Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER'in fırçasından Merkez Efendi Minyatürü
Düzenleme Kurulu: Av. Fahri BİÇER, Aydın ÇIĞRIKÇI, Fazlı KORKUT, Av. Ömer ARISOY, Mustafa AYDIN
Danışma Kurulu: Prof Dr. Ayten ALTINTAŞ, Prof. Dr. Ali İhsan TAŞÇI, Yrd. Doç. Dr. Murat D. ÇEKİN, Dr. M. Ender SARAÇ, Dr. Ahmet ÖZDEMİR,
Program ve Yayın Koordinatörü : Mustafa AYDIN
Grafik Tasarım : Mert UĞURDİL
Fotoğraflar: Belediye arşivi
Yapım ve Baskı Forart Matbaacılık ve Reklamcılık 0212 501 82 20
Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günleri 9-31 Mayıs 2003
Program Organizasyonu: Bey Organizasyon 0216 331 46 28
'nin katkılarıyla
www.merkezefendi.org
aç
açılış
açılış açılış
açılış açılış açılış açılış
açılış
açılış açılış
açılış
3
ış
Amerika'nın Almanya'nın uzak doğudaki gelişmiş ülkelerin örneğin Japonya'nın geldiği bu noktaya
çılış
Coşkusu
açılış
açı
Merkez Efendi
Murat AYDIN Zeytinburnu Belediye Başkanı
açılış
2003
Çok amatör bir ruhla arkadaşlarımla birlikte bu çalışmayı başlattık. Bu fikrin oluşmasında emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bu gün geldiğimiz nokta da uluslararası düzeyde artık etkinliğimizi gerçekleştiriyoruz. 4. sü Uluslararası düzeyde ve 23 gün süreyle devam edecek olan bir etkinlik. Bu gün açılışını yapacağımız. Saygıdeğer Meclis Başkanımız Ankara'dan kalktılar buraya kadar geldiler kendilerine canı gönülden teşekkür ediyorum hem Meclis Başkanımız hem de Merkez Efendi'nin Mesir Macununu ilk defa insanlığa sunduğu Manisa'mızın milletvekili orayı da temsil ediyor Manisa'mızın Mesir Macununu dünyaya tanıtmak için Manisalı dostlarımızın desteğiyle katkısıyla çalışıyoruz
açılış
Merkez Efendinin kişiliğinden yola çıkarak dedik ki Geleneksel Tıpta Türkiye'nin Merkezi Zeytinburnu'muzun Merkez Efendi Mahallesi olacak. 4 yıl önce bu şekilde yola çıkmıştık.
açılış
Değerli İstanbullular,
Türkiye'mizi getirmek istiyorum. Bu anlamda içinde bulunduğumuz bu bölge 4 yıl önce kültür adası olarak ilan edildi. Bu bölgede farklı kültürler geçmişte yaşamışlar. Şu an projeler, planlar Anıtlar Kurulunda. Geldiğimiz noktayı çok kısa olarak özetlemeye çalışıyorum İnşallah Anıtlar Kurulundan çıktıktan sonra bu bölgenin çok daha değiştiğini çöküntü bölgesel olmaktan kurtulduğunu hep birlikte göreceğiz. Bakınız geçen sene Topkapı bölgesinde başlatılan bir park vardı. 360.000 m² olan bu park alanının geçen seneki halini düşünelim. Bir de bu seneki halini ve bir süre sonra Büyükşehir Belediyesinin başlattığı çalışmalarıyla gayretiyle devletin çalışmalarıyla artık bu bölge İstanbul'umuzda 2000 yıllık tarihin yaşadığı bir bölge haline getirmiş olacağız. 2000 yıl öncesine gideceğiz, bu güne geleceğiz ve aradaki tarihi olayları bu bölgede yaşamış olacağız. Şifalı Bitki denince Geleneksel Tıp denince akılımıza gelecek olan yer Zeytinburnu Merkez Efendi olacaktır. Şimdi bunun adımlarını attık 4 yıldır bu yolda yürüyoruz en büyük destekçimiz Büyükşehir Belediye Başkanı kendilerine canı gönülden teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. Hepinize geldiğiniz için programımıza iştirak ettiğiniz için canı gönülden teşekkür ediyorum. Hoş Geldiniz Sefalar getirdiniz. Hayırlı olsun.
aç
açılış
açılış açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
açı
çılış
5
ış
4
Merkez Efendi, Zeytinburnu'nda olacak böyle hayırlı bir işi mucidi olacak. Askerliği bir tarafa tabipliği bir tarafa büyük bir din alimi olması bir tarafa hepsi bu şahsın kendinde bir araya getirmiş Cenab-ı Hakka çok şükür ve biz Merkez Efendi'yi de bu toplantıyla günlerce devam edecek bir etkinlikle analım diye düşünmüşler. Bu sene 4. sü gerçekleştirilen etkinlikle hem Merkez Efendi kimdir, ne yapmıştır onu yaşatmak istiyorlar, hem de Geleneksel Tıp Günleri adıyla bu gün dünyada artık çok rağbet gören çok revaçta olan bir hizmetin tanıtımını yapmaya çalışıyorlar. 22 gün 22
açılış
Çok değerli İstanbullu Kardeşlerim, değerli hanımefendiler, beyefendiler, çok sevgili gençler hepinizi sevgiyle selamlıyor hepinize hayırlı günler diliyorum. Güzel İstanbul'da bulunmamın merhum Merkez Efendi'ye hem de yanı başında olmanın bahtiyarlığı içerisindeyiz. Fırsat buldukça İstanbul'a gelmeyi sizlerle birlikte olmayı arzu ediyorum. Bu güzel şehir ecdadımıza layık bir biçimde çok hayırlı hizmetlerle her geçen gün daha da güzelleşiyor daha da bereketleniyor. İnsanlarımız tarihiyle her geçen gün daha da kucaklaşıyor. Değerli Belediye Başkanımız Manisa'ya da gelmişlerdi ve bende 4 yıldan beri bu çalışmaları takip ediyorum takdirle hatırlıyorum. Bu çok güzel bir faaliyettir. Bu sene nasip oldu sizlerle birlikteyim. Bundan dolayı ayrıca memnuniyet duyuyorum. Merkez Efendi nin hemen yanı başında Zeytinburnu'nda bu güzel hizmetler
Değerli arkadaşlar çok zengin bir tarihin ve medeniyetin içinden geliyoruz. Biz çektiği zaman çıkardığınız dağ başındaki otlardan değiliz. Kökümüz çok derinlerde şu kadar yıl imparatorluklar büyük bir medeniyet ve devlet içerisinde geleneği olan, gücü olan bir ecdadın evlatlarıyız, torunlarıyız. Ne kadar iftihar etsek azdır. Şimdi bu gün Merkez Efendi'yi anıyoruz. İstanbul'un hangi semtine giderseniz gidin tarihten bize intikal etmiş çok büyük zenginlikleri tarih ve kültür miraslarını göreceksiniz. Buna sahip olan ülkeler, devletler dünyada çok fazla değildir. Ama buna hamdolsun ki asırlarca tarihin şerefi olmuş, tarihe yön vermiş bir büyük medeniyetin içinden geliyoruz. İftihar etmeliyiz ki gerçekten dünya da tarihiyle kültürüyle, inancıyla, diliyle eserleriyle en büyük en güzel en ileri bir medeniyetin çocuklarıyız. Değerli İstanbullular, Zeytinburnulular bunları yaşatmak bunları nesiller sonrasına aktarmak geleceğe teslim etmek ve bu mirasa iyi sahip olmak mecburiyetindeyiz. Öyle belediye başkanları var ki daha güzel olacak tarihine sahip çıkmaya çalışıyor. Kültürümüzü yaşatmaya çalışıyor onlar kimlerse onlar eli öpülecek insanlardır. Bu millete hizmet eden elbette en büyük tebriklere layık insanlardır. Bunun örneklerini sadece burada değil pek çok belediyemizde ülkemizin güzel mutena yerlerinde görüyoruz. İşte şurası bir tarihtir. Bu tarihin yaşatılması, anlatılması ve ne olduğumuzun bilinmesi bizim en önemli vazifemizdir. Böyle güzel bir zenginliğin içerisinde yüzlerimizin gülmesi o
bir zenginliğin içerisinde yüzlerimizin gülmesi o günleri hatırlayarak geleceğimizi hazırlamamız gerekiyor. Geçmişinden kopanların geleceğe götürecekleri hiç bir şey yoktur. "Ne harabi ne harabatiyiz, kökü mazide olan atiyiz". Biz aslımızdan utanmıyoruz aslımızla iftihar ediyoruz, aslımızla şeref duyuyoruz. Tarihimizin, kültürümüzün bize kazandırdıklarıyla her zaman iftihar edeceğiz. Onun için Merkez Efendi'yi bir İstanbullu olarak bu medeniyetin bir çocuğu olmak hele hele Manisa'mıza 463 yıldan beri devam eden bir geleneği bu güne kadar sürdürülmesine yol açmış bir mümtaz kişi olarak hürmetle ve rahmetle anıyoruz ve ne mutlu böyle bir milletin çocukları olarak tarihte her zaman başı dik alnı açık olarak yaşamanın şerefine sahip oluyoruz. Artık sözün bittiği zaman geldi açılışlarımızı da yapıcağız Belediye başkanımız Murat AYDIN'ın da vaat etti gibi hepimize Mesir Macunu dağıtılcakmış almaya ve kapmaya gayret edin şifalar olsun hepinize saygılar sunuyorum.
açılış
TBMM Meclis Başkanı
gece devam ediyor. Programlar yerine göre müzik, yerine göre konferanslar, söyleşiler, imza günleri fevkalede. Hepimizin gündüz, akşam belli saatlerde katılabileceği zengin bir program hazırlamışlar. Değerli Belediye Başkanı Murat Aydın, onun beraber çalışan bütün belediye çalışanlarına meclis üyeleri dahil ona destek veren bu güzelliği yaşatan bütün Zeytinburnu halkına tebriklerimi sunar Allah sizden razı olsun derim.
açılış
> Bülent ARINÇ
içerisinde sizlerle birlikteyim. Değerli dostlar Merkez Efendi ve onun mucidi olduğu Mesir Macunu bütün Türkiye'nin malı olduğu gibi özellikle Manisa'da 463 yıldan beri devam eden çok önemli bir gelenektir. Manisa dendiği zaman mesir dendiği zaman hemen bir şeyler hatırlıyorsunuz. Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Hazfa Sultan Merkez Efendi'ye rica ettiler 41 çeşit baharattan mesir macunu imal edildi. Önce hastalar yedi şifa buldular sonra bütün halka saçılması emredildi. Onun adına yapılan Sultan Camii'nin minarelerinden, şerefelerinden yüksek yerlerden bu macun halka saçıldı. Kapanların şifa bulacağına inanıldı. Bende çocukluğumda hatırlarım, gömleğimizin pantolonumuzun yırtılmasına karşı bir mesir macunu kapmak için birbirimizin üstüne atlardık. Şimdi artık piyasada bolca bulunduğu için gömlek, pantolon yırtılmasına ihtiyaç yok. O gelenek 463 yıldır devam ediyor. İçinde çok güzel bir terkip var. 41 çeşit baharat var. Güzel bir macun haline getirilmiş. Halk arasında çok rivayetler vardır: Bunu yiyeni yılan çiyan sokmaz, hiçbir hastalığa kapılmaz, şifa bulur derler herhalde doğrudur. Şimdi 463 yıllık bu mesir Manisa'da saçılır. İstanbul'da Zeytinburnu'da değerli belediye başkanımız Murat Aydın ve onun çalışma arkadaşları büyük bir kadirşinaslık gösterdiler milletimize yakışan asalet budur
> Mustafa PEKDEMİR
açılış
açılış
açılış 7
ış
6
Zeytinburnu Kaymakamı
çılış
AK Parti İstanbul İl Başkanı
açılış
açılış
açılış
açılış
> Dr. Mehmet MÜEZZİNOĞLU
AK Parti Sakarya Millietvekili
açılış
> Dr. Süleyman GÜNDÜZ
açılış
> Ali Müfit GÜRTUNA
açılış
açılış
açılış
açılış
açılış
Açılışa Katılanlar
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
aç
açı açılış
Merkez Efendi
s
s
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
sergi
İstanbul Divan Oteli / Ekim-1994 • Selçuk Efes Müzesi / Eylül-1995 • İstanbul The Marmara Oteli / Ekim-1995 Caddebostan Kültür ve Sanat Merkezi / Mayıs-1998 • Melbourne Chapel Galeri-Avustralya /Temmuz-1998 Sydney Yeşim Galeri- Avustralya /Ağustos-1998 • Melbourne Metro Craft Centre- Avustralya / Eylül-1998 Bakraç Sanat Galerisi, İstanbul / Aralık-1999 • İstanbul The Marmara Oteli / Ocak- 2001 Kufa Galeri , Londra- ingiltere / Şubat-2003 • Zeytinburun Belediyesi Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günleri / Mayıs 2003
9
sergi
Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi / Şubat-1997 • Eyüp Belediyesi / Mayıs-1997
sergi
EBRU sanatı ile ilgili çeşitli kongrelere katılmıştır. Değişik dergilerde yazılan yayınlanmış, sanat ile ilgili çeşitli televizyon ve radyo programlarına konuk olarak katılmıştır. Konferans ve seminerler vermektedir.
SANATÇININ KİŞİSEL SERGİLERİ
sergi
Ebru sergisi TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından açıldı.
İstanbul Üniversitesi'nden eczacı olarak mezun olduktan sonra, çeşitli ilaç firmalarında ürün müdürü olarak görev aldı. Fitoterapi (bitkilerin tedavide kullanımı) eğitimi de alan sanatçı, bu konuda konferanslar ve seminerler vermektedir. Çeşitli dergilerde yazı ve yazı dizileri yer almıştır. Sanat faaliyetlerine 1993 yılında Turing'e bağlı El Sanatları Çarşısında İznik Porselenleri(fırında) çalışarak ve ipek üzerine eski Türk motifleri ve turaları boyayarak başladı. Daha sonra çalışmalarını Moda'da özel bir atölyede EBRU üzerine devam ettirdi. EBRU sanatını hem kağıt hem de ipek üzerine uygulamaktadır. Kağıt üzerine yaptığı çalışmalar sanatçının klasik ve özgün çalışmalarını içermektedir. Sanatçı 1998 yılında açtığı sergilerde bir ilke imza atarak, ebru üzerine çini motifleri boyayarak oluşturduğu eserlerini ilk defa izleyenlerin beğenisine sundu.
sergi
Ebru Sanatçısı, Eczacı
sergi
NİMET ÖZATA
EBRU, kısaca su üzerinde resim yapma sanatıdır. 15. y.y dan beri yapılmaktadır .Minyatür, hat, tezhip, oyma ve kakma gibi klasik ve geleneksel bir Türk sanatıdır. Ebru kelimesi Farsça bulut anlamına gelen 'ebr'den gelir. Kitre denilen bir çeşit zamk ile yoğunluğu arttırılmış bir su hazırlanır, tekne olarak adlandırılan bir kap içine konulur. Üzerine sulandırılarak ezilip sığır ödü katılmış toprak ve kök boyalar, at kılı ve gül dalından yapılmış fırçalarla serpilir, ince uçlar, iğne ve taraklar yardımıyla da çeşitli biçimler verilir. Su yüzünde yaratılan bu form, üzerine kapatılan kağıda alınır. Hafif ebru, akkase ebru, hatip ebrusu, battal ebru, somaki ebru, taraklı ebru, gelgit ebru, yazılı ebru, çiçek ebruları, şal ebrusu, taraklı şal ebrusu, ebru çeşitlerini teşkil eder. 17.y.y'da Avrupalılar, Osmanlıların yaptıkları ebruları görüp hayran kalmışlar ve kendi ülkelerine taşımışlardır.
