1
HANNAH Grace yatak odamdan içeri öyle bir hızla daldı ki neredeyse yere
düşüyordu.
“Freddie Fransa’da değil!” dedi zafer kazanmışçasına, nefes nefese kalmış Tilly de ardından odama girmişti. Yatağın üstüne oturdum, sabahtan beri yavru hayvan ve göz kalemi çekme numaraları öğreten videolar izliyordum. “Emin misin?” diye sordum. “Evet!” diye bağırdı Tilly ve bulunduğu yerde anında bir zafer dansı
yapmaya başladı.
“Ama onu daha sabah kontrol ettim,” dedim. “V Eyfel Kulesi’nin önünde elinde bageti bıyığıymış gibi tutarken çektirdiği bir fotoğrafı olduğunu gördüm. Kelimenin tam anlamıyla daha fazla Fransa’da olamazdı.
“Evet, oradaydı,” diye cırladı Tilly. “Ama sonra dünyanın en inanılmaz şeyi
başına geldi: evine hırsız girdi ve erken eve dönmek zorunda kaldılar!”
“Aslında başına gelenler oldukça kötü,” diye araya girdi Grace. “Evet, evet,” diye kafasını salladı Tilly. “Açıkçası… önemli olan şu ki… bu akşam Stella’nın partisine geliyor. Gerçekten.” “Doğru,” diye onayladı Grace. “Ve onunla kesinlikle sevişeceksin. O gece bu
gece…” Burnunu kırıştırdı ve güldü.
Yorganı tekmeleyerek üstümden attım ve ayaklarımı yataktan aşağı
sarkıttım. “Ne? Hayır… Hazır değilim.”
“Hazırsın,” diye sakinleştirdi Grace, beni. “Kesinlikle doğru zaman ve o da
doğru kişi.”
“Hayır, duygusal olarak hazır değilim demek istemiyorum. Duygusal
olarak tamamen hazırım. Demek istediğim gerçekten hazır değilim. Üç gündür yataktan çıkmadım ve felaket görünüyorum.”
“Her zamanki gibi görünüyorsun,” dedi Tilly. “Teşekkürler, Tills.” “Cidden, Hannah,” dedi Grace. “İlk seferini yaşayacağın kişinin Freddie olduğunu söylerdin her zaman. Bunun şimdiye kadar gerçekleşmemesinin sebebi de kendini son dört aydır sınavlara çalışmak için tecrit etmiş olman.” “Kader sizi ayırdı,” dedi Tilly görkemli bir şekilde. “Ve şimdi de sizi tekrar biraraya getirdi,” dedi Grace. “Yiyecek bir şeylerin
var mı?”
“Özür dilerim ama sanırım kaderin hayatımdaki rolünü konuşuyorduk?” “Evet ama açım… Boş bir mideyle kader üzerine kafa patlatamam.” Tekrar yatağıma çöktüm. “Aşağı inip bakının o zaman. Annem
mikrodalganın üzerinde bisküvi saklıyor.”
Ağır ağır mutfağa, alt kata indiler. Grace haklıydı. Bekâretimi kaybetme meselesini A-Level sınavı bitirene kadar geri plana atmıştım. Her ne kadar “kaybetmek” öylesine söylenmiş bir kelime olsa da. Onu sonradan, çalışma programınızın altında bulacak değilsiniz ya? Eskiden, bekâretimi kibar ve düşünceli biriyle kaybetmenin hayalini
kurardım; beni anlayan, oldukça havalı olan ama aynı zamanda diğer insanların
kendisi hakkında ne düşündüğüne de kulak asmayan biriyle. Kıvırcık siyah saçlı, teni güzelce yanmış ve İtalyanca kouşan biri. Ya da bir İtalyan.
