Aspeg annual 2011

Page 1

kapak.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

1

4/24/12

9:51 PM


Merhaba, DİP dergisi; 14 Nisan 2008 tarihinde eski ve yeni mağaracıların katılımı ile kurulan ve yaklaşık 3 yıl sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet gösteren Anadolu Speleoloji Grubunun süreli yayınıdır. Kısaca ASPEG adıyla anacağımız topluluğumuz, 15 Nisan 2011 tarihinde 174/189 kütük sıra numarası ile dernekleşmiştir. Başta Birleşmiş Milletler (BM) destekli "Küre Milli Parkı Projesi" ve "Topkapı Sarayı Projesi" gibi bir çok başarılı projeye imza atmış olan ASPEG, mağara araştırmaları sırasında bölgenin mülki idaresi ile de ortak çalışmalar sergileyerek yerel halkı bilinçlendirmek için "Mağaraları ve Çevreyi Koruma" konulu seminerler de düzenlemiştir. İÇİNDEKİLER Yalnızca sportif anlamda mağaralara girip anılarla dönmenin yanında; yeni mağaraların keşfi, haritalanması, ekosistem araştırmaları gibi konulara da önem vermiştir. 2011 yılı faaliyetlerimizi içeren DİP dergisinde bizimle birlikte maceralarımıza katılıp 305 metreyi tek ipte kesintisiz inerek Türkiye rekoru kıracak, 25’den fazla yeni haritayı görecek, tarihin derinliklerine scuba ile dalacak, tabiat güzelliklerimizin ve ekosistemin yok olmaması için eylem yapacak, yüksek rakımlar ile arzın merkezi arasında dolaşacak, kimi zaman ıslanacak kimi zaman üşüyecek ama milyonlarca yıllık oluşumlara, yeni keşiflere ve büyülü atmosferlere tanık olacaksınız. Dünyamızın muhteşem eserleri olan mağaralarımızı; keşfeden, ölçen, çizen, korumak için gayret gösteren emek vermiş tüm arkadaşlarımıza can-ı gönülden teşekkür eder yeni maceralarda buluşmak üzere iyi okumalar dileriz. İlker Gürbüz

DİP DERGİSİ İmtiyaz Sahibi: Ali Aytan Yayın Yönetmeni: İlker Gürbüz Düzelti: Ceyhun Uludağ, Oktay Akay, Emine Azak İngilizce Düzelti: Canan Usuloğlu Tasarım ve Uygulama: İlker Gürbüz Katkıda Bulunanlar: Metin Albükrek, Bülent Demir, Hakan Eğilmez, İlker Gürbüz, Mesut Şen, Dr. Mehmet Sait Taylan, Ender Usuloğlu Dr. Gülfem Uysal, Ali Aytan Engin Selamsız, Ertan Köseoğlu, Ceyhun Uludağ, Gülşen Küçükali

BUCAKALAN KEŞİF GEZİSİ

02-03

ANTROPOLOJİ’DE MAĞARALARIN KULLANIMI VE ÖNEMİ

04-05

KARADENİZ’İN EN DERİN MAĞARASININ KEŞİF HİKAYESİ. KARLIK KUYLUCU

06-09

MAĞARA KURTARMA ÇALIŞMALARI (2008-2011) PERSPEKTİFİNDE KURTARMA EĞİTİMLERİ VE DUPNİSA TATBİKATI 10-11 KÜRE MİLLİ PARKI MAĞARA VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ARAŞTIRMA PROJESİ

12-16

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ MAĞARA ARAŞTIRMALARI (GAZİANTEP-URFA) 18-19 ASPEG MAĞARA DALIŞI AKTİVİTELERİ (2008-2011)

20-21

TOROSLAR'DA MACERA TADINDA ÖN KEŞİF

23-25

SORKUN EFSANESİ

26-27

MAĞARA KURTARMA EYLEMİ EYLEMSİZLİK ! KUZGUN MAĞARA GRUBU TÜRKİYE MAĞARA ÇEKİRGELERİ İKİGÖZ VE KOCAKUYU MAĞARALARI, TAŞ OCAĞINDAN NASIL KURTARILDILAR? İÇİMİZDEKİ TROGLODİT: METİN ALBUKREK

29 30-31 33 34-35 37

SEYDİŞEHİR

38-40

TAŞELİ PLATOSU ARAŞTIRMASI

42-45

İNGİLİZCE ÖZETLER (ABSTRACTS)

47-48

Reklam ve Sponsorluk: Hakan Eğilmez, Cem Yürek Baskı ve Cilt: www.aspeg-tr.org www.aspeg-medya.org

01


02-03bucaklan.pdf

1

4/24/12

0m

Ölçüm ekibi: Ali Aytan, Anıl Alkan, Sinan Poyraz Nisan 2011, -60 m

C

M

Y

CM

MY

CY

9:59 PM

Bucakalan; Antalya Akseki ilçesinin yaklaşık 10 km güneyinde, Manavgat yolu üzerinde ve 1086 metre rakımlı köyümüz. Evlerinin karakteristik yapısı ile Konya yolu üzerinde turistik gezilerin vazgeçilmez durak noktalarından biri. Köyümüzün çok az bilinen diğer önemli özelliği ise; atılan taşların sesleri yuttuğu derin çukuru. 1982 yılında ilk ve son kez Fransız mağaracılar tarafından son 50 metresine kadar inilip, Türkiye’nin kesintisiz en uzun 305 metrelik dikey düşüşü olarak kayıtlara geçen doğa harikası. Aradan geçen 29 yıl ve son 50 metre; iki ay öncesi başlayan antremanlarda, katılımcılar 100 metre hareketli makarada zamana karşı yarışmış, ilerleyen günlerde ise ağırlık takviyesi ile keşfin zorlukları konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmuşlardı. Fiziksel egzersizleri malzeme ve organizasyon ile birleştirince, geriye inişi gerçekleştirmek kalmıştı. Yolculuğumuz, 20 Nisan 2011 Çarşamba akşamı Hakan Eğilmez, Metin Albukrek, Ender Usuloğlu ve İlker Gürbüz’ün Sabiha Gökçen Havalimanı'ndan Antalya’ya uçuşu ile başladı. Gezinin diğer katılımcıları Ankara’dan Anıl Alkan, Cem Emiroğlu, Antalya’dan M. Sait Taylan, Sinan Poyraz, Ayşegül Esen, Emre Göğüş, Leyla Tutar, Merve Karakılıç, Nezihi Ekizoğlu, Özge Kubat ve yine İstanbul’dan karayolunu tercih eden Ali Aytan’dı.

CMY

Saat 24:00’de Dr. M. Sait Taylan hocamız Antalya Havalimanı’nda bizi karşılayıp A.Ü. Sosyal Tesislerine yerleştirdi. Sabah, Sinan Poyraz ve Emre Göğüş'ün gruba katılımı ile saat 12:00’de Akseki'ye ulaşıldı. Belediye başkanı ile yenilen öğlen yemeği sonrası, bizlere tahsis edilen hizmet aracı ile Bucakalan köyüne doğru yola çıktık. Ekibi karşılayan ve şu an kullanılmayan köy okulunun tahmini 30 m2’lik iki odalı binasına yerleştiren muhtar Hüseyin Kurtel oldu.

K

Hazırlıkları çabuk bitiren ilk ekip Sinan Poyraz, Hakan Eğilmez ve İlker Gürbüz, muhtar ve diğer ASPEG’li arkadaşların refakati ile 15 dk'lık bir yürüyüş sonrası Asar tepesinin batı yüzündeki çam ağaçları ile kaplı yamacındaki mağara ağızına ulaştık. Sinan Poyraz döşeme çalışmalarını bitirmek üzereyken, sonradan gelen Antalya ASPEG’liler ve Ali Aytan girişe yetiştiler. Girişi yapacak üçlünün baş ve sonuna iletişim için telsiz verildi. Diğer telsiz seti mağara ağzı ile ana kamp arası haberleşme amaçlı kuruldu. 500 metre civarında ip, matkap vb. gerekli yedekli donanım ile saat 18:00 giriş olarak kayıtlara geçti. -45 metrelik ilk bölümdeki tahmini 135 derecelik iniş, birbirine yakın 4 istasyon, çarşak zemin ve taş düşürme riski nedeni ile beklemeli geçilip dinlenme yeri olan koridora ulaşıldı. Giriş istikametine doğru dikey uzanan, tek adım yükseltili genişliği, 1 metre uzunluğu ve yüksekliği 5 metre daralan çatılı, nispeten kuru bu ortam, ilk durağımız olmuştu. Her iki tarafında tarifi imkansız dikey düşüşler sunan bu güvenli bölge, planlama için çok önemli bir yapıya sahipti.

02

İniş için bağlama yeri bakarken, Fransız’ların 29 yıl önce döşeme için traverteni ciddi bir şekilde tahrip etmesi gözlerimizden kaçmamıştı. İlk kaşiflerimizin, onlarca metre ipin sonlanmadığını gördüklerinde neler hissetmiş olduğunu, ilerleyen saatlerde Sinan'ın telsizdeki "‹n in bitmiyor!" isyanı ile daha iyi anlayabiliyorduk. Birbirimizin ipine girmeden asılı kalarak yaptığımız istasyon beklemelerinde, boşluktaki ışıklarımızı kimi zaman yıldızlar gibi uzak hissetsek de bu geniş boşlukta dehşet güzel oluşumların ve yanlara doğru uzanıp bizden saklanır gibi kaybolan kolların gizemini sadece ışık oyunlarında yutkunarak seyrediyorduk. Çoğu zaman doğal bağlantılı su akış hattına uzak yolculuğumuzda, taş düşürme riski nedeni ile çok dikkatli ilerlerken inişimizde sadece bir yerde ayakta duracağımız 1 m2'lik balkon ve -300'lerdeki salondan bahsetmeden geçemiyeceğim. Tahmini 25 metre yüksekliğe ve kısmen traverten duvarlara sahip olan, tavandan damlayan sular nedeniyle hiç kuru yeri olmayan, tahmini 70 m2 salonumuza Tarzan gibi sallanıp geçtikten sonra yemek ve dinlenme molası verdik.

23 Nisan 2011 saat 15:00 civarı İlker Gürbüz, Ender Usuloğlu, M. Sait Taylan, Metin Albukrek, Cem Emiroğlu ve Emre Göğüş’ten oluşan, çekim, ölçüm ve toplama ekibi mağaraya giriş yaptı. İlk giren İlker Gürbüz koridora ulaştığında, kronik tenisçi dirseği hastalığı nüksetti. Metin Albukrek ve Ender Usuloğlu koridora vardığında İlker Gürbüz kullandığı ağrı kesicinin kısmen rahatlatan etkisi ile çıkışa geçti. Devamında aşağı inen Dr. M. Sait Taylan, Cem Emiroğlu ve Emre Göğüş ile yoluna devam eden ekip, koridorda bekleyen Metin dışında -300 m'deki salona topluca ulaştılar. Ender Usuloğlu ve Cem Emiroğlu sağlıklı ölçüm alabilmek ve toplamayı gerçekleştirmek için dibe doğru tekrar inişe geçtiler. Lazer metre ile ölçüm, serpintinin görüşe etkisi ve titreşim nedeni ile sağlıklı gerçekleştirilemedi.

Hesaplarımız, durum değerlendirmesi ve altimetre kontrolleri sonrası kaldığımız yerden inişimize aynı sıra ile tekrar başladık. 50 metrelik tek bolt geçiş ile oldukça yoğun sağnak su serpintisi altında 5 x 2.5 metrelik hafif eğimli elips biçimli zemine ulaştık.

Yapılan toplu kahvaltı ve dönüş hazırlıkları esnasında TRT ve Anadolu Ajansı tarafından haber çekimleri gerçekleşti. Akseki kaymakamı Mekan Çeviren’in kampı ziyareti ile faaliyetin değerlendirmesi yapıldı.

3 kişi için bile küçük sayılabilecek, meyilli kısma doğru en derin yeri 70 cm su birikintisi oluşturan bu zemin, sifon ile biten yolculuğumuzun sonuydu!

Dönüş yolculuğumuz, Ankara’lı ve Antalya'lı arkadaşlarımız ile vedalaşmamız sonrası, unutulmayacak bir tecrübe birikimi ile başlamış oldu.

Çıkış için yukarı baktığımızda, ipimizin kara boşlukta kaybolduğunu görmek, her yaklaşan istasyonun sevinci ve bir sonrakine ulaşmanın mutluluğu ile toplam 11 saat sonra, saat 05:00’de gün doğumunda keşfimizi sonlandırdık.

ASPEG, Türkiye'nin kesintisiz dikey iniş rekorunu kırmış, ulaştığının yanında bu büyük delikte görüp (şimdilik) erişemediği ile o kadar çok şeyi geride bırakmıştı ki... Bu da keşfin hiç bitmeyeceğinin bir göstergesiydi.

Cuma günü kampımız, Ankara’dan gelen Hümak’lı Anıl Alkan ve Cem Emiroğlu ile daha da renklendi. Ender Usuloğlu, Ali Aytan ve Metin Albukrek liderliğindeki grupların keşif ve eğitim gezileri dönüşünde kampa Akseki’den akşam yemeği için tabldot söylemeleri farklı bir deneyim olarak değerlendirilse de emektar tencerelere kavuşmamız geç olmadı. Cuma gecemiz, ilk gün döşeme yapan İlker Gürbüz, Hakan Eğilmez ve Sinan Poyraz'ın karşılıklı horlama resitali ile şenlenirken bitişik düzen yatan arkadaşlarımız ise horlamanın yorgunlukla doğru orantılı olduğu savında birleştiler.

Ekipten Metin Albukrek -45'te 11 saat grubu beklerken ana kamp gözlem nöbetini İlker Gürbüz gerçekleştirdi. Gecenin karanlığında mağara ağzındaki ışık hareketleri ve sonrası telsizle yapılan "okey" duyurusu ile toplama işlemi sonlanmış oldu.

İlker Gürbüz Hakan Eğilmez, Ender Usuloğlu

22 Nisan 2011 günü ilk giriş; -150’lere kadar Ender Usuloğlu, Dr. M. Sait Taylan ve Emre Göğüş tarafından numune toplama ve çekim için yapıldı. Aynı gün ikinci giriş; Ali Aytan, Sinan Poyraz ve Anıl Alkan tarafından, derin kola paralel dikey inen -192 metrelik yan kola yapılıp, sonlanan 50 metrenin ölçümü alındı. Özellikle mağara ağzı çarşak düşürme riskine açık olduğu için çalışma bitene kadar başka ekiplere giriş izini verilmedi.

03


04-05 antropoloji.pdf

1

4/24/12

10:00 PM

ANTROPOLOJİ’DE MAĞARALARIN KULLANIMI VE ÖNEMİ

Antropoloji ve mağaracılık artık sık sık birlikte anılmaya başlanan terimlerdir. Çoğu antropolog gizemli mağaralarda ve kayaaltı sığınaklarında bulunan materyallere şüphesiz ki ilgi duyarlar. Çünkü bu karanlık mekanlar, dönem insanlarının yaşam tarzları, uygulama-pratikleri, yarattıkları sanat ve ölü gömme gelenekleriyle ilgili değerli bilgiler, deliller sunarlar. Maddi kültür kalıntılarının yaratıcılarıyla ilgili biyolojik ve kültürel özelliklerin belirlenmesi, elde edilen verilerin yorumlanarak toplumsal yapının ortaya konması ve popülasyonun yeniden kurgulanması antropolojinin en temel konularıdır. Ne var ki, bio-kültürel bir varlık olan insanoğlunun yaşam biçimini ve kültürünü sergilemek ancak antropoloji- arkeoloji iş birliğiyle mümkün olabilmektedir. Esas amaç, arkeolojik materyallerden elde edilen bilgiler ile antropolojik verilerin yorumlanması ve popülasyonun yeniden canlandırılmasıdır. Bu amaç doğrultusunda bilim insanlarının mağaracılarla (speleolog) işbirliği kaçınılmaz hale gelmektedir. Birçok bilim insanı, mağara ortamında; güvenli hareket etme, iniş-çıkış, bot kullanma, baca çıkışı, yön bulma, aydınlanma ve mağara teknik malzemelerinin efektif kullanımı konusunda mağaracıların bilgisine ihtiyaç duyar. Mağara zemininin sert veya yumuşak/ kaygan ve çamurlu oluşuna göre nasıl hareket edileceği, tırmanma ve iniş yapılması gereken durumlarda hangi teknik malzemelerin kullanılacağı konusunda mağaracıların teknik donanım ve bilgilerine ulaşmak kaçınılmaz bir gereksinimdir.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Mağaralar çok uzun yıllardan beri insanoğlunun hizmetindedir. Bu süreç yerleşik hayata geçmeden de önce başlamıştır. Mağaralar konut olarak kullanımları dışında, barındırdıkları mistik yapı nedeniyle öncelikle tören ve ayinlerde kullanılmışlardır. Bu ayinler kimi zaman bireyin erişkinlik aşamasıyla ilgili iken kimi zamanda da geçiş törenlerini kapsamaktaydı. Bunun dışında şamanların ve avcıların bolluk-bereket için törenlerinde tercih ettikleri mekanlardan biri olmuşlardır. Daha sonraları yaklaşık 35.000 yıl öncesinde “sanat galerilerine” dönüşmüşlerdir. Soğuk hava depoları ve mezarlık olarak da kullanılmışlardır. Paleoantropoloji, yani eski insan bilimi bakış açısıyla mağaralara baktığımızda, insan evriminin bilinmeyen noktalarını ortaya koyması ve uzak atalarımıza ilişkin kalıntılar sunması açısından mağaraların önemi tartışılmazdır. Örneğin; Güney Afrika Cumhuriyeti'nin

04

kuzeyindeki Transvaal Vadisi'nde bulunan Sterkfontein, Makapansgat ve Swartkrans Mağaraları’nda, ilk dik yürüyen ve Australopithecus olarak adlandırılan hominid öncülerinin gün ışığına çıkarılması (Crothers 1992:150), bilim dünyasına evrimsel açıdan ışık tutmuştur. Araştırmacılar, bu mağaraların gerçekte Australopithecuslara ait yerleşim alanları olmadığını, insan öncülerinin bu alanlara bilinçsizce itildiğini, panter gibi o dönemde yaşamış olan bazı et yiyiciler tarafından taşınmış olabileceğini ya da avlarını kovalarken düşmüş olabileceklerini savunmaktadırlar. Hominid fosilleriyle ilgili dünya literatürüne geçmiş bazı verilere bakacak olursak, Çin’in güneybatısında yer alan Zhoukoutien Mağarası'nın, 400.000-500.000 yıl önce yaşamış, 40 bireyle temsil edilen “pekin erektüs” leri ile anıldığını görürüz. Son yılların önemli buluntularından biri de, 1992 yılında Kuzey İspanya’daki Atapuerka Mağarası’ndan ele geçen, 23 bireyle temsil edilen insan iskelet kalıntılarıdır. Her iki cinsiyete ait olmak üzere genellikle genç bireylerden oluşan bu fosillerin 250.000 yıl öncesinde yaşamış olan “arkaik homo sapiens”lere ait olduğu belirlenmiştir. Ancak mağaranın iskân edilme tarihinin, 700.000 yıl gibi daha eski bir tarihi kapsadığı sanılmaktadır. (Bunney 1992; 44). İnsanoğlunun, ölümünden sonra da devam eden bir “öbür dünya” anlayışına ulaşması, onları ölülerini gömmeye yönlendirmiştir. Neanderthal Adam ile başlayan bu davranış biçimi, fosil buluntularının da sayıca artmasına olanak sağlamıştır. Zira tek-tük denebilecek kadar az sayıda olan hominid fosillerinde birdenbire artış gözlemlenmiştir. Gömü alanı olarak, mağaraları tercih eden Neanderthal’lere ilişkin en son buluntu, İtalya‘nın Altamura Mağara’sıdır. Tabandan gelen hava akımı ile ilk kez mağaracıların dikkatini çeken bu sistem, İtalyan bilim insanlarının odak noktası olmuştur. Yetişkin bir bireye ait olan bu fosil 400.000 yıl öncesine tarihlenmektedir. Avrupa’da ele geçen ve neredeyse tüme yakın olan bu Neanderthal öncüsü, 160-165 cm boylarında olup, kireçtaşı blokların arasında sırtüstü yatar pozisyonda ve kafası hafif sola dönük olarak bulunmuştur. İskeletin üzeri karnabahar benzeri kalsit tabaka ile kaplı olduğundan araştırmalar yavaş bir seyirde devam etmektedir. Öncelikle fosilin üzerindeki kalsit tabakanın kaldırılması ve iskelete bir bütün olarak ulaşılması gerekmektedir. Altamura iskeletinin Homo Erektus’tan Neanderthal türe geçiş aşamasındaki bilinmeyenlere ışık tutacağı düşünülmektedir. Kaynak 19 yıl öncesine ait olduğundan, "fosilin üzerindeki kalsit tabakanın kaldırılması" işleminin bugüne kadar yapılmış olma


