VAMP İ R GÜNLÜKLER İ – AVCILAR HAYALET Elena Gilbert, düz geniş bir çimenliğe adım attı, süngerimsi ot yaprakları ayağının altında ezildi.Kırmızı gül ve hazeran çiçeği demetleri yerde sürüklendi.Dev bir gölgelik üzerinde asılıyken parlak bir fener pırıldıyordu.Terasta, önünde havaya su saçan iki tane kavisli beyaz mermer çeşmeduruyordu.Her şey güzel, şık ve nasıl oluyorsa tanıdıktı. Bu Bloddeuwedd Sarayı, dedi kafasının içindeki bir ses.Amaburaya son gelişinde, etraf kahkahalarla ve dans eden davetlilerle doluydu.Şimdi gitmişlerdi, buradaki varlıklarının işareti olan: masaların etrafında, çimenlerin üzerindeki boş bardakların dağınıklığına,
sandalyenin üzerine atılmış bir ipekli şala, çeşmenin kenrında duran topuklu ayakkabı tekine rağmen. Başkaşeyler de tuhaftı.Öncelikle Karanlık Boyut'taki her şeyin cehennemimsi kırmızı ışık tarafından aydınlatıldığı sahne, maviden mora , beyazdan pembeye ve pempeden kanın yumuşak rengine dönüşüyordu.Şimdi net bir ışık herşeyin üzerinde parlıyordu, ve dolunay ışığı tepeden sakince süzülüyordu. Arkasında bir kıpırtı duydu, ve Elena artık yalnız olmadığını fark etti.Karanlık bir figür vardı, ona yaklaşıyordu. Damon. Tabiki Damon, diye düşündü Elena gülümseyerek.Eğer beklenmedik bir şekilde görünecek biri varsa, dünyanın sonuymuş gibi hissettiğinde- veya en azından iyi bir parti bittikten sonraki saat- bu Damon olurdu.Tanrım, o kadar güzeldi ki.Simsiyah: hafif siyah saç, geceyarısı kadar siyah gözler, siyah kot, ve şık deri ceket. Gözleri buluştuğunda, onu gördüğüne o kadar mutlu olmuştu ki zor nefes alabildi.Kendini onun kucağına attı, boynuna sıkıca sarılıyor, kollarındaki ve göğsündeki sert kasların kıvrımlarını hissediyordu. ''Damon,'' dedi, sesi bir şeyden dolayı titriyordu.Vücudu da titriyordu, ve Damon onun kollarını ve omzunu sıvazladı, onu sakinleştiriyordu. ''Ne o prenses?Banasakın korktuğunu söyleme.'' ona tembelce sırıttı, elleri güçlü ve hareketsizdi. ''Korkuyorum,'' diye karşılık verdi. ''Ama neyden korkuyorsun?'' Bu bırakış onu bir an için şaşırttı.Sonra yavaşça,yanağını ona dayadı ve konuştu, ''Bunun sadecebir rüya olmasından korkuyorum.'' ''Sana bir sır vereceğim, prenses,'' dedi kulağına.''Sen ve ben buradaki tek gerçek şeyiz.Rüya olanlar diğer her şey.'' ''Sadecesen ve ben mi?'' Elena tekrarladı, rahatsız edici bir düşünce başının etini yiyordu, bir şeyi unuttuğu düşüncesi gibi- ya da birini.Bir kül tanesi elbisesinin üzerine kondu, ve dalgınlıkla onu silkti. ''Bu sadeceikimiziz, Elena,'' dedi Damon keskince.''Sen benimsin.Ben seninim.Zamanın başlangıcından beri birbirimizi seviyoruz.'' Tabiki.Titremesinin nedeni bu olmalıydı - bu haz.Damon onundu.O da Damon'ın.Onlar birbirlerine aittiler. Bir kelime fısıldadı: ''Evet.''
