PEYZAJ SÜTRÜKTÜR ĠNDEKSLERĠ ĠLE KORUMA ALANLARI VE ÇEVRESĠNDEKĠ PEYZAJIN GEÇĠRDĠĞĠ DEĞĠġĠMĠN TESPĠTĠ VE ALAN KULLANIM PLANLAMASI ÖNERĠLERĠNĠN GELĠġTĠRĠLMESĠ
Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Koruma Alanı Örneği
Hayriye EŞBAH TUNÇAY. Abdullah KELKİT Bülent DENİZ Barış KARA Mustafa BOLCA
MARCH 2009 ANKARA
ÖNSÖZ Koruma bölgeleri gibi ekolojik, sosyo-kültürel ve ekonomik öneme sahip alanların sürdürülebilir Ģekilde korunması bu alanların hem içinde hem de dıĢındaki süreçlerin detaylı ve objektif biçimde ortaya konması ve peyzajın genelinde bütüncül bir arazi kullanım yönetimi ile mümkündür. GIS teknolojisi ve peyzaj sütrüktür indekslerinin bu amaca yönelik kullanımı mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesini ve daha objektif planlama kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlar. Bu çalıĢmada Ege Bölgesinde Aydın ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı örneğinde, GIS ve peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristikleri saptanmaktadır ve ileriye dönük koruma amaçlı öneriler sunulmaktadır. ÇalıĢmada bağlantı indeksi, kenar indeksi ve temel indeksler, olmak üzere 3 grup indeks yer almaktadır. Bu indeksler ülkemizdeki koruma amaçlı çalıĢmalara yeni bir metodolojik bakıĢ açısı getirecektir. Avrupa Birliği sürecinde ülkemizdeki doğa koruma çalıĢmalarının yurt dıĢındaki örneklerle daha uyumlu ve en son teknoloji ve bilgi birikimini sunar nitelikte olmasında fayda vardır. Eser yerel yönetimlerin, Doğa Koruma ve Milli Parklar Ģubesinin ve Çevre ve Orman Bakanlığı birimlerinin konuyla ilgili çalıĢmalarına katkıda bulunacaktır. TÜBĠTAK‟ın peyzaj sütrüktür indekslerinin test edilmesi, geliĢtirilmesi ve uygulanmasına yönelik projeleri desteklemeye devam etmesi, bu yöntemin akademisyenler ve arazi planlaması ve yönetiminde rol oynayan kurum ve kuruluĢlar arasında kullanımının yaygınlaĢmasına ve bunun sonucunda da koordinasyonun kuvvetlenmesine yardımcı olacaktır.
ii
ĠÇĠNDEKĠLER
ŞEKİL LİSTESİ ................................................................................................ V ÇİZELGE LİSTESİ ......................................................................................... Vİİ ÖZET ............................................................................................................... 1 ABSTRACT ...................................................................................................... 2 1.
GİRİŞ ........................................................................................................ 3
2.
GENEL BİLGİLER .................................................................................... 7
2.1.
Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi .................................................. 7
2.2.
Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama..................................................... 10
2.3.
Sütrüktür indekslerinin kullanımı ................................................................. 12
2.4.
Mevzuatın irdelenmesi .................................................................................. 15
3.
ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ .................................................................. 29
3.1.
Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı .......................................... 29
3.2.
Jeolojik Yapı ................................................................................................... 32
3.3.
Petrografi......................................................................................................... 36
3.4.
Jeomorfolojik Yapı ......................................................................................... 39
3.5.
Hidrojeolojik Özellikler................................................................................... 43
3.6.
Toprak Yapısı ................................................................................................. 45
3.7.
Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları ................................................................. 50
3.8.
İklim .................................................................................................................. 55
3.9.
Bitki Örtüsü ..................................................................................................... 56 iii
3.10. Fauna............................................................................................................... 61 3.11. Nüfus ............................................................................................................... 65 3.12. Ekonomi .......................................................................................................... 70 3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler ........................................ 75 4.
MATERYAL ............................................................................................ 81
5.
YÖNTEM ................................................................................................ 82
5.1.
Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri ............................................................ 82
5.2.
Uydu görüntülerinin sınıflandırılması .......................................................... 85
5.3.
Doğruluk Değerlendirmesi............................................................................ 93
5.4.
Peyzaj metriklerinin uygulanması ............................................................... 95
6.
BULGULAR .......................................................................................... 101
6.1.
Doğruluk analizi sonuçları .......................................................................... 101
6.2.
Peyzajın genelindeki değişim .................................................................... 104
6.3.
Orman Örtüsündeki Parçalanma............................................................... 115
6.4.
Bağlantı analizi sonuçları ........................................................................... 116
6.5.
Kenar analizi sonuçları ............................................................................... 119
7.
TARTIŞMA ........................................................................................... 124
8.
SONUÇ ................................................................................................. 134
9.
KAYNAKLAR ........................................................................................ 141
EKLER ......................................................................................................... 154
iv
ŞEKİL LİSTESİ Şekil 1. Çalışma alanı ........................................................................................................... 32 Şekil 2. Çalışma alanının stratigrafisi ................................................................................. 34 Şekil 3. Çalışma alanını jeolojisi .......................................................................................... 35 Şekil 4. Çalışma alanının fiziki haritası............................................................................... 40 Şekil 5. Çalışma alanına ait bakı haritası .......................................................................... 41 Şekil 6. Çalışma alanınına ait eğim haritası ...................................................................... 42 Şekil 7. Çalışma alanınındaki akarsu ve su kaynakları ................................................... 44 Şekil 8. Çalışma alanınındaki büyük toprak grupları....................................................... 46 Şekil 9. Araştırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası. .................................. 51 Şekil 10. Araştırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası. .............................. 52 Şekil 11. Araştırma alanındaki arazilerin şimdiki kullanım şekilleri haritası. ................ 53 Şekil 12. Araştırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası. ........................ 54 Şekil 13. Aydın ili ve Didim Kuşadası ve Söke ilçeleri nüfus değişimi .......................... 66 Şekil 14. Araştırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değişimi ............. 66 Şekil 15. Araştırma alanına ait nüfus değişim haritası. ................................................... 68 Şekil 16. Araştırma alanına ait nüfus yoğunluğu haritası. ............................................... 69 Şekil 17. Didim’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ....................... 72 Şekil 18. Kuşadası’nda Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ............... 72 Şekil 19. Söke’de Sektörel Dağılım Oranları ve İl Genelindeki Payları ........................ 72 Şekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı ......................................................................... 76 Şekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları ........................................................................ 78 Şekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi ........................................................................................... 78 Şekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri ...................................................................... 79 Şekil 24. Çalışma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar .............. 80 Şekil 25. Uzaktan algılama ve Değişim Analizi işlemleri ................................................. 83 Şekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı .......................................... 84 Şekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aşamasında kullanılan kriterler. ......... 87 Şekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarşisi ...................................... 87 Şekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaştırması işlemlerinden önceki ve sonraki harita. ............................................................................................................... 92 Şekil 30. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 1994. ............................................................ 105 v
Şekil 31. Çalışma alanındaki arazi örtüsü 2005. ............................................................ 106 Şekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmış alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................................... 108 Şekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleşim alanı olarak açılmış alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%). ...................................................... 110 Şekil 34. Konifer örtüsünden Maki örtüsüne dönüşüm (1994-2005) ........................... 112 Şekil 35. Maki örtüsündeki zayıflamalar (1994- 2005)................................................... 113 Şekil 36. Bitki örtüsünün rejenerasyonu........................................................................... 114 Şekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005) ............................................................. 118 Şekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993) ..................... 121 Şekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006) ..................... 121 Şekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993) ....................................................................................... 122 Şekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006) ....................................................................................... 123
vi
ÇİZELGE LİSTESİ Çizelge 1. Mekansal dönüşümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997). ......... 11 Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003). ...................................................... 76 Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri ..................................................................................... 89 Çizelge 4. Çalışmada yer alan sınıflar ve açıklamaları ................................................... 90 Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları ........................................ 95 Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait strüktür katsayısı değerleri. ............................... 100 Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994) .................................................................. 102 Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005) .................................................................. 103 Çizelge 9. Çalışma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005) ............................. 104 Çizelge 10. 1994-2005 arası değişim matrisi (%)) ......................................................... 107 Çizelge 11. Sütrüktürdeki değişime yönelik peyzaj indeksleri değerleri ..................... 115 Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri ................ 117 Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri ................................................... 117 Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları ...... 119
vii
ÖZET Bu çalıĢmanın amacı Coğrafik Bilgi Sistemleri ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak
koruma
alanlarının
ve
çevrelerindeki
peyzajın
geçirdiği
değiĢimin
karakteristiklerinin saptanması ve ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir. Bu araĢtırma Ege Bölgesi'nde, Aydın ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır. Nesne Tabanlı Sınıflandırma Yöntemi ile SPOT 2X ve ASTER uydu görüntüleri kullanılarak çalıĢma alanındaki 1994-2005 yılları arası değiĢim ortaya konulmuĢtur.
SınıflandırılmıĢ
verilere 3 tür peyzaj sütrüktür indeksi uygulanmıĢtır: temel indeksler, bağlantı indeksi ve sınır indeksi.
Sonuçlar konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalık-çayırlık ve tuzlu
düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe tarımı ve yapay yüzeylerde bir artma olduğunu ortaya koymaktadır. ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım, hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak temini için doğal örtünün tahrip edilmesidir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık alanlar fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olarak belirlenmiĢtir. Konifer ve alçak boylu maki örtüsüsü küçülme sürecindedir. Orta boylu maki ve garik örtüsünde ise fragmantasyonun etkileri nispeten daha azdır. Doğal alanlar birbirlerinden izole olurken aralarındaki koridorlarda daralma saptanmıĢtır, bu da bağlantı indeksinin düĢmesine sebep olmuĢtur. Bafa Gölü Tabiat Parkı'nda çevredeki alan kullanımlarının sınır indeksine etkisi henüz hissedilmezken, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı'nda kenar etkisi artmıĢtır. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları kenar etkilerinin gelecekte daha da artabileceğini ortaya koymuĢtur. Bulgular sonucunda peyzajın sürdürülebilir korunmasını amaçlayan bir grup öneri getirilmiĢtir.
1
ABSTRACT The purpose of this study is to detect the characteristics of the landscape change in the protected area environments by using Geographic Information Systems and landscape structure indices. Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park and Bafa Lake Nature Park of Aydin Province in Aegean Region are the focus of this case study. SPOT 2X and ASTER images are utilized in object oriented classification to detect changes respectively between 1994 and 2005. 3 landscape structure indices are applied to the classified maps: connectivity index, matrix utility index and core set of metrics. The results display a decrease of the coniferous forests, high maqui, low maqui, grasslands and salt flats, and an increase of the moderately high maqui, garrigue, salt marshes, arable lands and permanent crop fields, and artificial surfaces.
Major drivers of the landscape change include urbanization,
agriculture, grazing, fire, and clearing of original vejetation for heating and timber. Subsequently, high maqui and grasslands are most negatively affected; the coniferous forest and low maqui covers are in the shrinkage stage. Whereas, moderately high maqui and garrigue cover are relatively less affected from fragmentation. While the natural patches become isolated, the corridors between them are diminishing, hence decrease in the connectivity index. While the Bafa Lake Nature Park does not experience any edge effect, Dilek Peninsula Big Meander Delta National Park is dealing with increasing edge effects. Upcoming land uses indicate increasing possibilities of edge effects in the future. Recommendations with regards to the sustainable landscape protection are presented.
2
1. GİRİŞ Doğal alanlar ve koruma bölgeleri insan, hayvan ve bitki topluluklarının yaĢam kalitelerinin artırılmasında önemli rol oynarlar. Ekolojik önemlerinin pek çok araĢtırmada defalarca vurgulanmasına ek olarak, olumlu sosyo-kültürel (Burke ve Ewan 1999), ekonomik (Thompson 2002) ve psikolojik (Chiesura, 2004) etkilerinin olduğu literatürde açıkça dile getirilmektedir. Faydaları bu kadar iyi bilinmesine rağmen bu alanların habitat değerlerinde zaman içinde bir takım azalmalar olmaktadır. Bu olumsuz geliĢmeler bu tür alanların içinden kaynaklanan kaynağın aĢırı kullanımı, doğal veya kasti çıkarılan yangınlar, bilinçsiz avlanma (Frenkel 1986, Soule 1991) gibi faktörlerden olabileceği gibi koruma alanlarını saran peyzaj yapısında
meydana
gelen
değiĢimlerden
dolayı
da
olabilir.
Bu
geliĢmelerin
karakteristiklerinin araĢtırılması ve peyzajın zaman içinde geçirdiği değiĢimin saptanması kanunlar ile koruma altına alınmıĢ böylesine önemli alanların gerçek boyutuyla, sadece parkın içindeki dengelere odaklanmadan, parkın bir parçası olduğu genel peyzaj mozaiğini de hesaba katarak daha gerçekçi planların oluĢturulmasını ve etkin koruma stratejilerinin belirlenmesini sağlayacaktır (EĢbah, 2004). Nüfus artıĢı ile gittikçe kaçınılmaz hale gelen insan kaynaklı değiĢimler gelecekte de devam edeceğinden koruma faaliyetlerinin çevredeki peyzajın dinamiklerini de dikkate alır Ģekilde, daha kapsamlı bir ekolojik boyutta, ele alınmasında fayda vardır (Meffe ve Carroll 1994, Groom ve ark. 2005). Bütün dünyada yaygınlaĢmakta olan bu yaklaĢımın ülkemizdeki doğa koruma alanlarında da benimsenmesi bu alanların sürdürülebilir bir Ģekilde korunmasını ve habitat değerlerinin sürekliliğini sağlayacaktır. Forman ve Godron‟a (1986) göre bir peyzaj mozaiğini fiziksel, biyolojik ve sosyal bir takım etmenlerin Ģekillendirdiği, koruma alanları gibi doğal ve kentsel ya da tarımsal alanlar gibi doğallığını yitirmiĢ farklı kompozisyondaki arazi parçaları (patch) 3
oluĢturur. Bu arazi parçalarının kompozisyonunda, konfigurasyonunda ve bağlantılarında olabilecek değiĢimler buradaki türlerin zenginliğini, dağılımını ve dayanıklılığını etkiler ve ekolojik değerlerinin değiĢmesine neden olur (Franklin ve Forman 1987). Nitekim koruma alanları insan kullanımlarının ağırlıklı hissedildiği bir peyzaj mozaiğinde çevrelerinden bağımsız olarak yer almazlar (Cook, 2001). Bu sebeple koruma alanlarının habitat değerleri ile onları çevreleyen peyzajın karakteristikleri arasında doğrudan bir iliĢki vardır (Forman, 1995). Pickett ve arkadaĢları (1992) bu konseptten ve peyzaj ekolojisinin temelinin dayandığı hiyerarĢi ve dengesizlik teorilerinden yola çıkarak yaptığı çalıĢmada her hangi bir doğa parçasının sürekli stabil bir yapıda olmadığını, hem doğal hem de insan kaynaklı faktörler nedeniyle dengeli bir yapıda kalamayacağını ve çevresindeki peyzajdan izole Ģekilde korunamayacağını ortaya koymuĢlardır. Noss ve Harris (1986) bu yaklaĢımı bölgesel ölçekli bir koruma alanları ağı oluĢturmada kullanmıĢ ve her bir parkı oluĢturan elementlere teker teker odaklanmaktansa, peyzajın genel durumuna odaklanılması gerektiğini tavsiye etmiĢtir. Çevresel peyzaj koruma alanları için egzotik türlerin taĢınması, doğal türlerin yok edilmesi, toprak ve su kalitesinin kötüleĢmesi, hava kirliliği gibi pek çok tehditler oluĢturduğundan dolayı çevre alan kullanımlarının niteliği doğal alanların ekolojik kaliteleri üzerinde belirleyici bir rol oynamaktadır. Bir baĢka deyiĢle, sütrüktürleri farklı alan kullanımları habitat değeri yüksek olan koruma alanlarının sınır bölgelerinde kenar etkisi yaratmaktadır (Wilcove ve ark., 1986; Chen ve ark. 1992; Cook 2002; Esbah, 2002; Lindenmayer and Fischer 2006).
Sütrüktürlerdeki kontrast arttıkça kenar etkisinin boyutu da artmaktadır
(Mesquita ve ark., 1999; Schmiegelow ve ark., 1997, Esbah ve ark. 2009). Kenar etkisi ilk etapta vejetasyon dokusunda hasar, orman alt örtüsünde ve toprağın yapısında bozulma, değiĢen besin zinciri, değiĢen buharlaĢma ve polenleĢme seviyeleri gibi sonuçlar doğurur. Bunların sonucunda yeni bitki dokuları, rejenerasyon ve mortalite meydana gelir (Lindenmayer and Fischer, 2006) 4
Kenar etkisi çevredeki alan kullanım deseninin, koruma alanının ekolojik açıdan hassas iç bölgelerine yaptığı negatif etkidir. Farklı alan kullanımlarının koruma alanları çevresinde yer alması sadece değerli çekirdek bölgede bir azalma olmasına neden olmaz aynı zamanda biyolojik çeĢitliliğin de düĢmesine yol açar. Buna ek olarak her bir alan kullanım türünün koruma alanı üzerinde farklı seviyede bir baskısı olmaktadır (Meffe ve Carroll 1994). Bir doğal alan kendisi ile sütrüktürel ve fonksiyonel açıdan ne kadar uyumlu alan kullanımları ile çevrelenirse kenar etkisine daha az maruz kalacaktır ve dolayısı ile ekolojik kalitesini koruması da o kadar kolay olacaktır (Groom ve ark. 2005). Örneğin doğal çevre ile uyumlu düĢük yoğunluklu yerleĢim alanları materyal ve enerji akıĢına izin vereceğinden koruma alanları ile uyumluluk sergilerken, buna karĢılık sanayi bölgeleri, yüksek katlı ve yoğunluklu yerleĢim bölgeleri gibi daha az uyumlu alan kullanımları doğal süreçleri ve ekolojik döngüleri kısıtlayarak koruma alanlarını daha yoğun Ģekilde tehdit edeceklerdir (Esbah ve ark., 2009). Kenar etkisine ek olarak peyzajın genelinden kaynaklanan tehditlerin
en
önemlilerinden bir diğeri ise insan kullanımları nedeniyle ekosistemlerde oluĢan parçalanmadır (fragmentasyon) (Soule 1991, Wagner ve Merriam 1979).
Parçalanma
süreklilik arz eden habitatların daha küçük ve izole birimlere bölünmesidir ve literatürde biyolojik çeĢitliliği tehdit eden en önemli etken olarak yer almaktadır (Groom ve ark. 2005, Farina 2000, Forman 1997). Parçalanmanın etkin bir süreç olarak iĢlediği bir peyzaj içinde yer alan koruma alanlarının ekolojik değerlerinin korunabilmesi veya parçalanmanın olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ekolojik olarak önem gösteren bu alan parçalarının koridorlar vasıtası ile birbirlerine bağlanması ile gerçekleĢebilir (Fahrig and Merriam 1985, Smith 1993, Cook ve VanLier, 1994). Bağlantı peyzajı oluĢturan farklı elementlerin fonksiyonel bir ünite olarak birbirleriyle entegre edilmesidir. Cook (2000) ABD nin Arizona eyaletinde yürüttüğü bir çalıĢmada parçalanmanın olumsuz etkilerinin kontrol altına alınmasının açık alanlar arasındaki bağlantıların sağlanması ile mümkün olacağını vurgulamıĢ ve bu tür peyzajlarda 5
ekolojik ağların oluĢturulması ile peyzaj mozaiğinin habitat değerlerinin belirgin derecede iyileĢtiğini belirlemiĢtir. Yukarıda bahsi geçen çalıĢmaların çoğunda çeĢitli peyzaj sütrüktür indeksleri kullanılmıĢtır. Ġndeksler peyzajın mevcut durumunun ve zaman içinde geçirdiği değiĢimi etkileyen faktörlerin niceliklerinin anlaĢılmasında kullanıldığından (Forman, 1995) arazi planlaması ve yönetimi konusunda peyzaj planlama çalıĢmalarında etkili rol oynamaktadır (Leitao ve Ahern 2002).
Mekansal verilerin sayısal olarak ifade edilmesi ve incelenen
fenomenin indekslerden elde edilen değerler vasıtası ile yorumlanması daha objektif planlama kararlarının ve önerilerinin oluĢturulmasını sağlamaktadır. Uzaktan algılama ve Coğrafik Bilgi Sistemlerinin (GIS) yaygın olarak kullanıldığı günümüzde indeksleri kullanarak çok geniĢ alanlarda çalıĢmalar yapabilmek mümkündür. Ülkemizde gerek kentsel gerekse kırsal peyzaj konulu pek çok çalıĢmada (Aksoy ve ark. 2004, Alphan ve Yılmaz 2005, Doygun 2005, Irtem 2005, Musaoğlu ve ark. 2005, Berberoğlu 2003, Nurlu ve ark. 2005) peyzajda yer alan farklı alan kullanımlarındaki değiĢimlerin saptanmasında Uzaktan Algılama ve GIS teknolojileri kullanılmasına rağmen, bu teknolojilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber kullanıldığı kentsel (Deniz, 2005) ve bölgesel (Tağıl, 2006) ölçekte çalıĢmalar oldukça azdır. Bu çalıĢmanın amacı GIS ortamında peyzaj sütrüktür indekslerini kullanarak koruma alanlarının ve çevrelerindeki peyzajın geçirdiği değiĢimin karakteristiklerinin saptanması ve ileriye dönük koruma amaçlı önerilerin geliĢtirilmesidir. Bu araĢtırma Ege Bölgesinde, Aydın ili sınırları içindeki Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı ve bunları çevreleyen peyzaja odaklanmaktadır. Bu çalıĢmada, koruma alanlarını çevrelerindeki peyzajla bir bütün olarak ele alan bir yaklaĢımla; 1) çalıĢma alanındaki mevcut alan kullanımlarının ve zaman içindeki geçirdikleri transformasyonun anlaĢılması, 2) bu değiĢimin sonucu koruma alanları üzerindeki kenar etkisinin saptanması, 3) bu değiĢimin koruma alanları arasındaki bağlantıyı nasıl etkilediğinin belirlenmesi ve 4) bulgular 6
doğrultusunda peyzajın geneline yönelik koruma amaçlı planlama ve alan kullanım önerilerinin geliĢtirilmesi hedeflenmektedir. Bu raporun ikinci kısmında peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlamada kullanımları ile ilgili genel bilgiler verilmektedir. Ayrıca, araĢtırmanın konusu ile ilgili ülkemizdeki mevcut mevzuat ve uygulamaların irdelendiği bir bölümde ikinci kısımda yer almaktadır. Üçüncü kısımda çalıĢma alanına ait bilgiler sunulmaktadır. Dördüncü kısımda çalıĢmanın materyal ve metodu detaylı Ģekilde verilmektedir. Gerek uzaktan algılama ve GIS iĢlemleri gerekse de kullanılan peyzaj sütrüktür indeksleri bu bölümde yer almaktadır. BeĢinci kısımda çalıĢmanın bulguları sunulmaktadır.
Altıncı bölümde çalıĢmanın metodolojik ve bulgular açısından
tartıĢması yapılmaktadır. En son bölümde ileriye dönük planlama önerileri ve çalıĢmada ulaĢılan sonuçlara yer verilmektedir.
2. GENEL BİLGİLER 2.1. Sürdürülebilir planlama ve peyzaj ekolojisi Sürdürülebilirlik her ölçekteki planlama çalıĢmalarında ulaĢılmak istenen amaçların baĢında gelir.
Sürdürülebilir planlama ekolojik prensiplerin anlaĢılmadığı ve hesaba
katılmadığı ortamlarda mümkün olamaz. tamamlayıcı disiplinlerdir.
Ekoloji ve planlama temelde birbirlerini
Örneğin ekoloji ekosistemlerin yada kaynakların iĢleyiĢlerine
odaklanırken, planlama bu kaynakların insan yararına kullanımına odaklanır. BotequilhaLeitao ve arkadaĢlarına göre planlama daha çok mekansal problemlerle ilgilenen bir aktivite olduğu için bu iki disiplinin birbiri ile entegrasyonunun artmasında planlamanın daha fazla ekolojik prensipleri içermesi ve ekolojinin de insanları doğal sistemlerden ayrı gören yaklaĢımının yerine daha antropojenik bir bakıĢ açısına bürünerek özellikle de mekansal (spatial) boyutunu öne çıkarması gerekmektedir. Planlama sonucunda yapılan her aktivite peyzajın sütrüktür ve fonksiyonunda bir değiĢime neden olur. 7
Peyzajın sütrüktür, fonksiyon (iĢleyiĢ) ve değiĢimini irdeleyen peyzaj ekolojisi disiplini insan aktivitelerini ekosistemin bir parçası olarak görür ve peyzaj ölçeğinde doğal sistemlerin analizi, planlaması, tasarımı ve yönetimi ile ilgilenir.
Sütrüktür peyzaj
elemanlarının kompozisyonu (peyzaj elemanlarının türü, sayısı, alanı vb.) ve konfigurasyonu (elemanların birbirlerine göre konumları, Ģekilleri veya yönleri vb.) olarak ifade edilebilir. Forman ve Godron (1986) peyzajın sütrüktürünü belirlemek için 3 eleman önermiĢtir: parça (patch), koridor, matris. Her hangi bir peyzaj bu üç elemana göre rahatlıkla tarif edilebilir. Bu elemanların tamamı “parça-koridor-matris” yada “mozaik” modelini oluĢturur. Bütün bu peyzaj elemanları komposizyon ve mekansal karakteristikleri doğrultusunda peyzajın fonksiyonunu etkiler. Bir diğer deyiĢle, bir peyzajın sütrüktürü o peyzajdaki ekolojik iĢleyiĢ üzerinde belirleyici rol oynar. Sütrüktür ve fonksiyonun birbirleri ile karĢılıklı etkileĢimi peyzajda değiĢime neden olurlar. Forman ve Godron (1986) sütrüktür ve fonksiyon iliĢkisini form ve fonksiyon prensibiyle açıklar. nispetindedir.
Buna göre iki obje arasındaki etkileĢim ortak paylaĢtıkları sınır
Peyzaj elamanlarının büyüklük ve Ģekilleri onların ekolojik ve iĢlevsel
karakteristiklerinde en belirleyici rol oynayan unsurlardır. Örneğin, büyük doğal alanlar küçüklerine göre muhtemelen çok daha fazla tür barındırdığı için biyolojik çeĢitliliği çok daha iyi destekleyebilir (Forman 1997).
Ekosistem iĢlevleri doğal peyzaj parçalarının alanı
büyüdükçe çok daha iyi gerçekleĢtirilebilecektir.
Buna ek olarak insanların estetik ve
rekreasyonel beklentileri geniĢ alanlarda çok daha rahat karĢılanabilir. Büyüklük ve Ģekil aynı zamanda peyzaj elemanlarının birbirleri ile paylaĢtıkları sınır bölgesini de etkiler. Uzunlamasına olan peyzaj elemanları (koridorlar) aynı alana sahip kompakt ya da dairemsi elemanlara göre daha fazla sınır bölgesine sahiptir. Kompleks, girintili çıkıntılı Ģekillerde de kenar bölgesi daha fazladır. Peyzaj elamanlarının birbirleri ile sınır bölgelerine ekologlar “kenar” demektedir. Kenar bölgeleri parça, koridor ya da matrisin iĢleyiĢini etkiler. Örneğin 8
yapılan çalıĢmalar maden alanları geri kazanımında bu alanların kenar Ģekilleri ile oynanarak doğal suksesyonun hızlandığını göstermiĢtir (Hardt ve Forman 1989). Ayrıca, orman dokusu ile komĢu olan düzleĢtirilmiĢ sınırda yapılan bitkilendirme çalıĢmalarında daha girintili bir Ģerit oluĢturulduğunda maden alanında çok daha fazla kolonizasyon olduğu görülmüĢtür. Peyzaj elemanlarının dağılımları da sütrüktür ve fonksiyon etkileĢiminde önemli bir diğer faktördür. Peyzajdaki enerji ve materyal akıĢı faklı peyzaj elemanlarının birbirlerine olan komĢulukları ve aralarındaki mesafelerinden etkilenir. Bu bağlamda peyzajdaki bağlantılar koruma amaçlı planlama ve arazi yönetiminde önemli bir kavram olarak karĢımıza çıkmaktadır. Merriam (1984) peyzaj sütrüktürü ve canlı türlerinin davranıĢları arasındaki etkileĢimi açıklamak için bağlantı kavramını ortaya koymuĢtur. Lindenmayer ve Fischer (2006) farklı çeĢitlerde bağlantılara vurgu yapmıĢlardır: ekolojik bağlantı, habitat bağlantısı ve peyzaj bağlantısı. Ekolojik bağlantı ekolojik süreçlerdeki bağlantıdır (bozulma süreçleri, hidro-ekolojik akıĢlar v.b.). Habitat bağlantısı belirli bir tür için uygun olan habitatlar arasındaki bağlantılılıktır. Peyzaj bağlantısı insan algısı ile ilgili olup, insanlar tarafından tariflenmiĢ farklı alan kullanımlarının oluĢturduğu peyzajdaki bağlantıları konu alır. Literatürde ilk iki kavram fonksiyonel bağlantı olarak geçerken, sonuncu sütrüktürel bağlantı olarak da kullanılmaktadır (Collinge ve Forman, 1998; Tischendorf ve Fahrig, 2000; Bennett, 2003) Forman ve Godron‟a (1986) göre peyzaj bağlantılılığı farklı alan kullanımlarının haritalanabilen mekansal diziliĢlerine odaklanır ve belirli bir tür baz alınmadan peyzajın sütrüktürünün ölçülmesidir. Peyzajdaki bağlantılılık bir peyzajdaki türlerin hareketliliğini sağlar, böylece özellikle parçalanmıĢ (fragmente olmuĢ) peyzajlardaki türlerin herhangi bir baskıya karĢı ayakta kalması mümkün olabilir. Bağlantısı yüksek peyzajlarda gen akıĢı daha fazla olduğu için uzun vadede türlerin nesillerini sürdürebilmesi içinde bağlantılar oldukça önemlidir (Forman 1995; Young ve Jarvis, 2000). Bu gerçeklerden dolayı peyzajda
9
bağlantılılık koruma amaçlı planlama ve arazi yönetimi çalıĢmalarında peyzajın sütrüktürüne ait en çok dikkat edilmesi gereken noktalardan biridir.
2.2. Peyzaj sütrüktür indeksleri ve planlama Peyzajın
sütrüktürünün
belirlenmesi
peyzajdaki
iĢleyiĢlerin
ve
değiĢimin
anlaĢılmasında temel veri niteliğindedir. Bu amaçla kullanılan metriklere peyzaj sütrüktür indeksleri denmektedir.
Peyzaj sütrüktürüne bakarak peyzajın iĢleyiĢi daha holistik bir
Ģekilde ortaya konulabilir.
Peyzajın sütrüktürü ve fonksiyonu ile ilgili belirgin bağlar
kurulduğunda, peyzaj sütrüktür indeksleri planlamacılar açısından oldukça faydalı araçlar olabilirler. Sütrüktür indeksleri ekolojik süreçlerin anlaĢılması, modellerin oluĢturulması, farklı planlama alternatiflerinin objektif olarak mukayese edilmesi ve planlama çalıĢmalarının ekosistemler üzerindeki etkilerinin tahmin edilmesinde rol alabilirler. Planlamacılar çoğu zaman niteliksel iliĢkilere odaklanır (bir senaryo diğerinden daha iyi midir? v.b.) böyle durumlarda indeksler niceliksel (sayısal) bilgiler üreterek planlamada objektif kararlar alınmasını yönlendirebilir. Sütrüktür indeksleri arazi çalıĢması yapmanın çok fizibil olmadığı karmaĢık ekolojik iliĢkilerin söz konusu olduğu durumlarda gösterge (indikatör) niteliğinde bilgiler üretmeye yarar. Özellikle de biyoçesitlilik gibi son yıllarda gittikçe artan değerler hakkında her zaman detaylı alan ve tür verileri mevcut olmadığı için indeksler bu konularla ilgili alınacak planlama ve yönetim kararlarını Ģekillendirebilir.
Literatürde peyzaj
metriklerinin su kaynakları yönetimi (Ferreira ve ark., 2003), orman kaynakları yönetimi (Moreira ve ark.,. 2001), madencilik (Botequilha-Leitao ve Muge 2001), yaban hayatı yönetimi ve koruma amaçlı planlama (Botequilha-Leitao ve ark., 2004; McGarigal ve Cushman, 2005), kırsal planlama (Dunn ve ark., 1991), kentsel planlama (Cook, 2002; Luck ve Wu, 2002), ulaĢım planlaması (Forman ve ark., 2003), peyzaj planlaması (Botequilha-
10
Leitao ve Ahern 2002; Varela, 2005) ve kültürel peyzajlar (Paliner, 2004) konularına uygulanmıĢ örnekleri mevcuttur. Ġndeksler zaman serileri türünden çalıĢmalar içinde bir peyzajın farklı zamanlardaki durumlarının mukayesesinde etkili rol oynayabilirler. Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzajın geçirdiği değiĢimin ve bu değiĢimin aĢamalarının tespitinde etkili araçlardan biridir. Forman (1997) peyzaj dönüĢümünde 3 aĢamadan bahsetmektedir (Çizelge 1).
Birinci aĢamada
delinme ve bölünme süreçleri etkilidir. Bir orman dokusu içerisinde konutların yapılması delinmeye bir örnektir. Bu konut adaları arasında kurulan yol bağlantıları ya da diğer lineer altyapı koridorları peyzajın parçalara ayrılmasına neden olurlar.
Sınır Uzunluğu
Kaybı
Ġzolasyon
Delinme (Perforation)
-
0
+
+
+
Bölünme (Dissection)
-
-
+
+
+
Parçalanma (Fragmentation)
-
-
+
+
+
Küçülme (Shrinkage)
-
0
-
+
+
Eksilme (Attrition)
-
0
-
+
+
Süreç
Ġç Habitat
Bağlantılar
Çizelge 1. Mekansal dönüĢümün süreçleri ve ekolojik etkileri (Forman, 1997). Habitat
Çizelgede mekansal dönüĢüm süreçleri grafik anlatımla verilmiĢtir. Ekolojik etkileri ise simgesel olarak ifade edilmektedir. (0) bir etkinin söz konusu olmadığını, (-) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende azalmayı, (+) bağlı bulunduğu sütundaki değiĢkende artıĢı ifade etmektedir. (Deniz, 2005‟den)
Ġkinci aĢamada parçalanma (fragmantasyon) ve küçülme süreçleri etkili olur. Fragmantasyon süreklilik gösteren peyzaj elemanlarının ya da peyzaj matrisini oluĢturan bir alan kullanımının bir birlerinden izole parçalar haline gelmeleridir. Bu sürecin devamı halinde
11
bu parçalar daha da küçülecek ve aralarındaki mesafeler daha da artacaktır. Üçüncü aĢamada ise geriye kalan parçaların aĢamalı olarak yok olduğu görülür. Bu aĢamanın sonucunda yeni bir matris oluĢur, örneğin peyzaj matrisi ormandan kentsel matrise dönüĢmüĢtür veya dogal matris artık bir tarımsal matris olmuĢtur. Fragmantasyon ve takip eden süreçleri bir peyzajın ekolojik iĢleyiĢi ve kalitesi üzerinde belirleyici rol oynarlar.
Sürdürülebilir planlama
aktiviteleri arasında peyzajdaki parçalanmayı minimize etmek yer almalıdır.
Bu konuda
peyzaj kompozisyon indeksleri süreçlerin tespitinde kullanılacak oldukça pratik araçlardan biridir. Uzaktan algılama ve GIS teknolojilerinde kat edilen ilerlemeler neticesinde peyzaj metriklerinin planlama alanında uygulanabilirliği artmıĢtır.
2.3. Sütrüktür indekslerinin kullanımı Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj planlaması çalıĢmalarında kolaylıklar sağlarken kullanımları ile ilgili dikkat edilmesi gereken noktalar çeĢitli çalıĢmalar tarafından vurgulanmıĢtır (Botequilha-Leitao ve Ahern 2002; Botequilha-Leitao ve ark., 2006; McGarigal ve Marks, 1995). Peyzaj sütrüktür indeksleri peyzaj mozaiğinin
kompozisyonu ve mekansal
konfigurasyonunu ölçer. Mozaik modeline göre bu mozaiği oluĢturan parçalar arasında çok net sınırlar vardır. Bu sınırlar dıĢındaki bütün varyasyon ya yok sayılır ya da o kategoriye dahil edilir. Bu yaklaĢımın organizasyonel açıdan kolaylıklar sağladığı için kullanımı çok yaygındır.
Fakat peyzaj elemanlarının kategorik gösterimi peyzajdaki heterojenliği tam
olarak yansıtmaz. Bu yüzden indeksler planlamada kullanılmadan önce oluĢturulan mozaik modelinin bir diğer deyiĢle kategorik haritaların, peyzajdaki heterojenliği anlamlı Ģekilde temsil edip etmediğine bakılmalıdır. Kategorik haritalarda en önemli nokta sınıflandırma düzenidir (classification scheme). Seçilen kategorilerin peyzaj sütrüktürünün analizinden elde edilecek sonuçlara önemli etkisi 12
olacaktır. edilmelidir.
Sınıflandırmanın kategoriler arasında tutarlı bir ayrımlaĢma yapmasına dikkat Burada önemli olan sınıflandırma aralığının bütün sınıflar için istikrarlı
olmasından çok sınıflandırmanın planlamanın amacına uygun olup olmadığının düĢünülmesi ve sınıflandırmanın peyzaj sütrüktürünün sayısal değerlendirmesiyle elde edilecek sonuca olan etkisinin bilinmesidir. Ġkinci olarak sınıflandırmanın planlamanın amacı ile alakalı bütün önemli peyzaj elemanlarını içerip içermediğine bakılmalıdır (sınıflandırma yollar, nehirler gibi bütün önemli lineer peyzaj elementlerini içeriyor mu? v.b.).
Üçüncü olarak
sınıflandırmanın detaylarının dıĢında her bir sınıfın belirlenmesine yönelik net ölçütlerin belirlenmesidir. Örneğin maki örtüsünü boylu, orta boylu ve alçak boylu maki olarak üç sınıfa ayırmak veri kaynakları ve uygulamanın amacına bağlı olarak uygulamadan uygulamaya farklılıklar gösterebilir, bu açıdan sınıflandırma kriterlerinin net olarak ortaya konması önemlidir. Ölçek indekslerin kullanımında oldukça önemli rol oynar. Farklı ölçeklerde üretilmiĢ verilere indeksler uygulanırken oldukça dikkatli olunmalıdır. Peyzajdaki değiĢimin boyutu ölçek seçiminde yol gösterici olabilirler. Bu bağlamda analizi yapılacak alanın mekansal yayılımı (extent) ve analize konu olan elemanların ya da parçaların boyutu (grain) metriklerin kullanımında hesaba katılması gereken ölçekle ilgili diğer unsurlardır.
Bir peyzajdaki
mekansal yayılım ve parça boyutu peyzajı karakterize ederken bağlı kalınması gereken çözünürlüğün üst ve alt limitlerini belirler. Bir diğer deyiĢle, peyzajın mekansal yayılımı dıĢındaki alanlar için genelleme yapılamaz ve belirli çözünürlüğün altındaki parçaların sütrüktürü tespit edilemez. Bu yüzden sütrüktür indekslerini kullanırken mekansal yayılımın ve parça büyüklüğünün incelenen fenomeni en iyi yansıtacak Ģekilde belirlenmesi gerekir. Örneğin, orman fragmantasyonunu ortaya koyarken 100 ha. bir çözünürlükte çalıĢmak, 1 ha. büyüklüğünden itibaren parça büyüklüğüne hassas olan türlerle ilgili yapılması gereken değerlendirmeye hiçbir katkıda bulunmayacaktır.
Uygun çözünürlüğün ne olduğunun 13
bilinemediği durumlarda ( belirli bir bitki ya da hayvan türü söz konusu değilse) mümkün olan en iyi çözünürlüğün yakalanması gerekmektedir. O‟Neill et al. (1997) ilgilenilen en küçük peyzaj elemanından 2 ya da 5 kez daha küçük parça büyüklüklerinin böyle durumlarda kullanılmasını önermektedir. Örneğin 100 m geniĢliğindeki nehir koridorları çalıĢma konusu ise, parça büyüklüğünün yada çözünürlüğün 30-50 m. arasında olması gerekmektedir. Bu standart elde edildikten sonra gerekirse yeniden örnekleme (resampling) yapılabileceği akılda tutulmalıdır. Bunlara ek olarak analizlere baĢlamadan önce karar verilecek minimum parça büyüklüğü de mekansal yayılım ve parça boyutunun belirlenmesinde bir diğer teknik olabilir. Tespit edilen mekansal yayılım ve parça büyüklüklerinin elde edilecek sonuçlara olacak etkisinin önceden bilinmesi gerekir. Peyzaj indekslerinin pek çoğu parça büyüklüğüne karĢı hassastır.
Kenar uzunluğu parça büyüklüğüne bağlantılı olarak olağandan daha
uzunmuĢ gibi sonuçlar verebilir. Bu tür hatalı sonuçlar parça büyüklüğü arttıkça daha da artacaktır.
Parça büyüklüğü komĢulukların nisbi dağılımını etkileyeceğinden, peyzaj
elemanlarının birbirleri ile komĢuluklarını konu alan indeksler (contagion index vb.) farklı sonuçlar verebilirler. Aynı Ģekilde pek çok indeks mekansal yayılıma göre farklı sonuçlar verebilir, çünkü kapsam geniĢledikçe yeni parça tipleri ile karĢılaĢılabilir ve konfigurasyon değiĢebilir. Parça büyüklüğünün analiz alanına (extent) oranı küçükse, peyzaj dinamikleri muhtemelen kenar bölgelerdeki etkiler tarafından yönlendirilecektir. Kenarların indeksler üzerinde oldukça büyük bir etkisi vardır. Burada unutulmaması gereken en yakın komĢuluk indekslerinin bu oranlara son derece hassas olduğudur. Analiz yapılan alan (extent) irdelenen ekolojik süreç veya türün ölçeğinden ufaksa, elde edilen sonuçların ne kadar anlamlı olduğu tartıĢılabilir. Bu durumlarda en yakın komĢuluk ya da belirli bir radius kullanımı gerektiren indeksler hatalı sonuçlar verir. Örneğin sınırları rasgele seçilmiĢ bir analiz alanının kenarına yakın bir yerde konumlanan bir kuĢ türünün habitatına en yakın komĢu habitat analiz alanı 14
sınırları içinde çok uzak bir yerde yer alırken gerçekte aslında analiz alanının dıĢında çok daha yakın bir yerde diğer uygun habitatlar olabilir. Peyzaj metriklerinin uygulanması iki tür veri üzerinden olabilir: vektör ve raster. Vektör model rastere göre veri depolama ve yönetimi açısından daha etkindir. Özellikle de parsellerin sınırları gibi verilerde piksel tabanlı raster formatına göre daha gerçeğe uygun gösterimler sergiler.
