Bölüm Bir Bir sirkte çalışmanın en güzel tarafı işe geç kalma gibi bir olasılığınızın olmaması. Mesela benim gibi saat 10:00’da gelmeniz gereken işe saat 03:00’de gelebilirsiniz ve sizi kimse fark etmez. En azından arabamın kapısını kapatırken düşündüğüm şey buydu. Gri rengi Chrysler LeBaron markalı arabama yakından baktım. Kapağında boydan boya bir çizik vardı. Şu aşırı dinci kesimden nefret ediyordum. Cadı olmak din değiştirmek gibi bir şeydi. Hala Hristiyan olup imamlık yapamazsınız değil mi ? Onlara göre de hem bir cadı olup hem de Müslüman olamazdınız. Bense ‘’ Hey neden olmasın ?’’ diye düşünürdüm hep . Sanırım bu yüzden akrabam olması gereken kişiler tarafından dışlanıyordum. Topuklu ayakkabıların izin verdiği kadar hızlı yürümeye başladım. Güneş gözlüklerimi taktım ve otoparkı geçip kocamam sarı,kırmızı ve mavi çizgili çadıra doğru yürümeye başladım. Kumral uzun dalgalı saçlarım rüzgardan yüzümü kapatıyordu. İşte bu yüzden kestirmek istiyordum ama patronuma göre uzun saç benim kanımı simgeliyordu. Ona çok yanıldığını saçın cadı olmamla hiçbir ilgisi olmadığını söyledim. Bana aptal bende bundan söz ediyorum ya dermiş gibi bakıp kısık sesle ‘’ Ama onlar bunu bilmiyor. ‘’ demişti. Patronum Echollos bana göre iyi , karısına göre ise pislik herifin tekiydi. Birisi beni de on beş kere aldatsa bende öyle düşünürdüm. Gerçi ben teknik yerine uygulamalı dersleri seven birisiydim. Echollos karısının yerinde ben olmadığım için dua etmeliydi. Taşlı kaldırımları bırakıp kumlu araziye girdiğimde topuklular canıma okumaya başlamıştı. Eğer bu sabah bir randevum olmasaydı hayatta böyle giyinmezdim. Sonuçta üç yıldır bu sirkte çalışıyor ve bu araziyi iyi biliyordum. Hızla yürürken Allkos’un da bana doğru geldiğini gördüm. Allkos uzunlamasına sarışın bir kadındı. Zayıf ve kıvrımlı bir vücudu vardı. Tipik Amerikan film yıldızı gibiydi. Belki istese rahatlıkla oyunculuk seçmelerine bile katılabilirdi.Ama o burada Dişli Allkos olmayı tercih ediyordu. Bana gülümseyip o bembeyaz inci gibi dişlerini gösterdi. O dişlerin her biri bir demiri rahatlıkla ezebilir , kalın bir odunu kesebilirdi. Bir keresinde vahşi bir kunduz gibi kalın bir ağacı kemirdiğini bile görmüştüm. İşte bu yüzden ona Dişli Allkos diyorlardı. Bende gülümsedim. ‘’ Hoş çocuk muydu ? ‘’ diye sordu yanımdan geçerken. ‘’ Tam dişine göreydi. ‘’ dedim . Gülerek ilerlemeye devam etti. Allkos bu saate geliyorsam mutlaka buluşmadan geldiğimi bilirdi. Son zamanlarda arkadaşımın bana ayarladığı ucubelerle çıkmak zorunda kalıyordum. Jenny yalvara yakara mutlaka beni o buluşmalardan birine götürürdü. Ona hayır demeyi uzun zaman önce bırakmıştım. Ama bana bulduğu adamlar artık sirkin normal standardına uymaya
başlamıştı. Bu sabah buluştuğum adamı ilk gördüğümde ‘’ Ha bir de bana ucube derler. ‘’ diye içimden geçirmiştim. Neredeyse üç saat annesinden ve kedisinin gaz probleminden bahsetmişti. Çadırı geçip bana ait olan küçük karavana girdim. İlk iş ayakkabıları çıkarmak oldu. Ayaklarımı ovdum ve hemen aynanın karşısına geçtim. Cevresinde süslü kırmızı lambalar olan kalın aynalardan biriydi. Gün ışığı içeriye vurduğu için lambaların hiç birisi yanmıyordu. Karavan hani şu filmlerde gördüğünüz beyaz uzun karavanlardandı. Tek farkı bütün tekerleklerinin çıkarılmış olmasıydı. Bir şey dikkatimi çektiği için pencereden baktım. Titus karavanın önündeki çöpleri topluyordu. Uzun boylu , yapılı bir adamdı. Yüzünün bir kısmı yanmış da kabuk bağlamış gibiydi. Onu hep yeşil tulumuyla gördüğüm için başka neresinin deforme olduğunu bilmiyordum. Bana bakıp mahcup olmuş bir şekilde başını eğdi. Genelde onu karavanımın yakınlarında görürdüm. Gerçekte hiçbir zaman burada kalmamıştım ama daireme geç gittiğim zamanlar olduğu için arada sırada burada kestirirdim. O zamanlar hep tırmığı ile karavanımın önündeki çöpleri toplar ve ben yakalayınca hep böyle mahcup görünürdü. ‘’ Merhaba Titus. ‘’ dedim gülümseyerek. Gözlerini yerden kaldırıp bana baktı , sonra hemen yere indirdi. ‘’ Merhaba Bell. ‘’ dedi ve tırmığı yere atıp çadıra doğru yürüdü. Güldüm. Bu benimle konuştuğu zaman verdiği tepkiydi. Elinde ne varsa atıp çadıra yönelirdi. Büyüleyici Sirk yada Echollos’un deyimi ile Cirque de Witchy büyülenmiş ve lanetlenmiş zavallı insanların ne kadar ucube olduklarını bütün dünyaya sunan bir eğlence merkeziydi. Tabii aşağılanma , hor görülme ne kadar eğlenceli olabilirse o kadar eğlenceliydi. Aslında her gün binlerce turist ve müşteri ağırlayan bir yer olduğunu düşünürsek bazılarına gerçekten eğlenceli geliyor olmalıydı. Bense hiçbir zaman ne kadar eğlenceli olduğunu anlayamayacaktım. Bunun nedeni o ucubelerden birisi olmam olabilirdi. Bir Cadı burada ne arıyordu ? İki yüzyıl önce çok sevgili atalarım yaramazlık yapıp kendini üstün ırk olarak ilan etmişlerdi. Ve ne kadar üstün olduklarını kanıtlamak için bazı insanları lanetlemişlerdi. Üstelik bütün soyları boyunca sürecek lanetlerden. O günden bu güne doğan çocuklardan bazıları o lanetlilerden birisi olabiliyordu. Bazılarının dış görünüşünde bir şey olmayabiliyor ama farklı özelikleri olabiliyordu Allkos gibi . Bazılarınınsa farklı şekilleri olabiliyordu ,Titus gibi . Atalarım savaşı kaybedince hemen öldürüldüler ama onların soylarının da lanetlilerle aynı kaderi paylaşmaları için Cadı Sosyal Hizmet Ceza Yasası çıkarıldı. Çünkü lanet geri alınamıyor yada yok edilemiyordu. Sonuç onların yediği haltın cezasını cadı soyundan gelen 18 yaşını doldurmuş gençler lanetlilerin çalıştığı yerlerde çalışarak ödüyordu. Görüntüsünden bir şey kaybetmemiş lanetlilerin çalıştığı pek çok kurum vardı. Avukatlık büroları , hastaneler , yemek şirketleri , lüks oteller , dekorasyon büroları gibi . Deformelerin çalışabileceği yerler ise kısıtlıydı. Kanalizyon temizleme şirketleri , inşaatlar , özel eğlence şirketleri ve sirkler gibi.
Bu ayrım biz cadılar içinde geçerliydi . Yüksek cadılar Wiccanlar ( Yani pek çok akrabam ) o şık otellerde , bürolarda çalışırdı. Düşük cadılar yani Kimsesizler ise nereyi bok götürüyorsa orada çalışıyordu. Babam Wiccanlardan biriydi. Annem ise Burslong doğumlu bir insandı. Bu beni orta bir sınıfa koyuyordu. Yani ömür boyu çalışacağım orta düzeyli iyi bir iş ancak sirk oluyordu. Aynaya bakıp kahverengi rujumu sildim ve yerine bana göre bordo ama kozmetik şirketlerine göre ezilmiş ahududunun güneşte kalmış rengi olan ruju sürdüm. Soluk mavi gözlerimin dışına siyah kalem çektim. Böylelikle gözlerimin mavisi daha canlı , gözlerim ise büyük görünüyordu. Beyaz temin için yapılacak bir şey yoktu. Kozmetik şirketlerinin ölü beyazı dedikleri tene sahiptim. Onlar bile beni renklendiremezlerdi. Küçük karavanda iki büklüm bir şekilde kalkıp bu akşam giyeceğim elbiseyi bulmaya çalıştım. Bütün fırfırlı , parlak elbiselere karşı sade beyaz üzerinde pembe çiçekleri olan bir elbise giyecektim. Echollos durmadan beni dekoltesi olan parlak elbiseler giydirmeye ikna etmeye çalışıyordu. Ama Echollos , arkadaşım Jenny’nin aksine nasıl şirin görünmesi gerektiğini bilmiyordu. Bu yüzden durmadan onu reddediyordum. Üstümdeki siyah eteği ve siyah bluzu çıkarıp attım . Elbiseyi geçirdikten sonra dışarıya çıktım. Derin bir nefes alıp bırakmamla Echollos’un yanımda bitmesi bir oldu. ‘’ Saat kaç ? ‘’ dedi ‘’ Lanet olsun , Echollos . Vampir filan mısın ? Ödümü kopardın. ‘’ ‘’ Değilim ama dişlerim yine de sağlamdır . Şimdi o boynuna ellerimi geçirmeden önce neden bu saate geldiğini açıklar mısın ? ‘’ ‘’ Jenny. ‘’ dedim kısaca. ‘’ Yine mi o kltak sana birini ayarladı ? ‘’dedi elinde dolaştırdığı sigarayı dudaklarına götürdü. Echollos her zamanki doktor kontrollerimize gittiğimiz sırada karısının ondan daha uzun yıllar yaşayabileceğini öğrenmişti. O günden beridir sigarayı bırakmaya uğraşıyordu. Elvis gibi siyah ve kabarık saçları olan kısa boylu yapılı bir adamdı Echollos. Gerçek adı Eric Hollows’du ama buradaki herkes gibi o da takma adındı kullanıyordu. Yüzü akılda kalıcı değildi . Normal hatlara sahipti ama nasılsa bir sürü kadını tavlayabilirdi. İlk geldiğimde bana da asılmıştı ama onu kendi sirkinde çalışmak zorunda kalabileceği bir yaratığa dönüştüreceğimi söyleyince benimle yatma fikrinden vazgeçmişti. ‘’ Jenny senin böyle dediğini duyarsa buraya gelip canına okur biliyorsun. ‘’ dedim gülerek. Bir kere gerçekten buraya gelip Echollos’un ofisini dağıtmış camlarını indirmişti. Jenny sıkı bir kızdı. Echollos’un ifadesi bana onunda aynı anıyı hatırladığını gösteriyordu. ‘’ Söyle ona bari seni bu kadar geçe bırakmasın. ‘’ dedi ve sigarayı sanki içip bitirmiş gibi yere atıp üzerine bastı.
‘’ Bir saate kalmaz başlıyoruz. Hadi herkes yerine. Titus sende git başka yerleri temizle. ‘’ Titus saklandığı boş bir karavanın arkasından çıktı ve elindeki tırmığı yere atıp çadıra yöneldi. ‘’ Bu da iyice sapık çıktı. ‘’ dedi Echollos. ‘’ Öyle deme. ‘’ dedim koşa koşa giden Titus’un arkasından bakarak. Echollos güldü. ‘’ Hatırladığım kadarıyla sana bir içki ısmarlamak istediğimi söyledim diye beni bir ucubeye dönüştürüyordun. Ama bu sapık seni izliyor diye hakaret ettiğim için beni mi uyarıyorsun ? ‘’ ‘’ Senin karaktersiz bir herif olman bizim suçumuz değil. Onun öyle olması bizim suçumuz. ‘’ ‘’ Senin değil , Belle ‘’ dedi Echollos ve Titus’un peşinden gitti. Echollos’n haklı olduğunu biliyordum . Yine de bütün dünya bunu bizim yaptığımızı söylerken aksine inanmak biraz güçtü. Talaş toprakla örtülü eski lambaların olduğu yolu geçtim. Benim bölümüm yolun sonunda kalan küçük bir çadırdı. Mor cadırın içersi bilindik falcı eşyalarıyla doluydu. Küre , süpürge , doldurulmuş siyah kedi , yapay gözlerin bir sıvı içersinde durduğu kavanozlar ve olmazsa olmaz yuvarlak tahta masa. Masada bana ait olan kısma geçtim. Birazdan sirk açılacaktı ama benim akşam yediye kadar müşterilerim olmazdı. Bu yüzden masanın altına yattım ve rahatlamaya çalıştım. Bu gece erken çıkmak istiyordum. Eğer Echollos benim geç geldiğimi fark etmeseydi erken çıkabilirdim ama şimdi hiç şansım yoktu . Bütün gece gelecekten haber bekleyen , ölmüş büyükannelerinin ruhunu görmek isteyen , bir iki büyü yapmamı isteyen insanlar ile uğraşacaktım. Bir de hayırda anlamayan şımarık veletlerle. ‘’ Kimse yok mu ? ‘’ Ses beni yerimden sıçratmıştı. Kalkmak isterken kafamı masaya vurdum. ‘’ Ben , ben , ben. Ah , bir dakika. ‘’ dedim kafamı oyalayarak. ‘’ Bellatrix Frank . ‘’ dedi ses. Yaşarmış gözlerimi açıp sesin geldiği yöne baktım. Orta yaşlı bir adam çadırın girişinde iki büklü olmuş duruyordu. Neredeyse iki metre olduğu için benim küçük çadırıma sığmaması normaldi. Yer yer kırlaşmış saçları önüne geliyordu. Küt şeklinde kesilmişti. Tek eliyle yüne düşen saçlarını arkaya attı. Biraz göbekliydi ama bu daha çok vücut yapmış bir adamın göbek bağlaması gibiydi. Ciddi erkeksi hatları vardı. Onu tanıyordum. Wiccanlar artık ulu orta üstün ırk olduklarını savunmuyorlardı. Daha çok bu fikirlerini yeraltından yürütüyorlardı. Bir tür mafya gibilerdi . Uyuşturucu ve İnsan ticareti yerine büyü pazarlıyorlardı. Eskiden insanlar onlara
Accard derlerdi. Şimdi ise bir isimleri yoktu. Onlarla anlaşma yaptığını söyleyen kimse fazla yaşamazdı. Zaten kimsede buna cesaret edemezdi. Babam annemle boşanmadan önce bu tür işlerle uğraşmazdı . Boşandıktan ve beni reddetikten sonra ise onların en önemli adamı haline gelmişti. Cisco’yu gördüğüm zaman hemen aklıma babam geldi. ‘’ Cisco , burada ne işin var ? ‘’ dedim hemen. Cisco benim gözlerime bakmadan ciddi bir sesle yanıtladı. ‘’ Sizin mühürünüz olacağım. ‘’ Mühür , Wiccanların siyah köpeklerine denirdi. Yani saf cadı soyundan gelen hem metafizik hem de fiziki olarak korumalık yapabilen kişilere verilen addı. Wiccan erkekleri birer Mühür olmayı onur sayarlardı , başarısızlık ise ölümü getirirdi. Çünkü sınavlar zorlu geçerdi. Mühür olmuş erkekler ise evlenip çocuk sahibi olabilirlerdi. Babamda eskiden bir mühürdü.Ta ki annemle evlenene kadar sonra atıldı. Ama bizi reddettikten sonra geri alınmış olmalıydı. ‘’ Ben Wiccan değilim , benim mühürüm olmaz. ‘’ dedim huysuz bir şekilde. Cisco yine ciddi , kalın sesiyle yanıt verdi. ‘’ Lissa York öldü ve yerine siz atandınız. ‘’ Lissa York benimle yaşıt ilerde kraliçe olarak seçilebilecek bir Wiccandı. Küçükken elinden çok çekmiş birisi olarak bu habere hiç üzülmemiştim. Wiccan topluluğunda küçük yaşta alınan 11 kız ve 11 erkek 23’ünde Kral ve Kraliçe seçilmek üzere yetiştirilirlerdi. İçlerinden sadece bıcağın seçtiği bir kişi Kraliçe olurdu. Kraliçe’nin seçtiği de Kral. Küçüklüğümü Wiccanların kasabası olan Cape’de geçirdiğim için hepsini bizzat tanırdım. Ve hepsinden özelikle nefret ederdim. Tamam , bir tanesi hariç hepsinden. Duncan Eli bana iyi davranan tek kişiydi. ‘’ İyi de ben Wiccan değilim. ‘’ dedim. ‘’ Babanız öyle . ‘’ dedi Cisco tek düz sesiyle. ‘’ Annem değil . Üstelik babam beni istemeyeli tam üç yıl geçti. Wiccan olabileceğim akıllarına yeni mi geldi ? ‘’ ‘’ Baban seni yeniden kızı olarak kabul etti. ‘’ ‘’ Ne zaman ? ‘’ dedim şaşkın bir şekilde. ‘’ Dün gece. Artık bir Wiccansın. ‘’ Bu işte bir gariplik vardı. Kapısına kadar gidip konuşmak için yalvarmama rağmen çıkmayan adam şimdi beni kızı olarak kabul ediyordu. Ah , kesinlikle bir gariplik vardı. ‘’ Neden ben ? ‘’ dedim şüpheyle. Kızgın bir şekilde üfledi. ‘’ Neden bu kadar soru soruyorsun ? Sadece kabullen. ‘’
‘’ Neden ben ? ‘’ dedim üstüne basa basa ‘’ Sence neden olabilir ? ‘’ dedi bir aptalmışım gibi bakarak. ‘’ Dur tahmin edeyim. Ah , buldum çünkü direk Wiccan soyundan gelen sadece ben varım diye. Bildim mi ? ‘’ ‘’ Evet. Bildin hatta bir tane oyuncak ayı kazandın. ‘’ dedi huysuzca. ‘’ Nerede ? Nerede ? ‘’ dedim ellerimi çırparak. ‘’ Tanrım hiç değişmemişsin. İşin gücün dalga geçmek ‘’ dedi ve içeriye girdi. ‘’ Çık dışarı. ‘’ dedim. ‘’ Ne ? ‘’ ‘’ Çık dışarı . O lanet herifi de Wiccan olmayı da kabul etmiyorum. ‘’ dedim ciddi olma sırası bendeydi. Cisco ağzı bir karış açık bir şekilde bana baktı. İlk defa gözlerime bakıyordu. ‘’ Ciddisin. ‘’ dedi. ‘’ Evet , öyleyim. Defol. ‘’ dedim. ‘’ Bunu onlarla konuşacağım. ‘’ dedi ve dışarı çıktı. ‘’ Konuşulacak bir şey yok. ‘’ diye arkasından bağırdım ama beni duymamazlıktan geldi. Müşteriler gelip geçtiler ama Cisco bütün gece boyunca bir daha görünmedi. Bende bütün gece bir ölü gibiydim. Söylediklerimden de yaptıklarımdan da kimse memnun olmadı. Saat gece yarısını geçerken çadırın içindeki eşyaları topladım ve her şeyi yerine yerleştirdim. Dışarısı inanılmaz kalabalıktı. Sirk yine iyi para yapmış olmalıydı. Kalabalık insan yığınını geçip karanlık karavan yollunu tutum. Hava nemliydi ve yazın sıcaklığını söküp atmış yerine soğuk rüzgarları bırakmıştı. Karavanımın kapısını açıp içeriye girdim . Üstümdekileri çıkarmam bir dakikamı bile almamıştı. Tam makyajımı silmek için mendile uzanıyordum ki dışarıda kavga eden iki kişi gördüm. Hemen dışarıya atıldım çünkü içlerinden bir tanesi Titus’tu. ‘’ Hey , onu rahat bırakın. ‘’ diye bağırdım. İri yarı adam Titus’u iyice hırpalıyordu. ‘’ Sana diyorum. Onu rahat bırak. ‘’ Adam beni duymamış gibi kısık sesle bir şeyler mırıldanıyordu. Yanlarına yaklaştım. ‘’ Seni izliyordu. ‘’ dedi Titus’un yakasını daha da sıkıştırarak.
‘’ Cisco , lanet olsun sen gitmedin mi ? ‘’ İç çektim. ‘’ Onu bırak Titus burada çalışanlardan birisi. ‘’ Cisco yarı beyazlamış saçlarının arkasından baktı. ‘’ Kimse bir Wiccan kadınına röntgencilik yapamaz. ‘’ ‘’ Yani bir Wiccan erkeğinden başka .’’ dedim kollarımı gögüsümün altında birleştirerek. ‘’ Ben seni koruyordum , gözetlemiyordum. ‘’ dedi kızgın bir şekilde. ‘’ Öyle olsun , şimdi Titus’u bırak. ‘’ ‘’ Cezasını ödemeli. ‘’ İç çektim. Kendi zihniyetleriydi Titus’un bütün hayatını yok eden. Belki kabuk şeklide yüzünün yarısındaki yarası olmasa evli , çocukları olan normal bir aile babası bile olabilirdi. Cisco gibi kişiler onun bu şansını almıştı. Titus’un kendi kişiliği bile tam oturamamıştı. Şimdi onu Cisco’nun kalın parmakları yakasına yapışmış korkudan yüzü bembeyaz olmuş , konuşmaya çalışırken görünce içimdeki nefret attı. O kadar artı ki parmaklarımın karıncalanmaya başladığını hissediyordum. Nefrettim canlı bir ateş gibi önündeki herkesi yakıp külle cevirmek istiyordu. Gücümü Titüs’un yakasındaki ellere cevirdim. Cisco acı içinde geri çekildi. ‘’ Kahretsin bu da neydi ? ‘’ ‘’ Sana onu rahat bırakmanı söylemiştim. ‘’ dedim , Titus’a doğru yürüdüm. ‘’ İyi misin ? ‘’ Başını salladı ama siyah gözleri kocaman açılmıştı. O da benim gücümü hissetmiş olmalıydı. ‘’ Vay , gerçeten güçlüsün. ‘’ dedi Cisco parmaklarını ovarak. ‘’ Zamansız büyü yapmakta çok az kişi ustadır. ‘’ ‘’ Zamansız mı ? ‘’ diye sordum Titus’un yakasını düzeltirken. ‘’ Yani büyülerin cogu belli bir zaman sonra işler. Böyle hemen etki edebilen büyüyü yapmak kolay değildir. Neredeyse bizim gibisin. ‘’ Bu kadarı da yetmişti. ‘’ Bana bak , sana bir Wiccan olmayı kabul etmediğimi söyledim. Mühür filan istemiyorum. Beni gizliden gizliye izlemeyi bırak ve defol. Bu zamana kadar sizsiz idare ettim . Bundan sonrada sizsiz idare edebilirim. ‘’ Cisco ellerini ovmaya devam etti ama bana cevap vermedi. Sanırım dediklerimin hiç biri onun için bir anlam ifade etmiyordu. Titus’a döndüm. ‘’ Titus , hadi çadıra git. Bu büyük koca kurt sana saldırmayacak.Merak etme. ‘’
Titus özlemle çadıra baktı sonra başını hayır anlamında salladı. Şaşkınlık yüzümden okunuyor olmalıydı. Çünkü Titus böyle bir şeyi daha önce hiç yapmamıştı. ‘’ Gitmek istemiyor musun ? ‘’ diye sordu. Titus yine başını salladı. Ciscoya bakıyordu. Güldüm. Sanırım beni korumak istiyordu. ‘’ Sorun değil , Titus . Ben bu angut’u idare ederim. ‘’ Titus başını sallamaya devam etti. ‘’ Dilsiz mi bu ? ‘’ dedi arkamdan Cisco. ‘’ Değil ama nadiren konuşur ve sen onun ödünü patlatmışken konuşmaya pek istekli değil. ‘’ ‘’ İzliyor. ‘ dedi Titus sonra çadıra yönelmek istedi ama kendini durdurdu. ‘’ Cisco güya benim korumam . Sana dedim sorun değil. Ondan zarar gelmez ‘’ ‘’ O değil. ‘’ dedi Titus Ben ne demek istediğini kavramaya çalışırken Cisco harekete geçti ve kendini sırtıma siper etti. Deli gibi etrafa bakıyordu. ‘’ Kim izliyor , Titus ? ‘’ dedim kısık sesle. Titus etrafa bakmaya başladı. Eliyle talaş bir yığının olduğu yeri gösterdi. Cisco hemen harekete geçip o yöne gitti. Ben Cisco’nun gittiği yöne bakarken , Titus elimi tuttu. ‘’ Beni izle. ‘’ dedi. Başımı salladım ve beni çekiştirmesine izin verdim. Çadıra doğru yönelmiştik. Haklıydı , Çadır hala kalabalık olmalıydı. Bunlar kim ? diye düşündüğüm an bu soruyu aklımın derinlerine ittim. Şimdi önemli olan bize zarar verip vermeyecekleriydi. Havada bir karartı belirdi. Karartı bütün kasvetli havayı içine geçti. Gökyüzü karanlığa büründü. Çadıra giden yolun üzerindeki bütün lambalar sönüp yanmaya başladılar. Titus deli gibi bei çekiştiriyordu ama kafamın içinde başka bir melodi dönüyordu. Bir müzik , tekrar tekrar çalıyordu. Büyünün sekronizesiydi bu. Tını beni baştan çıkarıyordu. Titus karanlığa doğru gitmemem için beni belimden tutmuş çekiştiriyordu. Silah sesleri karanlığın içinden duyuldu . Bir çığlık bütün gögü yardı. Çığlık genişlerken onu başka çığlıklar eko etti. İlk ses Cisco’nun sesiydi. Diğer çığlıklar çadırdan geliyordu. Titus’un ellerinden kurtuldum ve karanlığa doğru koşmaya başladım. Cisco’yu sevmeye bilirdim ama hiç kimsenin benim için zarar görmesini istemezdim. Üstelik Cisco evli ve çocuk sahibi bir adamdı. Kızı Melinda benimle yaşıttı. Arkamda ki çığlıklar ben karanlığa girdiğim de azaldı. Melodi yine başladı. Büyü sadece büyü diye düşündüm. Ama bu beni derinden etkilemesini engellemiyordu. Lanet olsun. Cisco’yu bu karanlıkta nasıl bulacaktım ?
Sağımda bir hareket oldu , hemen başımı çevirdim. Solumda bir şey hareket etti. Soluma döndüm. O şey her neyse çok hızlı hareket ediyordu. ‘’ Kaç , salak. ‘’ ‘’ Cisco. ‘’ El yordamıyla ilerlerken bir şeye çarptım. Bir el ayak bileğimi yakalayınca çığlık attım. ‘’ Kaç dedim sana. ‘’ Yere çöküp bileğimi tutan tombul sağlam elleri hissetim. Cisco yatıyordu. Elimi bedeninden geçirdim . Islaklığı hissedince duraksadım çünkü bunun kan olduğunu biliyordum. Derin nefes aldım. ‘’ Merak etme , seni buradan çıkaracağım. ‘’ Cisco güldü. Gülüşü öksürüğe dönüştü. ‘’ Çok fazla film izliyorsun. ‘’ ‘’ O zaman umalım da o filmlerden bir şeyler kapmış olayım. ‘’ dedim ve bileğimi tutan elini omzuma attım. Ben elli kilo 1.70 boyunda bir kızdım. Cisco ise bir yüz kilo 2. metre boyunda vardı. Kan kaybetmesi onu biraz hafif kılacağını düşünmüştüm ama sanki daha da agırlaşmıştı. Artık ceset gibi ağır sözünün nereden geldiğini biliyordum. Dişimi sıkıp adım adım ilerlemeye başladık. Etraf zifiri karanlıktı ve ben kendi sezgilerime güvenip hareket etmek zorundaydım. Cisco bütün ağırlığına bana vermemek için uğraşıyordu. Duruşundaki kararlılığı görüyordu. ‘’ Bir Wiccan olsaydın beni terk ederdin. ‘’ dedi dişlerinin arasından. ‘’ İşte bu yüzden bir Wiccan olmak istemiyorum. ‘’ dedim ‘’ Yapmak istemediğim şeyleri yapmamak için ‘’ Cisco güldü. ‘’ York ölmedi , öldürüldü. ‘’ ‘’ Ne ? ‘’ dedim ilerlemeyi keserek. ‘’ Birisi York’u öldürdü , sonra Kent’ı de. ‘’ ‘’ Yani birisi Kraliçe adayı olan kızları öldürüyor mu ? ‘’ Cisco öksürmeye başladı. Bende ilerlemeyi sürdürdüm. Kulaklarımı dört açmış çıkan her hareketi dinliyordum. Ama etraf aşırı sessizdi. ‘’ Evet , sanırım katili bulduk. ‘’ ‘’ Ama Cisco , Cape’deki herkes benim bir kraliçe olmayacağımı bilir. Bıcak sadece en güçlü Wiccan’ın adına saplanır. ‘’
Kraliçeyi kadim büyüler ile işlenmiş bir bıcak seçerdi. İyi bir gelecek ve güç vadeden kızın adının yazılı olduğu kağıta isabet eder ve o kız kraliçe olurdu. Ben safkan değildim. Belli başlı büyülerde iyiydim ama bir Wiccanla boy ölçüşemezdim. ‘’ Sende atladıkları bir şey vardır , Belle. Kim bilir , belki yanılmışızdır. Belki de işi şansa bırakmadan herkesi ortadan kaldırmak istiyorlardır. ‘’ ‘’ İşte bu moralimi çok düzeltti Cisco. ‘’ Cisco kolumu sıkıca kavrayıp , beni durdurdu. ‘’ Bunu duydun mu ? ‘’ Hiçbir şey duymamıştım ama durup dinlemeye başladım. Hırıltılar vardı. Birisi hırlıyordu ama bu kadar hırıltı tek ağızdan çıkıyor olamazdı. Sanki etrafımızı vahşi köpekler sarmıştı. Cisco beni itti. ‘’ Hayır. ‘’ dedim kısık sesle. ‘’ Önemli olan sensin Belle. Seni istiyorlar. Etrafımızda ses bariyerleri var. Bariyerleri geçtikten sonra hem duyup hem de görebileceksin. Şimdi arkana bakmadan koş , sadece koş. ‘’ Cisco beni itti ve yanımdan uzaklaştı. Onun ayak seslerini duyabiliyordum. Silah sesi etrafımızda yankılandı ve vahşi köpek hırlamaları artı. Bir silah sesi daha ve hırlamalar havlamaya dönüştü. Bir saniye öylece kaldım ve sonra koşmaya başladım. Arkamda hızla hareket edenlerin sesini duyuyordum. Önümü göremesem de düşme korkumu yenip hızla koştum. Kafamda sadece bu hırlamaların sahiplerinin beni bulmaması vardı. Silah sesi etrafta yankılandı. Bir , iki ,üç el. Cisco durmadan bir şeylere ateş ediyordu. Sonra sessizlik , sonra Cisco’nun çığlıkları. Kendimi birden ışıkların içinde bulunca bariyerleri geçtiğimi anladım. Kalabalığın sesi kulaklarımda uğulduyordu. Çığlıklar dışarıya gelmiyordu. Cisco … Echollos ve sirkte çalışan birkaç kişi önümde duruyordu. Çok parlak göründükleri için gözlerimi kısıp baktım. ‘’ Yaralı. ‘’ diye bağırdı birisi. ‘’ Uzak durun. ‘’ dedi bir başka kişi. Birisi üzerime battaniye örtü. ‘’ İyi misin ? İçeride başka kim var ? ‘’ Sorular herkes bir şeyler soruyordu. Konuşmak için ağzımı açtım ama hiçbir şey söyleyemedim. Omzumdan arkaya doğur baktığımda sipsiyah sis gibi bir cisim havada duruyordu. Derken sis dağıldı. Etrafa bakınca bir grup polis’in silahlarını çıkardıklarını gördüm. Birisi beni olayın olduğu yerden uzaklaştırıyordu. Sis dağıldı geriye sanki kagırga geçmiş gibi bir görüntü bıraktı. Karavanların hepsi dağılmış , yan yatmış , ezilmiş , büzülmüştü. Sirkin içinde bulunan tek tük ağaçlar köklerinden sökülmüş yerdeydi. Sarı kum ve talaş üztünde çok belirgin koyu kırmızı bir renk vardı. Parçalanmış parçalar gördüm ve sonra başım dönmeye başladı. Tutunacak bir yer arıyordum ama karanlıktan başka bir şey yoktu.
Bölüm İki
Cape’den ben on bir yaşındayken ayrılmıştık. Annem bir insandı ve bu cadılarla dolu bir kasabada hiç hoş karşılanmayan bir durumdu. Benim yaşımdaki çocukların bana davranışlarını hatırlayınca annemin neden beni alıp orayı terk ettiğini anlıyordum. Çünkü kasabada bu hoşnutsuzluk sadece çocuklara özel değildi. Komşularımız annemin yüzüne bile bakmazdı. Alışverişi , faturaları hepsini babam yatırırdı , tamir işi gerektiğinde babam hallederdi , telefonlara bile babam bakardı çünkü kasabadakilerin hiç biri annemle konuşmazdı. Bende ondan farklı değildim. Oradayken hiç gerçek arkadaşım olmamıştı. Logan Warlock’un annesi kısa bir sürede olsa annemle arkadaştılar. Biz Loganla birlikte büyümüş , oyunlar oynamıştık. Okula beraber gider, beraber yemek yerdik. Logan güldüğü zaman etrafa neşe saçardı. Onun gülüşünü duyan herkes gülümserdi. O kadar içten ve kendini vererek gülerdi. Bir gün sanırım dokuz yaşımdayken , onunla bahçede oyun oynadığımız sıra yine o şekilde gülmüştü. Bende içimden gelerek onu öpmüştüm. İlk öpücüğümdü. Bu onu daha fazla güldürmüştü. Ertesi gün annem Logan’ın doğum günü partisi için beni giydirmişti. Evlerine gittiğimiz zaman annesi bizi çeşitli bahanelerle içeriye almamıştı. Üzüldüğümü hatırlıyordum ama sonrasında olacaklar kadar çok üzülmemiştim. Annem bana sorun olmadığını söylemişti ama şimdi düşününce onun yüzündeki ifadeyi anımsıyorum. Onun için sorun vardı. Tek arkadaşı da modaya uyup onu dışlamıştı. Eve döndüğümüz zaman bisikletimle Logan’nın hediyesini vermek için evlerine kadar gitmiştim. Etrafında okuldan arkadaşlarıyla eğleniyordu. Lissa ve Melinda da ordaydı ve Duncan. Beni görünce bisikletimi alıp , havuza atmışlar ve hırpalamışlardı. Fikir Logandan çıkmıştı.Evet , o içten , neşe saçan gülüşünü hatırlıyordum. Beni çimenlere itip , üzerime hortumla su tutuğu zaman aynen o şekilde gülüyordu. ‘’ Sorun değil . Onların hepsi aptal , sadece bunu bilmiyorlar. ‘’ Bana yardım eden kişi Duncandı. O günden sonra cehennem gibi geçen iki yıl boyunca bana yardım etmişti. Arkadaş değildik , aslında tam olarak konuşmamıştık bile. Sadece bana yokmuşum yada tekmelenmeyi bekleyen yavru bir köpekmişim gibi davranmazdı. Logan için aynı şeyi söyleyemezdim. Neden şimdi durup dururken bunları hatırlıyordum ? Cape’i hayatımdan çıkarmıştım. Hiç olmadı , hiç yaşanmadı. Ne zaman Cape’den bahsetsem annem bana böyle derdi . Annemin politikası buydu. Gözlerim kapalı , yatağımda uyuyordum. İşe gitmek için uyanmak istemiyordum. Echollos yine geç kaldığım için beni azarlayacaktı. Belki suçu yine Jenny’e atabilirdim. Kolumu kaldırmaya çalıştım ama bir şey beni engelliyordu.
