Hedef
Kamera Arkası
Oğuzhan Koç Konseri
Aylık Aktüel Yaşam Dergisi Mart 2014 Sayı : 3 Fiyat : 5 TL
Aziz Yer; El Aziz
ELAZIĞ
Uzak Keşif
Röportaj
Şair - Şiir
Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale Kelimeleri Cümlelere Dokuyan Adam
Mehmet Ercan
İ TA LYA
Giysi Seçiminiz
Kişiliğiniz
Hakkında ne ne Söylüyor ?
Aşkın Katili Evlilik Değil Siz Olabilirsiniz
Aile Editörden --Psikoloji Aile Editörden Psikoloji
Editörden Merhaba, Mart benim en sevdiğim ay. Çiçekleri sevmem aslında ama bana baharı müjdeleyen ve hala isimlerini bilmediğim ağaçlardaki o rengarenk çiçekleri gördükçe sevinirim. Bir şarkı mırıldanırım, bir şiir hatırlarım. Aslında işin özü mutlu olmak istemem. Mart mutluluktur bence. Ufak bir tebessüm, güneşin habercisi olan. Sıcak bir gün umut ışığından. Mart, ne sıcaktan bunaltır insanı, ne soğuktan uzaklaştırır. Bugünü yarınına uymayanlar için ne şahane bir aydır. Kış havasından çıkarmaz. Bahar havasını eksik etmez ruhunuzdan. Mart ayını beni anlattığı için sevdim. Babamın doğum gününü içinde sakladığı için, 3. sayımızdan size merhaba dediğim için sevdim. Aslında Mart’ı sevebilecek bir dizi madde daha sıralayabilirim. Çünkü ben mutlu olmak için ruhumda bahaneler üreten çocuğu hiç büyütmedim. Bu yüzden kelebeklere ve ağaçtaki çiçeklere, korna çalan arabalara ve İstanbul’un trafiğine bile gülümseyebiliyorum. Sağ olun, Var olun, Kendinize gülümseyecek bahaneler bulun.
Selma Özge Koç
Hedef Reklam ve Tanıtım adına İmtiyaz Sahibi: S. Özge KOÇ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: S. Özge KOÇ
Reklam Müdürü: Kevser CANPOLAT Görsel Yönetmen: Oktay YETGİN
Hukuk İşleri: Av. Kutsal HADİOĞLU Av. Aydın POLAT İletişim Numarası: 0507 331 56 23
Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. Merkez Mah. 29 Ekim Cad. İhlas Plaza No: 11A/41 Yenibosna - Bahçelievler / İSTANBUL Tel: 0212 454 30 00
Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Dergimizde yayımlanan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir.
2 - Hedef - Mart Şubat-2014 -2014
İçindekiler Aile --Psikoloji İçindekiler Aile Psikoloji Kadın Mucitler ve İcatları
06
Bir Sanat Olarak Hekimlik
10
Sağlık “Grip Fıtık Ediyor!”
14
Ramazan’la Fikir Firari
22
Giysi Seçiminiz Kişiliğiniz Hakkında Ne Söylüyor
28
Ben Aslında Türk’üm
33
Çocuk -Psikolojisi
40
Aile -Psikolojisi
50
Eyvah! İş Görüşmesi
52
Gönülden Gönüle
54
Yemek Tarifleri
58
Güzellik - Bakım
59
Sizin İcin Seçtiklerimiz
60
48
04
08
Çay Dedin mi Destur Deyip Durulmalı
16
Oğuzhan Koç Konseri
19
Mehmet Akif Ersoy
Çanakkale
24
30
Mehmet Ercan
Aşık Veysel Şatıroğlu
44
34
Yakın Keşif “Elazığ”
Kamera Arkası “Fatih Harbiye”
Uzak Keşif “İtalya”
48 Dünya Kadınlar Günü
Şubat Mart -2014 - Hedef - 3
Beşinci Beşinci Mevsim Mevsim
Yazan: Selma Özge KOÇ
Çay Dedin Mi Destur Deyip Durmalı
Ç
ay içmek bir sanattır der babam. Bir bardak çayın sanatı mı olur deme. Kişiliğini bile ele verir mübareği yudumlarken takındığı tavır insanın. Çayın vakitleri vardır birde. Kahvaltıda içilen çay aperatiftir sadece, çay azizliğini akşam vakti gösterir. Bir yudum aldığınızda yakar ya boğazınızı ve bir boncuk ter belirir ya alnınızda, işte keyif çayı diye tanımlar babam bu anı! Çay içmenin bir edebi vardır. Gönül işidir çay içmek. Önce çayın rengi cezp etmeli seni, sonra bardağı kavramak; avucun his4 - Hedef - Mart -2014
setmeli o sıcaklığı. Her gönül kendi lügatının bardağını seçer birde. Kimi ince bellide içer, kavrar küçük narin belini bardağın. Bu iş dikkat gerektirir. Hassas gönüllerdedir yani tahtı. Kimi ağzı açık bardağı tercih eder ki gönlü geniştir bu kişinin, rahatça yudumlamak ister çayını. Kimisi de küçük, en küçük bardağı seçer de soğumadan bitsin çayı; taze taze halletmek ister her işini oda. Tamamlayıcı mal olan şeker de asalet katar çaya. Kıtlanır bazı gönülde, bazıları bol şekerli tercih eder. Bazıları da çayın lezzetini hissetmenin
Beşinci Beşinci Mevsim Mevsim
yolunu saflığında bulur,şekersiz içer. Hasılı kelam bir tiryakiliktir bu bir alışkanlıktan öte.. Hiç anlam verememiştim bu zevke! Bir bardak çayla unutunca günün stresini. Anladım, yaşarsan anlarsın sende azizliğini. Bir hayat bilgisidir bu ve yaşamadan öğrenemezsin bu dersi. Çayın demleme kuralları vardır bizim evde. Suyun fokurdamasından, demine; içine atılan karanfilinden, demlenme vaktine kadar uzun iştir mirim çay bizde. İlk yudum önemlidir, o gecenin emeğinin yansıması
olacaktır size. Homurdansak da bazen çaya verilmesi gereken değeri öğretir baba ocağı bize. “Envai çeşit meşrubat bir yana; Ey azizim! sen bir yana” demeyi öğrenmişim ben bizim evde. Bir zamanlar kupalarda içilen soğumaya yüz tutmuş çaylar ne lezzet verirdi kim bilir ama muhabbeti her yerde aynı lezzet mirim unutma! Şimdi fokurdar ocakta çay, fazla bekletmeye gelmez azizi bu da kurallardan birisi…
Mart -2014 - Hedef - 5
Başarılı Başarılı Hayatlar Hayatlar
Kadın Mucitler Ve İcatları
D
ünyaya ve Türkiye’ye baktığımızda kolaylık sağlayan icatların başını kadınların çektiğini görmek mümkün. Hayatın her alanında olduğu gibi kadınlar detaycı düşüncelerini icatlarına da yansıtmayı başarıyor. Bebek bezi, bulaşık makinesi, araba sileceği, gözlük camı, perma makinası, kahve filtresi, mutfak mikseri gibi hayatı kolaylaştıran pratik birçok icadın mucidi kadınlar. Günümüzde hayatımızı kolaylaştıran de-
tayda gizli birçok icadın sahibi de kadınlar. Kadınların pratik zekâları sayesinde günlük hayat daha da kolaylaşıyor. Oysaki geçmişte kimi icatlara kadın olunduğu için zemin hazırlanamadı, kimi ise vaktinden çok sonra ortaya çıkabildi. Çoğumuzun zaman zaman “ne güzel bir buluştur” dediği en basit örnek ise; çocuk bezinin mucidinin bir kadın olması. Bulaşık konusunda en dertli kesim de yine kadınlar olduğu için bu icat da yine kadınlardan geldi.
Otomobil Sileceği Otomobil sileceğini bir kadının icat ettiğini biliyor musunuz? Otomobille yola çıkan Mary Anderson yağmur bastırınca zor durumda kaldı. Sürücülerin hepsi kafalarını dışarı uzatarak araba kullanmaşa çalışıyordu. Bunun sonucunda bir tasarımcı ile araba sileceği tasarladı. 1903’te patentini aldı. Tasarımını satmaya çalıştığı firmalar sileceklerin sürücünün dikkatini dağıtacağı gerekçesiyle reddettiler. Ancak 1916’da tüm arabalarda silecek vardı.
Saç Kozmetiği 1890’lı yıllarda pamuk tarlalarında işçi olarak Sarah Walker, Afrika kökenli bir Amerikalıydı ve saçları çok kabarıktı. 1910 yılında ısınan ve saçları düzleştirici özelliği olan tarak icat etti. Saçlarının kolay taranması için pomatlar ve kremler yaptı. Diğer kadınların da ilgisini çekince satış elemanları işe aldı ve 1910 yılında bir fabrika açtı. Kurduğu işle zengin olmayı başaran ilk Afrika kökenli Amerikalı oldu. Walker Agents adıyla yetiştirdiği elemanlardan Marjore Joyner perma makinesini icat etti. 6 - Hedef - Mart -2014
Başarılı Başarılı Hayatlar Hayatlar Kağıt Makinası Kadın Edison olarak da bilinen Margaret Knight, 12 yaşından itibaren tekstilden ayakkabıya, arama motorunun parçalarından ev eşyalarına kadar toplam 26 farklı ürün icat etti. Knight’ın en önemli icadı kağıt torba. Bunu yapan bir makine icat eden Margaret, 1871’de patentini aldı. Bu icatla kağıt sektörü oldukça gelişti.
Bulaşık Makinası
Bebek Bezi Marion Donovan, başlangıçta buluşunu etrafındakilere inandıramadı. Tek kullanımlık bebek bezlerini erkek egemen dünya ciddiye almadı. Donovan duş perdesini keserek bebek bezini bununla kapladı. Sonradan paraşüt kumaşını kullandı. Bunlar bebeğin cildini tahriş etmiyor ve canını yakmıyordu. Boater adlı icadı modern bewbek bezinin protipi oldu. Sanayiciler ona kulak vermeyince kendi şirketini kurdu 1949’da New York’ta satışa sunulan bebek bezi talep patlaması yarattı.
Bugün bulaşık makinesiz ev hayal edemiyoruz. Bunun mucidi ‘kadınlar için bunu kimse icat etmeyecekse ben icat edeceğim” diyen Josephine Cochrane. Amerika’nın Illionis eyaletinde yaşayan Josephine varlıklı biriydi ve sık sık büyük yemek davetleri veriyordu. yardımcılar da kıymetli yemek takımlarını kırabiliyordu. Sonunda Josephine 1886 yılında garajda bulaşık makinesi üzerine çalışmaya başladı. Bir motor, sabun ve bolca su püskürtmesiyle çalışan bu makineyi sipariş üzerine diğer arkadaşlarına da yaptı. Josephine’nin garajda başlayan macerası KitchenAid adlı ev araç gereçleri satan bir şirkete dönüştü.
Mart -2014 - Hedef - 7
Bir KonserGünlüğü Günlüğü Bir Konser
Oğuzhan Koç
Vodafone FreeZone sponsorluğunda gerçekleşen İstanbul’daki ilk konserinde Oğuzhan Koç’ a sevgi seli…
“Ben Hala Rüyada” Albüm Lansman Konseri, Tim Show Center’da Gerçekleşti. “Sahneye çıktığı ilk anda Oğuzhan Koç’un kalp atışlarını oturduğunuz yerden duymanız mümkündü. heyecanını kaybetmeden şarkılarını seslendirmeyen başlayan Koç şarkı geçişlerinde paylaştığı anılarıyla bizlere keyifli dakikalar yaşattı. Konser sonrasında kulaklarımızda şarkıların tınısı, yanaklarımızda fazlaca gülmüş olmanın verdiği ağrılarla TİM Shoe Center’dan ayrıldık. Hedef Dergi olarak kendisine başarılarının devamını dilerken konser anında ve sonrasında gözlemlediklerimizi satırlara not olarak düştük keyifli okumalar.” 8 - Hedef - Mart -2014
Bir KonserGünlüğü Günlüğü Bir Konser
O
yuncu ve senarist Oğuzhan Koç, “Ben Hala Rüyada” adlı ilk albümünün lansman konserini Vodafone FreeZone sponsorluğunda Maslak TİM Show Center’a gerçekleştirdi. Hedef Dergi olarak davet edildiğimiz konserde Oğuzhan Koç’un bu heyecanına ortak olmuş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Oğuzhan Koç, kendi söz ve bestelerinden oluşan “Ben Hala Rüyada” albümündeki tüm şarkılarını ve 90’lı yıllardan sevdiği pop şarkılarını seslendirdi. İstanbul’daki ilk konserinde Oğuzhan Koç’ u yalnız bırakmayan hayranları konser boyunca tüm şarkılara eşlik etti. Konsere “Bu Yol Uzar” parçasıyla başlayan Oğuzhan Koç, bu konserin kendisi için çok özel olduğunu söyleyerek “Beni bu önemli akşamda yalnız bırakmadınız, her birinizi tek tek öpmek isterim.” diyerek sevenlerine teşekkür etti. Erzincan şarkısını saz sanatçısı İsmail Tunçbilek performansıyla seslendiren Oğuzhan Koç, tüm şarkılarını seyirci ile birlikte söyledi.
Albümünde yer alan “Bitmedi Elem” ve “Gitsem Diyorum” şarkılarını da seyirci ile birlikte söyleyen Oğuzhan Koç’a albümde olduğu gibi “Yüzük” şarkısında yakın dostları Eser Yenenler ve İbrahim Büyükak eşlik etti. Gençlik yıllarından bu yana birlikte olan “3 Adam” eski anılarını anlattıkları konserin son bölümünde seyirciden gelen yoğun istek üzerine “Joker” adlı parçayı da birlikte seslendirdiler. Konseri albüme ismini veren “Ben Hala Rüyada / Ayy” ile bitiren Oğuzhan Koç, tüm sa-
lonu gözleriyle tarayarak “Yüzlerinizi hiçbir zaman unutmayacağım” diyerek albümde ve bu gecede emeği geçen herkese teşekkür etti. Oğuzhan Koç’u İstanbul’daki bu ilk konserinde Mustafa Erdoğan, Necati Akpınar, Esat Yontuç, Melike Yalova, Murat Dalkılıç, Merve Boluğur, Sinan Tuzcu, Ayy klibinde birlikte rol aldığı Gözde Mutluer yanısıra, BKM oyuncularından Zeynep Koçak, Şahin Irmak, Pelin Öztekin, Bülent Emrah Parlak, Aydan Taş, Burcu Gönder, Gülsüm Alkan, Emre Canpolat, Nazmi Karaman, Şevket Süha Tezel yalnız bırakmadı.
Mart -2014 - Hedef - 9
Ben Olucam? BenNasıl NasılBüyük Büyük Adam Adam Olucam?
Op. Dr.Mehmet Akif Aydın Genel Cerrahi Uzmanı
Bir Sanat Olarak Hekimlik İ
nsan gelecekteki mesleğini hayal ederken hep iyi taraflarını düşünür de mesleğini seçer. Böyle düşününce hekimlik mesleğini seçmek için çok neden bulabilirsiniz. İtibarlı, iş bulma zorluğu olmayan, geçim sıkıntısı yaşmayacağınız bir meslek. Gerçekten de hekimlik bunların hepsini size veriyor ama karşılığında gecenizi,pazarınızı,bayramınızı vermenizi istiyor. Uyku, tatil, gezmek için ayıracağınız zamanı bağışlamanızı istiyor. Tıp fakültesine başlarken derslerde okutulanları dinleyip kalın kalın kitapları da ezberleyince doktor olacağım zan edersiniz. Öyle olmadığını elinizde diplomanızla hasta ile baş başa kaldığınızda anlarsınız. En doğ-
10 - Hedef - Mart -2014
ru teşhisi koyup bildiğiniz en iyi ilaçları yazdığınız halde hastanın iyileşmesinde bir şeylerin eksik olduğunu o zaman fark edersiniz. Antik Hindistan’da ünlü tıp adamı Susruta kitabında hekimlik: “Bir kanadı bilim, bir kanadı sanat olan bir kuşa benzer, kanatlarından biri olmazsa uçamaz” demiştir. Hekimlik derdini Türkçe anlatamayan hastanın dilini öğrenmek için çaba sarf etmeye başlayınca başlar. İyi hekimlik yakalandığı ve muhtemelen ömür boyu kendisi ile birlikte olacak hastalığının belirtilerini
Ben Olucam? BenNasıl NasılBüyük Büyük Adam Adam Olucam?
anlatarak senden medet uman hastanın asıl anlatamadığı endişelerini fark edebilmektir.Karşınızdaki hastanın zerk edeceğiniz ilaçtan daha çok ona vereceğiniz güven ve merhamet duygusundan fayda göreceğini bilmektir. Hekimliğin babası kabul edilen Hipokrat, hekimlik bir sanattır dedikten sonra meslektaşlarına şu öğütleri vermiştir. “Hastanıza karşı katı olmamanızı ve ayrıca onun durumunu dikkate almanızı tavsiye ederim. Önceki kazançları ve içinde bulunduğun tatminkar durumu göz önünde bulundurarak bazen karşılıksız hizmet götür. Maddi sıkıntı içindeki kişiye hizmet etme fırsatı doğmuşsa, bu gibilere her türlü yardımı yap. İnsan sevgisinin bulunduğu yerde sanat aşkı da bulunur. Durumlarının öldürücü olduğunun farkında olan bazı hastalar hekimlerinin iyi tutumlarından dolayı iyileşmişlerdir.” Günümüzde ilerleyen teknoloji hekim ile hasta arasına o kadar çok makine soktu ki; sadece bu cihazlar ve araç gereçlerle hekimlik yaptığınızda hasta onarılacak bir makine, sizde bir
teknisyenden farksız olursunuz. Friedrich Nietzche 1878’de “İnsanca, Pek İnsanca” da hekimler için şunu söylüyor: “Bir hekimin zihinsel güçlerinin en yüksek noktasında olmasının sebebi, sadece en son ve yeni yöntemleri beceriyle uygulaması ya da teşhis koyan hekimlerin ünlü yöntemleriyle, belirtilerden yola çıkarak sebeplere kolayca ulaşması değildir artık. Buna ilaveten herkesle kolayca uyum sağlayabilecek ve gerekirse karşısındakinin yüreğini kolayca söküp alabilecek türden bir hitap yeteneğine, melankoliyi yok edecek kadar cana yakınlığa, bir diplomatın arabuluculuk yeteneğine, insan ruhunun sırlarını öğrenebilmek için bir polisin becerisine, ancak bu sırlara ihanet etmemek için de bir avukatın anlayış yeteneğine, özetle bütün profesyonel mesleklerin beceri ve haklarına gereksinimi vardır.” Burada Nietzsche bir üstün insanı değil bir doktoru yani sanatçıyı tanımlamaktadır. İyi bir hekim olmakla sadece hekim olmak arasındaki farkı anlatmaktadır. Mart -2014 - Hedef - 11
Ben Olucam? BenNasıl NasılBüyük Büyük Adam Adam Olucam?
