Onlar buna Cadı Saati diyorlar. Hani herkesin uyuduğu , nefes alış verişlerinin duyulduğu zaman var ya. Hani gecenin yaratıklarının kanın kokusunu alabildiği , rüyalarında yüzenlerin belli belirsiz homurtusunu duyabildiği zaman. Bizim dünyamızla sizin dünyanızı birleştiren zaman . Öldürme , avlama ve beslenme zamanı … İşte o zaman en çok öldürme iç güdümün ele geçtiği zamandır. Kan için hevesli olduğum ve kendimi tutmam gereken zaman. Çünkü kendimi tutmam , bütün o hayvanları öldürmem ve onların kanıyla beslenmem bazen rüyalarıma giren kalp atışlarının yavaşlamasını engelleyen tek şey. Kendi kaderimi kontrol edebilirim. Karanlık tarafa geçmeme gerek yok , kendimi kontrol edebilirim. Gücümü kontrol edebilirim. İşte bu yüzden gecenin bu saatinde kan kokusunu alabiliyorum. Çünkü gücüm benimle iletişime geçiyor. Beni çağrıyor. Neredeyse bütün hayatım boyunca direndim ve direneceğim. Bu yüzden yazmam gerek. Yazmak , gördüğüm bütün tarihi yazmak bir zincir misali bütün olayları birbirine bağlıyor. O zaman , eskiden ne olduğumu hatırlayıp , şimdi ne olduğumu bildiğim zaman kafamda atan kalplerin , kanın tatlı akışının , kendi hevesimin karşısında durabilirim.
Bir gün büyün hayatım bitti ve diğeri başladı. O gün 1864’ün Ağustos sıcağının bastırdığı öğleden sonraydı. Hizmetkarların çocukları genelde oynadıkları vahşi oyunlar ile sessiz bir şekilde koşuşturuyorlardı. Hala sakindi , sanki fırtına öncesi sessizliği tutuyordu. Zamanımım çoğunu at üstünde geçirmeyi planlamıştım. Ailemin evinin olduğu taraflara doğru atımı sürecektim. Kitabımı yanıma almış basit bir kaçışa hazırlanmıştım. Genelde yazları yaptığım şeylerden biride buydu. Onyedi yaşımdaydım ve ne ağabeyimin yanında savaşa katılabiliyor ne de babamın kaçık planlarını dinleyebiliyordum. Her öğlenden sonra kim olacağıma ve beni nelerin beklediğinine dair umutlarım vardı. Hayatımın Erkekler Akademisindeki zamanı bitmişti. Babam beni savaş bitene kadar Virginia’daki Üniversiteye göndermeyi planlıyordu. İşte o zaman merak kafamın içinde filizlenmeye başlamıştı. Çünkü tam olarak ne bir çocuktum ne de tam bir erkek . Bir gün tam bir erkek olacak bir çocuktum sadece. En kötü şey ise bunları konuşacağım kimsenin yanımda olmamasıydı. Damon , benim ağabeyimdi. Şu an Atlantada Gneral Groom’un birliğinde görev yapıyordu. Cogu çocukluk arkadaşım oralarda iken ben babamın çalış mantığı ile boğuşuyordum. ‘’ Sıcak olacağa benziyor. ‘’ dedi kalfa Robert , iki çocuğun babamın atlarını içeriye sokmaya çalışırken izliyordu. ‘’ Evet . ‘’ diye mırıldandım. Buda bir diğer problemdi. Birisi ile konuşurken ona kendimi tamamen veremiyordum. Çünkü benim kendimi anlatabileceğim ve karşımdakinin de beni anlayabileceği birine ihtiyacım vardı . Tatrışabilceğimiz kitapları , konuşabileceğimiz konuları olan. Robert babamın en güvendiği adamdı.Öyle yüksek sesle konuşurdu ki on dakika sonra sanki duyma yetimi yitirmiş gibi olurdum. ‘’ Haberleri duydun mu ? ‘’ diye sordu atı bana doğru çekerken. ‘’ Son zamanlarda gazete okumuyorum . General Groom bu sefer ne yaptı ? ‘’ diye sordum . Bu konuşma giderek ilginç bir hal alıyordu. Robert güneşten korunmak için gözlerini eliyle kapattı. ‘’ Yok , savaşla ilgili olanları değil. Hayvan saldırıları il ilgili olan. Griffin var ya , dün beş tavuğunu kaybetti. Hepsinin boynu parçalanmış. ‘’ Boyun mevzusunu duyunca olduğum yerde kaldım. Bütün yaz boyuca komşu kasabalardan hayvanlara saldırılanlar hakkında haberler almıştık. Genelde küçük hayvanlar saldırıya uğruyordu. İşte tavuklar , horozlar , tavşanlar . Ama geçen sefer bir geyik bulmuşlardı. Robert ve arkadaşları beş geyiği ölü bulunca ortalığa şeytanın işe olduğuna dair dedikodular yayılmaya başladı. Tabii ki inanmıyordum ama bu bana büyüdüğüm dünyanın artık aynı olmadığını hatırlatıyordu. İstesem de istemezsem de her şey değişmişti. ‘’ Vahşi bir köpekler onları öldürmüş olamaz mı ? ‘’ diye sordum. Geçen haftalarda babam ve Robert bunun üzerinde duruyorlardı.
