T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI
16. ASRIN İLK YARISINDA ANADOLU EYALETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLER (TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE)
MASTER TEZİ
Hazırlayan Gülcan AVŞİN
Tez Danışmanı Prof. Dr. Ahmet GÜNEŞ
Ankara – 2006
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü'ne
…………Gülcan AVŞİN’e…….… ait …….. “16. Asrın İlk Yarısında Anadolu Eyaleti’nde Gayrimüslimler (Tahrir Defterlerine Göre)”………adlı çalışma, jürimiz tarafından.....................Tarih..........................Anabilim/anasanat Dalında DOKTORA/SANATTA YETERLİK/ YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.
(İmza) Başkan ....Prof. Dr. Ahmet GÜNEŞ.................... Akademik Unvanı, Adı Soyadı
(İmza) Üye... Prof. Dr. Yasemin DEMİRCAN................ Akademik Unvanı, Adı Soyadı (Danışman)
(İmza) Üye... Prof. Dr. Abdullah GÜNDOĞDU.............. Akademik Unvanı, Adı Soyadı
ÖNSÖZ Osmanlı Devleti; gaza ideolojisi üzerine kurulmuş, faaliyetlerini Müslüman olmayan dünyaya karşı yoğunlaştırarak genişlemiş ve bu mekansal genişlemeye paralel olarak bünyesine kattığı beşerî unsurlarla emperyal bir nitelik kazanmıştır. Bu devletin dünya çapında kazandığı ün; siyasî başarıları yanında, gerçekleştirdiği
mükemmel
örgütlenme
ile
yüzyıllar
boyunca
ayakta
kalabilmesinin bir sonucudur. Osmanlı örgütlenmesinin yönetsel boyutunu, Müslim-gayrimüslim tüm teb’ayı –diğer çağdaşı devletlere nazaran- en az sorunla bir arada tutabilmesi oluşturur. İşte bu çalışmada amaç edinilen husus, Osmanlı gayrimüslimlerinin durumunun tespitidir. Bu tespitin doğruya en yakın şekilde yapılabilmesı için ise ülkenin temel idarî birimlerinden olan ve klasik Osmanlı düzeninin somut bir örneğini oluşturan Anadolu Eyaleti’nin 16. asrın ilk yarısındaki durumu ele alınmıştır.
Bu
sebeple
çalışmanın
başlığının
“Osmanlı
Devleti’nde
Gayrimüslimler –16. Asrın İlk Yarısında Anadolu Eyaleti Örneğinde-“ olması uygun görülmüştür. Ne var ki tez projesinde öngörülen başlığın değiştirilmesi şartlar
el
vermediği
için
mümkün
olmamıştır.
Dolayısıyla
çalışmanın
değerlendirilmesinde bu hususun dikkate alınması gereklidir. İki ana bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümü, genel olarak Osmanlı gayrimüslimlerini ele almaktadır. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlere yönelik uygulamaların temel dayanakları ve sonuçta ortaya çıkan durum bu bölümde incelenen başlıca konulardandır. Osmanlı gayrimüslimlerinin tasnifi ise üzerinde durulan bir diğer konudur.
ii
İkinci bölüm, birinci bölümü somutlaştıran Anadolu Eyaleti örneğini irdeleyen bir özellik göstermektedir. Anadolu’da Osmanlı hakimiyetinden önce yaşayan gayrimüslimlere dair kısa bir izahatle başlayan bu bölümde 16. asrın ilk yarısında Anadolu Eyaleti’nde yaşayan şehirli gayrimüslimlerin ─durumu tahrir defterlerine dayanılarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Defterlerde hangi terimlerle ifade edildikleri, demografik özellikleri, hangi meslek ve uğraşları edindikleri ve Osmanlı gündelik hayatında kurdukları ilişkiler bu bölümün konularını oluşturmaktadır. Pek çok zorluğun arasında meydana getirilmiş olmasından dolayı , bu çalışmanın eksikleri olduğu açıktır. Ancak, en azından gelecekteki çalışmalarıma başlangıç teşkil etmesi bakımından önemlidir. Çalışmam süresince her konuda yardımını aldığım, ilgisini benden asla esirgemeyen saygıdeğer hocam Prof. Dr. Ahmet GÜNEŞ’e teşekkürü borç bilirim. Gülcan AVŞİN
iii
İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER KISALTMALAR CETVELİ TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ
i iii vi vii
GİRİŞ: ÇALIŞMANIN KAPSAMI (ALAN, DÖNEM VE KAYNAKLAR) 1- ALAN: Osmanlı İdarî Yapısı İçinde Anadolu Eyaleti 1.1- Osmanlı İdarî Yapısı 1.1.1- Askerî İdarî Örgütlenme 1.1.2- Kazaî İdarî Örgütlenme 1.2- Anadolu Eyaleti 2- DÖNEM: 16. Asrın İlk Yarısı 2.1- II. Bayezid Dönemi 2.2- I. Selim Dönemi 2.3- I. Süleyman Dönemi 3- KAYNAKLAR: Tahrir Defterleri 3.1- Osmanlı Tahrir Sistemi ve Tahrir Defterleri 3.2- Anadolu Eyaleti Tahrir Defterleri (16. Asrın İlk Yarısı)
1 1 1 1 3 3 5 5 7 9 11 11 13
BİRİNCİ BÖLÜM: GENEL BİR BAKIŞLA OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLER 1- OSMANLI GAYRİMÜSLİM POLİTİKALARININ ÇIKIŞ NOKTASI: İSLAM HUKUKUNA GÖRE GAYRİMÜSLİMLER 1.1- Tanımlanışları 1.2- Hakları ve Yükümlülükleri 1.2.1- Hakları 1.2.2- Yükümlülükleri 2- OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLERE YÖNELİK GENEL TAVIR, UYGULANAN POLİTİKALAR VE BAZI MESELELER 2.1- Hoşgörü Anlayışı 2.2- Millet Sistemi 2.3- Gayrimüslimlerin Türkleşme ve İslamlaşması Meselesi 3- OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLERİN TASNİFİ VE COĞRAFî DAĞILIŞLARI 3.1- Din ve Mezhep Açısından 3.1.1- Hristiyanlar 3.1.2- Musevîler 3.1.3- Sabiîler 3.2- Etnisite Açısından
15 15 15 17 18 20 22 22 25 28 35 35 36 37 39 40
iv
3.3- Müslümanlar’la Olan Siyasî ve Hukukî Münasebetleri Açısından 3.3.1- Ehl-I Harb Olanlar (Harbîler) 3.3.2- Ehl-I Ahd Olanlar (Muahedler) 3.3.2.1- Muahedler 3.3.2.2- Müste’menler 3.3.2.3- Zımmîler
42 42 43 43 43 44
İKİNCİ BÖLÜM: 16. ASRIN İLK YARISINDA ANADOLU EYALETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLER 1- TARİHSEL ARKA PLAN: 16. Asırdan Önce Anadolu’daki Gayrimüslimlerin Durumu 1.1- Osmanlı Hakimiyeti’nden Önce Anadolu’da Gayrimüslimler 1.1.1- Moğol Hakimiyeti Öncesi Selçuklu Dönemi 1.1.2- Moğol Hakimiyeti Dönemi 1.1.3- Türk Beylikleri Dönemi 1.2- Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Dönemi’nde Gayrimüslimler 2- NİCELİKSEL DURUM:Tahrir Defterlerine Göre 16.Asrın İlk Yarısında Anadolu Eyaleti’ndeki Gayrimüslimlerin Demografik Durumu 2.1- Gayrimüslim Nüfusu İfade Etmede Kullanılan Terimler 2.2- Gayrimüslim Nüfusun Miktarı ve Dağılışı 2.3- Gayrimüslimlerin Kullandıkları İsimler 3- SOSYO-EKONOMİK DURUM: 16. Asrın İlk Yarısında Anadolu Eyaleti’ndeki Gayrimüslimlerin Sosyo- Ekonomik Vechesi İtibariyle Osmanlı Günlük Hayatında Aldıkları Durum 3.1- Statü ve Yerleşim Açısından 3.2- Meslek-Meşgale Açısından 3.2.1- Rumlar 3.2.1.1- Üst Tabaka 3.2.1.2- Alt Tabaka 3.2.2- Ermeniler 3.2.2.1- Üst Tabaka 3.2.2.2- Alt Tabaka 3.2.3- Yahudiler 3.2.3.1- Üst Tabaka 3.2.3.2- Alt Tabaka 3.3- Kurulan İlişkiler Açısından 3.3.1- Kendi İç İlişkileri 3.3.2- Yabancılarla İlişkileri 3.3.3- Yönetimle İlişkileri 3.3.4- Müslüman Halk İle İlişkileri
99 99 101 103 103 104 107 107 107 108 108 109 111 111 113 114 117
SONUÇ
122
46 46 46 46 48 48 50 51 51 53 94
v
KAYNAKÇA EKLER ÖZET ABSTRACT
127 141 143 145
vi
KISALTMALAR CETVELİ a.g.e. = adı geçen eser a.g.m. = adı geçen makale a.g.t. = adı geçen tez Çev. = çeviren Der. = derleyen Ed. = editör Haz. = hazırlayan v.d. = ve diğerleri v.s. = vesaire bkz. = bakınız örn. = örnek sf = sayfa gmüslim = gayrimüslim cem. = cemaat mah. = mahalle A.Ü. = Ankara Üniversitesi E.Ü. = Ege Üniversitesi G.Ü.= Gazi Üniversitesi İ.Ü. = İstanbul Üniversitesi D.T.C.F. = Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi İA = İslam Ansiklopedisi DİA = Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi BOA = Başbakanlık Osmanlı Arşivi TT = Tapu Tahrir Defteri MVAD = Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri TTK = Türk Tarih Kurumu
YKY = Yapı Kredi Yayınları
vii
☼ = liva (sancak) merkezi √ = var Ø = yok
viii
TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ Tablo-1 Tablo-2 Tablo-3 Tablo-4 Tablo-5 Grafik-1 Grafik-2 Grafik-3 Grafik-4 Grafik-5 Grafik-6 Grafik-7 Grafik-8 Grafik-9 Grafik-10 Harita-1
Anadolu Eyaleti tahrir defterleri Tahrir defterlerinde gayrimüslimler için kullanılan terimler Tahrir defterlerinde gayrimüslim nüfus verileri Gayrimüslimlerin kullandığı isimler Gayrimüslimlere ait verilerin özeti Hane sayısına göre sancaklardaki Hristiyan nüfus Hane sayısına göre sancaklardaki Yahudi nüfus Hane sayısına göre sancaklardaki toplam gayrimüslim nüfus Mücerred sayısına göre sancaklardaki Hristiyan nüfus Mücerred sayısına göre sancaklardaki Yahudi nüfus Mücerred sayısına göre sancaklardaki toplam gayrimüslim nüfus “diğer”kategorisindeki nefer sayısına göre sancaklardaki Hristiyan ve Yahudi nüfus Anadolu Eyaleti’nde hane sayısına göre gayrimüslimler Anadolu Eyaleti’nde mücerred sayısına göre gayrimüslimler Anadolu Eyaleti’nde “diğer” kategorisindeki nefer sayısına göre gayrimüslimler Anadolu Eyaleti
GİRİŞ ÇALIŞMANIN KAPSAMI (ALAN, DÖNEM VE KAYNAKLAR)
Tahrir defterlerine dayanarak, 16. asrın ilk yarısında Anadolu Eyaleti’ndeki gayrimüslimlerin incelenmesini ve bu dönemdeki durumlarının aydınlatılmasını amaçlayan bu çalışma, metodik bir yapı arz etmektedir. Bu yapının çerçevesini/sınırlarını
belirterek
konuya
girmenin,
anlama-kavrama
ve
özümseme bakımından önemli olduğu düşüncesiyle aşağıdaki bilgilerin öncelikli olarak verilmesi uygun görülmüştür.
1- ALAN : Osmanlı İdarî Yapısı İçinde Anadolu Eyaleti 1.1- Osmanlı İdarî Yapısı Hemen her uygulamada adaleti gerçekleştirmeye gayret eden ve bu âdil düzenle “ebed-kıyam” bir devlete sahip olmak isteyen Osmanlı sultanları, memleket idaresinde de bu vizyonla hareket etmiş ve idarî taksimatı buna göre yapmışlardır. Bu cümleden olarak Osmanlı Devleti’nde birbirini denetleyen ve tamamlayan ikili bir yapı mevcuttur. Bunları; askerî-idarî örgütlenme ve kazaîidarî örgütlenme şeklinde ifade edebiliriz.(1) 1.1.1- Askerî İdarî Örgütlenme
(1)
Halil İNALCIK, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), Çev. Ruşen SEZER (İstanbul: YKY, 2003), 108; Donald Edgard PITCHER, Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, Çev. Bahar TIRNAKCI (İstanbul: YKY, 1999), 179.
2
Bu sistemde çekirdek birim sancaklardır. Padişahı temsilen onun sancağını taşıyan yöneticinin bulunduğu yer olması ve/veya orduya katılırken bu bölgenin askerlerinin aynı sancak altında toplanarak sefere gitmesi sebebiyle birimlere bu ad verilmiştir. Selçuklu devri sübaşılığının devamı olarak kabul edilen sancaklar ilk kez Orhan Bey tarafından kurulmuştur. Liva adı da verilen sancak, iskan yeri olmanın ötesinde yalnız idarî bölünmeyi ifade eden bir birimdir. Her sancağın başında, yetkileri oldukça fazla olan ve sancakbeyi yada mirliva denilen idareci bulunmaktadır.(2) Sancakların bir araya gelmesiyle beylerbeyilikler oluşmuştur. Bu birimin başındaki yetkiliye beylerbeyi ya da mirimiran denilmektedir. Beylerbeyi tımar tevcih etme yetkisine sahip olduğu için, bölgesinde en yetkili taşra gücü ve sultanın temsilcisi olarak görev yapmaktadır. Merkez tarafından atanan ve askerî
kul
(devşirme)
bürokrasisine
mensup
olan
beylerbeyi,
vezirlik
mesabesindedir.(3) Vilayet de denilen beylerbeyilikler, 16. asrın sonlarına doğru, Arapça “idare etme, icra” anlamındaki “iyale” kelimesinden türeyen eyalet terimiyle ifade olunmaya başlamıştır. Eyalet taksimatı ilk kez, I. Murad devrinde Rumeli Beylerbeyiliği’nin kurulmasıyla ortaya çıkmıştır. Fetihlerin artması, sorumluluk bölgelerinin genişlemesi ve ortaya çıkan sorunlar tek bir eyaleti yetersiz kılınca devlet, boğazlar esas alınarak 2 büyük idarî bölgeye ayrılmıştır (Rumeli- Anadolu). Bunlar, diğer eyaletler kurulduğunda dahi ana birim olma özelliklerini korumuştur.(4)
(2)
Tuncer BAYKARA, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş-I (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 2000), 26. (3) Davut DURSUN, Yönetim Din İlişkileri Açısından Osmanlı Devleti’nde Siyaset ve Din (İstanbul: İşaret Yayınları, 1989), 262. (4) Halil İNALCIK, “Eyalet”, DİA, XI, 549.
3
Osmanlı Devleti’nde eyaletler, idarî teşkilat dahilinde, malî düzen esas alınarak 2 ana gruba ayrılabilir: salyâneli (yıllıklı) ve salyânesiz (yıllıksız yani has ile idare edilen) eyaletler. Has ile yani tımar sistemi uygulanarak idare edilen eyaletler çoğunlukta olup bu çalışmanın alanı olan Anadolu Eyaleti bu düzen üzerine idare edilmektedir. Ayrıca Osmanlı eyalet teşkilatında sancak ve eyaletler dışında serbest mirimiranlıklar (hükümetler) ve yurtluk- ocaklık sancaklar da mevcuttur.(5) 1.1.2- Kazaî-İdarî Örgütlenme Kadı (kazı) Arapça ( itkan, ihkâm, iblağ, eda, inha, vaz’ ve takdir) kökünden gelmektedir ve fiilin masdarı olan kaza terim olarak “hüküm, karar, hakimlik” manalarını ifade eder; kadı bundan ism-i faildir ve “hakim” anlamına gelir.(6) Kaza müessesi ve kadılık ise İslam ortaçağında idarî ve adlî bir görevdir. Kaza ise kadının görev bölgesini ifade eder.(7) Çoğunlukla sancağın altında bir birim olarak, ona bağlı olduğu düşünülse de kaza, sancağın temel birim kabul edildiği idarî sistemin elemanı değildir. Kadının sahip olduğu selahiyetler ve divanla doğrudan ilişkili hali (arz yetkisi), onu sancağın altında yer almaktan çıkarmıştır.(8) Kaza, her zaman için bir iskan yerini ifade etmeyebilir. Çünkü, görev bölgesi bir iskan yeri olmayan, örneğin göçerler üzerine tayin edilen kadılar da
(5)
Fahameddin BAŞAR, Osmanlı Eyalet Tevcihatı (Ankara: TTK Basımevi, 1997), 5. Ebül’ ulâ MARDİN, “Kadı”, İA, VI, 42. (7) İlber ORTAYLI, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı (Ankara: Turhan Kitabevi, 1997), 7. (8) Mustafa AKDAĞ, Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, II ( Ankara: Barış Yayınevi, 1999), 5960.; T. BAYKARA, a.g.k., 26.; İ. ORTAYLI, a.g.k., 45.; v.d. (6)
4
vardır. Bazen birkaç şehrin tek bir kadıya bağlandığı görülürken, İstanbul gibi büyük şehirlerde birden fazla kadının görev yapması söz konusu olmuştur.(9)
1.2- Anadolu Eyaleti Daha önce de belirtildiği gibi, Rumeli Beylerbeyliği’nin tek idarî birim olarak ihtiyaca cevap verememesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği kurulmuştur. 1393’te I. Bayezid’in Rumeli’ye geçerken Kara Timurtaş Paşa’yı Ankara’da vekil olarak bırakması dolayısıyla Anadolu Eyaleti’nin ilk beylerbeyisi Timurtaş Paşa olmuştur.(10) Hiyerarşide Rumeli Eyaleti’nden sonra gelen Anadolu Eyaleti’nin önemi, beylerbeyisinin divan toplantılarına katılabilmesi, vezirlerle bir arada oturabilmesi ve diğer beylerbeyileri arasında ön sırada bulunmasından da açıkça belli olmaktadır. Ayrıca Anadolu beylerbeyinin terfi ile en yüksek beylerbeyilik olan Rumeli beylerbeyiliğine tayin edilmesi bu önemi somutlaştıran bir başka örnektir.(11) 16. yüzyıl başlarında tahrirlere göre Anadolu Eyaleti’nde 17 sancak bulunmaktadır. MVAD438 ve MVAD166 defterlerine göre, bunlar Kütahya, Karahisar-ı Sahib, Sultanönü, Hamid, Ankara, Bolu, Kastamonu, Kengırı, Kocaili, Hüdavendigar, Biga, Karesi, Saruhan, Aydın, Menteşe, Teke ve Alaiye livaları olarak sıralanabilir.(12) 17. asra dair bilgi veren kaynaklarda sancak sayısının daha az oluşu, idarî taksimatta değişiklik yapıldığını göstermektedir. Gerçekten (9)
T. BAYKARA, a.g.k., 26-27. H. İNALCIK, a.g.m., 549. (11) H. İNALCIK, a.g.m., 549. (12) 16. asrın başında Anadolu Eyaleti içindeki sancaklar ve kazaları ekler kısmında verilen tablo4’te görülebilir.
(10)
5
de bu dönemde Anadolu Eyaleti’nin 3 sancağı (Alaiye, Biga ve Koca-ili) başka yerlere bağlandığından sancak sayısı 14’e düşmüştür.(13) 18. asırda bu sayının daha da az oluşu dikkat çekmektedir.(14) 19. ve 20. asırda ise idarî taksimat neredeyse tamamen değişmiştir.(15) Mustafa Çetin Varlık’a göre, 16. yüzyılda 17 sancak, 154 şehir ve kasaba, 160 kaza, 12.527 köy, 1887 yörük cemaati ve 37 kadar kale ihtiva eden Anadolu Eyaleti’nin nüfusu bu tarihlerde 3 milyona yaklaşmaktadır.(16) Eyaletin merkezi (paşa sancağı) ilk kurulduğunda Kütahya idi. Kısa bir süre sonra beylerbeyliğinin merkezi Ankara’ya nakledilmiştir. Bu durumun 1462’ye kadar sürdüğü sanılmaktadır. Bu tarihte sonra paşa sancağı tekrar Kütahya olmuştur.(17) Bu dönemde beylerbeyinin Behran Bey olduğu bilinmektedir.(18)
2- DÖNEM : 16. Asrın İlk Yarısı 2.1- II. Bayezid Dönemi II. Mehmed’in 1481’de ölümünden sonra, yaşanan büyük karışıklık ve mücadeleden sonra kardeşi Cem’i saf dışı bırakarak tahta geçmeyi başaran II. Bayezid, 1512’ye kadar süren iktidarı ile bu çalışmanın tarihsel çerçevesi içerisinde yer alan ilk Osmanlı hükümdarıdır.
(13)
Mustafa Çetin VARLIK, “Anadolu Eyaleti”, DİA, III, 143. F. BAŞAR, a.g.k., 18. (15) M. Ç. VARLIK, a.g.m., 144. (16) M. Ç. VARLIK, a.g.m., 144. (17) Özer ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya (Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, 1995), 172, 182. (18) O. Üçler BULDUK, XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı ( Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1993), 53. (14)
6
Babası II. Mehmed’in (Fatih Sultan Mehmed) uyguladığı sert idare ve aldığı sıkı tedbirlerden rahatsızlık duyan ve aslında Sultan Cem’e karşılık kendisinin tercih edilmesinde bunun büyük rolü olduğunu bilen II. Bayezid, babasının uygulamalarında geri adım atarak kendisini kabul ettirme yoluna gitmiştir.(19) II. Bayezid’in taht için mücadeleye girdiği kardeşi Cem’in hayatta olup saltanatı için devamlı bir tehdit oluşturması, onun kamu desteğini kazanma ve bunu devam ettirme konusunda çok hassas olmaya itmiştir. Bir taraftan halkı, diğer taraftan bürokratik çevreyi hoş tutmak için verici bir siyaset izleyen II. Bayezid, dış politikada da şantajlara boyun eğme mecburiyetini hissetmiştir.(20) Bu arada hakimiyetini sağlamlaştırmak için ihtiyacı olan itibarı bir fetihle sağlamak isteye II. Bayezid, Boğdan’a karşı bir sefer düzenleyerek parlak bir zafer kazanmıştır. Bu zaferden sonra Memlûk sultanına karşı da harekete geçmişse de bu uzun ve yıpratıcı seferden sonuç alamamıştır.(21) 1495’te Cem’in ölümü üzerine rahatlayan ve Avrupa politikasında eskisi gibi temkinli olmaya gerek görmeyen II. Bayezid, Venedik’e savaş açmış 14991503 arasında süren bu savaş sonunda olumlu bir sonuç almıştır. Bu savaşla Osmanlı donanmasının Venedik’e açık denizlerde meydan okuyacak kadar güçlü olduğu ortaya çıkmıştır.(22) Zaten bu dönemin en dikkat çekici özelliklerinden biri donanmanın gelişme yolunda kat ettiği mesafe ile çağın büyük deniz güçleriyle mücadele edebilecek duruma gelmesidir. Kemal Paşa-
(19)
H. İNALCIK, a.g.k., 35. H. İNALCIK, a.g.k., 36. (21) İsmet MİROĞLU, “II. Bayezid”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, X, 317. (22) H. İNALCIK, a.g.k., 36.
(20)
7
zade bu dönemdeki Osmanlı üstünlüğünü denizlerde hakim bir devlet olunuşuna bağlamaktadır.(23) 16. asrın başları, II. Bayezid’in ılımlı yönetiminin cesaretlendirdiği bazı grupların
harekete
geçmesine
sahne
olmuştur.
Osmanlı
egemenliğine
başkaldıran göçebe topluluklar “kızılbaş tehdidi” olarak II. Bayezid dönemine damgasını vurmuş, sadece basit bir iç mesele değil, Safevî Devleti ile olan bağlantılarından dolayı hayatî bir sorun olmuşlardır.(24) Özellikle Batı Anadolu’da Şahkulu etrafında toplanan kızılbaş isyancılar, artık yaşlı ve hasta bir hükümdar olan II. Bayezid’in halledemeyeceği kadar büyük bir mesele olarak Osmanlı Devleti’nin karşısına dikilmiştir.(25) II. Bayezid Dönemi, kültürel açıdan da önceki dönem uygulamalarının reddedildiği ve bu yöndeki eğilimlere karşı direnişin gerçekleştirildiği devirdir. Bayezid, Fatih’in İtalyan ressamlara yaptırdığı yağlı boya tabloları pazarda sattırmış, iktidarını güçlendirmek için ihtiyacı olan kamu desteğini şer’iata çok önem vererek kazanma yoluna gitmiştir.(26) Bu arada bazı seferler düzenlese de enerjisini asıl memleketin imarına harcamıştır. Daha çok yol ve köprü inşasına önem vermesi kendinden sonraki hükümdarların seferleri için ordu geçiş yerlerini ve menzillerini mamur bulmaları dolayısıyla çok işe yarayacaktır.(27) Görüldüğü gibi, II. Bayezid dönemi, istikrar ve güvenlik koşulları içinde tam bir iktisadî gelişme ve şehirleşme dönemi olmuştur. (28)
(23)
İ. MİROĞLU, a.g.m., 319. ayrıca, Osmanlı denizciliğinin II. Bayezid dönemindeki durumu ile ilgili olarak bkz. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi (Ankara: TTK Basımevi, 1998), II, 202-206. (24) H. İNALCIK, a.g.k., 37. (25) İ. MİROĞLU, a.g.m., 321. (26) İ. MİROĞLU, a.g.m., 315-316. (27) Laszlo RASONYI, Tarihte Türklük (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1996), 202. (28) H. İNALCIK, a.g.k., 38.
8
II. Bayezid’in gerçekleştirdikleri arasında ateşli silahların sayısını artırarak orduyu modernleştirmesi de sayılmalıdır. Bunda Memlûklere karşı başarı sağlanamamış olması etkili olmuştur. Bu kendini geliştirme isteği ile II. Bayezid, her ne kadar büyük bir fatih olmasa da, babasının fetihlerini pekiştiren bir hükümdar olarak görülmüştür.(29)
2.2- I. Selim Dönemi Yeniçerilerin desteğini alarak babası Bayezid’i tahttan inmek zorunda bırakan I. Selim, 1512’den 1520 yılına kadar Osmanlı tahtında kalmıştır. Mizaç olarak babasından çok dedesi Fatih Sultan Mehmed’e benzeyen Selim, saltanatı boyunca gerçekleştirdiği faaliyetleri ile kuvvetli bir fatih olduğunu göstermiştir.(30) Saltanatının ilk yıllarında, babasının dönemindeki Cem meselesi gibi bir sıkıntıyla karşılaşmamak için ilk iş olarak iktidarı için tehdit oluşturabilecek unsurları ortadan kaldırmakla uğraşmıştır. Dış politikadaki tavrını ise Büyük İskender gibi hem Doğu, hem Batı’nın hükümdarı olma hayali belirlemiştir.(31) I. Selim’in, kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra, muhalifleri bertaraf etme yolundaki ikinci faaliyeti, daha babası zamanında tehlikeli oldukları açıkça görülen kızılbaşları ve onların sempati ya da daha kuvvetli bağlarla bağlı oldukları siyasî güç Şah İsmail’i etkisiz hale getirme amacına yönelik olmuştur. Bu yüzden I. Selim (Yavuz Sultan Selim) yönünü Doğu’ya çevirmiştir.(32)
(29)
H. İNALCIK, a.g.k., 38. İ. MİROĞLU, “Yavuz Sultan Selim”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, X, , 321. (31) İ. MİROĞLU, a.g.m., 321. (32) İ. MİROĞLU, a.g.m., 321. (30)
9
Doğu’da serbestçe savaşabilmek için öncelikle Batı ile barış tesis eden I. Selim, 1514’te Çaldıran Zaferi ile Şah İsmail tehdidinden kurtulmuş ve kızılbaş tehlikesini yatıştırmıştır.(33) Bu noktada askerî girişimlerin yanında ipek ticaretinin yasaklanması gibi diğer tedbirlerin alınışı da dikkat edilmesi gereken bir husustur.(34) Osmanlı
sultanının
egemenlik
sağlamadaki
bir
diğer
rakibi
ise
Memlûkler’dir ve onların da bertaraf edilmesi gerekmektedir. Portekizliler tarafından saldırıya uğrayan Arap dünyasının kurtarıcı olarak Osmanlı’yı görmesi ve onların tâbiyeti önündeki tek engelin Memlûk idaresi olması I. Selim’in
faaliyetine
hakimiyetine
son
yön veren
vermiştir. (Merc-i
Dulkadir Dâbık
ve
topraklarını Ridaniye
alan,
zaferleri
Memlûk ile)
ve
Ramazanoğulları Beyliği’ni de ilhak edip Anadolu’da birliği sağlayan Osmanlı sultanı, bu dönemde devletin iktisadî açıdan son derece iyi duruma gelmesini sağlamıştır.(35) Yoğun askerî faaliyetlerin gerçekleştiren ve heterodoks kesimi etkisiz hale getirilen Yavuz, Lütfî Paşa tarafından asrın müceddidi sayılacak derecede önem kazanmıştır.(36) I. Selim dönemi, özellikle muhalif odakların bertaraf edilip hakimiyetin güçlü bir şekilde tesisiyle, devletin merkezî karakterinin takviye edildiği bir dönem olmuştur. Genişleyen arazi ile paralel olarak bütçesi 1/3 artan Osmanlı Devleti,
İslam
dünyasının
en
büyük devleti konumuna
yükselmiştir.(37)
Osmanlılar bu dönemde, ihtiyaç duymadıkları için çok önemsemedikleri fakat itibara ihtiyaç duyacakları zaman geldiğinde bir can simidi gibi sarılacakları (33)
İ. MİROĞLU, a.g.m., 321. Aynı şekilde ekonomik tedbirler alınması Memlûkler’le mücadelede de uygulanmıştır: Yavuz Sultan Selim Memlûk köle ticaretine darbe vurmuştur (İ. MİROĞLU, a.g.m., 328.). (35) H. İNALCIK, a.g.k., 38. (36) Lütfî Paşa, Tevarih-i Âl-i Osman, Haz. Kayhan ATİK (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, 2001) (37) Halil İNALCIK, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kültür ve Teşkilat”, Türk Dünyası El Kitabı (Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1992 ), I, 465.
(34)
10
halifelik ayrıcalığını da, Memlûk Devleti’nin ortadan kalkışı ile kazanmış gözükmektedirler.(38)
2.3- I. Süleyman Dönemi 1520 yılında I. Selim’in ölümü üzerine tek erkek çocuk olduğu için sorunsuz bir şekilde tahta geçen I. Süleyman, saltanatının ilk yıllarında, Mısır’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini hazmedemeyen ve hala diriliş umudu besleyen Memlûk asileriyle mücadele ederek onları dize getirmiş; bunun yanı sıra, seleflerinin alt yapısını oluşturup hazır hale getirdiği şartlarla Batı’da fetih hareketlerine girişmiştir.(39) Önce, Macarlar’ın elinde olup 15. yüzyılda iki kez kuşatıldığı halde alınamamış olan Belgrad üzerine yürünmüş; burası Kanunî’nin cülusunu takiben yapılan seferle 2 ay içinde alınmıştır. Belgrat’ın 1521’deki zaptını 1522’de Rodos’un alınması izlemiştir. Osmanlı’nın karşısında yer alan her kişi, grup ya da devlete yardım eden ve Akdeniz’de Türk tüccarlarına göz açtırmayan şövalyelerin faaliyetleri bu kararda çok etkili olmuştur.(40) 1519’dan beri Mukaddes Roma Germen İmparatorluğu tahtı için birbirine rakip olan Habsburg hanedanından V. Şarl (Karl/Şarlken) ile Fransa kralı I. Fransuva’nın (François) mücadelesi sırasında Belgrat’ı fethetmiş olan I. Süleyman, 1525’te V. Şarl’ın Fransuva’yı tutsak alması ve Fransızlar’ın kendisinden yardım istemesiyle yeni bir fırsat yakalamıştır. 1526’da büyük bir orduyla Macaristan’a giren ve Mohaç’ta kazandığı zafer sonrasında Budin’i alan I. Süleyman, Macaristan’a Yanoş Zapolya’yı kral olarak bırakmıştır. Fakat V. (38)
H. İNALCIK, a.g.k., 39. İ. H. UZUNÇARŞILI, a.g.k., 307-310. (40) İ. H. UZUNÇARŞILI, a.g.k., 310-321. (39)
11
Şarl’ın kardeşi Avusturya arşidükü Ferdinand’ın (Ferdinandoş/ Frendoş) onu sürmesi, Osmanlı’yı harekete geçirmiş ve Habsburg başkenti Viyana’ya yürünmesine karar verilmiştir.(41) Şarl’a karşı Akdeniz’de bir cephe daha açılması gerektiğini anlayan Kanunî, bu konuda Barbaros Hayreddin Paşa’yı görevlendirmiştir. Fransızlar’la iş birliği içinde hareket eden Osmanlı Devleti, Barbaros Hayreddin Paşa’nın 1538’de kazandığı Preveze Deniz Savaşı ile Akdeniz’de tartışmasız hakimiyet kurmuştur.(42) Aynı yıl Hint Denizi’nde Portekiz nüfuzunu kırmak için başlatılan seferlerde (1538-1553) ise kesin başarılar kazanılamamakla beraber karada, Yemen ve Güney Arabistan sahillerinde hakimiyet tesis edilmiştir. 1555’te ise daha güneyde Habeş Eyaleti kurulacaktır.(43) Bu arada Osmanlı’ya karşı V. Şarl ile diplomatik ilişkiye girdiği bilinen Safevîler, Osmanlı’nın iki ateş arasında kalmamak için çatışmadan kaçınması nedeniyle serbest hareket etmekteydiler. Bu sorunu halletmek isteyen Kanunî, Batı ile ateşkes imzalayarak 1548-1549 Tebriz, 1533-1555 Nahçıvan, 15341535 Irakeyn Seferlerini düzenlemiş; sonunda da Tebriz, Bağdat, Azerbaycan ve Irak’ı (Irak-ı Arap) ilhak etmiştir. Osmanlı Safevî münasebetleri 1555- Amasya Antlaşması ile yeniden düzenlenecektir.(44) I.
Süleyman
Dönemi,
Osmanlı
Devleti’nin
Anadolu-
Balkanlar
İmparatorluğu durumundan bir dünya devleti durumuna yükseldiği devri ifade eder. Dünyada Osmanlı ağırlığı en çok bu dönemde hissedilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu dışa yönelik yoğun faaliyetleri iç yapıda derin tesirler yapmıştır.
(41)
H. İNALCIK, a.g.k., 40-41. H. İNALCIK, a.g.k., 41. (43) Çetin DERİN, “Osmanlı Devleti’nin Siyasî Tarihi”, Türk Dünyası El Kitabı, I, 481. (44) H. İNALCIK, a.g.k., 43.
(42)
12
Ayrıca 1520-1580 arasında bütün Akdeniz havzasında olduğu gibi, Osmanlı ülkesinde de nüfus artmış, bu artış % 41 civarında olmuştur.(45)
3- KAYNAKLAR: Tahrir Defterleri Bu çalışmada coğrafî ve kronolojik sınırların tespitinden başka, kaynak bazında da kapsam daraltılmış ve esas olarak tahriri defterlerinin kullanılması öngörülmüştür. Bu bölümde, yazı konusu defterlerin tanıtımının yapılması, fakat bundan önce, Osmanlı tahriri sistemi ve bu sistemin mahsulü defterlerin genel özellikleri hakkında bilgi verilmesi uygun bulunmuştur. 3.1- Osmanlı Tahrir Sistemi ve Tahrir Defterleri Osmanlı Devleti’nde daha çok, vergi ve asker toplamak gibi pratik sebeplerle ülkenin kaynak potansiyelini saptamaya yönelik olarak yapılan sayımları ifade eden tahririn örneklerini –en azından benzerlerini- Osmanlı Devleti’nden çok önce eski Mısır, Çin, Roma ve İran’da görmek mümkündür. Ayrıca eski Türk- İslam devletlerinde bu tür sayımların yapıldığı bilinmektedir.(46) Osmanlı değişikliğinde
Devleti’nde, ve
ihtiyaç
yeni
bir
yer
fethedildiğinde,
hasıl oldukça (kontrol ve
her
padişah
yeni düzenlemeler
gerektiğinde) yapılan(47) tahririler, titizlikle seçilip görevlendirilmiş memurlara yaptırılmaktaydı.(48) cezalandırılıp (45)
Bu
yardım
sırada edenler
çeşitli
şekillerde
ödüllendirilmekte;
muharriri aynı
yanıltanlar
şekilde
tahrir
H. İNALCIK, a.g.m., 466-467. Ömer Lütfi BARKAN, “Giriş”, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri-I, Haz. Ö.L. BARKAN, Ömer MERİÇLİ (Ankara: TTK Basımevi, 1988), 6-8. (47) Ö.L.BARKAN, a.g.m., 14-19. (48) Tahrir emini ( =mübaşir/ ilyazıcı/ muharrir) ve katipten oluşan bu memurlara kadının da katılmasıyla tahrir heyeti oluşturulmakta ve sancak beyi bunlara her türlü yardımı yapmaktadır. (Ö.L.BARKAN, a.g.m.,19.) (46)
13
komisyonunun üyelerine de ceza ve ödüller tayin edilerek en mükemmel şekilde işlerini yapmaları sağlanmaya çalışılmaktaydı.(49) Tahrir işlemi; berat, vakıfname, mülkname gibi beyan belgeleri ile geçmiş 3 yılın hasıllarını gösteren eski tahrir kayıtlarının incelenmesine ek olarak heyetin, yerinde yaptığı teftiş ve tahkikatı kapsamaktaydı.(50) Sonuç olarak vücuda getirilen, Tapu Tahrir Defteri veya Defter-i Hakanî adı verilen tahrir defterleri, genel olarak “defter-i mufassal” ve “defter-i icmal” olarak 2’ye ayrılmaktadır. Mufassal tahrir defterleri kaynaklarda, Defter-i mufassal her karyenin reayası ve öşrü ve resmi ve enva’i mahsulatı yazılan defterdir. Şeklinde tarif edilirken; icmal defter hiyn-i tahrirde gerek hass-ı hümayun ve gerek havass-ı vüzera ve ümera ve arpalıklar ve gerek zeamet ve tımar ve bilcümle her karye kimin ismine kayıt ve tahrir olunmuş ise anı beyan eder. denerek tarif edilmiştir.(51) Bu defterlerden günümüze ulaşmış olanların en eskisi 1431(52), en yenisi (sonuncusu) ise 1613 tarihlidir. Devletin gelişme ve olgunlaşma çağı olan bu dönemin, alameti olması dolayısıyla bu kaynak grubuna atfen “Tahrir Defterleri Çağı” olarak adlandırılması fikri ileri sürülmüştür.(53) Bir döneme adının verilmesi düşünülecek kadar önemli görülen bu defterler, Ö. L. Barkan’a göre de “ Türk arşivinin en kıymetli hazinesidir.(54) (49)
Ö.L.BARKAN, a.g.m., 39-40. Ö.L.BARKAN, a.g.m.,19. (51) Halil İNALCIK, Hicrî 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid (Ankara: TTK Basımevi, 1987), xx-xxi (giriş). (52) B.Yediyıldız en eski defterin 1455 tarihli olduğunu ifade etmektedir (Bahaeddin YEDİYILDIZ, Ordu Kazası Sosyal Tarihi (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985), 3), fakat H. İnalcık yayınlamış olduğu yukarda adı geçen defterle, bunun böyle olmadığını göstermiştir. (53) B. YEDİYILDIZ, a.g.k.,3-4. (54) Ö.L. BARKAN, a.g.m., 3. Tahriri defterlerinin bu değerine rağmen, güvenirlik konusunda ihtiyatlı olunması ve kullanımında bazı hususların göz ardı edilmemesi gerektiği de açıktır. Bu konuda bkz. Ahmet GÜNEŞ, “Osmanlı Tahrir Defterleri ve Bunların Tarih Yazıcılığında Kullanımı Hakkında Bazı Düşünceler”, Türk Dünyası Araştırmaları, CL (Haziran 2004), 165-184; Kemal (50)
14
3.2- Anadolu Eyaleti Tahrir Defterleri (16. Asrın ilk Yarısı)(55) tablo-1 Defter Tarihi no MVAD 1530 (56) 438
Durumu Boş sayfalar var
MVAD 166
1530
Boş sayfalar var
TT 30
906
Tam
TT 39
II.Bayezid
TT 45
II.Bayezid
Başı eksik, sonu tam Tam
TT 47
II.Bayezid
Sayfa Özeti sayısı 815 Anadolu Eyaleti’nde Kütahta ve Hamid kanunnamesi ve Kütahya, Karahisar-ı Sahib, Sultanönü, Hamid, Ankara, Kastamonu, Kengırı, Kocaili, Bolu livalarının icmalen nüfus ve hasılatını ve tımarlarını ve evkaf ve emlakını hâvi mufassal tahrir defteri. 628 Bursa, aydın, Saruhan, Biga, Alaiye, İzmir livaları kazalarındaki nüfus, hasılat, tımar, evkaf, cebelu ve Aydın kanunnamesini mübeyyin mufassal tahrir defteri 639 Hamid Sancağı’nın nüfus ve hasılatını, has ve tımarlarını mübeyyin mufassal tahrir defteri. 95 Menteşe Livası’nın nahiyeleri kurasındaki tımarları ve hasılatını gösterir icmal defteri 402 Kütahya Livası’nın tımarlarını ve karyelerin hasılatını mübeyyin mufassal defter. Menteşe Livası’nın nüfus ve hasılatını ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri.
