BÖLÜM BİR Umut güçlendirir , korku öldürür. Çok akılı birisi bir keresinde bana bunu söylemişti. Ne zaman daha olgun olduğumu düşünsem , ne zaman artık düşünerek hareket ettiğimi sansam kendimi en olmadık , boktan durumlarda buluyorum ve bu durumlar giderek daha kötü hal alıyordu. Sadece kendimi kandırıyordum , olgunlaştığım yoktu – evet bu benim Kraliçe Kendini Kandıran. Şuan kendimden nefret ediyorum. Hatta bir daha kendimden bu kadar nefret etmemim mümkün olamayacağını düşünüyorum. Uçurum kenarına lanetler yağdırıp , çığlıklar atarak oturdum. Doğduğum güne lanet okuyordum , keşke biyolojik annem beni doğumda kaybetseydi. Hayat mücadele edemeyeceğim kadar sert ve zordu. Kimse bana böyle günlerin olabileceğini söylememişti. Nasıl kimse bana bunu söylemezdi? Nasıl benim böyle büyümeme – pembe ,mutlu ve aptal gibi – izin verirlerdi? Acı Sinsar Dubh’un yapabileceklerinden daha kötü bir acı beni vurdu. Kitap beni ezerken en azından olanların benim suçum olmadığını biliyordum. Ama şu an? Benim hatam.Başından sonuna kadar , her anında bu hata benim ve bundan sakınabileceğim hiçbir şey yok. Her şeyimi kaybettiğimi düşünmüştüm. Ne kadar küstah idim. Oysaki beni uyarmıştı , kaybedecek çok şeyim olduğunu söylemişti! Ölmek istiyordum. Bu acısı sadece bu durdururdu. Aylar öncesi Burren’in altında da ölmek istemiştim ama bu aynı değildi. Mallucé bana ölümüne işkence yapacaktı ve ölüm onu zevkten alıkoymanın tek yolu gibiydi. Ölüm kaçınılmazdı bunu biliyordum. Ama yanılmıştım. Umudumu kaybedip neredeyse bunun yüzünden ölecektim. Ve eğer Jericho Barrons olmasaydı ölüydüm de. Bana o sözleri öğreten oydu. O her durumun her seçeneğin efendisiydi. Her gün kalktığımızda umut,korku ve diğer duygular arasında seçim yapmak zorunda kalırız. Yolumuza çıkan şeyleri mutlulukla mı karşılarız? Yoksa şüpheyle mi? Umut gücümüzdür… Bir kere bile şuan yerde yüzü kan gölünde yatan adama karşı umut beslememiştim. Bir kere bile aramızdaki bağı güçlendirmeye çalışmadım. İlişkimizi onun geniş omuzlarında yüklü kalmasına izin verdim. Korku.Şüphe. Her adımımda bunlar vardı. Ve şimdi herhangi bir şeyi geri almak için çok geçti. Çığlık atmayı bıraktım ve gülmeye başladım. Delilik sınırlarındaydım.
