Birinci Bölüm "Herkes kendi kaderine sahiptir; yapması gereken tek şey onu takip etmek, kabul etmektir, nereye gittiğinin bir önemi yoktur." Henry Miller "Gözlerini kapat ve hayal et. Görebiliyor musun?" Gözlerim kapalı başımı salladım. "Hemen buranda hayal et. Dokusunu, biçimini ve rengini gör - anladın mı?" Kafamda canlanan görüntüye gülümsedim. "Güzel. Şimdi, uzan ve ona dokun. Parmak uçlarınla biçimini hisset, avucunla ağırlığını ölç, sonra tüm duyularını bir araya getir -görme, dokunma, koklama, tad alma- tadını alabiliyor musun?" Dudağımı ısırarak kıkırtımı bastırdım. "Mükemmel. Şimdi bunları his duyunla birleştir. Şuranla inan ona. Onu hisset, onu gör, ona dokun, onun tadına bak, onu kabul et, onu belirginleştir!" dedi. Öyle de yaptım. Bütün o şeyleri yaptım. İnlediğinde kendim görmek için gözlerimi açtım. "Ever." Başını salladı. "Bir portakal düşünüyor olman gerekiyordu. Bu ona yakın bile değil." "Hayır, onda meyvemsi hiçbir şey yok." Damen'ıma gülümserken güldüm - yaratmış olduğum birbirinin tıpatıp aynı kopya önümdeydi ve et ve kandan oluşan versiyonu ise arkamda. Her biri aynı uzunlukta, karanlık ve müthiş derecede yakışıklıydı ki gerçek olduğuna inanmak zordu. "Seninle ne yapacağım ben?" diye sordu gerçek Damen, kınayan bir bakış atmaya yeltendi ancak sefil bir halde başarısız oldu. Gözleri onu hep aldatıyordu, aşk dışında hiçbir şey göstermiyordu. "Hmmm..." Gözlerimi iki erkek arkadaşımın üzerinde dolaştırdım, bir gerçek, bir büyülü. "Sanırım sen sadece devam edip beni öpmelisin. Ya da, eğer çok meşgulsen, ben de diğerine sorarım. Onun umursayacağını sanmıyorum." Yarattığım Damen'ıma doğu hareket ettim, kenarları soluyor olsa bile bana gülümser ve göz kırparken gülüyordum, çok yakında yok olacaktı. Fakat gerçek Damen gülmezdi. O sadece başını sallar ve 'Ever, lütfen. Biraz ciddi olman lazım. Öğreteceğim çok şey var.' derdi. "Ne bu acele?" Yastığımı kabarttım ve önümdeki boşluğa koydum, çalışma masamdan uzaklaşıp bana katılacağını umuyordum. "Düşünmüştüm ki, zamandan başka neyimiz var?" Gülümsedim. Ve o bana baktığında tüm bedenime sıcak bastı ve nefesim boğazımda tıkandı. Engel olamıyorum ama merak ediyorum, eğer onun şaşırtıcı güzelliğine - pürüzsüz zeytin derisine, parlak kahverengi saçlarına, harika yüzüne, ince heykel gibi vücuduna- bağımlı olsaydım benim soluk sarışın yanıma mükemmel karanlık yine olur muydu? "Sanırım beni oldukça sabırsız bir öğrenci bulacaksın." dedim. Gözlerim onunkilerle buluştu - iki tane dipsiz derinlikte kara kuyu. "Sabırsızsın." diye fısıldadı, başını salladı ve ben de ona çekilirken yanıma geldi. "Boş zamanları değerlendirmeyi deniyordum sadece." diye mırıldandım, bu anlar için her zaman çok sabırsızdım, sadece biz olduğumuz zamanlar ve onu kimseyle paylaşmak zorunda değildim. Önümüzde planlanan sonsuzluğu bilmek bile beni daha az aç gözlü yapmaz. Beni öpmek için eğiliyor ve dersimizden vazgeçiyoruz. Açıkça gösterilen bütün düşünceler, uzak görüşler, telepati - tüm bu pisişik işin tamamı yakın olmaktan çok uzak bir şey tarafından değiştirildi, o beni yastık yığınına karşı itiyordu ve bedenimi ufalanan asma dallarından çıkmaya çalışan güneş gibi birleştirdi, sardı. Parmakları bedenimde gezinir, karnımdan