ANİTA BLAKE Şeytani Düşler Bölüm 1 Bir ekim düğünüydü. Gelin , doğaüstü cinayetleri çözen cadı bir detektifti. Damat ölüleri diriltiyor hayatını kazanmak içinse vampir avlıyordu. Tıpkı bir cadılar bayramı şakası gibi değil mi ? Ama şaka değil. Damadın sağdıçları siyah , geleneksel smokinler ve beyaz gömlekler giymiş , turuncu papyonlar takmışlardı. Nedimeler ise turuncu tuvaletler giyiyorlardı. Mezuniyet balosu tarzı kıyafetlerde Cadılar Bayramı turuncusu , öyle her zaman görebileceğiniz bir şey değildir. Bu süprüntülerden birine iki yüz dolar uçlanacağımı duyduğumda dehşete kapılmıştım. Hem damat tarafı olduğuma göre belki smokin giymem daha uygun olurdu. Bugün damat olan Larry Kirkland bu işe hiç bulaşmadı. Ben istemediğim sürece beni elbise giymeye zorlamayı reddetti. Hımmm , şimdi bir düşüneyim . Bir daha ölsem giymeyeceğim üç yüz dolarlık hatta daha fazla- tupturuncu bir elbise mi yoksa yüz dolara kiralanmış bir smokin mi ? Smokini kiraladım gitti. Bir de buna uyacak siyah bir ayakkabı almak zorunda kaldım. Çünkü smokin dükkanında benim ayağıma göre ayakkabı yoktu. Muhtemelen bir daha asla giymeyeceğim yetmiş dolarlık ayakkabılara rağmen kazançlıydım. Kabarık elbiseleri , lüle lüle saçları ve hiçbirinde alışık olmadığım abartılı makyajlarıyla mihraba yürüyen dört nedimeyi gördüğüm zaman ne kadar şanslı olduğumu bir kez daha anladım. Ellerinde turunculu beyazlı çiçeklerden oluşan buketler siyah tüller ile sarılıydı ve turuncu – siyah kurdeleri vardı. Tek yapmam gereken ise bileğimi tutmaktı. Düğün organizatörü bir şekilde ellerimiz meşgul etmeze sağdıçların burunu karıştıracağından yada utanç verici bir şey yapacağından korkuyordu sanırım. Bu yüzden bir elimizi diğer bileğimizden tutmamızı söylemişti. Eller cepte olmayacak , kollar kavuşturulmayacaktı ve pantolonların ağ kısmıyla herhangi bir teması olmayacaktı. Düğün provasına geç kalmıştım – ne sürpriz – ve düğün organizatörü sırf ben de kadın olduğum için erkekler üzerinde bir tür medenileştirici etkim olacağını düşünmüştü. Ama erkeklerden bile hödük olduğumu anlaması uzun sürmemişti. Aslında hepimiz gayet iyiydik. Sorun ondaydı. Erkeklerin yanında rahat görünmüyordu. Yada bana bu kadar yakın olmaktan rahatsızdı. Belki de sorun silahımdı. Ama ben dahil hiçbir sağdıç , şikayet edeceği türden bir davranışta bulunmamıştık . Bu Larry’in günüydü ve kesinlikle berbat edilemezdi. Ah , bir de Tammy’nin.
