Yıldızlara Gitmek

Page 1

S e n O lsa y dın Ser isi-1

YI LD IZLA RA Gİ TMEK - H A Y Â LLE R -

S U L T A N Y I LM A Z KA R A DA Ğ A N KA R A 2019

1


Bu hikâye serisinin kahramanları Elif ve Emin kardeşler!..

Elif, 8 yaşında ve bu yıl ilkokul 2. sınıfa gitmekte, abisi Emin ise, 12 yaşında ve ortaokul 2 yani 6. sınıf öğrencisi…

2


Sen de bu hikâyeyi okurken onlarla kimi zaman eğlenecek, kimi zaman üzülecek, şaşıracak, belki kızacak, kimi zaman da düşünecek, hayâl edecek ve kendini onların yerine koyacaksın. Bazen kendi yaşadıklarından bir şeyler bulacak, bazen aradaki farklılıkları sorgulayacaksın belki. Hikâyenin satırlarını okurken bazen de “Sen olsaydın bu durumda ne yapardın?…” sorusuna cevap vermek üzere, “Böylesi bir durumda ben olsam ne yapar, ne hissederdim?...” diye düşüneceksin zaman zaman. Korkma! İnsanları anlamanın yolu, kendimizi onların yerine koymaktan geçer. Büyükler buna “Empati” diyorlar. Nasreddin Hoca ise, bunun biraz benzerine “damdan düşmek” diyor. Hani bilirsin, okumuşsundur; Nasreddin Hoca bir gün damdan düşer. Halk etrafına toplanır ve nasıl olduğunu sorar Hoca’ya. O da cevap verir; “Aranızda damdan düşen varsa onu getirin, damdan düşen hâlden bilir” der. Aslında Nasreddin Hoca’nın dediği her zaman mümkün değildir. İşte onun için biz, başkasının yaşadıklarını anlamaya çalışmak istiyorsak, kendimizi onun yerine koymayı deneyebiliriz. Örneğin; bir arkadaşımız düştüğünde ne yaşamış, ne hissetmiş olabilir? Gelin, ihtimâlleri birlikte düşünelim: - Canı yanmış olabilir. - Utanmış olabilir. - Kendisine gülenlere kızıp, öfkelenmiş olabilir. - Onu yerden kaldırmak için yanına gelen arkadaşının yardımseverliği onu memnun eder. - Sonradan yanına gelip, nasıl olduğunu soran arkadaşları olduğu için mutluluk duyabilir. Bu ve benzeri durumları aslında hepimiz yaşamışızdır. Önemli olan, kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, bizim de başkalarına öyle davranmamızdır. İnsanlar bize saygı duysun istiyorsak, bizim de onların haklarına saygı göstermemiz gerektiği gibi… Gelin, Elif ve Emin’in hayatlarında yaşadığı olaylardan yola çıkarak hikâyemizin sayfalarını aralamaya başlayalım…

3


- -

Din donnnn , din donnnn!… Geliyorummmm, tamaaaam!...

Annesi hızla kapıyı açtı. - Hayırdır oğlum, bu ne telaş böyle? - Anne, öğretmenimiz güneş sistemi ile ilgili bir ödev hazırlamamızı istedi bizden. Broşür ya da maket şeklinde güneş sistemini anlatacakmışız… Bu sözlerle başlayan telaş, bir hafta boyunca devam etti evde. Önce Emin’in fikriyle, kırtasiyeden boy boy köpük daireler, küçük toplar alındı. Emin, bunları gezegenlerle ilgili resimlere bakarak guaj boyalar yardımıyla ilgili renklere boyadı. Sonra babasının önerisiyle bunlar, ortada duran uzunca ve kalın bir tele daha küçük tellerle sabitlendi. Ortada güneş ve etrafında da büyüklü küçüklü gezegenler kendi yörüngelerinde dizilmiş gibiydiler. Ama bu hâliyle sanki bir şeyler eksikti. Annesi de projeye fikir sundu ve bunlar zeminde ve arka planda bir köpük kartona sabitlendi. Üzerine de güneş sistemini gösteren renkli resimler ve yazılar eklenince her şey tamamdı. Bakın, beğendiniz mi bu küçük çaplı ödev projesini?

