SOSYOLOJİDE GÜNCEL TARTIŞMALAR 8. DERS: TÜKETİM TOPLUMU *McKendrick Batının ‘büyük değişim’inde (grand transformation) sadece endüstri devriminin değil ‘tüketim devrimi’nin de etkili olduğunu belirtmiştir. • Tüketim devrimi, Batı dünyasının temel kavramları olan zaman, mekân, toplum, birey, aile ve devlet kavramlarını kökten değiştirmiştir. • Bu büyük değişimi anlatan ve kuramsallaştıran kişi ise Karl Polanyi’dir. Ona göre, önceki ekonomiler karşılıklılık (reciprocity) ve tekrar dağıtım (redistribution) ilkelerine dayanmakta ve fayda ilkesini rasyonel olarak en üst seviyeye çıkarma yetisinden yoksun bulunmaktaydılar. Fakat büyük değişim (great transformation) ile birlikte insanlar ekonomik olarak daha rasyonel hale gelmişlerdir. • Polanyi, özselcilik (substantivism) adı verilen alternatif etnografik bir görüş geliştirmiştir. Özselciliğe göre ekonominin iki anlamı vardır; 1) Ekonominin rasyonel seçim anlamı 2) Ekonominin sosyal anlamı. Tüketim toplumunda ekonominin bu ikinci anlamı ön plana çıkmaktadır. • Tüketim devriminin başlangıcı; - McKendrick'e göre 18. yüzyıl İngiltere’si, - Williams'a göre 19. yüzyıl Fransa’sı - Mukerji'ye göre 15. ve 16. yüzyıl İngiltere’sidir. FORDİZM: • Kitle tüketimi düşüncesinin gelişiminde Ünlü Amerikan araba yapımcısı Henry Ford’un önemli bir rolü vardır. Ona göre, eğer aylıkları düşürürsen müşteri sayını da düşürürsün. Bunun sonucu olarak, kendi çalışanlarına üretilen malları alabilecek kadar yüksek ücretler ödemiştir. • Ford’un geleceği görmesiyle pazar, elit bir olay olmaktan kitle üretimi ve kitle tüketimine dönüşmüştür. Bu öylesine büyük bir değişimdir ki 1970’lerde Gramsci buna ‘Fordculuk’ adını vermiş ve sosyal bilimlerde kullanılan bir kavram haline gelmiştir. •Veblen’e göre endüstri toplumunu anlamak için ürünlerin nasıl yapıldığından ziyade, ne anlam kazandıkları önemlidir. Veblen’e göre yeni zengin sınıf, Avrupa’daki aristokrat sınıfın yaşam tarzını taklit eder. Veblen buna dikkat çekici harcama ve dikkat çekici serbest zaman adını vermiştir. Veblen’in teorisinin temelinde insan davranışının rekabet, onur ve kıskançlıktan ortaya çıktığı düşüncesi yatar. Buna göre alt sınıftaki insanlar, üst sınıfın davranış şekillerini taklit etmeye çalışırlar. Tüketim, sosyo-kültürel açıdan ve sosyal statü açısından önemli bir eylemdir. • Simmel’e göre, harcama ve modayla oluşan statü yarışı sadece taklit içermez; aynı zamanda farklı olmayı da içerir. Farklı olma çabası, kentlileşme ile birlikte daha da artmıştır. Buna bağlı olarak kent sakinleri, belirli bir bireysellik ve otonomi göstermek için tüketimi tercih etmişlerdir. POST – MODERN BAKIŞ AÇISINDAN TÜKETİM • Post-modernizm insana rasyonel, sistematik ve birikimci yaklaşımlara karşıdır. Post modernist düşünürler tüketim eylemi ve tüketim toplumu üzerinde ağırlıklı olarak dururlar. • Deleuze’e göre, kapitalizm içerisindeki kişi sadece ve sadece şizofren olarak var olabilir ve üretimde bulunabilir. Rasyonalizmin sona erdiği, artık sadece ve sadece kişinin belirli bir delilik üzerinden var olabileceği bir dünyadır. • Baudrillard “Tüketim Toplumu” adında bir kitapla konuya doğrudan katkılar sunmuştur.İnsan çalıştığı, ürettiği zamanın dışında kalan her zamanda tüketmektedir. İnsanın boş zamanı dahi organize edilmiş bir tüketim çılgınlığıdır. Baudrillard'a göre, • Tüketim toplumunda gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır. • Birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. • İnsan bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür. İnsani ilişkiler yerini maddelerle ilişkiye bırakır. • Kitle iletişim (tüketim) araçlarının en etkili faktörü ise televizyondur.
Sonuç; Tüketim toplumunun temel yanılgısı, bolluk içerisinde olduğumuz için tükettiğimizdir. Ancak çağımız tamamen tüketim çılgınlığına maruz kalmış durumdadır. İnsanlar önceden temel ihtiyaçlarını karşılamak için tüketmekteydiler, ancak günümüzde ihtiyacının dışında da bir tüketim söz konusudur. İhtiyaçlar, yeni ihtiyaçların yaratılmasını da beraberinde getirmektedir. • Günümüz tüketim toplumunda bireyin yalnızlığı ve manipülasyonu üzerinde etraflıca durrur. • Tüketim nesnesi olarak beden ve serbest zaman faaliyetlerine de analizlerinde geniş yer ayırır. • Tüketimi arttıran faktörler üzeride de ayrıntılı çözümlemeler yapar. Tüketim Toplumuna Etki eden Çağdaş Faktörler: • Gelişen teknoloji, Kitle iletişim araçları,
Moda,
Reklamlar,
Rekreasyon faaliyetleri
9. DERS: ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK VE KİMLİK • Geleneksel toplumda benzerlikleri ifade eden toplumsal kimlikler ön plandaydı ve bu kimliklere dayalı tanımlamalarda “din” ya da “inanç” olgusu merkezi bir yer tutuyordu. • Modern toplumlarda da seküler bir düzlemde de olsa vurgulanan yine farklılıkların ötesinde türdeşlik olmuştur ve toplumların giderek birbirlerine daha çok benzeyecekleri öngörülmüştür. • Post-modern yaklaşımlarda genel olarak, türdeşliklere karşın farklılıkların, genele karşın yerelliğin ve monist anlayışlara karşın çoğulculuğun vurgulanması söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında post-modern teorinin yükselişi, aynı zamanda kimlik siyasetinin yükselişine işaret eder. • Modern siyasal yapıda, üst organizasyon modeli olarak ulus-devlet karşımıza çıkmaktadır ve modern ulus-devlet, kültürel açıdan asimilasyoncu bir özellik taşır. • Çokkültürcülük siyaseti, aynı zamanda bir kimlik siyasetidir. • Liberteryen (libertarian) ve komüniteryen (communitarian) anlayış. İki eğilim arasındaki temel tartışma, çokkültürcülük konusundaki düzenleme ve uygulamaların hangi kriterler dahilinde ve nasıl olacağı yönündedir. • Liberteryen yaklaşımı savunanlar, (bireyci) çokkültürcülük eksenindeki hakların bireysel özgürlükler temelinde ya da birey merkezli düzenlenmesi gerektiğini savunurken, John Rawls, WillKymlicka, Robert Nozick, Ronald Dworkin gibi teorisyenler liberteryen anlayışı savunur. • Dolayısıyla makullüğün ölçütü, toplumsal beklentiler, değerler ya da isteklerden öte bizzat bireyin kendi istekleri ya da iradesidir. • Komüniteryen anlayışı savunanlar ise, (toplulukcu) bu konudaki düzenlemelerin topluluk ya da gruplar ekseninde yapılması gerektiğini savunmaktadırlar. Charles Taylor, Michael J. Sandel, Alasdair C. MacIntyre ve Michael Walzer gibi teorisyenler de komüniteryen anlayışın önde gelen savunucuları olmuştur. • Aşırı bireysellik vurgusu yapması ve bireysel çıkarları ön plana alması dolayısıyla liberalizmin, toplumsal bağları tahrip ettiğini ileri sürmektedirler. Onlara göre bu durum, yalnızlığa yol açmakta ve toplumsal dayanışma duygusunu zayıflatmakta, boşanmaların artmasına ve siyasete ilginin azalmasına neden olmaktadır • Komüniteryenler, insan kimliğinin kültürel açıdan farklılık arz ettiğini ve hakların da birey merkezli değil, söz konusu kültürel farklılıklar göz önünde bulundurularak, topluluk merkezli düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadırlar • Dolayısıyla Durkheimci perspektiften farklı olarak komüniteryen anlayış, toplumu türdeş görmek yerine, (kültürel, dinsel veya etnik açıdan) grupsal farklılıklar temelinde ele almaktadır • Çokkültürcülük konusundaki önemli tartışmalardan biri, kimliklere yönelik siyaset anlayışının ya da tanınmanın ölçütünün ne olacağı etrafındadır. Komüniteryen yaklaşımın savunucularından Michael Walzer, farklı grupların ya da bireylerin barış içinde yan yana yaşamalarına izin verilmesi gerektiğini ancak bunun tek tek her fiili ya da hayali farklılığa hoşgörü gösterilmesinin desteklenmesi şeklinde algılanmaması gerektiğini belirmektedir (Walzer, 1998). ÇOKKÜLTÜRCÜ ANLAYIŞA YÖNELİK TENKİTLER • Bu yaklaşımın ulusdevletin otoritesini zayıflatan, ulusal birliği zedeleyen ve toplumu balkanlaşmaya doğru götüren tehlikeli bir süreç olduğu yönünde olmuştur. Bu görüşü savunanlar çoğunlukla milliyetçi ve muhafazakâr kanatta yer alan kesimler olmuştur. • Batı dışı dünyada ise, çokkültürcülük politikasına karşı çıkanların savunduğu başlıca argümanlardan biri; çokkültürcülüğün, Batı’nın güçlü devletlerinin Batı dışındaki devletlerin güçlerini zayıflatmak için yönlendirdiği ve desteklediği bir yaklaşım olduğu yönünde olmuştur. • Çokkültürcülük konusunda Marksist gelenekten yöneltilen temel eleştirilerden bir diğeri de, kültürel hakların tanınması şeklinde işleyen bu süreçte, etnik azınlıkların varlıklarının sadece folklorik açıdan kabul edilmesine karşılık, bölüşüm ve paylaşım süreçleri söz konusu olduğunda aynı isteğin gösterilmemesi yönünde olmuştur.
