Düsüs Serisi – On Okuma Tutku Lucinda! Sesler ona kasvetli karanlıkta ulaştı. Geri dön! Bekle. Daha ileriye ilerlerken gelen sesleri duymazdan geldi. Adını haykıran sesler Announ’un gölgeli duvarlarında yankılanıyor , bedenine sıcaklık kazandırıyordu. Daniel’ın mı yoksa Cam’ın mi sesiydi? Arriane’in mi yoksa Gabbe’nin mi? Geri dönmesi için yalvaran Roland mıydı yoksa Miles? Çağrıların kime ait olduğunu anlamak gittikçe zorlaşıyordu. Luce birbirinden ayıramıyordu. İyi miydi , yoksa kötü mü? Düşman mı yoksa dost mu? İkisini ayırmak daha kolay olmalıydı belki ama artık hiçbir şey kolay değildi. Daha önce beyaz ve siyah olan her şey şimdi griye dönmüştü. Tabii ki tarafında birleştiği tek nokta vardı. İki tarafta onu Sözcüye çekmeye çalışıyordu. Kendi iyiliği için , diyorlardı. Hayır , almayayım. Şimdi değil. Özelikle de ailesinin arka bahçesini savaş alanına çevirdikten sonra. Geri dönmeyi istemeden , ailesinin suratındaki ifadenin nasıl olduğunu düşünemiyordu bile – gerçi geriye nasıl döneceğini de bilmiyordu ya. Ayrıca artık çok geçti. Cam onu öldürmeye çalışmıştı. Yada o olduğunu düşündüğü şeyi. Ve Miles onu kurtarmıştı ama bu bile bu kadar basit değildi. Bu sadece onu çok önemsediği için düşünmeden yaptığı bir refleksti. Ve Daniel? Onun umurunda mıydı? Bilmiyordu. En sonunda , dışlanmışlar onu kabul ettiğinde Daniel ve diğerleri sanki onlara borçlu olan kişi oymuş gibi davranmaya başlamışlardı. Cennete girişimiz sensin demişti Dışlanmış. Bedel. Bu da ne demekti? Birkaç hafta önceye kadar Luce Dışlanmışın var olduğunu bilmiyordu bile. Ve onlar ondan bir şey istemişleri. O kadar kötü bir şeydi ki Daniel bile uğrunda savaşmıştı. Luce’in yeniden hayat bulmasını engelleyen lanet ile ilgili olmalıydı. Ama Luce’in ne yapacağını düşünmüşlerdi? Cevap buralarda bir yerde gömülü müydü? Soğuk bir gölgeymiş gibi midesi alt üst oldu. Sözcünün ayrımının derinlerindeydi.
Luce Sesler giderek azalmaya başlamışlardı. Yakında sadece birer fısıltı olacaklardı. Neredeyse vazgeçmişlerdi. Derken. Sesler tekrar yükselmeye başladı. Bu sefer daha anlaşılırdı. Luce – Lucinda LucyLuciaLuschkaLuce yorulmuştu ve üşüyordu. Artık onları duymak istemiyordu. Sadece bir kez olsun , yalnız kalmak istiyordu. Luschka! Luschka! Luschka! Luce’i soğuk bir şeye çarptı. Hala katı zeminde duruyordu. Önündeki karanlıktan başka bir şeyi görmemiş olsa da tökezlemediğini biliyordu. Sonra yavaşça başını eğip ayaklarına baktı. Yutkundu. Baldırına kadar gelen kara batmıştı. Sahip olduğu soğukluk , içinde geçtiği karanlık tüneller , arka bahçesi , geçmişi - ona başka bir yol öneriyordu. Soğuk , dondurucu ve kesinlikle fırtınalı bir yol. Luce ilk kez Sözcüye adım atıyordu. Daha önce Miles ve Shelby ile Las Vegasdayken gelmişlerdi. Geçitin sonunda bir bariyerler karşılaşmışlardı.Onlar ve şehrin arasında karanlık ve gölgeli bir perde vardı. Miles yazılanları okuyabilen tek kişi olduğu için yanındaydı. Ama bu sefer hiçbir bariyer yoktu. Belki bu kez yalnız yolculuk ettiği içindi , beklide Sözcüye olan kızgınlığı yüzündendi. Yine de çıkış yolu çok kolaydı. Hatta fazla kolaydı. Örtü gibi olan karanlık sadece ayrılmıştı. Soğuk onu fena çarptı. Bacakları birbirine vurmaya başlamıştı. Kaburgaları kaskatı kesildi , gözleri esen rüzgardan yanmaya başladı. Luce’i neredeydi böyle? Luce’i neredeyse zamanda atladığı için pişmanlık duyacaktı. Evet , kaçması gerekiyordu. Ve evet geçmişinin izini sürmek istiyordu. Kendini kurtarmak ve Daniel ile diğer zamanlarda nasıl bir aşk yaşadığını öğrenmesi , anlaması gerekiyordu.