C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

ANTROPOLOJİ’DE MAĞARALARIN KULLANIMI VE ÖNEMİ

04-05 antropoloji.pdf

2

4/24/12

10:00 PM

ihtimali çok yüksek. İskeletin son durumu hakkında güncel bilginin edinilmesinde fayda vardır. Eğer söz konusu işlem gerçekleşmiş ise metinde geçmiş zaman kullanılmalıdır. Bu mümkün değilse (bilgi edinilemezse), metindeki ifadelerde gelecek zaman kullanmamak bizim yararımıza olacaktır. (Dorozynski 1993:991). Mağaraların iskanına ilişkin günümüze biraz daha yaklaştığımızda, gömü alanı olarak kullanımının yanı sıra, “sanat”ın da ilk nüveleri olarak karşımıza çıkarlar. Büyük bir kısmı üst paleolitik dönem ile yaşlandırılan mağara sanatının en güzel duvar boyama örnekleri, Fransa’daki Lascaux ve Kuzey İspanya’daki Altamira mağaralarında yer alırlar. Avcılık ve toplayıcılık faaliyetleri sırasında karşılaşılan hayvanların resmedildiği ve insan figürlerinin son derece az sayıda yer aldığı mağara duvar resmi sanatında, resimler doğadan elde edilen hammaddeler ile boyanmış ya da kazıma tekniği ile yapılmışlardır. Demiroksitten kırmızı, manganoksitten siyah, kuş dışkılarından sarı ve beyaz renk elde etmişlerdir (Crothers 1992:149; Güvenç 1984:174). Orta Amerika’da ve Güney Meksika’da uygarlıklar yaratan Maya’ların da mağara duvarlarına özellikle de geometrik desenler ve motifler çizdikleri bilinmektedir. Mayalar sadece yatay galerileri değil, dikey şaftları da kullanmışlardır, ne var ki yapılan araştırmalar sonucunda, bu şaftları kullanmalarındaki amacın sanat yaratmak değil, seramoniler sırasında kurban vermek olduğu ortaya konmuştur (Crothers 1992:150). Ayrıca bu mağaralarda 10 binin üzerinde –taşınabilir sanatdiye adlandırılan süslemeli nesne ve heykeller ortaya çıkarılmıştır. Bu nesneler için tercih edilen hammaddeler genellikle, hayvan dişleri, kemik, geyik boynuzu, fildişi, deniz kabukları ve çeşitli taşlardan oluşmaktadır. Ürettikleri boncukların çoğunu giyisilerde kullandıkları belirlenmiş olup, ileri düzeyde uzmanlık gerektiren Venüs heykellerinin ise ayin ve geçiş törenlerinde rol aldıkları düşünülmektedir. Kadın heykelleri çoğu kez doğurganlık ve üretimi yansıtmaları açısından, abartılı karın ve kalçalarla sembolize edilmişlerdir (Lewin, 2000:195).

İnsanoğlu yerleşik hayata geçtikten sonra bile mağaraları kullanmaya devam etmiştir. Çoğunlukla düşük ısı ihtiva eden mağaralar, yiyeceklerin stoklandığı, ürün fazlasının depolandığı mekanlar olarak en çok da çiftçiler tarafından tercih edilmişlerdir. Aynı zamanda sıcak günlerde grubun bir arada olmasını sağlayan, sosyal organizasyonların gerçekleştirildiği, dans ve karanlığın yarattığı mistizmin etkisiyle seramoni ve ritüellerin gerçekleştirildiği mekânlar olarak kullanılmışlardır. Son yıllarda ise ne yazık ki yerel otoriteler tarafından ekonomiye destek olarak düşünülmekte ve turizme açılmaktadırlar. Hangi amaçla olursa olsun, mağaralar birtakım kalıntıları barındıran önemli kronolojik bilgiler veren alanlardır. Çiftçinin iskan ettiği mağaralarda; buğday ve tahıl kalıntıları, değirmen ve öğütücü parçaları, testiler, kandiller, çanak ve çömlek kalıntıları, seramoniler sırasında dansçıların kullandığı pasajlarda bıraktıkları ayak izleri, tırnak parçaları, süs eşyaları ve kişisel malzemeler keşfetmek, gömü alanı olarak kullanılan mağaralarda ise; meşalelere, kemiklere, ölü hediyelerine ve sanat eserlerine rastlamak her an olasıdır. Örneğin Tennessee’de bulunan bir mağaranın orta kısımlarında yürütülen haritalama çalışması sırasında, günümüzden 4600 yıl öncesine ait olduğu belirlenen 272 adet ayak izine rastlanmıştır. Yapılan morfolojik çalışmalar sonucunda bu izlerin 2’si kadın, 1’i ergen 9 bireye ait olduğu belirlenmiştir (Crothers 1992:154). Sonuç olarak görülüyor ki; paleoantropolojik, prehistorik ve arkeolojik materyallerle karşılaşabileceğiz mağara ortamlarında “sportif mağaracı” yaklaşımlarını bir kenara bırakıp, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemizde fayda vardır. İlgili kurum ve kuruluşları, hatta üniversitelerin ilgili birimlerini buluntularla ilgili bilgilendirmek önemli bir sorumluluktur. Zira, kaçakçılık suçlaması dahil bazı hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalınabilinir. Mağaradan hiçbir kalıntı-buluntu çıkarmadan, detaylı fotoğraflar çekmek, hatta çizimlerle alanı belirlemek, bilim dünyası için katkı sağlayacak, mağaracıları da beladan uzak tutacaktır. Dr. Gülfem Uysal Oana Chachula, Ender Usuloğlu KAYNAKLAR Bunney,S. 1992 “Showing of the Cave of Delights”, New Scientist, november. Crothers, M.S. 1992 “Archaeology in Caves”, Caving Basics,(Ed. G.Thomas Real), NSS Alabama. Dorozynski, A. 1993 “Possible Neanderthal Ancestor Found”, Paleoanthropology, Research News, Science, Vol:262. Güvenç, B. 1984 İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, Ankara. Lewin Roger, 2000 Modern İnsanın Kökeni, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara.

05


06-09 karl›k.pdf

1

4/24/12

10:05 PM

Elimdeki dalgıç projektörün ışığı karanlıkları deliyor. Dizime kadar kar içindeyim, ışığın aydınlattığı yere bakıyorum, lapa lapa yoğun kar yağıyor. Bir yandan müthiş bir sakinlik var içimde ama bir yandan da gecenin saat onu olmuş ve bir an önce yayla evlerini bulmam gerekiyor. Arkaya bakıyorum, 8 kişi sırt çantaları ve mağaracılıkla ilgili teknik malzeme çantaları ile hafif endişeli ve yorgun yüzlerle bana bakıyorlar. Geldik mi? Ben de aynı soruyu soruyorum kendime, çünkü telefonumda GPS kayıtları var ama orman yollarını göstermediği için maalesef pek bir işe yaramıyor. Yine de 5-10 saniye karşımdaki manzaranın doyumsuz güzelliğine takılıyorum. Yolu kaybettim ve önümde düz bir alan var, bitiminde orman başlıyor ve her yer siyah bir örtü içinde ve ışığın önünde dans eden bembeyaz kar taneleri var o kadar... Geldik mi? 1-2 saattir “300 metre kaldı, 400 metre kaldı” şeklinde insanları oyalamayla geçti ama sanırım herkes sabırsızlanmaya başladı. Dönüp arkama bakıyorum, kar yağışı hızlı olduğu için herkes aynı görünüyor artık; kardan adam korkulukları. Bundan yaklaşık 15 yıl önce Karlık Kuylucu'na Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü, BÜMAK'ın üyeleriyken girmiştik. Eski mezunlarımızdan Oral Ülkümen, daha evvelden bölgede dolaşmış ve Karlık Kuylucu'nu keşfetmişti. C

Bu arada Karadeniz'de köylüler su yutan deliklere ve büyük düşümlü ağıza sahip mağaralara kuyluç derler.

M

Y

Mağaracılar, bir yere kadar ilerledikten sonra keşifi bırakmışlar ve yarım, tamamlanmamış bir harita çizmişler. Bir sene sonra Karlık Kuylucu'nun keşfine devam ederken, iki mağaracı arkadaşımız, Karlık Kuylucu'nun ikinci büyük galerisinde susuz ve karpitsiz kalmış, yani kısacası bir mağaracı için en önemli şeyden, ışıktan mahrum kalmışlar. Galeride çok büyük kayalar olduğu için yollarını bulamamışlar ve bir yere oturup, başka bir ekibin gelmesini beklemeye başlamışlar. Hiç unutmuyorum, gece yarısı çadırlarımızdan kaldırıldık ve ekibin gelmediği söylendi. Hemen toparlanıp, 3 kişi yanımızda biraz yiyecekle mağara ağzına gittik. Mağara'nın ağzına ulaşabilmek için orman yolundan ağaçların arasından dere kenarına inip, mağaranın ağzını bulduk.

CM

MY

CY

CMY

K

Karlık Kuylucu, derenin ufak bir kör vadiye çarpması sonucu kısmen çökme, kısmen aşındırması ve yılların o büyük sabrı ile oluşmuş. Mağaraya dere tarafındaki inişlerden değil de yan taraftaki yarı çarşak, yarı ısırgan ormanın içinden 30 metrelik bir ip inişi ile iniliyor. Bu çarşağı geçtikten sonra mağaranın gerçek ağzını görüyorsunuz. Tabii, bir an önce arkadaşlarımıza ulaşma derdinde olduğumuzdan ve gece girdiğimizden, ağzın tam büyüklüğünü göremedik ama yüzümüze çarpan nemli soğuk havadan hissettik. Hızlıca büyük ağızda ilerledikten sonra ilk cadıkazanına geldik. Cadıkazanı, mağaracılar arasında, suyun oyduğu ve neredeyse hikayelerde anlatılan cadıların kazanına benzeyen ufak göllere denir Cadıkazanlarını yine ip teknikleri ile geçtikten sonra önümüze 40 metrelik uçurum gelmişti. (Mağaracılar, bu uçurumlardan emniyetli inebilmek için ipi kayalara döşer. Kullanabileceğimiz kayada doğal bağlantılar varsa kullanılır yoksa kayaya dübel çakar ve kendimizi askıya bağlayıp öyle ineriz.) Bu uçurum inişinde en önden gittiğim için diğerleri ile mesafe açılmaya başlamıştı. 40 metrelik uçurum, çan eğrisi şeklinde olduğu için beş metreden sonra tamamen boşlukta aşağıdaki galerinin ortasına inmiştim. Galeri çok büyüktü ve yerler, tavandan düşen kayalarla kaplıydı. Bu keşifi yazın yaptığımız için derenin suyu aşağıya yani mağaraya akmıyordu sadece cadıkazanları ve göllerde su vardı. Hemen aceleyle ilerlemeye devam ettim, galerinin sonunda yine bir uçurum vardı. Yaklaşık 25 metrelik bir ip inişi vardı ama inmek yerine aşağıdaki galeriye bağırmaya başladım.

06

Dört beş sesleniş sonrası, çok ama çok derinlerden “tok tok” diye ses duydum. İçim rahatlamıştı, yaşıyorlardı. Hemen geriye dönüp “karpit” aldım ve galeriye iniş yaptım. (Mağara içi, özellikle gökyüzünden ışığın sızmadığı yerler, tamamen karanlık bölgelerdir ve mutlaka ışık kaynağı ile girmek lazımdır. Mağaracılar, kafalarındaki baretlere monte edilmiş fenerler ve madencilerin kullandığı “karpit lambası” ile ışık kaynağı sağlarlar. Karpit, petrol yan ürünü olup, su ile temas ettiğinde yanıcı bir gaz olan “asetilen gazı” elde edilir. Bu ışık, fener gibi sadece belli bir açıda değil 360 derece aydınlatır, sarı bir ışık verir ve kimyasal tepkimeden dolayı, karpit lambasının haznesi ısınır. Bu da mağaracıyı, mağaranın soğuk ve nemli ortamında bir nebze sıcak tutar. Ayrıca kimyasal tepkime yavaş olduğu için, çıkan gaz ile sağlanan ışık beş altı saat devamlı yanar.) Galeride ilerlemeye başladım. Tavandan düşen 4-5 metrelik kimi zaman devasa kayalar arasında bir labirentin içinde gibi kah galerinin sol tarafından kah sağ tarafından aralarında sürünerek veya kaya inişi yaparak ilerliyorum. BÜMAK'lı mağaracılar, teknik malzeme kullanmadan yapılan tırmanış ve iniş hareketlerine "hagada hugada" ilerleyişi derler. Bu kayalara rağmen tavan yaklaşık 10-20 metre yükseklikteydi. Doğanın gücüne bir kere daha hayran oluyordum. Yavaş yavaş galerinin sonuna geliyordum ki, kucak kucağa oturmak zorunda kalan arkadaşlarımızı gördüm. Yüz ifadelerindeki değişim gözümün önünde. Asık suratlar bir anda gülümsemeyle doldu. Üşümemek ve hipotermiye girmemek için birbirlerinin vücutlarını kullanmışlardı. Yapılması gerekeni yapmış ve saatlerce herhangi bir sağlık sorunu yaşamadan bizi beklemeyi başarmışlardı. Bir anda neşelenen ortamla hemen karpit lambalarına, getirdiğim karpit ve suyla takviye yaptıktan sonra diğer arkadaşlarımızı beklemeden galeriden gerisin geriye tırmanmaya başladık. Neyse ki, Türkiye’deki ilk ciddi kazaya ramak kalma durumu olmuş ve kolay atlatmıştık. Bu gezide arkadaşlarımız Karlık Kuylucu'nun dibine kadar araştırmasını yapmış, metre metre ölçüm alınmış ve eskiden kalan yarım harita tamamlanmak üzere medeniyete geri dönmüştük, fakat her nedense, uğruna neredeyse kaza geçirdiğimiz mağaranın haritasını çizecek arkadaşlarımız, ölçümleri kaybetmişlerdi.

Dönmeden evvel, mağaranın dibini görmek için biraz ilerledim ve biraz süründükten sonra çamurla tıkanan o koca galerinin ve mağaranın sonunu gördüm. Bir mağaracı için keşfettiği mağaranın sonunu görmek, bir dağcı dağın zirvesine çıktığında ne hissediyorsa, bizim içinde aynı hisleri uyandırır. Evet, Karlık Kuylucu'nun dibini görmüştük... Gördüğümüzü sanmışız. Aradan 15 yıl geçti. Birçok mağaracılık grubu Karlık Kuylucu'na gitti ama maalesef haritası tam olarak çizilmemişti. Karlık Kuylucu yapılan ölçümlerle 170 metre derinliğe indiği hesaplandı ama haritasında sadece 115 metrelik kısmı çizilmişti. Köye geldiğimizde müthiş bir kar bastırmıştı. Arazi araçlarıyla bile çıkamayacağımızı anlamıştık, o yüzden hemen bir traktör ayarlamaya çalıştık. Bir tane arazi vitesli bulduk, 9 kişinin özel ve mağaracılık teknik malzemelerini tıka basa doldurduk. Eşyalardan bazılarımıza yer kalmadığı için traktörün arkasından yürümeye başladık. İstanbul-Karabük istikametinde ilerleyerek Ovacuma'ya oradan 950 metre rakımlı Çakman Yaylası’na çıkacağız. Traktörün arkasından nefis manzarayı seyrede seyrede geliyoruz. Ancak kar gittikçe derinleşiyordu ve arazi vitesli traktör bile zorlanmaya başlamıştı. Hava kararmaya başlayınca, traktörcümüz daha fazla ilerleyemeyeceğini söyledi ve bütün eşyaları karın içine atarak bizi kenarda bıraktı. Başa gelen ayakla çekilecekti. Sadece önemli eşyaları yüklendik ve yayla evlerine ulaşmak için başladık yürümeye. Elimde projektör bir sağa bir sola döndürerek kaybettiğim orman yolunu bulmaya çalışıyorum. Artık kardan adam gibi olmuş ekibi biraz geride bırakarak sağa ileri doğru gidiyorum. Neyse ki yolu buluyoruz. İlerlemeye devam... Geldik mi? Sorusuna yine “az kaldı” türünden bir cevap. Bu sefer gerçekten ilerde sağda ilk yayla evini gördüğümüzde atılan sevinç çığlıkları hala kulağımda. Arkasından ikinci yayla evi görüldü. Sevinç yerini bir anda en iyi evi bulmak derdine bıraktı. İnsanoğlu ne kadar çabuk unutuyor dertlerini. Bu da zorluklarla başa çıkmamız için iyi bir yanımız diye düşünüyorum. En son yayla evine girdik ve yerleştik. Sobayı kurduk ve tahmin ettiğimiz gibi köylülerin istiflediği odunları yaktık.

07


2

4/24/12

10:05 PM

Herkesin neşesi yerine gelmişti. Sabaha kadar -15 derecelik soğukta yatmışız, soba sadece 1 metre çevresini ısıtıyormuş gam değildi artık. Sabah, hemen iki gruba ayrıldık. Bir grup, geride kalan eşyaları getirmek üzere geri döndü. Diğer grup, mağaraya yol açmak için uğraş verecekti. Karda iz açmak, hele hele hedikleriniz yoksa oldukça zordur. Saatlerce süren uğraşıdan sonra hem orman yolundan hem de ormanın içinden dere kenarına şaşmadan tek bir iz açabildik.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Karlık Kuylucu'na 15 yıl aradan sonra tekrar sonuna kadar ölçmek ve düzgün bir haritasını çıkarmak için gelmiştik. Kar ve soğukla mücadelemizden sonra en son ekip arkadaşlarımız, Sinan Poyraz ve Gülşen Küçükali, en alt galeride büyük bir su akıntısı ile karşılaşmıştı. Mağarada 10 saat geçirdikten sonra yayla evine vardıklarında söylediklerine inanamadık. Galeride suyu takip ederek mağaranın devam ettiğini gördüklerini fakat çok sudan dolayı ilerleyemediklerini söylediler. 15 yıl önce bu mağaranın dibine gören ben ve Süha Yararbaş “kesinlikle bir yanlışlık var, mağara bitmişti’ filan diye gevelemeye başladık. Son günümüz olduğu için keşfe devam edememiş ve tabii ki ölçüm alamamıştık. Yine, Karlık Kuylucu'nun haritasını yine çizememiştik.

Bu arada kaldığımız üç günün devamlı iki günü yağmur yağması, bir gün mağaraya giderken boz ayı görmemiz yanımıza kâr kalmıştı. Evet, nihayet ölçümler hesaplandıktan sonra Karlık Kuylucu -296 metre derinliğe inmişti. Toplam uzunluğu 1,5 kilometreyi geçmişti.