Kısık kısık sesler duydum. Annem mi gelmişti ? ‘’ Hepiniz aptalsınız. Sadece bunu bilmiyorsunuz. ‘’ Gözlerimi açtım . Hastanedeydim . Kollarımda iğneler vardı. Onları çıkarmak istedim , tanrım iğnelerden hiç hoşlanmazdım ama yapamadım. Çünkü iki kolumda da iğneler vardı. Köşede birbiriyle tartışan beyaz önlüklü iki adam beni fark etmedi. Yanlarında polis üniforması giymiş bir başka adam vardı. ‘’ Seni fark etmezler. Bir saattir tartışıyorlar. ‘’ Kafam çevirdiğimde oradaydı. ‘’ Duncan ? ‘’ dedim ama sesim öyle kısıktı ki boğazımı temizlemek zorunda kaldım. Duncan yatağımın hemen baş ucundaki beyaz deri koltukta oturuyordu. Gülümsedi ve elini buğday sarısı saçlarından geçirdi. Bana el salladı. ‘’ Merhaba B. Görüşmeyeli uzun zaman oldu. ‘’ Uyanıklık ile uyku arasında neden Cape’deki hayatımı hatırladığım şimdi belli oluyordu. ‘’ Burada … ne arıyorsun ? ‘’ dedim çatallaşmış bir sesle. Sesime ne olmuştu benim böyle ? Duncan ayağa kalktı. Eğer ayakta onu görseydim hayatta tanımazdım. 1.80 boylarında , atletik vücudu , iri birisi olmuştu. Omuzları geniş ve göz alıcıydı. Altında beyaza yakın mavi bir kot , üzerinde beyaz atlet ve deri bir ceket vardı. Yüzü ve gözleri eskiden hatırladığım gibiydi. Yumuşak hatlı ve mavi gözlü. Gözlerinin maviliği yine aynı mı merak ettim ? Odanın loş ışığında anlaşılmıyordu. Kalkıp ayak ucumdaki sehpa’ya gitti. Bir bardak su doldurup bana uzattı. Suyu alırken onu inceliyordum , bu onu biraz gülümsetti. ‘’ Mühürünüz olmaya geldim hanımefendi. ‘’ dedi yumuşak bir tonla. Ağzımdaki bütün suyu püskürttüm. Bu köşedeki doktorların dikkatini çekti. ‘’ Bayan Frank. Uyanmışsınız . ‘’ Doktorlar hemen yanıma gelip beni kontrol etmeye başladılar. Bense elimde bardak Duncan’a bakıyordum. Cisco’nun çadırıma gelip , mühürüm olduğunu söylemesi , o karanlık sis ve sonrasında olanlar … Bayılmadan önce yaşadıklarım bir duvar gibi yüzüme çarpıyordu. ‘’ Cisco ? ‘diye sordum. Duncan’a baksam da kime sorduğumun bir önemi yoktu. Son hatıra o kadar canlıydı ki mide suyumu ağzımda hissettim. ‘’ Öldü . ‘’ dedi Duncan. Ne düşündüğü bilmiyordum ve umursamıyordum da. ‘’ Bayan Frank , lütfen sakin olun. Hafif sıyrıklar almışsınız ama önemli bir yaranız yok. Dinlenmelisiniz. ‘’
İki doktorda beni yatağa geri yatırdılar. ‘’ Belle . ‘’ ‘’ Belatrix. ‘’ Kapıya doğru baktığımda annemin ve Jenny’i gördüm. İkisi de bana doğru geliyorlardı. ‘’ Bayanlar , lütfen . Şimdi dinlenmesi lazım sonra görebilirsiniz. ‘’ dedi uyuz olduğum doktorlardan biri. Jenny ,Duncan’a pis bir bakış attı. ‘’ Peki onun burada ne işi var. ‘’ ‘’ O bir CIA ajanı , Bayan Oswald.’’ dedi köşede duran polis. O da Duncan’a pis pis bakıyordu. Bir CIA ajanı , öyle mi ? Vay , Duncan’nın zeki bir çocuk olduğunu hep biliyordum zaten. Jenny gözleriyle Duncan’nı öldürecekmiş gibi bakmaya başladı. O bir avukattı . Avukatlar yerel polis kadar CIA’yi severdi. ‘’ Öyle mi ? O zaman müvekkilimi avukatı olmadan sorgulayamayacağınızın farkındasınızdır. ‘’ Eğer bir avukata ihtiyacım olsaydı kesinlikle bu Jenny olurdu. Jenny kısa , 1,50 boylarında zayıf bir kadındı. Tam bir kızıldı . Devamlı şikayet ettiği çilleri hastanenin beyazlığında daha belli oluyordu.Gözleri elaydı , bazen giydiklerine göre yeşilde olabiliyordu. Ama bugün kahverengi bir takım elbise giymişti. Yani kesinlikle ela olmalıydı. Yüzünde , duruşunda , konuşmasında bir kabadayılık vardı. Şu lisede bulaşmak istemeyeceğiniz kızlardandı. Resmen hem zekamla hem de fiziğimle döverim diyordu. Bazen bunu yapardı da . Yani dövme olayını. Biz lisede tanışmıştık ve o zamandan beri yakın arkadaştık. Jenny benden dört yaş büyüktü. ‘’ Sorgulamayacağım Bayan Oswald , sadece birkaç soru soracağım. ‘’ dedi Duncan. ‘’ Duncan Ryan Eli . Bu sen misin ? ‘’ dedi annem. Ah harika . Size geçen yıllar içinde annemin tam bir cadı karşıtı olduğunu söylemiş miydim ? Kiliselere bile gidip karanlık cağlardan kalma vaazları dinlerdi. Protestolara katılır , sloganlar atardı. Tam bir ‘’ yakalım şu cadıları ‘’ bağnazlarından olmuştu. Beni tam bir Cadı olarak kabul etmezdi. ‘’ Sen tam cadı değilsin , papatyam.’’ ‘’ Bu yaptıklarımın seninle ilgisi yok.’’ ‘Sen sadece özelsin. ‘’ Evet , Cadılar için aralarına katılacak kadar tam bir cadı değildim. Bağnazlar içinse yakılacak kadar cadı değildim. Duncan başını eğip anneme selam verdi. ‘’ Evet , benim Bayan Frank. ‘’
Annem gözlerini kocaman açıp bana baktı. ‘’ Bu şeyle görüşüyor musun ? Onunla çıkıyor musun ? ‘’ ‘’ Anne bu sadece bir tesadüf. ‘’ Annem hemen yatıştı. Ona yalan söylemeyeceğimi biliyordu. Ona hiç yalan söylemezdim. Şu ana kadar. Eğer ona beni Wiccan olarak çağırdıklarını söyleseydim herhalde gece hastaneyle beraber beni yakardı. Doktor herkese dışarı çıkmasını söyledi. Duncan hemen atıldı. ‘’ Hasta da uyandığına göre benim ona birkaç soru sormam lazım. ‘’ Annemin gözleri yine kocaman açıldı. Jenny onun koluna dokundu. ‘’ Merak etme Dorota , bende burada olacağım. ‘’ Köşedeki polis atıldı. ‘’ Bende. ‘’ ‘’ Hayır, bir seferde sadece iki kişi . ‘’ dedi Doktor. Polis etrafa bir göz gezdirdi ve annemi de alıp dışarıya çıktı. Doktorlardan biri de onlara katılırken digeri bizi uyardı. ‘’ Yorulmak yok Bayan Frank. Bu sorgulama yada adına ne derseniz , ondan sonra doğru yatacaksınız.’’ Hepimiz başımızı salladık. Doktor dışarıya çıkıp bizi yalnız bıraktı. Jenny ben uyanmadan önce Duncan’nın oturduğu deri koltuğa çöktü. Bir süre sessizlikten sonra ilk konuşan Duncan oldu. ‘’ Bana olayı anlatın lütfen ‘’ ‘’ Sen CIA ajanı olduğundan emin misin ? ‘’ dedi Jenny pek bir şüpheci ses tonuyla. ‘’ Evet. ‘’ dedi Duncan ‘’ Kimliğini göster. ‘’ Duncan elini cebine atıp bir kimlik çıkardı ve Jenny’e uzattı. Jenny kimliği alıp incelemeye başladı. ‘’ Bu sahte. ‘’ Duncan’nın gözleri kocaman açıldı. Yüz ifadesinden ne kadar şaşkın olduğu anlaşılıyordu. Jenny ayağa kalkıp konuştu. ‘’ Sende kimsin ? ‘’ ‘’ Duncan benim eski bir arkadaşım, Jenny. ‘’ dedim. ‘’ Böyle bir erkek arkadaşın olsaydı hatırlardım Bel.’ dedi ama yüz ifadesi yumuşamıştı. ‘’ Cape’den. ‘’ dedim sadece. Jenny hemen düşmanca tavrına geri döndü. Ona ve diğer yakın arkadaşımız Vivian’a her şeyi anlatmıştım. Cape’de buna dahildi. Yani ikisi de Cape’de neler yaşadığımı biliyorlardı.
‘’ Burada ne işi var ? ‘’ ‘’ Otur da anlatayım. ‘’ dedim. Jenny Duncan’a sahte kimliği attı ve yerine döndü. Duncan kimliği havada yakaladı. Süper refleksleri vardı. ‘’ Sahte olduğunu nereden anladın ? ‘’ diye sordu kimliği açıp içene bakarken. ‘’ Bunu en iyi adamımız yapmıştı. ‘’ Jenny güldü. ‘’ İyi iş çıkarmış. Kimlikten anlamadım. Sen kendini elle verdin. ‘’ ‘’ Nasıl ? ‘’ ‘’ Öncelikle sende polis tipi bile yok. CIA ajanı hiç olamazsın. Ve soru sormayı bilmiyorsun. Eğer CIA yada FBI’dan olsaydın Bayan Frank demeyi unutmazdın sonra olayları anlatın demezdin daha çok ne oldu , kiminleydiniz derdin Ve hayatta bir avukatı sorgulamaya önce tartışmadan kabul etmezdin. ‘’ Duncan güldü ve kimliği başına vurdu. ‘’ Bunu kıvıramayacağımı biliyordum. Keşke başka bir rol oynasaydım. ‘’ ‘’ Yani gerçekten , CIA’dan değil misin ? ‘’ dedim. Başını salladı. ‘’ Hayal kırıklığına mı uğradın ? ‘’ dedi. ‘’ Biraz. ‘’ dedim. ‘’ Eğer senin bu kadar güzel bir kadın olduğunu bilseydim , erkek arkadaşın taklidi yapardım. ‘’ dedi gülerek Şaşırdım ve diyeceğimi bilemedim. Jenny’de güldü. ‘’ İşte bunu kıvırabilirdin. Birbirinize yakışıyorsunuz.’’ Ona ters ters baktım. ‘’ Lütfen bana sevgili ayarlamaya biraz ara verir misin ? Gördüğün gibi hastanedeyim. ‘’ Jenny utanmış gibi görünme zahmetine katlandı. ‘’ Özür dillerim. ‘’ Duncan’a döndüm. ‘’ CIA ajanı taklidini yapıyorsan anlaşılan sende Accard’ın içindesin. ‘’ Duncan başını salladı. ‘’ Doktor olmayı isterdim ama bütün wiccanlar elinde sonunda Accard için çalışıyor. ‘’ ‘’ Yani okumuyor musun ? ‘’ dedi Jenny. Duncan gülümsedi. ‘’ Stanford Üniversitesi Arkeoloji Bölümünde 1. sınıfta okuyorum.’’ Jenny bana bakıp gülümsedi. ‘’ Vay , vay ,vay. ‘’ Ona en sert bakışımı attım. ‘’ Peki artık esas konuya dönsek. ‘’ dedim. ‘’ Ben mühür filan istemiyorum. ‘’
Duncan omuz silkti. ‘’ Üzgünüm ama iş artık büyüdü. İki Kraliçe adayını ve bir mühürü öldürdüler. Artık senin isteyip istememene bakmıyorlar. Bu bölgede kalan en safkan cadı sensin , aday olmak zorundasın. Ayrıca koruman olmadan gezemezsin. ‘’ ‘’ Bir dakika , ne ? ‘’dedi Jenny dönüp bana bakarak. ‘’ Ne ? Yanlış mı duydum yoksa seni Wiccan olarak mı kabul ediyorlar ? ‘’ Başımı salladım ve ona olayları anlatmaya başladım. Cisco’nun geçtiği yerler en zoruydu. Öldüğü zamanı ise anlatmadan bitirdim. Cisco’yu sadece Cape’de babamın yakınlarında görürdüm. Melindayı yani kızını tanıyordum. Cisco hiçbir zaman benimle iki kelime bile etmemişti. Dün gece ise benim için canını vermişti. Konuşmam bitince Duncan’nın yüzüne baktım. ‘’ Cisco’nun bedeni … bedeni parçalanmıştı.O hırlayan vahşi şeyler onu lime lime etmişlerdi. ‘’ Titriyordum ama konuşmama devam ettim. ‘’ Seninde başına böyle bir şeyin gelmesini mi istersin ? Üstelik safkan olmayan , sizden olmayan birisi için. ‘’ ‘’ Elbette başıma öyle bir şeyin gelmesini istemem. ‘’ dedi . Rahatladım en azından Duncan hala sağduyulu birisiydi. ‘’ Ama benim görevim senin için canımı vermek. Ben ve diger mühürler bunun için varız B. Ayrıca seni hiçbir zaman kız kardeşimden farklı görmemiştim , biliyorsun. ‘’ dedi ve hemen ekledi. ‘’ Ta ki bu güne kadar. Kusura bakma ama artık o küçük kız değilsin. Ve bende bir erkeğim. Ve sende çok hoş , güzel …’’ ‘’ Anladık artık kız kardeşin gibi görmüyorsun. ‘’ dedi Jenny. Duncan , Jenny’e odaya girdiklerinden beri ilk defa karşılık verdi. ‘’ Çok patavatsız birisisin.‘’ Duncan ciddiydi. Cisco’da öyleydi ve onu kabul etmediğim için dışarıda beni izlemişti. Dışarıda olduğu için Titus’u görmüş , hırpalamıştı. Şimdi düşününce onunda bir kızı vardı , beki bir an için beni kızı yerine koymuştu.Cisco’yla konuştuğumda bana söyledikleri aklıma geldi. ‘’ Tanrım , sadece kabullensene. ‘’ Belki , belki bu durumu kabullenseydim her şey farklı olabilirdi. Cisco yaşıyor olabilirdi. Melinda haberi almış olmalıydı. Babasının ölümünün suçlusunun ben olduğunu öğrenmiş olmalıydı. Bekli de Cisco haklıydı. Sadece bu olayı kabullenmem gerekiyordu. ‘’ Patavatsızdır. Sadece henüz bunu bilmiyor. ‘’ dedim. Duncan beni ilk defa görüyormuş gibi baktı. Ve sonra gülümsedi. Gülümsemesi öncekilerden farklıydı. İçten , gerçek ve tamamen Duncan’a özeldi.
Bölüm Üç Hastaneden çıkarıldığımda saat üç civarlarıydı. Jenny annemi zorla da olsa kendi evine götürmüştü. Onu iyi olduğum konusunda ikna edene kadar canım çıkmıştı. Duncan bu arada dışarıda beni bekliyordu. Ona kısaca annem geliyor kaybol demiştim. Sözümü ikilemeden yok oldu. Başımda bir hemşire ile tekerlikli sandalyede oturuyordum. Dışarısı buz gibiydi. Oysaki yazın sıcak geçmesi beklenirdi. Duncan karşı caddedeki bir apartmanın kenarından gözüktü ve hızla yolu geçip bana doğru gelmeye başladı. Onun hakkında ne düşünmeliydim bilmiyordum. Birisi beni öldürmeye kalkmış ve korumamı öldürmüştü. Bense onun hakkında ne düşünmem gerektiğini düşünüyordum. Hormonlarım tavan yapmış olmalıydı. Yine de bana doğru gelirken taş gibi görüntüsünün tadını çıkarabilirdim. Jenny ısrarla eve gidince onu aramamı söylemişti. Sanırım herkesi telaşlandırmıştım. Sirkteki arkadaşlarım bile ben uyurken beni ziyaret etmiş , hastanedeki bütün hastaları korkutmuşlardı. ‘’ Teşekkürler , bundan sonrasını ben hallederim. ‘’ dedi Duncan CIA kimliğini kadına gösterip. Ayağa kalktım , Duncan kolunu bana uzatınca tutundum. Çünkü doktorların dediği gibi hafif yaralarım vardı ama inanılmaz sızlıyorlardı. Hemşire sandalye ile uzaklaşınca Duncan beni gri renkli arabama kadar götürdü . Kapıyı açıp beni koltuğa oturtmaya çalıştı. Üzerimde hala hastane giysileri olduğu için ona çıkıştım. ‘’ Arabayı çalıştır sen ben bebek değilim . Kendim oturabilirim. ‘’ Duncan tek kelime etmeden şöför koltuğuna geçti. Çok uysal davranıyordu. Giysilerimi düzelttim. Araba çalıştı ve sakince sürmeye başladı. Bir süre sonra köşeyi ancak dönüyorduk. ‘’ Şey , büyükanne en azından 50 ile gitsen diyorum. ‘’ dedim. Duncan gülümsedi. ‘’ Güvenlik her şeyden önce gelir. Hem dünyada her iki insandan birinin trafik kazasında öldüğünü biliyor musun ? ‘’ ‘’ Yani ? Digeri de sigaradan ölüyor . Ama kimse ‘’ Dur şu sigarayı da yavaş içeyim. ‘’ demiyor. Ayrıca gecenin üç bucuğundayız . Yollar , sokaklar bomboş. ‘’ Duncan bana bile bakmadı. Gözünü yoldan bir saniye bile ayırmadan konuştu. ‘’ Biz önlemimizi alalım. ‘’ ‘’ Peki , beni bu hafta içinde eve bırakır mısın ? Yoksa bir ay sonra mı varırız ? ‘’
‘’ Senin bu kadar sağlam bir yapın olduğunu bilmiyordum. ‘’ dedi. Pencereden karanlığa gömülmüş evlere baktım. ‘’ Beni on yıldan beridir görmüyorsun . Durmadan itilip kakılan kız değilim artık .’’ Duncan bir şey söylemedi. Yol boyunca bir daha konuşmadık. Zavallı arabam bile ellide gitmeye alışkın değildi. Ama sağ salim eve vardık. Dairem altıncı kattaydı. Asansörle yukarıya çıkıp , evime girdiğim zaman kocaman bir iç çektim. Gerçekten insanın evinde olması kadar güzel bir his yoktu. Bütün hücrelerim o tanıdık hisle karıncalandı. Bir oda bir salon , küçük bir dairede yaşıyordum. Küçüktü ama en azından bana yetiyordu. Mutfağım salonla bitişik amerikan mutfaklardandı. Bütün duvarlarım krem rengiydi. Salon büyüktü , iki , üç kişilik mor koltuğum vardı. Yerlerde birkaç fındık yeşili , kırmızı minderlerim vardı. Televizyon yerine bir sinema sistemim vardı. Hani şu beyaz perdeye projektörlü olanlardan . Son derece basit ve renkli bir salona sahiptim. İçeriye girip anahtarlarımı ve ayakkabılarımı çıkarttım. Duncan öylece içeriye girdi. ‘’ Ayakkabılar. ‘’ dedim. Bana baktı ve tek hareketle siyah süet ayakkabılarını çıkardı. İçeriye girdi. ‘’ Keyfini bak , ben üstümü değiştireceğim. Artık hastane gibi kokmaktan bıktım. ‘’ Duncan içeriye bakarken beni başıyla onayladı. Odama girip , şu taşınabilir gardolaplardan olan pembe dolabımı açtım. Bir süre öylece kıyafetlerime baktım sonra dolabın fermuarını çektim. Üzerine oyuncaklar dizilmiş yatağıma uzandım. Tanrım neyim vardı beni böyle ? Az kalsın ölüyor olmam mı beni etkilemişti ? Şimdi hayati tehlikem yoktu yine de huzursuzdum. Gerçekte bir şeyi kavramam bu kadar sürmez ama bugün yavaşım. Sorunun Duncan olduğu belliydi. Evime gelen ilk erkekti ve bu beni geriyordu. Duncan kapıdan seslenince olduğum yerde sıçradım. ‘’ Pizza sipariş ediyorum .Mantar , siyah zeytin ve soğan halkaları iyi mi ? ‘’ Sesimi bulmama için biraz beklemem gerekti. Neredeyse küçük dilimi yutuyordum. ‘’ Evet. ‘’ Yataktan kalkıp yine dolabı açtım. Siyah kenarlarında ince bir pembe çizgisi olan güzel bir eşofman altı bulup çıkardım. Üstüne beyaz askılı bir atlet giydim. İşte sade ve aynı zamanda şıktı. Aynada kendime baktım. Gögüs ölçüm rahatsız edici derecede büyük olması atletti inanılmaz geriyordu. Sanki gelip beni mıncıklayın der gibiydi. Eğer kapının arkasındaki erkek arkadaşım olsaydı bununla çıkardım ama Duncan benim hiçbir şeyimdi. Ne dostum ne de arkadaşımdı. Sadece tanıdığım birisi. Atleti çıkardım. Beyaz yer yer siyah renkli üstünde kötücül bir kafatası olan , Şimdi yada Asla yazılı bir tişört giydim. Tişört bana normalden bir beden büyüktü. Hem rahat edebilecek hem de frikik vermeyecektim. Yine de çıkmadan önce dudaklarıma doğal duran bir ruj sürmeyi
ihmal etmedim. Benim gibi ölü beyazı tenli bir kıza ancak hafif kırmızı tonlar giderdi.Aynaya son kez baktığımda iç çektim. Alımın hemen yanında kocaman bir ezik vardı ve morarmaya başlaştı. Cisco’yu taşımaya çalışırken kullandığım sağ kolumu çizikler ve çürükler kaplamıştı. Yani zaten bqktan görünüyordum . Salona geçtim. Duncan elinde kumandayla kanal değiştiriyordu. Bana bakıp gülümsedi. ‘’ Fena görünmüyorsun. ‘’ ‘’ Teşekkürler , sende. ‘’ dedim iç çekerek. Duncan elini gögüsüne koydu ve yüzünü dramatik bir hal kapladı . ‘’ Egomu yaralamaya mı çalışıyorsun ? ‘’ Güldüm ve yerdeki minderlere oturdum. ‘’ Hiç niyetim yoktu. ‘’ Kapı çalındı. ‘’ Pizzadır. ‘’ dedim ve kapıyı açmak için ayağa kalkmaya çalıştım ama Duncan benden önce davrandı. Parayı ödeyip kapıyı kapattığı an evin içersini çok güzel bir koku kapladı. Kurt gibi havayı koklamaya başladım. Duncan pizza kutularını elinde tutup beni izledi. ‘’ Kurtadama dönüşüp üzerime saldırmayacaksın değil mi ? ‘’ Güldüm. ‘’ Senin pizzaların ne güzel kokuyor öyle kırmızı başlıklı kız. ‘’ dedim. Duncan ilk defa hastanede duyduğum o kahkahasını attı. ‘’ O aslında benim repliğimdi. ‘’ Bir hışımla ayağa kalktım , yemek yemeyi severdim ama abur cuburun bende farklı bir yeri vardı. Küçük yerden bitme koyu kahverengi masamı televizyonun karşısına taşıdık ve yere çöktük. Masam tam yerden bitme bir şeydi. Duncan pizza kutularını açmaya başladığında bir yandan da beni izliyordu. Gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmadı. Gözlerimi ondan ayırıp pizza dilimlerine baktığım sırada gülmeye başladı. ‘’ Hadi başla . İlk defa yemek gören Afrikalı çocuklar gibisin. ‘’ ‘’ İki gündür damardan besleniyorum. İzin ver o kadarı olsun. ‘’ dedim ve ilk dilimi mideye indirdim. Üçüncü dilimden sonra tamamen doymuştum. Duncan hala yemeye devam ediyordu. Etrafı garip bir sessizlik kapladı. Duncanla çocukken bile tam olarak konuşmamıştım , şimdi ise ne diyeceğimi bilmiyordum. Nelerden hoşlanırdı ? Nelerden konuşsam beni ucube olarak görürdü ? Yine iç çektim. Başımı iki yana salladım , resmen saçmalıyordum. ‘’Yüzün düştü. Ne düşünüyorsun ? ‘’ dedi . Anlaşılan gerçekten beni izliyordu. ‘’ Şu mühür mevzusunu . ‘’ dedim ve bu kadar iyi bir yalancı olduğum için kendimi tebrik ettim.
Duncan elindekileri masaya bıraktı. ‘’ Başladığımız yere geri dönmeyelim olur mu ? Ben senin mühürün olarak burada kalıyorum. ‘’ ‘’ Biliyorum ama neden sen ? Yani sen gençsin ve güçlüsün. Babam Accard’ın yüksek üyelerinden biri . Belki çocukken aranızdan ayrılmış olabilirim ama az çok işleyişi biliyorum. Cisco gibi mühürler kraliçe seçilme şansı düşük olan kişilere gönderilir. Cisco çadırımda belirdiğinde onu pek yadırgamamıştım. Ama sen … yani neden sen ? Senin Roseline’e filan göz kulak olman gerekmiyor mu ? ‘’ Rosaline Cape’in gözdesiydi. Üç kuşaktır bütün kraliçeler onun soyundan seçiliyordu. Yani yarın güneşin doğması ne kadar muhtemelse Rosaline’nin kraliçe olması o kadar kesindi. ‘’ Rosaline’e başka bir mühür verildi. ‘’ dedi Duncan gözlerini pizzaya dikerek. ‘’ Ah , yani sen zaten onun mühürüydün. ‘’ ‘’ Evet . ‘’ dedi iç çekerek. Sanırım biraz egom zedelenmişti. Duncan gözlerini sanki dillimi eritecekmiş gibi bakıyordu. O da bana bakıcılık yapmaktan hoşlanmıyordu. Rosaline istiyordu . Elbette onu isteyecekti. Herkes onu isterdi. ‘’ Kral olma şansını elinden aldığım için üzgünüm. ‘’ dedim sert bir sesle. ‘’ Sana söyledim , sizden biri olmakla zerre kadar ilgilenmiyorum. ‘’ ‘’ Baban öyle demiyor. ‘’ dedi kızgın bir sesle. ‘’ Küçükken hep bunu sayıklarmışsın. ‘’ İşte tokat gibi yüzüme çarpan gerçek. Acımıştı , gerçek hep acıttırdı. Babama bir özür borçluydum bunca zamandır hiç benden bahsetmediğini sanmıştım ama anlaşılan kıymetli poker muhabbetlerine çocukluk anılarımla katkıda bulunuyordum. Ayağa kalkıp ona bağırıp çağırmam ve defolmasını söylemem gerekirdi. Bunu istedim de ama yapmadım. Yüzümü hoş olmayan bir gülümseme kapladı. İçim cayır cayır yanıyordu. Nefret soğuk bir ateşti. ‘’ Güzel , demek hala Cape’deki insanları eğlendirebiliyorum.Peki başka nelerden söz ediyor . Hep tek boynuzlu bir attım olsun diye sayıkladığımdan. Noel Babaya inandığımdan . Yada … yada gerçek bir baba istediğimden de bahsediyor mu ? . ‘’ Duncan kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzü bomboştu ama özür dilemeyecekti. Gözlerinin içinde bir an olsun karanlık bir taraf gördüm. Beni incitmek istemişti . Sözlerinin tam on ikiden vuracağını biliyordu. Masadaki son dilimi de alıp ağzıma attım. ‘’ Seni o mu gönderdi ? ‘’ diye sordum. ‘’ Sayılır , evet oyu verenlerden birisi de oydu. ‘’ ‘’ Başka kim evet oyu verdi ? ‘’ ‘’ Görüşmeler kapalı yapılır. Babamın ve Bob’un evet verdiğini biliyorum. ‘’
Bob babama dostlarınca verilen addı. Aslı Brandon Frank’tı . ‘’ Bay Eli’nin hayatımı kendi oğluna teslim edecek kadar beni önemsediğini bilmiyorum. ‘’ dedim dalga geçer gibi ‘’ Rosaline’den biraz ayrı durmamın Krallık için şansımı artıracağını düşünüyor. ‘’ dedi dürüstçe ‘’ Elbette. ‘’ Elbette , yoksa beni kim düşünürdü. O garip sessizlik yine aramıza girdi. Ama bu sefer önemsemedim. Onun tasması Rosaline’deydi. Ben kim oluyordum da Duncan gibi biriyle birlikte olabilmeyi düşünüyordum. Hayır , kesinlikle daha iyilerine layıktım. Kendime engel olamayıp gülümsedim. Psikolojimin kötü çocukluk anılarından nasıl kurtulduğunu merak ediyorsanız işte böyleydi. Ben hepsinden daha iyiydim. Ben daha güzel , yuvarlak hatlı ve kesinlikle Duncan’nın şimdi çıkardığı deri ceketinden görünen kaslarından daha iyisine layık bir kızdım. Tanrım. Abazalığın son safhalarına mı geçiyordum yoksa Duncan beyaz atletle gerçekten bu kadar iyi mi görünüyordu ? Telefonun çalması beni Duncan’a bakmaktan kurtardı. Saat neredeyse sabahın beşi olmuştu. Bu saate ancak Jenny beni arardı. Telefon uzanabileceğim mesafede olduğu için hem aldım. ‘’ Alo. ‘’ dedim kuru bir sesle. ‘’ Bana doğruyu söyle nasıl öpüşüyor ? ‘’ diye bağırdı telefondan Jenny. ‘’ Sana da iyi geceler Jenny. ‘’ dedim ve yüzüne telefonu kapattım. Duncan güldü. ‘’ Seninle benim aramda bir şeyler olacağını sanıyor.’’ ‘’ Jenny hep bana birilerini ayarlamaya çalışır. O hep birileriyle beraber diye bizimde olmamız gerektiğini düşünüyor. ‘’ ‘’ Kız kardeşim Narissa’yı hatırlarsın. O da öyle . Sanırım haftada en az üç kez erkek arkadaş değiştiriyor. ‘’ Gülümsedim Narissa’yı hayal meyal hatırlıyordum. Onu hep Duncan’nın peşinde dolaşırken görürdüm. ‘’ Kız kardeşinin devamlı annesi ve kedilerinden bahseden kaçıklarla çıkmaya zorlanmadığından eminim. ‘’ dedim. Güldü. ‘’ Ben emin değilim. Bir keresinde eve , altına hala bez bağlanan bir çocuk getirmişti. ‘’ Güldüm. ‘’ Lisedeyken bende öyle birisiyle çıkmıştım. Asla bezli çocukların cazibesini hafife alma. ‘’ dedim
Duncan kahkahalarla gülmeye başladı. Sonraki iki saat boyunca kız kardeşini , Jenny’nin bana bulduğu erkekleri , babasının Narissaya söylediklerini ve annesinin Narissa’nın getirdiği her tarafında küpeler ve dövmeler olan çocuk yüzünden nasıl az kalsın boğulacağını anlatarak geçirdik. En sonunda gülmekten yüzümdeki kaslar acır gibi olmuştu. Uyku ikimizin de üzerine bastırıyordu. Ona minderlerden yatak yaptım , yedek battaniyemi ve yastığımı verdim. Ama giyebileceği hiç bir şey yoktu. Yerde yatmaya dahil bir şey demeyen adam birden söylenmeye başladı. ‘’ Kotla ve atletle yatamam. ‘’ ‘’ Çıplakta yatamazsın. ‘’ dedim. ‘’ O zaman bana bir şeyler ver. ‘’ dedi. ‘’ İyi ,bakarım. ‘’ dedim ve dolaba gidip en bol tişörtümü buldum. Toz pembe renkliydi ve genelde beden dersinde giyerdim. Üzerinde kocaman yaldızlı harflerle ‘’ Gögüslerimi Göremezsiniz.’’ yazıyordu. Altınada bir boxer buldum. Şu dizlere inen erkek boxerlerindan. Lisedeyken Jenny erkek arkadaşına hediye vermek için almıştı. Çocuk Jenny’yi futbol takımının kaptanıyla yakalayınca ondan ayrılmıştı. Jennyde lazım olur diye bana vermişti. O zamanlar ona saçmalamamasını söylemiştim ama bak lazım oldu işte. Duncan boxer’ı severek kabul etti. ‘’ Kimin bu ? ‘’ diye sormayı da ihmal etmedi. ‘’ İlk aşkımın. ‘’ dedim. Kafamda sözlerini çok iyi bildiğim müzik çalmaya başladı. Yalancı yalancı sana kimse inanmaz. ‘’ Zevkli çocukmuş. ‘’ dedi Duncan ama yan gözle bana bakıyordu. Kocaman sırıtmaya başladım çünkü ona arkamda sakladığım tişörtü gösterecektim. ‘’ Bu tişörtü de çok severdi. ‘’ dedim ve Tişörtü gererek ona doğru tutum. Duncan da gülmeye başladı. ‘’ Sana bu acı gerçeği söyleyen ben olmak istemezdim B.Ama ilk aşkın sanırım bir gaymiş. ‘’ İkimizde kahkaha attık. ‘’ Bence pembe sana yakışacaktır. ‘’ dedim karnımı tutarak. Duncan hala gülerek başını sallamaya başladı. ‘’ Yok o şeyi hayata giymem. ‘’ ‘’ Saçmalama , bundan başka sana olacak tişörtüm yok Hem göründüğü kadar kötü değildir. ‘’ ‘’ Senin üzerinde belki ama bende kötü durur. ‘’ dedi gülümsemesi hınzır bir hal aldı. ‘’ Hem ona ihtiyacım yok. ‘’
Tek hareket ile atletini çıkardı. Daha beynim olayı kavrayamadan gözümün önüne karın kasları belirdi. Ağzım açık karın kaslarına bakmaya başladım. Sonra geniş omuzlarına . Neredeyse güneşte yanmış gibi duran bugday rengi tenine. Duncan güldü . Bütün odayı saran erkeksi bir gülüş attı. Gülüşünü duymak bile karnımın kasılmasına yol açtı. Ölü beyazı tenime kanın hücum ettiğini biliyordum. Hiçbir şey demeden hemen odama kaçtım. Kapıyı kapattığım an karşımdaki boy aynasından kendimi gördüm. Gözlerim parıl parıldı , yanaklarım kırmızı olmuştu. Derin derin nefes alıyordum. Adeta ateşim vardı. Evet, ateşim vardı ama bu ateş nefret gibi soğuk değildi. Şehvet gibi alev alevdi. Üstümü değiştirip , takım mor çiçekleri olan şort ve alet giydim. Yatağa yattım ve üstümü örttüm. Bir müddet sonra fenalık geldiği için battaniyeyi üzerimden attım. Yataktan kalkıp kapıya gittim. Bir dakikalık tereddütten sonra kapıyı açtım. Duncan minderlerde oturmuş ellerine bakıyordu. Üstü hala çıplaktı ama boxer’ı giymişti. Çok ciddi görünüyordu. Sanki ciddi ciddi bir şeyler düşünüyordu. ‘’ Duncan . ‘’ dedim kısık sesle. Kafasını kaldırıp ışıldayan mavi gözleriyle bana baktı. ‘’ Efendim B. ‘’ ‘’ İyi geceler. ‘’ Bütün yüzünü kaplayacak şekilde gülümsedi. ‘’ İyi geceler . ‘’ Kapıyı kapatıp tekrar yatağa yattım. Gögüsümün ortasına bir ağırlık çökmüştü. Mutluluğumun boğazımı tıkadığını hissetim. Uzun zamandır hiç bu kadar güzel bir gece geçirmiştim . Ama istemesem de aklım kalbime düşen tohumlara kayıyordu. Ateş gibi sıcak bir his değildi , ılık ılıktı ve yeşermeye yüz tutmuştu. Her zamanki duamı ettim ve arkasından hiç eklemediğim bir söz ekledim. ‘’ Tanrım ne olur aşık olmama izin verme. ‘’
Bölüm Dört Rüyalarım çok net değildi . Hırlayan kurtlar , karanlıkta oynaşan gölgeler görmüştüm. Cisco’nun yüzü önümde aniden belirince uyandım. Nerede olduğumu kavramak birkaç dakikamı almıştı. Odamdaydım , yatağımda uyuyordum. Hepsi kötü bir rüyadı.Sadece rüya. Nefesim eski düzenine girince yanımdaki komidin de duran yanıp sönen saatte baktım. Saat sabahın dokuzuydu. Tanrım topu topu 5 saat mi uyumuştum ? Yataktan kalktım , üzerime bir hırka geçirip mutfağa doğru gitmeye başladım. Boğazım kurmuştu ve Cisco’nun yüzü hala gözlerimin önündeydi. Odamın kapısını açtığım an Duncan’nın yerde yattığını gördüm. Verdiğim battaniye ve yastık bir yerde o bir yerdeydi. Kollunu alnına koymuş uyuyordu. Sanırım deli yatan insanlardandı. Sessice kıkırdamaya başladım çünkü üstü çıplak değildi. Ona verdiğim toz pembe tişörtü giymişti. Tişört ona bir beden küçük gelmiş. Büyük olasılıkla geniş omuzları yüzünden olmamıştı. Onu öyle görmek uykumu açtı. Odama dönüp kapının yanındaki çantadan cep telefonumu çıkardım. Tekrar Duncan’a dönüp onun öyle yataken ki fotoğrafını çektim. Bir yandan da haince gülüyordum. Çektiğim resime bakarak bir bardak su içtim. Açıkçası bu halliyle bile çok yakışıklı görünüyordu. Şu hani şu gay barlarında görüp iç çekip dünyaya lanet edeceğinizi adamlara benziyordu. Bardağı yerine koyarken dış kapımın kurcalandığını duyunca olduğum yerde dondum. Belki de yanlış duymuştum. Belki de birilerinin kraliçe adaylarını öldürmesi hayal gücümün aşırı çalışmasına neden oluyordu. Bir gıcırdama sesi ile kendime geldim. Lanet olsun birisi gerçekten kapımı kurcalıyordu. Arkamı döndüğümde Duncan’nın minderde diz çöktüğünü gördüm. Elinde gümüş renkli küçük bir silah vardı. Bana keskin bir bakış attı ve başıyla duvarı işaret etti. ‘’ Saklan. ‘’ dedi kısık sesle. Dediğini yaptım , duvarın yanına gidip diz çöktüm. Duncan emin adımlarla olabildiğince sessiz kapıya doğru ilerledi. Kapının gıcırdayarak açıldığını ve yere çarpan anahtar seslerini duydum. ‘’ Lanet olsun. ‘’ dedi birisi kısık sesle. Gözlerim kocaman açıldı. Bu sesi tanıyordum. Hemen ayağa kalkıp hole atladım. ‘’ Duncan dur , bu Vivan .’’ dedim neredeyse bağırarak.