Freddie Clemence ne kibar ne düşünceli ne de İtalyan. Hayatımın aşkı
değil. En azından olmamasını umut ediyorum, yoksa önümde heyecanla yaşamayı
beklediğim bir hayatım olmayacak. Ama kuşkusuz, herkes hayatının aşkını bulana kadar bakire kalmaya arar vermiş olsaydı, etrafta dolanan bâkirelerin sayısı şimdikinden katbekat daha fazla olurdu.
Sorunun yarısı, erkeklere de kıyafetlere davrandığım gibi davranmam: bir
mağazaya girip orada neler olduğuna baktıktan sonra neleri beğenip alabileceğimi bekleyip görmek yerine, alışverişe gitmeden önce bir kıyafet hayal ediyorum. Asla gerçekleşmeyecek senaryolar düşlüyorum. Gerçek hayatta yüzüme bile
bakmayacak erkeklerin bana aşık olduğunu düşünüyorum. Üstelik, gündüz düşlerimde ben kendim bile değilim; kendimin, tamamen havalı, kendine
güvenen, seksi ve meşhur bir versiyonuyum. Olayların sonuna kadar mükemmel geliştiği partilere davet edildiğimi, hayatımın aşkıyla nasıl tanıştığımı, onun da bana körkütük âşık olması sonucu yanıma gelerek, “Senin için ölürüm, Hannah,” gibi sözler söyledikten sonra da tıpkı Titanik’teki gibi aradabada seviştiğimizi hayal ediyorum.
Ama gerçekteyse ya Freddie ile köşede sarılmış öpüşüyorumdur ya da birinin kusmuğunu temizliyorumdur çünkü partiyi veren kişi adına kendimi kötü hissediyorum. Ama belki de Stella’nın partisi farklı olur. Şu an herkes sınavlarını bitirmiş durumda, yani parti muhteşem olacak. Doksan kişi partiye geleceğini
Facebook’tan bildirdi. Ve şimdi de Freddie Fransa’dan erken döndü, belki de bu bir
işarettir. Belki de şu an doğru zamandır. Bu aşk değil ama bir an önce seksi aradan çıkarmalıyım ki hayatımı yaşamaya devam edebileyim.
Tilly ve Grace merdivende sallanarak üst kata çıktılar, ellerinde tuttukları iki paket Hob-Nos ve bir kavanoz fıstık ezmesiyle yatağıma atlayıp oturdular. “Umarım Zac’i asla indirmezsin,” dedi Tilly tavanıma bakarak. “Seni
tanıdığımdan beri orada.”
On iki yaşındayken, uyandığımda gördüğüm ilk şey o olsun diye
yapıştırdığım Zac Efron çıkartmasına bakıyordu.
“Hiçbir zaman aşağı inmeyecek,” dedim. “Zac benim ilk aşkım. Gönlüm
başkasına kaymış olabilir…”
“Freddie,” diye araya girdi Grace. “…ama kalbimde onun için her zaman bir yer olacaktır.” “Ve gardırobunda da…” dedi Tilly. “…üzerinde resmi olan o tişörtün hâlâ duruyor mu? Çok çılgıncaydı.” “Diyen de Aztek harem pantolonu giyen biri.” Tilly ayaklarını göstermek için havada salladı. “Giyecek başka bir şeyim
yok. Annem grevde olduğu için hiçbir elbisemi yıkamıyor. Üniversiteye başlamadan önce bu tarz işlerin nasıl yapıldığını öğrenmemi istiyor.”
“O zaman bir an önce öğrensen iyi olur,” dedim. “Çünkü Alaaddin gibi
giyinmeye devam edersen hiçbir erkekle tanışmayacaksın ve tehlikeli bölgeden kurtulamayacaksın.” Tilly araftaydı. Yürüyen bir zombiydi. Bir seks zombisi. Max Lawrence içine girmişti ama tamamen değil ve yalnızca birkaç saniyeliğine. Çok acıdığını söyleyince o da durmuştu. Sonrasında da bir partide Amber Mason ile yakınlı ğını ilerletince Tilly de onu terk etmişti. O sıralar bunun son şansı olduğunu
bilemezdi Eğer bilseydi daha iyi bir deneme yapabilirdi. Ama konu bu tarz şeyler olduğunda Tilly tam bir pısırığa dönüşürdü; HPY aşısını olurken neredeyse bayılıyordu. Seri katillerin DNA’larında bulunabildiği ama bizim Tilly’nin bâkire olup
olmadığını bir türlü çözemediğimiz bir dünyada nasıl yaşayabiliyoruz? Yüzlerce kez Google’da arama yaptık ama ne kadar çok araştırma yaptıysak konu da o kadar çok felsefi bir boyut aldı.
