Grisha 2 Siege And Storm Ön Okuma

Page 1

GRISHA ÜÇLEMESİ


GRISHA İKİNCİ ORDUNUN ASKERLERİ YÜCE BİLİMİN USTALARI

CORPORALKI (CANLILAR VE ÖLÜLER SINIFI) CELLATLAR ŞİFACILAR

ETHEREALKI (ELCİLER SINIFI) RÜZGARIN HAKİMLERİ ATEŞİN HAKİMLERİ DALGALARIN HAKİMLERİ

MATERIALKI (FABRİKATÖRLER SINIFI) DURAST ALKEMİ


ÖNCE Çocuk ve kız Gerçek Denizi görmeden önce gemileri ve suyu hayal etmişlerdi. Bunlar hikayelerdeki gemileri , büyü ile sessizce denizi yaran efendileri ve denizcileri saf altın gibi değerli gören bakireleri içeriyordu. Kız ve oğlanın hayal gücünde onların tayfaları şarkılar söylüyor , gemilerinin ucunda pembe kuyruk sarkıyordu. Verrhader adlı gemi büyülü değildi. Gemi Kerch ticaret gemisiydi , içersinde bolca pekmez ve değerli yiyecekler taşıyordu. Güvertesindeki kalabalık yıkanmamış bedenleri olan sıska soğan kokulu denizcilerden oluşuyordu. Bol bol küfürler ve kumar hiç eksik olmuyordu. Kıza ve oğlana verilen ekmek buğday biti ile kaynıyordu. Küçücük kabinlerini ise kendilerinden başka iki yolcu ve tuz torbalarıyla paylaşmak zorunda kalıyorlardı. Ama bunu dert etmiyorlardı. Her saat başı çalan zillere , martıların çığlıklarına ve Kerch dilinin anlamsız kaba seslerine alışmışlardı. Bu gemi onların krallığı , deniz ise onları düşmandan uzak tutan kalkanlarıydı. Çocuk hayatı boyunca olduğu gibi hemen denizciliğe alıştı. Denizci düşümleri atıyor , güvertede diğer tayfalarla birlikte çalışıyordu. Ayakkabılarını terk edip , yalın ayak dolaşıyor , yaraları iyileştikten sonra korkusuzca olaylara atılıyordu. Denizciler onun yunusları elinin avucuymuş gibi bulmasını, kılıç balıklarını yakalamasını , büyük bir balinanın gemiye çapacağı anı veya dalgaların nerede kırılacağını bilmesini hayretler içersinde izliyordu. Hepsi eğer bu çocukta şansın birazsının kendilerinde olması durumunda zengin olacaklarını söylüyorlardı. Ama kız onları endişelendiriyordu. Denize açılmalarından üç gün sonra kaptan ondan mümkün oldukça aşağı kamaralarda kalmasını istemişti. Bunun için tayfanın bahtıl inançlarını suçladı. Çünkü bu adamlara göre güvertede kadın olması kötü rüzgarları getirirdi. Bu doğruydu ama bazı denizciler belki gülen , onlarla şakalaşan ve küçük elleriyle ıslık ötürmeye çalışan bir kadını hoş görebilirlerdi. Bu kız onlardan değildi. Rüzgara karşı boynunda bir eşarpla beyazlamış tahtaların üstünde saatlerce donmuş gibi duruyordu. Bu kız kabuslarından çığlıklar atarak uyanıp , düzinelerce adamı ayaklandırıyordu. İşte bu yüzden kız zamanını geminin karanlık karnında geçiriyordu. Pekmez dolu fıçıları sayıyor , kaptanın çizelgelerini ezberliyordu. Akşam olduğunda çocuğun kolları arasına girip , , güvertede sadece öylece, yıldızları sayıyorlardı. Avcı , Üç Aptalın Oğlu , Dönen Tekerlek, Bilge… Kız ona aklına gelen her şeyi soruyor, onu biraz daha orada tutabilmek için hikayeler anlatıyordu. Çünkü biliyordu ki uyumaya gittikleri zaman kabuslar geri dönecekti. Kız bazen kırık bir kayık , güvertesi kan dolu , karanlığa çığlıklar atan insanları görüyordu. En kötüsüyse her zaman soluk yüzlü bir prens orada duruyor , dudaklarını onun boynuna dokundururken eliyle omuzlarını tutup içindeki gücü kendine çağrıyordu. Onu hayal ettiği zaman kız titreyerek uyanıyordu. Gücünü hala hissedebiliyordu , bedeninde titreyerek duran , tenini ısıtan ışığı.


