GECE AVCI 6 ONE GRAVE AT A TİME GİRİŞ Lasting Peace Mezarlığı “Donald Barthdomen Williams, kıçını kaldırıp hemen buraya gel!’ Karnımdan aşağısı hala havada sallanırken sağdan bir hareket gözüme çarptı. Küçük, ağlayan bir melek şeklinde oyulmuş bir mezar taşının tam arkasında amcam duruyordu. Don kaşını kaldırarak bana öyle bir bakmıştı ki rahatsızlığını kelimelerden daha güçlü bir şekilde anlatmıştı. Kravatı ve takım elbisesinin içinde saçı kusursuz stiliyle geriye doğru taranmıştı. Don onu inceleyen herkese sıradan orta yaşlı iş adamı gibi görünüyordu, bir şey dışında. Onu görebilmek için ölmemiş ya da psişik olmalıydınız. Don Williams, Doğaüstü Suçlu Yaratıklardan halkı koruyan gizli bir yurt savunma biriminin son yöneticisiydi. 10 gün önce ölmüştü. Ancak hala bir hayalet olarak buradaydı. Ölümcül kalp krizini geçirirken yatağının yanında ağlamış, yakılmasını izlemiştim. Sonrasında zombi gibiydim. Hatta yanımda olsun diye küllerini bile evime getirmiştim.Onu bazen sağda solda gördüğümü sandığım anları göze alırsak Don’un ne kadar yakınımda olduğunu çok az bilmiyormuşum. Beş dakika öncesine kadar amcamın o anlık görüntülerinin keder yüzünden meydana gelen hayallerden başka bir şey olmadığını düşünüyordum. Kocamın, Bones’ında onu görebildiğini fark ettim. Yakın zamandaki bir savaştan dolayı yerler hala cesetlerle dolu olduğu bir mezarda olmamıza ve içimde küçük bir panayır ateşi gibi yanan, işkence eden gümüş kurşunlara rağmen tek düşünebildiğim Don’un hala mezarın bu tarafında olduğunu öğrenmememi istemiş olmasıydı. Amcam sırrını keşfettiğime pekde mutlu görünmüyordu. Bir parçam kollarımı ona dolamak isterken diğer yanım dişleri bir birine çarpana kadar onu sallamak istiyordu. Bana söylemeliydi. Arkamdan saklambaç oyununun hayalet versiyonunu oynamamalıydı. İki dürtüme rağmen Don’a ne sarılabildim nede sallayabildim. Ellerim yeni saydam biçiminin içinden doğruca geçerdi ve amcamda benzer şekilde dünyevi hiçbir şeye ya da hiç bir insana dokunamazdı. Tek yapabildiğim ona bakmaktı. Şaşkınlık, sevinç ve üzündü ile savaşırken kandırmacasına biraz sinir olmuştum. Sonunda “ Bir şey söylemeyecek misin?” diye sordum Gri gözleri arkama kaydı. Bones’ın arkama geldiğini anlamam için dönüp bakmama gerek yoktu. Beni yarı bir vampirden tam tam vampire dönüştürdüğünden beri doğasütü bir şekilde Bones ile auralarımızın iç içe geçtiğini hissedebiliyordum. Bone’ın benden daha kontrol sahibi olduğunu böyle anlamıştım. Don’un hayalet olmasının verdiği ilk şok yerini derin düşüncelere bırakıyordu. Buna karşılık bense duygu fırtınası yaşıyordum. Bones koyu kahverengi gözlerini Don’dan ayırmadan yanıma geldi. İngiliz aksanı kelimeleri boyarken Bones “Güvende olduğunu görüyorsun” diye belirtti. “ Apollyon’u durdurduk, gulyabaniler ve vampirler bir kez daha barış içinde. Huzur içinde yatabilirsin. Her şey çok iyi.”
