Ayın ışığı gri , beyaz ve mavinin binlerce tonuna boyayacak bir şekilde yatak odama vuruyordu. Yatağımdaki iki adam ise derinlemesine uyumaktaydılar. O kadar derin uyuyordular ki onların arasına girip yatığımı bile hissetmemişlerdi. Cildim ay ışığının parlaklığı ile parlıyordu. Safkan rengi olan kırmızı , bordo saçım neredeyse siyah gibi görünüyordu. İpek geceliğim adeta soğuğu emiyordu. İnsanlar California’nın güneşi hakkında konuşabilirdi ama gece olunca en az her yer kadar soğuktu. Bu soğuk yumuşak bir nimet gibi aralık gecesine dolmuştu. Apartmanımın denize yakın olması da gecenin soğukluğunu örtmeye yetmiyordu. Nefesim havada beyaz bir iz bırakarak kayboluyordu. Denizin o kuru ve tuzlu tadı neredeyse damağımdaydı . İçebileceğim ama içmemen gereken bir su tadı gibiydi. İnsanlar okyanus da susuzluktan ölebilirlerdi. Üç yıl boyunca düzenli olarak bu okyanusa bakıp , oturmuş ve her gün biraz daha ölmüştüm. Gerçekten ölmemiştim tabii . Buraya hayatta kalmak için kaçmış ama her gün yuva hasretiyle biraz daha kaybolmuştum. Ben Prenses Meredith NicEssus , yüksek peri kortunun bir üyesi olarak doğmuştum. Yani canlı kanlı bir prenses , üstelik Amerika topraklarında doğan ilk prensestim. Üç yıl önce kaybolduğumda medya adeta delirmişti. Peri Amerika Prensesi kayıp tabelaları Elvis’ın tabelarının yanında yer alıyordu. Herkes beni dünyanın bir ucunda gördüğünü söylese de bütün bu zaman zarfı boyunca Los Angelas’taydım. Sadece kendimi Meredith Gentry olarak tanıtmıştım , arkadaşlarım bana Merry derdi. Grey Dedektiflik Ajansında diğer yarı peri olan meslektaşlarım gibi çalışmaktaydım. Efsanelere göre eğer bir peri , peri diyarından kovulursa ölürdü. Bu tamamen yarı doğru bir kanıydı. Benim kanımda insanlık olduğu için metal ve diğer teknolojiler beni pek rahatsız etmiyordu. Bazı periler bu yüzden ölebilirdi. Ama bazı periler burada yaşayabilirdi , belki mutlu olmazlardı ama yaşarlardı . Ama perilerin bir yanı körelmeye ve ölmeye başlardı. Gerçekten kelebekleri görebilen taraftır o . Kanatların ihtişamını , renklerini görebilen , gökyüzüne baktığı zaman atlar ile yeşillikleri hayal edebilen taraf ölmeye başlar. Ben periler diyarından kovulmadım. Kaçtım çünkü kuzenim ve arkadaşları beni hep ölüm düellolarına davet ediyorlardı ve yaşama şansı neredeyse yoktu. Bu yüzden kaçtım . Belki hayata kalacaktım ama bir daha bir perinin dokunuşunu tadamayacaktım. Şimdi yatağıma uzanmış yatarken ve burnumda okyanusun kokusu tüterken yatağımdaki iki erkeğe baktım. Evimdeydim. İkisi de sidhe idi. Bir Unseeling Sidhe . Eğer suikast girişimlerinden hayata kalırsam bir gün yöneteceğim karanlık tahtın sarayının sidhe’leriydiler. Rhys bir eli karnında diger eli ise yanında yatıyordu. Tek kolu bile inanılmaz kaslıydı. Saçındaki parlak beyaz teller yastığın üzerine düşmüştü. Sırtı bütün çıplaklığı ile meydandaydı . Kasları belirgindi. Dolgun dudakları yastığının üzerindeyken , yarasının olduğu yönü gizliyordu. Nicca ise diger yanımdaydı. Uyanıktan yakışıklıdan çok tatlı bir görünüşe sahipti . Uyumuşken ise meleksi bir çocuk gibi huzur doluydu. Masum ve kırılgan gibi görünüyordu. Vücudu az kaslıydı ama diger gardiyanlar gibi belli bir kasa sahipti. Yüzü kırılgan masum gibi görünse de bedeni bu etkiyi yok ediyordu. Uzun bacaklara