Çocuk onu sıkıca tutuyor ve kulağına tekrar uyuyana kadar yumuşak sözler fısıldıyordu. ‘ Bu sadece bir kabus.’ Diyordu çocuk. ‘ Merak etme zamanla geçecek.’ O kızı anlamıyordu. Bu kabuslar gücünü kullanabildiği tek yerdi artık. Ve kız içten içe bu kabusları özlüyordu. *** Bir gün Verrhader karaya yaklaştığında , kız ve çocuk el ele Novyi Zem denilen toprağa doğru yaklaşmalarını izlediler. Sınırlı erzakla, yıpranmış yelkenlerle limana yaklaştılar. Shu Han’ın kayalık kıyılarında limanda ıvır zıvır dolu küçük kayıklar , silahlı savaş gemileri , Fjerdan balinacıları , şişman tüccarlar vardı. Güney kolonilerden gelmiş katiller , elleri zincirlenmiş bir şekilde gardiyanları tarafından uyarılıyordu. Onlar geçerken,kız zincirlerin tıkırtısını duyduğuna yemin edebilirdi. Verrhader iskeleye yanaştığında denizcilerin gülüşleri ve selamlaşmaları sessizliği yardı , ipler bağlandı , gemi sabitlendi ve kargo hazır hale getirildi. Kız ve oğlan ise rıhtımı gözleriyle taramaya başladılar. Yürekleri ağızlarında kırmızı , mavi renkli kefta’lar görmeye çalıştılar. Yahut Ravkan silahlarından yansayacak olan güneş ışığının parıltısını. Zamanı gelmişti. Çocuk , kızın elini sıkı sıkı tuttu. Çocuğun elleri gemi güvertesinde çalışmaktan nasır bağlamış , sertleşmişti. Karaya adım attıklarında yer sanki sallanmaya başlamıştı. Denizciler hep bir ağızdan onları selamlamak için bağırdılar. ‘ Vaarwel , fentomel!’ Kız ve çocuk beraber ileriye doğru atılıp , yeni dünyaya ilk adımlarını attılar. Lütfen diye dua etti kız. Onu dinleyecek olan herhangi bir azize. Burada güvenli olmamıza izin verin. Buranın yeni evimiz olmasına izin verin. Lütfen!