Duncan elinde silahı kapının arkasındaydı. Vivan yere eğilmiş anahtarlarını almak üzeriydi ama benim deli gibi bağırmam onu durdurmuştu. Vivan’nın kıskanacak kadar büyük kahverengi gözleri vardı. Dümdüz uzun siyah saçlarını kulağının arkasına itmişti. Küçük boylu , zayıf bir kızdı. Bana hep anime çizimlerini hatırlatırdı. Duncan ben uyardıktan sonra hemen silahını arkasına gizledi. Vivan yerden kalkıp önce bana sonra arkasına baktı. Tekrar bana döndüğünde kıpkırmızı olmuş ağzı küçük o şeklini almıştı. Açık kapıdan hoplaya zıplaya Jenny girdi. ‘’ Kahvaltı getirdim. ‘’ dedi neşeyle. Gördüğü sahne onu hiç şaşırtmamış gibi salona yöneldi. Holden giderken kapısı açıl yatak odama bakmayı ihmal etmedi. ‘’ Senin yakışıklı uyandı mı ? Yoksa dün gece çok kirlendiğiniz için duş mu alıyor ? ‘’ dedi heyecanla. ‘’ Buradayım. ‘’ dedi Duncan kapıyı kapatıp. Jenny bir an şaşırdı. Sona dönüp ona baktı. ‘’ Orada ne işin var ? Ve … ‘’ bir an duraksadı. ‘’ Ve o giydiğinde ne Allah aşkına ? ‘’ Duncan bir an şaşırsa da sonra üstündeki tişörtü fark etti. Aramızdaki mesafeye rağmen kızardığını görebiliyordum. Doğru gözlerimin içine baktı. ‘’ Gece üşümüştüm. ‘’ dedi kuru bir sesle . Gözlerine bakarken bir an beni de sıcaklık bastı. Başımı çevirip Vivan’a baktım. ‘’ O anahtarı acil durumlarda kullan diye verdim . Çat kapı gel diye değil. ‘’ Vivan özür dileyen bakışlarla baktı. ‘’ Üzgünüm ama Jenny ısrar edince … şey… ‘’ Vivan çok utangaç bir kızdı. İçimde hep onu korumam gerektiğine dahi hisler uyandırırdı. Başımı sallayıp özrünü kabul ettim. Ben bile Jenny’e karşı koyamazken ona nasıl kızabilirdim. Ama kızabileceğim birisini biliyordum. ‘’ Biliyorsun , iki gece önce neredeyse öldürülüyordum , Jenny. İçeriye polis baskın yapıyormuş gibi dalmasan senin yararına olur. ‘’ Jenny omuz silkti. ‘’ Kusura bakma. İç güdülerime karşı koyamadım. ‘’ dedi ve mutfağa gidip elindeki paketleri bıraktı. Duncan katlayıp koyduğu kıyafetlerini aldı. ‘’ Odan da üzerimi değiştireceğim.’’ Başımı salladım. Odama girip kapıyı kapatınca Jenny dönüp yerdeki minderlere baktı. ‘’ Bir kere masum kız gibi davranacağına kadın gibi davransaydın ne olurdu . ‘’
Vivan ile ben Jenny’e aldırmadan etrafı toplamaya başladık. Minderleri düzeltip , battaniye katlarken Vivan ‘’ Üzgünüm hastaneye gelmek istedim ama … ‘’ dedi. ‘’ Önemli değil. ‘’ dedim gülümseyerek. ‘’ İşlerin olduğunu biliyorum. Hem gördüğün gibi sapasağlamım. ‘’ Vivan gülümsedi ve bir an gözleri odamın olduğu yere kaydı. ‘’ Evet , çabuk iyileşmişsin. ‘’ ‘’ Ah , sende başlama. ‘’ dedim sert bir sesle. Vivan bir çocuk annesi bekar bir kadındı. Güzellik uzmanıydı ve işin de inanılmaz iyiydi. Bir sürü ünlü ve çeşitli kozmetik firmaları ile çalışmıştı. Şimdi ise kendi güzellik merkezi vardı. Onunla ilk sirkte tanışmıştım.Eski kocası onu rahatsız edince Jenny ile ben ona yardım etmiştik. O zamandan beri iyi arkadaşlardık. Duncan içeriye girdiği zaman Jenny , Vivan ve ben küçük masamda oturmuş yemek yiyorduk.Küçük küçük donutlar , bir kutu çin böreği ve günün vazgeçilmesi kremalı kahve. Duncan gelip yanıma oturunca Jenny hain hain sırıtmaya başladı. Neyse ki Duncan onu görmemişti. ‘’ Bende senin peşinden geleceğime göre bugünkü planını öğrenebilir miyim ? ‘’ Kahvemden bir yudum aldım. ‘’ Şey , öğleden sonra sirke gitmem gerek. Ama ondan önce boşum. ‘’ ‘’ Değilsin. ‘’ dedi Vivan kısık sesle. ‘’ Unutun mu ? Bugün alışverişe gidecektik. ‘’ Ağzım açık ona bakakaldım. ‘’ Kusura bakma ama hiç alışveriş yapıp aldığım küçük maaşımı da harcayabilecek havada değilim. ‘’ Jenny burnundan soludu ‘’ Söz vermiştin . ‘’ dedi ve gözleriyle Duncan’ı işaret etti. ‘’ Hem güzel kıyafetler görmek sana terapi gibi gelecektir. ‘’ Jenny’nin ima ettiği şeyi görmezden gelerek Duncan’a baktım. ‘’ Sorun olur mu ? ‘’ Duncan güldü. ‘’ Ben senin mühürünüm B. Sen gidersin ben takip ederim. Wiccan kızları mühürlerine nereye gidelim diye sormazlar. ‘’ ‘’ Belki sorsalardı şu an yaşıyor olabilirlerdi.’’ dedim düşünmeyerek. Duncan kaşlarını çatıp çin böreklerinden birini kaptı. Lanet olsun ben onları sevmiyor olabilirdim ama Duncan onlara yaşamış , birlikte büyümüşlerdi. Giyinip sokaklarda mağaza mağaza dolaşmaya başlamadan önce Duncanla birlikte yaptığım son konuşma ‘’ Dikkatli ol. ‘’ oldu. Neden çenemi kapatmakta bu kadar zorlanıyordum ki ? Tamam çocukluğumu zindan eden o sürtukler için üzülecek değildim ama … İnsanın en azından ölüye saygısı olurdu değil mi ? Duncan haklıydı , hiçbir şey söylemese de o da benim salağın teki olduğumu düşünüyor olmalıydı. ‘’ Bu nasıl ? ‘’ dedi Jenny , üzerine kırmızı uzun bir elbise giymiş önümde dönüyordu. Gezdiğimiz onuncu mağazadaydık. Benim elinde iki üç poşet vardı. Yorulmuş ve bir sandığın
üstüne oturmuştum. Vivan ile Jenny ise alabildiği kadar kıyafet almış poşetleri Duncan’a yüklemişlerdi. Duncan hepsini tek elle taşıyordu. Jenny’nin üzerindeki uzun , bol ipli kırmızı elbiseye baktım. ‘’ Güzel , eminim bu elbise ile idam sanığını bile ipten alırsın. ‘’ Güldü. ‘’ Bu akşam Nick ile çıkıyorum. Beni yemeğe götürecek. ‘’ ‘’ Vay , hala onunla çıkıyorsun demek. Ne kadar oldu.? Bir hafta mı ? Bu bir rekor , normalde üç gün geçtikten sonra onları terk edersin. ‘’ ‘’ Biliyorum , ciddi bir ilişkiye doğru gidiyoruz.’’ dedi gülerek ve aynaya döndü. Ayağa kalkıp kapının yanında duran Duncan’a doğru gittim. ‘’ Tek elle taşıyarak hava mı atıyorsun ? ‘’ dedim Güldü. Aslında evden ayrıldığımızdan beri ondan aldığım tek tepki buydu. ‘’ Hayır , silahıma zamanımda erişebilmem için tek elle taşıyorum. ‘’ Jenny ve Vivan’nın olduğu yere göz attı. ‘’ Sen bir şeyler almayacak mısın ? ‘’ ‘’ Alacağımı aldım ‘’ dedim poşetleri göstererek. ‘’ Ben onlar kadar deli değilim . Ayrıca bir mağaza daha gezersek sanırım kusacağım . ‘’ Güldü. ‘’ Bense sadece onları izleyerek hayatımın alışverişini yapmış oldum. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Bir daha ki sefere sana sorun olur mu diye sorduğumda hayır de. ‘’ ‘’ Kesinlikle , senin için tehlikeli olacak şeyler listesine bunu da ekleyeceğim. ‘’ ‘’ Duncan bunları da al lütfen. ‘’ diye bağırırdı Jenny arkamızdan. Duncan’nın yüzü asıldı. ‘’ Onu vurursam bana çok kızar mısın ? ‘’ Gülümsedim. ‘’ Biraz. ‘’ Jenny ikinci kez bağırınca ikimizde dönüp ona ve bir düzine poşette doğru yürüdük. Sirke giden yollu yarıladığımız zaman saat üçü geçiyordu. Vivan ve Jenny’i geride bırakmış onlara hoşça kal deyip ayrılmıştık.Yol boyunca konuşmadık , arabadan indiğim zaman tedirgin olduğumu fark ettim. Sirk , cadır , her şey aynı görünüyordu ama sanki aynı değildi. O an anladım ki ben aynı değildim. İçimde korku ile karışık tedirginlik başladı. O bilindik yollu yürümeye başladığım zaman içimdeki korku arttı. Sanki o gece yaşananları bir daha yaşıyor gibiydim. Gördüğüm rüya aklımın bir köşesinde tekrar oynamaya başladı. Bir yanım Echollos’ı arayıp ona gelemeyeceğini söyle diye bağırıyordu. Diğer yanım korkak diye bağırdı. Bir anda yollun ortasında durunca bir az arkamdan gelen Duncan da durdu. ‘’ Ne oldu ? ‘’ dedi tedirgin bir şekilde etrafı inceleyerek .
İşini yapıp , çevrede tehlike var mı diye bakıyordu. O benim için hayatını tehlikeye atmaya hazırken ben korkaklık yapıyordum. Derin bir nefes aldım ve karavanımın olduğu yöne doğru yürüdüm. O tarafa vardığımda karavanların olmadığını gördüm. Sahi o karanlıkta ki şeyler her şeyi mahvetmişti. ‘’ Belle ! ‘’ Arkamı dönüp bana seslenen kişiye baktım. Gregor bana doğru geliyordu. Bir yandan elini sallıyordu. ‘’ Merhaba Gregor. ‘’ dedim ‘’ Karavanım nerede biliyor musun ? ‘’ ‘’ Senin küçük cadı cadırının yanında. ‘’ dedi gülümseyerek. ‘’ Teşekkürler. ‘’ dedim Gregor Duncan’a baktı . ‘’ Bu kim ? ‘’ dedi hafif mırıldanarak. ‘’ Duncan , benim şey … arkadaşım. ‘’ dedim tedirgin bir şekilde sirktekilerden bazıları Wiccan ve cadının arasındaki farkı bilirlerdi. Cadılar burada her zaman hoş karşılanırdı ama Wiccanlar .. şey kim sizi lanetleyen ve hala ikinci sınıf olduğunuzu düşünen pç kurularıyla beraber olmak istedi ki ? Ben istemezdim. ‘’ Merhaba , Duncan. ‘’ dedi yine mırıldayarak. Gregor yakışıklı ve yapılı bir adamdı. Gösterisi sırasında gergin taytını giydiğinde ise bütün kadınlar ona bayılırdı. Sert ve erkeksi hatları vardı. Size sabah dünyaya lanet ettirecek gay erkeklerden bahsetmiştim ya . Gregor o tanıma uyuyordu. Yüzünde üç , dört adet uzun siyah kedi teli bıyık harici görüntüsünde bozukluk yoktu. Gregor , Allos gibi görüntüsünde bir şey olmayan bir lanetliydi.O bir aslan adamdı. Gelişmiş kaslı görüntüsünün aksine aslında çok uysal birisiydi. Süt dökmüş kedi desem yanlış terimi kullanmış olmam. Duncan’ı süzdü ve hafiften mırıldamaya devam etti. Duncan bana garip garip bakmaya başladı. Sanırım ne yapacağını bilmiyordu. ‘’ Duncan bu Aslan Gregor. ‘’ dedim , Duncan hafiften başını salladı. ‘’ İyileştiğini görmek güzel Belle. ‘’ dedi Gregor. ‘’ Sağol .’’ dedim ‘’ Tanışma saflı bitiğine göre ben hazırlanmaya gidiyorum. ‘’ Gregor’un yanından geçip çadırımın olduğu yere yöneldim. Geregor bize seslendiğinde Duncan arkamdan geliyordu. ‘’ Güzel popo. ‘’ diye bağırdı Gregor.
Güldüm. ‘’ Nedense o popo konusunu sana söylemediği izlenimine kapıldım. ‘’ dedi Duncan ‘’ Bence de .’’ ‘’ Lütfen bir dahakinde beni erkek arkadaşın olarak tanıt. ‘’ Hazırlanmam her zamankinden kısa sürdü. Üzerime V yakalı düz mavi bir elbise geçirdim. Aydınlık bir makyaj yaptım. Alnımdaki mora uygun bir makyaj oldu desem daha doğru olurdu. Sanırım sirkin amaçladığı bir şeyi yapıp bütün müşterilerimi korkutacaktım. Duncan ben hazırlanırken dışarıda bekliyordu. İşim bitince dışarıya çıktım. Tek kaşını kaldırdı. ‘’ Çok hoş görünüyorsun. ‘’ ‘’ Dayak yemiş bir cadı gibi görünüyorum. ‘’ dedim gülümseyerek. Kafamda bir ses sana hoş dedi diye bağırıyordu. ‘’ Yanında ben olacağıma göre dayak yemiş bir Wiccan olarak görüneceksin. ‘’ dedi. İstemesen de olsa yüzüm asıldı. ‘’ Wiccan olmak kötü değil. Neden bunu dünyanın sonu gelmiş gibi algılıyorsun anlamıyorum. ‘’ ‘’ Anlamanı da beklemiyorum. ‘’ dedim sert bir sesle. Somurttu ‘’ Accard sana istediğini sağlayacaktır. Güvende olacaksın ve paran olacak. Bunlar kötü şeyler mi ? ‘’ ‘’ Sevgili Accard’ınız ben dokuz yaşımdayken neredeydi peki ? ‘’ dedim. Duncan beni beklerken dayandığı duvardan uzaklaşıp yanıma geldi. ‘’ Genç bir kadınsın artık dokuz yaşında değilsin. Çocuk gibi davranmayı bırak. Baban seni o zamanlar reddetmiş olabilir ama şimdi kabul ediyor. Bunun değerini bil ve fırsatlarından yaralan. ‘’dedi sert bir sesle. ‘’ Paranızı veya önerdiğiniz diğer şeyleri istemiyorum. ‘’ dedim ona doğru birkaç adım atarak. ‘’ O parayı nasıl kazandığınızı kim bilir. Yaptığınız ve düşündüğünüz şeyleri biliyorum. Bir avuç zavallıdan başka şey değilsiniz. O zamanlar sizin kurbanlarınızdan biriydim. Şimdi sizin gibi olmamı beklemeyin. ‘’ ‘’ Kurban mı ? ‘’ sert şekilde güldü. ‘’ O kelimenin ne demek olduğunu bilmiyorsun bile. Tek yaptığın eskiden nasıl kötü bir çocukluk geçirdiğinden yakınmak. Bak Bellatrix , aş bunları. Bugün seni gördüm. Jenny ve Vivan deli gibi para harcarken sen ancak etiket fiyatlarına bakıyordun . ‘’ ‘’ Tanrım param olsa da o kadar pahalı şeyler almazdım. ‘’ Yine sert bir şekilde güldü. ‘’ O kıyafetlere bakarken seni gördüm. Öyle deli gibi istiyordun ki kalkıp ben sana alacaktım. Çok acınası bir durumdu doğrusu . ‘’
Sinirden ona doğru birkaç adım daha attım. Yumruklarımı ve dişlerimi sıkıyordum. Duncan konuşmaya devam etti ve bunu fark etmedi yada etiyse bile görmezden geldi. ‘’ Sana söylemek istediğim bu artık bir Wiccansın ve istediğin her şeyi alabileceksin , özel dikimli kıyafetlerden mücevherlere kadar. Yapmam gereken sadece Kraliçe adaylarının toplanacağı güne kadar beklemek. O zamana kadar paran olacak , yeni bir evin , yeni bir işin. Bu pislik yerde kalıp gay adamlar ile düşüp kalmayacaksın. ‘’ Son söylediği bir balıkçı ağı gibi üzerimde gezindi. Damarlarımdaki bütün kanın beynime hücum ettiğini biliyordum. Bütün hücrelerim aynı anda bedenimde dışarıya çıkmaya çalışıyordu. Duncan ile aramda bir adımlık bir mesafe vardı. Duncan konuşmaya devam etmek isterken durup kollarını okşamaya başladı. ‘’ Bu da ne ? ‘’ dedi. Büyümün hedef aradığını biliyordum. Beynim ben daha karar vermeden Duncan’nı hedef olarak seçmişti bile. Duncan deli gibi kollarını ovalamaya başladı. Gözleriyle etrafa baktı. Hiçbir şeyin olmadığını görünce gücün benden geldiğini anladı. ‘’ Kes şunu. ‘’ dedi emir veriyormuş gibi. Güldüm ama yüzümde oluşan gülümseme hiç hoş değildi. ‘’ Bu benim hayatım. O küçük daire benim dairem ve bu pislik yerde benim işim. Mücevher yada özel dikilmiş kıyafetler istersem ben kendim alırım ve birisine zarar vermem gerekirse de ben kendim yaparım. Bir daha asla… ‘’ Gücümü odaklayıp ona yönlendirdim Duncan yerinden kıpırdamadı ama yüzü acı ve şaşkınlık ile kasılmıştı. ‘’ Ama asla beni ve yaşadığım yeri küçümseme. O Wiccan bokluğu beyin yıkamalar benim üzerimde işe yaramaz. ‘’ Gücümü tamamen geri çekip yuttum ve küçük cadırama doğru yürüdüm. Dönüp arkama bakmadım. Duncan’a karşı hissettiğim bütün duygularım bir anda azalmaya başladı. Onun bir suçu olmadığını biliyordum. Onlar böyle yetiştirildi. Daha doğdukları andan itibaren ne kadar mükemmel bir tür olduklarını düşünürler. Bununla övünüp karşı gelen herkesi ezmeye çalışırlardı. Logan öyleydi , neden Duncan’nın da farklı olduğunu sanmıştım ki ? O da aynıydı. Farkında olmadan gözümden düşün iki damlayı şiddetle sildim. İçimde yeşermeye başlayan küçük fidanı kökleri ile birlikte söküp attım. O da aynıydı , lanet babam gibiydi.
Bölüm Beş Çadıra girip işimi yapmaya başladım. Duncan iki saat boyunca görünmemişti. Onu görmek istediğimi de sanmıyordum. Sadece çıkıp gitmek istiyordum. Moralim sıfırdı. Normalde küreye bakıp bir şeyler sallamak işimin en sevdiğim bölüm iken şimdi aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Sadece ‘’ Bir haber alacaksınız’’ ‘’ Sevdiğiniz kişi size duygularını açacak. ‘’ ‘’ Büyükanneniz uzun yıllar yaşacak .’’ gibi tipik sallama konuları söylüyordum. Müşterilerim giderek azaldığında artık kapatıp gitmenin en iyi zaman olduğunu düşünmüştüm. Hatta ayağa kalkıp bunu için hazırlanmıştım da ama içeriye giren orta yaşlı bir adam bütün isteklerimi mahvetti. ‘’ Hoşgeldiniz ‘’ dedim kuru bir sesle. Adam etrafa bir göz gezdirdi ve başını salladı. Uzun siyah pardesü giymişti. Yazın ortasında olmamıza rağmen havalar soğuktu ama pardesü fazla abes kaçıyordu. Pardesünün üzerine kırmızı bir fuar takmıştı. Gelip önümdeki küçük sandalyeye oturdu. Fuar’ı çıkarıp masaya koydu. ‘’ Merhaba. ‘’ dedi ağır bir tonla. ‘’ Falıma bakmanızı istiyorum. ‘’ ‘’ Elbette ‘’ dedim gülümseyerek. Ben kartları çıkartırken adam küreyi işaret etti. ‘’ Kart istemiyorum. ‘’ İşte bu bir ilkti. Genelde kart yada el falı baktıralardı. Küreye bakmamı isteyen bazı çiftler oluyordu tabii ama kürenin göstermelik olduğu belliydi. Bazı cadıların küreye bakarak bir şeyler gördüğünü biliyordum ama ne küre ne de el falları benim uzmanlık alanımdı. Ben Tarot kartlarında iyi atardım. Derin bir nefes aldım ve küreye bakmaya başladım. Küre yuvarlak bir doğal hemimorfit taşından yapılmış gerçek bir küreydi. Bir süre mavi rengin üzerindeki bulutlara baktım. ‘’ İyi bir hayatınız var . Eşiniz ile aranız çok …’’ diye atmaya başlamıştım ki küredeki bulutlar yer değiştirip anlamlı şekillere bürünmeye başladılar. Önce çok şaşırdım , hatta küreyi elimden bırakmak istedim bile ama gözlerimi beliren şekillerden alamadım. Kelimeler ağzımdan çıkmaya başladı. Sanki konuşmalı ve gördüklerimi söylemeliydim.Bir güç kelimelere dökmemi istiyordu. ‘’ Siz mısır doğumlu bir tüccarsınız. Bir eşiniz ve üç metresiniz var. ‘’ Gözlerimi küreden ayırıp önümde duran adama baktım. Adam hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. ‘’ Devam edin , lütfen. ‘’ dedi sakince. O kadar şaşkındım ki ne diyeceğimi bilmiyordum. Adamın bu normalmiş gibi karşılaması hiç hoşuma gitmemişti. Ama düşününce ona zaten bildiği şeyleri söylüyordum neden şaşıracaktı ki değil mi ? Küreye döndüm. Şekiller bir kez daha gözlerimin önünde hayat buldu.
‘’ Şu ana kadar çocuğunuz olmamış . Eşlerinizin hepsi nedenin sizden kaynaklandığını düşünüyorlar. ‘’ ‘’ Lütfen işle olan kısma gelebilir miyiz ? ‘’ dedi sakince. Ama garip adamdı. Ben kendi işimde devrim yapmış , küreden al okuyabiliyorum diye şaşkınlıktan küçük dillimi yutacaktım ama adam put gibi duruyordu. Küreye dönüp özel hayatını adama bıraktım. ‘’ İşinizde çok başarılı olduğunuzu görüyorum . Girdiğiniz bütün işleri çok temiz hallediyorsunuz. ‘’ Bu da ne demekti şimdi ? Küre ile ilgili bildiklerimi düşünmeye başladım. Küreyi kullanabilen bir cadı tanımıştım ve o bana küre’nin onun aracılığı ile konuştuğunu söylemişti değil mi ? Anlaşılan kastettiği buydu. Kelimeleri küre seçiyordu. Adam durgunluğumu fark etti ama araya girmedi. Küre’nin üzerindeki şekiller büyümeye devam etti. Kocaman açılmış gözleri , açık kalmış ağızlar , yalvaran bakışlar . Gözümün önünden insan şekilleri geçmeye başladı. Gözlerimin korkuyla açıldığını biliyordum . Mavi küren giderek kırmızıya dönmeye başladı en sonunda kendi yansımamı gördüm. Gözlerim kocaman açılmıştı , arkamda kocaman bir bıcağın yansıması vardı . O kadar gerçekti ki dönüp arkama bakmak istedim ama küre beni tutuyordu. Ayağa kalktım küreyi atmak istiyordum ama elime yapışmıştı sanki beni tutuyor ondan ayrılmama izin vermiyordu. Ağzımı açtım çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı. Bıcağın savuruşunu kürenin yansımasından görüp hemen döndüm. Keskin bir acı duydum ama aldırmadım. Bıcaktan kurtulamamıştım ama sırtımdan geçmesini önlemiştim. Onun yerine karnıma saplanmıştı. Acı keskin acı . Hayır burada ölmeyecektim. Elime yapışmış olan küreyi adamın durduğunu tahmin ettiğim yere hızla savurdum. İsabet edince vurmaya devam ettim ama ellerimi tuttu . Tek eliyle ellerimi tutu ve diger eliyle karnıma saplı duran bıcağını çekti. Dizlerimin üzerine çöktüm. Acı beynim sadece keskin acıyı algılıyordu. Titremeye başladım . Herif işimi bitirecekti ve ben lanet mavi kürenin yansımasına bakarak ölecektim. Adrenalin bütün vücudumu sarmışken acıdan başka bir duygunun bedenimde gezindiğini hissetim. Büyü. Kafamı kaldırdım. Adamın tutuğu elimden yere düştü ve parçalandı. Adam simsiyah gözlerini bana odaklamış son darbesini savunmaya hazırken gözlerimde gördüğü şeyden dikkati dağılmıştı. Büyüsünü nasıl serbest bıraktığımı merak ediyordu. Bu şaşkınlıktan yararlanıp elimde avucumda kalan bütün gücümü topladım ve ona odakladım. Duncanla olan tartışmamız gibi onu örümcek ısırıklarına boğmayacaktım . Örümceklerin onu yemesini sağlayacaktım. Bunu daha önce hiç yapmamıştım. Kızdığım zaman birisine odakladığım büyümün ısırdığını söylerdi. Örümcek ısırması derdi Jenny hep. Örümcek ısırması … Düşündüğüm şey tam olarak buydu. Örümcek ısırması diye düşündüm. Örümcekler. Adamın bana bakan gözleri büyüdü. Bir saniye sonra ellerimi bıraktı. Geri geri yürümeye başladı. ‘’ Bu ne ? Bu da ne ? Çek şunları , çek şunları. ‘’ diye bağırmaya başladı.
Bir an ona saldırmaya o kadar odaklanmıştım ki ne demek istediğini anlamamıştım. Küçük büyük bir sürü örümcek içeriye girmişti . İçlerinde sirkte bulunan tarantulalardan da vardı. Adamı sardılar. ‘’ Çek şunları .’’ diye bağırırdı. Örümcekler ona tırmanmaya devam etti. Paçalarından , kollarında içeriye girmeye başladılar. Bir değil binlercesi vardı. Adam onları silkelemeye , üzerinden atıp ezmeye çalışıyordu ama işe yaramadı . Onu ısırmaya başlayınca o kalın sesiyle çığlıklar atmaya başladı. Bense orada durmuş öfkemi , hayata kalma iç güdümü , korkumu her şeyimi adama yönlendirmiştim. Adam çığlıklar atıp , büyük cücesiyle örümcekleri ezmeye çalışırken bir silah sesiyle gögüsünden kan fışkırdı. Bir silah sesi daha ve bir tane daha. Gözleri benim arkama odaklanmıştı. En sonunda yere düştü. Şaşkın değildim , hiçbir şey hissetmiyordum. Sadece soğuk , sadece soğuk vardı. Örümcekler durmadı adamın ağzından ve açılan deliklerinden içeriye girmeye başladılar. Diz çöktüğüm yerden yere çömeldim. Üzerimden de geçip adama giden örümcekler gördüm. Tavandan her yerden artık ölü olan ziyafetlerine gidiyorlardı. ‘’ Lanet olsun. ‘’ dedi bir ses. Bu sesi tanıyordum.Ama nereden ? Beni tutup kendine çekti. ‘’ Bellatrix. Bellatrix iyi misin ? Lanet olsun , neren kanıyor ? ‘’ Duncan. Tabi ya bu sarı saçları nerede görsem tanırdım. Duncan . Titremeye başladım. Çok soğuk , çok soğuktu. ‘’ Bellatrix sakın bayılma. N’olur , benimle kal. ‘’ Duncan’nın elleri kan olmuştu , çenesine dokunup etrafına bakınca güzel yüzünü de mahvetti. O da yanıma çökmüştü. Beni kollarına almıştı . Beni hızlıca dürttü. O an gözlerimin kapandığını anladım. ‘’ Benimle kal. ‘’ dedi sertçe . Elinde cep telefonu vardı. Hızla bir tuşa bastı. Kulağına götürüp konuşmaya başladı. ‘’ Çok soğuk. ‘’ dedim neredeyse sesim çıkmamıştı. Duncan bana daha sıkı sarıldı. Omzunda küçük bir örümcek vardı. Duncan onu görmemiş gibiydi. Ellimi uzatıp örümceyi kovdum. ‘’ O yemek değil. ‘’ dedim kısık sesle. Duncan beni daha sıkı sardı. Küfür ediyor ve telefona doğru bağırıyordu. ‘’ Bob , kollarımda çok soğuk . Çok kan kaybetmiş … Bilmiyorum geldiğim de içerdeydi. Kapıdan girdiğini bile görmedim. Batırdım değil mi ? Lanet işi batırdım. Onu koruyamadım , lanet olsun. Kahretsin. ‘’
Son bir iki küfürden sonra telefonu kapattı. ‘’ Burada olacaklar , merak etme bir şeyin kalmayacak B. Beni duyuyorsun değil mi ? ‘’ Elliyle yüzüme yapışmış saçları çekti. ‘’ Beni duyuyorsun değil mi ? ‘ diye sordu. ‘’ Üzgünüm . ‘’ dedim sadece kendimin duyabileceğim bir sesle. ‘’ Sana öyle davranmamalıydım. ‘’ Duncan şok olmuş bir suratla yüzüme baktı. Gözleri kocaman açılmıştı. Daha demin adama yaptığım şey bile onu şaşırtmamışken bu söylediklerim yüzünden araba farı görmüş tavşan gibi bana bakıyordu. Araba farı görmüş tavşan , kendi kedime güldüm. Karanlık bana uzandı ve gördüğüm son şey Duncan’nın kulağıma doğru eğilip bir şeyler söylemesi oldu. Sonrası koca bir hiçlikti.
Bölüm Altı
Uyku ile uyanıklık arasında girip geliyordum. Hatırladığım tek şey acıydı. Etti , kemikten ayıracak kadar keskin acıydı. Şimdi hatırlamaya çalıştığım sırada bile unutuyordum. Gözlerim kapalı öylece yattım. Ölmüş olsaydım bile o an hiçbir şey umurumda değildi. Yorgundum , hem bedenim hem de ruhum yorgundu. Sesleri duyduğum zaman bile uyandığımı belli etmek istemedim. Seslerden birini hemen tanıdım. Annemin yumuşak sesiydi. Bir adamla hararetli bir şekilde konuşuyordu. Belki söylediklerini duyabilseydim kavga edip etmediklerini anlayabilirdim. Annem oldu olası sesini yükseltmeyi başaramazdı , bu yüzden genelde arkadaşlarımın yanında kavga ettiğimiz de bizden başka kimse azar işittiğimi anlamazdı. Boğazımı gıdıklayan bir koku aldığım zaman şaşırdım. Hafifçe öksürmek istememe yol açacak bir kokuydu bu. Şey gibi kokuyordu … sigara . Sigara mı ? Annem sigara içmezdi. Bende öyle . Annemle konuşan adamı duyamıyordum bile , yani o da içiyor olmazdı. Tek gözümü araladım. Görebildiğim tek şey en az benim kadar soluk mavi renkli gözler oldu. Şaşırdım ve iki gözümü de açtım. Neredeyse burnu burnuma değecek kadar bana yakın olan bir adamın yüzünü gördüm. Kumral rengi saçları tutam tutam yüzüme düşüyordu. Dolgun alt dudağı hafifce yukarıya doğru kıvrılmıştı. Yüz hatları yumuşaktı , düzgün burnunu hafifçe benim burnuma sürttü. En az benim kadar beyaz renkli teni vardı. Bana göz kırptı ve genzinde tutuğu sigara dumanını yüzüme üfledi. Duman o kadar yogundu ki gözümün önündeki yüzünü kaplıyordu. Bu genç çocuk bana çok tanıdık geliyordu. Öksürdüm. Benim öksürüğümle birlikte geri çekildi. ‘’ Uyuyor taklidi yapıyordun demek , seni hilekar. ‘’ dedi gülerek. Hala öksürerek hafifçe doğruldum. Masanın ve küçük televizyonun üstündeki danteller bana annemin evinde olduğumu söylüyordu. Duvarın neredeyse her santimini kaplayan yarı çıplak manken ve müzik grubu posterleri ise eski yatak odamda olduğumu söylüyordu. Annem odama neredeyse hiç dokunmamıştı. Temizliğini yapardı ama odamın şekline hiç dokunmamıştı. Tek kişilik yatağımın üzerindeki 11 yaşımdan kalma Barbie nevresimlerim bile hala durmaktaydı. Garip ve rahatlatıcı bir his bedenimi sardı. Evimdeydim , güvendeydim. Genç adam gelip yastığımı düzeltip uygun pozisyona gelmeme yardımcı oldu. Bu sırada ellerim şu an bandajlı olan karnımda gezdi. Lanet olsun , gerçekten bıçaklanmıştım. Gözlerimi kapatıp kendi vicdanımın harekette geçmesini bekledim ama hiçbir şey olmadı. Cisco öldürüldükten sonra bütün o kabuslar peşimi bırakmamıştı . Üstelik onu ben öldürmemiştim. Ama bu adını sanını bilmediğim adam için hiçbir şey hissetmiyordum. Derin bir nefes alıp arkamdaki kabartılmış yastıklara uzandım.
‘’ Teşekkürler. ‘’ dedim kısık bir sesle. Genç adam açık pencerenin önüne yaslandı. Bana yakın duruyordu. Yüzü çok tanıdıktı ama bir türlü hatırlayamıyordum. ‘’ Seni tanıyorum. ‘’ dedim. ‘’ Beni hatırlamıyorsun demek . İşte bu bir ilk , beni bir kere bile gören kadınlar genelde ömürlerinin sonuna kadar unutmazlar. Akılda kalıcıyımdır. ‘’ dedi hala gülümsüyordu. ‘’ Kusura bakma.’’ Omuz silkti. ‘’ Eğer seni öldürmeye çalışsaydım kesin hatırlardın. ‘’ ‘’ Bugünlük ölebilme limitim doldu , şansını yarın dene. ‘’ dedim , bu onu güldürdü. Gülüşü benimde otomatik olarak gülümsememe neden oldu. Çok neşeli , çok hoş bir gülüştü. Elindeki yarılanmış sigarayı ağzına götürürken gülüşü söndü. Kafamda bir ampul yanmıştı adeta. Bu gülüş … bu gülüşü biliyordum. Hafif aralık olan kapı açıldı. Duncan önce adama sonra bana baktı. Beni gördüğü an gülümsedi. Gülümsemesi gözlerine kadar ulaşmıştı. Beni gördüğüne gerçekten sevinmişti. Elinde bir tepsi vardı , içinde de iki fincan. Kahvenin kokusunu aldığım an bütün beyin hücrelerim açıldı. ‘’ Uyanmışsın. ‘’ dedi tatlı bir şekilde. Tepsiyi yatağın ucundaki eskiden oyuncaklarımı koyduğum sonra da dergilerimi sakladığım sandığın üstüne koydu. ‘’ Evet. ‘’ dedim sadece ve adama döndüm. ‘’ Merhaba Logan. ‘’ Logan – bana Cape’de hayatımı zindan eden çocuk – onu hatırladığımı görünce sanki tunelin sonunda ışığı görmüş mahkumlar gibi gülümsedi. Umut verici , heyecanlı . Bana göre ise korkutucuydu. ‘’ Beni hatırlayacağını biliyordum. ‘’ Duncan’a döndüm. ‘’ Bu herifin burada ne işi var ? ‘’ dedim kızgın ve sinirli bir şekilde. Tam bu sırada kapıdan uzun boylu başka bir adam girdi. Temiz yüzlü ama sert hatlara sahip bir adamdı. Mavi gözleri çok canlıydı , kısa soğuk sarı saçlarını iş adamları gibi tek yöne doğru taramıştı. Kravatı çizgili mavi , gömleği düz beyaz. Siyah bir takım elbisenin içinde ciddi , kendinden emin ve güvenebilir gözüküyordu. Ne kadar şerefsizin birisi olduğunu ise sadece biz ailesi olan insanlar biliyorduk. Brandon Frank nam –ı değer Bob beni görünce inci gibi bembeyaz dişlerini gösterdi. Gülüşü çok … şey sahteydi. Logan’nın gülüşü bile çok daha inandırıcıydı.