Kısmet, Mayıs 2011’de sadece iki kişi ile yaptığımız geziyeymiş. Normalde mağaracılık faaliyetleri, güvenlik nedeniyle en az dört kişi ile yapılır. Geziye gideceğimiz son günde gelecek arkadaşlarımızın mazeretlerine karşılık kendi kendimize rest çekerek, geziye devam etme kararı aldık. Yine Çakman yaylasındayız. Bu sefer başka bir eve yerleştik. Bu sene baharı görmedik, mevsim devamlı yağışlı ve soğuk geçtiği için köylüler köyden yaylaya göç etmemiş henüz. Hemen hazırlandıktan sonra tam üç gün arka arkaya mağaraya girdik. Kendimize güzel bir program yapmıştık. Sabah sıkı bir kahvaltıdan sonra, saat on-onbir gibi mağaraya giriyor, akşam üstü beş-altı gibi çıkıyorduk. Yemek yedikten sonra günü değerlendirdikten sonra yatıp, ertesi sabah aynı rutine devam ederek mağaradaki keşfimizi ilerletiyorduk.

Haziran ayında tekrar Karlık'taydık. Artık sonunu görmek ve yan kolları araştırıp bitirmek istiyorduk. Bu sefer 6 kişiyiz. Yağmurlu günler biraz geride kalmış ve sıcakta mağaraya girmeye başlamıştık. Kampa gelirken sekiz dokuz üyelik domuz ailesi bizim için hoş bir karşılaşmaydı. Neyse ki arabadaydık, anne domuz yavrularını korumak için ters ters bakmaya başlamışken bizde uzaktan fazla rahatsız etmeden kendilerini seyrettik.

En alttaki galerideyiz ve 15 yıl önceki mağaranın sonu olduğunu iddia ettiğimiz yerdeyim. Sinan Poyraz, sağ tarafta kayaların berisinde aşağıya doğru iki metre inen bir yer gösterdi. Müthiş bir şok içinde “olamaz, olamaz bu nasıl olur?” diyorum ama bir yandan da kaybolan oyuncağını bulan bir çocuk gibi sevinerek, yavaş yavaş kışın bulunan yeni galeride ilerlemeye başladık. Bu galeri yaklaşık 45 derece eğimli bir fay çatlağında oluşmuş. Hagada hugada ilerlemeye devam ediyoruz. Yukarıdan su akan kollar bu galeriye

08

bağlanıyor. Müthiş keyiflendik. Yan kollar devam ediyordu ama ilerleyebilmemiz için tırmanma platformu gerekiyor. Bir dahaki sefere deyip, galeride inmeye devam ediyoruz. Bir anda mağaranın her tarafını kaplayan çok güzel oluşumların olduğu bir bölümden geçtik. Hala tavanlardan sızan sular, doğanın gücünü ve sanatını konuşturuyordu. Bir iki cadıkazanı geçtikten ve bir iki ipli iniş yaptıktan sonra, geziye getirdiğimiz ipler bitmişti. Daha fazla ilerleyemedik, o yüzden ölçüm almaya başladık. Mağaranın en tepesi olan çarşağın başına kadar ölçüm almamız iki günümüzü aldı.

Karadeniz bölgesinin en derin mağarası olmuştu. Bu büyük bir sürprizdi. Sürpriz olmasının sebebi ise Karadeniz bölgesinde 280 metre derinliğin altında başka bir mağara bulunamadığı için yıllardır hep “Karadeniz’de derin mağara olmaz” savıydı . Bu sav yıllar geçtikçe, dilden dile bir mağaracı efsanesi haline gelmişti.

Gelinen son noktaya kadar yapılan bütün ip döşemelerini tekrar yaptıktan sonra, ekibimiz kalan yerde ana galeride keşfe devam etmişti. Yaklaşık 10-12 saat mağarada kaldıktan sonra gelinen noktada ana galeri çamurla bitmiş bununla birlikta tam biten noktada oldukça büyük iki tane kol bağlanmıştı. Karlık Kuylucu'nda keşfedilmeyi bekleyen yaklaşık yedi yan galeri/kol bizi bekliyordu. Yine ölçümlerimizi aldık ama zaman yetersizliğinden yan kolların araştırılmasını ileri bir zamana bıraktık. Karlık Kuylucu, kendi rekorunu kırıp, -349 metre derinliğe ulaşıp, kollarıyla beraber iki kilometreye yaklaşmıştı. Karlık Kuylucu, bir efsaneyi yıkmış yeni bir efsane yaratma yolundadır.

Ender Usuloğlu

KARLIK

06-09 karl›k.pdf


10-11 DUPNISA KURTARMA.pdf

1

4/24/12

10:07 PM

2008 yılından itibaren Anadolu Speleoloji Grubu olarak, hem üye sayımızın artışı hem de ortalamada her ay iki mağara gezisi yapmamız ve giderek derin mağaralara girme tecrübemizdeki artışla birlikte zaman zaman baş gösteren kazaya ramak kala durumlar, bizi mağara kurtarma çalışmaları konusunda bir şeyler yapmaya itmiştir. Bununla birlikte, grup içerisinde bu konuda tecrübeli insan sayısının az olması ve bilgilerinin eski olması, federasyonun dernekler harici mağaracı gruplara karşı tutumu, bizi bu konuda kendini geliştirmek isteyen AKUT'la işbirliğine itmiştir. Amaç; AKUT üyelerine de mağaracılığı öğretmek, tecrübelendirmek, ASPEG bünyesinde mağaracılık yapmaları ve AKUT bünyesinde ASPEG üyelerinin de AKUT üyesi olarak bir mağara kurtarma birimi oluşturmasıydı. Sonuçta hedefimiz, herhangi bir kaza anında kimin kurtardığı değil bir an önce kazazedeyi güvenli bir şekilde kurtaracak ekibi oluşturmaktı.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

AKUT'ta mağaracılığa ilgi duyan ilk gruba teorik eğitimleri verdikten sonra şubat ayında, kar altında, mağara tecrübesi edinmeleri için birçok gezi düzenlenmiştir. Bu sırada, Fransız Federasyonu’na bağlı kurtarma biriminin kitabı tercüme edildi ve elimizdeki diğer kaynak bilgilerle harmanlanarak, özgün PDF dosya haline getirmek üzere çalışmalara başlandı.

K

Aynı zamanda, kendi üyelerimize yönelik, öncelikle teorik eğitimlerimiz başlatıldı ve hemen arkasından, pratik eğitimleri gerçekleştirmek için yatay mağaralarda tatbikatlar gerçekleştirildi. Bütün bu eğitimler, kaza olduktan sonra yapılması gerekenleri kapsıyordu, dolayısıyla üyelerimizin mağaralarda karşılaşacakları riskleri yani kaza önleyici eğitimleri de bizzat vererek risk bilincini yükseltmeyi hedefledik. Ayrıca, her üyemizin kazazedeye yaklaşma ve ilk yardım bilgilerini pekiştirmek üzere ilk yardım eğitimleri de verdik. Bu tatbikatlardan ilki Dupnisa Mağarası’nda yapılmıştır. 2010 yılının n isan ayında gerçekleştirilen gezide, kaza ile ilgili senaryo geliştirilmiş ve buna göre ekipler görevlerini icra etmek üzere tatbikata başlamıştır. Senaryo gereği, Dupnisa Mağarası’nın en büyük salonunun üst kısmında bacağı kırılan

10

bir kazazedeye önce kendi ekibi müdahale ediyor ve daha sonra içlerinden biri, mağara dışına çıkarak, kamptaki diğer mağaracılara haber veriyor. Teorik eğitimlerle pekiştirilmeye çalışılan görev dağılımı ile kurtarma ekibi içeri girer ve müdahalede bulunur. Bu tatbikatın amacı, yatay bir mağarada sedye bağlama teknikleri ve sedye taşıma tekniklerini bilfiil yaşayarak tecrübe edinmekti. İkinci tatbikat ise Bolu Yığılca’da Aksu Mağarası’nda yapılmıştır. İkinci tatbikattaki amaç bir adım ileri götürülerek, sedye taşıma tekniklerine ip köprüleri kurarak ilerletmekti. Aksu mağarasının bir iki yeri, ip köprü kurmak için oldukça idealdi. Bu tatbikattaki en büyük problemimiz, ekibin az kişiden oluşmasıydı. Yine de oldukça eğitici ve keyifli bir tatbikat gerçekleştirdik.

TATBİKATLARDAN ÖZET OLARAK ÖĞRENDİKLERİMİZ 1. Komutları öğrenip, ekip liderine kolay uyum göstermek. 2. Tatbikat bile olsa, soğuğa karşı kazazedenin ısı korumasını sağlamak. 3. İp köprüsü kurarken, dübelleri daha yukarıdan çakmak suretiyle sedyenin ipe giriş-çıkışını kolaylaştırmak. 4. İp köprüsü kurarken, ipi germe konusunda dikkat etmemiz gereken noktaları iyice öğrenmek bunlardan bazılarıdır. Grubumuz, ciddi bir kaza olduğunda, hele bu kaza dikey mağarada ise ve kazazede bir şekilde kötü yaralanmışsa, tek başına mağarada kurtarma yapamayacağının farkındadır. Aslında Türkiye'de hiçbir dernek ya da kulüp, ciddi yaralanmalarda ve dikey derin mağaralarda tek başına kurtarma yapacak kadar tecrübeli mağaracılara sahip değildir. Bununla birlikte, grubumuz aşağıdaki amaçlara ulaşmak için kurtarma eğitimlerine (ilkyardım, önleyici eğitimler, teorik ve tatbikatlar dahil olmak üzere) devam edecektir.

1. ASPEG kurtarma eğitimlerinin amacı; 48 saat içinde kazazedeye ulaşabilmek ve kazazedeyi güvenli bir yere aktarmak, mağaranın koşulları imkan verdiği ölçüde kendi imkanları ile kazazedeyi mağaradan çıkartmak. 2. Başka gruplarda meydana gelebilecek kazalarda, genel kurtarma ekibine destek vererek, aynı dili konuşmak ve tecrübeye haiz olmaktır.

ÖRNEK ÇALIŞMA: DUPNİSA MAĞARASI, İLK TATBİKAT Nisan 2010 ayı içinde yapmış olduğumuz, 2 günlük gezimizde, daha önce sıkça gidilen bu mağarayı , kurtarma eğitimi kapsamında, tekrar ziyaret ettik. Speleoloji disiplini kendi içsel dinamikleri açısından, risk algılamasını yüksek tutan bir bilim ve spor dalı. Bu sebeble, olabildiğince canlı kayıt ve bilfiil uygulamayı tecrübe etme imkanına sahip olduk. Herhangi bir kurtarmadan bahsediyorsak, herhalde bütün kurtarmacılar, fiziki kondisyon, ekip çalışması, doğru karar verme (özellikle en yorgun olunduğu zaman) değerlendirmelerine katılacaklardır. Bunların dışında, kurtarma operasyonunda görev alan kişilerin, şahsi kondisyonları, malzemeleri, tecrübeleri, eşit seviyede olmalıdır. Hatta aynı anda aynı adımı atarken, aynı kol yüksekliği üstünden sedyeyi taşımak kısmı da buna dahildir. Detaylara geçmeden önce, her zamanki gibi yorulduk, eğlendik, öğrendik, acıyı test ettik, zor durumda kalmanın fiziki yükünü çektik, kampımızı yaptık, doyasıya yedik. Ekip ruhu, hep konuştuğumuz bir olgu ama ekibin parçası olduğunu hissetmek ayrı bir duygu.

Taşıma esnasında, her zaman bir kişinin (önde giden kurtarıcının) taşımayı yönetmesi gerekiyor, aynı kol uzunluğundaki kişilerin karşılıklı olması, farklı kollarla (farklı kas grupları), yorulmaları en aza indirebiliyor. Pasajın özelliğine göre, eğilerek taşımak, sırta almak, sedye altına yatmak, destek olmak, payanda olmak, dikey kaya inişlerinde, doğru noktalara basmak ve birbirimizle sürekli iletişim halinde olmak gerekiyor. 60 kg olan kazazede, bir saat sonra 70 kg, iki saat sonra 80 kg, altıncı saatin sonunda 120 kg olarak kendini hissettiriyor. Taşıma kısmının olabildiğince hızlı olması, ya da ilave ekiplerin oluşturulması, kazazedenin hızlı ve güvenli nakli noktasında önemli. Kazanın olduğu mağara yatay bir mağara olduğundan, bazı noktalarda, hızlı hareket edebilme imkanı olabiliyor ama kurtarıcıların da kendi kondisyonlarını iyi takip etmesi gerekiyor. Yani kurtarma yaparken, kurtarılan olmama durumu! Sonuç olarak, bu gibi uzun taşıma durumlarında, olabildiğince çok ekibi, mağara içine yönlendirebilmek, zaman açısından bir avantaj. Ama çoğu zaman bu lüks olamadığı gibi, az kurtarıcı ile duruma müdahale etmek gerekiyor. Bu bağlamda , nitelikli kurtarıcı olma adına, herkesin kendi fiziksel kondisyonu ve eğitimini üst seviyede tutması, oluşabilecek riskleri de en aza indiriyor. Hakan Eğilmez, Ender Usuloğlu

İÇERİK OLARAK NELERİ HEDEFLEDİK? Hedefimiz yatay bir mağarada, bacağı kırılan bir kazazedeyi yaklaşık 600 metre taşıyarak, sınırlarımızı test etmekti. Katılımcılardan 2 kişi bu konuda deneyimli, bir kişi ilk yardım eğitmeni, bir kişi ilk yardım eğitimi almış durumdaydı. Neden herkesin ilk yardım eğitimi almadığı sorusuna cevap, gerçekci bir senaryoda bunun mümkün olabileceği, fakat eğitimli kişilerin doğru yönlendirmelerle, olayın akışını sürdürebileceği düşüncesiydi. Bu bağlamda, bir kişi sedyede taşınırken kalan 8 kişi, tek bir kişi gibi hareket ederek, mağaranın ters 3 boyutlu ortamlarında, kazazedeyi sarsmadan ama fazlaca yorularak sonuca ulaştı.

11


12-16 KURE MILLI PARK.pdf

1

4/24/12

10:12 PM

ASPEG ile Çevre ve Orman Bakanlığı (yeni adı ile Orman ve Su Bakanlığı), Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği “Küre Milli Parkı Mağara ve Mağara Biyoçeşitliliği Araştırma Projesi" sonuçlandı. Proje kapsamında, toplamda 27 aylık sürede, 21 ayrı araştırma gezisi düzenlenmiştir. Toplamda 60’ın üzerinde mağaracı ve/veya uzmanın katıldığı araştırmalar sonucunda, bölgede önceden araştırılmış 43 olan mağara sayısı, proje bitimi ile 84’e çıkmıştır. Ancak bölgedeki mağara sayısının, ihbarların da olduğu sık ormanlarda yapılacak detaylı araştırmalar sonucunda rahatlıkla 100’ü geçebileceği düşünülmektedir.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Mağara araştırmaları esnasında, toplanan yaklaşık 190 numune, yurtiçi ve yurtdışından uzman biyolog ve speleologlar tarafından incelenmiş ve 111 farklı takson olduğu bulunmuştur. Bu canlılardan 26’sı cins ve tür düzeyinde teşhis edilirken, 85’i sınıf ve takım düzeyinde teşhis edilmiştir. Yapılan incelemeler sonucunda Chilopoda ve Diplopoda sınıflarına, Pseudoscorpionida takımına ve Niphargus cinsine ait en az 4-5 yeni türün olduğu tespit edilmiştir. Yeni türlerle ilgili bilimsel tanımlamalar ve yayına hazırlık süreci devam etmektedir. Yapılan araştırmalar ve elde edilen veriler göz önüne alındığında, yeni türlerin bulunduğu endemik ve zengin biyoçeşitliliğe sahip olan Eşekçukuru, Mantar, Ejder, Ilgarini, Kapaklı, Sorkun, Atak, Buzluk ve Top Meydanı Mağaraları’nın ve ayrıca arkeolojik ve antropolojik bulgulara rastlanan Atak, Medil 1-2 ve Ilgarini Mağaraları’nın önemle korunması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

12

13


12-16 KURE MILLI PARK.pdf

2

4/24/12

10:12 PM

Diğer taraftan, Ilgarini, Medil 1-2 ve Sipahiler Mağaraları’nın zaten yerli/ yabancı turistler tarafından ziyaret edildiği ve dolayısıyla detaylı arkeolojik ve biyolojik araştırmaların ardından korunaklı bir biçimde turizme açılmasının faydalı olabileceği düşünülmektedir. Mağara araştırmaları esnasında yapılan gözlemler sonucunda defineci kazılarına rastlanmıştır. Kaçak olmayanı var mı? Bu ifade yerine: Mağaraları tahrip eden definecilere verilen cezaların daha katı ve caydırıcı olması ve yöre halkının bilinçlendirilmesiyle bu olumsuz durumun önüne geçilebileceği öngörülmüş ve önerilmiştir. C

Her ne kadar, proje kapsamında çalışmalar sona ermiş olsa da;

M

Y

CM

(i) Sorkun ve Eşekçukuru (Çovurmatepe-6) Düdenleri'nde devam eden speleolojik araştırmaların sonuçlandırılmasının hidrojeolojik açıdan önemli olduğu,

MY

CY

CMY

(ii) Bacaksızın Bacağının Koptuğu Mağarası’nın Zoni Düdeni ile bağlantısının araştırılmasının önemli olacağı,

K

(iii) Ilgarini, Atak ve Medil 1-2 Mağaraları’nın arkeolojik ve antropolojik açıdan incelenmesi gerektiği, (iv) Bölgede bulunan balta girmemiş orman zonlarında yapılacak çalışmalar sonucunda mağara sayısının toplamda 100’ü geçebileceği, dolayısıyla bölgede daha uzun süreli çalışmalar yapılması gerektiği düşünülmektedir. Proje sürecinde yardımlarını esirgemeyen Çevre ve Orman Bakanlığı’na, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne, Mağara Koruma Birimi’ne, Kastamonu ve Bartın Yerel Birimleri’ne ve ayrıca mağara araştırmalarına katılarak destek veren, Hacettepe Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (HÜMAK), Akdeniz Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (AKÜMAK) ve ODTÜ-SAT (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sualtı Topluluğu) bünyesinde çalışmalarını sürdüren Mağara Dalışı ve Araştırmaları Grubu (MADAG)'na teşekkürlerimizi borç biliriz. Ender Usuloğlu, Dr. Mehmet Sait Taylan İlker Gürbüz, Ender Usuloğlu

14

15


12-16 KURE MILLI PARK.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

16

3

4/24/12

10:13 PM


18-19 GUNEYDOGU URFA ANTEP.pdf

1

4/24/12

10:18 PM

3

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ MAĞARA ARAŞTIRMALARI GAZİANTEP

insanların nüfus hareketleri ile diğer bölgelere yayıldığı, teknolojinin geliştiği, bilgi birikiminin oluştuğu bir bölgedir. Arkeoloji kısmı kalıntılar üzerinden tarihleme yapar, antropoloji ise buluntular üzerinden insan gelişimini inceler. Ören yerleri ve höyükler bu anlamda en çok araştırılan yerlerdir. Halen yeterli olmasa da, imkanlar dahilinde çalışmalar kısıtlı olsa da sürmektedir. Mağara kısmı ise, arkeoloji ve antropoloji açısından en önemli mekanları oluşturmaktadır. İlk insandan bugüne doğal yerleşim alanları olması, güvenlik ve barınma sonrasında, dini mitler açısından, öteki dünyaya geçiş misyonu edinmesi, korkulan ve çekinilen bir yer olması, inziva ve meditasyon ya da kutsal bir mekan olarak sunulması, Nekropol (mezarlık) alan olarak seçilmesi, hem düşünsel hem de sosyal anlamda bizlere kaynak durumundadır. Kutsal kişilerin, mağaralar ile ilişkilendirilmesi, Hz. İbrahim’in doğduğu mağara, Hz. Muhammed'in Sevr Dağı'nda inzivaya çekildiği mağara, Ashab-ı Kehf’e mekan olan mağara, salt bir mekan olmanın ötesinde hikayedeki ruhsal dönüşe de denk düşer.

