to next generations? If this decision stays on paper, of course it would never be enough. It should be embraced more. Efforts should be made for publicity at all points. To begin with, efforts should be made for national standards and courses should be given at schools... The education to be given should not deteriorate the basic characteristics of the lace. Environment and data for providing accurate information to customers should be prepared. It is crucial to certify the sale points and open museum. Handcrafts are not kept alive just by saying ‘’Let’s keep it alive’’. If you ask me, along with an informed publicity and embracing, as well as setting the standards will also provide price-lining. I believe that, people will start to produce more, in quality and quantity, once they

feel that they will be earning money in line with the production quality they offer. More people will be involved in the sector. In my opinion, these points are the secrets of keeping the Lefkara Lace alive and handing it down to next generations. Your struggle is not only for keeping Lefkara lace alive. You also give the same fight for Silk Cocoon and Lapta lace. It’s possible to see the doors of historical Nicosia mansions at your shop… Do you feel lonely in this strive to keep the cultural heritage of North Cyprus alive? Besides Cyprus doors, I’m also interested in sele-sesta (straw tray-wicker tray) and needle work “Venice”. If there weren’t my friends who think and feel the way I do, we couldn’t have kept the

existent patents alive. Sometimes when we find patterns from the old boxes, we evaluate and imitate them together. However, just individuals cannot keep our debt-to- future embroideries alive. Authorities and relevant parties should also take precautions. It’s going to be a repetition but never mind, I want to repeat it. If a standard is applied and the manufacturers derive more profit as they used to in the past, another occupation option will be created for young people. And that means embroideries are kept alive. There is no reason not to realise this, but there are tons of reasons for it… What are the difficulties confronted by the working women in villages and what can be done for them? First of all, rural women should be reminded of the fact that their talents and productions pave the way to their income and socialisation. There are wonderful success stories created in

our country by self-confident women. Remembering these stories and taking them as examples would be useful. We must make these women ask themselves ‘’Why wouldn’t that successful woman be me?’’... You are a successful business woman trying to minimise the obstacles in the business life that North Cypriot women face. What would you advice to young women taking a step in the business world? To begin with, you need to love what you do. You should know and understand every aspect of your job. If you want to be successful, take what you do seriously and don’t check the time. Be in a constant search for novelty. There is no upper limit to quality. And make a difference if you can. What is the shared story of Lefkara Lace and the table cloth included in Leonardo Da Vinci’s famous painting of the last dinner of Jesus Christ? It is said that during the Venetian period, Leonardo Da Vinci visited the island for a mission. Before leaving the island, he happens to pass through Lefkara Village and sees this embroidery. So he buys a large table cloth as a gift to Milan Cathedral. It is reputed that, before giving the present he bought, Da Vinci painted this embroidery in his painting known as the ‘’Last Supper”. This painting gives us approximate information about the history of our lace. The river pattern illustrated in one of the most famous paintings in the world is known as the ‘’Da Vinci pattern’’. Do you have any final comments for Dolce Vita readers? We live in a beautiful country. I think that especially rural women are closer to the point of production. However, whatever they produce, they need to stand side by side in terms of the sectors, in order to reach the market, exist there and become a brand. By this way, they can also keep sharing to create continuity. Shared production and selling spaces should be established if needed. Thus, their efforts and capital can be improved better. They can be more powerful and turn their efforts into centres of attraction.

145


Travel Seyahat

Soli Harabeleri

TANRI MOZAİKÇİYİ KORUSUN! Kuzey Kıbrıs’ın en önemli antik kentlerinden olan Soli’nin geçmişi İ.Ö. 11’inci yüzyıla kadar uzanıyor. Tarih boyunca dokuz farklı krallığa ev sahipliği yapan “Güneşin Şehri”ni görmeden Kıbrıs’tan ayrılmayın.

Lûbe Ayar

146


147


Travel Seyahat Ada’nın kuzeybatı sahilinde Gemikonağı’nın batısında, Aşağı Bağlıköy sınırları içinde yer alan ve tarihi M.Ö. 11’inci yüzyıla uzanan Soli Antik Kenti, Kuzey Kıbrıs’ın en popüler mekânlarından biri… Tarih boyunca dokuz ayrı krallığı ağırlayan kent, antik tiyatrosu, bazilikası, mezarları ve ünlü “Kuğu” mozaiğiyle her geçen gün daha çok turistin dikkatini çekiyor. Hadi şimdi zamanı durdurup İ.Ö. 600’lü yıllara gidelim ve Asurluların haraç listesinde “Si-il-illu” adıyla anılan kentin nasıl Soli’ye dönüştüğüne bakalım. Şehrin önemli yapıları Rivayete göre Aepea Kralı Phillkyprous, ülkesinin başkentini daha iyi bir yere taşımak istemiş ve Filozof Solon’un tavsiye ettiği şehri keşfe çıkmış. Ada’ya vardıklarında bereketli bitki örtüsü, verimli suları ve iyi korunan limanıyla şehir, Kral Phillkyprous’u büyülemiş. Ve kral minnetini göstermek için Solon’un ismine atfen şehre “Soli” adını vermiş. Şehir, zengin ürünlerin pazarlandığı önemli bir liman kenti olarak hızla gelişmiş fakat bu çok uzun sürmemiş. Kral Phillkyprous, İ.Ö. 498’de diğer Kıbrıs krallıkları

148

ile birlikte (Kıbrıs’ı yöneten Perslere karşı) İyon Devrimi’ne katılmış ve yenik düşmüş. Böylece Soli, Perslerin eline geçmiş. Persler, Soli’yi daha iyi kontrol edebilmek için Vouni Sarayı’nı inşa etmişler. Soli, en parlak yıllarını ise Roma döneminde yaşamış. Erken Hıristiyanlık dönemlerinde Soli, ortodoksluğun önemli merkezlerinden biri halini almış. M.S. 325’te İznik (Nikea) konsülünde üç, Sardes konsülünde ise 12 piskoposla temsil edilmiş. Ayrıca dört İncil’den birini yazan misyoner Aziz Mark’ın (St. Mark) St. Auxibius’u vaftiz ettiği yer de Soli’dir. Daha sonra St. Auxibius, Havari St. Paul tarafından buraya piskopos olarak atanmış. M.S. 4’üncü yüzyılda Soli’deki bakır madenleri kapanmış ve şehrin limanları gemilerin giremeyeceği kadar dolmuş. Git gide önemini yitiren şehir, 7’inci yüzyıldaki Arap akınları sırasında yıkılmış. Afrodit heykeli Soli’de yapılan kazı çalışmaları sonucunda bir tiyatro, tapınaklar, saray kalıntıları, agora, bazilika ve çeşitli dönemlere ait nekropol alanları açığa çıkarıldı. İsveç Kazı Heyeti’nin 1927-1930 yılları arasında antik kentte yürüttüğü kazılarda ise

4000 kişilik tiyatro binasının yanı sıra İsis, Afrodit ve Serapis Tapınakları’na ulaşıldı. Afrodit Tapınağı, tiyatronun batısındaki bir tepededir ancak bugün açıkta değildir. Bu tapınaktan çıkarılan ve 1’inci yüzyıla tarihlenen Afrodit heykeli Güney Kıbrıs’taki bir müzede sergilenmektedir. Soylu mezarları 1967’de Kanada “Quebec Laval Üniversitesi”nin gönderdiği bir heyet, Soli’nin doğu nekropolünü ve Erken Hristiyan Bazilikası’nı ortaya çıkardı. Aynı çalışma çerçevesinde, anıtsal mermer bir çeşmenin kalıntılarının da bulunduğu şehrin agorası, Erken Roma Dönemi’ne ait dükkanlar ve daha alçak katmanlarda ise Helenistik Dönem’e ait yapı kalıntılarını da gün yüzüne çıkarıldı. 2005’te Kuzey Kıbrıs Eski Eserler ve Müze Dairesi’nin yaptığı kurtarma kazısında ise çok sayıda mezar bulundu. Soylu birine ait olduğu düşünülen ve kayaya oyulan bu mezarlardan biri üçlü mezar mimarisiyle dikkat çekmektedir. Mezarda altın taç, diadem ve altın mücevherlerin yanı sıra metal kaplara rastlanmıştır. Eserler halen Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi’nde sergilenmektedir.


“KUĞU” BAZILIKASI Soli Bazilikası, Kıbrıs’ta inşa edilen ilk kiliselerden biri olma özeliğini taşır. İlk yapımı beş nefli olan bazilika zaman içinde birden çok yapım evresi geçirmiştir. Kilise, zemininde bulunan bir sikkeye dayanarak İ.Ö. 4’üncü yüzyıla tarihlenmektedir. Daha sonra yapı, İ.S. 6’ncı yüzyılda üç nefli, üç apsisli bir bazilikaya dönüştürülmüştür. Kilise iki sıra halindeki 12’şer devasaı sütunla üç nefe ayrılmaktadır. Bazilika’nın zemini, Akdeniz dünyası için büyük önem taşıyan mozaiklerle kaplıdır. İ.S. 4’üncü yüzyıla tarihlenen mozaikler "tessera" (dört köşe kesilmiş ufak taşlar) türüdür. Mozaiklerde geometrik desenlerin yanı sıra kuş ve boğa gibi hayvan figürleri de yer almaktadır. Fakat bunlar arasında ünlüsü, etrafı asma dalları ve üzüm salkımlarıyla çevrili bir “kuğu” figürüdür. Bu zarif kuğu mozaiği aynı zamanda da şehrin de sembolüdür. Apsis kısmında ise geometrik süslemeler içinde bir yazıt okunmaktadır. Yazıtta, “Ey İsa, bu mozaiği yaptıranları koru” ifadesi dikkat çekmektedir. Bazilika’nın narteksinde ve kuzey nefindeki mozaikler ise İ.S 6’ncı yüzyıla tarihlenmiştir.

SOLİ TİYATROSU Soli'deki Roma tiyatrosu, bir tepenin denize bakan yamacında bir zamanlar aynı yerde olan bir Yunan tiyatrosunun yerine yapılmıştır. İ.S. 2’inci yüzyılın sonu ile 3’üncü yüzyılın başından kalmadır. Seyircilere ayrılan yarım daire şeklindeki oturma sıralarının olduğu bölüm, kısmen tepenin kayasına oyulmuş. Burası ortadaki orkestra (koro yeri) denilen kısımdan kireç taşı bloklardan yapılmış alçak bir duvarla ayrılmıştır. Orkestraya ve oturma yerlerine geçiş, sahne binasının iki yandaki geçitle sağlanmıştır. Oturma yerlerinin taşları ve mermerlerinden sağlam kalanlar 19’uncu yüzyılda Port Said Rıhtımı’nın yapımında kullanılmıştır. Aslında kapasitesi 4 bin kişi olan bu kısım günümüzde yarı yüksekliğine kadar restore edilmiş durumdadır. İki katlı sahne binasının mermerle kaplı ve heykellerle süslü olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde görülebilen kısım ise sahne binasının üzerine inşa edilen platformdan ibarettir.

149


Travel Seyahat

SOLI RUINS

God Save The Mosaic Maker!

The history of Soli, one of the most important ancient cities of Northern Cyprus, dates back to the 11th century BC. Do not leave Cyprus until you see the "City of the Sun", which was home to nine different kingdoms throughout history. Located on the northwest coast of the island, to the west of Gemikonagi and within the borders of Asagi Baglikoy, the Ancient City of Soli, which dates back to the 11th century BC is one of the most popular venues in North Cyprus... Throughout history, the city hosted nine different kingdoms, and is attracting more and more tourists every day with its ancient theater, basilica, graveyard and the famous "Swan" mosaic. Now, let's stop time and let's visit the 600's BC to see how this city, which is named "Si-il-il-lu" on the Assyrians' list of tributes, turned into Soli. So, The History of the City Rumor has it that Philocyprus, the king of Aepea, wanted to move his country's capital to a better place, and goes to explore a city recommended by Philosopher Solon. When they arrived at the island, King Philocyprus was fascinated by the city which had fruitful vegetation, plentiful waters and a well-protected harbor. And the king named the city "Soli" after Solon to show his gratitude. The city developed rapidly as an important port city where rich products were sold, but this did not last long. King Philocyprus joined the Ionian Revolution in 498 BC, along with other Cypriot king-

150

doms (against Persians ruling Cyprus), and was defeated. Thus, Soli passed into Persian hands. The Persians built the Vouni Palace to better control Soli. Soli lived the brightest years in the Roman period. During early Christian times, Soli became one of the important centers of orthodoxy. It was represented in the council of Nicaea in 325 A.D. with three bishops and with 12 bishops in the council of Sardis. Also, Soli is the place where the missionary Saint Mark who wrote one of the four bibles baptized St. Auxibius. Later, St. Auxibius was appointed as bishop here by Apostle St. Paul. In the 4th century A.D. the copper mines in Soli were closed and the ports of the city were filled to the extent that the ships could not enter anymore. The city, which had begun to lose its importance, was destroyed during the Arab raids of the 7th century A.D.. Important Structures of the City As a result of the excavations at Soli, a theater, temples, the palace remains, the agora, the basilica and the necropolis areas of various periods were brought to light. During the excavations carried out by the Swedish Excavation Committee between 1927 and 1930 in the ancient city, the 4,000-seat theater

building as well as the Isis, Aphrodite and Serapis Temples were reached. The Temple of Aphrodite is located on a hill to the west of the theater, but it is in the open today. The Aphrodite sculpture excavated in this temple and dated to the first century is exhibited in a museum in Southern Cyprus. Noble Graves A delegation sent by “Quebec Laval University� in 1967, revealed the eastern necropolis of Soli and the Early Christian Basilica. In the same work frame, the agora of the city, where the remnants of a monumental marble fountain was found; shops dated to the Early Roman period and remains from the earlier Hellenistic period in the lower layers were also brought to light. In 2005, during the rescue excavations performed by the Northern Cyprus Antiquities and Museums Department, numerous graves were found. One of these graves, thought to belong to a noble and carved into the rock, draws attention with its triple grave architecture. A gold crown, diadem and gold jewelry, as well as metal vessels were found inside the tomb. These artifacts are still exhibited in the Guzelyurt Museum of Archeology and Nature.


THE “SWAN� BASILICA The Soli Basilica is one of the first churches built in Cyprus. First built as a five-nave structure, the basilica has undergone through multiple construction phases over time. The church is dated to the 4th century B.C. based on a coin found on the basilica floor. Later, the structure was converted into a three-nave, three-apse basilica in the 6th century A.D.. The church is divided into three naves by twelve huge columns in two rows. The floor of the basilica is covered with mosaics which were of great importance to the Mediterranean world. The mosaics dated to the 4th century A.D. are of the "tesserae" type (small stones cut in four corners). Mosaics include geometric patterns as well as animal figures such as birds and bulls. But among them, the celebrity is a "swan" figure surrounded by grapevines and grape clusters. This elegant swan mosaic is also a symbol of the city. In the apse part, an inscription can be seen, surrounded by geometric ornaments. The inscription reads "O Jesus, protect the maker of this mosaic". The mosaics in the basilica's narthex and the northern nave are dated to the 6th century A.D.. SOLI THEATRE The Roman theatre in Soli was built in place of a Greek theater, which was once in the same place on the slope overlooking the seaside of a hill. It was built the end of the 2nd century B.C. and the beginning of the 3rd century B.C.. The semi-circular seating section reserved for the audience is partly carved into the rock of the hill. This is separated from the middle called orchestra (choir section) by a low wall made of limestone blocks. Passage to the orchestra and the seats was provided by two passages on either side of the stage building. Stones and marbles of the seating section were used in the construction of Port Said Quay in the 19th century. This section, which originally had a seating capacity of 4 thousand people is now restored to half its original height. It is understood that the two-story stage building was covered with marble and decorated with sculptures. The only part that can be seen today is the platform built on the stage building.

151


Interview Röportaj

Müge Şevketoğlu:

TATLISU'YU KURTARSAM YETER BANA! Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Müge Şevketoğlu, tüm hayatını mesleğine ve doğup büyüdüğü Kuzey Kıbrıs’ın yeraltı zenginliklerini korumaya adamış bir arkeolog… Şevketoğlu ile Merit Park Hotel’in eşsiz günbatımı manzarası eşliğinde mozaiklerden hayata, hayâllerden gerçeklere ve arkeolojiden renkli seyahatlere uzanan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Lûbe Ayar

152


153


Interview Röportaj

MÜGE ŞEVKETOĞLU KIMDIR? Lisans eğitimini Bournemouth Üniversitesi’nde Arazi Arkeolojisi, Lisansüstü eğitimini ise Bradford Üniversitesi’nde Arkeoloji Bilimsel Metodları üzerine yaptı. Doktorasını Edinburgh Üniversitesi’nde “Tarih Öncesi Kıbrıs Arkeolojisi” konusu üzerine tamamladı. 1990-1993 yılları arasında KKTC Eski Eserler ve Müzeler Dairesi’nde arkeolog olarak görev aldı. Aynı dönemde Girne Amerikan Üniversitesi’nde (GAU) arkeoloji ve kültürel dersler, 1998’de Doğu Akdeniz Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde dersler verdi ve 2001’de de bölüm başkanı olarak atandı. 2005 -2010 yılları arasında “USAID SAVE” adına Kuzey Kıbrıs’ta hizmet veren “International Resources Group, L-3 Communications” tarafından “head hunter” yapılarak Kültürel Miras Bölümü Başkanlığı görevine getirildi. Bu dönemde Kuzey Kıbrıs’ta çok sayıda restorasyon, konservasyon, kapasite geliştirme eğitim programları ve turistik yayınlara imza attı. 1996’dan itibaren 10 bin yıllık Tatlısu kazılarını yürüten Şevketoğlu, “Archaeological Field Survey of the Neolithic and Chalcolithic Settlement Sites. Survey in Kyrenia District, North Cyprus: Systematic Surface Collection and the Interpretation of Artefact Scatters (2000)” adlı kitabını kaleme aldı. Kıbrıs şehirlerinin tarihini anlatan “Anıtlar ve Anılar” serisinin Türkçe çeviri kitaplarını ve son olarak William Dreghorn’un biyografisini yazdı. Kıbrıs ve Anadolu Neolitik ve Kalkolitik dönemleri kadar havacılık fotoğrafları ve sualtı arkeolojisiyle de profesyonel olarak ilgilenen Dr. Şevketoğlu, 1989’da Bristol Üniversitesi’ndeki “Nautical Archaeology” sualtı kurslarını tamamladı. Şevketoğlu, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Arkeoloji, Kültürel Miras ve Konservasyon Merkez Müdürü olarak görev yapıyor.