Gelim kiliseye babasının kolunda girdi. Annesi en ön sıradaki yerini çoktan almıştı. Hem gülümsüyor hem de gözlerinden yaşlar akıyordu. Hüzün ve coşku birbirine karışmıştı. Zaten kilise düğününün asıl sebebi Bayan Reynolds’dı. Larry’le Tammy daha ufak çaplı bir tören tercih ederdi ama Tammy annesine hayır diyememişti ve Larry de müstakbel kayınvalidesiyle daha ilk günden bozuşmak istememişti . Dedektif Tammy Reynolds yüzünü sis bulutu gibi saran beyaz bir duvak takmıştı . Onu daha önce hiç bu kadar makyajlı görmemiştim ama yüzündeki boyalar gelinliğin boncuklu yakasına ve kabarık eteğine iyi uyum sağlamıştı doğrusu Gelinlik mihraba tek başına yürüyebilecekmiş yada en azında tek başına ayakta durabilecekmiş gibi görünüyordu. Saçlarına yaptıkları şey hem onları daha da parlaklaştırmış hem de yüzünün çarpıcılığını ortaya çıkarmıştı. Detektif Tammy’nin güzel olduğunu ilk kez fark ediyordum. Larry’in üç erkek kardeşiyle sıranın en sonunda durduğumdan damadın yüzünü görebilmem için biraz eğilmem gerekiyordu. Ama buna değerdi . Larry öyle solgundu ki çilleri teninde mürekkep lekesi gibi ortaya çıkmıştı. Mavi gözleri kocaman açılmıştı. Kısa ve kızıl buklelerine her ne yaptıysa bugün işe yaramıştı , her zamankinden daha yumuşak ve düzgün duruyorlardı.İyi görünüyordu . Eğer düşüp bayılmasa. Tammy’ye bakarken , suratında,alnının ortasına balyoz yemiş gibi bir ifade belirdi . Belki ona da iki saat makyaj yapsalar biraz adam olurdu ama erkeklerin buna kafa yormasına gerek yoktu . İşte bir çifte standart daha ! Kadınlar düğünlerinde muhteşem görünmelidir , damadın ise tek yapması gereken orada durup utanç verici bir davranışta bulunmamaktır. Ben de sırada dikilip kimseyi utandırmamaya çalıştım. Islakken yaptığımız sırt kuyruğu sımsıkıydı. Saçlarımı kestirecek halim olmadığına göre erkek gibi görünmemin tek yollu buydu. . Hoş anatomim buna pek elverişli değildi ya neyse . Zira gayet yuvarlak hatlara sahiptim ve bir erkek smokini bile bunu gizleyememişti. Aslında ben dahil kimsenin benden bir şikayeti yoktu ana düğün organizatörü beni gördüğünde gözlerini devirmiş ‘’Biraz daha makyaj yapmalısınız.’’ demişti. ‘’ Ama diğer sağdıçlar makyaj yapmıyor. ‘’ Güzel görünmek istemiyor musunuz ? ‘’ Zaten öyle göründüğümü düşündüğüm için ‘’ Buna o kadar takmıyorum .’’ dedim. Bu onunla son konuşmamızdı . Sonrasında beni tamamen görmezden geldi. Sanırım sağdıçları sıraya sokmasına yardım etmediğim için bozulmuştu . Sırf hayalarımız yernie yumurtalıklarımız var diye güçlerimizi birleştireceğimizi falan sanmıştı herhalde. Hem neden illa güzel olmalıydım ki ? Bu Larry ile Tammy’in günüydü. , benim değil. Eğer ki bu kocaman bir eğer evlenen ben olsaydım işler değişirdi. Neyse ki o zamana dek boşverebilirdim. Üstelik suratımda her zamankinden çok makyaj vardı. Tamam , itiraf ediyorum , ben günlük hayatımda neredeyse hiç makyaj yapmazdım . Üvey annem Judith otuzuma bastığımda bu konuya farklı yaklaşacağımı