2010-2011 seneleri içerisinde, bölgede faaliyet gösteren AKUT Gaziantep birimlerinin yönlendirmesi sonucunda, farklı iki tarihte bölgeye iki ayrı gezi düzenledik. Bu gezilerin birincisi Gaziantep Yamaçoba Köyü, Sof Dağı Düdenyayla mevkiinde bulunan yarı aktif bir düdene yapıldı. Dar bir geçitten sonra geniş bir galeriye açılan mağaranın tabanı yoğun bir çamur oluşumu ile kaplanmış durumdadır. Bu bölgede, nispeten mağara oluşumu az olmasına rağmen, boyutları ve şekli açısından gayet güzel bir mağaradır. İlk inişteki 11 metrelik derinlik olmasa, bu mağara büyük olasılıkla eski çağlardan itibaren iskan görme imkanı bulabilecekti.

M

Bir başka dikkate değer konu, Antep çarşıları içerisinde bulunan mağaraların kafeye dönüştürülerek turizme kazandırılmış olmaları idi. Bu bağlamda yerel istihbarata dayanarak, bazı mağaraların Antep Kalesi ile bağlantıları olduğu, kaçış tünelleri bulunduğu, özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında bu tünellerin kullanıldığı, tarihinin çok eskilere dayandığı belirtildi. İnsan yapımı bu tünelleri ve mağaraları araştırmak üzere ileride ayrıca bilgi vereceğiz. Bu bağlamda, bu bölgede bulunan mağaraların tarihsel önemine dikkat çekmek istiyoruz.

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Hakan Eğilmez İlker Gürbüz, Ender Usuloğlu M.Kuzey

? Ku ze y

8m

OHA ! Salonu

u

5m

Pe m

be

Giriş

0

14

2

Bu bağlamda, Kıfi Mağarası, araştırmamız açısından önem kazanmaktadır. Mağaranın üstünde bulunan, günümüzde yaşama alanı olarak kullanılan köyün içerisinde, antik yapılar bulunmaktadır. Bu buluntuların, Erken Roma Dönemi ya da Kommagene Krallığı ile ilişkili olması muhtemeldir. Köyün içerisindeki giriş, güvenlik gerekçeleri ile betonla örülmüş olup, dar bir geçit vasıtası ile mağaraya girilmektedir. Mağara fosil bir mağara olduğundan, bir çok yan kola ayrılmakta olup, darallarla, birbirini takip etmektedir, 2. ana kolun olduğu bu mağarada sol kolda, insan eli ile düzeltilmiş duvarlar muhtemelen mezar duvarları, (foto 3) bulunmaktadır. Bazı bölümlerde intramual gömü çerçevesinde, mezar üstüne mezar eklenerek, dönemsel nekropol alanları oluşturulmuştur. Ne yazık ki bu bölümler, mezar soyguncuları tarafından tahrip edilerek, ortada bırakılmıştır. 2. ana kol daha içerilere devam etmekte olup, bu kolun sağ ve sol duvarlarında ve yanal kollarında, büyük taşlarla çevrelenmiş yarıçapı 50 cm olan oval mezar birimleri oluşturulmuştur (foto 2).Maalesef bu bölüm de tahrip görmüştür. Ölü hediyeleri olarak seramik parçaları (foto 1) buluntular arasında bulunmaktadır. Bu mağara, uzun bir dönem değişik medeniyetlerce, nekropol alanı olarak kullanılmış olabilir. Özellikle tahrip olmuş mezar komplekslerinde daha derine inildiğinde ya da devam eden kollarda, daha detaylı bir kazı programı yürütülebilirse, bu mağaradan hem antropolojik, hem de arkeolojik birçok veri bulunması olasıdır. Çok yakınında çok önemli ören yerlerinin bulunduğu bu mağarada bölgesel bir nekropol alanı çıkma olasılığı kuvvetlidir, mağaranın Dicle nehrine çok yakın olması, bir tepe üstünde bulunması ve ayrıca civarındaki tarlalarda mağara içindeki oval taş formlu mezarların bulunması, dikkatleri bölgeye çekmektedir.

Mağara, insanın ilk tecrübesine kadar geri gider ve orada hem onun yalınlığına hem de kutsal olanla kurduğu irtibata karşılık gelir. Dünyadan kaçışın değil, arınmanın sembolü olur. Hz. İsa, Betlehem’de bir mağarada dünyaya gelir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e vahiy, Hira Mağarası’nda iner. Böylelikle mağara, en kutsal kişilerin dünyada mekân olarak saflığın en yüksek noktasına vardıkları yer konumuna yükselir. Mağaranın sanat açısından bünyesinde taşıdığı çağrışım gücü bir yana, din açısından asıl önemi, orada her insanda, insanlığının bir payında saklı durmasıdır.

URFA İkinci gezimiz, Şanlıurfa’nın Bozova ilçesi/ Koçhisar Köyünde bulunan, Kıfi isimli mağara idi. M.Ö 15.000'e kadar çok rahat tarihlenen bu bölgede, özellikle, Koçhisar köyünde araştırmasını yaptığımız mağaranın civarında, arkeolojik açıdan en az 15 adet çok önemli höyük ve ören yeri bulunması [Nevala Çori, Göbekli Tepe, Harran, Sogmatar, Kazane, Tilbeş Höyük, Gürütepe, Titris Höyük, Hacınebi Höyük, Lidar Höyük, Hassek Höyük, Giriş Mevlid-i Halil (Hz. İbrahim’in doğduğu rivayet edilen mağara) bölgenin tarihsel 11 m önemini göstermektedir. Bu bölge arkeoloji ve antropoloji açısından, Mezopotamya ve Anadolu kronolojisini anlamada veri deposudur. Bu bölge (Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye) tarımın başladığı, ilk biranın üretildiği, ticaretin oluştuğu, dini mitlerin geliştiği,

Arkeologlar, Kapadokya’daki tüm yeraltı kentlerinin, kilometrelerce uzanan dehlizlerle ve tünellerle irtibatlandırılmış olan devasa bir yeraltı şebekesinin düğüm noktalarından ibaret olduğunu belirtmektedir. Acaba bu kentleri, yerin altında kimler oymuşlardır? Bazı arkeologlara göre, bu yeraltı sitelerini Hititler, diğerlerine göre de ilk Hıristiyanlar açmışlardı. İster yaşamsal koşullardan, ister dini sebeplerden olsun, eskiden günümüze yoğun iskân görmüş olan mağaralar bilgi küpü olarak karşımızda durmaktadır.

Ha ya lle rY ol

C

1

11 m 5m ?

Pembe Hayaller

Yolu

8m

DENİZİN KUZU MAĞARASI

Düdenyayla mevkii, Yamaçoba Köyü, Şehitkamil, Gaziantep 37.07’53.69 K, 37.03’31.43 D Rakım: 1308 m Ölçüm Ekibi: Adina Florescu (Focul Viu), Gülşen Küçükali, Ender Usuloğlu Ölçüm Tarihi: 04.12.2010 Ölçüm Hassaslığı. 3C Derinlik: -88 m Uzunluk: 347 m

OHA ! Salonu

59

0

9m

Çamur çölü

Geçilemez Geçilemez

18

88

19


20-21MAGARA DALISI.pdf

1

4/24/12

10:28 PM

2008 senesinde faaliyetine başlayan grubumuz, kısıtlı imkanlarla yapmaya çalıştığı mağara dalışı aktivitelerini ne yazık ki istenen seviyelerde yürütememiştir. Ancak bu sitemin; mağara dalıcısı arkadaşlarımıza yönelttiğimiz bir eleştiri olarak değil, teknik imkânsızlıklara, eğitim ihtiyacına, dalıcı sayısının yetersizliğine, lojistik destek ve emniyetli dalış öğelerinin henüz oluşmamış olmasına çekilen bir dikkat olarak algılanmasını arzu ediyoruz. Mağara dalışı, herkesin bildiği üzere detaylarda saklı bir olgu olduğundan, çok farklı yaklaşımları ve yenilikçi tarzları içinde barındıran bir alandır. Böylesi mağaralarda çalışma yapmak, çokça mağaranın yapısal özelliklerinin bize sunduğu detayları avantaja çevirmek, bu bilgiler ışığında ekibi, hedefleri, malzeme konfigürasyonunu ve dalış planını ortaya koymaktır. Bu alanda tek bir doğru olmadığı gibi, birçok farklı doğru aynı sonucu verebilir. Mağaraların özelliğine göre hareket etmek, buna göre operasyonu yapmak ya da yapmamak tercihimize kalır. Bu alan, sürekli kendini yenileyen, bilgi ve tecrübeye had safhada ihtiyaç olduğu, fizyolojik yeterliliklerin fazlaca gerektiği dertli (ters) bir 3 boyutlu mekandır ve su içindedir. Problem tanımı ve olasılıklar her zaman 3 katı olarak karşımıza gelir. Bu perspektiften baktığımızda şu anda durumumuz, başlangıç seviyesinde dalıcılara sahip ama dikey ve yatay mağaracılık deneyimleri dalışlarının çok ötesinde olan bir insan kaynağını içermekteyiz. Elimizdeki mağaracı özellikleri bize bu safhada sadece, azami 5 metre genişliğinde ve uzunluğunda bir su hattını geçebilecek imkanları tanımaktadır. Aramızda bazı arkadaşlar, dalış eğitmeni olmaları ya da teknik dalışla ilgilenmeleri dolayısıyla daha uzun penetrasyonlar yapabilirler ama geriden gelecek ekibin bu normda olmaması, mağaraları ilerletme açısından kısıtlama getirmektedir.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Bu bağlamda, ileride planımız ASPEG bünyesinde daha çok dalış ve daha çalışılmış sifon geçişlerine imkan tanıyan yatay mağaralarda pratik yapmaktır. Aspeg dışındaki mağaracılık ekiplerine de başlangıç düzeyinde dalış eğitimi vermek, daha tecrübeli mağaracı/dalgıç adaylarına teknik dalış normları içerisinde farklı eğitimleri vermek hedeflerimiz arasındadır. Türk Mağaracılığı’na katkı bakımından aktif 15-20 mağara dalgıcının farklı dernek ya da gruplarda olduğu dikkate alındığında, ciddi sifon geçişli mağaralarda, diğer dernek/gruplar ile birlikte çalışabilirlik (interoperability) yönünde gayret sarfetmek de gelecek dönemdeki hedeflerimiz arasındadır. Uzun soluklu olduğuna inandığımız bu süreçte genç arkadaşları aramızda görmek, onlara penetrasyon makaralarını teslim etmek bizleri sevindirecektir. Ayrıca grubumuzun İTÜ ile beraber yürüttüğü Topkapı Sarayı sarnıç ölçümlerinde de benzer mağara dalış konfigürasyonları aktif olarak kullanılmış, yapay mağara tanımı kapsamında , insan yapımı kapalı su dolu ortamlara scuba dalışı, mağara dalışı teknikleri çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda elimizdeki

20

potansiyel mağaraların sifonla biten, yatay özellikte olan iki ayrı mağaraya keşif amaçlı dalışlar yapılmıştır. Bu mağaralar ASPEG’in Küre Milli Parkı Projesi’nde envantere dahil edilmiş olan, Eşekçukuru (Çovurmatepe-6) ve Ayı Gölü Düdeni’dir. Küre Milli Parkı bünyesinde bulunan bu mağara yoğun bir su girişine sahip aktif bir düdendir. Kanımız; yapısı itibari ile geniş bir alana yayılan yan kollar içermesi, civardaki başka mağaraların da sifonla bitmesi nedeniyle (subjektif bir değerlendirmedir), geniş bir su havzasını kapsadığı üzerinedir. Daha önceden haritası çizilmiş olan bu mağarada yan kollar araştırılmış, eklemeler yapılmış, 3 farklı kolun sifonla bittiği gözlenmiştir. Elimizdeki dalgıç kaynağının az olması, dalışı asgari riskle tamamlamak, farklı dalış konfigürasyonlarını denemek, önümüzdeki sifonun tahmini 10 metre uzunluğunda ve 2 metre derinliğinde olduğunu düşünerek, 2x3 litre alüm. tüp, 2 regülatör, BC, makara, kask, 2 farklı ışık kaynağı, 3 mm tek parça elbise ile kısıtlı bir penetrasyon yapılmıştır. Toplamda tavan noktasında -7metre derinliğe ve 30 metre uzunluğa sahip ve devam eden yapısı ile bu sifon, bir anda teknik dalış normları içerisine oturduğundan,10 dakikalık kısa bir dalışın sonucunda geri dönerek raporu hazırlanmıştır. Bu noktada ancak fazla tüp ve dalıcı ile ilerlemek mümkün olacaktır. Tahminimiz çok rahat 20 metre derinliğe ulaşılabileceği noktasındadır. Mağaranın 350 metre içerisindeki bu sifona, ekipmanlar diğer arkadaşların yardımı ile taşınmıştır. Ertesi gün, ikinci koldaki sifona yapılacak dalış için tüplerdeki hava , aktarma hortumu vasıtası ile daha büyük hacimli tüpten transfer edilmiştir. Bu metodla tüp basmadan premiks karışımları da taşımak mümkün olacaktır. İkinci koldaki sifona yapılan dalış – 4 metre derinliğinde ve 15 metre uzunluğunda bir dalışla beraber toplam 8 dakika sürmüştür. Aynı mantıkla sifonun devam ettiği gözlenmiş olup, bu kolda da daha büyük tüplerle, daha çok dalgıç ile hareket etmek gerekir. Bu iki dalıştaki ortak gözlemimiz, aktif bir sistemin başlangıcı olduğu yönündedir.

Ayıgölü Düdeni Sifon Dalışı Küre Milli Parkı sınırları içinde bulunan, Zoni yaylasındaki bu düden, köylülerin deyimiyle Bacaksızın Bacağının Koptuğu Mağara'ya bağlanmaktadır. Tabii ki emin olmak için, bu bölgeye gelip 3 kişilik bir dalış ekibi ile (Hakan Eğilmez, Cem Omurtak, Sencer Çoltu) dalışı yaptık. Mağaranın girişindeki 10 metrelik dikey inişte, komple dalış ekipmanı ile TİT yapmanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe ettik. Yaklaşık 100 metre içerideki sifon dalışında, sifonun 20 metre uzunlukta ve 4 metre derinlikte devam ettiği, eldeki teknik imkanlarla çok fazla zorlamadan gerekli notlarımızı alıp operasyonu sonlandırdık.

Topkapı Sarayı Sarnıç Dalışları Bu kısımda yapılan çalışmalardan elimizdeki protokol gereği çok kısıtlı bahsedebileceğiz. İki ayrı sarnıca yapılan dalışlarda, sarnıçların teknik özellikleri ve tarihlendirilmesi yapıldı. Mağara dalışı teknikleri açısından 8 metre derinlikte 3 metre yarıçapında ortamlarda dalındı. Başka bir sarnıçta 2 metre derinlik ve 30 metre penetrasyon yapıldı. Dokümantasyon filmleri belgesel kanallarında yayınlandı. Sonuç olarak bahsedebileceğimiz ise Türkiye’deki mağaraların sifonla biten kısımları görüş açısından maksimum 3 metre uzaklığında, çoğunlukla bulanık ve silt /çamur oluşumları her yerde karşınıza çıkabiliyor. Canlılık açısından birtakım larvalar mevcut. Sifon geçişlerinin çok dar olması nedeniyle tüpleri yanlarınızda taşımayı ve çok iyi yüzerliliklere sahip olmanız gerekiyor.

Su ısı olarak 4-7 derece arasında, uzun bir dalış ise 3 mm neopren elbise üstüne mağara tulumu yeterli ama uzun bir penetrasyon olacaksa kuru elbise şart. Işık kaynakları da uzun süreli ve şarjlı olmalı. Mağara dalıcısı konfigürasyonları, mağaranın yapısına göre değişmekte derken, yatay giden bir mağaranın sifonunu geçmekle, daha sonra dikeye dönecek bir mağarada sifon geçmek çok ayrı teknikleri içeriyor. Bu aşamada önceliğimiz, daha önce belirtiğimiz gibi kısa penetrasyonlu sifonları geçmek, daha sonrasında ekip ve tecrübe durumuna göre, daha zor operasyonları icra edebilmektir. Hakan Eğilmez (TDI Advanced Trimix Eğitmeni 10805) Gülşen Küçükali

21


divebubble ilan.pdf

1

4/24/12

1:01 PM

• PADI Dalış Kursları ve Eğitmen Eğitimi (Professional American Divers Instructors) C

M

• TDI Dalış Kursları Advanced & Trimix (Technical Diving International)

Y

CM

MY

CY

CMY

K

• CMAS/ TSSF Dalış Kursları ve Eğitmen Eğitimi (Confederation Mondiale Des Activities Subaquaties) • HSA Dalış Kursları (Handicapped Scuba Association /Engelli Dalıcı ve Asistanı Eğitimi) • EFR İlkyardım Kursları ve Eğitmen Eğitimi (Emergency First Response) • Tüp ve Karışım Gaz Dolumları (Nitrox, Trimix) ve Sertifikaları • Sualtı Filim Çekimi ve Altyapı Teknik Destek Hizmetleri • Survey • Dalış Malzemesi Satışı DUI (Divers Unlimited), Subgear, Aqualung, Apex, Suunto, Technisub • Her Türlü Dalış Malzemesi Kiralama • Yurtiçi ve Yurtdışı Dalış Gezileri

BUBBLECLUB DALIŞ MERKEZİ

Aytar Caddesi Başa Sokak Oral Apartmanı 12/2 1. Levent Beşiktaş/ İSTANBUL 0.212.2645774 - 0.212.2645627 Info@divebubbleclub.com www.divebubbleclub.com PADI 5 Star IDC Center Store 32324 TSSF Sicil No:107


23-25TOROSLAR.pdf

1

4/24/12

10:35 PM

TOROSLAR'DA MACERA TADINDA ÖN KEŞİF

30 Mayıs - 4 Haziran 2010 tarihleri arasında, Karaman- Hadim- Mut arasında kalan alanda daha evvelden almış olduğumuz ihbarları araştırmak ve yeni mağaralar bulmak üzere bölgeye gittik. Bölge çok büyük olduğu için daha çok ana yollar ve orman yolları üzerinde giderken çizdiğimiz yol planına göre hareket ettiğimizden, irili ufaklı yaklaşık 8-9 tane mağara bulduk ve bunların büyük bölümünü ölçtük ve haritaladık. Bölgenin potansiyelini tam anlamıyla çıkartabilmek için daha uzun ve dar kapsamlı araştırma yapmak yerinde olacaktır.

C

M

VERME DAĞI DÜDENİ

Y

2006 yılında, Ermenek-Karaman yolundan dönerken asfalt yolda durup köylülere sorduğumuzda verilen ihbarlardan biriydi Verme Dağı Düdeni. Verme Dağı, Yılangömü-Çukurbağ-Burhan köyleri arasında kalan ve Yağcılar mevkii diye adlandırılan bölgede, rakımı 1700 metrelerde olan bir dağdır. Düden, zirvenin güneydoğusunda Verme dağı'nın yaylasında 1512 metrelerde yer almaktadır. Düdenin girişi ile çıkışı arasında yaklaşık 625 m kuş uçuşu mesafe ve yaklaşık 90-100 m kot farkı vardır. Düden, ağzında 3-4 bacası bulunan ve yarasası bol olan bir mağaradır. Ufak kanyon girişinden sonra büyükçe bir salona açılan mağarada fazlasıyla sedimentasyon vardır. Büyük salon sola doğru sert ve dar bir geçiş yaparak ilerledikten sonra geçilemeyecek şekilde dar olan bir sifonla sonlanmaktadır. Google Earth’de fark ettiğimiz Verme Dağı Gölü fotoğrafları, bu düdenin zaman zaman tıkanmadan dolayı çalışmadığını ve baharda yaylayı su bastığı yani göllenme yaptığına kanaat getirdik. Yarasalar konusunda uzmanların gelip bir popülasyon ve tür tespiti yapmalarında fayda vardır.