4


Emin, güneş sistemi ödevini hazırlarken, Elif birkaç yıl öncesine gitmişti. Hani, o yıldızlara gitmek istediği günler… Evet, yanlış duymadınız! Bundan 3 yıl kadar önce Elif’in hayâli, yıldızlara gitmekti. Gökyüzünü süsleyen o parlak yıldızlar, Elif’in de hayâllerini süslüyordu. Kimi geceler uykuya dalmakta zorlanınca annesinin, odasının tavanına ve yatağın karşısındaki duvara yapıştırdığı, karanlıkta parlayan fosforlu yıldızlarla avunurdu. Şehrin ışıklı sokaklarında gökyüzünde görmekte zorlandığı ama gitmek ve eliyle tutmak istediği yıldızlar, onun rüyalarını süslerdi. Bazen üzerinden kayar, bazen de yıldızların köşesine tutunur sallanırdı uzayın o uçsuz bucaksız boşluğunda… Hani, masallarda denir ya; “Günlerden bir gün…” diye. İşte, o misâl; günlerden bir gün, bir yıldız kayar gibi kayıp gideverdi Elif’in bu hayâli. Abisi Emin, okuldan gelir gelmez, o gün öğrendiği ve aslında biraz da şaşırdığı bir bilgiyi Elif’le de paylaşmıştı. Yıldızların, aslında bir ateş topu olduğunu söyledi. İşte, o an büyük bir öfke ve şakınlıkla, “Hayır, doğru söylemiyorsun, yıldızlar ateş değil!!!” diye karşı çıktı Elif abisine. Abisi, Elif’in neden böyle bir tepki verdiğine şaşırarak, bir yandan da cevap verdi: - Niye yalan söyleyeyim ki?... - Hayır ama bu doğru olamaz!... - Ama öğretmenimiz söyledi. Hem bana inanmıyorsan gel anneme soralım. Olan bitenden habersiz, içeride işlerine dalmış olan annelerinin yanına vardılar. Elif ha ağladı, ha ağlayacak… Abisinden önce Elif söze atıldı hemen: - - -

Anne, abim bana doğru söylemiyor… Neymiş o doğru söylemediği şey bakayım?... Diyor ki; yıldızlar bir ateş topuymuş…

Abisi Emin, konuşmanın tam da bu noktasında söze karıştı:

- Evet anne, sen söyle, öyle değil mi? - İyi de, nereden çıktı bu konu şimdi durup dururken? - Bugün okulda öğretmenimiz söyledi. Ben de gelince Elif’e söyleyeyim dedim, işte böyle oldu. - Tamam, bir dakika, şimdi anlarız ne olduğunu. Sen gel bakayım kızım buraya…

5


Elif, artık gözyaşlarına engel olamayıp hafiften ağlamaya başladı. Ağlamaklı bir hâlde annesinin yanına geldi ve son bir umutla sordu: - Anne, gerçekten yıldızlar bir ateş topu mu? - Evet kızım öyle… Güneş gibi yıldızlar da aslında bir ateş topuna benzer. Yıldızlar bizden o kadar uzak ki, biz onları gökyüzünde parlak bir ışık gibi görürüz. Ama şimdi benim anlayamadığım, senin niye ağladığın?... - Çünkü anne… Sözün devamı gelmedi çünkü artık Elif daha çok ağlamaya başladı. Annesi, şaşkın bakışlar içinde kısa bir süre onun susmasını bekledikten sonra tekrar sordu: - Söyle bakayım şimdi bana, sen neden böyle ağlıyorsun? - Çünkü anne… Ben yıldızlara gitmek istiyordum. Onlar ateşse, ben oraya nasıl varayım?... - Ahhh benim canım kızımmmm… Aldığı cevap karşısında şaşırıp kalan anne, Elif’in hayâllerini süsleyen yıldızların “bir yıldız kayması” gibi adeta kayıp gidiverdiğini anlamıştı ama 5 yaşındaki bir çocuğa bunu nasıl anlatmalıydı?... ******* Daha sonra ne mi oldu? Hikâyemize devam edeceğiz ama önce gel seninle biraz sohbet edelim…

6


Elif’in hâli üzdü mü seni?...

Sen buna benzer şeyler yaşadın mı hayatında?...