154


Arkeolojiye ilginiz ne zaman ve nasıl başladı? 8 yaşındayken arkeoloji okuyacağımı aileme ilân etmişim. O yaz Antalya’da ailece tatilimizi geçirdiğimiz Aspendos şehrinden ve özellikle tiyatrosundan çok etkilenmiştim. Arkeolojik yerlerde rehberlik yapan aile dostumuzun düzenlediği turlara katılırdım. Daha sonra 14 yaşındayken satın aldığım ve yıllar içinde çok yakın dost olduğum William Dreghorn’un kitaplarıyla jeoloji ve arkeolojiye olan ilgimi daha da pekiştirdim. Yazın Kervansaray’daki yazlığımızda yaşıtlarım denize girerken ben elime defter kalem alırdım, bugün Merit Park Hotel’in de bulunduğu kıyılardan doğudaki kiliseye kadar olan bu bölgelerde kızgın kayalara tırmanırdım. Kitaplarda gördüklerimi arazide bulmaya çalışır, defterime yazardım. Bu bölgede çokça fosilleşmiş ağaç, kök ve kayaya yapışmış deniz kabukları hatta mercanlara ait fosiller bulmuştum. Sonra da İngiltere ve İskoçya’da eğitim aldınız. Bu tercihinizin özel bir nedeni var mıydı? Kıbrıs arkeolojisi üzerine Prof. Peltenburg ve Prof. Watkins gibi en iyi hocalarla çalışmak için İskoçya'daki Edinburgh Üniversitesini seçtim. Hatta yüksek tahsilim için İngiliz Yüksek Komiserliği’nden aldığım burs için üç üniversiteden kabulum vardı. Diğer ikisi Cambridge Üniversitesi Darwin College ve Unıversity College London Arkeoloji Ensitüsü idi. Özellikle Cambridge’i reddetmeme herkes şaşırmıştı ama oradan bana teklif edilen Mezapotamya üzerine bir uzmanlıktı. Oysa benim istediğim, açlığını duyduğum Kıbrıs arkeolojisini öğrenmek ve Ada’ya dönüp bu konuda hizmet etmekti. Yüksek Komiserlik’te bursların başındaki Mr. Frost, “Müge Cambridge’i reddetti, o kendini değil Kıbrıs’ı ön plana koydu” demişti. Ve zorlu bir eğitimin ardından soluğu tekrar Kıbrıs’ta aldınız. 30 yıldır da Ada’ya hizmet ediyorsunuz. Bu zaman zarfında

neler yaptığınızı bizimle paylaşır mısınız? Doktora tezimi tamamladığım günlerde Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden aradılar. Arkeoloji bölümü kurulacağını ve yardımıma ihtiyaçları olduğunu söylediler. Bir hafta sonra hemen Kıbrıs’a geldim. Çok değerli öğrenciler yetiştirdik. 2005’te akademik kariyerim Kıbrıs’ın politik nedenlerinden dolayı çok kısıtlandı ve artık önümü görememeye başladım. Bu nedenle USAID’den çok cazip bir teklif gelince biraz nefes almak için bu görevi kabul ettim. Konu “Kıbrıs ve kültürel mirası” idi. Ancak 2010’da proje bittiğinde ve geriye döndüğümde okul arkeoloji bölümünü kapatmıştı ne yazık ki… Kuzey Kıbrıs’ta hangi noktalarda

çalışmalar gerçekleştirdiniz? USAID-SAVE projeleri olan Mağusa Buğday Camii (St. Peter and Paul) , Güzelyurt St. Mamas Kilisesi, Soli Mozaik ve Opus Sectilesi’nde çalışmalara katıldım. Yer aldığım yayınlar arasında hâlâ kullanılan Mağusa Surlariçi Kültürel Miras Yürüyüş Haritası da var. 1996’dan itibaren Tatlısu’daki Kıbrıs’ın en eski yerleşim yerlerinden olan ve Ada’nın Anadolu ile bağlantısının 10 bin yıl öncesine uzandığını kanıtlayan Tatlısu - Çiftlikdüzü kazısını sürdürdüm. Çocukluğunuzun geçtiği ve şimdi Merit Park Hotel’in de bulunduğu kıyılarla ilgili bir çalışmanız da var değil mi? Evet, 2011’de yayınlanan Kıbrıs kıyıları ve deniz seviyeleriyle ilgili ortak bir yayınımız var. Bu çalışmalar yabancı meslektaşlarımın bana “Birlikte çalışalım” teklifi ile

gönderdikleri bir fotoğrafla başladı. Fotoğrafta deniz kabuğu fosili tespit ettiklerini ve kabukların milyonlarca yıl önce kum ve denizin birleştiği seviyeyi gösterdiğini yazmışlardı. Biliyor muyum diye bana sormuşlardı. Fotoğrafı görünce mesajım kısa ve net oldu: “Evet, hem de 14 yaşımdan beri biliyorum.” Yani bana 14 yaşında gezindiğim, notlar aldığım kayaları ve gözlemlediğim deniz kabuğu fosillerini soruyorlardı. Yeri gelmişken… Karaoğlanoğlu kıyısındaki tarihi kilisede bulunan cüce fil ve cüce su aygırı fosillerinin ne anlama geldiğini de sizden dinleyebilir miyiz? Bu fosiler Kıbrıs’ın endemik hayvanlarıdır. Akdeniz’de bulunan tüm ada ve anakara arasında olan bir biyolojik değişimi gösteriyorlar. Anakarada büyük olanlar, adalarda cüceleşiyor veya tam tersi küçük bir fare adada daha büyük olabiliyor. Cüce fil ve su aygırlarının insanların adaya gelmesiyle soylarının avlanma suretiyle tükendiği tezlerden biri ama henüz tam ispatlanamadı. Fosillerin kemikleri, Kıbrıs folkloründe ve Yunan Ortodoks Kilisesi’nde yer alıyor. Kilise, bunları Hristiyanlığı yayan 40 azizlerin kemikleri olarak yorumlamış hemen yanına da adak yerlerini kurmuşlar. Hatta 16’ıncı yüzyılda gezginlerinden birisi kemiklerin kilise papazları tarafından öğütülüp ateşli hastalıklara iyi geldiği inancıyla hastalara içirildiğini de yazıyor. Ada’daki bu hayvanların ilk tanımı da 1914’te Dorothea Bates isimli bir bayan araştırmacıya ait... Türkiye’de hiç kazı çalışmalarına katıldınız mı? Elbette… 1986-87 yıllarında Antalya Arikanda’da geçen yıllarda kaybettiğimiz çok değerli hocam Cevdet Bayburtlu’nun klasik dönem kazısına katıldım. Çatalhöyük kazılarına da 1994’te Edinburgh Üniversitesi’yle dâhil olmuştum. Daha sonra hocam Prof. Trevor Watkins’in aynı bölgedeki yüzey araştırmaları ve Karaman bölgesindeki Süleyman Hacı Köyü’nde bulunan Pınarbaşı kazılarına katıldım. Sizin başlattığınız Tatlısu kazıları,

155


Interview Rรถportaj USAID-SAVE, 2008

156


Ada’nın Anadolu topraklarıyla ilişkisini kanıtlayan çok büyük bir öneme sahip… Bu kazıdan başka neler öğrendik? Girne’nin doğusundaki Tatlısu’da 22 yıldır devam eden bir çalışma bizimki… Burası Kıbrıs’ın en eski yerleşim yerlerinden biri, milattan önce 8200’e kadar uzanıyor. Kazılarda Kıbrıs’a gelen ilk toplumların Anadolu ile ilişkisini kanıtlayan obsidyen aletler bulduk. Bu aletler volkanik doğal camdır. Kıbrıs’ta ve diğer kazılarda da az miktarda bulunan bu Anadolu menşeyli cam aletlerin binlercesi Tatlısu’da bulundu. Bu göz ardı edilemeyecek bir bağlantıdır. Dolayısıyla bir ada olan Kıbrıs’a insanların nereden geldiğini açıklamamıza bu aletler yardımcı oluyor. Çalışmalarımız geleneğinden dolayı sistemli kazılar ve yavaş ilerliyorlar. Belgelemeler sonucunda her uzmanın çalışma alanının sonuçlarını tek tek ele alarak bunları birleştirip sonuçlandırmaya çalışıyoruz. Böylelikle 10 bin yıl önce insanlar adaya nasıl gelmiş, yanlarında ne getirmiş, Kıbrıs’ta hayat nasıl devam etmiş, Kıbrıs’ın doğası nasılmış, tüm bunlar bir resimde ifade edilebilecek bilgiler ancak bu resmi çizmek uzun yıllarımızı alıyor. Arkeologlar yapı itibarıyla sabırlı, gözlemci ve iyi birer dedektif olmalılar… Kuzey Kıbrıs, yeraltından çıkarılan arkeolojik eserlerin sergilenmesi konusunda ne durumda? Kuzey Kıbrıs’ta maalesef eserler sadece sergileniyorlar. Korumaya yönelik oda sıcaklığına dair bile bir önlem yok. Eserler hakkında bilgi çalışmaları da eksik... Muhteşem eserlerimiz var ancak çağdaş müzeciliğin sergileme anlayışından çok uzaktayız. Türkiye, bu konuda bizden çok ileride… Herkes Kıbrıs’ta bir müze açmak istiyor ama bu işin gerekliliklerinden bahsettiğinizde size uzaydan gelmiş gibi bakıyorlar. Günün sonunda bolca para akıtılmış fakat bir arkeoloğun veya müze uzmanının ideallerinden çok uzakta bir müze açılıveriyor. 2300 yıllık Girne batık gemisinin orijinali bizde ama korunması için çok gerekli olan kliması bile çalışmıyor müzenin... Güney Kıbrıs ise replikasını yapmış dünyayı gezdiriyor, tanıtıyor ve sergiliyor. Çok acı değil mi? Ada, mozaikler açısından da

oldukça zengin… Siz Soli’deki konservasyon ve koruma çalışmalarını da yönettiniz. Zeugma’daki “Çingene Kız” mozaiği arkelojinin en ünlü simâlarından birine dönüştü. Soli’deki “Kaz mozaiği” neden Kuzey Kıbrıs için bir sembol olmasın ki? Kaz mozaiği dediğiniz gibi aslında Kıbrıs için bir sembol ve farkındalığı olan kurumlar ve kişiler tarafından da kullanılıyor. Bu nedenle tespitiniz çok isabetli… Bizim Soli’deki çalışmalarımızın ilk hedefi ise belgelemeydi. Oradaki basilika Kıbrıs’ın en eskilerinden biri... Belgeleme çalışmalarında da bunu daha iyi görebildik. Burası Aziz Mark’ın Soli’nin ilk piskoposu olan Aziz Auxibius’u burada vaftiz etmesinden dolayı dini açıdan da önem taşıyor. Belgeleme mesleğimizde her zaman atmamız gereken ilk adımdır, korumanın bir parçasıdır. Soli’deki çalışmalara dair içinizde kalan bir uhde var mı? Ne yazık ki, evet…. 2008’de Soli’de çok değerli uzmanlarla çalışma fırsatım oldu. Dr. David Neal, belgeleme konusunda bir üstat… 1959’dan bugüne Birleşik Krallık’taki tüm mozaikleri tek tek çizmiş, çok tecrübeli bir isim… Birlikte çalıştığımız konservatör ve fotoğraf belgelemelerini yapan arkadaşlarımız da öyle… Örneğin mimari restoratör ve konservatör olan Özge Özbek Eminoğlu, çalışırken mozaiklere basılmaması için bir yürüyüş parkurunun tasarımını ve inşasını yaptı. Bu akıllı parkur, belli noktalarda bilgi panoları ile desteklenerek ziyaretçilere sunuldu. Fakat üzücü olan şu ki; yabancı bir ülke buraya bu kadar para akıtıp birçok politik engeli diplomatik yollardan kaldırarak böylesi örnek bir çalışmayı gerçekleştirmişken bizler burada zaman aşımından gerekli olan bazı basit tamirat ve bakımları yapamıyoruz. Hatta düzenli olarak bu muhteşem mozaiklerin tozlarını dahi alamıyoruz. Soli’de karşınıza çıkan “Tanrı mozaikçiyi korusun” yazılı mozaiğe özel olarak değinmemek haksızlık olur sanırım, değil mi? Aslında yazının tam tercümesi, “İsa bu mozaiği yapana yardım et” şeklindedir. Bu yazı, o zamanlarda bile mozaiklerin müthiş birer eser

olduğunun göstergesi… Bu tip atıfları mozaikte değil de mesela Kıbrıs’ta kiliselerde, duvarlarda el yazısı veya kazıma olarak görüyoruz. Bu ise duvar yazısından farklı olarak mozaikle yapılmış. Yazı bir tarafa, seçilen renklerin çarpıcılığı ve etrafındaki motifler benim gibi bir prehistoryacıyı bile etkileyebilecek harikulâde bir eser… Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası arena “tanınmaması” size çalışmalarınızda ve araştırmalarınızda ne gibi zorluklar yaşatıyor? Rumların arkeolojik alandaki ambargoları çok etkili… Konferanslara katılma, yayın yapma haklarımızın tümü Kuzey Kıbrıs topraklarında çalıştığım için elimden alınmış ve hatta yasa dışı ilan edilmiş durumda. Ama yılmadım elimden gelenin en iyisini yaptım. Zaten bizimki çok zor bir meslek… Ailenizden ve evinizden aylarca uzakta ve zor şartlarda çalışıyorsunuz. Bir makaleyi tamamlamak için yıllarca bekliyorsunuz. En ufak bir kazı için bile büyük bir organizasyona ve maddi güce ihtiyaç duyuyorsunuz. Tüm bunları yapmanız engelleniyor ve dışlanıyorsanız, hatta bazı meslektaşlarınız sizinle aynı ortamda olmaktan bile korkuyorsa, izolasyona itiliyorsanız… Ve benim gibi Kıbrıs’ın arkeolojisini kurtarma çalışmaları yaparken bir Don Kişot oluyorsanız... Bu elbette çok üzücüdür. Siz olmasanız Kıbrıs’ta arkeloji yetim kalacak gibi… Bu zorlu mücadelede en çok kimlerden destek görüyorsunuz? Bu sorunun cevabı benim için çok siyah-beyaz… Destekçilerim tüm güçleriyle bana yardım ediyorlar. Uluslararası Kıbrıs Univeritesi, Tatlısu Belediyesi ve Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği’nin yardımları olmadan bunların hiçbirini gerçekleştiremezdik. En üst seviye kuşkusuz mâli destek verenler ama benim için en önemlisi mânevi olarak beni hiç yalnız bırakmayanlardır. Emekli olup Ada’ya yerleşmiş yabancı profesyonellerden büyük destek görüyorum. Kendi uzmanlık alanlarında bir karşılık beklemeden bana iş yapıyorlar. Kıbrıslılara “arkeolog” olduğumu söylediğimde “Mezar kazıcısı! Ne işe girebilirsin ki Kıbrıs’ta?” deyip gülüyorlar. Yabancılar ise, “Öyle

157


Röportaj

Interview

mi, ne kadar enteresan” deyip sizi yanlarından ayırmıyorlar. Benimle temaslarını koparmıyorlar, kazılarımıza geliyorlar ve son bilgileri almak için derneklerinde konuşmaya davet ediyorlar. Çünkü onların nezdinde arkeoloji çok değerli bir bilim... Bu bir kültür meselesi… Geçmişte arkeologlar, yabancı dil bilgileri, yabancı ülke ve kültürlerle uyum kabiliyetleri, coğrafi ve sosyolojik birikimleri nedeniyle ülkelerin yabancı misyonlarında çalışma ve katkı sağlama imkânları bulurlarlardı. Örneğin Fransız arkeoloji ekipleri, çalıştıkları yabancı ülkede bulunan elçiliklere bağlıdırlar. Yaptıklarıyla yetinmeyen bir karakteriniz olduğunu sizi tanıyanlar iyi biliyor. Bize biraz da yeni planlarınızdan bahseder misiniz? Hayâllerim ve planlarım sürekli değişiyor; daha iyisi ve daha da iyisini yapmak üzere… Şimdilerde Tatlısu’daki merkezin 12 ay karada ve denizde çalışır hale gelmesini, yeni yayın ve araştırmalar yapılmasını, orada genç arkeologların görev almasını istiyorum. “Akeopark projesi” ve “Neolitik köy” canlandırmasının da her yaştan insana hitâp etmesini istiyorum. Çocuklara yonelik arkeolojik yayınlar benim için çok önemli, bu yönde bir çalışmamız başladı, sonucunu sabırsızlıkla bekliyorum. Bunun dışında yaşadığım yerlere yardım elini uzatmayı seviyorum. Bu nedenle Kıbrıs’ta olduğum ve Karşıyaka Köyü’nde kaldığım zamanımlarda buranın kültürel mirasına Tatlısu’da olduğu gibi tecrübelerimle yardımcı olmaya çalışıyorum. İnsanın yaşadığı yere olumlu katkısı olmalı. Buranın sadece denizinden suyundan yararlanarak geçireceğim bir hayat düşünemem, aldığınızı bir şekilde vermelisiniz. Seyahat etmeyi çok seviyorsunuz. Yeni rotalara dair hayalleriniz neler? Artık daha da sık seyahat etmek istiyorum. İnsanların adını bile bilmediği, hatta biraz da meydan okuyan, at sırtında veya uzun yürüyüşlerle gidilen yerleri seviyorum. Oralarda insan portreleri çekmeyi ve yaşam tarzlarını incelemeyi seviyorum. Solomon Adaları’na kadar uzanmak, kaçına gidebileceğimin sınavını vermek, Japonya’da inci avcısı kadınların fotoğraflarını çekmek, tekrar tekrar Greenland’a gitmek, Moğolistan’da at sırtında dolaşmak, en sevdiğim Güney Amerika’yı karış karış gezmek, notlar alıp fotoğraflar biriktirmek ve iyice yaşlandığımda tüm bu fotoğraflara bakarak Akdeniz’in tatlı esintisine kendimi bırakıp zorlu arkeoloji hayatımı ve gezilerimi yazmak istiyorum.