• Çokkültürcülük konusundaki temel eleştirilerden bir diğeri de üstkimliklere dayalı değerlendirmelerin, bireysel düzlemdeki alt-kimliklerin önemini göstermediği ve bunların varlığını örtük bir şekilde yadsıdığı yönündedir. Sonuç; • Çokkültürcülük tartışmaları konusunda öne çıkan Batılı düşünürlerin genelde Batı- merkezli değerlendirmelerde bulunduklarını göz ardı etmemek gerekir. Bu değerlendirmelerin başlıca eksikliklerinden biri, kapitalizmin bu süreçteki fonksiyonunun tam olarak ortaya konul(a)mamasıdır. Örneğin bu konuda göçmenlerle ilgili pek çok tartışma yapılmasına karşın, Batı sömürgeciliğinin, Batı dışı dünyada sebep olduğu gelişmeler zincirini genelde göz önünde bulundurmayan değerlendirmeler yapılması, çokkültürcülük hakkındaki Batı merkezli tartışmaların genel sıkıntılarından birini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra Batı’da yaşayan ve kimliklerinden dolayı çoğunlukla ayrımcılığa maruz kalan Müslümanların yaşadıkları sorunlara pek değinilmemesi bir diğer eksikliktir. • Toplumsal bütünlüğü ve birliği zedelediği yönünde eleştirilere konu olsa da çokkültürcü anlayış, özellikle etnik veya ulusal açıdan farklı kimliklerin bulunduğu bir ortamda, toplumsal uzlaşmanın ve birliğin sağlanması açısından önemli imkânlar sağlamaktadır 10. DERS: MEDENİYETLER ÇATIŞMASI YA DA DİYALOGU TARİHİN SONU TEZİ • Sovyetler Birliği'nin dağılma belirtilerinin orataya çıkmasını takiben Fukuyama “Tarihin Sonu Mu ?” isimli çalışmasını kaleme almıştır. Ona göre, tarihin geldiği son nokta, soğuk savaşın kazanan tarafı ekonomik ve siyasal sisteminin üstünlüğüyle “Liberal Demokrasi”dir. Artık liberal demokratik sistemin alternatifi kalmamıştır, bu nedenle tarihin sonundan söz edebiliriz. • Liberal demokrasinin ayırt edici özellikleri şunlardır: - Tüketime dayalı bir kültür; - “sınıfsız” bir toplum ya da eğitim ve başarı ile sınıflar arası geçişin imkanlı olduğu sınıflı bir toplum; - Serbest pazara dayalı bir ekonomi; - Demokratik siyasi yönetim. • Fukuyama’nın “Tarihin Sonu Mu?” sorusuna, bir başka Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington tarafından karşı bir soruyla yanıt verilmiştir. • Huntington, 1993 yılında “Medeniyetler Çatışması Mı?” adıyla yayımlanan makalesinde ‘Hayır tarihin sonu değil medeniyetler çatışması’ düşüncesini ortaya atmaktadır. • Medeniyet ve kültür kavramları Huntington’un tezinin ana gövdesini oluşturmaktadır. Huntington medeniyeti “kültürel bir öz” olarak görür. • Huntington'a göre, yeni Dünyada mücadelenin kaynağı ideolojik ve ekonomik olmayacaktır. Toplumlar arasında var olan kültüre dair bölünmeler yeni paradigmanın dinamiği olacaktır. Medeniyetler kültürel özlerine bağlıdırlar. Kültürel özler de dinler tarafından şekillendirilmiştir. Dinler bu dönem de medeniyetler olarak meydana çıkacaktır. Huntington'a göre Dünya büyük ölçüde yedi-sekiz medeniyet arasındaki etkileşimlerle şekillenecektir. Bunlar; • Batı, • Konfüçyus, • İslam, • Japon, • Hint, • Slav-Ortodoks, • Latin Amerika •Afrika BATI MEDENİYETİNİN KİMLİĞİ VE “ÜSTÜNLÜĞÜ” • Huntington Batı medeniyetinin ayırt edici niteliklerinin modernleşmeyle birlikte değil modernleşme öncesinde şekillendiğini düşünür. Bu ayırt edici özellikleri Huntington (2005:106-108) şu maddelerde toplamaktadır: 1) Klasik miras (Yunan felsefesi ve rasyonalizmi, Roma hukuku, Latince ve Hıristiyanlık). 2) Katoliklik ve Protestanlık (“Batı Medeniyetinin tek ve en önemli özelliğidir”). 3) Avrupa dilleri (Batı, diğer medeniyetlerden dillerinin çokluğuyla ayrılmaktadır). 4) Dini ve dünyevi otoritelerin birbirlerinden ayrılması (bu ayrışma “Batı’da özgürlüğün gelişmesine büyük katkıda bulunmuştu”). 5) Hukuk Devleti (Romalılardan miras kalmıştır) 6) Sosyal pluralizm (“kan bağına, evlilik bağına dayanmayan farklı özerk grupların varlığı ve yükselmesi”) 7) Temsili heyetler. 8) Bireycilik. • İslam ve Çin medeniyetlerinin Batı için tehdit oluşturmasına karşılık Huntington Batı medeniyetini Latin Amerikan ve Ortodoks medeniyetleriyle ittifaka teşvik etmektedir. PEKİ MEDENİYETLER NİÇİN ÇATIŞACAKTIR? Tez, medeniyetlerin çatışması için başlıca altı neden belirtmektedir. 1) kökleri yüzyıllarca geriye giden dini farklılıklar; 2) Küreselleşme ile kısalan mesafeler ve artan etkileşimlerin toplumların ve devletlerin aralarındaki derin farklılıkları ve düşmanlıkları canlandırması;
3) Modernleşme ile kopuş yaşanan eski kimliklerin azalan sekülerleşme ile artan din olgusu ile medeniyetlerin yeniden ortaya çıkarması; 4) Batılı olmayan ülkelerde “ecdat fenomenine” dönüş; 5) Sınıf ve ideoloji bilincinin cevapladığı “Hangi taraftasın ?” sorusunun yerine kültürün cevapladığı “Sen nesin ?” sorusu; 6) Artan ekonomik bölgecilik • 2001 yılında girilen yeni bin yılın ilk yılı Birleşmiş Milletler tarafından ‘Medeniyetler Arası Diyalog Yılı’ ilan edilmiştir. Huntington'un tezi birçok yönüyle eleştiriler almıştır. • Medeniyet ve kültür yaklaşımlarının sosyolojik gerçeklikten uzaklığı; • Soğuk savaş galibiyetinin verdiği aşırı özgüvene dayalı yeni bir hegemonya ideologluğu; • “Batı ile geriye kalanının (the Rest) arasındaki mücadeleyi determinist bir perspektifle ifade ettiği, • Küreselleşme ile artan etkileşimlerin her daim yeni ayrılıkları ve düşmanlıkları doğuracağı gibi eleştiriler sıklıkla yapılmaktadır. Bir başka önemli eleştiri de siyaset bilimi disiplini çerçevesinde yapılmaktadır. Medeniyetler çatışması tezi; - Amerika’nın çıkarlarına hizmet edebilecek yeni problemler sarmalının akademik tetiği olarak görülmektedir. - Huntington çalışmalarında kapsayıcı anlamı olan ‘Batı’ kavramını kullanmaktadır. Kendisinin de belirttiği gibi “A.B.D. ile Avrupa arasında da bir takım gerilim ve sıkıntılar vardır”. - Ekonomik ve düşünsel kökeni olan bu sıkıntıların Japonya ile A.B.D. arasında ki sıkıntılardan geriye kalan bir yanı da yoktur. - Huntington ve tezi, Oswald Spengler ve Arnold Tonybee gibi tarihi çift kutuplu çatışmaların ürünü olarak gören yazarların “bilimsel bir değeri olmayan ve modası geçmiş tarih görüşlerinden faydalanmış” olması bakımından da eleştirilir. • Gerek 'Tarihin Sonu’, gerekse ‘Medeniyetler Çatışması’ tezlerine yapılan eleştiriler içinde belki de en önemlisi Edward Said’den gelmiştir. Ona göre; -Huntington’un makalesinde görülen ‘sabit, değişmez ve yekpare medeniyet tanımı’ çok yetersiz ve amaçlıdır. -Dini olarak Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet İbrahimi dinlerdir. Bu dinlerin hepsi Hz. İbrahim’in soyundan gelen peygamberlerce kurulmuş ve yayılmıştır. Bu kadar iç-içe olan tarihe ve kökene sahip dinlerin çatışmacı bir dille yorumlanması doğru değildir. -ayrılıkların çatışmacı yorumu yerine birleştirici yorumunun öne çıkarılması -Ona göre, problemin asıl kaynağı gelenek ile modernite arasında kalan Batı ve diğerlerinin “Cehaletidir”. Tarafların yani medeniyetlerin birbirlerinin tarihlerini ve kültürlerini tanımamalarından kaynaklanan cehalettir. Sonuç; Fukuyama'nın 'tarihin sonu' tezi içi boş aceleci bir böbürlenmedir. Huntington'un 'medeniyetler çatışması' tezinin aldığı çok büyük eleştirilere rağmen kısmi bir doğruluk içerdiği söylenebilir. Bu tezin farklı bir versiyonu Baykan Sezer'in 'Doğu-Batı çatışması' tezidir. İster Huntington gibi dünyayı 7-8 medeniyet arasında bir çatışma isterse B. Sezer gibi 'Doğu ile Batı' arasında bir çatışma olarak olarak tahayyül edelim medeniyetler birlikte hareket eden bütünler değildir. • Gerek Medeniyetler arası Diyalog söylemi gerekse E. Said'in eleştirileri ortak bir varsayım üzerine kuruludur ki o da farklı medeniyetler arasındaki gerilimlerin birbirlerini yeterince tanımadıklarıdır. Oysa sorun salt cehalet meselesi olarak görülemez. Sorunun kaynağında farklı medeniyetlerin evrene bakış tarzlarının ve onunla kurdukları ilişkilerin radikal farklılığında yatmaktadır. 11. DERS: SOSYAL SERMAYE • Sosyal sermaye kavramı yüz yıllık bir geçmişe sahip olsa da bugünkü akademik anlamını 1980’den sonra almıştır. SOSYAL SERMAYE NEDİR? • "İlişkiler önemlidir". İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde çeşitli ilişkiler kurar. İlişkiler ağı insanlar arasında ortak değerler, normlar ve güven yaratır. Dolayısıyla, ne kadar insan tanıyor ve onlarla ne kadar ortak değerler paylaşıyorsak sosyal sermayemiz o kadar zengin demektir. • İlk olarak 19. yüzyılda Alexis de Tocquville tarafından yapılan araştırmalarda kavramın altyapısının yer aldığı görülmektedir. • Durkheim çalışmalarında sosyal sermayenin bileşeni olan toplumsal ağlara odaklanmış ve bunu dayanışma teorisi ile göstermeye çalışmıştır. Mekanik ve organik dayanışma bağlamında bireylerin bir bütün gibi yaşadığı mekanik dayanışma türünde toplumsal ağlar daha güçlüyken organik dayanışma türünde toplumsal ağlar zayıflamaktadır.