Onu görünce neredeyse yerimden fırlıyordum. Duncan’a kocaman olmuş gözlerimle baktım. ‘’ Hayır , asıl bu herifin burada ne işi var ? ‘’ ‘’ Belle sakin ol , balkabağım . Bütün dikişlerini patlatacaksın. ‘’ dedi Bob. Balkabağım mı ? Ne zamandan beridir ben onun balkabağıydım ?! On beş yaşımdayken evine gittiğimde kapıdan içeriye bile giremediğim zaman mı ? Bütün o ‘’ Sizinle görüşmek istemiyor , Bayan . ‘’ yada ‘’ Polis çağırmadan lütfen bu mülkü terk edin. ‘’ sözleri arasında Balkabağım geçiyordu da ben mi duymamıştım ?! ‘’ Defol. ‘’ dedim bağırarak. Yorganı üzerimden atıp ayağa kalktım. Duncan hemen ileriye atıldı ama onu elimle kovdum . ‘’ Defol. Evimden çık git. ‘’ Bob suratına çekiç yemiş gibi şaşkın bir şekilde orada duruyordu. Annem kapıdan belirdi , bir ona bir de bana baktı. ‘’ Belle , uyanmışsın. ‘’ ‘’ Defol , birisi şu herifi kovsun. ‘’ dedim yine bağırarak. Annem Bob’un kolunu tutup onu geriye doğru çektiğinde dediğimi yapacak sanıyordum ama o Bob’un önüne geçti. Kollarını beline koydu. ‘’ Burası benim evim . Kovulacak kişileri ben belirlerim. ‘’ Çekiç yeme sırası bendeydi. Sanki yüzüme hiç beklenmedik bir yumruk yemiş gibi oldum. ‘’ Ne ? ‘’ dedim titreyen bir sesle. ‘’ Bellatrix , yat lütfen tatlım. Dikişlerini patlatacaksın. ‘’ dedim annem sakin bir sesle. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuş gibiydim. Sendelendim ve neredeyse düşüyordum. Logan Duncandan önce oradaydı. Beni tutup kendine doğru çekti. ‘’ Ne yapıyorsun bırak beni ! ‘’ dedim ve kendimi çekmeye çalıştım. Logan karnıma elini koydu ve geri çekip bana gösterdiğinde parmak uclarında kan vardı. ‘’ Çok geç , dikişleri patlamış bile. ‘’ Duncan neredeyse Logan’nı duvara yapıştıracak kadar bir biçimde itip yanımıza geldi. Beni onun kollarından alıp yatağa götürdü. ‘’ Bob , doktoru çağır. ‘’ dedi annem telaşlı bir sesle. Bob mu ? Annemin her zaman babamdan bahsederken kullandığı şerefsiz , pislik , bok çukuru laflarına ne olmuştu . Sadece Bob mu ? Duncan beni yatırdı ama üzerimi örtmedi. ‘’ Sakin ol B. Lütfen benim hatırım için sakin ol. ‘’
Zorla yutkunarak başımı salladım. Adrenalin ve kızgınlık damarlarımı tek edince aslında karnımın ne kadar acıdığını fark ettim. Adeta yanıyor gibiydi. Kır saçlı bodur ve şişman olan bir adam ile uzun boylu , yakışıklı denecek kadar iyi görünümlü başka bir adam içeriye girdiler. Logan ve Duncan onlara yer açıp geriye çekinlince doktorlar karnımı incelemeye başladı. Yaşlı olan adam herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle iç çekti. ‘’ Dikişleri patlamış. Size bunun ne kadar tehlikeli olduğunu söylemiştim. Lütfen şimdi herkes çıksın , yeniden dikmek zorundayız. ‘’ ‘’ Ne ? ‘ dedim bağırarak . ‘’ Yara o kadar derin değildi ki ? ‘’ Duncan yanıt verdi. ‘’ Bıcak tırtırlıydı B. İçeriye girdiğinde fazla zarar vermez belki ama çıkartığı zaman neredeyse mideni deşmişti. ‘’ Titredim ve bu hiç de iyi bir titreme değildi. Hızlı hızlı nefes almaya başlayınca genç olan doktor koluma dokunudu. ‘’ Yapma bayılacaksın. ‘’ ‘’ İyi işte ‘’ dedim sesimdeki panik giderek artıyordu. ‘’ İyi değil. ‘’ dedi yaşlı olan adam. ‘’ Sabit ve bilinçli kal yoksa hiç çocuk tutma şansın olmaz. ‘’ ‘’ Ne demek şimdi bu ? ‘’ dedim bir yandan da sakin kalmaya çalışarak. ‘’ Bıcak çok içe girmiş , neredeyse rahimine kadar. ‘’ dedi genç olan. ‘’ Ah , harika. ‘’ dedim neredeyse yastıklara yığılarak. Doktor elinde taşıdığı çantasını açtı ve içinden görmek dahil istemediğim malzemeler çıkardı. Gözlerimi alamıyordum sanki doktorun her hareketini inceliyordum. Karnımdaki bandajı yırtmak için makas çıkardığı zaman gözlerimi kaçırıp odanın içine bakmaya başladım. Bob anneme sarılmış doktorlara bakıyordu. Annem gözlerini iri iri açmış , doktorun her hareketi ile irkiliyordu. Onları öyle görmek hem sinirlenmeme hem de özleme neden oluyordu. Bu yüzden onları bırakıp Duncan’a baktım. O da doktorları izliyordu ama gözlerinde merak vardı. Sanırım bana hastanede doktor olmayı istediğini söylediği zaman şaka yapmıyordu. Duncan daki o hevesli hali görmek gözümü korkuttuğu için pencere tarafına baktım. Logan ne aile saadeti sergileyen aileme ne doktorlara ne de Duncan’a bakıyordu. Koca odada bana bakan tek kişiydi. Solgun mavi rengi gözleri sanki kalbime değiyormuş gibi hissetim. Hala hafif alaycı bir şekilde gülüyordu. Ne düşünüyordu merak ettim ? Çocukluğumda arkadaşım olan tek kişiydi. Aslında ilk aşkımdı . Onu gülerken görmek o zamanlar çok hoşuma giderdi. Ta ki gülme malzemesi ben olana kadar. Diğerlerini bırakıp uyandığım da
durduğu yere gitti. Bana yakın pencere kenarına yaslandı. Gözlerini benden ayırmamıştı sanırım ne düşündüğümü merak ediyordu. Sahi onun burada ne işi vardı ? ‘’ Senin burada ne işin var ? ‘’ diye sordum kendimi kastığım için sesim dişlerimin arasından çıkıyordu. ‘’ Ben senin mühürünüm. ‘’ dedi gülümsemesi genişlemişti. ‘’ Nedense her yaralandığımda aynı şeyi duyuyorum. ‘’ dedim kaşlarımı katarak ‘’ Benim mühürüm Duncan . Öyle değil mi ? ‘’ Duncan hala doktorlara tutku ile bakıyordu. ‘’ Evet ama artık mühür boluğumuz var. ‘’ ‘’ Ne demek şimdi o ? ‘’ Bob hala kolları annemdeyken yanıtladı. ‘’ Dört adaya saldırdılar. Üçü öldü ama mühürler hala yaşıyorlar. ‘’ ‘’ Kim kurtuldu ? ‘’ diye sordum. ‘’ Sen. ‘’ dedi Logan. Ağzım açık ona baktım. ‘’ Sadece ben kurtulmuş olamam. Mühürler yaşıyor dediniz ‘’ ‘’ Senden başka kimse kurtulmadı ve mühürler yaşıyor çünkü onlara saldıran olmadı. ‘’ dedi Bob. ‘’ Ama … Bu ne zaman oldu ? ‘’ ‘’ İki gece önce , sana saldırdıkları zaman. Bunu kim yapıyorsa saldırıların aynı anda olmasına dikkat etmiş. ‘’ Logan’a döndüm. ‘’ Sen kimi koruyordun ? ‘’ ‘’ Hannah’ın mühürüydüm. ‘’ dedi duygusuz bir sesle. Hannah , Rosaline’nin arkadaşlarından biriydi. Onun kıcında dolanan , hiçbir zaman baskın bir kişiliği olmayan bir kızdı . Yani en azından çocukken yoktu. ‘’ Üzüldüm. ‘’ dedim . Logan gülümsedi. ‘’ Hayır üzülmedin , yalancı. ‘’ Omuz silktim. Gözüm bir ara doktorun eline takıldı. Beyaz eldivenli eliyle neredeyse görünmez şeffaf bir ipi çekiyordu. Resmen karnımı dikiyorlardı. Dünyam kararmaya başladı , midemin alt üst olduğunu biliyordum. Tanrım yaramın ve doktorun üzerine kusacaktım. ‘’ Ona saldırdıklarında nerede olduğumu sormadın ? ‘’ dedi Logan.
Soğuk soğuk terler döküyordum ama bu soru dikkatimi Logan’a çekti. Hala sinir bozucu bir şekilde gülümsüyordu. Bilerek mi yapmıştı ? Yüzümden dayanamadığım okunuyor olmalıydı. Bilerek benim dikkatimi çekmişti. ‘’ Peki , neredeydin ? ‘’ dedim yutkunarak. ‘’ Barda. ‘’ ‘’ Ne ? ‘’ ‘’ O sıra oteldeydik ve bende otelin barında adı Frances olan bir hatun ile takılıyordum. ‘’ dedi ve iç çekti. ‘’ Sütun gibi bacakları vardı. ‘’ Ceplerini karıştırmaya başladı. ‘’ Telefon numarasını aldım ama. ‘’ Güldüm ama bu biraz zorlayıcı bir gülüştü. ‘’ Yani Hannah sen kadının birisiyle takıldığın için mi öldürüldü ? ‘’ ‘’ Uzun bacalı bir kadınla takıldığım için. ‘’ deyip beni düzeltti. Duncan kızgın bir ses çıkarttı. ‘’ Bir de utanmadan bunu ilerde koruyacağın kadına anlatıyorsun. Hannah ile ayrılmış olabilirsiniz. Ama senin görevin onu korumaktı. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranırsın. ‘’ Logan güldü. Yine o şarkı söyler gibi kahkahasını attı. ‘’ Ben kapıda durup o kalt@ğı beceren garsonun seslerini dinleseydim bile öldürülecekti. Sen onun çadırının önünde durdun da ne oldu ? ‘’ Duncan gözlerinden ateş sacarak Logan’a baktı. Önümde alev almaması mucize gibiydi. ‘’ Hiç değilse Belle yaşıyor. ‘’ ‘’ Evet , kendi güçleri sağolsun. Peki sen tam olarak nasıl yardım ettin ? Bob’u arayıp , adam göndermesini isteyerek mi ? ‘’ Duncan Logan’a doğru bir iki adım attı. ‘’ Ben hiç değilse denedim. ‘’ Logan güldü. ‘’ Ve burada katılan arkadaşlara başarılar diliyorsun. ‘’ ‘’ Kesin şunu ikinizde. ‘’ dedim Duncan kızgın gözlerini bana cevirdi. Logan cebinden bir sigara paketi çıkardı. ‘’ İşte bitti. ‘’ dedi Doktor. İki mühürüme de o kadar odaklanmıştım ki doktorun söylediği şeyi anlamam iki saniyemi aldı.Tekrar dikmiş ve yaramı sarmışlardı bile. Logan’nın benim dikkatimi dağıtması ile hiçbir şey fark etmemiştim. Gülümsedim. ‘’ Bir daha paketini açmaya çalışmasan iyi olur , yaralı kuş . Fazla malzemem kalmadı. ‘’ dedi Logan ağzına bir sigara sıkıştırıp.
‘’ Ne demek şimdi bu ? ‘’ dedi Duncan kaşlarını çatmış , yüzünde iğrendiğini belirten bir bakışla Logan’ı izliyordu. Logan bir daha dikişlerimi açarsa benim dikkatimi dağıtamayacağını söylüyordu. Garip , beni gerçekten anlamıştı. Zorlandığımı görmüş ve bana yardım etmişti. Bob doktorlara teşekkür etti ve onları aşağıya indirdi. Evimiz iki katlı küçük evlerdendi. Mutfak ve salon aşağıdaydı. Doktorlar büyük olasılıkla mutfakta bekliyorlardı. Logan’a döndüm. ‘’ Bakıyorum da benim başımdan geçenleri ayrıntısına kadar biliyorsun. Görüşmeler kapalı kapılar ardında yapılmıyor muydu ? ‘’ ‘’ Evet. ‘’ dedi dumanı üfleyerek. ‘’ Yeni mühürler konulardan haberdar olmaz . Sen nereden biliyorsun ? ‘’ Bob içeriye gelince annem ‘’ Onlara bir şeyler ikram edeyim. ‘’ dedi ve dışarıya çıktı. Bob kapıyı arkasından kapatırken soruma cevap verdi. ‘’ Logan , Warlock’ların boşalan koltuğunda oturuyor. Bütün toplantılarımıza katılma hakkına sahip. ‘’ Her 23 yılda bir seçilen Kraliçe ve Kralın mühürleri de konseydeki yerini alıp Wiccanların ve Accard’ın sırlarına vesile olurlardı. Babadan oğulla geçen bu etkinlikte zamanında önce koltuğun boşalmasının tek yollu birisinin ölmüş olmasıydı. ‘’ Evet , sevgili babacığım Earl Warlock gecen yıl geberdi. ‘’ dedi Logan sanki onun için hiç önemli değilmiş gibi. Hannah ‘ın ölümüne bile daha çok üzülmüştüm. Earl Warlock şerefsiz adamın önde gideniydi. Korkutucu bir görünüşü vardı ve tam bir mafya adamıydı. Diğer Cape’de yaşayan komşularımızın aksine bizi görmezden gelmezdi. Annemi her gördüğünde ona laf atardı. O zamanlar anlayamayacağım şekilde annemi aşağılardı. Bir keresinde yanlışlıkla onların bahçesine girdiğim için bana bütün gücüyle tokat atmıştı. Yanağım kızarmamış morarmıştı. Anneme düştüğümü söylemiştim. Evet , Earl o zamanlar benim için yatağımın altındaki canavardı. Logan güldü. ‘’ Evet , yüzündeki ifade onu ne kadar sevdiğini gösteriyor , yaralı kuş. ‘’ Bob iç çekti. ‘’ Earl iyi bir adam ve iyi bir dostu. ‘’ İşte benim babam . Elbette Earl ile iyi dosttu. İkisi de aynı sayılırdı ama babam ondan bile daha şerefsiz bir adamdı. Sonuçta Earl tanımadığı bir kadını üzmüş , çocuğunu dövmüştü. Ama Bob kendi ailesine tekmeyi savurmuştu. Tam ağzımı açıp ona lafı yapıştıracaktım ki Logan araya girdi. ‘’ Babam orospv çocuğunun önde gideniydi. Hayatında ailesine yaptığı tek iyilik ölmek oldu. ‘’ Bob şaşkın şaşkın Logan’a baktı. İfadesi tamamen gerçekti. ‘’ O seni severdi. ‘’ dedi en sonunda.
‘’ O beni dövmeyi severdi. ‘’ dedi Logan sakin bir sesle . Bob’un buna söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. ‘’ Belki de sende bize bir iyilik yapıp defolursun. ‘’ dedim sakince. Bob bana sözlerime alınmış gibi baktı ama bu rolü de hiç beceremedi. ‘’ Annen burada olmamdan hoşnut. ‘’ dedi. Yorganı açıp hemen ayağa fırladım. Logan beni yakalayıp yatağa yatırdı. ‘’ Bırak beni. ‘’ diye bağırdım. Duncan gelip Logan’a yardım etti. ‘’ Bırakın. ‘’ Hem bağırıyor hem de tepiniyordum. Logan ağır sesiyle konuştu. ‘’ Yaranın yeniden açılması sadece onu eğlendirir. ‘’ O soluk gözlerine baktım ve yavaş yavaş tepinmeyi bıraktım. Haklıydı. Ayağa kalmama gerek yoktu değil mi ? Sakinleştiğimi görünce ikisi de beni bıraktılar. Logan temkinli bir şekilde bana bakıyordu. Bir şeyler yapacağımı biliyordu. Gücün damarlarımda akmaya başladığını hissettim. Çok tarifsiz bir duyguydu. Sinirli olmak , kızmak bütün hücrelerimi harekete geçiren bir yakıt gibiydi. Büyü kızgın kumlara uzanıp güneşin tenine değmesi gibi bir his bırakıyordu. Bob’a döndüm ve gücümü ona odakladım. Örümcek ısırığı diye düşündüm ama vazgeçtim. Hem ikinci kattaydık hem de açık yaralarım varken onları çağırmak istemiyordum. Bob gözlerini kocaman açıp takım elbisesinin içini kaşımaya başladı. ‘’ Bu da … ‘’ cümlesini tamamlamadan bana baktı. Hafif güldü. ‘’ Demek bahsettiğin şey buydu , Duncan. ‘’ dedi. Tek elini kaldırdı , yaptığı hareket sadece buydu. Bacağımın kaşındığını fark ettim. Sonra kolum . Bir şeyler beni ısırıyordu. Kaşınmaya başladım. Isırıklar artmaya başladı. Logan ne olduğunu anladı. ‘’ Kes şunu o yaralı. ‘’ dedi kızgın bir sesle. ‘’ Kendi ilacından tatmalı. Tatmalı ki yetişkin bir Wiccan’a böyle bir şey yapmadan önce bir daha düşünsün. ‘’ dedi Bob. Hala bana bakıyordu. Isırıkların artığını hissetim. Bir anda her yerimi ısırıyorlardı . Deli gibi kaşınmaya başladı. Yaramı da kaçıyordum. ‘’ Kes . ‘’ dedi Logan neredeyse bağırıyordu. ‘’ Benden özür dilesin. ‘’ dedi Bob. Düşlerimi sıkıp kendimi kaşımamaya uğraşıyordum ama yine de kaşıyordum. ‘’ Ancak rüyanda. ‘’ dedim
Isırıklar gerçeğe dönüştü.. Kollarımda oluşan kırmızılıkları görebiliyordum. Benek benek her karesinde oluşuyordu. Duncan yatağıma oturdu ve tek koluyla beni sardı. ‘’ Hayır , Eli . Dersini almalı. ‘’ dedi Bob. Bir saniye sonra ısırıklar gitti. Öylece yok oldu. Kollarımdaki kırmızı benekler duruyordu ama ısırıklar ve kaşıntı yoktu. ‘’ Yaralı , Bay Frank . Ayrıca kızınıza ders vermek için biraz geç kalmışsınız. ‘’ dedi Duncan. Şok , Bob’un yüzünde gördüğüm şey buydu. Şok . Duncandan böyle bir şeyi hiç beklemediği yüzünden anlaşılıyordu. Kendini toparlaması birkaç saniyesini aldı. Tek kelime etmeden çıktı ve arkasından kapıyı kapattı. Duncanın kollarına yayıldım. Ona beni kendine doğru çekti ve sarıldı. Hala kolumdaki kızarıklıklara bakıyordum. ‘’ Üzgünüm onlar için yapabileceğim bir şey yok. Kendi kendine geçecekler. ‘’ dedi Duncan ve eğilip başımı öptü. Şok , daha demin biyolojik babamın yüzünde gördüğüm ifadenin aynısı bende de olmuştu. Duncan beni öpmüştü . Yüzümde hafif şüpheli aptal bir gülümsemeyle ona baktım. Duncan daha kötü sırıtmaya başladı. O an sadece ikimiz vardık . Sadece o ve ben. Duncan bir daha alnımı öptü. Dün gece - yada şey … iki gece önce miydi ? – neler değişmişti böyle ? Beni az kalsın kaybettiği için mi böyle davranıyordu ? Saçmalık dedim kendi kendime ona karşı bir şeyler hissediyordum belki ama biz daha adam akılı konuşalı bir hafta bile olmamıştı. Sigara kokusunu alınca birden yalnız olmadığımızı hatırladım. Dönüp Logan’a baktım. ‘’ Bu kaçıncı sigaran ? Üç mü ? ‘’ dedim. ‘’ Aslında iki paket. ‘’ dedi Duncan sesi yumuşaktı. ‘’ İki paket mi ? ‘’ dedim hala Logan’a bakarak. ‘’ İçki içmeme izin vermiyorlar . Bir de ‘’ cebinden bir kart çıkardı. ‘’ Frances’i aramama da izin vermiyorlar. Tek eğlencem bu ‘’ dedi paketi göstererek. ‘’ Sen ne zamandan beridir her şeye bağımlı oldun böyle ? ‘’ dedim kaşlarımı çatarak. ‘’ Ben onu bildiğimden beridir böyle. ‘’ dedi Duncan , saçlarımı yüzümden çekip omzuma doğru attı. Logan’ın gözleri Duncan’nın her hareketini izliyordu. ‘’ Peki bana saldıran adamın kim olduğunu öğrendiniz mi ? ‘’ dedim. Duncan saçımla oynamaya devam etti. ‘’ Abasi Kasabi ‘’ dedi Logan.
‘’ Mısırlı , demek gerçekmiş. ‘’ dedim kendi kendime. Logan kaşlarını yükseltti. ‘’ Mısırlı olduğunu nereden bildin ? ‘’ dedi. Güldüm. ‘’ Daha fazlasını biliyorum. ‘’ dedim. ‘’ Bir eşi , üç metresi olan bir tüccar. Hiç çocuğu yok. ‘’ Logan daha yeni yaktığı sigarasını pencereden dışarıya attı. ‘’ Lanet olsun. Sana saldıran adamı tanıyor muydun ? ‘’ Duncan saçlarımla oynamayı kesip öylece durdu. ‘’ Belle. O herifi tanıyor muydun ? ‘ dedi usulca. Güldüm. ‘’ Hayır , küre de görmüştüm. Bana fal baktırmaya gelmişti sonuçta. Anlaşılan Tüccar görünümlü suikastçıymış. ‘’ Duncan yanımda rahatladı. Logan tek kaşını kaldırdı. ‘’ Falda o kadar iyi misin ? ‘’ dedi. ‘’ Değilim , aslında ilk defa küreyi okuyabildiğimi sanıyordum ama aslında adam küreye büyü yapmış.’’ Dedim iç çekerek. Halbuki ne kadar heyecanlanmıştım. Logan gözlerini bana dikti. ‘’ İyi de adam bir cadı yada büyücü değildi. Üstelik küreyi de incelediler büyü kalıntısı bulamadılar. Oraya sadece seni öldürmeye gelmiş ‘’ Başımı salladım. ‘’ Küre büyülüydü. Elime yapıştı , adamın hareketlerini göremedim. Bana engel oldu. Hem bu sayede adam beni öldürmeye kalktı. ‘’ Logan düşünmeye başladı. ‘’ Kürede büyü yok , olsaydı bizimkiler mutlaka bulurlardı. Belki de sen adamla ilgili bir şeyler bilince adam korktu ve temiz bir iş yapıp silahını çekeceği yerde seni bıcaklamaya kalktı. ‘’ Temiz iş … Evet , küre bana bunu söylemişti. Adamın işini temiz yaptığını söylemişti. ‘’ Silahı olduğunu bilmiyordum. ‘’ dedim bende düşünmeye başlamıştım. ‘’ Vardı. ‘’ dedi Duncan. ‘’ Masanın altındaydı . Adam seni uzak mesafeden vuracağına kalkıp yanına gelip bıcaklamaya kalkmış. ‘’ İşte bu ilginçti. Adamın yaz günü giydiği uzun paltosunu hatırladım. O paltoya bir füze soksan sığardı. Yani küreyi gerçekten okumuş muydum ? Adam hakkında bildiklerim yüzünden mi telaşa kapıldı ? Küreyi okumayı başaramamıştım , ta ki birisi beni öldürene kadar. Garip , üstelik çok garipti. Logan dayandığı pencerenin kenarında kalktı. ‘’ Aşağıya gidip baban ve anneni kontrol edeceğim. ‘’ Sözcüklere takılmayarak başımı salladım. ‘’ Bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama teşekkürler. ‘’ dedim.
Logan kapının yanından dönüp bir bana bir de Duncan’a baktı. ‘’ Ben bir gün bana teşekkür edeceğini hep biliyordum. ‘’ dedi sırıtarak ‘’ Yine de bir daha ki sefere teşekkürünü kendine sakla ve bana bir adet bira bul. ‘’ Böylece dışarıya çıkıp , kapıyı kapattı. ‘’ Gıcık. ‘’ dedim Duncan güldü ve yanımdan kalktı. ‘’ Nereye ? ‘’ dedim olabildiğince düz bir sesle. ‘’ Dinlenmen lazım. ‘’ ‘’ Sen buradayken de dinlenebilirim. ‘’ dedim masum görünmeye çalışıp. Duncan güldü. Sonra kaşlarını çattı. Yüzü hüzünlü bir hal almıştı. ‘’ Üzgünüm B. Sana kızmıştım ve her şeyi mahvettim. Logan haklı seni koruyamadım. Aptal gururumun peşine takıldım , oysaki orada olup o adamla yüzleşebilirdim. Ben senin mühürünündüm , senin siyah köpeğin ama ben tam bir şey gibi davrandım … şey. ‘’ Durdu . ‘’ Wiccan. ‘’ Gözlerimin kocaman açıldığını biliyordum. Yüz ifademe güldü. ‘’ Evet , aptal bir wiccan gibi davrandım. Seni korumazsız bıraktım. Bir yerde haklıydın , hayatına karışmama hakkım yoktu. Senden daha iyimişiz gibi davranmam aptalcaydı. Paranın her şeyi çözebileceğine inanmam da. Sen neredeyse kan kaybından ölecekken ve ben hiçbir şey yapamadığım zaman savunduğum şeylerin ne kadar gereksiz olduğunu anladım. Kollarımda tutuğum şey bir wiccan yada cadı değildi. Bir insandı ve bunu anladığım zaman ben … ‘’ Başını pencereye cevirdi. ‘’ Ben üzgünüm. ‘’ dedi sadece. Ne yapacağımı bilemedim , sadece başımı salladım. ‘’ Orada olaydın seni vururdu , o zaman ben .. ben bir daha böyle bir şeyi kaldıramazdım , Duncan. Bunun için kendine suçlama lütfen. Hem zamanında gelip beni kurtardın. O adamı vurduğunu hatırlıyorum. ‘’ Yastığımı düzeltip , yorganın içine girdim. ‘’ Teşekkür ederim. Her şey için. Şimdi doktorun tavsiyesine uyup dinleneceğim. ‘’ Duncan güldü. Tamamen kendine özel gülümsemeseydi. Yanıma geldi ve eğilip alnımı öptü. ‘’ Uyu , ben seni koruyacağım. ‘’ ‘’ Gerek yok , ben kendimi idare ederim. ‘’ dedim esneyerek. ‘’ Ah işte bunu biliyorum. Örümcekler ha ? Tam sirke özel bir gösteriydi. ‘’ Uyku üzerime çökerken güldüm. Gözlerimi açtığımda odada kimsenin olmadığını gördüm. Sonra tekrar uykuya döndüm. İçimde hüzün , endişe , korku vardı ama bütün bu duygulardan daha baskın bir şekilde gögüsüme oturmuş o ılık sıcaklığı hissetim. Fidan hala yerinde duruyordu ve onu en son gördüğümden daha büyüktü.
Bölüm Yedi.
Hayatım da bu kadar garip bir kahvaltı etmemiştim. Elime ekmek parçasını alıp ağzıma atarken bir yandan da etrafı süzüyordum. Bir kahvaltıda olması gereken her şey masada vardı. Ballar , reçeller , yuvarlak pankekler , yumurtalar hatta waffleslar. Halbuki yatağımdan kalkıp ilk defa adam akıllı yürümeye başladığım zaman , o herifle birlikte bir şey yemeyeceğime söz vermiştim. Tavır alıp , laf sokacaktım. Ama bu mükellef masayı görünce , ‘’ Sofraya küsülmez. ‘’ dedim kendi kendime. Neredeyse bir haftadır yatağın üzerinde yemek yemiştim. Masada oturmak garip geliyordu ama en garip olan şey Bob’un tam karşımda oturuyor olmasıydı. Annem hemen yanında oturuyor ve ışık saçıyordu. Yüzü al aldı. Her seferinde Bob’a bakıp gülümsüyordu. Tanrım, kusacaktım. Duncan elinde gazete ile kahvaltısını yapıyordu. Beni merdivenlerde görünce çok sevinmişti. Logan’sa şey … tam bir geceden kalma ayyaş tipi vardı. Bir yandan başını tutuyor diğer yandan bir şeyler yemeye çalışıyordu. Evet , kesinlikle hiç bu kadar garip bir kahvaltı etmemiştim. ‘’ Bizimkiler işi iyi halletmişler.’’ dedi Duncan gazeteyi katlayıp masaya koydu. ‘’ Neredeyse bir hafta oldu ve saldırılara dahil bir haber yok. ‘’ ‘’ Elbette , Sirkte çıkan kara bulutların duyulması bizim açımızdan zaten kötüydü . Bir de katledilen cadıların haberine hiç gerek yok. ‘’ dedi Bob. ‘’ Eminim şu kilise muhafakarlarının yaptığını sanırlardı. ‘’ dedim önümdeki pankeklere uzanarak. ‘’ Anne siz böyle organize işler yürütüyor musunuz ? ‘’ Tamam , biraz canice bir laf olmuştu . Annemin yüzünde oluşan ifade anında pişman olmamı sağlamıştı zaten. Bob , annemin elinin üstündeki elini çekti. ‘’ Dori , sen o kiliselere mi gidiyorsun ? ‘’ dedi Bob. Dori mi ? Öğürmemek için kendimi zor tutuyordum. Logan beni görünce hafifçe güldü. Annem bana kızgın bir bakış attıktan sonra endişeli bir şekilde Bob’a döndü . ‘’ Bir ara gidiyordum. ‘’ Annem yalan söylüyordu . İşte bu sık rastlayamayacağım bir manzaraydı. ‘’ O bir ara geçen Pazar günü değil mi ? ‘’ dedim. Annem bana düşmanca bir bakış attı. Bob onaylamıyormuş gibi başını sallamaya başladı. ‘’ İnanamıyorum , Dori . Bizi nasıl yakacaklarını anlatan bir avuç bağnaz , aptal insanların yanına mı gidiyorsun ? ‘’ Annem ellerini ovuşturmaya başladı. Üzgün olduğu zaman bunu yapardı. Bu kadarı yetmişti. Ona bir açıklama borçlu değildik.