sutyenimin kenarına doğru hareket ederken gözlerimi kapadım ve fısıldadım "Seni seviyorum.". Bir zamanlar kendime sakladığım kelimeler. Ancak bir kere söyledikten sonra neredeyse başka hiçbir şey söyleyemez olmuştum. Sutyenimin klipsini açarken boğuk bir sesle inlediğini duydum. Çok zahmetsizce, çok mükemmel. Bunda tuhaf veya beceriksiz hiçbir şey yoktu. Yaptığı her hareket çok zarif, çok harika, çok... Belki fazla mükemmeldi. "Sorun nedir?" diye sordu, ben onu uzağa iterken. Gözlerini aralarken nefes nefeseydi, bedenlerini çevreleyen ciltleri birbirine değiyordu ve bu şekilde olgunlaşmış derisi geriliyordu. "Sorun yok." Arkamı döndüm ve önümü düzelttim, sadece yalan söylememe izin veren şeyden beri dersleri düşüncelerime kalkan yapmayı başardım. İç geçirdi ve uzaklaştı. Giderken beni parmaklarının dokunuşlarından ve bakışlarının sıcaklığından mahrum bırakıyordu. Sonunda durup yüzüme baktığında iki dudağımı birbirine bastırdım, sırada neyin olduğunu biliyordum. Bunu daha önce de yaşamıştık. "Ever, seni hiçbir şey için zorlamaya falan çalışmıyorum. Gerçekten, zorlamıyorum." diyordu, yüzü endişeyle kırışmıştı. "Ama bir noktada bunun üstesinden gelmeli ve kim olduğumu kabul etmelisin. İstediğin şeyleri yaratabilir, ne kadar uzak olursan ol düşünce ve görüntü gönderebilir, bir haberle anında Summerville'den toz olabilirim. Yapamadığım tek bir şey var, o da geçmişi değiştirmek. Sadece bu." Yere baktım; kendimi küçük, muhtaç ve tamamen mahcup hissediyordum. Kıskançlığımı ve güvensizliğimi gizleketen aciz olmaktan nefret ediyordum; onlar tarafından saydam ve bu derece teşhir edilebilir olmaktan nefret ediyordum. Çünkü yarattığım çeşitli fiziksel kalkanların bir önemi yoktu, kullanışsızdı. İnsan davranışlarını (benim davranışlarımı) analiz etmek için sekiz yüz yılı olmuştu, buna karşım benim on altı. "Sadece -- sadece bana bütün bunları kullanmak için biraz daha zaman ver." dedim, yastık yüzümdeki yıpranmış dikişleri topluyordum. "Sadece bir kaç hafta oldu." Omuz silktim, üç haftadan az bir zaman önce eski karısını nasıl öldürdüğümü, onu sevdiğimi nasıl söylediğimi ve ölümsüz kaderimi nasıl mühürlediğimi hatırladım. Bana baktı; dudaklarını birbirine bastırmış gözleri şüphe doluydu. Aramızda sadece bir kaç adım olmasına rağmen bizi ayıran boşluk oldukça ağır ve rahatsız ediciydi - okyanus gibi hissettiriyordu. "Ben bu anı kast ediyordum." dedim, sesim hızlanıyor ve yükseliyordu, boşluğu doldurmak ve ruhumu hafifletmeyi
umuyordum. "Ve diğerlerini geri alamadığımdan beri sahip olduğumun hepsi bu. Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var, tamam mı?" Gergince gülümsedim, dudaklarım beceriksiz ve sanki onları bir yerde alıkoymuşum gibiydi; yanıma oturduğunda rahatlamayla iç geçirdim, parmaklarını alnıma doğru kaldırdı ve eskiden yaramın olduğu boşlukta gezdirdi. "Pekâlâ, bu asla tüketemeyeceğimiz bir şey." İç geçirdi; beni öpmek için eğilirken parmaklarını çene kavisim boyunca sürükledi, dudakları alnımda, burnumda ve ağzımda seri duraklamalar yaptı. Ve tam birazdan beni öpecek diye düşünürken ellerimi tutup uzağa çekti. Kapıya doğru ilerledi ve yerine geride kırmızı bir lale bıraktı. ÇEVİRİ: FÜSUN SÜLÜKÇÜ ÖN OKUMALAR LÜTFEN KAYNAK BELİRTİNİZ!