sergi
EBRU SANATI
10
16
16 Mayıs Cuma
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Cüneyt Arkın 17:15 Seminer : Prof. Dr. Mustafa Güler "Manyetik Alan Tedavileri" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Gezegen Mehmet - Best FM 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Konser : Grup Yakamoz - Ezgi 22:15 Konser : Ömer Çelik - THM
program
program program program program
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Yard. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç "Türk Müziği ile Terapi ve Dünyadaki Yeri" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Abdurrahman Dilipak - Akit Gaz. Yazarı 20:30 Tiyatro : Hasan Nail Canat 22:15 Konser : Cihat Kılıç - Ezgi
program
15
15 Mayıs Perşembe
program
12 Mayıs Pazartesi 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Dr. İslam Yıldırım "Lokman Hekim'in Tedavi Metodolojisi" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Hayat Bağları Dizisi Oyuncuları 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtım 20:30 Konser : Ney Dinletisi 22:15 Konser : Erkan Mutlu - Tasavvuf
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Prof. Dr. İsmail Yakıt "Merkez Efendi'nin Hayatı ve Şahsiyeti" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Mülayim - Kanal D Sabah Sabah Seda Sayan Show 20:30 Sinevizyon Gösterimi Bitkilerdeki Yaratılış Mucizesi 22:15 Konser : Ömer Karaoğlu - Ezgi
program
11 Mayıs Pazar 12:00- 18:00 Sempozyum "Modern tıpta farklı görüşler" Eresin Otel - Topkapı 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Annelerle Söyleşi 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Hop Dedik Ayhan Radyo Klas 20:30 Anneler Günü Kutlama Programı 22:15 Sema Programı
14 Mayıs Çarşamba
program
14
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Çağlar 17:15 Bitki Yemeği İkramı 18:00 Tiyatro : Bizim Konakta Neler Oluyor Beyoğlu Gençlik Tiyatrosu 19:00 Stand - Up Show - Recep Demirkaynak 20:30 Konser : Kara Davut - Barış Manço Şarkıları 22:15 Konser : Okay Öztürk - THM
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Ecz.Nimet Özata "Ebru Sanatı ve Sağlıktaki Yeri" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Vehbi Vakkasoğlu 20:30 Sinevizyon Gösterimi - Naat-ı Şerif 22:15 Konser : Grup Hasbihal - Ezgi
program
10 Mayıs Cumartesi
13 Mayıs Salı
program
13
program
14:00 Açılış ve Protokol Konuşmaları 15:00 Mesir Macunu İkramı 15:30 Ebru Sergisi Açılışı - Ecz. Nimet Özata 16:30 Resim Sergisi Açılışı - Cüneyt Arkın 17:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Mehteran Konseri 20:00 Konser : Kara Davut - Anadolu Rock 22:15 Konser : Eşref Ziya Terzi - Ezgi 23:00 Hava-i Fişek Gösterisi
program
9 Mayıs Cuma
11
19 Mayıs Pazartesi 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Prof. Dr. Ayten Altıntaş "15.yy Osmanlı Tıp Yazmalarına Göre Sağlıklı Yaşam için Neler Yapılmalı 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Gençlik ve Spor Bayramı - Ümit Aktan 20:30 Konser : Kara Davut - Barış Manço Şarkıları 22:15 Konser : Okay Öztürk - THM
23 Mayıs Cuma 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Herbalist Hülya Çabuk "Cilt Hastalıklarında Bitkilerle Tedavi" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : İbrahim Sadri -Marmara FM 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Tiyatro : Çatı Katı Tiyatrosu - Yangın Var 22:15 Konser : Ertuğrul Erkişi - TSM
program
program program
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Bora Gencer - Pop Sanatçısı ) 16:30 Bitki Yemeği İkramı 17:15 Seminer : Dr. İnci Erkin "Şifalı Taşlar" 18:00 Tiyatro -Orta Oyun- Çatı Katı Tiyatrosu Kavuklu Evleniyor 19:00 Stand - Up Show : Abdurrahman Uzun 20:30 Sema Programı Yenikapı Mevlevihanesinde
22 Mayıs Perşembe 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Prof. Dr. Gülsel Kavalalı "Alternatif Tıp Nedir? Ne Değildir?" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Riva - Karadeniz'in Sesi Radyosu 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Konser : Ney Dinletisi 22:15 Konser : Erkan Mutlu - Tasavvuf
program
progra
18 Mayıs Pazar
Papatya Sokağı Çocuk Programı Söyleşi : Ahmet Şahin - Yazar - Moral FM Seminer : Suada Congar "Reiki" Bitki Çayı İkramı Stand - Up : Anafarta Konser : Grup Yakamoz - Ezgi Özel Radyo Gecesi : Moral FM
program
14:30 15:30 17:15 18:00 19:00 20:30 22:15
program
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Çiçek Taksi Dizisi Oyuncusu Cengiz Küçükayvaz 16:30 Bitki Yemeği İkramı 17:15 Seminer : Dr. Ender Saraç "Sağlıklı Beslenme ve Zayıflama" 18:00 Özel Radyo Gecesi : Radyo Z 19:00 Stand - Up Show : Anafarta 20:30 Konser : Aşıklar Gecesi -Aşık Ahmet Poyrazoğlu, Aşık Mürsel Sinan, Aşık Orhan Üstündağ 22:15 Konser : Kara Davut - Anadolu Rock
program
21 Mayıs Çarşamba
program
17 Mayıs Cumartesi
program
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 16:30 Bitki Yemeği İkramı 17:15 Seminer : Psikolog Dr. Davut İbrahimoğlu "Bioenerji Nedir ? Ne Değildir ?" 18:00 Söyleşi : Şoray ve Hala - Kanal 7 19:00 Stand - Up Show : Abdurrahman Uzun 20:30 Sema Programı 22:15 Konser : Dursun Ali Erzincanlı - En Sevgiliye
program
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Program 15:30 Söyleşi : Özlem - Esra Özmen Show 17:15 Seminer : Prof. Dr. Ümit Meriç "Seyit Nizam'dan Merkez Efendi'ye İnce ve Çiçekli bir Yol" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Kral FM Afrikalı Ali 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Konser : İsa Muslubaş - THM 22:15 Konser : Gökmen - STV - THM
program
20 Mayıs Salı
program
24 Mayıs Cumartesi
13
am
12
14
Papatya Sokağı Çocuk Programı Söyleşi : Melih - Kral FM Bitki Yemeği İkramı Stand - Up Show : Mehmet Ali Tuncer Kapanış Konuşmaları Konser : Sami Aksu - TSM Hava-i Fişek Gösterisi
pr program
program program program
program program
14:00 15:30 17:15 18:30 20:30 21:00 22:20
ogram
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Mehmet Paksu - Moral FM 17:15 Seminer : Dr. Ender Saraç "Bitki Çayları, Baharatlar ve Kullanımları" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Erkan - Radyo 7 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Konser : Ney Dinletisi 22:15 Konser : Orhan Hakalmaz -THM
31 Mayıs Cumartesi
gram
28 Mayıs Çarşamba
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : İsmail Tongar - Moral FM 17:15 Seminer : Psikolog Dr. Davut İbrahimoğlu "Pozitif Düşünce ve Beyin Gücü" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Cüneyt Arkın 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Konser : İsa Muslubaş - THM 22:15 Konser : Cihat Kılıç - Ezgi
program
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Cemil Tokpınar Ömür Boyu Aşk Kitabının Yazarı 17:15 Seminer : Dr.Özer Odabaşı "Sağlıklı Beslenmenin Temel İlkeleri" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Cambaz - Radyo Tatlıses 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Tiyatro : Hasan Nail Canat 22:15 Konser : Grup Hasbihal - Ezgi
30 Mayıs Cuma
program
27 Mayıs Salı
A.S.İlkan
14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 17:15 Seminer : Prof. Dr. Nil Sarı "Merkez Efendi'nin Tıp Tarihimizdeki Yeri" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Yavuz Bahadıroğlu - Moral FM 20:30 Mevlit : Merkez Efendi ve İstanbul'un Fethi Şehitlerini Anma Gecesi 22:15 Şiir Gecesi Özel: Ekrem Kaftan Moral FM , Abdullah Arıdoru Moral FM, Adnan Akgül - Radyo Tempo, Ahmet Selçuk İlkan - Şair
program
26 Mayıs Pazartesi 14:30 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Uğur Arslan Hayatım Roman 17:15 Seminer : Prof. Dr. Sevgi Şar "Anadolu'da Halk Hekimliği Uygulamaları" 18:00 Bitki Çayı İkramı 19:00 Söyleşi : Yavuz'un Minibüsü -Radyo Klas 19:40 Söyleşi : Stant Tanıtımı 20:30 Sinevizyon Gösterimi 22:15 Konser : Uğur Arslan - Şiir
29 Mayıs Perşembe
15
rogram
14:00 Papatya Sokağı Çocuk Programı 15:30 Söyleşi : Şirin - Mahallenin Muhtarları Dizisi 16:30 Bitki Yemeği İkramı 17:15 Seminer : Prof. Dr. Ekrem Sezik "Bitkilerle Tedavi Kabızlığa karşı kullanılan bitkiler" 18:00 Tiyatro : Çatı Katı Tiyatrosu - Şimdi Tam Zamanı 19:00 Söyleşi : Hülya Polat - Karadeniz 20:30 Sema Programı 22:15 Konser : Eşref Ziya Terzi - Ezgi
pro
pro program
25 Mayıs Pazar
kons konser
konser
konser
konser 17
ser
32
ser
Erkan MUTLU
konser
Eşref Ziya TERZİ
konser
konser
konser
konser
Halkın büyük ilgi gösterdiği konserler vesilesi ile Merkez Efendi'nin huzur iklimi her akşam binlerce İstanbulluyu misafir etti.
Uğur ARSLAN
konser
konser konser
Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günleri kapsamında hemen hemen her gece bir ücretsiz halk konseri dinlendi. Türk halk müziğinden Türk sanat müziğine, tasavvuf müziğinden ezgilere kadar etkinlik ruhuna uygun her türlü müziğe yer verilen konserler seçkin sanatçılar tarafından icra edildi.
konser
Halk konserleri Merkez Efendi Günleri coşkusunu bir kat daha artırdı
18
19
konser
konser
Kara DAVUT
ser
GĂśkmen
ser
Grup HASBÄ°HAL konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
kons
konser
konser
20
21
konser
konser
Dursun Ali ERZİNCANLI
ser
Sami AKSU
ser
İsa MUSLUBAŞ konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
kons
konser
konser
Orhan HAKALMAZ Mustafa CİHAT
22
23
konser
konser
Ömer KARAOĞLU
ser
Cihat KILIÇ
ser
Ney Dinletisi konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
konser
kons
konser
konser
kons
konser
konser
konser
konser
konser
konser konser
konser
konser
25
ser
24
ser
Anadolu'da yüzyıllardır var olan aşık geleneğinin belki de son temsilcileri olan aşık Ahmet Poyrazoğlu, aşık Vahit Köroğlu ve aşık Orhan Üstündağ, en yakın dostları olan bağlamalarının yardımıyla "aşıkça" hasreti, kavuşmayı, yoksulluğu, zenginliği dillendirdi...
konser
konser
Türk Halk Kültürünün önemli figürlerinden biri olan aşıklar, 17 Mayıs'ta yaptıkları programla İstanbulluların gönüllerini fethetti... Halkımızın acılarını, sevinçlerini, özlemlerini dile getiren aşıkların atışması dinleyiciler tarafından ilgiyle izlendi.
konser
ecesi
konser
A G şıklar
se
s
semâ
semâ semâ
se semâ semâ semâ semâ semâ semâ
semâ
27
mâ
26
semâ
semâ semâ semâ semâ
Semâzenler Merkez Efendi için dör düncü kez bir araya geldiler.
se
s
semâ
semâ semâ
se semâ
28
Peşrev, semaya katılan semazenlerin hırkalarını çıkarıncaya kadar tekrarlanır. Son semazen de hırkasını çıkarınca peşrev sona erer ve neyzenlerden biri kısa bir taksim yapar; bunu baş taksimin, peşrevin ve ikinci taksimin makamında başlayan Mevlevi ayininin dördüncü selamındaki makamından bir son peşrev ve son yürük semai gelir, daha önce taksim yapmamış bir neyzen son taksimi yapar ve ayin sona erer.
semâ
semâ
semâ
29
mâ
Bir semai ayini, Mevlana'nın Hz. Muhammed'i öven (Itri tarafından bestelenen) şiirini bir naathânın okumasıyla başlar. Sonra neyzenbaşı bir taksim yapar ve bunu özel olarak bestelenmiş veya din dışındaki herhangi bir müzikten alınmış "peşrev" izler.
semâ
Mevlevi ayinlerinin başlıca formlarını naat, taksim, Mevlevi ayini, peşrev, son peşrev, son yürüksemai ve niyaz ilahisi oluşturuyor. Mevlevi dergahlarında "mutrip" adı verilen ses ve çalgı topluluğu, ayinhanlarla sezendelerden meydana geliyor. En çok kullanılan çalgılar ise ney, kudüm, rebap ve halile'ydi.
semâ
Semâ nasıl yapılır?
semâ
semâ
semâ
semâ
semâ
semâ
Mevleviliğin sembol zikri semâ'da maksat ve niyet ruhen yükselmek, Allah'a giden yolda mesafe almaktır. Semâdaki dönme hareketi, musıkinin nağmeleri ile birleşir, her çark atışta zikredilen 'Allah' ism-i Celâli'nin feyzi, gönlü bir ağ gibi sarar, kuşatır, dervişi eritir, şeffaflaştırır, bir nur sütunu halinde Hakk'a yüceltir. Dışarıdan musıkinin gönlü kamçılayan etkisi, vücuttaki dönme hareketiyle, o da gönülden doğup tekrar gönüle dökülen zikir seliyle birleşir, kaynaşır, bu manevi zevk şelalesinin anaforunda semazen benliğinden geçer, buhar buhar semalara uçar. Musıkinin büyüsü, semayı kucaklarken, semâda, semâzenin gönlündeki kandilleri tutuşturur, semâzen ışık ışık, kandil kandil yanar ve etrafa nurlar saçarak döne döne yüceliklere karışır, semâ ile semâları aydınlatır."
söyleşi
imza
söyleşi söyleşi
Cüneyt ARKIN
Akit Gazetesi Yazarı
Sanatçı
söyleşi
imza
söyleşi
Abdurrahman DİLİPAK
imza
Uğur Arslan Hayatım Roman
söyleşi
söyleşi
söyleşi
söyleşi
Medyadan tanıdıkları isimleri ve simaları karşılarında görenler, programlara hayli ilgi gösterdiler.
imza
söyleşi söyleşi
Fikir ve sanat dünyasının ilgi gören bazı isimleri, imza ve söyleşi için Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günlerine iştirak ettiler. Kendileri için ayrılan sahneden halkla sohbet eden konuklar, program sonlarında ise kitap, kaset veya resimlerini imzaladılar.
söyleşi
em • Afrikalı Ali • Riva • İbrahim Sadri • Şoray ve Hala • Abdurrahman Uzun • Şirin • Hülya Polat • Uğur Arslan • Yavuz'un Minibüsü • Cemir Tokpınar • Cambaz • Mehmet ak • Hop Dedik Ayhan • Hayat Bağlar Dizisi Oyuncuları • Vehbi Vakkasoğlu • Çağlar • Mülayim • Abdurrahman Dilipak • Cüneyt Arkın • Gezegen Mehmet • Cengiz Küçükay
Recep Demirpak • Hop Dedik Ayhan • Hayat Bağlar Dizisi Oyuncuları • Vehbi Vakkasoğlu • 31 Çağla a
Özlem • Afrikalı Ali • Riva • İbrahim Sadri • Şoray ve Hala • Abdurrahman Uzun • Şirin • Hülya Polat • Uğur Arslan • Yav öyleşi
30
söyleşi
imza
söyleşi söyleşi
Hülya POLAT
Mülayim
Kral FM
Karadeniz FM
Sabah Sabah Seda Sayın Show - Kanal D
Hayat Bağları Dizisi Oyuncuları
söyleşi
Afrikalı ALİ
imza
söyleşi söyleşi
Özlem Esra Özmen Show
söyleşi
Ümit AKTAN
e Hala • Abdurrahman Uzun • Şirin • Hülya Polat • Uğur Arslan • Yavuz'un Minibüsü • Cemir Tokpınar • Cambaz • Mehmet Paksu • Erkan • Yavuz Bahadıroğlu • Melih cuları • Vehbi Vakkasoğlu • Çağlar • Mülayim • Abdurrahman Dilipak • Cüneyt Arkın • Gezegen Mehmet • Cengiz Küçükayvaz • Anafarta • Bora Gencer • Ümit Aktan
imza
söyleşi
ecep Demirpak • Hop Dedik Ayhan • Hayat Bağlar Dizisi Oyuncuları • Vehbi Vakkasoğlu • Çağlar • Mülayim • Abdurrahman Dilipak •
Karadeniz Radyosunun Sesi
Mehmet Ali TUNCER
Hop Dedik AYHAN
Cambaz
Radyo Klas
Radyo Tatlıses
imza
söyleşi
Riva
Pop Sanatçısı
33
a
Bora GENÇER
Moral FM
öyleşi
32
Yavuz BAHADIROĞLU
söyleşi
söyleşi
söyleşi
Özlem • Afrikalı Ali • Riva • İbrahim Sadri • Şoray ve Hala • Abdurrahman Uzun • Şirin • Hülya Polat • Uğur Arslan • Yavuz'un Minibüsü • Cemir Tokpınar • Cambaz • Meh
34
ka
kap
kapanış
kapanış
kapanış kapanış kapanış
kapanış
kapanış
kapanış
kapanış kapanış kapanış kapanış kapanış
23 gün boyunca İstanbulluları bitkilerin şifalı dünyasında gezintiye çıkaran Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günleri muhteşem bir finalle sona erdi.
47
ka
kap kapanış
sema gösterileri ve şifalı bitkiler satış standları ile İstanbulluların geleneksel kapanış
tıp ile tanışmasını sağlayan Merkez Efendi Geleneksel
kapanış
konserler, imza günleri,
kapanış
kapanış
Seminerler, sempozyum,
kapanış
Tıp Günleri 31 Mayıs Cumartesi günü, İstanbul
lımı ile son buldu. Türk sanat
kapanış
müziği konseri ve havai fişek gösterisi ile renklenen final
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
> İnci ÖZDEMİR
AK Parti İstanbul Milletvekili
> Mimar Eşref ALBAYRAK Fatih Belediye Başkanı
gecesinde herkes 2004 yılı mayıs ayında tekrar Merkez
> Ahmet DOKUMACI
AK Parti Zeytinburnu İlçe Bşk.