Raster modeli daha çok spatial modelleme ve uzaktan algılama
çalıĢmalarında kullanılır. Mekansal veri analizi açısından raster modellerin vektore göre bir takım avantajları vardır. Örneğin, pikseller üzerinden matematiksel iĢlemlerin hesaplanması daha kolaydır.
Buna ek olarak herhangi bir pikselin mekansal konumu ve çevresini
değerlendirmekde satır ve sütunlar (cartesian coordinates) sayesinde daha kolaydır. Raster modelde merdiven-vari grid yapısı dolayısı ile kenarların belirlenmesi bir ölçüde kısıtlıdır. Vektör haritalar kenarların gerçeğe daha yakın Ģeklilerde çıkmasını sağlar. Dolayısı ile raster modellerde kenarlar gerçekte olan uzunluklarından daha uzun ölçülebilir. Burada ki hata parça büyüklüğü ve çözünürlüğe bağlı olarak değiĢebilir. Herhangi bir planlama çalıĢmasında istenen uygulamaya uygun veri modelini seçmek planlamacıya düĢmektedir, çünkü peyzaj sütrüktürünün yorumu temelde modelin doğruluğu ile sınırlıdır.
2.4. Mevzuatın irdelenmesi Ülkemizde doğa koruma çalıĢmaları 1800‟lü yıllara kadar uzanan bir geçmiĢe sahiptir. Orman Yasası ile baĢlayan bu süreç günümüze kadar pek çok kanun, yönetmelik ve sözleĢmeler ile devam etmiĢtir. Bu süreç içerisinde çok sayıda yasa çıkarılmıĢtır; ancak, bu yasalar farklı zamanlarda ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlandığı için, birbiriyle çeliĢen hükümleri içermekte, aralarında organik bir bağ bulunmamaktadır. Halen ülkemizin genel bir doğa koruma stratejisi ve üst düzey politikası yoktur.
15
Korunan alanlar günümüzde Milli Parklar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu ile bu kanunlara dayanılarak hazırlanan yönetmelik hükümlerince ilan edilmekte ve yönetilmektedir. Ancak yukarıda sayılan kanun, yönetmelik ve sözleĢmelerin birçoğu günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kalmıĢtır. Özellikle ulusal mevzuatımızda birbirinden farklı kuruluĢ ve birbiriyle çeliĢkili kavramlara yer verilmesi, yönetim ve iĢletme görevlerinin çeĢitli kurumlara dağıtılması önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenle korunan alanlarla ilgili mevzuatı oluĢturan kanun, yönetmelik ve sözleĢmelerin günümüz koĢullarına göre yenilenmesi, birbirleriyle çeliĢen yönetsel ve iĢlevsel konuların belirlenmesi gerekmektedir. Proje kapsamında, önemli görülen 22 adet Kanun, 22 adet Yönetmelik ve 5 adet SözleĢme incelenmiĢtir (bkz.EK1).
Bu amaçla kanun, yönetmelik ve sözleĢmeler; plan,
politika, proje, kurum, koordinasyon, kanun, denetim, yaptırım, envanter, eğitim, ekonomi ve kapasite konuları çerçevesinde incelenmiĢ olup, önemli görülen eksiklikler, çeliĢkiler ve bunlara yönelik öneriler Mevzuattaki Eksiklikler ve Uygulamadaki Eksiklikler baĢlığı altında aĢağıda maddeler halinde verilmeye çalıĢılmıĢtır. 2.4.1.
Mevzuattaki eksiklikler - Doğa korumada (gen, tür, habitat vs.) sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi zorluklarla
karĢılaĢılmaktadır. Mevzuatta bunlara yönelik çalıĢmaları destekleyen hükümlerin olmaması (zorlukları azaltmak açısından) bir boĢluk oluĢturmaktadır. Ulusal kalkınma planlarında doğa koruma boyutu yeterince dikkate alınmamaktadır. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi ilgilendiren konularda ortak koruma politikası geliĢtirilmemektedir. Kanunlarda ya da yapılan düzenlemelerde genellikle yasaklar ve kurallar yer almakta, ancak alternatiflere yer verilmemektedir. Koruma ve kullanmanın sınırlarının iyi belirlenmesi gerekirken, sadece korumaya yönelik hükümlerin bulunması; kullanma ile ilgili alternatiflerin olmaması sorun teĢkil etmektedir. Ulusal koruma ve kullanma politikalarının hedeflerinde; bütünlük ve ilke 16
eksikliği bulunmaktadır. Doğa koruma ile ilgili kurumların yetki görev ve sorumluluklarını belirleyen yasalar; kurumlar arasındaki yetki karmaĢasını ortadan kaldıracak ve kurumlar arasında iĢbirliği ve koordinasyonu güçlendirecek Ģekilde yeniden düzenlenmelidir. Mevzuatta
yer
artırılmamaktadır.
alan
cezai Cezayi
müeyyideler yaptırımları
güncelleĢtirilmemekte, uygulayan
idareciye
cezai
yaptırımlar
kiĢisel
sorumluluk
getirilmemektedir. - Doğa koruma veya biyoçeĢitliliğin korunması konusunda 2873, 2863, 2872 ve diğer kanunları kapsayacak ve iĢ bölümünü sağlayacak Ģekilde bir Ģemsiye kanununun bulunmaması karmaĢaya sebep olmaktadır. Doğa koruma alanlarına iliĢkin olarak yapılan yönetim planlarının, planlama prosedüründe yasal yeri bulunmamaktadır. Dolayısıyla görevi ve sorumluluğu gereği, üzerine iĢ düĢen Bakanlık için koruma önemi ve önceliği farklılık taĢımaktadır ve bu konuda herhangi bir yaptırım bulunmamaktadır. Koruma kavramının (biyolojik çeĢitlilik dahil her türlü koruma) planlamaya yansımasını sağlamak üzere Ġmar Kanunu ve ilgili yönetmelikler bu anlamda geliĢtirilmemiĢtir ve Ġmar kanunu biyolojik değerleri göz önünde bulundurmadan karar vermektedir. Çevre Kanununun 9. Maddesinde koruma kullanım esaslarının bir yönetmelikle belirleneceğinin öngörülmesine rağmen, bu yönetmelik henüz yayımlanmamıĢtır. Çevre Kanunu gereği çıkartılan yönetmelikler Avrupa Birliği müktesebatı da göz önüne alınarak revize edilmelidir, revizyonda standartlar bulunabilir en iyi teknolojiler göz önüne alınarak belirlenmelidir. Doğa koruma açısından önemli olan toprak ve toprağın korunması ile ilgili özel bir yasa ve su kanunları bulunmamaktadır. 6200 sayılı DSĠ KuruluĢ Kanunu ve Bataklıkların Kurutulması hakkında Kanun, Ramsar SözleĢmesi'nde yer alan hükümlerle ve Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile çeliĢmektedir. DSĠ bataklıkları kurutmakla görevlendirilmiĢ, Çevre Bakanlığı ise korumakla görevlendirilmiĢtir.
DSI, DLH, Karayolları vb. özellikle büyük yatırımcı
kuruluĢların mevzuatlarının koruma kavramını gözetecek Ģekilde düzenlenmiĢ olmaması, 17
uygulamalarda bu tür kavramların göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Turizmi geliĢtirmek amacıyla hazırlanan Turizmi TeĢvik Kanunu ile Çevre Kanunu, Bern SözleĢmesi ve özellikle 383 Sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu ile ilgili Kanun Hükmünde Kararname ile çeliĢmektedir.
383 No'lu Özel Çevre Koruma Kurumu mevzuatı; üyesi bulunduğumuz
uluslararası kuruluĢların doğa, biyolojik çeĢitlilik, orman yönetimi alanında sürekli geliĢtirmekte olduğu metodolojiden tamamıyla uzak, zayıf, genel, yeterince teknik olmayan ve ilgili diğer hükümlerine nicel ve nitel ve oran olarak verdiği ağırlıkla, bugün biyoçeĢitliliğin muhafazası ve gerçek anlamda yönetiminin aleyhine uygulanmasına neden olacak derecede esnek bir belgedir. Özel Çevre Koruma Kurumu'nun 383 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamesinde
biyoçeĢitlilik
için
fayda-maliyet
analizi
çalıĢmasının
bulunmaması, 383 No'lu KHK'nın içeriğinin uluslararası ölçekte bir yaklaĢıma dayanmaması, bir koruma alanı kuruluĢu olan kurumun mevzuatında biyoçeĢitliliğe ağırlık verilmemesi, hatta 'biyoçeĢitlilik' teriminin dahi geçmemesi: biyoçeĢitliliğin, kirlilik ve imar planı lehine çok zayıf kalmasına sebep olmaktadır. - Mevzuatta koruma alanı oluĢturulmasına iliĢkin "statülerin"
IUCN benzeri bir
"standardının" olmaması (örneğin 2873 Sayılı Milli Parklar Yasası'nın, IUCN tarafından belirlenmiĢ ve uluslararası kabul görmüĢ korunan alan statülerini tamamıyla içermemesi ve/veya karĢılamaması) ve statü belirlemede objektif kriterlerin bulunmaması (örneğin sit derecesinin düĢürülmesinde kriterler objektif olmadığından, korunan alan kararının delinerek zararlı eylemlere izin verilmesi) sorunları, korunan alan sistemimizin dünya ile uyumlu olmasını engellemektedir. Uluslararası sözleĢmeler kapsamında korunan alan statüsü bulunan alanlar, uygulama kolaylığı sağlanması bakımından bir uygulama yönetmeliği ile desteklenmemiĢtir. GeliĢmekte olan ülkelerde yerel toplulukların, koruma statüsünden kaynaklanan kayıplarının giderilmesi için son derece önemli bir statü olan "Biyosfer Rezerv"lerinin mevzuatta bulunmaması bir eksikliktir. Korunan alanlar dıĢındaki tampon 18
alan/zon yönetimi ile ilgili mevzuat eksiktir. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanunu avı serbest ve yasak olan türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası sözleĢme hükümleriyle çeliĢmektedir. - Biyolojik çeĢitlilik ve kaynakların korunmasına yönelik yapılan çalıĢmalarda yerel bazda izlenmesi, izleme ve değerlendirme konuları yasada yer almamaktadır.
Biyolojik
çeĢitliliği korumanın çok önemli kavramları "bilinçlendirme" ve "eğitim"e yönelik hükümler yeterli değildir. Mevzuatta halkın katılımı, eğitimi ve bilinçlendirilmesine iliĢkin etkin bir baĢlık yer almamaktadır.
Biyolojik çeĢitlilik ile ilgili gen haritalarının oluĢturulması
konusunda mevzuat yoktur. Uluslararası sözleĢmeler listesinde bulunan türlerin korunmasına iliĢkin bir eylem planı bulunmamaktadır.
Türlerin korunması konusunda özellikle,
böceklerin, omurgasızların ve amfibilerin korunmasında, mevzuatta boĢluklar vardır. Uluslararası SözleĢmeler kapsamında korunması gereken türler ile ilgili olarak uygulamayı düzenleyecek bir yönetmelik bulunmamaktadır. Tür korumada "Kara Avcılığı Kanunu" Bern SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek Listeleri karĢılamamaktadır. Sadece kuĢ, sürüngen ve memeli türlerinin bir kısmını kapsamaktadır. Aynı Ģekilde, tür korumada "Su Ürünleri Sirküleri" Bern SözleĢmesindeki korumakla yükümlü olduğumuz tüm Ek Listeleri karĢılamamaktadır. Yürürlükteki Kara Avcılığı Kanununun avı serbest ve yasak olan türlerle ilgili hükümlerinin bazıları AB Habitat Direktifi ve Uluslararası SözleĢme hükümleriyle örtüĢmemektedir. Egzotik türlerin, habitatlar ve türler üzerine olumsuz etkileri dikkate alınmamaktadır. - Mevzuatta yer alan biyoçeĢitlilik yönetimi, AB Çevre Mevzuatı ve Politikaları'nın öngördüğü:
"Avrupa
Peyzaj
SözleĢmesi
Kapsamında
Türkiye'deki
BiyoçeĢitliliğin
Muhafazası", "Avrupa Bölgesinde Özel Muhafaza Alanları" nı (Habitat Direktifi tanımlamalarını) içermemektedir.
Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına iliĢkin olarak ulusal
önceliklerimiz sadece strateji bazında belirlenmiĢ olup; yasal dayanağı bulunmamaktadır. 19
Koruma alanı olmayan alanlarda biyolojik çeĢitliliğin korunmasına dair sıkıntılar aĢılmalıdır. Bununla ilgili mevzuat gereklidir. Örneğin step alanları bu kapsamdadır. Tarım alanları koruma statüsü olmaksızın bazı biyolojik çeĢitliliğin ve doğal kaynak olarak alan korumanın önceliklendirildiği alanlar arasına dahil edilmeli ve bu konuda yasal düzenlemeler yapılmalıdır. KuruluĢların mevzuatında tarımsal alanlar ve tarımsal peyzaj, biyoçeĢitliliğin muhafazası kapsamında araç olarak gösterilmemektedir. Tarımsal biyolojik çeĢitliliğin korunmasına iliĢkin mevzuat bulunmamaktadır. Çevre Bakanlığı mevzuatı (2872 Sayılı Kanunu) Özel Çevre Koruma Kurumu (383 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname), Milli Parklar (2873) ve Tarım Bakanlığı mevzuatında biyoçeĢitliliğin sürdürülebilir kullanımı için meralar yarı doğal habitat olarak görülmemektedir. Biyolojik çeĢitliliğin korunması Kalkınma Planları, Çevre Düzeni Planları kapsamında da ele alınmalı, yasal planlama sistemine Yönetim Planlaması entegre edilmelidir. Ülke politikalarını bütünsel olarak ortaya koyacak tamamlayıcı ve karĢılıklı danıĢma temeline dayanan karar verme mekanizması yasal düzenlemelerle netleĢtirilmelidir. - BiyoçeĢitlilik Mevzuatı'nda kıyı ve denizel alanların korunmasına yönelik mevzuat olmasına rağmen (Kıyı Kanunu gibi) kıyı alanlarının biyoçeĢitliliğine, kıyı orman ekosistemlerine, özel kıyı habitatlarına ve denizel koruma alanlarına özel bir önem atfedilmemektedir. (Deniz Koruma alanı olarak sadece su altı canlılarının korunmasına yönelik sınır belirleme imkanı vardır). Kıyısal ekosistemleri, deniz ve karasal biyolojik çeĢitliliği ve havzayı da dikkate alan koruma kriterleri mevcut yasalarda bulunmamaktadır. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunundaki değerler AB uyumu çerçevesinde daha da esnetilmek istenmektedir. Halbuki kanun, su ekolojisinin devamı için alıcı ortam sınır değerleridir. Su kirliliği yönetmeliğindeki deĢarj standartları ile 1380 sayılı Su Ürünleri Yönetmeliğinin deĢarj standartları çeliĢmektedir.
1380 sayılı kanunun ilgili yönetmeliğindeki değerler ile Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğindeki değerler yüzeysel suların korunması açısından, çeliĢen 20
değerlerdir. Su Ürünleri Yönetmeliği'nde türlerin biyoçeĢitliliğinin korunmasına değil, tarımsal üretime, yetiĢtiriciliğe ağırlık verilmesi bir sorundur. - Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile Maden Kanunu çeliĢmektedir. Maden Kanunu'nun arama iĢletme ruhsatı ve akabinde iĢletme iznine geçilmesi izinleri, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 9. Maddesindeki turba alımı ile çeliĢmektedir. Maden Kanunu arama ruhsatı verir ve doğrudan izin verir, oysa Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği arama ve iĢletme ruhsatı verilmeden önce Bakanlığın iznine tabidir demektedir. - Biyolojik çeĢitlilik, biyolojik çeĢitliliğin yerinde korunması, ekosistemler, türler, alt türler vs. konusunda tanımlamaların da yer aldığı ulusal mevzuat eksikliği bulunmaktadır. AraĢtırma kuruluĢları (üniversiteler, özel laboratuvarlar v.b.) için biyolojik çeĢitliliği koruma yükümlülüklerini belirleyen yasal bir düzenleme yoktur.
2872 Sayılı Çevre Kanunu'nda
"koruma", "habitat", "sürdürülebilirlik" gibi biyolojik çeĢitlilik açısından önemli tanım ve kavramlar yer almamakta; "biyolojik çeĢitlilik", "koruma", "sürdürülebilirlik" kavramları çevre mevzuatı yanında, kamu tüzel kiĢilerinin kuruluĢ kanunlarında ve yatırımlara iliĢkin mevzuatta da bulunmamaktadır. Kadastro Kanunu'nda biyolojik çeĢitliliğin korunmasının önünde engel olabilecek maddeler bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı tarafından uygulanan 2863 Sayılı Kanununun yaptırımları, Milli Parklar, Çevre Kanunu vb. kanunlardan daha güçlü olmasına rağmen, kanun; kriterler ve teknik açıdan yetersizdir. Turizmi TeĢvik Kanunu, Teknoloji GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu, Endüstri GeliĢtirme Bölgeleri Kanunu gibi sektörel öncelikli belirleme, planlama ve uygulama yetkisi veren yasalarda biyolojik çeĢitlilik önceliklerine yer verecek yasal düzenlemeler bulunmamaktadır ve plan kararları, korunan alanlara iliĢkin kararlarla örtüĢmemektedir. - ÇED Yönetmeliği'nde AB Habitat Direktifi kapsamında korunması gereken alanlarla ilgili bir hüküm yoktur. Stratejik ÇED konusu önceliklendirilerek yasallaĢtırılmalıdır. ÇED Yönetmeliği'nde yatırım yapılacak alanlardaki biyoçeĢitliliğin güncel durumunun (en son 21
hali) istenmesini Ģart koĢan bir hüküm yoktur. Bu nedenle mevcut biyolojik çeĢitlilik gerçekçi bir durumda sunulamamaktadır. ÇED Yönetmeliği, mülkiyet sorunu açısından yer tetkikini, iĢletmeye yasal prosedürü azaltmak için, ÇED Raporu olumlu belgesi alınması sonrasına bırakmaktadır. Oysaki Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği atık su deĢarjı (11. Madde), turba alımı (9. Madde), kurutma - doldurma (6. Madde) ile ilgili izin öncesi uygun görüĢ alınmasını öngörmektedir. ÇED Yönetmeliği koruma, biyolojik çeĢitliliğin sürdürülebilirliği ve doğal kaynakların akılcı kullanımı açısından yetersiz kalmaktadır. Sadece proje bazından çevresel etkilere bakılmakta ve bütünsel yaklaĢım görülmemektedir. 2.4.2.
Uygulamadaki eksiklikler - Sektörel planlamada biyolojik çeĢitlilik değerlerini koruyucu sosyal ve ekonomik
teĢvikler yetersizdir. Ekonomik yapının bozukluğu uygulamalara yansımaktadır. Sektörel planlamada ekonomik kalkınmaya yönelik hedefler öncelikli görüldüğünden, biyolojik çeĢitliliğin korunmasına aktarılan kaynak miktarı yetersiz kalmaktadır. Yasalarla desteklenen ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik faaliyetlere aktarılacak mali kaynak mekanizmasına ihtiyaç vardır. Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı'nın uygulanması yönünde bir yaptırım yoktur. Türkiye'de Biyolojik çeĢitliliğe iliĢkin araĢtırma eksikliği vardır. Bilimsel proje sonuçları uygulamaya yönelik olarak kullanılmamakta ve projeler sadece bilimsel amaca hizmet için gerçekleĢtirilmektedir. Biyolojik çeĢitlilik ve doğal kaynakların yönetimi konusunda pek çok proje uygulanmakta, proje sonrasında kanuni düzenlemeler de dahil olmak üzere plan kararları alınmakta ancak bu kararlar her nedense uygulanamamaktadır. - Uluslararası sözleĢmeler ülkemizde (kanun kuvvetinde olmalarına karĢın) ciddiye alınmamaktadır. UÇEP, Biyolojik ÇeĢitlilik Stratejisi ve Eylem Planı vb. sadece hazırlanmıĢ bir doküman niteliğinde kalmakta ve uygulamaya geçirilmemektedir (Yasal dayanağı yoktur). Biyolojik çeĢitliliğin korunmasında korumacı yaklaĢım her zaman ön plana çıkartılmakta, projelere akılcı öneriler getirilememektedir. 22
- Ülke düzeyinde arazi kullanım planları eksiktir. Farklı kurumlar tarafından aynı alana farklı koruma statüleri verilmesi sonucunda bir alanda 2-3 koruma statüsü bulunmakta ve bu nedenle kurumlar arasında karıĢıklık, yetki karmaĢası yaĢanmaktadır. Aynı anda iki koruma statüsüne sahip olan alanlarda, entegre yönetim planları hazırlanmamaktadır. Neyin, nasıl ve ne Ģekilde korunacağı tam anlamıyla bilinmemektedir. Ülkemizde koruma planlaması kuramsal olduğu kadar teorik düzeyde de kurumsal yapı eksikliğinden ve farklı bölgelerde farklı kararlar ve yöntemler benimsenmesinden ötürü subjektif karar ve uygulamalara zorlanmakta ve baskı gruplarının ve politik yapıların yoğun baskısı altında kalmaktadır. 2873 Sayılı Kanun (Milli Parklar Kanunu) ile korumaya alınan alanlarda, Hazine'ye ait alanların Toprak Reformu tarafından dağıtılması ve bu arazilerin koruma alanlarımız sınırlarında kalması uygulamada sorunlar çıkarmaktadır (Mülkiyet sorunu gibi). Etkin bir yönetim mekanizması (modeli) kurulamamıĢtır. Koruma-kullanım kararlarında çevre fayda-maliyet analizleri yapılmaktadır. Milli Parklar Kanunu‟nda “Tabiatı Koruma Alanlarında insan etkisi olmamalıdır” ifadesi olmasına rağmen statülerin yetersizliğinden bu unsur göz ardı edilmektedir. Koruma altına alınan alanlarda ve çevreyi ilgilendiren konularda ortak koruma politikası geliĢtirilmemektedir. Ulusal korunan alan politikamızda, korunan alanlar sistemimiz için, net bir vizyon, hedef, amaç tanımı yapılmamıĢ olması, korunan alanlarımızın etkin yönetimini güçleĢtirmektedir. - Biyolojik ÇeĢitlilik ve doğal kaynakların korunmasına yönelik plan kararlarının yer aldığı ve uygulamalar için önemli olan "yönetim planlarının" hazırlanması-planlanması aĢamalarında, kurumların eĢgüdümlü hareket edememektedir. Fiziksel planları uygulayacak merciler mahalli idareler olduğu için uygulama denetiminde büyük sorunlar vardır. Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımında yerel toplulukların uygulamalarına yönelik, sosyokültürel çalıĢmalar eksiktir. Koruma faaliyetlerinin sadece yasalar ve kolluk kuvvetlerince
23
yapılacağı düĢünülmekte, alanlarda yaĢayanların bu faaliyetlere katılımı ve etkin rol alması sağlanamamaktadır. - Korunan alanlarda olduğu gibi, tarımsal alanlarda da çevreye zararlı faaliyetler yapılmakta ve mera alanları, kiraya verilerek; parasal getirisi karĢılığı yok edilmektedir. Toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların toprak kirliliğini önleme çalıĢmalarından ayrı yapılması sorun yaratmaktadır.
Ayrıca toprağın korunmasına yönelik çalıĢmaların farklı
birimler tarafından yürütülmesi yanlıĢ yönlendirmelere neden olmaktadır. Toprak kirliliğini önleme, toprağı koruma, erozyonla mücadele ve tarımsal toprakların kullanımı arasında uyum, eĢgüdüm bulunmamaktadır. Ġlgili mevzuat yeniden ele alınarak uyumlu hale getirilmelidir (Örneğin amaç dıĢı arazi kullanımına yönelik mevzuatlarda genelde tarım arazilerinin ve sanayi alanlarının kullanımı esas alınırken; gen, tür ve habitat kaynağı olan toprağın bu özellikleri göz önünde bulundurulmamakta, bu da uygulamada sorun yaratmaktadır). Meraların, Mera Kanunu'na göre değerlendirilmesi ve korunması Hazine'ye aittir. Bu durum orman alanlarında Orman Bakanlığı'na karmaĢa yaĢatmaktadır.
Meralar,
valilik veya belediyeler tarafından resen imar planı kapsamına alınmakta, imar planları kesinleĢtikten sonra ancak tapuya tescil aĢamasında karĢılaĢılan sorunlar nedeniyle tahsis değiĢikliği yoluna gidilmekte veya Hazine tarafından açılan davalar sonucu planlar iptal edilmektedir. - Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanların yönetsel yapısının yerinden yönetim modeli çerçevesinde olmaması bir sorundur. Biyolojik çeĢitliliğin Ģu an için ne aĢamada olduğunu ortaya koyan ulusal bir çalıĢma ve bu konuyla görevlendirilmiĢ bir kurum yoktur.
Ülkemizde bu konuda bir risk haritası yoktur. Koruma ve kullanma kurumları
arasında, koruma alanı ilan etmede kurumlar arası iletiĢim zayıflığı bulunmaktadır. Mevzuat, kurumlardan görüĢ almayı öngörmekte; ancak ortak karar alma mekanizmaları mevzuatta bulunmamaktadır. Çevre ve doğa koruma ile ilgili temel yasa maddeleri olmadığı için her 24
yürütücü kurum veya kuruluĢ kendi hedef ve amaçlarını öne çıkarmaktadır: Örneğin: EnerjiÇevre, Turizm-Çevre gibi. Turizm TeĢvik Kanunu'na göre ormanlık alanlarda turizm alan ve merkezleri tahsis edilebilmektedir. Bununla bağlantılı olarak çevre koruma adına yer yer turizm alan ve merkezlerinin ilanından daha önce Turizm Bakanlığı‟na haber verilmeden, doğal sit ya da baĢka amaçlı kısıtlamalar gerçekleĢtirilmektedir.
Bu tür çeliĢkiler bitip
tükenmeyen mahkemeler ve uygulamada aksaklıklar yaratmanın dıĢında baĢka bir iĢe yaramamaktadır. - Görev ve yetki verilerinin olmasına karĢın, bunları sahiplenmeme söz konusudur. Özellikle uygulamalardaki denetimlerde eksiklik vardır. Bakanlıklar arasında yetkilerin ve sorumlulukların (hukuki/idari vs.) paylaĢılması konusundaki anlaĢmazlıklar, korunan alanların yönetilmesinde tıkanıklıklara neden olmaktadır. Kanunlar arasındaki çakıĢma ya da örtüĢmeleri giderecek kurumlar arası etkin iĢ ve hedef birliği yoktur. Aynı zamanda doğa korumaya yönelik kriterler kurumların mevzuatında farklılık arz etmektedir. Kurumlar arası benzer konularda ayrı ayrı koruma projelerinin yapılması kaynak ve zaman israfına yol açmaktadır. - Sulak alanlara yönelik uygulamalarda kurumların bakıĢ açısındaki farklılıklar ve kuruluĢlar arası amaç ve hedeflerin ayrı olması koruma kavramını baltalamaktadır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği'nde, koruma-kullanma dengesinin sağlanması yönünde 3. bölümde yer alan koruma alanlarının tesbiti ve uygulama esaslarına yönelik bölümdeki koruma zonlarının belirlenmemiĢ olması uygulamada sorunlar doğurmaktadır.
Sulak
alanlarda Çevre Bakanlığı'nın koordinasyon görevinin olmasına rağmen, gerçek sorumlunun kim olduğu ve yaptırımın kimin elinde olduğu belirli değildir. Eğer bu alan aynı zamanda Milli Park ise sorun daha da karmaĢık olmaktadır. - 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Orman Bakanlığı tarafından koruma altına alınan alanlarda; biyolojik kaynakların korunması, koruma alanlarının yönetilmesi, izlenmesi 25
Orman Bakanlığı‟nın yetkisinde olmasına rağmen, uygulamada Çevre Bakanlığı Tarım Bakanlığı ile çatıĢma yaĢanmaktadır. 2863 KTVKK ve 2873 MPK'da yer alan Doğal Sit-Milli Park, Tabiatı Koruma Alanı, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı tanımlarının benzerliği dolayısıyla Kültür Bakanlığı ile Orman Bakanlığı arasında yetki karmaĢası oluĢmaktadır. Biyolojik çeĢitlilik bakımından önemli alanlar üzerindeki koruma statülerinin 2873 Milli Parklar, 2863 KTVKK ve 2872 sayılı Çevre Kanunu kapsamında birden fazla yetki ve kurumun sorumluluğunda olması çeliĢki yaratmaktadır. Bunun yanında korunan alanlara iliĢkin olarak çeĢitli kuruluĢların (DSĠ, Bayındırlık, Çevre Bakanlığı gibi) mevzuatlarından kaynaklanan yetki çatıĢması vardır. Milli Parklar Kanunu ile biyolojik çeĢitliliğin korunmasında, Orman Bakanlığı uygulamaları ile ilgili bazı çeliĢkiler yaĢanmaktadır (yangın yolları, yaĢlı ağaçların kesilmesi, 2(b) uygulaması). - KuĢların eylem planları, koruma tedbirleri 3167 Sayılı KAK ile yapılırken (esasen MAK kararları) Çevre Bakanlığı, zaman zaman Orman Bakanlığı‟nın uygulama alanlarında faaliyetler göstermektedir. Korumayla ilgili kanunlarla yatırım ve iĢletmeye iliĢkin kanunlar arasında kopukluklar mevcuttur. Bu da kurumlar arasında çatıĢmaya neden olmaktadır (2883, 2872 ile DSĠ KuruluĢ ve Turizmi TeĢvik Kanunları gibi). 3167 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile memeli, kuĢ, sürüngen türlerinin korunması görevi Orman Bakanlığı'nda iken (koruma listelerinin yayınlanması, ilgili koruma tedbirlerinin alınması vb.), Çevre Bakanlığı'nın yetkisinde olmamasına rağmen avcılıkla ilgili Valiliklere talimat yazılması, mevzuat, yetki, uygulama çatıĢması yaratmaktadır. - Koruma amaçlı ayrılan alanlardan elde edilen gelirin tekrar koruma amaçlı olarak bu alanlara geri dönüĢü sağlanamamaktadır. Biyolojik çeĢitliliğin korunmasına yönelik mali mekanizmalar belirlenmemiĢtir. Korumaya yönelik faaliyetlerin maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, koruma bütçesi yetersiz kalmaktadır.
Kaynakların korunmasında gerek gönüllü
çalıĢmalar ve gerekse bağıĢ, yardım konuları yetersizdir. Özel sektör tarafından üretilen 26
çevreye yönelik projelerin yeterli desteği bulamaması, proje sonuçlarından faydalanılmasını engellemektedir. Biyolojik çeĢitlilik korumaya yönelik belirlenen alanlarda ekip, ekipman desteği ve finansman koĢulları yeterli değildir. - Ülkemiz korunan alanlarının yönetiminde de ciddi eksikliklerin olduğu görülmektedir. En önem verilen doğa koruma kategorilerinden olan milli parklarımızda bile genel yönetim planı olarak sayılan Uzun Devreli GeliĢme Planlarının (UDGP) ancak yarısının tamamlanmıĢ olması bunun en önemli göstergesidir. UDGP tamamlanmıĢ alanlarda ise plan öngörüsü tanıtım merkezlerinin dahi yapılamaması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yönetim planları hazırlanmakta ancak kurumlar arası hedef birliği olmadığı için, koordinasyon, acil müdahale ve eylem birlikteliği sağlanamamaktadır. - T.C. Anayasası'nın uluslararası antlaĢmalarla ilgili 90. maddesi "usulüne göre yürürlüğe konulmuĢ milletlerarası antlaĢmalar kanun hükmündedir" ifadesini taĢımaktadır. Dolayısıyla Türkiye‟nin taraf olduğu uluslararası antlaĢma ve protokollerin iç hukuk düzeninde sahip oldukları hukuki güç, en az Çevre Kanunu değerinde olup, bu sözleĢmeler ulusal mevzuatın önemli birer parçasıdır. Türkiye, uluslararası iĢbirliği çerçevesinde çevre ile ilgili uluslararası çalıĢmalarının bir kısmını sözleĢmelere taraf olmak, bir kısmını ise üyesi bulunduğu uluslararası kuruluĢların çalıĢmalarına katılmak suretiyle izlemektedir. Farklı konulardaki Uluslararası SözleĢmeler dolaylı veya doğrudan ilgili olan kuruluĢlarca tartıĢılmadan onaylanmaktadır (Örn; Avrupa Patent SözleĢmesi onaylanırken Çevre Bakanlığı taraf olarak görülmemiĢtir). Doğa koruma ile ilgili çıkarılmıĢ uluslar arası sözleĢmelerin tamamına taraf olunduğu halde ulusal mevzuat, uluslar arası sözleĢmelerle uyumlu hale getirilmediğinden uygulamadaki dar boğazları aĢmak mümkün olamamıĢtır. Uluslar arası sözleĢmelerin yanı sıra ulusal mevzuat gereği birden fazla koruma statüsünün olduğu alanlarda bile etkili bir koruma ve yönetim sağlanamamıĢtır.
Türk çevre koruma
mevzuatındaki farklı kanun ve yönetmeliklerin henüz birbiriyle uyumunun sağlanmamıĢ ve 27
kurumsal görev tanımlarının netleĢtirilmemiĢ olması, çevre koruma ve doğa yönetiminde sık sık birbiriyle örtüĢen ve/veya çatıĢan uygulamalara neden olmaktadır. Ülkemizdeki doğa koruma faaliyetlerinin tarihi 1950'li yıllara uzanmasına karĢın, hukuki ve idari alanda gereken önem verilmediği ve yeterli kaynak ayrılmadığı için çabalar etkisiz kalmıĢ ve arzulanan hedeflere ulaĢmak mümkün olmamıĢtır. Uluslararası mevzuatla ilgili hukukçuların yeterli olmaması bir baĢka problemdir. - Halkın bilgiye eriĢimi kısıtlıdır. Kurumlar arasında korumaya yönelik çalıĢmalar için bilgi alıĢveriĢi sağlıklı iĢlememektedir. Koruma alanları, türler ve habitatlar üzerine yapılan çalıĢmaların
uygun
ve
standartlandırılmıĢ
ve
uygulamadaki
kuruluĢlarla
bağlantı
sağlayabilecek bir veri bankası yoktur. Bu durum alanların izlenmesinde ve acil müdahale edebilmesinde büyük engel teĢkil etmektedir. Mevzuat oluĢturmaya yön verecek envanter çalıĢmaları eksiktir.
Ayrıca planlama çalıĢmalarında envanter eksikliği vardır.
Doğal
kaynakların (orman vs.) ve korunan alanların yerel topluluklar veya STK'larla iĢbirliği içinde katılımcı bir Ģekilde yönetilmemesi, yetki ve sorumlulukların paylaĢılmasına olanak veren yasal altyapının (mevzuatın) bulunmayıĢı, etkin korumaya engeldir.
Doğal koruma
alanlarında; halkın dıĢlanması, "yasak" kavramının geliĢtirilmiĢ olması ve bilinçsizlik sahiplenmemeyi getirmektedir. Mevzuatta yerel halkın yöresine sahip çıkmasına olanak sağlayacak katılım ve bilinçlendirme maddeleri ve süreçleri ortaya konmamıĢtır. Yöneticiler özellikle yerel yöneticiler, doğa korumaya iliĢkin konularda bilgi sahibi ve duyarlı değildir. Akılcı kullanım veya diğer adıyla sürdürülebilir kalkınma ile korumayı alan kullanıcılarına yönlendirmek üzere yerel halka yönelik yeterince eğitim ve bilinçlendirme çalıĢmaları yapılmamaktadır.
Çevre koruma konusunda yaygın bir ulusal eğitim programı yoktur.
Kaynakların korunmasına yönelik bu kaynakların içerisinde yaĢayan yöre insanına alternatif gelir olanakları sunma, bilinçlendirme ve eğitim çalıĢmaları yetersizdir. Ülkemizde korunan alanlarda çalıĢan teknik personelin ağırlığını sayıları çok yetersiz olmakla birlikte, orman 28
mühendisleri oluĢturmakta, korunan alanın kaynak değerlerine paralel (doğal, kültürel, tarihsel vb.) uzman personel kadrosunun oluĢturulmadığı görülmektedir. Aynı konularda araĢtırma yapan bilim adamları ve kuruluĢlar yeterli Ģekilde koordine olamamaktadır. Kamu, üniversite, özel sektör ve STK'lar arasında sistemli bir iĢbirliği sağlanamamıĢtır. Yasa ve yönetmelikler hazırlanırken, ilgi gruplarının görüĢ ve önerileri göz ardı edilmektedir. - ÇED komisyonunun bağımsız ve bakanlıklar üstü bir komisyon olmamasından dolayı ÇED raporlarının çoğunluğu olumlu olarak değerlendirilmektedir. ÇED Yönetmeliği, bölgenin gerçekleri çerçevesinde olası çevresel etkilerin incelenmesinden çok raporun incelenmesi safhasında kalmaktadır. Bölgenin gerçekleri ile raporun gerçekleri tam bir uyum sağlamamaktadır. Yatırım, iĢletme ve üretime yönelik faaliyetlerde ÇED raporunun öncelikle hazırlanmaması bir sorundur.
ÇED süreci tamamlandıktan sonra, ÇED sürecinde doğa
koruma açısından taahhüt edilen konularda taahhütlerin yerine getirilip getirilmediği yönünde izleme ve kontrol yetersizliği bulunmaktadır.
ÇED Yönetmeliğine rağmen, yeni sanayi
bölgeleri, turizm geliĢme alanları ve toplu konut alanları gibi büyük ölçekli planlarda doğa üzerinde oluĢabilecek olumsuz etkiler göz ardı edilmektedir. Koruma alanlarında, planlama kararlarına rağmen ÇED prosedürüne tabi olarak, uygulamaya geçilebilmektedir.
3. ÇALIŞMA ALANI BİLGİLERİ 3.1. Doğa koruma bölgeleri ve çalışma alanı sınırı 1983 tarih ve 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre Milli Park; bilimsel ve estetik bakımından ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip doğa parçalarıdır (madde 2/a). Bu kapsamda Türkiye'de 33 adet milli park (686.635 ha) bulunmaktadır (Anonim, 2002). Aydın ilindeki Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı (DYBM) bunlardan biridir. DYBM Milli Parkı Türkiye'nin ve dünyanın önemli doğal kaynak rezervleri arasındadır. Parkın 29
yüzölçümü 27.675 hektardır.
Bu alanın 10.985 hektarı 19.05.1966 tarihinde milli park
kapsamına giren Dilek Yarımadası‟na aittir.
Dilek Yarımadası, Akdeniz, Ġran-Turan ve
Avrupa Sibirya Flora Bölgesi elementlerini içermesi bakımından önemlidir. Bu özelliğiyle Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Biyogenetik Rezervleri ġemasında "Flora Biogenetik Rezerv Alanı" olarak kabul edilmiĢtir (Bilgili, 2002). Yarımadanın güneyine bitiĢik Büyük Menderes Deltası ise 31.03.1994 yılında milli parka eklenmiĢ olup, 16.690 hektar geniĢliktedir. Büyük Menderes Deltası, uluslararası öneme sahip "A Sınıfı Sulak Alan " özelliği taĢımaktadır.
Özellikle milli parkın kuzey kesimleri Akdeniz yöresinde nadir
rastlanan zengin bir bitki örtüsüne sahiptir ve Kuzey Anadolu ormanlık yörelerine has kestanenin en güneye indiği ve Kartopu, Finike ardıcı, Dallı servi ve Pırnal meĢesi gibi diğer türlerle küçük orman toplulukları oluĢturduğu tek yerdir. Fauna açısından tatlı ve tuzlu suyun birbirine karıĢtığı lagüner sistem sayesinde zengin bir biyolojik çeĢitliliği barındırmaktadır. Bölge dünya çapında nesli tükenmekte olan Tepeli Pelikan‟ın en önemli kuluçkalama alanlarından biridir. Bunun yanı sıra Akdeniz foku, deniz kaplumbağaları ve cüce karabatak gibi Akdeniz ülkelerinde koruma altında olan türler milli parkı yaĢama ve üreme için kullanmaktadırlar (Anonim, 2005). Milli parka çok yakın konumda yer alan statüsü farklı baĢka bir koruma alanı ise Bafa Gölü Tabiat Parkı‟dır. Tabiat parkı bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun tabiat parçalarıdır. Ülkemizde ilan edilmiĢ 17 adet (69.370 ha.) tabiat parkı vardır. Bafa Gölü Tabiat parkı 08.07.1994 tarihinde tescil edilmiĢtir ve 12.281 ha büyüklüğündedir. Park Büyük Menderes Delta‟sının sahip olduğu ekosistem özelliklerini barındırdığı gibi nesli tehlike altında bulunan birçok kuĢ türüne üreme ve kıĢlama ortamı yaratmaktadır. Alan bataklık kırlangıcı ve mahmuzlu kızkuĢunun üreyen popülasyonları ile Özel Koruma Alanı statüsü kazanmıĢtır.
Büyük Menderes
Deltası'ndan gelen tepeli pelikan yıl boyunca gölde görülebilir. KıĢlayan su kuĢları açısından 30
da önemli bir yerdir. Küçük batağan, bahri, karaboyunlu batağan, karabatak, sakarmeke, küçük karabatak, boz ördek ve elmabaĢ patka kıĢlayan baĢlıca türlerdir (Yarar ve Magrin, 1997). Göl, Büyük Menderesin yağıĢlı aylarda sularının yükselmesiyle beslenir. YağıĢ almayan aylarda ise, yani yaz aylarında bu su hareketi Bafa Gölü'nden Menderese doğru olmaktadır. Gölün suları, kefal, levrek, çipura yılan balığı gibi balıklara ev sahipliği yapar. Ayrıca kültürel kaynak değerleri açısından Heraklia antik kenti ve farklı dönemlerden kalma pek çok kalıntıyı barındırmaktadır. Ekolojik, sosyo- kültürel ve ekonomik açıdan oldukça büyük potansiyele sahip bu iki park coğrafi olarak birbirine oldukça yakın bir konumdadır (ġekil 1). DYBM Milli Parkı ile Bafa Gölü Tabiat Parkı arasındaki direk mesafe 10-18 km arasında değiĢmektedir. ÇalıĢmanın sınırları bu iki park arasında kalan bu alana ek olarak bu parkların politik sınırlarının 10 km dıĢındaki, farklı alan kullanımları ile kaplı bir tampon alanı da içermektedir. Bu alanın dıĢında kalan Didim ilçesi yerleĢim ve mücavir alanı da projede coğrafik bir bütünlük sağlanması açısından çalıĢma alanına dahil edilmiĢtir. Parkların politik sınırları dıĢında yer alan ve onları çevreleyen peyzaj matrisinde farklı ekosistemler ve habitatlar bir mozaik Ģeklinde yer almaktadırlar ve birbirleri ile etkileĢim içerisindedirler. Bu etkileĢimlerin çeĢitliliği ve coğrafi yakınlık faktörleri çalıĢma alanı olarak belirlenen bu peyzajın projenin amacına uygun olduğunu göstermektedir.