Büyüyünce Ne Olacaksın? Sorusuna Verilen En Popüler Cevap;
DOKTOR Dr. Ferhat Aslan
D
oktor, çocukken büyüyünce ne olacaksın sorusuna verdiğimiz cevaptan ibaret değildi bizler için. Çoğu zaman oynadığımız oyunların başrollerinde bulunan karakter. Kimi zaman kahraman, kimi zaman korkularımızın ta kendisiydi. Zaman geçti Doktor olmak isteyen çocuklar büyüdü. Kimileri vazgeçti bu hayalin peşinde koşmaktan. Kimileri vazgeçmek zorunda kaldı. Kahraman olmak kolay değildi elbette ama imkansız da değildi. Sizler için sorduk, soruşturduk. Okuduk, yazdık, çizdik; yazmalarını rica ettik . Tıp ve Hekimlik adına merak ettiğiniz bir soruların cevabını bu başlığın altında topladık. Dr. Ferhat Aslan, Tıp okumak isteyen öğrenciler için merak edilen Tıp Nasıl Kazanılır? Ne kadar çalışmak gerekir? Tıp okumak zor mu? sorularını cevapladı. - Tıp nasıl kazanılır? Tıp kazanmak için insan olmak yeterlidir, tıp kazanan insanlar uzaydan gelmezler. Düz lise olsun, Anadolu Lisesi olsun, Fen Lisesi olsun, herhangi bir liseden (şu koşullarda meslek liseleri vs hariç tabi) sayısal alandan mezun olmak temel şarttır. - Tıp kazanmak için ne kadar çalışmak gerekir? Bana göre hata herkesin aynı yapıda ve kapasitede olduğunu düşünmekten öte geliyor. Şöyle ki; 12 - Hedef - Mart -2014
Herkesin konu eksiği aynı değil, herkesin çalışma tarzı aynı değil, herkesin algılama şekli aynı değil. Defter tutma şekli bile farklıyken herkesin aynı şekilde aynı oranda anlamasını ve algılamasını beklemek de doğru değil. Burada önemli olan “kişinin kendini bilmesidir” bence. Ne kadar eksik olduğunu, nerelerde daha çok yoğunlaşması gerektiğini bilmeli. Kendi çalışma şekline göre en verimli olacak programı hazırlamalı ve buna göre çalışmalıdır. Mesele çok çalışmak kadar “düzenli ve istikrarlı” çalışmaktır. Ben hazırlanırken binlerce soru çözmüyordum mesela. Düzenli bir programla 150 soruyu geçmedim asla. Ama bazı arkadaşlarım ise 600-700 sorudan bahsediyordu. Yani bireysel farklılık işte burada. Verimli olabilecek şekil ve sürede çalışarak ortaya çıkıyor. Eldeki programa sadık kalarak çok başarılı olunabilir. - Tıp okumak zor mu? Evet, asıl meseleye geldik işte. Tıp okumak zordur, hatta kazanmak kolaydır ama asıl iş okumaktadır. Burada da bir süreklilik söz konusu. Diğer bölümlere kıyasla, 6 sene boyunca sürekli ders çalışmak, herkes gezerken sınavlarla, derslerle boğuşmak gerçekten zordur. Arada kopmanın da bedeli ağır olur. (Diğer bölümlerde alttan ders alınabilirken tıpta bu yoktur, sene tekrarı yapılır) Bu yüzden tıp kazanmak kolay, okumak zordur.
Profesyonel Temizlik Hizmetleri
HALI YIKAMA - KOLTUK YIKAMA - EV TEMİZLİĞİ 0537 88 44 111 0212 92 44 090
Sağlık Sağlık
Grip Fıtık Ediyor!
Yrd. Doç. Dr. Kenan Kıbıcı Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
Hapşırık ve öksürük nöbetleri sırasında uygun olmayan pozisyonların bel ve boyun fıtığını tetiklediğini söyleyen Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroşirürji Uzmanı Yard. Doç. Dr. Kenan Kıbıcı uyardı: “Öksürük ve hapşırma nöbetleri sırasında oluşan basınca bel ve boynunuzun dirençli olması için sandalyeye dik oturur pozisyona geçin. Sandalyenin kollarından tutarak vücudunuza direnç kazandırın. Elinizi bir yere dayamaya dikkat edin. Bu şekilde bel ve boyunda olası zedelenmelerin önüne geçmek mümkün olur.” Yard. Doç. Dr. Kenan Kıbıcı, gün içerisinde fıtık oluşumuna zemin hazırlayan yanlış hareketleri ve fıtıktan korunma yollarını anlattı:
14 - Hedef - Mart -2014
G
rip vakalarının sık yaşandığı kış aylarında hastaları tehdit eden sorunlardan biri de fıtık. Öksürük nöbetleri ve art arda şiddetli hapşırıklar sırasında omurgalar içindeki basınç da artıyor. Eğer öksürük ve hapşırık sırasında bel ve boyun direncinizi düşüren bir pozisyondaysanız fıtık olma riskiniz artırıyor. Özellikle daha öncesinde bel ve boyun ağrısı veya fıtığı olan kimselerde öksürme ve hapşırma nöbetleri sırasında ‘’fıtık patlaması’’ dediğimiz olay yaşanabilir. NÖBET SONRASI UYUŞMA BAŞLADIYSA… Gribal enfeksiyonlarda sık görülen öksürük ve hapşırık nöbetleri sonrası başlayan boyun ağrısı, kollarda ağrı ve uyuşma, güçsüzlük, bel veya bacak ağrısı, belde hareket kısıtlığı topallayarak yürüme, vücudun bir tarafa doğru eğilmesi, bacaklarda karıncalanma olabilir. Öksürme, hapşırma veya ıkınma ile bu şikâyetler arttıysa ve basit ağrı kesiciler ile birkaç gün içinde düzelme olmuyorsa vakit kaybetmeden hekime başvurmalısınız. DESTEKLİ HAPŞIRIN Özellikle daha öncesinde bel ve boyun ağrısı ve fıtığı olan kimselerde şiddetli öksürük ve hapşırma nöbetlerinde daha fazla risk altında. Nöbetler geldiğinde yapılacak en iyi davranış, bir sandalyede dik oturmak, sandalyenin kollarından destek alarak vücuda direnç kazandırmak. Bunun yanı sıra şiddetli öksürük nöbetlerinde bir yatağa yan olarak yatmanız ve mümkün olduğunca dizlerimizi karnımıza doğru çekmeniz öksürüğe karşı vücudun daha az zarar görmesini sağlar. Bunun yanı sıra çömelerek bu nöbetlerin geçmesini beklemek de etkili olabilir. Aksi durumda vücut içinde artan basınç
Sağlık Sağlık
nedeniyle daha önceden mevcut olan ve kapsülü zayıflayan diskte ‘’patlama’’ sonucu fıtık oluşabilir. Bunların hiç birini yapamıyorsak hapşırırken ya da öksürürken dizlerimizi hafif bükmeye, elimizi bir yere dayamaya dikkat etmemiz gerekiyor. SOĞUK HAVALARDA KORSE TAKIN Özellikle soğuk havalar boyun ve bel şikâyeti olanlarda şikayetlerin artmasına neden oluyor. Soğuk havada kasların kasılması, kan damarların daralması sebebiyle kas sistemine ulaşan kan miktarı azalıyor. Özellikle bağ dokusu hastalıkları; orta-ileri yaş grubunda daha sık görüldüğü için, soğuk havanın bu yaş gruplarını daha fazla etkiler. Özellikle orta yaş üzeri kadınlarda, soğuk daha fazla ağrıya neden olabilir. Bu durumda hastaların boyun ya da bel bölgelerini sıcak tutacak tedbirler almaları gerekir. Soğuk havaya çıkarken boyun atkısı kullanmak, bele yün korse takmak gibi tedbirler şikâyetlerinin artmasını engelleyen yöntemlerdir. ÖKSÜRÜK KABURGA KIRIYOR Kronik öksürük yakınması olan kişilerde kaburga kırığı görülebilir. Öksürükten göğüs kafesinin orta-yan kısmını ilgilendiren kaburgalar daha sık etkilenir. Kaburganın gerilmesi sonucu stres kırığı oluşabilir. Kemik erimesi olan kişiler daha fazla risk altındadır. BOYNUNUZU “KÜT”LETMEYİN Boyun ağrıları ve fıtık oluşma riskini alabileceğiniz basit önlemlerle düşürebilirsiniz. Öncelikle boynunuzu ağır ve dengesiz zorlanmalardan, ters hareketlerden, özellikle ağır kuvvet denemelerinden kaçının. Boynu sağa sola
şiddetli hareketlerle çevirerek yapılan ve halk arasında ‘boyun kütletmesi’ denilen hareket, son derecede tehlikelidir. Yumuşak hareketlerle boyun egzersizleri yapın. Ağır yüklerin tek taraflı olarak taşınmamasına dikkat edin. Özellikle masa başı işlerde çalışan ve yoğun bilgisayar kullanan kişilerin boyun sağlığı için yumuşak hareketlerle yapılan egzersizleri uygulaması gerekir. AĞIRLIKLARI İKİYE BÖLÜN · Hareketli olmak, tüm vücut fonksiyonlarını canlı tuttuğu gibi, aşınma, yıpranma ve kuvvet yitirilmesini de önler. Sürekli oturmak veya ayakta durmak bel için sakıncalar oluşturur. · Bel ve sırtınızı mutlaka dik tutun. Omurga için en rahat ve uygun olanı bel ve sırtın düz durduğu pozisyondur. · Düzenli egzersiz yapın. · Yerden bir şey alırken öne doğru eğilmeyin, çömelin. Ağır cisimleri kaldırmayın.. Taşıdığınız ağırlıkları ikiye bölün ve vücudunuza yakın tutun. · Sürekli masa başında oturmak zorunda olanlar, ayakların altına küçük bir yükselti veya iskemle koyup kolları da koltuğun yanlarına dayamaları uygun olur. · Otururken de sık sık pozisyon değiştirin. · Ayakta dikilirken dizleri gergin tutmayın. Topukları ve tabanları yumuşak ve alçak topuklu ayakkabı giyin. Yatarken bacaklar gergin olmasın. Sırtüstü yatarken dizlerin altına konacak küçük bir silindir yastığın büyük yardımı dokunur. · Spor yapın, imkânı olanlar için yüzme yapılabilecek en ideal spordur (serbest veya sırtüstü). Ayrıca hızlı tempolu yürüyüş yapılabilir ve bisiklete binilebilir. Omurga kaslarını düzenli çalıştırın. Bu da düzenli egzersizle olur. Bu egzersizler hiçbir zaman zorlanarak ve sert yapılmamalıdır.
Grip hastaları dikkat! Hapşırık ve öksürüğün omurgalar içindeki basıncı aniden artırması, bel ve boyun fıtığı yapıyor. Öncesinde bel ve boyun ağrısı olanlarla fıtık hastaları ise daha büyük risk altında. Öyle ki, hapşırma ve öksürme nöbetleri sırasında ‘’fıtık patlaması’’ bile yaşanabiliyor. Mart -2014 - Hedef - 15
Geçmişe Yolculuk Geçmişe Yolculuk
Çanakkale Tar�htek� ve Ulusal Yaşantımızdak� Yer�
3
Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası’nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale’nin sularında, Conkbayırı’nda ve Anafartalar’da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915’in Mart ayında İstanbul’a girerek Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertebilecekti. Çanakkale Boğazı’nı denizden aşıp İstanbul’a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915’ten başlayarak 8-9 Ocak 1916’ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Türk Ordusu tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya’nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915’te sona erecekti. Geli16 - Hedef - Mart -2014
bolu Yarımadası’nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Türk Ordusu Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı ve Öncesi Boğaz savunması, girişten itibaren “DışOrta-İç Tabyalar” olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı. İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul’a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul’a bir Ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Plan gereğince, 3 Kasım 1914 Günü 7 zırhlı ileBoğaza bir keşif taarruzu yaptı. Girişteki tabyalarımız zarar gördü. İkinci saldırıyı 19-25 Şubat 1915 tarihleri arasında 7 gün süreyle devam ettirdi. Türk topçusunun atış menzili dışından yapılan bombardımanlar etkili oldu. 19 topumuz ve Boğaz girişindeki tabyalarımız kullanılamaz hale geldi. 26
Geçmişe Yolculuk Geçmişe Yolculuk
Şubat günü düşman donanması Boğaza girdi orta kesimdeki tabyalar 8 saat süreyle kesintisiz bombardımana tabi tutulup sarsıldı. Bu başarılar üzerine Amiral Carden, Londra’ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul’a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, Kağıt üzerinde yapılan bu savaş planında, Türk’ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı. 18 Mart 1915 Günü Savaşı 18 Mart günü, bundan 99 yıl önce, Çanakkale’de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle Saat 10.00’da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale’ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15’te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı. Düşman yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00’ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini
parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale’ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu. Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı’nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET’in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00’te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00’da INFLEXIBLE ve 10 Dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı’nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz’a dönüyordu. Böylece 6 Saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30’da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.
Mart -2014 - Hedef - 17
Geçmişe Yolculuk Geçmişe Yolculuk
Çanakkale şeh�tler�ne Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde -gösterdiği vahşetle- “bu: bir Avrupalı!” Dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da, Ostralya’yla berâber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl, Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere, Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’â mı göğsündeki kat kat îman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te’sis-i İlâhî o metîn istihkâm. Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkîf edemez sun’-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ’nın ebedî serhaddi; “O benim sun’-i bedî’im, onu çiğnetme” dedi. Âsım’ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? “Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istîâb. “Bu, taşındır” diyerek Kâ’be’yi diksem başına; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Mehmet Akif Ersoy 18 - Hedef - Mart -2014
Şair Şair --Şiir Şiir
Mehmet Akif Ersoy 1873 - 1936
A
sıl adı Mehmet Ragif olan Mehmet Akif 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Tahsil hayâtı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca ve Farsça öğrendi. Babasından Arapça dersleri aldı. Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif’in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn’da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. Âkif okulda öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarda kendi kendini yetiştirerek tah-
silini tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan sonra öğretmenlik yaparak ve şiir yazarak edebiyat sâhasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat âlemine girişi daha fazla 1908’de İkinci Meşrutiyetin îlânıyla başlar. Bu târihten itibaren şiirlerini Sırât-ı Müstakîm’de yayınlanır. 1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükce Kur’ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemmiyetini anlayamadı ve hava değişimiyle geçeceğini zannetti. Lübnan’a gitti. Ağustos 1936’da Antakya’ya geldi. Mısır’a hasta olarak döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul’a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır.
Mart -2014 - Hedef - 19
Şair Şair --Şiir Şiir
İstiklal Marşının Kabulu
İ
stiklal Marşımız, yurdumuzun düşman işgaline uğradığı felaket günlerinde hazırlandı. Saldırgan düşmana karşı Anadolu’da tutuşan heyecanı koruyacak; vatan sevgisini ve inancı Canlı tutacak bir marşın hazırlanması düşüncesi, Genel Kurmay Başkanı İsmet (İnönü) Paşa dan geldi. İsmet İnönü böyle bir marşın Fransız ordusunda mevcut olduğunu ve bizim ordumuz için de faydalı olacağını Milli Eğitim Bakanlığına iletti. Milli Eğitim Bakanlığı da bu düşünceyi benimseyip bir yarışma düzenledi. Beğenilen güfte için 500 lira ödül verilecekti. Yarışma için 734 şiir gönderildi. Bir kurulca bunlar titizlikle incelenip 6 tanesi ayrıldı. Ama hiçbiri beğenilmedi; marş olacak değerde bulunmadı. O zaman Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif’in para ödülünden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmadığı öğrenildi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi şairin Meclis’teki sıra arkadaşı Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey’in yardımını istedi. Hasan Basri Bey bundan sonrasını şöyle anlatıyor: Akif Bey’in yanımda olduğu bir zaman,elime bir Kağıt parçası alarak,onun dikkatini çekecek bir tarzda yazmaya başladım. -Ne yazıyorsun? -Marş…İstiklal Marşı yazıyorum. -Yahu sen ne adamsın? Seçilecek şiire para ödülü verileceğini bilmiyor musun? içinde para olan bir işe nasıl katılıyorsun? -Yarışma kaldırıldı? Seçilecek şiire ne para verilecek, ne de her hangi bir ödül. Milli Eğitim Bakanı bana güvence verdi. -Ya, o halde yazalım. İşte böylece yazılmaya başlanan ve 48 Saatte bitirilen İstiklal Marşı, imzasız olarak Milli Eğitim Bakanlığının seçici kuruluna sunuldu. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, daha önce seçilen 6 şiirle birlikte yeni şiiri Ordu Komutanlarına gönderdi. Onlardan, şiirlerin askerlere okunmasını, beğenilenleri sıralamalarını istedi. Komutanlar, kısa sürede sonucu bildirdiler: Hepsi de Mehmet 20 - Hedef - Mart -2014
Akif’in şiirini birinci sıraya almıştı. Bundan sonraki iş, İstiklal Marşı’nın T.B.M.M’ne getirip kabul ettirmekti. Marş, ilkin Meclis’in 1 Mart 1921 Günü yaptığı ikinci oturumunda ele alındı. Başkan Mustafa Kemal’in söz vermesi üzerine Hamdullah Suphi kürsüye gelerek, sık sık alkışlarla kesilen şiiri okudu ve son seçimin Meclis’e ait olduğunu söyledi. O Gün oylama yapılmadı. Şiirle ilgili konuşmalar ve oylama, Meclis’in 12 Mart 1921 günü öğleden sonraki oturumunda yapıldı. Bazı milletvekilleri, bir komisyon kurularak şiirin yeniden incelenmesini, bazıları da hemen görülüp karara bağlanmasını istediler. Uzunca tartışmalardan sonra, şiirin kabulü için verilen 6 önerge benimsendi ve İstiklal Marşı çoğunlukla kabul edildi. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930 da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonilenmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.
Şair Şair --Şiir Şiir
İstiklal Marşı Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım. Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, ‘’Medeniyet!’’ dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli: Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli; Bu ezanlar -- ki şehadetleri dinin temeli Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder varsataşım; Her cerihamda, İlahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım! O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.