ÇİÇEK, “Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Bazı Problemler ve Metod Arayışları”, Türk Dünyası Araştırmaları, XCVII (Ağustos 1995), 93-111; Mehmet Ali ÜNAL, “Tahrir Defterlerindeki Bilgilerin Güvenilirliği”, Osmanlı Devri Üzerine Makaleler-Araştırmalar (Isparta: Kardelen Kitabevi,1999), 246-251. (55) Çalışmanın tarihsel kapsamı içerisinde bazı sancaklara ait mufassal defterler bulunamadığı ve bu eksiklik yalnız MVAD defterlerinden giderilmeye çalışılmıştır. Tabloda bazı sancakların yer almayışı bu yüzdendir. Ayrıca özetler dijital ortama aktarılmış olan Osmanlı Arşivi Tapu Tahrir Defterleri Kataloğu’ndan alınmış, hangi tarihe ait oldukları ve durumları ile sayfa sayıları Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi’nden ve MVAD defterlerinin giriş kısımlarından aktarılmıştır. bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi (İstanbul: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 2000), 99-133; ayrıca MVAD defterlerinin künyeleri bir sonraki dipnotta verilmiştir. (56) Bu defterler Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nce yayınlanmış olup bunlardan MVAD438 iki cilt olarak bulunmaktadır. MVAD166, MVAD 438’in devamı niteliğindedir. Çalışmamızın esas kaynakları da aslında bu muhasebe defterleri olmuştur. 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530-I: Kütahya, Karahisâr-i Sâhip, Sultanönü, Hamîd ve Ankara Livâları: Dizin ve Tıpkıbasım (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 1993); 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530-II: Bolu, Kastamonu, Kengırı ve Koca-ili Livâları: Dizin ve Tıpkıbasım (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 1994); 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530: Hüdâvendigâr, Biga, Karesi, Saruhân, Aydın, Menteşe, Teke, Alâiye Livâları: Dizin ve Tıpkıbasım. (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, 1995). Bu defterler ve hazırlanış şekli ve sebebi ile ilgili olarak bkz. Halil İNALCIK, “Osmanlı’da İstatistik Metodu Kullanıldı mı?”, Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, Ed. H. İNALCIK, Şevket PAMUK (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, 2000), 7.
15
TT 49
918
Tam
1004
TT 51
921
Tam
392
TT 59
922
Tam
335
TT 61
923
Eksik
607
TT 87
I.Süleyman Başı tam, sonu eksik
375
TT 88
I. Selim
Başı eksik, sonu tam
671
TT 111 928
Eksik
755
TT 117 929
Tam
729
TT 121 929
Tam
573
TT 147 935
Başı tam; 432. sf’dan itibaren eksikler var. Tam
492
Başı tam, sonu eksik Tam
322
TT 148 935
TT 153 935 TT 165 937
850
771
Kütahya Vilayeti’nin nüfus ve hasılat ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri. Bolu Livası’nın nahiyelerinde sakin cemaatın ve çakırcı, şahinci, zağnoscuların nüfuslarıyla hasılatını ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri. Biga, Balya, Çan, Ezine Pazarı ve Lapseki kazalarının nüfus, hasılat ve evkafını mübeyyin mufassal tahriri defteri. Menteşe Livası’nın nahiyeleri kurasının nüfus ve hasılatını ve tımarları ve muafan zevaid-i seyyadan ve yuvaciyanı hâvi mufassal tahrir defteri Aydın Livası’nın Tire, Ayasluğ, Birgi, Güzelhisar, Sultanhisarı ve Kestel kazaları kurasının nüfus ve hasılatını ve tımarları hâvi mufassal tahrir defteri. Bolu Livası köylerinin nüfus ve hasılatıyla tımarlarını ve Amasra kalesi müstahfızlarının tımarlarını mübeyyin mufassal tahriri defteri. Hüdavendigar Livası kanunnamesiyle Hüdavendigar Livası nahiyelerindeki kuranın nüfusu, hasılatı, tımarlar ve evkafını hâvi mufassal tahrir defteri. Ankara Livası kanunnamesiyle kaza ve kurasındaki cemaatın ve Uluyürük ve Haymane-i Padişahî tevaifinin nüfus ve rüsumunu mübeyyin mufassal tahrir defteri. Hamid Sancağı’nın nüfus ve hasılatını hâvi tahrir defteri. Karahisar-ı Sahib Livası’nın nahiyeleri kurasının nüfus ve hasılatını ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri. Aydın Livası’na mülhak İzmir, Çeşme, Ayasluğ, Tire, Birgi, Güzelhisar, Sultanhisarı, Kestel, Bozdoğan, Arpaz, Yenişehir, Alaşehir, Sert kazaları kurasının nüfus ve hasılatını ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri. Karesi Livası’nın nüfus ve hasılatını ve tımarlarını hâvi mufassal tahrir defteri. Saruhan Livası köylerinin nüfus ve hasılatıyla elleciyan, karaciyan, urban, bogurciyan cemaatlerinin yer mukataahanelerinin nüfuslarını ve tımarlarını mübeyyin mufassal tahrir defteri
16
TT (57) 327
(57)
968
Tam
800
Kastamonu’nun Boyabad, Taşköprü, Sinop, Toragan kurasının ve Boyabad, Taşköprü yörüklerinin nüfus ve hasılatını ve tımarlarını ve evkafını mübeyyin mufassal tahriri defteri.
16. asrın ilk yarısına ait olmamakla birlikte bu döneme ait mufassal defter bulunmamasından dolayı bu defter de çalışmaya ve dolayısıyla tabloya dahil edilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM GENEL BİR BAKIŞLA OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLER
1-OSMANLI GAYRİMÜSLİM POLİTİKALARININ ÇIKIŞ NOKTASI: İSLÂM HUKUKUNA GÖRE GAYRİMÜSLİMLER Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim vatandaşlarına yönelik olarak geliştirdiği politika tesadüfî ya da keyfî uygulamalardan değil, sistematik olarak yerleştirilmiş yapı taşlarından meydana gelmiştir. Bunların en önemlisi de kuşkusuz bir İslam devleti olması dolayısıyla itinayla uyguladığı İslam hukukudur. Bu sebepledir ki, gayrimüslimlerin İslam hukukundaki yeri hakkında bilgi verilmesi gerekli görülmüştür.
1.1-TANIMLANIŞLARI Kur’an-ı Kerim’e göre, yaratılışın gayesi Allah’a iman ve onun iradesine uygun bir şekilde yaşamaktır. Bu beşerî sorumluluğu kabul veya redde bağlı olarak insanlar inananlar ve inanmayanlar olarak 2 ana gruba ayrılırlar. Bu kabaca ayrımın dışında İslâmiyet, insanlar arasında ırk, renk, dil ya da ülke esasına dayalı başka herhangi bir fark gözetmez.(1) Yukarıda işaret edilen gruplara mensup insanlar, çeşitli adlandırmalarla Kur’an’da ve hadislerde zikredilmiştir. Kur’an’ın getirdiği mesajı kabul edenler (1)
Ahmet ÖZEL, “Gayri Müslim”, DİA, XIII, 418.
18
mü’min ve müslim kelimeleriyle, bu kelimelerinde çıkış noktası olan iman ve islâm köklerinin çeşitli fiil kalıpları kullanılarak ifade edilirler. Söz konusu mesajı reddeden ikinci gruptakiler ise, kâfir(2) (çoğulu: kâfirûn, küffâr, kefere) kelimesi ve küfr kökünün çeşitli türevleri vasıtasıyla bahsedilen kaynaklarda yerlerini alırlar. Fakat “kâfir” kelimesi genel bir ifadedir. Bu ifadenin kapsamına giren gruplar kendi özel adlarıyla da anılmışlardır. Bunlardan Yahudiler, hevd kökünden çeşitli fiil kalıpları ve yehud kelimesiyle; Hristiyanlar, nasranî ve nasârâ olarak; bu iki dinin mensupları ehl-i kitap tamlamasıyla ifade olunmuştur. Bunların dışındaki “kâfir” zümrelerden putperestler, şirk kökünün çeşitli türevleriyle ve ayrıca müşrik şeklinde; ateşe tapanlar, mecûs; yıldızlara tapanlar, sabiûn ifadeleriyle adlandırılmışlardır.(3) Fakihler yani İslâm hukukçuları, insan topluluklarını -yine yukarıda bahsedilmiş olan- Kur’an’ın mesajını kabul-red durumlarını göz önünde tutarak, müslümanlar
ve
gayrimüslimler
biçiminde
tasnif
ederler.
Buradaki
“gayrimüslim” kelimesi de –“kâfir” kelimesinde olduğu gibi– iman etmeyenleri külliyen ifade etmektedir ve esasında bu grup da kendi içinde ehl-i kitap olanlar ve ehl-i kitap olmayanlar şeklinde 2’ye ayrılır.(4) “Kâfirler”
ya
da
çalışmamızda
geçeceği
şekliyle
“gayrimüslimler”
Müslümanlar’la olan ilişkileri bakımından ehl-i harb ve ehl-i ahd olarak sınıflandırılır. Ehl-i harb, Müslümanlarla savaş halinde olan gayrimüslim topluluklardır. Ehl-i ahd ise harbî olmayan yani Müslümanlarla savaş halinde olmayan gayrimüslimleri ifade eder. Ehl-i ahd, İslâm hukukunda zımmîler, (2)
Küfr ( ) آ, Arapça’da gizlemek demektir (Tohumu toprağın altına gizlediği için çiftçiye de kâfir denir.). Kur’an öncesi dildeki anlamı bu olan kelime daha sonra, Allah’ın gönderdiği hidayeti ve ahiretin varlığını kabul etmemek suretiyle ona karşı nankörlük etmek anlamını almış ve imânın tam karşıtı olmuştur. Küfür, peygamberin bildirdiklerini yalan saymak yani gerçekleri örtmek anlamıyla bu fiili işleyenleri ifade etmede kullanılan kelimelere kaynaklık etmiştir. ( Süleyman ATEŞ : Kur’an-ı Kerim Tefsiri ( İstanbul: Milliyet Gazetecilik A.Ş., 1995 ), I, 97.) (3) A.ÖZEL, a.g.m., 418. (4) A.ÖZEL, a.g.m., 418.
19
muahedler ve mĂźste’menler(5) Ĺ&#x;eklinde gruplara ayrÄąlÄąr. ZÄąmmĂŽler, bir Ä°slâm devletinin himayesi altÄąnda yaĹ&#x;amayÄą kabul eden ve onun topraklarÄąnda daimĂŽ olarak ikamet eden teb‛adÄąr. Muahedler, kendileriyle barÄąĹ&#x; yapÄąlmÄąĹ&#x; olanlar, mĂźste’menler ise ticaret, resmĂŽ gĂśrev veya baĹ&#x;ka bir amaç için Ä°slâm Ăźlkesine gelen, kendilerine 1 yÄąlÄą geçmemek Ăźzere geçici oturma izni verilen yabancÄąlardÄąr.(6) Bu adlandÄąrma, fÄąkÄąh terminolojisinin oluĹ&#x;tuÄ&#x;u hicrĂŽ ilk asÄąrlardaki milletler arasÄą iliĹ&#x;kileri ve vatandaĹ&#x;lÄąk algÄąsÄąnÄą yansÄątmakta olup Äąrk esasÄąna dayalÄą ulus-devlet anlayÄąĹ&#x;ÄąnÄąn hakim olduÄ&#x;u gĂźnĂźmĂźzde, daha ziyade vatandaĹ&#x;yabancÄą ayrÄąmÄą yapÄąlmakta veya daha baĹ&#x;ka adlandÄąrmalara gidilebilmektedir.(7)
1.2- HAKLARI VE YĂœKĂœMLĂœLĂœKLERÄ° EskiçaÄ&#x;lardan itibaren çeĹ&#x;itli dĂśnemlerde ve Ăźlkelerde, toplumlarÄąn siyasĂŽ birliÄ&#x;i için, Äąrk, renk, dil, kan, toprak gibi unsurlar temel kabul edilmiĹ&#x;tir. Buna karĹ&#x;ÄąlÄąk
İslâmiyet,
insanlarÄąn
iradeleri
dÄąĹ&#x;Äąndaki
bu
farklÄąlÄąklara
gĂśre
uygulamalarda bulunmak yerine, irade ve tercihi esas alan bir vatandaĹ&#x;lÄąk anlayÄąĹ&#x;Äą benimsemiĹ&#x;tir. Bir baĹ&#x;ka deyiĹ&#x;le, Ä°slâm devletinin siyasĂŽ egemenliÄ&#x;ini kabul etmek Ĺ&#x;artÄąyla, ister MĂźslĂźman ister gayrimĂźslim olsun bĂźtĂźn teb’a kendi iradesini kullanarak, istediÄ&#x;i hayat tarzÄą ve sosyo-politik kimliÄ&#x;i tercih edebilir. Ä°slâm devletinde var olan bu “vatandaĹ&#x;lÄąkâ€? anlayÄąĹ&#x;Äą MĂźslĂźman- zÄąmmĂŽ ayÄąrt etmeksizin tĂźm teb’ayÄą kapsayan ehl-i darß’l-islâm(8) tabiri ile vĂźcut bulur.
(5)
MĂźste’min ( Ů? ): “istim’an eden, canÄąnÄą kurtarmak Ĺ&#x;artÄąyla teslim olanâ€?. AyrÄąca aynÄą gayrimĂźslimleri ifade etmek Ăźzere mĂźste’men ( ŮŽ ‍– ) ﺹ‏gĂśrĂźldĂźÄ&#x;Ăź gibi ism-i mef‛ul olarakkullanÄąlmakta olup “kendisine aman verilmiĹ&#x;â€? anlamÄąna gelir ( Ĺžemseddin SAMÄ°, Kamus-Äą TĂźrkĂŽ ( Ä°stanbul: Dersaadet, 1317 ), 1335. ) (6) Bilal ERYILMAZ, OsmanlÄą Devleti’nde Millet Sistemi ( Ä°stanbul: AÄ&#x;aç YayÄąncÄąlÄąk, 1992 ), 14. (7) A. Ă–ZEL, a.g.m., 418. (8) Zaten darß’l-islâm, MĂźslĂźmanlar’Ĺn hakimiyeti altÄąnda bulunup Ä°slâm hukuk siteminin uygulandÄąÄ&#x;Äą Ăźlkedir. Bu durumda nĂźfusun MĂźslĂźman ya da gayrimĂźslim olmasÄą Ăśnemli deÄ&#x;ildir. ( Ahmet Ă–ZEL, “DarĂźlislamâ€?, DÄ°A, X, 541. )
20
Ancak,
vatandaşlık
hak
ve
yükümlülükleri
nokta-i
nazarından,
Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında bazı farklılıklar söz konusudur. Zîra, gayrimüslimler İslâm devletinin himayesi altında olduklarından bir nevî misafirlik statüsüne
sahiptirler;
görevlerinin
azlığına
paralel
olarak,
hakları
düzenlenmiştir.(9) 1.2.1-Hakları İslâm devleti, gayrimüslim tebaanın can ve mal güvenliğini aynen Müslümanlarınki gibi korumakla yükümlüdür. Bu uğurda gerekirse savaş da yapacaktır.(10) Fakihler, bir zımmîyi öldürmenin haram olduğunda hemfikir iseler de, uygulanacak ceza hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir ki bunların en muteber kabul edileni, bir Müslüman’ın bir zımmîyi öldürmesine kısasla değil, diyetle karşılık verilmesidir.(11) Zımmîlerin malları ise, harbîlere, müste’menlere ve Müslümanlara karşı İslâm devletini koruması altındadır. Diğer konularda olduğu gibi, bu konuda da zımmîlerin hakları zimmet anlaşması ile garantilenmiş durumdadır.(12) İslâmiyet diğer dinlere en fazla tolerans gösteren dindir. Kur’an’da, dinde zorlama olmadığı yazılıdır.(13) Kişileri zorlayarak din değiştirmelerini sağlamak İslâm’a aykırı olduğu için zimmet kurumu kabul edilmiştir. Buna göre, dinini değiştirmek istemeyenlere zımmî/zımmiye statüsü verilerek onların başka bir
(9)
B. ERYILMAZ, a.g.k., 15. B. ERYILMAZ, a.g.k., 14. (11) A. ÖZEL, “Gayrimüslim”, 421. (12) Gülnihal BOZKURT, “İslâm Hukukunda Zimmîlerin Hukukî Statüleri”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, III, 1-4 ( Ankara 1988), 117. (13) “ Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan seçilip belli olmuştur…” (Bakara Suresi, 256. Ayet), “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın…” (Yunus Suresi, 99. Ayet), “De ki: Bu gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin…” (Kehf Suresi, 29. Ayet), “…Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kafirun Suresi, 6. Ayet) : S. ATEŞ, a.g.k.,I,III,VI. (10)
21
kitaplı dine inanmalarına, onun gereklerini yerine getirmelerine –Müslümanları rahatsız etmemeleri kaydıyla- izin verilmiştir.(14) Gayrimüslimler, bazı sınırlamalar dışında, İslâm ülkelerinde, kural olarak, Müslümanlarla eşit bir ikâmet ve seyahat hürriyetine sahiptirler. İslâmiyet’in doğup yayıldığı yer olması, Müslümanlarca kutsal kabul edilen en önemli mabet ve mekanların burada bulunması sebebiyle Hicaz bölgesinde gayrimüslimlerin ikâmeti, bütün fukahaya göre, yasaktır. Aslına bakılırsa, buranın dışında oturan Müslümanların dahi bölgeye girişleri belli kurallara bağlıdır.(15) Aile ve miras hukuku gibi özel hukuka ilişkin meselelerde gayrimüslimlere, kendi yönetim ve mahkemelerince, kendi kanunlarına göre işlem görme hakkına sahiptirler.(16) Aralarındaki ihtilafları kendi mahkemelerine götürme hakkına sahip oldukları gibi, İslâm mahkemelerine de başvurabilirler. Anlaşmazlığa düşen taraflardan birinin Müslüman olması halinde ise, davaya bakmaya yetkili tek merci İslâm mahkemesidir.(17) Gayrimüslimlere hukuk davaları için tanınan adlî ve hukukî muhtariyet, ceza davaları için söz konusu değildir. Bu bakımdan İslâm ülkesinde suç sayılan bir eylemde bulunduklarında, kural olarak, onlara da İslâm ceza hukuku hükümleri uygulanır. Fakat, kendilerine tanınan inanç hürriyeti gereği, bu genel kuralın bazı istisnaları vardır. Mesela, içki içtiklerinde had cezası uygulanmaz, ancak kamu düzenini ihlâl etmeleri halinde ta’zir cezası verilir.(18) Ceza hukuku açısından vurgulanması gereken noktalardan biri de İslâm devletinin müste’menler karşısında, kendi teb‛ası olan zımmîleri koruması ve (14)
G. BOZKURT, a.g.m., 142. A. ÖZEL, a.g.m., 421. (16) B. ERYILMAZ, a.g.k.,15. (17) A. ÖZEL, a.g.m., 423. (18) A. ÖZEL, a.g.m., 423. (15)
22
onları kayırmasıdır. Ne var ki, zımmîlerin müste’menlere nispeten sahip oldukları üstün statü, Müslümanlarla karşılaştırıldığında ikinci derecede kalmaktadır. Bir başka deyişle, İslâm devleti zımmîleri müste’menlerden üstün, Müslümanlardan ise alçak bir mevkie yerleştirmiştir.(19) İslâm hukukçuları, zımmîlerin kamu hizmetlerinde çalışmalarında bir sakınca görmemişlerdir. Devlet başkanlığı ve ordu komutanlığı gibi en yüksek derecedeki siyasî görevler istisna tutulursa, gayrimüslimler de Müslümanlar gibi herhangi bir idarî göreve tayin edilebilir ve kendilerine Müslüman memurların maaşlarına eş değer ücret ödenir.(20) Bunların yanı sıra gayrimüslimler amme hizmetleri ve sosyal güvenlik imkanlarından, Müslümanlar gibi, faydalanma hakkına sahiptirler.(21) Ayrıca gayrimüslimler vakıf da kurabilmektedirler.(22)
1.2.2-Yükümlülükleri Zımmîlere tanınan haklara karşılık, onlardan talep edilen en önemli yükümlülük “haraç”tır. Şer’î lisanda, gayrimüslim teb‛adan alınan resimleri ifade eden haraç 2 türlüdür: 1) Harac-ı ru’us (cizye) ki kişi başına alınan muayyen yıllık bir vergidir, şahsî nitelik taşır; 2) Harac-ı arazi (harac), devlet için topraktan alınan vergi veya hasılattan alınan hissedir. Müslümanların verdikleri “öşür”ün mukabili olan bu vergi, gayrimüslimlere yüklenmiş ayrı bir angarya değildir.(23)
(19)
G. BOZKURT, a.g.m., 139. B. ERYILMAZ, a.g.k., 16-17. (21) A. ÖZEL, a.g.m., 421. (22) G. BOZKURT, a.g.m., 137. (23) Ebu’l-Ula MARDİN, “Harac”, İA, V, 222. (20)
23
Gayrimüslim teb’anın ödemekle yükümlü olduğu vergilerden, tıpkı Müslümanlarda olduğu gibi, verdikleri kamu hizmetleri karşılığında muaf tutuldukları da bilinmektedir.(24) Gayrimüslimler sosyal hayatta bazı kısıtlamalarla karşı karşıyadırlar ve bunları öngören kurallara uymak zorundadırlar. Sahip oldukları haklar açıklanırken ifade edildiği gibi, ikâmet ve ikâmetgah hususlarında kendilerine bazı
şartlar
dahilinde
izin
verilmektedir.
Evlerinin
bulunduğu
yer
ve
Müslümanların kutsal mekanlarına göre durumu; evlerin renk, yükseklik, banyo ve pencerelerinin açıldığı cephe gibi özellikleri dikkat edilmesi gereken konulardır.(25) Ayrıca
gayrimüslimlerle
Müslümanlar
dış
görünüşleri
itibariyle
birbirlerinden ayrılmalı idiler. Bu yüzden toplum içinde gerek giydikleri elbise, gerekse kullandıkları hayvan, araç bakımından Müslümanlara benzememelerine çalışılırdı. Bunda güdülen amaç, hem değişik cemaatleri tefrik ederek düzenlemek,
hem
de
belirli
malların
–örneğin
kumaşların-
fiyatlarının
yükselmesini engellemekti. Bir diğer –ve belki de en önemli- amaç ise, sembolik de olsa bu kuralları koymak suretiyle Müslüman olanların, olmayanlara göre üstün bir konumda olduğunu ifade etmektir.(26) Daha önce değinilmekle birlikte, yükümlülükler konusunda hatırlatılması gerekli görülen bir diğer konu, inanç ve ibadet özgürlüğünün kısıtlanması bağlamında ortaya çıkmaktadır: Gayrimüslim halk, kendi din ve inançlarının gerektirdiği ya da el verdiği faaliyetleri ancak Müslümanların dinî duygularına ve ibadetlerine saygılı olmak koşuluyla yerine getirebilirdi. Çünkü onların, himayesi (24)
B. ERYILMAZ, a.g.k., 16-17. Tankut SOYKAN, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler (İstanbul: Ütopya Kitabevi, 2000), 180. (26) Cemal KAFADAR, “Osmanlı’da Din- Devlet İlişkisi”, Osmanlı’da Din- Devlet İlişkileri, Haz. Vecdi AKYÜZ (İstanbul: Ayışığı Kitapları,1999), 127.
(25)
24
altına sığındıkları İslam devletinin hukukuna, bu konuda da, riayet etmeleri gerekmektedir.(27) Gayrimüslimlerin, Müslümanlarla evlenmeleri halinde de uymak zorunda oldukları bazı hususlar vardır. Müslümanlar ehl-i kitap olan gayrimüslim kadınlarla evlenebilirler. Doğacak çocuklar ise Müslüman olacaklardır. Fakat Müslüman koca, gayrimüslim eşini dininin gereklerini yerine getirmekten alıkoyamaz ve onu, dinî
inançlarına aykırı davranmaya zorlayamaz.
Gayrimüslim erkeklerin, Müslüman kadınlarla evlenmeleri ise haramdır. Çünkü İslam hukukçuları, kadının kocasının baskısına maruz kalıp çocuklarını da küfür üzerine yetiştirebileceğini düşünmektedirler.(28)
2- OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLERE YÖNELİK GENEL TAVIR, UYGULANAN POLİTİKALAR VE BAZI MESELELER 2.1- Hoşgörü Anlayışı Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlere karşı benimsenen hoşgörü anlayışı, öncelikle belirtilmelidir ki Türklük ve İslamiyet olmak üzere iki kaynaktan beslenmiştir.(29) Bu iki faktörün -Bahaeddin Yediyıldız’ın ifade ettiği şekilde söylenecek “hümanizma” (27)
olursaonun,
Müslüman ortak
Osmanlı
yaşam
insanının
alanındaki
dimağında
gayrimüslime
yarattığı
hoşgörüyle
G. BOZKURT, a.g.m.,117. A. ÖZEL, a.g.m., 424-425. (29) Bunların herhangi birini yok saymak ve salt diğerini etken olarak kabul etmek yanlış olur. Zaten Osmanlı Devleti’nin zımmî politikalarına bakılırsa, her iki faktörün de göz önüne alınmış olduğu anlaşılır. Bazen örfî hukuka dayanarak ortaya konan bir uygulama, aslında İslam’a uymuyor olabilir. Bu durumda H. İnalcık’ın deyimiyle “titiz Osmanlılar” meşrulaştırma yoluna giderler. (Bilal ERYILMAZ, “ Osmanlı Devleti’nde Farklılıklara ve Hoşgörüye Kavramsal Bir Yaklaşım”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, 205; H. İNALCIK, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam”, 30.) Ayrıca, örfî kuralların şerî’atla meşrulaştırılması konusunda bkz. Halil İNALCIK, “Şerî’at ve Kanun, Din ve Devlet”, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet (İstanbul: Eren Yayıncılık, 2000), 39-46. (28)
25
bakmasına vesile olmuştur. Bu hoşgörü sayesinde, yeni fethedilen bölgelerdeki gayrimüslimler kaçıp canlarını kurtarmak bir yana, kendi kültürleri içinde serbest ve adil yaşama garantisine kavuşmuşlardır. Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlere sunduğu hizmetin bu olduğu söylenebilir.(30) Çağdaş devletlerin kendi dininden olmayanlara hatta kendi dininden fakat farklı mezhepten olanlara karşı takındığı müsamahasız tavır göz önüne alınacak olursa bu iddianın temelsiz olmadığı da kendiliğinden ortaya çıkar. Venedik’te gettolarda çok kötü şartlar altında yaşayan Musevîlerin, Avrupa’da görebileceklerinin en iyisinin bu olduğunu ifade eden yabancı bir yazar, bu düşünceyi haklı çıkaracak örnekler vermektedir.(31) 15. asırda, Dukas’ın Notaras’a atfettiği meşhur “İstanbul’da Latin külahı yerine Türk sarığının hüküm sürdüğünü görmek daha iyidir” sözü de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Türkler’in Hristiyanlığı kurtardığı fikrini savunan düşünürler de vardır: İstanbul’un fethi haberiyle birlikte “Hristiyanlar’ın İman Hakikati Üzerine” adlı bir eser yazmaya başlayan ünlü âlim Trabzonlu Georges, o tarihten itibaren Latin taraftarlığını bırakıp Türkler’le dostluk arayışına girmiştir. Ona göre, “Tanrı Hristiyanlığı ezmek ve yok etmek için değil, fakat bizzat Hristiyanlar’ın aşırılıklarına karşı onu korumak, saflaştırmak ve Hristiyanlar’a hatalarını anlatmak için İslam’ı ortaya çıkarmıştı”.(32) Osmanlı hoşgörüsünün yankıları ve gayrimüslimlere sağladığı avantajın buraya kadarki ifadesi –kesinlikle önemsenmediğinden değil fakat bu çalışmanın odak noktası olmadığı fikrinden hareketle- yeterli görülüp bu tavrın sebebine geri dönülecek olursa; İslamiyet ve Türk örfünün vücut verdiği hümanizmden başka etmenlerin de hesaba katılması gerektiği ifade edilmelidir.
(30)
Bahaeddin YEDİYILDIZ, “Osmanlı Devleti’nde Türk Toplumu’nun Gayrimüslim Reayaya Sunduğu Hizmetler”, Türk Kültürü, 302 (Ankara: 1988), 325-326. (31) Daniel GOFFMAN, Osmanlı Dünyası ve Avrupa 1300-1700 (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2004),165 (32) B. YEDİYILDIZ, a.g.m., 325-326.
26
Kökleri eski Türk, Hint, İran geleneğine uzanan “adalet” anlayışı, fethedilen Anadolu ve Balkan topraklarının yerli ahalisine karşı Müslüman Osmanlılar’ın sergiledikleri olumlu tavrın arkasında yatan çok önemli bir nedendir. Gerçekten de Müslüman-gayrimüslim ayırt etmeksizin bütün halka “âdil” davranılması ve bu şekilde hoş tutulması saltanatın bekası için gerekli olan başlıca şart kabul ediliyordu.(33) Bu fikrin pekişmesinde, modern idare, haberleşme ve kontrol teknolojilerinden yoksun olunan bu dönemde, emperyal bir devlet olarak Osmanlı Devleti’nin bu kadar büyük ve çeşitli unsurlar barındıran bir nüfusla başa çıkma kaygısı önemli bir yer tutmuş olmalıdır. Osmanlı Devleti, bu kadar insanı mümkün olduğunca sorunsuz şekilde bir arada tutmanın en kolay yolunun onlarla iyi geçinmek, işbirliği yapmak ve onları kendi iç işlerinde geniş bir selahiyetle rahat bırakmak olduğunu çok çabuk anlamıştır.(34) Bunun yanında gayrimüslimler, Müslümanlar’ın ihtiyaç duydukları fakat yapamadıkları ya da yapmak istemedikleri ticaret, finans, sanat, zanaat gibi kimi işlerde faaliyet gösterdikleri için ayrıca öneme sahiptiler.(35) Görüldüğü üzere, gayrimüslimlere müsamahakar davranılması sadece hümanizmden kaynaklanan bir ihsan olmanın ötesinde bir fayda ya da mecburiyetin de neticesidir.(36) Hoşgörünün, temelini oluşturduğu bu sistemin sonuçları bakımından değerlendirilmesine gelince, 2 farklı yorum ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, iddia edildiğinin aksine Osmanlı Devleti’nin millet sistemi ile gayrimüslimlere fayda sağlamadığı yolundadır ki bu, daha önce ele alındığı için tekrar (33)
edilmeyecektir.
İkincisi
ise
Osmanlı
Devleti’nin
millet
sistemini
Osmanlı Devleti’ndeki “adalet” kavramı, menşei ve uygulanışı ile ilgili olarak bkz. H.İNALCIK, Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet; B.ERYILMAZ, a.g.k., 19. (34) Avigdor LEVY, The Sephardim in The Ottoman Empire (Princeton: The Darwin Press, 1992), 42-43. (35) B.ERYILMAZ, a.g.m., 208-209. (36) A. LEVY bunu, pragmatizmin esnekliği ortaya çıkarışı şeklinde değerlendirmektedir (A.LEVY, a.g.k., 42-43).
27
uygulayarak, gayrimüslimlere gereğinden fazla tolerans gösterdiği ve aslında devletin sonunu getirenin de bu olduğu şeklindedir. Ulus-devlet modelini savunanların bu görüşüne göre, millet sistemi Müslüman topluluklar arasında kaynaştırıcı rol oynarken, gayrimüslimler arasında milliyetçilik hareketlerinin çıkmasına zemin hazırlamıştır.(37)
2.2-Millet Sistemi Bireylerin toplumdaki statülerini yani sosyal kimliklerini belirleyen temel faktörün “din” olduğu Osmanlı Devleti’nde toplumun –bu açıdan bakıldığındaMüslim ve gayrimüslim olarak 2 ana sınıftan meydana geldiğini söylemek yanlış olmaz. Osmanlılar, bu dine dayalı tasnifi, millet (çoğulu: milel) tabiri ile ifade etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin, toplumu din-inanç temeline göre sınıflayarak idare etmiş olması, bu örgütlenmeye “millet nizamı” ya da “millet sistemi” denmesi sonucunu doğurmuştur.(38) “Millet” kelimesinin günümüz Türkçesi’nde taşıdığı anlamı(39) o dönem için de geçerli saymak, bunun üzerine yapılacak bütün değerlendirme ve çıkarımların gerçek dışı olmasına yol açacaktır. Bu şekilde anakronik bir hataya düşmemek için “millet” kelimesinin tarihte ifade ettiği manalara bakmak gerekir: Millet
kavramı,
Kur’an-ı
Kerim’de
daha
ziyade
“din”
anlamında
kullanılmıştır; hakikî din manasının yanında, Yahudi ve Hristiyan dini manasını (37)
B. ERYILMAZ, a.g.m., 207. B. ERYILMAZ, a.g.k., 11. (39) Millet: 1) Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu,ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insane topluluğu, ulus 2) Benzer özellikleri olan topluluk 3) Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes (Türkçe Sözlük (Ankara: TDK Yayınları, 1998), II, 1563.) (38)
28
da taşır. Osmanlı Devleti’nde ise “millet”, aynı inanç ya da mezhebe bağlı insanları ifade eden idarî
ve kültürel bir terim olmuştur.(40) Yazı konusu
dönemde, bugünkü millet kelimesinin
karşılığı olarak kullanılan kelime,
Şemseddin Sami’nin belirttiği üzere, “ümmet” kelimesidir.(41) Millet ve ümmet terimleri, Tanzimat’tan sonra batılılaşma ve laikleşme hareketleriyle birlikte –daha çok Ziya Gökalp’in etkisiyle- anlam değişikliğine uğrayarak birbiri yerine kullanılmaya başlamış olmalıdır.(42) Genelde bir İslam müessesesi olduğu kabul edilen(43)
ve Osmanlı
Devleti’nde doruk noktaya ulaşan millet sistemi, devletin işleyen sisteminin çarklarından biridir ve bu yönüyle, devletten bağımsız bir statüye sahip olan Batı’daki kilise örgütünden ayrılır. Zaten millet liderlerinin devletin birer memuru addedilmesi bunun açık göstergesidir.(44)
(40)
B.Eryılmaz, “ Hatt-ı Hümayunlar’da devletin egemenliğindeki gayrimüslimleri anlatmak için, “teb’a-yı gayrimüslime” ve “cemaat-i muhtelife” kavramlarının yanında “millet-i saire” terimine yer verildiğini görmekteyiz” dese de ( Bilal ERYILMAZ, a.g.k., 11.), B. Braude buna karşı çıkmakta, kendisinin Tanzimat öncesine ait olmak üzere incelediği hiç bir kayıtta millet kelimesinin Osmanlı gayrimüslim teb’asını ifade etmede kullanılmamış olduğunu söyleyerek, “Bu terim ara sıra Müslüman olmayanlara işaret ettiğinde, Müslüman olmayan uyruklar değil, yabancı Hristiyanlar anlamına gelir.” iddiasında bulunmaktadır. (Benjamin BRAUDE, “Osmanlı Millet Düzeninin Kuruluş Efsaneleri”, Çev. Kurtuluş DİNÇER, Tarih ve Toplum, VII/40 (1987), 34-40. ) Çeşitli deliller göstererek, “millet” kelimesinin Osmanlı zımmîleri için kullanılmadığını, kullanılsa bile sadece bazı özel kişiler için saygı, iltifat niteleyicisi olarak kullanıldığını iddia edildiğini iddia eden Braude’nin sonuçta bu kelimenin kullanılmayışının böyle bir sistemin olmayışına delalet ettiğini ileri sürmesi, bizde Osmanlı’yı karalama amacıyla malzeme bulmaya ya da –belki de uydurmaya- çalıştığı fikrini uyandırmaktadır. Kaldı ki, onun gördüğü kaynaklara geçmemiş olması, bu terimin ya da sistemin var olmadığı anlamına gelmez. Yine de bu konuda daha fazla söz söyleyebilmek için detaylı bir araştırma yapmanın gerekliliği yadsınamaz. Bu çalışmanın amacı özel olarak millet sisteminin varlığı ya da yokluğunun araştırılması ya da ispatı olmadığı için, konunun derinlemesine incelenmesi mümkün olmamıştır. (41) Ş. SAMİ, a.g.k., “ ” , 1400. (42) B. ERYILMAZ, a.g.k., 12. (43) Bazı yazarlar buna karşı çıkarak, millet sisteminin köklerinin -hem Müslüman hem gayrimüslim- eski Orta doğu devletlerine uzandığını söylemektedirler. (A. LEVY, a.g.k., 42.) (44) B. ERYILMAZ, a.g.k., 11-13.
29
OsmanlÄą millet sisteminin, BatÄą kilise ĂśrgĂźtĂźnĂźn hususiyetini taĹ&#x;ÄąmamasÄą, bazÄą yazarlarÄąn bu sistemi eleĹ&#x;tirmesine yol açmÄąĹ&#x;tÄąr. Onlara gĂśre, devlete olan baÄ&#x;ÄąmlÄąlÄąk milletleri bu otoriteye karĹ&#x;Äą savunmasÄąz bÄąrakmÄąĹ&#x;tÄąr. Ă–yle ki cemaat(45) liderlerinin, ibadetleri hakkÄąnda bile, cemaatleri Ăźzerinde kayda deÄ&#x;er yetki ve yaptÄąrÄąm gßçleri yoktur. Hizmetlerine verilen yasakçĹ ve yeniçeriler ise gerçekte padiĹ&#x;ahÄąn emri ile hareket etmektedirler. Bu sistem cemaatlere verilen ĂśzerkliÄ&#x;in kanÄątÄą gibi gĂśsterilse de aslÄąnda OsmanlÄą Devleti’nin toplumu yĂśnetmede baĹ&#x;vurduÄ&#x;u “kompartÄąmanlara bĂślerek yĂśnetmeâ€? usulĂźnden baĹ&#x;ka bir Ĺ&#x;ey deÄ&#x;ildir. Zaten millet bilinci 20. yĂźzyÄąla ĂśzgĂź olduÄ&#x;u için OsmanlÄą dĂśneminde bĂśyle bir sistemin varlÄąÄ&#x;Äąndan sĂśz edilemez.(46) Bu
yazarlarÄąn
hataya
dĂźĹ&#x;tĂźkleri
ilk
nokta,
OsmanlÄą
devrindeki
gayrimĂźslimleri azÄąnlÄąk olarak nitelemeleridir. ÇßnkĂź millet “kompartÄąmanÄąnaâ€? mensup olan kimse, modern toplumdaki azÄąnlÄąk sÄąnÄąfÄąnda bulunan birey ile aynÄą Ăśzellikleri taĹ&#x;Äąmaz. Bir millet kategorisi içinde yer almasÄą OsmanlÄą insanÄąna, aidiyetin saÄ&#x;ladÄąÄ&#x;Äą bir gĂźvenlik verir. Kendi cemaati içinde
kendi an’ane ve
kĂźltĂźrĂź içinde yaĹ&#x;ar. OsmanlÄą milletleri arasÄąnda çatÄąĹ&#x;ma, modern toplumdaki azÄąnlÄąk-çevre arasÄąndakiyle kÄąyaslanamayacak kadar azdÄąr.
Gerçekten de,
OsmanlÄą millet mensubu, azÄąnlÄąk ferdinin aksine çevreyle didiĹ&#x;erek kimliÄ&#x;ini ispat etme, asimile olmamaya çalÄąĹ&#x;ma gibi kaygÄąlar gĂźtmez.(47) Millet sisteminin, uluslaĹ&#x;ma dĂśnemine ait olduÄ&#x;unu savunmalarÄą ise bahsedilen yazarlarÄąn ikinci hatasÄądÄąr. Bunlar, millet teriminin geçirdiÄ&#x;i deÄ&#x;iĹ&#x;imi, bilerek ya da bilmeyerek gĂśz ardÄą etmektedirler ki bu, onlarÄąn daha Ăśnce de vurgulanmÄąĹ&#x; olan tarih yanÄąlgÄąsÄąna dĂźĹ&#x;mĂźĹ&#x; olduklarÄąnÄą gĂśsterir. (45)
‍ ﺕ‏: 1) Bir yere toplanmÄąĹ&#x; insanlar, gĂźruh, takÄąm, bĂślĂźk 2) Bir imama uyup namaz kÄąlan MĂźslĂźmanlar heyeti 3) Bir mezhebe tâbi ve bir heyet teĹ&#x;kil eden ahali (Ĺž. SAMÄ°, a.g.k.,480.). (46) M. Macit KENANOÄžLU, “Tek Devlette Çok Hukuk Olabilir mi?â€? , DĂźĹ&#x;Ăźnen Siyaset Dergisi, AÄ&#x;ustos-EylĂźl SayÄąsÄą (1999) ; Benjamin BRAUDE, “Millet Sistemi’nin Ä°lginç Tarihiâ€?, OsmanlĹ’dan GĂźnĂźmĂźze Ermeni Sorunu, Ed. Hasan Celal GĂœZEL (Ankara : Yeni TĂźrkiye YayÄąnlarÄą, 2000). (47) Ä°lber ORTAYLI, “OsmanlÄą Ä°mparatorluÄ&#x;u’nda Millet NizamÄąâ€?, Hamide TopçuoÄ&#x;lu’na ArmaÄ&#x;an (Ankara : A.Ăœ. Hukuk FakĂźltesi YayÄąnlarÄą-498, 1995), 86-92.