Aşık olduklarının söylenmesi yerine bunu hissetmesi gerekiyordu. Anlaması ve aralarında şimdi ne yaşandıysa onun düzelmesi … Ama bu şekilde değil. Soğukta , üşümüş , kimsesiz ve kendisini bekleyen şeylere hazırlıksız bir biçimde değil. Karı görebiliyordu , karda yükselen beyaz binaları. Önündeki beyaz caddeyi görebiliyordu. Uzaktan bir gürültü duydu.Ama ne olduğunu düşünmek istemiyordu. ‘’ Bekle’’ diye fısıldadı Sözcüye. Gölge parmaklarının arasından kaymaya başladı. Luce onu yakalamak için atıldı ama gölge parmaklarının arasından kaçtı. :Uzaktan sözcünün gri bir gölge gibi karda eridiğini gördü. Eridi ve gittiler. ‘’ Harika.’’ dedi Luce. ‘’ Şimdi ne var?’’ Uzakta , yol dönüp bir kavşak ile birleşiyordu. Kaldırım yüksek kar ile örtülmüştü , yanlarında uzun duvarlar yükseliyordu. Luce’in gördüğü her şeyin aksine göz alıcıydılar. Bütün pencereler karanlıktı. Luce bütün şehrin karanlık olduğunu düşünmeye başladı. Bulutların arasına saklanmış bir ay var mıydı? Bir ses duydu ve kendine sarıldı. ‘’ Luschka’’ Bir kadın sesi. Kalın ve keskin bir ses , sanki hayatını hep emir vermek ile geçirmiş bir kadının sesi. ‘’ Luschka , seni aptal. Neredesin?’’ Ses giderek yaklaşıyordu. Kadın Luce’i ile mi konuşuyordu? Bu seste tandık bir şeyler vardı ama Luce ne olduğunu bulamıyordu bir türlü. Sesler yaklaşınca Luce kadını gördü. Kısa boylu hantal kıyafetli bir kadındı. Saçlarını arkaya doğru bağlamıştı. Yaşlıcaydı , Luce’i görünce yüzünü buruşturdu. ‘’ Neredeydin sen?’’ Luce etrafına baktı ama caddedeki tek kişi oydu. Kadın onunla konuşuyor olmalıydı. ‘’ Buradaydım.’’ dedi. Kendi sesine şaşırdı .Çünkü Rusça konuşuyordu. Elliyle ağzı kapattı. Daha önce hiç öğrenmediği bir dili konuşuyordu. Kadının her söylediğini anlaması yetmiyormuş gibi ona cevapta verebiliyordu.
‘’ Seni öldüreceğim. ‘’ dedi kadın ve Luce’e doğru yürüyüp onu kolları arasına aldı. Sıkıca kucakladı. .Bu sıcaklık Luce’in ağlamak istemesine yol açmıştı. ‘’ Büyükanne? ‘’ diye fısıldadı yaşlı kadının kulağına doğru.
Ceviri : Onokumalar.com – Buket