Grace
Bu eskiden kurtadam olan bir erkeğin ve yeni kurtadam olmuş bir kızın hikayesi. Sadece birkaç ay önce , mitolojik bir yaratık olan kişi Sam’di. İyileştiremediği bir hastalığı vardı. Onun vedaları genelde gerçek vedalardı. Bedeni güzelliğin , korkunun ve farkılılığın bir araya gelmiş haliydi. Ama şimdi bahar. Ve ağaçların hayat bulması gibi bedenlerimizde değişim geçirecekti. Sam , yine Sam olacak , Cole , Cole olarak kalacaktı. Değişmeyen tek kürklü kişi bendim. Gecen yıl istediğim şey buydu. Evimin arkasındaki ağaçların içinde yaşamak ve sürünün bir parçası olmak için pek çok nedenim vardı. Ama şimdi onların benden birisi olmalarını izlemek yerine onlar benim onlardan biri olmamı bekliyor , izliyorlardı. Gözleri su gibi parlak maviydi , kahverengi olanlarıysa göllün yüzeyini anımsatıyordu. Eskiden Sam sarı gözleriyle etrafa bakardı. Şimdi ise ben onları izliyordum . Gözleri bana bakıyor ve ağırlık taşıyorlardı. Söylenmemiş şeylerin ağırlığını. Ağaçların arkasındaki kurtlar artık yabancılar. Çok güzel ve farklılar. Bilinmeyen bir insan o gözlerin arasından geçti. Sam . Sam gerçekten tanıdığım tek kişiydi. Yanımda olmasını istediğim kişiydi. Bunu istiyordum. Yanına gidip elimi ensesine koyup ona yakınlaşabilmek. Ama bedenim bana ihanet ediyordu. Şimdi bilinmeyen , okunamayan şey bendim. Bu bir aşk hikayesi. Hiç bu kadar farklı aşkın türü olduğunu bilmezdim ve insana bu kadar farklı şeyler yaptırabilen. Hiç hoşça kal demenin bu kadar farklı yolu olduğunu bilmezdim.
Sam
Mercy Falls artık hayatının geri kalanını insan olarak geçireceğini bildiğin için çok farklı görünüyordu. Bundan önce yapraklarda yürüyebileceğim , baharda yaşayabileceğim , güneşi içime çekebileceğim ve başka izlerin kokusunu alabileceğim bir yerde yaşıyordum. Şimdi bahar etrafı dolduruyordu ve burası benim ait olduğum yerdi. Kürkümü geride bırakalı ayar olmuştu. Yine nasıl bir çocuk olabileceğimi öğrenmeye çalışıyordum. The Cooked Shelf’deki eski işimi geri almıştım. Öğrenmeme gereken yeni kelimeler ve ürünler vardı. Ailemden kalan eski SUV’umu beni gitarımı ve Grace’yi içine alacak kadar geniş bir Volkswagen ile değiştirmiştim. Açılan kapıdan içeriye giren soğuk karşısında titrememeye çalışıyordum. Kendime artık yalnız olmadığımı hatırlatmaya çalışıyordum. Geceleri , Grace ve ben odamıza çekiliyor , bedenlerimizi birbirimize yaslıyor ve aynı ritimli kalp atışlarımız eşliğinde uyuyorduk. Bazen rüzgarın taşıdığı kurt sesleri gögüsümün yavaşlamasına neden oluyordu. O zaman önümüzdeki Noel’leri ve kolumdaki kızı düşünüyordum. Büyüyen yeni bedenimi . Biliyordum. Artık her şeyim vardı. Benim için zamanın hediyesi kapanmıştı. Gelecek bir anda önümde patlamıştı. Kitapçıya gitarımı da getirmeye başlamıştım. Bazen hiç müşterimiz olmazdı. O zaman istediğim gibi şarkılarımı söyleyebiliyordum ve beni kimse duymuyordu. Grace’nin bana aldığı küçük bir deftere aklıma gelen sözleri yazıyordum. Kaybolan kışla çıktığımız