31
ġekil 1. ÇalıĢma alanı
3.2. Jeolojik Yapı AraĢtırma alanı, içinde bulunduğu Ege Denizi ve Batı Ege bölgesi ile birlikte jeolojik geçmiĢte kayaçlarının yaĢı 700 Milyon yılı aĢan bir yerkabuğu evriminden Ģimdiye kadar süren geliĢimin sonucunda günümüzdeki biçimini kazanmıĢtır ve bugünkü özelliklerinin her birinde bu uzun evrimin izleri gözlenir. Büyük Menderes havzasının denize açıldığı deltadan baĢlayarak doğuya doğru kilometrelerce uzanan Büyük Menderes Ovası, doğu-batı yönünde iki büyük fay ile teĢekkül etmiĢ bir graben çukurudur. Büyük Menderes Nehri, bu grabenin çökmüĢ kompartmanı üzerinden akmaktadır. Grabenin kuzey ve güneyindeki yükselen bloklar, Paleozoik yaĢlı metamorfik serileri meydana getiren Menderes Masifidir (Anonim, 1997). Güney ve kuzey yükseltileri arasında geliĢmiĢ bu çöküntü havzasında Neojen çökelleri yerleĢmiĢtir. Ayrımlı renklerde karasal kökenli marn, kil, mil, kumtaĢı ve çeĢitli temelden türeme çakıllardan
32
oluĢan bu topluluk, daha genç yaĢlı bazaltik volkaniklerce kesilmiĢtir. Alüvyon ve yamaç molozları en üstte yer almıĢtır (AltınbaĢ ve ark., 1999). AraĢtırma alanı ve çevresi genelde basit bir jeolojik yapı gösterir. Kuzeydeki dağlık kısımda Menderes Masifinin Paleozoik yaĢlı metamorfik serileri, güneydoğudaki küçük bir alanda Neojen yaĢlı gölsel çökellerden marn ve kireçtaĢları yer alır. Bu iki yükselti arasında kalan düzlük alanda ise Kuaterner yaĢlı kum birikintileri, bataklık alanlar, alüvyonlar, eski alüvyonlar ve taraça depozitleri bulunur. Alüvyonların altında ise kalınlığı 300 m.'yi bulan Neojen yaĢlı kil, kum, çakıl yer yer kumtaĢı konglomera yer alır. Büyük Menderes Deltasında toplanan alüvyoner birikintiler, deniz kıyısına doğru çok sayıda irili ufaklı göl ve bataklıkların ve dalyanların oluĢmasına sebep olmuĢtur (Anonim, 1997). Havzayı çevreleyen kayaçlar iki ana grup altında tanımlanır. Bunlardan birincisi Paleozoik- Mesozoik yaĢlı temeli oluĢturan ve Menderes masifi kayaçları olarak isimlendirilen baĢkalaĢım kayaçlarıdır. Ġkinci grubu oluĢturanlar ise Senezoik (Neojen) yaĢlı karasal tortullardır (AltınbaĢ ve ark., 1999). Akartuna (1965), Menderes masifi kuzey yöresinin, Paleozoik yaĢlı gnays, mikaĢist, kuvarsit ve mermer birimlerini içerdiğini belirtirken, Neojen istifi varlığını da göstermiĢtir. Gnaysların, kristalin Ģistlerin altında ve doğudan batıya doğru uzandıklarını, içerdikleri koyu ve açık renkli minerallerin oranına ve bu minerallerin iriliklerine göre, açık ve koyu renkli, ince veya iri taneli olduklarını belirlemiĢtir. Havzanın temelini oluĢturan kayaçlar, alttan üste doğru gnayslar, metavolkanitler, Ģistler ve mermerlerdir. Bu metamorfik kayaçlar, granit ve gabro türü mağmatik kayaçlar tarafından kesilmiĢtir (ġekil 2). Gnaysların temel mineral bileĢiminde kuvars, plajioklas, ortoklas, mikroklin, biotit, muskovit, granat ve apatit bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
33
(Kaynak: Kun ve Candan, 1987). ġekil 2. ÇalıĢma alanının stratigrafisi
ġistler, eski tortulların baĢkalaĢım Ģekli olup, mikaĢist, muskovit, granat ve kuvarsĢist alt gruplarını içerirken; mermerler, genelde bölgede dolomit ile kalsit bileĢimindedir. Ege Graben sistemine bağlı olarak havzanın çökme süreci günümüzde de halen iĢlevini sürdürmektedir. Havzanın graben bölümlerinde yoğunlaĢan alluvium birikintileri, metamorfik kayalardan köken alan kırıntılardan oluĢmuĢtur (Yıldırım, 1995). 34
Bölgede Hersinyen ve Alpin Orojenik hareketleri rol oynamıĢtır. Metamorfizmanın etkileri Paleozoik serileri üzerinde görülür. III. zaman sonunda Söke civarında tektonik hareketlere bağlı olarak bazaltlar meydana gelmiĢ ve Neojen serileri üzerine akmıĢtır. IV.zamanda ise geniĢ alüvyon sahaları teĢekkül etmiĢtir (Anonim, 1997) (ġekil 3).
ġekil 3. ÇalıĢma alanını jeolojisi
Aydın-Ortaklar hattının kuzeyi ile Büyük Menderes ırmağının alt bölümündeki Akköy çevresindeki araziler Neojen devrine, ovanın kuzeybatısında bulunan araziler ise PermienMesozoik jeolojik sürece aittir. Ovanın doğusunu çevreleyen ayrıĢmamıĢ metamorfikler ise,
35
gnays, amfibolit ve mikaĢistlerden ibarettirler. Metamorfik birimin üzerine, çimento hammaddesi olarak kullanılan, bol çatlaklı, zımpara, diasporit, Ģist ara seviyeli ve kuvars mercekleri içeren rekristalize kireçtaĢlarından oluĢan birim gelmektedir (AltınbaĢ ve ark., 1999). Söke ve civarında bulunan arazilerde kalker, marn ve konglomera karıĢımlarına rastlanır. Genelde dalgalı görünümlü olan bu tortulların kimi bölümleri 800 m. yüksekliğe kadar çıkmaktadır. Menderes Masifi‟ni çevreleyen kuĢağın batı ve güney bölümlerinde özellikle gri ve beyaz renk gösteren mermerler bulunmaktadır. Bu arada aynı bölgede gnays, mika ve hornblendli Ģistlere de rastlanılır (BaĢarır, 1970).
3.3. Petrografi Menderes masifinin temel litolojik birimini migmatit, gözlü gnays, granitik gnays ve bantlı gnayslardan yapılı gnays birimleri oluĢturur. Masifin temel birimlerini oluĢturan ve yaĢı 750-540 Milyon yıl öncesine inen granit kökenli gnaysların ilk metamorfizması erken Paleozoyikte meydana gelmiĢtir. Bu evreyi Ordovisiyen Eosen arasında nispeten sakin bir çökelme dönemi izlemiĢtir. Menderes Masifi jeolojik bakımdan temelini gnays ve magmatitlerin oluĢturduğu metamorfik bir çekirdek ile mermer, killiĢist, grovak, serpantin gibi metasedimentlerden oluĢan bir örtüye sahiptir (Anonim, 1997). Birimin tabanını görmek olası değildir ve görünür kalınlığı 2-3 km kadardır Gnays birimini uyumlu olarak metavolkanitler (leptitler) üstler. Gnayslar gibi Ģiddetli bir metamorfizma geçirmiĢ olan metavolkanitlerde de çok sık migmatizasyon izlerine rastlanır. Migmatizasyonun çok ilerlediği bölümlerde gnays ve metavolkanitlerin düzensiz olarak birbirlerine geçiĢi gözlenir. Metavolkanitler kalkalen özelliklerdedir ve bunlar, andezitten riyolite kadar değiĢen mineral ve kimyasal içeriği gösterirler. Kalınlıkları 30 ile 1000 m arasında değiĢmektedir (Dora ve ark., 1987). 36
Metavolkanit birimini, ilk bakıĢta uyumlu izlenimi veren bir dokanak ile Ģistler üstler. ġiddetli metamorfizma ve yapraklanma sonucu uyumlu görünümlü bu dokanağın, temelde eski bir uyumsuzluk yüzeyini simgelediği varsayılmaktadır. ġistlerin ilksel kayasını oluĢturan kırıntılı sedimentlerin, ada yayı türü geniĢ alanlar kaplayan volkanitler ile uyumlu olarak geliĢmesinin mümkün olamayacağı bir gerçektir. Öte yandan, Ģistlerin kimi zaman metavolkanitler, kimi zaman da doğrudan gnayslar üzerine gelmesi, aradaki uyumsuzluğun varlığı ile ilgili önemli bir arazi verisidir. ÇeĢitli metamorfik alt fasiyesleri içeren Ģistler, 2-3 km. dolayında bir kalınlık gösterirler ve bunlar üst bölümlerinde kalkĢistlerle ardalanma verirler (AltınbaĢ ve ark., 1999). ġistleri uyumlu bir dokanakla mermerler örter. Tabanda Ģistler ile ardalamalı olan ve iyi tabakalanma sunan mermerler, üst düzeylerinde som, kaba taneli ve tabakasız bir görünüm kazanırlar. Beyaz, iri taneli mermerlerin özellikle alt düzeyleri dolomitiktir. Menderes Masifinin güney kanadında mermerlerin üst düzeylerinde kilometrelerce uzanan ve yükselme hareketinin sonucunda mostra veren zımpara cevherli kuĢak yer alır. Masif'in en üst birimini oluĢturan mermer ve rekristalize kireçtaĢlarının Üst Trias-Üst Kretase yaĢlı oldukları bilinmektedir (Dürr, 1975; Çağlayan ve ark., 1980). Menderes Masifinin 6-7 km'ye ulaĢabilen görünür metamorfik granodiyoritik-tonalitik plütonlar, bunların volkanik türevleri ve daha genç gabroik plutonlarla, çok daha genç alkali kalkerli bazik-ortaç volkanitler tarafından katedilmektedir. Masifi kateden en genç bazik ve ortaç volkanitler Söke çevresinde izlenmektedir (AltınbaĢ ve ark., 1999). AraĢtırma alanında alttan üste doğru gözlenen metamorfik kayaçlar üç grup altında açıklanabilir. En altta kalker–Ģist ve mermer ardalanmalı biotit ve granat Ģistler, bunun üzerinde ince taneli gnayslar, en üst bölümde ise, gözlü gnayslar ve migmatitler yörenin temel kayaç gruplarını oluĢtururlar.
37
Her zaman temelde görüldüğü veya bulunduğu belirtilen gözlü gnayslar, Bağarası bölgesinde Ģistlerin üzerine gelmektedir. Bu bölgedeki metamorfik serilerin genel yapısı, Ģistler üzerine hafifçe dönmüĢ bir kıvrım Ģekli veya üst kanadı aĢınmıĢ yatık bir kıvrım modeliyle açıklanabilir. Allokton ve otokton topluluklar baĢlığı altında toplanan kayalar güney bölümünde yer alan Neojen yaĢlı çökeller tarafından açısal uyumsuzlukla örtülmektedir. Büyük Menderes grabeninin kuzey bölümündeki bu genç çökeller tabanda, metamorfik oluĢumlardan kaynak almıĢ kaba taneli, bloklu bir sınırla baĢlamakta ve üst düzeylere doğru kumtaĢı, çamurtaĢı, kiltaĢı ve gölsel kireçtaĢlarına geçiĢ oluĢturmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999) (ġekil 2). Bölgede
oluĢum
gösteren
metavolkanitler,
Menderes
masifinin
çeĢitli
yörelerindekilere benzer Ģekilde, mavi gözlü gnays olarak tanımlanan kayaçlarla beraber kimi zaman santimetre boyutlarında ardalanmalı olarak gözlenmektedir. Tabanda yer alan gözlü gnayslar ile bunları üstleyen metavolkanit birimleri arasında ardalanmalı bir geçiĢ zonu yer almaktadır. GeçiĢ zonu düzeyine karĢılık gelen kliplerde, mavi gözlü gnays/metavolkanit ardalanmaları sıkça gözlenmektedir. Metavolkanitten mavi gözlü gnayslara olan geçiĢ süreçlerinde, matriksi morumsu-gri renkli metavolkanitin oluĢturduğu, içinde küçük feldspat gözleri ve bantları bulunan geçiĢ kayaları ortaya çıkmaktadır. Mavi gözlü gnayslar içinde metavolkanit kalıntılarının sıkça gözlenmesi, bu gnaysların ilksel kayalarının da volkanik kökenli olduğunu ve son ana metamorfizma olayı ile gnays yapısı kazandığını göstermektedir. Bu gnaysların araĢtırma bölgesindeki genel mineral bileĢimleri, kuvars-plajioklas-ortoklasbiotit-muskovit-klorit-turmalin-zirkon-apatit
olarak
verilebilir.
Petrografik
mikroskopi
çalıĢmalarında metavolkanitlerin genel mineral bileĢimleri kuvars-plajioklas-ortoklas-biotitgranat-silimanit-muskovit-turmalin-apatit-zirkon Ģeklinde saptanırken, bunların oldukça ince taneli kayaçlar olup poligonal doku özelligi gösterdiği belirlenmiĢtir (AltınbaĢ ve ark., 1999).
38
Menderes masifinin metamorfik evrimi konusunda önceleri ayrımlı görüĢler ileri sürülmüĢ olmasına karĢın, masife bugünkü yapısını kazandıran son etkin metamorfizmanın Neotetis‟in evrimine bağlı olarak Eosen yaĢlı olduğu günümüzde kabul görmektedir. Ana metamorfizmasını Erken Eosen‟de tamamlamıĢ olan Menderes masifinde, Batı Anadolu‟da sıkıĢma tektoniği rejiminin en son evresinin hüküm sürdüğü, Erken Miosen döneminde gnays, metavolkanit, yüksek dereceli Ģist ve post-metamorfik plütonlardan oluĢan birimlerin, kuzeye doğru uzun mesafelerde itildiği ve bu evrenin Neotektonik rejimin baĢladığı Geç Miosen‟den (Tortonien) önce sona erdiği anlaĢılmaktadır. SıkıĢmanın Batı Anadolu‟nun genelinde kabul edildiği gibi K-G yönlü olmasına karĢın, itilmelerin Likya Napları' nın tersine , kuzeye doğru olması büyük olasılıkla Erken Miosen süresince, sıkıĢma rejiminin son evresinde, etkin kuvvet yönünde kuzeye doğru bir değiĢimin gerçekleĢtiğini göstermektedir (AltınbaĢ ve ark., 1999). Jeolojik geçmiĢi 700 milyon yıldan önceye uzanan Menderes masifi temel birim üzerine daha detaylı bilgiler, bu masif üzerine yapılmıĢ 100'ü aĢkın yayının özetlerinin verildiği Metin‟den (1983) ve daha sonra yapılan çalıĢmaları da içeren Özkaya (1995)'nın tezinden elde edilebilir.
3.4. Jeomorfolojik Yapı Büyük Menderes havzası içinde yer alan araĢtırma alanı genel olarak dağlık, dalgalı ve düz fizyografya konumunda ĢekillenmiĢtir. II. jeolojik zamanın sonu ile III. jeolojik zamanın baĢında Ege kıtasının yavaĢ yavaĢ alçalması ve yoğun Alp hareketleri sonucu Ģekillenen havza, tektonik özellikli iki yükselen blok (horst) arasındaki çöküntü-graben alanıdır (AltınbaĢ ve ark., 1999). AraĢtırma alanının kuzey ve güneydeki yükselen bloklar olarak tanımlanan Samsun ve MenteĢe Dağları Batı Anadolu dağları sisteminde yer alır. AraĢtırma alanında çöküntü alanı 39
oluĢturan delta ve Söke ovası ise ırmak, çay, yan dere ve yüzeysel akıĢlarla taĢınan ve daha sonra tortullaĢan alluvial birikintilerle bugünkü fiziksel görünümünü almıĢtır.
AraĢtırma
alanının delta kısmında deniz seviyesinden yükseklik yaklaĢık 1 m., Bafa Gölü kısmında 4 m, iç kısımlara sokuldukça ise 8-10 m.lere yükselmektedir (ġekil 4).
ġekil 4. ÇalıĢma alanının fiziki haritası
ÇalıĢma alanının kuzey bölümünde doğu-batı istikameti boyunca uzanan ve Dilek yarımadasını oluĢturan Samsun Dağı yer alır. Milli Parkıında içerisinde yer aladığı Samsun
40
Dağının en yüksek noktası 1237 m. rakımlı Dilek Tepedir. Samsun Dağı hareketli topoğrafik yapısıyla araĢtırma alanında en zengin ve çeĢitli bitki örtüsünü barındırmaktadır. Özellikle bakının etkin olduğu bitki örtüsünün dağılımında kuzey yamaçlarda maki, güney yamaçlarda ise Pinus brutia (kızılçam) baskınlığı kaydedilmektedir (ġekil 5).
ġekil 5. ÇalıĢma alanına ait bakı haritası
AraĢtırma alanının doğusunu ise Bafa gölünün doğusunda bulunan ve çalıĢma alanın doğusu boyunca uzanan BeĢparmak dağları oluĢturur. Teke Tepe 1332 m rakımla BeĢparmak dağlarının en yüksek noktasını oluĢturur. BeĢparmak dağlarının, Bafa Gölünün kuzey ve
41
kuzeydoğu kısmında çok yüksek eğimli olması bu alanlarda göle dik kıyılar oluĢmasına sebep olmuĢtur. Gölün güney ve batı kısmında eğimin azalmasıyla daha alçak ve geniĢ kıyılar oluĢmuĢtur (ġekil 6ġekil 6). Kıyıların dik olduğu bölümlerden özellikle ani yağıĢlarda güçlü bir Ģekilde göle değiĢik boyutlarda materyal taĢınmaktadır (Anonim, 2008).
ġekil 6. ÇalıĢma alanınına ait eğim haritası
BeĢparmak Dağlarının güneybatısında Bafa gölünün güneyinde ise ani bir yükselti oluĢturan, 1083 m rakımlı Ġlbir Dağı yer alır. Kuzeybatı-güneydoğu istikametinde ve denize 42
paralel olarak uzanan ve Pinus brutia (kızılçam) ormanlarıyla kaplı Ġlbir Dağı Bafa gölüyle Akbük körfezini birbirinden ayırır (ġekil 4). AraĢtırma alanın güneyinde yer alan Didim yarımadası düĢük eğimli bir topoğrafik yapıya sahiptir. Yarımadanın en yüksek noktasını, yarımadanın kuzeyinde, Yeniköyün hemen güneyinde yer alan 236 m rakımlı Mengereb Tepe oluĢturmaktadır. Yarımadanın genelinde kıyı kesimlerden içlere doğru yükseklik artmakta ancak yarımada genelinde rakım 100 m.‟nin altında seyretmektedir (ġekil 4).
3.5. Hidrojeolojik Özellikler ÇalıĢma alanının hidrojeolojik özellikleri ana baĢlıklar halinde aĢağıda özetlenmiĢtir. Akarsular: ÇalıĢma alanındaki en önemli su kaynağı, Dinar‟dan doğup Büyük Menderes vadisinde 584 km. yol kat ederek Menderes deltasından denize dökülen Büyük Menderes Nehri'dir (ġekil 7). Drenaj alanı 24.976 km2 olan Büyük Menderes Havzası Türkiye'nin % 3.20'si büyüklüğündedir. YağıĢ potansiyeli yılda 16.384 Milyar m 3, yıllık debisi 3.374 Milyar m3 olarak hesaplanmıĢ olup, yılda ortalama 15 Milyon m3 sediman taĢımaktadır (Anonim, 1997). Bafa gölü: Ege bölgesinin en büyük gölüdür (6708 ha.), Büyük Menderes çöküntü havzasının aĢağı kısmında ve denize yakın bir yerde yer alır (ġekil 7). Gölün uzunluğu 15.4 km. geniĢliği 4.5 km, ortalama derinliği 2m. olup en derin yeri 19m. dir. Eski deniz körfezi ağzının Söke Drenaj Kanalı: Büyük Menderes Nehri'nin denize döküldüğü yere yaklaĢtıkça yeraltı suyu zemin seviyesine kadar yükselmektedir. YağıĢlı mevsimlerde bölge sular altında kaldığından, DSĠ tarafından Söke'den - Ege Denizi'ne kadar yaklaĢık 30 km uzunluğunda
43
drenaj kanalı açılmıĢ ve akıĢ sağlanarak yeraltı su tablası kısmen de olsa düĢürülmüĢtür.
ġekil 7. ÇalıĢma alanınındaki akarsu ve su kaynakları
Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar ile kapanıp denizden ayrılması ile oluĢan göl, oluĢum Ģekliyle doğal set gölleri sınıfına girmektedir. YağıĢ suları ve Büyük Menderes Nehrinden bağlanan bir kanalla göl beslenmektedir (Anonim, 2008). Azap gölü: Söke‟nin 15 km güneyinde Bafa gölünün 3,5 km kuzeyinde BeĢparmak dağlarının eteğinde yer alır (ġekil 7). Büyük Menderes Deltası ve Bafa Gölü'nden sonra Aydın'ın üçüncü büyük sulak alanıdır. Son yıllarda yağıĢ rejimindeki düĢüĢ gölü kuruma
44
tehlikesiyle karĢı karĢıya bırakmıĢtır. Barındırdığı tatlı su balık türleri ve su kuĢları ile önemli bir yaban hayatı yaĢam alanıdır. Pınarlar, Kaynaklar: ÇalıĢma alanının delta kısmında ve özellikle Samsun dağı eteklerinde çok sayıda kaynak ve pınar mevcuttur. Bu pınarlardan bazılarında kaptaj tesisi inĢa edilmiĢ olup, içme suyu olarak kullanılmaktadır. Kaptaj tesisi olanların baĢlıcaları, Yanoluk Pınarı, Baldere Pınarı, Bülbüldere Pınarı, Kanyon Pınarları (Oluk Dere'de), Erenler Dere Pınarı ve Batak Pınarı'dır. Deltadaki en önemli kaynaklar ise Balıklı Kaynağı ve Tuzburgazı acı su kaynaklarıdır (ġekil 7). Ayrıca, batıdan doğuya doğru Narlısu Pınarı, Mana Pınarı, Sülüklü Pınarı, Tuzlusu Pınarı ve Yavansu Pınarları bulunur. Bu pınarların çok büyük bir bölümünün suları tuzludur (Anonim, 1997). Bataklıklar: Menderes Deltasının Ege Denizi ile birleĢtiği kısımlarda ve Tuzburgazı köyü'nün doğu ve batısındaki kaynakların bulunduğu yerlerde bataklık alanlar mevcuttur (ġekil 7).
3.6. Toprak Yapısı AraĢtırma alanına ait büyük toprak gurupları ġekil 8‟de verilmiĢtir. AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ bir konum sergilerken, diğer bölümü ise ırmak, çay, dere, yan dere, yüzey akıĢ ve yer çekimi sonucu taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta-genç topraklardır. Bu alandaki topraklar; dağlık, vadi ve piedmont olmak üzere 3 ayrımlı arazi tipi üzerinde dağılım göstermektedir. Ayrımlı jeolojik yapılanma ve süreçler, ana özdek, taĢınım ve birikim koĢulları ile diğer genel toprak oluĢum ögeleri sonucu oluĢan topraklar, ayrımlı toprak sınıflar içerisine sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999).
45
ġekil 8. ÇalıĢma alanınındaki büyük toprak grupları
ÇalıĢma alanında 3 ayrımlı arazi tipi içerisinde ana özdek ve toprak oluĢum faktörleri temel alınarak toplam 10 adet toprak serisi bulunmaktadır. Bu toprak serilerinin yerleĢtirildikleri arazi tipleri, fizyografik birimleri ve taksonomik toprak sınıfları Çizelge 2‟dedir. AraĢtırma alanının kuzey ve güney yörelerini çevreleyen dağlık araziler üzerinde, fizyografik konum, eğim derecesi, ana özdek çeĢitliliği, bitki örtüsü türü ve dağılım yoğunluğu vb. kimi özelliklere bağımlı olarak ayrımlı derinlik ve sınıflarda topraklar oluĢmuĢtur.
46
Dağlık arazilerin sırttan baĢlayan ve eğim bitim noktası olan alanlara kadar devam eden dik ya da doğrusal çok dik eğimli bölümleri, yamaç olarak tanımlanmıĢtır. Bu araziler jeolojik oluĢum süreçleri ve toprak oluĢturan ana özdeklerine bağımlı olarak glasiler ile alluvial ve kolluvial oluĢumlara geçiĢ gösterirler. Dağlık arazi tipinde dik ya da çok dik eğim ve bu bağlamda doğal aĢınım yoğunluğu, toprak oluĢumunu sınırlayan temel öğedir. Tepe üstü düzlüğü veya dıĢ bükey Ģekle sahip sırt araziler ile doğrusal dik ya da çok dik eğim içeren yamaç arazilerde, ana özdek çeĢidi ve bitki örtüsünün yoğunluk derecesine bağımlı olarak ayrımlı toprak derinlikleri bulunmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999). Çizelge 2. ÇalıĢma alanı arazilerinin fizyografik özellikleri, ana özdek ve toprak taksonomik birimleri Arazi tipi
Fizyografya
Ana Özdek
Toprak Sınıfı
Dağlık
Yamaç
MikaĢist
Lithic Xerorthent
Regolit birikimler
Typic Xerorthent
Alçak glasi
Kolluvium birikimler
Typic Xerorthent
Alluvial fan
Alluvium birikimler
Typic Xerorthent
Basin
Alluvium ince birikimler
Typic Xerofluvent
Piedmont
Vadi
Aquic Xerofluvent Vertic Fluvaquent Alluvium birikimler TaĢkın
Typic Xerofluvent Typic Halaquept
düzlüğü TaĢkın
Alluvium birikimler
Typic Xerofluvent
seddesi Kaynak: AltınbaĢ ve ark., 1999
Yamaç tipi fizyografya gösteren araziler, benzer eğim derecesi içermelerine rağmen, genel olarak iki ayrımlı ana özdek üzerinde bitki örtüsünün daha seyrek olduğu çalıĢma alanı güney sınır bölümlerinde 10 cm‟den daha az derinliklerde, mikaĢist ana özdekler üzerinde 47
oluĢum gösteren zayıf A horizonlu topraklar yoğunlaĢmaktadır. Dik-orta iç bükey eğimin saptandığı ve mevsimsel su erozyonu altında kalan yamaç fizyolojik yapı gösteren bu yüzeysel topraklar, Entisol sırasının Lithic Xerorthent alt grubuna sınıflandırılmaktadır. Dağlık arazi tipi ve yamaç fizyografya arazi Ģeklindeki taĢınmıĢ kolluviumlar üzerinde ve 10 cm'den daha derin toprak gövdesi içeren topraklar, Typic Xerorthent alt grubunda sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999). Pleistosen sonrası jeolojik süreçte, çamur akıntıları Ģeklinde yüksek eğimli yörelerden alçak eğimli yörelere doğru taĢınan özdeklerin çökelmeleri ile oluĢan ve piedmont arazi tipi içerisinde değerlendirilen glacisler yörede geniĢ bir dağılım gösterirler. Piedmont arazi tipi, alçak glacis fizyografya ve ortalama % 8-14 orta iç bükey eğimli arazilerde kolluviumlar üzerinde oluĢum gösteren topraklar, eğim ve gravitasyon etkisiyle kısa mesafelerden taĢınmıĢ kolluvium ana özdekleri üzerinde oluĢum gösteren, A/C horizon yapısı içeren genç toprak olduklarından Entisol sırasına, orta iç bükey eğimli arazi Ģekli gösterdiklerinden Orthent alt sırasına, Xeric toprak nem rejimi içerdiklerinden Typic Xerorthent alt grubu içerisinde sınıflandırılmaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999). AraĢtırma alanı topraklarının bir bölümü eğimli araziler üzerinde ve yerinde oluĢmuĢ bir konumda saptanırken, diğer bölümü ise dere, yan dere, yüzey akıĢ ve gravitasyon sonucu, taze tortul birikimleri üzerinde oluĢmuĢ orta ileri genç topraklar olarak belirlenmektedir. Büyük Menderes ırmağı ve yan derelerinin iĢlevleri sonucu oluĢmuĢ geniĢ alluvial düzlük delta ve tarım alanlarını oluĢturmaktadır. Vadi arazi tipi oluĢumunun tipik özelliğini gösteren bu alanlarda, ırmak yatağından uzaklaĢıldıkça, topografyanın göreli olarak alçaldığı ve ırmağın taĢıma gücünün azalmasından dolayı sadece kil iriliğindeki taneciklerin taĢınabildiği ve bu bağlamda toprak dokusu içeriğinde kil oranında artıĢ gözlenmektedir. Büyük Menderes ırmağı yatağından taĢan su içeriğindeki dispers veya çözünmüĢ ögeler, öncelikle ırmak yatağı çevresindeki terasları oluĢturmaktadır. Irmak yatağından 48
uzaklaĢtıkça depresyonik-basin alanlarda kil iriliğindeki taneler ile suda çözünebilir tuzlar oldukça yoğun bir dağılım gösterirler. Basin arazi fizyografyasında saptanan topraklar; vadi arazi tipi, basin fizyografya yanında düz, düze yakın ve genelde iç bükey eğim içeren arazi Ģeklindedirler ve bu topraklar A/C horizonlu olmaları sonucu Entisol sırasına, tabakalı yapı içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric toprak nem rejimine sahip olduklarından Xerofluvent büyük grubuna ve iyi drenaj koĢulları ile Typic Xerofluvent alt grubundadır (AltınbaĢ ve ark., 1999). Vadi arazi tipi, taĢkın düzlüğü fizyografik birimi yanında yeralan, basin fizyografya, düz, düze yakın eğim içeren arazi Ģekli üzerinde tanımlanan topraklar, A/C horizonlu genç topraklar nedeniyle Entisol sırasına, tabakalı yapı içerdiklerinden Fluvent alt sırasına, xeric toprak nem rejimine sahip olduklarından Xerofluvent büyük grubunda, toprağın yılın belirli bölümlerinde su ile doygun olması ve derinliğin artıĢına koĢut olarak su yoğunluğundan oluĢan mavi renk lekelerinin gözlenmesi nedeniyle Aquic Xerofluvent alt grubunda yeral almaktadır (AltınbaĢ ve ark., 1999). TaĢkın Düzlüğü olarak tanımlanan Söke ovası arazilerinin önemli bir bölümü delta coğrafik konumundadır. Burada oluĢan tuzlu ve alkali toprakların oluĢum evrimi Ģu sırayı izlemektedir: (1) TuzlulaĢma (salinisation): Çözünebilir tuzların toprakta birikimi, (2) AlkalileĢme (alkalisation): Na+‟un katyon değiĢim kolloidleri tarafından adsorbe edilmesi ve değiĢebilir Na+ yüzdesinin yoğunlaĢması ile toprak tepkimesinin alkali ortama yönlenmesi., (3) TuzsuzlaĢma (desalinisation): Çözünebilir tuzların topraktan yıkanarak uzaklaĢması, ancak doğal koĢullar altında bu yıkanma oldukça yavaĢtır, (4) AlkalisizleĢme (degradation veya solotisation): DeğiĢebilir Na+‟un hidrolizi ile H+ iyonu değiĢim kompleksine geçmekte ve NaOH, CO2 ile tepkimeye girerek Na2CO3 oluĢturması. Na2CO3 sularla topraktan uzaklaĢtırılınca, toprak pH‟sı 6 ya düĢmekte ve bu tip topraklar Degrade Alkali veya Soloth topraklar olarak isimlendirilmektedir. (5) Yeniden tuzlulaĢma (regradation): Degrade alkali 49
topraklara kireç veya jips ilave edildiğinde, Ca++iyonu, H+ ve Na+ iyonlarınının yerine geçer ve normal topraklar oluĢur (AltınbaĢ ve ark., 1999). Büyük Menderes Deltasındaki (AĢağı Söke Ovası) Tuzlu ve Alkali topraklar Balat serisi içerisinde tanımlanmakta Typic Halaquept olarak sınıflandırılmaktadır. A/C horizonu içerdiklerinden genç topraklardır ve toprağın sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile doygun olmaları ve derinliğe bağlı olarak düzensiz azalan veya 1.25 m derinliğe kadar %0.2‟nin üzerinde kalan bir organik karbon niceliğine sahip olmaları sonucu Typic Halaquept alt grubunda sınıflandırılmaktadırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999). Büyük Menderes deltası topraklarının Tuzlu-Alkali toprak oluĢları, deniz suyu ile bağlantılı bulunan, yoğun tuz içerikli yüksek taban suyudur. BaĢat tuz bileĢimi Cl¯ tuzlarıdır. Büyük Menderes deltası‟nın düz ve taban arazi olması, taĢkın suların buralarda birikimi yanında, yağmur ve sulama sularının, taban suyunu sürekli yükselten en önemli iĢlev olarak görülmektedir. Yöredeki toprakların denizden kazanılmıĢ arazi oluĢu, yetersiz drenaj koĢulları,
yarı
kurak
iklim
tipinin
baĢatlığı
bu
toprakların
oluĢum
sürecini
yoğunlaĢtırmaktadır. Delta topraklarında sıcak geçen yaz aylarında evapotranspirasyon ve kapillarite ile suda çözünmüĢ olan tuzlar, toprak yüzeyine doğru hareket eder ve yüzey veya yüzeye yakın yörelerde birikim gösterirler. Suda çözünebilir tuz içeriği yanında, değiĢebilir sodyum yüzdesi ile toprak tepkimesi, doğal olarak hidrofil ve tuzcul bitkilerin yaĢamasına uygun ortam oluĢtururlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
3.7. Arazi Kullanım Yetenek Sınıfları Arazi kullanım yetenek sınıflaması, arazilerin tarımsal veya baĢka amaçlara yönelik kullanımını ve bunlara olan göreceli uygunluğunu gösterir. Arazi kullanım yetenek sınıflamasında topraklar 3 seviyede gruplandırılmaktadır. Bunlar (a) yetenek sınıfları, (b) yetenek alt sınıfları ve (c) yetenek üniteleri veya birimleri 50
Arazi kullanım yetenek sınıfları I.-VIII. arasında bir dağılım gösterir ve buradaki sayısal veri arttıkça, arazinin tarımsal kullanıma olan uygunsuzluğu artar (ġekil 9).
ġekil 9. AraĢtırma alanı arazi kullanım yetenek sınıfları haritası.
Temelde arazi kullanım yetenek sınıflarını sınırlandıran faktörler, arazi kullanımında sınırlandırıcı bir özellik olarak ortaya çıkarlar ve bunlar sınırlayıcı faktörleri tanımlamak için Romen rakamlarına ilave edilen harflerden ibarettir. Bu bağlamda "e",yüzeysel su ve rüzgar aĢınımı ile arazi eğimi; "s", toprak yüzeyselliği, taĢlılık, tuzluluk ve alkalilik yanında, düĢük verimlilik ile uç sınırlardaki kum ve kil dokusal özellikleri; "c" ise iklim öğeleri olan kuraklık ve soğukluk kavramlarını tanımlarken; "w", toprakların bitkisel üretimine engel olan ve sudan 51
kaynaklanan kötü toprak drenajı, yaĢlılık, sel basması vb. özellikleri tanımlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
ġekil 10. AraĢtırma alanı arazi kullanım kabiliyet alt sınıfı haritası.
Büyük Menderes havzası arazileri arazi kullanım yetenek sınıflarına göre I, IIw, IIs, IIe, IIes, IIIse, IIIsw, IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes arasında bir dağılım gösterirler. Dağlık ve vadi arazi tipi içeriğinde yeralan tuzlu-alkali alanlar ise IVes, IVsw, IVs, VIIsw, VIIes, VIIIes arazi kullanım yetenek sınıfı içerisine dağılım gösterirler (ġekil 10).
52
ġekil 11. AraĢtırma alanındaki arazilerin Ģimdiki kullanım Ģekilleri haritası.
II, III, IV. sınıf arazi kullanım yetenek sınıflarındaki kuru tarımın yapıldığı eğimli ve dağlık alanlardaki tarımsal bitkiler çok yıllık olan, yörenin ekolojik koĢullarına en iyi uyum sağlayan ve ekonomik değeri yüksek olan zeytin ve incir ağaçlarıdır (ġekil 11). Ancak arazi eğimi nedeniyle yağıĢlarla kazanılan su, yüzeysel akıĢa geçerek topraklarda çok az su tutulmasına neden olur. Vadi arazi tipi içerisinde taĢkın düzlüğü, düz ve düze yakın araziler geniĢ alluvial düzlükleri oluĢturur. Arazi eğimleri %1-1.5 civarında bir görünüm sergileyen bu topraklar
53
taban suyu hareketleri ile yetersiz veya orta derecede drenaj özellikleri gösterir. Kıyı kesimindeki delta arazilerinde ise eğim % 1‟in altındadır (ġekil 12).
ġekil 12. AraĢtırma alanı eğime bağlı su erozyonu dereceleri haritası.
Bunların
denizden
kazanılmıĢ
arazi
olması,
toprakların
içeriğindeki
tuz
yoğunlaĢmasının en önemli nedenidir. Kurak geçen yaz aylarında, Söke ovasının batısındaki Ege denizinden karaya doğru deniz suyu hareketleri söz konusudur. Deltadaki bu tuzlu ve alkali topraklar sürekli veya yılın belirli bir bölümünde su ile doygundur ve toprak yüzeyinde yazın sıcak dönemlerde tuz kabukları gözlenir. Yetersiz drenaj ve yoğun tuz etkisi toprakların
54
tarımsal amaçlı kullanımını engeller. Bu araziler, VIsw, VII sw arazi kullanım yetenek sınıfında yer alırlar (AltınbaĢ ve ark., 1999).
3.8. İklim ÇalıĢma alanı makro iklim özellikleri yönünden Akdeniz iklim tipine girmekte, C.W. Thorntwaite‟ın iklim sınıflamasına göre yazları sıcak ve kurak, kıĢları ise ılık ve yağıĢlı mezotermal iklim tanımlaması göstermektedir. ÇalıĢma alanının iklim özelliklerinin açıklanmasında en yakın meteoroloji istasyonu olan ve alanın genelini temsil eden Söke istasyonu iklim verilerinden yararlanılmıĢtır. Ġstasyon verilerine göre çok yıllık ortalama sıcaklık 17.3 oC‟dir. Temmuz ve Ağustos aylarında maksimum ortalama sıcaklıklar 26°C‟dir. Ocak ve ġubat aylarında ise minimum ortalama sıcaklıklar 9.3°C olmuĢtur. Ortalama nispi nem Temmuz ve Ağustos aylarında % 47-48 ile en düĢük değere ulaĢırken Aralık, Ocak ve ġubat aylarında ortalama nispi nem % 68-69 değerlerine ulaĢmaktadır (Anonim, 1997). ÇalıĢma alanındaki yıllık yağıĢ ortalaması 71.05 mm.dir. Bölgede Eylül ayında baĢlayan yağıĢlar, Kasım ayından itibaren artar ve Mayıs ayına kadar yağıĢlı geçer. En yüksek yağıĢın görüldüğü Aralık ve Ocak aylarında 173.73 mm. yağıĢ tespit edilmiĢtir. Yöredeki yağıĢların % 51‟i kıĢ, % 21‟i ilkbahar, % 8‟i yaz ve %20‟si ise Sonbahar mevsimlerinde düĢmektedir. KıĢ mevsiminde sağanak Ģeklindeki yoğun yağıĢlar, taĢkınlara ve toprak aĢınımına neden olabilmektedir. Havzanın en kurak ayları Temmuz ve Ağustos‟tur. Büyük
Menderes
havzasına
düĢen
yağıĢlar
Ekim
ayından
itibaren
evapotranspirasyonla kaybedilen sudan daha fazla yoğunlaĢmakta ve sonuçta toprakta bir su birikimine neden olmaktadır. Mart ayının ortalarına doğru yöre topraklarında yeterli su bulunduğu için bölgede yaĢam bulan bitkiler Mayıs ayına kadar sulama suyuna gereksinim göstermemektedirler. Mayıs ayı sonu ile Kasım ayı baĢlangıç süreci arasında kalan zaman 55
diliminde, havzada tarımsal üretimin yapılabilmesi için sulama suyuna gereksinim duyulur ve havzanın sulama suyu gereksinimi 479.4 mm civarındadır (Özkara ve Yalçuk, 1981). ÇalıĢma alanında hakim rüzgar yönü güneybatı ve batı'dır. Kuzey rüzgarları, akĢamları, sık sık fırtına Ģeklinde, Samsun Dağları yönünden kuvvetli soğuk hava akımları getirmekte ve düz arazide kuvvetli hava sirkülasyonuna sebep olmaktadır. Rüzgar kıĢ aylarında güney ve güneybatı yönünden eserek, mevsimde ılıman bir etkiye sahip olmaktadır. Yaz aylarında ise rüzgar kuzey ve kuzey batıdan eserek serinletici bir etki sağlamaktadır. KıĢ aylarında rüzgar hızı yaz aylarına göre daha yüksek olmaktadır.
3.9. Bitki Örtüsü AraĢtırma alanında yer alan bitki örtüsü doğal ve kültür bitkileri Ģeklinde iki grup altında incelenebilir. Eğimli ve dağlık alanlarda baĢat olarak doğal bitki örtüsü ve zeytin baĢta olmak üzere incir bahçeleri yer alır. Bunun yanı sıra deltanın denize açıldığı tarıma elveriĢli olmayan tuzlu düzlüklerde de doğal bitki örtüsünün yoğunluğu söz konusudur. Eğimin ve tuzluluğun olmadığı düz alanlarda ise tarımsal iĢlevler yoğunluk kazanır. 3.9.1.