USAID-SAVE, 2008

158

Bunca yılın ardından yola yeni çıkan meslektaşlarıza ne söylemek istersiniz? 20’li yaşlarımda dünyayı, 30’lu yaşlarımda Kıbrıs’ı, 40’lı yaşlarımda Kıbrıs’ın kuzeyini kurtarabileceğime inanırdım. Şimdi bulunduğum 50’li yaşlarımda ise sadece Tatlısu bölgesinde çalıştığım arkeolojik alanları kurtarabilmeyi hedefliyorum. Bu yeterlidir umarım!


159


Interview Röportaj

MÜGE ŞEVKETOĞLU

Saving Tatlisu would be sufficient for me! Cyprus International University Lecturer Assoc. Prof. Dr. Muge Sevketoglu is an archaeologist who has devoted her whole life to her profession and to preserve the buried treasures of North Cyprus, where she grew up... Accompanied by Merit Park Hotel's unique sunset view, we performed a pleasant interview with Sevketoglu on various subjects from mosaics to life, from dreams to reality and from archeology to colorful journeys.

160


WHO IS MUGE SEVKETOGLU? She received her undergraduate degree on Field Archeology at Bournemouth University and performed her post-graduate studies on Archeological Scientific Methods at Bradford University. She completed her doctorate at Edinburgh University on "Prehistoric Cyprus Archeology". She worked as an archaeologist in the TRNC Ministry of Antiquities and Museums between 1990 and 1993. In the same time period, she taught archeology and cultural lessons at the Girne American University (GAU), and at the Department of Archeology and Art History at the Eastern Mediterranean University in 1998 and, and she was appointed as head of the department in 2001. Between 2005 and 2010, she was head hunted and appointed as the manager for the cultural heritage section. and appointed as the Head of the Department of Cultural Heritage by the "International Resources Group, L-3 Communications" serving North Cyprus on behalf of "USAID SAVE". During this time period, she has made numerous restoration and conservation works as well as managing capacity building training programs and publishing tourist publications in Northern Cyprus. Carrying out the 10 thousand-year Tatlisu excavations since 1996, Sevketoglu wrote her book titled "Archaeological Field Survey of the Neolithic and Chalcolithic Settlement Sites. Survey in Kyrenia Region of North Cyprus: Systematic Surface Collection and the Interpretation of Artifact Scatters (2000)". She wrote the Turkish translations of the books series of "Monuments and Memories" about the history of Cypriot cities and finally the biography of William Dreghorn. Professionally involved with aerial photography and underwater archeology as well as the Neolithic and Chalcolithic periods of Cyprus and Anatolia, Sevketoglu completed the underwater courses of "Nautical Archeology" at Bristol University in 1989. Sevketoğlu is currently Director of the Center for Archaeology, Cultural Heritage and Conservation at Cyprus International University.

When and how did your interest in archeology begin? When I was 8 years old, I had declared to my family that I was going to study archeology. I was deeply impressed by the city of Aspendos, especially by its theatre where we had spent our holiday that summer as a family. I used to join the tours organized by a family friend who worked as a tourist guide in archeological places. Later, when I was 14, I honed my interest in geology and archeology even more with the books that I bought, written by William Dreghorn who became a dear friend in years. During our summer vacations in Kervansaray, my peers would go swimming while I would take a pen and notebook in my hand and climb the angry-hot rocks in this area from the coast where the Merit Park Hotel is located today all the way to the church in the east. I would try to find the stuff I saw in my books and write down the ones I find. I had found a significant amount of fossilized trees, roots and seashells stuck on the rocks and even fossilized corals. And then you studied in England and Scotland. Was there a specific reason for this preference? I chose Scotland to work with the best Professors on the archeology of Cyprus such as Prof. Peltenburg and Prof. Watkins. I had acceptance from three Universities for my scholarship, that I was awarded by the British High Commissioners in Cyprus. The other two were Cambridge University Darwin College and the Archaeology Institute at University College London. Everybody was surprised that I rejected Cambridge in particular, but they had offered me to study Mesopotamia but it was the desire to learn about the archeology of

Cyprus that I craved and to return to the Island to work in this direction. Mr. Frost, who was responsible with the fellowships in the High Commission had said "Muge rejected Cambridge; she put Cyprus before herself". You found yourself back in Cyprus after a tough education. And you have been working for the Island for 30 years. Can you share with us what you have been doing all this time? They called me from the Eastern Mediterranean University following the days that I completed my doctorate thesis. They said that an archeology department was being established and that they needed help. I immediately went to Cyprus the next week. We have raised many promising students. In 2005, my academic career was severely limited due to the political reasons of Cyprus and I couldn't see ahead anymore. Thus I accepted the duty when a very tempting offer was made by USAID in order to have a breather. The subject was "Cyprus and Cultural Heritage. However, when the project ended in 2010 and when I got back, the archeology department of the university was unfortunately closed... At which locations have you conducted studies in Northern Cyprus? I directed the works for USAID-SAVE in Famagusta Buğday Mosque (St. Peter and Paul), Guzelyurt St. Mamas Church, Soli Mosaic and Opus Sectile. There is also the Famagusta Walled City Cultural Heritage Walking Map, which is still being used among the works I participated in. Since 1996, I have continued the Tatlisu - Ciftlikduzu excavation in Famagusta, which is one of the oldest settlements in Cyprus and

which proves that the connection between the island and Anatolia reaches back 10 thousand years. You also have a project about the sea level changes where you spent your childhood and where the Merit Park Hotel is located now, do you not? Yes, we have a joint publication on the coasts and sea levels of Cyprus, published in 2011. These studies began with a photograph my foreign colleagues sent me with the proposal "Let's work together" written on it. That these seashells showed the level where the sand and the sea met millions of years ago. They had asked me if I knew about it. When I saw the photograph, my answer was brief and clear: “Yes, and I knew it since I was 14”. I mean, they were asking me about the rocks that I walked on and took notes about and the seashell fossils that I observed as a 14 year old. By the way… Can we also hear from you what the dwarf elephant and dwarf hippo fossils found near the historic church on the shore of Karaoglanoglu are? These fossils belong to endemic species of Cyprus. They indicate to a biological exchange between all the islands in the Mediterranean and the mainland. The larger animals of the mainland may get smaller on the islands and to the contrary, a small mouse can grow larger on the islands. It is one of the hypothesis' that the dwarf elephants and dwarf hippos went extinct as a result of hunting after the humans arrived at the island but this has not been proven yet. The bones of the fossils can be found in the Cypriot folklore and the Greek Orthodox Church. The church interpreted these as the bones of 40

161


Interview Röportaj

saints who spread Christianity, and set up their altar right beside them. In fact, one of the travelers of the 16th century wrote that these bones were ground by church priests and given to the sick with the belief that it helps cure inflammatory diseases. The first identification of these animals on the island was made by a researcher named Dorothea Bates in 1914... Have you ever taken part in excavations in Turkey? Of course… In 1986-1987, I participated in the classical era excavation in Antalya Arycanda made by our esteemed professor Cevdet Bayburtlu, whom we lost in the past few years. I was also involved in the excavations at Catalhoyuk in 1994 with the University of Edinburgh. I then joined my professor Trevor Watkins's surface surveys in the same area and the Pinarbasi excavations at the Suleyman Haci Village in the Karaman region. The Tatlisu excavations that you started, have great importance in proving the relationship between the Island and the Anatolian lands... What else have we learned from these excavations? Ours is a study that has been in progress at Tatlisu, located to the east of Girne for 22 years... This is one of the oldest settlements in Cyprus; it dates back to 8200 B.C. We have found obsidian tools in the excavations, proving the connection between the first people who came to Cyprus and Anatolia. These tools are made of naturally occurring volcanic glass. Thousands of these glass tools of Anatolian origins which were also found in small quantities in the excavations in Cyprus and other places, were found in Tatlisu. This is an unmistakable connection. So, these tools help us explain from where the people came to Cyprus. Our works are systematic excavations by tradition, so they proceed slowly. After documenting the findings, we try to consider the results of each expert's study individually and then we try to combine and conclude these results. Thus, how people came to the island 10,000 years ago, what they brought with them, how life continued in Cyprus, the nature of Cyprus, all of which can be expressed in a picture; but drawing this picture takes many years. Archeologists must be patient, observant and good detectives by nature… At what level is North Cyprus as for the exhibition of archaeological artifacts dug up from underground?

162

Unfortunately, the artifacts are just exhibited in Northern Cyprus. There are no protective measures even if to regulate the room temperature. The informative studies about the artifacts are also incomplete... We have spectacular artifacts, but we are far, far away from the modern understanding of museum management. Turkey is much further than us in this regard... Everybody wants to open a museum in Cyprus but they look at you as if you are an alien when you tell them about what's required to do so. At the end of the day, a museum for which a lot of money was spent, but which is far away from the ideals of an archeologist or a museum curator pops up. We have the original of the 2300 year-old sunken ship of Girne but not even the air conditioning system is not working in the museum, which is essential for its preservation, works... In the meantime, Southern Cyprus made a replica, Kyrenia II , they are caring for it , presenting it and exhibiting it all around the world. How sad, isn't it? The island is also very rich in mosaics... You also directed the conservation and preservation works at Soli. The "Gypsy Girl" mosaic in Zeugma became one of the most famous faces in archeology. Why shouldn't the "Goose mosaic" in Soli become a symbol of Northern Cyprus? The goose mosaic is actually a symbol of Northern Cyprus and is used by institutions and individuals with the awareness about it. So, your deduction is very accurate... The primary goal of our studies in Soli was documentation. The basilica there is one of the oldest in Cyprus... We were able to see this better in our documentation works. This place holds religious significance since Saint Mark baptized Saint Auxibius who was the first bishop in Soli, here. Documentation is always the first step we must take in our line of work; it's a part of preservation. Is there anything you wish you regret about the works at Soli? Sadly, yes... I had the opportunity to work with some very precious experts in Soli in 2008. Dr. David Neal is a master in documentation… He is a very experience name who has drawn all the mosaics in United Kingdom individually since 1959… So is the conservator with whom we worked together as well as our friend who made the photographic documentation works… For example, architectural restorer and conservator Özge Özbek Eminoğlu designed and supervised the construction of the raised walkway,

so that the visitors would not step on these mosaics would not be stepped on as we worked. This smart walking track is equipped with information panels at certain points and opened to the service of visitors. The sad fact is that while a foreign country spends so much money here, overcoming many political obstacles through diplomatic means and makes such an exemplary work here, we can't even perform some basic repairs and maintenance required in respect of time. So much so that we can't even dust off these spectacular mosaics regularly. It would be unfair not to mention the mosaic found in Soli, bearing the inscription "God save the mosaic maker" specifically, wouldn't it? Actually, the exact translation of the inscription reads "Jesus Christ, help the maker of this mosaic". This inscription is an indication that even then these mosaics were considered an amazing work of art… We see such references not in mosaics but as handwritten inscriptions or engravings on the walls of the churches in Cyprus for instance. This however, was made using mosaics instead of wall inscriptions. The inscription aside, it is a magnificent work of art which can impress even a prehistorian such as myself with the striking nature of the colors selected and the motifs surrounding it… What kind of difficulties does the fact that Northern Cyprus is not internationally "recognized" causes in your works and studies? The Greek Cypriot embargo is very effective in the area of Archeology... All my rights to join conferences or to publish has been taken away from me just because I work in the land of Northern Cyprus and even declared illegal. But I did not give up and I did the best I could. Ours is already a very difficult occupation... You work for months away from your home and your family under very difficult conditions. You wait for years to complete an article. You require a great organization and financial power even for the smallest excavation. You are banned from doing all this and you are isolated. So much so that if even some of your colleagues fear being in the same room with you; if you are being driven to isolation... If you then end up turning into a Don Quixote as you work to save the archeology of Cyprus... This is of course very upsetting. Looks like archeology would be orphaned in Northern Cyprus without you... Who are your greatest supporters in this difficult struggle?


The answer to that question is quite black and white for me... My supporters help me with all their might. We could not have done all this without the help of the Cyprus International University, Tatlısu Municipality and Embassy of Republic of Turkey in Nicosia. The top level consists of financial supporters, but the most important ones for me are the ones who never left me alone spiritually. I receive great help from foreign experts who retired and moved to the island. They work for me in their own areas of expertise without expecting compensation. When I tell the Cypriots that I am an "archeologist", they say "Gravedigger! What job would have you in Cyprus?" and they laugh me away. On the other hand, foreigners say "Really? How interesting" and they do not let you from their sides. They don't break contact with me. They came to our excavations and invite us to their organizations to get the latest updates. Because to them, archeology is a very precious branch of science... It's a matter of culture... In the past, archeologists would find the chance to work for and contribute to the foreign missions of their countries due to their knowledge of foreign languages, their ability to adapt to foreign countries and cultures, their accumulated knowledge of geography and sociology. For example, French archeology teams work under the embassies located in the country they are in. Those who know you, know well that you have a character that never contents with what you have already done. Can you tell us more about your new plans? My dreams and plans change constantly; towards doing better and better... Nowadays, I want to see the center in Tatlisu working 12 months a year, both on land and sea, to see new studies and researches published and to have young archeologists working there. I want “The Akeopark Project” and “The Neolithic Village”

representations to appeal to people from all age groups. Archeological studies targeting children is very important for me. We have started a project in this direction and I am waiting impatiently for its results. Other than this, I like to extend a helping hand to the places where I live. For this reason, I try to contribute to the cultural heritage of this place with my experience when I am in Cyprus and when I stay at the Karsiyaka Village, just as I do in Tatlisu. One must have a positive contribution to the place one lives. I cannot think of a life spent just by benefiting the sea water here; you must give back what you take one way or another. You enjoy travelling a lot. What are your dreams about new destinations? I want to travel even more now. I enjoy off the beaten track places where people don’t even know the name, even challenging you a little, places where you have to take long treks on foot or on horsebak to reach. I enjoy taking portrait photographs of the people, and to examine their lifestyles. I want to reach all the way to the Solomon Isles, to test myself and see how many of them I can visit, to shoot portraits of female pearl hunters in Japan, to visit Greenland again and again, to wander on horseback in Mongolia, to see my favorite South America inch by inch, to take notes and collect photographs and to write about my difficult career in archeology and about my travels when I get really old, looking at all these photographs, leaving myself to the sweet breeze of the Mediterranean. After all these years, what would you like to say to your colleagues who have just taken to the road? In my 20s, I believed I could save the world; in my 30s Cyprus and in my 40s the Northern part of the island. Now, in my 50s however, I just aim to save the archeological sites where I work in the Tatlisu area. I hope that will suffice!

USAID-SAVE, 2008

163


164


MERİT'İN GÜLÜMSEYEN YÜZLERİ Onlar, Kıbrıs’taki Merit Otelleri’nin her organizasyonunda en çok koşturan, yorulmak bilmeyen, yüzleri daima gülen gizli kahramanları… Tecrübeleri ve kreatif bakış açılarıyla Merit kalitesini yaşatmada önemli rol oynayan Halkla İlişkiler Müdürlerimizi yakından tanımaya var mısınız?

The Similing Faces of Merit They are the untiring, ever-smiling heroes behind the scenes who put the biggest amount of effort in every organization of Merit Hotels in Cyprus… Are you in for meeting our Public Relations Managers who play an important role in maintaining the Merit quality with their experience and creative visions? 165


Public Relations Manager

“HAYATIM BENI BU IŞE HAZIRLADI”

PR Müdürleri

“İstanbul Kadıköy’de doğup büyüdüm. Çamlıca Kız Lisesi’nin tarih kokan sınıflarında, o yılların disiplin ve sıkı eğitimiyle mezun oldum. Planlarım konservatuvar okumak üzerineydi. Şahika Tekand’ın tiyatro stüdyosunda oyunculuk, drama ve diksiyon dersleriyle dört yıl geçirdim. Fakat her akşam gözümü kapattığımda kendimi hep büyük bir kurumda çalışırken hayâl ederdim. Sanırım evrenin çekim yasası denen şey bu! Ben hedeflerimi değil hayâllerimi yaşadım. 1993’te uluslararası ilişkiler okumaya karar verip Kıbrıs’a Yakın Doğu Üniversitesi’ne kaydımı yaptırdım. Üniversiteden mezun olduktan sonra Kıbrıs’ta kendi iş yerimi açtım. Bu sayede Ada’da çok insan tanıdım, çok geniş bir çevre edindim. Aslında hayatımdaki her şey beni şu an ki mesleğime hazırlıyormuş; tiyatro, diksiyon ve drama eğitimlerim… Tüm bunlar iletişim, kişisel gelişim ve ikna kâbiliyeti gibi konularda beni çok geliştirdi. Mağazacılık ise geniş bir çevre edinmemi, satış kabiliyetimi ve becerimi artırdı. Üniversite eğitimim de bunlara eklenince “Merit International” gibi devasa bir kurumsal çatı altında çalışma şansını yakaladım. Burada altıncı yılıma giriyorum. İlk günden itibaren ailem gibi hissettiğim Merit Park’a hizmet etmekten önce gurur, sonra büyük mutluluk duyuyorum. Merit Ailesi’ne katılmamı sağlayan Sayın Aybars Kutluba ve Sayın Mehmet Yücel’e çok müteşekkirim.