> Prof.Dr. Ali İhsan TAŞÇI Merkez Efendi ve Halk Hekimliği Dernek Bşk.
kapanış
> Ali Müfit GÜRTUNA
kapanış
Ali Müfit Gürtuna'nın katı-
kapanış
kapanış
Büyükşehir Belediye Başkanı
48
kapanış
ayrıldı.
kapanış
Efendi'de buluşmak üzere
49
sem Ner Semp zyum
s sempozyum
sempozyum sempozyum
sempozyum sempozyum
52
semp
sempozyu
Dr.Michel Odent bir kadın-doğum hekimi ve 1960'lı yıllardan beri doğumu anne ve bebek için daha sağlıklı hale getirmeye çalışıyor. Tıbbi girişim ve kısıtlılıklardan mümkün olduğunca uzak daha tabii doğumlar gerçekleşmesi yolundaki çabalarıyla dünyaca tanınan bir öncü hekim haline gelen Dr.Odent, bugünkü tıbbi uygulamalara nasıl alternatifler sunulabileceğinin somut bir örneğini veriyor. Çalışmalarını sürdürdüğü Fransa ve İngiltere dışında çeşitli ülkelerde konferans ve workshoplara çağrılan Dr.Odent, "Dönüm noktasında doğum Doğuma farklı bir yaklaşım" başlıklı bir konferans verdi.
Dr. Jaswant Guzder ise bir çocuk psikiyatristi. Kanada'da McGill Üniversitesinde çalışıyor. Farklı kültürlerden gelen çocukların yaşadığı psikiyatrik problemlerin çözümünde kültürel arkaplanı dikkate alan, ilaç tedavileri dışındaki tedavileri kullanan Dr.Guzder aynı zamanda, sergiler açmış bir ressam. Tedavilerinde sanattan da faydalanıyor. Dr.Guzder'in konferansının başlığı ise "Risk altındaki çocuklara farklı yaklaşımlar / Sanatın psikiyatride kullanımı". Dr.Guzder konuşmasını bir filmle destekledi. Konuşmalar kulaklıkla tercüme edilmiş olarak izlenebildi. Herkese açık ve ücretsiz sempozyumda küçük bir ikram da yer aldı.
sempozyum
sempozyum
sempozyum
Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günlerinin dördüncüsü 9-31 Mayıs arasında gerçekleştirildi. Geleneksel Tıp Günlerinin bu yılki en önemli yeniliği uluslararası bir sempozyuma yer vermesi. Bundan böyle her yıl yapılması planlanan ve "Modern Tıpta Farklı Görüşler" başlığını taşıyan sempozyuma, günümüz tıbbında hakim olan görüş ve uygulamaları eleştiren, farklı yaklaşımlar öneren tıp adamları konuk oldu. 11 Mayıs Pazar günü 12:00 18:00 arasında Topkapı Eresin Oteli'nin balo salonunda yapılan bu yılki sempozyumda iki yabancı konuşmacı vardı: Dr.Michel Odent ve Dr.Jaswant Guzder.
sempozyum
Sempozyuma katılan bilim adamlarına, Belediye Başkanı Murat AYDIN tarafından geleneksel Türk el sanatları olan ebrulardan seçkin örnekler hediye edildi.
53
DOĞUM SÜRECİNE YENİDEN BAKIŞ Dr. Michel Odent Kadın Doğum Uzmanı, Primal Sağlık Araştırmaları Merkezi, Londra
54
Doğum sürecinde beyinden salgılanan çeşitli hormonların (oksitosin, prolaktin, progesteron, ACTH, endorfin, katekolaminler) davranışlar üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkileri hakkındaki bilgimizle, anne ve yeni doğan bebeğin temel ihtiyaçlarını anlayabiliyoruz. Doğumda pek çok kadın daha az mantıklıdır, günlük toplumsal hayatta kabul edilemeyecek şekilde davranır, çığlık atmak veya küfretmekten çekinmez. Bu özel bilinç durumu hormonlarla ve neokortikal aktivitenin azalmasıyla ilişkilidir. Doğum sancısı çeken kadının her şeyden önce gereksiz neokortikal uyarıdan korunması gerekir. Neokorteksi uyaran ana etkenler konuşma dili, parlak ışıklar, gözetleniyor olma hissi ve katekolaminlerin (adrenalin ve noradrenalin) salgılanmasıdır. Bunun anlamı, dilin doğuma katılanlar tarafından dikkatle kullanılması gerektiğidir. Ancak pek çok hastanede ebe ve diğer sağlık görevlileri yalnızca formları doldurmak için, sancı çeken kadına ayrıntılı sorular sorabilmektedir. Doğum yerinde loş ışık, parlak ışıktan daha iyidir, ama doğum kitaplarında bunun bahsi bile geçmez. Gözetleniyor olma hissinin neokortikal aktiviteyi arttırması, doğum sırasında mahremiyetin önemini ortaya koyar. Doğumu çeken kamera için de, elektronik kalp sesi dinleme aleti için de durum aynıdır: gözetleme aracı olarak görülebilecek her alet fizyolojik sürece etki edip müdahale ihtimalini arttırır.
İnsan dışındaki memeliler doğum yapar-ken gözetlenmek istemezler. Geceleri gezen memeliler (mesela fareler) gündüz doğum yapma eğilimine sahipken gündüzleri gezen memeliler (mesela atlar) geceleri doğum yapma eğilimi taşırlar. Şempanzeler doğum yapmak için gruptan ayrılırlar. Katekolamin salgısının artmasıyla ilişkili her durumun korteksi uyardığı söylenebilir. Katekolaminlerin rolü, tehlike olduğunda bireyi daha dikkatli, uyanık ve acil duruma hazır hale getirmektir. Bu, doğum yaparken annenin kendini güvende hissetmeye ihtiyacı olduğu anlamına gelir. Pek çok kültürde kadınların anne, büyükanne veya onların yerini tutacak deneyimli bir kadın yanında doğum yapmak istediği göze çarpar. Ebeliğin kökeni budur. Ebe aslında bir anne figürüdür. Yoksa, doğum sancısı çeken kadının "koç"a ihtiyacı yoktur. Doğumdan önceki en son kasılmalarda annedeki katekolamin seviyesi zirveye çıkar. "Fetüs ejeksiyon refleksi" başlar başlamaz, anne enerji dolu olarak doğrulmaya kalkar, aniden bir şeyi veya bir kimseyi tutma ihtiyacı hisseder; genellikle büyük bir dinleyici kitlesinin karşısındaki konuşmacı gibi su içme ihtiyacı hisseder. Bu şekilde katekolaminler, annenin yeni doğmuş bebeğini koruyacak yeterli enerji, uyanıklık ve atılganlığa sahip olmasını sağlar. Katekolamin üretmekten sorumlu geni olmayan fare -doğum yaparken nora- aç
drenalin aşılanmadığı sürece- yavrularını dağılmış, pis ve aç bırakır. Kuvvetli çıkarma kasılmaları sırasında fetüsün kendi uyum sağlama sistemi devreye girer ve kendi katekolaminlerini salgılar. Böylece bebek, doğduğunda iyice açılmış gözler ve büyümüş göz bebekleri ile tetiktedir. Anneler yeni doğmuş bebeklerine bakarken büyülenmiş ve çok mutludurlar. Bebek bir işaret veriyormuş gibidir ve gerçekten de insanlar, bu göz temasını anne ile bebek arasındaki ilişkinin başlangıcı olarak kabul ederler. Doğum sırasında beta-endorfinlerin seviyesi yükselir ve prolaktin salgılanmasına yolaçar. Vajinal doğum yapmış anneler doğumdan iki gün sonra, emzirme sırasında oksitosini nabız atışına göre salgılarlar, sezaryen doğum yapanlarda ise böyle değildir. Oksitosin salgısının nabza uyumu tam emzirme süresine ve anneden bebeğe aktarılan süt miktarına bağlıdır. Sezaryen doğum yapan annelerin emzirmenin başlangıcından sonra 20-30 dakika içinde prolaktin seviyelerinde önemli bir yükselme görülmez. Ayrıca, vajinal doğum yapmış annelerin kolostrum beta-endorfin konsantrasyonları doğumdan sonraki dördüncü günde, sezaryen ameliyatı geçirmiş annelerinkinden oldukça yüksektir. Süt opiatlarının muhtemel etkilerinden biri, anne sütüne bir çeşit bağımlılık yaratmasıdır. Yeni doğmuş bebek ilk kez memeyi bulduğunda, anne ve bebeğin davranışlarının doğum sırasında salgılanan çok sayıdaki hormondan etkilendiğini söyleyebiliriz. 1968'te Terkel ve Rosenblatt, doğumdan itibaren 48 saat içinde anne farelerden aldığı kanı daha önce doğurmamış farelere aşıladığında annelik davranışları gösterdiklerini gözledi. 1979'da Prange ve Pederson daha, beyin karıncığına enjekte edilen oksitosinin memelilerde annelik davranışına yol açtığını buldular. Oksitosin seviyesinin doğumdan hemen sonra, sancı sırasında olduğundan yüksek olabildiğini,
doğum sürecinde anne ve fetusun endorfin salgıladığını ve doğumu takibeden belirli bir sürede hem anne hem de yeni doğmuş bebeğin opiatların etkisi altında olduğunu öğrendik. Opiatların bağımlılığa yol açma özelliği iyi bilindiğinden, bağlılığın nasıl başladığını tahmin etmek kolaylaşmaktadır. Vajinal doğum yapan kadınların büyük kısmı, sunî oksitosin hormonu ve epidural anestezi kullanımı yaygınlaştığı derecede, kendi hormonlarına güvensizlik içindedir. Krehbiel ve Poindron, epidural anestezi ile doğum yapan koyunların kuzularına bakmadıklarını gözlemişlerdir. İnsanların incelikle geliştirilmiş iletişim biçimleri kullanması ve daha az hormonal dengenin ve daha çok kültürel çevrenin etkisinde bulunması meseleyi çok farklı kılmaya yetmez. Araştırmalar, fetal dönemdeki olaylarla çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki sağlık koşulları arasındaki ilişkileri ortaya koyuyor. Dahası, doğum süreciyle, kendini ve başkalarını sevme kapasitesinde azalma, intihar, saldırganlık, uyuşturucu kullanımı ve anoreksia nervosa arasında bir ilginin varlığı dikkat çekiyor. Hayvan davranışları bilimcisi Konrad Lorenz, kuluçkadan yeni çıkmış ördek yavrularıyla annelerinin arasına girerek anne ördeğin vakvaklama sesini taklit etti. Bu ördek yavruları hayatları boyunca Lorenz'e bağlı kaldılar, bahçede yürüdüğünde onu takip ettiler. Bu deneyden ilham alarak anne ile çocuk arasındaki bağlanma sürecini inceleyen pek çok etolog, kuş ve memeli türlerinin büyük çoğunluğunda, doğumdan hemen sonra hassas bir evre olduğunu tesbit ettiler. Mesela Harlow, yeni doğmuş rhesus maymunlarının annelerinden erken ayrılmasının, yetişkin hale geldiklerinde cinselliklerini nasıl etkilediğini gösterdi. Tinbergen (1973'te Konrad Lorenz ve Karl Von Frisch'le Nobel ödülünü paylaşmıştır) "derin forseps" doğumu, anesteziyle
doğum, doğumda resusitasyon ve doğum sancısı indüksiyonunun otizme yol açan veya belirtilerini arttıran faktörler olduğunu buldu. Hattori, rutin olarak, beklenen doğum gününden bir hafta önce doğum sancısının indüklendiği ve sancı sırasında kompleks ağrı kesicilerin kullanıldığı bir hastahanede doğan çocukların otistik olma riskinin dikkate değer biçimde yüksek olduğunu gösterdi. Salk ve arkadaşları, 20 yaşından önce ölen intihar kurbanlarının doğumlarında bir problem olabileceğini, Jacobson, boğulma yoluyla intiharın doğumdaki resusitasyonla, ateşli silah kullanmak, yüksekten atlamak, trenin önüne atlamak, kendini asmak gibi şiddetli mekanik yöntemlerle intiharın mekanik doğum travmalarıyla yakından ilgili olduğunu buldular. Raine ve arkadaşları, 18 yaşında saldırgan bir suçlu olmanın temelinde, doğum komplikasyonları, anneden erken ayrılma ve anne tarafından reddedilmenin yatabileceğini, Jacobson ve Nyberg, doğum sancısı sırasında anneye opiat, barbitürat gibi anestezik ve ağrı kesici ilaçlar verilmesinin ergenlikte uyuşturucu bağımlısı olma riskini arttırdığı sonucuna ulaştılar. İsveç'teki bir araştırma, anoreksia nervosa için en belirgin risk faktörünün, doğumda forseps ve vakum gibi travmatize edici unsurların kullanılmasıyla ortaya çıkan kafa hematomu olduğunu gösterdi. Bütün bu araştırmalar, doğum sürecinin sağlığımız ve davranışlarımız üzerindeki etkisine işaret etmektedir. Doğum konusundaki tutumumuz, medeniyetimizin geleceğini belirleyecek faktörlerden biridir.
55
BATIDA YAŞAYAN GÖÇMEN HİNT KADINLARINDAKİ KİMLİK BUNALIMINA FARKLI TERAPİ YAKLAŞIMLARI Dr. Jaswant Guzder Psikanalist ve Çocuk Psikiyatristi, McGill Üniversitesi, Montreal
56
Hindistan'ın kırsal, ziraî, dinsel kültürü, etkisini gün geçtikçe arttıran kentsel, teknolojik, modern kültürle bir arada yaşamaktadır. Geleneksel sözlü kültür ve ritüel hayatı, sürekli olarak yeniden yorumlanan yazılı metinlerin yanısıra varlığını sürdürmektedir. Uzun bir geçmişi bulunan dinsel ve kültürel hoşgörü, Hindistan'ın bölünmesi ve son zamanlardaki toplu ayaklanmalar sırasında bozulmaya başlamıştır. Hint kadınları Hinduizm, İslam, Jainizm, Sihizm, Hıristiyanlık, Budizm, Zerdüştçülük ve yerel kültürlerin birleştirici ortamında, zengin görsel ermiş menkıbeleri ile yoğrulmuş bir dünyada yaşarlar. Düşüncede saygı duyulan ancak genellikle baskı altında tutulan Hint kadınının esas kimliği anneliktir. Ancak kadın mutasavvıflar, siyasetçiler, Bollywood (Bombay film sanayi) yıldızları, güzellik kraliçeleri, astronotlar, eylemciler, yazarlar gibi değişik kadın kimlikleri çağdaş senaryonun bir parçası haline gelmiştir. Batıda yaşayan ikinci ve üçüncü kuşak Hint göçmenler ise, kendi halk efsanelerini geleneksel hikâyelerini ve peri masallarını yerel ve küresel mitler ile karıştırarak ebeveynlerinkinden farklı bir yaklaşım geliştiriyorlar. Cinsiyet hiyerarşisi, güç kullanımı, kast eşitsizlikleri, toplu vahşet ve fakirlik Hint alt-kıtasının çağdaş toplumsal meseleleri iken, ırkçılık, kimlik ve kültür değişimi diasporadaki Hintlilerin gündemini
oluşturuyor. Göçmenler, evlerini kaybetmenin ve sevdiklerinden ayrılmanın acılı tecrübelerini Batıda kazandıklarıyla değiştirir ve hayalî bir vatanı muhafaza ederken yeni gerçeklere uyum sağlarlar. Bu, iki ülke ve iki kültürde yaşamanın getirdiği çok sayıdaki belirsizliğin yanısıra aidiyet ve bağını koparma, dönme ve kalma arasındaki çelişkidir. Hint kökenli kadınlar geniş aile hayatı ve çocuk bakmanın baskısı, evlilik, kariyer ve göçün getirdiği sıkıntılarla mücadele ederken sıklıkla bir terapiste ihtiyaç duyarlar. Psikoterapi, kültürel değişim sürecindeki değerler çatışmasını, bireyleşme açmazlarını ve travmayı aşmak için faydalı olabilir. Bunun için terapide işbirliği, empatik dinleme ve çok-odaklı bir yaklaşım gerekir. Çok sayıda grupiçi görüşmelerle seyreden böyle bir süreç, Hindistan içinde bile psikanalitik müdahale stratejilerini genelleştirmeyi imkânsız hale getirir. Öznenin hayat tecrübesine dayalı bir psikoterapi süreci, ikilemlerin yeniden şekillenmesi, kişisel hikâyenin daha çok farkında olunması imkânını verir ve iyileşme konusunda stratejik çözümler üretebilir. Bireysel özerklik, özgürlük, eşitlik, sosyal adalet ve insan hakları kavramları bir medeniyetten diğerine aktarılırken farklı anlamlar kazandığından, kültürel sınırlar boyunca yargıların oluşumuyla ilgili ahlâkî problemler vardır.