30
Bu
fikirlerdeki
ulaşamayacağı bir
bir
diğer
statüde
hata,
gayrimüslimlerin,
olmaları gerekirken,
bunun
devletin
elinin
gerçekleşmemiş
olduğudur. Bunu iddia eden yazarlar millet sisteminin, Müslümanlar’ın hakimiyetini esas aldığını gözden kaçırmaktadırlar. Unutulmamalıdır ki, bu sistemde Müslümanlar millet-i hakime denen egemen milleti, diğerleri ise millet-i mahkume denen egemenlik altındaki toplulukları meydana getirir.(48) Yine de millet sistemi bir sosyal sınıflama esasına dayanmaz; her millet grubu içinde reaya statüsünde insanlar olduğu gibi, askerî zümre mensupları da bulunabilir. “Martalos” denilen Hristiyan askerler, “voynuk” denilen ve sipahi statüsünde bulunan Bulgar savaşçılar, muhtelif dinden “derbentçiler”, Rum “metropolitler”, Ermeni “vartabedler”, “haham”, “hahambaşı” veya “amira” olan gayrimüslimler buna örnektir.(49) Sözü edilen yazarların yanlışlarını bir tarafa bırakıp sistemin Osmanlı’da ilk olarak ne zaman yürürlüğe konduğuna gelirsek; Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlere karşı izlenecek politikanın çıkış noktasına da değinmiş oluruz ki bu, hazırlanan çalışmanın konusu açısından büyük önem taşımaktadır. Genel kabule göre, gayrimüslimlere devlet yapısı içinde millet statüsünün verilmesi Fatih Sultan Mehmed zamanında gerçekleşmiştir. İstanbul’un fethinin ardından Fatih’in burada yaşayan halkın hak ve yükümlülüklerini belirten bir ahidname vermesiyle millet sisteminin başladığı kabul edilmektedir. Sonraki padişahlar zamanında da bu ahidnamenin yenilenmesi/ tasdik edilmesi,
(48)
B. ERYILMAZ, a.g.k., 13. İlber ORTAYLI, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, Osmanlı Barışı, Haz. Mustafa ARMAĞAN (İstanbul : 2003), 119.
(49)
31
gayrimüslimlere karşı izlenen politikanın temelde değişmeden kaldığının göstergesidir.(50)
3- Gayrimüslimlerin Türkleşme ve İslamlaşması Meselesi Osmanlı
Devleti’nin
kuruluş
aşamasında
bölgede
bulunan
gayrimüslimlerin durumu ve bunların devletin kuruluşuna olan katkıları meselesi özellikle Avrupa’da çok ilgi uyandırmış ve Osmanlı Devleti’nin bir Türk devleti olup olmadığı sorusunun –esasında olmadığı iddiasının- ortaya atılmasına sebep olmuştur. Bu konuyu irdeleyenlerin başlıca kaynağı ise H.A. Gibbons’un Osmanlı Devleti’nin kuruluşu üzerine yazdığı eseridir.(51) Kendisinden önceki yazarların aksine, yaptığı titiz ve ciddi çalışmalar sayesinde, bazı konularda oldukça doğru tespitlerde bulunan Gibbons, esas tezinde tamamen hatalı fikirler ileri sürmüştür.
Bu fikirleri, Fuat Köprülü’nün ortaya koyduğu şekliyle özet olarak ifade edecek olursak; Gibbons’a göre Osmanlı Devleti, devlete adını veren Osman’ın babası Ertuğrul’un liderliğinde Anadolu’ya gelen müşrik Türkler’den oluşan, küçük, çobanlıkla uğraşan bir aşiret tarafından kurulmuştur. Bu Türkler Müslüman muhitine girdikten sonra tıpkı selefleri Selçuklular gibi İslam’ı kabul etmiş, bundan sonra da çevrelerinde bulunan ve iyi ilişkiler kurdukları Hristiyan Rumlar’ı zorla İslamiyet’e sokmuşlardır. On sene içinde sayılarının on kat artması ise ihtidalarla açıklanabilir. Osmanlı Devleti’ni kuran ırk saf bir Türk ırkı değildir
çünkü
devletin
kurulduğu
yerdeki
mevcut
unsurların
birbiriyle
karışmasından yeni bir ırk meydana gelmiştir. Osmanlı Devleti’ni kuranların müşrik Türkler olduğunu ve bunların devlet kurma becerisi olmayan çoban bir (50)
Bu ahidnamenin versiyonları ve yorumları içim bkz. Halil İNALCIK, “Ottoman Galata”, Essays in Ottoman History (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1998), 275-376. (51) Herbert Adams GIBBONS, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Çev. Bülent ARI (Ankara: 21. Yüzyıl Yayınları, 1998)
32
kavim
olduğunu
iddia
eden
Gibbons,
buna
dayanak
olarak
kuruluş
menkıbelerinde anlatılan hikayeleri göstermektedir.
Gibbons’un bu iddialarını ileri sürdüğü eserine bir reddiye ile karşılık veren Fuat Köprülü şunları söylemektedir: “Osmanlı” kelimesi, etnik değil, politik bir tabir olup aslında hanedan ismidir ve bir Türk devletinin hakim sınıfını ifade eder. Osman’ın ve aşiretinin sonradan Müslüman oldukları ve devşirmelerden önce ilkel, yönetim tecrübesinden ve kabiliyetinden yoksun bulunduklarına(52) kanıt gösterilen menkıbeler aslında Anadolu’daki diğer Türk beylikleri üzerinde hakimiyet ve bunun gereği olan meşruiyeti sağlamak amacıyla sonradan uydurulmuştur.(53) Gayrimüslimler arasında ihtidalar olsa bile, bunlar iddia edildiği şekilde devletin kimliğini değiştirecek, nüfusunu ona katlayacak kadar olmamıştır.(54) Gerçekten de Osmanlı Devleti, gayrimüslimlerin başat rolleri sebebiyle değil, olsa olsa dolaylı bir şekilde gayrimüslimlerle meskun bir uç bölgesinde kurulması nedeniyle genişleme imkanı bulmuştur.(55) Ayrıca, hiçbir siyasî baskı ve tesir olmadan, gerek Selçuklu ve gerekse Bizans toprakları dahilinde Müslümanlar’la Hristiyanlar arasında kendiliğinden doğan iş bölümü sayesinde, iki zıt dinî topluluğun bir arada yaşamaya alışmaları
–daha
önce
de
değinildiği
üzere-
Osmanlı-Türk
rejiminin
kurulmasında Türkler’e başarı sağlayan başlıca amillerden birisi olmuştur.(56)
(52)
Bu iddiaya karşılık olmak üzere, Osmanlı Beyliği’nin ilk kurucularının tam tersi hususiyetleri taşıyan birer Selçukî halefi ve varisi olduklarına dair bkz. M. AKDAĞ, a.g.k., I, 115-116. (53) Menakıbnamelerin meşruiyet sağlama amacı için bkz. Halil İNALCIK, “How to Read Ashık Pasha-zade’s History”, Essays in Ottoman History, 31-50. Menakıbnamelerin yazılış sebepleri hakkında bkz. Ahmet Yaşar OCAK, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler (Ankara: TTK Basımevi, 1990, 36.) (54) Fuat KÖPRÜLÜ, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu (Ankara: TTK Basımevi, 1991), 312. (55) Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamaları ve başarı itenekleri ile ilgili olarak bkz. Halil İNALCIK, “Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı Yorumlanmış Tarihtir”, Cogito Osmanlı Özel Sayısı, 25-40.; Osmanlılar’ın kökenleri ile ilgili olarak bkz. H. İNALCIK, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ,11-15. (56) M. AKDAĞ, a.g.k.,I, 378.
33
Özellikle kuruluş devrinde gayrimüslimlerin ağırlıklarının Türkler kadar olmadığının bir kanıtı da “14. yüzyılda bilince eren Türk milliyetçiliği” nin varlığıdır. Yaylacı Türkler’in Selçuklu idaresinde hep, İran’dan gelenlerce kaba ve cahil oldukları gerekçesiyle hor görülmesi, Arapça ve Farsça’nın üstün tutulması, son olarak da Moğollar’ın uyguladıkları zalimane idare, özellikle Anadolu
Türk
çıkarmıştır.
(57)
Beylikleri’nde
bir
tepki
olarak
Türklük
şuurunu
ortaya
Bu durum Osmanlı Beyliği için de geçerlidir. Bu sebeple en
azından 1453’e kadar, kültürü, siyasî idaresi ve diğer yönleriyle Osmanlı toplumu millî bilincin güdümünde gerçek bir Türk toplumu özelliği taşır.(58) Fakat bu sırada Türkler’in gayrimüslim komşularıyla ilişkilerinin azaldığını düşünmek yanlış olur; aksine devamlı surette bir artış yaşanmıştır. Hatta gazilerin ve diğer Türk erkeklerinin Hristiyan kadınlarla evlendikleri görülmektedir.(59) Gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’nde giderek daha çok rol oynaması noktasında –Gibbons’un ihtida konusundaki yanıltıcı iddiası da göz önüne alınmak üzere bahsedilmesi gereken bir husus da, devşirme meselesidir. Kuruluş döneminde düzenli askerî birlikleri bulunmayan Osmanlı Beyliği, askerî faaliyetlerini gaziler vasıtasıyla yürütüyordu. Gerektiğinde dellâlların çağrılarıyla bir araya gelip sefere çıkan çoğunluğu batınî bu gaziler, savaş bitince dağılıp kendi işlerine bakarlardı. Düzensiz birliklerle kuşatmaların çok uzun sürdüğü anlaşılınca, Orhan Gazi zamanında ilk girişimlere başlandı. Öncelikle Türk gençlerinden teşkil edilen “yaya ve müsellem teşkilatı” yanında bu dönemde aşiret kuvvetleri ve köylülerden oluşan “azaplar” da yer almaktaydı.(60)
(57)
M. AKDAĞ, a.g.k.,II, 10-15.; Ayrıca, bu şuurun somut örnekleri için bkz. Salim KOCA, Anadolu Türk Beylikleri Tarihi ( Trabzon: KATÜ Matbaası, 2001), 29-30. (58) M. AKDAĞ, a.g.k.,II, 17. (59) M. AKDAĞ, a.g.k.,II, 11-12. (60) Abdülkadir ÖZCAN, “Osmanlı Askerî Teşkilatı” Osmanlı Devleti Tarihi, Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu (İstanbul: IRCICA Araştırma Merkezi Yayınları, 1999), I, 337.
34
Özellikle Balkanlar’daki fetihlerle birlikte askere olan ihtiyacın artmasıyla savaşlarda esir alınan gençlerin 5’te 1’i bu iş için eğitilmeye başlandı. “Pencik” denilen bu sistemle oluşturulan ocak, Yeniçeri Ocağı’nın da temelini teşkil etmiştir.(61) Zamanla bu sistemle toplanan askerler de ihtiyaca yetmeyince – özellikle 1402 Ankara Savaşı sonrası fetihlerin duraklaması sonucunda pencik oğlanlarının sayısı çok azaldığı için- yeni kaynak arayışına girişildi. Böylece, devletin sınırları içinde bulunan gayrimüslim çocuklarından “acemi oğlanı” toplamaya başlandı. Devşirme sistemi, II. Murad devrinden itibaren uygulamaya konmuştur ve esasında Acemi Ocağı teşkilatının yeni kanunlarla geliştirilip daha mükemmel hale getirilmesiyle oluşmuştur. Zannedildiğinin aksine, Acemi Ocağı’nın kuruluşu ve devşirme yönteminin uygulanmaya başlaması aynı şeyi ifade etmez.(62) Batılı tarihçilerin bazıları, özellikle Gibbons’u örnek alarak, devşirme sisteminin doğrudan doğruya İslamlaştırma amacı için ihdas edildiğini savunmaktadırlar. Bunun kabul edilmesi nasıl mümkün değilse, tam tersini iddia etmek, yani bu sistem ile Osmanlı İslamlaştırma politikası arasında hiçbir bağlantı olmadığını söylemek de aynı şekilde yanlıştır. Çünkü devşirme sistemi cebrî İslamlaştırma’yı görebileceğimiz başlıca devlet kurumudur. Osmanlılar bunu meşrulaştırmak için, Kur’an’ın nazil olmasından sonra İslam’a dönen Hristiyanlar’a
zımmî
statüsünün
verilemeyeceğini,
zaten
Balkanlar’daki
zımmîlerin çoğuna kuvvet zoruyla boyun eğdirilmiş olduğundan onların çocuklarının devşirilmesinin İslam hukukuna ters düşmediğini ileri sürüyorlardı. Yine uygulamayı haklı gösterme kaygısıyla, Osmanlı tarihçisi Hoca Sa’deddin’in ileri sürdüğü iddiaya göre, çocuklar bir dine mensup olmadan doğuyorlardı. (61)
“Pencik” sistemi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları (Ankara: TTK Basımevi, 1988), I, 5-12. (62) Yavuz ERCAN, “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlar’daki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi”, Belleten, L/198 (1986), 712-713.
35
Ayrıca, devşirme oğlanları da zorla değil, Müslümanlar’la temasa geçmeleri sonucunda ihtida ediyorlardı. Dolayısıyla cebrî İslamlaştırma diye bir şey söz konusu değildi. Hoca Sa’deddin bunlara ek olarak 100 yılda 200 binden fazla ihtidanın sadece devşirme yoluyla gerçekleştirildiğini de ifade etmektedir. Fakat bu çok abartılıdır. Devşirme ile Türkleştirme ve İslamlaştırma çok dar sınırlar içinde etkili olmuştur ve asla devşirme sistemi , Gibbons’un iddia ettiği gibi, Hristiyan
teb’ayı
Müslümanlaştırma’nın
aracı
olmamıştır.(63)
Devletin
ihtiyaçlarından doğan ve örfî hukuka dayanan devşirme uygulamasının zaman, bölge, etnik yapı, din, yaş, fizik yapısı, ailenin çocuk sayısı, sosyal ve kültürel durumunun gözetilerek yapılmış olması(64) da bunu kanıtlamaktadır.(65) Bilinçli bir asimilasyondan ise asla bahsedilemez. Türkleşme ve İslamlaşma tabi ki kozmopolit bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nde kaçınılmazdı ve bu bir asimilasyon olduğunu göstermemektedir. Kaldı ki bu bir asimilasyon olarak kabul edilse bile denilebilir ki, bu sessiz bir asimilasyondur, asimile eden de niye öyle yaptığının farkında değildir.(66) Yine devşirme meselesiyle ilgili olarak, Türk-Müslüman menşeli olmayan unsurların
–ilmiye
mansıpları
hariç
tutularak-
devlet
kademelerinde
yerleştirilmeye başlanmaları, gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’ndeki etkinliğine binaen ele alınması gereken bir husustur. Mevcut aristokrasiyi bertaraf ederek güçlerini artırmak isteyen Osmanlı sultanları, bu konuda devşirme kökenli “kulları” kullanmışlardır.
Mustafa Akdağ, bu seçim sonucunda devletin Türk
unsurunun, siyasî yönden devlette yalnız edilgen kuvvet kaynağı ve malzeme durumuna düştüğünü söylemektedir.(67) Gayrimüslimlerin özellikle İstanbul’un fethinden itibaren devlette daha etkin rol oynamaları, devletin en iyi unsurlarının seçilip en sadık ve fedakar kullar olarak yetiştirilmelerini sağlayan devşirme sistemi ile mümkün olmuştur. Bu kurum sayesinde yerli Hristiyan nüfus ülkeye (63)
H.İNALCIK, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam”, 30. Devşirme işleminin nasıl yapıldığının ayrıntıları için bkz. İ. H. UZUNÇARŞILI, a.g.k.,13-14. (65) Y. ERCAN, a.g.m., 721. (66) İ.ORTAYLI, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, 120. (67) M. AKDAĞ, a.g.k., II, 15-17. (64)
36
en büyük devlet adamları ve askerî komutanlarını kazandırmıştır.(68) Bu durum o dönem Batı düşünürlerinin de dikkatini çekmiştir. Örneğin Machiavelli (14691527), dönemin Fransası’nı “prens ve baronlar” hükümeti olarak tanımlarken, Osmanlı Devleti’ni “prens ve yardımcıları” hükümetinin ana örneği olarak göstermiştir. Daha sonra Kanunî’nin sarayında V. Charles’in iki kez elçiliğini yapan Busbecq, asillere bağımlı olan Avrupalı hükümdarlar ile kamu görevlerinde kölelerin başı olan Osmanlı sultanı arasındaki farkı gözlemlemiş; sistemde kana bağlı asaletin bulunmamasının, sultanın kölelerini seçmek ve yeteneklerine göre yetiştirmekte serbest bıraktığını belirtmiştir. Bu sisteme göre kişinin en yüksek mevkilere çıkmasının önünde kendi kapasitesinden başka hiçbir engel yoktur.(69) Son olarak, Türkleşme ve İslamlaşma’nın ihtida, devşirme gibi en önemli araçlarından göç ve sürgünler üzerinde durmak gerekmektedir. Bu göç ve sürgünler bizzat devlet tarafından planlı ve sistemli bir şekilde, ya yeni fethedilen yerlerde boş ve ıssız bölgeleri “şenlendirmek” ya da topluluğu (aile, aşiret, köy, v.s.) cezalandırmak yani o bölgede asayişi temin etmek için yapılırdı. Devlet gerektiği zaman herkese sürgüne tâbi olma zorunluluğu koymuştur. Gerek Avrupa’dan Anadolu’ya, gerekse Anadolu’dan Avrupa’ya gerçekleştirilen nüfus nakline çeşitli örnekler vermek mümkündür. Örneğin Trabzon Rumları Balkanlar’a gönderilmiş,(70) onun yerine Balkanlar’dan Arnavutlar getirilmişti. Yine Kıbrıs’a büyük Müslüman sürgünü de şenlendirme amacıyla yapılmıştı. Bunlardan başka ferdî ya da küçük gruplar halinde göç ve sürgünler de yaşanıyordu. Toprağı verimsiz olanlar, toprak sıkıntısı çekenler, kira ile toprak işleyenler, araları bozuk olup bir türlü düzelmeyenler, başka yerlerden gelip yerleşenler de sürgüne tâbi olabiliyordu. Ayrıca devletin, Rumeli’deki Hristiyan (68)
Paul WITTEK, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu, Çev. Fatmagül BERKTAY (İstanbul: Pencere Yayınları, 2000), 66. (69) Arshi KHAN, “Osmanlı İmparatorluğu: Çok Kültürlülüğün Doğulu Mimarı”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, 172. (70) Osmanlı Devleti’nde meydana gelen göç ve sürgünlerin görsel bir sunumu için bkz. S. FAROQHI, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Çev. Neyyir KALAYCIOĞLU (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2004), 339.
37
sipahilerden kendisi için tehdit oluşturanları Anadolu’ya göndermesi ya da Türk asilzadelerine Rumeli’de tımar vererek nüfuz bölgesinden uzaklaştırması söz konusu olmaktaydı.(71) Klasik Osmanlı döneminde her ne kadar sürgün oldukça çok baş vurulan bir yöntem olsa da –1530’lu yıllarda Rumeli’deki Müslüman nüfusun % 20’ye bile ulaşmadığı göz önüne alınırsa- etkisinin sınırlı olduğu anlaşılır. Hem toplumsal, hem de teknolojik sınırlar bunda büyük rol oynamıştır. Ayrıca göçler, insanlar için zor ve sancılı bir süreci çağrıştırsa da bir çok gönüllü göç hareketinin olduğu da unutulmamalıdır.(72) 3- OSMANLI DEVLETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLERİN TASNİFİ VE COĞRAFî DAĞILIŞLARI Osmanlı Devleti çatısı altında yaşayan milletler tasnife konu olduklarında kabaca, Müslümanlar, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler olarak gösterilmiş ve milel-i erbaa diye adlandırılmışlardır.(73) Fakat farklı açılardan bakılarak farklı sınıflandırmalara gidilmesi mümkün, hatta sistematik bir çalışma yapmak bakımından zarurîdir. Bu cümleden olarak, Osmanlı hakimiyeti altında yaşayan gayrimüslimleri şu şekilde tasnif edebiliriz: 3.1- Din ve Mezhep Açısından Osmanlı
Devleti
hakimiyetindeki
gayrimüslim
unsurlar,
din
ve
mezheplerine göre gruplara ayrıldığında karşımıza şu tablo çıkmaktadır: 1) Hristiyanlar a) Katolikler -Latinler (ayin ve ibadetlerini Latince yapan Avrupalılar) -Katolik Ermeniler -Katolik Gürcüler -Katolik Süryanîler (71)
Ömer Lütfi BARKAN, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, XV (1954), 217-222. (72) İlhan TEKELİ, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirmesi ve İskan Sorunu”, Toplum ve Bilim, L (Yaz 1990), 52-53. (73) Nuri ADIYEKE, “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, 89.
38
-Kildanîler -Marunîler -Kıptîler -Katolik Rumlar b) Katolik Olmayanlar -Ortodokslar (Pavlakî,Thondrakî, Selikian ve Bogomiller dahil) -Gregoryenler -Nesturîler (Doğu Süryanîleri) -Yakubî- Süryanîler (Batı Süryanîleri) -Melkitler -Mandeîler 2) Musevîler -Rabbanîler -Karaîler -Samirîler 3) Sabiîler(74)
3.1.1- Hristiyanlar Osmanlı Devleti’nde Müslüman olmayan halk grupları içinde sayıca en fazla olanı Hristiyanlar’dır. Bunlardan birinci grup olarak işaret edilen Katolikler’in sayısı pek fazla olmadığı gibi, çoğunluk teşkil ettikleri bölgeler de yoktur.(75) Ancak Katolikler’in Osmanlı coğrafyasında daha çok Avrupa, Suriye ve Lübnan bölgelerinde yaşamış olduklarını söyleyebiliriz.(76) Katolik olmayan gruplara gelince, genel olarak bakıldığında Ortodokslar, Osmanlı Devleti içindeki en büyük gayrimüslim topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortodokslar’ın çoğunluğu Rum’dur ve diğer Ortodokslar’ı nüfuzları (74)
Yavuz ERCAN, “Türkiye’de 15. ve 16. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukukî, İctimaî ve İktisadî Durumu”, Belleten, XLVII/188 (Ankara: 1983), 1127-1128; Y. ERCAN, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler (Ankara: Turhan Kitabevi, 2001), 52. (75) Y. ERCAN, a.g.m., 1128. (76) Y. ERCAN, a.g.k., 56.
39
altında tutmaktadırlar.(77) Katolikler’in Katolik olmayanlara göre daha düzenli bir dağılış gösterdikleri bilinmektedir. Rum ve Yunan Ortodokslar daha çok Doğu Karadeniz, Marmara ve Ege kıyıları ile Ege ve Akdeniz adalarında (Kıbrıs, Girit) çoğu kez azınlık(78) olarak yaşıyorlardı. Mora ve Teselya’da ise çoğunlukta oldukları görülmektedir.(79) Ortodokslar’ı en yoğun gördüğümüz bölge ise Balkanlar’dır; Eflak- Boğdan halkı, Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar Ortodoks olan diğer gruplara örnek gösterilebilir.(80) Kildanî, Marunî, Melkit, Mandeî ve Nesturîler’e gelince, bunlar Mısır, Suriye, Irak ve İran topraklarında küçük gruplar halinde yaşıyorlardı. Kıptîler(81) ise Mısır’ın yerli halkı olup hemen hemen hiçbir dönemde
Mısır’dan
ayrılmamışlardır.(82) 3.1.2- Musevîler(83) Eski çağlardan beri çeşitli dönemlerde farklı otoritelerin kararıyla sürgüne uğrayan Musevîler, özellikle Roma döneminde Kudüs’ten kovulduktan sonra dünyanın pek çok yerine dağılmışlardır. Daha çok önemli ticaret merkezlerinde kümelenen Musevîler zamanla bu yerlerde ekonomiyi ele geçirdikleri için yerli halkın tepkisini çekmişlerdir. Dinî tutuculuklarının sebep olduğu nefret ve (77)
B. ERYILMAZ, a.g.k., 43. Burada “azınlık” kelimesi gayrimüslimler için, modern anlamda “minority” karşılığı olarak değil, sadece yaşadıkları yerlerde sayıca çoğunluğu oluşturmadıklarını belirtmek üzere kullanılmıştır. (79) Y. ERCAN, a.g.m., 1128. (80) Bilal ERYILMAZ, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi (İstanbul: Risale Yayınları, 1990), 52. (81) Anadolu’da “Kıptî” adı verilen topluluklar bizi yanıltmamalıdır. Çünkü bunlar “çingene” olarak bilinen farklı bir halktır (bkz. Ş. SAMİ, “ ” ط, a.g.e., 1050.; Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî (Ankara: TDK Yayınları, 2000)). (82) Y. ERCAN, a.g.m.,1129. (83) Musevî, “Musa’nın yaydığı dinden olan” anlamına gelip dinî bir kimlik belirtir. Fakat daha başlangıçtan itibaren Musevîliğin özellikle Yahudilerce benimsenmiş olması, bu kelimeye alternatif olarak Yahudi kelimesinin de kullanılması sonucunu doğurmuştur (Y. ERCAN, a.g.k., 63.). Burada, tasnifin din ve mezhep esaslı olmasından dolayı birinci terim kullanılmıştır. (78)
40
Ortaçağ Hristiyanlığı’nın bağnazlığı da buna eklenince baskı ve katliamlara maruz kalmaları kaçınılmaz hale gelmiştir. Fernand Braudel’in, Musevî sürgünlerini Avrupa’daki nüfus fazlalığından kurtulma arayışıyla ilişkilendirmesi de akla uygun gelmektedir.(84) Bu çalışmanın ileri bölümlerinde daha ayrıntılı anlatılacağı üzere, Musevîler rahat yaşama olanağını Osmanlı Devleti hakimiyetindeki topraklarda bulmuştur.(85) Tıpkı dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Osmanlı ülkesinde de kilit noktalara yerleşen ve özellikle finansal sahada söz sahibi olan Musevîler’in, Hristiyanlar’da olduğunun aksine inanç ayrılıklarıyla çok fazla bölünmediklerini ve aralarındaki bağların kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz.(86) Musevîler’in
Osmanlı
ülkesindeki
varlıkları
kuruluştan
itibaren
bilinmektedir. Bizans’tan alınan topraklarla birlikte burada mevcut, az miktardaki Yahudi,
Osmanlı
egemenliğine
girmiştir.
İstanbul’un
fethiyle
birlikte
II.
Mehmed’in izlediği politika, ilk kez Osmanlı başkentinde hatırı sayılır bir Musevî nüfusunun tebarüz etmesi sonucunu getirmiştir. Patrikhanelerin yanı sıra kurulan hahamhane(87) ise Musevîler’in örgütlenmesini sağlamıştır. Daha sonraki zamanlarda meydana gelen göçler ki en önemlileri 1376-Macaristan, 1394Fransa, 1470-Almanya ve Bavyera, 1492-İspanya, 1496-Portekiz’den Osmanlı topraklarına gerçekleşmiştir, Osmanlı Musevî nüfusunu kat bekat artırmıştır.(88) Osmanlı egemenliğinde yaşayan Musevî topluluklar, mezheplerine göre ayrılacak olursa 3 temel grup ortaya çıkar: Rabbanîler, Karaîler, Samirîler.(89) Osmanlı Musevîleri’nin çoğunluğu Rabbanî’dir. Roma döneminden kalan Romalı (84)
Musevîlerin sürülüş sebepleriyle ilgili olarak bkz. Ahmet Hikmet EROĞLU, Osmanlı Devleti’nde Yahudiler (Ankara : Seba Yayınları, 1997), 48-51. (85) Y. ERCAN, a.g.m., 1129. (86) Y. ERCAN, a.g.m., 1130. (87) “hahamhane”nin çıkış noktası ve Musevîler için taşıdığı önem konusunda bkz. Y.ERCAN, a.g.k., 63-64 ve 117-118. (88) B.ERYILMAZ, a.g.k., 68; Y.ERCAN, a.g.m., 1129-1130; Y.ERCAN, a.g.k., 65-71; A.H.EROĞLU, a.g.k., 51-65. (89) Y. ERCAN, a.g.m., 1130; Y. ERCAN, a.g.k., 67-75.
41
denen ve günlük hayatta Grekçe konuşan Romaniyotlar, çoğunlukla Almanca konuşulan bölgelerden gelmiş olan Eşkenazlar (Aşkenazim Yahudileri), İspanya ve Portekiz zulmünden kaçıp Osmanlı topraklarına sığınan Seferadlar (Sefardîler
=
Sefardim
Yahudileri)
bu
Rabbanî
Musevîleri
içinde
sayılmaktadır.(90) Karaîler ise Rabbanîler’den kutsal kitap konusunda ayrılan(91), bir gün mutlaka Kudüs’e dönüleceği fikrini ise asla kaybetmeyen, bu yüzden de özellikle Haçlılar’ın zulmüne uğramış olan Musevîler’dir. En çok Kırım, Anadolu ve Kuzey Afrika’da yaşamışlardır.(92) Samirîler ise diğer Musevîler’den Musa dışındaki peygamberleri reddetmeleriyle ayrılan ve Arapça konuşan, inançlarının İslamiyet’e olan benzerliklerinden dolayı da Müslümanlarca diğerlerine göre üstün addedilen Musevîler’dir.(93) 3.1.3- Sabiîler Sabiîlik denince 2 farklı grup akla gelmelidir. Bunlardan biri ilk dönem İslam kaynaklarında Yahudilik ve Hristiyanlığın bir mezhebi olarak geçen gerçek Sabiîlik’tir ve bu sebeple Sabiîler ehl-i kitap kabul edilirler. Yıldızlara tapan putperest Sabiîler ise ehl-i kitap kabul edilmezler.(94) Osmanlı Devleti ise ehl-i kitap gayrimüslimleri kabul etmekle birlikte, bunların haricindekileri reddetme eğilimindedir. Bu yüzden Sabiîlik çoğu zaman Hristiyanlık ve Yahudilik içinde bir mezhep olarak muamele görmüştür.(95)
(90)
A.H. EROĞLU, a.g.k., 77-79; Y.ERCAN, a.g.k., 70-71. A.H. EROĞLU, a.g.k., 82; Y.ERCAN, a.g.k., 73. (92) Y.ERCAN, a.g.k., 73. (93) Y.ERCAN, a.g.k., 74-75; A.H. Eroğlu’nun Musta’ribe dediği fakat Rabbanîler içinde saydığı Musevîler kanaatimce Y.Ercan’ın Samirîler olarak bahsettiği grup olabilir (A.H. EROĞLU, a.g.k., 79). (94) A.ÖZEL, a.g.m., 418. (95) Mardin’de Mecusîler’in Hristiyanlar gibi kiliseye bağlanma ya da öldürülme seçenekleriyle karşı karşıya bırakılmaları, Osmanlı Devleti’nin bu anlayışı ile ilgilidir (Nejat GÖYÜNÇ, 16. Yüzyılda Mardin Sancağı (Ankara: TTK Basımevi,1969), 45.). (91)
42
3.2- Etnisite Bakımından Osmanlı
Hakimiyeti’nde
yaşayan
gayrimüslimler
etnik
bakımdan,
maddeler halinde sıralanacak olursa şu gruplar ortaya çıkar: -Rumlar
-Macarlar
-Yunanlılar
-Polonyalılar
-Bulgarlar
-Çingeneler
-Pomaklar
-Ermeniler
-Sırplar
-Gürcüler
-Hırvatlar
-Süryanîler
-Karadağlılar
-Kildanîler
-Bosnalılar
-Araplar
-Arnavutlar
-Yahudiler
-Romenler
-Kıptîler
-Türkler (Gagauzlar)
-Habeşler(96)
Bu grupların çoğu, Pomaklar, Çingeneler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler hariç tutulursa, Osmanlı döneminde hemen hemen bugün bulundukları yerlerde yaşıyorlardı. Pomaklar en çok Bulgaristan’da ve Rumeli’nin diğer yerlerinde(97) oturuyordu ve pek azı gayrimüslimdi. Çingenelerin yoğunlukta olduğu bölge ise Rumeli’ydi ve sancak sisteminde yerleri belliydi.(98) Rumlar Anadolu’nun Türkler’den önceki yerli halkıdır. Önceleri Romalı olduklarının işareti olarak Rum adını alan bu halk Bizans döneminde de aynı adla anılmaya devam etmiş, hatta Rum adı özellikle Anadolu’da yaşayanları ifade eden bir tabir olmuştur. Rumlar’ın etnik bakımdan Yunanlılar’la aynı kategoride sayılmaması ise yadırganmamalıdır. Çünkü Rumlar Anadolu’nun (96)
Y. ERCAN, a.g.m., 1130; Y. ERCAN, a.g.k., 53. Y. ERCAN, a.g.m., 1130. (98) Y. ERCAN, a.g.k., 77-78. (97)
43
Eskiçağ’dan beri biriken yerli kültürü ile Türk kültürünün karışımı olan bir alt yapıya sahipken, Yunanlılar Helen kültürüne mensuptur. Dilleri bile çoğu kez farklıdır; Rumlar pek çok yerde anadili olarak Türkçe’yi kullanmışlardır.(99) Rumlar daha çok, Ege kıyıları, İstanbul ve Trakya’da toplanmışlardı. Çünkü Türk akınları doğudan batıya gerçekleşiyordu. Bu Rum nüfusunun bir kısmı, daha sonra Yunanistan’a ve adalara göçerek burada Yunanlaştı. Kalanlar ise, daha uzunca bir süre Türkler’le birlikte yaşamaya devam etti.(100) Ortodoks dünyanın hamisi rolünü üstlenerek Katolik Avrupa’ya karşı bu gücü elinde bulundurmak isteyen Fatih Sultan Mehmed, devletin diğer gayrimüslim teb’asına olduğu gibi, Ortodokslar arasında en kalabalık halk olan Rumlar’a da ahidname ile hak ve görevlerini bildirmiş, ayrıca Ortodoks Patrikhanesi’ni (Fener Rum Patrikhanesi) yenileyerek daha güçlü duruma getirmiştir.(101) Eski çağlarda Kafkasya’ya (bugünkü Ermenistan bölgesine)
gelip
yerleşmiş olan Ermeniler’in çoğu Pers baskısından dolayı batıya geçmiş, Bizans döneminde de İmparator II. Basil tarafından Doğu sınırlarının emniyeti için Sivas ve çevresine yerleştirilmiştir. Türk akınları yüzünden bu bölgeden ayrılıp Çukurova yöresinde yaşamaya başlayan; Haçlı seferleri sırasında ise burada bir devlet kuran Ermeniler, bölgenin Osmanlılar tarafından fethiyle birlikte Osmanlı hakimiyetine girmişlerdir. Fakat Osmanlı tarihi boyunca bir bölgede çoğunluk oluşturdukları kesinlikle görülmemiştir.(102) Kafkasya ile Çukurova arasındaki önemli ticaret şehirlerine yerleşmiş olan Ermeni gruplar, İstanbul’un fethiyle beraber batıya da dağılmışlardır.(103)
(99)
Y. ERCAN, a.g.m., 1130-1132; Y. ERCAN, a.g.k., 76-77; Suraiya FAROQHI, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Çev. Elif KILIÇ (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005). (100) Y. ERCAN, a.g.k.,104. (101) Y. ERCAN, a.g.m., 1128. (102) Y. ERCAN, a.g.k., 88. (103) Y. ERCAN, a.g.k., 88.
44
Osmanlı Devleti’nde, Ermeniler’in çoğu Gregoryen mezhebindendi. Bu sebeple –aynen Rumlar ve Ortodoksluk örneğinde olduğu gibi- Ermeni denince akla Gregoryen Ermeni gelmekteydi. Öyle ki, Katolik Ermeniler kendilerinin Ermeni değil Katolik olduğunu söylemekteydiler.(104) Yahudiler’e gelince; -daha önce din ve mezhebe göre yapılan tasnifte “Musevîler” konusunda değinildiği üzere Yahudi kelimesi aslında etnik bir anlam taşısa da- Musevîlik’le özdeşleşmişlerdir. Bu sebeple bu iki kelimenin birbiri yerine kullanılması alışılagelmiştir. Yine de, tahrir defterlerinde daha çok “Yahudiyan” kelimesinin kullanılmış olması dolayısıyla bu çalışmada da Yahudi kelimesi tercih edilmiştir.(105) 3.3- Müslümanlar’la Olan Siyasî ve Hukukî Münasebetleri Bakımından İslam
hukukunda
gayrimüslimlerin
tanımlanışları
bahsinde
kısaca
değinilmekle birlikte, konu bütünlüğü açısından tekrarı gerekli görülen bu tasnif, tabiî olarak bir İslam devleti olan Osmanlı Devleti içindeki gayrimüslimler için de geçerlidir. 3.3.1- Ehl-i Harb Olanlar (Harbîler) Osmanlı Devleti’nin teb’ası olmadıkları gibi, onunla muvâdaa anlaşması da bulunmayan harbîler, bu devletin her türlü koruma ve imtiyazından mahrumdur. Bu yüzden bunların malları, canları, eş ve çocukları Müslümanlar’a helaldir. Diğer bir deyişle harbîler, İslam dinini veya İslam devletinin hakimiyetini kabul etmemenin cezasını sadece öteki dünyada değil, bu dünyada da çekmeye mahkumdurlar.(106)
(104)
İ. ORTAYLI, a.g.m., 125. Ayrıca unutulmamalıdır ki “Yahudi” denince daha çok Rabbanî Museviler kastedilmiş oluyordu (Y. ERCAN, a.g.k., 64). (106) T. SOYKAN, a.g.k, 50-51. (105)
45
3.3.2- Ehl-i Ahd Olanlar (Muahedler) Genel anlamda, İslam devletinin anlaşma içinde olduğu gayrimüslimleri oluşturan ehl-i ahd grubu, devlete karşı statüleri bakımından 3 alt kategoriye ayrılabilir: 3.3.2.1- Muahedler Darü’l-harb’te ve Darü’l-İslam’da Müslümanlar’a karşı güvenliklerinin sağlanması
için
İslam
Devleti
ile
muvâdaa
anlaşması
yapmış
olan
gayrimüslimler muahed statüsünü kazanır ve kendilerine Müslümanlar’a karşı dokunulmazlık sağlamış olurlardı. Müslümanlar’ın bu durumda bile, yabancı ve potansiyel düşman olarak gördükleri muahedlere karşı temkinli hareket ettikleri, en azından silah, at gibi stratejik malları satmadıkları görülmektedir.(107) 3.3.2.2- Müste’menler (Müste’minler) Aynen muahedlik için olduğu gibi, Arap putperesti ya da mürted(108) olmamak şartı aranan müste’menlik statüsü, gayrimüslim devletlerle savaş dışı ilişkilerin kurulmasına imkan veren bir olgudur. Yukarıda belirtilenle aynı sebepten, müste’menlere de silah ve at satılmamasına dikkat edilmekteydi. Bunlara karşı uygulanan hukuk ise, ne zımmîlere uygulanan, ne de Müslümanlar’a uygulananla aynıdır.(109) Bunlar Osmanlı yasalarına göre değil, kendi ülkelerinin yasalarına göre işlem görmekteydiler.(110)
(107)
T. SOYKAN, a.g.k., 51. ( ﺭ دmürted) : irtidad eden, din-i İslam’ı terkle eski dinine veya bir ahir dine tâbi’ olan (Ş.SAMİ, a.g.k., 1321.). (109) T. SOYKAN, a.g.k., 51-52. (110) B. ERYILMAZ, Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, 13.
(108)
46
3.3.2.3- Zımmîler(111) Zımmî, Arapça, “bozulması yermeyi gerektiren söz ve aman (ahd), davet yemeği, kendileriyle sözleşilmiş ve yemin edilmiş kavim ve topluluk; sözleşme anlamlarına gelen zimme (zimma) kelimesinden gelmektedir.(112) Kamus-ı Türkî’de zimmet; “himaye, tesahub, vekaye mecburiyeti, birinin emniyetini taahhüd; uhde; bir adamın kendi uhdesine geçirüb te’diyesine mecbur olduğu akçe, din, borç” şeklinde tarif edilmektedir.(113) Bu bağlamda zımmî, fıkıh terimi olarak, İslam hakimiyetini tanıması karşılığında zimmet anlaşmasına göre canı, malı
İslam
devletinin
zimmetinde
olan
gayrimüslim
reaya
anlamında
kullanılmıştır.(114) Gayrimüslim bir kişinin ya da halkın zımmî statüsüne geçmesi bir çok yoldan olabiliyordu. Bunları maddeleyecek olursak: -Müslümanlar tarafından kuşatılan bir şehrin cizye vermeyi kabul ederek teslim olması üzerine o yerin halkı zımmî statüsünü kazanabilirdi. - Teslim olmayı kabul etmediği halde, savaşta yenilen halk kılıçtan geçirilmek ya da köle yapılmak yerine cizye ve haraç karşılığında bağışlanıp zımmî statüsüne geçebiliyordu. - Darü’l-harb’ten İslam ülkesine gelen gayrimüslimler, cizye vermek suretiyle zımmî oluyorlardı (Osmanlı’ya sığınan Yahudiler’in zımmî oluşları bu yolla gerçekleşmişti.).