CM

MY

CY

CMY

K

23

Daha sonra ekibimiz, çıkış ağzına gitmiş ve mağarayı ilerletmek için çıkış ağzından giriş yapmıştır. Kanyon şeklinde başlayan mağaranın dışındaki ufak cadıkazanlarını tırmanan ekibimiz daha sonra kum birikintileri ile alçalmış, 2-3 metre genişliğinde fakat oldukça dar tavanlı bölüme gelmiştir. Burada bir hayli kazma işleminden sonra biraz daha ilerleyen ekibimiz hem zaman yetersizliğinden hem de kazıcı aletlerinin olmamasından dolayı, tavanı yaklaşık 30-40 cm olan yerden geri dönmüştür. Bu bölümde müthiş bir hava akımı vardır. Bu kumlarla tıkanma noktasına gelen bölge geçilebilecek şekilde temizlendiği takdirde mağarada ilerleme şansı yaratılır. Hem girişte hem de çıkışta traverten oluşumlar vardır. Mağaranın çıkış bölümünde sulama kanalları (modern) ve kayalara oyulmuş odalar (eski) mevcuttur. İlk durağımız Verme Dağı’ndan sonra, Aybastı civarındaki daha evvelden aldığımız ihbarlara baktık. Bir sonraki durağımız Bozoluk Mağarası’ydı.


23-25TOROSLAR.pdf

2

4/24/12

10:36 PM

BOZOLUK MAĞARASI Mağara, Bozoluk-Aybastı yolu üzerinde şöförler çeşmesi denilen bölgede yer almaktadır. Yolun yaklaşık 20 metre uzağında yarı aktif su çıkışı olan yatay bir mağaradır. Mağara ağzında sulama amaçlı insan yapımı bir havuz vardır. Mağara çok güzel oluşumları olan tavanı alçak, bol guanolu ve bol kırkayak böcekleri bulunan bir mağaradır. Çobanın verdiği bilgiler doğrultusunda buraya mağaracıların girdiğini öğrendik bununla birlikte hiçbir veri tabanında haritasını görmediğimiz bu mağaranın ölçümü tarafımızca yapılmış ve haritalandırılmıştır.

GÜVERCİNLİK VE AŞAĞI GÜVERCİNLİK MAĞARALARI Güvercinlik Mağarası, Aybastı köyüne gelmeden ana yol ayrımından sonraki ilk düzlükte, yolun sol tarafında tarlaların bitimindeki tepede bulunmaktadır. Dikey karakterli obruk biçiminde olan mağara yaklaşık 25 metrelik bir inişten sonra sonlanmaktadır. Köylülerden aldığımız bilgiler doğrultusunda buraya kalabalık bir üniversite mağara araştırma grubu gelmiş ve inmiş. Bizde haritası tekrar çizilmesin diye ölçüm almadık ve içerdeki yavru bir güvercini kurtarmakla yetindik. Döşemede tamamen doğal bağlantılar kullanılmıştır.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Aşağı Güvercinlik Mağarası’nın girişindeki dübelleri gördükten sonra, girmeme kararı aldık. Bununla birlikte, Istanbul'a döndükten sonra, ne TAY projesi web sitesinde ne de başka bir yayında bu mağaraların haritasına rastladık ve acaba boş geçmeyip, ölçüp haritasını çizse miydik diye hayıflandık. Bu bölgedeki ihbarları değerlendirdikten sonra üçüncü durağımız, Balkusan Bölgesi’nin kuzeyiydi. Balkusan-Karaman yolunun batı tarafına düşen ve

24

Çetmi tarafındaki Oyuklu Dağı etrafında verilen ihbarlara baktık. Genel olarak obruk şeklinde oluşan mağaralar, yatay ve dikey olarak gitmemektedir. Baktığımız ihbarlardan 3 tanesinin haritasını çizdik. Ancak Çetmi yolu istikametindeki dağ silsilesinde, hemen hemen her tepede bir obruktan bahsetti köylüler ama zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı, bakamadık.

OYUKLU DAĞI OBRUĞU Balkusan'ın kuzeyinde 2070 m rakımda yer alan bu obruk, 40 m derine inmiştir. Tamamen fosil özellikte olup içinde eski traverten oluşumlar ve bol miktarda guanoya rastlanmıştır. Bu obruğun hemen kuzeyinde mermer ocakları vardır. Doğal bağlantılar ve tek bir dübelle döşenmiştir.

YELBELİ MAĞARASI VE KARLIĞI Yelbeli veya Yellibel denilen bölgedeki karlığı bulmaya giderken ufak bir mağaraya rastlanmıştır ve 1a haritası çizilmiştir. Ufacık bir mağara olmasına karşı oldukça süslüdür. Normalde bulunması çok zor olduğu için koordinatları verilmiştir. Yelbeli Karlığı ise klasik bir obruktur. Bir yerköprü ile ikiye ayrılmıştır. Doğal bağlantılarla döşemesi yapılan karlığın 1a haritası çizilmiştir. Balkusan-Çetmi yolunda ilerlerken yolun doğu tarafına düşen yatay bir mağaraya rastladık. Zaman yetersizliğinden ölçüm alınamamıştır.

PERŞEMBE YAYLASI DÜDENİ Uzun bir yoldan gittikten sonra yolumuzu Hadim Korualan Perşembe Yaylası’na çevirdik. Çok güzel olan yaylalar maalesef inanılmaz bir mesken işgaline ve kirliliğe maruz kalmaktadır. Yaz-kış aktif olan bu yayladaki düdeni Google Earth’den bulduk ve yine envanterde rastlamadığımız için keşif amaçlı gelmeyi planladık. Bu düden çok büyük bir alanın 3 koldan gelen derelerin toplanan suyunu yutmaktadır. 15 metre yükseklikte ve 20 metre genişlikte büyük bir girişe sahiptir. Köylüler su anlaşmazlığından dolayı ağzını beton duvarla kapatmaya çalışmış ve tabii ki de bu kadar akan suya karşı başarılı olamamışlar. Yayladaki meskenlere elektrik getirmek için önüne trafo kurulmaktadır. Ekibimiz azaldığı için sadece iki mağaracı keşif amaçlı girdik mağaraya. Mağaranın sol ve sağ tarafında bacalar ve kollar mevcuttur, hepsine girdik ve baktık. Mağaranın sol tarafında mağaranın tavan seviyesine kadar yükselen bir patikadan dar bir çatlağa ulaşılmaktadır. Sağ taraftaki kollardan biri ana galeriye bağlanmaktadır. Suyla beraber ana galeriden giriş yaptıktan sonra sola doğru kıvrılan galeri büyük bir sifon-gölle sonlanmaktadır. Tam karşısında sağdan yukarı büyük bir galeri gitmektedir. Sonuna kadar tırmandık. Yaklaşık onbeş yirmi metre yukarı çıkan bu kol üstten gelen toprak orman yolun altına girmekte ve üstteki yayladan sızan sular (kışın) bu galeriyi beslemektedir.

Zaman yetersizliğinden dolayı 1a haritası çizilmiştir. Muhteşem ağzı ve içerisinin çok güzel olması sebebiyle, bu mağara daha hassas bir ölçümü hak etmektedir. Sifona dalınıp geçildiği takdirde bu mağaranın potansiyeli oldukça yüksektir. Mağaradaki su aşağıdaki nehri beslemektedir. En azından köylüler arasındaki görüş budur. Bizim de tahminimiz bu mağaranın ilerleyeceği yönündedir. Bu mağaraya bir daha gelmeyi planlamaktayız.

MUT BÖLGESİ Mut'ta yaşayan bir yakınımızın yaylarına davetini kıramayarak Mut bölgesini de araştırma bölgemize kattık. Mut'un kuzey-kuzeydoğusunda yer alan Kozlu Yaylası’nda bir geceleme yaptıktan sonra yaylanın kuzeyindeki blok bölgede araba ile keşfe çıktık. Köylülerle konuşmamızdan çok bir şey çıkmadı. Biz de daha fazla zaman kaybetmeden dönüşe geçtik. Ender Usuloğlu

Yararlanılan Kaynak: ASPEG iç gezi raporu “Karaman, Konya Bölgesi Gezisi”, Barbaros Acartürk, Zeynep Özer, Haziran 2010.

25


26-27 SORKUN.pdf

1

4/24/12

10:39 PM

1980'lerin sonundayız, Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü’nün odasındayım. Kulübümüz, güney kampüste, I. Erkek Yurdu'nun altındaki “study” denilen çalışma salonuna bakan odalardan biridir. Ben de bu yurtta kaldığım için yatmak ve derslere gitmek hariç, vaktimin tümünü kulüp odamızda harcıyorum. Herşeyi karıştırıyorum ve her çizilen mağaraya bakıyorum. Bir gün, dolapların üzerinde Sorkun Mağarası’nın haritasına baktığımda bir yan kolun olduğu ve soru işaretli olduğunu gördüm. Metin'e (Albükrek) sorduğumda, Sorkun'un çok ama çok zor bir mağara olduğunu söyledi. Ben de arada bir “ya şu koldan bir insek" filan diyorum,” durup durup. Metin de bana Oral'ların (Ülkümen) Sorkun’da su altında döşeme yaptıklarını, soğuk suların içinde, şelale içinde oldukça yorucu bir şekilde -200 m'ye kadar indiklerini söyledi. Metin, baharda da Sorkun'a giren suyu gördüğü için, Sorkun'un çok tehlikeli bir mağara olduğunu söyleyip duruyordu, ben gidelim dedikçe. Haritası da 2a olduğu için arada “ya bu mağara daha iyisini hak ediyor” diyordum içimden.

C

M

Zaman geçtikçe, yutkunarak bakıyordum o haritaya arada sırada. O yıllarda birkaç takıntım vardı. Düdenyayla'ya ve Çukurpınar Yaylası’na kışın gitmek, fotoğraf çekmek gibi. Sorkun’daki yan kola girmek de bunlardan biriydi. Haritaya bakarken kendimi o koldan inerken hayal ediyordum.

Y

CM

MY

CY

Aradan yıllar geçti ve 2008 yılında Anadolu Speleoloji Grubu'nu kurduk ve akabinde Küre Millî Parkı'nda çalışmaya başladık. Geçmişim beni dürtüyordu, evet artık Sorkun'a girme vakti gelmişti. Düşünsenize 1983 yılından beridir o mağaraya (sanırım) kimse inmemişti. Temmuz 2008 yılında, Murat Eğrikavuk, Ali Aytan ve ben ilk girişi yaptık. Mağaranın bacasından değil normal ağzından girdik. İlk iki inişi yaptıktan sonra büyük bir cadıkazanından sonra yan kola giriyorsunuz. Burada derin ve kenarları dik bir cadıkazanını geçtikten sonra bacanın altına geliyorsunuz. Burada mağara size sesleniyor “ben gidiyorum, geliyor musun? “diye... Aşağıdaki cadıkazanlarını pas geçmek için yan duvarda takıl-geçleri döşüyoruz ve köşeyi döndüğümüzde mağara tavanı ile birleşiyoruz. Ondan sonraki iniş ise yaklaşık 40 metre!.. İşte ilk girişimiz böyleydi.

CMY

K

Daha sonraki yıllarda bu mağaraya tekrar tekrar geldik. Yan kolu -200 m'ye indirdik, ölçtük. Ana kolda, Sinan Poyraz ve HÜMAK'lı arkadaşlarımız, Ahmet Sücüllü, Emrah Dirmit ve Ahmet Çoşkun, suyun aktığı bir ortamda belli bir derinliğe indiler ve ölçüm aldılar. Ertesi sene bu sefer 3 kişilik dev ekiple oradaydık. Gülşen Küçükali, Ceyhun Uludağ ve ben 3 gün boyunca, deli gibi çalışarak, BÜMAK'ın en son 1983 yılında geldiği mesafeye kadar geldik, ölçtük, döşedik ve çıktık. Evet, bu efsane yıkıldı. İyi ki girmekte ısrar etmişim bu mağaraya kendi adıma. Çok ama çok güzel bir mağara. Müthiş bir dikey mağara ve son zamanlarda aklıma takılan bir soruya cevabı sanırım o bölgede ancak ve ancak bu mağara cevap verebilir. Soru şu: Küre Milli Parkı güney duvarı ile kuzey duvarı (Valla Kanyonu'nun batı tarafı) arasında bir sürü batan düden ve mağara var. Valla Kanyonu’nun kuzeybatı duvarından köylülerin “Sorkun Suyu” dedikleri, baharda patlayan (su) bir delik var. Bu düdenlerin hiçbiri aşağıda birbiriyle bağlanmıyor mu? Veya biz mağaracıların girebileceği ve delikten çıkabileceğimiz bir mağaralar sistemi yok mu?

SORKUN KUYLUCU Sorkun Yaylası, Yamanlar, Pınarbaşı, Kastamonu Ölçüm Ekibi (2008): Murat Eğrikavuk, Simge Duga, Ender Usuloğlu, Hande Ceylan (2010): Ahmet Çoşkun (HÜMAK), Ahmet Sücüllü (HÜMAK), Ender Usuloğlu (2010): Gülşen Küçükali, Ceyhun Uludağ, Ender Usuloğlu Ölçüm Tarihi: 17-18 Temmuz 2008/ 18 Mayıs 2010/ 9 Eylül 2010 Ölçüm Derecesi: 3b (Son kısım 2a) Uzunluk: 731 m Derinlik: -200 m Çizen: Ender Usuloğlu 0m

Giriş 2 -Baca Giriş 1

18 m

36 m

Sorkun'un en dibinde çok büyük bir göl var ve inişe göre sol tarafa doğru çatlak gidiyor ve hava geliyor. Sorkun'un içindeki sürüklenen kütükleri ve kışın kendi gözlerimle gördüğüm su miktarını göz önüne aldığımda neden olmasın diyorum.

41 m

55 m

73 m

91 m

Bu çatlak devam eder mi? Yeni bir efsane başlar mı acaba? Neden olmasın? Gideceğiz ve göreceğiz.

109 m

Not: Gittik ve gördük maalesef mağara devam etmiyor. Göl oldukça derin, dalınabilir mi? bilmiyorum. Yeni bir efsane yaratamadık ama birini bitirdik. Sanırım.

? ?

34 m

127 m

66 m

Ender Usuloğlu

145 m

? 163 m

Gülşen Küçükali, Ceyhun Uludağ

KESİT 182 m ? 200 m

Ali Aytan'ın ilk dübelini çaktığı ve sonra ana kolla yan kolu birleştirdiği gene bu mağaraydı. Kampın çoğu zamanında, ben Sorkun’daydım, döşeme yapıyordum. Daha sonra Barbaros Acartürk, Cansu Yılmaz, Simge Duğa, Hande Ceylan, Durmuş Yarımpabuç, Gökçen Fidan, Cem Yürek, Ayşe Borovalı bu mağarada tecrübe kazandılar, tecrübelerine tecrübe kattılar. Sorkun Kuylucu Araştırma Tarihleri: BÜMAK 1983/ ASPEG Temmuz 2008/ ASPEG Mayıs 2010/ ASPEG Eylül 2010/ ASPEG Ekim 2010 Kaynakça: ASPEG İç Raporları; Pınarbaşı Gezisi 2008, Pınarbaşı Gezisi Mayıs 2010, Sorkun Kuylucu Gezisi Eylül 2010 ve Ekim 2010. www.aspeg-tr.org/cms/geziraporlari

26

27


29 HAVRAN.pdf

C

M

1

4/24/12

10:42 PM

Taş ocağına ait olan kepçe çalışma bölgesinde bir mağaraya rastlıyor ve ocak kapatılmasın diye mağara yerle bir ediliyor. Köydeki su sıkıntısını gidermek için buldukları mağaranın ağzını betonla kapatan yerel halk 3.5 km uzunluğundaki mağarayı su deposuna çeviriyor. Kömür ocağıdan çıkan tozu mağaranın suyuna bırakıvermek ne kadar kolay.

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Zamanında Temuçin Aygen Antalya’da yol yapımı esnasında ağzı taş molozlarla kapanmak üzere olan bir mağarayı korumak için kayıkla denizden molozların atıldığı bölgeye yaklaşmış ve mağaranın kapanmasını engellemeye çalışmış. Benim bildiğim ilk mağara koruma eylemi budur. Sonra, 2008 yılında Oylat mağarası’nın turizme açılması sırasından Baturay Altınok, Emrah Sınmaz ve birçok mağaracı, kahramanca mücadele etmiş ve yerinde eylemlerde bulunmuşlardır. Bunun dışında 22 Haziran 2010 Salı günü Doğa Derneği önderliğinde Edremit Körfezi Havran’da gerçekleştirilen yarasa katliamına dikkat çekmek için bir yürüyüş eylemi düzenlendi. Bu eylem belki de Türkiye’de yarasaların korunması başlıklı düzenlenen tek koruma eylemidir. Havran’daki mağara, birçok türden yaklaşık 20 bin yarasaya ev sahipliği yapıyordu ve bu nedenle Türkiye'nin en önemli mağaralarından biriydi. Yapılan yapay mağara ve sonuçları konusuna hiç girmeyeceğim. Zaten takip edenler hüsranın farkındalar. Takip etmeyenlere ise buradan felsefe yapmaya kalkmam. Ben bu yürüyüşe katıldım. İstiklal’de Tünel başında toplanıldı, katılımcılara yarasa kostümleri dağıtıldı, sloganlar tekrarlandı ve yürüyüş düdükler eşliğinde başladı. Sağnak yağış altında toplanan yaklaşık 50 kişinin içinde 10 kişi civarında İstanbullu mağaracılar da

bulunuyordu. Taksim meydanına gelindiğinde basın açıklaması yapıldı ve metinler basın mensuplarına dağıtıldı. Tüm bunların hepsi 45 dakika sürmemiştir. Mağaracı olduğum ve evlerini her defasında ziyaret ettiğim için yarasalara olan borcumu bir nebze de olsa ödemenin hafifliğiyle eve döndüm. Kafamdaki sorular ertesi sabaha kadar sürdü. Televizyonu açtığımda hafta içi sabahları yayımlanan haber magazin programlarından birine denk geldi ki tam o sırada Taksim’deki eylem yürüyüşü ekrandaydı. Hatta kendimi bile görme fırsatım oldu. Spiker haberi yorumlamaya başladı; “Dün İstiklal Caddesi’nde Havran barajı altında kalacak olan bir yarasa kolonisine dikkati çekmek için yürüyüş düzenlendi. Dün memleketimiz 10 şehit verdi, acılı ve yaslı günler geçiriyoruz. 10 arslanımızı kaybettik ama bu memleketin arslanları da yarasaları da bizimdir, onları korumak için yürümeliyiz, haykırmalıyız, meydanlara dolmalıyız. Zaman yas tutma kabuğa çekilme zamanı değildir…” Televizyona baka kaldım. Kafamda ne soru işareti ne de bir çelişki kaldı! Diğer iki üç kanalda daha bu eylem yayımlandı. Sayısız web sayfasında halen yayımlanmakta. Belki bu sayede milyonlarca kişi hiç haberdar olmadığı bu durumun farkında vardı. Evet belki yarasaları bu sefer kurtaramadık ama bence doğru yolu bulduk. Mağara koruma yazıyla, şikayetle küfürle, üzülmekle olmuyor maalesef. Kamuoyunda ses duyurmak eylemden geçiyor. Bunun kısa zamanda tüm mağaracılar tarafından anlaşılması lazım. Ama niye anlaşılmıyor, niye tüm mağaracılar bu konuda birlik olmuyor diye yakınacak durumum yok. ASPEG olarak bundan sonra mağara koruma faaliyetlerimizi eylemlere dönüştürmek niyetindeyiz. Ali Aytan

İnternet

Not: Yarasalarımızı korumak istiyorsanız, internet ortamında ilgili kurum ve uzmanlara ulaşabileceğiniz web adresi www.yarasalar.org dur. Facebook'ta da aktif bir biçimde faaliyet gösteriyorlar. Bir uğrayın ve beğenin !