DEVRİM METİN

Merit Park Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Merit Park Hotel Public Relations Manager

166

“My life has been training me for this job” “I was born and raised in Kadikoy, Istanbul. I graduated from the history-smelling classrooms of the Camlica Girls High School, having been trained with the discipline and hard training of the those years. My plan was to go to the conservatory. I spent four years training in the Sahika Tekand theater on acting, drama and diction. But I would always dream of working at a large company every time I closed my eyes at night. I think this must be what they call the law of attraction! I lived not for my goals but for my dreams. In 1993, I decided to study international relations and registered at the Near Eastern University in Cyprus. I started my own business in Cyprus upon graduating from the University. I met many people and had a wide network thanks to this business. In fact, it seems like everything that happened in my life; my theatrics, diction and drama lessons, have been preparing me for my current job. All these, improved me on my communication, personal development and persuasion skills. Owning a shop helped me gain a wide network of people and increased my sales skills. Adding my University education on top of that, I had the chance to work under a huge and institutional roof like "Merit International". I am starting my sixth year here. I feel honor first and great joy second for serving Merit Park whom I feel like family members. I am much obliged to Mr. Aybars Kutluba and Mr. Mehmet Yucel who helped me join the Merit Family.


“MOTTOMUZ, GÜZEL HAYAT!”

"Our motto is a beautiful life!” I started my work life at Etap Altinel Hotel after I completed my education on tourism in Ankara Hacettepe University. I had to leave my career in tourism for 12 years because of the high-level duties I have undertaken in the defense and education sectors. After me and my wife decided to continue our life in Cyprus, I met Aybars Kutluba, our general manager. Since then we have never parted ways. The name of our magazine is "Dolce Vita" or "Beautiful Life" which is our motto. Our mission is to bring out the beauty in life. As a person who has made this sentiment a principle, I deem having a positive outlook of life and spreading the energy that I receive from my life, among one of the most important aspects of the work I am doing. But these alone are not enough... Our guests compare us with the best hotels from different parts of the world. That's why we cannot be the best only in the island or on the Eastern Mediterranean. It is among our duties to closely monitor and implement innovations in the global hotel industry. Seeing the expression of happiness in the faces of our guests after a successful event makes us forget all our tiredness. It is our greatest luck to have the positive atmosphere we have created multiplied and returned to us as if reflected from hundreds of mirrors... Working with Aybars Kutluba is a source of motivation in and of itself. Also, our path is enlightened by a new light every time, coming from the windows opened by Ms. Hanzade Ozbas. In addition to all this, we have a very hard-working and selfless team. We all enjoy the happiness of taking steps that reinforce our leadership in the sector.

Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde turizm eğitimi aldıktan sonra iş hayatıma Etap Altinel Hotel’de başladım. Fakat savunma sanayi ve eğitim sektöründe üstlendiğim üst düzey görevler nedeniyle turizm kariyerime 12 yıl ara verdim. Eşimle birlikte hayatımızı Kıbrıs’ta sürdürme kararı aldıktan sonra genel müdürümüz Aybars Kutluba ile tanıştım. O zamandan beri yolumuz hiç ayrılmadı. Dergimizin adı “Dolce Vita” yani “Güzel Hayat”, bu bizim mottomuz… Misyonumuz, hayatın güzelliğini öne çıkartmak… Bu duyguyu düstur edinmiş biri olarak, hayata pozitif bakmayı ve yaşamdan aldığım enerjiyi etrafıma yaymayı, yaptığım işin en önemli ögelerinden biri kabul ediyorum. Ancak bunlar tek başına yeterli değil… Misafirlerimiz, bizi dünyanın değişik yerlerindeki en iyi otellerle kıyaslıyorlar. O nedenle sadece Ada’da veya Doğu Akdeniz’de en iyi olmamız yetmez. Dünya otelcilik sektöründeki yenilikleri yakından izleyip uygulamak da bizim görevlerimiz arasında… Başarılı geçen bir etkinliğin ardından misafirlerimizin yüzündeki mutluluk ifadesini görmek bize tüm yorgunluklarımızı unutturuyor. Oluşturduğumuz pozitif atmosferin, yüzlerce aynadan yansıyormuş gibi çoğalarak bize geri dönmesi en büyük şansımız… Aybars Kutluba ile çalışmak başlı başına bir motivasyon kaynağı zaten. Ayrıca Hanzade Özbaş Hanımefendi’nin her seferinde bize açtığı pencerelerden yolumuza yeni ışıklar doğuyor. Bütün bunların yanında çok çalışkan özverili bir takımımız var. Sektördeki liderliğimizi perçinleyen adımlar atmanın mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz.

EBRU DENKER

Merit Royal Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Merit Royal Hotel Public Relations Manager

167


Public Relations Manager

“TURIZM BIR AŞK”

PR Müdürleri

İstanbul’daki ortaokul ve lise eğitimim boyunca hem okudum hem de çalıştım. İlk iş deneyimim aile şirketimizdeydi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Turizm Otelcilik Bölümü’nü bitirdikten sonra halkla ilişkiler sektörüne adım attım. Çeşitli firmalarda çalıştım. Hepsi de benim için okul gibiydi, güzel şeyler öğrendim. 2004’te Kuzey Kıbrıs’ta öğrenimine devam eden kardeşimin ısrarları üzerine iş başvurusunda bulunduğum Merit Crystal Cove Hotel’de halkla ilişkiler departmanında çalışmaya başladım. Şimdi Merit Lefkoşa Hotel Genel Müdürü olan Mine Gürses, o yıllarda Crystal Cove’un Halkla İlişkiler Müdürü’ydü. Her zaman her konuda bana destek olduğu için kendisine çok teşekkür ediyorum. Aralık 2011’de Merit Lefkoşa Hotel Halkla İlişkiler Şefi olarak göreve başladığım Merit Lefkoşa Hotel’de, Ocak 2005’ten bu yana Halkla İlişkiler Müdürü olarak çalışıyorum. Yaklaşık 14 yıldır Merit International Hotels & Resorts ailesinin bir ferdiyim. Halkla ilişkileri ve turizmi seviyorum. Bence turizm bir aşk... İşinizi severek yapıyorsanız yoğun tempoya alışıyorsunuz, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Hatta sakin geçen günleri garipsiyorsunuz. İşimden arta kalan zamanlarda kitap okuyarak, makaleler kaleme alarak vakit geçiriyorum. Geç saatlere kadar çalıştığım günlerde bile spora vakit ayırmaya çalışıyorum. Sporu hayatımın bir parçası haline getirme konusunda yoğun çaba sarf ediyorum. Bir de fırsat buldukça Girne’de ikâmet eden ablam ve eniştemle vakit geçirmeye çalışıyorum.

SONGÜL BİLGE

Merit Lefkoşa Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Merit Nicosia Hotel Public Relations Manager

168

“Tourism is a passion” I studied and worked both throughout my middle school and high school education in Istanbul. My first business experience was with our family business. After I graduated from the Eskişehir Anadolu University Department of Tourism and Hospitality, I took a step into the public relations sector. I have worked in various companies. They were all like schools for me where I learned many good things. I started working in the public relations department of the Merit Crystal Cove Hotel, where I applied due to the insistence of my brother who was studying in Northern Cyprus in 2004. Mine Gurses, who is now the General Manager of Merit Nicosia Hotel, was Crystal Cove's Public Relations Director during those years. I am grateful to her for supporting me in every way. Since January 2005, I have been working as the Public Relations Manager at Merit Nicosia Hotel where I started working in December 2011 as Chief of Public Relations. I have been a member of the Merit International Hotels & Resorts family for about 14 years. I love public relations and tourism. I think tourism is a passion... If you are enjoying your work, you get used to fast paced work and you forget how fast time passes. So that calm days seem weird. I spend the time remaining from my work reading books and writing articles. I'm trying to spare some time for sports even in the days that I work late. I am making great effort to make sport a part of my life. I also find the opportunity to spend time with my sister and brother-in-law who reside in Kyrenia.


“We are one big family in Merit”

After completing primary and secondary education at the Antakya Private Ata College, I moved to Northern Cyprus for university education. After graduating from the Eastern Mediterranean University, Department of English Teaching, I worked as an English teacher in Turkey for a short period. I was in Turkey but I missed Cyprus so much. I was very used to the unique and quite atmosphere of the island. Cyprus is like that; even if you live there for a short period of time, it manages to take you under its spell. My love and longing for Cyprus grew even more and life gave me a fine gift when my path crossed with Merit Group's in 2010. I first worked at the Nicosia Hotel sales department and then at the Merit Crystal Cove Hotel Guest Relations department. I was appointed as the Public Relations Manager in 2015. My work schedule is usually busy, but I cannot say that I complain. This does not affect me negatively because I am a hyperactive person who does not like stagnation. I like the action, the running around and I do the work that I love with a team I like. Whichever profession you do, the rule remains the same: If your team is good and in harmony, there is nothing you cannot overcome. Merit is a special place for we the employees as much as it is for our guests. We have a huge family here. I like my colleagues and spending time with them. Trying out new things in such an environment, thinking about different projects, make you even more motivated. Although we get tired, seeing a project we have worked hard on being realized and to be a part of such a perfect team makes us feel not tired but indescribably happy at the end of the day. As is the case, I do not feel like I'm working at all. I take great pleasure in making new things for the hotel and spending time on the projects.

“MERIT’TE KOCAMAN BIR AILEYIZ” İlk ve orta öğretimimi Antakya Özel Ata Koleji’nde tamamladıktan sonra üniversite eğitimi için Kuzey Kıbrıs’a taşındım. Doğu Akdeniz Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdikten sonra Türkiye’de kısa bir dönem İngilizce öğretmeni olarak çalıştım. Türkiye’deydim ama Kıbrıs’ı çok özlüyordum. Adanın kendine has atmosferine ve sükûnetine çok alışmıştım. Kıbrıs böyledir, kısa bir süre için bulunsanız bile sizi etkisi altına almayı başarır. Kıbrıs’a olan aşkım ve özlemim her geçen gün daha da artarken hayat bana güzel bir armağan verdi ve 2010’da Merit Grubu ile yolum kesişti. Önce Lefkoşa Hotel satış departmanında daha sonra Merit Crystal Cove Hotel Misafir İlişkileri departmanında çalıştım. 2015’de de Halkla İlişkiler Müdürü olarak atandım. İş tempom genellikle yoğun ama şikâyetçi olduğumu söyleyemem. Bu durum beni olumsuz etkilemiyor çünkü durağanlığı sevmeyen hiperaktif bir yapım var. Hareketi, koşturmayı seviyorum ve güzel bir ekiple birlikte sevdiğim işi yapıyorum. Hangi mesleği yaparsanız yapın, kural aynıdır: Ekibiniz iyi ve uyumluysa başaramayacağınız iş yoktur. Merit, konuklar için olduğu kadar biz çalışanlar için de özel bir yer, kocaman bir aileye sahibiz. İş arkadaşlarımı ve onlarla zaman geçirmeyi seviyorum. Böyle bir ortamda yeni şeyler denemek, farklı projeler üzerine kafa yormak sizi daha fazla motive ediyor. Yorulsak da emek verdiğimiz bir projenin hayata geçtiğini görmek ve böyle mükemmel bir ekibin parçası olmak günün sonunda bize yorgunluk değil tarifsiz bir mutluluk hissettiriyor. Hal böyleyken de kendimi çalışıyormuş gibi hissetmiyorum. Otel için yeni şeyler yapmak, projelerle zaman geçirmekten büyük keyif alıyorum.

EDA BURÇ

Merit Crystal Cove Hotel Halkla İlişkiler Müdürü Merit Crystal Cove Hotel Public Relations Manager

169


Pleace Mekan

FORA

BIR AKDENIZ RÜYASI Yenilenen mekânı ve zenginleşen menüsüyle Fora Balık, Girne’nin yeni cazibe merkezi oldu. Taze mevsim balıklarının, Akdeniz’e has mezelerin ve kusursuz servisin keyfine varmak için önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.

170


171


Pleace Mekan

Girne’deki Merit Park Hotel & Casino sahilinde hizmet veren ve leziz menüsünü muhteşem bir manzara eşliğinde misafirlerine sunan Fora Balık, hem mideye hem göze hem de ruha hitap eden bir restoran... Fora’da güneşin Akdeniz’in sularına daldığı doyumsuz bir gün batımını seyredebilir, geceleri ay ışığı ve yıldızlar eşliğinde yemeğinizi yiyebilirsiniz. Canlı fasılın dalga seslerine karıştığı Fora’da sadece karnınızı değil ruhunuzu da doyurabilirsiniz. “Memnuniyetle…” 2018 yazına yenilerek giren ve kapasitesini iki katına çıkaran Fora Balık’ın mavibeyaz ağırlıklı dekorasyonu ve camları süsleyen vitrayları misafirlerin büyük beğenisini topluyor. Fora Balık ekibi, Merit Park’ın mottosu olan “Memnuniyetle” sloganı eşliğinde Akdeniz mutfağına özgü mezeleri ve mevsimin en taze balıklarını kusursuz bir hizmet eşliğinde konuklarına sunuyor. “Denize sıfır” lezzet şöleni Yolu ilk kez Fora Balık’tan geçenlerin mutlaka tatması gereken lezzetlere gelince… Zengin meze menüsünün Ege ve Akdeniz otlarıyla sunulduğu Fora’da, “deniz askısında balık pastırma”yı kesinlikle denemelisiniz. Taze balıklardan Akdeniz’in incisi “kum lagosu” da damağınızda unutulmaz bir tat bırakacak, bizden söylemesi… Balık konusunda haklı bir şöhrete sahip Fora’da şefin tavsiyesi olan “Fener kuyruğunda kavurma”nın ise lezzetini kelimelerle anlatmak mümkün değil. İçki menüsü de mekânın iddialı yemeklerine yaraşır şekilde hazırlanmış. Beyaz etlerin yanına en çok yakışan kaliteli şarapları Fora’nın deneyimli çalışanlarından isteyebilirsiniz. Pazartesi hariç haftanın altı günü hizmet veren Fora’da gruplara özel indirimler de yapılıyor.

172


FORA

A Mediterranean Dream With its renewed place and enriched menu, Fora Balık has become the new centre of attraction of Kyrenia. Don’t forget to book in advance if you want to enjoy fresh seasonal fish, Mediterranean mezze and excellent service. Serving its delicious menu with extraordinary scenery on the Merit Park Hotel & Casino beach in Kyrenia, Fora Balık restaurant pleases your stomach, while touching your eyes and soul... Here in Fora, you can watch a breathtaking sunset where the sun dives into the Mediterranean Sea and enjoy your meal accompanied by the moonlight and the stars. While the live music tunes with the waves, you will be satisfying not only your stomach but also your soul. “With pleasure…” Welcoming 2018 summer with its renewed place and increased capacity, Fora Balık is admired by the guests with its blue-white decoration and stained-glass windows. Embracing the “With pleasure” motto of Merit Park, the restaurant team serves its guests Mediterranean mezze and fresh seasonal fish with an excellent service. “Beachfront” feast of taste There are some delicious dishes that must be tried when it comes to the first-time visitors to Fora Balık. In Fora, a rich mezze menu is served with Aegean and Mediterranean herbs. You should definitely try “fish sausage in the sea hanger”. If you want to go for fresh fish, “sand grouper” will leave an unforgettable taste in your mouth.… It is almost impossible to find words for the taste of “monk fish tail roast”, which is the chef’s recommendation. Liquor menu also fits well with the challenging dishes. Fora’s experienced staff can recommend you the best quality wines alongside white meat. Serving its guests six days a week excluding Monday, special discounts for groups is available at Fora.

173


Pleace Mekan

Taş Ev

TARİH, SANAT VE LEZZET BİR ARADA K.K.T.C.'nin başkenti Lefkoşa’da otel ve sanat galerisi olarak hizmet veren bir Osmanlı konağı... 1931’de inşa edilen “Taş Ev”, etkileyici manzarası, tarihi doğal dokusu ve pozitif atmosferiyle ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.

174


Lefkoşa’daki tarihi Arabahmet Camii’nin karşı komşusu olan “Taş Ev” adlı butik otel, restoran ve sanat galerisi olarak da hizmet veriyor. 1931’de Osmanlı konağı olarak inşa edilen mekân, bir yılı aşkın süredir konuklarına, şehrin zengin tarihini ve ruhunu hissedebilecekleri etkileyici bir yaşam alanı sunuyor. Taş Ev, şık, farklı ve özgün bir butik otel olmasının yanı sıra zengin bir menüye sahip restoranıyla da öğünleri özel bir deneyime dönüştürüyor. “Sanat her yerde” fikrini kendisine motto edinen ve yıl boyunca birçok sergiye de ev sahipliği yapan “Taş Ev”, butik konaklama, sanat galerisi ve tarihi doğal dokusuyla uyumlu kafe, restoran hizmetlerinin karışık kullanımıyla kültürel mirasın turizm potansiyelini harekete geçirmeyi amaçlıyor. Kıbrıs ruhu İki katlı Taş Ev’in giriş katındaki Kıbrıs mozaikleriyle kaplı geniş holü, yerel alçı taşlı Kıbrıs mermerli odaları ve yine Kıbrıs’a özgü mermerlerden yapılmış merdivenlerinin güzelliklerinden etkilenmemek elde değil. Bu şık binanın, kafesi, restoranı ve sanat aktiviteleri kuzey cephesine açılan saklı bir iç bahçede gerçekleştiriliyor. Güney cephesine bakan Cumbalı Konak’ın üst katında ise üç oda ve geniş bir hol bulunuyor. Büyüleyici manzarasıyla dikkat çeken üst kat, özel yemekler ve toplantılar için oldukça cazip bir yer. “Tarihi görev” Manzarası, tarihi dokusu ve tasarımıyla dikkat çeken Taş Ev’in restoranında da aynı hassasiyet gösterilmiş. Ev yemeği doğallığında sağlıklı ürünler sunmayı kendisine ilke edinen mekânın, fırın kebabı, köfteleri, avakadolu, kinoa-mercimekli ve köfteli salataları denemeye değer. Spesyalleri ise köy tavuğundan yaptıkları “Magarına-Bulli”… Taş Ev’in restoranı pazar hariç her gün açık. Bu güzel projenin yaratıcısı ve direktörü Mimar Özge Özbekoğlu, “Kültür mirasının gelecek nesillere taşınması için her birey üzerine düşeni yapmalı. Taş Ev, sanatın önemini bize her noktada hissettiriyor” diyerek işletmenin sanat etkinliklerine verdiği desteği ve önemi ifade ediyor.