söyleyip duruyor. Halbuki şu korkunç otuza üç yıl kalmasına rağmen paniklemiş değilim. Tammy ‘nin babası kızının elini Larry’ninkinin üzerine koydu. Tammy zaten Larry’den yedi sekiz santim uzundur , topuklu ayakkabılarla ona iyicene tepeden bakar olmuştu. Tammy’nin babasının gözlerindeki bakışı gördüm ve bunu hiç de dostça olmadığını söyleyebilirim. Tammy neredeyse dört aylık hamileydi ve bu da Larry’nin hatasıydı . Aslında ikisinin hatasıydı ama Tammy’nin babası Bay Nathan Reynold’s’ın kendi kızını , yatağından kaçırılıp kirletilmiş bir bakire gibi gördüğü belliydi. Bay Reynolds , Tammy’in duvağını arkaya atınca gelinin makyajlı güzelliği gözler önüne serildi. Onu ciddi bir tavırla öpen damadına da son kez düşmanca bir bakış fırlatmayı da ihmal etmedi. Sonra gülümseyerek karısının yanına döndü. Bu kadar çabuk değişebilmesi ve suratındaki sahte mutluluk hiç hoşuma gitmemişti doğrusu . Larry’in müstakbel kayınpederinin usta yalancı olması canımı sıkmıştı , geçimini ne ile sağladığını merak etmeme sebep olmuştu . Gerçi ben herkesten şüphelenirdim zaten . Sanırım uzun zamandır polisle çalışmanın bir sonucuydu . Şüphe ,bulaşıcı bir hastalık gibidir. Hepimiz mihraba döndük. Ve bildik tren başladı. Yıllar içinde düzinelerce düğüne katılmıştım. Hemen hepsi Hıristiyan düğünleriydi. Mezhepler de aynı olunca söylenenler tuhaf bir şekilde tanıdık geliyordu. Hatta sözleri yeniden duyunca şaşkınlıkla fark ettim ki hepsini ezberlemişim. ‘’ Sevgili misafirler , bugün burada bu kadınla bu erkeği kutsal evlilik bağı ile birleştirmek için toplanmış bulunmaktayız ‘’ Bu bir Katolik yada Piskoposluk düğünü olmadığı için diz çökmek zorunda değildik. Merasim sırasında kutsal ekmek yada şarap verilmeyecekti. Dikkatimin dağılmaya başladığını itiraf etmeliyim. Zaten düğün törenlerine düşkün değilimdir. Gerekli olduklarını kabul ediyorum ama ben düğün hayalini kuran kızlardan olmadım hiç. Hatta üniversitede nişanlanana dek bunu düşünmemiştim bile ve o iş bitince de hepten unuttum gitti. Daha sonra da bir ortaokul öğretmenliği yapan yerel Ulfric , yani Kurt Kral’la , Richard Zeeman’la kısa bir nişanlılığım oldu ama canavarlarla aram ona kıyasla daha iyi olduğu için beni terk etti. Asla evlenmeyeceğim fikrine alışmıştım artık . Ben asla sevgililerimle bu sözleri tekrar edemeyecektim. İçten içe buna biraz üzülmediğimi söyleyemem. Aslında düğün filan umrumda değildi gerçekten. Kendi düğünümden de herkesinki kadar nefret edeceğime emindim. Diğer yandan hayat boyu kimseye benim diyemeyeceğim için biraz bozuluyordum. Orta Amerika ‘da küçük bir şehirde , orta sınıf bir ailenin kızı olarak büyütülmüştüm ve üç , hatta belki dört erkekle – nereden baktığınıza bağlı – çıkmak beni utançtan kıvrandırıyordu. Bundan rahatsız olmamaya çalışsam da çözülmesi gereken bazı sorunlar olduğunu kabul etmek zorundaydım. Mesela bir düğüne giderken hangisi kavalyem olacaktı ? Düğün kutsal objelerle dolu bir kilisede yapıldığına göre ikisi otomatikman eleniyordu . Zira Jean-Claude ‘la Asher’ın kapıdan girer girmez alevler içinde kalması törenin