‘’ Hepsi öyle değil . Aralarında iyi insanlarda var. Bazısı annemin arkadaşları ‘’ dedim yüzümü buruşturarak. Bob alçak sesle güldü. ‘’ Ne fark eder , insanların hepsi aptal. ‘’ ‘’ Çok şey fark eder. Onlar annemin yanında yer alırlarken sen neredeydin ? ‘’ Sesim çok kontrollüydü. Logan da Duncan’da altından gelen tehdidi anlamıştı. İkisi de alarmdaydılar. Bob gülümsedi. Gidişattan hiç hoşnut olmadığı zaman takındığı gülümsemesiydi bu. ‘’ Şimdi buradayım ya . Neden bu senin için yeterli olmuyor ? ‘’ ‘’ Çünkü artık karşında kandırabileceğin dokuz yaşında bir kız yok. ‘’ ‘’ Ben sadece hiç terbiye almamış bir çocuğu görüyorum. ‘’ ‘’ Biliyor musun Bob ? Eskiden bizi terk ettiğin için üzülürdüm. Bazen ağlardım da , bazense hata bende miydi acaba diye düşünürdüm. Şimdi anlıyorum ki bizi terk ederek aslında iyilik yapmışsın. Neden şimdi de defolup gitmiyorsun ? ‘’ dedim sakince , evet , bağırmıyordum. Sakindim , sakindim. Lanet bir buda kadar sakindim. ‘’ Belle.’’ dedi annem şok olmuş gibi. ‘’ Babana öyle şeyler söyleme. ‘’ Sakinlikte bir yere kadardı. Ayağa fırladım ve sandalyemi köşeye fırlattım.Koltuğun üzerinde duran kaşmir hırkamı alıp dışarıya çıktım. Güneş bugün etrafı çöle çevirecek kadar sıcaktı ama ben soğuktum. Üşüyordum.Yeni yeni çiçekler açmış bahçemizi arkamda bırakıp banliyö evleri geçmeye başladım. Eğer yapabilseydim koşardım ama yaram sıkı sıkı sarılmıştı ve hala açıyordu. Arkamdan gelen ayak seslerini duydum. Dönmeme gerek yoktu , Duncan’nın olduğunu biliyordum. Bir müddet ikimizde hiçbir şey söylemedik . Ana yollun bitişiğinde küçük bir çocuk parkına gelince gidip bir banka oturdum. Duncan biraz tereddüt ettikten sonra yanıma geldi. ‘’ Annemi anlamıyorum. ‘’ dedi iç çekerek. Yanımda resmen sıçradı. Sanırım benim konuşmamı beklemiyordu. Güldüm. ‘’ Beni hazırlıksız yakaladın. ‘’ dedi gülümseyerek. ‘’ Özür dillerim. ‘’ dedim ve parkta oynayan çocuklara baktım. Küçük bir kız hoplaya zıplaya salıncağa gidiyordu. Kumlara oturmuş başka bir çocuk onu izliyordu. Tedirgin , endişeli ve korkmuş görünüyordu. ‘’ Belki de gerçekten aşıktır. ‘’ dedi Duncan. ‘’ Yada salak. ‘’ dedim. Güldü. ‘’ Birinci seçeneğim o olacaktı ama beni canlı canlı örümceklere yem edersin diye söylemedim. ‘’ İç çektim. ‘’ Sorun değil , belli oluyor zaten. ‘’
‘’ Belki de ne biliyim … gerçekten aşıkta olabilir. ‘’ Dönüp ona çok sert bir bakış attım. Gülümsedi . ‘’ Öyle bakma , aşk insana çok garip şeyler yaptırabilir. ‘’ ‘’ Öyle aşkın içine edeyim. ‘’ dedi sinirle. Çocukları izlemeye geri döndüm. Duncan resmen sırıtmaya başladı. Elini uzatıp yanağımı okşadı. ‘’ Belki bir gün sana da aptalca şeyler yaptırabilir. ‘’ Dokunuşu içimi titretti. Bunu bir davet olarak algılayıp yanıma yaklaştı ve beni kollarıyla sardı. ‘’ Bob’un davranışlarının ve annenin kayıtsızlığının seni üzdüğü için üzgünüm B. Yüzünü asman yada kızgın olman beni üzüyor. Halbuki senin evinde pizza yiyip güldüğümüz zamanlara dönmek istiyorum. Sana sarılıp ,sadece gülmek . ‘’ Sesi yumuşacıktı , boğazımın yanmaya başladığını hissetim. Gözlerim yaşlanıyordu. Lanet olsun ağlamayacaktım. Kendimi kollarına bıraktım. Parktaki çocuk oynayan diğer çocuklara özlem ile bakıyordu. ‘’ Bu sahneyi daha önce görmüştüm. ‘’ dedim sessizce. ‘’ Hımm ? ‘’ ‘’ Çocuklar. ‘’ dedim Duncan güldü. ‘’ Buradaki çocuklar daha insaflılar. ‘’ ‘’ Evet , benim yüzümü kuma gömüp , nefes alabiliyor muyum diye bakmaya çalışmıştınız. ‘’ ‘’ Logan o zamanlar çok … şey .. yaratıcıydı. ‘’ dedi Duncan iç çekerek. ‘’ Hala öyleyim. ‘’ dedi bir ses tam yanımdan. Bu sefer Duncanla beraber yerimden sıçradım. ‘’ Lanet olsun Logan insan biraz ses çıkartır. ‘’ dedim nefesimi düzenlemeye çalışarak. Logan tam bankın yanındaki kaldırımda oturuyordu. Elinde bir sigara vardı ama yakmamıştı. Sanırım bizi gizli gizli dinlemek istediği için yakmamıştı. Üzerinde açık mavi bir gömlek vardı , yakası açıktı. Altında da siyah bir kot pantolon. Neredeyse Duncanla bir giyinmişlerdi. Tek farkla Duncan’nın gömleği gözlerine eş değer bir renkteydi. Lacivert . Logan sigarayı ağzına götürdü ve yaktı. ‘’ Beni fark ettiğinizi sanıyordum B.’’ Dedi B’yi vurgulayarak söylemişti. ‘’ Benim taklidimi mi yapmaya çalışıyorsun ? ‘’ dedi Duncan. Logan sigarayı sanki yaşam destek ünitesiymiş gibi derin bir şekilde içine çekti. ‘’ Hayır , D. Orijinal olan benim. ‘’
Yine D’yi baskılamıştı. Duncan güldü ve bana daha sıkı sarıldı. ‘’ Belle’ye parkta yaptığın işkenceleri konuşuyorduk , Logan tam zamanında geldin. ‘’ ‘’ Ah , eski günler. ‘’ dedi Logan yine derin bir fırt çekerek. ‘’ Güzel’i unutun. ‘’ dedim acı bir şekilde. Logan dumanı yüzüme üfledi. ‘’ Hiçbir zaman güzel olduğunu düşünmedim. ‘’ Öksürmeye başladım. ‘’ Kes şunu . Hem burada ne işin var ? ‘’ ‘’ Ben senin korumanım unutun mu ? ‘’ ‘’ O zaman öyle davransan iyi olur . Yüzünü iki gündür gördüğüm yok , Duncan bana geceleri eğlenmeye gittiğini söyledi. ‘’ ‘’ Ah Halley. ‘’ dedi iç çekerek. Kaşlarımı çattım. ‘’ Frances’e ne oldu ? ‘’ ‘’ Eski güzel günlere karıştı. ‘’ dedi boşluğa bakıp, eski günlerini anıyormuş gibi davrandı. Parka baktığım zaman dışlanmış çocukla uğraşan bir erkek çocuğu gördüm. Ona kum fırlatıyordu. Duncan’a döndüm. ‘’ Kendi evime gitmek istiyorum . Bob’u ve annemi yeterince çektim. ‘’ ‘’ Elbette B. Sen eşyalarını toplarken ben arabayı getiririm. ‘’ dedi alnımdan öpüp ayağa kalktı. Bende onunla beraber kalktım . Logan sigarasını atıp söndürdü. ‘’ Bir dakika .’’ dedim. İkisi de durup bana baktılar. Parka dönüp kum fırlatan çocuğu yürüdüm ve kollunu kavradım. ‘’ Bana bak velet. Eğer o çocuğa bir daha zarar vermeye kalkışırsan. Gece odandan içeriye süzülür , kalbini söker ve yerim. ‘’ dedim ve elimden çocuğun canını biraz acıtacak kadar güç gönderdim. Kolunu bıraktığımda kuma oturmuş ağlıyordu. Beni kaldırımda bekleyen Duncan’a doğru yürüdüm. Duncan gözlerini kocaman açmıştı. Logan ise temkinli ve … üzgün bakıyordu. Üzgün , işte bu beklemediğim bir tepkiydi. ‘’ Geçmişten intikam mı alıyorsun ? Yani o çocuğun yerinde ben mi olmalıydım ? ‘’dedi. ‘’ Nasıl istiyorsan öyle algıla. ‘’ dedim ve eve doğru yürüdüm. Gerçekten de intikam mı alıyordum ? Yoksa çocukça mı davranıyordum ? Duncan bir yerde haklıydı hala çocukluğumda yaşadığım şeyleri atlatamamıştım. Devamlı saldırarak , sert görünerek bir şekilde hala intikam alıyordum. Bob’a çıkışmamın nedeni buydu . Logan’a düşman kesilmemin nedeni de buydu. Bazen Duncanda çocukluk yıllarımın öfkesinden nasibini alıyordu. O küçük çocuk bunun en iyi örneğiydi. Artık büyümüştüm ama içimde
derinlerde bir yerde o öfkeli çocuk duruyordu. Ona yapılan muameleler yüzünden yaralanmış , incinmişti ve intikam istiyordu. İntikam istiyordum. Evden ayrılmamız beş dakikamızı bile almadı. Annem bana kuru bir hoşçakal dedi. Ayrıldığım için kırılmıştı . Bob ise sanki beni kucaklamak istermiş gibi bakıyordu. Ona açık açık söyledim. ‘’ Eğer bana sarılmaya kalkarsan burnunu kırarım. ‘’ Sarılmadı . Gerçekten ona yumruk atacağımı biliyordu. Belki büyüde beni alt edebilirdi ama teke tek dövüşte … şey sanırım onda da beni alt ederdi. Her neyse şansımı denemediği için memnundum. Logan ve Duncan arabanın önünde duruyordu. Kimse intihar etmek istemediğinden arabayı Dunca sürüyordu. Ve Tanrım , gerçekten yavaştı. Logan Duncan her hızlı düşürdüğünde küfür ediyordu. Bu sefer ona hak veriyordum. Duncan iyi çocuktu ve bir şekilde onu seviyordum da ama bütün yolculuğumuz boyunca ondan nefret ettim. Logan renkli ve çeşitli küfürleriyle beni güldürüyordu. Araba apartmanımın arkasındaki park yerinde durdu. Duncan hemen dışarıya çıktı , tam Logan da çıkıyordu ki arkadan kolunu kavrayıp çektim. ‘’ Bana bak , benim evimin içinde sigara içemezsin. ‘’ dedim Bütün yol boyunca bir paket sigarayı bitirmişti. Artık içmediğinden emindim. Logan resmen sigarayı yiyordu. İç çekti. ‘’ Tamam , canım çekerse dışarıya çıkarım. ‘’ ‘’ Alkolde yok. ‘’ Başını salladı. ‘’ Bob beni uyardı zaten. ‘’ ‘’ Kadın da yok. ‘’ dedim Bu sefer gözleri açıldı. ‘’ Hey , yok artık. Askere filan mı yazıldım ? ‘’ ‘’ Evime ne idüğü belirsiz kadınlar almam. ‘’ ‘’ O zaman bende elimdekiyle idare ederim. ‘’ dedi alaycı bir şekilde gülerek. ‘’ Fahişeler mi ? Hiç sanmıyorum. ‘’ Logan yüksek sesle güldü. ‘’ Hadi yapma saf kız. Resmen bana hakaret ediyorsun . ‘’ Ona aptal aptal baktım. Derken jeton düştü. Eldeki kız … ben miydim ? Kan hızla yüzüme doğru yükseldi. Bir den kulaklarımı sıcaklık basmıştı. Logana baktım o da bana gülerek bakıyordu. Cam tıklayınca ikimizde dönüp baktık. Duncan elinde iki poşet ile bize şüpheli bakışlar atıyordu.
Arabadan çıktım. Loganda peşimizden geldi. ‘’ Ne konuşuyordunuz? ‘’ dedi Duncan sesi kızgın gibiydi. ‘’ Bilmek isterdin değil mi ? ‘’ dedi Logan gülerek. Merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladık. ‘’ Önemli değil. ‘’ dedim. ‘’ Yüzündeki ifadeye bakılırsa önemliymiş. ‘’ Kapı açılınca ilk Duncan içeriye girdi. Kızgınlığı hareketlerine de yansımıştı. Poşetleri gidip odama bıraktı. Logan içeriye bakıyordu. Oturma odama geçti. ‘’ Pek küçükmüş. ‘’ dedi etrafı inceleyerek. ‘’ Beğenmediysen koridorda yatabilirsin. Hem paspasımızda var.’’ dedim üstümü çıkarırken. ‘’ Hemen alınma saf kız. ‘’ dedi gülerek. ‘’ Saf kız mı ? Bu lakapta nereden geldi şimdi ? ‘’ dedi Duncan odamdan gelerek. ‘’ Arabada konuştuklarımıza uyduğu için dedim. ‘’ dedi Logan. Tam bir pç gibi davranıyordu. Duncan sinirle bana baktı. Omuz silktim. ‘’ Mutfak salonla birleşik , peki banyoda birleşik mi ? ‘’ dedi Logan. ‘’ Şaka mı şimdi bu ? ‘’ dedim kendimi mindere atarken. Logan gelip yanımdaki mindere oturdu , çocuk gibi gülümsüyordu. ‘’ Burasını sevdim. ‘’ Neden bilmiyorum ama bende gülümsedim. Duncan öfkeli bir ses çıkardı. ‘’ Neyin var senin ? ‘’ dedim Sorum karşısında bir an tereddüt etti sonra omuz silkti. Öğleden sonrayı rutin işler yaparak geçirdik. İki mühürüm de salonda oturup televizyon izlerken ben yıkandım. Artık zamanı gelmişti , neredeyse kokuyordum. Yaram dikişlerin üstünden kapanmaya başlamıştı. Birkaç güne kalmaz iyileşecekti. Şaşırmıştım , ben normalde bu kadar hızlı iyileşmezdim. Hızlı iyileşen cadılar vardı tabii. Bu onların ne kadar güçlü olduklarını gösterirdi. Küvette yatarken aklıma küre sorusu geldi . Gerçekten küreyi okuyacak kadar güçlenmiş miydim ? Yaralarımın daha hızlı kapanmasının sebebi güçlerimin artmış olması mıydı ? Cisco cadırımdan içeriye girinceye kadar hiçbir şey fark etmemiştim. Kart okuyan normal bir cadıydım. Güçlerimi test etme ihtiyacını hiç hissetmemiştim ki . Saçımı kurulayıp , iç çamaşırlarımı giydim. Beyaz pamuklu , bütün kadınların dostu. Peki üstüme ne giyecektim ? Duncanla yakınlaşmaya başlamıştık , ilişkimizin bir adı yoktu belki ama aramızda ki kimya , çekim adına ne derseniz güçlüydü. Şimdi seksi bir şeyler giyemezdim. Salona çıktığımda üzerimde biraz dar gelen siyah bir bluz ve koyu mavi bir kot vardı. Duncan sinirli bir bakış attı ama beni görünce bakışları biraz yumuşadı. Logan ise orada yoktu.
‘’ Logan nerede ? ‘’ dedim hala havluyla ıslak saçlarımı kuruluyordum. ‘’ Sigara içmeye gitti. ‘’ dedi Duncan huysuz bir sesle. Havluyu koltuğa koydum ve Duncan’a baktım. ‘’ Neden böyle davranıyorsun ? ‘’ ‘’ Nasıl ? ‘’ dedi huysuz bir şekilde. ‘’ İşte tam böyle. ‘’ Çatık kaşları düzeldi , durup düşünmeye başladı. ‘’ Bilmiyorum. ‘’ dedi en sonunda. Omuz silktim. Tam oturacaktım ki yeniden konuştu. ‘’ Hayır , biliyorum. Herkese yüz verdiğin için sinirliyim. ‘’ Şaşkın bir şekilde Duncan’a baktım. Herkese yüz mü veriyormuşum ? O ani parlayan kızgınlığım arttı. ‘’ Neden bahsediyorsun sen ? ‘’ ‘’ Logandan bahsediyorum. İnkar etmeye kalkma ona arabada her ne söylediysen çok mutlu oldu. Geldiğinden beri pis pis sırıtıyor. Seninde suratını gördüm . İlk buraya geldiğim gece beni yarı çıplak gördüğünde olduğun gibi utanmış ve istekli görünüyordun. Ben … ben benimle olmak istediğini sanıyordum. Hele şükür birlikte olabileceğim birisini buldum sanıyordum. Megerse seninde Rosaline’den bir farkın yokmuş. O da beni ve Logan’nı anı anda idare etmeye çalışırdı. ‘’ Ağzım açık Duncan’a baktım . Konuşmasının ortasında ayağa kalkmış hızlı ve sinirli bir şekilde konuşuyordu. Bense beni Rosaline ile kıyaslamasına mı yoksa birlikte olabileceğim lafına mı tepki versem şaşırmıştım. Sustuğunda yüzümdeki ifade her neyse onu yatıştırmış gibi görünüyordu. ‘’ Lütfen bana salak bir kıskançlık krize girip hepsini uydurduğumu söyleme. ‘’ dedi sakin bir sesle. Hala ağzım açıkken başımı salladım. Koltuğa çöküp başını ellerinin arasına aldı. ‘’ Ah Tanrım. ‘’ dedi. ‘’ Yüzünden ne kadar yanlış anladığımı görebiliyorum. ‘’ Önüne çöktüm ve ellerini çekip yüzüne baktım. ‘’ Ona sadece içki , kadın ve sigaradan uzak durmasını söyledim. ‘’ dedim sessizce. ‘’ Peki neden sana saf kız diyor. ‘’ dedi gözlerime bakıp. Gözleri ışıl ışıldı. İçinde mavilikler oynaşıyordu. Rosaline onu kırmıştı . Bunu görebiliyordum. ‘’ Bana laf attı ve ben çok sonra anlayabildim. ‘’ dedim. Bu Duncanı gülümsetti. ‘’ Özür dillerim. ‘’ ‘’ Rosaline ile ne yaşadınız bilmiyorum ama ben o değilim. ‘’
‘’ Biliyorum. ‘’ dedi ve ellerimi kocaman ellerine aldı. ‘’ Özür dilerim. Sadece … ben ona değer veriyordum ve o beni defalarca kullandı. ‘’ Başımı salladım , Rosaline orospvnun önde gideniydi. Ben bunu biliyordum ama Cape’de herkes ona azize gibi davranırdı. Duncan da onlardan biriydi. Ellerimi alıp dudağına götürdü. ‘’ İlk neden böyle tepki verdiğimi anlayamamıştım B. Kendi kendime neyim olduğunu soruyordum. Sonuçta yeni tanışmış sayılırdık ve ben sadece senden hoşlanıyordum. Bunu hissediyorsun değil mi ? ‘’ dedi elimi öptü. Yine titredim. ‘’ Bende hissediyorum. ‘’ dedi ağır bir sesle. ‘’ Saçlarınla oynamayı ve sana sarılmayı seviyorum. Kollarıma sığıp , sıcaklığını hissetmek çok hoşuma gidiyor. Ve gülmen , tanrım, gülmene bayılıyorum.’’ Utancım , vücudumdaki kanın akışını değiştirdi. Kulaklarım daha şiddetli yanmaya başladı. Duncan bir elimi bırakıp , elini saçlarımdan geçirdi. ‘’ İşte bu bakışı seviyorum. ‘’ dedi ve beni kendine doğru çekti. Direnmedim çünkü beynim çalışmıyordu. Dudaklarımız birleştiği an büyük bir enerjinin üzerimizden geçtiğini hissetim. Titriyordum ama Duncan’da benimle birlikte titriyordu. Dudaklarımı açtım ve birbirimizi keşfetmeye başladık. Çok tutkuluydu , çok vahşiydi. Diğer eliyle kalçamı tutup beni kendine doğru çekti. Elimi gögüsüne koydum . Öpüşmemizin hızı hiç değişmedi . Çok tutkuluyduk . Duncan beni bıraktığı zaman kalbimin atışlarını duyabiliyordum. Nabzım ağzımda atıyordu. İkimizde hızlı hızlı nefes alıyorduk . ‘’ Ne oldu ? ‘ dedim kısık sesle. Duncan eğilip dudağıma küçük bir öpücük daha kondurdu. ‘’ Kapı çalınıyor. ‘’ dedi. ‘’ Hayır , çalsa duyardık. ‘’ dedim. Tam bu anda kapı çalındı. Duncan güldü. ‘’ İlk başta bende duymamıştım. Tanrım , B , neredeyse dünyayı unuttum. ‘’ Güldüm. Bende o ve onun dudaklarından başka her şeyi unutmuştum. Ayağa kalkıp hala çalan kapıya gittim ve açtım. Logan bir kolunu Jenny’e atmış . Diğer kolunu da Vivan’a sarmış öylece sırıtıyordu. ‘’ Bak ne buldum .‘’ dedi gülümseyerek. Yüzüme baktığında gülümsemesi düştü. Kaşlarını çattı ve kızları bıraktı. Jenny beni iterek içeriye girdi. Vivan gülümsedi ve ‘’ Merhaba ’’ dedi. Logan kapıda öylece durup bana bakıyordu. Anlamış olamazdı değil mi ? Eğer yüzümden anlaşılsaydı Jenny çoktan sorular sormaya başlardı. ‘’ Hadi içeriye gir. ‘’ dedim. Logan gözlerini kırptı ve içeriye girdi. Kapıyı kapatınca Jenny hemen bana sarıldı. ‘’ Ne oldu inanamazsın ? ‘’ dedi gözlerini kırparak.
Vivan da gülüyordu. Logan holde duran Duncan’a dik dik bakıyordu. Tanrım , anlamıştı . Gerçekten anlamıştı ama nasıl ? ‘’ Ne oldu ? ‘’ dedim gözlerimi holdeki iki erkekten ayırmayarak. ‘’ Evlenme teklifi aldım. ‘’ İşte bu dikkatimi Jenny’e çekti. ‘’ Ne ? Gerçekten mi ? Ah kutlarım. ‘’ dedim ve sarıldım. ‘’ Nick çok şanslı adam. ‘’ ‘’ Nick mi ? Hayır , John bana evlenme teklif etti. ‘’ ‘’ Sen Nickle çıkmıyor muydun ? ‘’ dedim. ‘’ Hayır o salakla gecen hafta ayrıldık. Sen hiç mesajlarını kontrol etmiyor musun ? ‘’ dedi kaşlarını çatarak. Tabii ya yakın arkadaşlarım benim bıcaklandığımı bilmiyorlardı. ‘’ Üzgünüm unutmuşum. ‘’ dedim . ‘’ Her neyse kocaman bir yüzüktü. Hele üzerindeki taşlar görmeliydin. Kan elması dediklerindendi. ‘’ Logan boğazını temizledi. ‘’ Tüh , şansımı kaçırdın yani , çilli ‘’ Jenny kıkırdadı. ‘’ Kapım sana hep açık tatlım . Zaten hayır dedim. ‘’ ‘’ Ne ? Hayır mı dedin ? ‘’ dedim şaşkınlıkla. ‘’ Üç gündür tanıştığım adamla evlenecek değilim. ‘’ dedi Jenny kaşlarını çatarak. ‘’ O zaman niye bu kadar sevinçlisin ? ‘’ dedi Duncan. Jenny güldü. ‘’ Ah , bu aldığım beşince evlilik teklifi canım. Kız meselesi siz erkekler anlamasınız. ‘’ ‘’ Bende anlamıyorum. ‘’ dedim. ‘’ Bende. ‘’ dedi Vivan. Jenny bize dil çıkartıp Logan’nın koluna girdi. ‘’ Ben seni anlıyorum Jen. İstersen altıncı kişi de ben olurum. ‘’ Jenny o seksi kahkahasını attı. ‘’ Dikkat et , her zaman evet diyebilirim. ‘’ Logan ve Jenny gülerken kahkahaları hepimize bulaştı. Duncan ile göz göze geldiğimizde ikimizde gülüyorduk. Duncan o kendine haz kahkahasını atıyordu ve Tanrım çok yakışıklıydı.
Hepimiz mutfak masasına oturmuş , kahve içiyorduk. Logan ve Jenny bir birlerine laf atıyorlardı. Bazen muhabbetleri yatak odası konuşmasına dönse de neşemiz yerindeydi. En sonunda aklıma takılan soruyu sordum. ‘’ Siz Loganla daha önceden tanışmıyordunuz değil mi ? ‘’ ’’ Hayır , hayır . ‘’ dedi Jenny. ‘’ Sana geliyorduk ve o da kapının önündeydi. Bize laf atınca konuştuk ve bizi arkadaşımız oturduğu daireye kadar götürmeyi teklif etti. Meğerse o da senin mühürünmüş. Ah keşke bende Wiccan olsaydım . ‘’ ‘’ Wiccan olmana gerek yok ben seni her daim koruyabilirim. ‘’ dedi Logan. Jenny onun koluna sarıldı. Logan da baya yakın davranıyordu. ‘’ Biliyor musun normalde Logan ismini hiç sevmem. ‘’ ‘’ Ah , neden ? ‘’ dedi Logan. ‘’ Belle’nin anlatığı bir Logan yüzünden. ‘’ dedi Jenny. Logan’nın yüzü asıldı ve bana baktı. ‘’ Kendini çocukluk anılarını anlatarak filan mı acındırıyorsun ? ‘’ Jenny dönüp bir bana bir de Logan’a baktı. ‘’ Bu o mu ? ‘’ Başımı salladım. Jenny kolunu setçe çekip Logan’ı öyle bir itti ki çocuk sandalyeden düştü. Logan kalkıp bana sert bir bakış attı.. Belki başına geleni hak ettiğini düşünüyordum ama o an kızgınlığın altındaki incinmiş bakışları görünce Jenny’in ona böyle davranmasına üzülmüştüm. ‘’ Ben dışarıya çıkıyorum’’ dedi sadece. Jenny endişeli bakışlarla bana baktı. ‘’ Üzgünüm , kim olduğunu bilmiyordum. ‘’ ‘’ Önemli değil , Jenny. Sonuçta o artık benim mühürüm.’’ dedim Duncan’a baktığımda gözlerinin güldüğünü görebiliyordum. Logan’a böyle davranmaları onu neşelendirmişti. Bu bakıştan hiç hoşlanmadım. Jenny bana yarın sabah onunla işime yakın bir kafede buluşmam için söz verdirdi. Nedenini söylemedi. İkisine de hoş çakal dedim. Logan hala dışarıda bir yerdeydi ve geri gelmemişti. Kapıyı kapattığım zaman Duncan’nın yanına gittim. ‘’ Logan’a baksak mı ? ‘’ Duncan omuz silkti. ‘’ Yine bir bara filan gitmiştir. Akşama gelir. ‘’ Bana elini uzattı . Elini tutuğum zaman beni koltuğa yanına çekti. Dediği gibi kollarına sığıyordum. Kendi kendine kuruş saçlarımla oynamaya başladı. ‘’ Bu çok rahatlatıcı bir his. ‘’ dedi .
Gülümsedim. ‘’ Gerçekten .’’ dedi. ‘’ Saçlarının kokusunun elime sinmesini seviyorum. ‘’ Asında bende saçlarımla oynamasını seviyordum. Arada beni tedirgin ediyordu ama çoğunlukla rahatlatıcı bir histi. Ona bunu söylemedim. Neden bilmiyorum ama kelimeler ağzımdan çıkmadılar. ‘’ Gerçek bir şey arıyorum. ‘’ dedi sessizce . ‘’ Daha önce yaşadığımız gibi bir tutku .’’ ‘’ Aramızdaki bu şeyin çok hızlı geliştiğini düşünmüyor musun ? ‘’ diye sordum. ‘’ İlk başlarda düşünüyordum. Hatta bana saçma geliyordu , yani senden hoşlanmam. Seni hastanede gördüğüm zaman çok şaşırmıştım. Aklımda kalan küçük kız yerine bir uyuyan güzel gelmişti. ‘’ Güldüm. ‘’ Uyandığım zaman bütün uyuyan güzel imajım alt üst olmuştur. ‘’ dedim Güldü. ‘’ Evet , yanlış benzetme yaptığımı o zaman anladım. Sen uyuyan güzel değildin. Kedi kızdın. ‘’ ‘’ Ne ?! ‘’ ‘’ Uyuyan kız korunmasız , prensini bekleyen bir kızdır. Ama Kedi kız’ın pençeleri vardır ve onları kullanmaktan çekinmez. ‘’ ‘’ Bunu sevdim. ‘’ dedim. Telefon çalmaya başladı. Duncan’nın kolları arasından çıkıp telefonu açtım. ‘’ Evet. ‘’ ‘’ Alo Belle. ‘’ dedi gürültülü bir ortamdan duyabildiğim bir ses. ‘’ Logan sen misin ? ‘’ dedim , bende bağırıyordum. ‘’ Evet, çabuk Persler Külübüne gelin. ‘’ dedi o da bağırıyordu. ‘’ Neden , tehlikede misin ? ‘’ ‘’ Daha değil. Çabuk gelin. ‘’ dedi ve kapattı. Elimde telefon midemde garip bir his ise öylece durdum. Duncan kalkıp yanıma geldi. ‘’ Ne oldu ? ‘’ ‘’ Hazırlan , gece hayatına atılıyoruz. ‘’ dedim.
Bölüm Sekiz Persler Kulübü bir depoya kurulmuş kulüptü . Küçük göze hoş gelen yeşil neonlu bir tabelası ve kapısının önünde sıraya girmiş müşteriler vardı. Onun haricinde basit bir depoya benziyordu.Karanlık yolları aydınlatan sadece bir sokak lambası vardı. Araban indiğimizde Duncan elimi tutu. İtiraz etmedim , En az yirmi kişinin olduğu sıraya hiç girmeden yanlarından geçtik. Arkamızda bağıranlar ve lanet okuyanlar oldu ama Duncan onlara aldırmıyordu. Kapıya geldiğimizde sırf kastan ibaret iki korumanın durduğunu gördük. Duncan’nın üzerinde deri ceketi , mavi gömleği vardı . Rahatlıkla her kulübe alınacak kadar yakışıklıydı zaten. Ama benim üzerinde beyaz atlet , üzerine gri hırka ve açık mavi kottum vardı. Ve hiçbir kulübe gidermişim gibi giyinmemiştim. Korumalar bir adım atarak kapıdan geçmemiz için bize yer açtılar. Tek kişinin ancak geçebileceği bir yer olduğu için Duncan elimi bırakarak içeriye girdi. Bende peşinden girmek için atıldım ama Korumalar eski yerlerine geçtiler. ‘’ Hey. ‘’ dedim iki goril gibi adama bakarak. Afro - Amerikalı olan koruma kol kaslarını gösterecek şekilde ellerini göğsünde toplamıştı. Bana başıyla sırayı işaret etti. ‘’ Sıraya gir. ‘’ Kaşlarımı kaldırdım. ‘’ Ama o girdi. ‘’ dedim şaşkın bir sesle. ‘’ Sıraya gir. ‘’ diye tekrarladı beyaz olan koruma. Tam ağzımı açıp esaslı bir küfür edecektim ki Duncan başını kapıdan uzattı. ‘’ Beyler bir kraliçe adayı ile konuşuyorsunuz. ‘’ dedi hafifçe sesini yükselterek. İki korumada önce Duncan’a baktılar sonra da bana. Beni baştan aşağıya süzdüler. Zenci olan gülümsedi. ‘’ Demek sen Bob’un kızısın. ‘’ dedi kalın sesiyle. ‘’ Fazla küçükmüş. ‘’ dedi beyaz olan. Gücümün parmaklarımdan taşmaya başladığını hissetim. Kızgın olmak otomatik bir savunma mekanizması gibi gücümü devreye sokuyordu. Duncan gelip elimi tutu ve beni içeriye soktu. Bu sefer kimse bizi durdurmamıştı. İki korumanında gözleriyle beni takip ettiğini biliyordum. Küçükmüş hıh ! Duncan sırıtarak bana bakıyordu. Ona ne kadar rahatsız olduğumu belirten bakışlar attım. ‘’ Dur , tahmin edeyim. ‘’ dedim içeriden gelen slow müzik olduğu için sesimi fazla yükseltmeme gerek yoktu. ‘’ Burası Wiccan barı filan. ‘’ Duncan gülüp başını salladı. ‘’ Hayır , sadece devamlı mekanlardan birisi. Eğer bu bölgedeysen gerçekten eğlenmek için buraya gelirsin. Böylece kim olduğunu saklamak zorunda olmazsın. Ayrıca hemen hemen herkes tanıdığın kişilerdir. ‘’
Dönüp etrafa bakmaya başladı. Sanırım Logan’ı arıyordu. Bende bunu fırsat bilip etrafa baktım. Bar ve bar tabureleri karanlık bir köşeye yerleştirilmişti. Neredeyse hiç ışık görmüyordu. Geniş kare şeklinde bir yerdi. Konteynır kutularına benziyordu. Duvarlarda çeşitli posterler vardı. Blues , Rock , hatta County müzik türlerinin posterleri vardı. Dj’in olduğu yer cam bir kabinle sarılmıştı , dans pisti çok büyüktü ve doluydu. Neredeyse herkes birbirine yapışmış dans ediyordu. Bu mekanda garip olan tek şey aşağıya doğru inen merdivendi. Büyük olasılıkla kumar oynanan gizli bir odaya çıkıyordu. ‘’ Orada. ‘’ dedi Duncan. Benim baktığım yerin tam tersini göstererek. Onun gösterdiği yere baktığım zaman Logan’a benzeyen birini gördüm. Logan’a benziyordu çünkü bu adam yarı çıplaktı ve kollarında sarsak sarsak hareket eden sarışın bir kız tutuyordu. Müzik slow olduğu için ikisi de etraflarında dönüp birbirlerine yaslanmışlardı. ‘’ Emin misin ? ‘’ dedim Duncan güldü. ‘’ Evet , yanındaki de Melinda. ‘’ ‘’ Melinda mı ? ‘’ dedim. Tam bu esnada Dj bu kadar damar takılmak yeter diye düşünmüş olacak ki hareketli bir şarkı çalmaya başladı. Duncan , hala elimi tutarak beni zıplayan insanların arasından geçirdi. Logan ve Melinda biz onlara doğru gelirken hoplamaya başladılar. Ama diğer insanlar gibi müzikle senkronize zıplamıyorlardı. Daha çok … tavşan gibilerdi. İkisi de çok sarhoştu. Melinda’nın gözleri kafasının arkasına yuvarlanacaktı neredeyse. ‘’ Logan ‘’ dedi Duncan Logan odaklanmakta sorun yaşıyormuş gibi bize baktı. ‘’ Ahhh…’’ dedi uzatarak. ‘’ Yılın çiffti gelmişşş.’’ Melinda Logan’nın çıplak göğüne yaslanmıştı. Gözleri odağını kaybetmişti. Duncan’ın elini bıraktım ve Melinda’yı Logandan ayırdım. ‘’ Kızlar tuvaleti. ‘’ dedim Duncan’a. Eliyle barın bulunduğu yer işaret etti. Melinda’yı diğer insanlara çarpa çarpa tuvalete götürdüm. Tuvalet şaşırtıcı bir biçimde temizdi. Melinda’nın içeriye girmemizle kusması bir oldu. Neredeyse ayakkabılarıma isabet ettiriyordu. Iyy , kusmak benimde öğürmeme yol açmıştı. Arkamızdaki kapı açıldı. Kızlardan iğrenme ile çığlık atma arası bir ses geldi. Kusmuğu ve bizi atlayıp kocaman aynaya geçtiler. Melinda’yı musluğun yanına kadar götürdüm. Hala kendindeydi ama gözleri boşluğa bakıyordu. Melinda Cisco’nun kızıydı. Onunla bir kere bile adam akıllı konuşmamıştım. Zaten o Rosaline’nin yardakçılarından biriydi. Benimle sadece hakaret etmek için konuşurdu.Eskiden diş telleri olan çirkin bir kızdı ama anlaşılan büyümek ona yaramıştı. Hoş bir kız olmuştu. Kahverengi bukleleri terden ıslanmış yuvarlak yüzüne yapışmıştı. Çikolata rengi gözleri
arkamdaki beyaz fayanslara bakıyordu. Geceye kırmızı askılı bluz olarak başlamış üstü açılmış , kırmızı dantelli sutyenindeki küçük göğüslerini gösteriyordu. Siyah deri eteği aşırı kısaydı. Onu mermere yasladığım sıra dantelli , sutyeni ile uyuşan kilotunu gösteriyordu. Kızlar bize alaycı bir bakış atıp , dışarıya çıktılar. İçeriye tuvalet görevlisi olduğuna inandığım orta yaşlı bir kadın girdi. Bize bir bakış attıktan sonra yeri temizlemeye başladı. Musluğu açıp elimi suya tutum. Sonra suyu Melinda’nın yüzüne vurdum. Ürktü ama onun harici bir tepki vermedi. ‘’ Melinda orada mısın ? ‘’ Kalın bir erkek sesi dışarıdan geliyordu. ‘’ Burada yüzünü yıkıyorum. ‘’ dedim kapıya doğru bağırarak. ‘’ Sonra onu dışarıya getirir misin ? ‘’ dedi ses. ‘’ Elbette. ‘’ dedim adam büyük olasılıkla Melinda’nın mühürüydü. Sonuçta o da bir kraliçe adayıydı. Kapı bir kez daha açıldığında içeriye iki kız girdi. Bize bir bakış atsalar da gözleri Melinda’nın üzerinde durdu.Siyah uzun saçlı olanı pembe dar bir elbise giymişti. Elbise çok kısaydı. Uzun kirpiklerini kırpıştırıyordu. Diğeri sahte sarışınlardandı. Saçları katlı bir model kesilmişti ama dip boyası çıkmıştı ve bu da platin sarısı saçlarına iğrenç bir görüntü veriyordu. Elbisesi arkadaşınkinden uzundu , deriydi ve siyahtı. ‘’ Ah zavallı şey seni. ‘’ dedi siyah saçlı olan. ‘’ Zavallı Melinda.’’ dedi dudaklarını bükerek sarı saçlı. Aynaya dönüp birbirinin aynı olan, farklı renklerdeki çantalarından rujlarını çıkartılar. Sarışın tek hamleyle rujunu sürerken siyahlı hala dudaklarıyla oynuyordu. ‘’ Duyduklarım doğru mu ? Cisco gerçekten ölmüş öyle mi ? ‘’ dedi esmer ‘’ Evet , Eleinor. Şu garip kızı hatırlıyor musun ? Onu korurken ölmüş ‘’ Elenoir’in ağzı küçük o şeklinde açıldı. ‘’ Hani bir keresinde eşyalarını okullun havuzuna attığımız kız mı , Juss ? Annesi şey olan … ’’ ‘’ İnsan mı ? ‘’ dedim . Eleinor yarı gülümseyerek başını salladı. Juss omuz silkti. ‘’ Aslında o sarhoş Cisco’ya iyi oldu. ‘’ dedi Elenior güldü. ‘’ Kusura bakma Melinda seni severiz ama baban …’’
Melinda’nın gözleri yeniden hayat buluyor gibiydi. Onu dayadığım duvardan kalkıp sinirli ve yaşlanmaya başlayan gözlerle iki kıza baktı. Siniri bir saman alevi gibi geçerken yaşlar gözlerinden akmaya başladı. Juss ve Eleinor’ı tanıyordum.O zamanlara ait bir gizemin son bulması da ironikti aslında. Evet , bir keresinde bütün eşyalarımı okullun ortasındaki büyük havuz da bulmuştum. Yalnızca kimin yaptığını bilmiyordum. Onları gördüğümde sinirlenip sinirlenmeyeceğimi bilmiyordum. Ama Cisco’ya laf atmak ve Melinda’nın üzgün yüzü damarlarımda akan intikam duygusunu körükledi. ‘’ Juss ve Eleinor .’’ dedim şaşırtıcı bir şekilde sakindim. İkisi de bana döndüler. Juss rujunu çantasına tıkıp bana baktı. ‘’ Sizi görebileceğim aklıma bile gelmezdi. ‘’ ‘’ Sende kimsin ? ‘’ dedi Juss. ‘’ Ben şu garip annesi olan kız. ‘’ dedim ‘’ Tanımadın mı ? Yoksa kafana sürdüğün boyalardaki kimyasallar zaten olmayan aklına mı işledi ? ‘’ Elenior güldü. ‘’ Gerçekten sensin . Bu o Juss , çirkin yüzünden tanıdım ‘’ Bende güldüm. ‘’ Cık cık , bu genç yaşta unutkanlık .’’ dedim. ‘’ Baksana elbisenin altını giymeyi bile unutmuşsun. ‘’ ‘’ Sen modadan ne anlarsın ‘’ dedi Juss. ‘’ Erkeklerle para konusunda anlaşırken de bunu söylüyor musun ? Yoksa bedava muamele mi çekiyorsun ? Aslında ikinize bakınca , yok , kimse size para vermez. Bence sizinle yatacak adama siz para vermelisiniz. ‘’ Melinda’nın koluna girdim ve kapıya yöneldim. ‘’ Bu arada bana güzel bir ilkokul çantası , iki defter ve bir eşforman takımı borçlusunuz or0spular.’’ dedim ve dışarıya çıktım. Dışarıda koruma posizyonunda bekleyen bir adam bizi görünce hemen atıldı. Orta yaşlarında uzun boylu bir adamdı. Onu ilk defa görüyordum ama Melinda’nın mühürü olduğu kesindi. ‘’ Melinda , iyi misin ? ‘’ dedi Melinda başını salladı ve sertçe tutuğum kolunu çekti. Bana doğru eğildi. Biraz kendine gelse de hala sarhoştu. ‘’ Babamı öldürdün. ‘’ diye bağırdı. ‘’ Seni orospv , onun ölmesine neden oldun .‘’ S’leri bastırarak söylüyordu. Aklıma gelen ilk şeyi söyledim. ‘’ Üzgünüm. ‘’
Melinda acı bir kahkaha attı. Dengesini kaybedip düşecekken mühürü onu kavradı. ‘’ Hadi gidelim. ‘’ Melinda acılı gözlerle bana baktı. Bütün o acının altında intikam duygusu yatıyordu. Onu suçlamadım ve ona sinirlenmedim de suçluluk duygusu bütün hepsini alıp götürmüştü. Benimde babamı öldürselerdi bende onu öldürten kişiden nefret ederdim. Şey bu örnek güzel olmadı. Sanırım Bob’u öldürselerdi , öldüren kişiye çiçek yollardım. Aman siz demek istediğimi anladınız. Melinda mühürünün kollarında uzaklaşırken bende etrafta diğer sarhoşu aramaya başladım. Çok geçmeden onları barda buldum. Logan kendine bir gömlek bulmuştu. Onun gömleği değildi ,bu kimin gömleği ise kırmızıydı ve Logan içinde muhteşem görünüyordu. Duncan onunla konuşurken barmen önlerine bir içki daha bıraktı. ‘’ Yeterince içmedin mi ? ‘’ dedim huysuz bir sesle. Logan bana dil çıkardı ve kadehe yöneldi. Ama ben ondan önce davranıp kadehi başıma diktim. Boğazımdan acı ve gıdıklayıcı bir tat geçti. Öksürerek kadehi bara bıraktım. Konuşabilmek için iki kere denemem gerekti. ‘’ Lanet olsun , bu da neydi böyle ? ‘’ ‘’ Yeşil peri. ‘’ dedi Logan gözleri kocaman açılmış bana bakıyordu. ‘’ Ve Kraliçe’yi göreceğin zaman içilmesi gereken en son içkidir. ‘’ Duncan da ağzı yarı açık , gözleri kocaman olmuş bana bakıyordu. ‘’ B , bu içki adamı fena çarpar. ‘’ Logan omzunu silkti. ‘’ Sadece abartıyorlar. Günde en az üç kere içerim , ancak sarhoş ediyor.’’ Başım hafiften dönmeye mi başlamıştı ? Midemin alev aldığı kesindi . Sanki bir ejderha doğurmak üzereydim. ‘’ Senin bünyene işlemiyordur tabii. ‘’ dedi Duncan gözlerini devirerek. Koluma girip beni kendi oturduğu bar taburesine oturttu. ‘’ İyi misin ? ‘’ dedi sanki bir gerizekalıya konuşmuş gibi kelimeleri tek tek söylüyordu. Başımı salladım. İyi miydim ? Hiç kendimi sarhoşmuş gibi hissetmiyordum. Sadece acılı Meksika köftesi yemiş gibiydim. ‘’ Evet , sanırım. ‘’ dedim sakin bir sesle , sonra kıkırdadım. ‘’ İddia’ya varım bende bundan üç tane içebilirim. ‘’ Logan güldü. ‘’ Hadi deneyelim. ‘’ Eliyle bir işaret yaptı ve iki içinde parlak yeşil içecek dolu kadeh geldi.