175


Pleace Mekan

TAŞ EV History, Art and Taste Meets in Taş Ev

An Ottoman Mansion in Nicosia (Capital of KKTC) that serves both as a hotel and an art gallery... Built in 1931, “Taş Ev” (Stone House), greatly deserves attention with its impressive view, historical and natural texture and positive atmosphere. 176


The "Taş Ev" (Stone House), opposite the historic Arabahmet Mosque in Nicosia, serves as a boutique hotel, restaurant and art gallery. Built in 1931 as an Ottoman mansion, the place has been offering its guests an impressive living space where they can feel the rich history and soul of the city for over a year. The Taş Ev is not only a stylish, distinctive and original boutique hotel, but also a restaurant with a rich menu that makes every meal a special experience. Following the motto of "Art everywhere" and hosting many exhibitions throughout the year, "Taş Ev" aims to drive the touristic potential of the cultural heritage with the mixed use of cafe and restaurant services compatible with the boutique accommodation, art gallery, historical natural texture. The Cyprus Spirit It is not possible to be unmoved by the beauty of the large hall covered with Cyprus mosaics on the entrance floor of the two-story stone house, the rooms covered with Cyprus marble and local plaster stone and the stairs made of Cyprus marble. The café, restaurant and art events of this stylish building can be found in a hidden inner garden that opens to the north section of the building. Meanwhile, there are three rooms and a large hall located on the upper floor of the Cumbali Konak (Bow-Windowed Mansion) overlooking the southern section. Attracting attention with its striking view, the upper story is a very attractive place for special meals and meetings. “Historical Mission” The same care was also shown at the restaurant of Taş Ev, which attracts attention with its view, historical texture and design. The oven kebab, meatballs and avocado, quinoa-lentil and meatball salads of the restaurant that made it a principle to provide healthy products as organic as home-made food, are worth trying. Their specialty is the "Magarina-Bulli" made from village-bred chicken... The restaurant of Taş Ev is open every day except on Sundays. Architect Ozge Ozbekoglu, the creator and director of this beautiful project points out to the importance and support given to art events by the company saying "Every individual must do their part to pass on the cultural heritage to the next generations. The Taş Ev has us feeling the importance of arts at every point".

177


Food & Beverage Yeme & İçme

Merit'in Çikolata Fabrikası

ROYAL CHOCOLATE

Kuzey Kıbrıs’ın en lüks oteli olan Merit Royal, bu kez “tatlı” bir sürprizle konuklarının karşısına çıkıyor. Kendi çikolatasını üretmeye başlayan Merit, “Royal Chocolate”ı bir dünya markası yapmayı hedefliyor.

178


179


Food & Beverage Yeme & İçme Kusursuz hizmet anlayışını “Size özel” sloganıyla taçlandıran Merit Royal Hotel, misafirlerine leziz, el yapımı çikolatalar sunmanın ve mutfağından bir marka daha çıkarmanın mutluluğunu yaşıyor. “Royal Chocolate” için özel olarak kurulan imalathanede dünyanın en iyi çikolata markalarından biri olan Belçikalı Callebaut’un ürünleri kullanılıyor. Ve Merit’in usta şefleri, geleneksel ve yenilikçi tarifleri harmanlayarak seçmekte zorlanacağınız muhteşem çikolatalar ortaya çıkarıyorlar. Seçkin kakaoları çeşitli aromalarla sunan “Royal Chocolate” ürünleri, şık sunumlarıyla da dikkat çekiyor. Merit Royal Premium Hotel’de “Sous Chef” olarak görev yapan Ali Ulu, “Royal Chocolate”ı bir dünya markası haline getirmeyi hedeflediklerini söylüyor. “Bunu başaracak güce sahip olduğumuzu biliyorum. Bu hedefe ulaşmak için elimden geleni yapacağım” sözleriyle de iddiasını ortaya koyuyor.

180

“Merit kalitesini hatırlatacak” Merit Royal & Premium Hotel ve Merit Park Genel Müdürü Aybars Kutluba ise, Merit’in yeni markasını şu sözlerle anlatıyor: “Kendi kalitemizi, neden çikolatalarımıza da yansıtmayalım, düşüncesinden yola çıkarak ‘Royal Chocolate’ı yarattık. Belçika’dan getirttiğimiz, en kaliteli kakao çekirdekleri kullanılarak üretilen ham çikolatalar, ISO 22000 kalite sertifikalı otelimizde en taze kuruyemişler, baharatlar ve meyveler kullanılarak tamamen el yapımıyla hazırlanıyor. Misafirlerimizin yeni ve farklı tatları, hiç karşılaşılmadıkları lezzetleri bulacağı ürünlerimizde hiçbir katkı maddesi, renklendirici, yapay aroma ve koruyucu kullanmıyoruz. Bizim için en büyük mutluluk, çikolatalarımızın değerli misafirlerimizin damağında bıraktığı tatla Merit ailesini ve kalitesini hatırlatması olacaktır. Afiyetler olsun.”


ÇİKOLATADA “KALİTE” Kakao çekirdeklerinden meydana gelen çikolata için 19’uncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu döneminde hekimler, “Kat kat esvab giyip hamallık etmektense her sabah çikolatayla mükemmel bir kahvaltı etmek her halde daha iyidir” demişler. Hatta 1900’lü yıllarda "Sağlık Çikolatası" denilen bir türü bile eczanelerde satılmış. Peki, insanların bir dönem "şifa" gözüyle de baktığı çikolatada “ideal” nedir? İyi çikolatayı sadece ağızda bıraktığı tatla değil görünümüyle de tanıyabilirsiniz. Parlak, pürüzsüz ve oda sıcaklığında sertliğini koruyan çikolataların kalite bakımından sınıfı geçtiğini söyleyebiliriz. Ayrıca çikolatayı kırdığınızda ortaya çıkan seste önemlidir; ince çikolatalarda "çıt", kalın çikolatalarda daha tok bir ses duymalısınız. Ağızda çabuk eriyen, yağlı bir kalıntı bırakmayan, damaktan çabuk kayan ve tükettikten sonra ağızda hoş bir aroma bırakan ürünler, “kaliteli çikolata” sınıfına giriyor. Bağımlısı olacağınız “Royal Chocolate”in el emeği çikolataları da tüm bu özellikleri faslasıyla barındırıyor.

İKİ ADIMDA “MUTLULUK” Çikolata, beynimizdeki sinir hücrelerinde görevli kimyasal aracıları etkileyerek “mutlu” hissetmemizi sağlıyor. Peki bu mutluluğu iki adımda pekiştirmeniz gerektiğini biliyor muydunuz? Çikolatadaki temel tatları ve birinci derecedeki aromaları daha yoğun hissedebilmek için çikolatayı iki adımda tüketmelisiniz. İlk ısırıkta yarısını yiyip aromasını iyice tadın. Diğer ısırıkta da kalan parçayı ağzınıza koyun ve erimesine izin verin. Birkaç kez çiğneyerek küçük parçalara ayırmak ve ağzınızda eritmek çikolatanın tadını daha fazla hissetmenizi sağlar.

181


Food & Beverage

North Cyprus's most luxurious hotel, Merit Royal meets its guests with a "sweet" surprise. Beginning to produce its own chocolate, Merit aims to make "Royal Chocolate" a world brand.

Yeme & İçme

Having crowned its perfect service concept with the slogan "Special to you", Merit Royal Hotel is happy to offer delicious, handmade chocolates to its guests and to offer another brand from its cuisine. The products of Belgian Callebaut, one of the best chocolate brands in the world, are being used in the workshop built especially for "Royal Chocolate". And Merit's master chefs bring out magnificent chocolates that you will have difficulty choosing by blending traditional and innovative recipes. "Royal Chocolate" products, which offer a variety of exquisite cocoa flavors, are also highlighted with elegant presentations. Ali Ulu, who serves as "Sous Chef" at Merit Royal Premium Hotel, says that they are aiming to make "Royal Chocolate" a world brand. "I know that we have what it takes to do it. I will do everything in my power to achieve this goal". “It will remind you of the Merit quality”

MERIT’S CHOCOLATE FACTORY “Royal Chocolate” North Cyprus's most luxurious hotel, Merit Royal meets its guests with a "sweet" surprise. Beginning to produce its own chocolate, Merit aims to make "Royal Chocolate" a world brand.

182

The General Manager of the Merit Royal & Premium Hotel and the Merit Park Hotel, Aybars Kutluba tells about Merit's new brand with the following words: "We created the Royal Chocolate asking ourselves why we should not reflect our quality in our chocolates too. The raw chocolates produced using the best quality cocoa beans imported from Belgium, are prepared entirely by hand using the freshest nuts, spices and fruits in our hotel which has the ISO 22000 quality certification. We do not use any additives, coloring, artificial aroma or preservatives in our products, in which our guests will find new and original tastes, which they had never tasted before. Our greatest happiness will be for our guests to remember the Merit family and quality with the taste that our chocolates leave in the mouths of our valued guests. Enjoy!".

“QUALITY” IN CHOCOLATE Regarding chocolate, which is made from cocoa beans, doctors in the 19th century, during the Ottoman Empire said, "It is always better to have a perfect breakfast with chocolate every morning instead of breaking your back carrying loads while wearing clothes upon clothes". Moreover, a type of it called "Medicinal Chocolate" was sold in pharmacies in the 1900s. But what is "ideal" in chocolate where people looked for "healing" once upon a time? You can recognize a good chocolate not only by the taste it leaves in your mouth but also by its appearance. We can say that chocolates that are bright, smooth and maintain their hardness at room temperature pass the class in terms of quality. The sound that is heard when you break the chocolate is also important; you should hear a “crack” sound when breaking thin chocolates and a louder sound when breaking thicker chocolates. Products which are quick to melt in the mouth, do not leave an oily residue, slide quickly down the throat and leave a pleasant aroma in the mouth afterwards, are in the "quality chocolate" class. The handmade chocolates of "Royal Chocolate", which you will be addicted to, have all these qualities. “HAPPINESS” IN TWO STEPS Chocolate makes us feel "happy" by affecting the chemical agents involved in the nerve cells in our brains. But did you know that you must consolidate this happiness in two steps? You must consume chocolate in two steps in order to be able to feel the basic flavors of chocolate and the flavors in the first degree more intense. Eat half of it at the first bite and taste the flavor thoroughly. In the second bite, put the remaining piece in your mouth and let it melt. Chewing a few times to separate small pieces and letting them melt in your mouth allows you to feel more of chocolate taste.


183


Mekan

Pleace

Halk arasında, Mustafa Paşa Köprüsü’nden el ele geçen âşıkların hiç ayrılmayacaklarına inanılıyor.

Big Dessert:

“TATLI” BİR RÜYA GERÇEK OLURSA… Sadece “tatlı” yemek sizi kesmiyor ve özel lezzetler arıyorsanız İstanbul Erenköy’deki “Big Dessert” mutlaka uğramanız gereken duraklardan biri… Üstelik bu sevimli mekân bir pastaneden çok daha fazlası… Neden mi?

184

B

ağdat Caddesi’nin en çok rağbet gören mekânlarından biri olan “Big Dessert” sadece pasta, tatlı, börek, çörek yiyebileceğiniz bir yer değil. Burada tadı damadığınızda kalacak bir kahvaltı yapabileceğiniz gibi sofranızdaki muhteşem reçelleri ve el yapımı ekmekleri de satın alabilirsiniz... Bu şahane mekânın sahibi ise 12 yıldır mutfak ve pastacılık deneyimini enfes tatlarla buluşturan İpek Bozkurt Tenti… Moda sektöründeki kariyerine nokta koyup sıfırdan gastronomi dünyasına adım atan, Michelin yıldızlı restoranlarda ve Michelin yıldızlı şeflerin yanında yetişen Tenti ile mutfağa olan ilgisini, el yapımı tatlılarını ve nostaljik pastanesini konuştuk. Siz aslında moda eğitimi aldınız. İtalya’da önemli markalar için çalışırken bir anda işinizi bırakıp mutfağa girdiniz. Neden? Kendimi bildim bileli mutfağa karşı hep merakım vardı. Ve bir anda mutfakla ilgili bir şey yapmak istediğime karar verdim. Sonra da bu isteğimi bir adım ileriye taşıdım. Toscana’da sık gittiğimiz

bir restoran vardı. Onlara, “Buraya gelip staj yapsam olur mu?” dedim. Ki o dönem Scuola Internazionale di Cucina’yı (ALMA) araştırmıştım ama onlar mutfağa dair bilgisi olmayan insanlar için o dönem sınıf açmamışlardı. Oraya gidebilmek için mutlaka bir tecrübenizin olması gerekiyordu. Böylece ücretsiz olarak Toscana’daki restoranda bir buçuk yıl çalıştım. Sonra da ALMA’ya gittim. Zor bir okuldu, o dönem tecrübesizleri istemiyorlardı. İnsanlar arasında en tecrübesiz bendim ama azmettim ve orayı birincilikle bitirdim. Okuldan hemen sonra neler yaptınız? İtalya’da Michelin yıldızlı bir yerde stajımı yaptım. Michelin yıldızlı restoranlarda çalıştım. İki Michelin yıldızlı IlRigoletto’da tatlı şefiydim ve Dünya Pasta Şampiyonu Roberto Rinaldini’nin yardımcısıydım. Sonra da İtalya’da kendi pastanemi açtım. Peki neden Türkiye’ye döndünüz, İtalya’da işler istediğiniz gibi gitmedi mi? İşler iyiydi ama İtalya ekonomik


krizdeydi. Krizlerde lüks ihtiyaçlar sekteye uğruyor, haliyle de işlerimiz zamanla azaldı. Eşim İtalya’dan Türkiye’ye dönmek istedi çünkü kriz onun işlerini de olumsuz etkilemişti. Türkiye’ye döndüğümde burada bir şeyler yapmak istedim. Önce Kuzguncuk’ta imalathane açtım ve bu sayede yavaştan piyasayı tanımak istedim. 12 senedir bu işi yapıyorum ama Türkiye’de dükkân açınca mesleğime tekrar başladım. Neden? Burada işler İtalya’dan daha mı farklı ilerliyor? Burada müşterinin ağız tadı ve yapısı daha farklı... Bir de ülkemizde pastaneye girdiğimizde hep aynı ürünleri görüyoruz. Belli başlı yerlerde ürün yelpazesi daha elastik olabilir. Mesela; ekler… İnsanlar, ekleri geleneksel şekilde değil de daha farklı bir şekilde sunmanızı istemiyorlar. O tatlıyı alıştıkları şeyleri tüketmek istiyorlar. Böylece profesyonel olarak pek çok şeye sıfırdan başlamış oldum. İnsanlar buraya “İlginç şeyler var” düşüncesiyle geliyorlar ama bana sorsanız normal şeyler var. Geliyorlar, tadıyorlar ve tekrar geliyorlar. Tatlılarınız kadar ekmekleriniz de büyük ilgi görüyor. Bunun sırrı nedir? Maya bebek gibidir, onunla ilgilenmeniz ve beslemeniz gerekir. Ben ekmek ustası değilim ama mayayı çok iyi tanıyorum. Mayalı ürünler konusunda dünyanın en önemli ustalarından biri olan Rolando Morantin benim hocamdı. Türkiye’de “Ekmek ustasıyım” diyen insanlara, “Gelin bana danışmanlık yapın” dedim ama bir şey bildikleri yok, hazır tariflerle geliyorlar. İtalya’dayken birkaç çeşit ekmek yapıyordum ama gördüm ki hocam bana harika bir nosyon kazandırmış ve ondan çok şey öğrenmişim. Tabii misafirlerimiz ekmeklerimiz kadar kahvaltılarına eşlik eden ürünlerimizi de seviyorlar. Hepsini özel getirtiyoruz. Misafirlerimize kaymak, süt, beyaz peynir, tereyağının yanı sıra kendi yaptığımız reçelleri ve tahin pekmezi de sunuyoruz. Her şey günlük, ev kahvaltısı gibi... Buraya ilk kez gelecek olanlara ne yemelerini önerirsiniz? En başta geleneksel tarife göre yapılan Tiramisu’muzu... Maskarpone ile yapılıyor ve espresso kullanıyoruz. Alman pastasını da tavsiye ederim. Çünkü artık pek çok yer Alman pastası yapmıyor. Çikolata meraklıları için yoğun çikolatalı pastalarımızı, daha fresh tatlıları tercih edenlere taze meyvelerden yaptığımız meyveli tartımızı öneririm. Formunu koruyan ama tatlı yemeden de yapamayanlar için ise içinde şeker olmayan tahinli ve hurmalı kekimizi veya tam buğday unundan yaptığımız armutlu kekimizi tavsiye ederim.

185


Pleace

O

Mekan

ne of the most popular venues of Bağdat Street, “Big Dessert” is not only a place for eating cakes, desserts, pastries or cookies. You can not only have an unforgettable breakfast here, but also buy those awesome jams and homemade breads… The owner of this marvellous place is İpek Bozkurt Tenti, who has combined her 12 years of kitchen and pastry experience with excellent tastes… Putting a full stop to her career in the fashion sector and stepping into the gastronomy world from scratch, grooming with Michelin-starred chefs at Michelin-starred restaurants, we had a conversation with Tenti about her interest in the kitchen, her handmade desserts and nostalgic patisserie.