(111)
Bu çalışmaya konu olan Osmanlı gayrimüslimleri esasında zımmî statüsündekiler olduğu için, üzerlerinde daha detaylı bilgi vermek lüzumu hissedilmiştir. Çalışmada diğer gayrimüslim gruplara göre farklı işlem görmesini buna bağlamak gerekir. (112) Claude CAHEN, “Zimme”, İA, XIII, 566. (113) Ş.SAMİ, “” " ﺕ, a.g.k., 649. (114) Cl.CAHEN, a.g.m., 566; T. SOYKAN, a.g.k., 68; B. ERYILMAZ, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Teb’anın Yönetimi, 19; B. ERYILMAZ, Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, 14; G. BOZKURT, a.g.m.; 117; v.d.
47
- Müste’men olup Osmanlı Devleti’ndeki oturma izni dolanların, bu ülkeyi terk etmek, öldürülmek ya da köleleştirilmek seçeneklerini eleyerek cizye ödeyip zımmîliği kabul etmesi söz konusu olabiliyordu. - Bir müste’men, Osmanlı Devleti’nde bir toprak satın alınca üzerine haraç konuluyor ve kişi cizye ile mükellef oluyordu. Böylece zımmî statüsüne geçmek mümkündü. - Müste’men statüsü ile Osmanlı ülkesine gelen gayrimüslim kadının bir zımmî ya da Müslüman’la evlenmesi onu zımmî statüsüne sokuyordu.(115) Zimmet ahdi ile zımmî olduğu kabul edilen gayrimüslim, bu ahdin gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmez ve uyması gereken kurallara uymazsa, cezalandırılması veya zimmet sözleşmesinin feshi sonucu doğardı. Hanefîlik dışındaki sünnî mezheplerine göre, cizye ödemek, otoriteye baş kaldırmak, Allah, Muhammed ve Kur’an hakkında kötü konuşmak, birini İslam’dan çıkarmak, Müslüman bir kadınla ilişki kurmak ya da evlenmek, düşmana yardım etmek, eşkıyalık ya da soygunculuk yapmak zımmîliğe son verilmesine yetiyordu. Hanefîler ise darü’l-harb’e gidip İslam’a karşı savaşması söz konusu olmadıysa zımmînin zimmet akdinin iptalini öngörmüyordu.(116)
(115) (116)
T. SOYKAN, a.g.k., 71-72. G. BOZKURT, a.g.m., 126-127.
İKİNCİ BÖLÜM 16. ASRIN İLK YARISINDA ANADOLU EYALETİ’NDE GAYRİMÜSLİMLER
1- TARİHSEL ARKA PLAN: 16.Asırdan Önce Anadolu’da Gayrimüslimler Osmanlı tarihinde uzunluğuna bir taksim yapılarak çalışmaya esas alınacak dönemin 16. asrın ilk yarısı olarak belirlenmesi her ne kadar isabetli bir sınırlama olarak görülse de, yalnız bu süreç üzerine yoğunlaşmak ve bu dönemi bağımsız olarak ele almak çizgicilik olacağından yanıltıcı sonuçlara varılabilir. Bu
nedenle
çalışma
konusu
coğrafyada
gayrimüslim
halkın,
önceki
dönemlerdeki durumunu açıklamak gerekmektedir.
1.1- Osmanlı Hakimiyeti’nden Önce Anadolu’da Gayrimüslimler 1.1.1- Moğol Hakimiyeti Öncesi Selçuklu Dönemi Selçuklular’ın Anadolu’daki fetihleri sırasında bölgedeki yerli halkın bir kısmı, doğal olarak mevcut düzenin değişmemesi için çabalamış, bu yeni gelenleri tepki ile karşılamıştır. Ancak halkın diğer bir kısmı onları engellemek bir tarafa, işlerini kolaylaştırmaya çalışmıştır. Bu durum Selçuklular’ın takındığı tavır ile yakından ilgilidir. Selçuklular her ne kadar gaza ülküsüyle donanmış halde
49
hareket etseler de fanatik dindar değillerdir ve ancak gerekli olduğu durumlarda sert fatih rolünü üstlenmektedirler.(1) Bu ilk fetihler sırasında Anadolu’da Rumlar, Ermeniler ve az sayıda olmak üzere Yahudiler bulunmaktaydı. Bunlardan özellikle Rum asıllı olmayanlar Türk hakimiyetinin gelişini memnuniyetle karşılamışlardır. Hem Bizans’ın baskıcı yönetiminden kurtulmak, hem de yeni hakimlerin kendilerine tanıdığı serbestîden faydalanmak onların bu tavrında etkili olmuştur.(2) Gerçekten de başkent Konya’da bile Ermeniler ve Yahudiler için meyhane bulunması bu milletlerin rahatlıklarını göstermektedir.(3)
Bu
dönemde
gayrimüslimler
ve
Müslümanlar
arasında
yaşanan
yakınlaşmada fayda faktörünü de göz ardı etmemek gerekir. 1071’den sonra Anadolu’ya yayılan Türkler’in çoğu göçebe Oğuzlar’dan oluşurken, yerli Anadolu halkı yerleşik bir hayat sürmektedir. Yaşam tarzlarına bağlı olarak uğraştıkları işler ve elde ettikleri ürünler birbirini tamamlar niteliktedir. Bu yüzden bir alış veriş ortamının oluşması kaçınılmaz olarak ilişkileri de etkilemiştir.(4) Bu arada, Rumlar da yeni fatihlerin yönetiminden hayli memnun gözükmektedirler. Selçuklular’ın onlara tanıdığı özgürlük; patriklerin, kendi hakimiyetleri
altında
bile,
Bizans’la
ilişkilerini
sürdürmeleri
örneğinde
somutlaşmaktadır.(5) Ayrıca, Türk hakimiyetine girmiş olan yerlerde Hristiyan adetlerinin ve dinî ayin ve alaylarının açıktan gerçekleştirilebilmesi –her ne kadar
(1)
Claude CAHEN, Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız MORAN (İstanbul:e Yayınları, 1979), 203-204. (2) Cl. CAHEN, a.g.k., 206. (3) Cl. CAHEN, a.g.k., 211-213. (4) M. AKDAĞ, a.g.k., I, 376. (5) Cl. CAHEN, a.g.k., 207.
50
Müslüman seyyahlarca kötü karşılansa da- gayrimüslimlerin özgürlük derecesini göstermesi bakımından önemlidir.(6) Bu
dönemde
ilişkiler
bazında
oldukça
fazla
yakınlaşmalara
rastlanmaktadır. Bizans soyluları Türkler’in yanında, hizmetkar veya ailenin bir parçası olarak boy göstermektedirler. Sultan eşleri olarak Rum kadınlarının sarayda belirmesi ise artık sıradan halk için bile gayet olağan bir durumdur. Üstelik bunların ihtida etmiş olması da gerekmememiştir.(7)
1.1.2- Moğol Hakimiyeti Dönemi Bu dönem hem Müslümanlar’ın, hem de gayrimüslimlerin –siyasî istikrardan yoksun olunduğu için- huzursuzluk ve sıkıntı yaşadıkları bir dönem olmuştur.(8) Buna rağmen dinsel kimliklerinden dolayı gayrimüslimlerin ayrıca Moğol zulmüne uğramaları söz konusu değildir. Çünkü
-en azından
başlangıçta- Moğollar halkın diniyle ilgilenmemişler, herkesi inancında serbest bırakmışlardır. Bu arada, Anadolu’daki Milletler arasında en çok işbirliği yaptıkları, üstlendikleri “Moğol casusluğu” misyonundan dolayı Ermeniler’dir.(9) İlhanlılar’ın huzuruna
gölge
Müslüman
olmaları
düşürmüştür.
ise
Özellikle
Anadolu’daki İslam’ın
gayrimüslimlerin
öngördüğü
kıyafet
düzenlemeleri, bazı şehirlerde uygulanmıştır. Yine de ilişkilerin tamamen kopuk olduğu sanılmamalıdır. İlhanlılar için danışmanlık yapan Ermeni piskopos örneği buna delil olarak gösterilebilir.(10)
(6)
Cl. CAHEN, a.g.k., 205. Cl. CAHEN, a.g.k., 205. (8) Y. ERCAN, a.g.m., 1126. (9) Cl. CAHEN, a.g.k., 317. (10) Cl. CAHEN, a.g.k., 318- 319. (7)
51
1.1.3- Türk Beylikleri Dönemi Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılıp Moğol nüfuzunun da zayıflamasıyla gayrimüslimlerin durumunda nisbî bir iyileşme meydana gelmiştir. İbn Batuta ve diğer çağdaş kaynakların verdikleri bilgiler bunu destekler niteliktedir.(11) Bu dönemde dikkat çeken husus, ticarî faaliyetlerde karşılıklı ilişkilerini perçinleyen Müslim ve gayrimüslimlerin, halk arasında bile evlilikler yoluyla yakın ilişkiler kurmuş olduklarıdır.(12) Yine de ilişkilerin sıkılaşması cemaatlerin birbirinden surlarla ayrılmış mahallelerde oturmalarına engel değildi. Belki de önceki dönemin yarattığı tedirginlikle her cemaat kendisini diğerlerinden tecrit etmiştir. İbn Batuta’nın Antalya’ya dair verdiği bilgiler buna örnek teşkil etmektedir.(13) Gayrimüslimlerin yoğunlukla faaliyet gösterdikleri alanlar ise, aynen Osmanlı devleti zamanında görüleceği gibi, halkların kimliğine göre değişiklik göstermektedir. Örneğin İbn Batuta’nın Sinop’tan ayrılırken kiraladığı gemi bir Rum’a aittir ki bu, Osmanlı devrinde denizcilikle ilgili mesleklerde görmeye alışık olduğumuz Rumlar’ın bu eğilimlerinin daha eskiye dayandığını göstermesi bakımından önemlidir. Yine, İbn Batuta’nın Birgi’de karşılaştığı Yahudi hekime dair anlattıkları, Yahudiler’in bu meslekleri ile Müslüman-Türk toplumunda eskiden beri kendilerine yer bulmalarına örnek oluşturmaktadır.(14) Göynük’te, evinde kalmak üzere başvurduğu Hristiyan kadının, İbn Batuta’yı safran almaya gelen tüccarlardan sanarak yanında epey bir miktar
(11)
Y. ERCAN, a.g.m., 1127. İsmet PARMAKSIZOĞLU, İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 1999), 15. (13) İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 4. (14) İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 31-32. (12)
52
safran getirmesi, bu halkın ticarî faaliyetlere olan ilgisinin delilidir.(15) Ayrıca Denizli’de yaşayan Rum halka dair verilen bilgilerden, bunların, -en çok kadınlar olmak üzere- dokumacılıkla geçindikleri anlaşılmaktadır.(16) Bunların yanı sıra, Anadolu’da beylikler döneminde gayrimüslimlerin köle ve
cariye
olarak
alınıp
satılması
da
hayli
yaygın
görülmektedir
ve
gayrimüslimlerin yaşantılarının bir diğer mahrecini göstermektedir. İbn Batuta da değişik yerlerde ya satın alarak ya da hediye olarak sahip olduğu köle ve cariyelerden bahsetmektedir.
(17)
Hatta Denizli’de hamamlarda fuhuş yaptırılıp
üzerinden para kazanılan cariyelerin varlığına da işaret etmektedir.(18)
1.2- Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Dönemi’nde Gayrimüslimler Osmanlı Devleti bir uç beyliği olarak Bizans sınırında kurulmuş, güttüğü fetihçi politikalarla(19) darülharpten aldığı topraklarla sınırlarını genişletmiştir. Bu arada yeni kazanılan yerlerin ahalisi gayrimüslimler de Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Osmanlılar her ne kadar fetihlerini gaza ideolojisi üzerine gerçekleştirmiş olsalar da, siyasî-askerî faaliyet sonrasında, buradaki yerli halkla “birlikte” yaşamada gayet istekli bir tavır almışlardır.(20) Özellikle dervişler, farklı kültürlere (15)
İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 46. İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 12. (17) İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 25. (18) İ. PARMAKSIZOĞLU, a.g.k., 12, 33, 35. (19) bkz. Halil İNALCIK, “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı (Yaz 1999), 115-135. (20) Michel BALIVET, “Açık Kültür ve 14. Yüzyıl Osmanlı Kentlerinde Dinler Arası İlişkiler”, Osmanlı Beyliği (1300-1389), Ed. Elizabeth ZACHARIADOU (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000), 1. (16)
53
sahip bu yeni komşuların birbirine uyumunda çok önemli roller üstlenmişlerdir.(21) Kuruluş dönemindeki bu durumu çağdaş Bizans kaynaklarından takip edebilmek mümkündür.(22) Türkleşme ve İslamlaşma’ya katkıları inkar edilemez boyutlarda olan dervişler aynı zamanda, eski dinlerini muhafaza eden halk ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerin iyileşmesine , hatta dostluk seviyesine gelmesine hizmet etmişlerdir. Bir Ortodoks rahiple arkadaşlık eden Hacı Bektaş, suçlu bir Hristiyan gencine şefaat ederek onu ölümden kurtaran ve ayrıca yakınlardaki bir manastırın keşişleriyle ahbaplık kuran Mevlânâ bu konuda örnek verilebilir.(23) Kuşkusuz ilişkilerde tarafların olumlu yaklaşımı önemlidir. Ancak bu, tabir
yerindeyse-
kimsenin
suya
sabuna
dokunmaması
şeklinde
anlaşılmamalıdır. Bazen Müslümanlar’ın bazen de gayrimüslimlerin girişimleriyle dinî tartışma ortamlarının yaratılmış olması bunun göstergesi olarak alınabilir.(24)
Kuruluş
döneminde
gayrimüslimlerin
durumları,
Osman
Gazi’nin
Eskişehir-Ilıca’da ortaya koyduğu tavırda netlik kazanmaktadır: Bilecik’ten gelip pazarda bardak satan gayrimüslimler, aldığı bardağın parasını vermeyen bir Germiyan Türkü’nü Osman’a şikayet etmişler ve o da haklarını bu kişiden aldığı gibi, bir daha böyle durumların yaşanmaması için bir de emir vermiştir. Onun bu adîl tavrı burada, gayrimüslim kadınların dahi, pazara gelip alışveriş yapacak güven ortamını bulabilmelerini sağlamıştır.(25)
(21)
Suraiya FAROQHI, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam,16. M. BALIVET, a.g.m., 1. (23) S. FAROQHI, a.g.k., 29-30. (24) M. BALIVET, a.g.m., 1-3. (25) Mehmed NEŞRî, Kitab-ı Cihan-Nüma, Haz. F. R. UNAT, M. A. KÖYMEN (Ankara: TTK Basımevi, 1995), I, 88. (22)
54
2- NİCELİKSEL DURUM: Tahrir Defterlerine Göre 16. Asrın İlk Yarısında Anadolu Eyaleti’ndeki Gayrimüslimlerin Demografik Durumu 2.1- Gayrimüslim Nüfusu İfade Etmede Kullanılan Terimler Çalışma dahilindeki dönem ve bölgeye dair incelenen MVAD 438 ve MVAD 166 defterleri ile bu defterlerin kaynağını oluşturan mufassal tahrir defterlerinde, gayrimüslim nüfusun kaydedilişinde genel olarak “gebran”,(26), “zımmiyan”, “kefere” gibi söz konusu nüfusu toplam olarak ifade eden terimler kullanıldığı; bunun yanında gayrimüslim nüfus içindeki farklı grupları göstermek üzere kimi yerlerde “Rumiyan”, “Ermeniyan”, “Yahudiyan” gibi ifadelerin de yer aldığını görmekteyiz. Hangi terimin hangi sancakta geçtiği aşağıdaki tabloda belirtilmiştir. tablo-2 Cem/Mah Rumiyan Kütahya
Cem/Mah Ermeniyan Ankara
Cem/Mah Yahudiyan Ankara
Hüdavendigar Aydın Karahisar-ı
Cem/Mah Gebran Alaiye
Ankara
Cem/Mah Kefere (Küffar/Kâfir) Ankara
Ankara
Hamid
Aydın
Hüdavendigar Aydın
Cem/Mah Zımmiyan
Hüdavendigar Hüdavendigar
Sahib
(26)
ر: ateşperest, mecusî, zerdüştî; Gâvur lafzının olduğu maznundur (Ş. SAMİ, a.g.e., 1142); mecusî, ateşperest (Muallim NACİ, Lûgat-i Naci ( İstanbul: Çarı Yayınları, 1978), 614); gâvur: gebr, gûr kelimesinin tahrifi. Hallak-ı âlemi tanımayıp gayri asla tapan kâfir (A. VEFİK, 152); gâvur, kâfir (Tarama Sözlüğü (Ankara: TDK Yayınları, 1967), III, 1611); ateşe tapan, zerdüşt dininde olan (Nihat ÖZÖN, Osmanlıca Türkçe Sözlük (İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevi, 1965), 226); zerdüştî, mecusî, ateşperest; kâfir (Mehmet KANAR, Büyük Farsça Türkçe Sözlük (İstanbul: Birim Yayıncılık, 1998), 509). Gebr kelimesi tahrir defterlerinde Hristiyanlar için kullanılmakla birlikte, MVAD438-I’de (sf:16), Kütahya nefsinde, hem Hristiyan (Rum+Ermeni) hem de Yahudiler’i yekun olarak göstermede kullanılmıştır. Yine, Karahisar-ı Sahib’de, Cemaat-i gebran ve Cemaat-i Yahudiyan’ın yekunda gebran olarak kaydedildiğini görüyoruz (MVAD438-I, sf:156). Ayrıca Teke Sancağı’nda Antalya’da da Ermeni ve Yahudi nüfus yekunda gebran olarak geçmektedir (MVAD166, sf:575). Bu örnekler, kelimenin sadece Hristiyanlar’ı ifade eden bir tabirden öte bir anlamı da olduğunu düşündürmektedir.
55
Kütahya
Karahisar-ı
Bolu
Kengırı
Kaca-ili
Karesi
Hamid
Koca-ili
Kütahya
Kütahya
Hüdavendigar Saruhan
Saruhan
Kastamonu
Teke
Menteşe
Sahib Sultan-önü
Teke
Burada dikkat edilmesi gereken husus, bazı kaza ve sancaklarda gözlenen terim kullanımındaki çeşitliliğin, bölgenin genişliği ve gayrimüslimlerce yoğun olarak tercih edilmesiyle ilişkilendirilebileceğidir. Örneğin Ankara Livası, iktisadîticarî faaliyetlerle son derece ön plana çıkmış olan Ankara kazasının çok sayıda gayrimüslimi barındırması dolayısıyla, bahsedilen hususta göze çarpmaktadır. Aynı şekilde Hüdavendigar Livası da ihtiva ettiği sancakların fazlalığı ve bu merkezlerin iktisadî-ticarî kapasitesi gibi etkenler nedeniyle, tahrir defterlerinde geçen terimlerin çeşitli olarak kullanıldığı bir yer olarak tebarüz etmektedir.(27)
2.2- Gayrimüslim Nüfusun Miktarı ve Dağılışı Çeşitli vesilelerle bu çalışmanın diğer bölümlerinde bahsi geçmiş olan tahrir defterlerinin içerdiği bilgilere göre 16. asrın ilk yarısında Anadolu Eyaleti’nde hemen her sancakta küçük gruplar halinde gayrimüslim nüfus bulunmaktadır.(28)
(27)
bkz. genel olarak Ö. ERGENÇ, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya; Özer ERGENÇ, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa: Yönetsel, Sosyal ve Ekonomik Durumu Hakkında Bir Araştırma (Ankara: Ankara Üniversitesi (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), 1979) (28) bkz. genel olarak tablo-3.
56
Anadolu Eyaleti içerisindeki 17 sancağın şehirli gayrimüslim unsurları -bir önceki konuda da belirtildiği üzere- sancağın iktisadî-ticarî hareketliliği ile ön plana çıkmış kazalarında yaşamaktadır. Barındırdığı gayrimüslim nüfus bakımından eyaletin en önde gelen sancaklarından biri olan Ankara’da gayrimüslimler Ankara kazasında toplanmış durumdadır. İncelenen tahrir defterlerinde mahalle ya da cemaat adı altında 22 ayrı kalem halinde kaydı tutulmuş bu şehirli gayrimüslimler, 13 mahallede Müslümanlar’la birlikte yaşarken diğerlerinde kendi cemaat mensuplarıyla beraber oturmaktadırlar.(29) Hane(30) sayısı esas alındığında eyaletin en çok gayrimüslim nüfusa sahip sancağı olarak ortaya çıkan(31) Ankara’da en çok Hristiyanlar yaşamaktadır. Bu cümleden olarak Ankara nefsinde 363 Hristiyan hanesine karşılık 28 Yahudi hanesi bulunmaktadır.(32) Hristiyan hanesi bakımından Ankara aynı zamanda eyaletin sancak mukayesesinde ilk sırayı almaktadır.(33) Eyalette mücerred sayısı itibariyle en fazla Hristiyan 73 nefer olarak yine Ankara şehrinde yer almıştır.(34) Kayda geçen Yahudi mücerred sayısı ise 5’tir.(35) Hristiyan nüfus içindeki Rum ve Ermeni unsurun nispeti tam olarak bilinememekle birlikte şahıs adlarından bazı mahallelerin Ermeni,
(29)
bkz. tablo-3/b. Anadolu Eyaleti defterlerinde “hane” tabirinin ifade ettiği anlam aslında avarız hanesidir ve gerçek hane ile aynı değildir. Bu hanelerin, nüfusun ve bölgenin özellikleri ve dönemin şartları göz önüne alınarak oluşturulan itibarî haneler olduğu bilinmektedir. Bu haneler 3, 5, 10 ya da 15 gerçek haneye tekabül edebilmekte, bazı mahalle ve köylerde 1/2, 1/4 veya 1/8 gibi kesirli sayılarla ifade edilebilmektedir (Ö.L.. BARKAN, “Avarız”, İA, II, 14-15.). Anadolu Eyaleti içindeki sancaklar üzerinde çalışan kimi yazarlar, çeşitli kaynakları karşılaştırmak suretiyle ortalama olarak 1 avarız hanesinin o bölgede kaç gerçek haneye denk geldiğini belirlemişlerse de (bkz. Ö.ERGENÇ, a.g.k., 53), bunun kesin bir rakam olmayışı ve her bölgede aynı sayıyı göstermeyişi nedeniyle bu çalışmada avarız hanesinin gerçek haneye dönüştürülerek nüfusun hesaplanması yoluna gidilmemiştir. Kaldı ki defterlerde geçen bütün “hane” deyimleri avarız hanesi değildir (Ahmet GÜNEŞ, Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın Başlarından XVII. Yüzyılın Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı (Ankara: Ankara Üniversitesi (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1994), 12). (31) bkz. grafik-3. (32) bkz. tablo-5. (33) bkz. grafik-1. (34) bkz. grafik-4. (35) bkz. tablo-5. (30)
57
bazılarının Rum mahallesi olduğu anlaşılmaktadır.(36) Yine de bu mahallelerin etnik-mezhepsel niteliğinin tam olarak ortaya çıkarılıp buna göre bir nüfus oranlaması yapılabilmesi için tahrir defterleri ile birlikte diğer kaynakların karşılaştırmalı-detaylıincelenmesinin gerektiği açıktır. Hüdavendigar
Sancağı,
gayrimüslimlerin
kümelendiği
merkezlerin
başında gelmektedir. Hane sayısı baz alınarak Anadolu Eyaleti sancakları arasında bir karşılaştırmaya gidildiğinde gayrimüslim nüfus itibariyle Ankara’dan sonra ikinci sırayı Hüdavendigar Sancağı almaktadır.(37) Hüdavendigar Sancağı gayrimüslimlerinin çoğu Hristiyan’dır. Sancakta 205 hane ve 22 mücerredden oluşan bir Hristiyan nüfus bulunmasına karşılık Yahudiler’in 117 hane ve 1 mücerred oldukları görülmektedir.(38) Yine de hane sayısına göre Yahudi nüfusun Anadolu Eyaleti içinde en fazla olduğu sancak Hüdavendigar sancağı’dır(39) ve yahudiler bu sancak içinde yalnız Burusa (Bursa) şehrinde ikamet
etmektedir.(40)
Ermeniler’le
Beğbazarı
meskundur.(41)
(Beypazarı)
Aydıncık’ta
ise
ve
Sifrihisar
Rumlar’ın
(Sivrihisar)
yaşadıkları
tahrir
defterlerinde geçen isimlerden anlaşılmaktadır.(42) Gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu bir diğer sancak Koca-ili’dir. Buradaki gayrimüslimlerin tamamı Hristiyan’dır. İzmit’teki “İskele“, İznik’teki “Bağban Kafirleri“ ve “Manastır“ mahalleleri ile Şile bu nüfusu barındırmaktadır.(43) Kocaili’ndeki gayrimüslim nüfus 304 hane, 26 mücerred ve “diğer“ 4 neferden
(36)
Örneğin Serkiz, Haçik, Haçnor, Vartan gibi isimler taşıyan gayrimüslimlerin yaşadıkları mahallelerin Ermeni mahallesi (Makremeciyan, Mihriyar-ı Ermeni, Kirişciyan, Kebkebir-i Zımmî v.s.); İvaz, Minol, Dimitri, yani gibi isimler taşıyan gayrimüslimlerin yaşadıkları mahallelerin ise Rum mahallesi (Kebkebir, Kazuran v.s.) olduğu anlaşılabilmektedir. Bkz. TT117) (37) bkz. tablo-5. (38) bkz. tablo-5. (39) bkz. tablo-2. (40) bkz. tablo-5. (41) bkz. tablo-5. (42) Örn. Dimitri, Yorgi, Kosta, v.s. (TT111, sf:431). (43) bkz. grafik-1.
58
oluşmaktadır.(44) Bu miktara göre Koca-ili Sancağı Hristiyan hane sayısı dikkate alınacak olursa eyaletin ikinci kalabalık sancağıdır.(45) Eyaletin toplam olarak gayrimüslimleri için hane sayısı esas alınarak sancaklar arasında bir karşılaştırma yapıldığında ise üçüncü sırada yer aldığı görülür.(46) Saruhan’da da gayrimüslimler oldukça fazla sayıda gözükmektedir. Manisa,
Menemen
ve
Güzel-Hisar
kazalarında
yaşayan
Saruhan
gayrimüslimlerinin Manisa’da olanları Yahudi’dir. Manisa Yahudileri aynı zamanda sancağın bütün Yahudi nüfusunu teşkil ve temsil etmektedir.(47) 88 hanelik Yahudi nüfusu Saruhan Sancağı’nı eyaletin hane esaslı Yahudi nüfus grafiğinde sancaklar arasında ikinci sıraya yerleştirmiştir.(48) Mücerred esaslı karşılaştırmada ise Saruhan Sancağı, Anadolu Eyaleti’nin en kalabalık yahudi yerleşkesi olarak ortaya çıkmaktadır.(49) Aydın Sancağı’nda gayrimüslimler, Alaşehir, Ayasulug, Birgi, Çeşme, İzmir ve Tire’de görülmektedir. Tire’deki Yahudi cemaati dışında kalan Aydın Sancağı gayrimüslimlerinin Hristiyan olduğu görülür.(50) Sancakta 300 hane, 61 mücerred ve 5 “diğer“ kategorisindeki neferden oluşan Hristiyan nüfusa karşılık 64 hane ve 18 mücerredden müteşekkil Yahudi nüfus bulunmaktadır.(51) Aydın, eyaletteki sancaklar arasındaki mukayesede, sahip olduğutoplam gayrimüslim nüfusun hane bazlı sıralamasında ikinci sırada(52) ve bunun dışında kalan “diğer“ nefer sıralamasında üçüncü sırada yer almaktadır.(53) Hem Hristiyan, hem deYahudi nüfusun eyaletteki hane esaslı dağılımında Aydın üçüncü sırada (44)
bkz. tablo-5. bkz. grafik-1. (46) bkz. grafik-3. (47) bkz. tablo-3/o. (48) bkz. grafik-2. (49) bkz. grafik-5. (50) bkz. tablo-3/c. (51) bkz. tablo-5. (52) bkz. grafik-6. (53) bkz. grafik-7. (45)
59
bulunmaktadır.(54) Sancaklar arasında mücerred sayısı dikkate alınarak yapılan karşılaştırmada ise Hristiyan nüfus açısından aydın, en kalabalık üçüncü sancak olarak belirirken(55) Yahudi nüfus açısından ikinci sırayı almaktadır.(56) Kastamonu Sancağı’ndaki şehirli gayrimüslimlerin tamamı, çalışma konusu dönemde, Sinop’ta oturmaktadır.(57) Sonraki dönemlere ait salnamelerde Ermeniler’le birlikte mevcudiyetlerinden bahsedilen(58) Rumlar’ın bu dönemde tek gayrimüslim millet olarak Sinop’ta boy gösterdikleri görülmektedir. Hem isimlerden(59)
hem
de
tahrir
defterlerinde
“Cemaat-i
Rumiyan“
olarak
kaydedilmelerinden(60) bu durum açıkça ortaya çıkmaktadır. Sinop Rumları büyük bir ihtimalle Selçuklular zamanında varlığı bilinen tüccar Rumlar’ın torunlarıdır.(61) Sinop’ta 6 ayrı mahalle teşkil etmiş olan gayrimüslimler toplam 233 hane ve 91 mücerredden oluşmaktadır.(62) Hane sayısı göz önünde bulundurulduğunda
Kastamonu,
Anadolu
Eyaleti’nin
toplam
gayrimüslim
nüfusunu gösteren grafiğinde(63) ve Hristiyan nüfusunun gösteren grafiğinde(64) dördüncü sırada yer almaktadır. Yine mücerred sayısı dikkate alınarak eyaletin toplam gayrimüslim nüfus grafiği oluşturulduğunda Kastamonu yine en fazla nüfusu barındırmasıyla dikkat çekmektedir.(65)
(54)
bkz. grafik-1 ve grafik-2. bkz. grafik-4. (56) bkz. grafik-5. (57) bkz. tablo-3/j. (58) Ahmet KANKAL, Türkmen’in Kaidesi Kastamonu (XV-XVIII. Yüzyıllar Arası Şehir Hayatı) (Ankara: Zafer Matbaası, 2004), 80-81. (59) İsimler için bkz. TT327, sf: 467-472. (60) bkz. tablo-3/j. (61) A. KANKAL, a.g.k., 80-81. (62) bkz. tablo-5. (63) bkz. grafik-3. (64) bkz. grafik-1. (65) bkz. grafik-6. (55)
60
Hamid Sancağı’nda bulunan gayrimüslimler, Ağlasun, Burdur, Eğirdür, Isparta ve Uluborlu kazalarında yaşamaktadır.(66) Tamamı Hristiyan olan Hamid gayrimüslimleri, isimlerinden anlaşıldığı kadarıyla Rum’dur.(67) Bunlar arasında Karaman, Karamanî ismini taşıyanların varlığı ilgi çekicidir.(68) Burdur’dakiler dışında
kalan
Hamid
Sancağı
gayrimüslimleri,
kendi
cemaatlerine
ait
mahallelerde ikamet etmektedir.(69) Toplam olarak sancak dahilinde yaşayan gayrimüslimler 183 hane, 47 mücerred ve bunun haricindeki 7 neferden oluşmaktadır.(70)
Hane
sayısına
göre
sancaklardaki
Hristiyan
nüfusa
bakıldığında Hamid Sancağı’nınyedinci sırada olduğu(71) toplam gayrimüslim nüfusa bakıldığında ise altıncı sırada yer aldığı görülmektedir.(72) Mücerred sayısına göre sancaklardaki Hristiyan nüfusa göz atıldığında ise Hamid’in üçüncü sıraya yerleştiği,(73) toplam gayrimüslim nüfus açısından ise ikinci sırayı aldığı görülmektedir.(74) “Diğer“ kategorisi altında ele alınan gayrimüslim nüfusu ise bu sancağı, eyalette ikinci sıraya yerleştirmektedir.(75) Kütahya Sancağı’nda, Ermeni, Rum ve Yahudi’lerden ibaret şehirli gayrimüslim nüfus, Kütahya, Lazkıyye ve Kula kazalarında yaşamaktadır. Kütahya kazası Ermeniler’e, Rumlar’a ve Yahudiler’e ayrılmış 3 gayrimüslim mahallesine sahiptir.(76) Lazkıyye kazasında ise gayrimüslimler “Mahalle-i Kefere“ adı altında kaydedildiklerinden(77) hangi milletten oldukları açıkça belli olmasa da isimlerden anlaşıldığı üzere Rum olmaları kuvvetle muhtemeldir. (66)
bkz. grafik-1 Örn. İvaz, Papa Nikola, Vasil, Andronikos, KirYorgi, Mihail, Nikola, İstavri, Urum, Urum Beğ, Dimitri, Kirvasil, v.s. (TT30, sf: 272, 301-302); Nikola, Andronikos, Minol, Kosta, Hristos, İvaz, İstafanos, Dimitri, v.s. (TT121, sf:333). (68) bkz. TT30, sf:272,302; TT121, sf:333. (69) bkz. tablo-3/f (70) bkz. tablo-5. (71) bkz. grafik-1. (72) bkz. grafik-3. (73) bkz. grafik-4. (74) bkz. grafik-6. (75) bkz. grafik-7. (76) bkz. tablo-3/m. (77) bkz. tablo-3/m.
(67)
61
Turan Gökçe XVI. ve XVII. asırlarda Lazkıyye’de Ermeni varlığından söz etmenin mümkün olmadığını belirtmektedir.(78) Kula gayrimüslimleri ise “Cemaati Kefere“ adı altında kaydedilmiştir ve yine bu halkın hangi milletten olduğu belirtilmemiştir.(79) Fakat şahıs isimleri bu konuya ışık tutar niteliktedir ve buradaki gayrimüslimlerin büyük ihtimalle Rum olduklarını düşündürmektedir.(80) Kütahya Sancağı’nda 12’si Yhudiler’e aitolmak üzere toplam 224 gayrimüslim hanesi bulunmaktadır.(81) Anadolu Eyaleti’nin sancakları arasında hane esaslı bir karşılaştırma yapıldığında, Hristiyan sayısı bakımından Kütahya beşinci sırayı alırken,(82)
genel
gayrimüslim
sayısı
bakımından
sekizinci
sırada
yer
almaktadır.(83) Kütahya’nın grafiksel karşılaştırmada önde geldiği tek kategori ise “diğer“ başlığı altında toplanmış olan ve -daha önce de belirtildiği gibi- hane ve mücerred dışında yer alan neferleri ifade eden gayrimüslim nüfus kategorisidir. Buna göre Kütahya 8 nefer ile Anadolu Eyaleti sancakları içinde ilk sırada yer almaktadır.(84) Teke Sancağı’nda gayrimüslimler, sancak merkezi olan Antalya ve Karahisar kazalarında oturmaktadır.(85) Antalya’daki Yahudi ve Hristiyanlar -İbn Batuta’nın anlattığı dönemdeki gibi-(86) ayrı mahallelerde yaşamaktadır.(87) Evliya Çelebi
buradaki
Hristiyanlar’ın
Rum
olduğunu
söylemektedir.(88)
Teke
Sancağı’nda Hristiyanlar123 hane, 24 mücerred ve bunun dışında kalan 2
(78)
Turan GÖKÇE, XVI ve XVII. Yüzyıllarda lazıkıyye (Denizli) Kazası (Ankara: TTK Basımevi, 2000), 100. (79) bkz. tablo-3/m. (80) Örn. Minol, Mihail, Kostandin, Kosta, Kirbadi, Yorgi, Kasali, Dimitri, v.s. (TT45, sf:146-147); Yorgi, Mihail, Keşiş, Nikola, Kara Minol, Anderya, Dimitri, v.s. (TT49, sf:514-515). (81) bkz. tablo-5. (82) bkz. grafik-1. (83) bkz. grafik-3. (84) bkz. grafik-7. (85) bkz. tablo-3/r. (86) bkz. II. Bölüm, 1. Konu: Tarihsel Arka Plan, Türk Beylikleri Dönemi. (87) bkz. tablo-3/r. (88) E. ÇELEBİ, a.g.k., IX, 286.
62
neferden ibaretken, Yahudiler 18 hanelik bir nüfusa sahiptir.(89) Hane esaslı karşılaştırmada Hristiyan nüfusa göre Teke, Anadolu Vilayeti sancakları içinde sekizinci sırada yer alırken,(90) Yahudi nüfusa göre beşinci sırada yer almaktadır.(91) Hane sayısı esaslı genel gayrimüslim nüfus mukayesesinde ise sekizinci olduğu görülmektedir.(92) Mücerred sayısı baz alınarak hazırlanan grafikte ise Teke, barındırdığı Hristiyan nüfus miktarı ile altıncı sıraya yerleşmiş,(93) genel gayrimüslim nüfus miktarı ile de yedinci sıraya girmiştir.(94) Teke Sancağı’nın hane ve mücerred dışında kalan gayrimüslim unsurları ise onu beşinci sıraya sokmuştur.(95) Karahisar-ı Sahib kazası, yine aynı adla anılan sancağın şehirli gayrimüslimlerle meskun tek yeridir. Karahisar-ı Sahib kazasında, biri Ermeniler’e, diğeri Yahudiler’e tahsis edilmiş olan 2 gayrimüslim mahallesi mevcuttur.(96) Asrın sonlarına doğru ticaretin gelişmesine paralel olarak bu mahallelerin sayısı 3’e çıkacaktır. Öyle ki nüfus artışının boyutu, Evliya Çelebi’nin de dikkatini çekecek ve eserinde bundan bahsetmesine sebep olacaktır.(97) Aslında 16. asrın ilk yarısında da Karahisar-ı Sahib Sancağı’nda gayrimüslim nüfus az değildir. Buranın gayrimüslimler için bir cazibe merkezi oluşu sebebiyle 1531’de Manisa’dan Karahisar-ı Sahib’e göçen Yahudiler bile olmuştur.
(98)
Karahisar-ı Sahib şehrinde 73 hane, 1 mücerred ve diğer 5
neferden oluşan Hristiyan nüfus yanında, 15 hane ve 15 mücerredden oluşan Yahudi nüfus yaşamaktadır. Karahisar-ı Sahib Sancağı, eyaletin mukayeseli (89)
bkz. tablo-5. bkz. grafik-1. (91) bkz. grafik-2. (92) bkz. grafik-3. (93) bkz. grafik-4. (94) bkz. grafik-6. (95) bkz. grafik-7. (96) bkz. tablo-3/h. (97) E. Çelebi burada “4600 hane Müslüman ve 1000 hane Nasara süknaları” bulunduğunu ve bu şehrin “adem deryası” olduğunu söylemektedir. (E. ÇELEBİ, a.g.k., IX, 20-21.) (98) O.Ü. BULDUK, a.g.t., 1. (90)
63
grafiklerinde ön sıralarda yer almasını sağlayacak miktarda gayrimüslim nüfusa sahip değildir. Yine de mücerred sayısı dikkate alındığında eyalette Yahudi nüfusun en fazla görüldüğü üçüncü sancak Karahisar-ı Sahib’tir.(99) Hane ve mücerred olanların dışında kalan gayrimüslim neferlerin sayısına göre ise Karahisar-ı
Sahib
Sancağı
eyalet
sancakları
içinde
üçüncü
sıraya
yerleşmektedir.(100) Kengırı Sancağı gayrimüslimleri, Kalacık ve Tosya’da oturmaktadır. Tosya’daki gayrimüslimler “Cemaat-i Zımmiyan- Nefs-i Tosya“ başlığı altında kaydedilmiştir. yaşadıkları
Kalacık’ta
ise
belirtilmiştir.(101)
“Depedelen“
Kengırı
ve
Sancağı
“Kafirköy“
mahallelerinde
gayrimüslimlerinin
tamamı
Hristiyan’dır. Sancak dahilinde 63 hane ve 11 mücerredden ibaret olan gayrimüslim nüfus, Anadolu Eyaleti sancakları arasında Kengırı’nın öne çıkmasını sağlayacak miktarda değildir.(102) Menteşe Sancağı’ndaki gayrimüslimler Peçin, Balat ve Milas kazalarında yaşamaktadır. Bu kazalarda “Mahalle-i Gebran“ başlığı altında kaydedilmiş oldukları için bunların Hristiyan oldukları açıktır.(103) Menteşe Sancağı’nda toplam 41 haneden ve buna ilaveten „diğer“ kategorisine alınan 4 neferden oluşan bir gayrimüslim nüfus bulunmaktadır.(104) Kengırı gibi Menteşe de Anadolu Eyaleti sancakları içinde yapılan sıralamada öne çıkacak nüfusu barındırmamaktadır.(105)
(99)
bkz. grafik-5.