29


30-31 KMG.pdf

1

4/24/12

10:44 PM

Kuzgun Mağara Keşif Grubu (KMG) 2011’in Haziran ayında 8 mağaracı tarafından kuruldu. Kısa sürede üye sayısını arttıran grubun şu anki mağaracı sayısı 21 ve çoğunluğunu Eskişehir’de okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Keşiflerine Eskişehir ve çevresinde başlayan grup, ileride büyük ekspedisyonlarda da maceralarına devam etmeyi amaçlıyor. KMG tarafından bugüne kadar 7 adet mağaranın haritası çıkarıldı. Grup; “Kaplanlar”, “Cengaverler”, “ Kargalar” olmak üzere bünyesinde 3 küçük ekibe ayrılıyor. Bu gruplara dahil olmayan mağaracıların da yakında ayaklanıp bir isim alarak kendi küçük ekiplerini kurması bekleniyor. Söz edildiği gibi grup kendi içinde sık sık ayaklanan, arada sarılan eğlenen deli dolu mağaracılarıyla “anarşik” düzenini muhafaza etmeyi başarıyor. Ateş başında ve

C

mağara yolunda türlü atraksiyonlarda bulunsalar da mağaraya girdikten sonra, görev aşkıyla yanan gençler büyük bir ciddiyet ve duyarlılık içinde çalışmalarını yürütüyorlar. Şimdiye dek kurt gibi acıkmak dışında bir sağlık sorununun yaşanmadığı etkinliklerde hasta olan mağaracıların da etkinlikten sonra iyileştikleri görülmüştür. Bünyesinde 5 biyolog bulunan KMG; doğaya, mutlak karanlığa ve yarasalara olan yoğun sevgisiyle her fırsatta kentin yoğun karbondioksit ağırlıklı havasından kaçıp kendilerini dağlara vurarak düşünsel anlamda da “ıssız yerlerde kendileri için bir alem olma” yolunda ilerliyorlar. “If you look long enough into the void, the void begins to look back through you” sözünden hareketle derin anlamlar için daha derine ilerlemeye devam ediyorlar ve devam edecekler…

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Makaralı Mağarası Eskişehir Çalkara

30

Derinlik: -41,+10 m Uzunluk: 309 m Türü: Yatay Mağara Eskişehir Çalkara Köyü ile Bilecik İnhisar İlçesi arasında kalan vadinin doğu yönünde yer alan tepenin doğu kenarında bulunmaktadır. Yapısal Özellikleri ve Oluşumu: Mağaranın girişinin yerden yüksekliği yaklaşık olarak 40 metredir. Mağaraya tepeden iniş yapılarak, yaklaşık 80 metre ya da tepenin yan tarafından tırmanış yapılarak erişilebilmektedir.

Mağara üç ana galeri ve ufak kollardan oluşmaktadır. En alt galerinin tabanı kalın bir çamur tabakası ile kaplıdır. Araştırma Tarihçesi: KMG tarafından 2011 yılında araştırılıp haritası çizilmiştir. Bulgular: İçerisinde küp ve kemik parçaları bulunan mağarada ciddi defineci tahribatı vardır. Mağaranın en alt galerisinde yarasa kolonilerine rastlanmıştır.

Kuzguncuk Mağarası Bilecik İnhisar Derinlik: +20 m Uzunluk: 58 m Türü: Yatay Mağara Eskişehir Çalkara Köyü ile Bilecik-İnhisar İlçesi arasında kalan vadinin doğu yönünde yer alan tepenin yamacında bulunmaktadır.

Yapısal Özellikleri ve Oluşumu: Kuzey güney doğrultusunda gelişmiş -35 derece eğime sahip fosil bir mağaradır. İçerisinde oluşum gözlenmemiştir. Araştırma Tarihçesi: KMG tarafından 2011 yılında araştırılıp; haritası çizilmiştir.

31


33 TR CEKIRGELER.pdf

1

4/24/12

10:54 PM

Türkiye Mağara Çekirgeleri (Rhaphidophoridae)’ne Ait 5 Yeni Tür Bulundu!

Akdeniz Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’nin desteklediği, danışmanlığını Prof. Dr. Mehmet Öz ve Prof. Dr. Mauro Rampini’nin (2. Danışman) yaptığı "Türkiye Mağara Çekirgeleri (Rhaphidophoridae)" ile ilgili doktora tez çalışması sonucunda 5 yeni mağara çekirgesi türü bulundu. Bulunan yeni türler, bilim dünyasına tanıtılmak üzere yayına hazırlanmaktadır. Türkiye Mağara Çekirgeleri günümüze kadar 2 cinse ait 11 tür ile temsil edilmekteydi. Bu cinslerden Dolichopoda’ya ait olan 6 tür ve tip lokaliteleri;

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Dolichopoda aranea Bolivar 1899 (Yenicekale), Dolichopoda pusilla Bolivar 1899 (Hatay, Akbez), Dolichopoda euxina Semenov 1901 (Kafkasya, Artvin), Dolichopoda sbordonii Di Russo & Rampini, 2006 (Antalya, Karain Mağarası), Dolichopoda noctivaga Di Russo & Rampini, 2007 (Artvin, Kafkasor) ve Dolichopoda lycia (Galvagni 2006) (Antalya, Gedelma)’dır.

Diğer taraftan yapılan çalışma sonucunda ülkemizde bulunan mağara çekirgelerinin çoğunun mağaraya veya bulunduğu bölgeye endemik olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla mağaraların mutlak suretle koruma altına alınması gerekmektedir. Zira mağaraların sahip olduğu canlıların endemizm oranı oldukça yüksektir. Bu duruma mağaraların; soğuk, nemli ve ılıman ortamları tercih eden canlılar tarafından sığınak olarak kullanılmasının neden olduğu düşünülmektedir. Bu durum, endemik ve nesli tehlike altında olan canlıların ve bunları barındıran habitatların ulusal ve uluslararası antlaşmalar ile koruma altında olmasından dolayı “mağara koruma stratejileri” açısından oldukça önemlidir. Araştırma Görevlisi Dr. Mehmet Sait Taylan Akdeniz Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü

Ülkemizde bulunan Troglophilus cinsine ait 5 tür ve tip lokaliteleri ise sırasıyla; Troglophilus escalerai Bolivar, 1899 (Yenicekale), Troglophilus adamovici Us 1974 (Isparta, Zindan Mağarası), Troglophilus gajaci Us 1974 (Mersin, Cennet Mağarası), Troglophilus bicakcii Rampini & Di Russo, 2003 (Konya, Bıçakçı Düdeni) ve Troglophilus tatyanae Di Russo & Rampini 2007 (Artvin, Kafkasor) şeklindedir. Çalışmada, 2006-2010 yılları arasında Türkiye’nin farklı bölgelerinden toplanan Mağara Çekirgeleri (Rhaphidophoridae)’ne ait morfolojik karakterler ve genetik marker olarak mitokondriyal 16S rDNA geni incelenmiştir. Yapılan anaziler ve incelemeler sonucunda Dolichopoda cinsine ait 1 ve Troglophilus cinsine ait 4 yeni tür bulunmuştur. Yeni türler bilim dünyasına sunulmak için yayına hazırlanmaktadır. Bulunan yeni türler ve lokaliteleri; • Dolichopoda sutinii sp. n. (İzmir Selçuk) • Troglophilus alanyaensis sp. n. (Antalya, Alanya) • Troglophilus ferzenensis sp. n. (Konya, Seydişehir) • Troglophilus fethiyensis sp. n. (Muğla, Fethiye) • Troglophilus ozeli sp. n. (Balıkesir, Havran) Tanımlanan yeni türlerle birlikte ülkemizde bulunan Rhaphidophoridae familyasına ait mağara çekirgelerinin sayısı 16’ya çıkmıştır.

33


34-35 KOCAKUYU.pdf

1

4/24/12

10:57 PM

Mağaraların Araştırma Tarihçesi 1979 yılında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), İstanbul, Çatalca’daki İhsaniye Köyü civarında, Pınarca mevkiinde, İkigöz Mağarası’nı buldu. Yedi yıl sonra, 1986’da düzenlenen ikinci bir araştırma gezisinde, İkigöz Mağarası’nın bacadan kuzeye doğru devam ettiği saptanarak birinci sifona dek olan 350 m’lik bölümü haritalandırıldı. Birinci sifonun civarındaki kum birikintileri, buranın çok büyük bir yeraltı sisteminin çıkışı olduğunu işaret etmekteydi. Ancak sifon geçmedeki teknik olanaksızlıklar nedeni ile araştırmalar yüzeye kaydırılarak başka girişler aranmaya başlandı. Yöre halkının da yardımı ile 1986 - 1987 yıllarında BÜMAK tarafından fosil olan Kocakuyu Mağarası ve birçok küçük mağara bulundu.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

Bu arada yakından geçen, Marmara ve Karadeniz arasındaki 5. yy’da inşa edilmiş olan Anastasius Surları ve henüz hiçbir yerde kaydına rastlanmamış olan mağara civardaki arkeolojik su yapıları ve kalıntıları, bölgenin hidrojeolojik öneminin yanı sıra arkeolojik açıdan da büyük önem taşıdığının kanıtıydı.

K

Harita üzerinde ve yüzeyde yapılan çalışmalar sonunda İkigöz Mağarası’nın kuzeyinde, yeraltına süzülerek batan Suvatkoru Deresi tespit edildi. İSKİ’nın su havzaları haritasında, Terkos Gölü havzasında görülen bu derenin, aslında İkigöz Mağarası’ndan geçtikten sonra Büyük Çekmece Barajı’na akan Karasu Deresi’nin bir kolunu oluşturduğu anlaşıldı. 1990 yılında Türkiye’ye gelen üç kişilik Fransız mağara dalgıçları BÜMAK ile tanıştı. Eylül ve Ekim aylarında bir ay süren çalışmalar sonucu bu ekip İkigöz Mağarası’nda arka arkaya iki sifona dalarak mağaranın uzunluğunu 4,030 metreye çıkarttılar.

34

Birbirlerine yakın olduğundan, Kocakuyu’dan İkigöz Mağarası’na bir geçit olabileceği düşüncesiyle Kocakuyu’da taşlar arasındaki bir hava akıntısı üzerine bu taşları temizleyen Fransız ekip, sarkıt ve dikitlerle bezeli yeni fosil galeriler keşfederek Kocakuyu Mağarası’nı 1,010 metre uzunluğa çıkardı ve haritaladı. Ancak İkigöz Mağarası’na geçiş bulunamadı. İki sene sonra 1992 yılının Ekim ayında Türkiye’ye tekrar gelen Fransız ekipten iki kişi, Boğaziçi Üniversitesi Sualtı Sporları Kulübü’nden Cengiz Dinçoğlu ile İkigöz Mağarası’nı araştırmaya devam ettiler. İki sifona daha dalan ekip bu defa mağaranın uzunluğunu 4,816 metreye çıkarttı.

Taşocağı Çalışmaları ve Önleme Faaliyetleri Bu sırada Kocakuyu Mağarası’nın girişinin yakınında, ağır iş makinelerinin kireçtaşı üzerindeki verimli toprağı sıyırmaya başladığı görüldü. Akçimento Ticaret Anonim Şirketi'nin bu bölgede çimento fabrikasına hammadde sağlamak için taşocağı kurma hazırlıkları içinde olduğu öğrenildi. Taşocağının mağaraların çökmesine neden olacağını düşünen Cengiz Dinçoğlu, durumu bir dilekçeyle İhsaniye Köyü Muhtarı İbrahim Çiftçi'ye bildirdi. İhsaniye Köyü Muhtarı, 1992 Aralık ayı içinde durumun sakıncalarını ifade eden iki dilekçeyi İSKİ Genel Müdürlüğü’ne ve Çatalca Kaymakamlı’ğına gönderdi. Hidrojeolojik, speleolojik, biospeleolojik ve arkeolojik öneminden ötürü mağaraların derhal tescil edilmesi gerektiğini düşünen BÜMAK, 10 Ocak 1993 tarihinde T.C. Kültür Bakanlığı İstanbul 2 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'na bir rapor sundu. Yüksek kuruldan ilgililer bölgeye götürüldü, mağaranın yerleri ve arkeolojik yapılar gösterildi. Kurul, 6 Nisan 1993 tarihli toplantısında mağaraların tesciline oy birliği ile karar verdi. Bu arada BÜMAK, İSKİ ile de görüşerek mağaraların harita ve raporlarını kendilerine iletti. İSKİ, Şubat 1993’da Havza Koruma Şube Müdürlüğü’ne gönderdiği yazısında Akçimento tarafından işletilmek istenen 1. ve 3. taşocağı yerlerinin bulunduğu sahaların, kısmen Terkos Gölü uzak mesafeli koruma alanında, kısmen de Büyükçekmece Gölü uzak mesafeli koruma alanı dahilinde bulunduğunu belirtti. İSKİ Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği, Çatalca Kaymakamlığı, Harita Genel Müdürlüğü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, vb. kuruluşların aralarındaki yazışmalardan sonra,

İSKİ, Nisan 1993’de Akçimento’nun bölgedeki çalışmalarını durdurmasını istedi. Yine aynı tarihlerde İSKİ, İstanbul Valiliği’ne yolladığı bir yazı ve ekinde gönderdiği raporla Akçimento'nun maden ruhsatının iptal edilmesini istedi. Bu önemli yazıda aşağıdaki maddelere dikkat çekildi. • Yeraltı suyu Kocakuyu Mağarası'ndan geçerek Pınarca’da kaynak suyu olarak yüzeye çıkıyor. Bu su da İhsaniye ve Pınarca köylerinin içme suyu ihtiyacını karşılıyor. • Bölgede elde edilen kalker, "kesilip parlatılarak kullanılabilecek mermer" değildir. Oysa Akçimento maden ruhsatını mermer istihracı için almıştır. Söz konusu arazideki kayaçlar kesinlikle 3212 sayılı Maden Kanunu kapsamına girmemektedir. Bu kayaçların işletilmesi ve istihracı tamamen Taşocakları Nizamnamesi kapsamında bulunmaktadır. Taşocağı ruhsatı almaktaki formalite ve masraf oldukça fazla ve caydırıcıdır. Halbuki maden yasası kanununa göre ruhsat alabilmek son derece kolay ve ucuzdur. Mermer ruhsatıyla kireçtaşı istihracı mümkün değildir. • Odunculukla geçinen civar köylerin odunluk arazilerinin hafriyat çalışmaları yüzünden küçülecektir. • Ağır iş makinaları Kocakuyu Mağarası’nın üzerinde çökmeye, bu nedenle can ve mal kaybına neden olabilecektir. Bunun neticesinde yeraltı suyu yatağının değişerek suyun yeraltında yön değiştirebileceği göz önüne alınmalıdır. • Bölgedeki mağaraların eşsiz oluşumlar içermekte, Trakya Bölgesinde rastlanan en büyük yarasa kolonisini barındırmakta ve mağara içi canlıların yaşamasına elverişli bir ortam sağlamaktadır (renksiz karides ve balık). Ayrıca bölgenin arkeolojik açıdan da değeri büyüktür. • Dinamit kullanılması çökmeye neden olabilecek, bunun sonucunda su yatakları değişebilecektir. Dinamit kullanmak ayrıca mağaradaki yarasa kolonisini ürkütüp mağarayı terk etmelerine sebep olacaktır. Bu sırada BÜMAK, Akçimento’nun projeden sorumlu teknik direktöründen randevu talep etti. Teknik direktöre, mağara içinde ve sifonda çekilen görüntüler ile beraber, mağaraların rapor ve haritaları iletildi. Ayrıca, taşocağı faaliyetinin doğada yaratacağı geri dönülmez hasarlar ve iş makinelerinin mağaraya düşmesi gibi olası kazalardan da bahsedildi. Kendisi, sunumları ilgi ile izledi ve bunları şirkette ilgililer ile paylaşacağını belirtti.

Bir süre sonra, bölgede MTA Mağara Araştırma Birimi’nin çalışmalar yaptığı görüldü. Fransızların çizdiği haritayı kullanarak mağaranın kollarının yerini yüzeyde işaretliyorlardı. Bu görevi kendilerine Akçimento’nun verdiğini belirttiler. Haziran 1993’de Akçimento Kocakuyu Mağarası girişinin yakınında başlatmış olduğu istihracı durdurdu ve bu sefer, Yılandeliği mevkiinde (Yılandeliği Mağarası ile Anastasius Surları arasında, Kocakuyu'nun girişine 500 metre uzaklıkta) verimli yüzey toprağını sıyırdıktan sonra, günde 60-70 ton taş kireçtaşı çıkartmaya başladı. Aslen firmanın niyeti, Büyükçekmece’deki fabrikasını mağaraların kuzeyindeki Gümüşpınar mevkiine taşımak idi. Ancak Kasım 1993’de Sağlık Bakanlığının İstanbul Valiliğine yazdığı yazıda bu işleme izin verilmedi. Daha sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 5 Ocak 1994 tarihinde hazırlattığı tetkik raporu için Bakanlık BÜMAK’tan görüş istedi. BÜMAK, mağaraların yer aldığı ve beslendiği su havza sınırları dahilinde herhangi bir faaliyetin yapılmaması gerektiğini belirtti. Muhtemelen daha sonra taşocağı ruhsatı da iptal edildi. 1994 yılı sonuna doğru tüm taş çıkartma faaliyetleri durdu. Eğer burada taşocağı yapılsa idi; bölgedeki arkeolojik kalıntılar zarar görecek, hidrojeolojik sistem bozulacak, speleolojik ve biospeleolojik dengeler yıkıma uğrayacak, doğal güzellikler yok olacak ve bölgedeki sosyo-ekonomik dengeler sarsılacaktı. Yukarıda görüldüğü üzere, sırasına göre, mümkün olan her kanaldan yapılan çalışmalar, bu konuda başarıya ulaşılmasını sağlamıştır. Ayrıca bu çalışma, yabancı mağaracılar ile çalışmanın faydalarını ve bir mağara haritasının gerektiğinde mağarayı nasıl kurtarabildiğini de bize göstermektedir.

Metin Albukrek

Kaynakça: • Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü Yayınları No: 10, “İhsaniye ve Gümüşpınar köyü Mağaraları • BÜMAK’ın Bildiri özeti, “İkigöz – Kocakuyu Mağaraları”, II Speleoloji Kongresi, 6 Kasım 1994. Ankara. • Yaşanmış anılar.

35


37 TROGLODIT.pdf

1

4/24/12

10:58 PM

İÇİMİZDEKİ TROGLODİT: METİN ALBUKREK Metin’le ilk tanışma anını tam olarak hatırlamıyorum ama beraberce gittiğimiz ilk geziyi hatırlıyorum. 23 Nisan 1987’de Kavaklıdere Yatağan Muğla’ya yaptığımız gezide Metin’le ilgili anılarım aklımda kalmış. Birinci anı, daha yaylaya çıkmadan 23 Nisan sebebiyle Kavaklıdere’de yapılan törenlerde rengarenk giyinmiş öğrenci çocukları çekebilmek için oradan oraya koşuşturan bir adam. Evet, ilk izlenimim, “hımmm fotoğraf çekiyor” oldu. O günden bugüne benim de mağara fotoğrafçılığında ilerleme sebebim, hocam Metin oldu.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

İkinci anım, ilk dikey mağaram Çatalin’e girerken, hepimizi sıraya sokup, bütün her şeyimizi kontrol etmişti. İlk dikeyimde ipe girdiğimde beyaz, çok eski alüminyum bir desandör kullanıyordum, acayip gıcır gıcır sesler geliyordu. İlk iniş toplamda 20 metrelikti ve okulda yangın merdiveninde en fazla 10 metreden inmiştim. Hem yükseklik hem de aletlerden ses gelmesinden dolayı inmeye korkmuştum. Benden sonra yukarıda Metin kalmıştı. “Bak fotoğrafını çekiyorum” gibilerden moralimi düzeltmeye çalışıyordu. En sonunda “istersen kampa git, inmeyeceksen burada bekleme” dedi ve ben indim. Dikkatimi çeken emniyete olan duyarlılıktı. Bizi kontrol etmesini hiçbir zaman unutmadım. Bu arada Çatalin’e gelmeden evvel sabah bana karpit lambasının nasıl çalışacağını, kaskın ucundaki boruyu nasıl temizleyeceğimi uzun uzun anlattı. Hüpleterek içinize çekiyorsunuz havayı. Bu arada malzeme Petzl filan değil direkt bildiğin boru var o kadar, boynumuza astığımız çakmakla yakıyorduk asetilen gazını. Bir on-onbeş dakika anlatmıştı sanırım. Biz, acemilere bu kadar eğilmesi, uzun uzun anlatması ve ilgilenmesi, Metin’in detaylara dikkatini ve sabrını gösteriyordu. Geziden döndükten sonra çizdiğim ilk mağara haritasında bana 2 saatini kulüp odasında harcayarak, rapido kalemleri ve harita çizmenin tüm inceliklerini göstererek bana öğretmesi, kafamdaki “öğretmen” imajını perçinledi. Bu verilen eğitimlerin karşılıksız olduğunu unutmayalım! Çok uzun sabır göstermesiyle beraber detaylara dikkat etmesi, Metin'e mağaraya giriş için hazırlanan en yavaş mağaracı ve zaman zaman “kıl” sıfatı yakıştırılmasına neden oldu. Hele hele detaylara dikkat etmezseniz veya bir işi madde madde giderek sırasıyla bitirmezseniz, Metin’le konuşurken kendini bir şirket toplantısında “balık sırtı” modeli bir sorgulama taktiğindeymiş gibi hissedersiniz.

