*Kitapçık DEÜ Mim. Fak. MİM 4526 Sinema ve Mimarlık dersi kapsamında sinema mimarlık ilişkisini irdeleme, sinemada mimari kurguyu incelemek amacıyla hazırlanmış olup Büyük Budapeşte Oteli filmi incelenmiştir.
Ödüller: 87.Akademi Ödüllerinde; En İyi Yapım Tasarımı ve Set Dekorasyonu En İyi Özgün Film Müziği En İyi Kostüm Tasarımı ve En İyi Saç ve Makyaj Altın Küre Müzikal veya Komedi Dalında En İyi Film Ödülü BAFTA En İyi Özgün Senaryo Ödülü BAFTA En İyi Yapım Tasarımı Ödülü BAFTA En İyi Film Müziği Ödülü BAFTA En İyi Makyaj ve Saç Ödülü BAFTA En İyi Kostüm Tasarımı Ödülü
Yönetmen: Wes Anderson
Hazırlayan: Nihan Boran (haziran 2016)
THE GRAND BUDAPEST HOTEL
Yapımcı:
Amerikalı yönetmen Wes Anderson senaryosunda, Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942’de Rio de Janeiro’da, karısı Lotte ile birlikte intihar eden Avusturyalı yazar Stefan Zweig’ ın eserlerinden etkilendiği Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel, 2012) filmi bizi savaşın kıyısında hayali bir Avrupa’ya götürüyor. İki savaş arasındaki dönemde ünlü bir otelde kapı görevlisi olarak çalışan Gustave H ile lobi görevlisi Mustafa’nın arkadaşlık hikayesine odaklanıyor.
Wes Anderson Jeremy Dawson Steven M. Rales Scott Rudin
Senarist : Wes Anderson Hugo Guinness Yapım Yılı: 2013 Süre : 99 dk Dil : İngilizce
insan-mekan
wes anderson
stefan zweig
karakter-renk mekan
Oyuncular: Ralph Fiennes, Tony Revolori, F. Murray Abraham, Edward Norton , Jude Law , Tilda Swinton
dinamik-canlı mekan
dış mekan
hafıza-mekan
karakter-sanat
İç içe geçmiş öykü anlatıcılarından dinlediğimiz olaylar Anderson’ un Zweig’ a saygı duruşu gibi gözüken genç bir kızın hikayenin yazarına ait olduğunu anladığımız büst önüne bıraktığı anahtar ve yanı başında okuduğu sayfalarla başlıyor. Birden kendimizi 1968’ de, yazarın gençken gittiği, bir zamanların revaçtaki oteli Büyük Budapeşte Oteli’nde buluyoruz. Yazarın, otelin sahibi Mr. Moustafa ile tanışmasının ardından, otele nasıl sahip olduğu hikayesini anlatmasıyla 1932 yılına giderek filmin asıl karakterleri olan Mösyö Gustave H. ve lobby boy olarak çalışan genç Zero Moustafa ile tanışıyoruz. Daha sonra Gustave’ın oteldeki sarışın, yaşlı, zengin aşıklarından Madame D.’nin cinayete kurban gitmesi sonrası vasiyetinde Gustave’a servetinin en değerli parçalarından biri olan Elmalı Çocuk adlı tabloyu bırakması, Madam D.’nin oğlu Dmitri’nin bunu kabullenmemek için kendi işlediği cinayet suçunu Gustave’a atması, türlü oyunlar ve kaçma kovalama hikayesi absürt bir dille anlatılıyor. Wes Anderson bu basit hikayeyi şiddeti, romantizmi aşırı sömürmeden, donukluğu reddeden rengarenk mekanlar ve karakterler kullanarak seyirciye aktarıyor.
Madame D. , Gustave H. , Lobby Boy Zero ve asansör görevlisi
İNSAN-MEKAN Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve düş kırıklığı sebebiyle intihar eden Zweig’ ın özlemini çektiği ve artık var olmayan dünyası filmde bize aşırı nazik, naif bir karakter olan Mösyö Gustave ile anlatılıyor. Hayattaki inceliklere tutunan, burnunun ucundaki savaş ortamını görmek istemeyen, oteldeki hizmetlerle insanlara eski refah günlerini hatırlatmaya çalışan bir karakter. “ Bir zamanlar insanlık olarak bilinen şu vahşi mezbahada hala ufak da olsa bir umut ışığı kalmış, görüyorsun değil mi? Biz de o mütevazı ve naçizane müessesede konuklarımıza bunu… Aman neyse.” Gustave’ın bu sözleri yaptığı işe ve mekana verdiği önemi gösteriyor. Dmitri’nin oyunları sonucu düştüğü hapiste Zero’ya yazdığı mektupta “…Büyük Budapeşte ve saygın itibarı sizlere emanet. Onu tertemiz tutun ve yüceltin. Her kenarını, köşesini büyük özenle koruyun ve sizi bir atmaca gibi izlediğimi bilin. Ulu ve asil bir ev korunmak üzere size teslim edilm iştir.” sözleriyle bahsettiği şeye verdiği değer bir otelden çok canlı bir varlığa verilebilecekmiş gibi.