Cofton’da aradan iki hafta geçmesine rağmen hala kayboluyordum. Karaya ayak bastığımız yerin millerce uzağında , Novyi Zem’in güneyinde kalan bir kasabadaydık. Yakında ülkenin daha içlerine yolculuk edecektik. Belki o zaman kendimizi güvende hissebilirdik. Kendim için çizdiğim haritaya tekrar baktım ve geldiğim yolu takip ettim. Mal ve ben işten sonra hergün pansiyona gitmek için buluşuyorduk ama bugün yemek alma sırası bende olduğu için kasabaya doğru yanlış bir dönüş yaptım. Dükkandaki adam tadının harika olduğunu söylediği bir Zemeni almam için beni ikna etmişti. Hala şüphelerim vardı. Fakat bu zamanlarda bana her şeyin tadı kül gibi geldiği için üzerinde pek durmadım. Mal ve ben yolculuğumuzu finanse edebilmek için Cofton’a gelmiştik. Böylece çalışıp , biraz para kazanabilecektik. Burası jurda ticaretinin merkeziydi. Etrafı portakal ağaçlarıyla çevrili olduğu için insanların onları çiğneyip , içki yapması kolay oluyordu. Bu içki Ravka’da lüks sayılıyordu, burada ise değil. Verrhade’deki bazı denizciler bile uzun nöbetlerinde uyanık kalmak için ondan içerlerdi. Zemeni erkekleri kabuklarını dudaklarının arasına koyup çiğnemeyi severlerdi. Hatta kadınları bile onları yanlarında taşırlardı. Rahat bir nefes alıp , şehrin meydanından geçtim. En azından şimdi nerede olduğumu biliyordum. Cofton hala benim için gerçekmiş gibi gelmiyordu. Burada soğuk ve sert bir şeyler vardı , hala tamamlanmamış izlenimi veren. Sokakların çoğu asfalta örtülü olsa da binalar çürümeye başlamış tahtalardan yapılmıştı. Her an devrileceklermiş gibi hissediyordum. Ama bütün evlerin pencereleri camla kaplıydı. Kadınlar pamuk ve ipek giysiler giyiyorlardı. Bir cin dükkanını geçtiğim anda gözüme bir şey ilişti. Corporalki! Anında kendimi iki bina arasındaki gölgeler arasına attım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyorken , kalçamın üzerindeki pistolla uzandım.


Önce hançer diye kendime hatırlattım. İlgi çekmenin sırası değil. Eğer pistolları çıkarırsam . Gücü serbest bırakırım. Ravka’da bıraktığım fabrika yapımı eldivenleri ilk özleyişim değildi bu. Onlar aynaları tutmamda yardım oluyor ve bu da bire bir dövüşte rakibimin gözlerini kör edip bana avantaj sağlıyordu. Birisini doğramaktan daha iyi bir seçenek sunuyordu. Ama karşımdaki Corporalki beni görürse bundan başka çarem olmaya bilirdi. Onlar bir cellattı , Karanlık olanın favori askerleri. Ben daha elimi uzatmadan kalbimi sökük , bağırsaklarımı ezebilirlerdi. Elim bıçağı okşarken bekledim. En sonunda köşeden çıktıklarında , küçük bir bakış atma cesaretini buldum. Bir sürücü kızı etrafında oynayan bir kadınla konuşuyordu. Kızın kırmızı eteği etrafta uçuşuyordu. Sadece küçük bir kızmış. Corporalki değil. Kendimi duvara yasladım ve derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Her zaman böyle olmayacak dedim kendime. Kendini özgür hissettiğin zaman artıkça bu histe kaybolacak. Bir gün kabuslar dolu uykularımdan özgür , sokakta korkmadan dolaşıp , güvende hissedeceğim. O zamana dek , hançerimi yakında tutup , Grisha metalini avucuma bastıracağım. Kalabalık caddeyi yararken, boynumdaki eşarbı daha sıkı bağladım. Bu benim için artık bir alışkanlık haline gelmişti. Çünkü kumaş parçasının altında dünyanın en güçlü yansıtıcısı bulunuyordu. Morozova tasması. Bu başkalarının beni tanımasının tek yoluydu. Onsuz , ben sadece basit bir kirli Ravka kaçağıydım. Havalar döndüğünde ise ne yapacağımı bilemiyordum. Bu soğuk havalarda eşarpla gezmek sorun değildi ama yaz geldiğinde sorun olacaktı. Ama o zamanda kadar ümit ediyordum ki Mal ve ben sorgulayan gözler ve istenmeyen sorulardan çok uzakta olacaktık. Ravka’da kaçtıktan sonra ilk kez baş başa olacaktık ki bu düşünce beni tedirgin etmeye yetiyordu. Caddeyi , gelen atları ve vagonları hala kalabalığı tarayarak geçtim. Gözlerim her an gelebilecek tehlikelere karşı açıktı. Bir Griha olabilirdi , bir Fjerdan suikastçisi ya da Ravkan Kralının askeri. Ya da karanlık olanın kendisi. O kadar kişi bizi avlamak istiyordu ki. Beni avlamayı diye düzelttim kendimi. Eğer ben olmasaydım Mal hala ordunun izcisi olacaktı , kaçak hayatı yaşayan biri değil. Bir anı uzaklardan yükseldi. Karanlık olanın siyah saçları , sabit gözleri , gücü serbest bırakmadan önceki an. Kazandığı zaferle ışıldıyordu. Ta ki ben ondan o zaferi çalana dek. Novyi Zem’e haberler çabuk yayılmıştı ve hiç biri iyi değildi. Denilene göre Karanlık olan ormandaki savaştan sağ kalmış ve Ravkan tahtını ele geçirmeyi tekrar denemeden önce yer altına sığınmıştı. Bunun gerçek olmamasını diliyordum ama ben – herkesten iyi biliyordum ki Karanlık olanı hafife almak bir hata olurdu. Diğer hikayeler ise en az bunun kadar rahatsız ediciydi. Karanlık olanın dünyanın her yanına adamlarını gönderdiği söyleniyordu. Güneşi çağırabilen bir azizi bulmak için. Bunu düşünmek istemiyordum. Mal ve benim artık yeni bir hayatımız vardı. Ravka’yı arkamızda bırakmıştık.