(100)
bkz. grafik-7. bkz. tablo-3/h. (102) bkz. genel olarak grafikler. (103) bkz. tablo-3/n. (104) bkz. tablo-5. (105) bkz. genel olarak grafikler. (101)
64
Bolu Sancağı’nda gayrimüslimlerin yerleştiği iki merkez bulunmaktadır: Karadeniz kıyısındaki liman şehirleri Ereğli ve Taraklı-Borlu.(106) “Gebran“ başlığı altında kayıtlı olan bu gayrimüslimler hristiyan’dır ve taşıdıkları isimlerden büyük olasılıkla
Rum
oldukları
anlaşılmaktadır.(107)
Bolu
Sancağı
dahilinde
gayrimüslimler, toplam nüfus içinde ancak binde 25 oranında görülmektedir.(108) Bolu Sancağı gayrimüslimleri 69 haneden ibarettir. Bu haliyle Bolu, eyalet sancakları arasında ancak hane esaslı grafiklerde kendisine kayda değer yer bulabilmektedir: Hristiyan nüfusa göre Bolu onuncu sıradadır.(109) Genel gayrimüslim nüfus miktarı açısından da aynı sırada yer almaktadır.(110) Alaiye, adını verdiği sancakta şahirli gayrimüslimlerin yaşadığı tek kazadır.
“Cemaat-i
Gebran“
adı
altında
kaydedilmiş
anlaşılacağı gibi buradaki gayrimüslimler Hristiyan’dır.
(111)
olmalarından
da
Sancakta toplam 40
hanelik gayrimüslim nüfusu yaşamaktadır.(112) Alanya da bu miktardaki gayrimüslim
nüfusuyla
eyaletteki
sancaklar
arasında
önemli
bir
yer
alamamaktadır.(113) Karesi Sancağı’ndaki gayrimüslimler, sancak merkezi olan Balıkesri kazasında yerleşmiştir.(114) Tamamını Yahudiler’in oluşturduğu 14 hanelik Karesi gayrimüslimleri 16. asrın başında göçle Balıkesir’e gelmişler ve asrın ortalarında buradan ayrılarak Bursa’ya göç etmişlerdir.(115) Bunun dışında sancakta (106)
bkz. tablo-3/e. Örn. Yorgi, Kirbadi, Kosta, Kamaryas, Minol, Nikola, Anderya, Kirbakos v.s. (TT51, sf:76); Yorgi, Vasil, Minol, Kosta, İstefanos, Dimitri v.s. (TT88, sf: 268-269) (108) Kenan Ziya TAŞ, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Bolu Sancağı (Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1993), 101. (109) bkz. grafik-1. (110) bkz. grafik-3. (111) bkz. tablo-3/a. (112) bkz. tablo-5. (113) bkz. genel olarak grafikler. (114) bkz. tablo-3/i. (115) Sezai SEVİM, XVI. Yüzyılda Karesi Sancağı (Tahrir Defterleri’ne Göre) (Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1993), 60. (107)
65
gayrimüslim nüfusa rastlanmamaktadır. Kayda değer bir gayrimüslim nüfusu barındırmayan Karesi Sancağı, Anadolu Eyaleti sancakları arasında gayrimüslim nüfusa göre yapılan mukayesede kendine önemli bir yer bulmaktan uzaktır.(116) Biga Sancağı, şehir ya da kasaba telakki edilebilecek hiç bir yerde gayrimüslim nüfusunun olmaması nedeniyle tarafımdan eyalet dahilinde yapılan karşılaştırmadahep en sonda yer almıştır.(117) Fakat bu, Biga’da gayrimüslim nüfusun hiç bulunmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksine sancakdahilinde çiftçi, ellici, ortakçı, sığırcı ya da atîk olarak gayrimüslimler yaşamaktadır.(118) Yine de bunların genel sancak nüfusu içindeki oranları %2’yi geçmemektedir.(119) Sonuç olarak Anadolu Eyaleti içerisindeki gayrimüslim nüfusu Hristiyan ve Yahudi olarak ayrıştırılır ve bunların nispetleri verilecek olursa, genel olarak eyalette Hristiyanlar’ın ağırlıkta olduğu görülür. Eyalette 2309 Hristiyan hanesine karşılık 356 Yahudi hanesi bulunmaktadır.(120) Bir başka deyişle hane sayısı esas
alındığında
Anadolu
Eyaleti’nin
gayrimüslim
nüfusunun
%87’sını
Hristiyanlar oluştururken, ancak %13’ünü Yahudiler oluşturmaktadır.(121) Eyaletin gayrimüslim mücerredleri ise 376 nefer Hristiyan, 134 nefer Yahudi’den oluşmaktadır.(122) Bu cümleden olarak mücerred sayısı dikkate alındığında eyalet gayrimüslim nüfusunun %74’ü Hristiyan, %26’sı Yahudi’dir.(123) “Diğer“ kategorisine aldığım nefer sayısı ise Hristiyanlar için 35’ken Yahudiler için
(116)
bkz. genel olarak grafikler. bkz. genel olarak grafikler. (118) Hüsnü DEMİRCAN, Osmanlı Klasik Dönemi Biga Tarihi (Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 2000), 90-98. (119) H. DEMİRCAN, a.g.t., 65. (120) bkz. tablo-5. (121) bkz. grafik-8. (122) bkz. tablo-5. (123) bkz. grafik-9. (117)
66
0’dır.(124) Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında eyalette Hristiyan oranı %100 olarak ortaya çıkmaktadır.(125)
tablo-3/a MVAD166′ya göre
LİVA-İ ALAİYE
birimler
açıklamalar
gmüslim hane
☼ KAZA-İ ALAİYE Cemaat-i Gebran
gmüslim=√ Kale muhafazasında görevli olmaları
40
karşılığında şehir halkının avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfiyyeden muaf ve müsellem olduklarına dair ellerinde belgeleri bulunduğu belirtiliyor. yekun not
“gebran”
40
Alaiye nefsinde toplam 20mah + 2cem (126)
kaydedilmiş. KAZA-İ MANAVGAT not
(124)
gmüslim=Ø Manavgat nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
bkz. tablo-5. bkz. grafik-10. (126) Merkezlerde bulunan mahalle, cemaat, tîr gibi birimlerin sayıları MVAD 438 ve MVAD 166’da kaydedildiği şekliyle “not” olarak verilmiştir. (125)
67
tablo-3/b MVAD438-I ve TT117’ye göre
LİVA-İ ANKARA
ehl-i berat
müezzin
muhassıl
Sipahi-zade
imam
7
-
-
gmüslim=√ 37 18 1
1
1
1
-
-
-
-
21 -
7 -
1 -
-
-
-
-
4 6 1 1
-
-
23 14 18 5
10 6 7 (128) 1
1 -
-
-
-
2 -
7
-
-
37 -
4 -
-
-
-
-
-
1 1 10
-
-
5 9 2 -
1 7 -
1 -
-
1 -
-
-
7
-
-
(132)
-
-
-
-
-
-
3
-
-
19
3
-
-
-
-
-
1
mücerred
hane
(127)
mücerred
hane ☼ KAZA-İ ANKARA Mahalle-i Afi (Ahi?) Çelebi 7 n.d. Ulucak (Ulucan?) Mahalle-i Hacı Ashab 4 Mahalle-i Aşnahan 17 (127) (Eşenhor?) Mahalle-i Behlül 4 Mahalle-i Boyacı Ali 5 Mahalle-i Çakurlar 4 Mahalle-i Dibek ma 5 Zımmîyan Mahalle-i Hacı Doğan 4 Mahalle-i Hoca Sinan n.d. 25 Valtarin (129) Mahalle-i Kazuran 4 Mahalle-i Kebkebir 5 (130) Mahalle-i Kebkebir-i Zımmî 38 Mahalle-i Kefere 40 (Kafirköyü) (131) Mahalle-i Keyyalin ‘an 17 Gebran Mahalle-i Kirişciyan n.d. 4 (133) Yusuf
Müslim
hane
gmüslim Hristiyan Yahudi mücerred
birimler
Bu mahalleyi Özer Ergenç “Eşenhor” şeklinde okumuştur (Ö. ERGENÇ, a.g.k., 30 ve 57. MVAD438-I’de “mücerred” ibaresi yazıldığı halde altına rakam yazılmamış (sf:339). (129) TT117’de Müslim-gmüslim nüfus birlikte 12 nefer olarak belirtilmiş; hane sayısı ise yine karma olarak 10 şeklinde verilmiş (sf:33) (130) MVAD438-I’de hane sayısı 39 olarak verilmiş; mücerred ise yok (sf:338). (131) MVAD438-I’de (sf:339) ve TT117’de (sf:42) 18 hane olduğu yazılmış olsa da gerek nefer sayısıyla karşılaştırıldığında, gerekse mükellefler tek tek sayıldığında hane sayısının 17 olması gerektiği sonucuna varılmıştır. (132) Mufassal defterde 1 tane Müslüman hanesi bulunduğu görülürken (sf:42), MVAD438-I’de Müslüman nüfusa rastlanmıyor (sf:339). (133) Mahallenin ismi Özer Ergenç ve Emine Erdoğan tarafından “İmam Yusuf” olarak tespit edilmiştir. (Ö. ERGENÇ, a.g.k., 30; Emine Erdoğan, Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde Ankara Tahrir Defterleri’nin Analizi (Ankara: Gazi Üniversitesi (Yayınlanmamış Doktora Tezi),
(128)
68
Mahalle-i Zımmîyan-ı 29 3 Kirişciyan Mahalle-i Kurd (Kuvvad?) 17 1 1 Mahalle-i Makrameciyan-ı 24 2 Zımmîyan (134) Mahalle-i Mihriyar-ı Ermeni 11 5 (136) Cemaat-i Gebran der 69 13 (135) kal’a Cemaat-i Zenberekciyan 16 4 ve Nevbetciyan (Cemaat-i Zenberekci ‘an (137) Gebran) Cemaat-i Yahudiyan sakin 28 5 der nefs-i Ankara (138) yekun 33 not Ankara nefsinde toplam 85mah + 3cem kaydedilmiş. Yekunda ise 88 mah olduğu yazılmış. Bu da cemaat adı altında kaydedilenlerin de mahalle sayısına katıldığını gösteriyor. KAZA-İ AYAŞ not
gmüslim=Ø Ayaş nefsinde toplam 7mah kaydedilmiş.
KAZA-İ BACI not
gmüslim=Ø Bacı nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
KAZA-İ ÇUBUK not KAZA-İ MURTAZA ABAD not KAZA-İ YABAN ABAD not
gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok.
2004),, 55 ve 87.); Ayrıca TT117’de yekunda nefer=6, hane=4, mücerred=3 olarak kaydedilmiş (sf:36) ancak nefer sayısının 7 olması gerektiği ortaya çıkıyor. (134) MVAD438-I’de mücerred sayısı 4 olarak verilmiş (sf:339) fakat TT117’de (sf:37) nefer sayısı ile karşılaştırıldığında (nefer=16) ve mükellefler tek tek sayıldığında mücerred sayısının 5 olması gerktiği sonucuna varılmıştır. (135) Kale içinde oturan cemaatler için “muaflardır” kaydı düşülmüş. Nelerden muaf olduklarını ise üst kısımda yazılı olan nottan anlıyoruz: Mezkur Müslüman mahalleleri ki kal’a içinde otururlar kal‘aya muavenetleri ve hizmetleri olmağın ulakdan ve şehir?’den ve bedel-i mahalden ve salgundan ve sekbandan ve doğancıdan ve hisar yapmasından ve kürekçiden fi mahalli? avarızdan muaf olalar deyu ellerinde hükm-i hümayunları vardır. (136) TT117’de hane sayısı 69, mücerred sayısı 12, nefer sayısı ise 82 olarak verilmiş (sf:42). (137) Kale içinde zenberekçilik ve nevbetçilik yaptıklarının defter-i köhnede de belirtilmiş olduğu kaydedildikten sonra halâ haraçtan ve avarız-ı divaniyyeden muaf olduklarına dair ellerinde hükm-i hümayunları vardır denmiş (TT117,47). (138) MVAD438-I’de yekun, “hane-i gebran”, “mücerred-i gebran”, “hane-i Yahudiyan” başlıkları altında kaydedilmiş. Buna göre; hane-i gebran=118, mücerred-i gebran=29, hane-i Yahudiyan=33 (sf:339). Mufassal defterden edinilen bilgilere göre, çok farklı olduğu için ve tabi ki tabloda tutarsızlık intibaı uyandırmamak için katibin Hristiyan nüfusa dair verdiği yekun rakamı tabloda gösterilmemiştir.
69
tablo-3/c MVAD166, TT87 ve TT148’e göre
LİVA-İ AYDIN birimler
gmüslim
açıklamalar
KAZA-İ BOZ DOĞAN not (139)
mücerred
KAZA-i BİRGİ Cemaat-i Kefere yekun not
hane
KAZA-İ ARPAZ not
pir-i fanî
KAZA-İ AYASULUG (139) Mahalle-i Kefere yekun not
mücerred
hane
KAZA-İ ALA ŞEHİR Mahalle-i Tekfur Kapusı Mahalle-i Kirbas Mahalle-i Güzel Papas Mahalle-i Beretcelü? Mahalle-i Yarhisar Mahalle-i Hazır İlyas yekun not
müslim
-
2
-
gmüslim=√ Gmüslim mahallelerinin tümü “Cemaat-i Kefere-i Reaya-yı Vakf-ı Sultan Yıldırım” başlığı altında kaydedilmiş.
14 12 36 25 33 24 144
3 9 6 6 6 30
Alaşehir nefsinde 15 mah (6’sı gmüslimlere ait)+ 1cem kaydedilmiş. gmüslim=√ -
(140)
57 57
10 10
-
-
-
Ayasulug nefsinde toplam 11mah + 2cem kaydedilmiş. gmüslim=Ø Arpaz nefsinde toplam 5mah +2karye kaydedilmiş. “Cemaat-i Kefere-i Birgi” Birgi nefsinde toplam 12mah +5cem kaydedilmiş.
19 -
-
-
-
-
gmüslim=Ø
TT87’de “Mahalle-i Küffaran der Ayasulug” olarak (sf:38); TT148’de ise “Mahalle-i Kefere tabi-i Ayasulug” olarak yer almış (sf:188). (140) TT148’de hane=57, mücerred=10, nefer=68, ?=1 olarak verilmiş (sf:188); TT87’de ise hane=50, olarak kaydedilmiş (sf:37). Tabloda TT48 ile aynı bilgileri içerdiği için MVAD166 verileri esas alınmıştır.
70
KAZA-İ ÇEŞME Mahalle-i Gebran
gmüslim=√ (Seferi Hisar nefsinde)
yekun not
Seferi Hisar nefsinde toplam 7mah + 4karye kaydedilmiş.
☼ KAZA-İ GÜZEL HİSAR not
gmüslim=Ø Köşk nefsinde 4mah + 1karye; Güzelhisar nefsinde (141) 6mah kaydedilmiş.
KAZA-İ İZMİR (142) Karye-i Boynuz Seküsü
gmüslim=√ “haneha-yı İzmir kadimü’leyyamdan Boynuz Seküsü dinilmekle maruf karyede sakinlerdir. Nefs-i İzmir’e tabidir” Nefsteki toplama bu karye de “gebran” olarak katılmış. İzmir nefsinde toplam 4mah + 1karye kaydedilmiş.
yekun not KAZA-İ KESTEL not KAZA-İ SART not
-
-
-
-
-
29
12
-
29
12
-
49 64
9 18
5 -
-
-
50
11
-
-
gmüslim=Ø Kestel nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Sart nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
KAZA-İ SULTAN HİSARI not
gmüslim=Ø Sultanhisarı nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
KAZA-İ TİRE (143) Mahalle-i Gebran (144) Cemaat-i Yahudiyan
gmüslim=√ Yekunda belirtilen mahalle sayısına katılmış.
(141)
2
Güzelhisar’da “Kilise-Mescid” adlı bir mahalle bulunuyor. Burada gmüslimlere hiçbir atıf yok fakat mahallenin ismi, bir gmüslim yerleşkesinin Türk-Müslüman hakimiyetiyle birlikte geçirdiği değişimi göstermesi bakımından önemli kabul edilebilir. (142) TT 148’de bu gayrimüslim nüfus “Cemaat-i Gebran” başlığı altında kaydedilmiş (sf:10) (143) TT87’de nefer=40, hane=37, mücerred=3 olarak görülürken (sf:121); TT148’de nefer=59, hane=49, mücerred=9 olarak kaydedilmiş (sf:145). Burada MVAD166 verileri esas alınmıştır (sf:372). (144) TT87’de nefer=49, hane048, mücerred=1 olarak verilmiş (sf:121); TT148’de ise nefer=86, hane=64, mücerred=18 olarak kaydedilmiş (sf:146).
71
yekun not
Tire nefsinde toplam 38mah + 1cem kaydedilmiş.
KAZA-İ YENİ ŞEHİR not
gmüslim=Ø Yenişehir nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
-
-
-
tablo-3/d
KAZA-İ BİGA(145)
birimler
açıklamalar
KAZA-İ BALYA not
gmüslim=Ø Balya nefsinde 1karye kaydedilmiş.
☼ KAZA-İ BİGA not
gmüslim=Ø Biga nefsinde 9mah kaydedilmiş.
KAZA-İ ÇAN
gmüslim=Ø
not
Nefsi yok.
KAZA-İ ÇATAL BERGOS not KAZA-İ EZİNE BAZARI not KAZA-İ LAPSEKİ not
(145)
MVAD166 ve TT59’a göre
gmüslim=Ø Çatal Bergos nefsinde 5mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Ezine Bazarı nefsinde 5mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Lapseki nefsinde 4mah kaydedilmiş.
Biga Livası kazaları nefislerinde gayrimüslim olmadığı MVAD166 ve TT59’un taranması ile görülmüştür.
72
tablo-3/e MVAD438-II, TT51 ve TT88’e göre
LİVA-İ BOLU birimler
açıklamalar hane
☼ KAZA-İ BOLU not
gmüslim=Ø Bolu nefsinde toplam 12mah kaydedilmiş.
KAZA-İ ÇAĞA not
gmüslim=Ø Çağa nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş.
KAZA-İ EREĞLÜ (146) (belirtilmemiş)
gmüslim=√ “Gebran-ı nefs-i Ereğlü” başlığı altında kaydedilmiş. Ereğlü nefsinde mah v.s. kaydedilmemiş.
yekun not KAZA-İ GEREDE not
gmüslim=Ø Gerede nefsinde mah v.s. kaydedilmemiş.
KAZA-İ HIZIR BEĞ İLİ (ÇEHARŞENBE) not
gmüslim=Ø
KAZA-İ KIBRUS not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
Nefsi yok.
KAZA-İ KONRAPA not
gmüslim=Ø Konrapa nefsinde mah v.s. kaydedilmemiş.
KAZA-İ MUDURNU not
gmüslim=Ø Mudurnu nefsinde toplam 11mah kaydedilmiş.
KAZA-İ ON İKİ DİVAN not
(146)
gmüslim=Ø Nefsi yok.
TT51’de 1 tane papas olduğu görülüyor (sf:76).
gmüslim mücerred
42
-
-
-
73
KAZA-İ TARAKLU BORLU (147) Mahalle-i Gebran yekun not
gmüslim=√ Taraklu Borlu nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş. Bunların 1’i gmüslimlere ait.
KAZA-İ TODURGA not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ ULUS not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ VİRAN ŞEHİR not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ YEDİ DİVAN not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ YENİCE not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
27 -
15 -
tablo-3/f MVAD438-I, TT30 ve TT121’e göre
LİVA-İ HAMİD birimler
açıklamalar
gmüslim
-
Afşar nefsinde
TT88’de MVAD166 verileriyle tutarsızlık görülmüyor.
sipahi ve sipahizade muaf katib-i hahsa-i padişah kör ser-muhassıl şeyh-i zaviye hacı? mütevelli muhassıl hafız imam pir-i fani mücerred
-
hane
-
nefer
a’ma
-
pir-i fani
2 -
gaib
(147)
2 -
mücerred
KAZA-İ AFŞAR not
gmüslim=√ “gebran” Ağlasun nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø
hane
nefer
KAZA-İ AĞLASUN (belirtilmemiş) yekun not
müslim
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
74
toplam 2mah kaydedilmiş. KAZA-İ BURDUR Mahalle-i MescidCami(148) yekun not
KAZA-İ EĞİRDÜR Zimmiyan-ı Nis(149) Zimmiyan-ı Eğirdür(150) yekun not
KAZA-İ GÖL HİSAR not
KAZA-İ GÖNEN not
☼ KAZA-İ ISPARTA Mahalle-i Gebran yekun
(148)
gmüslim=√ -
39(2)
22
17
-
-
-
39
22
17
-
-
-
-
61
51
8
-
2
-
5
5
-
-
“gebran” Eğirdür nefsinde toplam 17mah kaydedilmiş. Bunların 2’si gmüslimlere ait.
66
56
8
-
70
55
“gebran”
70
55
“gebran” Burdur nefsinde toplam 3mah kaydedilmiş. Bunlardan biri karma.
196
113
54
4 1 1 7 1 2 2 1 1 2 1 6
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
2
-
12
1
1
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
12
2
1
gmüslim=√
gmüslim=Ø Göl Hisar nefsinde toplam 3mah kaydedilmiş.
gmüslim=Ø Gönen nefsinde 5mah kaydedilmiş.
gmüslim=√
TT 30’da “Zimmiyan der nefs-i Burdur” olarak kaydedilmiş (sf:212). TT 30’da 40 tane nefer, 1 tane de papas görülüyor (sf:212). (149) TT 30’da Mahalle-i Zimmiyan-ı Nis olarak kaydedilen gayrimüslim nüfus içinde 54 nefer, 2 pir-i fani, 1 papas, 1 a’ma kaydedilmiş. Mücerred ise hiç yok (sf:301). (150) TT 121’de 1 tane papas görülüyor (sf:333); TT 30’da ise nefer sayısı 22 (sf:302).
(2)
75
not
Isparta nefsinde toplam 17mah kaydedilmiş (farklı yerlerde). Bunlardan 1’i gmüslimlere ait.
KAZA-İ İRLE not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ KİÇİBORLU not
gmüslim=Ø
KAZA-İ ULUBORLU Mahalle-i Zimmiyan(151) yekun not
KAZA-İ YALVAÇ not
Kiçiborlu nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=√ “der nefs-i Uluborlu” “gebran” Uluborlu nefsinde toplam 20mah kaydedilmiş. Bunlardan 1’i gmüslimlere ait.
60
48
10(152)
1
-
1
60
48
10
1
-
1
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
gmüslim=Ø Yalvaç nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş.
tablo-3/g MVAD166 ve TT111’e göre
LİVA-İ HÜDAVENDİGAR (153)
birimler
açıklamalar
gmüslim ?
müslim
kiracıyan
(151)
TT 30’a göre Uluborlu nefsinde Mahalle-i Zimmiyan olarak kaydedilen gayrimüslimlerin 9 nefer olduğu, bunların 8’inin mücerred, 1’inin ise papas olduğu görülüyor (sf:597-598). (152) TT 121’de mücerred sayısı 11; gaib ise hiç görülmüyor (sf:212). (153)
TT44’te, Behram, Gönen, Kebsud ve Taraklu’da; TT111’de de Adranos, Behram, Gönen, Göynük, Kebsud, Kirmastı, Mihalıç, Taraklu ve Ulubad’ta gayrimüslim olmadığı görülmektedir.
-
-
-
-
-
76
imam
(154)
müc
KAZA-İ ERMENİ
hane
KAZA-İ YAR HİSAR not
(157)
18
müc
KAZA-İ İNEGÖL not
“Gazi Hüdavendigar ve Bayezid Hüdavendigar ve Germiyanoğlu vakfından müteferrik zimmilerdir”
13 14
hane
Mahalle-i (156) Kuruçeşme Mahalle-i Demür (158) Kapu Mahalle-i (158) Simaviyan yekun not
gmüslim=√ “Cemaat-i Gebran” “Cemaat-i Gebran”
müc
hane
☼ KAZA-İ (154) BURUSA (155) Mahalle-i Subaşı Mahalle-i (156) Kuruçeşme Mahalle-i Bazar-ı Mahi
8 3
14 -
-
-
-
-
4
-
-
-
-
-
“Yahudiyan”
117
1
-
-
-
-
-
“gebran”
-
3
-
-
-
-
-
“gebran”
-
-
-
-
-
-
-
(159)
Bursa nefsinde toplam 146mah + 2cem kaydedilmiş.
gmüslim=Ø İnegöl nefsinde toplam 4mah + 1cem (160) kaydedilmiş.
gmüslim=Ø Yar Hisar nefsinde 4mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø
Bursa nefsi mahalleleri ancak TT23’te geçiyor fakat burada da mahallelerin tamamı verilmemiş. (155) Barkan aynı nüfus bilgilerini ihtiva eden “Maksem nam-ı diğer Subahşi” adlı bir mahalle göstermiş (Ö.L.BARKAN, Ö.MERİÇLİ, a.g.k., 4.) ama MVAD166’da bulduğum “Maksem” adlı mahallede gmüslimlere ait bir kayıt bulunmuyor (sf:2). (156) MVAD166’da iki ayrı mahalle olarak kaydedilmiş (sf:4). Fakat Barkan bunların aslında aynı yeri ifade ettiğini düşünüyor (sf:6). (157) Barkan’da 19 olarak geçiyor. (158) Barkan’da var ama MVAD166’da geçmiyor. (159) Barkan’da “yekun” başlığı altında 14 gebran-ı mücerred, 3 kiracı gebran-ı mücerred kaydedilmiş. (160) Barkan’da 3mah + 1cem geçiyor. (161) Barkan 166 no’lu mücmele göre 3 mah olduğunu belirtiyor.
77
BAZARI not
KAZA-İ DOMANİÇ not
KAZA-İ YENİ ŞEHİR not
KAZA-İ SÖĞÜD not
KAZA-İ GÖL not KAZA-İ YENİCE-İ TARAKLU not
Ermeni Bazarı nefsinde (161) mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Domaniç nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Yenişehir nefsinde 3 mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok.
gmüslim=Ø Göl nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Yenice-i Taraklu nefsinde 5 mah kaydedilmiş.
KAZA-İ GEYVE not
gmüslim=Ø Geyve nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
KAZA-İ AK YAZI not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ AK HİSAR (KARAGÖZ) not
KAZA-İ GÖYNÜK not
KAZA-İ BEĞ BAZARI Mahalle-i (163) Ermeniler
(162)
gmüslim=Ø Ak Hisar nefsinde mah v.s. (162) belirtilmemiş.
gmüslim=Ø Göynük nefsinde toplam 9 mah kaydedilmiş.
gmüslim=√ -
Barkan 2 mahalle olduğunu belirtiyor.
14
-
(164)
-
-
-
-
-
78
yekun not
KAZA-İ SİFRİ HİSAR Mahalle-i (165) Ermeniyan yekun not
KAZA-İ KİTE not KAZA-İ MİHALİÇLIK not
KAZA-İ MİHALİÇ not
KAZA-İ AYDINCIK Cemaat-i kefere der (166) Karakadı
Beğ Bazarı nefsinde toplam 10 mah + 3 cemaat kaydedilmiş. gmüslim=√ -
-
110
54
-
-
-
-
-
-
3
-
-
-
-
gmüslim=Ø Mihaliçlık nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
gmüslim=Ø Mihaliç nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş. gmüslim=√ Aydıncık nefsinde toplam 8mah kaydedilmiş.
KAZA-İ TUZLA not
gmüslim=Ø Tuzla nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
(163)
-
gmüslim=Ø Nefsi yok.
gmüslim=Ø Gönen nefsinde toplam 5mah kaydedilmiş.
KAZA-İ KEBSUD
-
Sifri Hisar nefsinde 25mah + 1cem kaydedilmiş.
KAZA-İ GÖNEN not
KAZA-İ ADRANOS not
-
gmüslim=Ø Adranos nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø
“Zikrolan Ermenilerden, kadı olan kimesne her neferden ayda 1’er akçe alur imiş; ‘adet deyu, defterlerde müsbet değil deyu kayd olmuş. Ve subaşı olan, zikrolan tayfanın evlüsünden yılda 7’şer akçe ve ergeninden 3’er akçe alur imiş. Elan kemakan mukarrer. Hasıl 124, tımar-ı İskender muhtesib-i Sifri Hisar” (Barkan, a.g.e., 165). (164) TT111’e göre burada 3 tane mücerred kayıtlı (sf:112). (165) TT111’de 171 nefer, 1 papas görülüyor. Ayrıca mücerredler tek tek sayıldığında 58 olduğu ortaya çıkıyor (sf:253-255). (166) MVAD166 (sf:158) ve TT111 (sf: 431)’de aynı kayıtlar yer alıyor.
79
not
Kebsud nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş.
KAZA-İ TARHALA not
gmüslim=Ø Tarhala nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş.
KAZA-İ BERGAMA Mahalle-i Foryaz Cemaat-i (169) Zimmiyan yekun not
gmüslim=√ (167) “zimmiyan” “der şehr mütemekkindir” “gebran” Bergama nefsinde toplam 34mah + 1cem kaydedilmiş.
3 19
5
-
-
22
5
-
-
(168)
20 -
8
-
1 -
tablo-3/h MVAD438-I ve TT111’e göre
LİVA-İ KARAHİSAR-I SAHİB birimler
açıklamalar
müc
pir-i fani
a’ma
doğancı
(167)
hane
(171)
Mahalle-i Yahudiyan yekun not
gmüslim=√ “ ‘an vakf-ı medrese-i Kara Paşa-yı Bayezid Hüdavendigar vakfıdır deyu kayd olunmuşdur der defter-i köhne” “gebran” Karahisar-ı Sahib nefsinde toplam 34mah kaydedilmiş. Bunların 2’si gmüslimlere ait.
nefer
KAZA-İ KARAHİSAR-I SAHİB (170) Mahalle-i Ermeniyan
gmüslim
79
73
1
3
1
1
15 94
15 -
-
-
-
-
TT111’de Mahalle-i Foryaz başlığı altında Cemaat-i Kefere olarak yer almış (sf:682). MVAD166’da (sf.186) 8 olarak kaydedilen bu rakam, TT111’de 9 olarak görülüyor (sf:682). Yekunda Müslim+ gayrimüslim nefer sayısı 32 olarak kaydedildiğine bakılarak, mufassal kaydının doğru olduğu düşünülebilir. (169) TT111’de (sf 683), aynı veriler ve aynı isimle kaydedildiği görülmektedir. (170) TT147’de nefer 79, mücerred 1, pir 3, papas 1 şeklinde veriye rastlanmıştır (sf:24-25). (171) TT147’de aynı veriler bulunuyor (sf:25).
(168)
80
KAZA-İ SANDIKLU not KAZA-İ ŞUHUD not
gmüslim=Ø Sandıklu nefsinde toplam 8mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Şuhud nefsinde toplam 9mah kaydedilmiş.
KAZA-İ BOLAVADİN not KAZA-İ BARÇINLU not
gmüslim=Ø Bolavadin nefsinde toplam 11mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok.
tablo-3/i
LİVA-İ KARESİ birimler
☼ KAZA-İ BALIKESRİ (172) Cemaat-i Yahudiyan der nefs-i Balıkesri (173) yekun not
MVAD166 ve TT153’e göre
açıklamalar
gmüslim=√ 14 14 Balıkesri nefsinde toplam 22mah kaydedilmiş.
KAZA-İ BİGADİC not
gmüslim=Ø Bigadic nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş.
KAZA-İ İVRİNDİ not
gmüslim=Ø İvrindi nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş.
KAZA-İ EDREMİD not
gmüslim=Ø Edremid nefsinde toplam 12mah kaydedilmiş.
KAZA-İ AYAZMEND not
gmüslim=Ø Ayazmend nefsinde toplam 8mah kaydedilmiş.
(172) (173)
TT153’te de aynı başlıkla, aynı hane sayısıyla verilmiş (sf: 29). TT153’te katip yekunda haneyi 17 olarak vermiş (sf: 29).
81
KAZA-İ MANYAS not
gmüslim=Ø Manyas nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş.
tablo-3/j TT438-II ve TT327’ye göre
LİVA-İ KASTAMONU birimler
açıklamalar hane
☼ KAZA-İ KASTAMONU not KAZA-İ GÖL not KAZA-İ ARAÇ not KAZA-İ TAŞKÖPRÜ not KAZA-İ KÜRE not KAZA-İ AYANDON not KAZA-İ HOŞ ALAY not KAZA-İ DADAY not KAZA-İ BOY OVASI not KAZA-İ DURAGAN not KAZA-İ SİNOB Mahalle-i Büyük Kilise Mahalle-i Ayo- Berdo(s) Mahalle-i Turuş-hane Mahalle-i Ayo- Kostandin Mahalle-i ‘Arab Pıñarı (174)
gmüslim mücerred
gmüslim=Ø Kastamonu nefsinde toplam 46mah + 1cem kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Taşköprü nefsinde toplam 5mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Küre nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Mana nefsinde toplam 3mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Bazar-ı Duragan ve Duragan nefislerinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=√ Mahalleler “Cemaat-i Rumiyan-ı nefs-i Sinob”
17 12 21 27 83
5 4 8 17 26
TT327’de “Gebran-ı nefs-i Sinob” başlığı altında kaydedilen aynı mahalleler, 16 asrın ikinci yarısında genel bir nüfus artışıyla karşımıza çıkıyor (sf.467-473).
82
Mahalle-i Ayo-Nikola Mahalle-i Ayakluca Kilise yekun not
(174)
başlığı altında yer alıyor. (175)
gebran Sinob nefsinde toplam 21mah kaydedilmiş. Bunların 7’si gmüslimlere ait.
32 41 233
17 14 91
tablo-3/k MVAD438-II’ye göre
LİVA-İ KENGIRI Mahalle-i Ayo-Nikola ☼ KAZA-İ KENGIRI not KAZA-İ KOÇ HİSAR not KAZA-İ MİLAN not KAZA-İ KURŞUNLU not KAZA-İ ÇERKEŞ not KAZA-İ TOSYA (belirtilmemiş) yekun not KAZA-İ KARGU (175)
(174)
başlığı altında yer alıyor. gmüslim=Ø
hane
mücerred
18
5
-
-
gmüslim=Ø gmüslim=Ø gmüslim=Ø gmüslim=Ø gmüslim=√ Cemaat-i zımmiyan-ı nefs-i Tosya olarak kaydedilmiş. gmüslim=Ø
TT327’de “Cemaat-i Müslümanan ma’ zimmiyan” şeklinde toplam verilmiş. Buna göre hane: 518, mücerred:404 (sf:473).
83
not KAZA-İ KALACIK Mahalle-i Depedelen Mahalle-i Kafirköy yekun not KAZA-İ KARI BAZARI not
gmüslim=√ -
32 31 -
6 5 -
gmüslim=Ø
tablo-3/l MVAD438-II’ye göre
LİVA-İ KOCA İLİ
gmüslim=√ “Zimmilerdir ki şehir altında otururlar.” Avarızdan muaflar dır diye kayıt düşülmüş.
yekun not
Koca ili nefsinde toplam 15mah kaydedilmiş. Bunların 1’i gmüslimlere ait.
KAZA-İ KANDIRA not
KAZA-İ ŞİLE (belirtilmemiş)
yekun not
hane-i post mastori?
☼ KAZA-İ İZNİKMİD(İZMİT) Mahalle-i İskele
gmüslim mücerred
açıklamalar hane
birimler
27
8
4
-
-
-
254
15
-
-
-
-
gmüslim=Ø Kandıra nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş. gmüslim=√ “Nefs-i Şile ahalisi cem‘an avarız-ı divaniye ve tekalif-i örfiyyeden muaf ve müsellemlerdir.” Şile nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
84
KAZA-İ GEGİVİZE (GEBZE) gmüslim=Ø Gegivize nefsinde toplam 7mah kaydedilmiş.
not
KAZA-İ YOROS not
gmüslim=Ø Nefsi yok.
KAZA-İ İZNİK Mahalle-i Bağban Kafirleri Mahalle-i Manastır yekun not
gmüslim=√ -
KAZA-İ YALAK ABAD not KAZA-İ ADA not
12 11 -
İznik nefsinde toplam 23mah kaydedilmiş. Bunların 1’i gmüslimlere ait.
1 2 -
-
gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Nefsi yok.
tablo-3/m MVAD438-I, TT45 ve TT49’a göre
LİVA-İ KÜTAHYA(176) birimler
kethüda-i pir
papas
pir
‘ama
divane
(177)
mücerred
(176)
gmüslim=√ Vakf-ı imaret-i Yakub Çelebi. Vakıf olduğu kaydedilmiş. -
gmüslim hane
☼ KAZA-İ KÜTAHYA Mahalle-i Ermeniyan-ı (177) Kütahya Mahalle-i Rumlar ‘an Karye-i Çerçi Mahalle-i Yahudiyan
açıklamalar
133
11
-
1
1
-
-
14
-
1
1
1
-
-
12
-
-
-
-
-
-
TT45’te Gedüs, Güre, Homa, Simav ve Şeyhlü’de; gayrimüslim olmadığı görülüyor. TT45’te nefer sayısı 158 olarak geçiyor.
85
yekun not
“gebran” Kütahya nefsinde toplam 33mah kaydedilmiş. Bunların 3’ü gmüslimlere ait
KAZA-İ GEDÜS not
gmüslim=Ø Gedüs nefsinde toplam 8mah kaydedilmiş.
KAZA-İ LAZKİYE Mahalle-i Kefere yekun not
gmüslim=√ “gebran” Lazkiye nefsinde toplam 22mah kaydedilmiş. Bunların 1’i gmüslimlere ait.
KAZA-İ ŞEYHLÜ not
gmüslim=Ø Şeyhlü nefsinde toplam 6mah kaydedilmiş.
KAZA-i EĞRİGÖZ VE SİMAV not
KAZA-İ HONAZ not KAZA-İ GÜRE VE SELENDİ not KAZA-İ KULA (178) Cemaat-i Kefere yekun not
(178)
159
11
-
-
-
-
-
65 65
4 4
-
1 -
1 -
1 -
-
101
15
-
1
1
-
1
101
15
-
-
-
-
-
gmüslim=Ø Eğrigöz nefsinde mah v.s. belirtilmemiş; Simav nefsinde 3mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Güre nefsinde toplam 1mah kaydedilmiş; Selendi’nin nefsi yok. gmüslim=√ “Vakf-ı imaret-i Mahmud Çelebi bin Musa Şah-ı Alem-penah” gebran Kula nefsinde toplam 4mah+1cem kaydedilmiş. “Cemaat-i gebran” başlığı altında yazılan gmüslim nüfus “yekun-ı mahallat-ı mezkure” başlığı altında tekrar yazılmış.
Kula’da 2 tane nim çift tespit ediliyor bu cemaatte (TT45, sf:514; TT49, sf.146).
86
KAZA-İ HOMA not
gmüslim=Ø Homa nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
tablo-3/n
LİVA-İ MENTEŞE(179)
MVAD166, TT39, TT47 ve TT61’e göre
birimler
açıklamalar
KAZA-İ PEÇİN Mahalle-i Gebran-ı İn-Pıñarı
gmüslim=√ Bunlar haraçların Hüdavendigâr’a, (180) ispençelerin sancakbeğine virirler. “gebr” Peçin nefsinde toplam 7mah kaydedilmiş.
yekun not
KAZA-İ ÇİNE not
KAZA-İ BALAT Mahalle-i Gebran
yekun not
(179)
gmüslim hane kara
7
4
7
4
29
-
29
-
gmüslim=Ø Çine nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş. gmüslim=√ Mezkur kâfirler haraçların Hüdavendigâr’a, ispençelerin imaret üzere sancakbeğine virirler ve bağları öşrünüve yerleri resmini sipahiye virirler deyu defter-i atikte mukayyeddir halya virir? minval (181) budur. “gebr” Balat nefsinde toplam 18mah kaydedilmiş. Bunların1’i gmüslimlere ait.
TT39’dan Mekri’de; TT61’den Çine,Mazun, Mekri, Milas, Muğla, Pırnaz ve Tavas’da gayrimüslim olmadığı anlaşılmıştır. (180) TT61 (sf: 161). (181) TT61 (sf: 183).
87
KAZA-İ MİLAS Mahalle-i Gebran yekun not
gmüslim=√ Mezkurlar haraçların Hüdavemdigâr’a, ispençelerin sancakbeğine (182) veririler. “gebr” Milas nefsinde toplam 12mah kaydedilmiş.
KAZA-İ BOZ ÖYÜK not
gmüslim=Ø Boz Öyük nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
☼ KAZA-İ MUĞLA not
gmüslim=Ø Muğla nefsinde toplam 12mah kaydedilmiş
KAZA-İ MAZUN not KAZA-İ TAVAS not KAZA-İ KÖYCEĞİZ not
gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Tavas nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Köyceğiz nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Pırnaz nefsinde toplam 8 tîr kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok. gmüslim=Ø Mekri nefsinde mah v.s. belirtilmemiş.