Umursamadım. Baston büyüklüğünde mızrağım öylece duruyor , benimle alay ediyordu. Onu çaldığımı hatırladım. Bir an Dublin sokaklarına geri döndüm. Barrons’la beraber Rocky O’Bannion’ın özel hazinesine dadanmıştık. Barrons siyah , dar bir tişört giyiyordu. Erkek ya da kadın her iki cinsi çekecek kadar seksi bir erkekti. Onu görünce dişlerinizi gıcırdırtmadan edemezdiniz. Barrons’la beraberken sıkıca içiniz dışınıza çıkana dek becerilip , hayatta hiçbir kural olmaksızın yeni bir kişilikle başlayıp başlamayacağınızdan emin olamazdınız. Bense onun tarafından hiç becerilmedim. Hayır , ben daha inkar aşamasındaydım. Anılarım beni rahatlatmıştı. Ama anılar geçtikten sonra soğuk gerçekle karşı karşıya kaldım ve aklımı yitirir gibi oldum. Korku öldürür… Tam anlamıyla. Söyleyemiyordum. Düşünemiyordum. Anlamaya çalışamıyordum. Dizlerimi tutup cenin halini aldım. Jericho Barrons ölmüştü. Karnını üstünde hareketsizce yatıyordu. Çığlık attığım küçük bir sonsuzluk içinde ne nefes almış ne de hareket etmişti. Teninde onu hissetmiyordum. Halbuki onu her zaman etrafına yaydığı enerjiden hissedebilmem gerekiyordu. Şişedeki cin gibiydi. Korkutucu ve güçlü. İşte bu Barrons’du. Ölümcül güçleri olan… Bir ileri bir geri sallanıp duruyordum. Milyon dolarlık soru : Sen neydin böyle Barrons? Onun yanıtı ise her zaman aynıydı. Senin ölmene izin vermeyecek birisiyim. Ona inandım. Lanet olsun ona. ‘ Eh , her şeyin içine sıçtın Barrons. Şuan yalnızım ve ciddi şekilde başım bela da yani kalk artık!’ Hareket etmedi. Çok fazla kan vardı etrafta. Sidhe kahin güçlerime ulaşıp etrafa bakındığımda ucurumdan benden başka kimsenin olmadığını fark ettim. Çığlık attım. Bana boşuna telefonumdaki EÖ – Eğer ölüyorsan - numarasını gerçekten ölümün eşiğinde değilsem çevirmemi söylememişti. Bir müddet sonra tekrar gülmeye başladım. Her şeyin içine sıçan o değildi. Bendim. Ben gerçektende yürüyen bir fiyasko muydum? Barrons’un hep yenilmez olduğunu düşünmüştüm. Hep birden hareket etmeye başlamasını umuyordum. Dönüp , oturacak ve büyülü bir şekilde iyileşmiş olacaktı. Beni o sert bakışlarıyla vurup , ‘Saçmalamayı kesin Bayan Lane. Ben Unseelie Kralıyım. Ölemem.’ diyecekti. Bu benim en büyük korkumdu. Onun için bunu binlerce kez düşünmüştüm. Sinsar Dubh’u yaratan kişinin o olduğunu ve kendini içine hapsetmeden onu ele geçirmeye çalıştığını düşünmüştüm hep. Öyle ya da böyle bütün olasılıkları düşünmüştüm : Peri , yarı peri , kurtadam , vampir , güneş
batınca başka bir şeye dönüşen lanetlenmiş birisi … Ortak noktaları ise hep aynıydı. O ölümsüzdü. Yenilmez. ‘ Uyan ,Barrons’ diye çığlık attım. ‘Hareket et , lanet olası. ‘ Ona dokunmaya korkuyordum. Eğer dokunursam bedenini soğuk bulacağımdan korkuyordum. Teninin kırılacak gibi zarif , ölümlü olduğunu hissetmek istemiyordum. Zarif , ölümlü ve Barrons bu kelimeler birbirlerine hiç uymuyorlardı. Ondan on adım uzaktaydım. Bedenini çevirip yüzüne bakmak istemiyordum çünkü bakarsan gözlerinin Alina’nınkiler gibi boş bakmasından korkuyordum. Eğer öyleyse bilecektim , Alina gibi benim ulaşamayacağım kadar uzak , benim sesimi duyamayacak , özür dilediğimi bilemeyecek kadar uzakta olacağını bilecektim. Üzgünüm Alina , keşke