Mekanın arka planda bırakılmayıp karakterler kadar önemli kılınarak kişileştirilmesi çekimlerde de kendini belli ediyor. Daha filmin ilk dakikalarında gösterilen 1968 Büyük Budapeşte Oteli ile 1932 ‘deki otel arasındaki farklar büyüktür.Wes Anderson da izleyiciye bunu hissettirmek için zamanlar arasındaki geçişlerde karakterleri aynı zamanda seyirciyi uzun uzun mekanda gezdiriyor.
1932 yılında, Gustave’ın kontrolündeki otel görkemli, ferah, iç mekanda lüks mobilyaların, parlak pembe,kırmızı tonlarının tercih edildiği, geometrik desenli, süslü artdeco tarzıyla ön planda olan, dinamik ve çok tercih edilen bir mekan.1968 yılına geldiğimizde otel artık gözden düşmüş eskisi kadar ilgi görmeyen, belli başlı konukları olan, modern fakat soluk renkli mobilyaların kullanıldığı, süslü eşyaların yerini işlevsel otomat makinelerinin aldığı daha basık, silik bir mekana dönüşmü, yaşlanmış.
DİNAMİK-CANLI MEKAN Filmde mekan, ana öğe olarak kullanılıyor ise, bu filmlerde mekan asıl öykü olmuştur, onu filmden ayrı düşünmek mümkün değildir. Yönetmen mekanı sentez eder, şekillendirir ve öyküsünü üstüne koyar. Robert-Mallet Stevens’e göre bu konuda mimarlık yalnızca set olarak sinemaya hizmet etmez, aynı zamanda bir oyuncu olarak rol alır. Wes Anderson’ın çekim tarzında da, bu bahsedilen mekanı ön plana çıkararak ana karakterlerden biri yapma durumu görülüyor.1932 yılında geçen ilk sahnede balkondan dışarıdaki manzaraya bakan Gustave, adeta Casper David Friedrich’ in Bulutlar Üzerinde Yolculuk tablosunun bir parçası gibi. Gustave’ ın tablodaki adam gibi hareketsiz manzaraya bakışına karşın perdelerin hafif hafif uçuşması mekana nefes alıyormuşçasına canlılık katıyor ve bize bir tabloya bakmadığımızı hatırlatıyor.Çekimler boyunca gördüğümüz kendi kendine açılan kapılar, pencereler de filme sürekli tazelik katıyor ve yine bu canlılık hissini güçlendiriyor.
Gustave’ ın suçsuzluğu kanıtlanır, Madam D.’nin ikinci vasiyetinin açılmasıyla tüm servet Gustave’a kalır.Gustave’ ın talihsiz bir olay sonucu ölümüyle sahip olduğu her şey lobbyboy Zero’ya kalır.Zero’nun yani Mr.Moustafa’nın otelin sahibi olmasına rağmen otele geldiği haftalarda, lobbyboy olduğu zamanlarda kaldığı tek yataklı, banyosuz, hizmet asansöründen küçük olan eski odasında kalması mekanın bellekte edindiği yere vurgu yapıyor.İstese daha büyük, daha konforlu odalarda kalabilecek olmasına rağmen mekanın kişi üzerinde yarattığı aidiyet hissi ya da mekanı sahiplenme gibi duygularla o küçük odayı tercih ediyor.
KARAKTER-RENK-MEKAN Film boyunca karakterler ve içinde bulundukları mekanların birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu görüyoruz.1932 dönemi otelindeki tüm çalışanlar kendini işine, otele hizmet etmeye adamış, dünyayı nezaketle daha güzel bir yer haline getirmeye çalışan temiz kalpli insanlar. Mekanda kullanılan renkler de insanı adeta hayal alemine sokuyor. Hayata toz pembe bakan karakterlerin bulunduğu otelde her şey daha sıcak, insana yaşam enerjisi verecek kırmızı, sarı, pembe tonlarındadır.
