KANE GÜNCELERI 3 – YILANIN GÖLGESI SADIE. 1.BIR PARTIYI YERLE BIR ETTIK!
Sadie Kane burada. Eğer bunu dinliyorsan , tebrikler! Kıyamet gününde hayatta kalmayı başardın. Senden doğrudan , eğer dünyanın sonu sana her hangi bir rahatsızlık verdiyse diye özür dilemek isterdim. Depremler,isyan,kasırgalar,tsunamiler,tabii şu güneşi yutna kocaman yılan – korkarım ki çoğu bizim suçumuzdu. Bu büyük olasılıkla son kaydımız. Bizim hikayemizi duyduğun zaman , sebeplerimizin ne kadar belirgin olduğunu göreceksindir. Bizim problemlerimiz Dallas’ta başladı. Beş ateş soluyan koyunun Kral Tut’un sergisini yok etmesiyle. O gece Dallas Sanat Müzesi , Teksas sihirbazları partisine ev sahipliği yapmaktaydı. Erkekler takım elbiseler içinde , kovboy ayakkabıları giymekteydiler. Kadınlarsa gece elbiseleri giymişlerdi , saçları şeker kozası modeliydi. (Carter Amerika da buna pamuk şeker dendiğini söylüyor. Umurumda değil , ben Londra’da doğdum bu yüzden doğru düzgün söylenmesini öğrenene kadar böyleyim.)
Müzik grubu eski zamanlardan kalma bir şarkı çalıyor. Garip perili gibi ışıklar ağaçlara asılmış ışıldıyor. Sihirbazlar arada sırada garip kapılardan kayboluyor yada ateşler saçarak sihir yapıyorlar. Onların haricinde oldukça normal bir partiye benziyordu. Ellinci İlk Nome (Eyalet) lideri JD Grissom , biz onu acil olara kenara çekmeden önce parti ile ilgileniyor , konuklarıyla muhabbet ediyordu. Bu konuda biraz kötü hissettiğimi itiraf edeyim ama bizimde bir seçeneğimiz yoktu , bunu yapmak zorundaydık özelikle de tehlikede olduğunu düşünürseniz. ‘’Bir saldırı?’’ dedi kaşlarını çatarak. ‘’Tut’ın sergisi neredeyse bir aydır açık artık. Eğer Apophis gidip bir vuruş yapacak olsaydı , çoktan bunu yapmaz mıydı?’’ JD uzun boylu , şişman , kızıl bir adamdı. Kırk yaşlarında görünüyordu ama söz konusu sihirbazlar olunca bunu söylemek kolay değil. Belki dört yüz yaşında bile olabilirdi. Siyah bir takım giyiyordu , gümüş bir kemer belinde parlamaktaydı. Vahşi Batı şerifleri gibi görünüyordu. ‘’ Hadi bunu yolda konuşalım.’’ dedi Carter. Bizi bahçenin tam tesrie doğru yönlendirmeye başladı. İtiraf etmeliyim ki erkek kardeşim pek kendine güveniyormuş gibi hareket ediyordu. Hala devasa bir ahmaktı , tabii. Kahverengi havalı saçlarının bir yığını – griffin (Ejderha) ona ‘’aşk öpücüğü’’ verdiği zamandan beri- kayıptı. Ve yüzündeki çentikler sanki henüz tıraş olmada iyi değilmiş gibi bir hava katıyordu ona. On beşinci yaş gününde ağırlık kaldırma ve saatlerini harcadığı dövüş idmanları yüzünden kaslı bir havası vardı. Yanında taşıdığı kılıçla onu adamlarını hiç gülme krizine sokmayan bir lidermiş gibi neredeyse hayal edebiliyordum. (Neden bana öyle bakıyorsun Carter? Bu baya güzel bir tanımdı.)
Carter giderken bir manevra ile masadan tortilla cipslerinden kaptı. “Apophis’in bir düzeni var.’’ Dedi Jd’ye. ‘’ Diğer bütün saldırılar yeni dolunay sırası , akşam gerçekleşti. Yani büyük karanlık zamanında. İnan bana bu akşam müzeye saldıracak. Hem de fena saldıracak.’’ JD elindeki sihirli şampanya kadehini sıktı. ‘’Diğer saldırılar… ‘’ dedi ‘’ Yani Chicago ve Mexico City mi demek istiyorsun?’’ ‘’Ve Toronto,”dedi Carter. ‘’Ve … birkaç şehir daha.’’ Daha fazlasını söylemek istemediğini biliyordum. Yazın gerçekleşen o saldırılar ikimizde de kabuslara neden oluyordu. Doğrusu Armageddon daha gelmemişti. Kaos yılanı , Apophis yer altı zindanlarından kaçalı neredeyse altı ay oluştu ve daha bizim beklediğimiz gibi ölümlü dünyasına büyük bir istila da bulunmamıştı. Bir nedenden dolayı yılan beklemekteydi. Küçük ve mutlu Eyaletlere saldırılarda bulunup varlığını gösteriyordu sadece. Tıpkı bu geceki gibi diye düşündüm. Müzik grubunu geçtik , onlar çalmaya devam ederken tatlı sarışın bir kadın JD’ye başını salladı. ‘’ Gel , tatlım.Bize gitarınla bir şeyler çal.’’