BIG DESSERT:

When a “Sweet” Dream Comes True! If you’re one of those, not satisfied with having just a “dessert” and looking for special flavours, “Big Dessert” located at Erenköy (Istanbul) is a one of the places you must stop by… On top of that, this cute place is much more than a patisserie... Do you want to know why?

You were originally educated in the field of fashion. You were working with important brands in Italy, and suddenly you left your job and ran into the kitchen. Why? I have always had an interest in the kitchen. And suddenly I decided that I wanted to do something about it. Then I carried my desire one step further. There was this restaurant in Toscana that we visited frequently. I asked them: “Can I come here as a trainee?” By the way, that time, I had done a research on Scuola Internazionale di Cucina’yı (ALMA), but they hadn’t opened a class for people with no background in the field of cuisine. You had to be experienced to get into that school. So I worked voluntarily at a restaurant in Toscana for one a half years. Then I went to ALMA. It was a difficult school; they didn’t want inexperienced students those days. I was the most inexperienced student but I was determined; and I graduated ranking first. What did you do right after you graduated? I did my internship in Italy at a Michelin star restaurant. Then I worked for other Michelin star restaurants. I was the dessert chef of 2-Michelin-Star restaurant II Rigoletto, and the assistant of World Pastry Champion Roberto Rinaldini. Later on, I opened my own patisserie in Italy. Well, then, why did you return to Turkey? Didn’t things go well in Italy? The business was okay but Italy was undergoing an economic crisis. Luxury needs are seriously interrupted during crisis, so our business decreased in time. My husband wanted to return to Turkey because crisis had a negative effect on his business too. When we came back, I wanted to do something here.

186

First I opened a manufacturing shop in Kuzguncuk and tried to get to know the market. It’s been 12 years I’m doing this business; but I started all over again when I opened a shop in Turkey. Why is that? Is it different here, compared to Italy? Customers’ palate and taste is different here... Also, in our country we always see same stuff when we enter a patisserie. Some places may have a more flexible range of products. For instance; éclair… People just don’t prefer to be offered an éclair in a different form rather than the traditional way. They want to eat that dessert the way they are accustomed to. That’s how, as a professional, I had to start from scratch to many things. People come here with the idea that “this place has interesting stuff ”, but if you ask me, they are ordinary things. They come here, taste them and come back again. Your breads receive a great deal of interest as much as your desserts. What is your secret? Yeast is like a baby; you need to take care of it and feed it. I’m not a bread master but I know yeast very well. One of most important masters in the area of yeast-raised products Rolando Morandin was my mentor. I asked people in Turkey who claim to be a “Bread master” to come and consult me, but they don’t know anything special, they come with readymade recipes. I was able to bake a few types of breads in Italy; however I realised that my mentor had given me a wonderful notion and I had learnt many things from him. Of course, our guests enjoy our side products as wells as breads, offered in breakfasts. We specially order them all. We offer our guests Turkish cream, milk, feta cheese as well as our homemade jams and molasses with tahini. Everything is fresh, like a breakfast at home... What would you recommend those coming here for the first time? First of all, I would recommend our Tiramisu that is made according to the traditional recipe... It’s made with Mascarpone and we use espresso. I’d also recommend the German cake; many places don’t offer it anymore. I also suggest our intense chocolate cakes for chocolate lovers; and our fruit pies baked with fresh food for those who prefer fresher desserts. For those who want to keep fit but have hard time staying away from dessert, I recommend our sugar-free cake baked with tahini and date; or our pear cake baked with whole wheat flour.


187


Pleace Mekan

Böyle Olur

PARK’TA MEYHANE Merit Park Hotel'in yeni restoranı “Park’ta Meyhane”, Kıbrıs kültürünü yansıtan atmosferi, şık dekorasyonu, nefes kesen manzarası ve benzersiz lezzetleriyle şimdiden kendi müdavimlerini yarattı.

188


Peşpeşe açtığı restoranlarıyla dikkatleri üzerine çeken Merit Park Hotel, son olarak “Park’ta Meyhane”yi misafirlerinin hizmetine sundu. Mekân, eşsiz manzarası ve Kıbrıs’a özgü nostaljik ayrıntılarıyla konuklarına doyumsuz bir meyhane keyfi sunuyor. Her ayrıntısında Ada'nın sıcaklığını ve samimiyetini yansıtan restoranda gramofondan yükselen nağmeler de ortama bambaşka bir ruh katıyor. Alaturka şarkılar eşliğinde misafirlerini Akdeniz’in eşsiz manzarasına ve ay ışığına doyuran “Park’ta Meyhane, Ada kültüründen pek çok lezzeti barındırdığı menüsüyle de tam puan alıyor. Çakistes, amarella, humus ve bikla gibi Kıbrıs’a özgü mezelerin yanı sıra, ara sıcak olarak servis edilen bulgur köftesi ve Kıbrıs’ın meşhur şeftali kebabı da mekânın müdavimleri tarafından çok beğeniliyor. “Yeni restoranlarımızla fark yarattık” Park’ta Meyhane’nin spesiyal yemeğini şefe sorduğumuzda ise Kıbrıs halkının "Hırsız Kebabı" adını verdiği "Fırın Kebabı" cevabını alıyoruz. Yumuşacık kuzu etinin kendi yağı ve suyuyla pişirilmesiyle yapılan bu lezzetli yemek, damak tadına düşkün insanlar için bir nevi lezzetin nirvanası... Şef, "Adaya gelip de fırın kebabımızı tatmayan pişman olur. Meyhane kültürü de biz de yaşanırsa güzel" diyerek Park’ta Meyhane’nin iddiasını bir kez daha ortaya koyuyor. Merit kalitesi ve güvencesiyle hizmet veren “Park’ta Meyhane”nin kapıları haftanın her günü açık. Şık, sıcak ve lezzetli tatları menüsünde barındıran adanın yeni restoranı Kıbrıs’a özgü geleneksel ve unutulmaz bir gece yaşamak isteyen misafirlerini bekliyor.

189


Food & Beverage

This is How They Make

A Tavern in the Park

Yeme & İçme

The Merit Park Hotel has already created its own regular customers with its ambience that reflects the culture of Cyprus, its stylish decor, breathtaking scenery and unique tastes. Having attracted attention with the restaurants it opened in succession, the Merit Park Hotel has recently presented the "Park'ta Meyhane" (Tavern in the Park) to the service of its guests. The venue provides its guests with a delightful tavern experience, a unique view and nostalgic details unique to Cyprus. Each detail reflects the warmth and sincerity of the island, and the musical notes rising from gramophone add a different spirit to the atmosphere of the restaurant. Feeding its guests with the unique view of the Mediterranean and the moonlight in the accompaniment of A'la Turca songs, "Tavern in the Park" is getting top marks with its menu which includes many tastes from the island's culture. In addition to the uniquely Cypriot tastes such as cakistes, amarella, hummus and bikla, the bulgur meatballs served as warm starter and the famous peach kebab of Cyprus are very popular among the regulars of the venue. “We have made a difference with our new restaurant” When we ask the chef for the specialty of the "Park’ta Meyhane", we get "Kiln Kebab" named "The Thief's Kebab" by the Cypriot people as an answer. Made by cooking the softest lamb meat with its own oil and gravy, this tasty meal is a kind of nirvana for the gourmet people... The chef shows another good example of the self-confidence of "Park’ta Meyhane" by saying "those who visit the island and leave without tasting our kiln kebab will be sorry for it. And the tavern culture is best experienced with us too". Serving with the quality and assurance of Merit, the doors of “Park’ta Meyhane” is open throughout the week. The new restaurant of the island awaits its guests who wish to experience a traditional and a memorable Cyprus night with its menu offering stylish, warm and delicious tastes.

190


191


Food & Beverage Yeme & İçme

MERİT ROYAL'DE UZAKDOĞU ŞÖLENİ Çin mutfağının enfes lezzetlerini Merit misafirleyle buluşturan “Royal Chinese Cuisine & Sushi” ekibinin, Dolce Vita by Merit için hazırladığı özel tariflerle karşınızdayız.

Far East Feast at Merit Royal

We give you the recipes prepared specially for Dolce Vita by Merit by the “Royal Chinese Cuisine & Sushi” team who introduced the exquisite flavors of Chinese cuisine to the guests of Merit. 192


SARMISAKLI KARİDES VE YUMURTALI PİLAV

Garlic Prawns

Malzemeler (2 kişilik):

YUMURTALI PİLAV

Ingredients (for 2 people):

8 adet karides, 3 g sarımsak, 4 gr havuç, 2 gr tuz, 2 gr yeşil soğan, 2 gr nişasta, 6 ml su, 200 ml sıvı yağ

100 g Jasmine rice, 100 ml su, 1 yumurta, 3 g havuç, 2 g yeşil soğan, 2 g tuz, 10 ml ayçiçek yağı

Yapılışı: Karidesler kabuklarından soyulur ve temizlenir. Ayrı kapta ayçiçek yağı ısıtılır ve kızgın hale gelince karidesler yağda pişirilip süzülmeleri için alınır. Bir tava içerisine daha önceden mire poix doğranmış sarımsak, havuç, taze yeşil soğan ve kızartılan karidesler konularak 1-2 dakika sotelenir. Üzerine yarım çay bardağı su ilave edilir ve nişasta eklenir. Tatlandırıldıktan sonra servise hazır hale getirilir.

Yapılışı: 100 gram pirinç yıkanır ve süzdürülür daha sonra suda haşlanıp piştikten sonra bir kenara alınır, yumurtayı bir tasa kırdıktan sonra iyice çırpılır ve tava içerisine yağ dökülür, yağ iyice kızdırılır sonra çırpılan yumurtayı ilave edilip pişirilir, daha sonrasında haşlanan pirinç, ince ince doğranmış havuç, yeşil soğan ve tuz ilave edilerek servise ve sunuma hazır hale gelir.

EGG FRIED RICE

8 pieces of shrimps, 3 g garlic, Ingredients (for 2 people): 4 g carrot, 2 g salt, 2 g green 100 g Jasmine rice, 100 ml waonion, 2 g starch, 6 ml water, ter, 1 egg, 3 g carrot, 2 g green 200 ml oil onion, 2 g salt, 10 ml sunflower seed oil Making: Peel the shrimps from their shells and clean them. Making: Wash and drain 100 Heat the sunflower seed oil in grams of rice and put aside afa separate container and broil ter boiling in water. Break the the shrimps in oil when the oil is egg in a bowl and whip thohot. Take the shrimps and draroughly. Pour the oil in a pan, in them. Put the garlic, carrots, heat the oil well and add the fresh green onions and fried whipped egg. When cooked, shrimps previously sliced mire add the previously boiled rice, poix into a pan and sauté for 1 thinly sliced carrots, green onito 2 minutes. Add half a glass ons and salt. The dish is ready to of water and the starch on it. be served. Serve after seasoning.

193


Food & Beverage Yeme & İçme

TATLI EKŞİ TAVUK Malzemeler (2 Kişilik): 2 adet kemiksiz tavuk but, 1 yumurta, 15 g nişasta, 5 g havuç, 5 g yeşil biber, 5 g kırmızı kapya biber, 5 g soğan, 5 ananas, 200 ml ayçiçek yağı. Yapılışı: Kuşbaşı doğranan tavukların üzerine yumurta kırılır ve nişasta ilave edilerek iyice yoğrulur. Hazırlanan tavuklar nişastaya bandırılarak kızgın yağda kızartılır. Sos malzemeleri: 10 g salça, 200 ml su, 5 g şeker, 10 ml üzüm sirkesi. Yapılışı: Kavrulan salçaya şeker, üzüm sirkesi ve su ilave edilir, kaynadıktan sonra ocaktan alınır. Yaprak şeklinde doğranan havuç,

194

Sweet and Sour Chicken soğan, yeşil biber, kırmızı kapya biber ve kuşbaşı ananaslar bir kapta sotelenir. Kızartılan tavuk ve sos ile birlikte bütün malzemeler karıştırılır ve servise hazır hale getirilir. SEBZELİ NOODLE Malzemeler (2 kişilik): 100 g egg noodle, 20 g beyaz lahana, 15 g havuç, 5 g oyster, 3 ml dark soya, 1 g tuz Yapılışı: Noodle 1-2 dakika sıcak suda bekletilir ve kenara alınır. Julienne doğranmış sebzeler yağda sotelenir ve üzerine noodle ilave edilip üzerine soya sos, osyter ve tuz eklenerek karıştırılır, servise hazır hale getirilir.

Ingredients (for 2 people):

rot, onion, green pepper, red capia pepper and hashed pineapples which were sliced in a leaf shape in one bowl. Mix all materials with the chicken and the sauce. The dish is ready to be served.

Making: Break the egg on the hashed chicken thighs, add starch and knead thoroughly. Lay the prepared chicken thighs on starch and broil in oil.

VEGATABLE NOODLE

2 pieces of boneless chicken thighs, 1 egg, 15 g starch, 5 g carrot, 5 g green pepper, 5 g red capia peppers, 5 g onion, 5 pineapples, 200 ml sunflower seed oil.

Sauce ingredients: 10 g tomato paste, 200 ml water, 5 g sugar, 10 ml grape vinegar Making: Add sugar, grape vinegar and water to the previously fried tomato paste. Take it off of the oven when boiled. Sauté the car-

Ingredients (for 2 people): 100 g egg noodle, 20 g white cabbage, 15 g carrot, 5 g oyster, 3 ml dark soy, 1 g salt Making: Keep the noodle in hot water for 1 or 2 minutes and put it aside. Sauté the julienne sliced vegetables in oil. Add the noodle on the vegetables, add the soy sauce and salt and mix the ingredients. The dish is ready to be served.


KARIŞIK SUSHI Malzemeler (2 kişilik): 100 g sushi pirinci, 100 ml su, 20 ml pirinç sirkesi, 10 g şeker, 3 g tuz, 10 g wasabi toz, 15 g zencefil turşusu, 1 avakado, 1 salatalık, 2 nori sushi yosunu, 50 g yılan balığı Unagi, 50 g karides (Ebi), 10 g Tobikko, 50 g taze somon, 25 ml soya sos (Kikkoman). Yapılışı: Pirinçler 5 defa yıkanır ve iyice süzülür. Sonra sushi tenceresine alınarak üzerine su ilave edilir. Önce yüksek sonra da kısık ateşte 15 dakika kadar pişirilir. Sirke,

şeker ve tuz ilave edilerek iyice karıştırılır ve tencerenin kapağı kapatılarak yaklaşık 30 dakika demlenmeye bırakılır. Avakado ve salatalık, ince uzun şekilde doğranır, yılan balığı ve somon balığı yassı ve yaprak şeklinde doğranır. Daha sonra haşlanan pirinç, sushi yosununa ince bir şekilde yayılır. İsteğe göre hazırlanan sebze ve balıklar sırasıyla konulur, sıkı bir şekilde sarılarak rol yapılır. Yapılan roller veya sushi çeşitleri wasabi, zencefil turşusu ve soya sosu ile servis edilir.

ÇİN USULÜ KIZARMIŞ DONDURMA Malzemeler: 200 g vanilyalı dondurma, 75 g corn flakes, 100 gram nişasta, 50 g un, 75 ml su, 25 g bal, 5 g fıstık. Yapılışı: Bir kap içerisinde elle yuvarlanan dondurma iki kez corn flakes’le kaplanır ve

derin dondurucuda bir gün bekletilir. Ertesi gün nişasta, un ve su karışımından harç yapılarak bir gün bekletilen dondurmanın dışı bir kez daha kaplanır ve kızgın yağda 3-4 dakika kızartılır. Servis tabağına alınır, fıstık ve balla servis edilir.

Mix Sushi Ingredients: 100 g sushi rice, 100 ml water, 20 ml rice vinegar, 10 g sugar, 3 g salt, 10 g wasabi dust, 15 g ginger pickles, 1 avocado, 1 cucumber, 2 nori sushi seaweed, 50 g eel unagi, 50 g shrimp (Ebi), 10 g Tobikko, 50 g fresh salmon, 25 ml soy sauce (Kikkoman). Making: Wash the rice 5 times and drain thoroughly. Put the rice in a sushi pot and add water. Boil in high heat first and then low heat for approximately 15 minu-

tes. Add vinegar, sugar and salt and mix thoroughly. Put the lid on the pot and let it rest for about 30 minutes. Slice the avocado and the cucumber into thin, long pieces. Slice the eel and salmon in a flat leaf shape. Lay the boiled rice on sushi seaweed in thin lines. Lay the vegetables and fish on the seaweed and roll in tight rolls. The prepared rolls or the sushi variations are served along with wasabi, ginger pickle and soy sauce.

Chinese Style Fried Ice Cream Ingredients: 200 g vanilla ice cream, 75 g corn flakes, 100 gram starch, 50 g flour,75 ml water, 25 g honey, 5 g peanut. Making: Cover the ice cream rounded in a bowl with corn flakes twice and let it rest in deep freeze for a day. The

next day, prepare a mortar with starch, flour and water and cover the ice cream, which has been waiting for one day and fry it in hot oil 3 to 4 minutes. Put it on a service plate and serve with peanuts and honey.