Hızlanmaya başladım ve köşeyi döndüğüm anda Mal ile her akşam buluştuğum yerde olduğumu fark ettim. Çeşmenin hemen yanında duruyordu. İş arkadaşlarından biri olan Zemeni’li bir erkekle konuşuyor ve gülümsüyordu. Adamın adını hatırlayamadım. Jem miydi? … Jep? Çeşme hizmetkarların ve hizmetçi kızların kıyafet yıkamaya geldiği bir yerdi. Şimdi ise hiçbir temizlikçi kadın kirlilerine ilgi göstermiyordu doğrusu. Hepsi Mal’ın etrafında dolanıyorlardı , bazıları ise uzaktan bakmakla yetiniyordu. Onları suçlamıyordum tabii. Saçları askerlerin kısa traşından kurtulmuş boynuna doğru kıvrılıyordu. Denizde geçirdiği zamandan kalma kasları , çeşmenin sularından ıslanmış üstünde belli oluyordu. Başını geri atıp , arkadaşının söylediği bir şeye kahkaha atarak güldü. Kadınların varlığına o kadar alışmış ki artık fark etmiyor bile diye düşündüm. Beni gördüğü zaman gülüşü sırıtmaya döndü ve yanına gelmem için işaret etti. Kadınlar dönüp beni süzerken , inanamadıkları yüzlerinden okunuyordu. Ne gördüklerini biliyordum. Aşırı sıska , yanakları çökmüş , kahverengi saçları renksizleşmiş bir kız. Üstelik tırnakları jurda için portakal toplamaktan kirlenmiş. Hiçbir zaman bu kadar kötü görünmemiştim ama haftalardır gücümü kullanmam benden çok şey alıp götürüyordu. Yemek yiyemiyor , uyuyamıyordum. Kabuslarda yardımcı olmuyordu. Kadınların yüzlerindeki ifade aynı şeyi söylüyordu : Mal gibi bir erkeğin benim gibi bir kızla ne işi vardı? Sırtımı dikleştirdim ve kadınları görmezden gelip Mal’a doğru yaklaştım. O ise hemen kollunu bana atıp , kendine doğru çekti. ‘ Nerede kaldın?’ dedi. ‘’ Merak etmeye başlamıştım.’ ‘ Yol üzerinde kızgın ayı çetesine rastladım.’ Dedim koluna doğru. ‘ Yine kayboldun değil mi?’ ‘ Bunları nereden uyduruyorsun bilmiyorum.’ ‘ Jes’i hatırlıyorsun değil mi?’ dedi arkadaşına doğru başını sallayarak. ‘ Nasılsınız?’ dedi Jes Ravkan dilinde , bana elini uzatırken. ‘ İyiyim , teşekkürler.’ Dedim Zemeni dilinde ama Jes gülümsememe karşılık vermedi. Biraz daha konuştuk , Mal benim tedirginliği görünce konuşmayı kısa kesti. Açık alanda konuşmak beni geriyordu. Birbirimize hoşça kal dedik . Jef gitmeden önce Mal’ın kulağına benimle ilgili bir şeyler fısıldadı. ‘ Ne dedi?’ dedim caddeyi geçerken. ‘ Hımm? Hiçbir şey. Kaşlarının ortasında polen olduğunu biliyor muydu? ‘ Elini uzatıp , nazikçe onu aldı. ‘ Belki orada olmasını ben istiyordum.’ ‘ Benim hatam.’