tüm neşesini kaçırabilirdi. Geriye resmi erkek arkadaşım Micah Callahan ile arkadaşım Nathaniel Graison kalıyordu. Tammy’le Larry’in birbirlerine yüzük takacakları bölüme gelmişti. Bu da baş sağdıçla baş nedimenin bir şeyler yapması gerektiği anlamına geliyordu. Kadın Tammy’nin beyaz çiçeklerini tutacak adam yüzükleri Larry’e verecekti. Al bir cinsiyet ayrımcılığı daha ! Bir kere de erkek çiçek tutup kadın yüzükleri verseydi ya . Bir arkadaşım bana gereğinden fazla liberal olduğumu söylemişti . Beklide öyleyim . Tek bildiğim eğer bir daha nişanlanırsam ikimizde yüzük olacağız yada hiç takmayacağız. E , hayatım boyunca evlenmemeye karar verdiğime göre bunun için de endişelenmem gerekmiyordu aslında. İyi , tamam. Nihayet karı koca oldular. Hepimiz izleyicilere döndük ve rahip onları Bay ve Bayan Lawrence Kirkland olarak takdim etti. Halbuki Tammy kızlık soyadını kullanacağına göre Bay Lawrence Kirkland ve Bayan Tammy Reynolds dese daha uygun olurdu. İkişerli ikişerli sıraya geçtik . Dedektif Jessica Arnet’a kolumu uzatmak zorunda kaldım . Koluma girdiğinde ayağındaki yüksek toplular yüzünden kadının yanında küçücük kalmıştım. Bana gülümsedi. Bir ay önce Nathaniel ile cilveleştiğini sezdiğimde ona dikkat etmiş ve hoş biri olduğunu düşünmüştüm. O dakikaya dek güzelliğinin farkında değildim .Koyu renk saçları arkaya toplanınca elmacık kemikleri ve çenesinin kusursuz hatları ortaya çıkmıştı . Makyajı gözlerini irileştirmiş , yanaklarını pembeleştirmiş ve ince dudaklarını dolgunlaştırmıştı. Nedimelerin çoğunu sarılık olmuş gibi gösteren portakal rengi onun cildine ve saçlarına hoş bir ışıltı katmış , gözlerini parlaklaştırmıştı. Halbuki turuncu pek az insana yakışır ve hapishanelerde bu rengin kullanılmasının sebebi mahkumların iyice sinirlerini bozmaktır. Ama Dedektif Arnet turuncu tuvaleti içinde bir harikaydı. Neredeyse düğün organizatörünün tavsiyesine uymadığım için hayıflanacaktım. Neredeyse. Fazla dikkatli baktım galiba çünkü kaşlarını çattı , ben de hemen harekete geçip sıradaki yerimi aldım . Hep birlikte yürüdük. Grup fotoğrafı işkencesine daha önce katlanmıştık. Fotoğrafçının şimdi gelinle damadın peşine düşüp pasta kesme , çiçek fırlatma ve jartiyer çıkarma anlarını kayıt etmesi gerekiyordu. Gelin ve damadın tebriklerini kabul etmeyi bitirdiğimde kalabalığa karışabilirdim. , yokluğumu artık kimse umursamazdı. Hepimiz talim yapan askerler gibi sırada durduk. Tammy’le Larry en öndeydi. Zaten tüm konuklar buraya onları görmeye gelmişlerdi. Biz de sırtımızı duvara dayayıp yabancılarla el sıkışmaya başladık . Tammy’nin ailesi buralıydı ama daha önce hiç biriyle tanışmamıştım. Larry’ninkilerse şehir dışındandı. Davetlilerden sadece polisleri tanıyordum. Gerisiyle de gülücükler eşliğinde el sıkışmakla yetindim. Yaptığım işe kendimi fazla kaptırmış olmalıydım ki erkek arkadaşım Micah Callahan aniden karşıma bittince birden irkildim. Benimle aynı boydaydı . Yani hem erkeğe
