KENTSEL YENİLEŞME 1.ÜNİTE KENTSEL DÖNÜŞÜM: KAVRAMSAL HARİTALANDIRMA 1.1. Kentsel Değişim/Kentsel Gelşme ve Dönüşüm Dinamikleri - Farklı adlandırmalar farklı uygulama ve deneyimlere de işaret etse de dönüşüm, kentsel değişim ve kentsel gelişme/büyüme kavramları ile yakından ilgilidir. Kentler karmaşık ve dinamik sistemler olup, kentsel değişim kaçınılmazdır. Bu çerçevede kentsel dönüşüm birçok iç ve dış etki kaynağının etkileşimiyle ortaya çıkan hem bir sonuç ve hem bir modeldir. Her kentte ve coğrafyada cereyan eden değişim ve değişimin nasıl yönetileceğine ilişkin vizyon ve yaklaşımlar birbirinden farklı olduğu için kentsel dönüşümde farklılaşacaktır. -Kentsel değişimin boyutlarından birini hiç şüphesiz demografik değişim oluşturmaktadır. Bugün dünya nüfusunun önemli bir kısmı kentlerde yaşamaktadır. 1950’de dünya nüfusunun %30’u kentlerde iken, 2010’da bu oran %50’yi aşmıştır (3,3 milyar insan). 2030 yılında kentsel nüfusun %60’a, 2050’de ise %70’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir. Böylece 2030’da dünyada 5 milyardan fazla kişi kentlerde yaşayacaktır. Önümüzdeki on yılda kentleşme trendi özellikle Çin ve Hindistan gibi ülkelerin büyük kentlerini etkileyecek gözükmektedir. Demografik değişim kuzey ülkelerde ve başkentlerinde nüfus artış hızının düşmesi ve kentleşmenin doygun hale gelmesiyle daha yönetilebilir bir noktada iken, güneyde hızlı nüfus artışı ve hızlı kentleşme neticesinde ciddi bir sorun alanı haline gelmektedir. Birleşmiş Milletler’in değerlendirmelerine göre 1950’li yıllarda dünyanın ilk üç büyük başkenti New York, Londra ve Tokyo iken 2000 yılında sıralama Mexico City, San Paola ve Şangay olarak değişmiştir. Kentin nüfus olarak büyümesi, hem farklı arazi kullanımlarına ve alanlara yayılması dolayısıyla hem de kentin farklı noktalarındaki göreli erişebilirlikleri de değiştirmesi ve bu kapsamda değişen arsa değerleri, gerçekleştirilemeyen rant potansiyelleri oluşturmak suretiyle, kentin farklı noktalarında dönüşme baskısı yaratabilmektedir. Kentin nüfus olarak büyümesi yanısıra küçülmesi de dönüşüm dinamikleri oluşturabilmektedir. -Değişimin ikinci boyutu kentlerin işlevlerine ve özellikle ekonomik-üretim işlevlerine ilişkin olarak ortaya çıkmaktadır. Bugün artık tarım kenti veya sanayi kentinden söz etmiyoruz. Bugün bazı yazarlara göre “küresel kentten” bazılarına göre “dünya kentinden” başka bazılarına göre “post fordist” ve “sanayi sonrası kent”ten bahsediyoruz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyada yaşanan siyasal, toplumsal ve teknolojik değişimler ekonomiye de yansımış, 1930 - 1972 yılları arasındaki dönemde, kitlesel ölçekte standartlaşmış mal üretimi, tüketimi ve ölçek ekonomisine dayalı fordist üretim ve düzenleme yapısı yoğunlaştığı bölgelerde sınırlanmış bir mekânsal yapı ortaya çıkarmıştır. 1970’lerden sonra küreselleşme ve bilgi toplumunun sağladığı olanaklarla dünya ölçeğinde ekonominin yeniden yapılandırılması, sanayide yeni örgütlenme biçimleri ortaya çıkarmış, kapsam ekonomisine dayalı üretim-yönetim fonksiyonlarının birbirinden ayrıştırıldığı, esnek ve anında üretim yaygınlaşmıştır. 1980 sonrasında, üretimin dünya üzerinde yayılarak ve parçalanarak ilerlemesini takiben, dağıtım, finans, bankacılık gibi hizmetlerin kent ekonomileri içindeki ağırlıkları artmaya başlamıştır. -Bu çerçevede kentlerin bazen tümüyle bazen bazı kasaba ve köyleri ile geleneksel işlevine ya da sektörel uzmanlaşmasına artık ihtiyaç olmadığına ve buna ilişkin mekanların atıl hale gelmesi nedeniyle dönüştürüldüklerine tanık oluyoruz. Bu işlevsizleşme kimi zaman sanayinin yer değiştirmesi ile kimi zaman madenlerin kapatılması kimi zaman ise bir askeri bölgenin taşınması ya da tren yolunun yahut da limanın işlevsiz kalması sonucunda gelişebilmektedir. Örneğin 19. Yüzyılda İrlanda ve İngiltere’yi birbirine bağlayan ve imalat sanayinin egemen olduğu Liverpool bir liman ve sanayi kenti olmaktan çıkmıştır. Keza yine Kuzey Fransa’da yer alan Lille bir tekstil ve madencilik kasabası iken bugün Köln, Londra ve Paris üçgeninin tam