Madam D.’ nin ailesinin yani filmin kötü karakterlerinin yaşadığı Lutz Kalesi ise daha giriş kapısından itibaren üzerimize doğru gelen iç karartıcı, acıyı, ölümü, gücü temsil eden enerjiyi emen karanlık renkler ile insanı tedirgin ediyor. İç mekanda kullanılan koyu ahşap döşeme ve duvar kaplamaları, uzun, geniş merdivenler, heybetli kapılar, dekorasyonda kullanılan postlar, boynuzlar, hayvan başları insanı Büyük Budapeşte’deki o rüya ortamından tamamen çıkarıyor.Kalede yaşayan insanları ve miras okunacağı için gelen akraba akbaba sürüsünü görünce karakterlerle mekan iyice özdeşiyor. Dmitri (Adrien Brody) ve Jopling (William Dafoe) filmin tipik kötü karakterleri ve vasiyetin okunacağı, onları gördüğümüz ilk anda gerek koyu renk giysileri gerek aksesuarları gerek içinde bulundukları mekanın kasvetli havası kötü karakter oldukları izlenimini veriyor seyirciye, daha sonra da öyle olduklarını kanıtlıyorlar. Yani renk faktörü, karakteri seyirciye yansıtmak için önemli bir unsur. İnsan karakterine, içinde bulunduğu ruh haline göre mekanı biçimlendirdiği için mekan tasarımı karakteri, karakter de mekan tasarımını da etkiler.
DIŞ MEKAN Wes Anderson’ ın dış mekan tasvirleri daha önce de bahsettiğim gibi gerçekçi bir anlatımdan çok seyircide bir tabloya bakıyormuş hissi uyandırarak, onu gerçeklikten kopartıyor. Özellikle Gustave’ ın hapishaneden kaçışından sonra Zero ile Jopling’i kovalama sahnelerinde arka plan gerçekçi olmadığı için karakterler de silikleşip neredeyse çöp adama dönüşüyorlar. Bu bilinçli seçim film boyunca ciddileşmekten kaçınan Anderson’ın izleyiciyi hayal alemine sokmasını sağlıyor.
Hayao Miyazaki’nin Ruhların Kaçışı (Spirited Away, 2001) adlı animasyonundaki bebek odasında gördüğümüz arka plan Wes Anderson filmindeki Büyük Budapeşte oteline, hapishaneye ve dış ortam tasvirlerine benzer mekanlar görebiliyoruz. Bu açıdan Anderson’ ın Miyazaki’den etkilenmiş olduğu düşünülebilir.
KARAKTER-SANAT Filmdeki olayların neredeyse tümü aslında Elmalı Oğlan adlı çok değerli bir Rönesans tablosuna sahip olma hırsı yüzünden çıkıyor. Filmde bu tabloyu tasvir ederken kullanılan dil de bize dönemin diğer resim akımlarına karşı tutumunu gösteriyor. Gustave ile Zero tabloyu Madam D.’nin evinden çalarken Gustave’ ın Elmalı Oğlan tablosu hariç yerlere saçılmış olan Gustave Klimt, Egon Schiele gibi önemli sanatçıların eserlerine geri kalan her şey değersiz diyişi, Dmitri’nin Elmalı Oğlan tablosu yerine asılmış olan tabloyu parçalaması modern sanatın dönem içinde değersiz bulunduğunu gösteriyor.
Wes Anderson kendine has üslubunu kullanarak mekanın da filmde ana karakter olabileceğini, mekanı arka planda bırakmadan karakterler kadar önemli kılınabileceğini bizlere gösteriyor. Film boyunca farklı dönemlerini gördüğümüz Büyük Budapeşte Oteli de zaman içinde karakterlerin geçirdiği değişimleri geçiriyor. Stefan Zweig’ ın eskiye hasret ve sevgiyle baktığı savaş öncesi Avrupa, filmde de söylendiği gibi çoktan kaybolmuştu ama karakter ve mekan insanlara bu illüzyonu harikulade bir tarzda sunmaya devam etti, zamanı geldiğinde de kenara çekildi.
KAYNAKÇA: *Gökçe BEŞIŞIK,( Şubat 2013) “SİNEMA VE MİMARLIKTA MEKAN KURGUSU VE KAVRAYIŞI”, Yüksek Lisans Tezi , DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ,İZMİR *http://www.sinematopya.com/2014/04/grand-budapest-hotel-2014-buyuk-budapeste-oteli.html *https://issuu.com/juancamilosalazar/docs/manual_de_analisis_tgbh *http://www.mimarizm.com/haberler/wes-anderson-in-pastel-renkli-dunyasina-yolculuk_118074 *https://teknoseyir.com/inceleme/the-grand-budapest-hotel