Doğal bitki örtüsü Doğal bitki örtüsü, üzerinde yer aldığı toprak, ana özdeğin su tutma kapasitesi, mineral
bitki besin maddesi içeriği, yükseklik ve bakıya bağımlı olarak kısa mesafeler içinde dahi büyük değiĢim gösterebilmekte ve koĢulların elveriĢli olduğu alanlarda yüksek bir çeĢitlilik sergilemektedir. Bitki örtüsünün en canlı ve çeĢitli olduğu bölge Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı‟nın Samsun Dağı bölgesidir. AraĢtırma alanı
barındırdığı
bitki
türleri
açısından
yüksek bir
endemizm
göstermektedir. Bunda çalıĢma alanı içinde bulunan ve iyi korunmuĢ bir vejetasyon örtüsüne sahip olan Milli parkın bulunması önemli bir etkendir. Ayrıca çalıĢma sahasının çok hareketli
56
bir topoğrafik yapıya sahip olması birçok ekosistemi ve coğrafi yapıyı içinde barındırması bitki örtüsünün çeĢitliliğinde önemli bir rol oynamaktadır. Sadece çalıĢma sahasında bulunan dar yayılıĢlı endemik bitki türleri Ģunlardır: Alkanna areolata var. areolata, Alkanna pinardii, Alyssum hirsutum var. caespitosa, Arenaria luschani, Campanula hagielia, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Campanula tomentosa, Campanula raveyi, Cyclamen trichopteranthum, Euphorbia falcata, Galium brevifolium ssp. brevifolium, Gladiolus anatolicus, Gysophila confertifolia, Helichrysum heywoodianum, Limonium effusum, Malope anatolica, Rhamnus pyrellus, Silene splendens, Stachys cretica ssp. smyrnaea, Verbascum maeandri (Anonim, 1997) . Türkiye için endemik olup araĢtırma alanında da bulunan bitki türleri ise Ģunlardır: Origanum sipyleum, Allium proponticum var. proponticum, Aristolochia hirta, Astragalus condensatus, Centaurea acicularis var. urvillei, Dianthus elegans var. cous, Dianthus lydus, Ferulago humilis, Fritillaria carica ssp. carica, Holosteum umbellatum var. tenerrimum, Iberis carica, Knautia degenii, Linum tmoleum, Matthiola langipetala ssp. pumilio, Nepeta cadmea, Nepeta viscida, Paracaryum aucheri, Phlomis grandiflora, Quercus aucheri, Ranunculus reuterianus, Rhamnus pichleri, Scabiosa reuteniana, Scrophularia iloribunda, Senecio castagneanus, Sideritis sipylea, Symphytum anatolicum, Trigonella cephalotes, Trigonella smyrnaea, Tulipa armena var. lycica, Verbascum mykales, Verbascum splendidum, Verbascum tossiense (Anonim, 1997). AraĢtırma alanındaki doğal bitkiler, yörenin toprak özellikleri ve arazinin fizyoğrafik konumuna bağlı olarak aĢağıdaki gruplar altında açıklanmıĢtır. Orman alanlarındaki bitki toplulukları Ormanlık alanların baĢat bitkisi kızılçam‟dır (Pinus brutia). Bunun yanı sıra Samsun Dağının yüksek bölgelerinde karaçam (Pinus nigra) orman kurmaktadır. Kızılçam ve karaçamlara Platanus orientalis, Castanea sativa, Quercus frainetto, Juglans regia ve Acer 57
monspesulanum gibi bazı geniĢ yapraklı ağaç türlerinin eĢlik ettiği saptanmıĢtır. Orman alt örtüsünde sık rastlanan türler Ģunlardır: Cistus creticus, Asparagus acutifolius, Juniperus oxycedrus, Rubus canescens, Pistacia terebinthus, Ruscus aculeatus, Hedera helix, Rhus coriaria. Maki toplulukları Maki topluluğu; sürekli yeĢil ve sert yapraklı olup, ormanın bozulma evresinin bir ölçütü olarak gösterilmektedir. 2-3 m‟ye kadar boylanan bir bitki topluluğu olup, genelde yoğun ve sürekli yeĢil, kurakçıl ve odunsu çalı ve ağaççıkların oluĢturduğu bitki topluluklarıdır. ÇalıĢma alanındaki maki topluluklarının baskın bireyleri Arbutus andrachne, Arbutus unedo, Olea europaea, Phillyrea latifolia, Pistacia lentiscus, Pistacia terebinthus, Quercus coccifera, Erica manipuliflora, Spartium junceum‟dan oluĢmaktadır. Maki bitki örtüsüyle birliktelik gösteren diğer bitki türleri Ģunlardır: Aegilops markgrafi, Aegilops triuncialis, Alcea pallida, Arenaria luschani, Aristolochia sempervirens, Asparagus acutifolius, Asparagus aphyllos, Asphodelus aestivus, Astragalus hamosus, Avena barbata, Ballota acetabulosa, Briza humilis, Briza maxima, Bromus diandrus, Bromus squarrosus, Campanula lyrata, Campanula podocarpa, Carlina corymbosa, Chrysopogon gryllus, Cistus creticus, Clematis cirrhosa, Clinopodium vulgare, Crepis foetida, Cynodon dactylon, Dactylis glomerata, Daucus carota, Daucus guttatus, Dianthus tripunctatus, Dracunculus vulgaris, Ephedra campylopoda, Fritillaria acmopetala, Hordeum bulbosum, Hordeum marinum, Knautia integrifolia, Lagoecia cuminioides, Logfia pyramidata, Micromeria nervosa, Muscari comosum, Myosostis ramosissima, Ononis viscosa, Onopordum illyricum, Ophrys bombyliflora, Ornithogalum narbonense, Ornithogalum orthophyllum, Papaver rhoeas, Picnomon acarna, Piptatherum miliaceum, Scaligera napiformis, Smilax aspera, Steropthampus tuberosus, Tamus communis, Teucrium divaricata, Tordylium apulum, 58
Trifolium angustifolium, Trifolium globosum, Trifolium stellatum, Vicia hybrida, Vicia villosa (AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008). Kuytu kalan ve nemin daha fazla olduğu bölümlerde maki içerisine Styrax officinalis de katılmaktadır. Daha kurakçıl yamaçlarda ise Sarcopoterium spinosum baskınlığında garik vejetasyonuna geçiĢler gözlenebilmektedir. Garik bitki toplulukları Daha çok yamaç rölyef yapılı, eğimli araziler üzerinde yer alan, ana kayanın yüzeyde ve toprakların sığ olduğu alanlarda garik bitki toplulukları yer almaktadır. Karina-Söke arası yol boyu tüm yamaçlarda ve Didim Yarımadası‟nda çok yaygın garik vejetasyonu gözlenmektedir. Garik topluluklarının baĢat türleri yaklaĢık % 20-30 örtme oranlarıyla Sarcopoterium spinosum ve Pistacia lentiscus olarak saptanmıĢtır. Bu bitki topluluğunun yayıldığı kayalık ve taĢlık alanlarda boyları 50cm‟yi geçen çalılar seyrek dağılım göstermektedir. Garik toplulukları içeriğinde yer alan bitkilerin birçoğu dikenli ve küçük derimsi yapraklıdır. Sarcopoterium spinosum yoğunluğundaki bu birlik boyları, genelde 5-30 cm arasında değiĢen otsu bitkiler ile 30-60 cm arasında değiĢen bodur çalılar olmak üzere iki bitki tabakasından oluĢmaktadır. Alt örtülerde en çok rastlanan türler Brachypodium retusum, Dactylis glomerata, Avena barbata, Hordeum bulbosum ve Asphodelus aestivus‟tur. Bölgedeki tarla sınırlarında Phragmites australis ve Alhagi pseudoalhagi yaygın olarak bulunmaktadır. Bu türlerin yanı sıra çalıĢma alanında belirlenen diğer türler Ģunlardır: Spartium junceum, Trifolium tomentosum, Daucus guttatus, Origanum onites, Daucus carota, Knautia integrifolia, Campanula lyrata, Asparagus acutifolius, Trifolium stellatum, Capparis spinosa, Eryngim campestre, Picnomon acarna, Dracunculus vulgaris, Vulpia ciliata, Cynodon dactylon, Thapsia garganiaca, Carthamus dentatus, Rumex bucephalophorus, Onopordum 59
illyricum, Tragopogon longirostris, Crepis foetida, Pinus brutia (fide olarak), Crepis sancta, Pallenis spinosa, Plantago lagopus, Teucrium polium, Scolymus hispanicus, Ononis viscosa, Centaurea urvillei, Logfia pyramidata (AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008). Tuzlu-alkali alanlardaki bitki toplulukları ÇalıĢma bölgesinin batı bölümlerde yer alan ve Balat serisi içerisine yerleĢtirilen tuzlu alkali alanlar üzerinde yayılım gösteren bitki topluluklarının %25‟e yakın bölümünü Salicornia europaea içermekte, diğer %25‟lik örtüyü ise Arthrocnemum fruticosum, Juncus acutus,
Juncus
maritimus,
Frankenia
hirsuta,
Hordeum
marinum,
Halimione
portulacoides‟ten oluĢan karıĢık ve genelde otsu bireylerden meydana gelen topluluklar oluĢturmaktadır. Ayrıca bölgede Tamarix smyrnensis’ ler de yer yer geniĢ topluluklar oluĢturmaktadırlar. Bu belirtilen baĢat türlerin yanı sıra, örtü dereceleri ve bolluk yüzdeleri düĢük olan Limonium bellidifolium, Cakile maritima, Plantago crassifolia ve aĢağıda tanımlanan diğer türlerde belirlenmiĢtir: Aeluropus littoralis, Alhagi pseudoalhagi, Limonium gmelinii, Limonium sieberi, Cardopotium corymbosum, Parapholis incurva, Centaurium erythraea ssp. erythraea, Petrosimonia brachiata, Chenopodium album var. album, Crithmum maritimum, Plantago lagopus, Frankenia hirsuta, Suaeda prostrata ssp. prostrata, Inula viscosa, Salsola kali, Lagurus ovatus, Sporobolus virginicus arazide yer almaktadır (AltınbaĢ ve ark.,1999; Anonim, 1997; Anonim, 2008). Kültür bitki örtüsü Yörede yer alan çok geniĢ yüzölçümlü alanlar Ģeklinde dağılım gösteren ve taĢkın düzlüğü rölyef yapısı içerisinde değerlendirilen düz ve düze yakın eğimli arazilerde çok yaygın bir Ģekilde pamuk tarımı yapılmaktadır. Pamuk tarımını mısır ve yer yer dönüĢümlü olarak buğday-ayçiçeği tarımı izlemektedir. Hafif ve orta eğimli yamaç rölyef yapılı arazilerde ise kültür bitkisi olarak yaygın bir Ģekilde zeytin ve yer yer incir tarımı yapılmaktadır. Zeytin ve incir tarımı yapılan alanlarda 60
yapılan çalıĢmalarda alt örtüde yoğun olarak gözlenen türler Ģunlardır: Bromus tectorum, Asphodelus aestivus ve Anthemis austriaca’dır. Gözlenen diğer türler Ģunlardırr: Phleum subulatum, Lupinus micrathus, Tordylium apulum, Anchuza azurea, Anemone coronaria, Bunias erucago, Ornithogalum umbellatum, Anthemis wiedemanniana, Senecio vernalis, Erodium cicutarium, Sinapis alba, Euphorbia helioscopia, Ophrys lutea, Vicia cracca, Trifolium clypeatum, Medicago minima, Trifolium tomentosum, Thymbra spicata, Chrysanthemum
segetum,
Dactylis
glomerata,
Raphanus
raphinastrum,
Asparagus
acutifolius, Geranium pyraniacum, Crepis sancta, Cistus creticus, Peganum harmala, Quercus coccifera, Galium verum, Lamium amplexicaule, Alkanna tinctoria, Plantago lagopus, Parentucellia latifolia, Crepis sancta, Lamium moschatum, Calendula arvensis, Urtica dioica (AltınbaĢ ve ark.,1999). AraĢtırma alanında ova ve yamaçların yanı sıra kırsal kesim yerleĢim alanlarındaki bahçelerde de çeĢitli kültür bitkileri yetiĢtirilmektedir. Bahçe alanlarında sıkça rastlanılan bitki türleri Ģunlardır: Punica granatum (Nar), Cupressus sempervirens (Servi), Citrus limoni (limon), Citrus sinensis (Portakal), Prunus amygladus (badem), Morus alba, (Dut), Armeniaca vulgaris (Kayısı), Vitis vinifera (Asma), Vitis sylvestris (Asma), Opuntia ficusindica (Hint inciri), Ficus carica (Ġncir). Bu bitkilerin yanı sıra domates, salatalık, marul, patlıcan, soğan, biber gibi çok çeĢitli bahçe sebzelerinin de tarımı yapılmaktadır.
3.10. Fauna AraĢtırma alanı bitki örtüsü açısından olduğu kadar faunistik yapısıyla da önem arz etmektedir. Sadece Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli parkında 28 adet memeli, 42 çeĢit sürüngen ve 250 kuĢ türü kaydedilmiĢtir. Dilek yarımadasının güney kıyıları dünyanın en nadir deniz memelilerinden biri olan Akdeniz Fokunun (Monachus monachus) üreme alanıdır. Yaban domuzu (Sus scrofa), vaĢak (Lynx Iynx), çakal (Canis aureus), çizgili 61
sırtlan (Hyaena hyaena), yaban kedisi (Felis silvestris), oklu kirpi (Hystrix indica) yarımadanın önemli hayvan türleridir Tüm dünyada nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikanın (Pelecanus crispus) dünyada 3. büyük kolonisi deltada barınmaktadır (Anonim, 1997). ÇalıĢma sahasının coğrafik özelliklerindeki çeĢitlilik birçok canlı türüne yaĢama, üreme, barınma ve kıĢlama ortamları oluĢturmaktadır. Büyük Menderes ırmağı ve deltası, Bafa gölü, Azap gölü ve bunların oluĢturduğu sucul ekosistemler bölgeyi özellikle kuĢlar için önemli bir yaĢam alanı yapmaktadır. Avifaunadaki çeĢitliliğin bir diğer nedeni de bölgenin kuĢların önemli bir göç yolu üzerinde bulunmasıdır. Bölge bu özellikleriyle belli dönemlerde milyonlarca göçmen kuĢa bir köprü görevi görmektedir. Tüm bölgede 260 kuĢ türü kaydedilmiĢtir ve bunlardan 70 adedi kuluçkaya yatmaktadır. ÇalıĢma alanında üreyen kuĢ türlerinden bazıları Ģunlardır: Acrocephalus schoenobaenus (dere bülbülü), Acrocephalus scirpaceus (saz bülbülü), Alauda arvensis (tarla kuĢu), Alcedo atthis (yalıçapkını), Anas platyrhynchos (yeĢilbaĢ), Ardea cinerea (külrengi balıkçıl), Athene noctua (kukumav), Burhinus oedicnemus (kocagöz), Calandrella brachydactyla (bozkır toygar), Caprimulgus europaeus (çobanaldatan), Carduelis carduelis (saka), Cercotrichas galactotes (çalı bülbülü), Cettia cetti (kamıĢ bülbülü), Charadrius alexandrinus (küçük cılıbıt), Charadrius dubius (üç halkalı cılıbıt), Chlidonias leucopterus (akkanatlı sumru), Ciconia ciconia (beyaz leylek), Cisticola juncidis (yelpaze kuyruk), Corvus monedula (küçük karga), Dendrocopos major (büyük ağaçkakan), Egretta garzetta (küçük akbalıkçıl), Emberiza cirlus (bahçe kirazkuĢu), Emberiza melanocephala (karabaĢlı kirazkuĢu), Falco naumanni (küçük kerkenez), Falco tinnuculus (kerkenez), Fluica atra (sakarmeke), Galerida cristata (tepeli toygar), Gallinula chloropus (saz tavuğu), Glareola pratincola (batak kırlangıcı), Haematopus ostralegus (poyraz kuĢu), Himantopus himantopus (uzunbacak), Hirundo daurica (kızıl kırlangıç), Hirundo rustica (kır kırlangıcı), Hoplopterus spinosus (mahmuzlu kızkuĢu), Ixobrychus minutus (küçük balaban), Lanius collurio (kızıl sırtlı örümcekkuĢu), Lanius minor (kara alınlı 62
örümcekkuĢu), Lanius senator (kızılbaĢlı örümcekkuĢu), Larus cachinnans (gümüĢ martı), Larus melanocephalus (akdeniz martısı), Luscinia megarhynchos (bülbül), Melanocorypha calandra (boğmaklı toygar), Merops apiaster (arıkuĢu), Miliaria calandra (tarla kirazkuĢu), Motacilla alba (ak kuyruksallayan), Motacilla flava (sarı kuyruksallayan), Muscicapa striata (benekli sinekkapan), Oenanthe isabellina (boz kuyrukkakan), Oenanthe ocnanthe (kuyrukkakan), Oepanla bispanica (kara kulaklı kuyrukkakan), Otus scops (ishak kuĢu), Parus major (buyük baĢtankara), Passer domesticus (serçe), Passer hispaniolensis (söğüt serçesi), Pelecanus crispus (tepeli pe1ikan), Petronia petronia (kaya serçesi), Pica pica (saksağan), Rallus aquaticus (su kılavuzu), Recurvirostra avosetta (kılıçgaga), Sterna albifrons (küçük sumru), Sterna hirundo (sumru), Strena caspia (hazer sumrusu), Streptopelia turtur (üveyik), Syliva rueppeli (karagerdanlı ötlegen), Tadorna ferruginea (angıt), Tadorna tadorna (suna), Tringa totanus (kızılbacak), Turdus merula (karatavuk) (Anonim, 1997; Anonim, 2008). AraĢtırma sahasında kuĢlardan sonra en önemli omurgalı grubunu memeliler oluĢturur. Alanda görülen baĢlıca memeliler Ģunlardır: Apodemus mystacinus (taĢ sıçan), Apodemus sylvaticus (orman sıçanı), Canis aureus (çakal), Canis lupus (kurt), Corcidura suaveolens (bahçe sivrifaresi), Cricetulus migratorius (cüce avurtlak), Crocidura laisura (Norveç sıçanı), Erinaceus concolor (beyaz göğüslü kirpi), Hystrix indica (oklu kirpi), Lepua europaeus (tavĢan), Martes martes (ağaç sansarı), Meles meles (porsuk), Meriones tristrami (çöl koĢar faresi), Microhiroptera sp. (yarasagiller), Microtus arvalis (adi tarla fareleri), Mus abotti (asya ev sıçanı), Mustela nivalis (gelincik), Pipistrellus pipistrellus (cüce yarasa), Rattus rattus (keme), Sciurus anoma1us (sincap), Spalax leucodon (kör fare), Suncus etruscus (etrüsk sivrifaresi), Sus scrofa (yaban domuzu), Tursiops truncatus (siyah yunus), Vulpes vulpes (tilki) (Anonim, 1997; Anonim, 2008).
63
AraĢtırma alanı kurbağalar ve sürüngenler açısından da yüksek bir çeĢitlilik arz etmektedir. Sahada dağılım gösteren kurbağa ve sürüngenler Ģunlardır: Ablepharus kitaibeli kitaibeli (ince kertenkele), Agama stellio daani (dikenli keler turcicus), Blanus stauchil stauchii (kör kertenkele), Bufo bufo bufo (kara kurbağası), Bufo viridis (gece kurbağası), Caretta caretta (adi deniz kaplumbağası), Chamaelo chamaeleon (adi bukalemun), Chelonia mydas (yeĢil deniz kaplumbağası), Coluber jugularis (karayılan), Coluber nummifer (kocabaĢ yılan), Eirenis modestus (uysal yılan), Elaphe situla (ev yılanı), Emys orbicularis (benekli kaplumbağa), Eumeces scheneideri pavimentatus (sarı kentenkele), Hemidactilus turcicus (geniĢ parmaklı keler), Hyla arborea arborea (yaprak kurbağası), Laceria oertzeni palasgiana (toros kertenkelesi), Lacerta anatolica aegea (batı Anadolu kertenkele), Lacerta trillineata diplochondrodes (iri yeĢil kertenkele), Maburya autata (tıknaz kertenkele), Malpolon monspessulanus insignitus (çukurbaĢ yılan), Mauecremys caspica rivulata (çizgili kaplumbağa), Natrix tesellata tasallat (su yılanı), Ophisauros apodus thracius (oluklu kertenkele), Ophisops elegans ehrenbergi (tarla kertenkelesi), Rana ridibunda (ova kurbağası), Telescopus fallax fallax (kedi gözlü yılan), Testuda graeca iberra (adi tosbağa), Vipera xanthina (Ģeritli engerek) (Anonim, 1997; Anonim, 2008). AraĢtırma alanı balık varlığı açısından da önem arz etmektedir. Büyük Menderes deltası ve deltadaki lagünler denize nazaran daha sığ ve besleyici elementler yönünden daha zengin oldukları için doğal balık besinleri olan planktonik organizmaların üreme ve geliĢmeleri açısından çok özel habitatlar oluĢturmaktadır. Deltada Karine, Akköy ve Arapça olmak üzere üç adet lagün bulunmaktadır. Toplam yüzey alanı 3.900 ha olan lagünler hem su kuĢları hem de balık varlığına yaĢam alanı oluĢturmaktadır. Bu lagünler DoğanbeyTuzburgazı Su Ürünleri Kooperatifi, Akköy Su Ürünleri Üretim ve SatıĢ Kooperatifi ve Batıköy Su Ürünleri Kooperatifi olmak üzere 3 adet kooperatif ve 600 üyesiyle aynı zamanda çok önemli bir balıkçılık alanıdır. 64
Deltada optimal populasyonu oluĢturan balıklar kefal türleridir. Bölgede Liza aurata (altınbaĢ kefal), Liza ramada (ceran kefal), Mugil cepalus (topan kefal), Mugil saliens (mavraki kefal) olmak üzere kefalin 4 türüne rastlanmaktadır. Alanda yaygın olarak bulunan diğer balık türleri Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı), Dicentrarchus labrax (levrek), Diplodus annularis (ısparoz), Diplodus vulgaris (karagöz), Lichia amia (akya), Sepia officinalis (kalamar), Solea vulgaris (dil balığı), Sparus aurata (çipura) (Anonim, 1997). Bafa Gölünde kaydedilen balık türleri ise Ģunlardır: Anguilla anguilla (yılan balığı), Atherina boyeri (gümüĢ balığı), Dicentrarchus labrax (levrek), Diplodus sargus, Liza ramada (ceran balığı), Mugil cephalus (has kefal), Gambusia affinis (sivrisinek balıkları) (Anonim, 1997).
3.11. Nüfus Araştırma Alanı Genel Nüfus Değişimi ÇalıĢma alanı Aydın ilinin Merkez ilçeden sonra en hızlı nüfus artıĢının olduğu 3 ilçesinin sınırları içinde kalmaktadır. Didim, KuĢadası ve Söke ilçelerinin 1985 yılındaki toplam nüfusu Aydın ili nüfusunun % 19,29‟unu, 1990 nüfusu % 22,38‟ini, 1997 nüfusu % 23,19‟unu ve 2000 nüfusu % 25,33‟ini oluĢturmaktadır (ġekil 13). Üç ilçenin toplam nüfusu Aydın ili nüfusuna oranı yıllar arasında artıĢ göstermektedir (Anonim 1985, 1990, 1997a, 2000a). Bu durum çalıĢma alanı sınırları içerisindeki nüfus artıĢının Aydın ili genelindeki nüfus artıĢından hızlı olduğunu ortaya koymaktadır. AraĢtırma alanının içinde yer aldığı Söke, KuĢadası ve Didim ilçelerine bağlı toplam 6 bucak ve 49 köy yer almaktadır. Ancak araĢtırma alanı bunlardan 5 bucak ve 35 köyü kapsamaktadır. 1985-1990 arasında araĢtırma alanı sınırları içerisinde kalan yerleĢimlerin nüfusu üç ilçenin toplam nüfusundan daha yüksek oranda artıĢ gösterirken (Anonim 1985, 1990, 1997a, 2000a), 1990-1997 ve 1997-2000 arasında ise araĢtırma alanı sınırları içerisinde kalan nüfus ile toplam nüfus yaklaĢık olarak
65
aynı oranda artmıĢtır (ġekil 14). ÇalıĢma alanındaki ilçelere göre daha detaylı nüfus hareketleri EK2‟de verilmiĢtir. Didim Kuşadası Söke Toplam Nüfus ve Aydın İli Nüfusu 1000000 800000
743419
824816
897821
950757 Didim-Kuşadası Söke Toplam Nüfus
600000
Aydın İli Nüfus
400000 200000
143436
184619
208242
240899
0 1985
1990
1997
2000
ġekil 13. Aydın ili ve Didim KuĢadası ve Söke ilçeleri nüfus değiĢimi
Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus 300000
250000
240899 208242
200000
185800
184619 150000
100000
149484
Çalışma Alanı Nüfus
157190 141738
Çalışma Alanı Toplam Nüfus
105376
50000
0 1985
1990
1997
2000
ġekil 14. AraĢtırma alanı ve ilçelerin toplam nüfusunun yıllara göre değiĢimi
1985-2000 yılları arasında araĢtırma alanı sınırları içerisinde yer alan köy ve bucakların nüfuslarındaki % değiĢim incelendiğinde, bucaklar içinde en fazla nüfus artıĢı % 507,58 ile Didim merkez bucağında olmuĢtur. En az nüfus artıĢının olduğu bucak ise % 40,01 66
ile Söke merkez bucağıdır. Söke merkez bucağı dıĢındaki araĢtırma alanı sınırları içerisinde kalan bucakların tamamında nüfus artıĢı % 100‟ün üzerinde olmuĢtur (ġekil 15). Köyler arasında en fazla nüfus artıĢı ise % 309, 38 ile Güzelçamlı‟da olmuĢtur. En az nüfus artıĢının olduğu köy ise % 0,54 ile Balat‟tır. AraĢtırma sınırları içinde kalan köylerden 8‟inin nüfusu 1985-2000 arasında 2 kattan fazla artmıĢtır. Köylerden 12‟sinin nüfusunda ise azalma olmuĢtur. Köy nüfusunda en fazla azalma % 44,27 ile Batıköy‟de olmuĢtur. Milli parkın güneyini ve deltanın kuzeyini oluĢturan Doğanbey nüfusunun % 46,36; deltanın doğu bölümünü oluĢturan Tuzburgazı nüfusunun % 43,92; deltanın batı yönündeki Atburgazı nüfusunun % 46,51 artması deltada kentsel baskının etkili olabileceğini ortaya koymaktadır. Deltanın güney bölümündeki Batıköy nüfusunda en fazla azalma olması deltanın bu bölümünde kentsel baskının söz konusu olmadığını göstermektedir. Nüfusu azalan köy yerleĢimlerinin tamamına yakını Bafa gölünün kuzeyindedir. Dolayısı ile Bafa Gölü Tabiat parkının kuzeyinde kentsel baskının olmadığı söylenebilir. Özellikle nitelikli kıyılara ve koylara sahip Didim merkez bucağında ve Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası milli parkına sınır olan Güzelçamlı‟da en fazla nüfus artıĢının olması bu alanların yoğun kentsel baskı altında olduğunu ortaya koymaktadır. Nüfus artıĢının yoğun olduğu yerleĢimler kıyı bölgesinde yer almaktadır. Bunun sebebi KuĢadası, Davutlar, Güzelçamlı, Akköy, Didim ve Akbük yerleĢimlerinin turizm çekim noktası olması ve ikincil konut alanlarının bu bölgelerde yoğun olarak yer almasıdır.
67
ġekil 15. AraĢtırma alanına ait nüfus değiĢim haritası.
68
ġekil 16. AraĢtırma alanına ait nüfus yoğunluğu haritası.
69
Araştırma Alanı Nüfus Yoğunluğu AraĢtırma alanındaki yerleĢimlerin nüfus yoğunlukları hesaplanırken 2000 yılı Genel Nüfus sayımı sonuçları esas alınmıĢtır. Nüfus yoğunlukları kiĢi/km2 birim alanda 0-25, 26-50, 51-100, 101-150, 151-200, 201-500, 501-1000 ve 1001 üzeri kiĢi olarak 8 grupta sınıflandırılmıĢtır (ġekil 16). Nüfus yoğunluğu en fazla olan bucak 1345,98 kiĢi/km2 ile Söke merkez bucağı; en az olan bucak ise 119,56 kiĢi/ km2 ile Didim merkez bucağıdır. Köyler arasında en az nüfus yoğunluğuna Köprüalan, en fazla nüfus yoğunluğuna Yenidoğan sahiptir. Didim merkez bucağı ve Akbük ikincil konutlar açısından yoğun bir yapılaĢmaya sahip yerleĢimler olmasına rağmen nüfus yoğunluğu orta düzeye yakın bir özelliktedir. Güzelçamlı‟nın yüzölçümünün büyük bir bölümü yapılaĢmanın yasak olduğu koruma altındaki mili park içerisinde bulunmasına karĢın nüfus yoğunluğu bakımından 51-100 kiĢi ile yoğunluk sınıfları içinde orta düzeye yakın bir konumdadır. Bu durumun milli parkın Güzelçamlı‟nın nüfus yoğunluğunun artmasını sınırlandıran bir unsur olduğu görülmektedir.
3.12. Ekonomi Didim Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 17). Ġlçede hizmetler sektörü oranı %86.1 iken; ilçedeki hizmetler sektörünün il genelindeki payı %4.8‟dir (Anonim, 2000b). Bu ildeki yüksek oranlardan biridir (Anonim, 2008b). Didim‟de hizmetler sektörü payını arttıran en önemli alan turizmdir. Didim‟de turizm sektörü 1970 sonrasında baĢlayarak 1985‟den sonra hızla artmıĢ; günümüzde kent ekonomisinin can damarı haline gelmiĢtir. Ġlçe KuĢadası ile birlikte Aydın Ġli‟ndeki iki önemli turistik merkezden birisidir. Uluslararası kültür turizmi çekim merkezlerinden Apollon Tapınağı ile Miletos, Priene ve Didyma Antik Kentleri Didim‟de bulunmaktadır. Ayrıca, ilçe yine hem yerli hem de yabancı turistler tarafından ilgi gören bir deniz turizmi Ģehridir. Didim
70
adeta bir ikinci konut kenti olarak geliĢmiĢtir. Bunun yanısıra, ildeki toplam turistik yatak kapasitesinin %49.1 gibi büyük bir oranı Didim Ġlçesi‟ndedir. Ġlçeye bağlı Akbük turizm sektörünün ağırlığının hissedildiği bir yerleĢimdir. Miletos Antik Kenti yakınlarında bulunan Akyeniköy Beldesi ise daha kırsal bir yerleĢim olup, ekonomisi tarıma dayanmaktadır (Anonim, 2008b). Önemli gelirleri 1985 yılına kadar tarım ve hayvancılık olan Didim, geliĢen turizm sektöründen payını alıp bu sektöre yönelmiĢtir. Ġlçe nüfusunun büyük bölümü tarım alanında faaliyet göstermesine rağmen, son yıllarda gözde turizm merkezlerinden biri haline gelmesi nedeniyle hizmet sektörü ve ticaret ön plana çıkmıĢtır. Didim‟de sanayi sektörü inĢaat sektörüne bağlı küçük sanatların oluĢturduğu bir yapıdadır. Yabancılara mülk satıĢının serbestleĢmesi ile birlikte Didim‟i ayakta tutan sektörlerden biri de inĢaat sektörü olmuĢtur. Sektörün ilçe istihdamındaki oranı %9.7, il genelinde oluĢturduğu pay ise %2.2‟dir. Ġlçe merkezinde 4 ayrı küçük sanayi sitesi mevcuttur. YaklaĢık olarak 300 esnaf küçük sanayi sektöründe hizmet vermektedir (Anonim, 2009a). Tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı ise %4.2, il genelinde oluĢturduğu pay %0.1‟dir, bu il genelindeki en düĢük oranlardan biridir. Didim, Tarım Master Planı‟nda belirtilen bölgelerden III.agro-ekolojik bölgede kalmaktadır. Didim‟deki verimli tarım toprakları turizm uğruna tahrip edilmiĢtir (Anonim, 2008b). Tarım kesiminin önemli gelir kaynağı olarak pamuk, tahıl, zeytin ve tütün ön planda yer almaktadır. Bunları zeytin ve narenciye izlemektedir. Tarla ve bahçe tarımı dıĢında az da olsa küçükbaĢ ve büyükbaĢ hayvancılık ve balıkçılık gelir kaynakları arasında yer almaktadır. Ġlçede iki yavru balık üretme tesisi mevcuttur. Modern bir balık iĢleme ve paketleme fabrikası kurulmuĢtur.
Bölgede
olduğu
gibi
ilçede
de
denizde
kafes
balık
iĢletmeciliği
yaygınlaĢmaktadır.
71
ġekil 17. Didim‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
ġekil 18. KuĢadası‟nda Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
ġekil 19. Söke‟de Sektörel Dağılım Oranları ve Ġl Genelindeki Payları
72
KuĢadası Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 188). Ġlçede hizmetler sektörü oranı %90.9 iken; sektörün il genelindeki payı %11.5‟dir (Anonim, 200b). Ġlçede hizmetler sektörü payını arttıran temel sektör, hiç Ģüphe yok ki, turizm ve buna bağlı olarak geliĢen ticarettir. Ġlçenin Ġzmir Adnan Menderes Hava Limanı‟na yakın olması; yüksek tonajlı gemilerin yanaĢabildiği uluslararası bir limana ve yine uluslararası Yat Limanı‟nın sahip olması KuĢadası'nı turizm yönünden çok önemli bir nokta haline getirmiĢtir. KuĢadası, Türkiye‟de en çok turistin deniz yoluyla ve giriĢ ve çıkıĢının olduğu bir gümrük kapısıdır. Bu konumu ile ilçe baĢta Efes Antik Kenti kalıntıları olmak üzere çevredeki tarihi eserler için yapılan kültür turizminde transit bir nokta niteliği taĢımaktadır. Bu nedenle, özellikle yaz aylarında çok hareketli olan KuĢadası'nın halkı geçiminin %80'ini bu alandan sağlamaktadır (Anonim, 2008b). Ġlçe sınırları içinde de önemli bir kültür ve doğa turizmi potansiyeli mevcuttur. Buna rağmen ilçenin hem dıĢ hem de iç turizmde çekiciliği deniz turizminde gelmektedir. KuĢadası‟nda özellikle Davutlar olmak üzere Güzelçamlı‟da dahil yüzlerce ikinci konut sitesi bulunmaktadır. Tüm bu siteler kıyı ovalarındaki verimli tarım toprakları üzerinde kurulmuĢlardır. Turistik otel, pansiyon ve tatil köyleri de ilçenin dört bir yanına dağılmıĢ durumdadır. Aydın ili genelindeki turistik yatak kapasitesinin %47.2‟si KuĢadası Ġlçesi‟nde bulunmaktadır. Bununla birlikte, 1990‟lı yıllara kadar doruklara ulaĢan turistik talep, son on yılda hızını yitirmiĢ ve yavaĢ yavaĢ yitirmektedir. Zira KuĢadası tarihi ve doğası kontrolsüz kentleĢme yüzünden yok olmaya baĢlamıĢtır (Anonim, 2008b). KuĢadası‟nda tarım sektörünün ilçe genelindeki oranı %1.8 iken, il genelinde oluĢturduğu pay %0.1‟dir. Ġlçe Tarım Master Planı‟nda belirtilen, III.alt agro-ekolojik bölgede kalmaktadır. Ġlçedeki hemen tüm verimli tarım toprakları ve kıyı ovasındaki narenciye bahçeleri yok edilmiĢtir. Buna rağmen, kırsal alanlarda tarımın ilçe ekonomisine katkısı 73
devam etmektedir. KuĢadası ilçesinde tarım arazilerinin % 77‟sini (27.241 da) meyve (Zeytin, Bağ, ġeftali, Narenciye, Kiraz vs.) alanları oluĢturmaktadır. % 23 lük bölüm ise ( 7.672 da) tarla bitkileri ve sebze üretimi için kullanılmaktadır (Anonim, 2008b). KuĢadasında arıcılık ve balıkçılıkta önemli bir gelir kaynağını oluĢturmaktadır (Anonim, 2009b). Ġlçedeki sanayi sektörü küçük sanatlara ait ünitelerden oluĢmaktadır. Ġlçede imalat sanayi yoktur. KuĢadası Davutlar ve Ġtfaiye Kuyusu çevresinde Jeotermal Alanları mevcuttur (Anonim, 2008b). Söke Ġlçesi‟ndeki sektörel dağılım hizmetler, sanayi ve tarım Ģeklindedir (ġekil 19). Ġlçede hizmetler sektörü oranı %63.9; sektörün il genelindeki payı %8.6‟dır. Bu il genelinde önemli bir oran oluĢturmaktadır. Ġl genelindeki yatak kapasitesinin %1.1‟i Söke‟de bulunmaktadır. Söke Ġlçesi sektörel dağılımında tarım sektörü oranı %14.8, il genelinde oluĢturduğu pay ise %1.0‟dir (Anonim, 2000b). Ġlçe, Tarım Master Planı‟nda belirtilen I.agro-ekolojik alt bölgede kalmaktadır. Söke, Türkiye'nin en önemli pamuk üretim alanlarından biridir. Söke‟de 37.530.8 hektar alanda baĢta pamuk-hububat-mısır ve ayçiçeği ile diğer tarla bitkileri üretimi, 22.647.3 hektar alanda zeytin-narenciye-incir ve diğer meyve üretimi ve 770 hektar alanda da sebze-bostan (karpuz) üretimi yapılmaktadır. Büyük Menderes Deltasında yer alan Karina Lagünü, Ege Bölgesi‟nin en önemli dalyanlarından biridir. Balıkçılık yöre halkının temel geçim kaynağıdır. Ege Bölgesi‟ndeki balık çiftliklerin yavru balık ihtiyacının tamamına yakını Menderes Deltası‟ndaki lagünlerden karĢılanmaktadır (Anonim, 2008b). Ormancılık ve arıcılık faaliyetleri de ilçe ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Ġlçedeki sektörel dağılımda sanayi sektörü oranı %21.3; sektörün il genelindeki payı ise %11.6‟dır. Bu oran ildeki sektörel dağılımda önemli bir payı oluĢturmaktadır. Ġlçe ekonomisi, yıllık gayri safi hasılasının % 70‟ini sağlayan tarımsal üretim ile tarıma dayalı sanayi malları üretimine dayanmaktadır. Tarıma dayalı 9 ayrı üretim dalında faaliyet gösteren 74
59 adet sanayi tesisi bulunmaktadır. Ġlçede organize sanayi bölgesi kurum iĢlemleri devam etmektedir. Ġlçenin önemli sanayi kuruluĢları arasında çeĢitli tekstil, çırçır, makine üretim çimento, seramik ve karo üretimi fabrikaları bulunmaktadır. Ġlçede bir küçük sanayi sitesi bulunmaktadır. Söke-Bağarası‟ndaki kuvars zuhurları, Sakarkaya da Altın, Çavdar‟da Demir ve Sazlıköy ve Atburgazı‟nda Jeotermal kaynaklar bulunmaktadır (Anonim, 2008b, Anonim. 2005b).
3.13. Çalışma alanındaki çevre sorunları ve tehditler Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çoğunluğu antropojenik kaynaklı olmak üzere pek çok sorunla yüz yüzedir (Akesen, 2001).
Dilek Yarımadası
kesiminin en önemli sorunu yangınlardır (Anonim, 1997). Yarımada içinde bir zamanlar önemli sayıda memeli bulunurken, yangınlarla orman alanının azalması, karayolu ağının geniĢlemesi (ġekil 20), ırmağın doğal bir engel oluĢturması, sulama kanallarının açılması ve bilinçsiz kara avcılığı gibi etkenler, beslenme amacı ile sürekli hareket eden memelilerin yarımadaya ulaĢmasını güçleĢtirmiĢtir. Açık hava rekreasyonu olarak su sporları, atla gezinti, bisiklet, doğa yürüyüĢü, piknik ve fotoğraf avcılığına olanak veren yarımada, yaz mevsiminde yoğun ziyaretçi baskısı altında kalmaktadır (Anonim, 2005).
Milli parka giren araç
sayısındaki artıĢ Çizelge 3‟de verilmektedir. Bütün bunlara ek olarak milli park özelliklede kuzey kısmındaki KuĢadası‟nın Güzelçamlı ve Davutlar mevkilerindeki kentsel baskılara maruz kalmaktadır. Nitekim bu çalıĢmanın bulgular kısmında park çevresindeki alan kullanım türlerinde en dramatik değiĢimin Milli Parkın kuzey sınırında bulunan Güzelçamlı beldesi ve yakın çevresinde gerçekleĢtiği ortaya konulmaktadır Büyük Menderes Deltası kesiminin önemli sorunu ise su kirliliğidir. Büyük Menderes ırmağına 584 km boyunca havzada bulunan tüm kent ve sanayi tesislerinin atıkları deĢarj edilmektedir. Tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerde yağıĢ ve sulama sularıyla ırmağa 75
karıĢarak kirlenmenin boyutunu artırmaktadır. Sonuçta tüm kirleticiler deltada birikmekte, baĢta balıklar ve su kuĢları olmak üzere yaĢayan canlılar için ölümcül tehlike yaratmaktadır (Sarıkaya, 2004).
ġekil 20. Milli parkta giderek artan yol ağı Çizelge 2. Milli parka giren araç sayısı (1999-2003). Yıllar
Araç Sayısı
1999
43.232
2000
60.958
2001
61.709
2002
60.371
2003
64.356
Kaynak: Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Vadeli GeliĢme Planı.
76
Deltanın diğer sorunu hayvan otlatma ve çok sayıdaki kuĢ nedeniyle biliçsiz, sınırsız, yasa dıĢı avcılıktır. Doğa Koruma ve Milli Parklar Aydın BaĢmühendisliği tarafından il ölçeğinde verilen avcı eğitimi, yerel yayınlar ve denetimler sonucu yasa dıĢı avcılık baskısı azalmıĢtır. Bu bilgilerin odağında Büyük Menderes Irmağı'na yapılan olumsuz etkiler ve delta yakınlarındaki kullanımlar doğrudan delta ve sulak alan ekosistemini bütün olarak etkilemektedir (Anonim, 2005).