‘’ Hey , hayır.Durun. ‘’ dedi Duncan kadehlere doğru yönelmesine rağmen ben yada Logan kadar hızlı değildi. İkimizde aynı anda kafamıza diktik. ‘’ Lanet olsun. ‘’ dedi Duncan birkaç küfürle birlikte. Bu sefer boğazım yanmadı resmen alev aldı. Güldüm , Logan’da benimle güldü. ‘’ Tanrım, Logan. ‘’ dedim hafif yaydırarak konuşuyordum. ‘’ Çok güzel gülüyorsun. ‘’ Logan daha yüksek kahkaha attı. Birkaç kişi dönüp bize baktı. Ama güzel bakışlardı bunlar. Duncan kolumu tutup kendine çekti. ‘’ Kraliçe buradaymış. Logan bizi bu yüzden çağırmış. ‘’ Omuz silktim . ‘’ Bana ne yaşlı cadının tekinden. ‘’ dedim. Duncan gözlerini kocaman açtı. Logan güldü ve beni kollarına aldı. ‘’ Biraz rahat bırak Donk. ‘’ dedi. ‘’ Eğlenelim. ‘’ ‘’ Yeeee ! ‘’ diye bağırdım. Loganda benimle birlikte bağırdı. ‘’ Son bir kadeh daha. ‘’ dedi. Başımı durmadan sallamaya başladım. ‘’ Yok , kadeh filan yok. ‘’ dedi Duncan bizi bardan uzaklaştırmaya çalışarak. Logan onu itip , beni aldı ve dans pistine çıktık. O kadar gevşek ve uyuşmuş gibiydim ki dünya bana göre hareket ediyordu sanki. Sarhoş olup olmadığımı nasıl anlayabilirdim. Düz bir çizgiden yürümek yeter miydi ? Umursamadım. Vücudumu kullanarak kıvırmaya başladım. Müzik içimden akıp geçerken bütün vücudumu kullanıyordum. Logan’da bana uyuyor , birlikte dans ediyorduk. Çok kıvraktı , belimden tutup beni yönlendiriyor bedenlerimizin bir uyum içinde olmasını sağlıyordu. İçimde içkiyle ilgisi olmayan bir his uyandı. Gözlerim Duncanı aradı. Barda oturmuş , elini başına koymuş bize bakıyordu. Ona baktığımı görünce yüzündeki kızgınlık uçtu gitti. Gülümsedim , o da gülümsedi. Logan tırnaklarını belime geçirdi. ‘’ Benimle dans ederken onu seyretmeye çalışıyorsun. Bu gerçekten de çok acınası bir durum. ‘’ ‘’ Kimin için ? Senin için mi acınası ? ‘’ dedim gözlerimi ona odaklamaya çalışarak. ‘’ Seni kullanacak. ‘’ dedi Logan ciddi bir yüz ifadesiyle. ‘’ Bunu görmüyor musun ? O herkesi kullanıyor. ‘’ ‘’ Hadi yapma sırf Rosaline ile bir geçmişiniz oldu diye bunu söyleyemezsin. ‘’ Logan güldü. ‘’ Seni de bu yüzden kullanıyor. Rosaline kıskandırmak için. Ama ben buna izin vermeyeceğim. ‘’
‘’ Bu doğru değil. ‘’ dedim onu iterek. ‘’ Neler oluyor ? ‘’ dedi Duncan. Oturduğu yerden kalkıp yanımıza gelmişti. Tam ona neler olduğunu anlatacaktım ki midemden boğazıma yükselen basınç beni durdurdu. Öğürmeye başlamam uzun sürmedi. ‘’ Sanırım kusacak. ‘’ dedi Logan ve belimden tutup , erkekler tuvaletine kadar beni sürükledi. Neyse ki ben Melinda’nın aksine Logan’nın ayakkabılarını tutturmayı başarmıştım.
Bölüm Dokuz Sarhoş olmak çok garip bir şeydi. Alkol kanıma girdiğinden beri umursadığım tek şey eğlencenin kendisiydi. Ta ki mide bulantısı ve baş ağrısı onu takip edinceye kadar. Gözlerimi sabit noktaya dikmiş kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Ah tavanda ince bir çatlak var , ne kadar ilginç . Eski bir kanepeye boylu boyuna uzanmıştım. Başımın altında iki yastık vardı. Alnımda ise hayatına beyaz olarak başlamış ama çok kullanılmaktan gri olmuş ıslak bir bez vardı. Öğürmemek için kendimi zor tutarken , gözümün önündeki bulanıklığı da önlemeye çalışıyordum. Şu an bulunduğum yer benim evim değildi. Sanırım bunu kavramış olmam yeterince alkol kusup ayılmaya başladığımın bir göstergesiydi. Başımı çevirince Logan’nı eski ahşap bir masaya yaslanmış şakaklarını ovarken gördüm. Adam neredeyse bir fıçı içki içmişti ama sadece dünden kalma gibi görünüyordu , bense iki kadeh içmiştim ölmek üzereymişim gibi hissediyordum. Hayat gerçekten adil değildi . Etrafa bir göz gezdirdim. Burası geniş eski bir ofis gibiydi. Çalışma masası , dönen koltuk odanın köşesine atılmıştı. Ortada poker masası ve sandalyeler vardı. Etraf loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Duncan poker masasındaki sandalyelerden birine çökmüştü. Yorgun görünüyordu. Üstelik etrafa tedirgin bakışlar atıyordu. Alnımdaki bezi alan bir kadın görüntüme girdi. Gülümseyerek bana baktı. ‘’ Daha iyisin değil mi ? ‘’ dedi ince sesiyle kadın Başımı salladım ve doğrulmaya çalıştım . Logan ve Duncan aynı anda bana yardım etmek için ayağa kalktı. ‘’ Sakin olun beyler. ‘’ dedi kadın. ‘’ Ben gerekeni yapıyorum. ‘’ Tek elimi tutup , doğrulmama yardımcı oldu. Sonra diz çöktüğü yerden kalkıp ayak ucumda açılan boşluğa oturdu. Orta yaşlarında çok güzel bir kadındı. Yemyeşil gözleri yüzüme kilitlenmişti. Beni dikkatlice izliyordu. Simsiyah uzun dalgaları saçları vardı. Dudakları çok kalındı . Kırmızı ruj daha da kalın göstermişti. Üzerinde siyah boğazına kadar kapalı ama üzerine tam oturan bir elbise vardı. Yere diz çöktüğü için elbisenin uçları buruşmuştu. Ancak çok pahalı olan elbiseler böyle hemen buruşurdu. Gözlerimi kadından alıp soru sorarmış gibi Duncan’a baktım. Duncan hala ayaktaydı. ‘’ Neredeyiz ? ‘’ dedim boğazım kurumuştu , büyük olasılıkla midendekileri doğal yoldan çıkartmadığım içindi. ‘’ Persler Kulübünde. ‘’ dedi ve çalışma masasına gidip bir bardak su getirdi. Suyu minnettar olarak kabul ettim.
‘’ Ah , kendimi bok gibi hissediyorum. ‘’ dedim suyu içerek Logan hafifce güldü. Duncan onaylamayan bir şekilde başını salladı. ‘’ Bellatrix , seni Kraliçe Cadis tanıştırayım. ‘’ dedi Duncan sesinde dikkatli olmamı söyleyen bir ton vardı. Ağzımdaki suyu Duncan’a doğru fışkırttım. Logan katıla katıla gülmeye başladı. Oda da gülen başka seslerde duydum ama su genzime kaçtığı için dikkatimi öksürmeye vermiştim. Ancak öksürmem geçtiği zaman odada karanlık köşelerde duran dört adamı da gördüm. Hepsi formda korumavari duruyorlardı. Bunlar Kraliçe’nin mühürleri olmalıydı. Adamlar birbirlerinden farklı yerde duruyorlardı. Ve emindim ki merdivenin başında da birkaç mühür daha vardı. Oda kulübe girdiğimde gördüğüm aşağıya inen merdivenlerin çıktığı odaydı. Kraliçe Cadis’in ince hoş gülüşü beni ürküttü. O gülünce Logan bile gülmeyi kesti. Cadis Duncan’a bir mendil uzatıp bana döndü. ‘’ Belle , en sonunda seninle tanışabildik. ‘’ Ne diyeceğimi bilemedim , ağzım açık öylece kaldım. Wiccanların seçilmiş Kraliçeleri olurdu. Ve her yeni bir seçimle kraliçe yerini daha genç olana bırakırdı. Cadis en son seçilen Kraliçeydi.Onun güzel yüzüne bakınca daha da şaşırdım. Kraliçenin hep yaşlı tonton bir nine olduğunu sanırdım. Biraz huysuz , biraz aksi bir ihtiyar. Oysa ki Cadis dinamik , hoş ve bir Wiccan’a göre çok sıcak kanlıydı. ‘’ Belle. ‘’ dedi Duncan . ‘’ Sanırım şoka girdi. ‘’ dedi Logan köşeden. ‘’ Bazen yeşil peri komaya bile sokabiliyor. Bense hep çıplak bir iki peri görürüm diye içiyorum ‘’ ‘’ Logan ! ‘’ dedi Duncan köşeden. Kraliçe ise gülümsedi. ‘’ Peki hiç gördün mü ? ‘’ ‘’ Evet , bir kere. ‘’ dedi Logan .’’ Ama yeşil bir erkek çıktı. ‘’ Bu Kraliçeyi daha da güldürdü. Bana döndüğü zaman toparlanmıştım. ‘’ Şey , sizinle tanıştığıma … ‘’ Memnun oldum demek yalan söylemekle eşdeğer olurdu. Çünkü ne kadar kendim bir aday olsam da Kraliçeyle tanışmak beni hiç memnun etmemişti. Kraliçe elimi tutu . ‘’ Yalan söyleyen insanlardan hiç hoşlanmam. İşte bu yüzden seni sevdim Belle. ‘’ Yaşadığım tereddüttü anlamış olması beni gülümsetti . Diğer elindeki ıslak bezi görünce gülümsemem düştü. ‘’ Üzgünüm , normalde ben hiç içki içmem. ‘’ dedim hemen
Kraliçe Cadis daha geniş sırıttı. ‘’ O zaman sana viski önermiyorum. ‘’ Ayağa kalkıp çalışma masanın yanındaki içki dolabına gitti. Bir bardağa sarımsı bir içecek koydu ve kafaya dikti. Gözlerimi Duncan’a diktim. Bu da ne dermiş gibi baktım. Duncan sadece omzunu silkti. ‘’ Bir bardakta ben alabilir miyim ? ‘’ dedi Logan masum görünmeye çalışarak. Karanlıkta duran mühürlerden bir kaçının onaylamaz bir şekilde kıpırdadığını gördüm. Duncan ise açıkça başını sallıyordu. ‘’ Mühürlerinde eğlenmeye hakkın vardır , Beyler. ‘’ dedi Kraliçe Cadis ve Logan’a küçük bir bardak uzattı. Logan bardağı başına dikerken kaşlarımı çattım . ‘’ Bu adam gerçek mi ? ‘’ ‘’ Bir gün komaya girecek. ‘’ dedi Duncan , o da Logan’a bakıyordu. ‘’ O zaman da damardan alkol almaya başlar. ‘’ dedim Duncan bana bakıp gülümsedi. Sonra en az Kraliçe’nin mühürleri gibi korumavari bir kılığa büründü. Kraliçe poker masasına oturdu. ‘’ Kendini iyi hissediyorsan , karşıma otur. Konuşmamız gereken şeyler var. ‘’ dedi. Başımı sallayıp ayağa kalktım. Hala dünya dönüyor gibiydi. Sanırım düşecektim ki Logan ve Duncan aynı anda kolumu kavradı. Logan’a gülümseyip , kolumu çektim. Sadece Duncan’nın eli beni sabit tutuyordu. Bir an Logan bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama sonra başını sallayıp yanımdaki sandalyeye çöktü. Karşısında Kraliçe varmış gibi davranmıyordu. Tipik Logandı , kendinden başka kimseyi umursamıyor gibiydi. Kraliçe Cadis , Logan’a kızgın bir bakış atsada bana döndüğünde sevinçli gibiydi. ‘’ Belle , sana Belle diyebilirim değil mi ? ‘’ ‘’ Elbette , Kraliçe sizsiniz .’’ dedim kendimi halsiz hissederek Bu bana hafif bir gülümseme kazandırdı . ‘’ Birilerinin bunu hatırlaması güzel. ‘’ Logan’a laf soktuğu kesindi ama Logan ona aldırmadan masaya başını koydu ve uyuklamaya başladı. Tam Kraliçe ile benim aramıza kafasını koymuştu. Cadis’in gözlerinde oynaşan ateşleri gördüm. Bir an sonra söndüler. ‘’ Logan’nın kusuruna bakmayın .’’ dedim ve ellerimi Loganın saçlarına geçirerek onu geriye ittim.
‘’ Hey ! ‘’ dedi rahatsız olmuş ve canı yanmıştı. Kızgın solgun gözlerini bana dikti. Şaşkın bir şekilde bana baktı. Kızgın gözleri yumuşadı. ‘’ Burada bir şey konuşuyoruz. ‘’ dedim ‘’ Gidip başka bir yere kafanı koy. ‘’ Elimi saçlarından çektim ve kucağıma koydum. Saçlarının ipeksi yumuşaklığı ellerimdeydi sanki. Logan şampuan reklamlarına çıksaydı , bütün ürün yok satardı. Homurdanarak sandalyesini çalışma masasına çekti ve başını orada ki soğuk tahtaya dayadı. ‘’ Ne diyordunuz ? ‘’ dedim sakin bir sesle Kraliçe’nin yüzü hain bir gülümsemeyle aydınlandı. ‘’ Senden mükemmel Kraliçe olur Belle. Umarım bıçak seni seçer. ‘’ Sırıttım , sanırım ben bu kadını sevmeye başlıyordum. ‘’ Benim Kraliçe olmak gibi bir şansım yok , bunu hepimiz biliyoruz. ‘’ Kraliçe başını salladı. ‘’ Kader bu Belle. Bazı şeyler şansa bırakılmaya gelmez , bazı şeyler ise tamamen şansa bırakılmalıdır. ‘’ Kadın saçmalıyor muydu yoksa bana mı öyle gelmişti. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim. Sanırım beni de ancak çatlaklar Kraliçe olarak görürdü. ‘’ Son birkaç haftadır yaşadıklarım bana bile fazla geliyor. ‘’ dedi Kraliçe Cadis. ‘’ Ölen adaylar , mühürler ama en önemlisi gençler. ‘’ Gözlerini ovdu. ‘’ Tahmin ediyorum. ‘’ dedim mutsuz bir sesle. İki kere az kalsın öldürülecektim , sanırım onu en iyi ben anlayabilirdim. Kraliçe hala gözlerini ovarak başını salladı. ‘’ Bob seni geri kızı olarak kabul ettiğini ilan ettiğinde pek çokları itiraz etti. Bir kanı bozuğu aday olarak göstermek istemediklerinden söz ettiler. Ama ben onlara yanıldıklarını söyledim. Belki de ihtiyacımız olan şey buydu. Kendi içimize o kadar kapanmıştık ki gerçeği göremiyorduk. ‘’ Konuşmanın orta yerinde ağzım şaşkınlıkla açıldı. Wiccanların en önem verdiği şey soylarıydı. İnsanlarla birlikte olmak , karışık bir cadı türü ortaya çıkarmak - benim gibi bir tür – bu fikri ortaya atmak cesaret isterdi. Ama o bir Kraliçeydi ve böyle bir şeyden söz ediyordu. Önümdeki yorgun görünen , güzel kadına bakınca içimde bir sıcaklık hissetim. ‘’ Çok haklısınız. ‘’ dedim Kraliçe gülümsedi. ‘’ Seninle çok iyi arkadaş olacağız Belle. İkimizin de fikirleri , düşünceleri aynı. Ama beni en çok etkileyen ne oldu biliyor musun ? ‘’
Başımı salladım. ‘’ Cesarettin. Herkes senin yaptıklarını , o suikastçilerden nasıl kurtulduğunu konuşuyor. Senin gerçekten güçlü olduğundan bahsediyorlar. Ve bundan korkuyorlar. ‘’ ‘’ Hayır , sadece şanstı. ‘’ dedim . ‘’ Öyle mi ? ‘’ dedi kaşlarını çatıp ‘’ Evet .’’ dedim mahcup görünerek. ‘’ İlkinde Cisco beni kurtarmıştı. İkincisinde ise Duncan. ‘’ Duncan ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki Logan yüksek sesle horladı. Üstelik gök gürültüsü gibi bir horlamaydı. Eğer onu o kadar alkol alıp sızdığını bilmeseydim bilerek yaptığını söylerdim. Kraliçe Logan’a ters bir bakış attı. ‘’ Duncan gerçekten çok yetenekli bir mühür. ‘’ dedi ve tekrar bana baktı. ‘’ Hayata olmana sevindim. Senin için her şeyi yapan mühürlere sahipsin. ‘’ Gülümsedim ama bu acı bir gülümsemeydi. Kraliçe ayağa kalktı. ‘’ Seni daha yeni tanıyorum Belle , bu yüzden duygularımı sana dökmek istemiyorum. Ama bunu yapan kişiyi bulacağım. ‘’ Bende ayağa kalktım . ‘’ Peki onu bulunca ne yapacaksınız ? ‘’ dedim Kraliçe hoş olmayan bir şekilde gülümsedi. Gözlerinde hain bir bakış gizliydi. ‘’ Duygularımı dökeceğim. ‘’ Sesli bir şekilde yutkundum. O herif yerinde olmak istemezdim. Kraliçe uzun boylu manken gibi bir kadındı ama duruşunda yada yaydığı enerjide bir farklılık , korkunçluk vardı. O tatlı kadının altında bir kaplan yatıyordu. ‘’ Evet, öyle yapın. ‘’ dedim Kraliçe içten bir şekilde bana gülümsedi. ‘’ Seninle tekrar görüşmek istiyorum Belle. Haftaya Cape’e geldiğin zaman bana uğra mutlaka , görüşüp bir birimizi tanıyalım.’’ Başımı salladım ve uzattığı elli tutum. Duncan Logan’nı iterek kaldırdı. Logan uyku sersemi bir şekilde kalkarak yanıma geldi. Kraliçe Logan’a baktı ve Duncan’a seslendi. ‘’ Dikkatli ol. ‘’ Duncan eğilerek selam verdi ve merdivenlerden çıkıp kulübün boğuk müzik sesine adım attık. İlginçtir ki Logan bir anda ayıldı. ‘’ Bu kadını hiç sevmiyorum. ‘’ dedi koluma girip.
‘’ Duygularınız karşılıklı gibi .’’ dedim gülümseyerek. Duncan deli gibi etrafa bakıyor ve beni , hayır , bizi korumaya çalışıyordu. ‘’ Senin ağzını arıyordu. ‘’ dedi Logan kulağıma üfleyerek İçim gıdıklanmıştı. Gerildim. ‘’ Bunu da nereden çıkardın ? ‘’ ‘’ Bütün o sorular …’’ ‘’ O bir kraliçe olanı biteni öğrenmeye hakkı var. ‘’ dedim Kulağıma doğru güldü. Teninden yayılan kokuyu alabiliyordum. Parfüm gibi kokuyordu. İlginç bir not daha ; bütün o içki kokusu nereye gitmişti ? ‘’ Sen uyanmadan öncede bize sorular sorup durdu , yeşil perim . ‘’ dedi ‘’ Çok şüphecisin. ‘’ dedim gülümseyerek . Yeşil peri … Logan lakap bulma konusunda gerçekten iyiydi. ‘’ Olabilir ama Duncan az kalsın her şeyi ortaya döküyordu. ‘’ Ona kaşlarımı çatıp baktım. ‘’ Gerçekte hiç uyumuyordun değil mi ? ‘’ ‘’ Seni korurken uyuyacağımı mı sanıyorsun ? ‘’ dedi gözlerimin içine bakarak Onun solgun gözlerine baktım. Mavi , Duncan’nın gözleri gibi koyu değildi , ışık saçmıyordu. Benimkiler gibi solgun ve soğuk bir maviydi. ‘’ Zil zurna sarhoşsun ne korumasından bahsediyorsun ? ‘’ ‘’ Yapma yeşil perim. Ayakkabıları kusmuk ile bunalan sen değilsin. ‘’ Ona şüpheci bir bakış attım. Hiç sarhoşa benzemiyordu. Bir an ikimizde birbirimize baktık . Yanımızdan gecen güzel bir Logan’nın dikkatini çekmeye yetti. Kızın arkasından bir ıslık ötürdü. ‘’ Vay , şu kalçalara bak.’’ Derin bir iç çekerek başımı iki yana salladım. Logan iflah olmazdı. Kulüpten dışarıya çıktığımızda beni içeriye salmayan korumaların hala kapıda olduğunu fark ettim. Duncan ve Logan’a başlarıyla selam verirken bana küstahça baktılar. Kulübe girmek isteyenlerin sırası azalmamıştı bile .Sanırım sabaha kadar eğlenmeyi planlıyorlardı. Duncan alarmdaydı , etrafı deli gibi kontrol ediyordu. Eli hep silahındaydı. Logan’sa hala kolumu tutuyordu ama o da kendisinden beklenmeyecek bir ciddiyete bürünmüştü. Benim Chrysler LeBaron markalı gri arabam hala park ettiğimiz yerde duruyordu. Kulüpten pekte uzak değildi. Nedense arabayı görünce üzerimden bir gerginlik kalktı. Sanırım bende en az onlar kadar tetikteydim.
‘’ Saat 9 yönünde sürtük alarmı. ‘’ dedi Logan sıkıntılı bir sesle. Ne dediğini anlamam için arkaya dönüp bakmam gerekti. Beline kadar gelen uzun sarı saçlara sahip , yuvarlak yüzlü ve yuvarlak kalçalı bir kız hızla bize doğru geliyordu. Mini neon grisi elbisesi vücuduna tam oturmuştu . Sarı saçları omzundan sarkmış küçük göğüslerini kapatıyordu. Elbise o kadar dardı ki sutyen giymediğine bahse girebilirdim. Ayağındaki siyah topuklu ayakkabılar ile olabildiğince hızlı bir şekilde bize doğru geliyordu. Arkasında üç adam onu gölge gibi takip ediyorlardı. Bize yaklaştıkça adamların aslında Duncan ve Logan’la yaşıt olduklarını anladım. Çünkü onları tanıyordum. Kızı engellemek istemiş gibi kollundan tutular ama kız onlardan kurtuldu ve bize gelmeye devam etti. ‘’ Duncan ! ‘’ diye bağırdı ince sesiyle. Sesi bir kız arkadaşın azarlayan sesi gibiydi. Arabanın yanında elinde anahtarı ile donmuş gibi duran Duncan’a baktım. Yüzünden şaşkınlık geçiyordu. Kız topuklu ayakkabısını yere sertçe vurarak tam önümde durdu. Mühürlerden birisi kızın kolunu kavradı. Kız ona sertçe baktı ve hızla kolunu çekti. ‘’ Bırak beni Chris . Bu bir emirdir. ‘’ dedi kız. Ustaca yağılmış makyajını görebilecek kadar yakındaydım. Gri gözlerini açığa çıkartacak kadar far ve rimel sürülmüştü. Pembe ruj sürülmüş dudaklarını gergince ıslattı. ‘’ Demek o sensin. ‘’ dedi yüzünde küstah olması gereken bir ifadeyle. ‘’ Ben kimim ? ‘’ dedim kaşlarımı çatarak . Bu kızda kimdi ? Duncan arabanın yanından uzaklaşıp kızla benim yakınımda durdu. ‘ Onun beni kıskandırmak için kullandığı fahişe ‘’ dedi sözleri yüzüme haykırarak , işaret parmağı ile Duncan’ı gösteriyordu. Dönüp Duncan’a baktım. Anında aramıza girdi. ‘’ Rosaline , sen sarhoşsun. Şimdi burada ciddi bir şey olmadan evine yada kulübe geri dön. ‘’ Duncan’nın sesi yatıştırıcıydı. Rosaline işte şimdi her şey yerli yerine oturuyordu. Pahalı kıyafetine rağmen neden ucuz bir kadın gibi göründüğünü anlamıştım. Çünkü o Rosaline’di. Rosaline Duncan’a bir tokat attı. Farkında olmadan ileriye doğru adım attım. Bir şey kolumu tutuyordu.
Dönüp baktığım da Logan’nın manzarayı seyrederek keyiflendiğini gördüm ama benim ileriye gitmemede izin vermiyordu. ‘’ Beni bu … bu şey yüzünden mi terk ettin ? ‘’ dedi Rosaline bana bakarken gözlerinden ateş çıkacaktı neredeyse. ‘’ Ben Belle’nin mühürüyüm başka bir şey yok. ‘’ dedi Duncan . Başka bir şey yok mu ? Sadece mühür mü ? Bunu beni oturma odamda neredeyse yiyecekmiş gibi öpen adam mı söylüyordu ? Ah sanırım gururum incilmişti. ‘’ Sen benim mühürümsün. ‘’ diye bağırırdı Rosaline. ‘’ Benim , benim ve ben aksini söyleyene kadar da öyle olacaksın ‘’ Rosaline Duncan’nın elini tutup onu kulübe doğru çekiştirmeye başladı. Duncan olduğu yerde kalıyordu. Kolumu Logan’dan çektim ve Rosaline ve Duncan’nın arasına girdim. Logan bu sefer bana engel olmamıştı. Sanırım şova aksiyon katmak istiyordu. Rosaline’in elini Duncan’dan ayırdım. O siyah rimelden fazla büyütülmüş kirpiklerini kırpıştırarak bana baktı. Ancak yeterince pahalı rimeller kirpikleri böyle belirginleştiriyordu. ‘’ Duncan benim mühürüm.’’ dedim sakin bir sesle . Ducan’a dönüp baktım. ‘’ Evet , sadece mühürüm. ‘’ Tekrar Rosaline döndüm. ‘’ Gidip kime şikayet edeceksen et. Oyuncağı elinden alınmış şımarık bir velet gibi sızlanma. ‘’ ‘’ Seni sürtük. ‘’ dedi dişleri arasından. ‘’ O benim oyuncağım ve sen onu benden aldın. ‘’ ‘’ O zaman kıymetini bilseydin. ‘’ dedim ve Duncan’nın koluna girip onu arabaya götürmek için arkamı döndüm. Öncelikle Rosaline yeterince sarhoş değildi. Olan bitenin farkındaydı ve yaptığım hatayı da fark etti. Asla düşmanına sırtını dönme .Bu bir kuraldı değil mi ? Ona arkamı döndüğüm an daha bir adım bile atmadan saçlarımı kavrayıp beni geriye doğru çekti. Neredeyse yere düşecektim. ‘’ Ah ,bileceğim. ‘’ dedi kulağıma doğru. Sonra beni yere asfalta doğru attı. Yere çarptığımda daha neler olduğunu kavrayamamıştım ama çabuk toparlandım. Rosaline hiç gerçek bir liseye gitmemişti. O hep yalakalar ile sarılı bir okulda ve kasabada yetişmişti. Bense gerçek bir liseye gitmiş , Jenny ile gerçek kız kavgalarına girişmiştim. Ayağa kalktım. Rosaline onu durdurmak isteyenlere bağırıyordu. ‘’ Ben kraliçe olacağım , lanet olasıcılar. Bana karşı gelip Kral olmaya veda etmek ister misiniz ? ‘’ Bu soru Duncan dahil hepsini susturdu. Rosaline bana doğru döndüğünde ne olduğunu bile anlamadan üstüne atladım. Sanırım aynı korumalar gibi karşılık vermeyeceğimi sanıyordu. Yada beni eskisi gibi hatırlıyordu.
Onun o sarı saçlarını düğüm olacak şekilde elime doladım. Ve bir kuvvetle hepsini çektim. O da boş durmadı altımda debelenirken tırnaklarını yüzüme batırdı , tırmalamaya başladı. Tek elimle saçını tutarken diğer elimle karnına doğru yumruk attım. Böğürmeye başladı , sanırım bir an nefesi kesilmişti. Beni köşeye yuvarlayıp üstüme çıktı. Tırnaklarını koluma geçirdi ve saçımı tutup çekmeye başladı. İkimizde çığlık atıyor arada küfür savuruyorduk. Gücüm benden izinsiz açığa çıktı , bu sefer kendi tenimi de ısırmaya başlamıştım. Kuvvetli bir çift kol Rosaline kaldırıp köşeye fırlattı. Rosaline üstümden kalkarken yanında bir çok saç telimi götürmüştü. Aynı şekilde benimde elimde tutam tutam sarı saçlar vardı. Yüzüm , kolum ve gözlerim yanıyordu. Görüntü netleşince Logan’nın tepemde olduğunu gördüm. Beni omzumdan tutup kaldırdı. Etrafa Rosaline’nın olduğu yere doğru baktım. Üç korumada etrafını sarmıştı. Duncan bir ona bir bana bakıyor , ne yapacağına karar vermeye çalışıyor gibiydi. Sanırım onu böyle görmek kalbimi kırmıştı. Lanet olsun . Rosaline bütün korumaları itip ayağa kalktı ve bana doğru gelirken Logan araya geçti. ‘’ Çekil Logan. ‘’ diye bağırdı Rosaline. ‘’ Beni geçmeye çalıştığın an seni asfalta yatırır ve mühürlerin bana ulaşıncaya kadar döverim . ‘’ dedi Logan , sesindeki tehditkar tını tüylerimi diken diken etmişti. Logan’dan böyle bir ses çıkacağını bilmezdim. Duncan yanıma gelip koluma dokundu. Koluma baktığım zaman kanadığını gördüm. Fransız manikürü tehlikeli bir silahtı. ‘’ İyi misin ? ‘’ dedi kısık bir sesle. Ona soğuk bir bakış attım. ‘’ Kız arkadaşın daha beter , gidip ona bak. ‘’ Duncan Logan’ı geçmeyi göze alamayan Rosaline baktı . ‘’ Asla Kral olamayacaksın Warlock .’’ dedi Rosaline. ‘’ Sende hemen havalara girme , daha Kraliçe bile değilsin.’’ dedi Logan soğuk bir sesle. ‘’ Sadece şımarık bir sürtuksün . ‘’ ‘’ Duncan ? ‘’ dedi Rosaline incinmiş bir yavru köpek ses çıkartır gibi . Duncan bir ona bir de bana baktı. ‘’ Kusura bakma Rosaline ama biz ayrıldık. Ben Belle ile beraberim. ‘’ Rosaline başını salladı ve dudaklarını büzdü ‘’ Hayır , seni yeniden mühürüm yapabilirim. Eğer konseyden istersem … ‘’
‘’ Anlamıyorsun Rosaline. ‘’ dedi Duncan onun sözünü keserek. ‘’ Ben zaten Belle ile beraberim. Biz sevgiliyiz. ‘’ Rosaline’in şok olmuş yüz ifadesinden aynısı benim yüzümde vardı. Duncan elimi tutup öptüğünde yerimden kımıldamayacak gibiydim. Rosaline kaldırıma çöküp ağlamaya başladı. Duncan beni tutup arabaya götürdü. Yolda gecen zamanın farkında bile değildim. Kulağımda hep aynı ses yankılanıyordu. Biz sevgiliyiz . Gerçekten bir sevgilim mi olmuştu ? Hey , en sonunda.
Bölüm On ‘’ Ne kadar uzun bir gün böyle ?’’ dedim iç çekerek Duncan kolunu belime dolamış , beni yavaşça koltuğa bırakıyordu . Yol boyunca hiç birimiz konuşmamıştık. Logan kapıyı kapatıp süngüledi. ‘’ Tahmin bile edemezsin. ‘’ dedi huysuz bir şekilde. Duncan mutfaktaki bezlerden birini alıp ıslattı ve yüzümdeki çizikleri silmeye başladı. Bezin üstünde ince kan çizgileri oluşmuştu. ‘’ Lanet olsun . Tırnakların bu kadar zarar vereceğini bilmezdim. ‘’ dedi Duncan Bezi yüzüme bastırınca acı ile inledim. ‘’ Asla manikürlü bir kadını küçümseme. ‘’ Güldü. Logan yanımdaki mindere çöktü. Ellerini dizlerinde birleştirmiş avuçlarına bakıyordu. Duncan çenemi tutup yüzümü ona cevirdi. Gözleri odanın loş ışığında parlıyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. ‘’ Daha önce kimse benim için kavgaya tutuşmamıştı. ‘’ dedi . ‘’ Hemen havalara girme. ‘’ dedim hafifçe gülerek. ‘’ O sürtuk başlattı , ben sadece karşılık verdim. ‘’ Duncan daha da gülümsedi. Bezi yüzümden çekip eğilip dudağıma hafifçe bir öpücük kondurdu. Daha da gülümsedim. Duncan Rosaline’nin önünde benimle beraber olduğunu söylemişti. Üstelik krallık şansını yitirdiğini bile bile. ‘’ Midem bulanıyor. ‘’ dedi Logan ayağa kalktı. ‘’ O kadar içersen olacağı budur. Tecrübe konuşuyor. ‘’ dedim sırıtarak Soğuk bir ifadeyle bana baktı. ‘’ İçki ile alakası yok Bellatrix. ‘’ Arkasını dönüp banyoya gitti. Bellatrix mi ? Lakap yok mu ? ‘’ Neyi var bunun ? ‘’ dedim . Duncan omuz silkti. Uzun saçlarımı omzumdan aşağıya itti. ‘’ Gidip bir banyo yap , sonra uyu. ‘’ Başımı salladım. Gülümsedi ve tekrar beni öpmek için eğildi. Bu sefer karşılık verdim. Bir erkeğin dudaklarının bağımlılık yaptığını unutmuştum anlaşılan. Her seferinde daha fazlasını isteten bir duyguydu bu .