KAZA-İ PIRNAZ not KAZA-İ İSRAVALOS not KAZA-İ MEKRİ not
5
-
5
-
tablo-3/o MVAD166 ve TT165’e göre
LİVA-İ SARUHAN
birimler
açıklamalar hane
☼ KAZA-İ MAGNİSA (183) Cemaat-i Yahudiyan yekun not (182) (183)
gmüslim=√ “Cemaat-i Yahudiyan-ı nefs-i Magnisa” “Yahudiyan” Magnisa nefsinde toplam
gmüslim mücerred
88
33
88
33
TT61 (sf:165). TT165’te, nefer:101, hane:67, mücerred: 33 olarak kaydedilmiş (sf:18-19).
88
KAZA-İ MENEMEN Zimmiyan-ı nefs-i (184) Tarhanyat yekun not
KAZA-İ ADALA not KAZA-İ NİF not KAZA-İ MARMARA not
KAZA-İ ILICA not KAZA-İ DEMÜRCİ not KAZA-İ GÜZEL HİSAR (185) Cemaat-i Zimmiyan yekun not
KAZA-İ GÖRDOS not KAZA-İ KAYACIK not KAZA-İ AK HİSAR not KAZA-İ GÖRDEK not
(184)
37mah + 1cem kaydedilmiş. gmüslim=√ “zimmiyan” Tarhanyat nefsinde toplam 23mah + “zimmiyan-ı nefs-i Tarhanyat “adlı bir kalem kaydedilmiş. gmüslim=Ø Adala nefsinde toplam 1mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nif nefsinde toplam 10mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Marmara nefsinde toplam 7mah; Gülnos nefsinde ise 2mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Avulgumlu nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Demürci nefsinde toplam 13mah kaydedilmiş. gmüslim=√ “Cemaat-i zimmiyan-ı nefs-i Güzel Hisar” Güzel Hisar nefsinde toplam 2mah + 1cem + 1karye kaydedilmiş. gmüslim=Ø Gördos nefsinde toplam 4mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Kayacık nefsinde mah v.s. belirtilmemiş. gmüslim=Ø Ak Hisar nefsinde toplam 17mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Gördek nefsinde toplam 1mah kaydedilmiş.
42
1
42
1
11
3
-
-
TT165’te, nefer: 45, hane:42, mücerred: 1, papas:1, ?: 1 olarak kaydedilmiş (sf:101). TT165’te MVAD166 ile çelişen hiçbir kayıt yok; sadece isim Cemaat-i zimmiyan-ı Güzelhisar olarak yazılmış (sf:183). (185)
89
tablo-3/p
LİVA-İ SULTAN-ÖNÜ
birimler
KAZA-İ BİLECİK Cemaat-i Ermeniyan yekun not
☼ KAZA-İ ESKİŞEHİR not KAZA-İ İNÖNÜ not KAZA-İ SEYDİ GAZİ not
MVAD438-I ‘e göre
açıklamalar
gmüslim
gmüslim=√ gmüslimlere dair bilgi yok. Bilecik nefsinde toplam 6mah + 1cem kaydedilmiş.
hane
mücerred
14
1
-
-
gmüslim=Ø Eskişehir nefsinde toplam 7mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø İnönü nefsinde toplam 9mah kaydedilmiş. gmüslim=Ø Nefsi yok.
tablo-3/r MVAD166’ya göre
LiVA-İ TEKE
birimler
☼ KAZA-İ ANTALYA Cemaat-i Gebran Cemaat-i Yahudiyan yekun
açıklamalar
gmüslim=√ “gebr”
gmüslim hane
müc
kara
96 18 114
10 2 12
1 1
90
not
Antalya nefsinde toplam 20mah + 2cem kaydedilmiş
KAZA-İ KARA HİSAR Cemaat-i Gebran
gmüslim=√ Kara Hisar kalesi halkından olan gmüslim ve Müslümanlar’ın resm-i örfiyye ve avarız-ı divaniyyeden muaf ve müsellem olageldikleri belirtilmiş.
yekun not KAZA-İ ELMALU not
(186)
gmüslim=Ø
KAZA-İ KAŞ not
gmüslim=Ø
KAZA-İ KALKANLU not
gmüslim=Ø
(186)
Behset Karaca, MVAD166’ya atfen Elmalı şehrinde 10 hane gayrimüslim bulunduğunu söylüyorsa da (Behset KARACA, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Teke Sancağı (Isparta: Fakülte Kitabevi, 2002,142.), bu defterde yaptığım inceleme sonucunda belirtilen yerde, şehir merkezinde gayrimüslim nüfusa rastlayamadım. Ayrıca, Latif Armağan da Elmalı’da gayrimüslim nüfusun olmadığını belirtiyor (L.. ARMAĞAN, a.g.t.,295.).
91
diğer
müc
toplam
diğer hane müc. diğer
Teke
53 123
Kütahya
53
Koca ili
233 63 304 212 41
Kengırı
-
Kastam.
Sult.önü
69 183 205 73
Karesi
Karah. S.
Hüdav.
Hamid
Bolu
Aydın
Ankara
Biga -
Saruhan
hane
müc
40 363 300
Menteş.
HRİSTİYAN
hane
YAHUDİ
Alaiye
tablo-5
-
73
61
-
-
47
22
1
-
91
11
26
15
-
4
1
24
-
-
5
-
-
7
-
5
-
-
-
4
8
4
-
-
2
-
28
64
-
-
-
-
-
-
12
-
88
-
18
-
5
18
-
-
-
1
15
-
-
-
-
-
-
33 -
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
40 391 364
-
117 15 14
-
-
-
69 183 322 88 14 233 63 304 224 41 141 53 141
-
78
79
-
-
47
23
16
-
91
11
26
15
-
37
1
24
-
-
5
-
-
7
-
5
-
-
-
4
8
4
-
-
2
hane HRİSTİYAN YAHUDİ 2309 356
ANADOLU EYALETİ mücerred HRİSTİYAN YAHUDİ 376 134
diğer HRİSTİYAN YAHUDİ 35 -
92
grafik-1
HANE SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ HRİSTİYAN NÜFUS 400 363
350
304
300
300 250 ha n e sa y ısı
200
183
233
205
212
150
123
100 50
73
69
40 0
0
63
41 53 53
0
sa nc a k l a r
grafik-2
HANE SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ YAHUDİ NÜFUS 120
117
100 88 80 ha ne sa y ısı
64
60 40 28 20
15 14 0
0
0
0
0
18
12 0
0
0
0
0
sa nc a k l a r
grafik-3
HANE SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ TOPLAM GAYRİMÜSLİM NÜFUS 400
391
350
364 322
300
304
250 h a ne sa y ısı
233
200
224
183
150
141
100 50 0
69
40 0
88
63 14
sa nc a k l a r
41
141 53
93
grafik-4
MÜCERRED SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ HRİSTİYAN NÜFUS 100 91
90 80
73
70
61
60 m üc e r r e d sa y ısı
50
47
40 30
26
22
20 0
24 15
11
10 0
0
0
1
0
4
0
1
sa nc a k l a r
MÜCERRED SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ YAHUDİ NÜFUS
grafik-5 120
117
100 88 80 mücerred sayısı
64
60 40 28
TEKE
0 SARUHAN
KENGIRI
0
SULTANÖNÜ
0 KÜTAHYA
0
KOCA-İLİ
KARESİ
18
12 0 KASTAMONU
HAMİD
KARAHİSAR-I S.
0 HÜDAVENDİGAR
0
BİGA
AYDIN
ALAİYE
0
BOLU
15 14 0 ANKARA
0
MENTEŞE
20
sancaklar
MÜCERRED SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ TOPLAM GAYRİMÜSLİM NÜFUS 100
91
90 80
78
79
70 60 50
47
40
37 24
sancaklar
KÜTAHYA
KENGIRI
KOCA-İLİ
KASTAMONU
KARESİ
0
0
1 TEKE
15
11
SARUHAN
16
KARAHİSAR-I S.
0 HAMİD
0
HÜDAVENDİGAR
0
BOLU
0
AYDIN
10
BİGA
20
26
SULTANÖNÜ
23
MENTEŞE
30
ALAİYE
mücerred sayısı
ANKARA
grafik-6
94
"DİĞER" KATEGORİSİNDEKİ NEFER SAYISINA GÖRE SANCAKLARDAKİ HRİSTİYAN VE YAHUDİ NÜFUS
grafik-7
8
8 7
7 6 5
5
5 4
nefer sayısı 4
4
3 2
2
0
SARUHAN
TEKE
0
SULTANÖNÜ
KÜTAHYA
MENTEŞE
KARESİ
0 KENGIRI
0
KOCA-İLİ
0
KASTAMONU
KARAHİSAR-I S.
BİGA
0 HAMİD
0
HÜDAVENDİGAR
0
BOLU
0 AYDIN
0 ALAİYE
0
ANKARA
1
sancaklar
grafik-8
ANADOLU EYALETİ'NDE HANE SAYISINA GÖRE GAYRİMÜSLİMLER
YAHUDİ 13%
HRİSTİYAN 87%
grafik-9
ANADOLU EYALETİ'NDE MÜCERRED SAYISINA GÖRE GAYRİMÜSLİMLER
YAHUDİ 26%
HRİSTİYAN 74%
grafik-10
ANADOLU EYALETİ'NDE "DİĞER" KATEGORİSİNDEKİ NEFER SAYISINA GÖRE GAYRİMÜSLİMLER YAHUDİ 0%
HRİSTİYAN 100%
95
2.3- Gayrimüslimlerin Kullandıkları İsimler 16. asrın ilk yarısına ait Anadolu Eyaleti tahrir defterleri incelendiğinde, gayrimüslimlerin en az kendi dinî-etnik isimleri kadar Türk-İslam isimlerini de kullandıkları göze çarpmaktadır. Bu durum özellikle Hristiyanlar için geçerli gözükmektedir. Çünkü Yahudiler daha ziyade isim tercihinde kandi dinî-kültürel öğelerine başvururken Hristiyanlar kendilerininki yanında egemen milletin dinîkültürel değerlerini yansıtan isimleri de kullanmışlardır. Aşağıdaki tabloda anadolu Eyaleti şehirlerinde yaşayan gayrimüslimlerin kullandıkları isimler Rum, ermeni, yahudi ve Türk-İslam kategorilerinde olmak üzere sıralanmış; bunlardan milletlerin kendi kültürel-dinî isimleri hemen her yerde aynı şekilde geçtiğinden coğrafî yerleri verilmeksizin zikr edilirken, Türk İslam isimlerinin –bölgesel faktörlerin muhtemel rolü dolayısıyla- yerleriyle birlikte verilmesinde fayda görülmüştür. tablo-4 Rum
Ermeni
Yahudi
Türk-İslam
Adronikos
Arton?
Berkez
Alaaddin (Hamid)
Kadıbeğ (Aydın)
Anderya
Asor
Davud
Alagöz (Ankara,Aydın,
Kalakılıç (Bolu)
Bakoy
Haçnor
Falef?
Bolu, Kütahya,vd)
Kara (Ankara,Bolu,
Bedros
Haçrik
İbrahim
Ali (Hamid)
Hüdavendigar)
Dimitri
İvan
İlyas
Arslan(Hamid,Karah.S.,
Karabalı (Bolu)
Dimitros
İvaz
İshak
vd.)
Karaca (Aydın,Hamid)
Hristodoros
Kirkor
İsmail
Aslan (Ankara,Bolu,
Karagöz (Ankara, Bolu,
İstavri
Papados
İzak
Hamid, Karah.S.)
Karahisar-ı S.,Kütahya)
İvan
Paros
Meram
Aslanbalı (Hamid)
Karahacı(Ankara)
Kalnos?
Serkis
Musa
Aslanbeğ (Ankara)
Kemal (Hamid)
Kamaryas
Todor
Saklem?
Atmaca (Ankara)
Keşiş (Hüdavendigar)
Karan
Vartos
Süleyman
Azizbeğ (Ankara)
Kılıç.....(Ankara)
96
Kohoros
Vartan
Şadi?
Bahadır (Ankara, Hamid)
Kutlu (Ankara)
Komnenos
Yorgi
Viral?
Balı (hemen hepsinde)
Kutlubeğ(Ankara,Hamid)
Kosta
Yakub
Bararlu?(Aydın,Bolu,Ha
Mahmud(Hamid,Kütahya
Kostandin
Yunus
mid,Kütahya)
Marverdi? (Ankara)
Kirakos
Yusuf
Bazarlu (Kütahya)
Melikşah (Ankara,
Kirbadi
Bazarşah (Ankara)
Hüdavendigar)
Kirbados
Bekir (Ankara)
Meramşah (Ankara)
Kirbakos
Civan (Hamid)
Mihaliçbey (Ankara)
Kirvasil
Çakır (Hamid,
Mihriyar (Ankara)
Kiryorgi
Hüdavendigar)
Mirlü (Karah.S.,Kütahya)
Manol
Çalegöz (Hamid)
Mizanşah (Ankara)
Marko
Çakır (Hüdavendigar)
Murad (Hamid,
Mihal
Davud
Hüdavendigar)
Mihail
Dede(Kütahya)
Musa
Milivenoz
Durmuş(Kastamonu)
Nasreddin (Hamid)
Minol
Dursun (Aydın,Bolu,
Orhan (Ankara)
Niko
Hamid)
Paşa (Ankara,Hamid)
Nikola
Emin (Kütahya)
Paşabalı (Aydın)
Pandari
Emir
Rum-ı Kebir (Bolu)
Podol
(Ankara,Hüdavendigar,
Salih (Kütahya)
Romanos
Kütahya)
Satılmış (Ankara)
Stefanos
Emirbalı (Aydın)
Sefer (Ankara)
(İstefanos)
Emirbeğ(Ankara,
Seferşah (Ankara)
Todor
Hüdavendigar)
Sefid? (Ankara)
Todori
Emircihan(Ankara)
Sinan(Hamid,Hüdavendi
Todoros
Emirşah(Kütahya,Hüda
gar)
Todoy
vendigar)
Sipah?ağa (Ankara)
Vasil
Emre(Ankara,Hüdavendi
Sultan (Ankara)
Yani
gar)
Sultanşah (Ankara)
Yorgi
Gökçe (Ankara,
Süleyman
Yoros
Kütahya)
Şehabeddin (Hamid)
Gülşehri (Karah.S.)
Şehriyar (Ankara)
Hacebalı (Hamid)
Şirin(Ankara,Hüdavendi
Hace Yakub (Ankara)
gar)
Hacı(Kastamonu,Karah.
Temürbalı (Aydın)
97
S.)
Tengrivirmiş(Hüdavendi
Hacıbaba (Kütahya)
gar,Karah.S.
Hacıbalı (Ankara)
Togan (Ankara)
Heleb?virmiş (Kütahya)
Torca (Karah.S.
Hazarbeğ (Hamid)
Toros (Hamid))
Hızır(Kütahya,Hüdaven
Umur (Karah.S., Ankara)
digar, Hamid)
Urum (Hamid)
Hızırbalı (Kütahya)
Urumbeğ (Hamid)
Hızırşah (Karah.S.
Urumşah (Ankara)
İbrahim(Ankara,
Yakub (Ankara,
Hüdavendigar,Kütahya)
Yunus (Ankara)
İhtiyar(Ankara)
Yusuf (Kütahya)
İlyas(Ankara,Aydın,Bolu,
Zekeriya(Ankara,
Hamid)
Menteşe)
İncübeğ (Ankara)
Çatal Yani(Ankara)
İsfendiyar (Ankara)
Emir Serkiz (Ankara)
İskender(Ankara,
KaraBedros(Kastamonu)
Aydın,Hamid,Hüdavendi
Kara Minol(Kütahya)
gar,Kastamonu)
Kara Yakli? (Ankara)
İsmail (Kütahya)
Kara Yoros(Kastamonu)
Çalışmanın isimlerle ilgili olan bu bölümünde dikkat çeken en önemli husus kanaatimce, gayrimüslim olduğu halde Türk- Müslüman ismi alan kişilerle ilgilidir. Osmanlı Devleti’nin pek çok bölgesinde olduğu gibi, Anadolu Eyaleti içerisinde yaşayan gayrimüslimlerden de Türkçe isimler kullanmayı yeğleyenler vardır. Bu durumun, bahsedilen kişilerin Bizans döneminde Hristiyanlaşmış Türkler’e delalet ettiğini ileri süren yazarlar varsa da(187); bu durumun Osmanlı idaresine duyulan sempatiden ileri gelmiş olabileceği de dile getirilmiştir.(188) (187)
Örneğin Ş. Sami gibi Türk milliyetçileri Türkçe konuşan Ortodoks Hristiyanlar’ın aslında Rum değil tamamen Türk olduğunu iddia etmişlerdir (Richard CLOGG, “The Greek Millet in The Ottoman Empire”, Christians and Jews in The Ottoman Empire: The Functioning of a Plural
98
Türk- Müslüman ismi taşıyan gayrimüslimlerin, Türk kültürünün etkisi altında kalan yaşam alanlarında, dillerinin görünüş olarak Rum kaldığı fakat ruhunun Türk karakter kazandığı görüşü(189) ise, bir başka ihtimali akla getirmektedir: Acaba gayrimüslimler, Türk halk ile ilişkileri sırasındaki kültürel alış veriş sonucunda mı bu tür bir eğilim göstermişlerdir? Sosyal ilişkiler bağlamında daha ayrıntılı şekilde ortaya konacağı üzere, gayrimüslimler (ve tabi ki Müslümanlar) karşı kültürün pek çok unsurunu benimsemişlerdir. Gerçekten de, tekkelere devam eden, camilere giderek vaaz dinleyen, Müslüman evliya ziyaretlerinde bulunan Hristiyanlar’ın, çocuklarına bu egemen kültürün isimlerini vermiş olmaları yadsınacak bir durum değildir.(190) Denizli örneğinde olduğu gibi, Türkler’in bölgeye gelip yerleşmesiyle buradaki yerli halkın Türkçe’yi konuşmaya başlaması, hatta papazların kilisede vaazlarını Türkçe olarak vermeleri(191) –yine bu kültürel ilişkinin sonucu olarak- isim verme uygulamalarına da yansımış olabilir. Tahrir defterlerinde geçen gayrimüslim- Müslim ortak adları konusunda üzerinde durulacak ikinci nokta; bunları kaynaklarda ayırt etmenin, gayrimüslim olanları tespit etmenin mümkün olup olmadığıdır. Görülen o ki, tahrir defterlerinde Türk- Müslüman ismi taşıyan kişilerin gayrimüslim olduğunu iddia edebilmek için, baba adlarına ve birlikte anıldıkları diğer şahısların gayrimüslim ismi taşıyıp taşımadığına bakmak gerekmektedir. Bu yöntemin uygulanması Canik Sancağı örneğinde olduğu gibi Müslüman ve gayrimüslim nüfusun toplam
Society (Newyork: Holmes and Meier Publishers, Inc.,1982), I, 185.) Ayrıca I.BeldiceanuSteinherr Bizanslılaşmış olan Türk aşiretlerine mensup kişilerin aldıkları isimlerden bahsetmektedir (Irene B. STEINHERR, “Bitinya’da Gayrimüslim Nüfus (14. Yüzyılın İkinci Yarısı15. Yüzyılın İlk Yarısı)“, Osmanlı Beyliği (1300-1600), Ed. E. A. ZACHARIADOU (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997), 22.) (188) Emine ERDOĞAN, a.g.t., 115. (189) R. CLOGG, a.g.m., 185. (190) M. Mesud KOMAN, “Anadolu Hristiyanları’nda İslam ve Türk Adları”, Konya, III (Konya: tarihsiz),180. (191) Tuncer BAYKARA, “Denizli”, DİA, IX, 156.
99
olarak gösterildiği yerlerde(192) zarurîdir. Fakat, gayrimüslim nüfusun Müslüman nüfusla karışık olarak kaydedilmediği Anadolu Eyaleti için bu uğraş gereksiz olmasa bile lüks addedilebilir. Çünkü –daha önce de ifade edildiği gibigayrimüslimler Anadolu Eyaleti dahilindeki livalarda, Müslümanlar’la aynı mahalle ya da köyde yaşasalar bile “cemaat-i zimmiyan-ı mahalle-i mezbure”, “cemaat-i kefere der mahalle-i .......” şeklinde ya da mahallenin Müslüman nüfusu verildikten hemen sonra “zimmiyan” denerek özel olarak belirtilmiştir.(193) Bu çalışma dairesinde taranan tahrir defterlerinde rastlanılmamakla birlikte; bazı Osmanlı kaynaklarında aynı adı taşıyan gayrimüslim ve Müslüman’ların birbirine karışmaması için yazım sırasında farklı imlâya baş vurulduğu bilinmektedir ki bu durumun yukarıda verilen problem için önemli bir çözüm
sağlayacağı
açıktır.
Örneğin
Fatih
vakfiyesinde
“Musa”
ismi
kaydedilirken, kişinin Müslüman olması durumunda “&” harfinin kullanıldığı, Yahudi olması durumunda ise “ ”صharfinin tercih edildiği görülmektedir.(194) Maalesef, bu kolaylığı her kaynakta bulmak mümkün değildir. Gayrimüslimlerin, etkisine maruz kaldıkları egemen kültürün isimlerini kullanmaları konusunda değinilmesi gereken son nokta, ihtida etmeleri durumunda hangi isimleri aldıklarıdır. Yılmaz Kurt’un Adana üzerine yaptığı çalışmanın sonuçları bu hususta yararlı olabilir: Kurt, Adana’da Türk ismi taşıyan gayrimüslimlerin ihtida ettiklerinde İslamî isimler aldıklarını, bununla da yetinmeyip baba isimlerini “Abdullah” olarak kaydettirdiklerini belirtmektedir.(195)
(192)
B. YEDİYILDIZ, a.g.k., 98. Mehmet Öz bunların ayrı ayrı yazıldıklarını ifade etmiştir (Mehmet ÖZ, XV.- XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı (Ankara: TTK Basımevi,1999), 57. (193) Bir çok gayrimüslim- Müslim karma mahalle kaydı içermesi bakımından TT117’den (Ankara) örnek verecek olursak: sf:7,23,25,33,35,36,40. (194) Mehmet ŞEKER “Fatih Vakfiyesine Göre 15. Yüzyıl Osmanlı Sosyal Yapısı”, Belleten, LVII/219 (Ağustos 1993), 505. (195) Y.KURT, “Adana’da 1571 Yılında Kullanılan Türk Erkek Şahıs Adları”, Belleten, LVII/218 (1993), 181-182.
100
Aynı hususu başka tarihçiler de eserlerinde dile getirmişlerdir.(196) Heath W. Lowry, bir adım daha ileri giderek “Abdullah” yerine “Abdüllatif”, “ Abdülkadir” gibi isimlerin de muhtedi baba isimleri olarak kullanıldığını Victor Menage’ye dayanarak belirtmiştir. Ona göre, özellikle yüksek rütbeli muhtediler bu isimleri tercih etmekteydiler.(197) Bu tespit, kayıtlardaki gayrimüslimleri -ihtida söz konusu olduğunda “nev-Müslim” leri- fark etmenin bir başka ipucunu vermekle birlikte, yazarın kendisinin de belirttiği gibi “Abdullah” yaygın bir Müslüman-Türk ismi olmasından dolayı kesin bir yargıya varmak için yeterli değildir.(198) Bundan başka bazı kadı sicillerinde muhtedinin, ihtida etmeden önceki ve ettikten sonraki isminin (baba ismiyle birlikte) verildiği görülmektedir(199) ki bunun gayrimüslimi teşhis etmek için çok önemli olduğu açıktır. Ne yazık ki tarihçi, tarihi bilgiyi kolaylıkla elde etmede her zaman bu denli şanslı olmayabilir. Atikler de Müslüman ismi taşımalarıyla burada konuya dahil edilebilirler. Çünkü bunlar, çoğu din değiştirerek esaretten kurtulmuş azadlı kölelerdir. Kaynaklarda atiklerin bazılarının Müslüman ismi taşımalarına karşın cizye ödediğinin belirtilmesi bunların dinlerini hala muhafaza ettiklerinin göstergesidir. Ayrıca bazı İslamî atik isimlerinin önüne “kâfir“ ibaresi konulmuştur ki bunun da yine İslamî isimlerine rağmen gayrimüslim olduklarının anlaşılması için konulmuş olması muhtemeldir.(200)
(196)
Örn: Ö.L. BARKAN, M. ÖZ, F.EMECEN. Heath W. LOWRY, Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583 (İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 1981), 119. Lowry bu eserinde, baba adlarına bakarak ayrıntılı bir istatistikî tablo hazırlamıştır. Bkz. a.g.k., 119-140. (198) Y. KURT, “Adana’da 1571 Yılında Kullanılan Türk Erkek Şahıs Adları”,182. (199) H.W. LOWRY, a.g.k., 120. (200) Y.KURT, “Sivas Sancağı’ndaki Kişi Adları” OTAM, IV (1993), 238’e atfen, H. DEMİRCAN, a.g.t., 98. (197)
101
3-
SOSYO-EKONOMİK
DURUM:
16.
Asrın
İlk
Yarısında
Anadolu
Eyaleti’ndeki Gayrimüslimlerin Sosyo-Ekonomik Vechesi İtibariyle Osmanlı Günlük Hayatında Aldıkları Durum 3.1- Statü ve Yerleşim Açısından Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim nüfusu, aynen Müslüman teb’a gibi, farklı statüsel özelliklerle toplumda yerini almıştır. Bu sebepledir ki, gayrimüslimleri kast benzeri bir sistem içinde tek bir sınıfsal kategoriye sıkışıp kalmış olarak düşünmek doğru olmaz. Gerçekten de, gerek köylü-kentli tasnifi üzerinde yerleştirdiğimizde, gerekse beraya-reaya grupları içerisinde düşündüğümüzde gayrimüslimlerin dağılışının Müslüman uyruklular gibi çeşitlilik gösterdiği açıkça ortaya çıkmaktadır.(201) Gayrimüslimlerin şehirdeki yerleşim yerleri de yine statüye bağlı olarak değişmektedir. Örneğin Ankara’da gayrimüslim nüfus şehrin idarî merkezi olan kalede yaşamaktadır. Burası aynı zamanda , iktisadî- sosyal canlılığın ve ayrıca güvenliğin en fazla olduğu yerdir. Bu yönüyle de şehrin en pahalı yeridir.(202) Bu durumda Ankaralı gayrimüslimlerin yüksek tabakadan olmalarının onların yerleşim mekanının belirlenmesinde etkili olduğu sonucu çıkarılabilir. Aynı şekilde Antalya’daki zımmîler de kale içinde oturmaktadırlar.(203) Bunun dışında, orta ve alt gelire sahip olan gayrimüslimlerin kenar mahallelerde yaşadıkları görülmektedir. Özellikle Yahudiler’in fakir olanları “Çıfıt
(201)
Bu iddianın dayanakları ilerde verileceği, özellikle bir sonraki bölümde ortaya konacak örneklerle somutlaşacağı düşünüldüğünden, bu fasılda yalnız bu kısa izahat ile yetinilmiştir. (202) Ö. ERGENÇ, a.g.k., 22, 55-56. Ayrıca; dikkat edilirse hanların, hamam ve kapanların kümelendiği mahalleler genelde gayrimüslim mahalleleridir. (Ö. ERGENÇ, a.g.k., 17-29. ) (203) Behset KARACA, a.g.k., 117.
102
Hanı” denen ve bir çok aileyi bir arada toplayan binalarda oturmaktadırlar.(204) “Yehudhane” de denilen bu binalar bazen camiye de vakfedilebilmektedir. Örneğin Menteşe livasında Balat’ta iki ayrı yerde 3 yehudhanenin varlığı kayıtlarda geçmiştir. Bunların gelirinin ise yanındaki camiye vakfedildiği görülmektedir.(205) İstanbul’da Balat semtinde bunların devamı niteliğindeki yüksek binaları görebilmek mümkündür. Bu Yehudhaneler Türkiye’deki ilk sefalet apartmanları olarak kabul edilmektedir.(206)
3.2- Meslek- Meşgale Açısından Mantran’a göre gayrimüslimler kökenleri ve dinleri itibariyle tüm resmî kuruluşların dışında bırakılmışlardır.(207) Türkler efendi oldukları ve yönetim sisteminin her kademesini zapt ettikleri için gayrimüslimler ancak özel sektörde çalışma imkanı bulabilmişlerdir.(208) Oysa belgelerden tespit edilen, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim teb’asına devşirme ve gulam sistemiyle idareci sınıfa girme imkanı verdiği; pek çoğundan askerî hizmetler için faydalandığı; su yolcusu, derbentçi, küreci, köprücü v.s. olarak istihdam ettiğidir.(209) Hassa mimarları ocağına girmiş(210), devletin imar işlerinde çalışan neccar (marangoz),
(204)
Esther BENBASSA, Aron RODRIGUE, Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi (14.20.Yüzyıllar), Çev. Ayşe ATASAY (İstanbul: iletişim Yayınları, 2001), 135; Halil iNALCIK,“ Greeks in Ottoman Economy and Finances 1453-1500”, Essays in Ottoman History, 126. (205) Tuncer BAYKARA, “Balat Şehri Yapıları (XVI. Yüzyıl Sonlarında)” E.Ü. Tarih İncelemeleri Dergisi, XV, 8. (206) İ. ORTAYLI, “Eski Türk Şehirlerinde Yapı İşlerinin Fonksiyonel Düzenlenişi ve Yapı Örgütü”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler-I (Ankara: Turhan Kitabevi, 2000), 76. (207) Robert MANTRAN, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, Çev. Mehmet Ali KILIÇBAY, (Ankara: TTK Basımevi, 1990), II, 59. (208) Robert MANTRAN, 16. ve 17. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, Çev. Mehmet Ali KILIÇBAY (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1991), 57. (209) H.İNALCIK, “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na”, Osmanlı imparatorluğu Toplum ve Ekonomi (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1996),67-70; S. FAROQHI, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, 45; Y. ÖZKAYA, a.g.e., 1985), 83, v.d. (210) S. FAROQHI, a.g.k., 146.
103
bennâ (mimar) arasında görülen(211), pek çok kentte kalede görevli topçu, zenberekçi ya da nöbetçi olarak(212), devlet şenliklerinde havaî-fişek ustası(213), gümrükte mültezim ya da sarayda hekimbaşı olarak karşımıza çıkan gayrimüslimlerin durumu(214) Matran’ın iddiasını çürütmektedir. Anadolu Eyaleti’nde pek çok kazada kalede görevli olan ve bu görevleri karşılığında vergiden muaf tutulan gayrimüslimlere rastlanmaktadır.
Örneğin
Alaiye kalesinde kale muhafazasıyla görevli gayrimüslimler avarız-ı divaniyye ve tekalif-i örfiyyeden muaf ve müsellem olduklarına dair belgeye sahiptirler. Ankara’da ise “Cemaat-i zenberekciyan ve nevbetciyan” adlı bir grup göze çarpmaktadır. Bunlar da kaleye muavenetleri ve hizmetleri olduğu için pek çok vergiden
muaftırlar.
Kocaili’nde
“Mahalle-i
İskele”
adıyla
kaydedilen
gayrimüslimler, Şile’dekiler ve Karahisar-ı Teke’de oturanlar da yine üstlendikleri devlet görevi sebebiyle vergi vermemektedirler.(215) Biga’da sancakbeyi hasları içinde yer alan 3 köyde ise gayrimüslimler devlet adına “su sığırcılığı”(216) yapmaktadırlar.(217) Yukarıda sadece bir kısmı verilmiş ve esasında başka örneklerle çeşitlendirilmesi mümkün olan görevlerin yanında pek çok alanda gayrimüslimler faaliyet göstermektedir. Onların yaptıkları işler tesadüfî değildir. Osmanlı Devleti’nde kişinin kimliğini tayin eden dinsel-mezhepsel aidiyet, meslekler konusunda da belirleyicidir. Bir başka ifadeyle meslekler, cemaate-millete göre (211)
Feridun EMECEN, XVI. Asırda Manisa Kazası (Ankara: TTK Basımevi, 1989),81. bkz. tablo-3/b. (213) S. FAROQHI, a.g.k., 194. (214) S. FAROQHI, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, 368. (215) bkz. tablo-3/l; tablo-3/r. (216) Fazla sıcaktan hoşlanmadığı için suya ve çamura girerek vücut ısısını dengede tutan Manda, bu özelliğinden, ve sığır ırkına çok benzemesinden dolayı bu ismi almıştır. Eti pek makbul değilse de çok yağlı olan sütü ve bundan elde edilen peynir, yoğurt ve tereyağı önemlidir. Ayrıca çeltik tarlalarında mandalardan faydalanılmaktadır. (Ali ÖZÇAĞLAR, “Türkiye’de Küçükbaş ve Büyükbaş Hayvanların Coğrafî Dağılışı”, A.Ü. Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, IV (1995), 56.) (217) MVAD166, sf: 214-215. (212)
104
dağılım göstermektedir.(218) Yine de bu durum, gayrimüslimlerin daha çok ticaret, finans sahasında kendilerine yer buldukları genellemesini yapmaya engel değildir.(219) Meslek meşguliyet bahsinde, sunumu sistematikleştirmek için bir tasnif yapılması uygun görülmüştür. Gayrimüslimler arasındaki statüsel çeşitlilik meslekleri de bu yönde kategorize etmemizi mümkün kılmaktadır. Bu noktada, köy- kent meslekleri ve uğraşları olarak bir sınıflamaya gidilmesi veya üst tabaka- alt tabaka meslekleri ve uğraşları şeklinde tasnif yapılması aslında geleneksel giriftliğin bulunduğu Osmanlı toplumu için yapay gözükse de yararlı olabilir.
3.2.1-Rumlar 3.2.1.1-Üst Tabaka Yukarıda değinildiği gibi, askerlik hizmeti gören gayrimüslimlerin sayısı hayli fazladır. Rumlar bunlar arasında belki de en çok karşılaştığımız millettir.(220) Bunun dışında yine devlet kademelerinde tercüman olarak da Rumlar’a rastlanmaktadır. Hatta Kıbrıs şer’iye sicillerini inceleyen Kemal Çiçek, resmî mahkeme tercümanı yani “dragomanlar” arasında hep Rumlar’ı tespit ettiğini ve bunların bu işi babadan oğula sürdürdüklerini belirtmiştir.(84) Bundan başka Yahudiler gibi vergi tahsildarlığı görevini de ifâ ettikleri anlaşılmaktadır.(221)
(218)
İ. ORTAYLI, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, 121. R. MANTRAN, a.g.k., I, 114; II, 59. Mantran, gayrimüslimlerin bu sahada faaliyetlerini yoğunlaştırmalarını, diğer bütün alanlarda Müslümanlarca aşağılanmanın intikamını bu şekilde üstünlüklerini kanıtlamaya çalışarak alma psikolojileri olarak değerlendirmektedir (Mantran, aynı yer). (220) H. iNALCIK,“ Greeks in Ottoman Economy and Finances 1453-1500”, 386. (84) K.ÇİÇEK, “Osmanlı Adliye Teşkilatında Mahkeme Tercümanları”, Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet ve Raiyyet, Haz. K.ÇİÇEK, Abdullah SAYLAM (Trabzon: Derya Kitabevi, 1998),188. (221) E. BENBASSA, a.g.k.,135; Halil iNALCIK, a.g.m., 382.
(219)
105
Entelektüel mesleklerden tıp, Rumlar’ın faaliyet gösterdikleri bir diğer alan olsa da, bu konuda önceliği Yahudi ya da Arap, Acem olanlardan alamadıkları bir gerçektir.(222) Üst tabaka ya da zengin Rumlar arasında yabancı elçilere, konsoloslara tercümanlık, sekreterlik yapanların sayısı da az değildir. Hatta denebilir ki Osmanlı uyruğu gayrimüslimler arasında en çok Rumlar - Avrupalı sempatisinin de büyük etkisiyle- bu alanda faaliyet göstermişlerdir.(223) Galata’dakiler gibi zengin Rumlar en çok bankerlik, armatörlük ve tüccarlık yapmaktaydılar. Deniz taşımacılığı neredeyse tamamen Rumlar’ın elindedir.(224) En çok Karadeniz ve Ege’de faaliyet gösteren Rum gemileri ihracı yasak malların ticaret tekelini ellerine geçirmiş görünmektedirler. Buğday, un, meyve, balık, havyar, zeytin yağı, şarap, tuz en çok Karadeniz’de olmak üzere ticaretini yaptıkları maddelerdir.(225) Sadece kendi mallarını değil, Müslüman, Yahudi ve Ermeni tüccarlarına ait malları da taşıyan Rumlar, deniz ticareti konusunda devletten de önemli bir hak -beratlı tüccar olma- elde ettikleri için, diğer milletlere göre çok iyi durumdadırlar. (226) Rumlar ayrıca ticaretle ilgili bir diğer alan olan işletmecilikte de faaldirler. Tuz üretimi, zengin altın ve gümüş madenlerinin işletilmesi ve bununla ilgili ticaret Rumlar tarafından yapılmaktadır.(227) 3.2.1.1- Alt Tabaka Rumlar’ın çoğu aslında sıradan insanlardır. Hatta İnalcık bunların çoğunun fakir halk olduğunu söylemektedir.(228) Bunlardan bazıları da devlet için (222)
R. MANTRAN, a.g.k.,I, 98. R. MANTRAN, a.g.k.I, 211. (224) R. MANTRAN, a.g.k.I, 56; Halil iNALCIK, a.g.m., 382. (225) H. iNALCIK, a.g.m., 388. (226) R. MANTRAN, a.g.k., I, 57. (227) H. İNALCIK, a.g.m., 386-387. (223)
106
çalışmaktadırlar. Örneğin yeniçeriler arasında “meydan kasapları” diye anılan ocağa mahsus et tomruğunda (kasap dükkanı) yardımcılarıyla beraber çalışıp bazı vergilerden muafiyet elde eden Rum kasaplar vardır.(229)
Yine, ağa
kapısındaki divanhane ve mescidlerin kandil yağlarının tedarikinden mesul olup vergilerden muaf tutulan ve ek olarak ocağın himayesinden faydalananlar yine Rumlar’dır.(230) Yeniçeri Ocağı’nda Rumlar’ın faaliyetleriyle ilgili olarak bir başka örnek de ocak bezirganlarıdır.(230) Bu devlet görevinde çalışanlar dışında, Rumlar’ın özellikle kentli olanları, hamallık, küçük ticaret ve zanaatle meşguldür.(231) Örneğin Ankara’da “Kebkebîr Mahallesi” sakini olan Rumlar(232) ayakkabı çivisi imal etmektedir.(233) Tekstil imalatı ve ticareti ile tekstil yan dalları, Rumlar’ın faal olduğu bir başka
alandır.