Elif’in yerinde sen olsaydın ve yıldızlara gitmek gibi bir hayâlin olsaydı, böyle bir cevap karşısında ne yapardın? Üzülür müydün sen de onun gibi?... Elif’in yanında olsaydın, ona neler söylemek isterdin?... Meselâ, sen abisi Emin olsaydın ya da annesinin yerinde olsaydın veya bu olayı sana anlattığı okuldaki arkadaşı olsaydın neler söylemek isterdin Elif’e?... “Aman canıııımmmm… ne var ki bunda ağlayacak?” mı derdin yoksa? Hani, kitabın girişinde “Başkalarını anlayabilmek için kendini onun yerine koymaya çalış” demiştik ya… İstersen en baştan kısaca tekrar edelim bu hikâyede okuduklarımızı: Elif 5 yaşında, yıldızlara gitmek isteyen, bunun hayâllerini kuran bir kız… Ancak abisinden öğrendiği bilgiye göre, yıldızlar aslında ateşmiş. Eee bu durumda yıldızlara yaklaşmak bile imkânsız… Yani hayâlleri yıkılmış. Hayâl dünyası işte, onu yargılamak bize düşmez. İnsan hayâllerinde istediğini yapamaz mı yani? Sâhi, sen hiç hayâl kurdun mu?... Hişşşttt! Sağa, sola bakma! Sana söylüyorum… Bu kitabı elinde tutan güzel çocuk… Sen, ara sıra da olsa hayâl kurar mısın? Hayâllerinde en çok neyi düşlersin? Meselâ, hayâl dünyanda bir arkadaşın yani hayâlî bir arkadaşın olmuş muydu daha küçükken?... Şimdi biraz daha büyümüş olabilirsin ama hayâllerimiz de büyür bizimle. Belki şimdi, küçükken kurduğun hayâllere ya da az önce Elif’in kurduğu hayâle gülüyor olabilirsin. Dedim ya; yaş ilerledikçe bizimle birlikte hayâllerimiz de büyür, gelişir ve değişir. Bugün de başka hayâllerin vardır. Meselâ; almak istediklerin ya da yapmak istediklerine dair hayâller… Bunları bazen gündüz hayâl ederiz bazen de gece rüyalarımıza girer. Böylesi anlarda, bir şeyin hayâlini kurarken heyecanlanıyor musun? Belki bazen nefesin kesilir gibi oluyor heyecandan, belki de sonra gülüveriyorsun çaktırmadan az önce hayâl ettiklerine… Hatta hayâl kurarken bazen kendi kendine konuşan da oluyormuş. Öyle duydum bir arkadaşımdan… 7


Geceleri başını yastığa koyduğunda, uykuya dalmakta zorlandığında hayâl kuranlar varmış meselâ. Kimisi de ödevlerini yaparken, arada dinlenmek için kısa bir süreliğine hayâl dünyasına dalarmış bazen. Aman, sakın ha, bunu okulda ders dinlerken yapma! Çok daha güzel anlar var hayâl kurmak için.

8


Hem, bir şey itiraf edeyim mi? Hani, şu kanat takıp uçan ilk insan… Neydi onun adı? Hatırladın mı? Hahh!... Hazerfan Ahmet Çelebi… İşte o, daha çocukluğundan itibaren uçmak üzerine hayâller kurarmış. Ama öyle boş boş hayâller, dalıp gitmeler değil bu. “Bir insan nasıl uçabilir, uçmak için neler lâzım, bu nasıl gerçekleştirilebilir?...” diye düşünür, araştırır, okur, kafa yorarmış bu konular üzerinde. Bir yetişkin olduğunda da bu fikirlerini gerçekleştirmek için uğraşmış. Yani hayâl aslında beraberinde okuma, araştırma, düşünme ve çaba demek anlayacağın. Bazen büyükler “Öyle boş boş hayâller kurma, hayal kuracağına bir şeyler yap!” derler ya… Aslında bunu anlatmak isterler.

9


Edison… Şu, ampulü icât eden kişi… O da çocukken bazen fazla hayâllere dalar, hatta öğretmeni, “Bu çocuk dersi dinlemiyor…” diye şikâyet edermiş ailesine. İşte onun için her şeyin yeri ve zamanı vardır. O da yıllarca uğraşmış, didinmiş ve binlerce deneyin ardından, sonunda hayâllerini süsleyen ampulü bulmuş. Sâhi, senin hayallerini neler süslüyor?...

10


11


12


13


14


15


16


17


18


19


20


21


22


23


24


25


26


27


28


29


30


31


32


33


34


35


36


37


38


39


40


41


42


43


44


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.