Bu da, Metin’in mağaracılığın politik yönüyle değil daha çok diğer yönleriyle ilgilenecek kadar alçakgönüllü olduğunu gösterdi bana. Bu tabii ki Metin’in işin politik yönüyle hiçbir zaman ilgilenmediği anlamına gelmez, hatta arka planda ve kişisel olarak oldukça aktif olmuştur ama hiçbir zaman kendini öne plana çıkarmamıştır. Metin, üniversitede mühendislik okuduğu için, onu özellikle uzun süren gezilerde bir takım "Zihni Sinir" icatları yaparken görürseniz şaşırmayın. Hemen aklıma gelenler; Çukurpınar kampında, sıcak suyla duş almamızı sağlamak için bidonları siyaha boyaması, bunu yüksek bir kayaya koyup, malzeme çadırına ve el yüz yıkama yerine borularla tesisat çekmesi, yine bir kış kampında bir şekilde ısıttığı suyu borularla çadırın içinde dolaştırıp, kalorifer yapması veya susuz Ilgarini kampında yağan yağmurlardan suyu toplayıp, bir şekilde damıtmak/ temizlemek için 5 lt pet şişe içine toprak doldurması gibi birçok “zihni sinir” ama çalışan ve fayda sağlayan projelerdir. Bir başka özelliği ise mağaracılığı, hobiden öte sevmesidir. Bizim zamanımızdan bir sürü mağaracı, hayatın akışı içinde mağaracılığı bırakmıştır. Metin, tamı tamına 29 yıldır, 20 Kasım 1982 tarihinden bu yana, mağaracılık yapmaktadır ve hala her mağaraya girdiğinde gözlerinde ve yüzündeki o şevki görebiliyorum. En son Eşekçukuru Mağarası gezisinde (2010), çocuklar gibi şen şakrak bir şekilde, en son gölde (ısı: 7 derece) elinde numune toplamak için file ile yüzmesi bana çok şey anlattı. Sanırım, ufakken ailesi ile beraber, Postojna Mağarası’ndaki troglobit semender Proteus Anguinus gördüğünden beridir, hayalinde kaybettiği semenderi aramaktadır. O yüzden semenderi bulana kadar mağaracılığı bırakacağını zannetmiyorum. Sevgili Metin artık benim için bir troglodit, hala bir hoca, en önemlisi ve en çok sevdiğim, “Ender, kurduğun her derneğe üye olurum” diyecek kadar içten ve güvenilir bir arkadaşımdır. Ender Usuloğlu

Daha sonraki gezilerde ve kulüpteki beraber geçirdiğimiz vakitlerde, Metin’in bir iki özelliğini daha keşfettim. Metin, bir kere yazman ve bir kere de yedek üyelik haricinde uzun mağaracılık yıllarında yönetim kurullarında hiç yer almamış.

37


38-40 seydisehir.pdf

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

1

4/24/12

11:07 PM

Bölgeden gelen ihbarı değerlendirmek, olası ihbarlara bakmak ve bölgenin çoğrafi şartlarını anlamak amaçlı 3 kişilik ekibimiz bölgeye hareket etti. Ekip’te senelerin mağaracası Bülent Genç ve Ender Usuloğlu bölgeye yaklaştıkça, içlerindeki mağara aşkı yavaş yavaş ortaya çıkarken, gördükleri her potansiyel yamaca ve vadiye, kesin burada mağara vardır diyerek beklentileri yükselttiler. Aslında çok da haksız değiller, bölge Taşeli platosu ile beraber değerlendirilirse, Akseki, Gidengelmezler, Taşeli Anadolu’nun bugüne kadar ki en ciddi derinliğe ve uzunluğa sahip mağaralarını ortaya sundu. Bu iki eski kurt o kadar iyi mağara kokusu alıyor ki, Sevgili Bülent bugüne kadar bulunmuş en derin mağaranın (Peynirlikönü) girişini fark eden mağaracımız.

Yerel yönetimin beklentisi mağaranın turizme kazandırılması ama mağara içinde kaçak kazılar yapılmış ve tahribat oluşmuş. Bu tahribatlar bana karayolları fıkrasını hatırlattı.

Ender Usuloğlu’da hala rüyalarında mağara görüyormuş. Uçaktan inip Taraşçı’ya varmamız 14.00’ü buldu.

“E peki diyorlar hiç mi dağ, tepe karşınıza çıkmıyor, o zaman ne yapıyorsunuz?”. Cevap: “Sizi Çağırıyoruz!”

Bu saatten sonra mağaraya gidilmez diyen belediye başkanını ikna ettikten sonra, yerel rehber eşliğinde yaklaşık 1700 metreden 1950 metreye çıkan ve 1,5 saat, iki çantalı yürüyüşümüz başladı. Civarda 15cm kar ve -2 derece sıcaklık altında, mağaranın ağzına ulaştık. Mağara, çöküntü sebebi ile kendini ortaya çıkaran, ağzı yamaçta güneybatı istikametine bakan, çam ağaçları arasında, çok güzel bir vadiye bakan yamaçın üstünde bulunuyor. İlk iniş yaklaşık 10 metre ip ile yapıldı. İnişin yapıldığı açıklık yer büyükçe sayılabilecek bir salona iniyor sonra mağara iki ana kola ayrılıyor. Sağdan giden ilk kolun devamında benim de bugüne kadar gördüğüm en büyük salonu (Le Grotte Lübnan dışında) ve sarkıt ve dikitlerden oluşan oluşumları (azami uzunlukları 12 metreye kadar çıkıyor) görmek mümkün oluyor.

Traji komik benzer memleket hikayelerimizden, bizde mağaracı kimliği olarak genelde iş işten geçtikten sonra çağrılıyoruz ve maalesef verilen zararın geri dönüşünden mümkün olmuyor.

Boynuzcu mağarası oluşumunu tamamlamış gibi ama su girişleri ve oluşumlar olmaya devam ediyor. Özellikle fosil su kurnaları çok ilginç. Salonun sonunda galeri yukarı doğru 10 metre kadar tırmanıp, daralla son buluyor. Solda ki ikinci kol ise daha derine gidip kendi içinde iki yan kola ve salona açılıyor. İlk soldan devam eden kol daral ile bitiyor, ikinci sağ kol ise bir ufak salona ve 5 metre yukarısında daralan dar bir galeriye uzanıyor. Mağara doğal sınırları itibari ile milli parkın sınırına dayanmış durumda.

38

Türkiye’de 60 yıllarda karayolu hamlesi başlatılıyor. Her yere asfalt yol yapılırken bu işin uzmanı yabancılar diyor ki; “En kısa yol olduğunu nasıl harita üstünde belirliyorsunuz?”. Bizimkiler ise kısaca; “Bizim bir karakaçan var, önden onu salıyoruz, o yol gösteriyor, bizde yapıyoruz.

Biz bölge halkına, bu çevrenin ekoturizm kapsama altında gezi tracking parkurları olması, rehberlerin yerel olması, bölgede bulunabilecek olası mağaralara da izin ve para ile girilmesi gibi projelerin oluşturulabileceği ama klasik anlamda mağarayı sadece turizme açmanın mağaraya zarar vereceğinden bahsettik Mağara'dan çıkışımız geceyarısını bulduğu için bizi dışarıda bekleyen rehberler donmamak için geri dönmüşlerdi.

Ertesi gün, olası ihbarlara bakmak için yerel rehberlerle yaklaşık 2000 metre irtifaya dik bir yamaçtan kar içinde sırtımızda çantalar ile birlikte tırmanış yaptık. Bizim eski 2 kurt oflasalar, puflasalarda yeni bir mağara bulur muyuz heyecanı ile yarım zirve yaptılar. Ancak kar içinde delik bulunamadığı için geri dönüş yolunda 1750 metre irtifa da 25 metre derinliğinde bir obruğa Bülent ile girip ölçüm yapıp çıktık. Mağaradayken içimden dedim ki iki dalış okulu sahibi, işi gücü bırakmış dağlarda turluyor, deliklere giriyor. Sevgili Bülent yaratıcı döşeme tekniklerinden, pek kitaplarda görülmeyen horoz bağlama stili ile çok başarılı bir döşeme gösterdi. Literatüre geçmesi açısından paylaşıyorum.

0m

Dönüşümüz Gidengelmez'lerin nefis manzarası ve Cevizli üstünden oldu. Cevizli'ye gelipte Düdencik'e bakmamak ve güzel bir et yememek olmazdı. Düdencik kısmı bir nostalji olmakla beraber benimde ilk ciddi mağaramdı. Kısacası 20 senelik Anadolu mağara topluluğunun, anılarından, tecrübelerinden ve pratiklerinden faydalandığım, eski ve yeni zamanların birbirine karıştığı, zevkli bir gezi sonrasında evimize döndük. Hakan Eğilmez

1m/cm

Kesit

KAVAK YAYLASI MAĞARASI Kavak Yaylası Mevkii, Taraşçı, Seydişehir, Konya Rakım: 1683 m Ölçüm Ekibi: Bülent Genç, Hakan Eğilmez Ölçüm Tarihi: 18.12.2011 Ölçüm Hassaslığı: BCRA 2A Çizim: Ender Usuloğlu, Hakan Eğilmez Derinlik: -18 m Uzunluk: 22 m

Ayaz ve ay ışığı altında, şiddetli esen rüzgar ve karda izleri bularak yaklaşık 1,5 saatte arabaya ulaştık. Son noktada önümden geçen tilki, bana burada ne yapıyorsunuz der gibi bir bakış atıp, karanlıkta kayboldu. Gece içilen işkembelerden sonra otel odasında bol horlamalı bir uyku ile yorgunluğumuzu attık. Taraşçı Belediye başkanımız Yasin Şahin'e gösterdiği misafirperverlik için çok teşekkür ederiz.

39


38-40 seydisehir.pdf

2

4/24/12

11:07 PM

BOYNUZCU MAĞARASI Boynuzcu Mevkii, Taraşçı, Seydişehir, Konya Ölçüm Ekibi: Bülent Genç, Hakan Eğilmez Ender Usuloğlu Ölçüm Tarihi: 17.12.2011 Ölçüm Hassaslığı: BCRA 3C Çizim: Ender Usuloğlu Derinlik: -51 m Uzunluk: 388 m

Giriş

Travertenler C

M

Taşlar (çökme)

Y

Süslü Alt Oda

CM

MY

CY

CMY

Sütun

Fosil Traverten Havuzlar

K

+4 m

40

-47 m

4m

ey uz .K

M

y Kuze

8m

12m

8m

Dikit

PLAN 0m

4m/cm


42-45taseli.pdf

1

4/24/12

11:10 PM

Bilinmeyen her zaman çekici olmuştur insanoğluna, mağaralar da bilinmeyenin kalbine inen bir yoldur kimi zaman. 4 kişi bilinmeyeni keşfetmek için yola çıkmışlardı, akşamın bir saati pembeden kırmızıya çalan gökyüzünün yerle birleştiği binlerce metre yüksekte durdular. Kırmızı kayalara hayranlıkla baktılar, görebildikleri tek yaşam belirtisi kendileriydi. Araçlarına binip terkedilmiş evleri, yolları, bahçeleri geçtiler. Sanki insanlıktan sonra dünya düzeni tekrar kuruluyordu ve kendileri bir başka gezegenden gelmiş burada o gizemi arıyorlardı. Taşeli Platosu’ndaki araştırmamızı sonlandırıp İstanbul‘a vardığımızda, yukarıdaki hisler içimizi kaplamıştı. Uzun bir süredir Ender, bayram tatili için faaliyet yapacağımız bir yer arıyordu. Gideceğimiz yerin daha önce araştırılmamış olması veya bizlerin de katacağı bir şeyler olması hepimizin beklentisiydi. Tarihler 4 Kasım 2011 Cuma’yı gösterdiğinde dört arkadaş; Ender, Engin, Ertan ve ben yollara düşmüştük.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

Kahvaltımızın ardından ilk gün için araştırmalara koyulduk. İki ekibe ayrılarak yüzey araştırmasına başladık. Rüzgar üşütüyor, esmediği yerlerde ise sıcaktan yanıyorduk. Engin ile ben öğleden sonraya kadar daha önce belirlemiş olduğumuz beş noktayı araştırdık. Bunlardan iki tanesinde mağara bulduk.

Her kilometre bizi hedefimize biraz daha yaklaştırıyordu. Konya‘ya bağlı Bozkır ilçesinde yiyecek-içecek alışverişimizi yaptık. Bayram öncesi pazar kurulmuştu ve Bozkır‘ın tüm sokak ve caddeleri canlıydı. Bozkır‘daki bir saatlik alışverişi bitirdikten sonra 80 kilometre güneydoğumuzda bulunan Daran köyü üzerinden platoya çıkmaya karar verdik. Platoya hem en yakın köylerden biriydi hem de hedefimize yakındı.

Ender ile Ertan ‘da kendilerine düşen noktalara arabayla giderek büyük bir zafer içinde geri döndüler. Onlar da bir mağara bulmuştu. Ender bu mağaraya o gün girmeden günü bitirmez. Akşam yemeğinden sonra Ender ile Ertan mağaraya giriş yaptı. 60-70 metre kadar mağara inmiş sonra sifonlar karşılaşmışlardı. Engin ve ben bütün gün yürüdüğümüz için bizde hal kalmamıştı tabi. Platodaki ikinci gecemizde saat 23:00 gibi uyku tulumlarımızın içine girdik.

Ender‘in daha sonra Düldül Defender adını koyacağımız aracı metrelerce uzaktan kolaylıkla görülebiliyordu. Sahil kenarında olsaydım, gelen aracın bir gemi olduğunu veya ıssız bir yerde Marslı’ların beni alıp götüreceğini düşünebilirdim. Önce mavi ışıkları göründü, dört tane gözü olan canavar misali ardından gecenin simsiyah karanlığında koca cüssesi.

Daran‘a ulaştığımızda hava yavaş yavaş kararıyordu, yolumuzu ilerleyen saatlerde tablet bilgisayar üzerinden bulmaya çalışacaktık. Haritadaki izlerin dere yatakları mı yoksa yol mu olduğunu anlamak hayli güçtü. 800 metre yüksekten 1800 metre yüksekliğe çıkmamız bir saatimizi aldı. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Gök ile yerin birleştiği ufuk çizgisi kızıl bir renk almış, bu kızıllık platodaki kayalara vuruyordu. Bir ara araçtan indik kızıllığı seyrettik, bizden başka hiç bir canlının sesi gelmiyordu. Sanki Mars’a gönderilmiş 4 astronot gibi hissetmiştik kendimizi.

Ağzına kadar dolu bagaja benim eşyaları terim yerindeyse “tepiştirdikten” sonra yola çıktık. Üstündeki dört mavi far, kükreyen aslan misali çıkardığı ses eşliğinde tekrar karanlığın içine girip kaybolduk.

Havanın kararmasıyla tablet bilgisayar ile önceden yüklediğimiz koordinatlara ulaşmaya çalışıyorduk. Kimi zaman dere yatağının içinde kimi zaman bir patika üzerinde yol alıyor hedefe kilitlenmiş astronotlar misali gözümüzü kırpmadan ilerliyorduk.

Zaman, keşfetme duygusunun verdiği heyecanla hızla akıp geçiyordu. Hızla gitmeyen tek şey aracımızdı, saatte 70 kilometre ile otobanda ilerlemek bugüne kısmetmiş. Önce otomobiller, ardından otobüs ve kamyonlar bizi solladıktan sonra orta şeritte kendimize bir yer bulmuş, bayram trafiğinin sıkışıklığında ilerlemeye çalışıyorduk.

Dere yataklarını yoldan ayırmak hayli güçtü, çünkü ekrandaki çizgi gerçek hayatın çizgilerinden farklıydı. Saatler sekize gelirken ilk mağara araştırma bölgesine ulaşmıştık. Geceyi yayla evlerine yakın bir yerde geçirmeye karar verdik. Rüzgar şiddetini arttırmış, önüne kattığı herşeyi beraberinde götürmek istiyordu sanki. Kapısı açık boş bir baraka bulduk, bizi soğuktan ve rüzgardan koruyacak olmasına ne kadar sevindiğimizi anlatamam. Bir baraka değil de sanki pembe panjurlu bir villaydı bulduğumuz.

Biraz ağır gitmemiz bizi acıktırmış olmalıydı ki 40 kilometre sonra yemek için durduk. Ne de olsa karınlar açtı, herkes iş çıkışı buluşup erkenden yola koyulmak istemişti ve gideceğimiz daha yüzlerce kilometre yolumuz vardı. Bayram tatili nedeniyle yol o kadar kalabalıktı ki yolculuğumuz tahminlerimizin biraz ötesinde uzayacaktı. Ön koltuğa bazen Engin, bazen Ertan oturuyor, dönüşümlü olarak Ender‘i lafa tutuyorduk. Saatler cumartesi sabahı altıyı gösterdiğinde Beyşehir Öğretmenevi’nin sıcacık yatakları kısa bir mola için bizi bekliyordu. Üç saatlik uykunun ardından Beyşehir‘den ayrıldık. Platoya akşam saatlerinde ulaşacak olmamız sebiyle yön tayini için teknolojiden yararlanmaya karar verdik. Elimizdeki tüm imkanları, aklımıza gelen tüm metodları kullanıyorduk.

42

Hatta işi öylesine abartmıştık ki arkadaşlarımız ve ailelerimiz bulunduğumuz lokasyonu internetteki bir site üzerinden gerçek zamanlı olarak takip edebiliyorlardı. Gezi sonrasında bunun arama-kurtarma faaliyetleri için ne derece önemli olduğunu anlayacaktık.

Üçüncü gün yani pazartesi günü tüm ekip birlikte Engin ile bir gün önce bulduğumuz mağaraya girmeye karar verdik. Mağaranın ağzı benim zar zor geçebileceğim kadar bir yerdi. Mağaraya daha önce hiç bir ekibin inmemiş olması sevincimizi ikiye katladı. Döşemeyi yapıp mağarayı diplediğimizde karşımıza sifon çıktı. Sanırım 50 metre kadar inmiştik. Böylesine bir coğrafyada sifon geçildikten sonra mağaranın ilerleme ihtimali yüksekti. Birinci mağaradan ümidi kesince ikincisine girmek için hazırlıkları başlattık. Sanki içimize doğmuşçasına alabildiğimiz kadar ip aldık. Birinci, ikinci, üçüncü ip inişi derken mağaranın gittiğini görünce araştırmamızı ertesi güne kaydırdık. Salı günü sabah erkenden kahvaltımızı yapıp, büyük bir heyecanla mağaraya tekrar girdik. Bir önceki gün döşemeyi toplamadığımız için belli bir yere kadar gitmek oldukça kolay oldu.