Sonra Damon onu öptü. Dudakları ipek gibi yumuşaktı, ve öpüşü şiddetlendiğinde, başını geriye eğdi, boğazını ortaya çıkarıyordu, pek çok kez yaptığı gibi dişlerini çıkardığını tahmin ediyordu. Bu olmadığında, gözlerini soru sorarcasına açtı.Ay her zamanki gibi parlak, ve güllerin yoğun kokusu havada asılıydı.Ama Damon'ın keskin hatları siyah saçlarının altında soluktu, ve ceketinin omuzlarına daha çok kül konuyordu.Bir anda, ince detay gibi görünen küçük şüpheler aklına gelmeye başladı. Oh, hayır.Oh, hayır. ''Damon.''Zorlukla nefes alarak onun gözlerinin içine çaresizce bakarken, kendi gözlerine yaşlar dolmuştu.''Burada olamazsın, Damon.Sen...ölüsün.'' ''Beş yüz yıldan daha fazla bir süredir prenses.'' Damon göz kamaştırıcı gülümsemesini takındı.Onlardan etrafa daha fazla kül düşüyordu, hoş bir gri yağmur gibi, aynı gri kül altında Damon'ın vücudu gömülüydü, dünyalar ve boyutlar ötesinde. ''Damon, sen...şimdi ölüsün.Ölümsüz olarak değil, ama...yoksun.'' ''Hayır, Elena...'' Titremeye ve solmaya başladı, tıpkı sönen bir ampul gibi. ''Evet.Evet! Ölürken seni tuttum...'' Elena çaresizce hıçkırıyordu. Artık Damon'ın kollarını tamamen hissedemiyordu.O titrek bir ışığın içinde kayboluyordu. ''Beni dinle, Elena...'' Ay ışığına *tutunuyordu.Kalbinde büyük bir acı yanmaya başlamıştı. ''Tek yapman gereken beni çağırmak,'' dedi Damon'ın sesi. ''Tek yapman gereken...'' Sesi, rüzgarın sesi ve ağaçların hışırtısı arasında kayboldu. Elena'nın gözleri hızla açıldı.Sisin arasından, güneşışığıyla dolu bir odada olduğunu anladı, ve büyük bir karga açık bir pencere pervazına tünemişti.Kuş kafasını bir tarafa eğdi ve gakldı, parlak gözleriyle onu izliyordu. Sırtında soğuk bir ürperti geçti.''Damon?'' fısıldadı. Ama karga sadecekanatlarını açtı ve uçarak uzaklaştı. *** ''Sevgili Günlük, EVDEYİM!Buna inanmaya neredeysecüret bile edemiyorum, ama burdayım. Çok tuhaf bir hisle uyandım.Nerede olduğumu bilmiyordum ve sadeceburaya uzanıp çarşafların temiz pamuksu ve yumuşak dokusunun esansını kokluyordum, her şeyin neden bu kadar tanıdık geldiğini anlamaya çalışıyordum. Bayan Ulma'nın köşkünde değildim.Burası, pürüzsüz satenin ve yumuşak kadifenin içine sokularak
uyuduğum, havanın tütsü koktuğu yer.Ve pansiyonda değilim: Bayan Flowers'ın yatakları kötü kokulu bitkisel karışımlarla-Bonnie'nin dediğine göre koruma ve güzel rüyalar için- yıkadığıyerde. Ve birden, tanıdım.Evdeydim. *** (arka kapak yazısı sanırım bu da) Evdeyim! Tüm Fell's Church kasabası yeni bir başlangıç yaptı.Ve, ben ve en yakın arkadaşlarım dahil-Meredith, Bonnie, Matt, sevgilim Stefan, ve Bayan Flowers- hiç kimse Kurucular Günü'nden beri, hayatın alışıldık bir şekilde geçmediğini bilmiyor. Başardık.Herkesi koruduk. Damon hariç herkesi. Tuhaf olan şey - gülünç, gerçekten- içimde beliren bu umut hissi.Peki ya, düşünüyorum da, peki ya Damon bir şekilde tamamen gitmediyse? Ve sonra bu umut yıkılıyor, çünkü o öldü, ve bununla yüzleşmeliyim.Güçlü olmak istiyorsam kendime yalan söyleyemem. Ama bu umut bana tekrar gizlice sokuluyor:Peki ya? -Elena
Onokumalar.com
Ceviri : Begüm Nur Tibet