Kalp kırıcı duyguyla beraber anlamıştım. Amcamın öbür tarafa geçememesinin nedeni gerçekten bu muydu? Büyük ihtimalle. Don benden bile daha fazla kontrol delisiydi. Kanserini tedavi etmek için vampire dönüştürme tekliflerimi reddetmesine rağmen bekli de çıkan vampir husumetleri öldüğünde bırakıp gitmesine engel olacak kadar onu endişelendirmişti. En azından bir hayaletin sevgi kişinin güvenliğini sağlayacak kadar uzun kaldığını biliyordum. Savaştan hayatta kaldığıma emin olmak ve vampirlerle gulyabaniler arasında çıkan bir çarpışmayı önleyerek insanlığı korumak şüphesiz Don’u burada tutan unsurdu. Bones’ın söylediği gibi şimdi gidebilirdi. Aniden ıslanan gözlerimi kırptım, kısılmış sesimle “ O haklı” dedim. “ Seni her zman sevecek ve özleyeceğim ama olman gereken başka bir yer var, değil mi?” Amcam ikimize de hüzünlü bir ifadeyle baktı. Artık gerçek diğeri olmamasına rağmen yavaşça sanki rahatlamışçasına nefesini verdi. “Hoşça kal, Cat” dedi. Öldüğü günden beri bana söylediği ilk kelimelerdi. Sonra etrafındaki hava sislendi, şekli ve biçimi bulanıklaştı, Bones’ın eline uzandım, rahatlatıcı bir şekilde elimi kavrarken güçlü parmaklarını hissettim. En azından Don ona en son veda ettiğimde olduğunu gibi acı çekmiyordu. Amcamın şekli tamamen solarken gülümsemeye çalıştım ama keder taze bir şekilde tekrar gelmişti. Ait olduğu yere gittiğini bilmek onu kaybetmenin acısını yok etmiyordu. Don ortadan kaybolduktan sonra Bones bana doğru dönmek için birkaç saniye bekledi “Kedicik, kötü bir zaman biliyorum ama hala yapmamız gereken şeyler var. Kurşunları çıkarmalı, cesetlerden kurtulmalı.“ “Lanet olsun.” diye fısıldadım. Bones konuşurken Don arkasında belirmişti. Amcamın yüzünü kızgın bakışları ile karşılıyordu. Kollarını kendine özgü olmayan aşırı bir duygusallıkla sallıyordu. “Birisi bana neden gidemediğimi açıklamak istiyor mu?”
BÖLÜM BİR Önümdeki faturayı buruşturdum ama fırlatıp atmadım, çünkü Don’un küllerini kutsal toprağa gömmek amcamı öbür tarafa geçirmemesi papazın suçu değildi.Amcamı buradan diğerine geçirmek için ölü, canlı ve diğer tüm arkadaşlarımızın önerilerini denemiştik. Hiç biri işe yaramamıştı, görüldüğü üzere Don ayakları değmeden havada süzülüyordu. Öfkesi anlaşılabilirdi. Öldüğünde, eğer vampire yada gulyabaniye dönüşmek için ilk aşama için değilse, dünyada sıkışıp kalmayacağını düşünürsün. Tabii daha önce hayaletlerderin etrafında bulunmuştum – daha çok son zamanlarda- Eğer ölen insanlarla hayalet kalanları karşılaştırırsak Casper olma şansınız yüzde birden daha azdı. Ne yazık ki bundan hoşlansın ya da hoşlanmasın amcam dünyalar arasında sıkışıp kalmış gibi görünüyordu. Durumları kontrol etme açısından neredeyse Machiavelian olan birisi için şu an ki çaresizliği içine bayağı dert olmuş olmalıydı. “Başka bir şey deneriz” diye önerdim “Hey, aşılması zor olayları halletmede bir numarasın. Sen telefon, internet, video ve youtube gibi karmaşalara rağmen Amerikalılardan doğaüstü dünyayı saklamayı becerdin. Geçmenin bir yolunu bulacaksın.” Neşelendirme niyetim bana kötü bir bakış kazandırdı. Don “Fabian geçmenin bir yolunu hiç bulamadı” diye söylendi. Alinin bir işaretiyle ofisin dışında gizlice pusuda bekleyen arkadaşımı gösterdi. “Ne de sayısız diğerleri sen hayalet magneti olduğundan beri yollarını bulabildi.” İrkildim. Ama haklıydı. Bir vampir ve bir insandan doğma olasılıkszlıkğının en yüksek olduğunu düşünürdüm, ancak bu Kader’in garip espiri anlayışına olan İnançsızlığımı gösteriyordu. Tam bir vampir olmam beni Dünyadaki En Garip İnsan kategorisinde bir numara yapmıştı. Diğer vampirler gibi insan kanından beslenemiyordum. Hayır onun yerine ölmemiş kanı içmeliydim ve ondan sadece besin elde etmiyordum. Ayrıca geçici olarak kanın sahibinin özel yeteneklerinide emiyordum. Mezarda inanılmaz ilişkileri olan bir gulyabaninin kanını içmek beni bölgede olan her hangi bir hayalet için karşı konulmaz yapmıştı. İçten içe benim yeni yeteneğimin Don’un karşıya geçememsinin nedeni olduğunu düşünüyordum. Her zamankinden daha huysuz hareketlerine bakarsak bu fikrin onunda aklına geldiğinden emindim.
Çeviri: Merve ÖZCAN