Çeşmeyi geçerken , kadınlardan bir tanesi elbisesini kaldırarak seslendi. ‘ Eğer deri ve kemikten sıkılırsan sana uygun bir şeylerim olabilir.’ Kaskatı kesildim. Mal ise arkasına dönerek kadını baştan aşağıya süzdü. ‘Hayır.’ dedi. ‘ Yok.’ Kızın yüzü domates gibi kızarırken çirkin bir hal aldı. Çamaşır yıkadığı kova devrilince üstü başı ıslandı. Bu manzara karşısında kaşlarımı çattım ama dudaklarımda oluşan gülümsemeyi durduramadım. ‘ Teşekkürler.’ Dedim pansiyona ilerlerken. ‘ Niçin?’ ‘ Gururumu koruduğun için , mankafa’ Bir an kararsız gibi durduktan sonra kollarını omzuma atıp , beni kendine doğru çekti. Ben daha ne olduğunu anlamadan dudaklarını bana yapıştırdı. ‘ Şunu anla ki ’ dedi ‘ Gurunu korumak gibi bir niyetim yoktu.’ ‘ Anlaştık.’ Dedim nefessiz kalmaktan sesim tiz çıkıyordu. ‘ Ayrıca Pit’e gitmeden önceki her dakikayı seninle geçirmeye ihtiyacım var.’ Pit , bizim kaldığımız pansiyona Mal’ın verdiği isimdi. ‘ Peki söyle bakalım , Jes sana ne dedi?’ ‘ Sana daha iyi dikkat etmem gerektiğini söyledi.’ ‘ Hepsi bu muydu?’ dedim Mal boğazını temizledi. ‘ Ve … dedi ki Tanrılara senin hastalığın için dua edecekmiş ‘ ‘Benim neyim için dua edecekmiş?’ ‘ Ben – şey- belki ona senin guatrın olduğunu söylemiş olabilirim.’ ‘ Sen ne yaptın?’ ‘ Bir şey söylemek zorundaydım.Niye boynunu kapatıp durduğunu merak ediyordu. Bende bunun trajik olduğunu düşündüm. Tatlı bir kız , kocaman boğaz. ‘ Omzuna vurdum. ‘ Ay. Yapma böyle bir çok ülkede guatrı seksi bir kabul edebilirler.’ ‘ O ülkeler hadımları da severler mi? Çünkü bunu ayarlayabilirim. ‘ ‘ Ne kadar kana susamışsın.’ ‘ Hastalığımın yan etkileri. Guatrım beni susatıyor. ‘ Mal kahkahayı patlattı.


Ceviri Onokumalar.com’a aittir.Grisha Serisinin ilk kitabı Martı Yayınlarından çıkan Gölge ve Kemik’tir. İkinci kitabın çıkış tarihi henüz belli değil. Fakat seriyi henüz okumamış herkese şiddetle öneririz.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.