Bunlara ek olarak Büyük Menderes taĢkın alanı ve
deltasındaki en önemli sorun, taban suyunun aĢırı sulama nedeniyle çekilmesi ve onun yerine denizin iç kesimlere kadar ilerleyerek taban suyunu tuzlandırmasıdır. Bu nedenle, dar alanda yüzeylenen alüvyon akiferden aĢırı su çekilmesine müsaade edilmemelidir. ÇalıĢma alanındaki bir diğer koruma alanı olan Bafa Gölü Tabiat Parkının yaĢadığı trajedi “Bafa Çölü” baĢlığı ile ulusal basında yer almıĢtır. 1985 yılında DSĠ tarafından, Büyük Menderes Nehri‟nin taĢkınlarını önlemek ve nehrin göle giriĢini denetlemek amacıyla yaptırılan set (sedde), Bafa Gölü'nün Büyük Menderes Nehri ile olan iliĢkisini kesmiĢtir (Anonim 2008). DSĠ, Büyük Menderes Nehri‟nin sularının Söke ovasının sulanması için Dalyan KavĢağı mevkiinde açılıp kapanabilen bir regülatör sistemi inĢa etmiĢtir. Bu alanda yine DSĠ tarafından açılan bir kanal Bafa Gölü‟nün kuzey-batısına ulaĢmaktadır (ġekil 21). Sulama döneminde toplanan sular fazla olduğu zaman bu kanal aracılığı ile Büyük Menderes nehrinin suları Bafa Gölü‟ne verilmektedir. Bu kanal üzerinde inĢa edilmiĢ olan regülatör verilen suyun miktarını kontrol etmektedir. Setin kurulmasından önce dönemlerde (1985 öncesi) göldeki su seviyesi 50-100 cm arasında, yağıĢlı dönemlerde ise 300-320 cm arasında değiĢirken, 1985den sonra maksimum su seviyesi ancak 100-120 cm olmuĢtur (ġekil 22). 1985 öncesi göl suyundan tarımsal sulama ve havyaların su ihtiyaçlarını karĢılamada faydalanan köylüler artan tuzluluktan dolayı göl suyunun artık çok daha az kullanır olmuĢlardır (ġekil 23).
77
ġekil 21. Bafa gölündeki kirlilik kaynakları
3,5 3 EŞEL
METRE
2,5
KOT
2 1,5 1 0,5 0 1960
1970
1980
1990
2000
2010
YIL
(Kaynak: DSI raporları) ġekil 22. Bafa Gölü su seyiyesi
78
25000 22400
E.C. (micromhos/cm)
20000
15000
15000 12725
10000 8195 5000
6021
0 1967
1970
1974
1990
2006
YIL
(Kaynak: DSI raporları) ġekil 23. Bafa Gölündeki tuzluluk değerleri
Halen gölde neredeyse sadece zooplanktonla beslenen ve alg patlamasına yol açan küçük otçul balıklar kalmıĢ durumdadır (GümüĢ Balığı, Kaya Balığı, Feke Balığı, vb.). GümüĢ balığı, küçük olmasına karĢın, diğer balıkların yumurtaları üzerinden beslenmekte ve doğal türlerin populasyonunu ciddi
anlamda etkilemektedir.
Regülatör üzerindeki
ızgaralardan balık geçiĢinin engellenmesi ve bu kanal üzerindeki kontrollü ve kontrolsüz balık avcılığı, göl balık türleri ve populasyonlarını ciddi Ģekilde etkilemektedir. Özellikle yasal av dönemleri dıĢında yapılan kaçak avcılık faaliyetleri tabiat parkında ciddi boyutlara varmıĢtır. Alanın kuzey ve doğu kesimlerinde eğimin fazla olması nedeniyle erozyon da fazla olmaktadır. Derelerden bol miktarda malzeme Bafa Gölü‟ne taĢınmaktadır. Alandaki tüm mevsimlik dereler ve kaynak suları Bafa Gölüne drene olmaktadır. Parkın su kaynaklarının kirlenmesine yol açan önemli etmenler; bölgedeki zeytinyağı fabrikalarının atık suları, evsel nitelikli atıksular ve katı atıklardır. Su kaynaklarındaki kirliliğin önlenebilmesi için, mevsimlik dere yataklarına “kara su” verilmesi engellenmelidir. Tabiat Parkı sınırları içindeki tek yerleĢim olan Kapıkırı Köyü aynı zamanda arkeolojik sit alanı olduğu için kanalizayon sisteminin oluĢturulmasına yönelik, hiçbir altyapı çalıĢması yapılamamaktadır. Atıklar vidanjörle toplanmakta ve göle 3 km. uzaklıktaki bir bölgeye deĢarj edilmektedir. 79
Fakat buradan taban suyuna karıĢarak tekrar Bafa Gölüne ulaĢmaktadır. Dere yataklarının çöp döküm alanı olarak kullanılması diğer bir kirlilik unsurudur (ġekil 21). Alandaki kuyular çevresindeki hayvan dıĢkılarının yağmur suyu ile yıkanarak yeraltına sızmaları, yeraltı sularında nitrit (NO2)-nitrat (NO3) kirliliğine neden olabilmektedir. Ayrıca park içi ve çevresindeki tarım alanlarında uygulanan kimyasallarda çevreyi kirletmektedir.
ġekil 24. ÇalıĢma alanındaki peyzajda bozulmalara neden olan kullanımlar
Doğa koruma alanlarındaki çevre problemlerine ek olarak araĢtırma alanı içerisindeki peyzaj bozulmalarına sebep olabilecek kullanımlar uydu görüntüleri üzerinden belirlenerek ġekil 24‟te sunulmuĢtur.
Bu kullanımlar Didim merkez bucağında, Akköy, Akyeniköy, 80
Akbük‟te; KuĢadası merkez bucağına bağlı Yaylaköy‟de, Davutlar merkez bucağında ve Güzelçamlı‟da; Söke merkez bucağında, Sarıkemer, Akçakonak, Gölbent, Savuca, Sazlı, Yenidoğan, Akçakonak‟ta yer almaktadır. Bu yerleĢimlerden Söke merkez bucağı 1156,05 da. sanayi alanına, 295,08 da. kazı alanına ve 610,55 da. maden sahasına sahiptir. Didim merkez bucağı ise 554,59 da. sanayi alanı ve 260,01 da. kazı alanı ile ikinci sıradadır. Davutlar bucağı 203,65 da. kazı ve Güzelçamlı 68,23 da. maden sahasına sahiptir (ġekil 24). AraĢtırma alanı içinde en geniĢ bozulmuĢ alan toplam 6873,86 da. ile parsellemiĢ doğal alan iken onu 2188,23 da. ile sanayi alanı takip etmektedir.
4. MATERYAL Bu araĢtırmanın çalıĢma alanı DYBM Milli parkı, Bafa Gölü Tabiat Parkı ve çevrelerini içine alan peyzaj matrisi ile sınırlıdır (168478 ha.). ÇalıĢmada 1993 yılına ait 1/35000 ölçekli, siyah-beyaz, stereoskopik hava fotoğrafları, 2006 yılına ait 60 cm. çözünürlüklü, coğrafik düzeltmesi yapılmıĢ, Quickbird uydu görüntüleri, ortorektifikasyonu yapılmıĢ 02.03.1994 tarihli SPOT 2X ve 27.04.2005 tarihli Terra ASTER uydu görüntüleri kullanılmıĢtır. Ayrıca Aydın Milli Parklar ve Doğa Koruma ġubesinden elde edilen 1/50000 ölçekli koruma alanları sınırı ve içerisindeki zonları ve jeolojik, hidrojeolojik yapıyı gösteren paftalar, Harita Genel Komutanlığından elde edilen 1/25000 ölçekli topoğrafik haritalar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı toprak haritaları kullanılmıĢtır. Aydın Tarım Müdürlüğünden ilçe, bucak ve köy sınırlarını belirten veriler digital olarak alınmıĢtır. ÇalıĢma alanı ile ilgili bilgilerde ayrıca Milli Parklar Dairesi BaĢkanlığının hazırladığı Uzun Devreli GeliĢme Plan‟larından yaralanılmıĢtır.
Ġklim verileri KuĢadası ve Söke
ilçelerindeki meteoroloji istasyonlarından temin edilmiĢtir. Ekonomi ve nüfus bilgileri Devlet 81
Ġstatistik Enstitüsü kayıtlarından ve yerel yönetimler tarafından hazırlanmıĢ internet sitelerinden derlenmiĢtir. ÇalıĢma sürecinde oldukça yoğun Ģekilde tez ve literatür taramaları yapılmıĢtır. Arazi çalıĢmaları esnasında Garmin ve Magellan marka GPS cihazları ve uydu görüntülerinin tanımlanmasında, analizinde, sınıflandırılmasında ve farklı tarihlere ait görüntüler arasındaki değiĢimin hesaplanmasında ERDAS Imagine 8.7, ArcGIS 9.2, ENVI 4.1 ve Definiens Professionals 5.0 yazılımları kullanılmıĢtır.
5. YÖNTEM ÇalıĢmanın yöntemi 4 temel aĢamadan oluĢmaktadır: 1) uzaktan algılama teknikleri ile uydu görüntülerinin sınıflandırılması, 2) GIS ortamında peyzaj metriklerinin uygulanması, 3) sentez ve 4) önerilerin geliĢtirilmesi.
5.1. Ön görüntü işleme ve GIS işlemleri Ġlk aĢamada coğrafik düzeltmesi yapılmamıĢ hava fotoğraflarının ve kurumlardan alınan paftaların Quickbird uydu görüntüsü üzerinden rektifikasyonu yapılmıĢtır. Topoğrafik haritaların köĢe koordinatları girilerek coğrafik düzeltmeleri tamamlanmıĢtır. Elde edilen bu veriler WGS84,UTM Zone 35 sistemine göre kayıt edilmiĢtir. Kurumlardan elde edilen haritalardan çalıĢmanın amacına uygun Ģekilde gerekli bilgiler ekran sayısallaĢtırması yöntemi ile GIS ortamına aktarılmıĢtır. ÇalıĢmada peyzajın geçirdiği değiĢimin tespitinde SPOT 2X verisinin mekansal çözünürlüğü 20 m. olan 3,2,1, bantları kullanılmıĢtır. ASTER verisi ise 14 Bant (3 bant VNIR-15m mekansal çözünürlük, 6 bant SWIR-30m mekansal çözünürlük, 5 bant TIR-90m mekansal çözünürlük) ve 8 bit radyometrik çözünürlüğe sahiptir. AraĢtırmamızda, ASTER
82
veri setinin, mekansal çözünürlüğü daha yüksek olan VNIR (visible near infrared) spektral bölgesi (3,2,1 bantları) kullanılmıĢtır. Öncelikle bu uydu görüntülerinin görsel ve yansımalarına dair analizler yapılmıĢtır (ġekil 25). Yansımaların tam karĢılığını tespit edebilmek için farklı tarihlerde arazi çalıĢmaları yürütülmüĢtür. Bu çalıĢmalar sonucunda her bir sınıfa dair arazi örtüsü (vejetasyon türü, kaplama oranı, toprak yapısı vb. ) ile ilgili bilgiler not edilmiĢ, GPS ile her bir kullanıma ait koordinatlar tespit edilerek bilgisayar ortamına aktarılmıĢtır. DEM Aspect
SPOT 1994
DEM Aspect
ASTER 2005
Görüntünün ön işlenmesi
Görüntünün ön işlenmesi Görüntü Segmentasyonu
Örnekleme Noktalarının Seçimi
En Yakın Komşuluk Sınıflandırması
1994 AK/AÖ Haritası
2005 AK/AÖ Haritası
Değişim Analizi
Degişim Matrisi
ġekil 25. Uzaktan algılama ve DeğiĢim Analizi iĢlemleri
Uydu görüntülerine, ERDAS 8.7 yazılımı kullanılarak görüntü üzerindeki sis ve pus gibi olumsuz atmosferik etkilerin giderilmesi için koyu piksel çıkarımı (dark pixel substraction) metodu uygulanarak atmosferik doğrulama yapılmıĢtır.
Görüntünün
83
algılanmasını kolaylaĢtırabilmek amacıyla sınıflandırma öncesinde, histogram eĢitleme ve filtreleme gibi görüntü zenginleĢtirme iĢlemleri uygulanmıĢtır. Her iki uydu görüntüsünün mekansal çözünürlüğü birbirinde farklı olduğu için, SPOT 2X uydu görüntüsüne ENVI 4.0 yazılımında resize iĢlemi uygulanmıĢtır. Yüksek mekansal çözünürlükte alan kullanımlarına iliĢkin daha detaylı bilgi elde etmek mümkün olduğu için düĢük çözünürlükte olan SPOT 2X görüntüsünün mekansal çözünürlüğü 15 m „ye ayarlanarak ASTER VNIR görüntüsü ile uyumlu hale getirilmiĢtir. ÇalıĢmanın uzaktan algılama ve GIS aĢamalarına ait akıĢ Ģeması ġekil 25‟te verilmektedir.
ġekil 26. Uydu görüntüsü (Aster) , DEM ve Aspect katmanı
Ön iĢlemden geçirilen SPOT 2X veri setinin 3.2.1 ve ASTER veri setinin visible near infrared (VNIR) spektral bölgesinin 3.2.1 bant kombinasyonuna, sınıflandırmanın doğruluk oranını arttırmak amacıyla sayısal yükseklik modeli (DEM) ayrı bir katman olarak eklenmiĢtir (ġekil 26). Buna ek olarak, DEM‟den üretilen Bakı haritası (Aspect) , özellikle bitki türlerinin alandaki dağılımının belirlenmesinde önemli katkısı olabileceği öngörülerek sınıflandırmaya eklenmiĢtir (ġatır, 2006). Elde edilen bu görüntüler üzerine Nesne Tabanlı Sınıflandırma yöntemi uygulanmıĢtır (Navulur, 2007). 84
5.2. Uydu görüntülerinin sınıflandırılması Uzaktan algılama teknolojisi, hem zamandan tasarruf sağladığı için hemde daha ekonomik olduğu için arazi örtüsü yapısının haritalanması ve geçirdiği değiĢimin saptanmasında çok etkili ve önemli araçlar olarak kullanılmaktadırlar. Bu sebeple, farklı özelliklere sahip uydu verilerinin ve hava fotoğraflarının etkin sınıflandırılabilmesi için birçok yöntem geliĢtirilmiĢtir. Bunlardan en temel iki sınıflandırma yöntemi; piksel tabanlı sınıflandırma ve nesne tabanlı sınıflandırma yöntemidir. Piksel tabanlı yaklaĢım, araziye yönelik her bilgiyi piksel bazında değerlendirirken ve sadece spektral bilgileri içerirken, nesne-tabanlı yaklaĢım belirli kriterlere göre birleĢtirilen piksel gruplarını (nesneleri) dikkate almaktadır ve bu nesneler topolojik bilgiyi, yapıyı, dokuları ve spektral bilgileri içermektedir (Manakos, 2001; Pillai ve ark., 2005; Mathieu ve ark., 2007). Buna bağlı olarak araĢtırmamızda, arazi örtüsüne yönelik yapısal ve dokusal olarak daha anlamlı ve yer gerçeği ile daha uyumlu nesneler elde edebilmek için nesne tabanlı sınıflandırma yönteminin uygulanmasına karar verilmiĢtir. Bu yöntem piksel tabanlı yaklaĢımdan farklı olarak, görüntüleri ölçüt, renk ve Ģekline bağlı olarak segmentlere ayırmaktadır. Nesne tabanlı sınıflandırmada en temel iĢlem elementi nesnelerdir ( görüntü nesneleri). Görüntünün segmentlere ayrılmasının sebebi, görüntüdeki piksellerin birleĢtirilmesi ile piksel grupları oluĢturarak anlamlı nesneler elde etmektir (Baatz ve ark., 2001; Platt ve Rapoza 2008). Görüntüdeki nesnelerin büyüklüğü analizde kullanılan ölçütlere göre değiĢiklik göstermektedir. BirleĢtirme iĢlemi ise görüntünün parlaklık, renk, doku, biçim ve ölçüt gibi özelliklerine göre benzerlik ve farklılık durumuna göre gerçekleĢtirilir. Nesne tabanlı sınıflandırmanın uygulaması temelde üç aĢamadan oluĢmaktadır. (1) segmentasyon
aĢaması
(Çoklu-çözünürlüklü
segmantasyon
iĢlemi-
multi-resolution
segmentation), (2) Sınıfların oluĢturulması ve örnek noktaların seçilmesi, (3) En yakın komĢu 85
sınıflandırıcı yöntemi ile sınıflandırma. Nesne-tabanlı sınıflandırma uygulaması için Definiens Professionals 5.0 yazılımı kullanılmıĢtır. Çoklu-Çözünürlüklü Segmantasyon İşlemi Segmentasyon, görüntünün birbirinden farklı alt bölümlere ayrılmasıdır. Bu iĢlemde görüntü üzerinde bulunan her bir piksel görüntü üzerinde bir nesneye hiyerarĢik olarak bağlıdır. Bu hiyerarĢi, segmentasyon için hazırlanmıĢ olan algoritmada bazı değiĢkenlere bağlı olarak kurulur. Burada önemli olan uygun homojenliği sağlayarak pikselden nesneye doğru, uygun yapıyı kurmaktır. Segmentasyon aĢamasında bunun için kullanılan değiĢkenler; ölçek, renk, biçim, yumuĢaklık ve bütünlük değiĢkenleridir. Bu değiĢkenlerin dahil olduğu bir fonksiyon yardımıyla pikselden segmente ve buradan da daha büyük segmentlere doğru bir zincir yapı kurulur. Segmentasyon, Chessboard Segmentation, Quad Tree Based Segmentation ve Çoklu çözünürlüklü segmentasyon olarak üç grruba ayrılmaktadır. AraĢtırmamızda, bu aĢamada alan kullanım sınıflandırma çalıĢmalarında en yaygın kullanılan iĢlemlerden biri olan Çokluçözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanmıĢtır. Bu iĢlem ile pikseller anlamlı nesneler oluĢturacak Ģekilde bölgesel birleĢtirme tekniği (region-merging technique) uygulanarak gruplandırılmaktadır. Bunun anlamı, ilgili her nesnenin Ģekli, bir görüntü nesnesine dayalı olarak gösterilmektedir Çoklu-çözünürlüklü segmentasyon algoritması ölçüt (scale) ve homojenlik kriterlerine bağlı olarak belirlenmektedir. Ölçüt parametresi görüntünün mekansal çözünürlüğüne bağlı olup, nesnenin ortalama büyüklüğü ile ilgilidir. Aslında bu parametre nesnelerin heterojenliğine izin veren maksimum değeri belirler. Ölçek parametresi ne kadar büyürse nesneler de o kadar büyür. Homojenlik kriteri ise piksellerin birleĢtirilme süreçleriyle ilgilidir ve bu süreçte spektral katmanlar (multispekral görüntüler) veya spektral olmayan katmanları (yükseklik 86
bilgisi gibi tematik katmanlar) kullanılır. Homojenlik kriteri, renk ve biçim gibi iki ayırt edici özelliği içermektedir (ġelik27).
Kaynak:Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır) ġekil 27. Çoklu- Çözünürlüklü Segmentasyon aĢamasında kullanılan kriterler.
Kaynak: Definiens User Guide‟dan uyarlanmıĢtır) ġekil 28. Aster görüntüsü üzerinde görüntü nesne hiyerarĢisi
Renk; nesnenin spektral homojenliğini ifade ederken, biçim nesnenin anlamsal karakteristiğini ifade etmektedir. Biçim kriterine verilen değer renk kriterine verilen değere göre daha fazla olursa, nesnenin büyüklüğü artmaktadır ve nesnenin doğal sınırları kaybolmaya baĢlamaktadır yani nesnenin niteliği azalmaktadır. Biçim ise pürüzlülük (smoothness) ve yoğunluk (compactness) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu iki özellikte
87
nesnenin bordürlerinin pürüzsüzlüğü ve yoğunluğu ile ilgili olup görüntü nesnelerinin optimizasyonunu sağlamaktadır. Pürüzsüzlük özelliğine ne kadar büyük değer verilirse nesnenin doğal özelliği daha belirgin Ģekilde ortaya çıkmaktadır. Bu parametreler 0 ile 1 arasında değer alır. Bu değerler segmentlerin yansıma homojenliğini (spectral homogeneity) ve mekansal karmaĢasını (spatial complexity) optimize eder. Biçim kriteri ne kadar yüksek olursa, spektral homojenliğinin nesne üretimine etkisi daha az olacaktır (Benz ve ark., 2004; Definiens, 2006). Segment parametreleri, görüntünün özelliklerine göre ve yapılacak sınıflandırmaya göre birden fazla Seviye değerleri oluĢturularak belirlenir ve amaca en uygun parametreler sınıflandırma iĢlemi için kullanılır. Görüntü bu kriterler doğrultusunda segmente edilerek nesnelere ayrılmaktadır. Bu iĢlemlerin hepsi, segmentasyon iĢlemindeki görüntü nesnesinin görüntü nesne seviyesindeki formunu ifade etmektedir. Seviye nesnelerin belirli kriterler doğrultusunda derecelendirilmesi ile ilgilidir. Ġki veya daha fazla görüntü nesne seviyesi, görüntü nesne hiyerarĢisini oluĢturmaktadır (ġekil 28). Her görüntü nesnesindeki alt seviye (sub-level), üst seviye (super-level) olarak adlandırılan görüntü nesnesi ile birbirine bağlanır. (Definiens, 2006). Bu temel bilgiler göz önünde bulundurularak, nesnelerin niteliğine ve niceliğine (doku özelliği, yansıma özelliği, formu ) göre çeĢitli ölçüt ve heterojenlik kriterleri denenerek, araĢtırmanın amacına uygun iki seviye oluĢturulmuĢtur. Seviye 1‟de ölçü (scale) faktörü olarak 10, renk için 0.8, biçim için 0.2, yoğunluk için 0.2, pürüzsüzlük için 0.8 değeri verilmiĢtir (Bordürleri daha belirgin ve daha anlamlı nesneler elde edebilmek için renk ve pürüzssüzlük kriterlerine daha yüksek değerler verilmiĢtir). Böylece benzer doku ve yansıma özelliğine sahip pikseller birleĢtirilerek arazi örtüsü sınıflarının belirlenmesinde kullanılacak anlamlı nesneler elde edilmiĢtir. Fakat Seviye 1 ile yollar, nehirler ve küçük yerleĢim alanları, Salicornia‟lardan oluĢan küçük peyzaj parçaları gibi daha küçük yayılım alanlarına sahip 88
örtünün belirlenmesi mümkünken orman alanlarında, tarım alanlarında hatta yoğun yerleĢimin olduğu alanlarda aynı sınıfa ait birçok anlamsız nesneler oluĢmuĢtur. Bunun üzerine ölçüt faktörü arttırılarak (15,20,25…50) nesnelerin büyüklüğü tekrar tekrar gözden geçirilmiĢtir. Ölçüt kriteri arttırıldıkça, lineer özellikteki alanların (yollar ve nehirler gibi) ve dağınık halde yer alan küçük yerleĢim birimlerini kapsayan alanların baĢka sınıflara dahil olduğu gözlemlenmiĢtir. Arazi örtüsü karmaĢasının önüne geçebilmek için oluĢturulan Seviye 1‟in üstüne yeni bir seviye yani Seviye 2 katmanı oluĢturulmuĢtur (Çizelge 3). Seviye 2‟de, Pürüzsüzlük ve Yoğunluk değerlerine nesnelerin bordürlerdeki bozulmanın önüne geçebilmek için eĢit değerler verilmiĢtir. Bu iĢlemin uygulanması ile birlikte, aynı sınıfa ait olan birçok nesne birleĢtirilerek belirlenen arazi örtüsü sınıfları için daha büyük ve anlamlı nesneler elde edilmiĢtir. Üstüste bu iki seviyenin uygulanması ile birlikte ise büyük olan peyzaj parçaları için daha anlamlı nesneler elde edebilmek ve araĢtırmamız açısından önem arz eden, yollar ve nehirler gibi lineer özellikteki elemanların birçok alanda daha belirgin olmalarını sağlamak mümkün olmuĢtur. Fakat çalıĢma alanının büyüklüğü ve arazinin heterojen yapısı göz önünde bulundurulduğunda yollar ve nehirlerle ilgili sorunların çözümünde, kullanılan bu kriterler yeterli olmamıĢtır. Çizelge 3. Segmentasyon kriterleri Homojenlik Kriteri Görüntüler SPOT 2X ASTER
Segmentasyon Derecesi Level 1 Level 2
Biçimsel Oran
Ölçüt derecesi (scale) 10
Renk (%) 80
Biçim (%) 20
Yoğunluk
Pürüzsüzlük
0,2
0,8
20
70
30
0,5
0,5
Bu ölçütlere bağlı olarak üretilen Ģekil, oluĢturulan görüntü nesnelerini sınıflandırarak öncelikle görüntünün sınıflandırılması için kullanılabilir. Bu yüzden sınıflar, bir sınıf hiyerarĢisi içinde düzenlenir. Her sınıf, bir alt sınıf ve üst sınıfa sahip olabilir
89
Örnek Noktalarının Seçilmesi Çoklu çözünürlüklü segmentasyon iĢlemi uygulanarak uygun nesneler elde edildikten sonra, belirlenen 16 arazi örtüsü sınıflarına göre standart en yakın komĢuluk iĢlemi uygulanarak ana sınıflar ve alt sınıflar oluĢturulmuĢtur (Çizelge 4). Çizelge 4. ÇalıĢmada yer alan arazi örtüsü ve açıklamaları Arazi Örtüsü*
Açıklama
Yapay yüzeyler
Corine Sınıfları 1,0
Tarım
2,1
Bahçe tarımı
2,2
Meyve bahçeleri (Turunçgil, ġeftali, Ġncir, Zeytin )
Konifer
3,1,2
Pinus brutia ve Pinus nigra türlerinin yaygın ve yoğun olduğu alanlar.
Fundalık,çayırlık
3,2,1
Daha çorak görüntülü, taĢlık, otsu vejetasyonun bulunduğu alanlar.
Boylu maki
3,2,3_1
Yoğun ve boylu maki grubu, yaklaĢık 2m yüksekliğinde ve yüzey örtme oranı %70 den fazla, yer yer çam türlerinin olduğu alanlar. Pistacia terebinthus, Quercus coccifera, Arbutus unedo, A. andrachne, Casteneum sativa, Ceratonia siliqua, Cercis siliquastrum, Laurus nobilis yaygın.
Orta boylu maki
3,2,3_2
Orta yoğun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %60 dan fazla, Q.coccifera, Juniperus phoenica, J. occicedrus, Olea europe, Phillyrea latifolia.yaygın
Alçak boylu maki
3,2,3_3
Garik
3,2,3_a
Az yogun; boyu 2m den az ve yüzey örtme oranı %10-60 arasında, türler; Q.coccifera, Spartium junceum, Cistus parvifolia yaygın . Kesintili ya da parçalı yapıda alanı örten bitki grupları, 30-60 cm.arası bodur çalıların (Q. cerris, Sarcopoterium sipinosum, Thymus sp. , Cistus sp. ) yaygın olduğu alanlar.
Gençlik Ormanı
3,2,4
Doğal yollarla vejetasyonun yeniden oluĢtuğu yanmıĢ alanlar.
Çıplak kayalık
3,3,2
Vejetasyonun olmadığı, kayalık, taĢlık açık alanlar.
Seyrek vejetasyon
3,3,3
Vejetasyon oranı %10-20.Yüksek rakımdaki az bitkili açıklıklar.
Kıyı vejetasyonu
4,2,1
Tuzlu düzlük
4,2,2
Tuz tavaları ve tuzlu boĢ yüzeyler.
Su yüzeyi
5,0
Deniz, göl, akarsu ve nehirler
YerleĢim, sanayi ve ticaret birimleri, fabrika binaları, geçirimsiz yüzeyler, yol ve diger ulaĢım alanları, maden atık toplama ve inĢaat alanları, atık depolama alanları, açık maden ve taĢ ocakları. Tarla tarımı (Pamuk, Mısır, Buğday vb.)
Denizin yükseldiği seviyenin hemen üstünde yer alan halophilic bitkilerin yer aldığı alanlar. Salicornia sp., Tamarix sp, Juncus acutus, Arundo donax, Scirpus sp. yaygın
Bulutun altına gelen yerlerde mevcut hava görüntüleri ve Quickbird veriler üzerinden sınıflandırma yapılarak arazi örtüsü belirlenmiĢtir. *ÇalıĢmada belirlenen sınıflara ait araziden çekilmiĢ fotoğraflar EK3‟de verilmiĢtir.
Bulut
90
Alt sınıflar, aynı sınıfa ait nesnelerin toprak özelliği, vejetatif kapalılık-açıklık oranı gibi faktörlere bağlı olarak ortalama yansıma değerinin farklılık göstermesi nedeniyle oluĢturulmuĢtur. Örneğin, tarım alanları için 10 alt sınıf oluĢturulmuĢtur, bu sınıfların hepsinin tarım alanlarını ifade etmesine rağmen, hepsi farklı nesne değerlerine sahiptirler. Ayrıca, koniferler için 5 alt sınıf, maki grupları için 10 altsınıf, yapay yüzeyler için 5 alt sınıf, tuzlu bataklıklar için 3 alt sınıf, su yüzeyleri için deniz, göl ve nehirlerinde dahil olduğu 10 alt sınıf, tuzlu düzlükler için 4 alt sınıf belirlenmiĢtir. ÇalıĢma alanına ait arazi gözlemleri sonucu elde edilen bilgi ve gözlemlere dayanarak, oluĢturulan alt sınıflar üzerinde örnek noktalar seçilmiĢtir. Farklı alan kullanım sınıflarına ait örnek noktalarının seçimi, seçilen nesnelerin özelliklerini gösteren histogramlardaki ve grafiklerdeki istatistiksel değerlere göre yapılmıĢtır. Sınıflandırma Sınıflandırma, birbiri ile iliĢkili olan görüntü nesnelerinin uygun bir sınıfta toplanması iĢlemidir. Definiens 5.0 ortamında sınıflar alt-ağlar (sub-network) olarak yapılandırılır ve buna sınıf hiyerarĢisi denilmektedir (Definiens, 2006). Alt sınıflara göre örnek noktalarının seçimi tamamlandıktan sonra sınıflandırma iĢlemi uygulanmıĢtır. Her bir sınıflandırma görüntü nesnelerine ait yakınlık değeri göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Alt sınıflar, belirlenen 16 ana (üst) sınıf altında toplanmıĢtır. Ġlk sınıflandırma sonucunda, tarım alanları ve yerleĢim alanları gibi farklı alan kullanımlarının üst üste çakıĢtığı ve karıĢtığı belirlenmiĢtir ve yeniden alt sınıflar gözden geçirilerek, örnek noktalar seçilmiĢtir. Buna bağlı olarak, sınıflandırmada karıĢıklığa sebep olan alt sınıfı silip, baĢka bir alt sınıf oluĢturarak yansıma değeri birbirine çakıĢan noktalardan örnekler alınmıĢtır. Örneğin, tarım alanları ile yerleĢim alanları ve tuzlu düzlüklerin yansıma değerinin çakıĢtığı noktaları belirleyerek daha fazla örnek alınmıĢtır. Ayrıca, karıĢıklığa sebep olan alan 91
kullanım sınıflarına ait yeni alt sınıflar oluĢturulmuĢtur. Bu Ģekilde örneklemelerde ve alt sınıflardaki değiĢikliklerle en uygun sonucu elde edinceye kadar üst üste sınıflandırmalar uygulanmıĢtır. Sınıflandırmalar sonucunda, bazı alanlarda, nesnelerin spektral ve mekansal özelliklerinin benzerlik göstermesi nedeniyle farklı alan kullanımlarına otomatik olarak atanması mümkün olmamıĢtır. Bu nedenle, en son elde edilen sınıflandırma üzerine yine Definiens 5.0 yazılımında manuel editing iĢlemi uygulanarak, üstüste çakıĢan alan kullanımları düzeltilmiĢtir (ġekil 29). Manuel editing iĢlemi alan kullanımlarındaki karmaĢıklığın çözümünde etkin rol oynasa da, nesnelerin bordürlerindeki sorunları çözmekte yeterli olmamıĢtır. Bu durumda, sınıflandırılan görüntüler vektör formatına çevrilerek, bordür problemi olan alanlar ve sınıflandırma sonucu elde edilemeyen nehirler ve yollar gibi lineer özellikteki alanlar ArcGIS 9.2 yazılımında sayısallaĢtırma iĢlemi uygulanarak düzeltilmiĢtir (ġekil 29).
ġekil 29. Manuel düzeltme ve ekran sayısallaĢtırması iĢlemlerinden önceki ve sonraki harita. (1)- Manuel editing yapılmadan önceki sınıflandırılmıĢ görüntü, (2)- Manuel editing yapıldıktan sonraki görüntü, (3)- ArcGIS‟te sayısallaĢtırma yapılarak düzeltilmiĢ görüntü
Bunun yanı sıra, her iki görüntüde yer alan bulut örtüsünün yer aldığı alanların tanımlanabilmesi için bulut sınıfı alandan çıkarılmıĢtır. Bulut sınıfının yer aldığı alanlar, aynı 92
tarih veya çözünürlükte veriler bulunamadığından, SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait hava fotoğrafları dikkate alınarak, ASTER görüntüsü için ise Quickbird 2006 görüntüsü altlık olarak kullanılarak sayısallaĢtırılmıĢtır. Arazi örtüsündeki değiĢimler ise sınıflandırma sonrası karĢılaĢtırma tekniği uygulanarak belirlenmiĢtir. ENVI 4.1 yazılımı kullanılarak bu tekniğin uygulanması ile değiĢim alanlarındaki “den- e” (from-to) dönüĢüm bilgisi elde edilmiĢtir. Bu yönteme bağlı olarak yapılan değiĢim tespitinde bir sınıftan diğer bütün sınıflara olan değiĢim matris formatında elde edilmiĢtir.
5.3. Doğruluk Değerlendirmesi Uzaktan algılama yöntemleri ile elde edilen görüntü sınıflandırmalarında doğruluk, sınıflandırma sonucu elde edilen alan kullanım sınıflarının yer gerçeği ile uygunluğunu göstermektedir.
Doğruluk değerlendirmesi,
Erdas Imagine 8.7 yazılımında „‟Accuracy
Assessment‟‟ modülünde rastgele (stratified random sampling) örnekleme noktaları alınarak yapılmıĢtır. Rasgele örnekleme noktalarının seçimi, sınıfların arazideki yoğunluğuna ve dağılımına göre belirlenmektedir. Yazılım otomatik olarak her bir sınıfa ait referans örnekleme noktaları belirlemektedir. Örnekleme için her bir sınıfa ait en az 50 nokta atanacak Ģekilde düzenleme yapılmıĢtır. Fakat çalıĢma alanında gençlik ve kıyı vejetasyonu gibi bazı sınıfların dağılımlarının diğer arazi örtüsü sınıflarına oranla daha düĢük olması nedeniyle, bu alanlara 50 den daha az nokta atanabilmiĢtir. Buna göre toplam 1000 adet örnekleme referans noktası elde edilmiĢtir. Bu aĢamadan sonra her bir noktaya ait referans örnekleme noktaları görüntü üzerine aktarılmıĢtır ve her bir örnek nokta için referans sınıfları girilmiĢtir. Sınıflandırma sonucu elde edilen sınıflara ait noktalarla, sınıf verisini temsil eden referans noktaları karĢılaĢtırılmıĢ, referans noktasının hangi sınıfı temsil ettiği belirlenerek referans
93
ataması yapılmıĢtır. Sonuç olarak, elde edilen referans noktaları ile sınıflandırılan görüntünün doğruluğu hesaplanmıĢtır. Yukarda bahsedilen bu iĢlemler, 1994 ve 2005 yılı için ayrı ayrı gerçekleĢtirilmiĢtir. 1994 yılı için örnekleme referans noktaları, 1994 yılına ait SPOT 2X uydu görüntüsü üzerine aktarılmıĢtır ve sınıf- referans karĢılaĢtırması bu görüntü üzerinde değerlendirilmiĢtir. 2005 yılı için ise 2005 yılına ait Aster uydu görüntüsü üzerine örnekleme referans noktaları aktarılarak karĢılaĢtırmalar yapılmıĢtır. Referans verilerinin temsil ettiği noktaların, görüntüler ile tespit edilemeyen bölgelerinde ise SPOT 2X görüntüsü için 1993 yılına ait hava fotoğraflarından, ASTER görüntüsü için ise 2006 yılına ait Quicbird görüntülerinden faydalanılmıĢtır. Bu iĢlemler sonucunda, doğruluk değerlendirmesinde kullanılan hata matrisleri (confusion matrix, contingency table) elde edilmiĢtir. Hata matrisleri sonucu çeĢitli sınıflandırma doğruluk kriterleri ile yapılan sınıflandırmanın doğruluğunun değerlendirilmesi mümkün olmuĢtur. Bu kriterler, toplam doğruluk (overall accuracy), üretici doğruluğu (producer‟s accuracy), kullanıcı doğruluğu (user‟s accuracy) ve kappa istatistik ölçüsünü kapsamaktadır. Toplam doğruluk elde edilen sınıflandırma sonucunun, yer gerçeği ile ne kadar uyumlu olduğunu göstermektedir. Üretici doğruluğu verilen bir arazi örtüsü türünün örnekleme seti noktaları ile ne kadar iyi sınıflandırılabildiğini göstermektedir. Kullanıcı doğruluğu kullanıcının yer gerçeğindeki noktalardan ne kadarının sınıf haritası üzerinde doğru olarak belirlendiğini gösteren bir ölçüttür. Kappa(κ) istatistik ölçüsü ise referans verilerle otomatik sınıflandırılmıĢ veriler arasındaki gerçek uyumu ve yine referans verilerle rastgele sınıflandırılmıĢ
veriler
arasındaki
Ģans
uyumu
arasındaki
farkı
göstermek
için
kullanılmaktadır (Congalton ve Gren 1999).
94
5.4. Peyzaj metriklerinin uygulanması ÇalıĢma peyzajın sütrüktürünü anlamaya yönelik 3 grup indeks uygulanmıĢtır. Temel indeksler, bağlantı indeksi, kenar indeksi.
Temel indeksler Temel indeksler peyzajın dokusunun anlaĢılmasına yönelik olarak Botequilha-Leitao ve Ahern (2002) tarafından önerilen ve pek çok çalıĢmanın yönteminde temel rol oynayan bir grup indeksi içermektedir. SeçilmiĢ olan bu grup peyzajdaki arazi dönüĢüm aĢamalarının tespitinde ve peyzajda olan değiĢimlerin daha detaya inilerek tariflenmesinde etkili rol oynarlar (Çizelge 5). Çizelge 5. Kullanılan temel peyzaj indeksleri ve açıklamaları Indeks
Formül n
a
PEYZAJDAKĠ ORAN
ij
j 1
CAPi
A n
PARÇA SAYISI
PN Pi i 1
PARÇA YOĞUNLUĞU
PD
PN x100 A n
PARÇA BÜYÜKLÜĞÜ (Ortalama)
a
ij
MPS
j 1
ni n
ġEKĠL INDEKSĠ (Ortalama)
MSI
2 j 1
pij
aij ni
aij=i sınıfına ait j parçasının alanı, A= Toplam çalıĢma alanı, Pi= i sınıfına ait parça, PN= Parça sayısı, ni= i sınıfındaki parça sayısı, pij= i sınıfına ait j parçasının çevresi. Kaynak: Botequilha_Leitao ve ark. (2006)
95
Peyzajdaki oran:
Bu indeks peyzaj kompozisyonuna ait bilgiler verir. Peyzaj
içerisindeki her bir sınıfın peyzajdaki yüzdesini ortaya koyar. Sınıfın peyzajdaki oranının bilinmesi her bir sınıfın o peyzaj üzerindeki dengeleri ne oranda etkileyebileceğinin ortaya konulmasında önemlidir.
Bu indeks matrisin belirlenmesinde kullanılabileceği gibi
peyzajdaki alan kullanım sınıflarının baskınlık ya da eĢitlikleri (dominance ve evennes) hakkında da bilgi verir. Indeks 1 ile 100 arasında değiĢir. Her hangi bir sınıf peyzajda ne kadar az temsil ediliyorsa indeks değeri o kadar düĢük olacaktır. Parça sayısı: Fragmantasyon geniĢ peyzaj elemanlarını parçalayan ve ekolojik kalitelerini düĢüren bir süreçtir. Parça sayısı bu süreçteki parçalanmıĢlık ile ilgili bilgileri verir. Peyzaj kompozisyon indeksidir. Parça sayısı metapopulasyon sayısını belirleyen bir faktördür. Türlerin ve materyallerin peyzaj içerisindeki hareketliliği bir ölçüde parça sayısı ile iliĢkilidir, çünkü parçaların artması demek farklı alan kullanımları arasında sınırların artması demektir, bunlarda hareketleri engelleyen birer bariyer vazifesi görebilirler. Parça sayısı ayrıca diğer indekslerin uygulanmasında temel veri olarak da önemlidir Parça yoğunluğu: Herhangi bir peyzaj elemanının ekolojik iĢlevi, peyzaj mozaiğinde kendine benzer baĢka elemanların olması ile bağlantılır. Bu yüzden bir peyzajdaki belirli bir sınıfa ait parça yoğunluğunun ortaya konması, o peyzaja ait ekolojik iĢleyiĢler hakkında tahminler yapılmasını sağlar. Parça yoğunluğunda azalma izolasyonun bir göstergesidir. Izole olmuĢ peyzaj elemanları arasında enerji ve materyal değiĢimi zorlaĢacağından türlerin azalması veya kaybı daha hızlı olacaktır. Parça büyüklüğü: Peyzajdaki parça büyüklüğü biomas, ana üretim, besin depolama, türlerin kompozisyonu ve çeĢitliliği gibi pek çok faktörü direk etkilediği için bir peyzaj analizinde elde edilmesi gereken en önemli bilgidir. Büyük parçaların ekolojik açıdan önemli çekirdek bölgelerini barındırmaları daha kolaydır. Parçalar küçüldükçe kenar etkisi artacaktır. Büyük parçaların küçüklere göre çok daha fazla tür barındırdığı defalarca ispatlanmıĢ bir 96
gerçektir, bu sebepten peyzajın fonksiyonlarını anlamak adına gösterge niteliğinde kullanılabilir. Ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonu ölçen indeksler grubunda önemli bir rol oynar (özellikle PN ile beraber kullanımında). Örneğin, parça sayısının fazla değiĢmediği durumlarda, ortalama parça büyüklüğünde azalma olmuĢsa irdelenen sınıfta fragmantasyon artmıĢ demektir. Ortalama parça büyüklüğü tek baĢına yorumlandığında bazı durumlarda yeterli olmayabilir, bu yüzden toplam alan, parça yoğunluğu ve büyüklüğü varyansı ile birlikte kullanımı gerekebilir. Özelliklede peyzajda birkaç tane belirgin derecede daha büyük parçaların olması durumunda varyans ölçütü olarak standart sapmanın alınması peyzajdaki heterojenliği anlama açısından faydalı olmaktadır.