Aydın
Sancağı’nın
Alaşehir
Kazası’ndaki
”Kirbas(234)
Mahallesi”nde yaşayan(235) ve muhtemelen bez üretimiyle geçimlerini sağlayan Rumlar buna örnek olarak gösterilebilir. Rumlar’ın Ankara’da “Kazuran”(236) ve “Boyacı-Ali” mahallelerinde yaşıyor olması(237) bunların yine, mahalle isimlerine kaynaklık eden mesleklerle iştigal ettiklerini göstermektedir.(238) Ayrıca Anadolu Eyaleti genelinde, tekstil üretim ve ticareti ile ön plana çıkmış merkezlerde
(228)
H. İNALCIK, a.g.m., 384. İ. H. UZUNÇARŞILI, Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapıkulu Ocakları (Ankara: TTK Basımevi, 1988), I, 255-256. (230) İ. H. UZUNÇARŞILI, a.g.k., I, 393. (230) İ. H. UZUNÇARŞILI, a.g.k, I, 407. (231) R. MANTRAN, a.g.k.I, 57. (232) Ö. ERGENÇ, a.g.k, 57. (233) Kebkeb, küçük ayakkabı çivisi demektir. Kebkebîr (Hebkebîr/Kebkebûr) ise bu çiviyi imal edenleri göstermektedir.(A. KANKAL, a.g.k.,100-101,134) (234) Kirbas: bez, kumaş, keten ve pamuklu bez (Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat (ankara: aydın Kitabevi,1995),521). (235) bkz. tablo-3/c. (236) Kazuran: çamaşırcı (E. ERDOĞAN, a.g.t., 50) (237) bkz. tablo-3/b. (238) E. ERDOĞAN, a.g.t., 50 (229)
107
yaşayan
Rumlar’ın
yine
bu
alanlarda
faaliyet
göstermiş
olabileceği
düşünülebilir.(239) Bunların dışında Rumlar’ın kuşkusuz en çok ilgilendikleri alan ticarettir. İçinde “Kapan Hanı”, “Tuz Hanı” gibi ticari mekanların bulunduğu Ankara’nın “Keyyalin Mahallesi” sakinleri arasında Rumlar’ın bulunması(240) bunu göstergesi olarak değerlendirilebilir. Anadolu Eyaleti’ndeki önemli ticaret merkezlerinin hemen hepsinde Rumlar’ın bulunması da bunu kanıtlamaktadır. Daha önce belirtildiği gibi(241) ankara ve Bursa ticarî hareketliliğin en fazla olduğu ve Rumlar’ı barındıran merkezlerden ikisidir.(242) Evliya Çelebi’ni “Ferengistan”a benzetmesine(243) sebep olacak kadar fazla gayrimüslim nüfusun toplandığı; kayıtlarda han, kiralık ev, frenkhane, meyhane, gümrükhane ve mahzenin çok sayıda geçmesinden de anlaşılacağı gibi ticarî yoğunluğun çok fazla olduğu(244) İzmir bu noktada zikredilmelidir. İç bölgelerden ege sahillerine gelen önemli yolların kavşağı durumunda olduğu için ticari bakımdan oldukça hareketli olan
(239)
Aydın Sancağı’nda Rumlar’ın yaşadığı Alaşehir’de boyamacılık, Birgi’de yünlü kumaş üretimi yapılmaktadır (S. FAROQHI, a.g.k., 171,182); Hamid Sancağı’nda Burdur ve Isparta’da pamuklu üretim ve ticareti yapılmakta (S. FAROQHI, a.g.k.,163,165), Eğirdir ve Uluborlu ise kumaş boyamada ön plana çıkmaktadır (S. FAROQHI, a.g.k., 187). Hüdavendigar Sancağı içinde bulunan ve Hristiyanlar’la meskun olan Bergama’da pamuklu dokuma ve ticareti yapılmaktadır (S. FAROQHI, a.g.k., 159,161).Koca-ili Sancağı’nın İzmit Kazası’nda ise keten üretimi ve dokumacılığı yaygındır (S. FAROQHI, a.g.k.,190). Kengırı Sancağı’nın Tosya Kazası ise sof imalatıyla ön plana çıkmıştır (S. FAROQHI, a.g.k.,114); Kalacık’ta ise dokumacılık ve kumaş boyamacılığı gelişmiştir (Ahmet KANKAL, Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı (Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), 1993), 126.) Kütahya Sancağı ise kilim ve halı dokumacılığıyla ünlüdür (S. FAROQHI, a.g.k., 171). Özellikle Lazkıyye dokumacılıkta ön plana çıkmıştır (Tuncer BAYKARA, “Denizli”, DİA, IX, 158). Kula ise kilimleri en çok ile meşhurdur (E. ÇELEBİ, a.g.k., IX, 31), dokumacılığa dayalı ticaretin artması buraya gayrimüslimleri çeken bir faktör olmuştur (Besim DARKOT, “Kula”, İA, VI, 974). Saruhan Sancağı’nda, Menemen pamuklu ve yünlü dokuma yapılan önemli bir merkezdir. (F. EMECEN, Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri (İstanbul: Eren Yayıncılık, 1997), 78.). (240) Mahallede yaşayanların isimleri bu konuda aydınlatıcıdır. Bunun için bkz. TT117,sf:42) (241) bkz. II.Bölüm-2. Konu: Niceliksel Durum, Gayrimüslim Nüfusu İfade Etmede Kullanılan Terimler. (242) bkz. II.Bölüm-2. Konu: Niceliksel Durum, Gayrimüslim Nüfusun Miktarı ve Dağılışı. (243) E. ÇELEBİ, a.g.k., IX, 53. (244) S. FAROQHI, a.g.k., 145.
108
ve özellikle Bursa ile ticarette önemli bir yeri olan Kütahya Kazası(245) yine Rum halkının büyük bir ihtimalle ticarî hayata karıştığı bir merkezdir. Şehirlerde kuyumculuk, meyhanecilik yapan Rumlar, bunun dışında cambazlar,
eğlendiriciler
olarak
da
Osmanlı
gündelik
hayatında
boy
göstermektedirler.(246) Hem merkezde, hem de kırsalda çoğunlukta olan Rumlar,(247) köy hayatı yaşama konusunda gayrimüslimler arasında en çok öne çıkan millettir. Daha önce verilen örneklerden ve açıklamalardan anlaşıldığı üzere denizsel mesleklerde son derece aktif ve başarılı olan bu millet, karasal mesleklerde de faal ve başarılıdır. En çok meyve-sebzecilik, bahçıvanlık ve bağcılık yapmaktadırlar.(248) Örneğin İznik’te Bağban Kafirleri denen Rumlar bağcılık yapmaktadırlar. Heath Lowry bunların mirî bağlarda ve meyve bahçelerinde çalıştığını kentin surları içinde kalan bölgedeki arazilerde tarımla uğraştıklarını söylemektedir.(249) Ömer Lütfi Barkan’ın “Hassa ait kullar” diye bahsettiği bağban kafirleri “beğlik” bağları işlemek ve bunun haracını ödemekle yükümlüdürler.(250) Bunun dışında Rumlar’ın hayvancılıkla uğraştıkları da bilinmektedir. Hüdavendigar Sancağı’nda Mihaliç’te “koyun kafirleri” denen ve “beğlik” koyunlara bakan Rumlar buna örnek gösterilebilir.(251)
3.2.2- Ermeniler 3.2.2.1- Üst Tabaka Ermeniler’in devlet görevinde bulunarak hayli üst mevkilere ulaşmış olanları vardır. Örneğin “amira” sınıfından olan Ermeniler itibarlı insanlar olarak (245)
Mustafa Çetin VARLIK, “Kütahya”, DİA, XXVI, 582. R. MANTRAN, a.g.k.I, 100. (247) Nicoara BELDICEANU, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Şenletme, Türkleştirme ve İslamlaştırma”, Çev. Server TANİLLİ, Tarih ve Toplum, XVIII/106 (Ekim 1992), 217. (248) R. MANTRAN, a.g.k., I, 81. (249) Heath W. LOWRY, Gezginlerin Gözünde ve İdarî Kayıtların Işığında Osmanlı Dönemi’nde İznik (1331-1923)”,148. (250) Ö. L. BARKAN, “Giriş”, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri-I, 118. (251) Ö. L. BARKAN, a.g.m., 115-116. (246)
109
görülmüşler, kendilerine bunun göstergesi olarak “çelebi” veya “hoca” diye hitap edilmiştir. “Mahdesi” yani Türkler’deki “hacı” gibi bir onur sıfatı verilen Ermeniler, ayrıca pek çok imtiyaza da kavuşmuşlardır.(252) Kara ya da kervan ticareti ise Ermeniler’i zenginliğe kavuşturan ve dolayısıyla burada “üst tabaka” içinde ele alınmalarını sağlayan önemli bir faktördür. İran’dan ipek getirerek Ankara üzerinden Batı’ya sevkeden Ermeniler bu alanda tekeli ellerinde bulunduruyor gibi gözükmektedirler.(253) Bursa’daki faaliyetleri de bu görüşü destekler örnekler sunmaktadır.(254) Buna ek olarak Ankara’da tiftik ve sof ticareti ile de en çok Ermeniler uğraşmaktadır. Özer Ergenç’in işaret etiği bir mahkeme kadı bunu kanıtlamaktadır. Buna göre Lehli bir tüccarın sof ticareti için ilişkide bulunduğu tüccarlar arasında bir kısmı Kalacıklı, bir kısmı da Ankaralı olmak üzere en çok Ermeniler bulunmaktadır.(255) 3.2.2.2- Alt Tabaka Az gelirli Ermeniler’in bir kısmı demircilik, terzilik, kaftancılık gibi işlerde çalışmakta ya da hamallık, katırcılık gibi daha aşağı işlerle geçinmekteydiler.(256) Çömlekçi, salcı, balıkçı olanları da vardır.(257) Bundan başka bazı meslekler de özellikle ön plana çıkmışlardır. Bundan fırıncılık- ekmekçilik,(258) taş ustalığı,(259) pastırmacılık(260) olarak sayılabilir. Celebkeşanlar arasında da Rumlar’la birlikte
(252)
Hagop BARSOUMIAN, “The Dual Role of the Armenian Amira Class within the Ottoman Government and the Armenian Millet (1750-1850), Christians and Jews in the Ottoman Empire, I, 171-182. (253) Gülgün Üçel AYBET, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası İnsanları (15301699) (İstanbul: İletişim Yayınları, 2003), 204; R. MANTRAN, a.g.k., I, 86. (254) Ö. ERGENÇ, a.g.t., 219-233. (255) Ö. ERGENÇ, a.g.k., 130. (256) R. MANTRAN, a.g.k., I, 30, 51; II, 30. (257) Lucy M. J. GARNETT, Turkish Life in Town and Country (Newyork: The Knickerbocker Press, 1904), 261. (258) R. MANTRAN, a.g.k.,I, 169; Ermeniler bu alanlarda o kadar öne çıkmışlardır ki ekmekçibaşının bile Ermeniler’den seçilmesi söz konusu olmuştur (R. MANTRAN, a.g.k.,II, 58.). (259) İ. ORTAYLI, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, 122. (260) R. MANTRAN, a.g.k., I, 28.
110
en çok boy gösterenler Ermeniler olmuştur.(270) Ankara’da Kirişciyan ve Makremeciyan mahallelerinde oturmaları onların bu alanlarda da faaliyet gösterdiklerinin delilidir.(280) Müslümanlar’ın yapmadıkları lağımcılık, badanacılık da yine Ermeniler’e kalmış görünmektedir.(281) Taşrada ise Ermeniler tarım ve bağcılıkla meşgul olmuşlardır.(282) Ama Ankara’daki İstanoz (Zir) köyündeki gibi tamamen tiftik eğiriciliği ve sof imalatıyla meşgul olanlar,(283) köyde oturduğu halde ziraatle meşgul olmayanların da varlığını kanıtlamaktadır.
3.2.3- Yahudiler 3.2.3.1- Üst Tabaka Entelektüel meslekler ya da çok para kazandırıcı işlerle üst tabakada yerini almış Yahudiler özellikle İstanbul, Selanik, Bursa, Manisa gibi şehirlerde yaşayıp buranın ekonomik hayatına faal olarak katılmaktaydılar. Cerrah(284), tercüman, gümrük mültezimi, damga emini olarak şehrin burjuvaları arasında ön sırada yer almaktaydılar.(285) sarayda görevli olup ismini duyuranlar az değildi.(286)
(270)
R. MANTRAN, a.g.k., I, 28. bkz. tablo 3; “makreme”: 1) sofra havlusu 2) elbezi 3) mahrama, bazı köylü kadınların başlarına sardıkları nakışlı örtü 4) peştamal (F. DEVELLİOĞLU, a.g.k., 575.) (281) R. MANTRAN, a.g.k.,II, 28. (282) G. AYBET, a.g.k., 184. (283) S. FAROQHI, a.g.k., 190. (284) 17. yüzyıla ait olmakla birlikte konuya örnek olması açısından değerlendirilebilecek bir sicil kaydı Kastamonu’da fıtık hastalığı olanları ameliyat eden cerrahlara ışık tutmaktadır. Mahkemeye intikal eden bir ameliyat, hastanın ölümüyle sonuçlanmıştır. (A. KANKAL, a.g.k., 184.) (285) G. AYBET, a.g.k., 209. (286) Yusuf BESALEL, Osmanlı ve Türk Yahudileri (İstanbul, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın AŞ), 31; E. BENBASSA, a.g.k.,136; R. MANTRAN, a.g.k.,I, 99. (280)
111
Yahudiler’e göre, mesleklerin en şerefli ve aynı zamanda en kolay olanı ticaretti.(287) Mücevherci, kuyumcu, simsar(288) köle taciri(289) olarak çok para kazanmaktaydılar. Merkez tarafından ise, Avrupa’dan getirdikleri yenilikler için top üretimi, kumaş üretimi, yönetim, vergi toplam, bankacılık, yiyeceklerin işlenmesi ve eczacılık-kimya alanlarında istihdam ediliyorlardı.(290) Ayrıca sarraf, danışman olarak çalışan Yahudiler de vardı ki bunlara “iş eri” denilmekteydi.(291) 3.2.3.2- Alt Tabaka Çoğu Yahudi ise zanaat ve ticaret ile meşguldü.(292) Aslında kentsel her işte faaldiler; gıda işleri (kasaplık, mezbahacılık, et işleme, peynir, şarap imalatı(293), gözlemecilik, arak imalat-satıcılığı(294)), halıcılık, çilingirlik, çiftçilik, altın, gümüş, bakır, demir işleme, dericilik, sabun, parfüm üretim ve satışı, madencilik, bakkallık Yahudiler’in en çok yaptığı işler arasında idi.(295) Kasaplık gayrimüslimler arasında en çok Yahudilerce yapılmaktaydı. Mühimme
defterlerinde
geçen
kayıtlarda
Yahudi
kasaplara
çok
fazla
değinilmektedir. Örneğin İstanbul’da koyun ve sığır kesip fazla fiyatla satmaya çalışan, bu arada muzayakaya sebep olan Yahudiler hakkında tedbir alınmasını isteyen pek çok örnek vardır.(296)
(287)
Yaron, BEN-NEAH, “Honor and Its Meaning Among Ottoman Jews”, Jewish Social Studies, XI/2 (Winter 2005), 20. (288) R. MANTRAN, a.g.k., I, 77-78; E. BENBASSA, a.g.k, 84; A. LEVY, a.g.k., 25. (289) R. MANTRAN, a.g.k., I, 56, 103; II, 106. (290) A. LEVY, a.g.k., 25. (291) A. LEVY, a.g.k., 29. (292) R. MANTRAN, a.g.k.,I,56. (293) A. LEVY, a.g.k., 35. (294) R. MANTRAN, a.g.k.,I,56. (295) A. LEVY, a.g.k., 35. (296) Ahmet REFİK, Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı (1495-1591)(İstanbul: Enderun Kitabevi, 1988)
112
Yahudi uğraşı olarak dokumacılık ve tekstil alt sektörüne yönelik boyacılık, perdahçılık gibi meslekler de çok önemlidir.(297) Yahudiler özellikle bu alanda hem sürgünle geldikleri yerlerin tekniklerini bildiklerinden hem de bu alanda Osmanlı Devleti’nde kendilerine faaliyet alanı bulabildiklerinden ön plana çıkmışlardır.
Hatta
ordunun
çuka
ihtiyacını
karşılayanlar
Yahudiler
olmuşlardır.(298) İran seferi öncesinde çıkan ve yeniçerilerin kumaş konusunda sıkıntı yaşamamaları için çukacı Yahudiler’den fazla orducu alınmamasını tembihleyen bir hüküm(299) Yahudiler’in bu alandaki önemlerinin açık delilidir. Dokumacı Yahudiler’in vergilerini “çuka akçesi” adıyla aynî olarak ödemeleri de bu bağlamda değerlendirilebilir.(300) Yahudiler’in düğünlerde tef çalan, dans eden, işportacılık, çerçicilik yapanları da az değildir. Hatta seyyar satıcılık yapıp 6 ay evine dönmeyen Yahudiler hakkında kaynaklarda bilgi bulunmaktadır.(301) Bu arada kadınlar da terzilik, nakışçılık yapmakta; yaptıklarını pazarda satmaktadır.(302) Çoğu “kent uşağı”(303) olan Yahudiler’den köylerde yaşayanlar genelde bağcılık yapmakta ve iyi kalite şarap üretip satmaktadırlar.(304)
(297)
E. BENBASSA, a.g.k, 138. A. LEVY, a.g.k., 26. (299) A. REFİK, a.g.k., 118. (300) E. BENBASSA, a.g.k, 139. (301) Rachel SIMON, “Jewish Itinerant Peddlers in Ottoman Libya: Economic, Social and Cultural Aspects”, Decision Making and Change in the Ottoman Empire, Ed. Caesar E. FARAH (Missouri: The Thomas Jefferson University Press, 1993),301. (302) A. LEVY, a.g.k., 30. (303) İ. ORTAYLI, a.g.m., 118. (304) G. AYBET, a.g.k., 206. Yahudi köylülerinin yetiştirdiği ürünlerin tahrir defterlerine dayanılarak verilen dökümü için bkz. B. LEWIS, Notes and Documents From The Turkish Archives: A Contribution to the History of the Jews in the Ottoman Empire (Jerusalem: The Israel Oriental Society, 1952),15.; Örneğin, Manisa’da Yahudiler’in bağlara girip şarap yapmak için üzümleri alması ve bu yüzden pekmez, pestil, şıra ve sirke muzayakası yaşanması Müslüman halkın şikayetlerine sebep olmuştur. (F. EMECEN, Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri, 78.) (298)
113
3.3- Kurulan İlişkiler Açısından 3.3.1-Kendi İç İlişkileri Osmanlı Devleti dine göre gruplaşmayı teşvik etmiştir. Cemaatler de hep birbiriyle dirsek teması sağlayacak biçimde gruplaşmışlardır.(305) Bu cemaat aidiyeti ruhu, insanların hep birlikte mahalle değiştirmelerinde de açıkça görülmektedir.(306) Cemaat içinde birlik duygusunun ayrı mahallelerde oturma isteğini ortaya çıkardığını söylemek ise yanlış olmasa gerektir. Gerçekten de, Rumlar’ın, Ermeniler’in ve Yahudiler’in, ayrı ayrı mahalleler teşkil edecek şekilde yerleşmiş olmaları, bu çalışma dahilinde incelenmiş olan defterlerin de tanıklığıyla ortaya çıkmaktadır(307). Öncelikle gayrimüslimlerin iç ilişkilerini dinsel ayrıma konu olan gruplar arasında ele alırsak; Hristiyanlar ve Yahudiler arasında pek de dostça ilişkilerin olmadığını
söyleyebiliriz.
Hristiyanlar,
Yahudiler’in
Müslümanlar’a
yakın
olmalarını kıskanmakta ve sonradan geldikleri halde pek çok alanda kendilerinin önüne geçmelerini hazmedememektedirler.(308) Hristiyanlar’ın Yahudiler’e karşı olan nefretlerinin en büyük ifadesi ise Yahudiler’in “kan iftirası” olarak niteledikleri iddialardır. Buna göre Yahudiler Hamursuz bayramı için hazırlanan ekmeğin içine Hristiyan kanı katmakla suçlanmaktadırlar. Özellikle Paskalya zamanı
bu
saldırdıkları etmektedir.
(305)
suçlamalar da
arttığında
görülmektedir.
Bu
Hristiyanlar’ın durumda
(309)
R. MANTRAN, a.g.k.,I, 49. R. MANTRAN, a.g.k.,I,34. (307) bkz. tablo-3. (308) A. LEVY, a.g.k., 40. (309) A. LEVY, a.g.k., 40; L..GARNETT, a.g.k, 276. (306)
Yahudi
devlet
mahallelerine
olaylara
müdahale
114
Cemaatler, aynı din grubu içinde dahi alt gruplara ayrıldığı için bir Ermeni ile bir Rum’u ortak payda da düşünmek pek de mümkün değildir. Bunlar aynı mahallede oturmak istememektedirler çünkü ortak yaşam alanını paylaşma sonucu evlilik gibi yakın ilişkilerin çıkma riski bile, bu kendi cemaati içinde kalmayı isteyen kişileri rahatsız etmektedir.(310) Yahudiler ise hemen her konuda Hristiyanlar’dan üstün olduklarını vurgulamaya çalışmaktadır. En basitinden, pahalı kumaşlar kullanıp moda yaratmaya çalışmaları bu zihniyetin ürünüdür.(311) Özellikle Yahudi kadınlarının kefenlerinin bile ipekten ve nakışlı olması(312) gerçekten Hristiyanlar’ın kıskançlığını çekecek uygulamalarına bir örnektir. Ayrıca Yahudiler dinî konularda da Hristiyanlar’ı günahkar, sefih görmektedirler ve eğer kendi cemaatlerinden bu konularda gevşeklik gösteren olursa, sebebinin Hristiyanlar’la fazla ilişki kurulması olduğunu düşünmektedirler.(313) Hristiyanlar arasındaki sürtüşmeler -aynen Yahudi cemaati içinde olanlar gibi- hem dinî yorumların farklı olması, hem de kültür ve yaşam tarzı farklılıklarından
ileri
gelmektedir.(314)
Bunun
ileri
boyutlarda
yaşandığı
durumlarda bu cemaatlerin birbirlerini Osmanlı yönetimine şikayet etmeleri ise yönetimin kendi Hristiyanları’na dair istihbaratını oluşturmaktadır.(315) Yahudiler’in sürtüşmelerine gelince, bu yerli olanlar ile sonradan gelenlerin
birbiri
üzerinde
sağlamaya
çalıştığı
üstünlük
isteğinden
kaynaklanmaktadır. Özellikle birlikte yaşamanın ilk on yılı ilişkilerin daha gergin (310)
İ. ORTAYLI, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, 130. BEN-NEAH, a.g.m., 29. (312) BEN-NEAH, a.g.m., 23. (313) E. BENBASSA, a.g.k, 128. (314) E. BENBASSA, a.g.k, 92. (315) Robert ANHEGGER, “Bir Hristiyan ve İki Ermeni: Osmanlı Devleti’nde Hristiyanlar ve İç Tartışmalar (Düşünceler ve Örnekler)”, Çev. Erol Özbek, Tarih ve Toplum, VIII/46 (Ekim1987), 54. (311)
115
olduğu görülmüştür. Bunun dışında aynı üst cemaat kimliği (örneğin Romaniyot ya da Sefardî olma), ayrı düştükten sonra bile bir gün bir araya toplanmalarını sağlayacak kadar kuvvetlidir. Aslında ticaretteki başarılarında da bu bağların önemi büyüktür.(316)
3.3.2- Yabancılarla İlişkileri Osmanlı uyruğu gayrimüslimler ile yabancılar arasındaki ilişkiler daha çok ticarî özellik göstermektedir. Çıkar ilişkisi olarak niteleyebileceğimiz bu ilişkiler özellikle yabancıların zımmîlerin sahip oldukları haklardan yararlanma amacına yönelikken, Osmanlı teb’ası gayrimüslimler de bu ilişkilerin maddî getiri yönünü önemsemektedirler.(317) Osmanlı gayrimüslimleri ile yabancılar arasındaki ilişkilere Osmanlı cemaatlerini tek tek alarak bakacak olursak; Ermeniler’in bu konuda çok küçük bir yere sahip olduklarını, daha çok Rum ve Yahudiler’in yabancılarla temasa geçtiklerini söyleyebiliriz.(318) Yahudiler özellikle aracılıktan çok fayda sağlamışlardır. Örneğin OsmanlıVenedik savaşları sırasında bozulan ilişkilere rağmen faaliyet göstermek isteyen Venedikli tüccarlar Yahudiler’le işbirliği yapmak zorunda kalmışlardır.(319) Yabancılarla ilişkileri sadece çıkara dayanmayan, duygusal bir sebepleri de olan Rumlar ise özellikle yabancılar için yaptıkları tercümanlık, sekreterlik gibi işlerle diğer gayrimüslim cemaatlerinden ayrılmaktadırlar.(320) (316)
E. BENBASSA, a.g.k, 92. R. MANTRAN, a.g.k.,II,196. (318) Robert MANTRAN, “Azınlıklar, Meslekler, Yabancı Tüccarlar”, Tarih ve Toplum, III/16 (1985), 237. (319) R. MANTRAN, a.g.k., II,196. (317)
116
Son olarak, kadı sicillerine yansımış bir örnek yabancı-zımmî ilişkisinin bir başka boyutunu görmeye yardımcı olabilir: Ankara’da, bir zımmî kadın kaledeki evini 2 Venedikli’ye kiraya vermiştir.(321) Bu bize müste’menlerin, ikamet edecekleri yer konusunda bile zımmîlerle ilişkiye girdiklerini göstermektedir.
3.3.3- Yönetimle İlişkileri Osmanlı Devleti, gerek mahalle yapılanması içinde, gerekse meslekî yapılanma içinde bütün halkını –dolayısıyla gayrimüslim teb’asını da- daima bir grup içinde bulunmaya zorlamıştır.(322) Çünkü –daha önce millet sistemi anlatılırken de belirtildiği gibi- bireyi bir grup ya da cemaat içinde denetlemenin, yönetmenin rahatlığının farkındadır. Bu arada birey de bir gruba ait olmanın verdiği güven ve dayanışma duygusu sayesinde kazandığı kamusal kimliğinden memnundur.(323) Her ne kadar bireyleri mahalle ya/ ya da esnaf teşkilatı içinde tutmak için tedbirler alsa da; çeşitli kısıtlamalar ve düzenlemelerle gayrimüslimleri belli kalıplar içinde kalmaya mecbur etse de Osmanlı Devleti aslında gayrimüslim teb’asına aşırı müdahaleden kaçınmıştır. Bu, İslam’ın toplumsal düzenlemeler konusunda, beşerî müdahalenin idarî düzene karşı işlenmiş bir fiil olduğu anlayışıyla ilgilidir.(324)
(320)
R. MANTRAN, a.g.k., I,197. Ö. ERGENÇ, a.g.k., 115. (322) R. MANTRAN, a.g.k.,I,1. (323) Edhem ELDEM, “Osmanlı Dönemi İstanbul’u”, İstanbul Armağanı, III, Haz. Mustafa ARMAĞAN (İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1997),18. (324) Halil İNALCIK, “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Çev. İbrahim KALIN, Marife Bilimsel Birikim, III, 320. (321)
117
Gayrimüslimlere yönelik düzenlemelerin büyük bir kısmında -birinci bölümde de değinildiği üzere- egemen olanlarla, egemenlik altında bulunanlar arasındaki farkı vurgulamak için halkın önüne konulan kültürel göstergeler rol oynuyordu. Örneğin Adapazar’na ait bir şer’iyye sicilinden, gayrimüslim kadınların Cumartesi günleri hamama gitmeye izinli olduklarını, bu günde Müslüman kadınların hamama gitmediğini, hamamcılara da Müslümanlar’a verilen
peştemalin
gayrimüslimlere
verilmemesinin
tembihlendiğini
görüyoruz.(325) Benzer emirlerin yer aldığı ihtisab kanunnamelerinden de yönetimin öngördüğü bu tür uygulamalar hakkında bilgi edinmek mümkündür. Berberlere, uyuzları ve gayrimüslimleri traş ettikleri usturayı Müslümanlar üzerinde kullanmamaları için verilen emirlere bu kanunnamelerde sık sık rastlanmaktadır.(326) Osmanlı yönetimi bir çok konuda bu tarz sınırlayıcı kanunlar çıkarsa da pratikte bunların delindiği çok görülmektedir ve aslında bu, Osmanlı Devleti’nin müsamahakarlığını ortaya koymaktadır. Özellikle güvenlik v.s. gerekçeleri varsa gayrimüslimlerin kural dışı davranmalarına izin verilmekte ve hatta onlar, devlet memurlarının
baskı
ve
zulmüne
karşı
korunmaktadır.
Örneğin
tüccar
gayrimüslimlerin -kural olarak yasak olmasına rağmen- kervan yolu üzerinde saldırıya uğradıklarında kendilerini ve mallarını korumak için silah taşıdıkları görülmektedir. Bazen Osmanlı Devleti, tayin ettiği asayiş kuvvetleriyle koruma da sağlamaktadır.(327) Eşkıyadan korunmak için kimliklerini gizlemelerine ve Müslümanlar gibi giyinip at ve katıra binmelerine de müsaade edilmektedir. Üstelik beylerbeyi, sancakbeyi, mütesellim ve diğer görevlilerin bunlara müdahale etmeleri de yasaktır.(328)
(325)
A. KANKAL, a.g.k.,179. A. KANKAL, a.g.k.,, 180 (327) R. SIMON, a.g.m, 298 (328) Y. ÖZKAYA, a.g.k.,153. (326)
118
Gayrimüslimlerin askerîleri yönetime şikayet edebilmeleri de onların devlet nezdinde korunduklarının bir göstergesidir. Anadolu Eyaleti’nde olmamakla birlikte örnek olması bakımından bahsedersek; Arslan adlı zımmîden para alıp 4 yıldır ödemeyen Bitlis sancakbeyinin, Arslan’ın merkeze sunduğu arz-ı hal üzerine Van beylerbeyisine hüküm gönderilerek, tedibinin istenmesi dikkat çekicidir.(329) Gayrimüslimlerin –köle olmadıkları halde keyfî bir şekilde- köleleştirilmeye çalışıldığı durumlar da az değildir. Ve bu konuda da Osmanlı yönetimi adaletle sorunu çözmeye çalışmaktadır. Örneğin Bursa şer’iyye sicillerine yansıyan bazı davalardan, “sarışın sakallı, açık kaşlı, gök gözlü” olmaları sebebiyle bazı gayrimüslimlerin “kaçgun kuldur” diye yerel yetkililerce hapsedildiğini anlamak mümkündür. Osmanlı Devleti yönetimi, haberdar edildiğinde bu konuya gayrimüslimler lehinde müdahalede bulunmuştur.(330) Osmanlı devleti gayrimüslimlerin isteklerini yalnız zulme uğradıklarında değil, diğer zamanlarda da dikkate almaktadır. Eskiden beri her hafta Pazar, Çarşamba ve Cuma günleri kurulan pazarın, Pazar gününün Hristiyanlar’ın yortusuna denk gelmesi sebebiyle sadece Çarşamba ve Cuma günleri kurulmasına karar verildiğine dair belge bunun açık bir göstergesidir.(331) Osmanlı yönetimiyle olan ilişkileri konusunda temas edilmesi gereken en önemli noktalardan biri de vergilerdir. Osmanlı Devleti, gayrimüslimlere Müslüman olmadıkları için angarya niteliğinde hiçbir vergi yüklememiştir. Gayrimüslimlere ödetilen vergiler, Müslümanların ödedikleriyle kıyaslandığında (329)
H. İNALCIK, Osmanlı’da Devlet Hukuk Adalet, 54. Halil İNALCIK, Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler-II, (Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIII/17’den Ayrıbasım), (Ankara: TTK Basımevi, 1988), 3, 8. (331) Gökkubbe altında Birlikte Yaşamak (Ankara: Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 2006), 62.
(330)
119
haksız bir durum ortaya çıkmamaktadır. Vergi mükellefleri belirlenirken, sağlıklı, yetişkin, gelir sahibi erkekler göz önüne alınmış, bunlar içinde de “alâ”, “evsat”, “edna” ayrımı yapılarak gelirlerine göre vergi vermeleri sağlanmıştır.(332) Bazı yer ve zamanlarda bu vergilerin taksitler halinde ödenmesine de izin verilmiştir(333) ki bütün
bunlar
yönetimin
gayrimüslim
vatandaşlarına
fazladan
bir
yük
yüklemediğini, sadece vatandaşlıklarının icabı olan yükümlülükleri yerine getirmelerini istediğini göstermektedir. Osmanlı yönetimi gayrimüslim halkın vergi konusunda da zulme uğramaması için zaman zaman emirler vermiştir. Haracını daha önce ödemiş olan bir gayrimüslimin, bölge kadısının değişmesi üzerine bu vergiyi tekrar ödemeye mecbur edilmesi durumunda, bu kişinin tekrar vergi vermek zorunda olmadığının ve bu yüzden incitilmemesinin buyrulduğunu gösteren sicil kaydı(334) bunu kanıtlamaktadır.
3.3.3- Müslüman Halk İle İlişkileri Osmanlı günlük yaşamında ortaya çıkan kültürel ortamda Avrupalı çağdaş ülkelerden çok daha fazla bir çeşitlilik göze çarpmaktadır.(335) Bu çeşitlilik içinde Osmanlı teb’ası Müslim ve gayrimüslim halk, birlikte uyumlu bir şekilde yaşamayı başarmıştır. Dil, din ve gelenek farkları tabi ki vardır ancak özellikle alt tabakadaki insanların yaşamları birbirinden pek de farklı değildir.(336) İlişkilerin seyri (332)
her zaman olumlu olmasa bile, bir genelleme yapılacak olursa,
Yavuz ERCAN, Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar, (Belleten, LV/213 (1992)’den Ayrıbasım), (Ankara: TTK Basımevi, 1991), 372. (333) Neşet ÇAĞATAY, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”, A.Ü. DTCF Dergisi, V, 495. (334) H. İNALCIK, a.g.k., 25. (335) S. FAROQHI, Osmanlı kültürü ve Gündelik Yaşam, 9. (336) R. MANTRAN, 16. ve 17. Yüzyıllarda İstanbul’da Gündelik Hayat, 55.
120
Müslümanlar’ın olanaklarının el verdiği şekilde yaşayıp gayrimüslimlerden ve onların sahip olduklarından rahatsızlık duymamaya ve onlarla iyi geçinmeye çalıştığı, gayrimüslimlerin de Müslümanlar’ı tahrik edebilecek tavırlardan kaçındıkları söylenebilir.(337) Müslüman ve gayrimüslimlerin temasa geçtikleri yerlerden en önemlisi mahallelerdir. Daha önce de belirtildiği gibi, farklı cemaat mensuplarının bir arada
yaşadıkları
mahalleler
vardır.
Bu
mahallelerde
Müslüman
ve
gayrimüslimlerin yan yana evlerde yaşadıkları bile görülmektedir. Örneğin Ankara’da Hacı Doğan, Aşnahan ve Boyacı Ali mahallelerinde birbirine bitişik Müslüman ve zımmî evlerinin olduğu şer’iyye sicillerinden anlaşılmaktadır.(338) Çankırı’da Alaca-Mescit Mahallesi’nden bir Müslüman’ın , evinin avlusunun papazın evininkiyle bitişik olduğunu belirterek, ortak duvar üzerine papazın yaptırdığı saçaktan şikayetçi olması 17. yüzyıl şer’iyye sicillerine yansımış olan bir başka yakın ilişki örneğidir.(339) Yine, Ankara’da Kafirköyü Mahallesi’nde bir zımmînin bir Müslüman’a ev satması, bu noktada örnek gösterilebilir.(340) Aynı mahallede yaşamayla ilgili olarak burada dikkat çeken husus, daha çok gayrimüslimlerin buna istekli oldukları ve Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu
yerlere
yerleşmede
tereddüt
etmedikleri
halde,
Müslümanlar’ın
gayrimüslim çoğunluğun yaşadığı mahallelere itibar etmedikleridir. Gerçekten de çalışma dahilinde incelenen tahrir defterlerinde, bir çok mahallede gayrimüslimlerin Müslümanlar arasında azınlık(341) olarak yaşadıkları tespit edilmiş, Müslümanlar’ın gayrimüslim çoğunluğun arasında azınlık olarak
(337)
R. MANTRAN, a.g.k., 216. Ö. ERGENÇ, a.g.k., 146. (339) Ahmet KANKAL, “17. ve 18. Yüzyıllarda Kuzey-Batı Anadolu’da Sosyal Hayat (Şer’iyye Sicillerine Göre)” E.Ü. Tarih İncelemeleri Dergisi, XV, 44. (340) Ö. ERGENÇ, a.g.k., 146. (341) Burada da sayıca azlıktan bahsetmek için bu tabir kullanılmıştır. (338)
121
yaşadığı mahalle için ise sadece 1 örneğe rastlanmıştır.(342) Müslümanlar’ın bu tercihinde gayrimüslimler tarafından rahatsız edilme kaygısı rol oynamış olabilir. Nitekim, İstanbul kadısına gönderilen bir hükümden anlaşıldığı kadarıyla; meyhaneden çıkan sarhoş zımmîlerin hamam basarak kadınlara saldırdıkları, akşam ve yatsı namazından sonra eve dönen Müslümanlar’ı rahatsız ettikleri, hatta müezzini zorla meyhaneye götürüp üzerine şarap dökerek hakaret ettikleri durumlar yaşanmıştır.(343) Ayrıca şehir içinde, bostanlarda “kaval çalub, horos depüb” mahallelinin işlerine, sülehanın tilavetine, ezan-ı şerifin işitilmesine mani oldukları yönündeki şikayetler(344) Müslümanlar’ın gayrimüslimlerden rahatsızlık duyduğu durumların az olmadığını göstermektedir. Gayrimüslimler ise Müslüman mahallelerinde yerleşmekte sakınca görmemişlerdir.
Hamid
Sancağında
-
Burdur
Kazası
-
Mescid-Cami
Mahallesi’nde gayrimüslimlerin, aralarında zaviye şeyhi, imam, hafız ve bir çok askerînin bulunduğu Müslümanlar’la beraber yaşaması(345) hayli ilginçtir. Gerçi burada gayrimüslimlerin tercihinde bazı muafiyetlerin etkisi de olmuş olabilir. Çünkü zaviyeler genel olarak çevreleriyle beraber olmak üzere vergi muafiyetinden yararlanmaktadırlar ve bu da o bölgeye yerleşilmesinde cazibe unsuru olmaktadır.(346) Müslim- gayrimüslim ilişkilerinin oluştuğu bir diğer ortam da ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirildiği ticarî mekanlar ile esnaf loncalarıdır. Ankara’da dükkanı için gereken bir divanı Ermeni marangoza yaptıran Müslüman(347) bu tür ilişkilerin kahramanlarından yalnız biridir. Karma loncalardaki kethüda seçimine (342)
Bkz. tablo-3/c. Aydın Livası- Alaşehir Kazası- Yarhisar Mahallesi’nde 33 hane + 6 mücerredden oluşan gayrimüslim nüfusu arasında 2 Müslüman hanesi bulunmaktadır. (343) A. REFİK, a.g.k., 142. (344) A. REFİK, a.g.k., 40. (345) bkz. Tablo3/f (346) Doğan KUBAN, “Anadolu Türk Şehri Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, VII (1968), 60-61. (347) Ö. ERGENÇ, a.g.k., 132.