Avrupa ve Kuzey Amerika'daki ikinci kuşak kadınlar okul ve üniversitede sosyalleşmiş olmaları nedeniyle psikolojik yardım ve bireysel psikoterapi almaya daha yatkın olsa da, ilk kuşak göçmenler ve aile büyükleri, psikolojik sıkıntılar sırasında genellikle aile bağları, kadın arkadaşlar, dinsel ritüeller ve meditasyon uygulamalarından destek alırlar. Yalnızca krizler ve ciddi üzüntülerde terapiye başvurur, bunu yaparken de kuvvetli bir mahremiyeti benimserler. Hint kadınları yeni ülkelerinde geliştirdikleri geleneksel sosyal bağlar içinde destek bulma ve çatışmaları gidermede başarılı olabilirler. Ailenin dağılması endişesi ve izzet-i nefsin getirdiği sükûnet, bu problemlerin dillendirilmemesinde etken olmaktadır. Bu sükûnet; tahammül, gizlilik, tevazu, kendini adama gibi olumlu nitelikleriyle örnek olan efsanevî kadın kahramanların etkilediği bir ego idealiyle uyumludur. Bu nedenle pek çok Asyalı kadın için sosyal hizmetlere başvurmak önemli bir meseledir. Topluluk, kadın haklarını korumak, kadınların üstün başarılarını meşrulaştırmak ve desteklemek konusunda kuvvetli bir etkiye sahiptir, fakat mesela iğfal edilen kadınları, sara veya ruh hastası kadınları desteklemek konusunda zayıf kalmaktadır. Pek çok kararı erkekler veya yaşlıların tek taraflı olarak verdiği, cinsiyet hiyerarşisinin bulunduğu bir sosyal ortamda kadın kimliği, geniş aile, kast ve cemaat, kan, reenkarnasyon, tarih ve dil bağından örülü kuşaklar arası hayatın içinde değişime uğrar. Kimlik, l
ebeveynin, büyüklerin veya hayatlarının ortasında kardeşlerin ölmesiyle geleneksel ailedeki rol ve görevler değiştiğinde veya yaşlıların bakımı, çocukların evlendirilmesi ve dul olarak yaşamak dolayısıyla problem çıktığında değişebilir. Öte yandan dinî hayat, ev ve mabetlerde belki bir guruya bağlanarak yapılan ritüeller, ruhî uygulamalar, meditasyon, çilecilik ve feragat çerçevesinde yüce idealler sunar. Cinsiyet eşitliği, bireysel haklar ve kişisel seçim; kendini geliştirme, otokontrol, sadakat ve geniş aileye karşı görevler ile örülmüş ahlâkî düzene pek uymamaktadır. Başarılı Kaliforniya Sih göçmenleriyle yapılan bir çalışmada Margaret Gibson (1988), göçmen tarafından izlenen "asimile olmadan yerleşme" stratejisinin çift kültürlü bir kişilikle her iki ahlâkî düzenin sınırları içinde kalmayı sağladığını belirtir. Altmışlardan sonraki Hint göçmenler, öncekilerin aksine, coğrafi olarak yalıtılmış olmadan, sosyal ilişkilerin olumlu desteğini sağlayarak Avrupa ve Kuzey Amerika'da "örnek azınlık" olarak benimsenebilecek duruma geldi. Bu kadınlar dînî ve cemaat içi faaliyetlere katılmaya daha eğilimliler ve çocuklarının Hint değerlerini yaşaması için aktif olarak uğraşmaktalar. Kişisel tecrübeleri erkeklerin evlilik ve aile tecrübesinden pek çok açıdan farklıdır. Örneğin orta sınıf kentli Hintliler evlilik ve aileyle ilgili olarak geleneksel cinsiyet ideolojisine sahiptir, fakat diasporadaki birçok kentli, Hint kadınının hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıran eğitim ve kariyer konusunda eşitlikçidir. Yıllarca
süren kültürler arası çalışmalardan sonra Nussbaum (2000), kadınların evrensel olarak bağımsızlık ve ekonomik açıdan kendine yeterlilik istediğini, fakat bu hedeflere götürecek eylem imkânlarının, kendilerini içinde buldukları farklı coğrafyalar ve zaman dilimleri tarafından oluşturulduğunu ileri sürmektedir.
57
LOKMAN HEKİMİN TEDAVİ METODOLOJİSİ Dr. İslam YILDIRIM İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Dairesi
58
Geleneksel tıp ile günümüz tıbbının güç birliğini oluşturabilirsek tedavilerde daha etkin hale gelebiliriz. Geleneksel tıbbımızın ana şahsiyetlerinden Lokman hekimin metodları biraz masalımsı anlatılmaktadır. Mesela, halk arasında Lokman hekimin bitkilerle konuştuğu, hangi bitkinin hangi hastalığı tedavi ettiğini kendilerinden öğrendiği şeklinde anlatımlar vardır. Lokman hekimin tedavi metodolojisi kabaca şöyledir. Önce insan tiplemeleri yapılır, buna göre tedavi belirlenir. Hılıt: 4 çeşit hılıt tiplemesi vardır. Bunlar safra, kan, balgam ve sevda hılıtlarıdır. Hılıt insan faaliyetleri için gereklidir. Hılıtların kendi içindeki dengesi ve kişide genetik olarak baskın olan hılıtla yedikleri ile oluşan hılıt arasındaki ilişki bozulduğunda hastalıklar oluşur. Safra hıltı: Besinleri parçalar, hazmı kolaylaştırır. Balgam ve sevda hıltının sertleşme, soğutma etkisini kılcal damarlara girerek önler. Safra kesesinde depolanır. İhtiyaç halinde oniki parmak bağırsağı ile salınır. Safra hıltı yüksek veya anormal ise kişide aşırı sinir, hızlı hareket gözlenir; göz beyazı sarı, cilt sarımtırak, dil ortasındaki kısım sarı ve yapışkanımsı görünür. Küçük idrar sarı, ağız acı olur. Yürüyüş hızlıdır. Rüyalarda sarı renk hakimdir. Safra kesesi ve karaciğer hastalıkları, ateşli hastalıklar, kuru sıcaktan oluşan baş ağrısı, uykusuzluk, baş dönmesi, mide bulantısı
gibi rahatsızlıklara zemin hazırlar. Kan hıltı: Yumurta hücresine giren sperm kısa sürede değişerek kan pıhtısına dönüşür. Adale, kalp ve mideye kan akışını gerçekleştirip damarlarda basınç yaparak vücut sıcaklığını korur. Balgam ve sevda hılıtlarının aşırı yükselmesini önler. Oksijen iletimini sağlar. Karaciğerde depolanır. Kan hıltı yüksek veya anormal ise yüz şekli yuvarlak ve kırmızı, dil kırmızı, ağız çok tatlı, boyun kısa, göz beyazı kırmızı, gözbebekleri büyük, idrar kırmızı ve az olur. Kişi kısa ve düzdür. Rüyalarda kırmızı renk hakimdir. Kalp çarpıntısı, baş ağrısı, halsizlik, ayakların ve vücudun ağırlaşması, kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon, boyun kireçlenmesi, mide hastalıkları gibi rahatsızlıklara zemin hazırlar. Balgam hıltı: Vücutta taşıyıcı olarak görev yapar. Sevda ile safra hılıtlarının tıkanıklık oluşturmasını engeller. Balgam hıltı yüksek veya anormal ise renk beyaza yakın, ağız tatsız, dil kalın, büyük ve beyaz, gözbebeği küçük, göz beyazı büyük, idrar renksiz olur. Kişi şişmandır. Ağızdan su akar, vücutta fazla su ve ödem olur. Hafıza kabiliyeti düşüktür. Yürüyüş dengesizdir. Uyku çok fazladır. Rüyalarda beyaz renk hakimdir. Halsizlik, horlama, eklem ağrısı, böbrek iltihabı, idrar yolu iltihabı, idrar tutmada zorluk, solunum yolu hastalıkları gibi rahatsızlıklara zemin hazırlar.
Sevda hıltı: Görme, işitme, sinir sistemi, beyin faaliyetleri, tırnak, kemik ve kıkırdakları besler. Dalakta depolanır. Vücudun bağışıklık sistemini uyarır ve hastalıklardan korunmasını sağlar. Sevda hıltı yüksek veya anormal ise renk beyaza yakın, dil küçük ve siyah, ağız ekşi, idrar saman rengi, siyaha yakın ve düzensizdir. Kişide aşırı sinir gözlenir. Yürüyüş dengesizdir. İştah fazladır; kişi hep yemek ister. Rüyalarda siyah renk hakimdir. Sinirsel baş ağrısı, mide sarkması, kist, sinir hastalıkları, allerjik hastalıklar ve kanser gibi rahatsızlıklara zemin hazırlar. Anormal hılıt: Karaciğerde insana faydasız veya zararlı olan yemek çeşitlerinin birikimi olan hılıttır. İlaçları tatlarına bakarak belirleme yöntemi Ağızda hafif tahribat yapan ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dili hızla tahrip eder ve yanma hissi verirler. Örneğin: Akırkarha, kebabiye, karabiber, hardal, darıfilfil. Bunlar kuru sıcak karakterde olduklarından dolaşım sistemi, boşaltım sistemi ve lenfatik sistemin akışını arttırırlar. Ödem çözücü etkileri vardır. Toksinleri dışarı atar, vücut ısısını arttırarak adale ve sinirleri kuvvetlendirir, iştah açar, balgam mizacındaki insanları şişmanlatır, safra ve kan mizacındaki insanları zayıflatırlar. Acı ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dilin üst tabakasında farklı renkler oluştururlar. Örneğin: Sarı-siyah sabır, mor mekki, helile. Bunlar ihtiyaç fazlası sıvıları vücuttan atarak antioksidan etki gösterirler. Kolesterol ve trigliseridi düşürür, pigment bozukluklarını yavaşlatır, cilde renk ve parlaklık verir, bağırsak hareketini arttırırlar. Dolaşım ve
sinir sisteminin çalışmasını düzenlerler. Zayıflatıcı etkileri vardır. Tuzlu ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dilde su toplanmasına neden olarak yanma yaparlar. Örneğin: Şap. Antioksidan ve antibakteriyel etkileri vardır. Dispeptik şikayetleri giderir, adaleleri sıkıştırır, cildi yumuşatır, iştah açar, gaz giderir, safra mizacındaki insanlarda cinsel isteği arttırırlar. Fazla kullanıldığında safra kesesi iltihabı, kireçlenme, böbrek taşı gibi safravi hastalıklara neden olurlar. Ekşi ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dilde su toplanmasına neden olurlar. Dil ve ağzı sulandırır, dile ekşi tat verirler. Örneğin: Limon, sirke, acı nar. Dolaşımı hızlandırır, ateşlenme hissini kaldırırlar. İffes ilaçları: Dile dokundurulduğunda dili hemen kalınlaştırır ve sertleştirirler. Örneğin: Mazı ve bellud. İshali durdurur, pıhtılaşmayı arttırırlar. Metabolizmayı ve dolaşımı yavaşlatır, enflamasyonu giderir, salgıları azaltırlar. Ses tellerini tahriş eder, ense sertliği yapabilirler. Göğüs kaslarının kasılmasını arttırabilirler. Karaciğer ve kalp hastalıklarında kullanılmamalıdırlar. Kabız yapıcı ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dili orta derecede sertleştirir, dile fazla yapışmazlar. Örneğin: Fufel (cevizin bir çeşidi), nar kabuğu, mesdike, çam reçinesi. İştahı arttırır, tenyayı düşürür, ishali durdurur, ateşi düşürür, bedeni soğutur, metabolizmayı yavaşlatırlar. Yağlı ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dilin üst kısmını yumuşatır ve kayganlaştırırlar. Sindirim sistemi ve dolaşım sisteminin çalışmasını kolaylaştırır, idrarı ve diğer salgıları arttırırlar. Tatlı ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dile tatlı hissi verir ve hemen yumu-
şatırlar. Örneğin: Şekerle karışık bal, üzüm pekmezi, dut pekmezi, hurma, incir, nangı, kayısı, kavun. Kan yapımı ve kas güçlenmesini arttırır, halsizliği giderir, meni ve süt yapımını arttırır, sinirsel yapıyı güçlendirirler. Çok tatlı olanlar dili fazla sertleştirir. Susuzluk hissini arttırır, kalın bağırsakta gaz, ayaklarda uyuşma, karıncalanma ve yanma yapar, ses tellerinin normal fonksiyonel hareketini bozabilir, ekzema ve alerjik astımı arttırabilirler. Kayganlaştırıcı ilaçlar: Dile dokundurulduğunda dili fazla çekmez, kayganlaştırırlar. Örneğin: Kaymak, hatmi tohumu, hayvansal yağlar. Ödemli hastalıkların ödemini arttırırlar. Romatizmal hastalıklarda kullanılmamalıdırlar.
59
TÜRK MÜZİĞİ İLE TEDAVİ
EBRU SANATI VE SAĞLIKTAKİ YERİ
Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç
Ecz. Nimet ÖZATA
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Eczacı, Ebruzen "Ebru", bir görüşe göre Farsça "bulut" veya "bulutumsu" anlamına gelen "ebr"den, diğer bir görüşe göre de "suyüzü" anlamına gelen "ab-ru"dan gelmiştir. Tarihimizde bilinen en eski ebru 1519 yılına aittir, fakat ebrunun 8. veya 9. yüzyıllardan itibaren yapıldığı tahmin edilmektedir. 17. yüzyılda "Türk kağıdı" adıyla Avrupa'ya taşınmıştır. İlk zamanlar hattın zemininde, kitap ciltlerinin ve yazı pervazlarının süslenmesinde kullanılırken, günümüzde başlı başına bir sanat olarak kabul edilmektedir. Ebru tarihimizdeki başlıca sanatçılar Şebek, Şeyh Sadık efendi, Ethem efendi, Şeyh Aziz efendi, Necmeddin Okyay, Sacid Okyay ve Mustafa Düzgünman'dır.
60
Ebru çeşitleri, battal ebru, gel-git ebrusu, şal ebrusu, hatip ebrusu, taraklı şal ebrusu, bülbül yuvası, kumlu-kılçıklı ebru, hafif ebru, taraklı ebru, somaki ebru, akkase ebru, yazılı ebru, çiçekli ebru'dur. Çiçekli ebrularda lale, karanfil, gelincik, menekşe, papatya, sümbül ve gül yapılır. Ebru sanatı, özellikle ruhsal hastalıkların tedavisinde müzikle birlikte kullanılır. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde, başta Almanya ve Avusturya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde her yaştan hastanın rehabilitasyonunda başarıyla kullanılmaktadır.
Nihavend makamı: Kuvvet ve rahatlık verir. Kas ve bel ağrısı, yüksek tansiyon ve akıl hastalıklarında faydalıdır. Öğleyle ikindi arası daha etkilidir. Rast makamı: "Doğru, dosdoğru, sağ ve gerçek" demektir. Uyanıklık, neşe, iç huzuru ve rahatlık verir. Düşük nabız, spazm, felç, spastisite, otizm ve akıl hastalıklarında faydalıdır. Seher vakti ve gece yarısı daha etkilidir. Rehavi makamı: Diğer adı "Ruhavi"dir. "Urfalı, Urfa'ya ait" demektir. Sonsuzluk hissi ve rahatlık verir. Baş ağrısı, burun kanaması, ağız çarpılması, doğum ve akıl hastalıklarında faydalıdır. Seher vakti ve ikindiyle yatsı arası daha etkilidir. Hüseyni makamı: "Küçük sevgili ve Hüseyin ile ilgili" demektir. Güven, kararlılık, iç huzuru ve rahatlık verir. Mide yanması, sıtma nöbeti, sipastisite ve otizmde faydalıdır. Fecir ile öğle arası daha etkilidir. Hicaz makamı: Adını Arabistan'daki Hicaz bölgesinden almıştır. Tevazu verir. Düşük nabızda faydalıdır. Yatsı ile sabah arası daha etkilidir. Acemaşiran makamı: Sonsuzluk hissi, düşünce ve duygulara canlılık, yaratıcılık duygusu ve gevşeme verir. Ağrı, spazm ve doğumda faydalıdır. Fecir ile kuşluk arası daha etkilidir. Uşşak makamı: "Aşıklar" demektir. Sevinç, kuvvet, cesaret, rahatlık, gevşeme ve mistik his verir. Kalp, ayak ve nikriz (damla/gut) ağrılarında faydalıdır. Fecir ile kuşluk arası ve günbatımında daha etkilidir. Segâh makamı: Cesaret, rahatlık ve mistik his verir. Uykusuzluk, yüksek nabız, kalp,
akciğer ve kas rahatsızlıklarında faydalıdır. Kuşlukla ikindi arası daha etkilidir. Sâbâ makamı: Cesaret, kuvvet ve rahatlık verir. Seher vakti daha etkilidir. Bûselik makamı: Rahatlık verir. Yüksek tansiyonda faydalıdır. İsfahan makamı: Güven, hareket ve uyum yeteneği, zihin açıklığı verir. Ateşli hastalıklarda ve kadın hastalıklarında faydalıdır. İkindiyle yatsı arası daha etkilidir. Neva makamı: "Ses, seda, makam, ahenk" demektir. Kuvvet, cesaret, sevinç ve ferahlık verir. Kadın hastalıklarında faydalıdır. Gece ve kuşlukla ikindi arası daha etkilidir. Irak makamı: Adı "Irak-ı Acem"den gelir. Kavrama yeteneği, konsantrasyon ve sükûnet verir, korkuyu giderir. Menenjit ve akıl hastalıklarında faydalıdır. Kuşluk ve ikindi vakti daha etkilidir. Büzürk makamı: "Büyük" demektir. Zihni temizler, vesvese ve korkuyu giderir, güç verir. Beyin hasarı, kas ağrısı ve ateşli hastalıklarda faydalıdır. Fecir ile kuşluk arası daha etkilidir. Zirefkend makamı: "Döşek, yatak" demektir. Neşe verir. Sırt, kas ve eklem ağrılarında, ağız çarpılmasında faydalıdır. Gece yarısından sonra daha etkilidir. Zengule makamı: "Çıngırak, def pulu, zil" demektir. İran mitolojisinde bir Türk kahramanıdır. Uyku verir. Beyin, kalp, mide, karaciğer ve akıl hastalıklarında faydalıdır. Günbatımından sonra daha etkilidir.