• Marx’ın tarihsel materyalizm teorisinde de ezilenlerin üretim araçlarına sahip olanlara karşı sürdürdükleri dayanışmadan söz edilir. • Weber ise doğrudan sosyal sermaye kavramını kullanmasa da, sosyal ağların ekonomik gelişmeye aracılık ettiğini vurgulayarak sosyal sermaye kavramına dolaylı olarak değinir. • Sosyal sermaye kavramını bireysel/mikro düzeyde sistematik bir şekilde inceleyen ilk kişi Pierre Borudieu’dür. Bourdieu üç farklı sermaye türünden bahseder: - Ekonomik sermaye; doğrudan paraya ve mülkiyet hakkına dönüşebilen maddi kaynakları içerir. - Kültürel sermaye; eğitim yolu ile ekonomik sermayeye dönüştürülebilen sermayedir. - Sosyal sermaye; sosyal etkileşimin potansiyel kaynaklarına nüfuz edebilen sermayedir. -Sembolik sermaye; yukarıdaki sermaye türlerine eşlik eden ve bu türlerden birkaçını bünyesinde barındıran; sembolik bir şekilde bireyin algı, eylem ve beğenilerine nüfuz eden sermayedir. • Bourdieu’ye göre, sosyal sermaye sosyal etkileşimler ile doğrudan ilişkilidir ve sosyal sermaye, arkadaşlık ve tanışıklık ilişkilerinin sahipliğinden doğan potansiyel kaynakların toplamıdır. James Coleman ve Sosyal Sermaye (Kaynak) • Sosyal sermaye kavramını eğitim sosyolojisi paralelinde Bourdieu’den farklı kavramlarla açıklar. • Sosyal sermaye teorisindeki temel nokta; onun bir kaynağı temsil etmesidir. • Ona göre; bireylerin bu kaynakları elde etme süreci birbirine dönüşebilen üç farklı biçimde yer alır: 1)Fiziksel sermaye (eşyada değişiklik yapmak), 2)Beşeri sermaye (insanların yetenek ve kapasitelerini arttırmak) 3)Sosyal sermaye (insanlar arasındaki ilişkileri değiştirmek). • Somuttan soyuta geçiş yapan bu sermaye yelpazesi ile Coleman; aktörler arasındaki ilişkilerin gücünü vurgular. Sosyal sermayeyi “insanların ortak amaçlarını başarmak için gruplar ya da organizasyonlar halinde bir arada çalışabilme yeteneğidir” diye tanımlamaktadır. •Bourdieu, eğitimin sermayeyi beslediği ve sınıflar arasındaki ayrımı arttırdığını düşünürken Coleman, eğitimin eşitsizlikleri azaltmak için bir araç olduğunu ve toplumdaki dezavantajlı gruplara bireysel anlamda elde edemeyecekleri fırsatlar sunduğunu ileri sürer. Robert Putnam ve Sosyal Sermaye (Sosyal Ağ) • Sosyal sermaye kavramını makro ölçekte ele almıştır. Toplumda bireylerin amaçlarını gerçekleştirmelerini kolaylaştıran güven, normlar ve sosyal ağlar üzerinde yoğunlaşmıştır. • Putnam’a göre, ekonomik refahın olduğu bölgelerde vatandaşların sivil etkinlikleri; karşılıklı işbirliğinin, yaşamsal sosyal ağların, eşit siyasi ilişkilerin ve siyasi katılımın yaygın olduğu bir ortam oluşturmuştur • Putnam için sosyal ağlar, sosyal sermaye bağlamında çok değerlidir ve bütün araştırmalarında temel noktadır. Sosyal ağların yaratılması hem birey hem de toplum için fayda sağlamaktadır. • Putnam’a göre; sosyal ilişkilerin toplumsal düzeyde bütünlük oluşturması için bireylerin benden bize geçmesi sosyal sermayenin gücünü arttırmaktadır. • Birbirinden farklı 3 sermaye tipinden söz eder: Bu analize göre; 1)Bağ kurucu sosyal sermaye, 2)Köprü kurucu sosyal sermaye 3) Birleştirici sosyal sermaye (daha sonrasında Michael Woolcock’un eklediği) • Putnam için katılım kültürü sosyal sermayenin temelini oluşturmaktadır. Francis Fukuyama ve Sosyal Sermaye – (Güven) • Fukuyama, güveni sosyal sermayenin temeline oturtarak toplumda sosyal ilişkilerin güvene dayanması ve bireyler arasında güven duygusunun hâkim olmasıyla sosyal sermayenin güçlenebileceğine değinir. • Neredeyse, güven ile sosyal sermayeyi eş anlamlı olarak kullanır. • Fukuyama için sosyal sermaye bireyselden öte toplumsal değerler ve sosyal ilişkiler kapsamında yüksek güvenin hâkimiyetine hizmet eden bir kavramdır. SOSYAL SERMAYE TEORİLERİNE YÖNELİK ELEŞTİRİLER • Bourdieu’nün sosyal sermaye analizi bireyci bir analizdir. • “Coleman’ın sosyal sermaye kavramı ise geleneksel ile modern hatta post-modern arasındaki tarih dışı bir ayrıma dayanır ve bu da teorisyenin güçlü ve yoğun bağların rolünü abarttığı zayıf ve kopuk bağların rolünü küçümsediğini” göstermektedir. • Putnam’ın sosyal sermaye düşüncesi, davranışı çok fazla toplumsallaştırdığı ve insani özne için çok küçük bir yer bırakmış olduğu için eleştirilmiştir. (Bourdieu, Coleman ve Putnam) üç noktada eleştiri yöneltilmektedir. • İlk eleştiri sosyal sermayenin negatif yönlerini önemsememeleri üzerinedir. • İkinci eleştiri yaklaşımların tarih dışı oluşlarıdır. Nitekim sonuçların zamanla değişebileceğine değinmemişlerdir.