sahipti ve zaten uzun boyluydu. Nicca daha çok kahverengiydi. Gözleri ve saçları ışıkla oynaşan kahverengleri barındırırdı. Sırtında kelebek kanatları şeklinde dövmeleri vardı. Bunlar sonradan yapılma dövmeler değil doşuştan sahip olduğu dövmeydi. Babası bir sidhe değil bir küçük peri omalıydı . Demi – fey. Bir şekilde ondaki kanatlar oğlunda dövme gibi çıkmıştı. Çok gerçekçi , yeşil , mor ve ormanın bütün renklerini barındırıyordu. Odanın kapısı sessizce açıldı. Doyle içeriye girdi. Kapıyı açtığı gibi sessizce kapattı. Bunu nasıl yaptığını asla anlayamamıştım. Eğer kapı açılıp kapanırsa mutlaka ses çıkardı değil mi ? Doyle tamamen sessiz bunu yapabiliyordu. Doyle isterse gece gibi sessiz bir şekilde ilerleyebilirdi. Gecenin kendisi gibi sessiz , tahmin edilemez şekilde ta ki bir bakmışsınız ışık gitmiş ve geriye sadece karanlık kalmıştır. Onun takma adı Karanlıktı. Kralicenin Karanlığı. Kraliçe ne zaman ‘’ Nerede benim Karanlığım ? Bana karanlığımı getirin. ‘’ derse mutlaka birisi ölür yada yaralanırdı. Ama şimdi çok gariptir ki o benim karanlığımdı. Nicca ne kadar kahverengi ise Doyle o kadar siyahtı. İnsan ciddinin siyahlığı gibi değil tamamen karaydı. Yıldızsız bir gece misali kadar kara. Gecenin karanlığında kaybolmadı çünkü ayın ışığı bana doğru yürürken ona yansıyordu. Siyah kotu ve siyah t-sörtü vucudunu ikinci bir ten gibi sarmıştı. Onu daha renkli bir şeyler giyerken hiç görmemiştim. Kulağını saran elmas küçük küpeler haric. Hatta silahları bile siyahtı. Durduğum yerden kalkıp ona doğru ilerledim. Kral boyundaki geniş yatağın orada durmak zorunda kaldı çünkü oda ancak o kadar genişti. Doyle böyle yürürken onu izlemek bile başlı başlına bir etkileşimdi. Benden uzundu ve binlerce yıllın kas gelişimi vucudunu sarıyordu. Yatağı bırakıp ona doğru yaklaştım en sonunda ikimizde birbirinize erişebildik . Doyle hep kendi ve benim aramda kıyafetler olsa bile bir mesafe bırakırdı. Bu resmen dövüş sanattı mesafeseydi. Doyle ile hiç sevişmedik. Hep küçük dokunuşlar ve sarılmalarımız oldu. Ona neden sevişmediğimizi sordğumda bana ‘’ Senin için özel olmak istiyorum , çetenden biri değil. ‘’ demişti. İlk başlarda soylu bir hareket gibi görünse de sonradan rahatsız edici olmaya başlamıştı. Pencereden gelen ışık sayesinde onu daha iyi görebiliyordum. Nazik cene yapısı gözlerimin önündeydi , ve kulakları sivriydi. Sivri kulak saf olmama anlamına geliyordu. Peri olmayan birisinin ailesinde olduğu anlamına gelirdi. Doyle istese bunu rahatlıkla kapatabilirdi ama o bunu hiç yapmazdı. Beni tutup kendine yaklaştırdı. Genelde olduğu gibi örülmüş uzun saçları ile oynadım. ‘’ Bir şey duydum. ‘’ dedi kısık sesle. Özlerimi kaldırıp , yüzüne baktım. ‘’ Bir şey mi yoksa benim etrafta dolanma seslerim mi ? ‘’ Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı , gülümsüyordu. ‘’ Seni .’’ Kafamı salladım ve ellerimi karnımda birleştirdim. ‘’ İki gardiyan yatakta ve benimle. Bu yeterince iyi koruma değil mi ?’’ ‘’ İyi olabilirler ama ben değiller. ‘