Mehmet Akif Ersoy Mart -2014 - Hedef - 21
Ramazanla Fikir Fikir Firari Ramazanla Firari
Ramazan Kadir Işık
Feraye Mektupları
u sana yazılan kaçıncı mektup bilmem; o kadar sığamadın ki yazılanlara yananlar kül oldu küller havaya savruldu da sinsi dumanı odana ulaştı mı habersizim! Şimdi yanan sigaramla şehrin manzarasında aradığım senin varlığındır. Hangi ışığın içine sakladın varlığını, kokun hangi duvarlara çarpa çarpa baş döndürür. Ben bilemedim Feraye. Göremedim ölümden öte bir acının ruhumu bu denli sarsacağını, beni uğruna bu denli meczup edeceğini. Zamana yasladıkça sırtımı sen kayboluyorsun sanki, şehirler büyüyor, mesafeler kısalıyor, insanlar sevdiğine aşkını ilan etmekte pek bir cesur oluyorlar da ben kalakalıyorum kalabalıkların ortasında; bir başıma. Dualarıma giriyorsun Feraye, hiç çıkma ne olur. Seni Rab’den istiyorum yorulmak bilmezcesine ki ben başka hiç dilemedim başkasından. Dillendikçe masalarda adın, dostların kulaklarında küser oldun, gelmez oldun gecelerde rüyalarıma. Ben senden önce bir gençtim Feraye, geçti ömrümden baharlar sana sakladım hazanı. Yarım yamalak cümleler dilime yuvarlanır oldu. Konuşabilmek seni ahh, ne çok isterdim senli gevezeliklerle rahatlasın içim, olmuyor Feraye sen gelince dilime, boğazımda kalan yumruklarla düşüyor gardım ve kalabalık masalarda yanıma çektiğim boş sandalyeden -senden- müsaade isteyerek kalkıyorum ve kaldırımlara süzülüyor özlemim mahcup ve mağrur. Gelmez denilen baharlar geldi geçti Feraye, doğan çocuklar sana yazılanları okur oldu. Artık mektuplar müsveddedir ağızlarda, şarkılar dahi satılmak için var. Neredesin? Gel de gam elinde kurduğum zoraki yuvamı yerle bir et; hüzünleri başıma yık, yokluğu yok et. Yüz çevirdiğim karanlıkların ortasında yapayalnız kaldım Feraye. Adım yok sanki -haşa- yazılmamış alnıma kaderim, izmaritte tükenen umut yeni bir kibritin alevinde alevlenir içimde de dağlar yüreğimi pare pare. Dünyanın tüm postallarına sitemim; un ufak etseler kaldırımlarda beni de bir parça diline eklense fakir kemiğim. Sana gönlümde yer yok diyemem. Sen gönlümü yıldız alacasından gündoğumuna çıkaransın; gecemi sabah, hazanımı bahar eyleyensin. Belki de eğlenensin gönlümle. Adımla yaz her hikayeyi Durma adımla, Feraye beni an..
B
22 - Hedef - Mart -2014
Biz Size BizBize Bize Bizden Bizden Size
Kelimeleri Cümlelere Dokuyan Adam
Mehmet ERCAN İkinci kitabı Dudak Payım’ı okuyucularıyla buluşturan Mehmet Ercan; kelimeleri duyguların emrinde yazmaya değil, nakış nakış işlemeye devam ediyor.
Bize Kısaca Kendinden bahseder misin? 1978 Mardin Kızıltepe doğumluyum. 11 yaşımda ailemle birlikte İstanbul’a geldim ve 1989 yılından beri bu büyülü şehirde yaşıyor olmaktan çok bu şehri yaşamaya çalışıyorum. 1994 yılı başlarında, 16 yaşımda yerel bir radyoda programcı olarak görev aldım. 1 yıl yerel radyolarda çalıştıktan sonra ulusal radyolarda program yapmaya başladım ve kesintisiz bir şekilde 20 yıldır radyo programcılığı yapmaya devam ediyorum. Son 7 yıldır da Radyo 7 frekanslarında hafta içi hergün 20:00-22:00 arası ‘Uzun Lafın Kıssası’ isimli bir programın yapımcı ve sunuculuğunu gerçekleştirmekteyim. Şair- Yazar - Oyuncu - Radyocu hangi kimliğin diğerlerinin bir adım önünde? 24 - Hedef - Mart -2014
Şairlik ve Oyunculuk için ‘evet şairim ya da evet oyuncuyum” demek bu işin ustalarına biraz saygıda kusur etmiş olmak olur diye düşünüyorum. Bu nedenle kendimi tanıtmaya çalışınca, radyo programcısıyım demek biraz daha ağır basıyor. Ki bu mesleği 20 yıldır da profesyonel bir şekilde yapıyor olmam, bunu söylemem için biraz daha cesur kılıyor beni diyebilirim. Oyunculuk ise beni için profesyonel anlama henüz çok yeni bir deneyim benim için. Şu sıralar TRT 6 ekranlarında 4. sezonuna devam eden “Ciran Ciran” (Komşu Komşu) isimli sitkomda “Baki isimli” karakteri oynuyorum. Lakin tekrar edeyim. Çok uzun yıllardır gerçekleştirdiğim radyo programcılığı, konumlandırmam açısından şu an için temelimi oluşturmakta.
Biz Size BizBize Bize Bizden Bizden Size yabancı değiliz”. Hayatımız boyunca tanışmadığımız birinin bir sözü, şiiri ya da bestesini kendi hayatımıza uyarlarız. “Evet işte benim yaşadığım duygu da bu” deriz. Yazdığım sözlerin de çok sayıda insan tarafından beğeniliyor olmasının tek nedeni bu. İnsanlar yazdıklarıma dair hayatlarında yaşadıkları ama ifade edemedikleri duyguları buluyor. Hiç tanımadığım insanların, benim sözlerimi kendi duygularının ifadesi olarak kullanıyor olması; kısacası bu, şahane bir duygu.
“Canıma Susuyorum” şiir kitabın vardı. Şimdi yeni bir heyecan yolda ondan bahsedelim biraz. Evet, 2011 yılında ilk baskısını yapmış olan bir Canıma Susuyorum isimli bir şiir kitabım var. İçinde 55 şiir ve 25 sözden oluşan bir kitap, ilk göz ağrım. O güne dek beni sadece radyo programlarım ve bir çok ilde gerçekleştirdiğim tek kişilik gösterilerimden tanıyan dinleyenlerime bir de bu yönümü sunmama neden olan bir kitap. Ki bu ikinci kitabım için de beni cesaretlendiren ilk basamaktı Canıma Susuyorum. Ve dediğiniz gibi, şimdi de yeni bir heyecan. Dudak Payım isimli 2. kitabım. Dudak Payım bir deneme kitabı. İçinde 130’u aşkın deneme ve birkaç tane de şiirim var. Denemelerimin alt yapısını oluşturan ise sosyal medyada paylaştığım sözlerim. Yani Dudak Payım, bu sözlerin biraz daha genişletilmiş hali. Hayy Kitap etiketiyle okuyucusuyla buluşmuş olmasının bitmek bilmeyen heyecanını yaşıyorum.
Aşka bakışınız mı etkiliyor bizleri? Sadık bir aşık var mesela, beddua etmekten utanan, sevdiğini dualarına saklayan. Dediğin gibi, sadece kendi bakış açımı anlatmaya çalışırım. Bizleri etkileyen bireylerin aşka bakış açısı değil, bizzat aşkın kendisidir. Sadece bir çoğumuz her duyguyu aşk zannederiz. Yanılgı da zaten burada başlıyor. Evet ben sözlerimde, denemelerimde ve şiirlerimde hep sadık bir aşığı yazmaya çalıştım. Aşkı hep özne olarak korudum ama seven ya da sevilene söylenmekten, kızmaktan ya da yermekten çekinmedim. Çünkü kusursuz olan aşktır, aşık değil. Aşık olunana yani sevilene ya da sevgiliye beddua etmemek konusuna gelince; ben aşkta kesinlikle seven kişiyi baz alırım. Sevilen bu aşkın en son şıkkında yer alır. Sevilenin neredeyse aşkta katkısı yoktur
Mehmet Ercan sosyal medyada en çok paylaşılan mısraların sahiplerinden biri, nasıl bir duygu bu? Bu görüşünden dolayı teşekkür ederim. Radyo programlarımda da hep söylemişimdir. “İnsanız ve insana özgü hiçbir duyguya Mart -2014 - Hedef - 25
Biz Size BizBize Bize Bizden Bizden Size Seni sevmekten değil, bunu sana söylemekten vazgeçtim. Hepsi bu
dahi diyebilir. Anlatmaya çalıştığımı Fuzuli şöyle şahane bir sözle anlatmış. Sorarlar Fuzuli’ye, seven mi önemlidir yoksa sevilen mi diye. Cevaben der ki : “Seven önemlidir. Çünkü bir insan ne kadar sevdiğini bilir ama ne kadar sevildiğini asla bilemez”. Benim de acizane baz almaya çalıştığım boyun bu. Sevilen size sipariş verip kendini sevdiremez. Bu nedenle ne yerilmeyi ne de kötü konuşulmayı hak etmez. Onun işi sevilmektir, asıl mesai ise sevene aittir. Bize Aşkı tanımlar mısın biraz. Mehmet Ercan’a göre Aşk nedir, ne değildir? Aşkı anlatmak, tarif etmek haddim değil. Bunun özellikle bilinmesini isterim. Ancak kendi bakış açımla anlatmaya çalışırım, hepsi bu. Aşkın kavuşamama hali olduğuna olan inancım ilk günden beri vardı ve hep de böyle kalacak. Kavuşmak filmin sonu, oysa kavuşamamak bir dizin devamı gibi. İnsan kavuşamadığına aşıktır. Aşkın var olduğu hayatta sadece sevilen vardır, seven yoktur. Örneğin aşkta “sen kendini ne zannediyorsun!” yoktur. “Ben kendimi sen zannediyorum” vardır. Aşkta, sevenin sevileni şikâyet etme makamı yoktur. Peşinen yenilgiyi kabul ederek sahaya çıkmak vardır. Yıllar önce Şener Şen’in 26 - Hedef - Mart -2014
başrolünde oynadığı Eşkıya isimli filmi hatırlarsın. Filmde aynı kadına aşık olan iki arkadaş var ve o arkadaşlardan biri kadının kendisine ait olması için en yakın arkadaşına hainlik yapıp her türlü etiksizliği göze aldığını izlemiştik. Öyle ki ‘ben bu aşk için cehennemde yanmaya razıyım, şimdi söyle bakalım hangimizin aşkı Keje’ye daha büyük?” gibi bir replik de vardı. Bu sahne hala beni etkilemeye devam eder. Bence bu işin özü, aşkın seveni sevilen karşısında zaten yok hükmüne getirmiş olmasıdır. Yani Leyla’nın Mecnun’dan kolunu istemesi neticesinde, Mecnunun : “Ben zaten sen olmuşum, kimin kolunu kime göndereyim ki” diye cevap vermesi. Bütün bunların yanında şimdi böyle düşünmekte fayda var. Kim bilir, belki de biz başka başka şeylere aşk dedik. Aslında aşk ne değilse hep bunu öğrendik. Aşkın ne olduğunu değil, ne olmadığını anlamak için aşkı olduk… Kat etmek istediğin yollardan bahsedelim biraz. 10 yıl sonra kendini nerede görmek istiyorsun mesela? Eğer 10 yıl sonra hala bu dünyadaysam, öncelikle yayınlanmış 2’den fazla kitabımın olmasını çok isterim. Daha geniş okuyucu kitlesine sahip olmuş olmak, daha doğrusu daha
Özlediğim kokun, bana boynunun borcudur
Biz Size BizBize Bize Bizden Bizden Size Hobilerin ve varsa fobilerin nelerdir? Sinemada film izlemeyi severim. Aynı şarkıyı 140 kez üst üste dinlemeyi severim. Kimsenin bilmediği gizde kalmış şarkıları bulup kimsenin duymamasını isteyerek dinlemeyi de çok severim. Fobim diyebileceğim bir korkum yok. En nefret ettiğin şey? Nefret ettiğim şey sabit kalmıyor. Belli zaman aralıkAnlatmak istelarıyla değişiyor. Kendimden miyor değilim, dahi nefret ettiğim zamanlaanlaşılmayaca- rım olmuştur. Bu yüzden genellikle anlamaya çalışırım, ğıma eminim. nefret etmemeye çalışırım. “Aynı yol ayrımına geldiğim Bu susmaktan zaman ya da aynı şeyle sınansayılmaz dığımda ben olsam ne yaparım acaba” diye sorup bunun cevabını veremediğimden doçok insana ulaşarak anlatmak istediklerimi layı da kınamamaya ve nefret yazmış olmak suretiyle daha çok insanla pay- etmemeye gayret ederim. laşmış olmak beni çok mutlu edecektir. Oyunculuk konusunda yine çok iyi proje- Hedef Aktüel - Yaşam okuyucularına, lerde bulunmak ve biraz da yazıyor olmaktan seni seven ve takip edenlere ne söylemek cesaretle, kendi senaryomun bir sinema filmi istersin? olarak çekilmiş olması da hayallerim arasın- Beni takip eden, ilgi alaka gösteren her kim daki yerini korumakta. varsa hepsine çok teşekkür ediyorum. Yazmak adına ortaya koyduğumuz çabayı destekEn sevdiğin film? liyor olmaları, sahip çıkıyor olmaları çok sayCan Dostum (Robin Williams – Matt Dagın, çok onur verici. Bunun için ne desem az mon) kalır, bu yüzden çok uzatmak da istemiyorum. Hepsi sağolsun, varolsun. En son okuduğum kitap? Derginizde yer almak, yer vermeniz de Yalnızlığın İcadı 1984 (Bülent Parlak) büyük incelik. Senin şahsında tüm Hedef AkEn sevdiğin yemek? tüel – Yaşam çalışanlarına çok teşekkür ediÇok ayırt etmiyorum ama bir çok erkek yorum. Derginizi okuyan okuyucularınız da gibi bamyayla mesafemi korumaya devam benim için sanata, edebiyata, kaliteye önem veren kişiler katagorisinde yer almakta. Bu ediyorum. desteklerinden dolayı tüm okuyucularınıza İlgilendiğin, sevdiğin spor dalı? da teşekkürü borç biliyor, sizin aracılığınızla Oynamak için çok fırsat bulamasam da saygılarımı iletiyorum. futbolu severim. Bu arada Fenerbahçe tarafFoto : Mor Menekşeli Canon tarıyım ama daha çok futbol izleyicisiyim. Mart -2014 - Hedef - 27
Kişilik Testi Kişilik Testi
Giysi Seçiminiz Kişiliğiniz Hakkında Ne Söylüyor? 1. Bir iş toplantısındasınız ve tek bayan sizsiniz. a) Zekice yorumlarınızla öne çıkar, varlığınızı hissettirirsiniz. b) Tam bir kabus, sessizce bir köşede oturursunuz. c) Konuşmalara katılmaya, samimi olmaya çalışırsınız. d) Fırsat bu fırsat, cazibenizi kullanıp tüm ilgiyi üzerinize çekmeye çalışırsınız.
6. Aksesuar tercihiniz… a) Boncuklu takılar b) Gümüş aksesuarlar c) Altın takılar d) İnci, elmas, pırlanta taşlı değerli mücevherler
2. Acilen markete gitmeniz gerek. Gardırobunuzdan çarçabuk ne seçersiniz?
7. Giysilerinizin sizi nasıl hissettirmesi önemlidir?
a) Eşofman b) Kot pantolon ve kazak c) Etek ve bluz d) Bir elbise
a) Rahat b) Farklı c) Zarif d) Şık
3. Bir seminerde ya da konferanstasınız. Not tutmanız gerekiyor. Nasıl bir kalem seçersiniz?
8. Giysilerinizi genellikle nereden satın alırsınız?
a) Arkadaşınızdan ödünç alacağınız bir kalem b) Tükenmez kalem c) Dolma kalem d) Süslü, tüylü, parlak renkli bir kalem
a) Pazardan ya da outlet merkezlerinden b) Mağazalardan c) Alışveriş merkezi ya da internetteki alışveriş sitelerinden d) Ünlü markaların yer aldığı özel butiklerden
4. Bir kozmetik mağazasındasınız. İlk hangi ürünlerin satıldığı reyona gidersiniz?
9. Üzerinize giyeceğiniz şey öncelikli olarak;
a) Maskara b) Fondöten c) Oje d) Ruj
a) Pratik ve rahat olmalı b) Kişiliğinizi ifade etmeli c) Üzerinize yakışmalı d) Moda ve şık olmalı
5. Ciddi ve ağırbaşlı görünen bir renkte elbise almaya karar verdiniz. Ne renk olurdu?
10. İş yerinde asla giymeyi tercih etmeyeceğiniz şey…
a) Gri b) Siyah c) Kahverengi d) Bordo
a) İnce ve yüksek topuklu ayakkabılar b) Saten bluz c) Spor ayakkabı d) Salaş pantolon
28 - Hedef - Mart -2014
Kişilik Testi Kişilik Testi İŞTE SONUÇLAR CEVABINIZIN KARŞISINA GELEN PUANLARI TOPLAYIN A B C D E F G a’lar çoğunluktaysa: Rahatınıza düşkünsünüz. Modaymış, zarafetmiş pek takmıyorsunuz. Çünkü siz dış görünüşten çok niteliğe ve kaliteye önem verenlerdensiniz. Okumak, bilgi dağarcığınızı genişletmek ve kişisel gelişim sizin için önemli. İdealiniz sade ve bilgece bir yaşam. Kendinizi iyi hissederseniz sizi kimse tutamaz. Başkaları ne der, acaba nasıl görünüyorum gibi dertleriniz yok. Özgüveniniz yüksek. Eşofmanınızı giyer, hayallerinizin peşinden koşarsınız. b’ler çoğunluktaysa: Geleneksel ve muhafazakar bir yapınız var. Normlar ve kurallar bazen hayallerinize sınır çekmenize neden oluyor. Başkalarını kafaya fazla takıyorsunuz. Dikkat çekmek, göze batmak en büyük kabusunuz. İçinizde fırtınalar kopsa da dışarıya zerresi sızmaz bu fırtınanın. Biraz rahatlayın, kendinizi sevin, farklılıklarınızı ifade etmekten çekinmeyin. Bazen sıra dışı şeyler yapın, koyduğunuz görünmez sınır-
ları yavaş yavaş kaldırın. c’ler çoğunluktaysa: Kişisel bakıma önem veriyorsunuz; kendinizle barışıksınız. Çok dikkat çekmek istemeseniz de kendinize has bir tarzınız var ve herkes gibi olmak istemiyorsunuz. Az parayla şık olmanın formülünü keşfetmişsiniz. Ailenize bağlı, evcimen bir insansınız. Kendiniz kadar evinize de özen gösteriyorsunuz. Arkadaşlarınız arasında seviliyorsunuz, derdi olan sizin kapınızı çalışıyor. Becerikli ve çalışkan yapınız iş yerinde de öne çıkmanızı sağlıyor. d’ler çoğunluktaysa: Her toplulukta tüm gözleri özerine kilitleyen biri vardır ya, işte o sizsiniz. Şık ve farklı olmak için cebinizdeki tüm parayı dökebilirsiniz. Ama sizinki frapan bir şıklık değil. Gayet zarif ve orijinal bir şıklık. Göze batmıyor, göz dolduruyorsunuz. Yalnız modaya uyacağım derken bazı sorumluluklarınızı ihmal etmeyin. İşiniz, eviniz, eşiniz, çocuklarınız sizi şık değil ilgili görmek isteyebilir. Dışarıdakilere bu kadar önem vermek yerine kişisel gelişiminize ve sevdiklerinize zaman ayırın. Dengeyi yakalayın.