• Üçüncü eleştiri ise cinsiyet körlüğüdür. Hiç bir teorisyen konuyu cinsiyet farklılığı açısından ele alıp bu ayrım üzerinde durmamıştır. 12. DERS: BEDEN VE TOPLUM FELSEFEDE BEDEN • Kartezyen felsefenin kurucusu olarak kabul edilen Rene Descartes, “Düşünüyorum, o halde varım”la zihin ya da bilinci bedenden tamamen ayrı bir yere oturtuyordu. Buna göre, beden sadece bir makinedir. Bu tasavvurda artık insanın zihni ya da bilinci hakikatin ölçüsüdür. • Kartezyen görüş, akıl-beden ayırımında akla ayrıcalıklı bir statü verirken, bedeni dış dünyanın bir parçası olarak görüp onu ikincil bir statüye yerleştirmiştir SOSYAL BİLİMLERDE BEDEN • Fenomenolojik öncüle göre, bütün algısal yönelimlerimiz; bedenlerimiz ve dünyamız arasındaki ayrılmaz bağla ortaya çıkar. Fenomenolojik yaklaşım, “bedenimin olması yoluyla ben, bu dünyaya ait olurum” düşüncesini ortaya koyar. •Antropoloji de bedenle yakından ilgilidir. Evrimcilik ile sıkı ilişkileri olan antropoloji ve Sosyal Darwinizm bedeni öne çıkaran ögelere sahiptir. Buna göre, insan bedenleri kesin olarak doğanın bir parçasıdır ve doğaya uyum sağlayan türünü devam ettirebilir. • Klasik sosyolojide bedene pek yer verilmemiş olduğu söylenebilir. • Çağdaş Sosyolojide ise bedenin toplumsallığına eğilenlerden birisi Norbert Elias’dır. Elias çalışmalarında bedenin uygarlaşmasını ve rasyonelleşmesini ele alır. •Elias uygarlaşma sürecinin, insanın dış görünümünü de dönüştürdüğünü vurgular. • “Bedenlerin uygarlaşması” da toplumun uygarlaşması gibi, başı ve sonu olmayan bir süreçtir. Burada beden artık, sürekli değişim ve dönüşümün gerçekleştiği bir sosyallik olarak değerlendirilmektedir. • Elias, yaşlanma ve ölüme karşı da endüstri çağı öncesi ve sonrası tavrın farklı olduğunu belirtir. Endüstri toplumunda bu tavır değişmiştir. Çocuklar modern toplumda tek bir ceset bile görmeksizin büyürler. Modern toplumda ölü bedenler ortak mekanlardan uzaklaştırılmıştır. • Bourdieu bedeni habitus üzerinden okumaya tabi tutar. Ona göre bu kavram, bireyi eyleme yönelten, onu motive eden kurulu sosyal yapılar sistemidir. • Bourdieu’nun habitus kuramı ve beden üzerine düşüncelerini ortaya koyan sosyolojik analizlerinden biri de seçkinlik üzerine olanıdır. Ona göre her hangi bir seçkinlik arayışının başlangıç noktası kişinin kendi bedenidir. • Bourdieu’ya göre, beden, sınıfsal beğeninin tartışmasız maddileşmesidir. Bourdieu için beğeni, kaderin seçimidir. • Turner ise bedeni; beden içi ya da iç beden ve beden dışı ya da dış beden olarak ikiye ayırır. İç beden, sosyoloji ve fizyolojinin alanına girerken dış beden duyguların ve hislerin aracılığıyla algılanır ve kamusal alandadır. • Turner, beden üzerinde üç önemli çağdaş gücün etkili olduğunu belirtir. Bunlar tıp, sekülarizm ve rasyonalizmdir. • Turner’ın, ‘Beden ve Toplum’ adlı çalışmasındaki temel tez, ‘kapitalist uygarlığın disipliner yapısının ancak bedene uygulanan asetik pratikler tarafından anlaşılabileceğidir. • Turner bedeni, standartlaşma, kontrol ve düzenlemelere karşı direncin oluştuğu nokta olarak görmektedir. • Arthur W. Frank olmuştur. Günümüzdeki beden tartışmalarının, Frank’a göre, üç kaynağı bulunmaktadır. Modernist, postmodernist ve feminist. • Frank, bedenin ilişkilendirilmesi gereken 4 bağlam olarak, kontrol, arzu, ötekilerle ilişki halinde olma, kendiyle ilişki halinde olmayı ortaya koymaktadır. • Bu 4 alana paralel olarak dört ideal tip bedenden disipline edilmiş beden, yansıyan beden, bakılan beden ve iletişimsel beden sözeder. • Foucault iktidar ve beden ilişkisini tanımlarken “iktidarın bedeni”, “disipline edilmiş beden”, “pasifleştirilmiş beden” ve “itaatkar bedenden” söz etmektedir. Bu türler üzerinden beden-iktidar ilişkilerini açıklamaktadır. • Foucault bedenin iktidar ve egemenlik ilişkileri tarafından kuşatılmasının nedenini büyük ölçüde üretim gücüne bağlamaktadır. Çünkü kapitalizmin gelişmesi ve ilerlemesi için insan bedenine, bedenin yönetilebilmesi için de biyoiktidara gerek vardır. • Foucault, iktidarın cinselliği kısıtlıyor gibi görünürken farklı sektörler vasıtasıyla cinselliği kışkırttığı ve üzerinden para kazandığı bir alana dönüştürdüğünü de ileri sürer. • Michel Foucault “Büyük Kapatılma” adlı kitabında sanayi toplumunun işe yaramayan bireyleri (bedenleri) olan “deliler”, “aylaklar”, “hastalar”, “anormaller” ve “yaşlıların” iktidar tarafından büyük binalara kapatılarak elaltından çekildiğini söylemektedir.
13. DERS: YENİ SOSYAL HAREKETLER • Bu değişime zemin hazırlayan iki unsurdan bahsedilebilir. Birincisi; kapitalist üretim sistemlerinin ve emek piyasasının değişimi; İkincisi; refah devleti politikalarının beklentileri karşılayamamasıdır. Yeni toplumsal hareketler: • Özellikle 1950’lerden sonraki kalkınma ve refah politikalarının yoksulluk, eşitsizlik, sağlık, kimlik, cinsiyet, insan hak ve özgürlükleri başta olmak üzere birçok konuda beklenen iyileştirmeleri yapamamaları, bu alanlarla ilgili tepkilerin doğmasını doğurdu. Ancak bu tepkiler sınıfsal ya da büyük kitlesel ayaklanmalar değildir Yeni toplumsal hareketlere zemin hazırlayan unsurlar? • Kentsel yapı ve kültür hareketleri, • 1980’lerde etkili olmaya başlayan liberal politikalar: • Bilgisayar ve internet teknolojisinin sağladığı bilgi ve haber kaynakları: • 1960’lardan itibaren ortaya çıkan toplumsal hareketleri kavramsallaştıran iki temel kuram geliştirilmiştir. • Bunlardan biri, Amerika merkezli “Kaynakların Dolaşımı”; • diğeri ise “Yeni Toplumsal Hareketler” yaklaşımıdır. • Kaynakların Dolaşımı: Bu kurama öncülük eden Charles Tilly ve Anthony Oberschall, toplumsal hareket, politik sistemde yer edinebilmek için bir araya gelmiş bireylerin rasyonel davranışlarını ifade etmektedir. Bireyler konumlarını koruyabilmek için zaman zaman şiddeti de kapsayabilen bütün kaynakları harekete geçirmeye çalışırlar. • Yeni Toplumsal Hareketler Kuramı: Touraine bu kuram bağlamında öncü sosyologlardan birisidir. -Yeni toplumsal hareketler, esnek, merkezsiz ve yerelde oluşan tepkilerin kolektif hale gelmesinden, oluşmaktadırlar. - Eski hareketlere göre ortak bir kimlik değil heterojen bir yapı arz ederler. - Yeni toplumsal hareketler, bir iktidar eleştirisi yanında yerleşik siyaset ve toplumsal düzen eleştirisi de içerirler. •Habermas, yeni toplumsal hareketleri, insanın özgürleşmesinin tarihsel özneleri olarak değil, ileri kapitalist toplumda meşruiyet ve motivasyon sorunlarına işaret eden unsurlar olarak kabul etmektedir. • Postmodernizmi modernizmin devamı olarak gören Habermas, buna karşın, “yaşam dünyası” ile “sistem dünyası” ayırımını yaparak, eski hareketlerin aksine yeni toplumsal hareketlerin yaşam dünyasında bir anlam kazandığını belirterek kopuş teorileri içinde yer almaktadır. • Castells, toplumsal hareketlerin ortaya çıkışını, kapitalist dinamiklerin kentsel dönüşüme olan etkisiyle beraber ele alır. Ona göre kentler, toplumsal çıkar ve değerler çatışmasının yaşandığı bir alan olarak görürken, sınıfa bağlı ve bağlı olmayan aktörlerin taleplerin toplumsal hareketlerdeki rolüne dikkat çeker. • Eski ve yeni toplumsal hareketlere ilişkin kuramlar birbirleriyle karşılaştırıldığında iki eğilim olduğu görülmektedir: 1) Süreklilik eğilimi. 2) Kopuş eğilimi. 1)Süreklilik eğilimi. - Yeni toplumsal hareketlerin ekonomik yapıdan bağımsız ele alınamayacağını, - Yeni toplumsal hareketlerin taleplerinin kapitalizmin sınıf yapısından kaynaklanan sorunlara karşı bir tepki olduğunu kabul etmektedirler. - Sınıflar arası bir ittifak olduğunu belirtirler. - Yeni toplumsal hareketlerde gözlenen bireysel özgürlük, eşitlik, katılım, barış ve dayanışmacı toplum örgütlenmelerin hiç de “yeni” olmadığını; bu değerlerin ve normların burjuva ve işçi sınıfının ilerlemeci hareketlerinden alındığını belirtilmektedir. 2) Kopuş eğilimi: - Yeni toplumsal hareketlere kültürel odaklı yaklaşır. - Yeni toplumsal hareketler orta sınıf temelli hareketlerdir. - Yeni toplumsal hareketler daha çok kimlik yönelimli hareketlerdir. - Yeni toplumsal hareketler merkezsiz, hiyerarşik olmayan bir örgütlenme biçimi ortaya koyarlar. Yeni Toplumsal Hareket Kuramlarına Yönelik Eleştiriler. - Ortak tanım yoktur. ‘yeni’ olanın ne olduğu sorusunu gündeme getirmektedir. - Yeni toplumsal hareketlerin eskilerinden bir kopukluk olduğunu kabul edenler, bu farklılıkların abartıyor. - Hareketlerin kimlik üzerinde durması, farklı enstrümanlar kullanması ve gündelik hayatı siyasallaştırması gibi özellikleri ile 18. Yüzyıldan beri görülmeye başlanan milliyetçilik hareketleri ile birçok benzerliğe sahiptirler. - Klasik Marksist kuramın 1960’larla birlikte hızla yükselen kimlik yönelimli hareketleri açıklamakta yetersiz kaldığı kabul edilirken, yeni toplumsal hareketler kuramları, kapitalist toplumsal ilişkileri kabul etmekte ya da onlarla yüzleşmekten uzak durmaktadırlar.