hem kadına göre kısa boyluydu. Gür kahverengi saçları neredeyse benimkiler kadar kıvırcıktı ve bugün saçlarını açık bırakarak omuzlarına dökülmesine izin vermişti. Bunu benim için yapmıştı. Aslında saçlarını açık bırakmaktan hiç hoşlanmazdı. Sanırım sebebini anlıyorum. Micah bir erkek için fazla güzeldi. Bir de bukleleri yüzünü çerçeveleyince en az Dedektif Arnet kadar hoş ve narin oluyordu. Üst dudağından daha dolgun olan alt dudağı ona diama somurtkan bir hava veriyordu ve ağzının çoğu kadından geniş olması da işe yaramıyordu. Siyah takım elbisesinin altındaki vücudu kesinlikle erkeksiydi.Geniş omuzları ince belli ve dar kalçaları vardı . Tam bir yüzücü vücudu. (Oysa yüzücü değildi.) Boynundan aşağısının kadınsı bir yönü yoktu . Yüzü ve saçlarıysa bir kızınki kadar kusursuzdu. Gömleğinin üst düğmesini açık bıraktığı köprücük kemiği ve bunun , gögüsüne düşen gölgesi gözler önüne serilmişti. Koyu renk güneş gözlükleriyle kendimi görebiliyordum. Koridor biraz loştu . Öyleyse onları neden mi takmıştı ? Çünkü gözleri bir kedinin gözleriydi. Daha kesin konuşmak gerekirse leoparın …. Aynı zamanda hem sarı hem yeşildiler . Bu ikisinden hangisinin baskın geleceği o günkü kıyafetine , ruh haline ve ışığa bağlıydı. Bu gün gömleği yüzünden yemyeşildiler ve içlerinde tıpkı ormana vuran ışık huzmeleri gibi sarı hareler oynaşıyordu. Micah bir leoparadamdı ve yerel leoparların Nimir – Raj’ı , yani kralıydı. Aslında tamamen insana dönüşebilmesi gerekiyordu., ne var ki hayvan formunda fazla uzun zaman geçirdiğinde bazen tam bir geri dönüş mümkün olmayabiliyordu. Dikkat çekmek istemediği için bu gün güneş gözlüğü takmıştı . Elime dokunan eli sıcacıktı ve bu küçücük dokunuş bile savunma kalkanlarımı indirmeye yetmişti. Kalkan onu tören boyunca ikinci bir kalp atışı gibi hissetmemi engellemişti. Ben Nimir –Ra’ydım , o da benim Nimir – Raj’ımdı . Leopar Kral ve eşi. Gerçi bana kalırsa Leopar Kraliçe ve eşi denmesini tercih ederdim. Neyse ki veto hakkım saklıydı. Ne yapayım , bende kontrol hastalığı var. Leoparadamların uzun tarihindeki ilk insan Nimir-Ra bendim. Ölüleri dirilttiğim ve vampir celladı olduğum için bazıları benim insan olmadığımı söyleyebilir ama inanın tek dertleri kıskançlık . Sarılmak için onu kendime çektiysem de kafasını belli belirsiz iki yana doğru salladı.Haklıydı. Kesinlikle haklıydı. Sadece el sıkışmak bile kalp atışlarımızı iki katına çıkarıyorsa kucaklaşmak çok daha kötü sonuçlar doğurabilirdi. Bir takım doğaüstü olaylardan sonra Micah’nın içinde yaşayan hayvanın bir benzeri benim içimde de ortaya çıkmıştı. O ve Micah’nınki birbirlerini tıpkı iki eski sevgili gibi iyi tanıyordu. İnsan olmayan yanlarımız birbirlerine insan olan yanlarımızdan daha aşinaydı. Aslında onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Hem de beraber yaşamamıza rağmen . Doğaüstü boyutta bir tören yada kağıttın sağlayamayacağı türden bir bağa sahiptik. , gerçek hayata ise onunla ne yapacağımı bilmiyordum. Mükemmel bir eşti. Diğer yarım , kayıp parçamdı. Beni her bakımdan tamamlıyordu. Ve bu kadar yakınımda dururken yaşadıklarımız çok doğru geliyordu. Fakat aramıza bir mesafe girdiğinde , gerçekten bu kadar harika olup olmadığını sorgulamaya başlıyordum. Zira tanıdığım bütün erkekler bir noktada her şeyi mahvetmişti ve Micah neden diğerlerinden farklı olsun ki ?