195


Royal Hotel & SPA

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

“Size Özel” konseptiyle Kuzey Kıbrıs’ın en lüks ve konforlu oteli olan beş yıldızlı Merit Royal Hotel Casino & Spa’nın 71 standart, 36 süit, 16 kral dairesi ve 2 Royal süit olmak üzere 125 odası bulunmaktadır. Ana bloktaki tüm odaları balkonlu, deniz ve havuz manzaralıdır. Ve yine tüm odalar, akıllı oda sistemi ile donatılmış olup misafirlerine lüks ve konforu aynı anda yaşatacak şekilde tasarlanmıştır. Engelli misafirlerimiz için özel standart odalarımız mevcuttur. Ayrıca Merit Royal Hotel’de Blue Sea (Sea Food) Bella Merit (İtalyan) ve Royal Chinese Cuisine & Sushi (Uzakdoğu) restoranlarımız birbirinden leziz menüleriyle hizmetinizdedir. Standart oda: (36 m2) Twin & king size yatak, koltuk ve çalışma masası. Süit oda: (72 m2) Oturma grubu, çalışma masası, küvet, duş. Kral dairesi: (150 m2) Salon, 2 yatak odası, king size yatak, 1 küvet ve yağmur duşlu banyo, 1 jakuzili banyo, giyinme odası, mini mutfak ve sauna (yalnızca 5. kat). Royal süit: (280 m2) Salon, 2 yatak odası, king size yatak, 2 jakuzili banyo, giyinme odası, mini mutfak, özel teras, sauna, özel jakuzi, Türk hamamı, fitness center (1 odada) ve özel bar. The most luxurious and comfortable hotel in Northern Cyprus with the concept of "You Are Private", the five-star Merit Royal Hotel Casino & Spa has 125 rooms including 71 standard rooms, 36 suites, 16 king suites and 2 Royal suites. All rooms in the main block have balconies and a view of the pool and the sea. Again, all rooms are equipped with smart room systems, designed to provide our guests with luxury and comfort at the same time. We have standard rooms specially designed for our handicapped customers. At the Merit Royal Hotel, you will also find our Blue Sea (Sea Food) Bella Merit (Italian) and Royal Chinese Cuisine & Sushi (Far East) restaurants, serving delicious menus. Standard room: (36 m2) Twin & king size bed, armchair and desk. Suite room: (72 m2) Sofa group, desk, bathtub, shower. King suite: (150 m2) Living room, 2 bedrooms, king size bed, 1 bathtub and bath with sprinkler shower, 1 Jacuzzi bath, changing room, cuisine and sauna (only on the 5th floor). Royal suite: (280 m2) Living room, 2 bedrooms, king size bed, 2 Jacuzzi baths, changing room, cuisine, private terrace, sauna, private Jacuzzi, Turkish bath, fitness center (in 1 room) and private bar.

196

Royal Restaurant (Open Buffet) • Bella Merit (Italian) • Dragon Restaurant (Chinese) Blue Sea (Sea Food) • Alaturka Kebab (Turkish) • Captain’s Lounge • Lobby Bar • Royal Garden • İskele Bar & Grill


Royal Premium Hotel

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

118 odalı (90 standart, 14 junior süit, 6 süit, 8 kral dairesi) Merit Royal Premium Hotel’in tüm odaları, akıllı oda sistemi ile donatılmış, misafirlerine lüks ve konforu aynı anda yaşatacak şekilde tasarlanmıştır. Ayrıca otelimiz haftanın yedi günü 09.00-00.00 saatleri arasında 4-12 yaş arası çocuklara hizmet veren “Royal Adventures Kids Land” ile aileler için kusursuz bir hizmet sunmaktadır. “Teen Zone”da da 7-12 yaş arasındaki çocuklar, eğlence ve öğrenme odaklı oyunlar, spor aktiviteleri ve partilerle keyifli zamanlar geçirmektedir. 500 metrekare alan üzerine kurulu “Fun Zone” ise bilardo, pinpon, tavla, okey ve satranç oynamak, kitap - gazete okumak veya sevdikleriyle birlikte keyifli saatler geçirmek isteyen her yaştan konuklarımızın hizmetindedir. Standart oda: (45 m2) French-twin yatak, koltuk, çalışma masası ve sandalye, duş ve küvet. Süit oda: (65 m2) French twin yatak, oturma grubu ve çalışma masası, duş ve küvet. Süit oda (2+1): (95 m2) Salon, yatak odası, French-twin yatak, koltuk, çalışma masası ve sandalye, 2 banyo ve balkonda özel jakuzi. Kral dairesi: (180 m2) French-twin yatak, 1 salon, 2 yatak odası, 2 banyo, balkonda özel jakuzi, sauna (sadece 4 odada.) All 118 rooms (90 standard, 14 junior suites, 6 suites, 8 king suites) of the Merit Royal Premium Hotel are equipped with smart room systems and designed to provide their guests with the luxury and comfort at the same time. In addition, our hotel offers a perfect service for families with the "Royal Adventures Kids Land", which serves children from 4 to 12 years of age seven days a week between 09:00-00:00. In the "Teen Zone", children between the ages of 7 and 12 have fun with games focusing on entertainment and learning, sports activities and parties. The "Fun Zone" is built on a 500 square meter area and serves the guests of all ages who want to play billiards, ping pong, backgammon, rummikub and chess, read books and newspapers or spend pleasant hours with their loved ones. Standard room: (45 m2) French-twin bed, armchair, desk and chair, shower and bathtub. Suite room: (65 m2) French twin bed, seating group and desk, shower and bathtub. Suite room (2+1): (95 m2) Living room, bedroom, French-twin bed, armchair, desk and chair, 2 bathrooms and private Jacuzzi on the balcony. King suite: (180 m2) French-twin bed, 1 living room, 2 bedrooms, 2 bathrooms, private Jacuzzi on the balcony, sauna (only in 4 rooms.)

Premium Restaurant (Open Buffet) • Lobby Bar (24 hours open) • Kids Land (09 a.m - 24.00 p.m) Pool Bar • Jetti Snack Bar • Beach Bar

197


Royal Casino

Kalitenin ve ihtişamın her noktada hissedildiği 8400 metrekare kapalı alan üzerine kurulan Merit Royal Casino’nun girişinde, 20 metre çapındaki dünyanın en büyük ruleti ile karşılanırsınız. Bir renk cümbüşü ve müzik eşliğinde dans eden fıskiyelerin bulunduğu süs havuzu ise sizi masalsı bir dünyaya davet eder. Merit Royal Casino, ana casinosu dışında birçok V.I.P. salonu ile siz değerli misafirlerimize hizmet etmektedir. Çarpıcı renklerin eşlik ettiği muhteşem bir mimari tasarıma sahip Merit Royal Casino’da her biri konusunda uzman bir ekip ve güler yüzlü bir hizmetle ağırlanırsınız. Kıbrıs’taki en yüksek limiti ve en fazla oyun çeşidini bulabileceğiniz Merit Royal Casino’da 50 canlı oyun masası ve 432 slot makinesi bulunmaktadır. Ayrıca tüm Merit casinolarındaki birbirine bağlı yaklaşık 2000 slot makinesi, konuklarımıza “Mega Jackpot”u kazanma şansı sunmaktadır. Bunun için “Merit Club Card” sahibi olmanız ve bu kartı oynadığınız makineye takmanız yeterlidir.

198


Tel: +90 392 650 40 00 www.meritcasinos.com

You will be greeted by the world's biggest roulette of 20 meters in diameter when you enter the Merit Royal Casino which has a covered area of 8400 sqm, where quality and splendor can be felt everywhere. The decorative pool with fountains dancing with a festivity of color and music invite you to a fairytale world. Merit Royal Casino serves you, our esteemed guests with numerous VIP rooms in addition to the main casino. At Merit Royal Casino, with its spectacular architectural design accompanied by stunning colors, you will be welcomed by a team of experts and a gracious service. Merit Royal Casino, where you can find the highest limit in Cyprus and the widest range of games, offers 50 live game tables and 432 slot machines. Also, about 2000 slot machines connected to each other at all Merit casinos offer our guests the chance to win the "Mega Jackpot". For this, all you have to do is to have the "Merit Club Card" and insert this card into the machine you are playing.

199


Crystal Cove Hotel & SPA

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

Gördüğü yoğun ilgi ve artan rezervasyon talepleri nedeniyle yakın zamanda büyük bir renovasyon geçiren Merit Crystal Cove’un her ayrıntısı usta mimarlar tarafından tasarlandı. 2 king süit, 3 juniour süit, 15 süit ve 49 standart oda olmak üzere toplamda 69 odasını üst düzey bir konforla misafirlerinin hizmetine açan otelimiz, toplam 277 odasıyla (223 standart, 51 süit, 3 kral dairesi) Ada’nın en popüler adresinden biri olmayı sürdürüyor. Otelimizde Osmanlı mutfağının eşsiz lezzetlerini sunan “Ottoman Kebab” ve otelin en üst katından Girne’yi kuşbakışı izleyebileceğiniz balık restoranımız “Lambusa” dört mevsim hizmetinizdedir. Standart oda: (28 m2) Twin ya da king size yatak, koltuk ve çalışma masası. Süit oda: (56 m2) Salon, yatak odası, twin ya da king size yatak, oturma grubu ve çalışma masası. Kral dairesi: (90 m2) Salon, 2 yatak odası, 2 jakuzili banyo, sauna, masaj odası, özel teras, mini mutfak. Every detail of the Merit Crystal Cove, which has undergone a major renovation in the near past due to intense interest and increased booking demands, was designed by master architects. Our hotel, which has opened a total of 69 rooms including 2 superior suites, 3 junior suites, 15 suites and 49 standard rooms with a high level of comfort, continues to be one of the most popular addresses on the island with a total of 277 rooms (223 standard rooms, 51 suites, 3 king suites). Our restaurant "Ottoman Kebab" which offers the unique tastes of the Ottoman cuisine and our fish restaurant "Lambusa" from where you can watch the bird's eye view of the city of Girne from the top floor of the hotel is at your service in all seasons. Standard room: (28 m2) Twin or king size bed, armchair and desk. Suite room: (56 m2) Living room, bedroom, twin or king size bed, seating group and desk. King suite: (90 m2) Living room, 2 bedrooms, 2 bathrooms with Jacuzzis, sauna, massage room, private terrace, cuisine.

200

Crystal Restaurant • Lambusa Restaurant • Ottoman Kebab House • Lobby (Aquarium) Bar Pool Bar & Snack • Nargile (Hookah) Bar • Club Medusa


Crystal Cove Casino

Tel: +90 392 650 02 00 www.meritcasinos.com

Merit Crystal Cove Casino; matematik, psikoloji, stratejiye dayanan ve “Düşünen Adamın Oyunu” olarak bilinen Texas Hold’em Poker’i dev turnuvalarla bir şölene dönüştürerek haklı bir şöhret edinmiştir. Doğal güzellikleri, dört mevsim güneşle yıkanan kıyı şeridi; altın kumsalları ve görkemli tarihiyle Akdeniz’in en önemli turizm merkezlerinden biri olan Kuzey Kıbrıs, ülkenin lokomotif sektörü olan turizme “Merit Texas Holdem” ile yeni bir kanal açmıştır. Merit Otelleri’nin adaya beş yıl önce getirdiği “World Poker Tour Dünya Poker Turnuvası” (WPT) KKTC’yi tanıtıma çok büyük bir katkı sağlamıştır. Poker tutkunlarına cazip ödüller sunan WPT, bir yandan da onlara beş yıldızlı tatil yapma imkânı sunmaktadır. 2560 metrekare kapalı alana sahip olan Merit Crystal Cove Casino’da 32 canlı oyun masası ve 370 slot makinesi bulunmaktadır. Tüm Merit casinolarındaki birbirine bağlı yaklaşık 2000 slot makinesi ise konuklarımıza “Mega Jackpot”u kazanma şansı sunmaktadır. Bunun için “Merit Club Card” sahibi olmanız ve bu kartı oynadığınız makineye takmanız yeterlidir. The Merit Crystal Cove Casino has earned a rightful reputation by turning the game known as Texas Hold'em poker which is based on mathematics, psychology and strategy and called "The Game of the Thinking Man" into a festival with huge tournaments. One of the most important tourism centers of the Mediterranean with its natural beauties, shores washed with sunshine all four seasons, golden beaches and magnificent history, North Cyprus has opened a new channel for tourism which is the driving sector of the country with "Merit Texas Hold'em". The "World Poker Tour" (WPT) brought to the island five years ago by Merit Hotels, has made a great contribution to the introduction of the TRNC. Offering attractive prizes to Poker lovers, WPT also gives them the opportunity to make a five-star holiday at the same time. The Merit Crystal Cove Casino has 2560 square meters of indoor space and has 32 live game tables as well as 370 slot machines. Approximately 2000 interconnected slot machines spread to all Merit casinos offer our guests the chance to win the "Mega Jackpot". For this, all you have to do is to have the "Merit Club Card" and insert it into the machine you are playing.

201


Park Hotel

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

Merit Park Hotel’in 285 odasının (254 standart, 26 aile odası, 2 engelli odası, 27 süit, 2 delüks süit, 2 kral dairesi) tamamı akıllı oda sistemi ile donatılmış olup misafirlerine lüks ve konforu aynı anda yaşatacak şekilde tasarlanmıştır. Sigara içilmeyen standart odalarımız ve engelli misafirlerimiz için özel standart odalarımız da mevcuttur. Merit Park Hotel’i aileler için cazibe merkezine dönüştüren, 300 metrekaresi kapalı toplam 720 metrekare üzerine kurulu olan “Meritta Club” ise 0-9 yaş arasında çocuklara 24 saat hizmet vermektedir. Otelimizi eşsiz kılan özelliklerinden biri de “Fora Balık”, “Park’ta Et” (Steak House) ve “Park’ta Meyhane” ile zengin bir a la carte restoran zincirine sahip olmasıdır. Standart oda: (23 m2) Twin ya da king size yatak, koltuk ve çalışma masası. Süit oda: (56 m2) Salon, yatak odası, king size yatak, oturma grubu, çalışma masası, banyo. Deluxe süit: (81 m2) Oturma odası, 2 yatak odası, king size yatak, jakuzili banyo. Kral dairesi: (169 m2) Salon, 2 yatak odası, king size yatak, 3 banyo, 1 jakuzili banyo, sauna, çalışma masası, giyinme odası, yemek masası, bar, mutfak, girişte wc. All 285 rooms (254 standard, 26 family rooms, 2 handicapped rooms, 27 suites, 2 deluxe suites, 2 king suites) of the Merit Park Hotel are equipped with smart room systems and designed to provide their guests with the luxury and comfort at the same time. We also have no smoking standard rooms and special standard rooms for handicapped guests. Built on a total of 720 square meters with 300 meter square of indoor areas, the "Meritta Club" which turns the Merit Park Hotel into a center of attraction for families, is open 24 hours for children between 0-9 years old. Another feature that makes our hotel unique is that it has a rich a'la carte restaurant chain with the "Fora Balik", "Steak House" and "Pub in the Park" restaurants. Standard room: (23 m2) Twin or king size bed, armchair and desk. Suite room: (56 m2) Living room, bedroom, king size bed, seating group, desk, bathroom. Deluxe suite: (81 m2) Living room, 2 bedrooms, king size bed, Bathroom with Jacuzzi. King suite: (169 m2) Living room, 2 bedrooms, king size bed, 3 bathrooms, 1 Jacuzzi bathroom, sauna, desk, changing room, dining table, bar, kitchen, WC at the entrance.

202

Kybele Restaurant • Fora (Fish) Restaurant • Aisha Kebab House • Alaturka Bar & Snack Sherwood Lobby Bar (24 hours open) • Beach Bar & Snack • Pool Bar & Snack Macaron Patisserie • Sports Bar • Buddha Bar • Toranj Nargile (Hookah) • Meritta Kids Club


Park Casino

Tel: +90 392 650 33 00 www.meritcasinos.com

Merit işletmelerinin zarafet ve kaliteyi bir arada sunan üyesi Merit Park Casino’nun hizmet anlayışı, siz değerli konuklarına en iyi hizmeti muhteşem bir eğlence ile birlikte sunarak unutulmaz bir gün geçirmenizi sağlamaktır. 2.248 metrekarelik geniş bir alana kurulan casinoda misafirlerin konforu için havalandırma ve aydınlatma sistemlerinde her türlü detay en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştür. Canlı bir atmosfere ve ferahlık hissini doyasıya yaşatan 3400 metrekare kapalı alana sahip casinoda en sevilen oyunlardan oluşan, son teknoloji ürünü 334 slot makinesi ve 33 canlı oyun masası bulunmaktadır. Canlı oyun masalarında Super Poker, Trio Poker, Major Poker, Hold’em Poker, American Roulette ve Black Jack oyunlarını bulabilir, her kategoride dilediğiniz limitle dilediğiniz oyunu oynayabilirsiniz. Tüm Merit casinolarındaki birbirine bağlı yaklaşık 2000 slot makinesi, konuklarımıza “Mega Jackpot”u kazanma şansı sunmaktadır. Bunun için “Merit Club Card” sahibi olmanız ve bu kartı oynadığınız makineye takmanız yeterlidir. A member of the Merit Companies which provides elegance and quality at once, The Merit Park Casino's service concept includes helping you have an unforgettable day by providing you, our esteemed guests with the best service along with great entertainments. Built on a large area of 2,248 square meters, the casinos are designed with the finest details in the ventilation and lighting systems for the comfort of our guests. The casino which has a live atmosphere and a spacious 3400 square meter indoor area, features 334 slot machines and 33 live game tables which offer some of the most popular games. You can find the games Super Poker, Trio Poker, Major Poker, Hold'em Poker, American Roulette and Black Jack in live game tables and you can play any game you like with a limit of your choosing. Approximately 2000 interconnected slot machines spread to all Merit casinos offer our guests the chance to win the "Mega Jackpot". For this, all you have to do is to have the "Merit Club Card" and insert it into the machine you are playing.