- Yeni toplumsal hareketlerin aktörlerinden biri olarak kabul edilen ‘orta sınıf’ın eski hareketlerde yer alıp almadığı sorgulanırken, aslında orta sınıf hareketlerinin 18. Yüzyılda Avrupa’da ortaya çıktığını ama yasaklanıp engellendikleri belirtiliyor. Dolayısıyla orta sınıfın ilk kez yeni toplumsal hareketlerle aktör konumuna geldiği tartışmaya açıktır. - Yeni toplumsal hareketlerin siyaset alanına dair gelecek kurgusu tanımlanmamakta ve belirsiz bırakılmaktadır. Dolayısıyla yeni toplumsal hareketler, bu özellikleri nedeniyle siyasal partilere alternatif olmaktan uzak durmaktadırlar. - 1960’lardan başlatılan yeni toplumsal hareketlerin artık ‘yeni’ sayılamayacağı, artık çok farklı yeni hareketlerin ortaya çıktığı görülmektedir - Yeni toplumsal hareketlerin kimlik odaklı heterojen yapıda olduğu ve postmateryal değerler üzerinden şekillendiği belirtilmektedir. 14. DERS: SONUÇ • Sosyoloji onlarla aynı konuları ele alsa ve hatta onlarla yakın ilişki kursa bile topluma ve toplum içinde cereyan eden olaylara bakış açısı oldukça farklıdır. Bu farklılığa rağmen sosyolojik imgelemin tek bir standardı yoktur, aksine sosyoloji kavramsal, kuramsal ve yöntemsel bir çeşitliliğe sahiptir. • Sosyolojik tartışmalar sıklıkla ikilemler üzerinden yürümektedir. Akıl-beden, toplum-devlet, yapı-özne, moderngeleneksel, ulus-devlet-küreselleşme, vb ikilemler sosyolojik tartışmalara hükmeder. Giddens, Habermas, Bourdieu gibi birçok çağdaş sosyolog bu tür ikilemlere karşı çıksa da sosyolojik tartışmalar ikilemci karakterini korumaya devam etmektedirler. • Sosyolojideki güncel tartışmalar konu ve içerik olarak klasiklerden nispeten farklılaşmakta ama kavram ve kuram setleri itibariyle onlarla bağlarını korumakta ve yeni katkılar sağlamaya devam etmektedirler. • En önemli sonuçlardan bir diğeri sosyolojik bilginin 19. Yüzyıldaki imtiyazlı yerini eskisi kadar koruyamadığı görüşüdür. Sosyoloji artık “bilimlerin kraliçesi” değildir. Hatta artık ona “parazit” bir varlık gözüyle bakanlar da vardır. • Bu değişimde etkili olan faktörlerden birkaçını şöyle sıralayabiliriz: -Sosyolojik bilgiye güven azalmış, onun evrensellik ve nesnellik savları ve Avrupa-merkezci karakteri yaygın olarak sorgulanmaya başlamıştır. -Bugün sosyolojide krizden söz edilmekte ve onun “sonunun geldiği” ileri sürülmektedir. konuyla ilgili en çok yankı gören çalışma Alan Gouldner’in “Batı Sosyolojisinin Yaklaşan Krizi” adlı çalışması olmuştur. • Sosyolojide kriz söylemi çeşitli gerekçelerle temellendirilmeye çalışılmaktadır. Bunları; a) Sosyolojinin içsel sorunları b) Tarihsel analiz a)Sosyolojinin içsel sorunları • Sosyolojinin en önemli sorunu Stanley’e göre, onun sürekli “ötekiler” üreten bir bilim olmasıdır. • Sosyoloji Durkheim’in öngördüğü vizyondan uzaktır. • Sosyal sorunların çözümünde sosyolojinin ciddi bir katkısı yoktur. • Sosyoloji araştırma, öğretim ve yayından ibaret görünmektedir. • Bazıları kriz söylemiyle aslında sosyolojinin kendisiyle yüzleşmekte olduğunu, eleştirel karakterini kendine çevirmekte ve sosyolojinin sosyolojisini yapmakta olduğunu kabul ederler. Yani bu kriz söylemi bir çeşit özeleştiridir ve doğaldır. • Sosyoloji toplumu anlamak ve açıklamakta bütüncül bir bakış sunamamaktadır. Sosyoloji, uzmanlaşma ve konu üzerinde derinleşme adına kendi içinde çok fazla parçalanmış bir durumdadır. b)Tarihsel analiz • Wallerstein ve Baykan Sezer • Kabaca betimlemek gerekirse, sosyolojinin doğum koşullarında (19. Yüzyılda) Batı, Dünya egemenliğine kalıcılık kazandırma ve kendi içsel sorunlarını rejim değişikliğine izin vermeden çözme endişesiyle meta anlatımlara dayalı sosyolojiye ihtiyaç duymuştur. Ama ABD öncülündeki Batı, 2. Dünya Savaşı sonrasında bu sorunlarını büyük ölçüde halletmeyi başarmıştır • Tarihsel analiz perspektifinden bakıldığında bugün Batı, dünya içerisindeki konumundan, Doğu karşısında elde ettiği her türlü üstünlükten memnundur. Bu mevcut düzenin hiçbir şekilde değişmesini, tartışılmasını dahi istememektedir. Bunun için rahatlıkla bilimin ve de sosyolojinin sonundan ya da krizinden söz edebilmektedir. • Wallerstein ve Gulbenkian Komisyonu sosyal bilimlerde kopuklukların giderilmesi ve sosyal bilimlerin bütünleştirilmesini önerirler. • Baykan Sezer’in aralarında bulunduğu bir grup sosyolog da kendine özgü kuramları ve yöntemleri olan kendi toplumunun öncelikli sorunlarına ve çıkarlarına odaklanmış yerli sosyolojiler inşa edilmesi gerektiğini ama bir bilim olarak sosyolojik perspektife sadık kalınmasını önerirler.Ancak Habermas’ın moderniteye “bitmemiş bir proje” gözüyle bakması gibi sosyolojiye de bitmemiş bir proje gözüyle bakmak mümkündür. Sosyolojinin ciddi aksaklıkları olduğu açıktır ama orta vadede onun bugünkünden farklı bir yön ve karakter kazanması olasılık dışı değildir. Bu süreçte sosyolojinin taze kana ihtiyacı olacaktır. Batı-dışı toplumlardan ve Müslüman toplumlardan bu kan sağlanabilir. Ancak bu kanın sosyolojiye gerçek bir katkı sağlayabilmesi için kurumları, kavramları, kuramları, yöntemleri ve yerleşik tüm uygulamalarıyla sosyolojinin Batı tekeli ve kontrolünden sıyrılması zorunludur.
SOSYOLOJİDE GÜNCEL TARTIŞMALAR VİZE 1-Aşağıdaki sosyolojik teorilerden hangisi yapı temelli bir teori değildir? a) Marksizm b) Yapısalcılık c) İşlevselcilik d) Feminizm e) Sembolik etkileşimcilik 2 - Aşağıdakilerden hangisi yerli sosyoloji savunuculuğu için diğerlerine göre daha az bir gerekçeye sahiptir? a) Avrupa b) Afrika c) Uzak Doğu d) Orta Doğu e) Latin Amerika 3 -Aşağıdakilerden hangisi pozitivist araştırma paradigmasının özelliklerinden birisidir? a) Öznel gerçeklik b) Duruma özgü bulgular c) Katılım temelli süreçler d) Önceden kestirilemezlik e) Mekanik dünya görüşü 4 -Aşağıdakilerden hangisi sembolik etkileşimciliğe ilişkin yanlış bir bilgi ya da görüş sunmaktadır? a) Sembolik etkileşimci perspektifin kaynağı Mead, Cooley ve Dewey’dir. b) Sembolik etkileşimcilik adı Herbert Blumer tarafından verilmiştir. c) Toplum sürekli oluşan ve gelişen ilişkiler ağıdır. d) Anlamın kaynağı toplumsal etkileşimdir. e) Sembolik etkileşimciler E. Durkheim’den çok etkilenmişlerdir. 5 -Aşağıdaki ifadelerden hangisi sosyal eylem temelli teorilerin ortak özelliklerinden birisidir? a) Toplumda bir uyumun ya da çalışmanın esas olduğunu göstermeye çalışırlar. b) Toplumu insan eylemlerinin bir ürünü olarak görürler. c) Toplumun bir bütün olarak nasıl var olduğunu açıklayan teorilerdir. d) Makro konular üzerinde odaklanırlar. e) Toplumun temel ihtiyaçları olduğunu kabul eder ve bu ihtiyaçların hangi toplumsal yapılar tarafından nasıl karşılandığını analiz ederler. 6 -Giddens 3 tür riskten söz eder: a) Dışsal riskler, bireylerin yaşamları sürecinde beklenmedik bir anda dışarıdan gelen risklerdir. b) Özellikle bilimsel ve teknolojik ilerlemeler sebebiyle insanlığın gelişim sürecinde oluşan “imal edilmiş riskler”; c) “Yüksek maliyetli riskler”. Bu risk türü beraberinde telafi edilemez hasar bırakmaktadır. Aşağıdakilerden hangisi imal edilmiş risklere iyi bir örnek olabilir? a) Uçak kazaları b) Hasadın kötü geçmesi c) Çernobil nükleer kazası d) İnternet virüsleri e) Sel baskınları