JD gülümsemeye zorladı kendini .’’ Yakında tatlım. Geri döneceğim.’’ Yürürken bize döndü. ‘’Karım , Anne.’’ ‘’O da sihirbaz mı?’’ dedim JD başını salladı .’’ Şu saldırılar. Nasıl Apophis’ın burayı vuracağı konusunda bu kadar eminsiniz?’’ Carter’ın ağzı yemek doluydu .’’ Ihmm – ıhmm.’’ Şeklinde cevap verdi. ‘’ Kesinlikle artifact’lerin (İlk sanat eserleri) peşinde.’’ diye cevirdim.’’ Çoktan beş kopyasını yok etti bile. Sonuncusu da Tut sergisinde.’’ ‘’ Hangi eser peki?’’ Duraksadım. Dallas’a gelmeden önce bir takım büyüler ile kulak kabartanlara karşı korunuyorduk ama hala planımızdan söz ederken tedirgindim. ‘’Sana göstersek daha iyi olur.’’ Çeşmenin başına adım attım. İki genç sihirbaz ,taşlara ‘’SENİ SEVİYORUM’’ mesajı kazımaktaydı. ‘’ Kendi takımızı bize yardı etsinler diye getirdik. Şuan müzede beklemekteler. Eğer eserleri incelememize izin verirsen , beraberimizde güvenli bir yere götüreceğiz.’’ ‘’ Beraberinizde götürmek mi?’’ dedi JD. ‘’ O sergi yüksek korumalıdır. Gece gündüz koruması için en iyi sihirbazlarımı tuttum. Bunu Brooklyn Evinde daha iyi koruyabileceğini mi sanıyorsun?’’ Bahçenin ucunda durduk. Carter cep telefonu çıkardı ve daha önce diğer müzeye ne olduğunu gösteren fotoğrafı açtı ve JD’ye gösterdi. ‘’ Eminim ki korumalarınız iyidir. ‘’ dedi Carter. ‘’Ama biz eyaletinizi Apophis’e hedef yaptırmamayı tercih ederiz. Bu gibi bir saldırıda … küçük yılan kimseyi hayatta bırakmamıştı. ‘’ Jd telefon ekranına baktı ,sonra onun birkaç adımındaki karısına. ‘’İyi. Takımınız birinci kalite olsa iyi olur.’’ ‘’ Onlar harikadır.’’ Diye söz verdim. ‘’ Hadi gel , sizi tanıştıralım.’’
Bizim harika sihirbaz takımımız hediye dükkanını talan etmekle meşguldü. Felix , Kral Tut maskesi giyen üç penguen ile sarılıydı. Hebeş maymunu arkadaşımız Khufu, Firavun Tarihi adlı kitabı kitaplıktan almıştı. Aslında baya etkileyici bir şey olurdu eğer kitabı ters tutmasaydı. Walt ise – Bekle , Walt Neden? – mücevher kasasını açmış , hangi sihirli diye eline geçen kolye ve bileklikleri incelemekteydi. Alyssa , toprak sihiri ile havada yer değiştirip durmaktaydı. Carter boğazını temizledi. Walt elinde altın kolyelerle dondu. Khufu kitaplıktan aşağıya kitapların çoğunu tekmeleyerek indi. Alyssa yere çakıldı. Felix penguenleri hoştlamaya çalışıyordu. (Onun penguenlere karşı yüksek hisleri vardı ki bunu ben bile açıklayamıyorum.) JD baş parmaklarını gümüş kemerine geçirdi ve ‘’Bu mu sizin harika takımınız?’’ dedi.
‘’Evet!’’ dedim gülümsemeye çalışarak. ‘’ Dağınıklık için kusura bakmayın…şey’’ Ellerimi kemerimden çektim ve havaya güçlü sözlükleri mırıldandım. ‘’ “Hi-nemh’’ Şu büyü konusunda giderek iyi oluyordum. Artık bayılmaya gerek kalmadan Isis’in güçlerine geçiş yapabiliyordum. Bir kere bile patlama yok artık. Hiyeroglif yazılar havada oluştu:
Kırık eşyalar kendi kendilerine bir araya gelip , birleştiler. Kitaplar yerlerine raflarına döndüler. Kral Tut maskeleri penguenlerin yüzünden uçtular. Arkadaşlarımız pek bir utanmış görünüyorlardı artık. ‘’Üzgünüz’’ dedi Walt , elindeki kolyeyi yerine bırakarak.’’ Sıkılmıştık ta.’’ Walt’a kızgın kalamıyordum. O atletik , yanık tenli yakışıklı birisiydi. Bir tür basketbol oyuncusu gibi atletik , uzun boylu , sıcak çikolata renginde teni olan yakışıklı biriydi. Ondan hoşlanıyor muydum? Şey , bu biraz karışık. Daha sonra anlatırım. JD takımıza baktı. ‘’ Hepinizle tanıştığıma sevindim.’’ dedi ‘’Beni izleyin.’’
ÖN OKUMALAR VE FAZLASI
onokumalar.com
KANE GÜNCELERİ 3 – SERPENTS SHADOW
CEVİRİ : BUKET KAYHAN