her randevu sayfamda yer ediyordu. Bugün de o günlerden biri gibiydi. Kitapçıyı açalı çok olmamıştı. Bu yüzden gelen ses beni şaşırtmıştı. Duvara yaslanmış elimde gitarım ile öylece durdum. Ayağa kalktım. ‘’ Merhaba , Sam.’’ dedi Isabel . Yanında Grace olmadan onu görmek hala şaşırtıcıydı. Böyle dükkanda olup benim mağaramdaki kağıtlar ile sarıldığını görmekte. Gecen kışta kardeşini kaybetmesi sesini sertleştirmiş ,gözlerine güçlük ermişti. Onu ilk gördüğüm zamandan farklıydı. Bana baktığı zaman kendimi saf hissettim. ‘’ Ne haber ? ‘’ dedi. Yanımdaki boş tabureye oturarak. Ayaklarını altında toplamıştı. Grace taburedeyken hiç böyle oturamazdı. Isabel çayı gördü ve derin bir iç çekti. Çaya doğru baktım. ‘’ Fazla kalmadı. Yeni saç kesimi ha ? ‘’ Sarı güzel kesimli saçları gitmiş yerine farklı bir model gelmişti. ‘’ Seni beli olanı fark eden birisi ilan ediyorum Sam. ‘’ ‘’ Yapma. ‘’ dedim ve kalan son çayı da doldurup ona verdim. Ona verdikten sonra da doldurdum. ‘’ Öyle olsaydım neden okulda değilsin derdim. ‘’
‘’ Tuş oldum. ‘’ dedi Isabel ve benim içeçeğimi ( likör ) alıp sanki kendisininmiş gibi içmeye başladı. Ayağa kalktı ve dışarıda ağır beyaz bulutlara bakmak için pencereye yöneldi. Benimse hala aklımda Manningster’ın bir parçası çalıyordu. En sonunda teypte eğilip Oynat butonuna bastım. Aklımda çalan şarkı sesiz bir şekilde tekrar çalmaya başladı. ‘’ Evimin yakınında kurtlar görüyorum. ‘’ dedi Isabel ve bir yudum aldı. ‘’ Bunun tadı çimen gibi .’’ ‘’ Senin için iyi gelir. ‘’ dedim ve içimden keşke içmeseydi diye geçirdim. Likör soğuk için birebirdi. ‘’ Evinin ne kadar yakınındaydılar ? ‘’ dedim ‘’ Bir iki blok ötedeydiler. Onları ağaçların orada görebiliyordum. Anlaşılan hiç kendilerini koruma iç güdüleri yok yada babamdan izin aldılar. Kim onun fanı değildir ki. ‘’ Isabel’in gözleri boynumdaki izi buldu. Bir dakikalığına Isabel benim hakkımda düşünmeye başladı. Çok sakince öylece duruyordu. ‘’ Seni durdurmuş olmayayım. ‘’ dedi yeni gelen sesin sahibi. ‘’ Ben beklerim. ‘’ Sesinin tonundaki bir şey muzip hamı söndürmeye yetmişti. Ona baktığım zaman polis memurunun yakınımda durduğunu gördüm. Bana bakıyordu. Durduğum yerden üzerindeki her şeyi görebiliyordum . Silah , kelepçeler , radyo , telsiz , biber spreyi. Eğer bir sor saklıyorsan polis memurunun görünmesi senin ödünü koparmaya yeterdi. Ayağa kalktım ve ona doğru gittim. ‘’ Tam olarak çalışmıyordum zaten . Size … Size nasıl yardımcı olabilirim ? ‘’ dedim ama biliyordum ki burada kitap almak için bulunmuyordu. ‘’ Eğer meşgul değilseniz sizinle bir dakika konuşmak istiyorum. ‘’ dedi polis. ‘’ Siz Samuel Roth’sunuz değil mi ? ‘’ Başımla onayladım. ‘’ Ben de Memur Koening .’’ dedi ‘’ Olivia Marx’ın davası üzerinde çalışıyorum. ‘’ Olivia . Karnım sıkıştı. Olivia Grace’in en yakın arkadaşlarından biriydi ve gecen yıl ısırılmıştı. Şimdi kurtlardan biri olarak yaşamaya çalışmaktaydı. Ailesi ise onun kaçtığını düşünüyorlardı.