61
MERKEZ EFENDİ VE ŞİİRLERİ Prof. Dr. İsmail Yakıt
II. Eyâ âlemlerin şâhı, tecelli kıl, teselli kıl Gönüller burcunun mâhı, tecelli kıl, teselli kıl
Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Asıl adı Musa Muslihiddin bin Mustafa bin Kılıç olan Merkez efendi, aslen Denizli'nin Buldan ilçesi Sarımahmutlu köyündendir. İlk tahsilini doğduğu yerde yaptıktan sonra Bursa'ya giderek Hızır beyzade Ahmet paşadan dersler görmüş ve hekimlik bilgisini arttırmıştır. Sonra İstanbul'a gelerek Ayasofya'da dersler vermiş ve bu arada Etyemez şeyhinin kızıyla evlenmiştir. Ünlü Halvetî şeyhi Sümbül efendiye intisap etmiş, hilafet alarak Koğacıdede zaviyesinde şeyhlik yapmış, bu arada tekrar Denizli'ye gelerek yaptırdığı medresede dersler vermiştir. Kanunî Sultan Süleyman, annesi adına Manisa'da bir külliye yaptırınca bimarhane, imarethane, cami ve medresesi için Sümbül efendiden güvenilir birini vazifelendirmesini istemiş, Sümbül efendi de Merkez efendiyi tavsiye etmiştir. Böylece Manisa'ya gelen Merkez efendi, dinî-tasavvufî derslerinin yanısıra hekimlik hizmetine de devam etmiştir. "Mesir macunu"nu burada icad etmiştir. Bazı kaynaklara göre, bu dönemde, Lütfi paşadan ayrılan Şah sultanla evlenmiştir. Merkez efendi, Sümbül efendinin ölümünden sonra İstanbul'a gelmiş, yerine geçmiş ve 23 sene bu görevi ifa etmiştir.1552'de (h.959) vefat ettiğinde yaşı doksanı geçmiştir. Cenaze namazı devrin Şeyhülislamı Ebussuud efendi
62
tarafından kıldırılmış ve bugün kendi adıyla anılan türbesine defnedilmiştir. Ne yazık ki, Merkez efendiden bize intikal etmiş bir eser yoktur. Şiirlerinden pek azı günümüze ulaşabilmiştir. Onun tasavvufla ilgili görüşleri mensup olduğu tarikatın görüşlerinden tecrit edilemez. Tasavvufî düşüncesini şiirlerinden elde etme imkânı da vardır. I ve III numaralı şiirlerde müstensihlerden kaynaklanan vezin hataları vardır. III numaralı şiir bir cönkten alındığından kelime noksanları bile vardır. Vezinlerini tamamlamak gayr-i kabil olduğundan bu iki şiiri aynen neşrediyoruz. II numaralı şiirdeki küçük vezin hatalarını tamir etmek mümkün oldu. Mahlasın geçtiği mısrada vezin gereği "Merkezî" ve "kulun" kelimelerinin yeri değiştirilmiştir. Düzeltmeler parantez içinde gösterilmiştir. Şiirlerden III.sü bir dua mahiyetinde olup tasavvufî kavramları içermemektedir. I. ve II. şiirlerde ise "tevhid", "tecelli" gibi temel tasavvufî kavramlar ve "veli", "zahir", "batın" gibi tasavvuf literatüründe yer alan kelimeler mevcuttur. Şiirler, Merkez efendinin tasavvufî düşüncede kemale ermiş, tecelliler elde etmiş, tevhid doktrinini kuvvetle savunan biri olduğunu göstermektedir.
I. Kanı bizden evvel gelen veliler Bunı böyle buyurmuşdur veliler Ab-ı kevser ırmağından diriler İçer cân (u) dilden tevhid idenler Sür tevhidi gözün gönlün açıla Varma Hakk'ın dergahına suçıla Sırat köprüsüne âsan vechile Geçer cân u dilden tevhid idenler Hakk'un nûr-ı şevkı gitmez yüzünden Silerler perdeyi ânın gözinden Zâhiri bâtını kendi özünden Uçar cân u dilden tevhid idenler Hakk'ı seven Hak yollara çalışır Dâim Allah dostlarıyla görüşür Çıkar gökde meleklere karışır Uçar cân u dilden tevhid idenler Gel ey Merkez geçen geçdi ol cânlar Sür tevhidi ele girmez bu demler Sekiz cennet kapusun feth eyler Açar cân u dilden tevhid idenler
Ciğerden eylerim feryad, bu benlik da'vasından dâd İkilikden kılub âzâd, tecelli kıl, teselli kıl Döküp göz yaşı her an (kim) inâyet kıl Rahim (bize) Cemâlinden idüb ihsan, tecelli kıl, teselli kıl Habîbine bizi kıl yâr, muhabbet şem'ini uyar Eyâ leylâ sıfat-dildâr, tecelli kıl, teselli kıl Bu kulun Merkezî candan yine (ister) sehâ senden Açub hüsnün nikâbından, tecelli kıl, teselli kıl
III. Müstecâb eyle duâmızı yâ Mucib Rahmetinden nâ-ümid eyle (me) yâ Azîz Lütf-i ihsan eyle yâ Rabb an karib Cümlenin ma'budı sensin, kıl hidâyet ya Kerîm Anamuza, atamuza rahmet eyle yâ Ğani Virdiler bizi hocaya, olduk saâdet ma'deni Bize ta'lim eyleyenün cennet olsun meskeni Cümlenin ma'budı sensin kıl hidâyet yâ Kerîm İlm-i Esrâda fâikdür habibin, Merkezî Yâ İlâhî müstecâb eyle bizim duâmızı Aç hidâyet kenzini kurtar bizi cehâletden Cümlenin ma'budı sensin, kıl hidâyet yâ Kerîm Cümle kulların kapunda niyâz eyler her biri Kıl aduv üzre muzaffer islâm askeri Cümlenin ma'budı sensin, kıl hidâyet yâ Kerîm.
63
MAGNETİK ALAN İLE TEDAVİ Prof. Dr. Mustafa Güler Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı
64
Dünya, güneş ve ayın magnetik alanı vardır. İnsanlar bunların etkisi altında yaşarlar. Bütün canlı hücrelerinde biomagnetik özellik vardır. Hücrenin elektromagnetik yükü çalışmasını sağlar. Stres, olumsuz düşünceler, travma ve kazalar, dengesiz ve yanlış beslenme, temel besin maddelerinin eksikliği, düzensiz hayat tarzı, egzersiz eksikliği, sigara, alkol vb. zararlı alışkanlıklar, rastgele ve aşırı ilaç kullanımı, enfeksiyonlar, hormonal düzensizlikler, çevre kirliliği, dünya, güneş ve ayın elektromagnetik sahasındaki değişmeler, ağır metaller, kozmik radyasyon, radyoaktif maddeler, elektrikli-elektronik cihazlar, TV, radyo, bilgisayar, ütü, buzdolabı, telefon elektromagnetik alanı bozan faktörlerdir. Biyomagnetizmanın bozulması ve yaşlanma hücreyi olumsuz etkiler. Hücre zar potansiyeli düşer. Hücre metabolizması bozulur. Doku ve organların metabolik ve enzimik faaliyetleri yavaşlar. Hastalıklar ortaya çıkar. Tedavide, çok düşük şiddetli, kişiye özelleştirilmiş, pulzatil elektromagnetik impulslar kullanılır. Bu impulsların frekansı hücre zarının dış ve içinde bulunan iyonların frekansına uygundur (siklotronik frekans). Magnetik alan ile tedavide vücudun belli bölgelerine magnetik etkili özel araçlar yerleştirilir (yatak, yastık, sandalye, kemer, kolye, bilezik, tabanlık, bel ve boyun korseleri, kafa bandı). Magnetik alan üreten cihazlarla, magnetik sular içilerek, vücuttaki meridyenlere magnetik cihaz ve iğneler konularak da (akupunktur) tedavi mümkündür. Yaşlılara, kadınlara,
TABİB İBN-İ ŞERİF'İN "YÂDİGÂR" KİTABINA GÖRE SAĞLIĞI ETKİLEYEN ALTI UNSUR Prof. Dr. Ayten Altıntaş İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı
kronik vakalara, yakın organlara düşük doz; gençlere, erkeklere, akut vakalara, derin organlara yüksek doz uygulanır. Hamilelerde kullanılmaz. Ağır kalp hastalarında, kalp pili olanlarda ve epileptik hastalarda dikkatli olunmalıdır. Hasta aç olmalı, tedaviden 20 dakika önce su içmelidir. Tedavi, hasta oturur veya yatar pozisyonda, elbisesini çıkartmadan uygulanır. Alçı ve metal implantlar engel değildir. Tedavi süresi 545 (ortalama 12-20) dakikadır. Genellikle 10 seans yeterlidir. Gün aşırı uygulanır. Günde 1, gerekirse 2-3 tedavi uygulanabilir. Yılda 2-3 kez tekrarlanabilir. Tedavi süresince günde 2-3 litre su içilmeli, asitli gıdalardan uzak durulmalı, sigara ve 2 fincandan fazla kahve içilmemelidir. Hastaların %50'si tedaviyi hisseder; ellerde karıncalanma, baş ağrısı, bulantı olabilir. Magnetik alan tedavisi ile genel iyilik hali olur, psişik durum dengelenir, hormon yapımı artar, endokrin sistem dengelenir, bağışıklık sistemi güçlenir, iltihabî olaylar azalır ve yavaşlar, ağrı eşiği yükselir, ağrılar azalır, kaslar güçlenir, kas spazmı azalır, spor sakatlanmalarının iyileşmesi hızlanır, mide bağırsak fonksiyonları düzelir, cilt metabolizması hızlanır, pigmentasyon ve cilt elastikiyeti artar, allerjik olaylar hafifler, kolesterol ve trigliserit düşer, kan şekeri düzenlenir, kemik ve kıkırdaklar güçlenir, dejeneratif olaylar yavaşlar, kullanılan ilaçların etkinliği artar.
Osmanlı Devletinde 15. yüzyılda yaşayan önemli hekimlerden İbn-i Şerif, 1425 yıllarında yazmış olduğu tıp kitabına Yâdigâr ismini vermişti. Bu eserin önemi, hekim olmayanların dahi anlayacakları, faydalanacakları bilgileri özet bir şekilde vermesi ve kolay anlaşılır, sade, güzel bir Türkçe ile yazılmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Osmanlı Devletinde klasik tıbbın uygulandığı uzun dönem boyunca aranılan bir kitap olmuş, çok okunmuş ve çoğaltılmıştır. Bugüne kalan pek çok nüshasının olması bunu göstermektedir. Bu değerli tıp kitabının birinci cildi "Merkez Efendi ve Halk Hekimliği Derneği" tarafından 9-31 Mayıs 2003 tarihlerinde yapılan 4. Merkez Efendi Geleneksel Tıp Günleri anısına bastırıldı. Yâdigâr'ın girişi sağlığın korunması ile ilgili temel bilgileri içerir. Buna göre, sağlığı etkileyen altı unsur (esbab-ı sittei zarure) şöyledir: 1- Hava (Mevsimler, yaşanan yerler, giyim kuşam) 2- Yeme-içme (Gıdalar, devalar, sular ve içecekler) 3- Zararlı maddelerden arınma (Vücuda zarar veren maddelerden kurtulma, temizlenme) A- Vücudun doğal atılım yollarıyla temizlenmesi a.Kusmak b.İdrar yapmak c.Terlemek d.Burun akıntısı
e.Salya f.Cinsel münasebet B- Kendi yardımımızla zararlı maddelerden kurtulmak a.Müshiller b.Fitil ve lavman c.Kusturmak d.Kan aldırmak (Fasd ve hacamat) e.Banyo ve hamam 4- Hareket (Spor yapmak) ve istirahat 5- Uyku 6- Duygu durumu (Ruhsal durum, araz-ı nefsaniye) İbn-i Şerif, kitabında "Bilinmelidir ki hastalık ve sağlığın esası bu altı sebeptir" der ve bu hususlar hakkında bilgi verir.
65
SEYİTNİZAM'DAN MERKEZ EFENDİ'YE İNCE VE ÇİÇEKLİ BİR YOL
REİKİ İLE TEDAVİ
Prof. Dr. Ümit Meriç
Suada Congar
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Yapı Araştırmaları Danışmanı
66
"Padişahım, Hak'la vuslata gidiyorsunuz" diye teselli veren şahsa, "Ya sen şimdiye kadar bizi kimle sanıyordun?" diye şahlanan Yavuz Selim, daha önceleri Seyyid Nizam'ın kapısı önünde genişlemeğe başlayan muhabbet halkasını görünce, "Hazret, şeyhliği şahlığa mı bozmaya niyet etti?" deyivermiş. Cenab-ı Resul'ün 27. kuşaktan torunu olan Seyyid Nizam, surların dışından kükremiş: "Beri dur, beri dur.Yoksa şir-pençeden öldüğünü bilmeyen var mı?" Başucundaki levhada şöyle yazıyor. Seyyid Nizam'ın cenaze namazını kıldıran Merkez efendi, Hazreti toprağa tevdi edip, "Rabbin kim?" diye talkın verirken, mübarek zat aşağıdan Merkez efendiye seslenmiş: "Biz Rabbe cevabımızı verdik. Sen kendi cevabını hazırla!" Seyitnizam camiinin avlusunda, 13 yıl önceki imam Ahmet beyi soruyorum. Babam ömrünün son aylarını yaşarken evimize gelmiş ve Cuma vaazlarında "Bu Ülke"den cümleler okuduğunu anlatarak hasta yatağındaki babamı şad etmişti. Şimdi Avustralya'da imamlık yapıyormuş. Arabamız iki tarafı çiçekli bir berzahtan geçmeğe başlıyor. Mor ve beyaz susamlar, eflatundan pembeye dönüp yeşillenmiş erguvanlar, "yaz mı gelecek" dedirten beyazı çok pembesi az ayva ağaçlarıyla sur-dışı kabristanı, İstanbul'un en güzel yeri olmuş. Mezarlık ve caminin dış duvarı boyunca uzanan yolda, küçük küçük çadırlar kurulmuş, şifalı otlar, minik kavanozlarda sapsarı ballar, şiir kitapları,
dua kasetleri satılıyor. Merkez efendinin huzuruna yaklaşırken birden kızımın süt dişlerinden biri, ağzının içine düşüveriyor. Bu ikindi öncesi, çocukları ve fare dahil bütün hayvanları çok seven Merkez efendinin türbesinde bu dişi ne yapmalı? Türbe içinde hıçkırıklarını bastırarak dua edenlere, türbe dışında dilenen âmâ kadına saygı ve sevgilerimizi sunduktan sonra, bir dünyadan başka bir dünyaya geçer gibi çilahanenin dar ve serin merdivenlerinden aşağı iniyoruz. Hazretin balıkları yine sağa-sola gidiyor, o cennet yeşili suyun içinde, kendi varlık zincirlerinin en seçkin örnekleri olmaktan biraz mağrur hale gelen yüzlerini göstermeğe belki de tenezzül etmiyorlar.Nihaî merkezimiz olan yerin altını, yaşarken kendine mekan edinen Merkez efendinin çilehanesinden ezan sesi ile çıkıyoruz. 400 yıldır ışıldayan o yer altı cennetine dönüp bir daha bakıyorum. Hangi dam bu cennetin çatısından daha uygun olabilir? Kızımın süt dişini, bu defa yerin altında olan, ama yer üstündeki nice çatılara kanat germiş olan çatıya beyaz bir gül goncası fırlatır gibi neşeyle atıyoruz. Ümitsiz genç kızlarla evlatsız kadınların ziyaretgâhı olan bu dopdolu ama tenha mekanın ve daha nice dolu ama tenha mekanların, Huzurullaha varılan secdelerde insanımızı birleştirmesini dileyerek Merkez efendiye veda ediyoruz.
Reiki Master Reiki, bütün canlıların içinde ve çevresinde sınırsız miktarda bulunan temel hayat gücüdür. Kaynağının evrenin yaradılış noktası olduğunu söyleyebiliriz. Bütün canlılar bu enerji ile yüklenmiş olarak doğarlar, fakat yıllar geçtikçe enerjinin vücudumuza girişini sağlayan kanal kirlenip tıkanır. Yaşadığımız kötü olaylar ve dış dünyadan aldığımız negatif etkiler vücudumuzun her bir hücresinde hafızaya alınır ve bizi fiziksel-ruhsal olarak etkiler. Reiki, insanı fizyolojisi ve ruhsal yapısıyla bir bütün olarak ele alır. Bağışıklık sisteminde oluşan uyumsuzluk ve yetersizliklerin bütün rahatsızlıkların kaynağı olduğunu öğretir. Rahatsızlığın kaynağına inerek bağışıklığın evren enerjisiyle kuvvetlendirilmesini sağlar. Sağlıklı olduğu varsayılan kişilerde düzenli Reiki uygulamaları, rahatsızlıkların oluşmasını önemli ölçüde önlemektedir. Yetkinlik düzeyine ulaşmış bir Reiki Master'ın yaptığı, vücudun enerji kanalını temizleyerek açmak, şakra dediğimiz enerji merkezlerine güçlü enerji yollayarak bunları uyandırmak ve enerji akışına hazır duruma getirmektir. Bu işlemi takip eden 21 gün içinde öncelikle kendi kendimize enerji veririz. Böylece vücut kendini yeniler, vücutta birikmiş toksinler ter, idrar ve dışkı yoluyla atılır. Reiki, organik tedavi yapanlar tarafından destekleyici olarak
kullanılabilir. Bir fizyoterapist Reiki kanalı ise, zaten kendi başına yararlı olan masajın şifa gücü, ellerinden akan Reiki'nin etkisiyle artar. Ülkemizde sadece birkaç Reiki Master'ın bulunması, yabancı ülkelerden düzenli aralıklarla gelen bazı Master'ların Master yetiştirmek yerine gelir kapılarını açık tutmayı düşünmeleri ve "en doğru teknik benimki" tartışmaları bu tekniğin yaygınlaşmasını engellemektedir. ABD'de hastahane ve kliniklerde lisanslı ve kadrolu şekilde çalışan 'Reiki Practitioner' sayısı 200.000'i aşkındır.