7 -Aşağıdakilerden hangisi T. Kuhn’a göre bilimsel paradigmaların ana işlevlerinden birisi değildir? a) Konu ile ilgili hangi türde soruların sorulacağını ve bu sorulara hangi tip cevapların aranacağını belirler. b) Araştırma sonuçlarının nasıl yorumlanacağını belirler. c) Araştırmanın nasıl pazarlanacağını belirler. d) Neyin inceleneceğini ve çıkarımlanacağını belirler. e) Araştırma sorularının nasıl organize edileceğini ve bir yapıya dönüştürüleceğini belirler. 8 -Batı-dışı toplumlarda sosyolojinin yerlileştirilmesi çabalarında başarısız olunmasına en az etki eden faktör aşağıdakilerden hangisidir? a) Batı sosyolojisine kuramsal, metodolojik ve araştırma olanakları açılarından bağımlılığının devam etmesi b) Sosyal bilimsel çalışmalar için gerekli akademik özgürlüklerin devlet kurumları tarafından sınırlandırılması c) Sosyolojinin çok yoğun emek gerektirmesi d) Entelektüellerin alternatif bilim arayışları ve tutumlarından dolayı akademik görevlerine son verilmesi e) Siyasetçilerin ve hükümetlerin sosyal bilimsel araştırmaları önemsememeleri ve kayıtsız kalmaları, 9 -K. Marx’a göre, kapitalizm aşağıdakilerden hangisiyle kendi sonunu hazırlamış olur? a) Demokratik yönetime geçilmesi b) Devletin kontrol altına alınması c) Tüketim kültürünün yaratılması d) Dinin öneminin yitirilmesi e) Proletaryanın yaratılması 10 -Risk toplumu kavramı ilk olarak aşağıdaki düşünürlerden hangisi tarafından kullanılmıştır? a) Anthony Giddens b) Jean Baudrillard c) Ulrich Beck d) Richard Sennett e) Frank Furedi 11 -Yapı-fail ikilemi çerçevesindeki yaklaşımlar açısından aşağıdakilerden hangisi kesinlikle yanlıştır? a) Althusser gibi Marksistler bireyin belirleyiciliğine vurgu yaparlar. b) Yapı-özne hususunda 3 temel kutup vardır. c) Fenomenoloji, etnometodoloji ve sembolik etkileşimciliği benimseyen sosyologlar bireyi öncelerler. d) Parsons ve Merton gibi yapısal işlevselci paradigmayı savunan isimler yapının belirleyiciliğine vurgu yapar. e) Giddens ve Bourdieu yapı-fail ikiliğini uzlaştırmaya çalışır. 12 -Bir cips firmasının Türkiye’deki insanların damak tadına göre örneğin haşhaşlı, domatesli cips üretmesi hangi küreselleşme kavramıyla ilişkilidir? a) Kültürel emperyalizm b) McDonaldlaşma c) Ulusal küreselleşme d) Küreselleşme e) Kültürel küreselleşme
13 -Türk sosyolojisi ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlış bir yargıdır? a) İslami inançlar temeline dayanır. b) Ziya Gökalp en önemli temsilcilerindendir. c) Sosyolojiye en erken ilgi duyan ülkelerden birisidir. d) Baykan Sezer en önemli savunucusudur. e) Emperyal güçler tarafından empoze edilmiştir. 14 -Aşağıdaki sosyolojik akımlardan hangisi bireyi yapıdan daha merkezî bir konuma koyar? a) Yapısal İşlevselcilik b) Organizmacılık c) Toplumsal alancılık d) Marksizm e) Sembolik etkileşimcilik 15 -Aşağıdakilerden hangisi İslam medeniyeti içinde sosyolojinin kurucusu kabul edilir? a) İbn-i Arabi b) İbn-i Haldun c) İbn- Rüşd d) Farabi e) İbn-i Sina 16 - OECD, küreselleşmeyi ‘ayrı ulusal ekonomiler dünyasından, üretimin uluslararasılaştığı ve finansal sermaye akışlarının ülkeler arasında serbestçe ve anında gerçekleştiği bir küresel ekonomiye geçiş’ olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? a) Ulusal sınırlar sermaye için artık ciddi bir engel değildir. b) Tüm dünya ortak bir tüketim kültürüne kayar. c) Sermaye çok uluslu bir karakter kazanır. d) Üretim faaliyetleri sıklıkla yer değiştirebilir. e) Emek gücü, ulusal sınırlar engeline takılmaz. 17 - Aşağıdakilerden hangisi yapı-fail ikilemine karşı çıkan ve bu ikilemi aşmaya çalışan sosyologlardan birisi değildir? a) A. Giddens b) L. Althusser c) D. Layder d) N. Elias
e) P. Bourdieu
18 -Aşağıdakilerden hangisi sosyolojinin doğuşunu hazırlayan ana faktörlerden birisi olabilir? a) Endüstri Devrimi b) Hun istilası c) Ticarette Akdenizin önem kazanması d) Roma İmparatorluğu'nun çöküşü e) Hıristiyan teolojisi 19 -Sembolik etkileşimci kuramcıların üzerinde daha ziyade durdukları konu aşağıdakilerden hangisidir? a) Toplumsal değişim yasaları b) Benliğin oluşumu c) Tarihsel gelişim d) Sosyal yapılar e) Toplumun evrimi 20 -Küreselleşmeye büyük ölçüde olumsuz bakan bir teorisyen için aşağıdaki nitelemelerden hangisi yapılamaz? a) Yapısal-işlevselci b) Marksist c)Feminist d) Liberal e) Realist
21 - Aşağıdaki ifadelerden hangisi P. Bourdieu’nun habitus kavramıyla ilgili doğru bir yargı sunar? a) Habitus insanların yaratıcı varlıklar olarak anlaşılmasına hiç izin vermez. b) “Alan” habitusu yapılandırma eğilimindeyken, habitus da alana ilişkin algıyı yapılandırma eğilimindedir. c) Habitus sadece insan deneyimlerinin algısına, sistematiklik kazandıran ve yapılandıran bir yapıdır. d) Habitus ve alan arasında tek yönlü bir ilişki vardır. e) Alan habitustan daha önemli ve etkilidir. 22- Ulrich Beck’e göre de risklerin modernleşme ve küreselleşme ile birlikte sınırları silikleşmiştir ve tehlikeleri artık uluslararası bir yapıya sahiptir. Beck, modernleşmenim risklerinin, coğrafi olarak belli bölgelerde ortaya çıksa bile süreç içerisinde evrensel olarak tesir edeceğini vurgulamaktadır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi risk toplumuyla ilgili doğru bir çıkarım sayılabilir? a) Zengin toplumlar her türlü risklerden korunur b) Riskleri azalatmak için ulusal politikalar yeterli olacaktır. c) Ne yaparsak yapalım risklerden kaçamayız d) Modern risklerle mücadele için herkes özveride bulunmalıdır. e) tevekkül asıldır 23- Durkheim, hızlı toplumsal değişim durumlarında bireylerin yaşadıkları uygun değerler kaosuna işaret için aşağıdaki kavramlardan hangisi kullanmıştır? a) sosyal çatışma b) anomie c) sosyal uyum d) intihar e) Sosyal dayanışma 24- İslam sosyolojisi anlayışı dikkate alındığında aşağıdakilerden hangisi yanlış bir yargı olur? a)Batılı sosyal bilimlerin tarafsızlık savı terk edilmelidir. b) Müslüman sosyolog açık dini bir görüşe sahip olmalıdır. c) Müslüman sosyolog genelde dinin rolüne dair Batı sosyolojisinin genel düşüncelerini de sorgulayabilir d) Müslüman sosyolog hem analist hem eleştirmen hem de strateji planlayıcısı rolünü oynamalıdır e) Müslüman sosyolog araştırmalarında etnik ve milli kaygılara dayanmalıdır 25- Aşağıdakilerden hangisi yerli sosyoloji akımının gerekçelerinden birisi olamaz? a) Toplumlar farklı deneyimlere ve gereksinimlere sahiptir. b) Bilgi üretimi iktidar ilişkilerinden ayrı düşünülemez c) Sosyolojide toplumlar eşit görülmezler d) Toplumların farklı çıkarları vardır. e) Toplumlar aynı dinamiklere sahiptir. 26- Sosyolojinin en fazla ilişki içinde olduğu disiplin aşağıdakilerden hangisidir? a) astronomi b) fizik c) tıp d) fiziki antropoloji. e) sosyal psikoloji
27- Aşağıdaki kavramalardan hangisi “sosyal yaşam üzerine eleştirel düşünme, görünenin ardındaki gerçeği sorgulama, çoğunluk ya da sağduyu temelli gerçeklik kabullerinden kuşkulanma ve sosyal yaşam hakkında daha derin, kapsamlı ve tutarlı bir anlayış geliştirme becerisini ifade eder.” ifade etmektedir? a)Sosyolojik imgelem b) toplum felsfesi c) sosyal arastırma d) sosyal çatışma e) sosyal dayanışma 28- Aşağıdaki sosyologlardan hangisi yapının bireyden daha fazla belirleyici olduğu hususunda net bir çizgiye sahiptir? a) Talcott Parsons b) Goffman c) M. Weber d) H.blumer e) A.Giddens 29- Aşağıdakilerden hangisi Batı sosyolojisinin Avrupamerkezci karakterine yönelik eleştiri degildir? a) Batı sosyolojisi, Batıyı tarihin ana öznesi olarak, Batıdışı toplumları ise "oryantalize ede... b) Batı sosyolojisi, toplumun bir bütün olarak nasıl var olduğunu açıklamaya çalışır c) Batı sosyolojisi, belirli sosyal kalıplara üstünlük kazandırmayı amaçlayan mitlerdir d) klasik sosyologların ortaya koydukları büyük anlatılar birer milli şovenizm örnekleridir e) Batı sosyolojisi, Batının modernite ve kolonyal projeleriyle doğrudan bağlantılıdır. 30- Aşağıdaki teorisyenlerden hangisi küreselleşmeyi daha çok desteklemektedir? a) Z. Bauman b) G.Soros c) R. Sennett d) D. Harvey e) D. Dowd 31- Aşağıdaki isimlerden hangisi işlevselci yaklaşımı benimseyen düşünürlerden biridir? a) Parsons b) weber c) mead d) marx e) W.R. Mills 32- Aşağıdakilerden hangisi orta düzey teorilere uygun bir örnek olur? a) Feminizm b) Sembolik etkileşimcilik c) Durkheim'ın intihar teorisi d) Marksizm e) İşlevselcilik 33- Aşağıdakilerden hangisi post yapısal yorumlamacı paradigmaya uygun değildir? a) Evrensel yasalar b) Önceden kestirilemezlik c) Katılım temelli süreçler d) Öznel gerçeklik e) Bilgi yorumlanır ve oluşturulur. 34- “Toplumsal olgular nesneler gibi ele alınmalıdır.” görüşü aşağıdaki sosyologlardan hangisine ait? a) Marx b) Comte c) Durkheim d) Spencer e) Weber