Pek çok tür belirli alanın altındaki
parçalarda yaĢayamadıkları için minimum parça büyüklüğününde bilinmesi faydalı olabilir. Bunlara ek olarak maksimum parça büyüklüğü tür çeĢitliliği açısından en çok türü barındırma olasılığı olan alanı belirtmesi açısından önemlidir. ġekil indeksi: Peyzaj konfigürasyon metriğidir. Parçaların geometrik olarak ne kadar karmaĢık oldukları hakkında bilgiler verir.
Parçaların Ģekilleri içlerinde barındırdıkları
ekolojik açıdan önemli çekirdek alanın büyüklüğünü etkiler. Parçaların büyüklükleri ve Ģekilleri o parçanın çevresindeki peyzajla olan etkileĢimini belirler.
Kompleks, girintili
çıkıntılı parçalarda bu etkileĢim fazladır. Ayrıca bu tür parçalarda kenar bölgeleri daha fazla olduğu için ekolojik açıdan önemli olan çekirdek bölge aynı büyüklükteki kompakt Ģekillere göre daha azdır. Temel metriklere dair daha detaylı bilgiler için McGarigal ve Marks (1995), Botequilha-Leitao ve arkadaĢları (2006) ve Leitao ve Ahern (2002) incelenebilir. Temel metriklerin uygulanabilmesi için nesne tabanlı sınıflandırma sonucu elde edilmiĢ 1994 ve 2005 yılına ait arazi örtüsü haritaları raster formatından vektöre çevrilmiĢtir. Raster
veriler
peyzaj
elemanlarının
çevre
uzunluklarını
olduğundan
daha
uzun
verebileceklerinden (stair-step yapıdan dolayı), bu dönüĢtürme iĢlemi uygun bulunmuĢtur. 97
ArcGIS 9.2. temel indekslere ait verilerin kolayca elde edilmesini sağlayan bir sisteme sahiptir. Program otomatik olarak alan ve çevre uzunluğu bilgilerini her bir poligon için üretir. Buna ek olarak Ģekil indeksi için öznitelik tablosunda yeni bir sütün oluĢturulmuĢtur ve programın “Field Calculator” fonksiyonuna indekse ait formül girilerek, Ģekil indeksi bilgileri otomatik olarak elde edilmiĢtir. Programın “summarize” fonksiyonu sayesinde her bir sınıfa ait bütün indeks bilgileri temin edilmiĢtir.
Temel indeksler peyzajdaki doğal
sistemlerin sütrüktürel açıdan geçirdiği değiĢimin ortaya konmasında etkili rol oynamıĢlardır. Bağlantı indeksi 2. aĢamada çevredeki alan kullanımlarındaki değiĢimin doğal alanlar arasındaki ekolojik bağlantıyı nasıl etkilediği bağlantı indeksi yardımıyla hesaplanmıĢtır. Genel peyzaj mozaiği içinde yer alan doğal arazi parçalarının (natural patches) aralarındaki iliĢkiyi irdeleyen bu analizle bu alanlar arasındaki dinamiklerin ne derece sağlıklı iĢlediği hakkında öngörülerde bulunulabilir. Bağlantı indeksi literatürde Gamma indeksi olarak da geçmektedir (Forman 1997). Bu indeks peyzaj mozaiğindeki kompleks iliĢkilerin göstergesidir. Peyzaj içinde yer alan doğal alanların arasındaki bağlantılar ne kadar çoksa peyzajda ekolojik kalite o kadar yüksek olacaktır (Cook, 2000) çünkü bağlantısı yüksek bir peyzajda organizmalar, materyal ve enerjinin dolaĢımı çok daha kolay olur bu da bitki ve hayvan türlerinin sağlığı ve sürekliliği açısından çok önemlidir. Bağlantı indeksi peyzaj mozaiğinde bulunan, ekolojik ağ oluĢturmaya yarayacak bütün doğal ve sentetik koridorların yine aynı peyzaj içinde bulunan doğal arazi parçalarına oranıdır. Ġnsan kullanımlarının doğayı oldukça değiĢtirdiği peyzajlarda ekolojik bağlantıları iyileĢtirmek için sentetik koridorların da göz ardı edilemeyecek bir potansiyelinin olduğu literatürde dile getirilmiĢtir (Cook, 2000, Forman, 1997). ÇalıĢmanın bu aĢamasında GIS ortamında doğal arazi parçaları (odunsu türlerin yaygın olduğu) ve ayrıca doğal koridor olma özelliğine sahip bütün akarsu yatakları ya da Ģerit Ģeklindeki doğrusal arazi parçacıkları doğal 98
koridor olarak ele alınmıĢtır. Bunlara ek olarak yine doğrusal Ģekillerdeki servis koridorları, sulama kanalları ve çevrelerindeki bölgeler, kenarlarında doğal vejetasyonun geliĢmesine izin verecek nitelikteki ulaĢım yolları sentetik koridorlar olarak ele alınmıĢtır. Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Forman 1997) γ=
L 3(V _ 2)
EĢitlikte; γ: Bağlantı indeksini (Gamma indeksi), L: çalıĢma alanındaki koridor sayısını, V ise çalıĢma alanındaki doğal alan sayısını temsil etmektedir. Gamma indeksi 0.0 ile 1.0 arasında bir değer alır.
Ġndeks değeri 0,0‟a yaklaĢtıkça bağlantı durumunun
zayıfladığını, 1,0‟e yaklaĢtıkça ise bağlantı durumunun arttığını yani ekolojik olarak çok daha sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir (Forman and Godron, 1986). Kenar (Sınır) indeksi 3. aĢamada bu değiĢimin sonucunda oluĢan kenar etkisinin anlaĢılması için peyzaj sütrüktür indekslerinden sınır indeksi (Matrix Utility Index- MU) (Cook 2000) kullanılmıĢtır. MU bir koruma alanının sınırında oluĢan geliĢmelere odaklanır. Doğal bir alan ne kadar çok kendisiyle uyumlu alan kullanımları ile çevriliyse, kenar etkisi düĢük olacağından habitat değerlerini koruması o kadar fazla mümkün olacaktır. Çevre alan kullanımlarının doğal alanların ekolojik kaliteleri üzerinde belirleyici olması MU indeksini doğal alanların maruz kaldığı baskıların anlaĢılmasında etkili bir yöntem olarak ön plana çıkartmaktadır (Cook, 2002). Indeksin uygulamasında öncelikle parkların sınırında oluĢan alan kullanım dinamiklerinin anlaĢılması için GIS ortamında bir takım alan kullanım kategorileri belirlenmiĢtir: 1- Doğal alanlar, 2- Konut alanları, 3- Kamu alanları, 4- Tarım alanları, 5Sanayi ve Endüstri alanları, 6- Ticaret alanları, 7- Yollar, 8- Akarsu yatağı, 9- Açık alanlar, 10) Parklar. Ekran sayısallaĢtırılması yöntemi ile 1993 tarihli hava fotoğrafları ve 2006 tarihli
99
Quickbird uydu görüntüleri kullanarak parkın sınırındaki alan kullanımları haritalanmıĢtır. Ayrıca kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekci yorumlar yapabilmek ve koruma alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının etrafındaki 1 km. lik bölgedeki alan kullanımları da haritalanmıĢtır. Bu alan kullanım türlerinin her birinin koruma alanları üzerindeki etkisi farklı derecede olacağından her bir alan kullanım türüne, kendi karakteristik sütrüktürel yapısını tanımlamak üzere bir yoğunluk katsayısı verilmesi gerekmektedir (Cook, 2000).
Bu
katsayıların geliĢtirilmesinde Forman (1997) tarafından belirtilen ekolojik kalite kriterlerinden geçirimli toprak yüzeyleri ve doğal vejetasyon oranları baz alınmıĢtır ve Deniz‟in (2005) araĢtırmasında bu oranlardan yola çıkarak geliĢtirdiği değerler kullanılmıĢtır (Çizelge 6). Çizelge 6. Alan kullanım türlerine ait sütrüktür katsayısı değerleri. Alan kullanımı
Katsayı
Doğal alan
0,95
Konut
0,56
Akarsu yatağı
0,61
Açık alan
0,77
Tarım
0,79
Yol
0,42
BoĢ parsel
0,54
Ticaret
0,30
Park
0,43
Sanayi
0,20
Bulgular aĢağıda verilen denkleme aktarılmıĢtır (Cook 2002). S = ∑( AS O × S K )
EĢitlikte; ASO:Herhangi bir alan kullanım türü sınır uzunluğunun parkın toplam çevre uzunluğuna oranını ve SK: Herhangi bir alan kullanım türüne ait yoğunluk katsayısını ifade etmektedir. Sınır indeksi 0.0 ve 1.0 arasında bir değer alır. 0.0‟a yaklaĢtıkça park kendisiyle 100
en az uyumlu alan kullanımları ile çevrili, 1.0‟a yaklaĢması durumunda ise parkın kendisini çevreleyen alan kullanımları ile en üst düzeyde uyumlu olduğu anlaĢılır yani bu durumda parkın ekolojik değerlerine olabilecek baskı minimumdur (Cook, 2002).
6. BULGULAR 6.1. Doğruluk analizi sonuçları Sınıflandırma sonucunda, ASTER (2005) görüntüsü için %78.50 (Kappa: 0.7663) ve SPOT 2X (1994) görüntüsü için %80.80 (Kappa: 0.7908) oranında toplam sınıflandırma doğruluğu hesaplanmıĢtır. Her iki yıl için kullanıcı ve üretici doğruluğuna baktığımızda, koniferler, tuzlu düzlükler, tarım alanları, yapay yüzeyler ve su yüzeylerinde yüksek doğruluk değerleri elde edilmiĢtir (Çizelge 7 ve Çizelge 8). Diğer yandan, bahçe tarımı ve kıyı vejetasyonu sınıflarının üretici doğruluk değerleri yüksekken, kullanıcı doğrulukları düĢük bulunmuĢtur. Bunun nedeni, bu iki sınıfın benzer yansıma özelliği gösteren diğer alan kullanımları ile (bahçe tarımı ile benzer yansıma özelliği gösteren tarım alanları, garik, çayırmeraların bahçe tarımı olarak sınıflandırılması gibi.) karıĢmıĢ olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanı sıra, düĢük yoğunluktaki maki ve fundalık- çayırlık sınıfı için üretici doğruluk değeri düĢükken, kullanıcı doğruluğunun yüksek olduğu belirlenmiĢtir. Bunun nedeni, bu alan kullanım sınıflarının baĢka sınıflara atanmıĢ olmasından kaynaklanmıĢtır. Özellikle çayır-mera sınıfını incelediğimizde, bu sınıf birçok alanda tarım alanları, bahçe tarımı ve tuzlu bataklık olarak sınıflandırılmıĢtır. Bütün bu ölçütler doğrultusunda elde edilen sonuçlara göre, sınıflandırmamızın doğruluğu kabul edilebilir düzeydedir .
101
Çizelge 7. Doğruluk analizi sonuçları (1994)
REFERANS VERĠSĠ
1994 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total Prod. accuracy Overall Accuracy Overall Kappa St.
Kon
Mk1
Mk2
Mk3
Gr
Gnç
S-vej
Trm
B-trm Y-yz
Tz-dz
Ky-vej Ç-ky
Su
F-ç
Total
66 4 1 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 72
3 61 10 8 0 3 0 0 0 0 0 1 0 0 1 87
1 5 55 9 4 1 0 0 5 0 0 2 0 0 4 86
1 5 3 45 3 4 0 1 5 0 0 5 0 0 2 74
0 2 0 4 50 0 8 0 6 0 0 2 3 0 1 76
0 1 0 0 0 9 0 0 0 0 0 0 0 0 0 10
0 0 0 0 1 0 46 0 0 0 0 0 1 0 0 48
0 0 1 1 0 0 0 92 5 1 0 1 0 0 1 102
0 0 0 0 0 0 0 1 32 0 0 2 0 0 0 35
0 0 0 0 2 0 1 0 1 59 0 0 1 0 1 65
0 0 0 0 0 0 0 3 0 0 61 1 0 0 0 65
0 0 0 0 2 0 1 0 0 0 1 38 1 1 1 45
0 0 0 1 2 0 3 0 0 1 0 0 56 0 1 64
0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 79 0 79
0 0 2 0 5 2 4 2 9 0 0 9 0 0 59 92
71 78 72 69 69 19 63 99 63 61 62 61 62 80 71 1000
91.67
70.11
63.95
60.81
65.79
90.00
95.83
90.20
91.43
90.77
93.85
84.44
87.50
100.00 64.13
User's Accur acy 92.96 78.21 76.39 65.22 72.46 47.37 73.02 92.93 50.79 96.72 98.39 62.30 90.32 98.75 83.10
0.81 0.79
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı, Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.
102
Çizelge 8. Doğruluk analizi sonuçları (2005) REFERANS VERİSİ
2005 Kon Mk1 Mk2 Mk3 Gr Gnç S-vej Trm B-trm Y-yz Tz-dz Ky-vej Ç-ky Su F-ç Total Prod. accuracy Overall Accuracy Overall Kappa St.
Kon
Mk1
Mk2
Mk3
Gnç
Gr
S-vej
Trm
B-trm Y-yz
54 4 3 1 1 0 0 1 0 0 0 0 0 0 1 65
4 51 2 7 0 3 0 1 0 0 0 0 0 0 0 68
1 15 81 3 1 3 1 0 0 0 0 5 0 0 0 110
0 8 3 48 6 3 0 1 3 0 0 2 1 1 2 78
0 2 6 7 73 2 3 0 2 0 0 1 1 0 1 98
0 0 0 0 0 24 0 0 0 0 0 2 0 0 1 27
1 0 0 1 7 0 39 0 0 1 0 0 2 0 0 51
0 0 5 0 1 0 3 123 5 1 0 1 1 1 3 144
0 0 0 0 2 0 0 2 20 0 0 0 0 0 0 24
83.08
75.00
73.64
61.54
74.49
88.89
76.47
85.42
83.33
0 0 0 0 1 0 4 1 1 44 0 1 3 0 0 55
Tz-dz
Ky-vej Ç-ky
Su
F-ç
0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 32 0 0 0 0 32
0 0 1 0 0 0 0 0 0 0 2 20 0 2 0 25
0 0 0 1 2 0 3 0 0 0 0 1 26 0 0 33
0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 107 0 108
0 0 6 7 3 4 3 10 2 0 0 4 0 0 43 82
80.00 100.00
80.00
78.79
99.07
52.44
User's Total Accur acy 60 90.00 80 63.75 107 75.70 75 64.00 97 75.26 39 61.54 56 69.64 139 88.49 33 60.61 46 95.65 35 91.43 37 54.05 34 76.47 111 96.40 51 84.31 1000
0.79 0.77
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Seyrek vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı, Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık. .
103
6.2. Peyzajın genelindeki değişim 1994 yılında peyzajda en dominant arazi örtüsü %24,74 oranıyla tarım arazileridir (ġekil 30) .
Tarım arazilerinin peyzajdaki hakimiyeti 2005 yılında daha da artmıĢ ve
%25,92‟ye ulaĢmıĢtır (Çizelge 9). Tarım arazilerinin geliĢimi en çok garik örtüsünün tarım örtüsüne dönüĢmesiyle olmuĢtur. Tarım alanlarının artıĢı ikincil olarak bahçelikler, orta boylu maki toplulukları ve tuzlu düzlükleri etkilemiĢtir (Çizelge 10). Çizelge 9. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü yüzdeleri (1994-2005) Arazi Örtüsü
1994 (%)
2005 (%)
Bahçe tarımı
2,44
3,88
Garik
9,98
11,10
Gençlik
0,20
1,24
Konifer
8,50
7,28
Kıyı vejetasyonu
1,14
1,26
Boylu maki
10,59
3,50
Orta boylu maki
8,67
13,56
Alçak boylu
6,31
5,11
Fundalık, çayırlık
4,60
2,53
Seyrek vejetasyon
3,29
3,19
Su yüzeyi
12,57
13,23
Tarım
24,74
25,92
Tuzlu düzlük
1,88
1,38
Yapay yüzeyler
2,07
3,44
Çıplak kayalık
3,02
3,37
Bu dönüĢümler Didim Yarımadası‟nda ve KuĢadası yerleĢim alanının doğusunda ağırlıklı olarak hissedilmektedir. Mili park ve tabiat parkı çevresindeki örtünün çok daha az oranlarda dönüĢüme uğradığı dikkat çekmektedir (ġekil 31). Tuzlu düzlükler genelde koruma alanları sınırları içerisinde kaldığından buralarda tarım arazisi açılabilmiĢ olması doğa koruma ve yönetimi konusunda karĢılaĢılan zorlukların bir göstergesidir. Yeni açılan tarım arazileri ağırlıklı olarak VII ve VIII sınıf topraklarda yer almaktadır (ġekil 32).
104
ġekil 30. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü 1994.
105
ġekil 31. ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsü 2005.
106
2005 (%)
Çizelge 10. 1994-2005 arası değiĢim matrisi (%)
B-trm Gr Gnç Kon Ky- vej Mk1 Mk2 Mk3 Çy-Mr S-vej Su Trm Tz- dz Y-yzy Ç-ky Sınıf Değişimi Görüntü Farkı
B-trm 54,96 3,90 0,00 0,14 1,21 1,12 7,37 3,67 2,38 1,38 0,51 14,13 0,17 9,01 0,06 45,04 59,29
Gr 4,65 29,07 2,40 0,73 0,91 0,95 24,54 9,69 5,23 7,32 0,87 5,95 0,03 4,57 3,11 70,93 11,19
Gnç 0,00 30,41 4,16 8,69 0,00 0,76 11,01 7,95 1,04 9,40 0,01 2,05 0,00 0,00 24,55 95,84 521,31
Kon 0,85 7,23 2,76 49,13 0,00 10,17 13,10 4,85 0,79 1,74 0,02 0,13 0,00 0,01 9,21 50,87 -14,28
Ky- vej 2,59 4,40 0,00 0,01 32,30 0,38 3,87 2,12 1,61 0,80 19,67 14,87 13,72 3,23 0,44 67,70 10,58
Mk1 3,92 15,28 1,30 14,61 0,39 12,06 27,85 8,85 4,05 3,09 0,38 4,00 0,00 1,03 3,19 87,94 -66,92
Mk2 3,91 14,09 1,25 8,25 0,44 9,29 34,07 15,04 1,82 3,86 0,15 3,39 0,00 1,65 2,79 65,93 56,37
1994 (%) Mk3 5,12 28,77 3,62 8,09 0,20 4,42 25,60 9,96 3,53 5,00 0,19 1,89 0,00 0,56 3,07 90,04 -18,95
Çy-Mr 6,41 17,17 1,95 2,04 0,81 1,52 24,14 7,00 12,89 3,76 0,65 14,61 0,00 4,22 2,84 87,11 -44,92
S-vej 1,73 38,52 4,52 2,62 0,10 0,84 7,69 4,74 4,01 18,26 0,33 1,46 0,08 0,68 14,42 81,74 -3,14
Su 0,07 0,10 0,00 0,01 0,80 0,04 0,08 0,10 0,02 0,02 96,49 1,33 0,75 0,10 0,10 3,51 5,25
Trm 1,49 0,34 0,02 0,04 1,01 0,08 1,09 0,42 0,84 0,13 1,55 91,21 0,12 1,61 0,04 8,79 4,78
Tz- dz 0,41 0,00 0,00 0,00 14,16 0,02 0,23 0,01 0,20 0,22 12,13 14,80 57,68 0,01 0,13 42,32 -26,50
Y-yzy 3,33 0,88 0,00 0,03 0,70 0,02 1,70 1,12 1,89 0,89 1,06 4,67 0,19 82,98 0,53 17,02 65,71
Ç-ky 3,18 18,29 1,26 1,66 0,31 0,86 18,02 3,92 2,60 14,51 1,26 4,42 0,11 2,83 26,77 73,23 11,58
Kon; Koniferler, Mk1; Boylu maki, Mk2; Orta boylu maki, Mk3; Alçak boylu maki, Gr; Garik, Gnç; Gençlik, S-vej; Cılız vejetasyon, Trm; Tarım, B-trm; Bahçe tarımı, Y-yz; Yapay yüzeyler, Tz-dz; Tuzlu düzlükler, Ky-vej; Kıyı vejetasyonu, Ç-ky; Çıplak kayalık, Su; Su yüzeyi, F-ç;Fundalık,çayırlık.
107
Yüzde
34,00 32,00 30,00 28,00 26,00 24,00 22,00 20,00 18,00 16,00 14,00 12,00 10,00 8,00 6,00 4,00 2,00 0,00 I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
Toprak kabiliyet sınıfları
ġekil 32. 1994-2005 yılları arası tarımsal kullanıma açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%).
Böyle ortamlarda tarım yapmanın sürdürülebilir olmamasından uzun vadede buraların terk edileceği söylenebilir. Diğer taraftan yerleĢim yerlerinin ve meyve bahçelerinin artıĢı da tarım arazilerinin yok olmasında ki etmenlerin baĢındadır (Çizelge 10Çizelge 10. Meyve bahçelerinin oranı genel peyzaj içerisinde ekilebilir tarım arazilerine göre oldukça düĢüktür. 1994 yılında meyve bahçeleri en ağırlıklı olarak KuĢadası mevkiinde ve Samsun Dağının güney eteklerinde Söke- Menderes Deltası güzergâhı boyunca yer almaktadır, ayrıca Bafa Gölü‟nün güneyinde ve Didim yarımadasında da belirgin derecede meyve bahçesi olduğu tespit edilmiĢtir. Zaman içerisinde Didim ve Söke Menderes Deltası güzergâhındaki meyveliklerde bir azalma olurken, özellikle KuĢadası-Söke yerleĢim alanları arasında ve Bafa Gölü çevresindeki mevcut meyveliklerin etraflarında bariz Ģekilde yayılmaların olduğu saptanmıĢtır (ġekil 31). Bu yayılmalar ekilebilir tarlaları etkilemekle beraber çok daha fazla miktarda da garik ve boylu maki ile kaplı örtüde dönüĢümlere neden olmuĢtur. Garik alanların meyve bahçelerine dönüĢümü en çok KuĢadası- Söke arasında yer almakta iken, boylu makilerden dönüĢüm ağırlıklı olarak Bafa Gölü‟nün güneyinde olmuĢtur. Arazi çalıĢmaları sırasında pek çok yerde maki örtüsünün bozularak sadece zeytin delicelerinin bırakıldığı açıklıklara rastlanmıĢtır. Bu delicelerin aĢılanarak zamanla buralarda zeytin bahçelerinin oluĢturulması ve kanundaki boĢluklar ve yanlıĢ uygulamalar nedeniyle bu oluĢumların meĢrulaĢması bu tür dönüĢümleri gelecekte de devam ettirecektir. 108
YerleĢim alanlarının peyzajın genelindeki yüzdesi 1994 yılında % 2,07 iken 2005 yılında % 3,44‟e çıkmıĢtır. Bu oranlar aslında ülkemizdeki diğer kentleĢme baskısı altındaki peyzajlara göre oldukça düĢük sayılabilir.
Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve
etkilediği arazi örtülerinin tespit edilmesi gelecekte planlama kararları alınırken dikkate alınması gereken noktaları vurgulamak açısından önemlidir. KuĢadası‟nin kıyı çizgisinin 1994 yılında zaten dolmasından dolayı, geliĢmesini iç kesimlere doğru yaptığı ve ayrıca Güzelçamlı bölgesinde Dilek Yarımadası‟na paralel olarak bir yoğunluk artıĢının olduğu anlaĢılmaktadır (ġekil 31). Fakat en göze çarpıcı geliĢme Didim yarımadasında yaĢanmıĢtır. Bu kesimde kıyı çizgisine paralel kentleĢme ve ayrıca iç kesimlerde Bafa Gölüne doğru kayan bir yapılaĢma (Bafa Gölü Villaları) dikkat çekmektedir. YerleĢimler en çok tarımsal araziler (tarla ve bahçe tarımı) ve garik örtüsü üzerinde yayılmıĢtır (Çizelge 10). KuĢadası ve Söke yerleĢimleri tarım arazilerini, Didim civarındaki yerleĢimlerde garik örtüsünü ağırlıklı olarak etkilemiĢtir. Güzelçamlı yerleĢiminin Dilek Yarımadasına doğru yer yer kayması ve Bafa Gölü villalarının yer aldığı alanlar ise orta yoğunluktaki makilerde dönüĢümlere neden olmuĢtur. YerleĢim birimlerinin sayıları artarken ortalama birim büyüklüklerinde azalma olması, kentsel alanların daha dağınık ve çevrelerindeki peyzaj da delinmelere neden olacak Ģekilde geliĢme gösterdiğini ifade etmektedir. YerleĢimler tarım açısından kıymetli, arazi kabiliyet sınıfı olarak ikinci sınıf topraklarda yoğunlaĢmıĢtır (ġekil 33).
109
Yüzde
28,00 26,00 24,00 22,00 20,00 18,00 16,00 14,00 12,00 10,00 8,00 6,00 4,00 2,00 0,00 I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
Arazi kabiliyet sınıfları
ġekil 33. 1994-2005 yılları arası yerleĢim alanı olarak açılmıĢ alanların toprak kabiliyet sınıflarına göre dağılımı (%).
Tarım ve yerleĢim gibi insan kaynaklı kullanımların artıĢıyla beraber bunların doğal sistemler üzerindeki baskıları da bariz Ģekilde ortaya çıkmıĢtır. Peyzaj içerisinde artan tarla açmak ya da konut yapmak amaçlı çıkarılan yangınlar sonucu 2005 yılında yeni oluĢan orman örtüsündeki artıĢ dikkat çekicidir. Gençlik ormanları olarak adlandırılan bu alanlar en çok Dilek Yarımadası ve KuĢadası kentsel alanı çevresinde yer almaktadır. 1996 yılında çıkan büyük orman yangınından sonra oluĢan bu örtü çalıĢma alanındaki doğal alanların kendini toparlama
kabiliyetinde
olduğunu
göstermektedir.
Yangınlar
neticesinde
Dilek
Yarımadası‟ndaki ve MenteĢe dağlarının Bafa Gölü‟nün güney doğu kesimlerine gelen yerlerindeki konifer örtüsü oldukça zarar görmüĢtür. 2005 yılı görüntülerinde, yok olan konifer örtüsünün bir kısmında garik, 395,52 hektarında gençlik ormanı oluĢmasına rağmen, yaklaĢık 1318 hektarlık kısmı hala çıplak kayalık Ģeklindedir. Yangınlara ek olarak kereste temini ve ısınma amaçlı orman kesimleri de konifer ormanlarının garik ve maki türü örtüye dönüĢmesini sağlamıĢtır. Garik örtüsüne dönüĢüm Dilek Yarımadası‟nın güney kesimlerinde yer alırken, maki örtüsüne dönüĢen konifer ormanları yarımadanın KuĢadasına bakan kuzey tarafında ve ayrıca ağırlıklı olarak Akbük ve Bafa yerleĢkeleri arasında yer almaktadır (ġekil 34). Boylu maki kategorisinde konifer örtüsünden olan dönüĢümlere rağmen %66,92 oranında azalma olmuĢtur (Çizelge 9). Bu azalmada daha az yoğunluktaki orta boylu maki ve 110
garik kategorilerine dönüĢümler baĢlıca rol oynamıĢtır (Çizelge 10). Orta boylu maki örtüsüne dönüĢümler antropojenik etkilerin ağırlıklı hissedildiği yerlerde ortaya çıkmaktadır, bu tür dönüĢümler adeta kenar etkisinin bir göstergesidir (ġekil 35). Alçak boylu maki kategorisinde de nispeten daha az miktarda da olsa azalmalar tespit edilmiĢtir. Vejetasyon örtüsündeki cılızlaĢma sonucu bu örtünün yer yer garik örtüsü karakterine dönüĢmesi değiĢimdeki baĢlıca etmendir. Dilek Yarımadasının güney etekleri ve ayrıca Bafa bölgesinde Ġlbir Dağı‟nın batı kesimlerinde ağırlıklı olmak üzere bu dönüĢümlere rastlanmıĢtır. Bununla birlikte bu iki maki kategorisinde daha yoğun vejetasyon örtüsüne doğru dönüĢümlerin olduğu da tespit edilmiĢtir (ġekil 36). Örneğin 2608 hektar boylu maki örtüsü konifer örtüsüne dönüĢmüĢtür.
Bu miktar konifer örtüsünden maki örtüsüne olan
dönüĢümden çok daha fazladır. Aynı Ģekilde 2721 hektarlık alçak boylu maki örtüsü daha yoğun bir dokuya dönüĢerek 2005 yılı görüntülerinde orta boylu maki olarak sınıflandırılmıĢtır. 4128 hektarlık garik örtüsü orta boylu maki sınıfına dönüĢmüĢtür. Bu dönüĢüm ağırlıklı olarak Didim Yarımadası‟ndaki peyzajda yaĢanmıĢtır.
ÇalıĢma alanı
genelinde orta boylu maki örtüsü %56,37 artmıĢtır. Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür süreç devam etmektedir: daha yoğun bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın bulguları göstermektedir. Doğal örtü içerisinde alan olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu maki örtüsü geçirmiĢtir.
Antropojenik kullanımlara dönük arazi örtüsünde artıĢ
gözlemlenmiĢtir. Nisbi artıĢ en fazla yapay yüzeylerde tespit edilmiĢ, bunu bahçe tarımı ve tarla tarımı takip etmiĢtir.
111
ġekil 34. Konifer örtüsünden Maki örtüsüne dönüĢüm (1994-2005)
112
ġekil 35. Maki örtüsündeki zayıflamalar (1994- 2005)
113
ġekil 36. Bitki örtüsünün rejenerasyonu
114
6.3. Orman Örtüsündeki Parçalanma ÇalıĢma alanında alan kullanımı/arazi örtüsündeki değiĢimlerin analizine ek olarak peyzaj genelindeki parçalanma durumu da incelenmiĢtir. Antropojenik kullanımların giderek arttığı bir ortamda doğal alanların bu açıdan geçirdiği değiĢimi peyzaj metrikleri ile açıklamayı hedefleyen bu aĢamada, konifer, maki, garik ve otsu vejetasyon alanları ayrı ayrı incelenmiĢtir. Raporun bulgulara ait ilk bölümlerinde anlatıldığı gibi, konifer, boylu maki ve fundalık-çayırlık alanlarında azalma, orta ve alçak boylu maki ve garik alanlarında artma olmuĢtur.
Minimum parça büyüklüğü bütün sınıflarda çoğu omurgalının habitat alanı
isteklerini karĢılayamayacak kadar küçüktür (Çizelge 11). Orta boylu maki örtüsü dıĢında bütün kategorilerin maksimum parça büyüklüğü azalmıĢtır. 2005 yılına gelindiğinde bütün sınıflara ait parçaların ortalama olarak biraz daha az kompleks bir Ģekle sahip olduğu görülmektedir. Çizelge 11. Sütrüktürdeki değiĢime yönelik peyzaj indeksleri değerleri Sınıfı
Yıllar
Parça sayısı (n)
Konifer
1994 2005 1994 2005 1994 2005 1994 2005 1994 2005 1994 2005
443 702 1269 1063 1093 1747 760 1433 911 1187 962 645
Boylu maki Ort. boy. maki Alçak boy. maki Garik Funda-Çayır
Min. parça boyutu (m2) 464,42 303,71 464,43 154,05 323,94 15,42 225,00 87,05 572,00 48,77 225,00 303,72
Max. parça boyutu (ha) 5143,52 2868,01 818,90 336,11 823,52 5290,44 457,79 288,94 542,72 1726,28 308,14 161,84
Ort. parça boyutu (ha) 32,31 17,48 14,07 5,55 13,36 13,07 13,99 6,01 18,47 15,76 8,06 6,62
Toplam alan (ha)
Standart sapma. (ha)
Parça Yoğun. n/100ha.
14314,02 12270,75 17848,98 5904,08 14606,74 22839,91 10632,77 8617,93 16823,63 18706,23 7749,93 4268,30
259,53 116,60 42,32 14,89 34,18 129,94 33,27 14,41 42,62 80,91 14,95 13,97
0,26 0,42 0,75 0,63 0,65 1,04 0,45 0,85 0,54 0,70 0,57 0,38
Ort. şekil indeksi (m/m2) 1,75 1,74 1,84 1,66 1,83 1,79 1,82 1,69 1,93 1,78 1,75 1,72
Ortalama parça boyutu orta ve alçak boylu maki ve garik kategorileri için artmıĢtır. Fakat alçak boylu maki kategorisindeki varyasyona bakıldığında 2005 yılında standart sapmanın daha küçük değer içerdiği görülmektedir. Bu da ortalama büyüklükte artıĢ var gibi görünse de bu kategorideki parçaların alansal çeĢitliliğinin çok daha fazla ve ufak alanlı 115
parçaların daha yaygın olduğunu belirtmektedir. Bu sütrüktür konifer, boylu maki ve funda ve çayırlık örtüsü içinde geçerlidir, üstelik bu örtülerde hem parça sayısı hemde ortalama alan büyüklüğü açısından gerileme kaydedilmiĢtir. Parça yoğunluğu açısında bakıldığında baĢta fundalık-çayırlık olmak üzere konifer ve garik örtüsünde izolasyon gittikçe artmıĢtır. Temel sütrüktür indekslerinin analizi sonucunda boylu maki ve funda- çayırlık örtüsünün 1994-2005 yılları arasındaki peyzaj değiĢiminden en olumsuz etkilenen sınıflar olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim bu sınıflarda fragmentasyonun en ileri aĢaması olan yok olma süreci (attrition) baĢlamıĢtır denilebilir.
Neredeyse iki kat artan parça sayısı ve
yoğunluğu ve bir o kadar da azalan ortalama parça büyüklüğü konifer ve alçak boylu maki alanlarındaki parçalanmanın küçülme (shrinkage) aĢamasında olduğunu belirtmektedir. Orta boylu maki ve garik örtüsünde ise ortalama parça büyüklüğünde daha az düĢüĢ olmasından dolayı diğer örtülere oranla fragmantasyonun etkilerinin daha az olduğu ve bağlantılı olarak bu tür örtüleri tercih eden türler açısından ekolojik kalitenin daha yüksek olabileceği söylenebilir.
6.4. Bağlantı analizi sonuçları ÇalıĢma alanındaki arazi örtüsündeki değiĢim ve parçalanma ortaya konulduktan sonra, peyzajdaki bağlantıların analizi yapılmıĢtır. Bağlantı analizinde peyzaj komposizyon indeksi olan Gamma indeksi kullanılmıĢtır.
Indeks sınıf ayırımı göstermeksizin peyzaj
genelindeki doğal parçaları ve koridorları niceliksel olarak ele alır. Peyzaj elemanlarının sütrüktürel özelliklerinin bağlantı indeksinden önce irdelenmesi peyzajın niteliğinin daha gerçekçi anlaĢılmasını sağlamaktadır. Genel anlamda bakıldığında doğal alanlarda hem alansal hem de sayı açısından bir artma söz konusudur.
Bu artıĢ garik ve orta boylu maki örtüsünün çalıĢma alanındaki
artıĢından kaynaklanmaktadır. Minimum parça alanının oldukça düĢük olmasının yanı sıra maksimum parça büyüklüğünde de belirgin azalmalar olmuĢtur. Ortalama parça büyüklüğü 116
ve standart sapma değerleri 2005 yılında parçaların ortalama büyüklüğünde azalmaların ve peyzajda daha çok ufak alanlara sahip parçaların yaygınlaĢtığını göstermektedir (Çizelge 12). Çizelge 12. Bağlantı analizine konu olan parçaların sütrüktürel özellikleri Yıllar
Toplam alan (ha)
Min. parça boyutu (ha)
Max. parça boyutu (ha)
Parça sayısı
1994
44536,56
0,02
43747,43
2005
70761,49
0,01
19479,36
Std. Dev. (ha)
Ortalama şekil indeksi (m/m2)
297
Ortalama parça boyutu (ha) 251,01
2914,11
1,75
722
98,14
1160,29
1,67
Çizelge 13. Peyzaj genelindeki koridorların özellikleri Türü
Yıllar
Sayı
Doğal vejetasyon Nehir
1994 2005 1994 2005 1994 2005 1994 2005
93 96 5 5 8 8 139 94
Kanal Tarla sınırı (Hedgerow)
Uzunluk (m) Min. Max. 61,54 2719,76 90,47 934,47 15640,13 73077,14 15768,04 60638,75 7421,65 26684,9 7421,65 26684,9 19,72 24093,09 19,72 24093,09
Ort. 459,71 373,96 34694,83 39295,08 14972,96 14972,96 2611,61 3142,38
Genişlik (m) Min. Max. 18,1 389,6 19,88 243,09 13,88 92,88 13,09 90,96 54,53 123,85 57,45 113, 04 24,55 84,31 34,45 82,88
Ort. 121,61 101,25 47,63 43,59 57,25 57,71 95,07 86,92
Artan parça sayısı ve azalan parça büyüklüğü peyzajdaki fragmantasyonun ve muhtemelen artan kenar etkisinin göstergesidir. Bağlantı analizine konu olan parçaların 1994 yılında daha kompleks Ģekillere sahip olup girintili ve çıkıntılı yapıları ile etrafları ile daha fazla etkileĢimde olduğu görülmektedir. 2005 yılındaki yapıları itibari ile bu etkileĢimin giderek formalleĢen Ģekilleri nedeniyle azalabileceği ortadadır. ÇalıĢma alanında 3 tür doğal koridor mevcuttur: Lineer doğal vejetasyon koridorları, nehir koridorları ve tarımsal arazilerin sınırlarında oluĢmuĢ vejetasyon koridorları (hedgerow).
Yapay koridorları DSI kanallarının koridorları oluĢturmaktadır.
Bunların
dıĢında peyzajda bağlantıları kuvvetlendirecek baĢka bir yapay koridora rastlanmamıĢtır. Özellikle de alandaki ulaĢım ağının mevcut durumu ile bağlantıya bir katkısı yoktur. ÇalıĢma alanında farklı koridor türleri peyzaj değiĢimlerinden farklı Ģekillerde etkilenmiĢlerdir. 1994-2005 yılları arasında doğal koridorlarda sayıca bir artma olmuĢtur. 117
Doğal peyzaj elemanlarının parça yoğunluğunun artması neticesinde bunları bağlayan koridorlar kısalmıĢtır ve geniĢlikleri azalmıĢtır (Çizelge 13).
Aynı Ģekilde nehir
koridorlarında da daralmalar olmuĢtur. Bu değiĢim sözü geçen koridorların artan oranda kenar habitatları olarak iĢlevler almasına sebep olabilir. Nehir koridorları daha kıvrımlı bir hal aldığından analizlerde daha uzun değerler tespit edilmiĢtir. 1994 ve 2005 arası tarımsal matristeki koridorların (hedgerow) sayısında azalma olmuĢtur ve bu çeĢitte çok daha uzun ve dar koridorlar oluĢmuĢtur. Bu sonuç tarımsal kullanımların doğal sistemlerde yaptığı baskının bir göstergesidir.
Ekilebilir arazi miktarını artırmak adına tarla aralarındaki vejetasyona
mudahaleler neticesinde bu sonuç çıkmıĢtır. Peyzajdaki yapay koridorlar sınıfına giren kanal koridorlarında ise belirgin bir değiĢim saptanmamıĢtır.
Bu kanalların istimlâk Ģeritleri
nedeniyle korunmalarından ortaya çıkan bir durumdur.
Bağlantı indeksi (%)
0,4 0,339 0,3
0,2 0,139 0,1
0 1994
2005
ġekil 37. Bağlantı analizi değerleri (1994-2005)
Özetle peyzajdaki doğal alanlarda parçalanmaya ek olarak bunları bağlayan koridorlarda da daralmalar söz konusudur ve tarımsal matriste peyzaj genelindeki bağlantıyı desteklemekten gittikçe uzaklaĢmaktadır. Bağlantı analizi sonuçları peyzajdaki bağlantıların 2,4 kat azaldığını ortaya koymuĢtur (ġekil 37). Bu sonuç zaman içerisinde fragmantasyon sonucu parça sayısında artma olurken bunları birbirlerine bağlayacak koridorların sayılarında azalmalar olduğunu göstermektedir 2005 yılına gelindiğinde parça büyüklüğü ve koridor geniĢliğinde yaĢanan azalmalar, mevcut 118
bağlantıların sadece miktarında değil aynı zamanda kalitelerinde de düĢüĢ olduğunu göstermektedir.
6.5.
Kenar analizi sonuçları
Elde edilen veriler Bafa Koruma Alanı sınırında 1993–2006 periyodunda alan kullanımlarında bir değiĢiklik olmadığını göstermektedir (Çizelge 14). Koruma alanı ağırlıklı olarak doğal alanlar ve tarımsal alanlarla komĢuluk etmektedir. YerleĢim alanları sınırlı düzeyde ve birkaç köyden ibarettir. Bafa koruma alanı kendisine tezat oluĢturmayan alan kullanımları ile çevrelendiğinden sınır indeksi her iki dönem içinde yüksek değerlerde (MU=0.91) çıkmaktadır. Çizelge 14. Milli park ve Bafa koruma alanı sınırında yer alan alan kullanımları Alan Kullanımı
Bafa G. Tabiat parkı
DYBMD Milli Parkı
1993(%)
2006(%)
1993(%)
2006(%)
Doğal
78,4
78,4
52,4
20,0
Konut
0,5
0,5
0,5
0,9
Akarsu yatağı
0,2
0,2
14,2
14,2
Açık alan
1,0
1,0
2,5
2,6
Tarım
19,5
19,5
26,5
57,7
Yol
0,5
0,5
3,9
4,0
BoĢ parsel
-
-
-
0,6
Milli parkın sınır analizi yıllar içinde parkın çevresindeki alan kullanımlarının parkla daha az uyumlu olmaya baĢladığını göstermektedir (Çizelge 14). 1993 yılında etrafında çok daha fazla oranda doğal alan olan milli parkın sınırında zaman içinde baĢta tarım olmak üzere, yerleĢim ve boĢ parseller (yapılaĢmayı bekleyen) türünde alan kullanımlarının arttığını analizler göstermiĢtir. Bunun sonucu olarak sınır indeksi 0.83 ten 0.78‟e düĢmüĢtür (%6‟lık bir düĢüĢ).
Sınır indeksi orman arazilerinin tarım ve yerleĢim amaçlı kullanımı sonucu
düĢmeye devam ettiği müddetçe parkın içindeki hassas ekosistemlere olan baskı artacaktır.