67
ALTERNATİF YÖNTEMLER ZARARSIZ DEĞİLDİR Prof. Dr. Günsel Kavalalı
KABIZLIĞA KARŞI KULLANILAN BİTKİLER
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, İstanbul Üniversitesi Bitkisel İlaçlar Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü
Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı
"Alternatif tıp" başlığı altında anılan teşhis ve tedavi yöntemlerinin, modern tıpta kullanılan yöntemlerin yerine geçtiğini söylemek yanlıştır. "Alternatif" yöntemlerin modern tıbbî yöntemleri tamamladığı ve desteklediği düşünülmelidir. "Doğaya dönüş" sloganıyla, nereden, kim tarafından, nasıl derlenip toplandığı bilinmeyen, sağlıksız ortamlarda ve uygunsuz koşullarda işlenip satılan bitkilerin ve benzeri doğal maddelerin
alternatif tıbbî yöntem olarak kullanıl-ması faydadan çok zarar verebilir. Her tıbbî yöntem, o yöntemin uzmanlarının yol göstericiliğinde, yerine göre kullanılmalıdır.
KİLO VE SİVİLCE SORUNUNDA BİTKİLERİN KULLANIMI Leyla Çabuk Herbalist Çeşitli bitkilerle hazırlanan hap ve çaylar ile, ulaşılmak istenen kiloya göre aylık kürler uygulanır ve rejim yapmadan tamamen doğal yöntemlerle istenen kiloya ulaşılır. Kilo alıp vermeyle oluşan selülit, yumuşama, sarkma, çatlama için, hazırlanan bitki lapası bölgeye sürülerek bandaja alınır; 5-6 saat bekletildikten sonra bandajlar çıkarılır ve bölge temizlenir.
68
6 seans sonunda 1-2 beden zayıflama görülür. Böylece hem kilo vermek, hem de cilt sorunlarından kurtulmak mümkün olur. Sivilceler için genellikle antibiyotik tedavisi verilir. Tedavi süresince sivilceler azalabilir. Fakat tedavi bırakıldıktan bir süre sonra tekrar çıkmaya başlar. Bu yüzden antibiyotik tedavisine güvenmek doğru olmaz.
Prof. Dr. Ekrem Sezik
Kabızlığın az lifli gıdalarla beslenme, yolculuk sırasında kirli tuvaletlere girememe, hamilelik, adet görme, psişik durumlar, fizyolojik değişiklikler, endokrin sistemdeki bozukluklar, ilaçlar, kolon kanseri gibi değişik sebepleri bulunmaktadır. Kabızlığı gideren ilaçlar etkilerine göre yumuşatıcı (laksatif) ve müshil (pürgatif) olarak adlandırılır. Bitkisel yumuşatıcı ve müshiller, zayıf ve kuvvetli etkili diye ikiye ayrılır. Zayıf etkili olanlar da, su tutma özelliği bulunanlar ve diğerleri diye 2 alt gruba ayrılabilir. Su tutma özelliği bulunanlar, bağırsaklarda bulunan su ile şişer, bağırsakta bir kitle meydana gelir ve bu da bağırsakları uyararak dışkılamaya yolaçar. Kepek, keten tohumu, karnıyarık tohumu, karaya zamkı, metil sellüloz, kitosan ve glikomannan'ın su tutma özelliği bulunur. Diğerleri içinde ise incir, demirhindi pulpası, zeytinyağı, bademyağı sayılabilir. Kuvvetli etkili olanlar taşıdıkları maddeye göre etki gösterirler. Bağırsakların boşalması hızlı olur ve dışkı suludur. Bu tip ürünler dikkatle kullanılmalıdır. Yanlış veya yüksek miktarda alınmaları, istenmeyen etkilerin ortaya
çıkmasına sebep olur. Bu grupta bulunanlar şunlardır: Yağ asidi taşıyanlar: Hintyağı Antrakinon taşıyanlar: Sinameki yaprağı, sinameki meyvesi, hıyarşember, barut ağacı kabuğu, kaskara, akdiken meyvesi, sarı sabır, ravent Reçine taşıyanlar: Mahmude kökü, calapa tuberi Kuvvetli etkili drogların içinde en çok sinameki kullanılmaktadır. Yaprağından hazırlanan çayın içilmesiyle müshil etki sağlanır. Sinameki, taşıdığı antrakinonların barsak çeperini uyararak bağırsakları harekete geçirmesiyle etkili olur. Sinameki su ve bazı iyonların kaybına sebep olabilir; devamlı kullanılmamalıdır. Yumuşatıcı ve müshillerin uygunsuz kullanılmasının istenmeyen etkileri olabileceği unutulmamalıdır. Kabızlığın giderilmesi için önce beslenme şeklinin düzenlenmesi, daha sonra zayıf etkili, su tutma özelliği bulunan diğer bitkisel yumuşatıcıların denenmesi, bunlar etkisizse herhangi bir rahatsızlık bulunup bulunmadığı incelendikten sonra müshillere başvurulması gerekmektedir.
69
MERKEZ EFEND'İNİN TIP TARİHİMİZDEKİ YERİ
DOĞRU BESLENME
Prof. Dr. Nil Sarı
Dr. Özer Odabaşı
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı
Sabes Tıp Merkezleri
70
Bağışıklık sisteminde görev yapan hücrelerin fonksiyonlarını yerine getirmesi beslenmeyle yakından ilişkilidir. Bağışıklık sisteminin çalışabilmesi için uygun besinlerin düzenli alınması gerekir. Küçük lokmalarla, bol çiğneyerek yavaş yavaş yeme alışkanlığı kazanmak, yiyeceğin en küçük parçasından bile lezzet almamızı, yediklerimizin farkında olmamızı, ne kadar yediğimizi anlayıp kendimizi kontrol etmemizi, erken tokluk hissetmemizi sağlar. Çok hızlı yiyorsak daha sonra kendimizi kıpırdayamayacak kadar ağır ve bir daha yiyemeyecek kadar tok hissederiz. Akşam hafif ve yatmadan en az 3 saat önce yemeliyiz. Organizma gece boyunca daha kolay depolama yapmaktadır. Diğer bir ifadeyle aynı besin maddesi akşam yendiğinde, sabah ve öğlene göre daha şişmanlatıcı olabilmektedir. Kolesterolün büyük çoğunluğu geceleri uyuduğumuzda öğütülmektedir. Gece bütün organlarımız istirahata geçer. Ancak akşam yemeği fazla ve geç yendiyse kan mideye hücum ederek sindirim faaliyetlerine ağırlık verir. Zaten yavaşlamış organizma işleyişi yüzünden sindirim zorlaşır ve uzar. Akşamları aşırı yemek ve tok karınla yatmak, hazımsızlık, mide yanması, şişmanlık, uyku bozukluğu, kötü rüya görme ve dinlenmeden külçe gibi yorgun kalkmaya sebep olur. Şişmanlığın sebebi genetik faktörler ve bazı hastalıklar olabileceği gibi çoğunlukla kötü beslenme ve hareketsizliktir. Hazır ve rafine gıdalarla besleniyor, bol yağ tüketiyor, teknik imkanlar yüzünden hareketsiz yaşıyor ve şişmanlıyoruz. Sağlıklı zayıflamanın temel ilkelerini şöyle özetleyebiliriz: 1. Şişmanlığın sebebi araştırılmalıdır. Konunun uzmanı bir hekim tarafından sağlık kontrolü yapılmalı ve şişmanlığın herhangi bir
hastalığa bağlı olup olmadığı ortaya konulmalıdır. 2. Tıbbî bir engel yoksa şişmanlık yanlış beslenme ve hareketsizliğe bağlıdır. Bunun için doğru beslenme ve düzenli spor yapma alışkanlığı kazanmamız gerekir. Herkesin, her yerde ve her zaman yapabileceği temel spor yürüyüştür. 3. Hızlı verilen kilolar, hızla geri alınır. İdeali ayda 2-4 kilo vermektir. Hızlı kilo vermek amacıyla uygulanan şok diyetler, tek tip beslenme, uzun süre aç kalma vb. yöntemler uzun dönemde zayıflamamıza değil, hayat boyu şişman kalmamıza sebep olabilir. 4. Yağı azaltalım. Türk mutfağında bol yağ kullanılıyor. "Yağlı yemekler lezzetli yemeklerdir" gibi bir anlayışa sahibiz. Bu alışkanlık hem şişmanlatıyor, hem de insanlarımızın genç yaşta kalp hastası olmalarına sebep oluyor. Margarin ve hayvanî yağlardan uzak durup zeytinyağını tercih edelim. Zeytinyağı kötü kolesterolü düşürür, iyi kolesterolü yükseltir. Ancak zeytinyağını da az tutalım. 5. Rafine şeker, sağlığımızın düşmanlarındandır. Meyve, kuruyemiş vb. doğal şekerli gıdaları tercih edip rafine şekerden yapılan gıdaları soframızdan uzak tutalım. 6.Beyaz unlu gıdalar, şişmanlığın en önemli nedenlerinden biridir ve ülkemizde bolca tüketilmektedir. Kepeğinden ayrılmamış undan yapılan ekmek, bulgur, makarna gibi doğal besinleri tercih edelim. 7. Kırmızı etten uzak duralım; balık, tavuk, hindi gibi beyaz ve yağsız etleri ölçülü miktarda yiyelim. 8. Su hayattır. Böbreklerimizi çalıştırır, toksinleri uzaklaştırır ve en iyi güzellik ürünüdür. Günde 8-10 bardak su içelim. 9. Meyve ve sebzeler vitamin, mineral, lif ve karbonhidratça zengin besinlerdir. Mümkün olduğu kadar bol tüketelim.
Merkez efendinin hekimliği ile ilgili bilgiler kaynaklara göre farklılık göstermektedir. Bu sebeple, Merkez efendinin Türk tıp tarihindeki yerini belirlemek güçtür. Merkez efendi hakkında en geniş bilgiyi ihtiva eden Lemazat'da hekimliğinden söz edilmemektedir. Manisa'ya gidişi ile ilgili bilgi ise şöyledir: "Sultan Süleyman validesi Manisa'da bina eylediği imaretin kurbunda bir zâviye bina idüp Sünbül efendiden halife isterler. Merkez efendi irsal olunur." Tezkire-i Halvetiyye'de de benzer bilgiler mevcuttur: "Sultan Süleyman han hazretlerinin valideleri Manisa'da bir cami ve bir hankah bina idüp Sünbül efendiden Merkez efendiyi taleb idüp Manisa'da nice müddet ihya-ı tarikat ve neşr-i sünnet ider." Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin Mağnisa kısmında, Sultaniye Darüşşifası anlatılırken Merkez efendiden söz edilmez: "Sultaniye Darüşşifasında, medrese-i darüşşifa (da) ilm-i tıp görülür. Ehl-i fazıl hekimbaşısı vardır. Haftada iki gün ders okunur. Cümle ehl-i derde deyüp gün-gün maacin ve edviye ve meşrubat etimler mebzuldur." Ancak Seyahatname'nin "Menakıb-ı pir-i Merkez efendi" başlığı altında Merkez efendinin şifalı suyu buluşuyla
ilgili menkıbe kaydedilir: "Bu pir-i aziz hayatta iken kendi dervişlerine buyurur ki: "Şurada bir kere secde ederken zir-i zeminden bir seda işittim ki, "Ya Şeyh! Ben şurada yedi bin yıl bir kırmızı renkli zülalden leziz aynü'l hayatım. Senin emrinle vech-i arza çıkmaya memurum. Beni Cenab-ı Hak humma marazına mübtela olanlara deva kılmış. Elbette beni bu habisten halas eyle" mealindeki bir istirhamda bulundu. Gelin ey ahbab sizinle şu seccademin mahallinde bir kuyu kazalım" diyerek Bismillah ile iptida kendileri zeminde bir post-ı pa urup cümle dervişler üşüşerek bir su kuyusu kazarlar. Hala ahmer-ül levn bir ayn-ı azimdir. Her kim bu ab-ı hoş-güvardan ale's sabah bir şey tenavül etmeden kere nuş etse, biemrillah hummayı muhrikadan halas bulur imiş. " Merkez efendi" namıyla meşhur afet bir cah-ı madır." Merkez efendinin tıp ile ilgisini gösteren elimizdeki en eski belge Prof. Dr. Nafiz Uzluk'un bulduğu mesir terkibinin başlığıdır. Bu terkip, Ankara Tıp Tarihi Enstitüsü Kütüphanesinde bulunan "Gayatü-l Beyan fi Tedbir-il Bedanü'l İnsan" adlı tıp yazmasının 92. varağında metin haricinde kayıtlıdır. 41 maddeden oluşan mesir terkibi şu şekilde anlatılmaktadır: "Hüve-i muin. Hazreti Merkez Muslihiddin Kuddise sırruhu hazretlerini Mağnisa'da tertib yerdesi olup elyevm
71
MERKEZ EFENDİNİN TIP TARİHİMİZDEKİ YERİ 72
beher sene tabh ile ahaliye cami-i şerif kubbesinden kağıtlara tevzi ve taksim edilen meyruze macunu terkibatıdır." Bu terkibe kayıtlı 41 edviye: "Karanfil, yeni bahar, zencefil, kalanga, kara biber, kırım tartar, kişniş, havlican, kebabiye, hindistan cevizi, anason, hıyarşember, sakız, zağferan, tarçın, üdü'l kahr, çöpüçini, hardal, miri-i safi simari, iksir, çivid, meyan balı, kalem-i barid, tiryaki, sarı helile, kara helile, raziyane, kimyon, zerde-cav, tarçın çiçeği, hindistan çiçeği, çörek otu, dar-ı fülfül, ravend, limon tuzu, kakule, sinameki, vanilya, portakal kabuğu, topalak kökü, şeker." Hadikat al-cavami'de (1863) Merkez efendinin hekimliğinden değil, suyu şifa veren hamamından söz edilir: "Şeyh Merkez efendinin türbesi yanında bir'ali ayazma vardır. Nerd-banla nuzul olunur. Zir-i zeminde mümeyileyhin mağra şeklinde olan halvathanesi hala mevcut. Ve karibindeki vaki hamam kendi vakfındandır. Darülhamamda mümeyileyhin bir halvet-ı mahsusası olup hala alil ve mariz olanlar hulu-ı niyet ile gusl idüp şifa olurlar." Merkez efendinin hekimlikle ilgisi olduğunu yazan kaynaklar 19. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Bunlardan Aydın Vilayeti Salnamesi'nde (1886) "Manisa'nın Mesiri" başlığı altında, Merkez efendinin Hatuniye cami-i şerifindeki dulhanede icra-yı tababetle meşgul olduğu kaydedilir. Salnamenin verdiği bilgi aynen şöyledir: "Malumat-ı tarihiye nazaran Mağnisa şehri kadimen şimdiki mevkiinin şarki cephesindeki tağ üzerinde müesses olup halbuki orası pek sarp ve taşlık bir mahal olduğuna ve cennetmekan Kanunî Sultan Süleyman han hazretlerinin saltanat-
mebni, şehrin hal-i hazırdaki mevkiine nakli lüzumu tahakkuk eylemiş ve bu lüzum üzerine tağın altında en evvel Hakan-ı müşarun-ileyh hazretlerinin valideleri Hafize sultan hazretleri tarafından el-hazihi mevcud ve mamur olan Sultan cami-i şerifi ile ittisalindeki medreseler bina ve bir de bimarhane tesis ve inşa olunmuştur. Bundan sonra şehrin şimdiki mevkiinde haneler inşasına başlanup ahiren Hatuniye cami-i şerifi dahi bina kılınmış ise de emr-i nakl ber-suret matlupa da sürat peyda edeme-diğine mebni, bu bada bir çare taharri edilmiş ve bu sırada Hatuniye cami-i şerifindeki dulhanede icra-yı tababetle meşgul bulunan ve Dersaadet'te defin-i hak-i ıtırnak ve Merkez efendi namıyla şöhret-yab olan şeyh Musa Muslihiddin hazretlerinin rey ve tensibleri ile tıbb-ı kadim ahkamına tevfikan bir macun terteb edilip küçük küçük kağıtlara sarılarak her sene Nevruzunda salifü'z-zikr Sultan cami-i şerifinin bir kubbe-sinden halka saçılması ve bu sebeble bir cemiyet akd edilerek oraların gitgide şenlendirilmesi tasvib kılınmıştır." Aydın Vilayet Salnamesi'nde (1891) ise Manisa şehrinin gelişmesinde yardımcı olunması için Sultan camii ile bimarhane, imarethane ve tetimmatı inşa olunduğu kaydedildikten sonra, "Ol vakit bimarhane tab-hane namıyla ma'ruf olup idarei tıbbiyesine dahi Merkez efendi merhum memur olmuş ve halkı o civarda iskana teşvik için "mesir" denilen ve kırkbir nev edviye-i nebatiyeden imal edilen macunu terkib ile nevruzda Sultan camii kubbesinden saçtırmaya ihtira eylemiştir" denmektedir. Nihayet, Sicil-i Osmani'de Merkez efendi hekim olarak tanıtılır. Ancak burada Hafsa sultanın yerine Bezm-i Alem sultanın adı geçer:
Bezm-i Alem sultan Mağnisa'da inşa eylediği camii ile bimarhanesine memur olup fenn-i tıbba mensup olması hasebile, civarına ahalinin rağbeti içün "mesir" dinilen kırkbir nev edviyeden ma'mul ma'cunu tertib ile nevruzda Sultan camii kubbesinden etrafa saçılmasını icad eyledi ve bu suretle ahaliye celb eyledi." Kaynak eserlere dayanarak Merkez efendi hakkında kesin konuşamıyoruz. Merkez efendi muhtemelen zaviyeye görevli olarak gitmiştir. Bimarhane ile ilgisi ve hekimliği henüz açıklık kazanmamıştır. Merkez efendiyi bugün, "şifa vericiler" diye adlandırılan kişilerden kabul ediyoruz. Merkez efendinin maneviyatı ile tedaviye yardımcı olduğuna tarihte olduğu gibi bugün de inanılmakta, Merkez efendi ile ilgili her şeyden (mesir, türbe, kuyu, hamam, taş, demir, mezar taşı, ağaç vb.) medet umulmaktadır. 15 yıl önce Merkez efendiyi ziyaret ettiğimizde, çocuğu olmayanların küçük salıncaklar yaparak mezar taşlarını çevreleyen demirlere astığına, ev sahibi olmak isteyenlerin mezar taşlarının kenarlarına taş ve sopalar ile ev modelleri yaptığına, mezar taşlarının üzerine "Allahım filancayı sağlığına kavuştur" gibi dilekler yazıldığına, çeşitli dertler için dert bağlandığına, yaramaz çocuklar için adaklar yapıldığına şahit olmuştuk. Merkez efendiyi ziyaret edip dilekte bulunduktan sonra çocuğu olduğunu, kocasının iki ay içinde terzi dükkanı açtığını, kızının sekiz dersin ikmalini birden verdiğini anlatan bir hanım bu kez ev
ğinden koparıp getirdiği ipi bir mezar taşına bağlamıştı. Rahmetli hocam Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in eski Türkçe notlarında Merkez efendi ile ilgili iki tedavi hadisesi vardır. 17 Şubat 1960 tarihinde Süheyl hoca, Sünbülî dergâhında şeyh olan son tarikat mensuplarından neyzen Nurullah Kılıç'ı ziyarete gider ve çocukken Bayrampaşa tekkesinde kekemeliğinin nasıl iyi edildiğini anlatır. Bunun üzerine Nurullah bey de Merkez efendi ile ilgili şu iki hadiseyi nakleder: "Biz Merkez efendideyken 25 yaşlarında Rum terbiyeli bir delikanlı delirmiş. Anası babamdan rica etmiş; babam, bir perşembeye Merkez efendi gününde getirmesini söylemiş. Aksaray'da, Sinekli Bakkal'da Kadirî şeyhlerinden Yusuf efendi otururdu. O da geldi. Apostol'u getirdiler. Şeyh Yusuf efendi okudu, delikanlı elini öpüp gitti. Şeyh Yusuf efendi, "Abdesthanede kendini asıyor, koşsunlar" dedi. Hakikaten Apostol kendini asmakla meşguldü; mani oldular. Bunun üzerine şeyh Yusuf efendi kağıt kalem istedi, muska yazdı. "Bunu üzerine takın, periler ona dokunmaz" dedi. Bu hadiseyi ben gördüm. Diğer hadise de şudur: "Merkez Efendi türbedarlarından Hakkı dede himmetli bir zattı. Merkez efendi tekkesinde sevilen bir insandı; ilahi meşkederdik. Babasının çocuğu olmuyormuş; rüyasında Merkez efendi, "Bir çocuk olacak ismini Hakkı koy" demiş. Birgün "Hakkı dede çarpılmış; ağlıyor" dediler. Kendisi Merkez efendi türbedarı, ondan
tokat yediyse çaresi yok. Sinekli Bakkal'da, şeyh Yusuf efendinin evine gittik. Bizi görünce, "Dün akşam yatsı namazını kılmış, oradan yüz numaraya gidip küçük abdestini etmişsin; oradaki periler sana hücum etmiş. Eğer derviş olmasaydın ve Halvetî evradını okumasaydın, o saatte seni boğarlardı; Hz. Merkez karşı gelmiş" dedi. Ağzı burnuna değecek şekilde çarpılmıştı. Nefes etti; ağzı filan yerine geliverdi. Bu hali görünce, "Efendi hazretleri bu duayı bana izin versene" dedim. "Sonra Hz. Merkez ve Hz. Sünbül beni ne yapar? Benim haddim mi? Sen onlarınsın" dedi." Merkez efendinin ruhanî tesiri altında şifa bulma ve murada erme ümidi yüzyıllarca süregelmiştir. Merkez efendi bugün de niyetlerine ulaşamayanların ve dertlerine şifa bulamayanların ümit kapısı olmaya devam etmektedir.
73
ANADOLU'DA HALK TEDAVİLERİ Prof. Dr. Sevgi Şar Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık İşletmeciliği Anabilim Dalı
74
Ocaklar, tekkeler, şifalı sular Anadolu'da hastalıkların tedavisi amacıyla uygulama yapan hoca, şeyh, okuyucu-üfürükçü, ocaklı, izinli, orumçu gibi kişiler bulunmaktadır. Halk hekimleri olarak tanınan "ocaklı"lar, belirli hastalıklarla uğraşırlar. Ocaklı, tedavi etme kudretini ailesinden alır. Bu yetki nesilden nesile devam eder; yetkiyi elde etmek için eğitime gerek yoktur. Ocaklı, orta Asya "şaman'ının bugüne ulaşmış şekli olarak değerlendirilmektedir. Anadolu'da her hastalığın bir ocağı bulunmaktadır: Dalak ocağı, sarılık ocağı, sıtma ocağı vb. Ocaklıların büyük bir kısmı kadındır; kadın ocaklıların daha yetkin oldukları kabul edilir. Ocaklılar geçimlerini genellikle tedavi dışı yollardan sağlarlar. Kan bağıyla yetki almayan ocaklıya "izinli" denmektedir. Çocuğu ve yakın akrabası olmayan ocaklı, kabiliyetli gördüğü bir çocuğu yanına alarak eğitmekte ve zamanı gelince "elverme" töreniyle tedavi gücünü çırağına devretmektedir. Hastalığı tedavi etmekten çok, önceden haber verebildiklerine inanılan, bir eğitim görmeyip yeteneklerini ailelerinden alan kişilere ise "orumçu" denmektedir. Anadolu'da ırvasalama, parpılama, tütsüleme, kurşun dökme, dalak kesme gibi büyü görünümlü tedavilere rastlanmaktadır. Telkin tedavisinde, nazardan korunmak için bazı bitkiler yakılarak tütsülenmekte, böylece şeytan
ve cinin uzaklaşacağına inanılmaktadır. Halk, hastalıklardan korunmak veya kurtulmak için nazarlık, muska, hamayıl gibi çeşitli uğurluklar taşımaktadır. Bunların, nazarın kaynağı olan insanlardaki öldürücü veya hasta edici gücü üzerlerine çektiğine ve taşıyan insanı veya hayvanı nazardan koruduğuna inanılmaktadır. Halk arasında, akıl hastalıklarının temelinde cin çarpması, peri kızına tutulmak, geceleyin incir ağacının dibinden ve süprüntülükten geçmek, siyah köpek üzerine düşmek, cin ve perilerin üzerine basmak, pis suları cinlerin bulunduğu yere dökmek, ekmeğe sövmek, mukaddes bilinen pınar başlarına saygısızlık etmek, karşılıksız sevmek, karanlıktan korkmak veya korkutulmak gibi nedenler yatmaktadır. Bu nedenlerle hastalanan kişilerde aşırı heyecan, uykusuzluk, sinirlilik, ses kısıklığı, konuşma bozukluğu, çarpıntı, sara nöbetleri ve cinnet ortaya çıkmakta ve hasta kişiler tekke, türbe vb. yerlere başvurmaktadır. Şifalı sular, kaplıca, içme, çeşme, pınar ve kuyu şeklinde bulunmaktadır. Hacamat, sülük vurma, dağlama "Şişe çekmek" veya "şişe vurmak" diye de bilinen usûl "kuru hacamat"tır. Hacamat şişelerinin içerisine alkollü pamuk konarak tutuşturulur ve oturan veya yüzükoyun yatan hastanın derisine yapıştırılır. Yanma bitince, kan
şişenin altında kalan deri parçasına hücum ederek önce kızartı sonra morartı oluşturur. Deri üzerine yapıştırılmış şişeler 2-3 dakika sonra çekilerek kaldırılır. Bu işlem için bardak da kullanılır. Deri üzerine çizilerek kan çıkartma usulüne ise "kanlı hacamat" denir. Genellikle yüksek tansiyona bağlı baş ağrılarında kullanılmaktadır. Göz zafiyetlerinde enseden, sırt ağrılarında ve şişmanlıkta ise sırttan kan alınmaktadır. Sarılık hastalığında ocaklılar tarafından vücudun belirli yerleri, mesela üst dişlerin kök kısmı ile üst dudağın birleştiği kısım, bıçak, jilet veya ustura ile kesilerek birkaç damla kan akıtılır; bu işleme "sarılık kesme" denir. Kan alımı hacamat aleti çıkmadan önce öküz boynuzlarıyla yapılmaktaydı. Sülük (Hirudo officinalis) kan emerek beslenen 5-6 cm. uzunluğunda, tatlı sularda yaşayan asalak bir hayvandır. Vücudunun iki ucunda birer çekmeni vardır. Bunlarla insan veya hayvanın vücuduna yapışarak ufacık dişleriyle deriyi ısırıp kan emmekte ve ağzındaki bezlerden çıkan bir salgı ile emdiği kanın pıhtılaşmasını önlemektedir. Bu salgı "heparinoid" maddesi içermektedir. Göz, baş, sırt ve ayak ağrılarında, romatizmada, şişmanlıkta, hemoroidde, yara, çıban ve şişliklerde sülük kullanılmaktadır. Sülük vurma daha çok Mayıs ayında yapılmaktadır. "Alazlama, yakma, göyündürme, en vurma" da denen dağlama, metal ve tahta araçlar, kimyasal maddeler veya bitkilerle yapılmaktadır. Halk ilaçları Dahilen kullanılan halk ilaçları çay, hap, çiğ, macun, şurup ve toz
şeklinde, haricen kullanılan halk ilaçları merhem, tütsü, buhar, sıvı, yağ, çiğ, yakı ve lapa şeklinde hazırlanmaktadır. Çaylar infüzyon, dekoksiyon ve soğuk maserasyon ile hazırlanmaktadır. İnfüzyon: Bitkilerin üzerine kaynar su dökülür, ağzı kapatılarak 5-10 dakika bekletilir ve süzülerek içilir. Dekoksiyon: Bitkilerin üzerine soğuk su dökülür, 5-10 dakika kaynatılır ve süzülerek içilir. Bu usûl genellikle kabuk ve köklerden oluşan karışımlara uygulanmaktadır. Maserasyon: Bitkilerin üzerine soğuk su dökülür, ara sıra çalkalanarak 6-8 saat oda ısısında bekletilir ve süzülerek içilir. Çaylar, bitkinin göstereceği etkiden emin olmak için tek bitkiden hazırlanmalı, en fazla 2 veya 3 bitki karıştırılmalıdır. Çaylar karışım ise, hazırlanış şekli etkiyi gösterecek ana bitki göz önüne alınarak seçilmelidir. Etkide bir değişimin olmaması için 1 veya 2 tane tat-koku düzeltici madde katılmalıdır. Çaylara tat ve koku düzeltici bitkiler katılacaksa, bunların ana bitkiye benzer etki göstermesine dikkat edilmelidir. Çaylar, emilimin iyi olması için aç karna ve genellikle sıcak içilir. Bağırsak yumuşatıcı ve uyku verici çaylar yatmadan önce, mide rahatsızlıklarında kullanılan çaylar yemek zamanı, terletici etkisi olan çaylar sıcak olarak ve hasta yataktayken içilir. Uçucu yağ taşımayan bitkilerden hazırlanan çaylar bir günlük kullanım miktarında hazırlandıkları halde, uçucu yağ taşıyan bitkilerden hazırlanan çaylar taze hazırlanır. Çayın hazırlandığı bitki çok acı madde içeriyorsa şekerle veya balla
tatlandırılmalıdır. Çayların etkisi ancak muntazam olarak ve belirli bir süre kullanıldıktan sonra görülür. Uzun süre kullanılan bitkiler allerji, mide rahatsızlığı, elektrolit dengesizliği ve bağımlılık yapabildiğinden, çaylar 3-4 hafta süreyle ve günde 2-3 fincan içilmelidir. 1-2 ay ara verilip tekrar alınmaya başlanabilir. Bebeklerin metabolizması gelişmediği için çay kullanımı tavsiye edilmez. Aktarlardan temin edilen halk ilaçları kullanılırken bazı hususlara dikkat edilmelidir. Yöresel bitki isimlerinin karışıklık yaratması ihtimali vardır. Bitkinin kullanılacak kısmının yaprak mı, çiçek mi, tohum mu olduğu önemlidir. Bitkinin iyi kurutulup kurutulmadığına (örneğin, nane gölgede kurutulursa daha etkili olmaktadır), iyi saklanıp saklanmadığına, toz halindeki karışımlara istenmeyen maddelerin karışıp karışmadığına dikkat edilmelidir. Bitkilerin diğer ilaçlarla veya besinlerle etkileşim yaratıp yaratmayacağı gözönünde bulundurulmalıdır. Örneğin, kansızlık için sabahları pekmez yenip üzerine hemen çay içilirse pekmezin faydası azalabilir. Bitkilerin uzun süreli uygunsuz kullanımlarında bazı reaksiyonlar görülebilir.
75
ÇAYLAR VE BAHARATIN KULLANIMI Uz. Dr. M. Ender Saraç Hay Sağlık Merkezi, Doğal Tıp Derneği Başkanı
76
Çaylar doğru kullanıldığında birer sağlık kaynağıdır. Bazılarının toksin atıcı, bazılarının boşaltıcı, sindirim sistemini rahatlatıcı ve gevşetici etkisi vardır. Bazı bitkiler zayıflatır, bazıları su tutar. Her bitkinin çayı aynı şekilde yapılmaz. Örneğin adaçayı ve şahtere gibi bitkiler kaynatılmamalı, demlenmelidir. Adaçayı ü dakikadan fazla kaynatılırsa yararlı özelliklerini kaybeder. Ihlamur, havlıcan, zerdeçal gibi bazı bitkilerin de tam tersine, kaynatılarak özünün çıkartılması gerekir. Genelde hiçbir bitki çayı çok acı ve koyu içilmemelidir. Özel durumlar dışında bitki çaylarını tek başına içmek daha doğrudur. Poşet çaylarda kullanılan malzemenin organik olup olmadığına bakılmalıdır. Siyah çay: Siyah çay, az ve açık içilirse uygundur, ancak fazla tüketildiğinde içerdiği tein, kafeine benzer bir etki gösterir ve çarpıntı, sinir, çabuk acıkma ve uykusuzluk yapar. Ayrıca tein, diüretik (idrar söktürücü) olduğundan, vücuttaki suyu da azaltır. Siyah çay, demir bağlama özelliğine sahip olduğundan, aşırı ve koyu içilirse kansızlığa yolaçabilir. Özellikle uzun süreli diyetlerde, çayı çok açık içmek, yemek arasında ve demir içeren gıdalarla birlikte içmemek kansızlıktan korunmak için gereklidir. Yeşil çay: Tadı buruktur. Bildiğimiz normal çayın mayalanmamış, harmanlanmamış doğal şeklidir. Günde 3-4 fincan yeşil çay içmek; zayıflama hızını artırmak, hastalıklara yol açan serbest radikalleri temizlemek ve uzun vadede kansere karşı korunmak gibi pek çok yarar sağlayacaktır. Özellikle Japonya gibi yeşil çayı bolca tüketen toplumlarda, çok kilolu insanların
pek görülmemesi herhalde tesadüf değildir. Çok kaynatılması ve koyu yapılması yeşil çayın tadını bozar. Adaçayı: İngilizce'de bu bitkiye, "sage tea" adı verilmiştir. Bu da "ulu, bilge çayı" anlamına gelir. Yapısında bulunan bazı maddeler, bayanlar için hormonal açıdan çok yararlıdır. Östrojene benzer etkiler içerdiğinden erkeklerin fazla miktarda ve uzun süre içmesi önerilmez. İçinde doğal uyarıcı maddeler olduğu için gündüz saatlerinde içilmeli, akşam yatarken içilmemelidir, fazlası uykuyu kaçırabilir. Mikrop öldürücü özelliği vardır. Boğaz enfeksiyonlarında gargara yapmakta kullanılabilir. Tansiyon düşüklüğüne iyi gelir. Hem doğu hem de batı kültürlerinde bu çayın, kişinin ruhsal açıdan daha pozitif olmasına yardımcı olduğuna inanılır. Çok koyu ve çok miktarda içilmemelidir. Haşlama veya demleme yöntemiyle yapılır; uzun süre kaynatılmaz. Ihlamur: Kışın üst solunum yolu enfeksiyonlarında kullanılır. Bronşlardaki salgıları sulandırır. İdrar söktürücüdür. Uyku yapar. Yemek saatine doğru içildiğinde iştahı azaltıcı etkisi vardır. Kaynatılarak içilir. Kuşburnu: C vitaminini uzun süre koruyabilmesinden dolayı özellikle kışları içilen bir çaydır. Mikroplara karşı direnci artırır. Şeker hastalığında ve ekzama tedavisinde yardımcıdır. Demir içerdiği için kansızlık tedavisinde çok faydalıdır. Kabızlık ve hemoroid tedavisinde ılık lapa olarak 2025 dakika makat bölgesine temas ettirilirse hemoroid plaklarını büzer ve toparlar. Kişinin gastriti varsa veya tansiyonu çok düşükse dikkatli kullanılmalıdır. Marmelat olarak da tüketilir.