203


Lefkoşa Hotel

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

Başkent Lefkoşa’nın ilk 5 yıldızlı oteli olan Merit Lefkoşa Hotel’in 116 odası (88 standart, 12 aile odası, 2 engelli odası, 8 standart süit, 5 delüks süit, 1 kral dairesi) misafirlerine lüks ve konforu aynı anda yaşatacak şekilde tasarlanmıştır. Sigara içmeyenler ve engelliler için özel standart odalarımız da mevcuttur. Tam donanımlı spa’sıyla da başkentin cazibe merkezlerinden olan otelimiz, geniş salonlarıyla geniş katılımlı toplantıların da vazgeçilmez adresidir. Standart oda: (28 m2) Twin ya da king size yatak, koltuk ve çalışma masası. Standart süit: (40 m2) Twin ya da king size yatak, oturma grubu, çalışma masası ve 2 adet LCD TV. Delüks süit: (84 m2) Salon, yatak odası, twin ya da king size yatak, oturma odası, 2 banyo, 2 mini bar. Kral Dairesi: (120 m2) Salon, 3 yatak odası, twin ya da king size yatak, mutfak, 3 banyo, jakuzi, mutfak, 3 mini bar, 3 adet LCD TV, çalışma masası. All 116 rooms (88 standard rooms, 12 family rooms, 2 handicapped rooms, 8 standard suites, 5 deluxe suites, 1 king suite) of the Merit Lefkosa Hotel are designed to provide their guests with the luxury and comfort at the same time. We also have standard rooms for non-smokers and special standard rooms for handicapped guests. One of the attraction centers of the capital with its fully equipped Spa, our hotel is also the indispensable address for wide participation meetings with its spacious halls. Standard room: (28 m2) Twin or king size bed, armchair and desk. Standard suite: (40 m2) Twin or king size bed, seating group, desk and 2 LCD TVs. Deluxe suite: (84 m2) Living room, bedroom, twin or king size bed, 2 bathrooms, 2 mini bars. King suite: (120 m2) Living room, 3 bedrooms, twin or king size bed, kitchen, 3 bathrooms, Jacuzzi, 3 mini bars, 3 LCD TVs, desk.

204

Ana (Main) Restaurant • Ottoman Kebab House • Sultan Restaurant • VIP Lounge • Lobby Bar


Lefkoşa Casino

Tel: +90 392 600 55 00 www.meritcasinos.com

Teknolojiye uyumlu yenilikçi çizgisi, beklentileri memnuniyete dönüştüren dinamik kadrosu ve keyif veren atmosfer ile Merit Lefkoşa Casino, 4700 metrekarelik bir alan üzerine kuruludur. Dünyanın en çok tercih edilen oyunlarını, son teknoloji 651 slot makinesine sahip devasa makine parkurunun bulunduğu alanda oynama zevkini doyasıya tadabilirsiniz. Lefkoşa’da sizi sürekli büyüyen ikramiyeler, çarkı felek, sürpriz ödüllü çekilişler ve Merit casinolarındaki birbirine bağlı yaklaşık 2000 slot makinesiyle kazanabileceğiniz “Mega Jackpot” şansı ile buluşturuyoruz. Ada’da bir ilk olan “Royal Grand Prix” ile hipodromda olma keyfini de sürebilirsiniz. Ayrıca casinodaki 31 canlı oyun masasında Stud Poker, Trio Poker, Super Poker, Major Poker, Double Pay Poker, Texas Hold’em Poker, Punto Banco, American Roulette, ve Black Jack oynayabilirsiniz. With an innovative vision aligned with the latest technology, a dynamic staff that is pleased to turn expectations to satisfaction and a pleasant atmosphere, the Merit Lefkosa Casino is built on an area of 4700 square meters. You can taste the pleasure of playing the most favorite games of the world in the area which has a gigantic machine park featuring 651 slot machines of the latest technology. In Lefkosa, we introduce you to the chance of winning ever growing amounts of prizes, the wheel of fortune, surprise prize draws, and the "Mega Jackpot" which you can win with the 2,000 interconnected slot machines of the Merit casinos. You can also experience the pleasure of being at a hippodrome with the "Royal Grand Prix", a first in the island. You can also play Stud Poker, Trio Poker, Super Poker, Major Poker, Double Pay Poker, Texas Hold’em Poker, Punto Banco, American Roulette and Black Jack at the 31 live game tables at the casino.

205


Cyprus Gardens Holiday Village Hotel

Tel: +90 850 390 30 30 www.merithotels.com

GaziMağusa’ya 15, Ercan Havalimanı’na 40 dakika mesafede, 400 dönümlük arazi üzerinde kurulmuştur. Otelimiz 1.5 km uzunluğunda kumsal plaja, iskeleye, yüzme havuzuna, tenis kortlarına ve 400 çeşit bitki barındıran botanik bahçesine sahiptir. 94 oda (81 standart, 12 junior süit) ve 5 villadan oluşan otelimiz, butik tatil seven misafirlerine lüks ve konforu aynı anda yaşatacak şekilde tasarlanmıştır. Standart oda: (36 m2) Twin size yatak, koltuk ve çalışma masası. Junior süit: (36 m2) Salon, yatak odası, twin size yatak, oturma grubu ve çalışma masası. Villa: (150 m2) Salon, 2 yatak odası, king size yatak, 1 küvetli banyo, 1 yağmur duşlu banyo, 1 jakuzili banyo, giyinme odası ve mini mutfak. Built on an area of 400,000 square meters and located 15 minutes to Gazimagusa and 40 minutes to Ercan Airport, our hotel features a 1.5 km long sand beach, a jetty, a swimming pool, tennis courts and a botanical garden that has 400 species of plants. Consisting of 94 rooms (81 standard, 12 junior suites) and 5 villas, our hotel is designed to offer luxury and comfort at the same time to boutique holidayloving guests. Standard room: (36 m2) Twin size bed, armchair and desk. Junior suite: (36 m2) Living room, bedroom, twin size bed, seating group and desk. Villa: (150 m2) Living room, 2 bedrooms, king size bed, 1 bathroom with a bathtub, 1 bathroom with sprinkler shower, 1 Jacuzzi bathroom, changing room and cuisine.

206

Garden Restaurant • Pool Bar • Beach Bar • Kumsal (Sea Food) Restaurant


Cyprus Gardens Holiday Village Casino

Tel: +90 392 371 24 00 www.merithotels.com

Kuzey Kıbrıs genelindeki tüm Merit casinoları gibi Merit Cyprus Gardens Casino da, her biri konularında uluslararası tecrübeye sahip, yetkin çalışanlarıyla kaliteli bir eğlence ortamı ve hizmet sunmaktadır. 850 metrekarelik alan üzerine kurulu casino, misafirlerine dünyanın en iyi ve en çok tercih edilen oyunlarını son teknoloji 139 slot makinesiyle sunmaktadır. Merit Cyprus Gardens Casino’da sizleri sürekli büyüyen ikramiyeler, çarkı felek, sürpriz ödüllü çekilişler ve Merit casinolarındaki birbirine bağlı yaklaşık 2000 makineyle kazanabileceğiniz “Mega Jackpot” şansı ile buluşturuyoruz. 9 canlı oyun masasının bulunduğu mekânda Stud Poker, Trio Poker, Super Poker, Major Poker, Rusky Poker, Texas Hold’em Poker, American Roulette ve Black Jack oynayabilirsiniz. Like all Merit casinos in North Cyprus, the Merit Cyprus Gardens Casino also offers a quality entertainment environment and service with its internationally experienced and competent staff. Built on an area of 850 square meters, the casino offers its guests the best and most widely preferred games in the world with 139 latest technology slot machines. At the Merit Cyprus Gardens Casino, we introduce you to the chance of winning ever growing amounts of prizes, the wheel of fortune, surprise prize draws, and the "Mega Jackpot" which you can win with the 2,000 interconnected slot machines of the Merit casinos. You can also play Stud Poker, Trio Poker, Super Poker, Major Poker, Rusky Poker, Texas Hold’em Poker, Punto Banco, American Roulette and Black Jack at the 9 live game tables of the casino.

207


Casino Montenegro Merit Casino Montenegro, Karadağ’ın başkenti Podgorica’daki beş yıldızlı Hilton’da hizmet veriyor. Şehrin en eski oteli Crna Gora’yı yeniden yapılandıran Hilton, zengin iç tasarımlı 195 odası, süit ve executive seçenekleriyle son derece romantik, göz kamaştırıcı ve konforlu yapıya dönüştürdü. Eşsiz konumuyla havaalanına sadece 10 dakika uzaklıktaki Merit Casino Montenegro, misafirlerine hem slot oyunları hem de masa oyunlarıyla geniş bir yelpazede sunuyor. 24 saat açık mekânda 54 adet oyun makinesi ve 12 canlı oyun masası bulunuyor. Otelin hemen yanı başındaki Skadar Gölü Milli Parkı, çok sayıda etkinlik ve festivale evsahipliği yapıyor. Trophy Skadar Gölü (13 Temmuz), Şarap ve Sızma Festivali (Aralık ayının ikinci yarısı), Doğa ve Kültür Festivali (Eylül) ve Öbür Taraftaki Festival (Ağustos) bunlardan birkaçı. Merit Casino Montenegro serves in five-star Hilton in Montenegro’s capital Podgorica. By restructuring Crna Gora, the oldest hotel in town, Hilton has transformed the building into a very romantic, dazzling and comfortable hotel with 195 rooms, suites and executive options with a rich interior design. Only 10 minutes from the airport with its unique location, Merit Casino Montenegro offers its guests a wide range of slot and live games. 24-hour open space features 54 slot machines and 12 live gaming tables. Right next to the hotel you can find Skadar Lake National Park, hosting many events and festivals. Trophy Skadar Lake (July 13th), Wine and Infiltration Festival (second half of December), Nature and Culture Festival (September) and Other Side Festival (August) are just a few of them.

208

Tel: + 382 20 448 000 www.meritcasinos.com


Casino Royal Splendid Merit Casino Royal Splendid, Budva’da Adriyatik denizinin doğu kıyısındaki ilk 5 yıldızlı otel Splendid Conference & Spa Resort’te hizmet veriyor. Denize sıfır konumda kendi özel plajına sahip olan Splendid Otel, açık ve kapalı yüzme havuzları, spa ve wellness merkezi, Promenade Restaurant (Japon Mutfağı) ve deniz manzaralı “specious wellness suit”leri sayesinde büyük ilgi görüyor. Otelin hemen önündeki 3 kilometrelik yürüyüş yolu üzerinde 3 farklı plaj, çok sayıda café bar ve balık restoranı bulunuyor. İsmini 2006’da bu casinoda çekilen James Bond serisinin “Casino Royale” filminden alan mekân, otelin onuncu katında

eşsiz bir panoramik deniz manzarasıyla misafirlerini karşılıyor. Her cumartesi canlı müzik ve hafta sonları turnuvalarla eğlence yelpazesini genişleten casinoda 64 adet oyun makinesi ve 15 canlı oyun masası bulunuyor. Casinonun çalışma saatleri yaz sezonunda ve diğer aylarda farklı. Yaz aylarında her gün canlı oyun (Saat 12:00 – 08:00 arası) ve slot makineleri 24 saat misafirlerin hizmetinizde. Fakat diğer aylarda hafta içi slot makineleri saat 12:00’de, canlı oyunlarsa saat 16:00’da açılıyor ve casino sabah 06:00’da kapanıyor. Hafta sonları canlı oyunlar 12:00 – 08:00 arası ve slot makineleri ise 24 saat açık.

Merit Casino Royal Splendid serves at the Splendid Conference & Spa Resort in Budva, the first 5-star hotel on the east coast of the Adriatic Sea. Splendid Hotel has its own private beach as well as indoor and outdoor swimming pools, spa and wellness center, Promenade Restaurant (Japanese cuisine) and spacious wellness suites with breath-taking sea views. There are three different beaches, many café bars and a fish restaurant on the 3-kilometers walkway just in front of the hotel. The hotel’s name comes from the movie “Casino Royale” of the James Bond series, which was filmed in 2006 in this casino. Royal Splendid welcomes its guests with a unique

panoramic sea view on the hotel’s tenth floor. Every Saturday there is live music and the casino offers 80 live slot machines and 15 live gaming tables at the weekends. Casino’s working hours are differs in the summer season and other months. In the summer months, live games are on every day between 12:00 08:00 and slot machines are at your service 24 hours a day. But during the following months, weekday slot machines open starting at 12:00, live games start at 16:00 and the casino closes at 06:00 am. At the weekends, live games are on from 12:00 to 08:00 and slot machines are open 24 hours a day.

Tel: + 382 33 421 020 www.meritcasinos.com

209


Grand Mosta Hotel Merit International Casinos, “Hotel & Casino” konseptini ilk kez Bulgaristan’a taşıdı. İstanbul’a sadece iki saat uzaklıktaki 5 yıldızlı Merit Grand Mosta Hotel & Casino, alıştığınız konfor ve güvenle birlikte Svilengrad’da sizi bekliyor Şehrin ilk beş yıldızlı oteli olan “Merit Grand Mosta Hotel & Casino” sadece Bulgaristan değil Yunanistan, Trakya ve İstanbul için de bir cazibe merkezi olmayı amaçlıyor. Biri king suite (2+1), biri queen suite (1+1) toplam 82 odalı otelde ayrıca Merit’in benzersiz misafirperverliği ve kalitesiyle hizmet veren mükemmel bir spa, fitness center, hamam, Himalaya tuzu ile motiflendirilmiş dinlenme odası, sauna, buhar odası, masaj odaları, kapalı yüzme havuzu, 100 kişilik gece kulübü ve kış bahçesinin yanı sıra 150 kişiyi ağırlayabilen bir de a la carte restoran bulunuyor. Merit International Casinos, brought “Hotel & Casino” concept to Bulgaria for the first time. Only 2 hours away from Istanbul, 5-star Merit Grand Mosta Hotel & Casino awaits you in Svilengrad with its trademark comfort and safety. Being the first 5-star hotel of the city, “Merit Grand Mosta Hotel & Casino” aims to be a center of attraction for not only Bulgaria, but also Greece, Thrace and Istanbul. 82-room hotel, one of which is king suite (2+1) and one of which is queen suite (1+1), also offers an excellent spa, fitness center, Turkish bath, Himalayan salt themed lounge, sauna, steam room, massage rooms, indoor swimming pool, nightclub that can host up to 100 people and a winter garden, alongside an a la carte restaurant that can host up to 150 people, with the Merit’s unprecedented hospitality and quality.

210

Tel: + 359 372 27 200 www.meritcasinos.com


Grand Mosta Casino

Tel: + 359 88 271 6384 www.meritcasinos.com

Merit International’ın Bulgaristan Svilengrad’taki casinosu olan Casino Merit Grand Mosta, keyifli atmosferi, teknolojiyle uyumlu yenilikçi çizgisi ve dinamik kadrosuyla konuklarına kusursuz bir hizmet sunuyor. 2.300 metrekarelik alan üzerine kurulu salonda, dünyanın en çok tercih edilen oyunlarını oynama zevkini doyasıya tadacaksınız. 165 slot makinesi, 24 saat aralıksız; 14 canlı oyun masası 12:00 - 06:00 saatleri arasında hizmet veren casinonun birbirinden şık iki VIP salonu ise seçkin konuklarını ağırlıyor. Açık büfenin yanı sıra bir de a la carte restoranı bulunan Merit Casino Grand Mosta’nın uzman kadrosu Türk ve Bulgar mutfağının eşsiz lezzetleriyle sizleri bekliyor. “Club Mosta”daki canlı müzik ve dans performansları ise konuklarımıza keyifli saatler yaşatıyor. Merit International’s casino at Svilengrad Bulgaria, Casino Merit Grand Mosta, offers an excellent service to its guests with its technologically innovative approach and dynamic staff. In the venue, which is established over a 2.300 square-meter area, you will experience the pleasure of playing world’s most preferred games. On top of 165 slot machines at your service for 24 hours straight, 14 live gaming tables at your service between 12:00am - 06:00am, casino’s two VIP lounges, one more fashionable than the other, hosts its esteemed guests. Expert staff of Merit Casino Grand Mosta, which has an a la carte restaurant alongside an open buffet, awaits you with the unique flavors of Turkish and Bulgarian cuisine. Live music and dancing performances at “Club Mosta” provide delightful hours to our guests.

211


Casino Libertas Merit Casino Libertas, “Adriyatik’in İncisi” Dubrovnik’in seçkin beş yıldızlı otellerinden Hotel Rixos Libertas’ın içinde hizmet veriyor. Havaalanına 18 kilometre uzaklıktaki casino, Unesco’nun “Dünya Tarih Mirası Listesi”ndeki şehir merkezine ise 15 dakikalık yürüme mesafesinde. Kentin tek casinosu olan mekânda, 88 adet oyun makinesi ve 14 canlı oyun masası bulunuyor. Merit Casino Libertas’ın geniş, ferah atmosferinde tüm slot makinelerinin bağlı olduğu Merit Millions Jackpot’taki ödülleri kazanmak için sadece makinelerde oynuyor olmanız yeterli. Dünya mutfağından özenle hazırlanan a la carte menünün yanı sıra casinonun Türk ve Balkan mutfağı ile harmanlanan açık büfesi de 19:30 – 23:00 saatleri arasında hizmet veriyor. “Casino Bar” ise değerli misafirlerine seçkin Cognac, malt whisky, şarap ve cigar seçenekleri sunuyor.

Merit Casino Libertas, “The Pearl of the Adriatic” serves in Hotel Rixos Libertas, one of Dubrovnik’s distinguished five-star hotels. The casino is 18 kilometers from the airport and 15 minutes walk from the city center which is in Unesco’s “World Heritage List”. The venue is the only casino in the city, with 88 slot machines and 14 live table games. In Merit Casino Libertas’ large and spacious atmosphere, you only have to be playing on machines to win prizes in the Merit Millions Jackpot, where all slot machines are linked. In addition to A La Carte Menu carefully prepared from world cuisine, open buffet blended with Turkish and Balkan cuisine is also served between 19:30 23:00 hours. The “Casino Bar” offers its distinguished guests an exclusive choice of cognac, malt whiskey, wine and cigar.

Tel: + 385 20 220 800 www.meritcasinos.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.