119
Kenar etkisine yönelik analizlerde daha gerçekçi yorumlar yapabilmek ve koruma alanlarına yaklaĢmakta olan alan kullanımlarını belirlemek amacı ile koruma alanlarının etrafındaki 1 km. lik bölgedeki bütün alan kullanımları haritalanmıĢtır. Bunun sonucunda Bafa bölgesinde her ne kadar sınır indeksinde zaman içinde değiĢim olmadığı saptanmıĢsa da daha geniĢ bir Ģeritte yapılan taramada doğal alanlarda bir azalma buna karĢılık tarım alanlarında ve yerleĢimlerde bir artma olduğu saptanmıĢtır (ġekil 38 ve ġekil 39). Çok daha dikkat çekici olan inĢaat yapılmak üzere açılmıĢ boĢ parsellerin miktarındaki artıĢtır. Bu yakın bir gelecekte göl çevresinde olabilecek yapılaĢmanın boyutu ve muhtemel lokasyonları açısından önemli ipuçları vermektedir. 1km.lik Ģeritte olan bu geliĢmeler koruma alanının sınırına dayandığında koruma bölgesinin içindeki dengelere doğrudan etki ediyor olacaktır (yani sınır indeksinde düĢme kaçınılmazdır). Milli parkı çevreleyen 1 km.lik alanda ise aynı Ģekilde boĢ parseller ve açık alanların miktarında olan artıĢ düĢündürücüdür (ġekil 40 ve ġekil 41). Parkın KuĢadası tarafında yer alan Güzelçamlı beldesinde ikinci konut tarzı yapılaĢmada artıĢ barizdir. Aynı zamanda kent veya mahalle parkı, kamu tesisleri, ticaret ve sanayi türü kullanımlardaki artıĢlar bu beldede yoğun kentsel kullanımın tipik örneklerinin oturmaya baĢladığının göstergesidir.
Kenar
analizi sonuçları aslında bu projenin çıkıĢ noktası olan “koruma alanlarının planlama ve yönetimi esnasında bu alanları çevrelerinden izole olarak korumanın mümkün olmayacağı” görüĢünü destekleyici veriler sunmuĢtur.
120
ġekil 38. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)
ġekil 39. Bafa Gölü Tabiat Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)
121
ġekil 40. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (1993)
122
ġekil 41. Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı çevresindeki alan kullanımları (2006)
123
7. TARTIŞMA Bu çalıĢmada peyzaj sütrüktür indeksleri kullanılarak koruma alanları ve çevrelerindeki peyzajın sütrüktüründe olan değiĢim ve bu değiĢim sonucunda peyzajdaki bağlantılar ve kenar etkilerinin tespit edilmesi amaçlanmıĢtır. Bundan önce yapılmıĢ pek çok çalıĢmada ifade edildiği gibi çok daha az parçalanmıĢ, bağlantıları korunmuĢ ve etrafları kendileri ile uyumlu alan kullanımları ile çevrili doğal alanların ekolojik kalitelerini sürdürmeleri daha kolaydır (Forman and Godron 1986, Meffe and Carroll 1994, Soule 1991, Lindenmayer and Fischer, 2006).
Botequilha ve arkadaĢlarının (2006) belirttiği gibi
peyzajdaki dinamikler oldukça karmaĢıktır ve alan kullanımlarının bunlar üzerindeki etkisini ölçecek tek bir ideal araç yoktur. Bu yüzden peyzajdaki iĢleyiĢin anlaĢılmasını sağlayan birden fazla indeksin kullanımına karar verilmiĢtir. Peyzajın sütrüktürü ve fonkiyonu sürekli birbirleri ile etkileĢim içerisinde olduklarından, pek çok çalıĢmada peyzajın sütrüktünün o peyzajdaki iĢleyiĢleri anlamada kullanıldığı görülmektedir (Bartel, 2000; Nassauer ve ark., 2004; Yu and Ng 2006). Bu çalıĢmada üç tür indeks kullanılmıĢtır: temel indeksler, bağlantı indeksi ve kenar indeksi. Bu indeksler fragmantasyon sürecinin farklı boyutlarını ortaya koymaktadırlar. Bu metrikler çalıĢma alanındaki değiĢimi ve sonuçlarını tariflemede etkili rol oynamalarına rağmen, bu değiĢimin diğer boyutlarını ortaya koyacak indekslerin oluĢturulması ve uygulanması peyzaj yönetimi açısından faydalı olacaktır. Peyzajdaki iĢleyiĢler karmaĢık olduğu için ve tek bir indeksle ölçülemeyeceğinden ilk aĢamada bir grup indeks birbirleri ile bağlantılı olarak kullanılmıĢtır. Örneğin bir peyzajı tariflemede en temel araç olarak kullanılan her bir sınıfa ait toplam alan ya da peyzajdaki yüzde indeksi, tek baĢına mekansal iliĢkileri ortaya koyan bilgiler veremez. Bunun için bu indeks ortalama parça büyüklüğü ile beraber kullanılmıĢtır. Parça büyüklüğü peyzajdaki pek çok iliĢkiyi belirlediğinden önemli bir veridir ve bu verinin parça sayısı ile beraber yorumlanması peyzajın geçirdiği transformasyonun aĢamaları hakkında bilgiler vermektedir. 124
Örneğin artan parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü fragmantasyonun, azalan parça sayısı ve azalan ortalama parça büyüklüğü söz konusu sınıfın küçülmesinin göstergesidir. Bu indeksler parçaların konfigurasyonları hakkında bilgiler içermediklerinden çalıĢmada ortalama Ģekil indeksinin ve kenar indeksinin kullanılması gerekmiĢtir. Parçaların Ģekilleri baĢta kenar etkisi olmak üzere diğer pek çok etkileĢimi belirleyen bir özelliktir. ġekiller karmaĢıklaĢtıkça parçaların çevreleri ile etkileĢimleri ve kenar etkisi artar. Kenar etkisinin belirlenmesine yönelik kullanılan sınır indeksi koruma alanlarının sınırındaki alan kullanımlarına odaklanır.
Kullanımı oldukça basit olan bu indeks
planlamacıların kenar etkisinin uzun vadeli izlemenmesinde kullanacakları bir araç olabilir. ÇalıĢmada kenar analizine yönelik takip edilen bu yöntem sınır indeksinin tek baĢına kullanıldığında yanıltıcı sonuçlar verebileceğini ve muhakkak belirli geniĢlikte (bu çalıĢma için 1 km.) bir Ģeritteki alan kullanımlarındaki değiĢimin saptanması gerektiğini ortaya koymuĢtur.
Bu çalıĢmada izlenen yöntem planlama önerilerine daha sağlıklı verilerin
oluĢmasını sağlamıĢtır. Sınır indeksinde en önemli nokta her bir alan kullanımının koruma alanı üzerindeki etkisi farklı olacağından bu alan kullanımlarına bir ağırlık (katsayı) verilmesidir.
Sınır
indeksinin kullanıldığı diğer çalıĢmalarda (Cook, 2002; EĢbah ve ark. 2009) geçirimli toprak yüzeyi ve doğal vejetasyon kaplama oranları katsayıların atanmasında kullanılmıĢtır. Bu araĢtırmada böyle bir veri benzer bir coğrafyada düzenlenmiĢ baĢka bir çalıĢmadan (Deniz, 2005) doğrudan adapte edilmiĢtir. Fakat ülkemiz Ģartlarında bu tür verinin her yerde standart hazır olmaması bu indeksin planlamada yaygın kullanımını etkileyecek bir faktördür. Böyle durumlarda Forman (1997) tarafından belirtilmiĢ diğer ekolojik kalite kriterlerinden su ve toprak verileri de kullanılabilir. Dangerfield ve arkadaĢları (2003) iki habitat arasındaki sınırın GIS‟la tespit edilenden esnek bir sınır olduğunu vurgulamıĢlardır.
Çünkü kenar
etkisinin oluĢumu ve büyüklüğü türden türe değiĢmektedir (Hansson, 2002). Bu çalıĢmaların
125
ortaya koyduğu nokta sınır indeksi ve bağlantılı konsptleri yorumlanırken göz önünde bulundurulmalıdır. Lindenmayer ve Fischer (2006) 3 farklı bağlantı konsepti ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki olan ekolojik bağlantılar ekosistem perspektifinden olaya yaklaĢır ve ekolojik süreçlerdeki sürekliliğe bakar. Bir diğeri, habitat bağlantıları, bir tür açısından olaya yaklaĢır ve türler açısından uygun habitatların birbirlerine bağlanmalarına odaklanır. Bu iki bağlantıya fonksiyonel bağlantıda denmektedir. Üçüncü konsept peyzaj bağlantılılığıdır, burada insan perspektifinden bir yaklaĢım söz konusudur. Burada peyzajdaki bağlayıcı elemanlar odak noktasıdır.
ÇalıĢmada kullanılan bağlantı indeksi peyzaj bağlantılarını incelediğinden
fonksiyonel bağlantı denilen (Taylor ve ark., 1993), türlerin peyzajın sütrüktürüne bağlı olan davranıĢlarını göz ardı eder. Peyzaj bağlantıları hiçbir zaman ekolojik önemleri açısından habitat yada ekolojik bağlantılarının yerini almazlar fakat bu sistemleri mümkün olduğu kadar ayakta tutmanın faydalarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Çünkü peyzajdaki bağlantılılık hem habitat hem de ekolojik bağlantılılığı olumlu etkileyen bir faktördür. Ayrıca diğer ikisi içine giren konularda ülkemizde veri sıkıntısı çekilmektedir. Bağlantı ile ilgili analizlere yol gösterecek, biyologlar, botanikçiler ve zoologlar tarafından yapılacak çalıĢmalara oldukça ihtiyaç vardır. Peyzajdaki bağlantıları ölçen indeksler oldukça çeĢitlidir (Moilanen ve Nieminen 2002). Bunlar arasında peyzajdaki bağlantıları ağ (network) mantığı ile çözmeye çalıĢan 3 indeksin peyzaj planlama çalıĢmalarında kullanım potansiyelleri vardır.
Knaapen ve
arkadaĢları (1992) türlerin peyzaj içinde sürekli bir Ģekilde dolaĢabilmesinin mümkün olup olmayacağını ölçen bir indeks geliĢtirmiĢtir. Ayrıca Forman (1997) ağ bağlatıları açısından olaya yaklaĢarak Alpha ve Gamma indekslerini önermiĢtir. Bu üç indekste temelde parça ve bağlantı (koridor) sayılarına odaklanır.
Bu açıdan sonuçların yorumlanmasında büyük
farklılıklar yoktur. ÇalıĢmada kullanılan Gamma indeksi nicelik olarak koridorlar ve doğal
126
peyzaj parçalarına odaklandığı için bu indeksin uygulamasında en can alıcı nokta koridor ve parçaların nasıl tarifleneceğidir. ÇalıĢma alanında doğal koridorlar çevrelerinden sütrüktürel açıdan farklı oldukları için kolayca tespit edilebilmiĢtir. Yapay koridorlardan sadece canal koridoru analize alınmıĢtır (Koridordaki vejetasyon örtüsü nispeten daha az tahrip edildiği için).
Yollar kenarlarındaki vejetasyonlu Ģeritler sayesinde koridor olarak kullanılacak
potansiyele sahiptir ve bunların potansiyellerini belirten yayınlar vardır (Cook ve VanLier, 1994; Cook, 2002; Jongman and Pungetti, 2004).
Fakat çalıĢma alanındaki yol ağı bu
çalıĢmada ekolojik açıdan kullanılamayacak kadar zayıf olduğu için göz ardı edilmiĢtir. Yapay koridorların ekolojik kaliteleri ve katkıları hiçbir zaman doğal koridorlar kadar olmamasına rağmen bağlantı indeksinde eĢit Ģekilde ele alınmaktadırlar. Bu yüzden bağlantı indeksinde düzenlemeler yapılarak aynen sınır indeksinde olduğu gibi faklı koridor türlerine bir takım katsayıların verilmesinde fayda vardır. Genel olarak çalĢmada kullanılan üç grup indeks peyzajın geçirdiği değiĢim ve bunun koruma alanları üzerindeki etkilerinin ortaya konmasında baĢarılı olmuĢlardır.
Ġleride
yapılacak çalıĢmalarda peyzajdaki izolasyonu tam olarak ortaya koyan diğer indekslerin kullanılmasında fayda vardır (contagion veya en yakın komĢuluk indeksleri gibi). SeçilmiĢ olan bu indeksler planlama açısından gösterge niteliğinde önemli veriler oluĢturmuĢtur fakat peyzajdaki süreçlerin türler ve ekolojik iĢleyiĢ üzerindeki kesin etkisini ortaya koymak botanikçi ve zoologların arazi çalıĢmaları neticesinde mümkün olacaktır. ÇalıĢma alanının florası ile ilgili çalıĢmalar olmasına rağmen, faunası ile ilgili çalıĢmalar Bafa Gölü‟nde ki balık türleri ile ilgili yapılan birkaç araĢtırma ile sınırlıdır (Sarı ve Bilecenoğlu, 2002; Sarı ve ark., 1999). Buna ek olarak çevre kalitesi ile ilgili ölçümlerin ve çalıĢmalarında artırılması ve düzenli takip edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda kullanımı yaygınlaĢan uzaktan algılama ve GIS teknolojilerinden bu konuda da yararlanılmalıdır. Peyzaj yönetimi ile ilgili pek çok alanda bu teknolojinin kullanımı yaygındır.
127
Bu araĢtırmanın uzaktan algılama kısmında, nesne tabanlı sınıflandırma tekniği kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada uygulanan sınıflandırma sistemi arazi örtüsünün anlamlı bir Ģekilde tariflenmesini sağlamıĢtır ve sütrüktür indeksleri ile kullanıma uygundur. Sınıflandırmada uygulanan kategoriler sayesinde vejetasyon örtüsündeki varyasyonu ve peyzajın geçirdiği değiĢimin daha ince detaylarını yakalamak mümkün olmuĢtur. Bu açıdan bu ve benzeri alanlarda peyzaj sütrüktürüne ait yapılacak çalıĢmalarda kullanımı önerilebilir. Bu çalıĢma sonucunda edinilen tecrübe ile Aster ve Spot uydu görüntülerinin peyzaj sütrüktür indekslerinde kullanılmak üzere güvenilir veri oluĢturma potansiyelleri ortaya konulmuĢtur. Diğer uydu görüntülerinin bu konudaki potansiyelleri ve farklı uydu görüntülerine gore indekslerden elde edilecek sonuçların mukayesesinin yapıldığı çalıĢmaların artması, indekslerin kompleks Akdeniz peyzajlarında uzaktan algılama verileri ile ne tür performanslar gösterdiğinin anlaĢılmasını sağlayacaktır. Bu çalıĢmanın nesne tabanlı sınıflandırma iĢlemlerinde en yakın komĢu sınıflandırma yöntemi kullanılmıĢtır. Bu Ģekilde çalıĢmadaki pek çok arazi örtüsü sınıfı tatmin edici Ģekilde saptanmasına rağmen, yapay yüzeyler ve tuzlu düzlükler gibi bazı sınıfların belirlenmesinde zorluklar yaĢanmıĢtır. Bu yüzden ekran sayısallaĢtırması uygulanmıĢtır. Fakat fundalıkçayırlık veya farklı maki örtüleri gibi sınırların çok net olmadığı durumlarda bu tekniğin uygulanması zorlaĢmaktadır. Ekran sayısallaĢtırması doğruluk oranını belirli derecede artırmasına rağmen, iĢlem vakit alıcıdır. Bu yüzden diğer uzaktan algılama tekniklerinin (neural-networks gibi) kullanılmasında fayda vardır. Bulgular ile ilgili tartışma ÇalıĢmanın
mevzuatla
iligili
konularının
taranması
sonucunda
ülkemizdeki
sürdürülebilir doğa koruma va planlama kavramlarının kurumsal anlamda böyle bir olguyu desteklemeye yetemeyecek kadar karmaĢıklıklarla dolu olduğu ortaya çıkmaktadır. ÇalıĢma alanındaki değiĢimler bir noktada kurumsal yapıdaki bu yetersizliğin fiziksel olarak peyzaja olan etkisidir. North‟a (1991) göre kurumsal yapı fiziksel geliĢmeyi etkileyen kritik bir 128
faktördür, bu yapı 1) formal kurallar (mülkiyet hakları, kanunlar, anayasa, uluslar arası sözleĢmeler vb.), 2) informal kısıtlamalar (davranıĢ normları, gelenekler, görgü kuralları vb.) ve 3) bu formal ve informal kuralların uygulamaya konulma Ģekillerini içerir. Bu çerçevede politik yapılar (politik partiler, hükümet yapısı, belediye meclisleri vb), ekonomik yapılar (Ģirketler, aile iĢletmeleri, kooperatifler vb.), sosyal yapılar (STK‟lar, kulüpler vb.) ve eğitim yapıları (okullar, eğitim merkezleri, üniversiteler vb.) oldukça önemlidir. Bütün bu unsurları barındıran kurumsal yapı uzun vadeli geliĢmeyi belirler. Hall ve Jones (1999) kurumsal yapısı iyi çalıĢan ülkelerin çalıĢmayanlara göre çok daha zengin olduğunu ortaya koymuĢtur. Ekonomik geliĢme kaynakların kullanımı ile direk bağlantılı olduğundan, Ostrom (1990) birbirleri ile uzun süreli iĢbirliğine ve birbirini tamamlamaya açık kurumsal yapıların oluĢturulmasının, kaynakların aĢırı kullanımını önlemede anahtar rol oynayacağını savunmuĢtur. Unutulmaması gerekir ki baĢarılı bir doğal kaynak yönetimi ve koruma ancak akılcı bir kurumsal yapı ile mümkündür (Richerson ve ark., 2002). ÇalıĢma alanındaki nüfus dinamikleride kurumsal yapı kadar koruma amaçlı arazi yönetimini etkileyen bir unsurdur. Didim ve KuĢadası çalıĢma alanında oldukça hızlı nüfus artıĢının yaĢandığı iki merkezdir ve önlerinin kesilmesi mümkün görünmemektedir. Buralardaki dinamikler ileride nüfus yoğunluğu az olan yerleri etkileyecektir. Örneğin Balat ve Batıköy‟de nüfus azalmaktadır. Bu alanlar Büyük Menderes Deltası‟nın güneyinde yer almaktadır, ileride Didim‟in geliĢmesi bucak sınırlarının dıĢını etkilemeye baĢladığında bu iki köyde arazi kullanım tercihleri değiĢebilir. Bafa gölü kuzeyindeki yerleĢimlerin de nüfusu azalmaktadır, fakat Bafa‟nin güneyi ve batısında, henüz belirgin bir nüfus artıĢı yaĢanmasa da, yeni yerleĢimler oluĢturma giriĢimleri baĢlamıĢtır, bu ileride olacak geliĢmelerin ilk sinyalidir. Bu örnekler bize zamanında önlem alınırsa nüfus azalmasının koruma faaliyetleri için bir potansiyel olabileceğini göstermektedir. ġimdiden buralara talep azken bir takım koruma önlemlerinin alınmasında fayda vardır.
129
Söke ovası ülkemizin en önemli tarımsal üretim alanlarından bir olmasına rağmen, çalıĢma alanında tarım arazilerinin artıĢı, ülkemizin diğer yörelerinde yapılan çalıĢmalarda belirtilen yüzdelerden çok daha az artmıĢtır (Kılıç ve ark., 2004; Alphan ve Yılmaz, 2005). Bundaki önemli faktörler çalıĢma alanının oldukça büyük bir kısmının koruma alanı olması, bölgede tarım yerine turizm ve sanayi yönüne doğru bir eğilim olması ve tarım arazilerinde yerleĢim ve bahçe tarımı gibi uygulamaların yaygınlaĢmasıdır. Bu sürecin devamı halinde tarla tarımı yapılan arazilerde azalma yaĢanması muhtemeldir. Yeni açılan tarım arazileri daha çok VII ve VIII grup topraklarda, tuzlu düzlüklerde yer almaktadır. Buralarda tarım yapmanın sürdürülemez olması nedeniyle düĢüĢ kaçınılmazdır. Tarla açma faaliyetlerinin maki örtüsüne denk gelen yerlerde, zeytin delicelerini ortaya çıkarmak amaçlı makilerin ortadan kaldırılması Ģeklinde olduğu gözlemlenmiĢtir, bu da aslında ekolojik açıdan sürdürülebilir bir yaklaĢım değildir. ÇalıĢma alanında tespit edilen kentleĢmenin boyutu da aslında ülkemizdeki diğer örneklerden oldukça azdır (Maktav ve ark., 2002; Tağıl, 2006; Doygun ve Alphan, 2006). Fakat kentleĢmenin mekansal özellikleri ve etkilediği arazi örtüleri açısından irdelendiğinde aslında ülkemizdeki çok tipik örneklerle örtüĢtüğü görülmektedir: örneğin kıyı çizgisine paralel yapılaĢma (özellikle ikinci konut tarzında), etraflarındaki doğal alanlara kol atarak (bu alanlarda delinmeye neden olacak Ģekilde) geliĢme, tarım arazilerinin dönüĢtürülmesi gibi. ÇalıĢma alanında kentleĢmenin meyve bahçelerini de oldukça azalttığı ortaya çıkmıĢtır. Bu bulgu Türk‟ün (2004) çalıĢması ile uyumludur. ÇalıĢma alanındaki kentleĢmenin genelde II. sınıf değerli tarım toprakları üzerinde olması düĢündürücüdür. ÇalıĢma alanında ekolojik temelli alan seçim kriterlerinin ortaya konulduğu bir arazi uygunluk analizi yapılmalıdır ve yörenin fiziksel planlaması bu kriterler doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır. ÇalıĢma alanında ekolojik kalite oldukça yüksektir. Forman (1997) ekolojik kaliteyi belirlemede kullanılabilecek 4 kriterden bahsetmektedir: toprak, su, biyoçeĢitlilik, ve doğala
130
yakın üretim.
Bu raporun önceki kısımlarında bahsedildiği gibi çalıĢma alanındaki su
kaynaklarının (Menderes nehri ve Bafa Gölü vb.) kalitesi gittikçe düĢmektedir. Ayrıca toprak kriteri açısından bakıldığında, çalıĢma alanında özellikle de tarım topraklarının pestisitler, jeotermal kaynaklar, maden çalıĢmaları neticesinde kirlenmeleri söz konusu olabilir. Toprak ve su kalitesinin iyileĢtirilmesi ekolojik kaliteyi artıracaktır. Diğer yandan, çalıĢma alanı barındırdığı biyolojik çeĢitlilik nedeniyle iki koruma alanını içermektedir, dolayısı ile biyoçeĢitlilik kriteri ortaya konulduğunda değeri oldukça yüksektir. Doğala yakın üretim, bir peyzajın kendi haline bırakıldığında kendisini onarma hızını ve üretkenliğini konu alır. Bu açıdan bakıldığında yanan alanlarda kısa sürede oluĢan gençlik ormanları çalıĢma alanında ekolojik üretkenliğin oldukça yüksek olduğunu göstermektedir.
ÇalıĢma alanında insan
kaynaklı kullanımların doğal örtüdeki etkisi bariz olarak ortaya çıkmıĢtır. Bu değiĢimlere sebep olan aktiviteler tarım, kentleĢme, orman yangınları, kereste temini ve yakacak amaçlı orman tahribi ve otlatma Ģeklinde listelenebilir. Özetle, çalıĢma alanındaki doğal örtüde iki tür süreç devam etmektedir: daha yoğun bir vejetasyon örtüsüne dönüĢüm ve daha az yoğun bir örtüye dönüĢüm. Ġkinci sürecin birinciye oranla biraz daha fazla yaĢandığını araĢtırmanın bulguları göstermektedir. Konifer, boylu maki, fundalık çayırlıklarda azalma, orta boylu maki, alçak boylu maki ve garik sınıfında bir artma olmuĢtur. Doğal örtü içerisinde alan olarak en bariz artıĢı orta boylu maki örtüsü, en bariz düĢüĢü ise boylu maki örtüsü geçirmiĢtir. Bütün sınfların maksimum parça büyüklükleri düĢerken, ortalama Ģekilleri daha az karmaĢık bir form almıĢtır.
Bu aslında Luck and Wu‟nun (2002) araĢtırmasında
vurguladığı gibi artan insan kaynaklı kullanımların parça geometrisinde yaptığı etkidir. Parça geometrisinin ölçümüne dayalı peyzaj sütrüktür indeksleri fragmantasyonun aĢamalarının tespitinde etkin olmuĢlardır. ÇalıĢmada irdelenen sınıflardan boylu maki ve fundalık-çayırlık alanlarda yok olma sürecinin, konifer ve alçak boylu maki parçalarında ise küçülme sürecinin etkin olduğu ortaya konulmuĢtur. Orta boylu maki ve garik örtüsündeki fragmantasyon
131
etkilerinin ise daha az boyutlarda olduğunu kullanılan temel indeksler net bir Ģekilde ortaya koyabilmiĢtir. Bu yaklaĢım farklı sınıfların geçirdiği süreçlerin mukayesesini mümkün kılmıĢtır. Tağıl (2006) tarafından belirtildiği gibi uzaktan algılama, peyzaj ekolojisi ve peyzaj sütrüktür indekslerinin kullanımı planlamaya destek olarak, peyzajların sürdürülebilir kullanımı konusunda gerçekci önlemler alınmasını sağlayabilir. Bu yörede yapılmıĢ, türler bazında çalıĢmalar eksik olduğu için, peyzajdaki parçalanma ve değiĢimin türler bazındaki etkisini bu çalıĢma tam olarak ortaya koyamamaktadır.
Bu tür araĢtırmalarda üretilmiĢ
verilerin peyzaj sütrüktür indeksleri ile beraber yorumlanması çok daha sağlıklı varsayımlar yapılmasını mümkün kılacaktır. Ekolojik ağlarla ilgili tartışma Bu çalıĢmada uygulanan bağlantı ve kenar indeksleri peyzajdaki fragmantasyon sonucu peyzaj bağlantılarının azaldığını ve koruma alanlarına olan kenar etkisinin arttığını ortaya koymuĢtur.
Koruma alanlarının sürdürülebilirliği açısından, çalıĢma alanının
genelinde bir takım önlemler alınması gerekmektedir. ÇalıĢma alanında yaĢandığı Ģekilde habitatların fragmantasyonu doğal türlerin yaĢamlarını sağlıklı bir Ģekilde sürdürmelerini etkiler. Doğal iĢlevler genelde bir orman parçası ya da nehir koridorunun yok olması ya da insan altyapısının artması ile olumsuz Ģekilde etkilenir. Bu durumun üstesinden gelmek ekolojik ağların güçlendirilmesi ile mümkündür (Jongman ve Pungetti, 2004). Ekolojik ağlar doğal rezerv sistemi ve bunları birbirine iliĢkilendiren bağlantılar olarak tanımlanabilir. Bir ekolojik ağda kor bölgesi, tampon bölgesi ve koridorlar olmak üzere 3 temel ünite vardır (Cook ve VanLier, 1994). Kor bölgesi geleneksel doğa koruma politikaları ile tanımlanan arazilerdir.
Bu geleneksel doğa koruma stratejisinin diğer alan kullanımları ile
bağlantılandırılması ve doğa korumanın genel alan kullanım politikası ve planlamasına entegrasyonu sayesinde ekolojik koridorlar ve tampon bölgeler doğa korumanın önemli elementleri haline gelmiĢtir.
132
Ekolojik ağ konsepti ülkemizde henüz gerek planlama ve gerekse akademik çalıĢmalarda gerektiği ilgiyi görmemiĢtir. Bu konuda yapılan çalıĢmalar birkaç çalıĢmanın ötesine geçememiĢtir (CoĢkun- Hepcan, 2008; Hepcan ve ark., 2009). Yapılan çalıĢmaların çoğu ekolojik ağ konseptlerinin bir parçası olabilecek yeĢil kuĢak çalıĢmaları ile sınırlıdır. Kurumsal açıdan gerek kanun ve yönetmelikler ve gerekse de böyle bir sistemin planlanması, tasarımı ve yönetimi konusunda hiçbir altyapı yoktur. Fakat Avrupa Birliğinin bu konuda oldukça yol kat ettiğini ispatlarcasına pek çok çalıĢma vardır (Ecological Network Action Plan, Pan European Ecological Network (PEEN) gibi). Dünya genelinde ve ülkemizde koruma ile ilgili yeni amaçlar tespit etmek ve stratejileri uygulamak bir takım fiziksel ve kültürel engellerden dolayı gerçekleĢemeyebilir. Kültürel engeller arasında yanlıĢ yerleĢmiĢ normlar, bürokratik engeller, politik kararlar, vizyon eksikliği, yeniliğe açık olmama, sosyal ve ekolojik bilinçsizlik ve bilgisizlik sayılabilir. Böyle durumlarda Jongman ve Pungetti (2004) amaçların çok net ortaya konması, yöresel ihtiyaçların göz önünde bulundurulması, halkın katılımının sağlanması, eğitim ve bilincin artırılmasını önermektedir.
Ülkemizde fiziksel planlama ve doğa koruma
çalıĢmalarının iki farklı ve bağlantısız çalıĢma alanı olarak kalması ekolojik ağların yaygınlaĢmasının önünü kesmektedir.
Kurumsal ve akademik ilginin artırılması Ģarttır.
Ekolojik veri azlığı bir diğer sorundur. Türler bazında çalıĢmaların artırılması ekolojik ağ modellerinin ülkemizde de geliĢimine katkı sağlayacaktır.
Ülkemizde böyle bir sistem
kurulmasının maddi boyutunun da göz önünde bulundurulması gerekir. Avrupa‟da ekolojik ağ oluĢturma doğa koruma ve restorasyonu için yapılırken, Kuzey Amerika‟da buna ek olarak rekreasyon, bir bölgenin iyileĢtirilmesi ve dönüĢümü ve son yıllarda da çevre eğitimi ana amaçlar arasındadır (Lindenmayer ve Fischer, 2006). ÇalıĢma alanı gibi kompleks sistemlerde bu tür amaçları ne kadar geniĢ tutsak o kadar iyidir. Uzun vadeli geliĢme planları ve kamu ve özel sektörün ekonomik geliĢimlerinin göz önünde
133
bulundurulmaları gerçekci yaklaĢımları sağlayacaktır. Ġleride yapılacak ayrı bir araĢtırma ile çalıĢma alanı için ekolojik ağ sisteminin kurulması ve bu sistemin Hepcan ve arkadaĢlarının (2008) çalıĢtığı alanla bağlantılandırılması bu alanda önemli bir katkı olacaktır.
8. SONUÇ Dilek Yarımadası Büyük Menderes Deltası Milli Parkı ve Bafa Gölü Tabiat Parkı ulusal ve uluslar arası ölçekte öneme sahip doğal kaynaklarımızdandır.
Bu kaynakların
sürdürülebilir Ģekildeki korunması bu alanlar ve çevrelerindeki peyzajın karakteristiklerinin bütüncül bir Ģekilde ortaya konması ile mümkün olacaktır. Peyzaj sütrüktür indeksleri arazi planlaması ve yönetimi ile ilgili kiĢi ve kurumlara bu amaca yönelik objektif veriler sunulmasını sağlar. Peyzajın geneline odaklanan bakıĢ açısıyla peyzaj sütrüktür indekslerinin kullanıldığı bu çalıĢma koruma alanları ve çevrelerindeki peyzajda bir yandan vejetasyon dokusunda zayıflamalar ve azalmalar olurken diğer yandan da çok daha yoğun bir vejetasyon örtüsünün oluĢtuğunu ortaya koymaktadır. Konifer, boylu maki, alçak boylu maki, fundalıkçayırlık ve tuzlu düzlüklerde azalma, orta boylu maki, garik, kıyı vejetasyonu, tarla ve bahçe tarımı ve yapay yüzeylerde bir artma olmuĢtur. En fazla oranda artan sınıf yapay yüzeylerken (%65.71) bunu orta boylu maki örtüsü takip etmiĢtir. (%56.37). En fazla azalan sınıf ise boylu maki (%66.92) ve fundalık-çayırlıklardır (%44.92). ÇalıĢma alanındaki sütrüktürel değiĢime sebep olan ana aktiviteler kentleĢme, tarım, hayvan otlatma, yangın, kereste ve yakacak temini için doğal örtünün tahrip edilmesi olarak sıralanabilir. Bunun sonucu boylu maki ve fundalık- çayırlık alanlarda yok olma sürecinin baĢladığı ve bunların fragmantasyondan en olumsuz etkilenen sınıflar olduğu belirlenmiĢtir. Konifer ve alçak boylu maki örtüsü küçülme sürecindedir.
Orta boylu maki ve garik
örtüsünde ise fragmantasyonun etlkileri nispeten daha azdır. Fragmante olmuĢ peyzajlarda bağlantılar oldukça önemlidir, fakat çalıĢma alanındaki bu bağlantıları sağlayacak koridorlarda daralmalar ve azalmalar tespit edilmiĢtir, bunun sonucunda çalıĢma alanındaki 134
doğal alanlar birbirlerinden daha izole olmuĢlardır. Bu değiĢim sürecinde Bafa Gölü Tabiat Parkı‟nın kenar indeksinde değiĢim olmazken, kenar etkisini Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı komĢuluk yaptığı kentsel alanın geliĢmesinden dolayı muhtemelen daha fazla hissetmiĢtir. Her iki parka yaklaĢmakta olan alan kullanımları gelecekte her iki park için kenar etkilerinin daha da artabileceğini ortaya koymuĢtur. Peyzajı Ģekillendiren dengelerin tam anlaĢılması ve sürdürülebilir bir peyzaj yönetimi için hem nitelik hem de nicelik açısından peyzaja yaklaĢan holistik bir bakıĢ açısına ihtiyaç vardır. Bu çalıĢmada takip edilen peyzaj ekolojisi yaklaĢımı ve bununla bağlantılı sütrüktür indekslerini entegre Ģekilde kullanmak, geleneksel planlama ve tasarım pratiklerinde alıĢılmıĢın dıĢında bir yaklaĢımdır.
Bu yaklaĢımın yaygınlaĢması ekolojik prensiplerle
planlama arasındaki bağları kuvvetlendirme açısından önemlidir. Bu çalıĢma genel peyzaj ekolojisi ilkelerinin planlamaya aktarımı ve indekslerin kompleks mekansal süreçleri anlamadaki rollerinin ortaya konması açısından da ayrıca önemlidir. Elde edilen sonuçlar sürdürülebilir kaynak kullanımı açısından dikkat edilmesi gereken noktaları vurgulamaktadır: 1- Büyük ve sütrüktürel kalitesi yüksek doğal vejetasyon parçaları değiĢim geçiren peyzajlarda diger canlı türlerine olacak baskının azaltılmasında önemli rol oynar. Bu açıdan böyle alanların mümkün olduğu kadar etkili bir Ģekilde (yasa ve yönetmeliklerle) korunması gerekir. Buna ek olarak peyzajın genelinin bir doğal alanlar ağı mantığı ile ele alınmasında fayda vardır. Bu ağların kor bölgeleri büyük rezervler olabileceği gibi daha ufak doğal alan parçaları bu ağı güçlendirmek için kullanılabilir. Bu açıdan peyzajda özellikle de insan etkilerinin hissedildiği tarım ve ormancılık gibi alanlarda koruma amaçlı önlemlerin alınmasında fayda vardır.
Korumadan ayrı olarak bazı parçalarında onarılması gerekir.
Onarma mevcut peyzaj parçalarının iyileĢtirilmesi ve yeni peyzaj parçalarının oluĢturulması olmak üzere 2 temel aktivite içerir. ÇalıĢma alanında vejetasyon örtüsünde zayıflama tespit edilen yerlerde iyileĢtirme çalıĢmalarına odaklanılmasında fayda vardır.
ĠyileĢtirmeler
135
alanlara yer yer doğal bitki türlerinin dikilmesi ile sağlanabilileceği gibi bazı durumlarda arazi kullanımlarındaki mevcut aktivitelerde yapılacak ufak tefek değiĢikliklerle de baĢlatılabilir (otlatma rejiminin periyodik olarak değiĢtirilmesi v.b.). Onarma anlamında yapılabilecek 2. aktivite alandaki doğallığı bozulmuĢ arazi parçalarının restorasyonu ile yeni peyzaj parçalarının oluĢturulmasıdır. Arazinin tamamen açılmasını gerektiren madencilik gibi ağır insan etkilerinin olduğu yerlerde bu tip ekolojik restorasyon aktivitelerine ağırlık verilmelidir. 2- Peyzaj matrisinde doğala yakın bir doku oluĢturmak ekolojik açıdan oldukça önemlidir. Bu Ģekilde olan matrislere yumuĢak matrisler denmektedir. YumuĢak matrisler doğal vejetasyon türlerinin yaygın olarak kullanımı ve geçirimsiz yüzeylerin azaltılması ile sağlanabilir.
Böyle matrislerde bağlantılılık çok daha fazla olmakta, koridorlara olan
bağımlılık azalmaktadır.
Bu tip matrislerde ayrıca kenar etkisi de daha az olmaktadır.
YumuĢak matris özellikle Didim ve KuĢadası gibi kentsel yoğunluğun arttığı yerlerde (kentsel matriste) uygulanması gereken bir arazi yönetim stratejisi olmalıdır. 3- Arazi kullanımlarının mekansal dağılımları kenar etkisini önemli Ģekilde belirlemektedir. Bu yüzden doğal alanlarla uyumlu alan kullanımlarının yani sütrüktürel açıdan zıtlıkların az olduğu alan kullanımlarının koruma alanlarının çevresinde ağırlıklı olarak yer almalarında fayda vardır. KuĢadası ve Didim, çalıĢma alanındaki iki koruma bölgesi ile en çok temasta olan alanlardır. Burada öngörülen kentleĢmenin çeperinde tampon bölgelerde yaygın alan kullanımlarından olan düĢük yoğunluklu konut alanları veya pasif rekreasyon alanlarına yer verilmelidir 4- Kenar etkisinin korunan alanlara yaptığı baskıyı bu alanlar çevresinde azaltmak tampon bölgeler oluĢturmakla mümkün olur. Uygun tampon bölge geniĢlikleri ve tipolojileri kenar etkisi yaratan faktöre göre değiĢiklik gösterir. Örneğin pestisitlerin nehir yatağına karıĢmasını engellemek ve balık ölümlerini azaltmak için en azından 50 metrelik tampon bölge oluĢturmak önerilirken. Orman alanlarında 60-200 metre arası tamponların farklı kuĢ
136
türlerinin yaĢamı için faydalı olduğu ortaya konulmuĢtur. Doğal koridor ya da doğa parçası etrafında sadece tek bir tampon olur diye düĢünmemekte fayda vardır. Çünkü Noss ve Harris‟in (1986) önerdiği gibi birbirine geçmiĢ yönetim halkalarının olduğu tampon sistemlerinin oluĢturulması etkili bir yaklaĢımdır.
Aslında milli park içerisinde yönetim
zonları oluĢturulmuĢtur, fakat bu sistemin parkın dıĢındaki matriste de bulunması daha sürdürülebilir bir koruma sağlayacaktır. 5- Peyzajdaki bağlantılılık habitat ve ekolojik süreçlerin bağlantılılığını etkileyen bir faktör olduğu için doğal alanları birbirine bağlayan koridorların yaratılması ya da peyzaj genelinde adım taĢlarının oluĢturulması önemlidir.
Peyzajdaki bağlantıları korumak ve
iyileĢtirmek, tamamen yok olmuĢ bağlantıları yeniden oluĢturmaktan çok daha kolay ve ucuzdur. Bu geleceğe yönelik planlama çalıĢmalarında bu tür peyzaj elemanlarına özel dikkat edilmesini gerektirmektedir. ÇalıĢma alanındaki Büyük Menderes nehri ve tarımsal matris içindeki tarla sınırlarında kalan vejetasyon Ģeritleri bu bağlamda özellikle odaklanılması gereken elemanlardır. Aynı Ģekilde adım taĢlarının muhafaza edilmesi, daha yoğun emek gerektiren koridor oluĢturma çabalarını hafifletebilir.
Koridor ve adım taĢları alan
büyüklüğüne hassas olmayan türler için ek habitatlar oluĢturduğu için ufak vejetasyon parçaları dahi bu sisteme katkıda bulunacak potansiyele sahiptir. Bu alanların önemi kentsel ya da tarımsal alanlar gibi doğal vejetasyonun kısıtlı olduğu peyzajlarda daha da artar. Bu sebepten ufak parçalar büyükler gibi resmi olarak korunmasa da tamamlayıcı iĢlevler görmeleri nedeniyle takip altında tutulmalarında fayda vardır.
Milli parkın kuzeyinde
KuĢadası- Söke yerleĢimleri arasında ve Didim Yarımadası‟nda pek çok adım taĢı niteliğinde alanlar vardır. Bunların habitat değerleri araĢtırılmalı ve gerektiği durumlarda iyileĢtirilmeleri için önlemler alınmalıdır. 6- ÇalıĢma alanında mevcut koridor sisteminin iyileĢtirilmesi için özellikle dikkat edilmesi gereken 3 peyzaj elemanı vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi nehir koridorlarıdır.
137
Büyük Menderes nehri iki temel doğal sistem olan milli park ve doğa parkını birbirine bağlayan en önemli doğal elementtir. Fakat nehir aĢırı kaynak kullanımı ve kirlilik nedeniyle sağlıklı bir koridor olma özelliğinden gittikçe uzaklaĢmaktadır. Bu yüzden nehrin ekolojik değerlerinin
restorasyonu
ve
ekosisteminin
korunması
ve
güzergahındaki
insan
kullanımlarının sürdürülebilir olması önemlidir. Nehir koridorunun her iki tarafındaki bitki örtüsünün hem alan hem de tür kalitesi açısından artırılması, ekosistem iĢlevlerini yerine getirmesini kolaylaĢtıracaktır. Büyük Menderes koridorunun onarılması ayrıca sosyal boyutu ile ele alınması gereken de bir konudur. Bütün ilgili kurum ve kuruluĢların ve halkın katılımının sağlanması projenin baĢarısını artıracaktır. Ġkinci önemli koridor potansiyeli tarım alanları içerisindeki koridorlardır. ÇalıĢma alanında oldukça geniĢ alana yayılmıĢ bir tarımsal kullanım olduğu için tarımsal peyzaj dokusu içerisinde yer alan doğal vejetasyon parçalarının korunması ve tarla kenarı vejetasyonunun iyileĢtirilmesi, tarımsal kullanımların peyzajdaki bağlantılılık durumuna katkılarını artıracaktır.
Bu bağlamda yapılacak bitkilendirmeler ve çevreye dost tarım
uygulamaları bu alanların ekolojik katkılarının artırılmasında etkili olacaktır.