‘’ O zaman umalım da sen her gün böyle yalnız at sürerken o köpekler sana rastlamasın. ‘’ Ata bindim ve Robert bu sözler ile birlikte atı itekledi. Soğuk rüzgar beni kendime getirdi. Atın nefes sesleri bir tür rahatlatıcı ilaç gibiydi. Atımın yelesine dokunup onu okşadım. Derken dış kapı açıldı ve babam kapıdan içeriye girdi. Babam uzun bir adamdı , kendine ait bir karizması vardı ve bu sıcakta siyah bir palto giyiyordu. ‘’ Stefan ? ‘’ diye seslendi. Babam burada yaşamasına rağmen genelde çok az bahçemizden dışarıya çıkardı. Attı çekip durdurdum ve arkama baktım. ‘’ Bahçemizin ve at koşturacak yerlerimizin olmasının bir nedeni var biliyorsun değim mi oğlum ? ‘’ ‘’ Biliyorum. ‘’ dedim , biliyordum ki babamı hayal kırıklığına ugratmıştım. ‘’ Bazı zamanlar vardır ki atlar ile koşturup oynayabilirsin. Bazı zamanlar vardır ki oyun oynamayı bırakıp erkek olman gerekir. ‘’ Babam yanıma geldi ve atın gövdesine sertçe vurdu. At kişneyerek geri çekildi. Atın yeleğine tutundm ve babamın İtalyadan gelişinden , uzun yıllardır süren gerçeliği arayışında bahsetmesini dinlemeye başladım. Verista ,- bulunduğumuz kasabanın adı – Latince ,gerçek anlamına geliyordu. Babam bunu hep bir erkeğin gerçekliğini bulması olarak algılamıştı. Babam konuşması bitince bana baktı. ‘’ Rosayln Cartwriht on altıncı doğum gününü kutlayacak bir parti veriyor . Bir koca arıyor . ‘’ ‘’ ’ Rosayln Cartwriht ? ‘’ diye tekrarladım. Rosayln’i en son o 12 yaşındayken görmüştüm. İkimizde çocukluğumuzu birlikte geçirmiştik. Sarı uzun saçlı , kahverengi gözleri olan. Güzel bir kızdı ve ne zaman onu düşünsem hep gözüme kahverengi bir elbise giymiş şekilde beliriyordu. Bunun nedeni hiçbir zaman neşeli , uçarı bir kız olmamış olmasıydı. O he geride kalan hoş bir kızdı. Bir gölge gibiydi. ‘’ Evet , o .’’ dedi babam ve bana o nadir gülümsemesiyle gülümsedi. ‘’ Onun babası ve ben oturup konuşuyorduk. Senin için çok iyi bir kız olur. ‘’ ‘’ Ben ve Rosayln iyi bir çift gibi olmayız. ‘’ diye mırıldandım. Elbette babam ve Bay Cartwriht konuşuyorlardı. Çünkü Bay Cartwriht kasabadaki bankanın sahibiydi. Babamın yakın bir müttefiğidi. Şimdi ise akraba olmaya çalışıyorlardı. ‘’ Elbette , bunu bilemezsin , oglum. ‘’ dedi kötü bir ruh haliyle. Bu günlerde hep böyleydi zaten. ‘’ Senin yaşında kendin için iyi olan şeylere karar veremezsin. İşte bu