Dudağını yanağıma değdirmedi bile , sadece yanağımı okşayan nefesini hissetim. ‘’ Şimdilik bu kadar ‘’ diye fısıldadı. Bu hafif dokunuş çılgınca titrememe yetmişti. Kolumu tutup beni sakinleştirmek zorunda kalmıştı. Sonra bana bir kadını ne kadar etkilediğinin farkında olan her erkek gibi çekici bir şekilde gülümsedi. Kendimi fazlasıyla ele geçirilmiş gibi hissetsem de bunun doğru olmadığını biliyordum. Öyleyse neden böyle düşünmüştüm.? Çünkü aşk hayatımın içine etmek konusunda uzmandım. İlişkim iyi gidiyorsa onu dürtüklemeli ve her şeyi mahvedene kadar kurcalamalıydım. Son zamanlarda kendimi dizginlemeye çalışsam da eski alışkanlıklardan kolay kolay vazgeçilmiyordu. Micah sırada duran diğerlerini tebrik etmek için ilerledi. Gözlerimle onu takip ederken Dedektif Arnet’in bana soru sorarcasına baktığını gördüm. Tam ağzını açmıştı ki dikkati dağıldı.Bunun sebebinin Nathaniel olduğuna hiç şüphe yoktu . Jessica Arnet bir yetmişlik Nathaniel’dan birkaç santim uzundu ve onun eflatun gözlerinin içine bakmak için kafasını hafifçe eğmesi gerekmişti. Rengi abartmıyordum. Nathaniel’ın gözleri mavi değil , açık mordu. Tıpkı menekşe , lavanta yada ilkbahar leylakları gibi . Göleğinin yakasındaki aynı renk şerit , gözlerini daha da belirginleştiriyor , insanı adeta kendine çekiyordu. Nathaniel elini uzattıysa da Jessica ona sarıldı. Sanırım bunu insan içinde olduğu ve kimsenin davranışını yadırgamayacağını düşündüğü için yapmıştı. Fırsatı değerlendirmek istemişti. Nathaniel kısacık bir an duraksadı , elini Jessica’nın sırtına koydu , aynı anda bana bakmak için yüzünü döndü. Gözlerinde ‘ yardım et ‘ bakışı vardı. Jessica fazla bir şey yapmamış , sadece tokalaşmak yerine sarılmıştı ama Nathaniel’ın gözlerindeki ifade bundan çok ciddi bir durumu işaret ediyordu.Sanki olması gerekenden daha fazla rahatsızdı. Halbuki bir striptizcinin kadınların dokunuşuna alışık olması beklenirdi. Tabii şu an iş yerinde değildi ve belki bütün sorun buydu. Yine de Jessica çenesini omzuna dayamış dururken vücudu son derece rahattı , mutsuz bakışlarını ona kesinlikle belli etmemişti. Ne var ki kucaklaşma fazla uzamıştı ve nihayet problemin ne olduğunu çözdüm. Nathaniel hayatımda tanıdığım en baskın olmayan tipti. Dolaysıyla içinde bulunduğu durumdan kurtulmak istemesine rağmen , ilk önce Jassica’nın çekilmesini bekliyordu. Jessica da onun geri çekilmesini beklediğini ve Nathaniel kıpırdamadığı için tamamen yanlış sinyaller alıyordu. Lanet olsun ! Neden böyle adamlar beni bulurdu ? Sanırım fazla şanslıydım. Elimi uzattığımda , yüzünde oradaki herkesin anlayabileceği türden bir rahatlama ifadesi belirdi. Jessica kafasını çevirdiği için bunu görememişti. Görseydi kesinlikle incinirdi ve Nathaniel kimseyi üzmek istemezdi. Zavallı Jessica’nın kapıldığı yanlış