Tarımsal
parsellerin en dıĢ kısımlarında belirlenecek tampon bölgelerde yabani ot mücadelelerinin yapılmaması bu koridorların geniĢliklerinin artmasına ve buraların çok daha güvenli habitatlar olmalarına yarayacaktır. Dünya üzerinde buna benzer uygulamalar ve yaptırımlar mevcuttur. Buradaki asıl sorun bu tür uygulamalar için çiftcilerin ikna edilmesidir. Bu konuda da Avrupa‟nın bazı ülkelerinde olduğu gibi vergi indirimlerinin uygulanması özendirici bir yaklaĢım olabilir. Üçüncü bir koridor potansiyeli yolların kenarlarındaki koruma Ģeritleridir. ÇalıĢma alanındaki yol koridorlarının her açıdan geliĢtirilmesi gerekmektedir. Ġlk etapta yapılması gereken bu Ģeritlerin doğal vejetasyonla ağırlıklı olarak bitkilendirilmesidir. Bunun dıĢında yolun bariyer etkisini azaltmak için alınması gereken önlemler vardır. Bu açıdan Florida da
138
uygulanan ve oldukça baĢarılı olan yaban hayatı alt geçitleri, tüneller, sınırlayıcı çitler, yeni habitat alanlarının oluĢturulması, uyarı iĢaretlerine yer verilmesi, reflektörler ve gece saatlerinde azaltılmıĢ hız uygulamaları ülkemizde de bu konuda örnek alınacak önlemler olabilir.
Buna ek olarak yol kenarlarındaki istimlak Ģeritlerinin ve koruma bantlarının
artırılarak daha geniĢ koridorlar oluĢturulması faydalı olacağı için arazi temini ile ilgili stratejiler geliĢtirilmelidir. 7- Doğal ekosistemler heterojen bir yapıya sahiptir. Bu heterojenlik insan kaynaklı değiĢime maruz kalmıĢ peyzajların yönetiminde model alınabilir.
Bu tür peyzajlardaki
heterojenlik farklı büyüklük, mesafe ve Ģekillerde doğal vejetasyon parçalarının oluĢturulması ve bunlar arasında farklı yoğunlukta ve türde alan kullanımlarının yer alması ile zenginleĢtirilebilir. Sürekli yüksek yoğunluktaki herhangi bir kullanım peyzajda homojenliğe sebep olur. Homojen karakterdeki peyzajlar farklı türleri daha az desteklediği için, heterojen bir yapı oluĢturmak yoğun kullanımlara tercih edilmelidir. 8- ÇalıĢma alanındaki özel mülkiyetlerde de koruma statüleri geliĢtirilmesi ve halkın koruma ile ilgili yapacağı her giriĢimde ödüllendirilmesi resmi koruma statüsündeki alanlara her açıdan destek olacaktır. Avrupa ve özellikle de kuzey Amerika ülkelerinde yaygın olan bu uygulama ülkemizde oldukça azdır. Bu konuda Ģahıslardan çok bütçeleri geniĢ olan sivil toplum kuruluĢları etkili rol oynayabilir.
Özellikle de Menderes Deltası ve Bafa Gölü
çevresindeki arazilerde tüzel kiĢilerce yapılacak giriĢimler uzun vadede doğal kaynaklarımızın korunmasına yarayacaktır. Bunlara ek olarak arazisini geliĢmeye açmayıp ekolojik değerleri ile koruyanlara bir takım özendirici destekler verilmesi önerilebilir (arazinin mülkiyet haklarının değil de kullanım haklarının satın alınması). 9- DeğiĢime uğramıĢ peyzajlarda potansiyel tehditlerin belirlenmesi ve önlemlerinin alınması önemlidir.
ÇalıĢmaya konu olan koruma alanları ve çevrelerindeki kirlilik bu
alanlara olan en büyük tehditlerdendir.
Sanayi ve evsel atıklar, katı atıklar, pestisit
139
kullanımları özellikle sulak alan sistemlerini tehdit etmektedir. Tarım, sanayi ve madencilik aktiviteleri hava ve toprak kirliliği yaratmaktadır.
Bilinçsiz avlanma türleri tehdit eder
boyuttadır. Ayrıca yakacak temin etmek için doğal örtünün tahribatı yaygındır. Bütün bu tehditleri bir anda ortadan kaldırmak mümkün değildir. Fakat mevcut teknoloji ve insan gücünden faydalanarak ve gerekli yasaların yaptırımlarını etkinleĢtirerek mevcut durumda belirgin bir iyileĢme kat etmek olasıdır. 10- Kanunlar ve yönetmelikler açısından ülkemizdeki koruma ile ilgili mevzuatın oldukça geniĢ olduğunu görmekteyiz. Fakat doğa korumayı fiziksel planlamanın bir parçası görmeyen bir yaklaĢımla hazırlanan bu çerçevenin yeniden ele alınarak ülkesel ekonomik önceliklerden çok kaynakların önceliklerini ön plana çıkarır hale getirilmesi Ģarttır. Avrupa Birliğine katılım sürecinde doğa koruma politikalarının ve kurumsal yapının uyumlu hale getirilmesi ülke kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını sağlayacaktır.
140
9. KAYNAKLAR ALPHAN, H., Yılmaz, T.K., Monitoring Environmental Changes in the Mediterranean Coastal Landscape: the Case of Cukurova, Turkey, Environmental Management, 35 (5), 607-619, (2005). AKARTUNA, M., Aydın-Nazilli Hattı Kuzeyindeki Versanların Jeolojisi Hakkında, Fen Fakültesi, Jeoloji Enstitüsü, Ġstanbul(1965). AKSOY, E., Özsoy, G., Sezgin, E., Determining Urbanization Development and its Adverse Effect on Soils of the Alluvial Plains at the Bursa Province Using Multi-Date Satellite Data, Proceedings ISC on Natural Resource Management for Sustainable Development, 2004., Erzurum, 7-10 June (2004). Pp. 123-130. ALPHAN, H., Yılmaz, T. K., Monitoring environmental changes in the Mediterranean coastal landscape: the case of Cukurova, Turkey, Environmental Management , 35 (5): 607619, (2005). ALTINBAġ, Ü., Türk, N., Seçmen, Ö., Kurucu, Y., Bolca, M., Delibacak, S., Çokuysal, B., Türk, T., Ege Bölgesi Örneğinde Büyük Menderes Havzası Batı Bölümü Arazilerinin Uzaktan Algılama Tekniği Kullanılarak Toprak Taksonomisi ile Arazi Kullanım Haritalarının Yapılabilirliği Üzerine Araştırmalar, 8AraĢtırma Projesi) DPT 96-K 120670 No.lu Proje, Ankara,( 1999). ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1985). ANONIM, Genel Nüfus Sayımı, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1990) ANONIM, Genel Nüfus Tespiti, Ġdari BölünüĢ, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (1997a.)
141
ANONĠM, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı. Rapor. T.C. Orman Bakanlığı, Milli parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü, TÜSTAġ Projesi, Ankara, (1997b.) ANONĠM, Genel Nüfus Sayımı, T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü, Ankara, (2000a.). ANONĠM, Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK), Ankara, (2000b.) ANONIM, Milli Parklarımız, Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Ankara, (2002) ANONĠM, Milli Parklar, http://www.milliparklar.gov.tr/default.asp (2005a) ANONIM. Aydın Ġl Çevre Durum Raporu, Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, (2005b.). ANONĠM, Bafa Gölü Tabiat Parkı Uzun Devreli GeliĢme Planı Sentez Raporu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Ankara, (2008a.). ANONIM, Semra Kutlubay Planlama Bürosu, Aydın-Muğla-Denizli 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı AraĢtırma Raporu, (2008b.). ANONIM,T.C.
Didim
Kaymakamlığı
Resmi
Web
Sitesi,
http://www.didim.gov.tr/nufusbilgileri.asp, EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009a.) ANONIM, T.C. KuĢadası Kaymakamlığı Resmi Web Sitesi, http://www.kusadasi.gov.tr, EriĢim Tarihi, 03.02. 2009. (2009b). BAATZ, M., Heynen, M., Hofmann, P., Lingenfelder, I., Mimier, M., Schape, A., Weber M., Willhauck, G., eCognition User Guide 2.0: Nesnect Oriented Image Analysis. Definiens Imaging GmbH, Munich, Germany, (2001). BARTEL, A., Analysis of landscape pattern: towards a „top down‟ indicator for evaluation of landscape, Ecological Modeling 13, 87–94, (2000) BAġARIR, E., Bafa Gölü Doğusunda Kalan Menderes Masifi Güney Kanadının Jeolojisi ve Petrografisi, Scien. Rep. Fac. Scien, Ege Üniversitesi, (1970), Pp:102.
142
BENNETT, F.B., Linkages in the Landscape the Role of Corridors and Connectivity in Wildlife Conservation, Gland, Switzerland: IUCN, (2003). BENZ, U.C., Hofmann, P., Willhauck, G., Lingenfelder, I., Heynen, M., Multiresolution, object-oriented fuzzy analysis of remote sensing data for GIS-ready information, ISPRS Journal of Photogrammetry and Remote Sensing, Vol 58: 239-258, (2004). BERBEROĞLU, S., Sustainable Management of the Eastern Mediterranean Coast of Turkey, Environmental Management, 31, 442-451, (2003). BĠLGĠLĠ, Y., Biyolojik ÇeĢitlilik ve Türkiye‟nin Gen Kaynakları, Mavi Yeşil, 5,10-11, (2002). BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Muge, F., The Role of Landscape Metrics in Environmental Planning and Management of Mining Activities, in Proceedings of APCOM 2001 29th International Symposium on Computer Applications in the Minerals Industries, University of Mining and Technology (eds. X. Heping, Wang, Yuehan and Y. Jiang), Beijing: Balkema Publishers,( 2001), pp: 713– 718. BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ferreira, H., Ribeiro, L., Muge, F., Ahern J., Final Report for the Project Decision Support System for Planning and Management of Biodiversity in Protected Areas (PROBIO) in Portuguese, CVRM Geo-Systems Center of Instituto Superior Técnico, Technical University of Lisbon, (2004). Available online at: http://alfa.ist.utl.pt/~cvrm/projects/probio. BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Miller, J., Ahern J., Measuring Landscapes, London, Island Press(2006). BOTEQUILHA LEĠTÃO, A., Ahern, J., Applying Landscape Ecological Concepts and Metrics in Sustainable Landscape Planning, Landscape and Urban Planning 59, pp. 65–93, (2002).
143
BURKE, J., Ewan, J., Sonoran Preserve Master Plan: An Open Space Plan for the Phoenix Sonoran Desert, City of Phoenix Parks, Recreating and Library Department, (1999). ÇAĞLAYAN, M.A., Öztürk, E.M., Öztürk, Z., Sav, H., Akat, V., Menderes Masifi Güneyine Ait Bulgular ve Yapısal Yorum, Jeoloji Müh, 9, 17,( 1980). CHEN, J., Franklin, J.F., Spics, T.A., Vegetation Responses to Edge Environments in Old Growth Douglas Fir Forests, Ecological Applications 2, pp. 387-396 (1992). CHIESURA, A., The Role of Urban Parks for the Sustainable City, Landscape and Urban Planning 68, pp. 129-138, (2004) COLLINGE, S.K., Forman, T.T., A Conceptional Model of Land Conversion ProcessPredictions and Evidence from A Microlandscape Experiment with Grassland Ġnsects. Oikos, 82, pp. 66-84. (1998). CONGALTON, R.G, Green K., Assesing the Accuracy of Remotely Sensed Data: Principles and Practices, Lewis Publishers , USA (1999). COOK, E.A., Ecological Networks in Urban Landscapes, (Dissertation) Wageningen University, Netherlands, (2000). COOK, E.A., Aesthetics, Ecology and Culture: A Multifunctional Approach to Urban Open Space Planning in: Anagnostopulos, G.L. (editor). Art and Landscape, Volume 1, Panayotis and Effie Michelis: Athens. pp. 202-216.( 2001). COOK, E.A., Landscape Structure Indices for Assessing Urban Ecological Networks, Landscape and Urban Planning 58, pp. 269-280.( 2002) COOK, E.A., Van Lier, H.N., Landscape Planning and Ecological Networks, Elsevier, Amsterdam, (1994). COġKUN-HEPCAN, Ç., Doğa Korumada Sürdürülebilir bir yaklaşım, Ekolojik Ağların Belirlenmesi ve Planlanması: Çeşme-Urla Yarımadası Örneği.
YayınlanmamıĢ
Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir.
144
DANGERFIELD, M., Pik, A., Britton, D., Holmes, A., Gillings, M., Oliver, I., Briscoe, D., Beatie, A. Patterns of invertebrate diversity across a natural edge. Australian Ecology 28, pp. 227-236 (2003). DEFINIENS, Definiens Proffessional 5.0 Reference Book, Definiens Imaging GmbH, Munich, Germany, (2006). DENĠZ,B., Kentsel Alan Kullanımlarındaki Dönüşümlerin Peyzaj Strüktür İndeksleriyle İrdelenmesi ve Kent Planlama Çalışmalarını Yönlendirmede Değerlendirilmesi: Aydın Kenti Örneği, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir, (2005). DORA, Ö., SavaĢçın, M.Y., Kun, N., Candan, O., Menderes Masifinde Postmetamorfik Plutonlar, Yerbilimleri, 14, sy. 79-89, (1987). DOYGUN, H., Urban Development in Adana, Turkey, and its Environmental Consequences, International Journal of Environmental Studies, 62, pp.391-401, (2005). DOYGUN, H., Alphan, H., Monitoring Urbanization of Iskenderun, Turkey, and its Negative Implications, Environmental Monitoring and Assessment, 114, pp.145-155, (2006). DUNN, C.P., Sharpe, D.M., Guntenspergen, G.R., Stearns, F., Yang, Z., Methods for Analyzing Temporal Changes in Landscape Pattern. in Quantitative Methods in Landscape Ecology: The Analysis And Interpretation of Landscape Heterogeneity, eds.: Turner M.G. and.Gardner R.H., Springer-Verlag, New York, (1991). Pp:173– 198. DURR, S., Über Alter und Geotektonische Stellung des Menderes Kristallin/SW-Anatolien und Esine Aequvalente in der Mittleren Aegais, (YayımlanmamıĢ Doçentlik Tezi), Marburg/Lahn, (1975).
145
ESBAH, H., GIS in Utilizing Landscape Structure Indices, Proceedings of the 3rd. International Symposium Remote Sensing of Urban Areas, Istanbul, Turkey, (11-13 June, (2002). pp. 379-386. ESBAH, H., Kent Ġçindeki Dere Yataklarının Geçirdiği DeğiĢim, Türkiye'nin Kıyı ve Deniz Alanları V. Ulusal Konferansı, 4-7 Mayıs 2004, Adana, Turkey, (2004), pp: 353-362 ESBAH, H., Cook, E. A., Ewan, J., Effects of Increasing Urbanization on the Ecological Integrity of Open Space Preserves, Environmental Management, 43, pp. 846-862, (2009). FAHRIG, L., Merriam, G., Habitat Patch Connectivity and Population Survival, Ecology, 66, pp. 1762-1768, (1985). FARINA, A., Landscape Ecology in Action, Kluwer Academic, Dordrecht, (2000). FERREIRA, H., Botequilha Leitão, A., Salgueiro, R., Ribeiro, L.F., Sustainable Landscape Planning As A Tool to Address Water Resource Planning: A Portuguese Case Study On A Coastal Aquifer Salination, TIAC‟03: Tecnologia de la intrusión de agua de mar en acuiferos costeros: Paises Mediterraneos. (Coastal aquifers intrusion technology: Mediterranean countries, in Spanish) Alicante-Spain: Instituto Geologico Minero de Espanha, (2003). FORMAN, R.T.T., Godron, M., Landscape Ecology, John Wiley, New York, (1986). FORMAN, R.T.T., Some General Principles of Landscape and Regional Ecology, Landscape Ecology, 10, pp. 133-142, (1995). FORMAN, R.T.T., Land Mosaics, Cambridge University Press, Boston, Massachusetts, (1997). FRANKLIN, J.F., Forman, R.T.T., Creating Landscape Patterns of Forest Cutting: Ecological Consequences and Principles, Landscape Ecology, 1, pp. 5-18, (1987).
146
FRENKEL, R.E., Ruderal, Vegetation Along Some California Roadsides, University of California Publications in Geography 20, Los Angeles (1986). GROOM, M. J., Meffe, G.K., Carroll, R.C., 2005. Principles of Conservation Biology. Third Edition, Sinauer Assoc. Inc., Sunderland. HALL, D. L., Landscape planning: functionalism as a motivating concept from landscape ecology and human ecology, Landscape and Urban Planning, 21, pp. 13-19, (1991). HANNSON, L., Mammal movements and foraging at remnant woodlands inside coniferous forest landscapes, Forest Ecology and Management, 160: 00, pp. 109-114, (2002). HARDT, R.A., Forman, R.T.T., Boundary Form Effects On Woody Colonization of Reclaimed Surface Mines, Ecology, 70(5), pp. 1252– 1260, (1989). HEPCAN ġ.,CoĢkun-Hepcan, Ç., Bouwma, I. M., Jongman, R. H. G., Özkan, M. B. Ecological Networks as a New Approach for Nature Conservation in Turkey: A Case Study of Ġzmir Province. Landscape and Urban Planning (2009). (Basımda) HUNZIKER, M., Kienast, F., Potential Impacts of Changing Agricultural Activities On Scenic Beauty: A Prototypical Technique for Automated Rapid Assessment. Landscape Ecology, pp. 161-176, (1999). IRTEM, E., Kabdasli, S., Azbar N., Coastal Zone Problems and Environmental Strategies to be Implemented at Edremit Bay, Turkey, Environmental Management, 36 (1), pp. 3747, (2005). JONGMAN, R., Pungetti, G., Ecological Networks and Greenways, Cambridge University Press, Cambridge, (2004). KILIÇ S., Evrendilek, F., Berberoglu, S., Demirkesen, A. C., Envıronmental Monitoring Of Land-Use And Land-Cover Changes In Amık Plain, ISPRS Congress, Commission VII, WG VII/3, Ġstanbul-Turkey, (2004).
147
KNAAPEN, J. P., Bottom, M., Harms, B., Estimating Habitat Isolation in Landscape Planning, Landscape and Urban Planning, 23, pp.1-16, (1992). KUN, N., Candan, O., Menderes Masifi‟ndeki Erken Paleozoik YaĢlı Bazik Damar Kayaları, Hacettepe Üniv. Yerbil. Uygulama ve Araş. Merkezi Bülteni, 14, (1987). LINDENMAYER, D., Fischer, J., Habitat Fragmentation and Landscape Change: An Ecological and Conservation Synthesis, Island Pres, New York, (2006). LUCK, M., Wu, J., A Gradient Analysis of Urban Landscape Pattern: A Case Study From The Phoenix Metropolitan Region, Arizona, USA, Landscape Ecology, 17, pp. 327– 339, (2002). MAKTAV, D., F. S. Erbek, and H. Akgun, Remote Sensing of Urban Area, In Turkish. Metgraf Press, Istanbul, (2002). Pp: 65. MANAKOS, I., eCognition and Precision Farming. http://www.lrz-muenchen.de/~lnn/. eCognition Application Notes, Vol. 2, No 2, (April 2001). MATHIEU, R., Aryal, J., Chomg, K. A., Object-Based Classification of Ikonos Imagery for Mapping Large-Scale Vegetation Communities in Urban Areas, Sensors, 7, pp. 28602880, (2007). McGARIGAL, K., Marks, B.J., Fragstats: Spatial Pattern Analysis Program for Quantifying Landscape Structure. Oregon State University Forest Science Department, CorvallisOregon, (1995). McGARIGAL, K., Cushman, S.A., 2005. The Gradient Concept of Landscape Structure. in Issues And Perspectives in Landscape Ecology, eds. J. Wiens and M. Moss, 112– 119. Cambridge: Cambridge University Press. MEFFE, G.K., Carroll R.C., Principles of Conservation Biology, Sinaver Assoc. Inc., Sunderland, Massachusetts, (1994).
148
MERRIAM, G., Connectivity: A Fundamental Ecological Characteristic of Landscape Pattern. In: Brandt, J.and P. Agger (Eds.), Methodology in Landscape Ecological Research and Planning, Roskilde, Denmark: Roskilde University, Vol.1, pp: 5-15, (1984). MESQUITA, R. C., Delamonica, P., Laurance, W. F., Effect of surrounding vegetation on edge related tree mortality in Amazonian forest fragments, Biological Conservation, 91, pp. 129-134, (1999). MOILANEN, M., and M. Nieminen, Simple Connectivity Measures in Spatial Ecology, Ecology, 84, pp. 1131-1145, (2002). MOREIRA, F., Rego, F.C., Ferreira, P.G., Temporal (1958– 1995) Pattern Of Change in A Cultural Landscape of Northwestern Portugal: Implications for Fire Occurrence, Landscape Ecology,16, pp. 557– 567, (2001). MUSAOĞLU, N., Tanık, A., Kocabas, V.,. Identification of Land Cover Changes Through Image Processing and Associated Impacts on Water Reservoir Conditions, Environmental Management,. 220-230 ( 2005 ) Pp. 35. NASSAUER, J.I., R. C. Corry, and R. M. Cruse. The Landscape in 2025 Alternative Future Landscape Scenarios: A Means to Consider Agricultural Policy. Journal Of Soil And Water Conservation 57: 44–53. ( 1999 ). NAVULUR, K.,. Multispectral Image Anaysis Using Object Oriented Paradigm. CRC Press, New York. ( 2007 ). NOSS, R.F., Harris, L.D.,. Nodes, Networks, and MUMs: Preserving Diversity at all Scales, Environmental Management. 299-309. ( 1986 ) Pp 10: NURLU, E., Erdem, U., Ozturk, M., Guvensen, A., Turk, T., Biodiversity and Land Use in the Coastal Zone of Izmir. X. European Ecological Congress, 08-13 November, Kusadasi, Turkey. Abstract Book, Kusadası - Turkey ( 2005 ) .Pp. 78.
149
O‟NEĠLL, R.V., Hunsaker, C.T., Bruce Jones, K., Riitters, K.H., Wickham, J.D., Schwartz, P.M., Goodman, I.A., Jackson, B.L., Baillargeon, W.S., Monitoring Environmental Quality At The Landscape Scale: Using Landscape Indicators to Assess Biotic Diversity, Watershed Integrity, And Landscape Stability, Bioscience 47(8), Pp. 513– 519,(1997 ). OSTROM, E.. Governing the Commons: The Evolution of İnstitutions for Collective Action. Cambridge University, Cambridge, (1990). PICKETT, S.T.A., Parker, V.T., Fiedler, P.L., The New Paradigma in Ecology: Implications for Conservation Biology Above the Species Level, In: P. L. ed: Fiedler and S. K. Jain, Conservation Biology: The Theory and Practice of Nature Conservation, Presentation, and Management. Chapman and Hall, New York, (1992) .Pp. 65-88. PILLAI, R. B., Weisberg, P. J., Lingua, E. Object-Orıented Classıfıcatıon of Repeat Aerıal Photography For Quantıfyıng Woodland Expansıon in Central Nevada. Proceeding Of The 20th Biennial Workshop on Aerial Photography, Videography And High Resolution Digital Ġmagery for Resourse Assessment. Wescalo, Texas. American Society For Photogrammetry And Remote Sensing. .(2005). PLATT R.V., Rapoza L.,. An Evaluation of an Nesnect-Oriented Paradigm for Land Use/ Land Cover Classification, The Professional Geographer, 60:1, ( 2008 ) Pp. 87–100. ÖZKARA, M., Yalçuk, H.,. AĢağı Büyük Menderes Havzası Sulama Rehberi, Bölge Topraksu AraĢtırma Enst. Müd. Yayınları, 82,( 1981 ). RĠCHERSON, P. J., R. Boyd, and B. Paciotti. An Evolutionary Theory of Commons Management. Ġn Dietz, T., N. Dolsak, E. Ostrom, And P. Stern (Eds.) The Drama Of The Commons. National Research Council, National Academy Press, Washington, D.C. ( 2002 ). Pp 403-442
150
SARI, M. H., Bilecenoglu, M.. Threatened fishes of the world: Acanthobrama Mirabilis Ladiges,1960 (Cyprinidae). Environmental Biology of Fishes, 65: Pp. 318. ( 2002 ) SARĠ, M., H.;Balık, S., Bilecenoglu, M., Türe, G. Recent Changes in the Fish Fauna of Lake Bafa, Aegean Region of Turkey. Zoology in the Middle East, 18: Pp.67-76. .( 1999 ) SCHMIEGELOW, F. K., Machtans, C. S., Hannon, S. J. Are Boreal Birds Resilient to Forest Fragmentation? An Experimental Study of Short Term Community Responses, Ecology 78: Pp. 1914-1932. (1997). SMITH, D.S.,. An Overview of Greenways: Their History, Ecological Content and Specific Functions, In: D.S. Smith and P.C. Hellmund (Editors), Ecology of Greenways: Design and Function of Linear Conservation Areas, University of Minnesota , Minneapolis, MN, Pp. 1-21. (1993) SOULE, M.E.,. Land Use Planning and Wildlife Maintenance: Guidelines for Conserving Wildlife in An Urban Landscape, Journal of the American Planning Association 57: Pp. 313-323. (1991). ġATIR, O.,. Uygun Bulanık (Fuzzy) Sınıflama Yöntemleri İle Aladağ Örneğinde Arazi Örtüsünün Sınıflandırılması., ( Yüksek Lisans Tezi ) Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, (2006). TAGĠL, S.. Change Of Habitat Fragmentation And Quality Ġn The Balikesir Plain And Ġts Surroundings With Landscape Pattern Metrics (1975-2000). Ekoloji 15: Pp.24-36.( 2006 ) THOMPSON, C.W.,. Urban Open Space in the 21st Century, Landscape and Urban Planning 60(2): Pp. 59-72. (2002) TĠSCHENDORF, L., Fahrig, L., On The Usage And Measurement of Landscape Connectivity, Oikos 90: pp. 7-19. DOI: 10.1034/j.1600-0706.2000.900102.x ( 2000).
151
TURNER, M. G.,. Spatial and Temporal Analysis of Landscape Patterns, Landscape Ecology 4: Pp. 21-30. (1990) TURNER, M. G.,. Landscape Ecology the Effect of Pattern on Process. Annual Review of Ecology and Systematics 20, (1989). Pp. 171-197 TÜRK, T.,. Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Kullanılarak Tarım ve Doğal Alanlar Üzerine Kent Baskısının Belirlenmesi- Söke, Kuşadası, ve Davutlar Örneği. ( Doktora tezi ), Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ġzmir. (2004) VARELA, E.R.D., Landscape Ecological Planning With Geographic Information Systems for The Sustainability of Landscapes. Application to the Shire of A Mariña Oriental. Santiago de Compostela, Spain: ( Doctoral Dissertation ). University of Santiago de Compostela Department of Agro-Forestry Engineering. (2005). WAGNER, J.F., Merriam, G.,. Movements by Birds and Small Mammals Between a Wood and Adjoining Farmland Habitats, Journal of Applied Ecology 16: Pp. 349–357. ( 1979 ) WILCOVE, D.S., McLennan, C.H., Dobson, A.P.,. Habitat Fragmentation in Temperate Zones, In: M.E. Soule (Editor), Conservation Biology: The Science of Scarcity and Diversity, Sinaver Associates, Sunderland, Massachusetts,. ( 1986 ) Pp. 237-256 YARAR, M., Magnin, G., Türkiye'nin Önemli Kuş Alanları, İstanbul: Doğal Hayatı Koruma Derneği. ( 1997 ). YILDIRIM, S., Söke-Sazlıköy Arasının Jeolojisi ve Sazlıköy TaĢocaklarının Mühendislik Jeolojisi, Bitirme Projesi. (1995). YOUNG, C.H., Jarvis, P.J., Measuring Urban Habitat Fragmentation: An Example From The Black Country, Landscape Ecology 16: Pp. 643-658. (2000).
152
YU, X., and J. Ng.. An Ä ntegrated Evaluation of Landscape Change Using Remote Sensing And Landscape Metrics. International Journal of Remote Sensing 27: Pp.1075-1096. (2006).
153
EKLER EK1. PROJE SÖZLEġMELER
KAPSAMINDA
TARANAN
KANUN,
YÖNETMELĠK
VE
A-KANUNLAR Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kanun Numarası : 2709 Kabul Tarihi : 18/10/1982 Yayımlandığı R.Gazete: Tarih : 9/11/1982 Sayı:17863 (Mükerrer) Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa: 3 Milli parklar kanunu Kanun Numarası : 2873 Kabul Tarihi : 9/8/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 508 Belediyeler kanunu Durumu : Anayasa Mahkemesinin, 18/1/2005 tarihli ve E:2004/118, K: 2005/8 sayılı Kararı ile bu Kanun; Ģekil yönünden Anayasaya aykırı bulunurak iptal edilmiĢ ve Ġptal Kararının, 13/4/2005 tarihinden baĢlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaĢtırılmıĢ iken, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Kanunun 85 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıĢtır. İmar kanunu Kanun Numarası : 3194 Kabul Tarihi : 3/5/1985 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 9/5/1985 Sayı : 18749 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 378 Kıyı kanunu Kanun Numarası : 3621 Kabul Tarihi : 4.4.1990 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 17.4.1990 Sayı : 20495 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 29 Sayfa :76 Çevre kanunu Kanun Numarası : 2872 Kabul Tarihi : 9/8/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/8/1983 Sayı : 18132 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 499 Kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu Kanun Numarası : 2863 Kabul Tarihi : 21/7/1983 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 23/7/1983 Sayı : 18113 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 444
154
Maden kanunu Kanun Numarası :3213 Kabul Tarihi :4/6/1985 Yayımlandığı R.Gazete :Tarih 15/6/1985 Sayı: 18785 Yayımlandığı Düstur Tertip: 5 Cilt: 24 Sayfa: 446 Mera kanunu Kanun Numarası : 4342 Kabul Tarihi : 25/2/1998 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 28/2/1998 Sayı : 23272 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 38 Sayfa : Milli ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberlik kanunu... Kanun Numarası : 4122 Kabul Tarihi : 23/7/1995 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 26/7/1995 Sayı : 22355 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa : Orman kanunu Kanun Numarası: 6831 Kabul Tarihi: 31/08/1956 Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 08/09/1956 Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 9402 Su ürünleri kanunu Kanun Numarası : 1380 Kabul Tarihi : 22/3/1971 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 4/4/1971 Sayı : 13799 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 10 Sayfa : 2056 Sulama alanlarında arazi düzenlenmesine dair tarım reformu kanunu.... Kanun Numarası : 3083 Kabul Tarihi : 22/11/1984 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/12/1984 Sayı : 18592 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 24 Sayfa : 80 Turizmi teşvik kanunu Kanun Numarası: 2634 Kabul Tarihi: 12/03/1982 Resmi Gazete Tarihi: 16/03/1982 Resmi Gazete Sayısı: 17635 Zeytinciliğin ıslahı ve yabanilerin aşılattırılması hakkında kanun Kanun Numarası : 3573 Kabul Tarihi : 26/1/1939 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 7/2/1939 Sayı : 4126 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 20 Sayfa : 174
155
Hazineye ait tarım arazilerinin satışı hakkında kanun... Kanun Numarası : 4070 Kabul Tarihi : 16/2/1995 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 19/2/1995 Sayı : 22207 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 34 Sayfa : Kara avcılığı kanunu Kanun Numarası : 4915 Kabul Tarihi : 1/7/2003 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 11/7/2003 Sayı : 25165 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 42 Sayfa: Tarım kanunu Kanun Numarası : 5488 Kabul Tarihi : 18/4/2006 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih: 25/4/2006 Sayı : 26148 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 45 Sayfa: Yer altı suları hakkında kanun Kanun Numarası : 167 Kabul Tarihi : 16/12/1960 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 23/12/1960 Sayı : 10688 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 814 Endüstri bölgeleri kanunu Kanun Numarası: 4737 Kabul Tarihi : 9/1/2002 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih :19/1/2002 Sayı:24645 Yayımlandığı Düstur : Tertip:5 Cilt: Sayfa: Kamulaştırma kanunu Kanun Numarası: 2942 Kabul Tarihi: 4/11/1983 Yayımlandığı R.GazeteTarih : 8/11/1983 Sayı : 18215 Yayımlandığı Düstur: Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa : 843 Hayvanları koruma kanunu Kanun Numarası : 5199 Kabul Tarihi : 24/6/2004 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 1/7/2004 Sayı :25509 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 43 Sayfa:
156
B-YÖNETMELİKLER Çevre amaçlı tarımsal arazilerin korunması programını tercih eden üreticilerin desteklenmesine ve bu üreticilere teknik yardım sağlanmasına dair yönetmelik Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından: Resmi Gazete Tarihi : 15/11/2005 Resmi Gazete Sayısı : 25994 Mera yönetmeliği Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi: 31/07/1998 Resmi Gazete No: 23419 Su ürünleri yetiştiriciliği yönetmeliği Resmi Gazete Tarihi: 29.06.2004 Resmi Gazete Sayısı: 25507 Tarım arazilerinin korunması ve kullanılmasına dair yönetmelik Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi: 25/03/2005 Resmi Gazete Sayısı: 25766 Belediyeler imar uygulamaları yardım yönetmeliği Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 17 Ağustos 1983 - Sayı: 18138 Karayolları kenarında yapılacak ve açılacak tesisler hakkında yönetmelik (DeğiĢik: 06.01.1998/23222 Sayılı Resmi Gazete) Kıyı kanununun uygulanmasına dair yönetmelik Bu Yönetmelik, 1.7.1992 tarih ve 3830 sayılı Kanun ile değiĢik 4.4.1990 tarih ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun 5 ve 16 ıncı maddeleri gereğince düzenlenmiĢtir Plansız alanlar imar yönetmeliği Resmi Gazete ile NeĢir ve Ġlânı: 2 Kasım 1985 - Sayı: 18916 (1. Mükerrer) Organize sanayi bölgeleri yer seçimi yönetmeliği Sanayi ve Ticaret Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi : 21/05/2001 Resmi Gazete Sayısı : 24408 Koruma amaçlı imar planları ve çevre düzenleme projelerinin hazırlanması, gösterimi, uygulaması, denetimi ve müelliflerine ilişkin usul ve esaslara ait yönetmelik 26 Temmuz 2005 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 25887 Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde ve turizm merkezlerinde imar planlarının hazırlanması ve onaylanmasına ilişkin yönetmelik Resmi Gazete Tarihi: 03/11/2003 Resmi Gazete Sayısı: 25278 Kültür ve Turizm Bakanlığından
157
Ağaçlandırma yönetmeliği Resmi Gazete Tarihi:09.10.2003 Resmi Gazete No:25254 Avlakların kuruluşu, yönetimi ve denetimi esas ve usulleri ile ilgili yönetmelik Çevre ve Orman Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi: 16/05/2004 Resmi Gazete No: 25464 ÇED yönetmeliği 16.12.2003 Tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıĢtır. DeğiĢikliğin Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 16 Aralık 2004 Sayı : 25672 Hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü yönetmeliği Çevre ve Orman Bakanlığından Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 18/03/2004 Yayımlandığı Resmi Gazete No: 25406 Milli parklar yönetmeliği Bu Yönetmelik, 12 Aralık 1986 tarih ve 19309 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır Bu Yönetmeliğin amacı, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ile 6831 sayılı Orman Kanununun 25 inci maddesinin uygulanmasını düzenlemektir Muhafaza ormanlarının ayrılması ve idaresi yönetmeliği 17/8/1984 tarihli ve 18492 sayılı Resmi Gazete Nesli tehlike altında olan yabani hayvan ve bitki türlerinin uluslararası ticaretine ilişkin sözleşmenin uygulanmasına dair yönetmelik Çevre Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi: 27/12/2001 Resmi Gazete Sayısı: 24623 Su kirliliği kontrolü yönetmeliği Çevre ve Orman Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi:31/12/2004 Resmi Gazete Sayısı:25687 Sulak alanların korunması yönetmeliği Çevre ve Orman Bakanlığından Resmi Gazete Tarihi : 17/05/2005 Resmi Gazete Sayısı : 25818 Toprak kirliliğinin kontrolü yönetmeliği Çevre ve Orman Bakanlığından: Resmi Gazete Tarihi : 31/05/2005 Resmi Gazete Sayısı : 25831 Yaban hayatı koruma ve yaban hayatı geliştirme sahaları ile ilgili yönetmelik Resmi Gazete Tarihi :8.11.2004 Resmi Gazete Sayısı :: 25637 158
C-SÖZLEŞMELER Akdeniz’in kirlenmeye karşı korunması sözleşmesi Akdeniz'in Kirlenmeye KarĢı Korunması SözleĢmesi, Barselona 1976 (Türkiye R.G. 12.6.1981, sayı 17368) Avrupa’nın yaban hayatı ve yaşam ortamlarını koruma sözleşmesi Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Doğal YaĢama Ortamlarının Korunması SözleĢmesi, Bern 1979 (Türkiye R.G. 20.2.1984, sayı 18318) Avrupa peyzaj sözleşmesi TBMM'de 10 Haziran 2003'te, 4881 sayılı yasayla onaylandı ve 17 Haziran 2003 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Su kuşları yaşam ortamı olarak uluslar arası öneme sahip sulak alanlar hakkında sözleşme Özellikle Su KuĢları YaĢama Alanı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında SözleĢme (RAMSAR), (R.G. 17.5.1994, sayı 21937) Akdeniz’de özel koruma alanları ve biyolojik çeşitliliğe ilişkin protokol Bu Protokol, 22 Temmuz 2002 tarih ve 2002/4545 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 22 Ağustos 2002 tarih ve 24854 sayılı Resmî Gazete‟de yayınlanmıĢtır.
159
EK2. ÇALIġMA ALANINDA ĠLÇELERE GÖRE NÜFÜS ARTIġI
Didim Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus 40000 37395 35000
35106
31693
30000
28060
25000
21233
Didim Çalışma Alanı Nüfus
20199
20000
Didim Toplam Nüfus
15000 10000
11111
5000 0 1985
1990
1997
2000
Kuşadası Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus 70000 65765 60000 51267
50000
30000 20000
Kuşadası Çalışma Alanı Nüfus
43636
40000
38472 29098
Kuşadası Toplam Nüfus
29808 25824
16702
10000 0 1985
1990
1997
2000
Söke Araştırma Alanı Nüfusu ve Toplam Nüfus 160000 140000
137739
120000
119750
125282 112222
109275 100000 80000
95715
99322 Söke Çalışma Alanı Nüfus Söke Toplam Nüfus
77563
60000 40000 20000 0 1985
1990
1997
2000
160
EK 3: ALAN KULLANIMI/ARAZĠ ÖRTÜSÜ ÖRNEKLERĠ
1- Kentsel yerleĢim örnekleri, 2- Söke ovasındaki tarlalar, 3- Zeytin bahçeleri (bahçe tarımında diğer ürünler: turunçgil ve incir), 4- Çam ormanları (kaplama oranı %90-100), 5otsu vejetasyonun yetiĢtiği açıklıklar.
161
6- Boylu maki niteliğindeki yoğun kaplama oranı (<%70) olan alanlar, 7- Konifer ve yapraklı ağaçların hiç yer almadığı, kaplama oranı%50-70 olan maki örtüsü, 8- Az yoğunlukta (>%50), daha alçak boylu vejetasyonun ağırlıklı olduğu maki örtüsü.
162
9- Parçalı yapıda, aralarında çayır ve/veya taĢlı bir örtüyle beraber bodur (30-60cm) boylu bitkilerin yer aldığı örtü, 10- Orman yangınlarından sonra hiçbir müdahale olmadan, doğal yollarla vejetasyonun geliĢmeye baĢladığı alanlar (gençlik ormanı olarak adlandırılıyor),
163
11- Çıplak kayalıklar Milli Parkın Dilek Yarımadası kısmında ve Bafa gölünün kuzey ve doğusunda yaygın, 12- Vejetasyonun oldukça cılız olduğu, baharda belirli yerleri yeĢerip yılın diğer zamanlarında neredeyse çıplak kayalık gibi olan yerler, 13- Sulak alan vejetasyonunun yetiĢtiği alanlar, 14- Ağırlıklı olarak Menderes Deltası‟nda olan tuzlu düzlükler.
164
TEġEKKÜR Bu projenin gerçekleĢmesinde proje ekibine pek çok kiĢi ve kuruluĢun katkısı olmuĢtur. Öncelikle projemizin danıĢmanı Ege Üniversitesi, Toprak Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Kurucu‟ya bize ayırdığı vakti, pozitif tavrı ve uzaktan algılama konularındaki yardımı için teĢekkür ederiz. Projenin yardımcı personellerinden Peyzaj Yüksek Mimarı Birsen Kesgin‟e uzaktan algılama ve arazi çalıĢmaları baĢta olmak üzere projenin her aĢamasında ki yardımları; Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü Milli Parklar ġubesi‟nden Ziraat Mühendisi Mehmet Uzuner ve Orman Mühendisi Erdinç Kutsal‟a konuyla ilgili ellerindeki bütün bilgileri bizlerle paylaĢtıkları, arazi çalıĢmalarımıza katıldıkları, gerek araç gerekse de eleman temini için bütün imkanlarını seferber ettikleri için sonsuz teĢekkür ederiz. Ayrıca Çukurova Üniversitesi, Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Süha Berberoğlu‟na ve ekibine nesne tabanlı sınıflandırmalar aĢamasında verdikleri destek için teĢekkür ederiz.
Söke Ġlçe Tarım Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Levent
Karabeke ve DSĠ 21. Bölge Müdürlüğü‟nden Yüksek Ziraat Mühendisi Cengiz Köse‟ye proje alanımızla ilgili her tür bilgiyi bizlerle paylaĢtıkları için teĢekkür ederiz. Projenin rahatça yürütülebilmesi için desteklerini esirgemeyen Ġstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Peyzaj Mimarlığı Bölüm BaĢkanı Prof. Dr. Ahmet Cengiz Yıldızcı ve bölümde projeye emeği geçen bütün öğretim görevlilerine teĢekkür ederiz.
Bu
projeye destek veren Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanlığına, Ġstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanlığına ve Aydın Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü‟ne teĢekkür ederiz. Projenin her aĢamasında yardımlarını esirgemeyen Adnan Menderes Üniversitesi ve Ġstanbul Teknik Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri birimine ve personeline teĢekkür ederiz. Bu projeye destek veren TUBITAK‟a (ÇAYDAG- 106Y015) ve TUBITAK bünyesinde emeği geçen herkese sonsuz teĢekkürlerimizi iletiriz.
165