Mart -2014 - Hedef - 29
Bir Günlüğü Bir Yazarın Yazarın Günlüğü
Aşık Veysel Şatıroğlu
A
şık Veysel, hayatini anlattığı bir şiirinde “Ücyüz-onda gelmiş idim cihana” diyor. Yıl 1894 oluyor hesapça. Sivas’a bağlı Şarkışla ilçesinin Sivrialan Köyünde dünyaya gelmiş. Anasi Gulizar, bir yaz günü koy dolaylarındaki Ayıpınar merasına koyun sağmaya gittiğinde; oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel’i. Göbeğini de kendi eliyle kesmiş. Yaman kadınmış Gülizar ana. Bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüş. Babası Ahmet; bebenin adini Veysel koymuş. Yıllar geçmiş aradan büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk. Böylece yedi yaşına varmış. O yıl bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas’ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünde, cicegin beyi çıkmış kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş, önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş, bu gözüyle. Baba30 - Hedef - Mart -2014
“Gözlerindeki karanlığa inat, kalbindeki ışıkla şiirler yazdı, çaldı, söyledi.”
sına “Çocuğu Akdağmadeni’ne götür, orada bu gözünü açacak bir doktor var.” demişler. Sevinmiş Ahmet emmi. Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel’in. Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın donuverince; yakında bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermiş. O göz de akıp gitmiş böylece. Veysel’in Ali adında bir ağabeysi ve Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler Veysel’in kotu kaderine. Babası meraklı adammış. Halk ozanlarından şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas’ın köyleri saz sairleriyle dolu. Onlar da ara sıra gelip Ahmet emminin evine uğrarlarmış. Veysel ilgiyle dinlermiş calip söylediklerini. Babası, oğlunun ilgisini görünce; bir saz alıp vermiş ona. İlk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamşıh’lı Ali
Bir Günlüğü Bir Yazarın Yazarın Günlüğü çare o da yaşamamış. Bu sıralar Veysel’i yeniden evermişler. Bu karisi çocuk vermiş Aşığa. Biri olmuş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ. Onlar da 18 torun vermiş Veysel’e. Aşık Veysel, Cumhuriyetin Onuncu yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar, başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda sairlerimizden rahmetli Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel’i. Onun ışık tutuculuğuyla Veysel’in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel; şairliğinin gelişmesinde Tecer’in büyük yardımlarını gördüğünü söylerdi her zaman. Veysel’in gün ışığına çıkan ilk şiiri Gazi MusAğa’dan almış. Ve gitgide, kendini iyice saza vermiş Veysel. Unlu Halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman. Yirmibes yasındayken (1919) anası, babası Veysel’i Esma adında bir kızla evermişler ve kısa sure sonra ikisi de göçüp gitmiş bu dünyadan (1921). Acı üstüne acı gelmiş, ama bitmemiş talihin kotu oyunu. İkinci çocuğu on günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardından da karisi yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay çok koymuş Veysel’e. Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karisi koyup gittiğinde bir kızı varmış Veysel’in. Daha bir yasini bile bitirmemiş. İki yıl kucağında gezdirmiş Veysel, ne
tafa Kemal Pasa için söylediği: “Türkiye’nin ihyası Hazreti Gazi” mısrasıyla başlayan şiirdir. Bundan sonra bütün yazdıklarını calip söyler olmuştu. 1933 yılına kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde; bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle kasabalarını, köylerini yakından tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoglan’i, Yunus’u, Emrah’i, Dertli’yi severdi. Çağımızın ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer’in ayrı bir yeri vardı Veysel’de. Onun aracılığıyla Koy Enstitülerinde bir sure saz öğretmenliği de yapmıştı Veysel. Sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Cifteler, Kastamonu, Yildizeli, Mart -2014 - Hedef - 31
Bir Günlüğü Bir Yazarın Yazarın Günlüğü
Akpınar Koy Enstitülerinde bulunmuştu. 1952 yılında İstanbul’da büyük bir jübilesi yapılan Aşık Veysel’e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, “Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” özel bir kanunla vatani hizmet tertibinden aylık bağlamıştı. Veysel’in bir başka özelliği daha vardı; köyünde ve çevresinde ondan önce bir tek meyve ağacı olmadığı halde, Sivrialan’da ilk meyve bahçesini o yetiştirmişti. Hem öyle bir bahçe ki, içinde elmadan kayısıya, kirazdan cevize kadar turlu turlu meyve ve çiçek vardı. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bu bahçeyi yapmaya başladığı zaman köylüleri “Atalarımız bunca yıl böyle bir is yapmamışlar, su kor adam onlardan iyi mi bilecek ki böyle ise kalkıştı?” demişler. Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp utanmışlar ve bu defa “O kor değilmiş, meğer kor olan bizmişiz diyerek Aşık Veysel’i kutlamışlar. iste böylesine uzağı gören bir insandı o... Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşadı (ölümü 21 Mart 1973). Fakat karanlık gözlerindeydi yalnız, içi apaydınlıktı, şiirleri de öyle... Halk şiirimizin bu güçlü ozanı yarim yüzyılı aşkın bir sure yazdıklarıyla, calip söyledikleriyle çevresine ışıklar saçtı. Sanırım simdi de mezarında son uykusunu ışıklar içinde uyuyordur. Yalnız çağımızda yasayanlar değil, bizden çok sonra yasayacaklar da “Dostlar Beni Hatırlasın” şiirini unutmayacaklar ve her zaman rahmetle anacaklardır. 32 - Hedef - Mart -2014
Uzun İnci Bir Yoldayım Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Uykuda dahi yürüyom Kalmaya sebeb arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece Kırkdokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşüm gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece Şaşar Veysel işbu hale Gah ağlayan gahi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece
Kim Bo Gyeong
İçimizden Biri İçimizden Biri
Ben Aslında Türk’üm B
en Kim Bo Gyeong. (“Kim” soyadım. Kore’de soyisim isimden önce yazılıyor.) Ben Türkiye’de 1,5 yıl yaşadım. İstanbul Aydın Üniversitesine değişim programı ile Güney Kore’den geldim. Bu yazıyı en iyi arkadaşım Selma Özge Koç için yazıyorum. 2012 Şubat’ta Türkiye’ye ilk defa geldim. Sabah 5’de İstanbul Havalimanına uçağımız indi. O zaman ilk defa Camiden yükselen Ezan sesini duydum. Biraz korktum ama o sesi beğendim. Ben önce öğrenmediğimden dolayı Türkçe konuşamadım. Markette giderken hep beden diliyle konuştum. Başlarda biraz zor günler geçirdim ama Türkiye’de yaşamaya başladıktan sonra iyi arkadaşlarla tanıştım ve sonra süper günler geçirdim. Mesela Türkçe kelimeleri biraz hatalı kullanırdım, ama arkadaşlarım beni her zaman anlardı. Yine de ben konuşurken çok gülerdiler. Aslında biz göz göze geldiğimizde 24 saat gülebilirdik. Birbirimizi her zaman anladık. Hatta Kore kültürü ve Türk kültürü arasında çok farklılıklar olmasına rağmen hep Türkiye’yi hep kardeş ülkem gibi hissettim.
Unutamadığım günlerden biri ise Türkiye’nin en özel günü olan bayramlar. Türkiye’de geleneksel bayramlar var, Kurban Bayramı ve Ramazan (Şeker) bayramı. Kore’dekinden biraz farklı ama aile Türkiye’de çok önemli. Aile kavramının hayatımızdaki yeri iki ülke içinde aynıydı. Ben en çok o kültürlerini çok beğendim. Dünyadaki en iyi, en lezzetli yemekler Türkiye mutfağına ait. Ben Türk yemeklerinin hepsini seviyordum ve Türkiye’de yaşadığım zaman içinde 10 kilo aldım. Biraz şişman oldum ama lezzetli yemekleri yemeye devam ettim. Baklava, iskender, kebap, lahmacun, beyaz peynir bunları yazarken bile çok özledim , acıktım. Ah Türkiye geri dönmek istiyorum, benim ikinci ülkem. Türk annemi ve babamı özledim. Ve kardeşim olan yakın arkadaşlarımı... Türkiye’de yaşadım zamanlarda çok ünlü bir oyuncu gibi yaşadım. Biraz komik Türkçem ile televizyonlara çıktım. Facebook’ta 2000 tane Türk arkadaşım var. Ben şuan Kore’de yaşıyorum ama biz arkadaşlarımla Türkiye’de gibi konuşmaya devam ediyoruz! Ben Türkiye’de yaşadığım zaman içerisinde çok gezdim. Alışveriş yaparken sık sık indirim yaptırıyordum. Çünkü süper Türkçe konuşan yabancı gördüklerinde insanlar çok şaşırıyorlar. Türkiye, unutamadığım ülkem.. Sizi Seviyorum ve özledim.
Ve ben aslında Türküm!...
Mart -2014 - Hedef - 33
Kamera Arkası Kamera Arkası
Peyami Safa’nın Aynı İsimli Romanından Televizyona Uyarlanan Dizi
Röportaj: Selma Özge KOÇ
B
ir set hayal edin size ilk gülümseyen kişi yönetmen olsun. Gülümsemekle kalmasın halinizi hatırınızı sorsun. Yine bir set hayal edin içten gülen oyuncuları olsun. Neden buradayım hissini değil de bu setin çalışanlarını tanımakta neden bu kadar geç kalmışım hissini yaşatsın. Sonra o setin içine soğuğa rağmen çalışırken mutlu olan insanlar yerleştirin. Paydos denildiğinde birbirine sarılan, herkesin bir işin ucundan tuttuğu kapris kelimesi nedir bilmeyen insanlar. Şimdi hayal ettiğiniz o set ekibinin mucidi Koliba Filmin Yapımcısı Ata Türkoğlu ve setin kralı Sadullah Celen’i 34 - Hedef - Mart -2014
daha çok sevin. Tüm bu samimiyetin ve neşenin mimarı onlar. Fatih Harbiye setini ziyaret etmek istediğimizde, Koliba Film’de bizi hiç kırmadan karşılayan naif bir sesti Ezgi Hanım. Her aşamada da yanımızdaydı. 2 günümü ayırdığım bu sette çok güzel zamanlar ve insanlar not aldım hayatıma. Sıcak ve samimi bir havası var Fatih Harbiye setinin. Dizi oyuncularına setin en neşeli ismi kim? bu enerjinin sırrı ne? unutamadığınız sahneler var mı? gibi sorular sorduk. Samimiyetle cevap verdiler. Hepsine bir kez daha tek tek teşekkür ederken. Sizlere de keyifli okumalar diliyorum.
Kamera Arkası Kamera Arkası Ben aslında şunu yapıyorum. Hafızada çok kalan bir iş olduğu için yaptığımız, ben şöyleyim; çektik bitti. Aklımda pek kalmıyor sahneler ama duvara yumruk attığım bir sahne vardı ama onu unutamam. Gerçekten vurdum duvara acayip canımı yakmıştı o. Şinasi karakteriyle özdeşleşen benzeyen noktalarınız var mı?
Yunus Emre Yıldırımer (Şinasi), ŞİNASİ “SEN BİLİRSİN” DEMEYİ BİLMİYOR. Sete ilk geldiğinizde ne yapıyorsunuz? Bir selam veriyorum sonra saç, makyaj, kostüm. Çok fazla zamanımız olmuyor zamanla yarıştığımız için. Herkes evine ne kadar erken dönerse o kadar iyi. Setin en neşeli ismi kim? Bu sette herkes çok neşeli. Baktığınızda biz kendi içimizde çok eğleniyoruz. Sadullah hoca en neşelisi. İşin sahibi böyle olunca -yanlış anlaşılmasın işinde çok ciddi- herkese enerjisi yansıyor. Ben sete ilk geldiğimde arabadan indim ve Sadullah hoca bana merhabalar, nasılsınız dedi? Basit bir hareket aslında ama şaşkınlıkla karşıladım çünkü genel olarak çok rastlanan bir durum değildir bu. Bazen oyuncu için de, yönetmen içinde çok karışık sahneler oluyor. Belki öyle bir zamanda gözden kaçar ama Sadullah hoca o konuda çok centilmendir her zaman. Bizde durum şöyle, suratın düşünce neden suratın düştü diye sorarlar. Bu kadar iyi insanın bir araya gelmesi şansımız. En çok zorlandığınız, unutamadığınız ya da gülmekten çekemediğiniz bir sahne oldu mu? Gülmekten çekemediğimiz bir sahne hiç olmadı biliyor musunuz? Benim anladığım demek ki şöyle bir durum varmış. Oyuncu kendini kasıyor arka planda sahnede patlıyor. Biz zaten kamera arkasında çok gülüyoruz falan haliyle işe başlayınca işimizi ciddiye alıyoruz. Önceki işlerim de çok oldu ama burada olmadı. Çok doğal ve çok rahatız. Her şey seyrinde ilerliyor. Unutamadığınız bir sahne? (biraz düşündükten sonra önce bir açıklama yapıyor.)
Aslında biz benziyoruz. Şinasi de küçük bir mahalleden konservatuara gitmiş. Bende küçük bir mahalleden konservatuara gittim. O Türk müziği okuyor, ben tiyatro okudum. Yaşam tarzı, hayata bakışı benziyor bazı noktalarda. Hatta eskiden daha çok benziyordum. Yaşım ilerledikçe biraz daha dinginleştim.Sen bilirsin demeye başladım. Şinasi’nin öyle bir problemi var sen bilirsin diyemiyor. Aslında biraz konuşsa her şeyi çözecekte, konuşmuyor arkadaş problemi o (gülüyor). Bizim aracılığımızla sevenlerinize söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? İzleyicilerimiz bizi takip etmeye devam etsin. Size de böyle güzel dergilerle kendimizi ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Başak Parlak (Rüya),
YÖNETMENİN TAVRI SETİN AKIŞINI BELİRLİYOR
Sete ilk geldiğiniz de ne yaparsınız? Hemen Şahin’e bir sade Türk kahvesi söylerim. Unutamadığınız bir sahne var mı? Şinasi ve Rüya’nın hayallerinin ortak olması ve okul yapma kararları beni çok etkiledi. Rüya karakteri ve benim için büyük bir adımdı. Mart -2014 - Hedef - 35
Kamera Arkası Kamera Arkası Eğlenceli bir ekip işinize nasıl yansıyor? Setin en enerjik ismi kim? Sadullah hoca. Onun enerjisi bize yayılıyor. Yönetmenin tavrı setin akışını belirliyor zaten. Rüya karakteri ile sizin özdeşleşen yanlarınız var mı? Genel olarak yok, benzemiyoruz ( kahkaha atıyor). Ben genelde ağzıma geleni söyleyen, enerjik bir tipim. Rüya daha oturaklı, düşünüp konuşan biri. Olması gereken insan rüya ama napalım (gülüyor). Bizim aracılığımızla iletmek istediğiniz bir şey var mı? Çok teşekkür ederiz. Biz naif bir iş yapıyoruz. Kitap okur gibi bir hissiyat veriyor bana izlerken. Destekleyen ve izleyen herkese çok teşekkür ederim.
Setin en enerjik ismi kimdir? Oyuncular arasında Süeda Çil benim için. O benim canım, kalbim her şeyim. Daha önce de anne kızı canlandırdık biz. O benim hocam. Şimdi de aynı projedeyiz; bence mucize. Tek isim bence Süeda Çil. Teknik ekibi sorarsınız, Sadullah hoca. Bu enerji işinize nasıl yansıyor. Teknik ekibimiz çok kaliteli çalışıyor. Yönetmenimiz zaten çok hızlı ve bizi hiçbir zaman yormuyor. Böylece dinlenmemiz, kendimize zaman ayırmamız için fırsat vermiş oluyor. Kendimiz sonraki bölümlere hazırlamamıza yardımcı oluyor. Bu yüzden sete geldiğimizde enerjimiz yüksek oluyor. Bizim aracılığımızla izleyenlerinize söylemek istediğiniz şeyler var mı? Aslı karakteri bir sosyal sorumluluk projesi. Ailelerin biraz daha bilinçli olması tek temennim. Yalvarıyorum bunun için. Çocuklarına sahip çıksınlar. Bu konuda en büyük rol annelere düşüyor. Sonuçta erkeklerimizi büyüten anneler. Her anne çocuğunu bu konuda bilinçlendirirse en azından şiddeti engelleyen bireyler yetişir. Belki bu sayede aile arası şiddet azalabilir ve zamanla kalkabilir.
Gökçe Akyıldız (Aslı); ASLI KARAKTERİ BİR SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ (Gördüğün gibi setin en çok çalışanı benim diyerek geliyor yanıma tatlı bir tebessümle) Sete ilk geldiğinizde ne yaparsınız? Hazırlık odasına geçerim sahnelere tekrar bakarım . Oyuncu arkadaşlarımla ezber geçerim. Kendimi role hazırlarım. Fatih Harbiye setinde unutamadığız sahne hangisi? En çok etkilendiğim sahne bekaret kontrolü sahnesiydi. 1. bölüm benim ilk set günümdü, ilk sahnemdi onunla başladım Aslı karakterine o sahneyi hiç unutamayacağım. 36 - Hedef - Mart -2014
Süeda Çil (Zehra) ; BİZİM SETİMİZ EDEPLİ BİR SET. Sete ilk geldiğinizde ne yaparsınız? Sete gelme maceram arabamın içinde başlar. Evden çıktıktan sonra ben setteyimdir. Kaç sahne var ben önce ona bakarım. Hemen giriyor muyum diye bakar ve o saatten sonra ben hemen kapanırım; başlarım
Kamera Arkası Kamera Arkası
Fatih Harbiye set ekibinin hazırlıkları Zehra olmaya. Çünkü Zehra ile Süeda arasında bir fark ve o farkın içerisine girebilmek için öyle bir mesai lazım.