Melisa: Tansiyonu düşürür. Uyku yapar. Çarpıntıda, sinirsel rahatsızlıklarda yararlıdır. İdrar söktürücüdür. Melisa ağacının yapraklarından elde elden doğal haldeki Melisa officinalis dışında, aynı familyadan elde edilen kültür bitkisi çeşidine de "oğulotu" adı verilir. Nane: Sinir sistemine yararlıdır. Bulantıyı geçirir. Diyet esnasında çok faydalıdır. Mide yanmasına iyi gelir. Özellikle sinir sisteminin ve kalbin dostudur. Kuru nanenin yaprakları kaynatılarak aroması çıkarılır. Tarçın: Gaz söktürücü ve iştah açıcıdır. Çekilmiş halde veya kabuk halinde bulunur. Kabuğu kaynatıldığında 2-3 dakikada aromasını verir. Karanfil: Tansiyonu yükseltir, ağrıyı keser, ağız antisepsisini ve lokal analjeziyi sağlar. Ağız kokularına engel olur. Çayı yapılmaz, ağır bir tadı olur. Ilık su içine 3-4 tane atılarak ve 1-2 damla limon damlatılarak içilir. Tarçın, kuşburnu ve zencefillerle beraber tüketilebilir. Kök zencefil: Yağların sindirimine yardımcı olur. İyi huylu kolesterolü yükseltir. Soğuk algınlığına karşı etkilidir. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına iyi gelir. Afrodizyak etkilidir. Haşlanırsa aromasını vermez, kaynatılması gerekir. Kök zerdeçal: Özellikle uzun süreli diyetlerde karaciğerin iyi korunması gerekir. Çünkü kirli gıdalardan, kimyasal maddelerden ve yanlış yapılan uzun diyetlerden en çok karaciğer etkilenir. Karaciğeri kuvvetlendirici ve temizleyici etkisi vardır. Sarılık geçirmiş kişilerde, allerjilerde, cilt problemlerinde yararlıdır. Tokluk hissi sağlar. Çay olarak tüketilmeye uygun değildir. Ancak karışık çayların içine konabilir. Toz olarak yemeklerin üzerine serpilebilir veya bir parça balla karıştırılıp macun şeklinde tüketilebilir. Papatya: İdrar yolları antiseptiği, gaz söktürücü ve ağrı kesicidir. Sindirime ve zayıflamaya yardımcı olur. Kekik: Bol tüketildiğinde düşük tansiyonu normale çıkarır. Kekik suyunun,
şekeri yüksek olan kişilerde, şekeri dengeleyici etkisi vardır. Kekik bitkisi ve arıtılmış kekik suyu halinde bulunur. Havlıcan: Kökü kaynatılırsa gaza ve hazımsızlığa iyi gelir. Anason: Ağrı kesici, sakinleştirici ve gaz söktürücüdür. Özellikle karın ağrılarında yararlıdır. Menopozda rahatlatıcı özelliği vardır. Uykuya geçişi kolaylaştırır. 2-3 çay kaşığı anason, kaynar suda demlenerek içilir. Kakule: Osmanlı döneminde iyi kahve yapanlar, kahveyle beraber kakule de çektirirmiş. Kahvenin uyarıcı etkisini dengeler, dinçlik verir. 1-2 kahve kaşığı kakule sindirime çok faydalıdır. Mide rahatsızlıklarında kullanılabilir. Ağza kakule alıp çiğnemek, koyu bir kahve içmekten iyi olabilir. Rezene: Sindirim sistemini rahatlatır. Kolit, gaz ve karın ağrısına iyi gelir. Ağır yemeklerden sonra kahve veya kola yerine içilecek bir bardak ılık rezene çayı, sindirime yardım eder. Lavanta: Tek başına kullanılmaz. Granülleri (parçacıklar) toksiktir. Az miktarda, kırıntı halinde kullanılırsa kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar. Diğer çaylara eklendiği takdirde sinir sistemini rahatlatır. Karışım halinde dahi en fazla 2-3 granül kullanılır. Biberiye: Tadı acımtıraktır. Tok karna içildiğinde, yağları eritici ve kolesterolü düşürücü etkisi vardır. İyi bir toksin atıcı ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu olduğu gözlemlenmiştir. Sıcak su içine konur. Isırgan otu: Tadı buruktur. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Demir içerdiği için kansızlıkta da yararlıdır. Kanı temizler. Allerjilerde ve ekzamalarda faydalıdır. Sık tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonlarında iyi bir yardımcıdır. Kaynatılması gerekir. Sık ve sürekli içilmesi uygun değildir. Sinameki: Sena grubu ekstreleri birçok ilacın içinde bulunur. Devamlı ve uzun süreli kullanılırsa bağırsak tembelliği yapar. Bağırsağın villus adı verilen fırça şeklindeki hücrelerinin yapısını bozar. Tek başına ve koyu içildiğinde hafif karın ağrısı ve gaz yapabilir, rezeneyle karıştırılarak kullanı-
lırsa bu etkisi azalır. Kabızlık tedavisinde bol ılık su içilmesi, lifli gıdaların yenmesi ve egzersiz yapılması daha doğaldır. Mısır püskülü / Maydanoz: İdrar söktürücü, ödem azaltıcıdır. Bir tutam mısır püskülü ile bir avuç maydanoz kaynatılarak hazırlanır. Hibiskus (Hatmi): Ekşi bir tadı vardır. Öksürük ve soğuk algınlığında yararlıdır. Kış aylarında yapılan diyetlerde yardımcı bir bitki çayı olarak içilebilir. Funda: Tadı oldukça buruk ve hafif acımtıraktır. Piyasada satılan karışım halindeki birçok zayıflama çayının içinde bulunur. Yağları eritmek için tok karna 1-2 fincan içilir. Ancak çok uzun süreli ve fazla miktarda içilmesi uygun değildir. Çok koyu içildiğinde kabızlık yapabilir. Sarı kantaron: Buruk bir tadı ve sarımtırak bir rengi vardır. İngilizcesi "St. John's wort" olan bu bitki mide ağrılarında rahatlama sağlar. Depresyona iyi gelen etken maddesi hiperisin, suda değil alkolde çözündüğü için sadece çayını içerek depresyonu geçirmesini beklemek yanlıştır. Tatlandırma Bal: Doğal bir tatlandırıcıdır, fakat dikkat edilmesi gereken nokta, içine konduğu sıvı ısısının 40 dereceyi geçmemiş olmasıdır. Eğer 40 dereceyi geçerse ama denilen toksin açığa çıkar. Çayları balla beraber çok kaynatmak ve ballı çayı çok sıcak içmek doğru değildir. Beyaz (rafine) şeker / Esmer şeker: Çaylarda tatlandırıcı olarak rafine beyaz şeker yerine, kuru dut gibi doğal tatlandırıcıların kullanılması karaciğer için daha sağlıklıdır. Rafine şekerler süratle kana karışır, pankreastan hızla insülin salgılanır ve kısa süre içerisinde kan şekeri düşerek tatlı yeme ihtiyacı doğar. Böylece bir kısırdöngünün içine girilmiş olur. Esmer şeker, beyaz şekerin alternatifidir. Çay şekersiz içilemiyorsa, bal, dut kurusu veya esmer şeker kullanılmalıdır.
77
ŞİFALI TAŞLAR Dr. İnci Erkin Erkin İntegratif Tıp Merkezi, İzmir
Eski Mısırlılar lapis, karnelyan ve malaşiti, Amerika yerlileri turkuazı ve zümrütü, Çinliler yeşimi binlerce yıl kullanmışlardır. Eski Mısır ve Roma'da taşlardan oluşan tılsımları ve boyunlukları taşımak gelenekti. Amerika yerlileri taşları hastalıkları hem tanımlamakta hem de tedavi etmekte kullanmışlardır. Sanskritçe yazıtlarda, M.Ö. 400'lü yıllarda Hindistan krallarının kendilerini kötülüklerden korumak için değerli taşları topladıkları anlatılmaktadır. Doğu tıbbında, insanda bulunan 7 ana enerji merkezinin (şakra) her birinin ayrı renkleri ve etkili taşları olduğuna inanılır. Belli taşlar akupunktur noktaları üzerinde kullanılmıştır. İncil'de Aaron'un göğüslüğünde belli bir düzende 4 sıra yerleştirilmiş 12 parça değerli taşın ona Tanrı'nın gücünü verdiği anlatılır. Anadolu medeniyetlerinde de değerli taşlar çok kullanılmıştır. Günümüzde yakut uçlu lazer cihazları, kuarz kristalli ultrasonlar, bilgisayarlar ve saatler kullanılmaktadır. Birçok elektronik cihazda kristallerin salınımlarından (ossilasyon) yararlanılmaktadır. Kuantum fiziğine göre, atomların proton, nötron ve elektron adlı parçacıkları aslında madde değil, kozmik güce bağlı hareket eden titreşimlerdir. Kristaller ve taşlar da evrendeki en yüksek enerji formu olan ışığ alma, bulundurma, yansıtma, yayma, kırma yeteneğindedirler. Taşındıkları süre
78
içerisinde taşlar ve kristallerin enerjileri sahiplerinin elektromanyetik alanı veya aura'sı ile iletişime geçer. Taşlar, insanın enerji alanındaki bozuklukları, duygusal ve fiziksel stresi, yaydıkları belli dalga boylarındaki enerjileri ile düzeltebilirler. Bu hissedilemeyen enerji ve ışığın gücü ile kişisel güçte artış olur ve denge sağlanır. Meditasyon seanslarından sonra dengeleyici olarak bir smokey kuarzı, siyah turmalin veya obsidiyeni elde tutmak önerilir. Bu, alınan enerjileri hem dengeleyecek hem topraklayacaktır. Kristaller ve taşlar masaj yağlarının ve aromaterapi seanslarının içinde bulundurulursa etkilerini artırırlar. Ancak taşlarla çalışırken arındırılmaları gerekir. Ayrıca bazı taşlar toksik maddeler içerdikleri için çok dikkatli olunmalıdır. Örneğin Realgar yüksek dozda arsenik içerir. Anadolu toprakları kıymetli taşlar açısından oldukça zengindir. Bu taşlar genelde ham olarak ihraç edilmektedir. İşlendiğinde ekonomimize daha fazla katkı sağlayacak, bu taşları binbir emek ve göznuru ile işleyen cefakar taş işçilerinin de emekleri daha fazla değer kazanacaktır.
ADVENTURİN YEŞİL: Kalp şakrasının iyileştirici yeşil rengini güçlendirir. AGAT : Strese karşı kullanılır. Uzun bir ömrü simgeler. AKİK-KARNEOL: Uğur ve bereket getirir. Doğurganlığa yardımcıdır, kan dolaşımını dengeler. AKUAMARIN: Sinirleri yatıştırır, berrak düşünmeyi sağlar, böbrek, karaciğer, dalak ve tiroid bezlerini güçlendirir. Denizcilerin eski çağlarda uğuruna inandığı ve deniz tutmasına karşı kullandığı taştır. AMAZONİT YEŞİL / MAVİ: Kendini ifade etmeyi kolaylaştırır. AMBER: Aslında taş değildir, milyonlarca yıllık çam ağacı özsuyudur. Ağrılı yerin üzerine konduğunda ağrıyı giderir, hasarlı dokuları canlandırır ve yeniler. AMETİSTMOR: Hormon ve bağışıklık sistemine iyi gelir, zihni berraklaştırır, sarhoşluğu giderir, yas tutanlara destek olur. A PAT İ T S A R I : Ki ş i l e r a r a s ı n d a k i i l e t i ş i m a k ı ş ı n ı iyileştirir. DIOPTAZYEŞİL: Kalp şakrasını yeniler ve gençleştirir. ELMAS: Bütün enerji merkezlerini harekete geçirir, kişiyi zihin-beden ve ruh olarak bütünler. GARNET KIRMIZI: Kan akımını güçlendirir, ateşi düşürür. GEM SILICA: Dişi bir taştır; düşüklere, ağrılı adete karşı ve doğum sırasında yardımcı olarak kullanılır. GOLD TOPAZ: Bilgeliği belirtir. Isıtıcı ve uyarıcıdır, k a r a c i ğ e r, m e s a n e , d a l a k , s i n d i r i m o r g a n l a r ı n ı güçlendirir. HEMATİT: Demir cevheri içerdiği için kan dolaşımı üzerine pozitif etkilidir, dalağın iyi çalışmasını sağlar, eklem romatizmasında ağrı giderir. İNCİ: Duygusal dengeyi sağlar. KALSEDON: Nazarlık olarak da kullanılır. Melankoliye iyi gelir, düzgün konuşmaya yardımcı olur. KALSİT SARI: Hafızayı, entellektüel kapasiteyi artırır. KAPLANGÖZÜ: Konsantrasyonu artırır, telepatik bağları güçlendirir. KRİZOPRAS YEŞİL: Dünya gezegeninin gücünü belirtir. Kalbe iyi gelir. KUARZ: Enerji verir, negatif enerji yüklemelerinden arındırır, cep telefonu kullananlara önerilir. Tansiyonu düzenler. Meditasyon için idealdir. LAL: Canlılık ve enerji verir.
LAPİS: Zihinsel ve ruhsal temizleyicidir. MALACHITE YEŞİL: Fiziksel ve ruhsal iyileştiricidir. MAVİ AGAT MAVİ: Dışa aktarımın huzur içerisinde olmasını sağlar. MERCAN: Mineral değildir. Şifa için kullanılabilir. MORGANITE PEMBE: Yüksek kalp ritmini yumuşatır. OBSİDİEN: (Volkan camı) Ateş ve canlılık verir, enerji blokajlarını temizler, topraklamada kullanılır. O N Y X S İ YA H : K ö k ş a k r a e n e r j i s i n i a r t ı r ı r, i l i k güçlendiricidir. OPAL: Duygusal yaklaşımı güçlendirir, eklem iltihaplarına iyi gelir. OLTU TAŞI: Fosilleşmiş ardıç ağacıdır. PERIDOT: Zihinsel ve fiziksel güçlendiricidir, sebepsiz korkuları giderir. SAFİR: Kalp ve böbrekleri güçlendirir, farkındalığı artırır. SELENITE: Uyanıklığı ve beyin aktivitesini artırır, telepatik yetenekleri güçlendirir. SİTRİN: İçerdiği demir oranına göre rengi koyulaşır. Böbrek, bağırsaklar, pankreas ve diğer sindirim organlarını olumlu etkiler. SODALİTE KOYU MAVİ: 3. gözü aktive eder, 6. hissi güçlendirir, zihni berraklaştırır, duygusal kişilerin daha mantıklı davranmasına yardımcı olur. SULPHUR SARI: Fiziksel bir parıltı sağlar. TOURMALINE-RUBELLITE PEMBE: Kalp şakrasını düzenler, geçmişteki üzüntüleri unutmaya ve sevgiye, yeniden güven duymaya yardımcı olur. TOURMALINE-SCHORL SİYAH: Negatif enerjileri almadan reddetmeye yardımcı olur, fiziksel ve pisişik zararlara karşı kalkan görevi görür. TOURMALINE-VERDELITE YEŞİL: Kronik yorgunluk sendromunda enerji meridyenlerini düzenlemede, auradaki bozuklukları onarmakta kullanılır. YAKUT: Koyu kırmızı rengi ile kök ve kalp şakrasını uyarır; kan dolaşımını ve bağışıklık sistemini etkiler. YEŞİM: Kanı temizler, kalp ve böbrekleri güçlendirir. Doğurganlığı artırdığına ve ömrü uzattığına inanılır. ZÜMRÜT: Dinginlik ve sabır verir, tonik etkili ve dengeleyicidir, kalp, böbrek ve karaciğer için iyidir.
79
"Her yıl Mayıs ayının ikinci haftası Merkez Efendi'nin huzur ikliminde buluşalım"
ZEYTİNBURNU BELEDİYESİ www.zeytinburnu-bld.gov.tr Abay Cad. No:165 Zeytinburnu 34160 İSTANBUL Tel.: (0212) 582 69 13 (6 hat) - Basın Bürosu: 558 12 92 belediye@zeytinburnu-bld.gov.tr
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi olmaya devlet cihanda bir nefes sĹhhat gibi" Kanuni Sultan Sßleyman