Banyodan çıktığım zaman Logan ve Duncan yataklarını yapmışlardı bile. Logan başını vurmuş yatıyordu. Duncan ise haberlere bakıyordu. Beni görünce gülümsedi. Işıl ışıl gözlerle ona bakıp gülümsedim ve hemen odama girdim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bir an ne giysem diye düşünürken , omuz silktim ve Jenny’nin bana armağan ettiği seksi iç çamaşırları ve geceliği giymeye karar verdim. İç çamaşırlar siyah saten , kenarları işlemeliydi. Göğüslerimin yarısından fazlasını dışarıda bıraksa da görüntü bir erkeği delirtecek cinstendi. Üzerine diz üstü siyah saten geceliği geçirdim. Pembe işlemeleri vardı ve eteği yırtmaçlıydı. Aynada kendimi görünce bir ıslık ötürmemek için zor tutum. Dudağımı ısırıp kendime bakmaya başladım. Feminen olan yanım bağırmaya başladı.Yok , Duncan’nın karşısına böyle çıkamazdım. Hem daha yeni beraber olmaya başlamıştık. Hayır olmazdı. Dişi olan diğer yanımsa neden olmasın diyordu. Havluyu bir kenara attım ve ıslak saçlarımın saten geceliğe dağılmasına izin verdim. İlk defa kalbimi dinledim ve yavaşça kapıyı açtım. Duncan kapımın önünde volta atıyordu. Bir eli başında , endişeli ve heyecanlı görünüyordu. ‘’ Bir şey mi oldu ? ‘’ dedim kısık sesle. Duncan dönüp bana baktı. Gözleri kocaman oldu . Ağzı yarı açık öylece duruyordu. Gülümsedim. ‘’ İyi misin Duncan ? ‘’ Duncan cevap vermedi , hala bana bakıyordu. Korkutucu bir biçimde öylece kalmıştı. Heykel gibi hareketsizdi. ‘’ Duncan. ‘’ dedim ona doğru gidip. Neredeyse acı verecek bir biçimde yutkundu. ‘’ Ne ? Şey .. Evet . Yani affedersin ne dedin ? ‘’ Sırıtarak koluna dokundum. ‘’ İyi misin demiştim ? ‘’ O da gülümsedi. ‘’ Bilmiyorum. ‘’ Dudağımı ısırdım. ‘’ İyi geceler. ‘’ Derin bir iç çekti. Ve eğilip beni tutkuyla öpmeye başladı. Öpüşümüz benimde katkılarımla derinleşti. Tanrım , muhteşem bir erkekti. Duncan beni odama doğru götürmeye başladı. Dudaklarımız hiç ayrılmamıştı. İçimde derin bir gücün uyandığını hissetim. Havayı parfüm ile dolduran bir güç. Bir büyü. Duncan da bunu hissetmişti. Ayrıldık ikimizin de nefesi kesilmişti. ‘’ Bunu hissetin mi ? ‘’ dedi kalın bir sesle. ‘’ Evet. ‘’ dedim kendi sesimden daha kalın bir sesle. Yatak odası sesi .
Duncan elini boynuma koydu ve dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Her zamankinden daha istekliydi. Diğer eli sırtımı okşuyordu. Benimde ellerim onun bedenini okşamak ile meşguldü. Duncan beni yavaşça yatağa yatırdı. Ona karşı çıkmadım. Çok fazla tutku , çok fazla büyü vardı. Elleri yavaşça bacaklarımı araladı. Kalçasını , benim kalçama dayadı. Öpücük kesildi , dudakları boynumda dolaşıyordu. Benimse ağzımdan zevk iniltileri yükseliyordu. Sanki zaman durmuştu. Sonsuza kadar böyle kalabilirdik. Kapı adeta kırılacakmış gibi çalınca ikimizde olduğumuz yerde donduk. Başımı eğip zaten açık olan kapıya baktım. Logan kıpkırmızı gözlerle bize bakıyordu. Yüzü tiksintiyle kasılmıştı. ‘’ Bana iyi bir mühür olmaktan bahseden adama bak. Onu becererek mi korumayı planlıyorsun? ‘’ Sesi yüzündeki ifadeyi yansıtıyordu. Tiksinti. Duncan yavaşça üzerimden kalktı. Kalkarken yeterince kısa olan geceliğimi örtmeyi de ihmal etmedi. Benimse göğüslerimi toplamam gerekiyordu. Duncan boğazını temizledi. Üstünü başını düzeltti. ‘’ Özür dilerim B. ‘’ Boğazını temizleme sırası bendeydi. ‘’ Gerek yok. İkimizde hatalıyız ‘’ ‘’’ İyi geceler. ‘’ dedi gülümseyerek. Bronz tenli yüzü kızarmıştı. Kulakları kıpkırmızı görünüyordu. .Sanırım bende öyle olmalıydım. ‘’ İyi geceler. ‘’ dedim . Logan bana bakmadan dışarıya çıktı. Duncan da çıkıp arkasından kapıyı kapattı. Derin derin nefes alıp yorganın içine girdim. Tanrım bu da neydi böyle ? O şehvet , o büyü . Bütün vücudum kasıldı. Duncanın dudaklarının hissi hala boynumda ve yüzümdeydi. Kendi kendime kıkırdadım. Yüzümdeki çizikler hormonlarımın normalde dönmesiyle acımaya başlamıştı. Sanırım her ne kadar yarım kesilse de bu geceyi mutlulukla anacaktım. Güneş ışığı yüzüme vurunca gözlerimi açtım. Yorgan , yastık bir yana dağılmış ben bir yana dağılmıştım. Normalde bu kadar deli yatmazdım ama dün gece uyuyamamıştım. Ne zaman gözlerimi kapatsam Duncan ve onun gögüsümde dolaşan dudakları aklıma geliyordu.Yatakta şekilden şekle girdikten sonra nihayet uykuya dalmıştım. Gözlerimi ovup ayağa kalktım. Komidinin üzerindeki saat sabah 10’u gösteriyordu. Bu gün işe gitmem gerekiyordu. Echollos’ın bana daha fazla tahammül edeceğini sanmıyordum. Umarım yerime çoktan bir falcı bulmamıştı. Telefonun çalmasıyla yerimden sıçradım. Cep telefonumun melodilik müziği oturma odasında yankılanıyordu. Çok geçmeden kapım çalındı. ‘’ B , Jenny arıyor. ‘’ dedi Duncan kapının ardından. Ayağa kalktım ve kapıyı acarak telefonu elinden aldım. Beni görünce muzip bir şekilde gülümsedi.
Bende yarı uykulu ona günaydın dedim. ‘’ Alo , Jenny. Hayırdır sen bu saate hayata beni aramazsın. ‘’ dedim çatallaşmış bir sesle. ‘’ Seni dangalak .’’ dedi hırçın bir şekilde. ‘’ Bu gün dokuz gibi buluşmamız gerekiyordu. Unutun mu ? ‘’ ‘’Ah ,dün sana geleceğimi söylemiştim. Unutmuşum ama dün gece çok garip bir geceydi ve ben…’’ ‘’ Yeter Belle. Yine şu cadı saçmalıklarını anlatma, o tatlı kıcını kaldır, süslen ve benimle köşedeki starbucks’da buluş. Hemen! ‘’ Yüzüme telefonu kapattı. Azım açık elimde telefonla öylece kaldım. Sanırım Jenny’den böyle bir tepki beklemiyordum. Haksız da değildi. Bir kere bıçaklanmak , bir kere ölümün eşiğine gelmek, hayırsız babamın çıkıp gelmesi ve nefret ettiğim insanların mühürüm olması ( Üstelik birisi artık erkek arkadaşımdı. ) hepsi üst üste gelmiş ve beni normal hayatımdan uzaklaştırmıştı. Telefonu yatağa atıp , üstüme bir şeyler geçirmek için kıyafet aramaya başladım. Boy aynam hemen önümde duruyordu. Kendimi görünce ağzım bir karış açıldı. Saçlarım darmadağın olmuş başımda kuş yuvası gibi toplanmıştı . Yüzümdeki tırmık izleri çok belliydi. Bembeyaz tenimde kıpkırmızı görünüyorlardı. Kaltqk göz kapağımı bile çizmişti. Duncan az evvel beni böyle görmüştü. Utançtan yüzüm kızarmaya başladı. Tanrım felaket görünüyordum ve potansiyel erkek arkadaşım beni böyle görmüştü. On dakika sonra giyinmiş , makyajımı yapmış ve saçımı taramıştım. Salon çıktığımda Logan koltukta oturmuş ve başını ellerinin arasına almıştı. Çok yorgun ve bitkin görünüyordu. Başını kaldırıp bana baktığı zaman gözlerinin altındaki morlukları gördüm. ‘’Ah hadi. O kadar kötü bir gece değildi. ‘’ dedim gülümseyerek. ‘’ Tabi , özelikle final sahnesi çok iyiydi. ‘’ dedi Logan ciddi bir yüzle. Kaşlarımı çatım. ‘’ Neyin var senin ? ‘’ ‘’ Bırak sabahtan beri böyle.’’ Sesin geldiği yöne döndüğümde Duncan’nı kapıya yaslanmış gördüm. Elinde bir fincan vardı. Sanırım çay içiyordu. ‘’ İster misin ? ‘’ dedi fincanı göstererek Başımı hayır anlamında salladım. ‘’ Peki . B seninle bir şey konuşmam lazım. Gelir misin biraz ? ‘’ Midemde uçuşan kelebekler ölmeye başladı. Benimle ne konuşacaktı ki ? İsteksiz bir biçimde onu takip ettim.
Hole çıkıp , beni köşeye çektiğinde konuşmaya başladı. ‘’ Dün gece. ‘’ ‘’ Üzgünüm , benim hatam.’’ Dedim. Duncan gözlerini kırıştırarak baktı. Sonra gülümsemeye başladı. ‘’ Hayır , lütfen bunun bir hata olduğunu söyleme. ‘’ Elindeki fincana baktı. ‘’ Harikaydı ve daha fazlasını istiyordum. ‘’ Yüzüme sıcaklık hücum etti. ‘’ Bende. ‘’ dedim kısık bir sesle ‘’ Ama olmaz. Yapamayız. ‘’ dedi gözlerime bakarak. Midem kasıldı . ‘’ Ne ? Benden ayrılıyor musun ? ‘’ Duncan hemen başını salladı. ‘’ Hayır , hayır. Sadece dışarıda seni öldürmek isteyen adamlar var ve Logan haklı eğer seni canım pahasına koruyacaksam bunu dikkatim dağılmadan yapmalıyım . Ve senin hayatın benim için kendi hayatımdan daha önemli. ‘’ ‘’ Yani benden ayrılıyorsun ? ‘’ ‘’ Hayır B. ‘’ Elini saçlarımın arasından geçirdi. ‘’ Sadece şimdilik ara veriyoruz. Şu tehlike atlatılana kadar ‘’ Eğilip beni hafifce öptü. Haklıydı . Evet , haklı olduğunu düşünüyordum ama kalbim incinmişti. Bana benden ayrılıyormuş gibi gelmişti. Oysa haklıydı. Telefon çalınca ikimizde yerimizden sıçradık. Duncan küfür edip , fincanını bana uzattı. Cebinden telefonunu çıkardı ve ekrana bakınca yüzü sarardı. ‘’ Kimmiş ? ‘’ dedim. Duncan adeta donmuş gibiydi. ‘’ Duncan ? ‘’ Duncan gergin bir şekilde gülümsedi. ‘’ Babam.Özür dilerim ’’ dedi ve benim odama girip kapıyı kapattı. Elimdeki fincanı mutfağa bıraktım. ‘’ Seni kullanıyor ve sende bunu anlamayacak kadar aptalsın. ‘’ dedi Logan koltuktan . ‘’ Bu sabah çok neşelisin bakıyorum. ‘’ Logan başını iki yana salladı ve bir daha konuşmadı. Bir rekor kırarak on dakika hazırlandım ve arkamda biri huysuz biri dikkatli iki koruma ile Starbuck’ın kapısından içeriye girdim. İçerisi öğleye yakın olduğu için tıklım tıklım kalabalıktı. Jenny’nin fazlasıyla kabartılmış kızıl saçlarını gördüğüm zaman ona doğru yol
almaya başlamıştım. Beni görünce sırıttı ve el sallamaya başladı. Logan dünden kalma gibi görünüyordu , Duncan ise hiç olmadığı kadar dinamikti. Jenny beni baştan aşağıya süzdü ve gülümsemesi iyice yayıldı . Bunun anlamı onun istediğini gibi süslenip geldiğim ve şık göründüğümdü. Altımda dar bir boru paça kot , üstümde omzumdan düşen göğüs dekolteli bir bluz vardı. Jenny o istediği için değil arkamda sağa sola bakan yakışıklı için giyindiğimi bilmiyordu. Bilseydi büyük olasılıkla kıyameti koparırdı ve Victoria Secret’a gidip en seksi iç çamaşırları alıp bana zorla giydirirdi. Kalabalığı yarıp Jenny’nin masasına gittiğim zaman yanında bir adamla beraber oturduğunu gördüm. Adamın arkası bana dönüktü. ‘’ Ah , hele şükür geldin. ‘’ dedi Jenny . Eğilip onu yanaklarından öptüm. Dikkat şu yanaklarının yanındaki havayı öpen kızların yaptığı selamlaşmalardan değildi. ‘’ Özür dilerim , tamamen unutmuşum. ‘’ dedim. Jenny elini salladı. ‘’ Önemli değil. ‘’ Gözleri arkamdaki mühürlerime döndü ve başıyla selam verdi. Duncan ona gülümsedi. Logan ise sadece somurttu. Jenny’nin yüz ifadesine bakılırsa geçen gece Logan’a yaptıkları için üzgün görünüyordu. Jenny bazen bir zorba , uyuz , dırdırcı olabilirdi ama insanlara kötü davrandıktan sonra hep üzülürdü. Belki Logan onun davranışlarını hak etmişti ama Jenny yine de üzgündü. ‘’ Bu ‘’ dedi eliyle şimdi ayağa kalkmış olan adamı göstererek. ‘’ Mark. Kendisi benim çalıştığım şirkettin ortaklarından biridir. ‘’ Mark elini uzatınca bir an ne yapacağımı şaşırdım. Mark uzun boylu – 1.70 – siyah saçlı , açık mavi gözlü ve kesinlikle Playboy dergi kapağından fırlamış gibi omuzları olan yakışıklı bir adamdı. Üzerinde pahalı bir takım elbise vardı. Ceketinin dirsekleri yamalı olan dizaynlardandı. Pantolonu, ütülüydü. Ayakkabıları ise çok şıktı. Gülümsedim ve elimi nazikçe öpmesine izin verdim. Mavi gözleri benim gözlerimle buluştuğu zaman kızarmamı önleyemedim. Jenny kendine inanılmaz yakışıklı bir erkek bulmuştu. Aslında Jenny hep yakışıklı ve belalı tipleri bulurdu. Bu sefer ki adam düzgün bir vatandaşa benziyordu. Hep beraber masaya oturduk. Loganda tam yanımıza çökecekti ki Duncan onu kolundan tutup ayakta beklemesini söyledi. ‘’ Bu ikisi senin koruman mı ? ‘’ dedi Mark , kalın ama iç gıcıklayan sesiyle. ‘’ Öyle .’’ dedi Jenny. ‘’ Belle önemli bir kızdır .’’ Mark gülümsedi. ‘’ Neden bu kadar önemli olduğunu anlayabiliyorum. ‘’
Jenny’e kaçamak bir bakış attım. Şu sevgilin benimle flört ediyor bakışlarından. Jenny hemen çantasına atıldı. İçini karıştırıp telefonunu çıkardı. ‘’ Sessize almıştım, önemli bir müşterim arıyor. Gitmeliyim. Size iyi eğlenceler. ‘’ dedi ve ayağa kalktı. O an kafama dank etti. Bu numara genelde bana birisini ayarladığı zaman yaptığı numaraydı. Jenny ile birlikte ayağa kalktım ve onu köşe çektim. ‘’ Onu bana mı ayarladın ? ‘’ Jenny kıkırdadı. ‘’ Bu kıyağımı unutma . Nasıl ama , bir içim su değil mi ? ‘’ ‘’ Onu senin sevgilin sanmıştım. ‘’ Jenny kaşlarını kaldırarak yüzüme baktı. ‘’ Ben patronlarımla çıkmam. ‘’ ‘’ Ama onlara kız ayarlıyorsun. ‘’ ‘’ Yapma Belle , hayatın boyunca sadece bir erkekle ciddi olarak çıktın ve onunla da benim zorumla birlikte oldun. Artık neredeyse otuzumuza geliyoruz. Bundan sonra ciddi adaylarla görüşmeliyiz. Ve o hem ciddi , hem de yakışıklı ‘’ ‘’ Annesi ve osuran kedileriyle birlikte oturan adaylara ne oldu ? ‘’ dedim çoktan pes etmiş bir şekilde. Jenny mahcup bir şekilde gülümsedi. ‘’ Yakışıklı bir sürü erkeği reddettiğin için sana onları ayarlıyordum. Belki tercihini süt kuzusu , asosyal tiplerden yana kullanıyorsundur diye. Ama Duncan’a ve Logan’a bakışını gördüm. Sen kesinlikle yakışıklı adamlardan hoşlanıyordun. ‘’ Ona Duncan’la bir günde olsa sevgili olduğumuzu söyleyebilirdim ama sabah Duncan’la ayrılmıştık. Dönüp Mark’a baktım. Mühürlerimi ilgi ile süzüyordu. Neden olmasın ? Sonuçta şimdilik kimse ile çıkmıyordum. ‘’ Logan’a öyle bakmıyorum. ‘’ dedim hala Markı izleyerek. Jenny güldü. ‘’ Ah , tatlım , sen ancak kendini kandırırsın. ‘’ Jenny beni sinir ederek gittiğinde kendimi Markın karşısındaki masaya attım. ‘’ Sanırım Jenny sana neden burada olduğundan bahsetmemişti. ‘’ dedi gülümseyerek. ‘’ Evet. Bence sırf bunun için onu kovmalısınız. ‘’ Gülümsedi. ‘’ Ben ona sırf seninle tanıştırdı diye ortaklık teklif etmeyi düşünüyordum. ‘’
Sağımızdan büyük bir homurtu yükseldi. Döndüğümde Duncan’nın huysuz bir şekilde kıpırdadığını gördüm. Logan’sa muzip bir şekilde gülümsüyor ve saklamaya bile gerek duymadan bizi dinliyordu. Mark’a döndüğüm zaman onlara kötü bir bakış attığını gördüm. ‘’ Jenny hep beni birileriyle tanıştırmaya çalışır ama patronlarından birine böyle bir şey yaptığına inanamıyorum. ‘’ dedim sanki konuşmamız hiç bölünmemiş gibi. ‘’ Gecen ay sevgilimden ayrıldım. ‘’ dedi Mark hüzünlü bir şekilde. ‘’ Jenny bana pek çok konuda yardımcı oldu. Biraz vakit geçirdiğimiz zaman bana hep senden bahsediyordu. Nelerden hoşlandığından , neler anlattığından ve nasıl azimli olduğundan . En sevdiğim mokko çikolata kahvedir. Futbola bayılırım , yüzme favori sporumdur. Doğa yürüyüşleri ve kamplar yapmak tutkumdur.Ve favori dondurmam çilektir.’’ Ağzım açık ona baktım ve kendimi gülümsemekten alamadım. ‘’ Hey , bunları bende severim. ‘’ Gülümsedi. ‘’ Biliyorum. Jenny senden bahsettikçe ve neler yapmaktan hoşlandığından inanılmaz ortak yönlerimiz olduğunu gördüm. İkimizde kitap deliyiz, Sinema en büyük tutkumuz. Bunları bildiğim için seninle tanışmak istedim. Burnunun üstünde kocaman bir ben olsaydı ve yeşil tenli olsaydın da senden hoşlanırdım. ‘’ Kahkaha attım. ‘’ Evet , ben bir cadıyım. Geceleri süpürgeme binip dolaşmaktan hoşlanırım. ‘’ Markta güldü. ‘’ Aslında seni Cirque de Witchy’de gördüm. Sevgilimle gelip sana fal baktırmıştık. ‘’ ‘’ Öyle mi ? ‘’ dedim şaşkınlıkla. ‘’ Hizmetimden memnun kaldınız mı ? ‘’ Logan derinden bir kahkaha attı. Duncan bana kızgın kızgın bakışlar atıyordu. Yumruklarını sıkmıştı. Mark gülümsedi. ‘’ Aslında hiç memnun olmamıştık. ‘’ Şaşkınlıkla ona döndüm. ‘’ Neden ? ‘’ ‘’ Bana ilişkimizin kötü bir şekilde biteceğini söylemiştin. Birisinin bana ihanet edeceğinden bahsetmiştin. ‘’ Ah , vay be attığım şeyler gerçekten de tutuyormuş. ‘’ Bu yüzden mi ayrıldınız ? ‘’ Mark başını salladı. ‘’ İkinci kez seni görmeye geldiğim de içimi saran kederden kurtulacağımı hayatıma yeni birisinin gireceğini söyledin. Ve şimdi buradayız. ‘’ Logan yine bir kahkaha attı. ‘’ Tatlı kupa kızı , bir ara benimde falıma bak. ‘’ Mark surat astı. ‘’ Korumaların böyle konuştuğundan haberim yoktu. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Onu şirketine şikayet edeceğim , rahat ol. ‘’
Mark gülümseyerek masanın üzerindeki elime uzandı. Elimi tutuğu zaman göz ucuyla Duncan’nın sinirden dişlerini gıcırdatığını Logan’nın ise yumruklarını sıktığını gördüm. Elimi çekmedim. Küçük bir el sıkışması , bir şey olmaz. ‘’ Biliyorum , bunu istemeye hakkım yok ama yalnız konuşamaz mıyız ? ‘’ dedi Mark ‘’ Hiç sanmıyorum. ‘’ dedi Duncan tehitkar bir sesle. ‘’Bende sanmıyorum , yamalı ceket. ‘’ dedi Logan soğuk bir sesle. ‘’ Belle , şu koruma şirketin adını bana vermelisin.Onlara iyi bir dava açabiliriz. ‘’ dedi Mark ‘’ Accard’a dava açtığını görmek isterim. ‘’ dedi Logan gülümseyerek. Gülüşü çok keskin ve içersinde bir sürü kötü şey vaat ediyordu. ‘’ Accard mı ? ‘’ dedi Mark gözlerini kırpıştırarak. ‘’ Accard’ı biliyor musun ? ‘’ dedim. ‘’ Evet , en büyük müşterilerimizdir. Sen Accard’da ne iş yapıyorsun ? ‘’ dedi elini elimden çekti . Mesafeli davranıyordu. Sanırım romantik seanslar buraya kadardı. ‘’ Hiçbir iş yapmıyorum. ‘’ dedim sessizce ‘’ Büyük patronun kızı. ‘’ dedi Duncan. ‘’ Hem de çook büyük patronun. Şu kızlarına yaklaşanların malum yerlerini kesen mafya babaları bile onun yanında melek kalır. O kadar büyük . ‘’ dedi Logan ‘’ İkinizde kesin şunu . ‘’ dedim sinirle. Duncan başını salladı. ‘’ Biz ara vereli bir saat bile olmadı . Şimdi bu adamla flört ediyorsun. ‘’ Mark kaşlarını kaldırdı. ‘’ Anlaşılan Jenny seni fazla abartmış. Gerçi onun arkadaşının farklı olacağını düşünmek aptallıktı. Seninle takıldığına göre sende pahalı fahişelerden olmalısın. ‘’ Gözlerimin fal taşı gibi açıldığını biliyordum. Logan atletizmcilerin iftar edeceği bir hızla adamın yakasına yapıştı. Duncan yanımıza gelmiş masaya eğilmişti. Logan tane tane konuşmaya başladı. Ne dediğini duymadım ama Mark’ın yüzü beyaza dönmeye başladı. Logan kısık bir sesle konuştukça Mark bayılacak gibi oluyordu. Arada kesmek , hadım , harem ağası sözcüklerini çıkartabildim. Logan onu gülümseyerek bıraktı. Duncan da gülüyordu. Mark ayağa kalktı ve ağzından özür dilerim gibi bir şey geveleyerek çekip gitti. Duncan ve Logan onun ayaklarını poposuna vura vura kaçışını gülerek izlediler.
Aslında komik bir gösteriydi. Duncan’ı kıskandırma görevini başarıyla tamamlamıştım ama Mark için üzülüyordum. Sanırım kanımda sandığımdan fazla Wiccan kanı vardı. Onu kullanmıştım. Duncan gülerek bana döndü. ‘’ Bu yaptığın hiç hoş değildi B. ‘’ ‘’ Neden bahsediyorsun ? ‘’ dedim masum görünmeye çalışarak. ‘’ Beni kıskandırmandan bahsediyorum. İtiraf etmem gerekirse işe yaradı ama bir daha böyle bir şey yaparsan karşındaki herifi öldürürüm. ‘’ Ciddi bir şekilde bana bakıyordu. Başımı salladım.
Bölüm On bir ‘’ İşe gitmem lazım.’’ diye bağırdım en son. Duncan hala direnecekmiş gibi bana bakıyordu. Yüz ifadesi çok ciddiydi. Oturma odamdaki çift kişilik koltuğa çöktüm , bacak bacak üstüne attım ve kollarımı gögüsümde birleştirdim. Neredeyse yarım saattir onu işe gitmem gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyordum. Son saldırılardan bu yana iki hafta geçmişti ve benim tek yaptığım şey ev de oturup , lanet televizyon programlarını seyretmekti. İki gün önce işe gitmem gerektiği konusunda hem Logan hem de Duncan’la konuşmuştum. Logan sirk lafını duyunca çocuklar gibi sevinmişti. Duncan ise hiçbir şey söylememişti. Derken ertesi gün esrarengiz bir şekilde Echollos beni aramış ve işe gelmeme gerek olmadığını , durumumdan haberdar olduğunu söylemişti. ‘’ Gerçekten Belle , CSHK’ya haftalık olarak rapor veriyorum zaten. ‘’ dedi Echollos kendine yakışmayan bir ciddi sesle. CSHK ,Cadı Sosyal Hizmet Kurumunun kısaltılmış haliydi. ‘’ Yani onları kandırıyorum demek istiyorsun. Echollos , bunu fark ettikleri an - ki fark edeceklerdir , biliyorsun – bütün sirki kapatıp , herkesi kovacaklardır. Bunun olmasına izin veremem. Belki sen kendi kıçını kurtarabilirsin ama Titus gibi olanlara ne olacak? Hiç ısrar etme Cumartesi oradayım. ‘’ ‘’ Belle , aşkım kovulmaktan ve işsiz kalmaktan da daha kötü şeyler vardır. ‘’ dedi Echollos bu sefer sesi korkmuş ve hüzünlü geliyordu. Ben daha cevap veremeden telefon yüzüme kapandı. Echollos’u defalarca aramama rağmen bir daha onunla hiç konuşamadım. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordum. Bu yüzden sirke gitmem gerekiyordu. Ama üzerine dar mavi bir tişört geçirmiş olan Duncan’ın beni bırakmaya niyeti yok gibiydi. Gözlerimi dar tişörtünden görülen kaslarından alıp kendimi onun yüzüne bakmaya zorladım. İki haftadır birbirimize dokunmamıştık . Demek istediğim elime bile değmemeye özen gösteriyor gibiydi. Buna rağmen hep böyle tişörtler giyiyor , dar pantolonlar ile hava atıyordu. İç çektim. Son birkaç dakikadır dikkatim dağılmış olmalıydı ki Duncan’ın yüzüne baktığımda sırıtığını gördüm. ‘’ Ne?’’ dedim hırçın bir sesle Omuz silkti ve dolgun kiraz kırmızı dudaklarını ısırdı. Kaslı kollarını havaya kaldırdı ve gerildi. Yada geriliyormuş gibi yaptı ama göğüs kasları öyle bir acıyla kasıldı ki ağzım bir karış açık kaldı. Eğer salyalarımda akıyorsa hiç şaşırmazdım. Duncan erkeksi bir kahkaha attı. Lanet herif resmen bana gösteri yapıyordu. Başımı salladım. Kendine gel Belle ! Ben başımı sallarken Duncan çoktan banyonun yolunu tutmuştu. ‘’ Hey nereye?’’ diye bağırdım , çabuk toparlanarak. ‘’ Tartışmamız daha bitmedi. ‘’
‘’ Sana birkaç dakika tanıyorum , kendini toparladığın zaman tekrar konuşuruz.’’ Dişlerimi gıcırdatıp ,ayağı kalktım. Koca kaslı , lif yumağı , pislik diye mırıldandım. Neyse ki Logan alış verişe çıkmış , benim bu hallerimi görmemişti. Yoksa hayatta dilinden kurtulamazdım. Son günlerde pek bir dalgacıydı. Duncan’a yada bana laf sokmak için her fırsattı değerlendiriyordu. Öyle neşeli takılmalarda değildi üstelik , kötü niyetli laflardı. Duncan bile ona katlanamaz olmuştu. Telefonun çalmasıyla yerimden sıçradım. Pek tanıdık olmayan bir melodi oturma odasını doldurdu. Deli gibi etrafıma bakıp , sesin geldiği yönü anlamaya çalışıyordum. Yerdeki minderleri kaldırdığım zaman Duncan’ın siyah , küçük İphone’unun çaldığını gördüm. Ekranda kocaman harfler ile Patron yazıyordu. ‘’ Duncan telefonun çalıyor. ‘’ Ses gelmedi . Telefonu kaptığım gibi banyoya doğru yürümeye başladım. Cevap verip vermemek arasında gidip gelirken alışkanlık olarak ( biraz da meraktan ) ekrandaki yeşil Aç’a bastım ‘’ Merhaba , lütfen biraz bekleyin , Duncan’a veriyorum. ‘’ ‘’ Bellatrix , sen misin?’’ diye cevap verdi kalın bir erkek sesi. ‘’ Ben Duncan’ın babasıyım , belki hatırlarsın. ‘’ ‘’ Elbette hatırlıyorum , Bay Eli ’’ dedim sakince. Bay Eli’i unutmak mı? Kimse bunu yapmayı düşünemezdi. Öncelikle kendisi konseyin başındaydı ve Kraliçe’den sonra en yetkili kişi oydu. Sonra Cape’de kaldığımız sürece bizimle konuşan tek kişiydi. Çok etkileyici bir adamdı. Uzun boylu , Duncan gibi buğday tenli , uzun kahverengi saçlı. Onun gibi bir adamın nasıl olup da Bob gibi bir adamla yakın arkadaş olduğunu hep merak etmişimdir. ‘’ Umarım iyisindir Bellatrix . Sesini duymak hoş . Şimdi lütfen bana oğlumu verebilir misin?’’ dedi otoriter kalın sesiyle. ‘’ Şey … elbette. ‘’ dedim . Bir anda kendime olan bütün güvenim gitmişti sanki. Connor Eli’nin karşısındaki kişilerde genelde bıraktığı bir etkiydi bu. Sanki onun tek lafı sizi on yaşındaki halinize çevirecekmiş gibi .Bunu gerçekten de yapabileceğini bilmenin de faydası olmuyordu. Tam banyonun kapısını çalmak üzereydim ki Duncan üzerinde , beline sardığı havluyla dışarıya fırladı. Islak saçlarından dökülen damlalar , üzerime eğildiği zaman yüzüme sıçradı. Telaşlı görünüyordu. Telefonu uzattım. ‘’ Baban ara…’’ Ben daha lafımı tamamlayamadan Duncan elimdeki telefonu kaptı ve kulağına götürdü. Konuşarak banyoya girdi. Bense yarı ıslanmış bir vaziyette , aklımda Duncan’ın çarpıcı görüntüsü , kulaklarımda Bay Eli’nin sesi öylece kala kaldım.
Kapı çalındığı zaman ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece duruyordum. Ani bir canlılıkla hemen kapıyı açtım. ‘’ Hey. ‘’ diye bağırdı Logan. Kapıdan içeriye girer girmez. ‘’ Poşetlere bir el at , falcı. Ben senin mühürünüm kapıcın değil.’’ Üfleyerek kapıda duran poşetleri yüklendim. ‘’ Bu ne böyle ?’’ dedim , poşetlerin içinde ağırlık varmış gibiydi. Elime almamla zemine kadar eğilmem bir oldu . ’’ Bütün marketti toplamışsın. ‘’ ‘’ Ne biçim ev kadınısın sen böyle? Benim annem bile manikürlü elleriyle yirmi kiloluk , on poşetti taşır . Sen iki poşet kaldıramıyorsun.’’ Dedi Logan elindekileri mutfağa bırakıp , yardımıma koştu. ‘’ Senin herkül kılıklı , kılıbığın nerede?’’ dedi poşetleri küçük mutfak masasının üzerine koyarak. Kapıyı kapatırken gülümsüyordum. Logan dar tişörtleri fark eden ilk kişiydi. O zamandan beri Duncan’ı herkül çakması , bizans bozması ve yarma diye çağırıyordu. Beni de umutsuz ev kadını , kız kurusu , evde kalmış gibi renkli kelimelerle . ‘’ Banyo da.’’ dedim sandalyelerden bir tanesinin üzerine oturarak. ‘’ Ne yapıyor? Kalan bol tişörtlerini de çektirmeye mi uğraşıyor ? Bıktım onun dar tişörtlerinden. Playboy dergisinde bile bu kadar gögüs ucu görmedim. ‘’ ‘’ Babasıyla konuşuyor.’’ Dedim Logan’ın huysuz tavırlarını görmezden gelerek. Logan başladı , poşetlerdeki eşyaları boşaltıp , buzdolabına dizmeye. ‘’ Connor’a da söyleyelim , gelip bizimle yaşasın. İkide bir arayıp duruyor. Ben böyle evlat sevgisi görmedim ‘’ ‘’ Sanırım ikimizde görmedik. ‘’ dedim iç çekerek. Logan bir an elindeki salça kavanozuyla durup bana baktı . Sonra kaldığı yerden eşya dizmeye devam etti. Banyonun kapısının açıldığını duydum. Bir saniye sonra Duncan hala belinde sadece havluyla , yarı çıplak , bir elinde telefonla oturma odasına geldi. Logan onu görünce hızla buzdolabının kapağını kapattı ve tek eliyle dolaba yaslandı. Ciddi bir yüz ifadesiyle başını sallıyordu. ‘’ Biliyordum. Adamım , burada duruma el koyuyorum artık. Tişörtlere razıyım ama çıplak dolaşamasın! Kaç haftadır , ne zaman bir kadın hayal etmeye çalışsam aklıma senin dar tişörtlerin geliyor , psikolojim bozuldu. Hem bu evde bir kadının önünde çıplak durması gereken birisi varsa o da benim.’’ Ve gerçektende elini tişörtüne atıp sıyırmaya başladı. ‘’ Logan.’’ Diye bağırdı Duncan hemen. ‘’ Saçmalamayı kes Tanrı aşkına. Burada ciddi bir durum söz konusu. ‘’
Logan üzerindeki kısa kollu bol ve lekeli tişörtünü indirip şüpheli gözlerle Duncan’a baktı. ‘’ Yoksa Herkülcülük oynamaktan bıktın , Madonna mı olacaksın? Bu fikri sevdim. ‘’ ‘’ Ben … gidiyorum.’’ dedi nefesini tutarak . Ağzım beş karış açık ona baktım. ‘’ Ne?!’’ Kocaman gözlerle Logan’a döndüğümde onunda benim kadar şaşkın ve kafası karışmış olduğunu gördüm. Tabii ya dedi kafamın içinde küçük bir ses. Bob beni tekrar reddetmiş olmalı. Ve artık bir Wiccan olmadığıma göre mühürlerimi Cape’e geri çağırıyorlar. Sonra onları Rosaline gibi kaltaklara verecekler yada kaltakların başı Rosaline’e. Bende yine eski önemsiz Belle olacağım. Sirk köşelerinde çalışan , bomboş bir dairede tek başına yaşayan Belle. Ah ,belki kedi alırım.Şu bol kedileri olan yaşlı kaçık kadınları hep sevmişimdir. ‘’ Neden bahsediyorsun sen?’’ dedi Logan haylaz , umursamaz yüz ifadesi gitmiş , kaşlarını çatmış , ciddi bir şekilde önce bana sonra Duncan’a bakıyordu. ‘’ Babam acil bir … şey işten dolayı Cape’e geri dönmemi istiyor. Özel bir mesele. ‘’ dedi Duncan bana özür dilermiş gibi bakıyordum. Birden kafamdaki etrafı kedilerle cevrili yaşlı kadın hayali tuzla buz oldu. İç çekip rahatladım. ‘’ Ama sonra döneceksin değil mi ?’’ dedim hemen. Duncan gülümsedi ve neredeyse kurumuş saçlarından elini geçirdi. ‘’ Elbette , unutun mu ben senin mühürünüm. ‘’ Rahatlamış bir şekilde gülümsedim. ‘’ Çok olunca unutuveriyorum , kusura bakma.’’ ‘’ Ah , o zaman sana kendimi bir şekilde hatırlatmam lazım. ‘’ dedi Duncan elini belindeki havluya koyarak. Logan küçük bir çığlık attı. ‘’ Hayır , hayır , hayır. ‘’ Tezgahtaki bıçağı eline alıp Duncan’a sallamaya başladı. ‘’ Eğer benim cinsel hayatımı mahvedersen , bende seninkini söndürürüm çakma playboy. ‘’ ‘’ Rahatla , Logan.Sadece havlu düşmesin diye tutuyordum. ‘’ dedi gülümseyerek. ‘’ Hem sen benim tipim değilsin. ‘’ Logan bıcağı masanın üstüne koydu ve sırıttı. ‘’ Ben bu hayal kırıklığı ile nasıl yaşayacağım. ‘’ Duncan da sırıtmaya başladı. ‘’ Bir saate kalmadan gitmem gerekecek. Gece Cape’e ancak varırım. ‘’ Ciddileşti. ‘’ Belle. ‘’ dedi yumuşak bir sesle. ‘’ Lütfen ben yokken başını belaya sokma ve işe gitmeye de kalkma.’’ ‘’ Ama …’’ ‘’ Lütfen B. En azından ben gelene kadar. ‘’
Sesindeki yumuşaklığı duymak inatçılığımın kırılmasına yetmişti. ‘’ Peki.’’ dedim sessizce. Duncan gülümsedi. Gözleri sımsıcak duygular ile dolmuştu. Logan’a baktığında sertleşti. ‘’ Logan , görevinin ne olduğunu biliyorsun , sana bunu hatırlatmayacağım. Ama lütfen onun sirke gitmesine yada kendisini tehlikeye atmasına izin verme. Katiller hala dışarıda bir yerdeler. ‘’ ‘’ Merak etme playboy. Ben görevimi biliyorum. Onun sirke gitmesine hayatta izin vermem. ‘’ Ciddi gözler ile bana döndü. ‘’ İşe gitmen tehlikeli Belle. Duncan doğru söylüyor. Lütfen bana bu konuda zorluk çıkarma. Sirkin yanına bile gitmeyeceğiz. ‘’ Üfledim. ‘’ Anladık , senin de söylemene gerek yok. ‘’ diye çıkıştım. Duncan’ın hazırlanması yarım saat bile sürmemişti. Elinde küçük bir çantayla kapının girişinde durduğunda üzerinde bol bir kahverengi gömlek , siyah boru baca bir kot pantolonu ve siyah koşu ayakkabıları vardı. Logan onu böyle görünce sırrıtı. ‘’ O dar tişörtler ile gezmenin yasal olmadığını biliyordum.’’ Duncan ona sırıtsa da , bana döndüğünde gözlerinde bir anlık öfke kıvılcımları gördüm. Ona hak veriyordum Logan bazen aşırı derecede alaycı olabiliyordu. Duncan beni öpmek için eğildiğinde kısa bir öpücük vereceğini sanıyordum. Hani şu , hoşça kal sevgilim tarzı öpücüklerden. Ama dudakları dudaklarıma değer değmez öpüşünü sertleştirdi ve kafamı döndürecek kadar sert bir şekilde beni öptü. Elindeki küçük çantasını bırakmamıştı bile. Tek eliyle bütün öpüşmeyi yönlendiriyor olması ne kadar tecrübeli olduğuna bir işaretti ve bu düşünce benim için hiç de iyi olmayan bir düşünceydi. Duncan beni bıraktığında dönüp Logan’a küstah bir bakış fırlattı. Başımın dönmesine ve nefessiz kalmış olmama rağmen bunu fark etmiştim. Duncan son kez yüzümü okşayıp kapıyı kapattı . Gitmişti. Bir an öylece bu düşünceyi kafamda dolaştırdım. Hayatıma gireli sadece bir ay olmuştu ama ona ne kadar alıştığımı o gidene kadar fark etmemiştim. Logan hala kapının önünde benim yanımda duruyordu. İkimizde birbirimize aynı anda baktık. Yalnız kalmıştık. Çocukluk kabusum Logan ile yalnız kalmıştım. Bu gerçekten garip bir andı. İkimizde aynı anda başımızı yere indirip halıya bakmaya başladık. ‘’ Şey …’’ dedi Logan , ondan hiç beklenmeyecek bir utangaçlıkla. Daha demin önünde başka bir adamla adeta yiyişmiştim ama utangaç olan o mu olmuştu? Bu bir kıyamet alameti olmalıydı. ‘’ Garip değil mi? ‘’ dedim başımı sallayarak . Logan gülümsedi. ‘’ Hadi giyin. ‘’ dedi bir anda. Şu iki haftadır olmadığı kadar neşeli bir şekilde.