Ben şöyle bir şey söylemek istiyorum. 25 yıldır bu sektördeyim. Birçok projede çalıştım ama neredeyse hiç bu kadar akademik bir ekipte olmadım. Hiç bir şey rastgele yapılmamış. Yapımcımız çok uzun süre çalışmış. Mesela bizim sette hiç kapris yapan yoktur. Saygısızlık yapan yoktur. Uğur’da bende sete gittiğimiz zaman bizim küçüklerimiz ayağa kalkıp yer verir. Bugün Kadir de yer veriyor, Neslihan da. Gidin bakalım başka setlerde bu var mı? Büyükler olarak bize duydukları saygı gözlerinden görülüyor ve ben bunu bulunmaz olarak görüyorum. Bu unuttuğumuz Edep. Bizim setimiz edepli bir set. Ben seyircilerimizi de bizi seçtiklerinden dolayı tebrik ediyorum. (gülümsüyor)
Setin en neşeli insanı kim? Sadullah Hoca. Çok enerjik, çok neşeli ama aynı oranda iş disiplini de yüksek biri. İkisinin bir arada bulunması çoğu zaman zordur. İşin mizahını seven kişinin yaptığı işten hayır gelmediğini görürüz çoğu zaman ya da çok saygılı olan kişinin de asık suratlı olduğunu görürüz. Ben oyunculuk adına ne öğrendiysem Perran Kutman’dan öğrendim. 100 bölüm onunla birlikte çalışmak benim için ayrı bir konservatuar oldu. Bugün benim için söylenen ne varsa ona borçluyum. Kötü söyleneni de düzeltme yolundayım. Fatih Harbiye Setinde unutamadığınız bir an veya sahne var mı? Yorgan dikme sahnem vardı bütün gece yorgan diktim. Yönetmen bana dedi ki bir yorgan sahnesi var düzgün oynarsan buna çok ses getiririz. O benim 1 hafta boyunca düşünmeme sebep oldu. Dizide benim kızımı Aslı’yı oynayan Gökçe’nin babası yorgancıdır ondan yardım aldım. Mahallenin yorgancısına gittik, Google’dan bakıyorum; hayır bir de artık yorgan dikme de kalmamış. Sonra gerçekten çok iyi bir sahne oldu. Oyunculuk mangal gibi yürek istiyor. Kesinlikle para pul falan değil, eğer oyunculuk sevilmese kesinlikle yapılacak iş değil. Yoksa sabahlara kadar burada durmanın hiçbir açıklaması olamaz. Bizim aracılığınızla izleyenlerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Sevinç Sırma (Nezahet); HER EVİN BİR NEZAHET’İ VAR. Sete İlk geldiğinizde ne yaparsınız? Sete ilk geldiğimizde hiç bir şey yapmamıza izin vermezler hemen bizi hazırlığa alırlar. Çok güzel bir ekip var. Ekip olarak birbirimizi çok seviyoruz. Uzun süre görmediğimizde de özlüyoruz. O yüzden aslında ilk sete geldiğimizde yaptığımız şey birbirimize sarılmak bizim. Böyle ayırmak suretinde saça makyaja hazırlığa doğru götürüyorlar. Makyaj yaparken sürekli konuşmayın konuşmayın diyorlar (gülüyor) Kamera arkasındaki ekibin ve oyuncuların arasındaki enerjisinin bu kadar yüksek olması ekrana nasıl yansıyor peki? Dizinin başarısı aslında hikayenin gücünden, O kadar başarılı bir hikaye ki her şekilde gidiyor. Doğru Cast. Bir de herkes rolüne çok yakıştı.Kamera arkasında çok başarılı bir ekibimiz var. Başta yönetmenimiz Sadullah Hoca, Görüntü Yönetmenimiz Yalçın bey ve Mart -2014 - Hedef - 37
Kamera Arkası Kamera Arkası hepsi hepsi hatta. (gülümsüyor) Yapımcının başarısı tabi bu kadar güzel bir ekibi bir araya getirmek, bu sinerjiyi oluşturmak. Dolayısıyla bunların hepsi birleşince o güzel ve kaliteli şeyi seyirci de ekrana izleyince beğeniyor. Sette enerjinizin en iyi olduğu oyuncu kim? Aslında sette kimseyi ayırmıyorum. Hepsiyle çalışırken enerjim aynı. Biz tabi Şinasi ev olarak Süeda Çil’le ve tabi Gökçe, Yunus hepsiyle çok iyi vakit geçiriyorum. Çok insani ve güzel bir ortam. Yoğun ve stresli bir iş. Bir de bizim sahneleri düşününce sürekli ağlıyoruz, depresif bir rolü oynuyoruz ama ev halkı olarak arka planda çok mutluyuz. Setin en neşeli ismi kim peki? Süeda Çil. Biz onunla çok eğleniyoruz. Rolünden bahsedelim. Ne olacak sonu Nezahet’in platonik aşık halleri? Platonik Nezahet(gülüyor). Her evin bir Nezahet’i var. Babasını küçük yaşta kaybetmiş, geçim sıkıntısı çeken bir aile de fedakar bir abla. Türküler söylüyor, kardeşinin müzik hayatı ile yakından ilgili. Zeki bir kız. Başka bir koşulda olsa belki çok güzel yerlere gelebilecekken, kendisini kardeşlerine ailesine adıyor. Kendi hayatını ikinci plana atıyor. Arada isyan ediyor ama kıyamıyor. Çok küçük bir dünyası var ve o küçük dünyada tanıdığı tek insan Cihan. Özel bir şey hissediyor. Her şeyini çok içinde yaşayan bir kız olduğu içinde bunu gösteremiyor. Bunu kardeşi bile bilmiyor. Belki güler yakında Nezahet belli mi olur?
Fatih Harbiye set ekibinin hazırlıkları 38 - Hedef - Mart -2014
Yusuf Baymaz (Emre) , FATİH HARBİYE BENİM GÖZBEBEĞİM Sete ilk geldiğinizde ne yaparsınız? Herkesle mutlaka merhabalaşmaya çalışırım. Kendi saçımı kendim yapıyorum. Kendimi hazırlığa alıyorum yani (gülüyor) kalırsa vaktim bir çay içerim tabi. Dizinin kötü adamı; Kötü mü? İyi mi o da belli değil gerçi. O muallak bizim hoşumuza gidiyor. Seviyor mu? Sevmiyor mu? Aşık mı? Değil mi? İyi olacak mı bir gün bu merak insanları karakter hakkında sürüklüyor. Bu setin enerjisi çok farklı, bu enerjinin en büyük mimarı kim sizce? Benim (kahkahalar, Öyle değil mi abi? diye ekipten bir kaç kişiden daha onay almaya çalışarak bunu ispatlamaya çalışıyor muzur bir şekilde) benim ben, kim olacak başka. Herkes çok neşeli hakikaten. Uğur abla, Süeda abla falan herkes. Kamera arkasını düşünürsem tek isim Sadullah Hoca. Unutamadığınız bir sahne var mı? Fatih Harbiye benim gözbebeğim, ilk projem. Bütün sahneleri çok iyi hatırlıyorum ama bir sahne bambaşka benim için. Aslı’dan tokat yediğim bir sahne var. Önce ben ona tokat atıyorum. sonrasında onun bana tokat hamlesi var. Ben Aslı’ya gerçekten vurmuyorum ama dedim ki: “Gökçe sen ne olur bana vur. Bu sahne çok güzel olsun istiyorum.” Sahne akmaya başladı, Aslı’dan ben öyle bir tokat yedim ki (kahkalar atıyor) keşke vurmasaymış. Görüntü yönetmenimiz falan o kadar güldü ki, Hocamız zaten sahne bittikten sonra bütün ekibi dışarı çağırdı gelin izleyin diye. İnsanlar eğer dönüp bakarlarsa o sah-
Kamera Arkası Kamera Arkası neye oradaki bütün tepki doğaldır. Tekrarlarını saymıyorum bile. Aynı şekilde, aynı şiddette tokat yemeye devam ettim. (kahkahalar) Hedef Dergi vasıtasıyla, Bizim okuyucularımıza, sizin izleyenlerinize söylemek istediğiniz bir şey var mı? Sizin okuyucularınız bizi izlemeye devam etsin. İzlemeyenlere de zorla izletsinler (kahkahalar) Herkes Fatih Harbiye izlesin herkese sevgi ve selamlar.
Seher Terzi (Kader) ANNEM BANA “Gelme artık çok fazla buraya, O kıza da yazık ama” DEDİ.
dullah hoca. Pratik olmasına rağmen harika sonuçlar çıkıyor ortaya. Görüntü yönetmenimiz Yalçın Yağdel, Harika! Ekip çok iyi. Bu kadar şanslı bir ekibin içinde olmak muhteşem bir kere. Karakterinizi hakkında bir soru sorayım (seher hanım gülüyor) kötü kadın, En kötü, hatta tek kötü. Ben bu karakteri çok severek karşıladım. İnsanların ayırt edebileceği bir karakter. bence oyunculuk için çok güzel bir durum. Biz her karakterin içine giriyoruz mesela aslında bir nevi şizofreniz. Sonra bakıyorum seyirci bizi o karakterle özdeştiriyor. Aslında iyi biriymişsiniz diye hayal kırıklığına uğruyorlar. Kötü olmamı mı bekliyorlardı ben çok merak ediyorum (kahkahalar) Düşünün Annem bana “gelme artık çok fazla buraya, O kıza da yazık ama” dedi. (kahkaha atıyor) Bizim aracılığınızla söylemek istediğiniz bir şey var mı izleyenlerinize? İzleyicilerin böyle özdeşleştirmesi aslında benim hoşuma gidiyor. Demek ki biz onları içimize almayı onların oturma odasına girmeyi başarıyoruz. İlgileri ve sevgileri için teşekkür ediyorum.
Sete ilk geldiğiniz zaman ne yaparsınız? Hazırlık. Ya bir şeyler başlamış oluyor. Benim paldır küldür hazırlığa geçmem gerekiyor ya da çok erken gelmiş oluyorum. Şuralarda oturup kedileri seviyorum. Dizide unutamadığınız sahne var mı? Hem komik, hem de unutamıyorum. Dizinin bir yerinde merdivenlerden yuvarlanıyorum. (kahkaha atıyor) Senaryo gelince düşünmüşler uzun uzun dublör ister mi? Ben hiç düşünmedim senaryoyu aldım . Merdivenlerden mi yuvarlanıyoruz? tamam, yuvarlanırız yani. Okurken teknikler öğrendik. Zarar görmemiz için bir şeyler muhakkak yapılır. Ben geldim herkes benden telaşlı. (gülüyor) Nasıl yuvarlanacaksın, dublör de istemedin dedim ya üzmeyin bu kadar kendinizi ben atarım kendimi (kahkahalar) En kaygısız bendim. Hiçbir sakatlık olmadığı gibi bir kere yuvarlandığımı görünce hadi bir de şu açıdan yuvarlan falan diye defalarca yuvarlandırdılar beni. (kahkahalar) Setin enerjisi o kadar yüksek ki ben bile kendimi kaptırdım bu akışa, O kadar candan bir yönetmenimiz var ki, Sa-
Şadi Aymutlu (Emre’nin babası) Sete ilk geldiniz zaman ne yaparsınız? Sete ilk geldiğimde herkesle selamlaşırız. Bir çay içeriz sonrası hazırlık. Setin en neşeli ismi? Süeda. Unutamadığınız bir sahne var mı? Benim için her sahne özel ve güzel. Setin kamera arkası ve oyuncuları olsun hepimiz çok eğlenerek çalışıyoruz. Bu sebepten her anımız çok özel. Mart -2014 - Hedef - 39
Çocuk Çocuk Psikolojisi Psikolojisi
Oynasın da Büyüsün Çocuğu oyunsuz düşünebilir miyiz? Çocukluğun en vazgeçilmez yanı, en ciddi uğraşı. Küçük adam ve küçük kadınların mesleği; oyun oynamak... Psikolog Nagehan Akarsu
B
azen mimar olup legolarla yapı inşa ederler, bazen doktor olup anne babayı muayene; bazen bebek uyutup anne olurlar, bazen arabalarında en hızlı şoför. Süpürgeyle ata biner, ıhlamur yaprağından sarma, kavanoz kapağından tabak, borulardan tüfek yapar, hiç bir şey bulamazsa şarkı söyleyip dans eder sanatçı olur çocuklar. Herkesin çocukluk sürecinde farklı oyun oyuncaklar vardı ama hep vardı.
OYUNSUZ BİR DÜNYA HAYAL BİLE EDİLEMEZ Çocuklardaki oyunun önemini, onların hiç oyun oynamadığını ve oyuncaksız olarak büyüdüklerini düşünerek anlayabiliriz. Gerçi oyuncaksız düşünmek zor, çünkü oyun sadece oyuncakla olmaz; bir yaşında eliyle oynar, sonra ’cee’ deyince kıkır kıkır güler, etrafında döner ve bir şekilde kendince bir uğraş bulur, bu oyundur. Yani insanın aklı olduğu müddetçe üreteceği eğlenceli oyunlar olacaktır. Hepimiz eğlenceli bir şeyler yaparken mutlu olmaz mıyız? 0-6 YAŞ ÇOCUĞU OYUNLA BÜYÜR Oyun oynamak, çocukları fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan oldukça fayda sağlamakta ve yaratıcı düşünmelerine katkıda bulunmaktadır. Çocukların zeka gelişimi ve dikkat süreleri gibi 40 - Hedef - Mart -2014
faktörler ise hangi oyunu oynadıklarına bağlı olarak güçlenmektedir. Tüm bu gelişme süreçleri çocukların 0-6 yaş döneminde (yüzde 70) tamamlanır. 0-6 yaş dönem; öğrenmenin en yoğun, alışkanlıkların ve zihinsel yeteneklerin en hızlı geliştiği ve şekillendiği dönemdir. Oyun da, bu süreçte çocuğun çevresini tanımasına, bir şeyler öğrenmesine, sosyalleşmesine yarayan önemli bir araçtır. Bu şekilde çocuklar enerjilerini boşaltır, mutlu olur, bir çok konuda öğrenim ve deneyim kazanmış olurlar. OYUNCAKLARIN ÇOCUKLARIN GELİŞİMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Eğitici oyuncaklar, eğlenceli oldukları kadar çocukların kendilerini ve çevrelerini tanımalarına da yardımcı olmaktadır. Bu oyuncaklar, çocukların yaşlarına ve becerilerine uygun olarak seçildiklerinde çocukların gelişimleri üzerindeki etkileri de net bir biçimde görülmektedir. Örneğin; bir çocuk bloklarla oynarken, zamanla bağımsızlık duygusu, kendi kendine yetebilme ve sebat etme becerisi gelişir. PROBLEM ÇÖZME BECERİSİ GELİŞİR Oyun, çocukların sağlıklı gelişimleri için ayrılmaz bir unsurdur. Çocuklar oyun oynadıkça problem çözme becerileri gelişir, motor becerileri ve fiziksel gelişimleri olumlu etkilenir. Çocuklar, bu oyuncaklar sayesinde yaratıcılıklarını
Çocuk Çocuk Psikolojisi Psikolojisi
geliştirebilirler ve okul öncesi gereken bilişsel gelişim düzeyine erişmelerine de oyuncaklar yardımcı olmaktadır. Böylece çocuklar paylaşmayı, keşfetmeyi, öğrenmeyi öğrenirler. Çocuğunuza bir oyuncak verdiğinizde dokunma ve görme aracılığıyla onun duyularına hitap eden bir nesne sunmuş olursunuz. Çocuklarınıza uygun oyuncaklar seçtiğinizde onun fiziksel, sosyal-duygusal ve zihinsel gelişimine de yardımcı olmuş olursunuz. DUYGUSAL GELİŞİME ETKİSİ: Oyuncaklar, çocuklarda duygusal gelişimi desteklemektedir. Doğumdan itibaren çocuklar etrafındakilerle ilişki kurmaya başlarlar. Yaşları büyüdükçe öncelikle yakın çevreleriyle kurmuş oldukları ilişkiler zincirinin genişleyerek çevrelerindeki diğer kişileri de kapsamaya başlaması beklenir. İlişkileri kurma ve ilerletme becerisi, karmaşık yargılarda bulunabilme yetisi (doğru ile yanlışı ayırt edebilme) gibi beceriler; grup oyunları, oyuncak bebekler gibi oyuncaklarla gelişir. KORKULARIYLA BAŞ ETMEYİ ÖĞRENİRLER Duygusal gelişime etki eden oyuncaklar sayesinde çocuklar arzularını, istediklerini ortaya koyarlar ve
korkuları ile kötü deneyimlerinin üstesinden gelebilirler. Oyunla birlikte çocuğun çevresi üzerindeki etkinliği ve farkındalığı artar. Çocuk, oyun oynarken kendisini güvende hissettiğinde olumlu duygusal gelişimine de katkısı olmaktadır. Ayrıca, çocuğun oyunlarına ebeveynleri de dahil olduğunda, bu eğitici oyuncaklar çocuk ve ebeveyn arasında güçlü bağlar oluşmasına yardımcı olurlar. Çocuklar oyun oynarken sahip olma duyguları da gelişmektedir. Önceleri çocuğunuz bir oyuncağı yalnızca kendisi için isterken oyunla birlikte kendini kontrol etmeyi de öğrenecektir. Bu şekilde çocuğunuz sosyal kuralları da oyuncaklar yoluyla öğrenmektedir. Bir arkadaşıyla ya da ebeveyniyle oyun oynayan çocuk, sırayla oynamayı, oyunun kurallarına uymayı ve oyun arkadaşıyla iletişim içerisinde olmayı da öğrenmektedir. Bebek çıngırakları, anakucakları, şarkı söyleyen bebekler ve renkli kitaplar gibi oyuncaklar duygusal gelişim açısında etkili olmaktadırlar. BİLİŞSEL GELİŞİME ETKİSİ: Lego ve bloklar gibi oyuncakların çocukların zihinsel gelişimleri açısından olumlu etkileri vardır. Bir çocuk, blokları kullanarak bir kule yapmaya çalıştığında ve bunu yıktığında, bu oyundan öte bir deneyim yaratmaktadır. Bu Mart -2014 - Hedef - 41
Çocuk ÇocukPsikolojisi Psikolojisi MOTOR GELİŞİMİNİ ETKİLER Çocuk, yaşamının ilk senesinde hareketlerini daha koordineli hale getirerek basit birtakım hareketleri sonucunda neler yapabileceğinin farkına varır. Seneler geçtikçe bu hareketler daha karmaşık hale gelir ve çocukların oyunları boyunca bedenlerini kullanmalarını gerektirir. Örneğin; çocuğunuza oyuncak olarak blokları verdiğinizde, onları önüne yığarak onlarla ne yapması gerektiğini düşünür ve onları parmaklarıyla tutar. Blokları düşürmeden üst üste kurmaya ya da onları kullanarak bazı şekiller yapmaya çalışır. Tüm bu çabaları motor gelişime olumlu etki etmektedir. şekilde çocukların zihinsel gelişimleri ve kavrama becerileri de etkilenmektedir. Bloklarla ya da legolar gibi bilişsel gelişime etki eden oyuncaklarla oynayan çocuklarda problem çözme becerilerinde, neden-sonuç ilişkilerini anlamada gelişim gözlemlenmektedir. NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİNİ ÖĞRENİRLER Çocuklar bir oyuncakla oynadıklarında yaptıkları bir hareketin sonucunun ne olduğunu da görebilmekte, böylece neden-sonuç ilişkisine ulaşabilmektedirler. Neden-sonuç ilişkisi ortaya koyan oyuncaklar, çocuğunuzun çevresine karşı bir kontrol duygusu geliştirmesine ve kendilerine karşı farkındalıklarının artmasına yardımcı olur. Çocuklar aynı zamanda oyuncaklar aracılığıyla renkleri, şekilleri ve sayıları da öğrenebiliriler. Dikkat mekanizmalarıyla birlikte hafızalarının da geliştiği görülür. Kitaplar, yapbozlar, bloklar, halkalar ve farklı renk ve şekillerdeki oyuncaklar çocuklarda zihinsel aktiviteyi canlandırmaktadır. FİZİKSEL GELİŞİME ETKİSİ: Fiziksel ve motor gelişim; çocukların ulaşmayı, emeklemeyi, tırmanmayı ve dengede durmayı öğrenmeleriyle gelişir. İnce motor gelişim ise küçük oyuncakların tutulmasıyla gelişir. İnce motor gelişimi, küçük kasların koordinasyonunu içermektedir (eldeki, ayaktaki, bilekteki kaslar vb…) İnce motor becerileri, ellerdeki kasların kullanımını ve dikkat için de göz kaslarının kullanımını gerektirir. Aktivite masaları, yürüteçler, bloklar, legolar, atma ve çekme gerektiren oyuncaklar motor gelişimini destekler. 42 - Hedef - Mart -2014
SOSYAL GELİŞİME ETKİSİ Oyunların çocuklar üzerindeki en büyük etkilerinden biri de sosyal çevreyle olan bağlantıdır. Oyun, çoğu zaman belirli ortamlarda kendi yaşıtları ile oynanması önemlidir. Bu ortamda gerçekleşen her türlü iletişim, tartışma, yardımseverlik, paylaşım gibi noktalar çocuklar üzerinde önemli etkiler bırakmaktadır. KAVGAYI DA BARIŞI DA ÇÖZER Kavgada pasif kalan devamlı dayak yiyen çocuk nasıl kendine güvenini sağlayamıyorsa, tek ve bencil çocuksa oyun parkında paylaşmayı öğrenebiliyor. Ancak aynı zamanda oyunda tartışan çocuklar bir süre sonra bununla nasıl başa çıkılacağını da öğrenmeye başlıyor. Bir çocuk oyun sayesinde kendini karşısındakinin yerine koyup empati kurmaya, başkalarına saygı göstermeye, kurallara uymaya ve stresle baş etmeye başlar. Empati kurma yeteneği ayrıca çocukların bir hayvana sahip olma ve ona bakmasıyla da gelişebilir.