Yine döşeme işlemi başlamıştı. Engin sanki bu işi yıllardır yapıyor gibi geliyor, çakıyor, patlatıyordu. -140 metreye geldiğimizde artık elimizdeki ip bitmişti ve mağara devam ediyordu. Ender ‘in yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Tam sekiz saattir mağarada döşeme yapıyor aşağılara iniyorduk. Mağaranın keşfine yönelik çabalarımızı yaz aylarında buraya yapılacak olan büyük çalışmaya saklamaya karar verdik ve çıkışa geçtik. 10-20 metre arasında değişen bir çok çıkış yaptık. Ender ve Engin geriden gelerek mağarayı ölçümlüyorlardı. Ertan çizmelerini kampta unuttuğu için botlarını giymiş ve mağaranın o sulu zemininde ıslatmamak için ceylan gibi sekiyordu. Oysa nereden bilecekti çizmeleri kampın yakınlarında yiyecek arayan köpeğin alıp kaçırdığını. Gecenin bir vakti, girişimizin üzerinden 9 saat geçtikten sonra çıktık. Yemek yapacak gücümüz bile kalmamıştı. Tek istediğimiz ateş başında ısınmaktı. Ertan‘ın daha çok ihtiyacı vardı, hem ayakları ıslanmıştı hem de iki gündür ishal olması onu güçten düşürüyordu. Çarşamba günü ilk araştırma bölgesinden artık ayrılma vakti gelmişti. Kahvaltı sonrası kamp alanını toplayarak ikinci araştırma bölgesine geçtik. Bu bölge daha önceki araştırma yaptığımız yerin batısındaki kaya bloğuydu. Aracımızı yolda gidebileceğimiz son noktaya kadar götürerek yine iki gruba ayrıldık. Ertan ve Ender doğu kanadını tararken Engin ve ben batı ve güney kanadını tarayacaktık. Fakat bu coğrafya ilk araştırmamıza göre biraz daha zorlayıcı olacaktı. Dağlar bir yükseliyor bir alçalıyordu. Ender ‘in belirlemiş olduğu araştırma koordinatları kısa zamanda bakılabilecek gibi görünmüyordu. Giriş, +/- 0 m

Giriş +/- 0 m

Ekmelen Düdeni Ekmelen Yaylası, Şahinler, Gazipaşa, Antalya 448068.47 d D, 4036006.77 m K

Km

6,7 m

48 metre

3b

90 metre

6,7 m

Yiyeceklerimizi barakanın içine taşıdık, hızlı ama sıkı bir yemekten sonra herkes çok yorgun olduğu için yatmaya karar verdik. Saatler henüz 22:00 olmasına karşın yorgunluktan gözlerimiz kapanıyordu. Pazar günü sabah dışarıya büyük umutlarla çıktığımızda güneş ve ona nispet yaparcasına esen, dünden bıraktığımız rüzgar bizi karşıladı. Rüzgar olmasaydı sıcaktan gölge aramak gerekebilirdi. Bir gece öncenin bilinmezliğini kısa sürede üzerimizden attık. Platonun kuzey kısmında kamp atmıştık ve güneye doğru en az on kilometrelik bir açıklık vardı. Taştan yapılmış bir plato ve tek yaşam belirtisi bizlerdik.

PLAN

AÇIK KESİT

0

1,7 3,4 m

0

1

2 cm

12 m ? (25-30 m) (25-30 m)

?

0

2,6 5,2 m

0

1

14 m

25 m

2 cm

43


42-45taseli.pdf

2

4/24/12

11:10 PM

Giriş +/- 0 m

istasyonu değiştirdim. Onbeş metrelik iniş için üç istasyon yapmış olduk. Ender benden sonra oynadı mı bilmiyorum.

Hadi neyse diyerek Engin‘le başladık tepelere tırmanmaya. 200-250 metre kadar tırmandıktan sonra Engin‘in birileriyle selamlaştığını duydum. Bir de gördüm ki iki avcı oturmuş bir kayanın dibinde kafa çekiyor. Mandalinler, avakadolar, rakılar, fındık, fıstık... Acaba bizi birileri ışınladı ve cennete mi gelmiştik. İkrama karşılık vermemek olmaz diyerek atladık çilingir sofrasına. Sonrasında Engin‘in adamlarla muhabbeti 2025 metrede görülmeye değerdi. Engin adama soruyor “senin birader kaç numara kabzımal, benim dayım da kabzımal. Tanırlar birbirini” sonrasında telefonlar açıldı dayılara biraderlere... Bir hal ve ortak bir kabzımal üzerinde anlaşma ve tanışma sağlandı. Avcılar bizim daha ileriye gitmemize müsaade etmek istemediler, bölgede avcılar varmış ve iz sürüyorlarmış, hayvanları ürkütürüz diye kaldık orada. Sonrasında Ender ve Ertan‘la buluşarak yeni kamp bölgesine hareket ettik.

Elimizdeki teknik malzeme de yiyeceğimiz gibi azalıyordu, yalnızca beş boltumuz kalmıştı. Mağaranın gidip gitmediğini görmek için Engin ve Ender 50 metre kadar aşağıya indiler. Tespitleri mağaranın gittiği yönündeydi.

Y

CM

CY

CMY

K

151 metre

AÇIK KESİT

9,5 m Hayda! Gölü

Km

6 m

9,5 m

5m

PLAN

6m

0

3

6m

4m

0

1

2 cm

24m

0 0

- 82 m, sifon (devam etme olasılığı var)

2,3 4,6 m 1

2 cm Giriş +/- 0 m

8m

0m

Bülent Demir Ender Usuloğlu, Engin Selamsız, Ertan Köseoğlu, İlker Gürbüz

Giriş +/- 0m

5,5 m

4m

Cumartesi akşamı İstanbul‘a giriş yapmanın verdiği coşkuyla araştırma faaliyetimizi tamamlamıştık. Yorucu, bir o kadar da eğlenceli olan gezimiz; dostluk, işbirliği ve içimizdeki heyecanla belleklerimizde çoktan yerini aldı.

Bu mağara sıkı bir mağara olmalıydı, girişine bile iple iniyorduk. Ertan‘ın emniyet aldığı kaya çatırdayınca bir de Engin istasyon kurup indi. Sonra ip sürtüyor diye bir de ben

-82 m, sifon

24 m

Dönüş yoluna geçtiğimizde hepimiz yorgunluktan serilmiş, dudaklarımız çatlamıştı. Yol boyunca eğlenceli dakikalar yaşadık, özellikle Manavgat yakınlarında denize girmemiz üstüne Afyon civarında tipiyle karşılaşmamız bize bir gün içinde dört mevsimi yaşatmıştı.

Sabah kalktığımızda artık yiyeceğimizin azaldığını ve su sorunumuzun yakında başlayacağını gördük. Bu bölgede su kaynağı bulamamıştık. Sabah saat 10 gibi Ertan ve Engin kahvaltıdan sonra mağaranın başında durmuş istasyon kurmak için yer arıyorlardı. Bu sefer görev Ertan‘nındı. Ertan birkaç denemeden sonra bir çıkıntıya emniyet alıp mağaranın girişine indi. Mağara girişinde bir tek biz yoktuk, etraf çöpten geçilmiyordu, ne ararsanız vardı, çocuk bezi, bisiklet lastiği...

MY

82

Saatlerimiz beşe geliyordu, hava durumunun ertesi gün yağış ihtimali belirtmesi üzerine yayladan ayrılmaya karar verdik. İnişe geçtiğimiz sırada bulutlar dağların eteklerinde muhteşem bir görsel şölen sundu bize. Gazipaşa’ya geldiğimizde saatlerimiz sekizi gösteriyordu. Yakınlardaki bir hamama gidip kirlerimizden arındık. Yolculuğumuz başlayalı tam yedi gün olmuştu ve yine günlerden cumaydı.

En sevdiğimiz şey, rüzgarın yok denecek kadar az olmasıydı, insanın içi bir huzur doluyordu. Gece geç bir saatte ulaştığımız için keşfi ertesi güne bıraktık.

M

460816.26 d D, 4036903.16 m K

Onlar aşağıda ölçüm alırlarken ben de Ertan‘la beraber yatay mağarayı araştırmaya daha doğrusu yerini bulmaya gittim. Yatay mağara oldukça güzeldi ama içinde yayla sakinleri tarafından ateş yakılmıştı, her yer pislik içindeydi. Girişten 70 metre kadar sonra mağara iyice daraldı. İkimiz daha fazla risk almamak ve malzemesiz olduğumuz için geri döndük.

Yine bilgisayar elimizde,"Burası yol olabilir mi? Yosa dere yatağı mı?" derken kendimizi daha batıda başka bir platoda bulduk. Burada da bakmamız gereken iki mağara vardı. C

8m

-24

? Devam ediyor!

4,5 m

2K

3K

-143 m

5m

1K 6,5 m

13 m 2,5 m

-47

11 m

2

6,5 m

?

2 459561.25 d D, 4037393.36 m K -71

Km

7m

0

1

2m

0

1

2 cm

143 metre

AÇIK KESİT

297 metre

6m 4K -95

HARİTA LEJANDI

? Devam ediyor!

5K 12 m

Alt Galerideki Göller

GALERİ KESİTLERİ

Üst Galerideki Göller

“Ördek Yürüyüşü”

?

Dikey İnişler

-119

Taş, Kaya Eğimli İniş Doğal Bağlantı Dübel

Baca?

16 m

44

? Devam ediyor!

1K

2K

3K

4K

5K

?

-142

45


46-48 ingilizce.pdf

02-03

1

4/24/12

11:19 PM

Bucakalan; The Single Deepest Pit in Turkey

First found by French cavers in 1982, Bucakalan has been explored to -345 m of which -305 m is a single drop. ASPEG, more than two decades after the French, decided to enter this pit, the only Turkish caving team to do it. It took six hours to rig the pit. Bucakalan had some unexplored side galleries. In this expedition, those were also explored and mapped. Our team gained valuable experience. We have also collected cave grasshoppers to be studied by our expert; Dr. Mehmet Sait Taylan.

04-05

Importance of Caves in Antropology

In Turkey, the words, antropology and caves are begining to be used more and more together. Antropology definitely has interest in caves and underground conditions where it holds items that shed light to humanity; living styles, craftsmanship, burial methods, artistic works etc. In these human activities, caves often hold the clues to antropology. To reach those clues, an antropolog has to cooperate with cavers. Due to hostile environment of caves and technical aspect of the caving, expert cavers are required. C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

There are lot of caves that are very important to antropology throughout the world; examples are given from Italy, Mexico, China, Spain, USA and South America in details. In Turkey, extraction of old items from caves are forbidden. Cavers when they meet with these kind of findings, they should leave aside the “sportive caving” and focus to work with experts especially from universities. As cavers, we should not remove or move any item but draw their placing and should take pictures to help the experts.

06-09

The Deepest Cave in Black Sea Region; Karlık Sinkhole

Karlık cave has been first explored to -170 m of which only -115 m were mapped by BÜMAK. For many years, many caving clubs have gone to Karlık sinkhole but it has never been mapped successfully to the end. As ASPEG, we went to Karlık sinkhole at winter time. It was quite a journey to reach the camp area and the cave. In this expedition, we have discovered that the cave continues with a gallery which for many years was assumed to be finished, To old cavers this was total shock. In may 2011, we explored the new gallery and reached to -296 meters depth and over 1,5 km length. The cave surprised us, we could not find the end. So we were there in June 2011 again. This time, the cave finally revealed itself totally and we reached to a depth of -349 m and close to two kilometers length. There are many side galleries waiting for us to explore. The myth of “There is no cave deeper than under 280 m in Black Sea region” among Turkish cavers was “busted”.

10-11

2008-2011 And Dupnisa Cave Rescue Drill in Perspective

Our group has been established in 2008 and we are a young group with lot of caving activities almost two trips per month and more. As the caving experience increased so did the need to have an understanding of cave rescue techniques. Due to a lack of cave rescue experience, we decided to establish relationship with AKUT, Search and Rescue Team in Turkey.

We started a good colloboration with them, training their members for caving and in return we have increased our rescue techniques. Besides giving rescue trainings at the beginner level, we also gave a lot emphasis to accident prevention trainings like, exposing our newcomers to caving risks and first aid techniques. We have also concentrated our efforts to practical cave rescue drills in caves. We have done two drills in Aksu and Dupnisa caves. Our aim is to get self sufficient at least in some practices of cave rescue techniques and be able to contribute experienced manpower should the need arises in Turkey.

12-16

Küre Mountains National Park Project

ASPEG has launched “cave and cave habitat exploration in Küre National Park” project together with the Cave Protection Department of National Parks Divison of the Environment and Forestry Ministry.The project has been concluded after 27 months of exploration in the mentioned area. Total of 21 expedition trips had been organised to the park and to its vicinity. Over 60 cavers (foreigners included) have worked over the project time period and caves explored in the region had been doubled to 84 caves in total. Close to 190 samples were collected and 111 different taxons have been found. Final report has been submitted to the Ministry. We thank to all caving clubs, experts, members of the Cave Protection Department of National Parks Divion of the Ministry and to the people and local authorities of Kastamonu and Bartın cities.

18-19

ASPEG Cave Rescue Trainings Between Religion & Home: Caves That Matter to People! (Urfa and Antep)

As ASPEG we try to cover a large area of Turkey for caving expeditions. We’ve organized two caving expeditions in South East Turkey, cities of Gaziantep and Urfa. The cave in Gaziantep was a sinkhole active during rainy and snowy seasons. There was a lot of mud and living habitat within the bat guano which also covered the floor with mud. We mapped it. We than turned our focus to Urfa where we have found a small but important cave called Kıfi. The cave is partly a necropolis for early Roman or Komagenna period (we believe). Archeologists and Antropologists should launch a detailed expedition to this cave. Urfa and Gaziantep or shortly South Eastern part of Turkey is part of the “Cradle Of Civilization; Mesopotamia”.

20-21

Cave Diving Activities Of ASPEG (2008-2011)

Anatolian Speleological Group started cave diving activities in 2010. Even though we started exploring siphons with limited cave divers, Eşekçukuru ve Ayıgölü cave siphons have been mapped successfully. Also, two underwater cisterns have been surveyed under Topkapı Palace. Our main target is to increase our cave divers number to penetrate and pass 10 meters long siphons; a small step into cave diving but for us an important one. We have mostly entry level divers in our group, besides 4 technical divers, yet we have to increase our scuba diving experience along with our regular caving experiences. In one year, we design and simplify some equipment like wise bcs and tanks and we are planning to co-operate with other cave diving groups both local and international.

47


46-48 ingilizce.pdf

23-25

2

4/24/12

11:19 PM

Surface Expedition in Taurus Mountains with the Taste of Adventure

In june 2010, we have made an expedition to Karaman-Hadim-Mut triangle. Due to big area coverage, we have concentrated our efforts to find oout the caves that have been told about earlier. In this expedition, four ASPEG members found nine caves and we mapped 5 of them. 2 of the caves (Güvercinlik and Aşağı Güvercinlik) were discovered previously by unknown university caving club so we deliberately decided not to map them. In this expedition, we did not find a potential cave or area that contains promising caves.

26-27

The Legend of Sorkun Cave

During the late 1980's, as a young member of BUMAK, I was spending a lot of time at the club house which was situated 2 floors below my dormitory. Since I was spending quite a bit of time in the club, I was reading and investigating all the information. At the door of the closet, I noticed the Sorkun Sinkhole, -200 m deep, with a huge side gallery unexplored with a question mark on the map. That unexplored Sorkun cave was becoming a legend of how it was very difficult to explore that cave and how our senior cavers has explored that cave's main gallery with great difficulty and so on. As years passed and we established ASPEG, our caving association in 2008, the first serious caving expedition was to that area which had given me the opportunity to start exploring the side gallery. We descended, mapped and connected it with the main gallery with a lot of members from our club and guess what? The main gallery continues with a fault/crack. We hope to create a new legend by joining Sorkun to a water outlet in the North. Who knows?

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

29

Doing Nothing! (About Cave Protection)

There have been a lot of cave damaging instances occuring in Turkey. Very few cavers like Temuçin Aygen, Baturay Altınok, Emrah Sınmaz and some other cavers among us have actually done something about cave protection. On the 22nd of june 2010, Association of Nature (Doğa Derneği) planned and executed a rally at the crowdest part of the city, Beyoğlu. With that rally, a lot of tv channels have positively contributed to the problem of bats by showing this demonstration. As this rally shows, if we are going to do something about protection of caves, that environment and their habitat, we need smilar actions. As a caver who joined this rally, I can say that it has been an eye opener.

30-31

Kuzgun Mağara Grubu

KMG was established in June 2011 by 8 cavers whose motto is “if you look long enough into the void, the void begins to look back through you” The group which increasing its caver numbers rapidly, has drawn 7 cave maps in Eskişehir, Turkey so far. The group has 3 minor teams called “The Tigers”, “The Heroics” and “ The Crows” within itself. Looking to the future, their purpose is that there will be no caves where they don’t set foot in because KMG is happy in pure darkness, they love bats and want descend deep and deeper to understand the deeper meaning of life.

33

48

Cave Grasshoppers (Rhaphidophoridae)

One of our members, Dr. Mehmet Sait Taylan has been working on his doctorate thesis of Turkish cave

grasshoppers under the guidance of Professor Mehmet Öz and Professor Mauro Rampini. He concluded his studies by finding five new cave grasshopper species to be added to the academic literature. For his detailed studies, you can contact him at this e mail: sait@aspeg-tr.org

34-35

How We Saved İkigöz and Kocakuyu Caves from Limestone Mining

4,816 meters long İkigöz cave and 1010 meters long Kocakuyu cave are situated close to each other in İhsaniye, Çatalca, İstanbul. In 1992, limestone quarry activities had been seen near the entrance of the Kocakuyu cave. The plan was to extend the activities in the whole limestone area, where the caves were situated. Cavers from BÜMAK (Boğaziçi University Caving Club) worked together with legal authorities to stop the quarry activities to save the caves. The efforts were successful and the quarry activities were stopped within two years time, without giving any damage to the caves. Only the natural vegetation was damaged.

37

Our Troglodyte: Metin Albukrek

The first time I met Metin was at an expedition to Muğla Yatağan. He was a caver and a good photographer. Over the years, I watched him and considered him as my mentor and friend with a lot of interesting characteristics. After 29 years, he is still caving and for me he has truly became a troglodyte and continues to inspire and encourages us.

38-40

Weekend Expedition to Seydişehir

Upon a request from the mayor of Taraşçı town in Seydişehir to the “National Parks” division of the Ministry which has been forwarded to us, we have decided to organize a weekend trip to Seydişehir. We flew to Antalya where we met our longtime dear caver, Bülent Genç and drove to Seydişehir. Upon our late afternoon arrival, we insisted in starting exploration of the mentioned cave. The cave is a fossile cave with beautiful formations and actually housing one of the tallest staglamites in Turkey. We mapped and explored two caves in two days. Despite the harsh climate, we have enjoyed ourselves a lot. We have submitted a report to the Mayor and to the Ministry “to protect the cave” by including the cave into the boundaries of the National Park which is located very very close to the cave.

42-45

Taşeli Plateau: Alike Expedition to Planet Mars

We have decided to go to Taşeli Plateau during the religious holiday and do some surface search at the north-west of corner of the plateau. We have covered quite a big area and found 4 caves, 2 ending with siphons (we belive they are passible) and the other two continues. If we consider the other caves that have been explored at that area these caves have potential to go deeper. We also have evidence of deep caves after talking with villagers and hunters in the region. During the summer of the 2012, we are planning to go there to push the two continuing caves and look for the other potential ones. During this trip, considering the surrounding of typical Taurus mountain scenery, we often consider ourselves as Astranouts on the surface of Planet Mars.


46-48 ingilizce.pdf

3

4/24/12

11:19 PM

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

46

Ender UsuloÄ&#x;lu


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.