Bu arada bekâretini kaybetmek nedir ki? Zarın yırtılması mı? Ama bu
durum ata binerken ya da jimnastik yaparken hatta yüzerken bile başına gelebilir. Bekâretimi Acton Belediye Havuzu’nda kaybedebilirdim, tüm bildiğim bu. Eğer olay sadece zar mevzusuysa, o zaman eşcinsellerde nasıl oluyor? Başka birinin sizin içinize girmiş olması zorunluysa, öyleyse hiçbir şey yırtılmadı ğı halde
erkekler yine de bekâretlerini kaybederler. Belki de bu gizemli ve maddesel olarak kavranamayan bir şeydir?
Aramızda, bekâretini kaybetmiş olan yegâne kişi Grace’di. Geçen yıl Ollie’ye
aşık oldu ve o zamandan beri birbirlerinden ayrılmıyorlar. Üniversiteye
gittiklerinde bu durumla naıl başa çıkacaklarını bilmiyorum. Seks yapmanın
insana nasıl bir şey hissettirdiğini Grace bize henüz anlatmadı. Bir kere yapınca, belki, hakkında konuşamayacak hale geliyorsundur. Bir şey bu kadar harika olabilir mi? Belki de, devamlı yapabildiğin hiçbir şey sana artık mükemmel gelmiyordur.
Yatağa iyice gerinerek uzandık ve başka şeylerden bahsetmeye başladık:
partide ne giyeceğimizi ve hayatımızın geri kalanında bir renk seçmek zorunda kalsaydık saçımızı hangi renge boyatacağımızı konuştuk. (Ben: kestane. Tilly:
platin. Grace: doğal rengi.) Ve konuşmamız kaçınılmaz olarak grubumuzun kayıp elemanına geldi.
“Gerçekten onun evinde olduğunu mu düşünüyorsun?” Tilly yatağın üzerinde bağdaş kurarak oturmuş, kavanoza soktuğu kaşıkla fıstık ezmesi yiyordu. Aztek görünümüne kapüşonlu Duke of Edinburgh hırkamı eklemiş ve uzun kırmızı saçlarını kafasının tepesinde toplamıştı. “Burada değil, öyleyse…” dedi Grace umursamaz bir tavırla, sanki Stella sadece ya bizimle ya da Charlie ile olabilirmiş gibi. Belki de bu gerçekten doğruydu. Tilly ve Grace buradayken onun burada olmaması ilginçti. “Tabii ki onunla,” dedim. “Dün gece üniversiteden döndü. Sınavlar bittikten sonra, Stella’yla her gün görüştük ama bugün ondan haber alamadım.” “Bence bu zehirli bir ilişki,” dedi Grace. Güldüm “ ‘Zehirli bir ilişki’ mi? Bunun ne olduğunu sanıyorsun Jeremy
Kyle?”
“Ne demek istediğimi biliyorsun,” diye çemkirdi Grace. “Onun için gerçekten zararlı. Stella o kadar insanın içerisinden çok daha iyisini bulabilirdi.” “Evet, biliyorum,” dedim. “Kahretsin, ona Freddie’den bahsetmeyi unuttum.” Stella’ya bir mesaj attım: “NEREDESİN? FREDDIE FRANSA’DAN DÖNDÜ VE SANIRIM BU GECE O
GECE!”