Elazığ
Yakın Keşif Yakın Keşif
Aziz Yer: El Aziz;
Doğu Anadolu’nun en eski şehirlerinden olan Elazığ tarihi, doğası, köklü gelenekleri ve gelişen turizmi ile gezginlerin keşif duraklarından biri...
E
lazığ-Harput hem stratejik hem de doğal kaynakları nedeniyle Paleolotik dönemden beri yerleşmeye sahne olmuştur. Türk hâkimiyetine kadar eski kavimler yörede önemli devletler ve uygarlıklar kurmuşlardır.1085 yılından sonra Türkler Harput ve civarını kale ve askeri şehir konumundan çıkartmaya başlamış, Osmanlı imparatorluğu döneminde ise kültür, sanat ve ticaret merkezi haline getirerek, Harput’un her zerresine Türk damgası vurmuşlardır. Dünün Kalesiyle, mektep ve medreseleriyle, camileri, hanları hamamları, çarşıları alim ve sanatkarları ile ünlü Harput’u; aynı özelliklerini zaman içerisinde 44 - Hedef - Mart -2014
geliştirerek bugünün önemli bir merkezi haline gelmekte olan Elazığ’ı ortaya çıkarmıştır. HARPUT KALESİ Urartular döneminde kalma, Elazığ’ın simgelerinden olan Harput Kalesigeziniz sırasında mutlaka görmeniz gereken bir tarihi mekan. Süt Kalesi olarak da bilinen Harput Kalesi, Harput şehrinin güney kısmında ve Elazığ Ovası’na hakim bir tepe üzerinde bulunuyor. Süt Kalesi olarak da bilinmektedir ve bir rivayete göre yapımı sırasında harcına su değil de süt eklenmiş çünkü o dönemde bu bölgede su kıtlığı olduğu için Harput Kalesi yapılırken
Yakın Keşif Yakın Keşif süt kullanılmıştır. Tarihi belgelere göre kale Bizans, Roma ve Arapların eline geçmiştir. Çeşitli efsaneleri olan Harput Kalesi Elazığ il sınırları içerinde olup tarih gezilerinden haz alanların ziyaretlerinde iyi bir ev sahipliği yapıyor. Harput’a çıktığınızda: tüm şehir hani derler ya, ayaklar altında. Harput’ta: tarihi yerleri gezin. Yorulduğunuzda ise: çay bahçelerinde oturup, şehri ve hatta sis-pus olmayan bir havada Keban Barajını dahi görerek; çayınızı yudumlayın. Harput: ilginç bir yer. KEBAN BARAJI Atatürk Baraj Gölü’nden sonra Türkiye’nin en büyük yapay gölü özelliğini taşıyan Keban Baraj Gölü, Elazığ sınırları içerisindedir. Murat Vadisi boyunca uzanan gölün toplam uzunluğu 125 kilometredir. Keban Baraj Gölü’nde elektrik üretimin yanı sıra balık üretimi ve avcılık da yapılmakta olup, Türkiye’nin en önemli yatırımları arasındadır. Keban Barajı’nın yapımının ardından oluşan göl, yöre halkının mesire yerlerinden biri olmuş durumda. Aynı zamanda üç ilçeye feribotla geçiş imkanı veriyor göl. Elazığ’ın Keban ilçesinde bulunan baraj gölü, 64.100 hektarlık bir alana sahip olup, yıl içerisinde Elazığ’a gidenlerin uğrak yerlerinden biridir.
t Harpu
i
Kales
ULU CAMİ Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan (1156-1157) tarafından yaptırılmıştır. Anadolu’daki en eski ve en önemli yapıtlardan birisidir. Cami: dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda oluşu ve tuğlaların süsleme öğesi olarak kullanılması bakımından ilgi çekicidir. Günümüzde: Kurşunlu camisinde bulunan minberi: Türk ahşap sanatının şahaserlerinden biridir. Caminin iç duvarları: kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Cami: günümüzde ibadete açıktır. Ulu cami ile ilgili bir efsane var. Belki ilginizi çeker. Şöyleki: Ulu caminin bahçesinde, bir kandil gecesi iki arkadaş otururken, birisi diğerine “caminin bahçesinde, mihrabın hemen önünde bulunan dut ağacının eğilip kalktığını, yani secde ettiğini”söyler. Diğer arkadaşı ise, hayretler içinde: “Ben de caminin minaresinin eğilip kalktığını gördüm” der. İki arkadaş, korku içinde oradan uzaklaşırlar. Böylece: minaMart -2014 - Hedef - 45
Yakın Keşif Yakın Keşif re ve ağacın sırları ortaya çıkmış olur. O günden beri, ağaç ve minare, secde edercesine eğik dururlar. Hatta: minare, birkaç kez onarılarak düzeltilmiş, ancak tekrar eğilmiştir. Bugün, hala Ulucamiye gittiğinizde, eğik minareyi ve ağacı görebilirsiniz.
Ulu Cami
İzzet Paşa Cami
Çırçır Şelalesi
İZZET PAŞA CAMİSİ Elazığ çarşısının tam merkezinde bulunmaktadır. Caminin altında: kuyumcular çarşısı var. Camiyi: aslen Erzincan’lı olan Hacı İzzet Paşa yaptırır. Yapım yılı: 1866. Ancak: cami, 1972 yılında yeniden inşa edilmiş ve ibadete açılarak, çarşı merkezi olarak konumlandırılmış. Cami: şu anki hali ile, herhangi bir mimari özelliği olmayan, betonarme bir cami. Ancak: bir anlamda, Elazığ şehrinin simgesi olmuş. Evet, caminin maddi masraflarını: 1975 yılında kurulan, İzzet Paşa Vakfı karşılıyor. Vakıf, yalnızca caminin ihtiyaçlarını değil, Elazığ’ın ihtiyaçlarını da karşılıyor. Örneğin: bir Sağlık ocağı yaptırmışlar. Harput’un tepesindeki Türk Bayrağının dikilmesine de vesile olmuşlar. Bunlar: Vakfın sosyal boyutu. Vakfın kültürel boyutu da var. “Bizim Külliye” isimli bir dergi çıkarıyorlar. Dergi yayımcılığı yanında, kitap yayımcılığı da var. HAZARBABA KAYAK MERKEZİ Kış turizmin geliştiği noktalardan biri de Elazığ Sivrice’de bulunan Hazarbaba Kayak Merkezi’dir. Hazarbaba Kayak Merkezi, aynı ismi taşıdığı Hazarbaba Dağı’nda bulunmaktadır. Özellikle günübirlik ziyaretçilere hizmet vermekte olup; 1997 yılından bu yana önemli bir turizm noktasıdır. Kayak merkezinde tesis bulunmakla birlikte, 6 kilometre uzaklıkta olan Hazar Gölü kenarında büyük bir otel bulunmaktadır. Elazığ’a bir gezi planlıyorsanız; günübirlik Hazarbaba Kayak Merkezi’ne gidebilir ve dostlarınızla kayak yapmanın tadını çıkarabilirsiniz. Kayak Merkezi’ne ulaşımda zorluk yaşamayacaksınız. Elazığ’a 30 kilometre uzaklıktadır ve Sivrice’ye sadece 6 kilometrelik bir mesafede yer alır. Hem amatör hem de profesyoneller için uygun pistler bulmakta mümkündür bölgede. ÇIRÇIR ŞELALESİ
Buzluk Mağaraları 46 - Hedef - Mart -2014
Dünyanın en genç doğal şelalesi olan Çırçır Şelalesi, Keban Baraj Gölü’nden meydana gelmiştir. Elazığ’da bulunan Keban Baraj Gölü’nün çevresindeki alabalık tesisleri, doğanın içinde unutulmaz lezzetler sunuyor. Çırçır Şelalesi barajın kurulmasından hemen sonra meydana gelmiştir. Yolunuz Elazığ’a düşerse kesinlikle Keban Baraj Gölü’ne gidip hem Çırçır Şelalesi’ne şahit
Yakın Keşif Yakın Keşif
olun hem de alabalık tesislerinde dinlenip balık yemenin tadına varın.
Harput Ekmek Tatlısı (Taş Ekmeği): Yumurta, süt, un, tuz, yağ ve şekerden yapılır.
KAPLICALAR Elazığ’da kültür ve doğa turizminin yanı sıra termal turizm de gelişmekte. Şifalı kaplıca suları eşliğinde keyifli bir tatil yapmak isterseniz Ağın Kaplıcası ve Karakoçan Kolan Kaplıcası’nı ziyaret edebilirsiniz.
Harput Köfte: Yağsız kıyma, ince bulgur, yarma, yumurta, salça, tuz, baharat, maydanoz ve reyhan katılarak yapılır. İri köfte olarak da bilinir. Muhteşem bir tat, mutlaka deneyin.
ÇAYDA ÇIRA OYUNU (MUMLU DANS) VE KÜRSÜBAŞI Elazığ yöresinde oynana bu oyun: “Mumlu Dans” ismiyle, dünyaca tanınmaktadır. Oyun; orjini itibarıyla, aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkarılmıştır. Efsaneye göre: Hazar Gölü kenarında bir köyde, birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin: buluşma yerine gidebilmesi için, gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma, gece olduğundan, kız çıra (Dındık) yakarak, gence yerini belli etmektedir. Genç ise; ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadırlar. Bu durumu sezen kızın babası: buluşmanın yapılacağı gün, erkeğin yüzerek gölün ortasına geldiği bir sırada, çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına neden olur. Bunu fark eden kız da, kendini göle atar ve o da kaybolur, ölür. Bunun üzerine: bütün köylü toplanarak, ellerinde “Çıra”larla, iki sevgiliyi aramaya başlarlar. Efsaneye göre: bu olay üzerine ağıtlar yakılır, türküler söylenir ve çıra ile arama olayı oyunlaştırılarak, günümüze kadar gelir. Elazığ mutfağı, oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150’ye yakın yemek çeşidi vardır. Üç öğün yemeğin dışında: kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen: pestil, ceviz, orcik gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralarda açılır.
İçli Köfte: Yine, yöreye has bir yemek türü. Gömme: Kepekli un, kıyma, ceviz, tereyağı, pul biber ve tuz ile yapılır. Kadayıf-Künefe: Elazığ’da en çok beğenilen ve yapılan tatlıların başında: kadayıf gelir. Nitekim: Elazığ’da kapalı çarşıda sıra sıra kadayıfçı dükkanları vardır. Kadayıftan yapılan künefe de, geleneksel tatlılardandır. Dilber Dudağı: Evet, belki bilenleriniz vardır. Değişik şekilli, güzel bir tatlı. Elazığ yöresine has. Orcik: Elazığ yöresinde yetiştirilmekte olan üzümün yan ürünlerindendir. Doğal, lezzetli ve kış gecelerinin aranılan yiyeceğidir. Ancak: yapımı oldukça zahmetli ve sabır gerektiren bir üründür. Özellikle: Yurtbaşı, Hoş köyü ve Harput yöresinde yetiştirilmekte olan şilfoni üzümünün sıkılması sonucu elde edilen şıranın, kaynatılarak bulamaç yapılmasıyla orcik yapımı başlar. Özenle toplanan üzümler, temiz torbalara konularak salk adı verilen ağaçtan yapılmış teknelerde sıkılarak şırası alınır. Şıra, iyice kaynatılır ve başka bir kazana alınır. Sonuçta: iplere özenle dizilmiş ve ağaç dallarına bağlanmış cevizler, hazır olan bulamaçlara batırılır. İpe dizilmiş cevizler, bulamaca bandırılarak güneşte kurumaya bırakılır. Arzu edilen kalınlığa gelinceye kadar bu işlem birkaç kez tekrarlanır. Sonrasında orcik kurumaya bırakılır. Bu, kahverengi olarak bildiğimiz orciktir. Mart -2014 - Hedef - 47
Uzak Uzak Keşif Keşif
FOTOĞRAFLARLA
İTALYA
48 - Hedef - Mart -2014
Uzak Uzak Keşif Keşif
Mart -2014 - Hedef - 49
Aile AilePsikolojisi Psikolojisi
Aşkın Katili Evlilik Değil Siz Olabilirsiniz Medical Park Uzmanları ; aşk ve evlilik arasındaki ilişkiyi değerlendirdi: şk, birçok insanın yaşamındaki duygusal açıdan en heyecanlı, en coşkulu, en karmaşık ve en derin deneyimlerden biridir. Aşkın rastlantısal olduğuna ve hatta gözleri kör ettiğine dair görüşler olduğu biliniyor; ancak aşkın ne gözleri kördür ne de âşık olurken yapılan seçimler rastlantı sonucudur. Son on yıla kadar, aşkın bilimsellikten uzak bir konu olduğu görüşü yaygın olsa da psikolojide bilim adamlarının aşkı açıkladığı teorileri mevcut. Bunlardan en bilineni Robert Sternberg’in teorisine göre (TriangularTheory of Love) aşk üç bağdan oluşur: Yakınlık (duygusal yakınlık), tutku (cinsel ve romantik çekim) ve bağlılık (kısa dönemde diğeriyle birlikte kalmak, uzun dönemde diğeriyle birlikte yapılan planlar ve paylaşılan başarılar). Bu bileşenlerin varlığı ve/veya yokluğu aşkın farklı yüzlerini açıklar. Sternberg’e göre, yalnız yakınlığı barındıran bir ilişki, hoşlanma; yalnız tutkuyu barındıran bir ilişki, vurulma ve yalnızca bağlılığı barındıran bir ilişki ise boş bir aşktır. Aşkın ideal formu, bu üç bileşen bir arada olduğu zaman gerçekleşir; ancak zaman içerisinde solma eğiliminde olan tutku kıvılcımlarını canlı tutmak hiç de kolay değildir.
A
50 - Hedef - Mart -2014
AŞKIN KATİLİ/TAMAMLAYICISI OLARAK EVLİLİK Aşkla ilgili -neredeyse- her başlıkta birçok farklı görüş olduğu gibi evliliğin aşkı öldürdüğünü de öldürmediğini de söylemek mümkün. Aşkın kendisinin imkânsız ve gizemli oluşu ve evlilikle aşkı canlı kılan bu etkenlerin ortadan kalktığını savunan kesimin görüşünü azımsanamaz. Ancak evlilikten önce çiftlerin yaşayamadığı birçok duygu ve durumun evlilikle mümkün olduğu göz önüne alındığında; evliliğin, aşkın katili değil kurtarıcısı olduğu düşüncesi daha ağır basıyor. Kültürel etkenler kişilerin aşkı yaşayış biçimleri üzerinde etkili olduğuna göre, evliliğin aşkı özgürleştirdiği de bu görüşü destekliyor.
Aile AilePsikolojisi Psikolojisi FATURAYI EVLİLİĞE KESMEYİN Çiftler arasında öncelikle iletişim, sonrasında karşılıklı güven ve hoşgörü bittikten sonra yerini öfke ve tartışmaların alması, aşkın –evlilik olsun ya da olmasın- bittiğinin açık bir kanıtı. Oysa ki aşk, iki kişi arasında iletişimin en güzel halidir. Bu durumda iletişim bittiğinde çiftler aşkta sona yaklaşıyor demek pek de yanlış olmuyor. Aslında aşk çok çeşitli nedenlerle bitiyor; ancak aşkın tanımı yanlış yapıldığında, sonuçlar da evliliğe fatura edilmiş oluyor. Kısacası, evliliğin, geniş bir yelpazeyle tanımlanan aşk kavramını, yine oldukça farklı görüşler mevcutsa da- lezzetli ve doyum veren bir yaşantıya çevireceği fikri, günümüz dünyasında ‘aşkı bitirdiği’ düşüncesine kıyasla kabul görmeyi daha çok hak ediyor.
rini de kabul etmek veya etmemek durumunda kalıyor. Kimi araştırmacılar aşkın bir ömrü olmadığını, kimileri ise aşkın birkaç yıl içinde bittiğini savunsa da önemli olan aşkın süresi değil, bu süreyi tutkulu ve en iyi şekilde geçirmek olacaktır. Görünen o ki, aşkı çözmek mümkün değil; ama uzatmak ve bitmeyecek bir sevgiye dönüştürmek bizim elimizde.