122
ilişkin tartışmalar(348) da ticarî ortamda kurulan ilişkilerin bir başka örneğini teşkil edebilir. Müslümanlar’ın gayrimüslimlere bakışına gelince, kuşkusuz 16. asrın ilk yarısında Yahudiler Müslümanlar’ın gözünde diğer gayrimüslimlerden daha itibarlıdır. Bunun birinci sebebi, teslis inancına sahip Hristiyanlar’ın aksine tek tanrıya inanmaları dolayısıyla müşrik olmamalarıdır. Ayrıca zorluk zamanlarında merkezî otoriteye yadıma daha hevesli olan Yahudiler, problem kaynağı olmadıkları için sadık kullar olarak görülmektedirler.(349) Yahudiler Müslümanlar arasında
sadece
bu
iyi
özellikleriyle
anılmamaktadır.Karagöz
ve
Ortaoyunu’ndaki “çıfıt/çifüt” tiplemeleri bunun önemli göstergelerinden biridir.(350) Avrupalı gezginlerden Dernschwam’ın gözlemi, bunun somut örneklerinden birini teşkil etmektedir. Ona göre, Türkler’in bayramında Yahudiler, dışarı çıkmaya korkar 3-4 gün evde kalırlardı. Çünkü sokakta bir Yahudi gören Türk onun yakasına yapışır ve para almadan bırakmazdı.(351) Aslında bu örnek, TürkYahudi ilişkisi hakkında da ip ucu vermektedir. “Yahudiler’den çiftçi çıkmaz, onların ayak bastıkları yerde ot bitmez; işleri güçleri kolaylıkla para kazandıran tüccarlık ve sarraflıktır, başka iş bilmezler.” şeklindeki yerleşmiş düşünce de(352) Türk insanının Yahudiler’e nasıl baktığını göstermektedir. Hangi ülkeden kovulurlarsa kovulsunlar doğruca Türkiye’ye gelmeleri ise Türkler arasında alay konusudur.(353) Ayrıca Müslümanlar, genel olarak bağırarak konuşan Yahudiler’i çok gürültücü kişiler olarak görmektedirler. (348)
R. MANTRAN, a.g.k., I, 183. L. M. J. GARNETT, a.g.k., 277. (350) Y. BESALEL, a.g.k., 179. (351) Metin AND, 16. Yüzyılda İstanbul: Kent, Saray ve Günlük Yaşam (İstanbul: Akbank Kültür ve Sanat Kitapları,1993), 303. (352) Uğursuzluklarıyla ve kolay para kazanma hırslarıyla açıklanan çiftçi olmama durumlarını Yahudiler, sık sık sürülüp topraklarından çıkarılmalarının kendilerinde yarattığı karasızlık ve güvensizlik psikolojisiyle açıklamaktadırlar (Avram GALANTİ, Türkler ve Yahudiler (İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., 1995), 115-116, 125-133. (353) M. AND, a.g.k., 301. (349)
123
Manisa kadısının cami yakınındaki evlerde ve vakıf odalarında oturan Yahudiler’in gürültülerinden cami cemaatinin rahatsız olduğunu az etmesi üzerine Yahudiler’in evlerini Müslümanlar’a satarak başka bir yere gitmelerinin emredildiğini gösteren sicil kaydı(354) bu noktada değerlendirilebilir. Hristiyanlar ise, Osmanlılar’ın Anadolu’ya gelişlerinden itibaren en fazla karşılaştıkları
gayrimüslimler olarak Müslümanlar’la ilişki ve alış veriş
konusunda en ön sırada bulunmaktadırlar. Bazı seyyahlar Rumlar’ın günlük yaşamda pek çok konuda Türkler’i taklit ettiklerini söylemektedirler.(355) Ermeniler ise ”vaftiz edilmiş Türkler” olarak nitelenecek kadar Türk- Müslüman kültürüyle kaynaşmışlardır.(356) Aile içi ilişkiler konusunda Osmanlılar’a hayli uyum sağlamış gözüken Hristiyanlar’ın hem Rum hem de Ermeni olanları kadınlarının kapalılığı konusunda daha ileri gitmiş gözükmektedirler. Kadınlar kiliseye gittiklerinde kafesli galerilerde oturmakta, kocalarının huzurunda izin verilmediği sürece ayakta beklemekte, özellikle genç kızlar söz konusu olduğunda ferace ve peçe kullanmaktadırlar.(357) Aynen Yahudiler gibi Hristiyanlar’ın da Osmanlı ülkesinde en rahat ettikleri yerlerden biri Anadolu’dur. Araplar’ın yaşadığı yerlerin aksine burada iyi muamele görmektedirler.(358) Örneğin “bohçacı madama” denilen Yahudi ya da Rum bohçacı kadınların girmediği ev yok gibidir. Takı, ıvır zıvır satan, bu arada kızlara koca, delikanlılara kız, hastalara ilaç tavsiye eden bu satıcılar hem çok iyi para kazanmakta, hem de ilgi ve ikram ile karşılanmaktadırlar.(359)
(354)
F. EMECEN, XVI. Asırada Manisa Kazası, 63-64. G. AYBET, a.g.k., 193. (356) L. M. J. GARNETT, a.g.k., 264. (357) Pars TUĞLACI, Osmanlı Döneminde İstanbul Kadınları (İstanbul: Cem Yayınevi,1984),2. (358) G. AYBET, a.g.k., 186. (359) P. TUĞLACI, a.g.k., 48-49. (355)
124
İnançla ilgili olarak da Müslümanlar’la gayrimüslimler arasında alış veriş söz konusudur. Örneğin ölüm meleğinin kılıcını evdeki kaplardaki sularda yıkadığına inandıkları için ölü evindeki suları boşaltan Yahudilerin bu uygulamalarının
Anadolu’da
Türkler
tarafından
da
nedeni
bilinmeden
sürdürüldüğü örnekler vardır.(360) Hristiyanlarlar’la olan alış veriş konusunda ise daha fazla örnek verilebilir: Rumlar’ın yücelttiği Abdal Murad, Geyikli Baba gibi keramet sahibi Türkler olduğu gibi Türkler’in iltifat ettiği Bizanslı münzeviler de vardır.(370) Bazı mekan ya da kişiler ise hem Müslüman, hem de Hristiyanlar tarafından mukaddes sayılıp ziyaret edilmektedir. Bu arada Kadirî, Bektaşî gibi kimi tarikatlerin her üç dinden taraftar, sempatizan bulduğu gözlenmektedir.(371) Aya Yorgi kültü ise Hristiyan-Müslüman halk kültürlerinin birbiriyle temasının ve bu temasın sonucunun somut bir örneği olması bakımından burada dile getirilebilir.(372) Belki bir yararı olur düşüncesiyle Türkler’in bazı Hristiyan inançlarını benimsedikleri de görülmektedir. Örneğin bazıları kıştan sonra deniz yolculuğuna çıkacakları zaman, Ortodoks papazın haçı suya atarak deniz suyunu takdis edip etmediğini araştırmaktadırlar.(373) Fakat bunlardan daha baskın olan düşünce; tehlikeli, lanetli kuvvetler sebebiyle verebileceği zarardan dolayı her zaman diğer dine karşı temkinli olunması gerektiğidir. Fetihten sonra en az bir kilisenin camiye çevrilmesi, istavrozların görüldüğü yerde kırılması, kilise duvarlarındaki insan resimlerinin gözlerinin oyulması bu düşünceyle ilişkilendirilebilir.(374)
(360)
Y. ERCAN, a.g.k., 290. M. BALIVET, a.g.m., 4. (371) Raphaela LEWIS, Osmanlı Türkiyesi’nde Gündelik Hayat, Çev. Mefkure PARAY (İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1973), 52. (372) Ahmet Yaşar OCAK, “13.-15. Yüzyıllarda Anadolu’da Türk-Hristiyan Etkileşimleri ve Aya Yorgi (Saint Georges) Kültü”, Belleten, LV/43 (1991), 661-673. (373) R. LEWIS, a.g.k., 48-50. (374) R. LEWIS, a.g.k., 52. (370)
125
Müslüman-gayrimüslim ilişkilerinin sonuçları üzerinde daha fazla örnekle biraz durmak, konunun anlaşılması açısından faydalı olabilir: Rumlar OsmanlıTürk kültüründen ve dilinden o kadar etkilenmişlerdir ki bazı yerlerde Rumca’yı bile unutmuşlardır. Örneğin 1573’te İstanbul’daki Rum patriğinin eski Grekçe bilmediği
seyyahların
notlarından
anlaşılmaktadır.(375)
Gayrimüslimlerin
dillerinde, günlük hayata girmiş pek çok Türkçe kelime yine ilişkilerin yoğunluğunun göstergesidir.(376)
Örneğin İspanyol Yahudicesi’nde de 2000
kadar Türkçe kelime ve ifadenin bulunduğu bilinmektedir.(377) Yine Yahudi şarkılarındaki Türkçe nakaratlar Türk etkisinin göstergesidir.(378) Yeni evlenen Ermeni gelininin el öpme merasimi, rahiplerin bağdaş kurup yere oturmaları,(379) farklı adlarla da olsa gayrimüslim mutfaklarında pişen aşure,(380) yine Türk etkisinin
sonuçları
olarak
sayılabilir.
Bunun
yanında
Müslümanlar
da
gayrimüslimlerden etkilenmişlerdir. Örneğin Libya’da gizliliklerini muhafaza etmek için, az bilinen İbranî-Aramî sözcük ve dil yapılarını içeren özel bir dil geliştiren
Yahudiler
bunu,
Müslüman
komşularının
kendi
dillerini
öğrenmelerinden dolayı yapmışlardır.(281)
(375)
G. AYBET, a.g.k., 188. Rumca’daki örnekler için bkz. Mahmut İSLAMOĞLU, “Kıbrıs Rumcası’nda Türkçe Sözcükler”, Uluslararası Türk Dili Kongresi Bildirileri (26 Eylül- 1Ekim 1992) (Ankara: TDK Yayınları, 1996), 341-355. (377) Örnekler için bkz. Tracy K. HARRIS, “Turkish Elements in Judeo- Spanish” Studies on Linguistics, Ed. D.F. ALTABE, E. ATAY, I.J.KATZ, Studies on Turkish- Jewish History: Political and Social Relations, Literature and Linguistics, (Newyork: Sepher-Herman Press, Inc.,1996),105-109. (378) Rachel DALVEN, Israel J. KATZ, “Residual Elements of Ottoman Culture and Language Among The Romaniotes: Personal Recollections”, Studies on Turkish- Jewish History, 105-109. (379) L. M. J. GARNETT, a.g.k., 265. (380) Marie- Helene Sauner LEROY, “Türk Aşuresi, Ermeni Anuş-Aburu, Rum Kolivası”, Tarih ve Toplum, XL (Nisan 1987), 8-9. (281) R. SIMON, a.g.m., 299. (376)
126
SONUÇ
Osmanlı Devleti, temelini İslam hukuku
ile birlikte Türk örfünün
oluşturduğu bir anlayışla teb’ası olan gayrimüslimlere yönelik uygulamalarını şekillendirmiştir. Zımmî olarak nitelediği ve himayesi altına aldığı gayrimüslim vatandaşlarına, kendi dinlerini yaşama, bunun gereklerini yerine getirme hakkı tanıyan Osmanlı yönetimi, Millet Sistemi içinde gayrimüslimleri kendi iç işlerinde oldukça serbest bırakmıştır. Kendi yönetim ve mahkemelerinin olmasına, bazı istisnalar dışında devlet kademelerinde yükselmelerine, sosyal güvenlik imkanlarından faydalanmalarına izin vermesi yine verdiği haklar olarak değerlendirilebilir. Osmanlı gayrimüslimlerinin yükümlülükleri de hakları ile paraleldir. Can, mal ve namus güvenliklerinin sağlanması karşılığında verdikleri vergi en önemli yükümlülüktür. Ayrıca gayrimüslimler, Müslümanlar’ı rahatsız etmemek, din propagandası yapmamak, İslam’ın üstünlüğünü gösteren kısıtlamalara ve yasaklara uymak gibi noktalara da dikkat etmek zorundadır. Bunların dışında Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimlere olan tavrında hoşgörü anlayışı büyük yer tutmaktadır. Bunun ortaya çıkmasında birden fazla faktörün rol oynadığı açıktır. Osmanlı Devleti hem hümanizm duygusu, hem de elde edeceği faydalar dolayısıyla gayrimüslimlere hoşgörülü davranmıştır. Uyguladığı Millet Sistemi ise pek çok noktada bu anlayışın üzerine kurulu bir sistem olarak ortaya çıkmaktadır. Millet sistemini uygulanıp uygulanmadığına, sebeplerine ve sonuçlarına dair pek çok tartışma vardır. Fakat bu tartışmaların ötesinde görülen en önemli gerçek Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimleri cemaatlere ayırıp kendi idarecileri gözetiminde yönetmiş olmasıdır.
127
Osmanlı idaresi altında yaşayan gayrimüslimlerin Türkleşmesi ve İslamlaşması ise üzerinde en çok konuşulan konulardan biridir. İddiaların aksine Osmanlı Devleti’nin, bütün gayrimüslimleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmak gibi sistematik bir uygulamasının olmadığı örneklerden anlaşılmaktadır. Devşirme sistemi ve zorunlu göç ve sürgünler ise hiç bir zaman devletin gayrimüslim tebayı asimile etme araçları olmamıştır. Fakat bunların Türkleşme ve İslamlaşma’ya etkisi de inkar edilemez. Osmanlı Devleti gayrimüslimlerinin tasnifi, farklı bakış açılarına göre çeşitlilik
göstermektedir.
Din
ve
mezhebe
göre,
etnik
kökene
göre,
Müslümanlar’la olan ilişkilere göre gayrimüslimlere farklı sınıflarda yer verilebilir. Ancak en kaba şekliyle ifade edilecek olursa Osmanlı gayrimüslimleri Rum, Ermeni ve Yahudiler’den oluşmaktadır. 16.asrın başlarına gelininceye kadar Anadolu Eyaleti coğrafyasında yine bu üç grup gayrimüslim göze çarpmakta ve aralarında en baskın olanın Rumlar olduğu dikkat çekmektedir. Osmanlılar’dan önce Anadolu’daki gayrimüslimlerin durumlarını Osmanlı devri kadar açık bir şekilde ortaya koymak mümkün değilse de karışıklık dönemleri dışında genelde iyi bir yaşam sürdükleri söylenebilir. Müslümanlar’la ilişkileri ise oldukça çeşitli alanlarda gözlenmektedir: ticaret, komşuluk, hatta evlilik ilişkilerine oldukça fazla rastlanmaktadır. 16. asrın ilk yarısında Anadolu Eyaleti’nde yaşayan gayrimüslimlerin durumunu en iyi sergileyen kaynaklardan biri tahrir defterleridir. Bu defterlerde gayrimüslimler mahalle ve cemaatler halinde kaydedilmiştir. Anadolu
Eyaleti
içerisinde
gayrimüslimler
en
çok
büyük
ticaret
merkezlerinde kümelenmişlerdir. Ankara ve Bursa kazaları bu noktada zikredilecek en önemli yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla
128
gayrimüslim nüfus bakımından en kalabalık sancaklar, Ankara ve Hüdavendigar sancaklarıdır. Bunlardan başka Aydın, Koca-ili, Kastamonu ve Kütahya sancaklarında da çok sayıda gayrimüslim vardır fakat bunlar hiç bir merkezde Müslümanlar’a üstünlük sağlayacak sayıya ulaşmamıştır. Anadolu Eyaleti’ndeki gayrimüslimlerin büyük bir çoğunluğu Hristiyan’dır. Bunlar arasında da Rumlar çoğunluktadır. Anadolu Eyaleti’ndeki gayrimüslim nüfus, meslekler konusunda da oldukça geniş bir yelpaze ile karşımıza çıkmaktadır. Bazı mesleklerde cemaatsel eğilim gözden kaçmamaktadır. Örneğin deniz taşımacılığı, ticareti gibi meslekler Rumla’ın elindedir. Ermeniler kervan ticareti ile uğraşmaktadır. Yahudiler ise başlıcaları simsarlık, tefecilik ve ticaret
olan finansal konularda faaliyet
göstermektedir. Aslında gayrimüslimler arasında statüsel olarak çeşitlilik olduğu için meslekleri de çeşitlidir. Zanaat, ufak çaplı ticaret, hamallık, eğlendiricilik bunlar arasında önde gelmektedir. Gayrimüslimler, Osmanlı Devleti içinde çeşitli çevrelerle ilişki halindedir. Kendi içlerinde bazen dayanışma, bazen çatışma şeklinde seyreden ilişkilerde Osmanlı yönetimi çoğunlukla denetçi ve hakem görünümündedir. Bu özellikle mezhepler arasındaki anlaşmazlıklar ve Yahudi- Hristiyan ilişkilerinde geçerlidir. Gayrimüslimlerin Osmanlı teb’ası olmayan yabancılarla ilişkileri ise daha çok çıkar ilişkisine dayanmaktadır. Bu noktada Osmanlı Devleti gözünde her zaman daha üstün konumda olan zımmîler yabancıların mutlaka başvurmak zorunda kaldıkları aracılardır. Osmanlı yönetimi ile ilişkiler ise daha önce işaret edilen isabetli uygulamalar sayesinde genel olarak iyidir. Osmanlı yönetimi pek çok kısıtlamaya gitse de gayrimüslim halkını zulme uğratmamayı ilke edinmiştir.
129
Müslüman halk ile ilişkilerin oluştuğu başlıca ortam mahallelerdir. Birçok yerde aynı mahallede yaşayan gayrimüslimler iş yaşamında, loncalarda da yanyanadır. Müslüman ve gayrimüslim Osmanlılar, özellikle sıradan halk söz konusu olduğunda birbirinden pek de farklı yaşamamaktadır. Ortak yaşam alanlarında bulunma, gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında kültürel alış verişe de sebep olmuştur. Özellikle egemen Türk-İslam kültürünün gayrimüslimler üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Buna rağmen Müslim ve gayrimüslimler arasında “öteki” bakışı ve karşıdakine karşı kuşkulu yaklaşım her zaman mevcuttur.
130
KAYNAKÇA KAYNAKLAR
YAYINLANMAMIŞ ARŞİV KAYNAKLARI: (BOA)
TT30, TT39, TT45, TT47, TT49, TT51, TT59, TT61, TT87, TT88,
TT111, TT117, TT121, TT147, TT148, TT153, TT165, TT327
YAYINLANMIŞ ARŞİV KAYNAKLARI: BARKAN, Ömer Lütfi, Enver MERİÇLİ (Haz.) 1988 Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri-I, Ankara: TTK Basımevi İNALCIK, Halil (Haz.) 1987 Hicrî 835 Tarihli Suret-i Defter-i Sancak-i Arvanid, Ankara: TTK Basımevi MVAD438-I 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530, I, Ankara: TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları (1993) MVAD438-II 438 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530, II, Ankara: TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları (1994) MVAD166 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri 937/1530, Ankara: TC Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları (1995).
YAYINLANMIŞ KRONİK VE SEYAHATNAMELER: EVLİYA ÇELEBİ 1999 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Z. KURŞUN, S A. KAHRAMAN- Y. DAĞLI (Haz.), İstanbul: YKY
131
LÜTFî PAŞA 2001 Tevarih-i Âl-i Osman, Atik Kayhan (Haz.), Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları MEHMED NEŞRî 1995 Kitab-ı Cihan-Nüma, F.R. UNAT, M.A. KÖYMEN (Haz.), Ankara: TTK Basımevi, I.
İNCELEMELER ADIYEKE, Nuri 2000 “Islahat Fermanı Öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi ve Gayrimüslimlerin Yaşantılarına Dair”, Hasan Celal GÜZEL (Ed.), Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara : Yeni Türkiye Yayınları AHMET REFİK, 1988 Onuncu Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı (1495-1591), İstanbul: Enderun Kitabevi AKDAĞ, Mustafa 1999 Türkiye’nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, I-II, Ankara: Barış Yayınevi AND, Metin 1993 16. Yüzyılda İstanbul: Kent, Saray ve Günlük Yaşam, İstanbul: Akbank Kültür ve Sanat Kitapları ANHEGGER, Robert 1987 “Bir Hristiyan ve İki Ermeni: Osmanlı Devleti’nde Hristiyanlar ve İç Tartışmalar (Düşünceler ve Örnekler)”, Çev. Erol Özbek, Tarih ve Toplum, VIII,46: 54-56 ARMAĞAN, Latif 1999 XVI. Yüzyılda Teke Sancağı (Tahrir Defterlerine Göre), Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) ATEŞ, Süleyman 1995 Kur’an-ı Kerim Tefsiri, İstanbul: Milliyet Gazetecilik A.Ş., 1995 AYBET, Gülgün Ü. 2003 Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası İnsanları (1530-1699), İstanbul: İletişim Yayınları
132
BALIVET, Michel 2000 “Açık Kültür ve 14. Yüzyıl Osmanlı Kentlerinde Dinler Arası iİişkiler”, Elizabeth ZACHARIADOU (Ed.) Osmanlı Beyliği (1300-1389), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları BARKAN, Ömer Lütfi 1954 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, XV BARKAN, Ömer Lütfi “Avarız”, İA, II. BARKAN, Ömer Lütfi 1988 “Giriş”, Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri-I, Haz. Ö.L. BARKAN, Enver MERİÇLİ, Ankara: TTK Basımevi BARSOUMIAN, Hagop 1982 “The Dual Role of the Armenian Amira Class Within The Ottoman Government and The Armenian Millet (1750-1850), Christians and Jews in The Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, Newyork: Holmes and Meier Publishers, Inc. BAŞAR, Fahameddin 1997 Osmanlı Eyalet Tevcihatı, Ankara: TTK Basımevi BAYKARA, Tuncer 2000 Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş-I, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları BAYKARA, Tuncer “Denizli”, DİA, IX BAYKARA, Tuncer 2000 “Balat Şehri yapıları (XVI. Yüzyıl Sonlarında)” E.Ü. Tarih İncelemeleri Dergisi, XV: 1-9 BELDICEANU, Nicoara 1992 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Şenletme, Türkleştirme ve İslamlaştırma”, Çev. Server TANİLLİ, Tarih ve Toplum, XVIII/106: 212-214 BEN-NEAH, Yaron 2005 “Honor and Its Meaning Among Ottoman Jews”, Jewish Social Studies, XI,2
133
BENBASSA, Esther, Aron RODRIGUE, 2001 Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi (14.-20.Yüzyıllar), Çev. Ayşe ATASAY, İstanbul: İletişim Yayınları BESALEL, Yusuf 1999 Osmanlı ve Türk Yahudileri, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. BOZKURT, Gülnihal 1988 “İslâm Hukukunda Zimmîlerin Hukukî Statüleri”, A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, III,1-4 BRAUDE, Benjamin 1987 “Osmanlı Millet Düzeninin Kuruluş Efsaneleri”, Çev.Kurtuluş DİNÇER, Tarih ve Toplum, VII/40: 34-40 BRAUDE, Benjamin 2000 “Millet Sistemi’nin İlginç Tarihi” , Hasan Celal GÜZEL (Ed.), Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara : Yeni Türkiye Yayınları BULDUK, Orhan Üçler 1993 XVI. Asırda Karahisar-ı Sahib Sancağı , Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) CAHEN, Claude 1979 Osmanlılar’dan Önce Anadolu’da Türkler, Çev. Yıldız MORAN, İstanbul: e Yayınları. CAHEN, Claude “Zimme”, İA, XIII CLOGG, Richard 1982 “The Greek Millet in The Ottoman Empire”, Christians and Jews in The Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society, Newyork: Holmes and Meier Publishers, Inc., I: 185-207. ÇAĞATAY, Neşet 1947 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Reayadan Alınan Vergi ve Resimler”, A.Ü. DTCF Dergisi, V: 483-511 ÇİÇEK, Kemal 1998 “Osmanlı Adliye Teşkilatında Mahkeme Tercümanları”, K.ÇİÇEK, Abdullah SAYLAM (Haz.),Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet ve Raiyyet, Trabzon: Derya Kitabevi: 184-195
134
ÇİÇEK, Kemal 1995 “Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Bazı Problemler ve Metod Arayışları”, Türk Dünyası Araştırmaları, XCVII : 93-111 DALVEN, Rachel, Israel J. KATZ, 1996 “Residual Elements of Ottoman Culture and Language Among The Romaniotes: Personal Recollections”, D.F. ALTABE, E. ATAY, I.J.KATZ (Ed.), Studies on Turkish- Jewish History: Political and Social Relations, Literature and Linguistics, (Newyork: Sepher-Herman Press, Inc.,1996) DARKOT, Besim “Kula”, İA, VI DEMİRCAN, Hüsnü 2000 Osmanlı Klasik Dönemi Biga Tarihi, Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) DERİN, Çetin 1992 “Osmanlı Devleti’nin Siyasî Tarihi”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: Tük Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, I: 477-491 DOĞRU, Halime 1992 XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı , İstanbul: Afa Yayınları DOĞRU, Halime 1997 XV. ve XVI. Yüzyıllarda Sivrihisar Nahiyesi , Ankara: TTK Basımevi DURSUN, Davut 1989 Yönetim Din İlişkileri Açısından Osmanlı Devleti’nde Siyaset ve Din, İstanbul: İşaret Yayınları Edhem ELDEM, 1997 “Osmanlı Dönemi İstanbul’u”, İstanbul Armağanı, Mustafa ARMAĞAN (Haz.), III İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları EMECEN, Feridun 1989 XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara: TTK Basımevi EMECEN, Feridun 1997 Unutulmuş Bir Cemaat: Manisa Yahudileri, İstanbul: Eren Yayıncılık
135
ERCAN, Yavuz 1983 “Türkiye’de 15. ve 16. Yüzyıllarda Gayrimüslimlerin Hukukî, İctimaî ve İktisadî Durumu” Belleten, XLVII/188 : 1119-1149. ERCAN, Yavuz 1986 “Devşirme Sorunu, Devşirmenin Anadolu ve Balkanlar’daki Türkleşme ve İslamlaşmaya Etkisi”, Belleten, L/198: 679-727. ERCAN, Yavuz 1991 Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Ödedikleri Vergiler ve Bu Vergilerin Doğurduğu Sosyal Sonuçlar, (Belleten, LV/213 (1992)’den Ayrıbasım), Ankara: TTK Basımevi ERCAN, Yavuz 2001 Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara: Turhan Kitabevi ERDOĞAN, Emine 2004 Ankara’nın Bütüncül Tarihi Çerçevesinde Ankara Tahrir Defterleri’nin Analizi, Ankara: G.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) ERGENÇ, Özer 1995 XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara: Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları ERGENÇ, Özer 1979 XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa Yönetsel, Sosyal ve Ekonomik Durumu Hakkında Bir Araştırma, Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi) EROĞLU, Ahmet Hikmet 1997 Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, Ankara : Seba Yayınları ERYILMAZ, Bilal 1992 Osmanlı Devleti’nde Millet Sistemi, İstanbul: Ağaç Yayıncılık ERYILMAZ, Bilal 2000 “ Osmanlı Devleti’nde Farklılıklara ve Hoşgörüye Kavramsal Bir Yaklaşım”, Hasan Celal GÜZEL (Ed.), Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara : Yeni Türkiye Yayınları FAROQHI, Suraiya 1995 Making a Living in The Ottoman Lands 1480 to 1820 , İstanbul: The Isis Press
136
FAROQHI, Suraiya 2004 Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Çev. Neyyir KALAYCIOĞLU, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları FAROQHI, Suraiya 2005 Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Çev. Elif KILIÇ, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları GALANTİ,Avram 1995 Türkler ve Yahudiler, İstanbul: Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş. GARNETT, Lucy M. J. 1904 Turkish Life in Town and Country, Newyork: The Knickerbocker Press GIBBONS, Herbert Adams 1998 Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Çev. Bülent ARI, Ankara: 21. Yüzyıl Yayınları GOFFMAN, Daniel 2004 Osmanlı Dünyası ve Avrupa 1300-1700, İstanbul: Kitap Yayınevi GÖYÜNÇ, Nejat 1969 XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara: TTK Basımevi GÖYÜNÇ, Nejat 2000 “Turkish- armenian Cultural Relations”, Türkkaya ATAÖV (Ed.), The Armanian in the Late Otoman Period, Ankara: TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı : 23-42 Gökkubbe Altında Birlikte Yaşamak, Ankara: Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, 2006 GÜNEŞ, Ahmet 2004 “Osmanlı Tahrir Defterleri ve Bunların Tarih Yazıcılığında Kullanımı Hakkında Bazı Düşünceler”, Türk Dünyası Araştırmaları, CL: 165-184 GÜNEŞ, Ahmet 1994 Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılın Başlarından XVII. Yüzyılın Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı, Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) HARRIS, Tracy K. 1996 “Turkish Elements in Judeo- Spanish” Studies on Linguistics, D.F. ALTABE, E. ATAY, I.J.KATZ (Ed.), Studies on Turkish- Jewish History: Political
137
and Social Relations, Literature and Linguistics, (Newyork: Sepher-Herman Press, Inc.,1996): 73-78 İNALCIK, Halil “Eyalet”, DİA, XI, 549. İNALCIK, Halil 1988 Osmanlı İdare, Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler-II, (Belgeler: Türk Tarih Belgeleri Dergisi, XIII/17’den Ayrıbasım), Ankara: TTK Basımevi İNALCIK, Halil 1992 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kültür ve Teşkilat”, Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, I :457-476. İNALCIK, Halil 1995 “Osmanlı İmparatorluğu’nda İslam”, Mustafa Özel (Der.), Tarih Risaleleri, İstanbul: İz Yayıncılık: 17-33. İNALCIK, Halil 1996 “Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğu’na”, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul: Eren Yayıncılık İNALCIK, Halil 1998 “Ottoman Galata”, Essays in Ottoman History, İstanbul: Eren Yayıncılık iNALCIK, Halil 1998 “Greeks in Ottoman Economy and Finances 1453-1500”, Essays in Ottoman History, İstanbul: Eren Yayıncılık İNALCIK, Halil 1998 “How to Read Ashık Pasha-zade’s History”, Essays in Ottoman History, Essays in Ottoman History, İstanbul: Eren Yayıncılık İNALCIK, Halil 1999 “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Cogito, Osmanlılar Özel Sayısı: 115-135 İNALCIK, Halil 1999 “Osmanlı Tarihi En Çok Saptırılmış, Tek Yanlı Yorumlanmış Tarihtir”, Cogito, Osmanlı Özel Sayısı: 25-40.
138
İNALCIK, Halil 2000 “Osmanlı’da İstatistik Metodu Kullanıldı mı?”, H.İNALCIK, Şevket PAMUK (Ed.), Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, Ankara: TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü: İNALCIK, Halil 2000 Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet İstanbul: Eren Yayıncılık İNALCIK, Halil 2003 Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600), Çev. Ruşen SEZER, İstanbul: YKY İNALCIK, Halil 2004 “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Çev. İbrahim KALIN, Marife Bilimsel Birikim, II(Güz): 309-320. İSLAMOĞLU, Mahmut 1996 “Kıbrıs Rumcası’nda Türkçe Sözcükler”, Uluslararası Türk Dili Kongresi Bildirileri (26 Eylül- 1Ekim 1992), Ankara: TDK Yayınları : 341-355. KAFADAR, Cemal 1999 “İki Cihan Âresinde”, Cogito Osmanlılar Özel Sayısı: 41-60. KAFADAR, Cemal 1999 “Osmanlı’da Din- Devlet İlişkisi”, Vecdi AKYÜZ (Haz.) ,Osmanlı’da DinDevlet İlişkileri, İstanbul: Ayışığı Kitapları KANKAL, Ahmet 1993 Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı , Ankara: A.Ü. (Basılmamış Doktora Tezi) KANKAL, Ahmet 2000 “17. ve 18. Yüzyıllarda Kuzey-Batı Anadolu’da Sosyal Hayat (Şer’iyye Sicillerine Göre)” E.Ü. Tarih İncelemeleri Dergisi, XV: 31-74 KANKAL, Ahmet 2004 Türkmen’in Kaidesi Kastamonu (XV-XVIII. Yüzyıllar Arası Şehir Hayatı), Ankara: Zafer Matbaası KARACA, Behset 2002 XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Teke Sancağı, Isparta: Fakülte Kitabevi (Samsun: On Dokuz Mayıs Üniversitesi (Doktora Tezi), 1997)
139
KENANOĞLU, M. Macit 1999 “Tek Devlette Çok Hukuk Olabilir mi?” , Düşünen Siyaset Dergisi, AğustosEylül Sayısı KHAN, Arshi 2002 “Osmanlı İmparatorluğu: Çok Kültürlülüğün Doğulu Mimarı”, Hasan Celal GÜZEL (Ed.), Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, Ankara : Yeni Türkiye Yayınları KOCA, Salim 2001 Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Trabzon: KATÜ Matbaası KOMAN, M.Mesud (tarihsiz ) “Anadolu Hristiyanları’nda İslam ve Türk Adları”, Konya, III: 181-183. KÖPRÜLÜ, Fuat 1991 Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, Ankara: TTK Basımevi KUBAN, Doğan 1968 “Anadolu Türk Şehri Tarihî Gelişmesi, Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, VII: 53-73 KURT, Yılmaz 1993 “Adana’da 1571 Yılında Kullanılan Türk Erkek Şahıs Adları”, Belleten, LVII/218 KURT, Yılmaz 1993 “Sivas Sancağı’ndaki Kişi Adları” OTAM, IV LEROY, Marie- Helene Sauner 1987 “Türk Aşuresi, Ermeni Anuş-Aburu, Rum Kolivası”, Tarih ve Toplum, XL: 89. LEVY, Avigdor 1992 The Sephardim in The Ottoman Empire, Princeton: The Darwin Press LEWIS, Bernard 1952 Notes and Documents From The Turkish Archives: A Contribution to the History of the Jews in the Ottoman Empire, Jerusalem: The Israel Oriental Society LEWIS, Raphaela 1973 Osmanlı Türkiyesi’nde Gündelik Hayat, Çev. Mefkure PARAY, İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları
140
LOWRY, Heath W. 1981 Trabzon Şehrinin İslamlaşma ve Türkleşmesi 1461-1583, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları LOWRY, Heath W. 1983 “The Question of Trabzon’s Efrenciyan Population: 1486-1583”, Türk Tarih Kongresi (8:1976: Ankara), Ankara:TTK Basımevi LOWRY, Heath W. “Gezginlerin Gözünde ve İdarî Kayıtların Işığında Osmanlı Dönemi’nde İznik (1331-1923)” MANTRAN, Robert 1985 “Azınlıklar, Meslekler, Yabancı Tüccarlar”, Tarih ve Toplum, III/16 MANTRAN, Robert 1990 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, Çev. Mehmet Ali KILIÇBAY, Ankara: TTK Basımevi, II. MANTRAN, Robert 1991 16. ve 17. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, Çev. Mehmet Ali KILIÇBAY, İstanbul: Eren Yayıncılık MARDİN, Ebu’l-Ula “Harac”, İA, V MARDİN, Ebül’ ulâ “Kadı”, İA, VI, 42. MİROĞLU, İsmet “II. Bayezid”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, X MİROĞLU, İsmet “Yavuz Sultan Selim”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, X MORDTMANN, J. H. “Çankırı”, İA. III OCAK, Ahmet Yaşar 1990 Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menakıbnameler, Ankara: TTK Basımevi
141
OCAK, Ahmet Yaşar 1991 “13.-15. Yüzyıllarda Anadolu’da Türk-Hristiyan Etkileşimleri ve Aya Yorgi (Saint Georges) Kültü”, Belleten: LV/43: 661-673. ORTAYLI, İlber 1995 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Nizamı”, Hamide Topçuoğlu’na Armağan, Ankara : A.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları ORTAYLI, İlber 1997 Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti’nde Kadı, Ankara: Turhan Kitabevi ORTAYLI, İlber 2000 “Eski Türk Şehirlerinde Yapı İşlerinin Fonksiyonel Düzenlenişi ve Yapı Örgütü”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler-I , Ankara: Turhan Kitabevi ORTAYLI, İlber 2003 “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler”, Mustafa ARMAĞAN (Haz.) Osmanlı Barışı, İstanbul ÖZ, Mehmet 1999, XV.- XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara: TTK Basımevi ÖZCAN, Abdülkadir 1999 “Osmanlı Askerî Teşkilatı”, Ekmeleddin İHSANOĞLU (Ed.), Osmanlı Devleti Tarihi, İstanbul: IRCICA Araştırma Merkezi Yayınları, I ÖZÇAĞLAR, Ali 1995 “Türkiye’de Küçükbaş ve Büyükbaş Hayvanların Coğrafî Dağılışı”, A.Ü. Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, IV ÖZEL, Ahmet “Darülislam”, DİA, X ÖZEL, Ahmet “Gayri Müslim”, DİA, XIII ÖZKAYA, Yücel 1985 18. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
142
PARMAKSIZOĞLU, İsmet 1999 İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler , Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları PITCHER, Donald Edgard 1999 Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihsel Coğrafyası, Çev. Bahar TIRNAKCI, İstanbul: YKY RASONYI, Laszlo 1996 Tarihte Türklük, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları SEVİM, Sezai 1993 XVI. Yüzyılda Karasi Sancağı (Tahrir Defterlerine Göre) , Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) SIMON, Rachel 1993 “Jewish Itınerant Peddlers in Ottoman Libya: Economic, Social and Cultural Aspects”, Caesar E. FARAH (Ed.), Decision Making and Change in The Ottoman Empire, Missouri: The Thomas Jefferson University Pres: 293-304 (Chapter 22). SOYKAN, Tankut 2000 Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimler, İstanbul: Ütopya Kitabevi, STEINHERR, Irene BELDICEANU 1997 “Bitinya’da Gayrimüslim Nüfus (14. Yüzyılın ikinci yarısı- 15. Yüzyılın İlk Yarısı)“, E. A. ZACHARIADOU (Ed.) Osmanlı Beyliği (1300-1600), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları ŞEKER, Mehmet 1993 “Fatih Vakfiyesine Göre 15. Yüzyıl Osmanlı Sosyal Yapısı”, Belleten, LVII/219 (Ağustos): TEKELİ, İlhan 1990 “Osmanlı imparatorluğu’ndan Günümüze Değiştirmesi ve İskan Sorunu”, Toplum ve Bilim, L
Nüfusun
Zorunlu
Yer
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı 1988 Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapıkulu Ocakları, Ankara: TTK Basımevi, I UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı 1998 Osmanlı Tarihi, Ankara: TTK Basımevi, II
143
ÜÇEL AYBET, Gülgün 2003 Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası İnsanları (1530-1699), İstanbul: İletişim Yayınları ÜNAL, Mehmet Ali 1999 “Tahrir Defterlerindeki Bilgilerin Güvenilirliği”, Osmanlı Devri Üzerine Makaleler- Araştırmalar, Isparta: Kardelen Kitabevi, 246-251. TAŞ, Kenan Ziya 1993 Tapu tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Bolu Sancağı, Ankara: A.Ü. (Yayınlanmamış Doktora Tezi) TUĞLACI, Pars 1984 Osmanlı Döneminde İstanbul Kadınları , İstanbul: Cem Yayınevi VARLIK, M. Çetin “Anadolu Eyaleti”, DİA, III VARLIK, M. Çetin “Kütahya”, DİA, XXVI WITTEK, Paul 2000 Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu, Çev. Fatmagül BERKTAY, İstanbul: Pencere Yayınları YEDİYILDIZ, Bahaeddin 1988 “Osmanlı Devleti’nde Türk Toplumu’nun Gayrimüslim Reayaya Sunduğu Hizmetler”, Türk Kültürü, 302 YEDİYILDIZ, Bahaeddin 1985 Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
SÖZLÜK VE REHBERLER AHMET VEFİK PAŞA, 2000 Lehçe-i Osmanî, Haz. Recep TOPARLI, Ankara: TDK Yayınları Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi , İstanbul: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları (2000)
144
Ferit DEVELLİOĞLU, 1995 Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara: Aydın Kitabevi KANAR, Mehmet 1998 Büyük Farsça Türkçe Sözlük, İstanbul: Birim Yayıncılık MUALLİM NACİ, 1978 Lûgat-i Naci, İstanbul: Çarı Yayınları ÖZÖN, Nihat 1965 Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul: İnkılap ve Aka Kitapevi ŞEMSEDDİN SAMİ, 1317 Kamus-ı Türkî, İstanbul: Dersaadet Tarama Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları (1967), III. Türkçe Sözlük, Ankara: TDK Yayınları (1998), II.
145
EKLER Ek-1 Anadolu Eyaleti HaritasÄą
146
EK-1
* MVAD166, sf: 86’dan alınmış harita üzerinde tarafımdan değişiklik (sancakların sınırları çizilerek) yapılarak oluşturulmuştur.
147
ÖZET Klasik Osmanlı düzeninde devletin gayrimüslim halkının durumunu, idarî taksimatta ana birimlerden biri olan Anadolu Eyaleti örneğinde ortaya koyan bu çalışma, tahrir defterleri baz alınarak hazırlanmıştır. Kaynağını, İslam hukuku ile birlikte Türk örfünden alan bir anlayışla uygulamalarına yön veren Osmanlı Devleti; halkını “millet sistemi” denilen dinmezhep esaslı bir sistem üzerine yönetmiştir. Bu sistemde devlet; her bireyi bir cemaat
içinde
olacak
şekilde
değerlendirmiş
ve
hakları-yükümlülükleri
konusundaki sınırlarını belirttikten sonra serbest bırakmıştır. Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler, farklı açılardan bakılarak farklı tasniflere tâbi tutulabilir: din ve mezheplerine göre, etnik kökenlerine göre ve Müslümanlar’la olan siyasî ve hukukî münasebetlerine göre. Osmanlı hakimiyetinden önce Anadolu’da, Anadolu Selçukluları ve Türk Beylikleri dönemlerinde savaş olmadığı sürece Müslümanlar’la gayrimüslimler arasında gayet dostane ilişkiler vardı. Yerli gayrimüslim halk ile yarı göçebe Türk halkı özellikle ticarî faaliyetlerde temas içindeydi. İlişkiler evlilikler şeklinde bile görülebilmekteydi. 16. asrın ilk yarısında ise gayrimüslimler Anadolu Eyaleti’nde, özellikle önemli ticarî merkezlerde kümelenmişlerdi. Din ve mezhebe göre ayrı mahalleler teşkil edebildikleri gibi pek çok kazada, Müslümanlar’la aynı mahalleyi paylaşıyorlardı. Kendilerine “kefere”, “zımmî” gibi isimler verilebildiği gibi, kendi etnik-dinî isimleriyle de anılabiliyorlardı: “Rum”, “Ermeni”, “Yahudi”. Gayrimüslimler özellikle finansal saha ile zanaat sahasında aktifti. Bunun yanında tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları da bilinmektedir. Mirî görevler üstlendiklerine de çok sık rastlanır. Kendi içlerinde, farklı kültür ve inanca sahip olanlar arasında gerginlik yaşayan gayrimüslimler, Osmanlı uyruğu olmayan yabancılarla daha çok kâr amaçlı ilişki kurmuşlardır. Osmanlı yönetimi ile ise, uygulanan politikaların
148
isabetli oluşu nedeniyle çok sorun yaşamamışlardır. Kendilerini “Osmanlı“ olarak görüp merkeze bağlılıklarını sürdürmüşlerdir. Müslüman halk ile ilişkilerinde bazen sorunlar yaşasalar da çok yakın ilişkiler de kurmuşlardır. Bu ilişkiler sonucunda birbirlerine pek çok katkıları olmuştur.
149
ABSTRACT This study, which points out the situation of the non-Muslim subjects of the Ottoman State in classical system by concretizing in the example of Anatolia Province, one of the administrative units was prepared using Ottoman population survey registers. Ottoman state, which realized its non-Muslim practices with an understanding arised from both Islamic law and Turkish custom governed its people according to “millet system” based on religion and religious sects. In this system, state took each individual in a congregation and after determining all rights and responsibilities left him/her in peace. The non-Muslims in the Ottoman State can be classified varriously according to different points of view: taxonomy in respect of religion&religious sects, ethnicity or political relations & relations related to law with Muslims. Before the Ottoman rule, under Anatolian Seljukids and then Turkish principalities, there were friendly relationship between Muslims and non-Muslims in Anatolia. Non-Muslim inhabitants and semi-nomadic Turks were in touch with each other espacially in commercial activities. Relations might be seen also as intermarriage. In the first half of the 16th century, in Anatolia Province, non-Muslims clustered around particularly important trade centers. They might form their own quarters or share the same quarter with Muslims in many districts. Muslims called them as “kefere” namely infidels or “zımmî” (dhimmi) which suggests nonMuslims in general. Beside these terms, non-Muslims were called also with their ethnic-religious identities as “Greek”, “Armenian” and “Jew”.
150
Non-Muslims were active mainly in financial area and craft. They also occupied with agriculture and raising livestock. In addition to these it was very often to observe them as various kinds of officers. In their congregations, non-Muslims had problems among the ones who belong to different cultures and believes. They had relations that serve in particular profit mative with foreigners. There were not considerable problems with Ottoman administration since the policies toward non-Muslims were very fitting. They assessed themselves as “Ottoman citizens� and kept being devoted to the Ottoman capital. In relationship between Muslims and non-Muslims, although sometimes some problems loomed, they established very close relations. As a result, Muslims and non-Muslims contribute each other very much.