35- Giddens’a göre, Modern öncesi dönemin risk ortamı fiziksel dünyanın tehlikelerinin hâkim olduğu bir yapıdaydı. Yaşam koşulları iklim şartlarına ve doğal felaketlere karşı çok gelişmemişti.Buna göre aşağıdakilerden hangisi modern öncesi risk ortamı için geçerli tehlikelerden birisi olamaz? a) Salgın hastalıklar c) Depremler seller b) Hormonlu gıdaların etkileri d)Savaşlar e)Açlık 36- Ulrich Beck’e göre risk toplumunun itici gücü aşağıdakilerden hangisidir? a) Açlık b) Kıtlık c) Korku d) Ölüm e) Hastalık 37- İnsan zihninin tarih boyunca teolojik, metafizik ve pozitif evreler olmak üzere üç aşamalı bir evrim geçirdiğini savunan sosyolog aşağıdakilerden hangisidir? a) Herbert Spencer b) Emile Durkheim c) Max Weber d) Karl Marx e) Auguste Comte 38- Giddens’a göre, aşağıdakilerden hangisi modern öncesi dönemin güven mekanizmalarından biri değildir? a) Yöneticilerin totaliterliği b) Akrabalık ilişkilerinin düzenleyiciliği c) Yerel topluluklarının varlığı/ağırlığı d) Bugün ile geleceği birbirine bağlayan geleneğin dönüştürülebilirliği e) Din, inanç ve ritüellerin önemli oluşu 39- Aşağıdakilerden hangisi Marksizmin kavramlarından birisi değildir? a) Artı değer b) Sınıf çatışması c) Karizmatik liderlik d) Yabancılaşma e) Diyalektik 40-Kültürel küreselleşme, dünyanın bir bölgesinde üretilen bilgi, ürün ve imajların uluslar, bölgeler ve bireyler arasındaki kültürel farklılıkları “dümdüz etme” eğilimi taşıyan bir süreçtir. Kültürel küreselleşme, ekonomik küreselleşme ve bilgi ve iletişimin devrimiyle yakından ilişkili olup onlar bağlamında doğmuştur. Fakat kültürel küreselleşme hem homojenleşme veya kültürel benzeşme hem de kutuplaşma ve farklılık yaratan karmaşık bir süreçtir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi yanlış bir çıkarım olabilir? a) Küreselleşme ve yerelleşme birbiriyle yakın hatta doğal bir biçimde bağlantılıdır. b) Küreselleşme karşısında insanlar yerelliklerine daha sıkı bağlanmaktadır. c) Yerel kültürler küreselleşmeye karşı tamamen çaresizdir. d) Küreselleşme tüm yerelleri deforme edip ‘evrensel’ bir kültür yaratmaktadır. e) Küreselleşme tüm toplumları kültürel açıdan türdeş yapmaktadır.
41-Aşağıdaki görüşlerden hangisi yapısal-işlevselci kurama uygun bir görüş değildir? a) Bireyin davranışları toplumsal yapı ve normlarca belirlenir. b) Toplumlar bir organizmaya benzer. c) Toplumlar ve toplumsal kurumlar evrimsel bir değişim geçirirler. d) Toplumdaki egemen fikirler egemen güçlerin fikirleridir e) Toplumsal yaşamda uyum ve ahenk esastır. 42- Korku kültürü gündelik yaşam içerisinde aile dahil pek çok alanda etkisini göstermektedir. Sosyal ilişkilerdeki kopuş, bireyselleşme gündelik yaşam içerisinde ikili ilişkilerin oluşumuna negatif etki etmektedir. Buna göre aşağıdakilerden hangisi korku kültürünün negatif etkilerinden birisi olamaz? a) Kadının eğitim seviyesi yükselmektedir.
a) evrensel yasalar b) bilgi yorumlanır ve oluşur c) önceden kestirilemezlik d) öznel gerçeklik e) katılım temelli süreçler 8-14 BÖLÜM SONU SORULARI 8.BÖLÜM 1) İlk alışveriş merkezleri hangi yüzyılda ortaya çıkmıştır? a) 13. yy b) 14. yy c) 15. yy d) 16. yy e) 20. yy 2) Tüketim toplumu üzerine fikir geliştiren ilk teorisyenler kimlerdir? a) Aristoteles- Platon b) Marx- Durkheim c) Veblen- Simmel d) Deuleze- Baudrillard e) Kant- Hegel
43- “…………. teorisyenlerine göre, değişim normaldir. Denge ve kararlılık normal değildir.” cümlesinde boş bırakılan yere gelmesi gereken ifade aşağıdakilerden hangisidir? a) Sembolik Etkileşim b) Çatışma c) İşlevselcilik d) Pozitivizm e) Sosyal
3) Aşağıdakilerden hangisi alışveriş merkezleri ortaya çıkmadan önce malları satan dükkânların özelliklerinden bir tanesidir? a) Teatral yapılardı. b) Çok katlı büyük dükkânlardı. c) Mallar, kilitli dolaplarda tutulurdu. d) Çok farklı malları inceleme fırsatı vardı. e) İstenilen mal, anında alınabilirdi.
44- Aşağıdakilerden hangisi A. Giddens’ın yapılaşma kuramının temel öğeleri arasında yer almaz? a) Eyleyen b) Yapının ikiliği c) Yapı, yapılaşma d) Sistemin ihtiyaçları e) Eyleme ve güç
4) ‘Tüketimin üretimi’, ‘organsız bedenler’ ve ‘makinalaşan insan’ kavramlarını ortaya atan sosyal teorisyen aşağıdakilerden hangisidir? a) Platon b) Kant c) Hegel d) Nietzche e) Deleuze
45- Ulus-devletle ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? a) Osmanlı imparatorlugu, ulus-devlet modeline dayanmıyordu b) Kan bağına dayalı ulus-devlet modeli Alman ulusdevlet modelidir. c) Ulus-devlet milliyetçiliğin yükselişe geçmesinin bir yansımasıdır. d) Günümüzde ulus-devletler küreselleşmenn baskısı altındadır. e) Ulus-devletler daima tek bir etnik temele dayanırlar
5) İhtiyacının dışında aşırı tüketim yapma ihtiyacı duyan birisinin aşağıdakilerden hangisine sahip olmak istediği söylenebilir? a) Kazanç b) Sosyal statü c) Pazar d) Tatmin e) Zaman
46- Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmenin negatif etkilerinden birisi degildir? a) Ulus-devletlerin gücü zayıflamıştır b) Gelir dağılımında eşitsizlik yaratması c) Küresel finans piyasaların krizlere maruz kalabilmesi d) Yaratıcılığı ve girişimciliği geliştirmesi e) Özel ve kamusal kaynakların dağılımında çarpıklıklara yol açması 47- Aşağıdakilerden hangisi Bourdieu nun önemli kavramları arasında yer almaz? a. Habitus b.Sermaye c. Alan d. Sınıf e. Yapılaşma 48. Aşağıdakilerden hangisi post-pozitivist/yorumlamacı araştırma paradigmasının özelliklerinden birisi değildir?
9.BÖLÜM 1) Çokkültürlülükle ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır? a) Çokkültürcülük ile eş anlamlı kullanıldığı görülür. b) Çokkültürlülük siyasi bir tutumdur. c) Çokkültürlülük birden fazla kültürün belirli bir coğrafyada bir arada mevcut olma hâline işaret eder. d) Çokkultürlülük tüm çağdaş toplumların ortak bir özelliğidir. e) Çokkultürlülük göç olgusuyla yakından ilgilidir. 2) Aşağıdakilerden hangisi çokkültürlülüğü sağlayan en önemli unsurlardan birisi değildir? a) Etnik farklılıklar b) Dinsel farklılıklar c) Dilsel farklılıklar d) Irksal farklılıklar e) Cinsiyet farklılığı
3) Aşağıdakilerden hangisi çokkültürcülüğü resmi devlet politikası olarak benimsediğini bildiren ilk ülke olmuştur? a) ABD b) Almanya c) Japonya d) Kanada e) Türkiye 4) Aşağıdakilerden hangisi çokkültürcülük üzerine liberteryan bir anlayışa sahiptir? a) Charles Taylor b) Michael J. Sandel c) John Rawls d) Michael Walzer e) Alasdair C. MacIntyre 5) Aşağıdakilerden hangisi çokkültürcülüğe yöneltilen eleştirilerden birisi olamaz? a) Çokkültürcülük ulus-devletin otoritesini zayıflatır. b) Çokkültürcülük eşitlik ilkesini önemser. c) Çokkültürcülük toplumu balkanlaşmaya doğru götürür. d) Çokkültürcülük, Batı’nın güçlü devletlerinin Batı dışındaki devletlerin güçlerini zayıflatmak için yönlendirdiği ve desteklediği bir yaklaşımdır. e) Çokkültürcülük, çokuluslu kapitalizmin kültürel düzeydeki hegemonik kurmacasıdır. 10.BÖLÜM 1) Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu mu?” makalesinde kaynak olarak aşağıdaki tarih anlayışlarından hangisi kullanılmıştır? a) Hegelyan tarih anlayışı b) Annales Okulu c) Standart tarih anlayışı d) Tarihi olaylar/vakalar gelişimi e) Ulusların tarihi 2) Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması mı?” makalesine göre medeniyetleri aşağıdakilerden hangisi oluşturur? a) Ekonomi b) İdeoloji c) Bilinç düzeyi d) Kültürel öz ve dinler e) Gelişmişlik seviyesi 3) Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması mı?” makalesinde aşağıdaki gerekçelerden hangisi öne sürülerek eleştirilmemiştir? a) Kültür ve medeniyet kavramlarının sosyolojik perspektiften yoksunluğu. b) ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek bir tez ortaya attığı. c) Dinî ve kültürel farklılıkları, çatışmayı ve düşmanlığı meydana çıkarması d) Makalenin İslamifobik algıların birtakım Batı medyasınca işlenmesi e) Çin medeniyetinin çok parçalı yapısını göz ardı etmesi 4) Medeniyetler arası diyalog düşüncelerinin temel argümanı aşağıdakilerden hangisidir? a) Batı gelişmişlik noktasında dünyanın çok önündedir. b) Farklılıklar çatışma değil zenginlik kaynaklarıdır. c) Dinlerin özünde çatışma vardır. d) Diyalog çatışmaya karşın ucuz maliyetlidir. e) Medeniyetler tekrar canlanamaz. 5) “Cahilliklerin Çatışması” ve “Oryantalizm” eserlerine sahip ünlü düşünürün adı nedir?