AŞK BİTER Mİ? “Sivrisineklerin ömrü bir gündür, güllerinki üç gün. Kedilerin ömrü on üç yıldır, aşkınki üç. İlk yıl tutku, sonra bir yıl şefkat ve nihayet bir yıl can sıkıntısı.” Frédéric Beigbeder’in belirttiği gibi aşkın bir ömrü var mıdır sorusuna ne yazık ki kimyamız da ‘Evet’ diyor. Kişiler birbirini tanıdıkça, farklı yönlerini gördükçe, aslında yüceleştirdikleri kişinin gerçek yönleAşkınızı canlı tutmak için: KELİMELERE DÖKÜN: Elbette aşkları evliliğe götüren kimyasal ve psikolojik nedenlerin yanında evliliğin zamana yenik düşmemesi, canlı tutulması da oldukça zor ve önemli bir konu. Öncelikle çiftlerin birbirlerine duygularını -biliyor olsalar dahi- söyledikleri kelimeler, ilişkinin heyecanını ve canlılığını ifade eden en büyülü sözcüklerdir. Bu nedenle hem onu sevdiğinizi söylemekten hem de bunu göstermekten çekinmeyin. KALİTELİ ZAMAN GEÇİRİN: Çiftler evliliklerinde kaliteli ve güzel zaman geçireceklerini düşünseler bile, yapılan fazla mesailer, çocuklara ayrılan vakitler gibi nedenler evliliği olumsuz etkileyebilir. Birlikte geçirilen zamanın kalitesi ile ilişkilerin geliştiğini unutmayıp, beraber daha çok ve doyurucu zaman geçirmeye çalışın. ONA KARŞI DÜRÜST OLUN: Evlilikte güçlü
bir iletişimi beraberinde getiren unsur dürüstlüktür. Kısa vadede karşı tarafı incitecek bile olsa, uzun vadede ilişkinin sağlıklı ilerlemesini ve daha olumsuz sonuçlardan korunmasını sağlar. Bu nedenle eşinize karşı dürüst olun. ROMANTİZMİ CANLI TUTUN: Çiftin birbirlerine yalnız ihtiyaç duyduklarında değil, yaşamın her döneminde destek olmaları, dönemsel yaşam krizleriyle beraber mücadele edebilmeleri, son ve en önemlisi ise zamanın getirdiği değişikliklerle yüzleşirken; ilk günlerin romantik imgelerini canlı tutabilmeleri aynı zamanda evliliğin de zamana yenik düşmemesine yardımcı olacaktır. EMEK VERİN ÖNEMSEYİN: Aşk olgusunun kendisi rastlantısal olmadığı gibi, aşkın sürdürülmesi de çaba, özveri, anlaşma ve önemsemenin bir ürünüdür. Mart -2014 - Hedef - 51
Kişisel Kişisel Gelişim Gelişim
Eyvah!
Metin Akkaya
!ş Görüşmesi
T
üm iş arayanlar için zor gibi görünen bir süreç olan mülakat süreci aslında iyi hazırlanıldığı takdirde çok rahat ve pozitif atlatılacak bir süreçtir. Birçok tanımı olmasına rağmen en sıradan anlamıyla mülakat adayla işveren arasında gerçekleşen toplantıdır, bilgi alışverişidir, karşılıklı bir iletişimdir. Ancak iş görüşmelerine adaylar açısından bu anlam yerine farklı anlamlar yüklenmektedir. Ekşi sözlükte karşılaştığım tanım adayların genel ifadesini belirtmektedir. “İnsan kaynakları müdürünün işe almamak için tüm silahları kuşandığı görüşmedir.” Nitelikli insan kaynağının “sınırlı” olduğu bu dönemde hiçbir meslektaşımın kasıtlı olarak işe almama, adam kayırma, sadece kendisinin istediği adayın alınması gibi bir düşüncede olacağını sanmıyorum. Ancak her meslekte olduğu gibi insan kaynaklarında da “çürük elmaların”olabileceği de unutulmamalıdır. Bu
süreçte 2 x 2 = 4 gibi matematiksel bir formül yok ancak dilimin döndüğünce size kazandıracak bazı tavsiyelerden bahsetmek istedim. Olumlu tavırla görüşmelere gitmek kazandırır.. Adayların görüşmelerde başarılı olabilmeleri için yapması gereken temel davranış “ön yargısız” davranabilmektir. Gideceğiniz kurum ya da yönetici hakkındaki “ön yargılar” olumsuz hal-hareket-tavır olarak karşı tarafa geçmekte ve görüşmeleri büyük ölçüde etkilemektedir. Bu durumu psikolojide “pygmalion etkisi” ya da “kendini gerçekleştiren kehanet” olarakbilinen kuramçok güzel özetlemektedir. Kendini gerçekleştiren kehanet, olması düşünülen bir durum veya eylemin gerçekliğe dönüşmesi durumudur. Siz kurum hakkında kötü düşünüp, insan kaynaklarına dair kötü düşünceyle görüşmelere giderseniz olumsuz sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilirsiniz. Kurum ve pozisyon hakkında mutlaka bilgi sahibi olmak kazandırır.. Birçok aday “işe ihtiyacı olduğu” için firmaların tüm ilanlarına başvurmaktadır. Yetkinliklerin örtüşmediği ilanlara başvurduğu için “görüşmeye çağrılmama” ihtimali yüksek olmaktadır. Yetkinliklerin uyuşmadığı ilana çağırılmadığı için insan kaynaklarına suç atan adayların bir üst paragrafı tekrar gözden geçirmelerini rica ederim. Bazı adaylar görüşmeye çağrıldığında ve pozisyonla ilgili bir soru sorulduğunda “yüzüne fener tutulmuş tavşan” misali davranmaktadır. Başvurduğunuz kurum, pozisyon hakkında (en azından ilanda yazan kadar) bilgi sahibi olmanız işi istediğinize ve kendinizden
52 - Hedef - Mart -2014
Kişisel Kişisel Gelişim Gelişim
emin olduğunuz bir tablo çizecektir. Farkındalık sahibi olmak kazandırır.. Yetkinliklerinizin neler olduğunu, neleri iyi bilip neleri iyi bilmediğiniz olumlu etki bırakır. Çoğu aday bilmediğini söylemekten çekinir ancak bilmediğini söylemek “cehalet” değil bir “erdemdir”. Bazı özellikli pozisyonlar için tecrübeli adaylar daha ön plana çıkarken, bazı pozisyonlar için “gelişime uygun”adaylar tercih edilmektedir. Siz bilmediğinizi yani“gelişime uygunluğunuzu”görüşme esnasında belli etmezseniz elinizdeki fırsatı ters tepebilirsiniz. Tevazu ve nezaket sahibi olmak kazandırır.. İnsan kaynakları profesyonelleri “neler yaptınız ?” Sorusunu sorduğunda sorumluluklarınız hakkında sizden bilgi almak isterler. Daha önceki görevinizde yaptığınız “superman”likleri anlatmak yerine aldığınız sorumluluk ve tamamladığınız süreçleri belirtmeniz görüşmeye olumlu bir hava katacaktır. Somut olarak ürettiğiniz katma değer var ise bunları belirtmeniz sizi sempatik kılacak ve eski şirketinizdeki arkadaşlarınızın hakkını yememenizi sağlamaktadır. Tevazu gösterirken şunu da unutmamak gerekir: “aşırı tevazu kibirdendir.” İletişimde akıcı ve sade olmak kazandırır.. Hayatın her noktasında etkili olan iletişim, mülakatın ağırlık olarak en önemlikıstaslarından biridir. İnsanın doğduğu andan itibaren muhatap olduğu iletişimiş ilişkilerinin etkin
yönetilmesi için de önemlidir. Mülakatta çok cümle kurmanın sizi “entelektüel” göstermesini beklerken aksine “saçmalamanıza” yol açabilir. Dolaylama ile anlatmaya çalıştığınız şey karşı taraf için anlaşılmayabilir hatta sizi zor durumda bırakabilir. Tabir-i caizse “teşbihte hata”yapabilirsiniz.. Rol yapmamak kazandırır.. Hayatta hepimiz farklı tecrübeler kazanıyoruz. Kazandığınız tecrübeleri bilfiil yapmakla “yap’mış” gibi olmak arasında fark bulunmaktadır. Kendi uyguladıklarınızı “yaptım”, sürecin sadece bir parçasında yer aldıysanız “içinde yer aldım ancak uygulamadım”demek sizi önce çıkaracak ve “rol yapmaktan” sizi kurtaracaktır.
Yukarıda bahsettiğim konuları adımlandırmamın amacı süreci parçalara ayırarak uygulanabilirliğini kolaylaştırmaktır. Bu süreçler ilk okunduğunda kolaymış gibi gözükse de “mülakat acemiliği”süreci stresli bir hale getirebilmektedir. Önemli olan gayretlebu adımlara yoğunlaşarak mülakatı en az olumsuzlukla tamamlayabilmektir. İş görüşmesini bir hazineye benzetirsek “hazine, eziyet çekene gözükür.”Diyor hz. Mevlâna. Haksız da sayılmaz değil mi? Başarılı iş görüşmelerinizin haberlerini almak dileğiyle sevgiler..
Metin AKKAYA Kimdir? Perakendecilik, Sağlık, İnşaat ve Enerji sektörlerinde İnsan Kaynakları tecrübesine sahip olan Metin AKKAYA “İnsan Kaynakları Yönetimi”, “Mülakat Teknikleri” , “İş Hukuku”nun yanı sıra, “Eğiticinin Eğitimi”, “Temel Psikoloji” , “Genel Psikoloji”, “Kişilik Psikolojisi” gibi bireysel farkındalık eğitimlerini alarak “İnsan Kaynakları” ve “Kurumsal Gelişim” alanında uzmanlaşmıştır. Lisans eğitimini İşletme bölümünde tamamlayan Metin Akkaya, İstanbul Üniversitesi’nde “Endüstri İlişkileri ve İnsan Kaynakları” alanında Yüksek Lisans Eğitimine devam etmektedir.Çeşitli sivil topluk kuruluşlarında aktif görevler alarak meslektaşlarıyla iletişim halinde olup meslekteki yenilikleri takip etmekte ve gönüllü eğitmenlik yapmaktadır.Sosyal Medya ve www.isveyonetim.com adresindeki yazıları ile bilgi paylaşımı yapmak en önemli hobileri arasındadır. www.isveyonetim.com - https://www.facebook.com/metinakkaya - https://twitter.com/metinakkaya
Mart -2014 - Hedef - 53
Gönülden Gönüle Gönülden Gönüle
Ümran Kılıçer
Fatih Müftü Yardımcısı / Aile Rehberlik Başkanı
Dini Hususlarda Merak Edilen Bazı Soruların Cevapları
Namazdan sonra 33’er defa tesbihat yapmanın dayanağı var mıdır? Namazdan sonra 33’er kere “Sübhanallah”, “Elhamdülillah”, “Allahu Ekber” diyerek Allah’ı anmak, sahih hadislerle tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber bir hadisi şerifinde; “Kim, her namazdan sonra otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdüllillah, otuz üç defa Allahu Ekber der, yüze tamamlamak için de “la ilahe illAllahü vahdehu la şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehül’l-hamdü ve hüve ala külli şey’in kadir’ (Allah’tan başka ilah yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na mahsustur. O’nun gücü her şeye yeter) derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir” (Müslim, Mesacid 146) buyurmuştur. Bir başka hadiste de namazlardan sonra otuz üç kez bu tesbihatı yapanın derecesine kimsenin ulaşamayacağı belirtilmiştir. (Ebu Davud, Vitir, 24).
Yetmiş bin kelime-i tevhid okumanın dini dayanağı var mıdır?
Namazdan sonra topluca tesbihat yapmak dinen bidar mıdır? Namazlardan sonra bilinen şekliyle tesbihat ve zikirleri çekmek, sahih hadislerle tavsiye edilmiştir. Namazların sonunda tesbihat yapılması müstehaptır (Buhari, Ezan, 155, Müslim, Mesacid, 142-146). Tesbihat münferit olarak yapılabileceği gibi, topluca camide veya cami dışında herhangi bir yerde de yapılabilir. Bu itibarla, cemaatle kılınan namazlardan sonra topluca tesbihat yapılması bidat sayılmaz. Ayrıca camide tesbihat yapılmadan çıkılması halinde, bunun terk edilmesi de kuvvetle muhtemeldir. Onun için günümüzde camilerimizdeki uygulama yerindedir.
Bütün günahlardan tevbe etmek ve tevbeyi geciktirmemek gerekir. Fakat tevbe kapısı, can boğaza gelinceye kadar açıktır. Bu konuda Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: ruhu boğazına gelmeden, can çekişmeye başlamadan kulun tevbesinin kabul olunacağını bildirmektedır, Aksi takdirde can boğaza gelip, hayattan ümit kesilip ahiret ahvalinin görülmeğe başlandığı zaman, yapılan tevbe ise geçerli değildir. Bu hususta Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Kötülükleri yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca: “Ben şimdi tevbe ettim” diyenler ile kafir olarak ölünler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acıklı bir azap hazırladık.” (Nisa, 18)
54 - Hedef - Mart -2014
Kelime-i tevhid sözcük anlamı ile “allah’ı birleme cümlesi” demektir. “La ilahe illallah” sözünden ibarettir ve “Allah’tan başka ilah yoktur.” denektir. Bu cümlenin ifade ettiği mana İslam’ın temel ilkesini oluşturur. Peygamber Efendimiz (s.a.s): “Kıyamet gününde beni şefaatim sayesinde en mutlu olacak insan, kalbinden içtenlikle, La ilahe illallah diyendir.” (Buhari, İlim, 33; Rikak 51) buyurmuştur. Zikir, hatırlamak ve hatırlatmak demektir. Kelime-i tevhidi zikir olarak okuman, okuyana ve dinleyenlere Allah’ı hatırlatacağı için çok sevap kazandıran bir ameldir, zikirlerin en güzelidir. Sahih hadisler dışında belirtilenler dışında dua veya zikirlerin belli sayılarda yapılması gerektiğine inanıp bunu iddia etmek doğru değildir. Son nefeste yapılan tevbe makbul müdür?
Gündem Gündem
8 Mart
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Yazan: Hüsne Yetgin
D
ünya Emekçi Kadınlar Günü’nün ortaya çıkışı, 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York eyaletinde meydana gelen trajik bir olaya dayanmaktadır. 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı. 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag şehrinde düzenlenen 2.Enternasyonal’e bağlı kadınlar toplantısında Clara Zetkin tarafından, 1857’deki olayda ölen kadın işçilere ithafen, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılma-
sı önerildi ve oy birliği ile kabul edildi. Genellikle sönük geçen bu özel gün 1960’lı yılların sonlarına doğru ABD’de de anılmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Nihayetinde 16 Aralık 1977 tarihinde BM Genel Kurulu 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. Türkiye’de dünya kadınlar günü ilk kez “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanmış olsa da dönemin siyasi engelleri nedeniyle 1975 yılına kadar sokaklarda kutlanamadı. 1975’den itibaren sokaklarda daha faal ve özgür olarak kutlandı. Ancak 1980 Askeri Darbesi sonrası 4 yıl boyunca kutlanması yasaklandı. 1984 yılından sonra gitgide artan bir bilinçle kutlanmaya devam etmektedir.
E
insan türünün alt formu değil, bu türü oluşturan iki cinsten biri olarak yaratıldı. Erkek fiziksel gücü, mantığa bağlı davranış şekliyle, kadın estetik yanı ve duygulara bağlı davranış şekliyle bir bütünü oluştursunlar diye... Aksi taktirde Hz. Havva’ya da Hz. Adem’e secde etmesini buyurmazmıydı, meleklere buyurduğu gibi. Bütün semâvî dinlerde, genel kabul görmüş felsefelerde kadına karşı tutumun iyilik ve hoşlukla olması özellikle öğütlendi. Öğütlenme gereği duyuldu, çünkü kadına karşı şiddet hep vardı ve önlenmeye çalışıldı. Bugün siz bu yazıyı okurken dahi dünyanın çeşitli yerlerinde binlerce kadın, istatistiklere göre dört kadından biri şiddet görecek... Şiddet dediğimiz sadece dayak ve öldürme değil! Aşağılama, tecavüz, işkence, engelleme,
n başa gidelim... insanın yaratılışına. -Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir...(A’raf/189)- Allah (cc) önce Hz. Adem’i yarattı. Sonra Hz. Adem ‘e “eş” olması için, onun sol kaburga kemiğinden Hz. Havva’yı... Belli ki Hz. Adem’e “ O senin parçan, o’nu koru ve onsuz eksik olduğunu unutma, kırıldığınde kalbine acı saplanacak bunu bil” ve Hz. Havva’ya da “Sen onun parçasısın, tamamlayanı, onun kalbini koruyacak olansın” demekti, bu. İnsanoğluna gönderilen tüm kitaplarda Kadına karşı iyi davranılmasını emir buyurdu Yaradan. Çünkü kadın, erkeğe eş olarak yaratıldı, köle olarak değil. Eş yani eşit; kadın erkekle aynı insani haklara eşit şekilde sahip yaratıldı. Kadın, 56 - Hedef - Mart -2014
Gündem Gündem Bu Dünyada sadece kendi mutluluğunu düşünüp, diğer insanların acılarına kayıtsız kalan bir sürü insan var. Onlardan olmayın! tehdit, taciz, kısıtlama, takip, fuhuşa zorlama, temel ihtiyaçlardan mahrum bırakma gibi çeşitli biçimlerdedir. Ve ister bu gün ister 8 Mart’ta yine Türkiye’de en az 2 kadın erkek şiddetinden hayatını kaybedecek. Adları unutulacak, hakları aranmayacak, belki bir mezarları dahi olmasın diye bedenleri bir köşeye atılacak, belki yapan cezasız kalacak. Abartı değil, istatistiksel sonuçlar böyle; Türkiye’de kadınların yüzde 25’i fiziksel şiddete uğruyor. Cinayet sonucu ölen kadınların yüzde 40-70’i eşi tarafından öldürülüyor. Tecavüze uğrayanların yüzde 50’si 18 yaş altında ve bunların yüzde 90’ı kız çocuğu. Her 4 kız çocuğundan biri cinsel şiddete uğruyor. Bunun doğru olduğunu hepimiz biliyoruz. Haberleri seyrederken, gazete okurken görüyoruz. Toplu tecavüzler, çocuk yaştaki kızlara karşı yapılan cinsel saldırılar (çocuk yaşta evlendirmede buna dahil), eşini ve/veya kızını fuhuşa zorlayanlar. Bu şekilde binlerce insanlık dışı olay; ırk, din, milliyet, kültür seviyesi, sosyal statü dinlemeden kadınların başına gelmekte. Hem de, evlilik bağının kendisine istediğinde karısını cezalandırma hakkını verdiğini düşünen erkek modelinin sayesinde oluyor bunlar. Bu düşünceyle kadın maddeleştirilip insan vasfından kovuluyor, kendisine her türlü muamele reva olacak hale getiriliyor zihinlerde. Ancak unutmayınız; fiziksel olarak güçsüz olan kadına karşı uyguladığınız şiddetin sonucu; ağır siklet boks şampiyonu ile hafif siklet bir boksörün yaptığı karşılaşmanın sonucu ile aynı olacak. Kazanıldığı sanılan galibiyetin anlamsız ve ahlaksızca olduğunu hiç birşey değiştirmeyecek. Kadınların; birey olduklarını unutmayan, erkelerle aynı insani haklara sahip olduklarını kabul eden, fiziksel ve toplumsal güçsüzlüklerini fırsata çevirmeyi düşünmeyen ahlak sahibi erkekleri tenzih ediyor ve teşekkürlerimizi sunuyoruz.