fikirlerle nasıl ışıldamaya başladığını fark etseydi belki o sarılmaya daha erken son verirdi. Açıkçası ben bile Jessica’dan biraz hoşlandığını düşünmüştüm ama gözleri hiç de öyle söylemiyordu. En azından benim gördüğüm buydu. Nathaniel az önce mahallenin kabadayısının elinden kurtulmuş ürkek bir çocuk gibi elini uzattı. Onu kendime doğru çekip sarıldım ve normalde herkesin içinde yapamayacağımım şekilde birbirimize yapıştık . Bunun için onu suçlayamazdım. Çünkü hem fiziksel bir yakınlığa ihtiyacı vardı hem de Jessica Arnet’ın yanlış fikirlere kapıldığını o da anlamıştı. Ona , Micah’a sarılmak istediğim gibi sarıldım . Böyle bir temas Micah’yla utanç verici sonuçlar doğurabilirdi ama Nathaniel ile rahattım. Onunlayken kendimi kontrol edebiliyordum. Ona aşık değildim. Neredeyse bileklerine kadar inen kestane rengi saçlarını okşayıp Jessica’nın mesajı alacağını ümit ettim. Eh ne de olsa sırf sarılmak yetmezdi. Kucaklaşmamızı ilk ben bitirdimse de Nathaniel bakışlarını yüzümden ayırmadı. Ona baktığımda Jessica’ya hak veriyordum. O kadar yakışıklı , öylesine güzeldi ki … Son birkaç ayda omuzları daha da genişlemişti. Belki daha çok ağırlık çalışıyordu yada henüz yirmilerinde olduğu için gelişimi devam ediyordu. Gerçekten göz alıcıydı ve sevişirken de böyle görüneceğinden hiç kuşkum yoktu . Benimle yaşamasına , evimi temizlemesine , market alışverişimi yapmasına rağmen onunla hala yatmamıştım. Onu uzun süre yanımda tutmayı planlamadığım için bundan kasten kaçıyordum. Nathaniel bir gün kendine yeni bir yer bulmak ve yeni bir hayat kurmak zorunda kalacaktı. Çünkü ona her zaman şimdiki gibi ihtiyacım olmayacaktı. Ben insandım ama leoparların Nimir – Ra’sı olmakla birlikte bir efendi vampirin bazı yetenekler kazanmak için seçtiği ilk insan hizmetkardım. Üstüne üstlük bu yeteneklerimin bazı dezavantajları vardı ve bunlardan biri de her on iki saatte bir içimdeki Ardeur’u beslemem gerekmesiydi. Ardeur , Fransızcada ateş anlamına gelir. Kabaca çevirirsek yanmak , aşktan yanmak gibi bir şey. Tabi burada sözü geçen aşk tam olarak aşk değil ! Nathaniel ‘ın lila rengi , iri gözlerine bakıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım Bunun Jessica’yı ondan uzak tutacağını umuyordum. Ve onu öptüm . Onu öptüm çünkü bunu yapmama ihtiyacı vardı . Onu öptüm çünkü bu bana tuhaf bir şekilde doğru geldi. Onu öptüm çünkü o benim pomme de sang’ım , kan elmamdı. Onu öptüm çünkü o benim besin kaynağımdı ve birini böyle tanımlamaktan nefret ediyordum. Micah’la da besleniyordum o benim erkek arkadaşım ve eşimdi. Ayrıca istemediğinde hayır diyebilecek kadar baskın karakterliydi. Nathaniel ise onu almamı ve bana ait olmayı istiyordu ve bu konuda ne yapacağımı bilmiyordum. Birkaç ay içinde Ardeur’u kontrol edebilecektim ve Nathaniel’a ihtiyacım kalmayacaktı . O zaman Nathaniel ne yapacaktı ? Geri çekilip Nathaniel’ın benim öpücüğümle aydınlana yüzüne baktım. Tıpkı Arnet’ın az önceki hali gibi görünüyordu. Nathaniel’a aşık değildim , oysa yakışıklı yüzüne
baktığımda aynısını onun için söyleyemeyeceğimi görebiliyordum.Onu kullanıyordum. Seks için değil yiyecek olarak . O sadece bir besindi besin …İçimden böyle tekrarken bile yalan söylediğimin farkındaydım. Bifteğinize aşık olamazsınız çünkü o sizi kolların almaz , boynunuza sıcak dudaklarını bastırmaz ve Teşekkür ederim diye fısıldamaz. Bifteğiniz ortalıkta çıplakken çok daha güzel göründüğünü bildiğiniz kalçalarına ikinci bir deri gibi cuk oturan gri pantolonuyla dolaşmaz. Sıradaki diğer konuğa gülümsedim ve o sırada Dedektif Jessica Arnet’le göz göze geldim . Gözerindeki dostça ifade çoktan kaybolmuştu. Ne diyeyim ? Harika .
On Okumalar.Com