a) Samuel Huntington c) Edward Said e) Francis Fukuyama
b) Hussein Khatemi d) Habibi Ürdüni
11.BÖLÜM 1) Aşağıdakilerden hangisi sosyal bilimlerde sosyal ilişki ağlarının incelendiği, toplumsal ve bireysel yatırım olarak görüldüğü sermaye türüdür? a) Sembolik sermaye b) Sosyal sermaye c) Ekonomik sermaye d) Kültürel sermaye e) Cemaatsel sermaye 2) Bourdieu’nün sosyal sermaye kavramına dair aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a) Sosyal sermaye sosyal etkileşimler ile doğrudan ilişkilidir ve bireyin habitusunu simgelediği için sosyal ayrımı temsil eder. b) Sosyal sermaye, arkadaşlık ve tanışıklık ilişkilerinin sahipliğinden doğan potansiyel kaynakların toplamıdır. c) Sosyal sermaye, toplumsal alanda elde edilen sosyal ilişkilerin gücüdür ve yaşamları boyunca saygınlığı inşa eden bireyler, grup aidiyetleri ile itibarlarını ve güçlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. d) Sosyal sermaye, toplumsal çözülmeye sebep olan toplum içinde bağların güçlenmesine yarayacak bir unsurdur. e) Bireyin sahip olduğu sosyal sermaye sosyal bağlantıların yatırım stratejisidir. 3) Coleman’ın sosyal sermaye teorisine dair aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a) Coleman, sosyal sermaye ile bireylerin eğitimdeki başarıları arasında oluşan farkın toplumsal tabakalaşmadan kaynaklandığını belirtir. b) Coleman’ın sosyal sermaye teorisindeki temel husus, onun bir kaynağı temsil ediyor oluşudur. c) Fiziksel, beşeri ve sosyal sermaye olmak üzere birbirine dönüşebilen üç farklı sermayeden bahseder. d) Eğitimin sınıfsal eşitsizliği kaldırmak için bir fırsat olduğunu düşünür ve bireyin tek başına elde edemeyeceği başarıyı sosyal sermaye sayesinde elde edebileceğini vurgular. e) Coleman’ın sermaye kavramında bağ kurucu ve köprü kurucu olmak üzere iki farklı sermaye tipi yer almaktadır. 4) Putnam’ın sosyal sermaye teorisine dair aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a) Sosyal sermaye kavramını mikro ölçekte ele almıştır. b) Kolektif eylem, bireylerin ortak bir paydada buluşarak fayda sağlayacakları eylemlerdir ve sorunlar sosyal sermaye ile çözülür. c) Sosyal sermayede katılım kültürünün önemini vurgulamıştır. d) Bağ kurucu ve köprü kurucu sosyal sermaye olmak üzere iki farklı sermaye tipini literatüre kazandırmıştır. e) Güven, sosyal sermaye için önemlidir; çünkü bireyler arasındaki iletişim ağları karşılıklılık ve güvenirlilik normlarını ortaya çıkarmaktadır.
5) Fukuyama sosyal sermayenin zayıflamasını hangi kavramla açıklamaktadır? a) Toplumsal çözülme b) Yatırım stratejisinin yok olması c) Güvensizlik d) Sosyal değer kaybı e) Sosyal ağların değersizleşmesi 12.BÖLÜM 1) Beden-ruh, akıl-beden konusunda Kartezyen dualizme en önemli ilk ciddi eleştiri hangi sosyal bilim tarafından yapılmıştır? a) Antropoloji b) Fenomenoloji c) Felsefe d) Sosyoloji e) Psikoloji 2) Sosyoloji geleneğinde beden üzerine ilk sistematik sosyolojik çalışma önerisi, Durkheim’ın da takipçisi olan hangi düşünür tarafından, kaç yılında ortaya konduğu ve eserinin adı hangi seçenekte doğru olarak verilmiştir? a) René Descartes, 1628, Aklın Yönetimi İçin Kurallar b) Marcel Mauss, 1934, Beden Teknikleri c) Norbert Elias, 1939, Uygarlık Süreci d) Michel Foucaul, 1954, Akıl Sağlığı ve Kişilik e) Mary Douglas, 1966, Saflık ve Tehlike... 3) Bryan S. Turner’ın beden sosyolojisiyle ilgili düşüncelerinden hangisi doğru değildir? a) Turner’a göre henüz yeterli bir beden teorisine sahip olduğumuz söylenemez. b) Turner bedeni; beden içi ya da iç beden ve beden dışı ya da dış beden olarak ikiye ayırır. c) Turner’ın ilk geniş boyutlu beden sosyolojisi çalışması Beden ve Toplum adlı eseridir. d) Turner’a göre, 20. yüzyılda beden ticarileşmiştir. e) Turner’a göre, bedene ilişkin fenomenolojik yaklaşımlar önem arzetmez. 4) Bedene müdahele bağlamında aşağıdaki yaklaşımlardan hangisi doğru değildir? a) İnsanın yeniden yaratılabileceğine dair inanç Antik Çağ’a kadar dayanır. b) Bugün bedenlerimiz toplumsal ve siyasal projelerin taşıyıcısı olmaktan ziyade bireysel projelerdir. c) Günümüzde sağlıklı olmak bireyin sorumluluğuna emanet edilmektedir. d) Günümüzde normallik ve toplumsal onay belirli bir beden imajına dayanmaktadır. e) Modern dönemde bedenlerimiz toplumsal ve siyasal projelerin taşıyıcısıydılar.
5) Modern dönem - postmodern dönem karşılaştırmasında engelli bedene ilişkin söylenenlerden hangisi doğru değildir? a) 19. yüzyılın tıbbı normalliği biyo-fizyolojik bir temelde tanımlıyor, engelliliği bir patoloji olarak sınıflandırıyordu. b) Modern dönemde engellilik hâli sosyal bir problem olarak tanımlanıyordu. c) Postmodern toplumda engellilere yönelik ilgi ve bakım ticarileşti, profesyonelleşti ve teknik bir ilginin konusu hâline geldi. d) Modernliğin postmodernlikten farkı, postmodernliğin sakatlığı disipliner bir kategori olarak kurarken modernliğin ticari bir kategori olarak kurmasıydı. e) Postmoden toplumda engellilerin yaşamı bu piyasanın profesyonelleri tarafından sömürgeleştirildi 13.BÖLÜM 1) Aşağıdakilerden hangisi 19. ve 20 yüzyılda görülen toplumsal hareketlerin ortak özelliklerinden değildir? a) Sınıfsal ve milliyetçi tabanlara sahiptirler. b) Gündelik yaşamı siyaset alanına taşımaya yöneliktirler. c) Devrimcidir ve iktidarı ele geçirmeyi hedeflerler. d) Ortak bir ideolojiye bağlı olup merkeziyetçidirler. 2) Aşağıdaki düşünürlerden hangisi eski ve yeni toplumsal hareketler arasında bir süreklilik olduğu düşüncesini desteklemektedir? a) Jurgen Habermas b) AlainTouraine c) Enrique Larana d) Claus Offe 3) Aşağıdakilerden hangisi yeni toplumsal hareketlerin özelliklerinden biri değildir? a) Katılımcı olmaları b) Ekonomik çıkarlara dayalı olmaları c) Kültürel yönelimli olmaları d) Yenilikçi ve çoklu enstrümanlar kullanmaları 4) Aşağıdakilerden hangisi 1960’larda toplumsal hareketlerin dönüşümüyle ilgili değildir? a) Post endüstriye üretim tarzının yaygınlaşması b) Refah politikaları ile siyasetin toplumsal alana fazla müdahil olması c) Klasik Marksist yaklaşımın toplumsal hareketi açıklamada yetersiz kalması. d) Faşist hareketlerin yükselişi. 5) Aşağıdakilerden hangisi yeni toplumsal hareketlere yöneltilen eleştirilerden biri değildir? a) Yeni toplumsal hareketlerin siyaset alanına gelecekle ilgili kurgusunun belirsiz bırakılması. b) Güncel birçok yeni hareketle beraber artık 1960’ların toplumsal hareketlerinin yeni sayılamayacağı. c) Yeni toplumsal hareketlerin çeşitliliğine karşın, kuramların tekçi olması. d) Yeni toplumsal hareketlerin kimlik ve kültürel alanlar odaklı olduğu belirtilirken, onların kapitalist toplumsal ilişkilerle ilişkileri görmezden gelinmektedir.
15