Kaşlarımı kattım. ‘’ Yani kendinden başka kimseye beni korumak konusunda güvenmediğini mi söylüyorsun ? ‘’ Sesim çocuklarını uyandırmak istemeyen anneler gibi fısıltılıydı. ‘’ Belki , Frost.’’ Dedi. Başımı salladım. ‘’ Kraliçenini Kuzgunları periler diyarının en iyi savaşçılarıdır. Seni kendini beğenmiş …‘’ Bana doğru bir adım daha attı ve geceliğim ayaklarına değebilecek kadarken yanıma yaklaştı. Ay ışığı her zaman giydiği kolyeye vurup aydınlattı. Bana doğru eğilip konuştuğunda nefesinin yüzüme doğru soğuk bir hava bıraktığını gördüm. ‘’ Onlar daha uyanmadan seni öldürebilirim. ‘’ Bu tehdit nabzımın hızlanmasına yol açtı. Biliyordum ki Doyle bana zarar vermezdi. Bunu biliyordum , biliyordum ama yine de … Onu sadece iki eli ve güçü ile adam öldürürken gördüm. Belki bana zarar vermezdi ama eğer isterseydi ne iki adam ne de ben onu durduramazdık. Dövüşü kazanamazdım , bıcağım buralarda bir yerlerdeydi ama ona ulaşamadan beni alt ederdi. Yavaşça ona doğru yükseldim , başımı boynuna koydum. ‘’ Bana zarar vermek istemiyorsun , Doyle. ‘’ Dudakları kulağıma doğru değidi. Neredeyse öpecekmiş gibi konuştu. ‘’ Üçünüzü de öldürebilirim. ‘’ Mekanik bir klik sessi odada duyuldu. Çok yüksek sesle değildi ama yerimden sıçramama yetti. ‘’ Bence üçümüzü de öldüremezsin , Doyle. ‘’ dedi Rhys hemen arakamızdan , sesi temizdi ve dediğini yapacak gibiydi. Sesinde uykudan eser yoktu. Doyle’un sırtına silahı dayamış ve dediğini yapacak gibiydi. ‘’ Silahın ateş güçü dediğini yaptıracak kadar iyi değil Rhys. ‘’ dedi Doyle hala benimleydi ve sesi dikkatli , tehlikeliydi. ‘’ Biliyorum. ‘’ dedi Rhys ‘’ Biraz melodidram tarzı ama ne derler bilirsin. Bir korkutucu ses binlerce tehdit den iyidir. ‘’ Doyle’un boynundayken konuştum. ‘’ Öyle demezler. ‘’ Doyle öylece duruyordu ve kımıldamıyordu. ‘’ O zaman demeleri gerekir. ‘’
Arkadaki yatak oynadı. Geriye bakmadan Nicca’nın sesini duydum. ‘’ Başına doğrutulmuş bir silahım daha var Doyle. ‘’ Niccanın doğru söylediğini biliyordum , bunun için arkamı dönmeme gerek yoktu. Doyle başını boynumdan çekti , omzundaki gerginlik yok olmuştu. ‘’ Belki de önce prensesi öldürmeliyim. Siz beni öldürmeden önce ben prensesi öldürebilirim. Böylece sizin hayatlarınızın hiçbir önemi kalmaz . Eğer Kraliçe onun mirasçısının öldürülmesine izin verdiğinizi duyarsa bize sonsuza kadar işkence yapar.’’ Doyle tamamen sakinleşişti adamları denemek ve onlara dersini vermek artık yeğane isteğidi. Bu tür oyunlardan artık bıkmıştım. Sertçe Doyle’u gögüsünden ittim. ‘’ Yeter artık. Hepiniz. ‘’ dedim. ‘’ Doyle bırak beni. ‘’ Doyle’un kolları sırtımdan düştü. Ellerini havaya kaldırarak ellerinin boş olduğunu gösteriyordu. ‘’ Bu küçük oyunlarından bıktım artık Doyle . Ya adamlarına güvenirsin yada güvenmezsin. O zaman güveneceğin adamlar bul. Yada Frost ve senin her zaman yanımda olacağına emin ol. Ne yaparsan yap şu oyunları kes artık. ‘’ ‘’ Eğer ben bir düşman olsaydım senin gardiyanların uyurken seni öldürürdüm. ‘’ ‘’ Ben uyanıktım. ‘ dedi Rhys. ‘’ Doğrusu en sonunda pes edip ona geldiğini ve onu duvara yaslayıp becereceğini düşünüyordum. ‘’ ‘’ Böyle şiddetli bir şeyi yaparım diye düşündün yani. ‘’ ‘’ Eğer onu istiyorsan söylemen yeter Doyle hepimiz senin ilk gecen için yer veririz . Böylece şu bekarlığına son vermiş olursun. ‘’ ‘’ Silahları indirin. ‘’ dedim . Hepsi Doyle’a baktılar. ‘’ Silahlarınızı indirin dedim. Burada prenses benim . Tahtin varisiyim ve ben bir emir verirsem uyacaksınız. O sadece benim gardiyanlarımın kaptanı. ‘’ Hepsi hala Doyle’a bakıyorlardı. Küçük bir sinyal verince silahlarını kaldırmaya başladılar. ‘’ Dışarı , hepiniz defolun. ‘’ dedim. Doyle kafasını salladı. ‘’ Bence bu doğru bir seçim değil Prenses. ‘’ Normalde bana Merry demelerini isterdim ama unvan işine ben girdiğim için şikayet edemezdim. ‘’ Yani benim emirlerim senin için bir şey ifade etmiyor öyle mi ?’’
Doyle ifadesini normal tutmaya çalıştı. ‘’ Prenses en azından bir gardiyanınızın yanınızda olması lazım. Biliyorsunuz düşmanımız … kalıcı. ‘’ ‘’ Prens Cel , yani sevgili kuzenim hala esir . Beni öldürmeye çalıştığı için cezalandırılmaya devam edecek. 6 ayımız daha var. ‘’ Doyle kafasını salladı. Üç yakışıklı erkeğime baktım. Nicca ve Rhys ne yapacağını bilmiyormuş gibi bakıyorlardı. ‘’ Yani benden emir almıyorsunuz öyle mi ? ‘’ ‘’ Bizim ilk görevimiz sizi hayata tutmak Prenses , sonra sizi mutlu etmek. ‘’ dedi Doyle ‘’ Benden ne istiyorsun Doyle ? Sana yatağımı önerdim , sen reddettin. ‘’ Doyle konuşmak için ağzını açmıştı ki onu susturdum. ‘’ Hayır artık senin mazeretlerini duymak istemiyorum. Şu senin ilk adamın değil son adamın olmak istiyorum olayına önceden inanmıştım ama artık inanmıyorum. Yatağımdaki adamlardan biri beni hamile bırakacak ve bizim yasalarımıza göre kocam olmayı hak edecek . Sen ise binlerce yıllık zorunlu bekarlığına veda etme şansı bile bulmayacaksın. Peki neymiş bu kadar önemli olan ve bu riski almayı göze aldığın şey. ‘’ Kollarımı gögüsümün altında topladım. ‘’ Doğruyu söyle yada yatağıma bir daha giremezsin. ‘ ‘’ Doğruyu mu istiyorsun ?’’ dedi sinirli bir şekilde ‘’ O zaman pencereye bak. ‘’ Pencereye baktım bir şey yoktu. ‘’ Ne ? ‘’ dedim. ‘’ Sen Sidhe prensesisin gözlerinden başka yerinle bak. ‘’ Kalkanlarımı kaldırıp güçüm ile pencereye baktım. Geniş bir pence izi büyülü bir iz gibi pencereme yerleşmişti. Biz yurken birisi gelip pencereme pence izleri bırakmıştı.