ALO 183
T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı araştırma sonuçlarına göre aile içi şiddet ülkemizde de yaygındır. Fiziksel şiddete ailelerin % 34’ünde, sözlü şiddete ise % 53’ünde rastlanmaktadır Ailelerde cinsel şiddet ve tacize rastlanma oranı % 9’dur. Şiddete maruz kalanların % 80’i yapacak fazla bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Bu durum çaresizliğin kabulü anlamına gelmekte ve şiddete maruz kalanın pasif tutumuna yol açmaktadır. (T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995) “Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki çeşitli kentlerde yapılan bir araştırma kadınların % 45,7’sine kocalarının seçiminde danışılmadığını ve % 50,8’inin rızaları olmadan evlendirildiğini ortaya koymaktadır. (İlkkaracan, 2000) “Aile Araştırma Kurumu ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın 1997’deki araştırmasına göre, kadınların % 45,8’i balayı döneminin sonunda, % 1,3’ü ilk çocuklarına hamileliklerinde ve % 9,9’u doğumdan sonra şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
Çocukların ihmal ve istismarına, kadına yönelik şiddete şahit olduysanız veya siz maruz kalıyorsanız vakit kaybetmeden arayın. Türkiye’nin her yerinden ücretsiz olarak aranabilen hat, 24 saat boyunca hizmet veriyor. Mart -2014 - Hedef - 57
Yemek Yemek Almanya’dan takipçimiz Gülcan Alan yöresel bir lezzet olan Fellah Köftesi Tarifini ve Yapım aşamalarını bizimle paylaştı. Kendisine Hedef Aktüel- Yaşam ailesi olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz. MALZEMELER:
Fellah Köftesi
• 2 su bardağı köftelik bulgur • 1 su bardağı irmik • 1 baş rendelenmiş kuru soğan • 1 adet yumurta • Tuz, karabiber, (kimyon, pulbiber) • 1 yemek kaşığı domates salçası • 3-4 yemek kaşığı un • Kıvamını ayarlamak için ılık su
1.) Köftelik ince bulgurları 5 dakika sıcak suda ıslayın 2.) Diğer malzemeleri ekleyin 3.) Bütün malzemeleri elinizle yoğurarak birbirine yedirin 4.) Bir tepsiye veya tabağa un serpin 5.) Küçük toplar alıp elinizde yuvarlayın (ılık suya elinizi banarak yuvarlarsanız elinize yapışmaz) 6.) Yuvarladığınız topu un serptiğiniz tepsiye koyup elinizle ortasına çukur oluşacak şekilde basın 7.) Yuvarladığınız köfteleri bir geniş tencerede su kaynatın ve içine yavaş yavaş atın rahat 15 dakika kaynasın. 8.) İstenilen yumuşaklığa gelince bir süzgeç ile suyunu süzün. 9.) Bir tavaya biraz zeytinyağı 1 yemek kaşığı salça ve dilediğiniz baharatlar ile tadını tuzunu ayarlayarak salçalı sosunu hazırlayın. 10.) Haşlanmış köfteleri hazırladığınız sosun içine atın ve spatula yardımı ile yavaş yavaş sos her tarafına geçene kadar kısık ateşte çevirin. 11.) Sosladığınız köfteleri geniş dilediğiniz bir tabağa/borcama alın ve üzerine ince doğranmış maydanoz serpin..
58 - Hedef - Mart -2014
Güzellik Bakım Güzellik --Bakım
Göz Şekline Göre Makyaj Sırları ! 1 - Küçük Gözler Eğer küçük gözlere sahipsen, makyajında koyu renkler kullanarak gözünü daha da küçültmemelisin. Gözüne baz olarak açık bir renk sürmelisin. Göz kapağında açık tonlarda farlar ve açık tonlarda kalemler tercih edebilirsin. Göz pınarlarını aydınlatıcıyla ya da açık renk bir farla ışıklandırarak gözlerini daha büyük gösterebilirsin. Unutma gözü büyük ve açık göstermenin en etkili yolu göz yaşı çizgisine beyaz ya da bej gibi açık renk bir kalem çekmek! Son olarak, rimeli kirpiğin diplerinde daha az, uçlarında daha yoğun kullanmaya dikkat etmelisin. 2 - Büyük/Çıkık Gözler Büyük ve çıkık gözler birbirine benzer özelliktedirler ve aynı makyaj yöntemleriyle küçültülebilirler. Gözü daha küçük göstermek için hem gözyaşı çizgisinde hem de üst göz kapağında koyu renk göz kalemi kullanmalısın. Koyu tonlarda farlar tercih etmelisin. Rimeli kirpik diplerinde yoğunlaştırmalısın. Michelle Trachtenberg ve Mila Kunis büyük gözlü ünlülerden… 3 - Yuvarlak Gözler Gözlerinin şekli tam bir yuvarlak şekline yakınsa, onları makyaj yardımıyla yanlara doğru genişleterek etkileyici bir görüntü yakalayabilirsin. Bunu yapmak için, farı göz kapağının iç ve dış köşelerinde daha koyu, orta kısımlarında ise daha açık tonlarda kullanmalısın. Göz kalemi ya da eyeliner kullanırken de aynı şeye dikkat etmelisin. Ayrıca eyelinerı gözün dışına doğru uzatarak yapabileceğin kedi gözü makyajı tam sana göre! 4 - Birbirine Yakın ve Birbirinden Uzak Gözler Gözlerin burununla şakağının tam ortasında değilse bu bölüm senin için! Eğer Sarah Jessica Parker gibi gözlerin birbirine yakınsa, gözlerinin burnuna yakın olan iç kısımlarında koyu renkler kullanmaktan kaçınmalısın. Koyu renkleri, gözünün dış köşelerinde taşırarak kullanırsan, gözünü, dışa doğru uzatabilirsin. Kaşının altında aydınlatıcı kullanarak gözlerini birbirinden ayırabilirsin. Brandy Norwood gibi birbirinden uzak, şakaklarına yakın gözlerin varsa, bunun tam tersi bir makyaj uygulamalısın. Koyu renkler ve dikkat çekici renkli farlar gözlerinin iç kısımlarında olmalı, dış kısımlarda eyeliner kullanmamaya, koyu renklerden kaçınmaya dikkat etmelisin. 5 - Düşük Gözler Düşük gözler, dış köşelerden hafif aşağı doğru eğimlidir. Anne Hathaway ya da Marilyn Monroe gibi düşük gözlere sahipsen, gözlerine dış kısımlarda kalkık bir görüntü vermelisin. Eyelinerı uçlarda yukarı doğru çekerek ya da farı dış kısımlarda yukarı doğru sürerek gözlerini daha kalkık gösterebilirsin. Ayrıca gözlerinin iç kısımlarını aydınlatarak dengeli bir görüntü yakalayabilirsin.
Mart -2014 - Hedef - 59
Sizin İçin Seçtiklerimiz Sizin İçin Seçtiklerimiz
FİLM
Her şeyin yolunda gittiği bir hayata sahip olan Eylül, talihsiz bir olay sonrasında yaşamının son bir ayını unutur. Çevresindeki herkes, tüm arkadaşları ve ailesi ona hiçbir sorun olmadığını söylemesine rağmen Eylül bir şeylerin yolunda gitmediğinden şüphelenir. Tamamen bilinçsizce, sadece içgüdülerini dinleyerek Bozcaada’ya gider ve orada tesadüf eseri hiç tanımadığı tuhaf bir adamla karşılaşır. Bu gizemli yabancı ise kendinden emin bir şekilde Eylül’e kendisini hatırlaması gerektiğini, aşık olduğu adam olduğunu söyler. Yapımcılığını Ay Yapım’ın üstlendiği aşk filminin başrollerini Farah Zeynep Abdullah ve Engin Akyürek paylaşırken, yönetmen ve senarist ise Kerem Deren.
60 - Hedef - Mart -2014
ALBÜM
Müzikseverlerin sabırsızlıkla beklediği ve Sıla’nın beşinci stüdyo albümü olan “Yeni Ay” müzik marketlerdeki yerini aldı. Sıla, müzikal kariyerinde kendisini yalnız bırakmayan ve hep yanında olan dinleyicilerine bir sürpriz yapıyor. “Yeni Ay” albümünde yer alan şarkıların demolarını da ikinci bir cd’de bir araya getiren Sıla, bu albümde dinleyicileri şarkıların tüm hazırlık sürecine dahil ediyor.
KİTAP
“Çünkü Dilin Dökemediğini Göz Akıtır” “Vaktidir” aşkın ve uzakların kitabıdır. 3 yüzbine yakın takipçi kitlesiyle twitterda “ünsüzlerin en ünlüsü haline gelen” Emre Karataş Vaktidir’le beyaz camdan sonra sayfalarda da fenomenleşiyor. “Uyanacaksın bir gün... Sokağa çıkıp kaldığın yerden devam etmeye çalışacaksın hayatına... Sonra ansızın biri çıkacak karşına ve aşk olacak her yer... Ve sonunda o öyle bir gidecek ki; büyüklük onda, büyük yük ise sende kalacak... Çünkü sormadan gelenler, yormadan gitmezler..!
KONSER
Nerde Var? Nerde Ne Ne Var?
07 Mart Fettah Can Büyükçekmece Belediyesi
07 Mart MFÖ Jolly Joker İstanbul
08 Mart İlhan İrem Bostancı Kültür Merkezi
23 Mart Zülfü Livaneli Bostancı Gösteri Merkezi
TİYATRO 01-15 Mart Sinderella TİM Fettah Aytaç Salonu
16 Mart Leyla’nın Evi Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
02-14 Mart Hafta Sonunun Son Günü Profilo Kültür Merkezi
16 Mart Aşk ve Ayak Parmakları Halis Kurtça Kül.Merk.
SİNEMA Bir İmparatorun Yükselişi 1 Mart
Hazine Avcıları 14 Mart
Sadece Sen 14 Mart
Lal 28 Mart
Mart -2014 - Hedef - 61
Yaşam Yaşam Koç (21 Mart - 19 Nisan) İstekleriniz artıyor ve radikal değişiklikler yapacaksınız. Ancak kendinizi fazla zorlamayın ve sağlığınıza özen gösterin. Aslında fizik güç gerektiren işler yaparak enerji fazlanızı boşaltabilirsiniz. Seyahate çıkmak ve hareket halinde bulunmak sizi rahatlatacak Boğa (20 Nisan - 20 Mayıs) Düşünceleriniz derinleşiyor ve isteklerinizi gerçekleştirmek için çalışıyorsunuz. Üstelik inancınızı destekleyen gelişmelerde olacak ve yeni projeler yapacaksınız. Bu ay dikkat gerektiren işler yaparken tedbirli olmanız gerekiyor. İkizler (21 Mayıs - 20 Haziran) Mart ayına keyifli başlayacak ve düşüncelerinizi gözden geçireceksiniz. Arkadaşlarınız ile haberleşebilir, çocuklar, kardeşler ve yakınlarınız ile ilgilenebilirsiniz. İlginç teklifler ile karşılaşabilir ve yeni projeler yapabilirsiniz. Gelişmeler sizin beklediğinizden daha farklı olabilir. Kendinizi bu ay güçlü hissedeceksiniz. Yengeç (21 Haziran - 22 Temmuz) Karşılaştığınız kişilere ve olaylara duygusal tepkiler göstermeniz mümkün. Ancak duygularınızı denetlemek için gayret göstereceksiniz ve serin kanlı davranmayı başaracaksınız. Böylece büyüklerinizin ve önemsediğiniz kişilerin takdirini ve desteğini alacaksınız. Aslan (23 Temmuz - 22 Ağustos) Her zaman olduğundan daha sakin ve yapıcı bir tavır içinde olacaksınız bu ay. Mart ayında hem yakınlarınızın, hem de güçlü kişilerin desteğini alacaksınız ve otoriteyi temsil eden kişiler karşısında güçlü ve dirayetli davranmayı başaracaksınız. Başak (23 Ağustos - 22 Eylül) Önemsediğiniz kişilerin davranışlarından etkilenebilirsiniz ve isteklerinizi gözden geçirebilirsiniz. Gelişmeler yavaş olabilir fakat bu durumdan rahatsızlık duymayacaksınız ve geleceğe yönelik isteklerinizi gerçekleştirmek için çalışmalarınızı sürdürmeye devam edeceksiniz. 62 - Hedef - Mart -2014
Terazi (23 Eylül - 22 Ekim) Duygusal, alıngan ve huzursuzluk hissedeceğiniz bir ay. Cesaretinizi sınayacağınız durumlar olabilir ancak öfkeli ve sert bir tavır içinde bulunmaktan kaçınmalısınız. Bu ay karşılaştığınız kişiler ve olaylar bilinçaltınızı uyandırabilir ve geçmişte yaşadığınız ve unuttuğunuz bazı olayları hatırlayabilirsiniz. Akrep (23 Ekim - 21 Kasım) Karar vermek için arkadaşlarınıza ve yakınlarınıza danışmasanız iyi olacak. Dedikodular kafanızın karışmasına neden olabilir. Dostlarınız ve özellikle etkilendiğiniz güçlü kişilerin desteğini alacaksınız. Yay (22 Kasım - 20 Aralık) Uranüs aşk ve sosyal evinizden size ilginç aşk sinyalleri veriyor. Yeni bir aşk başlangıcı veriyor. ‘Deli cesareti’ denilen ruh durumu her halde bu ay sizde mevcut olacak. Eğer kalbiniz boş ise, aşka hazır bir dönemdesiniz. Karşınıza çıkan kişiden etkileneceksiniz. Oğlak (21 Aralık - 19 Ocak) Hırslı ve öfkeli bir tavır içinde bulunmaktan kaçınmalısınız. Aslında isteklerinizin zorlayıcı etkisi ile başa çıkabilirsiniz ve gelişmeleri bekleyecek sabır ve dirayeti gösterebilirsiniz. Hem aşk, hem de parasal konulara yönelik isteklerinizin arttığı bir dönemdesiniz ve bunun gerilimini hissedebilirsiniz. Kova (20 Ocak - 18 Şubat) Akrabalarınız, kuzenler, kardeşler ve çocuklar ile ilgilenecek onların sorunlarına ilginç çözümler bulacaksınız. Çeşitli programlar yapabilir, planlarınız ve projeleriniz ile ilgili araştırmalar yapabilirsiniz. Balık (19 Şubat - 20 Mart) Geçmişte yaşadığınız olayları ve aileniz ile ilgili köklerinizi araştırabilirsiniz. Ayrıca tarih, arkeoloji ve antropoloji gibi konular ilginizi çekebilir. Bu arada faturalar, evraklar ve daha önce yapmanız gerektiği halde ihmal edilmiş konular ile ilgilenebilirsiniz.
B Sınırdan geçiş izni Kötümser
u
Dolay Parlak olmayan, donuk
Hangi kişi Resimdeki oyuncu
l
m
a
c
Bulmaca Bulmaca
Kalıtım bilimi Para birimimiz
Önder, lider
Çevre
a Sevgili Yasaklama
Evlilik bağı
Öge, unsur Valide, anne
6
Kütahya’ nın bir ilçesi Giysi kolu
Arıtımevi Berilyumun sembolü
Ayağın alt yüzü Elma, armut kurusu Sert, katı Bir kimsenin kızının kocası
Dar ve kalınca tahta
Bir geyik cinsi Bir nota Çok, daha çok, daha fazla
Eşlik etme Çayın etkin maddesi
2
5
Açıklama Sözleşme
Aydın’ın bir ilçesi Defa, kere
Taş atma aracı Yıkıntı, döküntü, çöküntü
Taviz
İnce dantel
Matem Mahalli
Vücudun dış yüzü Her vakit, sürekli
Fazla bön, avanak İyi ahlak, terbiye Boğa güreşi alanı
Hayta
3
Art, peş Kamyonet
Kısa zaman Saha
Cet, dede Bir şeyin fiyatını atrırma Branş
Anma
Akla uygun, akıllıca Lezzet
Büyük tren Bir kimse istasyonu ile eğlenme Bağnaz Aptal, bön
Kimsesiz, zavallı Küme (spor) Üflemeli bir çalgı
Görkem Yardımcı yemek Bir balık türü
Arseniğin sembolü İri taneli bezelye
7
Asker yemeği Satrançta yenilgi Sodyumun sembolü Yanlış, yanlışlık
Güç, derman
4
Dilsiz Bir yağış şekli
Bir tür yaban mersini Utanma Lityumun sembolü Hoşlanma, zevk
Avlu (halk) Blucin
Taşıt dizisi Galyumun sembolü Apartman dairesi Bir deniz kuşu
Uyku Bir nota Zeytinyağlı bakla yemeği
Orta Çağa özgü
Ara sıra
Şifre
1
Ek
2
3
4
5
6
1
7
Bulmacayı çözen İlk 10 kişiye Nokta Halı Yıkama’dan %20 indirim. Şifrenizi hedefreklamtanitim@outlook.com adresine gönderiniz.
Şubat -2014 - Hedef - 63