seninle Dublin’e gelseydim , keşke seni arasaydım , keşke yanında kalıp seninle birlikte savaşabilseydim. Ya da sadece Barrons’dan özür dileyebilseydim. Bu kadar genç olduğum için özür dilerim Barrons, haklıydın ben gerçekten acı çekmemiştim , senin gibi onu içimde yaşamıyordum. Ve özür dilerim seni duvara yapıştırıp , nefes almayı kesene kadar seni öpmeliydim. Seni kitapçıda ilk gördüğümde yapmam gerektiği gibi. Özür dilerim , kendime asla senin gibi bir adamı , bir barbar , vahşi , hayvanı istemediğimi söylediğim için , halbuki beni rahatsız etmeni , seni rahatsız etmeyi , pembelerimle uğraşmanı seviyordum. Doğrusu şu ki sana karşı hissettiklerim beni korkutuyordu. Sen bana hissettirdiğin bir erkeğin kıza hissettirdiği bebekler , mutlu evlilikler , pembe panjurlar değildi. Sen bana içimde sen olmadan yaşayamayacağımı , yanımda sen olmadan nefes alamayacağımı sadece senin ne düşündüklerinin önemli olduğunu hissettiriyordun. Sen yanımdayken tek düşünebildiğim kıyamet gelse bile umursamayacağımdı ve biliyordum ki sen beni değiştirecektin. Kim kendini bu kadar değiştirebilecek birisinin cevresinde olmasını ister ki? Bu bütün özgürlüklerinden vazgeçmek. Senin savaşmak bunları kendime itiraf edebilmekten kolaydı. Sen içimde varlığından beri haberim olmadığı açlığı uyandırıyordum. Hiçbir dünyada rastlamadığım türde bir açlığı ve en önemlisi beni Barbie-kız rüyamdan uyandırdın , seni piç. Ben buradayım , uyanık , daha fazla uyanık olmam , eğer beni terk edersen – Sanırım o uyanana kadar çığlık atacaktım. Bana o bir şeyin ölü olup olmadığına onları yakıp , küllerin dağıldığından emin oluncaya kadar inanmamı söylemişti. Tabii ki onu yakmayacaktım. Hiçbir şekilde de bunu yapabileceğimi sanmıyordum. Oturdum Çığlık attım. Kalkacaktı. Benim melodram hallerimden nefret ediyordu. Barrons’un iyileşmesini bekleyerek , birazda Ryodan’u uçurum kenarından kırık bedeniyle çıkar belki beklentisiyle uçurumdaki sesleri dinlemeye başladım. Belki de o da ölü değildi. Sonuçta bunlar perili yaratıklardı. Belki su güçlerinin yerine gelmesine yardımcı olurdu? Kim bilir. Belki Barrons’u da yakınlara taşımalıydım. Belki de rüya görüyorduk , korkunç bir kabusun içersindeydik. Ben ürkerek Barrons Kitabın koltuğunda uyanacaktım , o da bana yarı ciddi bir bakış atacaktı. Ben yine saçma bir cümle kuracaktım ve gülecektim. Hayat eskisi gibi olacaktı. Mutlu , canavar ve yağmur dolu.
Bacaklarımı sıktım. Hareket yoktu. Mızraklı adam kıpırdamıyordu. Kalbim boşluklarla doldu. Benim için hayatını vermişti. Barrons benim için hayatını vermişti. Benim kendini beğenmiş ,küstah , aptal yaratığım ölmüştü , ben yaşayabileyim diye. Neden bunu yapmıştı? Ben bundan sonra nasıl yaşabilirdim ki?
SON SÖZ Ateş Serisinin son kitabı Shadowfever , Artemis Yayınevinden çıkmaktadır. Ön okumalar muhteşem bir seri olduğuna size garanti verebilir , başlamayanlar için söylüyorum mutlaka ilk kitabı ediniz. Son kitabı bekleyenler içinse küçük bir spoiler – hiçbir şey Bayan Lane’in düşündüğü gibi değil – Serinin kitapları artık Artemis yayınlarından çıkıyor. Yukarıdaki ilk bölüm tanıtım amaçlıdır. Beğendiyseniz serinin devam kitaplarını en yakın kitapçıdan edininiz. İyi okumalar.