yüzden bana güvenmen gerekir. ikinizi kutlayacağımız bir tören hazırlayacağım. Sanırım önümüzdeki hafta iyidir. Bu zamana kadar onu yanına çağır ve onu tanımaya çalış . Ona iltifatlar et. Bırak sana aşık olsun. ‘’ Ya ben ? Ya ben onun bana aşık olmasını istemiyorsam ? Demek istesem de diyemedim Onun yerine atın yelesini okşamaya başladım. O kadar sert yaptım ki at rahatsız oldu. Babam gözlerini bana dikmiş bakıyordu. En sonunda konuştu. ‘’Bu konuşmayı yaptığımız için çok mutluyum oğlum.’’ Dedi nazik bir sesle. O an anladım ki bunu zaten çok önceden beri planlamıştı. Benim karım olacak kişiyi zaten seçmişti. ‘’ Baba ? ‘’ dedim , sözcükler tam ağzımdan kaçmak üzereydi ki babam beni şaşırtacak başka bir şey söyledi. ‘’ Bence Ekim düğün için ideal bir ay olur. ‘’ Kapıyı arkasından kapattı ve beni öylece olduğum yerde bıraktı. Attı ileriye doğru sürdüm. Eskiden Rosalyn ile birlikte zaman geçirirdim ama bu ailelerimiz çay saati birlite oldukları içindi. Bütün çocukluk hayatım boyunca Rosalyn’i hep görmezden gelmiştim , o da beni görmezden gelirdi ama şimdi anladım ki aslında ailelerimiz bütün o çay partilerinde ikimizin hayatını birlikte geçirmemiz üzerine sohbetler yapıyordu. İkimizde sonsuza kadar birbirimize bağlanmıştık.
Bölüm 2 Aylardan ekimdi, ağaçlardan yapraklar kahverengi ve sarı bir biçimde yerlere düşüyordu. Hava soğuktu ama geçen sefer beslendiğim kurbanımın kanı damarlarımdan geçerken beni sıcak tutuyordu. Yine de vampir olarak zaten vücut ısım değişikti. Kollarımda taşıdığım kızın kanı pantolonumu ve tişörtümü kirletmişti. Otların ortasına oturdum. Damon hemen biraz ilerimde otların üstünde yatıyordu. Benim geldiğimi duyunca gözlerini açtı. Onu kan içmeye zorladığımdan beri günler geçmişti. O zamandan beri durmaksızın kan içmeeye çalışıyordu. Hatta yanına ölü kızı bıraktığım zaman bile onu kızın üstünden almak zorunda kalmıştım. Kızın yanına eğildi ve kulağına fısıldadı. Aslında sözleri kız için değil benim içindi. Buradan sanki birer sevgili gibi görünüyorlardı. ‘’ Olduğum şey yüzünden senden nefret ediyorum. ‘’ dedi sessizce . ‘’ Gücüne dönmelisin. ‘’ dedim. ‘’ İç. ‘’ Sesli bir nefes aldı. ‘’ Bu bir güc değil , bu bir zayıflık. ‘’ ‘’ Stefan … ‘’ dedi kız zayıf bir sesle. Kız Clementine Hatworen’du. Geçen yaz buradan biraz uzaktaki ağaçların orada onunla öpüşmüştük. Ta ki Damon ortaya çıkıp ikimizi de ürkütünceye kadar. Elimi onun elbisesinden geçirdim ve boynunu açıp kulağına doğru eğildim. Kafamın gerisinde bir ses bana onun hayatını aldığım için sonsuza kadar lanetlendiğimi söylüyordu ama ben hiçbir şey hissetmiyordum. ‘’ Sen bir canavarsın. ‘’ dedi Damon. Ama benden uzak duruyordu. Biraz sonra Clementine’nin boynundan kanlar Damon’ın ayaklarına kadar boşaldı.