Bizi Duncan’la birlikte yatakta gördüğünden beridir , bir pislik gibi davranan adam. Bir anda çocuklar gibi neşeli olmuştu. Logan’ın iç dünyasında neler olup bittiğini gerçekten merak ediyordum. ‘’ Neden?’’ dedim şüpheci bir şekilde. ‘’ Hey , işe pijamalarla gitmek istersen sen bilirsin. ‘’ ‘’ Bunlar pijama değil.’’ Dedim itiraz ederek. ‘’ Eşofman. Hem yarım saat önce bana işe gitmemek hakkında nutuk çeken sen değil miydin? ‘’ Logan ofladı. ‘’ O senin yarmayı gönderebilmek içindi. Hadi giyin sirke gidiyoruz. ‘’ Bütün dişlerini göstererek sırıttı. Büyük soluk mavi gözleri ışıl ışıldı. Durmadan kıpırdanıyor , yerinde duramıyor gibiydi. ‘’ Sence pamuk şeker satıyorlar mıdır?’’ dedi çok masum bir şekilde. Kendimi durduramadan bir kahkaha attım. ‘’ Pamuk şekersiz , karnaval mı olurmuş?’’
Bölüm On İki Hangisi daha garipti? Beni bir keresinde okullun soyunma odasını kilitleyip , ta ki gece okulun güvenlik görevlisi buluncaya dek göt kadar alanda bırakan adamla birlikte sirke olmak mı? Yoksa o baş işkencecimin üzerinde palyaço baskılı pembe bir tişört giymesi ve elinde pamuk şekerle etrafa kötü bakışlar atarken yanında bulunmak mı? Cevap ikisi de. Çünkü Logan hem beni on altı saat soyunma odasına kilitleyen adamdı , hem de şuan üzerinde dil çıkaran komik bir palyaçolu tişört giyen. Toz pembe bir tişört üstelik. Ayrıca nasıl oluyordu da böyle komik görünüp aynı zamanda sataşmak isteyemeyeceğiniz birisi gibi duruyordu. Belki de bir elinde pamuk şeker diğer elinde bir şişe biranın tehditkar havasına yardımı oluyordu. Başımı sallayıp önündeki kadına baktım. Geleli yarım saat olmamıştı. Echollos hiçbir yerde yoktu ve dışarıdaki kalabalıkta onu aramak samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi. Bu yüzden kalabalığın dağılmasını bekleyecektik. Bu arada birkaç müşteri almanın da zararı olmazdı. Müşteri ve para Echollos’ın en sevdiği kombinasyondu. Son birkaç haftadır işe gelmediğimi sayarsak , biraz para kazanmanın zararı olmazdı. Kadın 3. müşterimdi. Cadırım son geldiğimden bu yana pek değişmemişti. Şey yerde yatan ölü bir adamın yokluğunu saymazsak. Ve örümcekler . Hiçbir yerde örümcek yoktu ki buna minnettardım.Benim gibi örümcekleri pek sevmeyen bir insan nasıl olup onları çağırabilmişti. Bu da çözülmesi gereken sırlardan biriydi. Kürenin , sahte organların olduğu raf hala yerindeydi. Küçük bir masa , eski sandıklar ve olmazsa olmaz tarot kartları. ‘’ Pekala Bayan?’’ dedim puslu bir ses efekti vermeye çalışarak ‘’ Kartlarda gözükmüyor mu?’’ dedi Logan dalga geçerek. Kadın kıkırdadı.Son on beş dakikadır olduğu gibi. Logan tam arkamda küçük , eski boş sandığımın üstüne oturmuş hem pamuk şekerini yiyor hem de birasını içiyordu ve benim kırk yaşında ince , uzun sarı saçlı (boya olduğu her halinden belli.) yaşına göre güzel bir kadına fal bakmamı çok komik buluyordu. Kadınsa Logan böh dese kıkırdıyordu. İkisi de beni görmezden geliyorlardı. Derin bir nefes alıp , Logan’a döndüm. ‘’ Üzerinde alfabe bulunan kartlarımı evde unutmuşum , kusura bakma.’’ ‘’ Önemli değil. ‘’ dedi kadın bana küçümser bir bakış atıp Logan’a döndü. Islak dilini dudaklarından geçirerek ‘’ Emma. Adım Emma Dusk .’’ dedi. Logan kalp durduracak şekilde gülümsedi. ‘’ Hımm , çok güzel. Aynı pamuk şeker gibi.’’ ‘’ Evet , ağız da hoş bir tat bırakır. ‘’ dedi kadın neredeyse fısıldayarak. İkisine de boş gözlerle baktım. ‘’ Alt tarafı normal bir ad. ‘’ Kadın sanki çok özel bir anlarını bozmuşum gibi ateş saçan gözlerle bana baktı. Kırkından sonra azanı, tatlım… Tabii bunu yüksek sözle söylemedim ama Logan bakışlarından ne demek istediğimi anlamışa benziyordu. Pis pis sırıtmaya devam etti. Derin bir nefes aldım ve kadına döndüm.
Kartları teker teker 9’ar sıra olacak şekilde dizdim. Emma iki kart seçti. İkisini de bir köşeye ayırdım. Sonra bir kart daha geçti. Onu da ortaya koydum. ‘’ Özel bir şey bilmek istiyor musunuz? ‘’ diye sordum. Kadın bir zahmet gözlerini Logan’dan ayırıp bana baktı. ‘ Yok , sadece eğlenmek için gelmiştim. ‘’ ‘’ Aradığın eğlenceyi bulmuşsundur umarım. ‘ dedi Logan arkamdan Tanrım , şimdi kusacaktım. Kadın gülümsedi ve dişlerini alt dudağına geçirdi. ‘’ Ah , bir şeyler bulduğum kesin Bay Warlock.’’ ‘’ Umarım tatmin edici şeylerdir.’’ Hayır , asıl şimdi kusacaktım. Mide öz suyumu bastırdım ve Logan’a pis bir bakıştım. Seçili kartlardan birini açtım. ‘’ Ah…’’ dedim şaşkın bir sesle Emma küstah bakışlarını bana ve önümde açılan kartta verdi. Sandalyede oturan , taç giymiş bir kadın. Yıldız Kızı ‘’ Bu ne demek?’’ Logan’da karttı görmek için yanıma gelip , masaya eğildi. Temiz , baharatlı kokusu burun deliklerimi doldurdu. ‘’ Şey bu eğer erkek bir fahişe arıyorsan yanış yere geldiniz demek. İki blok ötede genelev var bir de orayı deneyin. ‘’dedim mutlu eleman suratımı takınarak. Logan bütün cadırı saracak kadar yüksek sesle bir kahkaha patlattı. Kadınsa şok olmuş bir ifadeyle bir bana bir Logan’a bakıyordu.Bir dakika kadar öylece durdu. En sonunda çantasını kaptığı gibi hızla dışarıya çıktı. Logan yanıma oturduğunda hala gülüyordu. ‘’ Bu çok iyiydi Belle. ‘’ dedi kızaran gözlerini silerek. ‘’ Eğer sen kadını baştan çıkarmaya çalışmasaydın bunu yapmak zorunda kalmazdım. ‘’ ‘’ Ben mi baştan çıkardım? Lütfen , ben hiçbir kadını baştan çıkarmam. Onlar benim cazibeme dayanamazlar.’’ dedi pis pis sırıtarak. ‘’ Anlaşılan benim görmediğim bir şey görüyorlar.’’ dedim ayağa kalkarak. Üstümü başımı düzeltip , cadırın girişine yöneldim. ‘’ Orası kesin. ‘’ dedi Logan ‘’ Hey, nereye?’’ ‘’Karavanıma , Echollos’ı arayacağım. ‘’ Onu beklemeden cadırdan çıktım.
İnsanlar gruplar halinde önümüzden geçiyorlardı.Kalabalık insan denizini aşıp karavanıma gelmem on dakikamı aldı. Arkaya bakmama gerek yoktu Logan’ın peşimden geldiğine emindim. İçeriye girip , kalın aynanın önüne oturdum. ‘’ Bir şey mi oldu Belle? Normal halinden bile huysuzsun’’ dedi Logan kapı aralığından. Elini lacivert kot pantolonun cebine attı ,bir sigara paketti çıkardı. Başımı makyaj masasına koyup , aynadan ona baktım. ‘’ Şunu içmesen olmaz mı?’’ Logan pis bir sırıtmayla sigarasını yaktı. ‘’ Beni senin şu hurda araban gibi düşün. ‘’ ‘’ Hey ,kızıma hurda deme.’’ diye itiraz ettim ‘’ Ve bu meret de benim yakıttım. ‘’ diye devam etti Logan sanki hiç sözünü kesmemişim gibi. Başımı salladım. ’’ Ne zaman sen bu kadar her şeye bağımlı oldun?’’ ‘’ Sen gittiğin zaman.’’ dedi samimi bir gülümsemeyle. İç çektim. ‘’ Tabii aşağılayacak adam kalmayınca kendine başka uğraşlar bulmuşsun.‘’ Logan hiçbir şey söylemedi. Elimi her karavanda bulunan eski püskü telefona attım. Bu telefonla sadece büyük cadırda ki müdürün ofisine arama yapabiliyordunuz. Her hangi bir tehlike veya acil durum içindi. Ucubeler ile dolu bir sirk her zaman nefret grupların ilgisini çekerdi. Birkaç sarhoş bir keresinde Gregor’u dövmeye kalktığından beri bu telefonu hiç kullanmamıştım. İşin komik tarafı , zarar gören Gregor değildi. Aslanadam ,kesinlikle bulaşmak için akıllı bir tercih değil. Bir iki çalıştan sonra Echolos’ın buğulu , profesyonel sesi karşı tarafta yankılandı. ‘’ Lütfen bana iş sırasında birisi yakalandı ve zarar gördü deme. İlk işi mahvettiniz bari bunu düzgün yapın.’’ ‘’ Eh … Tamam , kimse zarar görmedi. ‘’ dedim kendimden emin olmayarak. ‘’ Sende kimsin?’’ ‘’ Benim Belle.’’ Echollos sessizce küfür etti. ‘’ Bende seni özledim Echollos.’’ Dedim hırçın bir şekilde. ‘’ Yanlış anlama güzelim. ‘’ dedi sesi profesyonel iş adamından ,daha yumuşak bir tınıya geçmişti. Bu değişim o kadar hızlı olmuştu ki sesindeki yumuşaklığın ne kadar sahte olduğunu fark edebiliyordum. ‘’ Seni duyduğuma sevindim sadece başka bir telefon bekliyordum. ‘’ ‘’ O kadarını anladım. Yine ne oldu? Birisi Gregor’i pataklamaya mı çalışıyor.
Echollos güldü ama çok soğuk bir gülüştü. ‘’ Yok ,yok sadece … şey… basit bir iş kazası. ‘’ ‘’ Echollos , iyi misin?’’ ‘’ Elbette aşkım. ‘’ Durdu. ‘’ Bir dakika sen nasıl özel hattan arıyorsun?’’ ‘’ Jeton köşeli biraz ha! ‘’ dedim ‘’ Şu an sirkteyim.’’ ‘’ Ne?! Niye benim haberim olmadı? ‘’ Bu sefer sesindeki panik gerçekti. ‘’ Mühürlerin yanında mı? ‘’ ‘’ Evet , evet Logan yanımda. Merak etme bizde birazdan gideceğiz. Bugün benim acımdan pek güzel bir gün değil.’’ ‘’ Ah … Tamam canım . O zaman , fazla kalmayın. Biliyorsun tehlikeli , bi’tanem.’’ Ve kapattı. Elimde avize ile dönüp Logan’a baktım. ‘’ Bana bak , onları tehdit filan etmediniz değil mi?’’ Logan başını salladı ve sigara dumanını üfledi. ‘’ Benim bildiğim kadarıyla hayır. Ama Duncan bugünlerde fazla garip davranıyordu. Gizli gizli işler , telefon konuşmaları. Eğer o bir şey yaptıysa bunu bilemem. ‘’ Telefonu kapattım. ‘’ Hemen suçu Duncan’ın üstüne atma.Kimin şeytan olduğunu biliyoruz.’’ ‘’ Ki o ben oluyorum. ‘’ dedi sakin bir şekilde. ‘’ Elbette ve pembe palyaçolu tişörtler giyip , öyle havalı görünmen senin ne olduğunu değiştirmez. ‘’ Logan gülümsedi. ‘’ Yani benim havalı olduğumu düşünüyorsun.’’ Hemen başımı salladım. Lanet olsun , neden böyle bir şey söylemiştim ki. Logan gülümsemeye devam etti. ‘’ Biliyor musun , bugün bir arkadaşımdan Duncan’ı izlemesini istedim. ‘’ dedi gururla. ‘’ Ne? Neden? ’’ ‘’ Sana söyledim , bir şeyler karıştırıyor ve sen her ne kadar bana küçük havalı , yakışıklı ve seksi şeytan desen de …’’ Hemen sözünü kestim ‘’ Atma sadece havalı dedim. Ve bir daha hayatta söylemem ‘’ ‘’ Asıl şeytan o. ‘’
‘’ Ve bunu bütün hayatımı cehenneme ceviren adam söylüyor. ‘’ dedim. Logan sadece bana baktı. ‘’ Neden ne zaman bundan bahsetsem susuyorsun? Benden özür dilemeni filan istemiyorum. ‘’ ‘’ Ben özür dilenecek bir şey yapmadım. ‘’ dedi ve çok samimi söylüyordu. ‘’ Buna gerçekten inanıyorsun değil mi?’’ dedim sakince. Ne kızmış , ne de korkmuştum sadece meraklıydım. Loganın ne hissetiğini gerçekten merak ediyordum.Bunca zamandır , acaba beni hiç düşünmüş müdür , pişman mıdır diye merak ediyordum. Şimdi ise bunu sorma fırsattım vardı ve Logan gerçekten de bütün olup bitenden suçluluk duymuyordu. ‘’ Ben sadece seni koruyordum. ‘’ dedi sessizce Güldüm. Şimdi sinirlenmeye başlıyordum. Beni korkuyormuş ha! ‘’ Bu … bu sadece … Biliyor musun bana hakaret etsen daha iyi ama sakın bana … ’’ Ayağa kalktım ve kızgınlıkla kapıya doğru yürüdüm. Logan tam girişte durduğu ve kapıyı kapladığı için geçmem neredeyse imkansızdı. Başımı kaldırıp , onun soluk mavi gözlerine baktım. Aynı benimki gibiydi. Soluk ama bir o kadar canlı bir mavi. ‘’ … böyle saçmalıklardan bahsetme. ‘’ Onu sert bir şekilde ittirip yanından geçtim. Gecenin soğuk havası yüzüme çarptı , hızla ilerlemeye başladım. Uzun ve büyük adımlar atıyordum. Kızmıştım ve hayal kırıklığına uğramıştım. Bir şekilde , belki yalnız kalırsak benden özür dileyeceğini düşünüyordum. Hatta buna inanıyordum. Beni koruyormuş. Bu nasıl bir mazeretti böyle. Bütün çocukluğumun içine etmişti ve şimdi bile benimle dalga geçiyordu. ‘’Belle?’’ Boş bulunup arkama baktığımda Logan’ın koşarak bana yetişmeye çalıştığını gördüm. Durmadan , nereye gideceğimi bilemez bir şekilde yürümeye devam ettim. ‘’ Belle?’’ dedi Logan yine. ‘’ Git başımdan Logan.’’ diye bağırdım. Bir el hızla kolumu yakalayıp , beni arkaya doğru çekti. Savruluşum o kadar ani oldu ki tepki bile veremedim. Düşmemek için ani bir refleks ile dönüp Logan’ının koluna sarıldım. Beni döndürüp , gögüsün de tutu. Bir an onun göğsüne baktım. Ellerim sert kaslarındaydı. Vay dedi bana ihanet eden iç sesim. ‘’Gerçekten de göründükleri kadar sertmiş.’’ Logan beni tamamen hayran bırakan , o meşhur ,kahkahasını attı. Kızardım. Yüzümün ve kulaklarımın yanmaya başladığını hissetim.
‘’ Lütfen bana daha demin düşündüğüm şeyi yüksek sesle söylemediğimi söyle. ‘’ dedim kısık bir sesle. Hala gögüsüne bakıyordum. Çünkü eğer yüzüne bakarsam orada göreceklerimden korkuyordum. Tiksinti , aşağılama … ‘’ Ben hiçbir şey duymadım. ‘’ dedi kısık bir sesle ama sesindeki neşeyi hala duyabiliyordum. Yüksek sesle yutkunup , başımı kaldırdım . Logan yüzüme çok değerli bir hazineymişim gibi bakıyordu. Gözleri yıldızlar gibi bir parıldıyor bir sönüyordu. Uzun saçları yüzünden aşağıya düşmüştü. Dudakları yarı açılmış , bir davet bekliyor gibiydi. Bir an için ikimizde öylece durduk.Nabzım o kadar hızlı atıyordu ki , kulaklarım çınlıyordu. Kalbim neredeyse ağzımdaydı. Ellerimin altında Logan’ın kalbinde hızlandığını hissedebiliyordum. ‘’ Belle …’’ dedi sesi arzuluydu. ‘’ Efendim?’’ dedim aynı arzuyla. ‘’ Şu sesi duydun mu?’’ dedi başını cevirip etrafımıza bakarak. ‘’ Ne?!’’ Aklım karışmıştı , sanki duymak istediğim kelimeler bunlar değildi. Bende etrafa bakmaya başladım. ‘’ Bir çığlık duyduğuma yemin edebilirim. ‘’ dedi , sonra bana baktı. İkimizde bir garip bir an yaşamışız gibi aynı anda birbirimizden ayrıldık. Logan boğazını temizledi. Bense ellerimi nereye koyacağımı çözmeye çalışıyor gibiydim. Etrafa baktığımda sirkin depo bölümüne yakın olduğumuzu gördüm. Talaş yerini toprağa bırakmıştı. Etrafta tek tük ağaçlar vardı. Depo ise tam önümüzde duruyordu. Geniş kapısı olan küçük bir kulübe gibiydi. Etrafta başka bir şey yoktu. Çadır ve karavanlar arkamızda kalmıştı. Gece ilerlediğinden insanların yavaş yavaş sirki terk ediyor olmalıydılar. Çünkü artık kalabalığın seslerini duyamıyordum. Logan emin adımlarla deponun olduğu yere yürümeye başladı. Bense o kadar emin olmayarak arkasından yürüdüm. ‘’ Burası neresi?’’ dedi Logan ciddi bir sesle. ‘’ Kıyafetleri , eski eşyaları ve fazlalıkları koyduğumuz depo. ‘’ dedim. Eve yaklaşırken birden durdum. Bir şey içimden geçmiş gibi soğuk bir his bütün bedenime yayıldı. O kadar ani bir histi ki bu hızlı hızlı nefes almaya başladım. Birkaç dakika önce olduğu gibi kalbim ağzımda atıyor gibiydi ama bunun ılık bir hisle ilgisi yoktu. Logan benim ani tepkimi fark etmemişti , tuğla rengi kırmızı kapının kolunu kavrayıp cevirdi. Kapı gıcırdayarak açıldı. Logan bana bakıp , durmamı işaret etti. ‘’ Burada kal . Ben bir bakıp geleceğim. ‘’
Daha ağzımı açmadan içeriye daldı. Harika arkada bırakılan kadın olmuştum bir anda. Bekli de şu Wiccan olma işi beni sandığımdan daha fazla etkiliyordu. Uzun saçlarımı omzumdan atarak , kollarımı gögüsüm de birleştirdim. Alt tarafı bir depo , hem beni öldürmek isteyen adam niye depoya gelsin ki? Ben bile bu tarafa geleceğimi bilmiyordum. Dudaklarımı kemirmeye başlayıp , aralık kapıdan görülen boş karanlığa baktım. Boş versene! Aralık kapıdan önce başımı uzatarak geçtim. İçeriye girince de kendi salaklığıma yakınmaya başladım. Tabii Belle adamlara önce başını uzat ki seni vurmak için çaba harcamasınlar. Çok düşüncelisin çok. İçersi dışarıda göründüğünden büyüktü. Tek bir sarı lamba etrafa loş bir ışık saçıyordu. Ve çok boştu. Yani bir depoda olmasını beklediğiniz şu korkunç demirli raflar yoktu yada eski püskü eşyalar. Hatta boş kutular bile yoktu. Sadece … Birisinin taş zemine çizdiği bir çizim vardı. Koskocaman bir daire , içinden yılan şekilde bir kıvrık bir çizgi geçiyordu. Daireyi ve çizgiyi yıldız biçimi birleştiriyordu. ‘’ Bu da ne?’’ ‘’ Pentagram ‘’ dedi Logan yanımda biterek Yerimden sıçradım. ‘’ Lanet olsun Logan , böyle hayalet gibi yanımda bitmeyi nasıl başarıyorsun.’’ Logan gülümsedi. ‘’ Birisinin senin kendini bir bok sanan patronunla görüşmesi gerekecek. Öyle değil mi Belle , kendini bok sanan bir patronun var?’’ ‘’ Ne? Bunun Echollos ile ilgisi yok.’’ dedim hemen. Elbette bunun sirktekiler ile ilgisi yoktu. ‘’ Birisi - büyük olasılıkla kraliçeleri öldüren kişi – buraya çizim yapmış olmalı. Belki de Cisco’nun öldüğü günden kalma.’’ ‘’ Pentagramlar büyü gerçekleştiği an kaybolurlar. Bu ‘’ yerdekini şekli göstererek.’’ Yeni hazırlandı. ‘’ ‘’ Anlamı ne?’’ Logan şaşkın bir şekilde yüzüme baktı. ‘’ Bilmiyor musun?’’ Sonra elini alnına vurarak. ‘’ Ah , senin bizden birisi olmadığını unutmuşum. Bu bir kurban büyüsü. ‘’ ‘’ Kurban büyüsü mü ? Yani kurban , bildiğimiz kurban büyüsü.’’ Saçmalıyormuşum gibi bana baktı. ‘’ Başka bildiğin kurban büyüsü mü var? Bu kurban büyüsü ve şu küçük oda da bulunan cesette kurbanın ta kendisi. ’’ ‘’ Ne?’’ dedim tedirgin bir şekilde ‘’ Ne kurbanı?’’ ‘’ Tamam , telaşlanma şaka yaptım. Melinda daha ölmedi. ‘’ dedi soğukkanlılıkla. Gözlerim kocaman açıldı’’ Melinda mı? ’’ Logan iç çekti ve benim elimden tutup , depoya sonrada eklenmiş görülen odanın kapısına doğru götürdü. Kapıyı tek eliyle açıp , beni içeriye itekledi. Darbenin etkisiyle yere kapaklandım.
‘’ İşte , Cisco’nun kaltağı.’’ Logan’nın sesindeki tını kanımı dondurdu. Başımı kaldırıp , karşımda duran et parçasına baktım. Et parcasıydı çünkü duvara zincirlenmiş yarı baygın şekilde duran şey bir insan olamazdı. Melinda hiç olamazdı. Gözlerimi hızla kırpmaya başladım. Beynim görüntüyü irdelemeyi reddediyordu.
Bölüm On Üç Melinda’nın yüzü tamamen koparılmış gibiydi.Saçları kazınmıştı. İnce damarlarını ve kas liflerini bile görebiliyordum. Sanırım çıplaktı , farkı söylemek o kadar zordu ki . Kan yere oluk oluk akmış , küçük bir gölet oluşturmuştu. Bir şey söylemek için ağzımı açtığım an olduğum yere kustum. Logan arkamda küçük bir kahkaha attı. Ani bir şekilde arkamı döndüm. Hala yerdeydim ve soğuk terler döküyordum. ‘’ Sen Logan değilsin.’’ Dedim dişlerimin arasından. Adamın – Logan’ın- yüzünden şaşkın bir ifade geçti. ‘’ Nasıl anladın Belle? Yoksa ben görmeyeli Logana güvenmeye mi başladın? Onun sana yada Melinda ya böyle bir şey yapmayacağını mı düşünüyorsun?’’ ‘’ Gülüşün.’’ dedim dişlerimi öyle sıkı tutuyordum ki , bir an kırılacakların düşündüm. Bütün kaslarım kasılmaya başladı. ‘’ Logan asla böyle gülmez. ‘’ Adam güldü. ‘’ Demek beni ele veren Logan’ın o zalim kahkahasını taklit edemeyişim. Ama Belle , inan onu beceremediği pek çok şeyi becerebilirim.’’ Durup düşünüyormuş gibi yaptı ‘’ Örneğin seni.’’ Yutkunarak geriye doğru ilerlemeye başladım. Dirseklerime ılık bir sıvı değince durdum. Melinda’nın sarkmış başı hemen üzerimdeydi . Midemin yine bulandığını hissetim. Bu sefer kusmamak için mücadele veriyordum. ‘’ Sende kimsin?’’ dedim yarı bağırarak. ‘’ Tanımadın mı aşkım ? Bekli de elimde bir süpürge olsa hatırlarsın. Yada tırmık’’ dedi Tırmık? Gerçeklik bütün şiddetiyle yüzüme vurdu. ‘’ Titus.Hayır , hayır , hayır. O sen olmazsın.’’ Adam gülümsedi ve Logan’ın görüntüsü titreşti. Aynı görüntüsünü kaybetmek üzere olan televizyon ekranına bakmak gibiydi. Logan’ın yakışıklı hatları , derin kemik yapısı yerini kalın bir cehreye bıraktı. Yüzünün yarısı bozulmuş , deforme olmuş bir adam bütün korkunçluğu ile önümde belirdi. Titus hiçbir zaman bana korkunç görünmemişti , hiçbir zaman. Bütün sirkte olduğum yıllar boyunca o tatlı , nazik adamdı. ‘’ Neden? Bu anlamsız. Neden böyle bir şeyi yapmak isteyesin ki? Kraliçe adaylarını avlamak yada onlara işkence yapmak sana ne fayda sağlayabilir ki? ’’ Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Başıma ani ağrılar saplanıyordu , her yerim uyuşmuştu. Düzgün düşünemiyordum. Ve lanet olsun Logan neredeydi? ‘’ İntikam istiyoruz Belle. Bu kadar basit . O ‘’ Başıyla Melinda’yı göstererek.’’ Ve diğerleri lüks içinde yaşarlarken , en iyi iş yerlerinde çalıp , her önüne geleni becerirken. Ben , benim
gibiler , bizim gibiler kanalizyonlar da gün ışığı görmeden üç kuruş için çalıştırılıyoruz. Bunun gibi yerlerde kafeslerde sergileniyoruz. Hakarette uğrayıp aşağılanıyoruz. ‘’ Yanıma gelip yere çöktü. ‘’ Sevdiğimiz kadına neler hissetliğimizi bile açıklayamıyoruz.Çocuklarımızda koca çımanlar çıkacak yada elleri yerine penceleri olacak diye korku içinde yaşıyoruz.Biz …’’ Yutkundu. ‘’ Bu sadece savaşı tekrar başlatmak Titus.’’ Dedim terapistlerin kullandığı ses tonu ile konuşmaya çalışarak. ‘’ Ve bu Melindaya yaptıklarını da haklı çıkarmıyor.’’ Titus başını kaldırıp Melindaya baktı. ‘’ Bunu ben yapmadım. Onu dokunmadım bile. Echollos onun bir şeyler bildiğini söyledi , bu yüzden bu geceki saldırımızda kurban olsun diye buraya getirdiler. Ben sadece onu bayıldım. ‘’ Titus çok yakınımdaydı , kana bulanmayı göze alarak daha da geriledim. ‘’ Echollos’da mı işin içinde?’’ Titus başını salladı , ondan uzaklaşmaya çalıştığımı fark etmişti , biraz daha yakınıma sokuldu. ‘’ Onun bir cadı olduğunu biliyor muydun? Annesi bir Wiccanmış. ‘’ Anlaşılan bugün şok üstüne şok yaşıyordum. Yüzümden cevabı gören Titus gülümsedi. ‘’ Evet , ilk toplantımızı yaptığımızda bende çok şaşırmıştım. ‘’ ‘’ İlk toplantınız mı? Yani bu örgütlü bir iş. ‘’ ‘’ Evet , sadece burada değil dünya çapında örgütlenmeye başladılar. Buradakilere Lanetliler diyorlar. Yakında ‘’ Eli ile yüzümü okşamaya başladı. ‘’ Bir tane Wiccan bile kalmayacak. İşte o zaman lanet kalkacak Belle , aşkım. ’’ Lanet olsun , gerçekten savaş başlatacaklardı. Neredeyse iki yüz yıl önce olmuş bir savaşı tekrar başlatacaklardı. Bu sefer sonuna kadar götürmeye niyetleri vardı. ‘’ Başka kim var Titus ? Gregor’da bu işin içinde mi? ‘’ ‘’ Yok , ona da Allkos ‘da sorduk ama bulaşmak istemediklerini söylediler. ‘’ Titus’un gözleri alev aldı. ‘’ Tabii , onlar güzeller. Neden lanetin kalkmasını istesinler ki? Garip özelliklerinin yok olmasını istemezler.‘’ ‘’ Titus , sende güzelsin.’’ Dedim sakince. Sanki anlama zorluğu çeken birisine anlatıyordum. Titus gülümsedi. ‘’ Sana göre öyle olabilirim aşkım. Ama başka kimse seninle aynı şeyi düşünmüyor. Hem annen eğer bu çirkin şey giderse beni bir daha asla bırakmayacağını söylüyor. O mühür diye yanında taşıdığın pisliklere bir daha asla bakmayacaksın.‘’ ‘’ Titus , lütfen …’’ Donup kaldım. ‘’ Annem mi? Benim annemin bu olanlarla ne ilgisi var? ‘’ Titus güldü. ‘’ Annen bize gönüllü toplayan kişi. Hem onun sayesinde kimleri Kraliçe adayı olduğunu , kimlerin mühür olduğunu biliyoruz. Senin gibi cesaretli ve güzel bir kadın. ‘’
Annem , öz annem. Tanrım algılamakta zorluk geçiyordum. Başıma saplan acı artık katlanamaz hale gelmişti. Bayılmak üzere olduğumu hissediyordum. ‘’ Öz annem beni öldürmek mi istedi?’’ dedim kelimeleri teker teker söyleyerek. ‘’ Ne? Hayır , sana yapılan saldırılar planlıydı. Cisco’nun ölmesini istedikleri için onu senin yanına gönderdiler. Bizde sana zarar vermeden onu hallettik. Sonra gelen şu suikastçı ise şüphe çekmemek içindi. ‘’ ‘’ Ama onu ben halettim.’’ Dedim neredeyse bağırarak ‘’ Emin misin? Örümcekler , küre … Hepsi Echollos’ın işiydi. Adamın seni bıçaklayacağını hesaba katmamıştık.Hala yaran duruyor mu?’’ Elini karnıma koyduğunda buz gibi ürperip geri çekildim. ‘’ Korkma , Belle. Onlar sana zarar veremeyecek.’’ ‘’ Senin şekil değiştirmeni sağlayan kişide Echollos mı?’’ Titus başını salladı ve bein kendine doğru çekmeye çalıştı sanırım kucaklayacaktı. Onu ittim. ‘’ Dur , Titus yapma. Daha soracaklarım var?’’ Titus durmadı , boynumu öpmeye başladı. Onu bütün gücümle itiyordum. ‘’ Beni öldürecek misin?’’ dedim çığlıklarım arasında. Sorum Titus’u durdurdu. ‘’ NE?! Elbette hayır , Belle. Sen her zaman ki gibi bundan da kurtulacaksın. Sana zarar vermelerine hayatta izin vermem aşkım. Sen bana her şeye rağmen sevgi gösteren tek kadınsın. Ah , Belle ne kadar uzun zamandır seni arzuluyorum bilemezsin. Sana bunları anlatmak istiyordum. ‘’ ‘’ Titus , size emir veren kişi kim?’’ Titus beni öpmeyi kesip , geri çekildi. Lekeli yüzü kasıldı. ‘’ Bilmiyorum , Echollos onunla konuşuyor. Bize kim olduğunu söylemedi. ‘’ Ellerinin tişörtümün içinden girdiğini hissetim. Sutyenimin kopçasını çekiştirmeye başladığı zaman olabildiğince gerilemeye başladım. Durmadan ona durmasını söylüyor bağırıyordum.. Tişört üzerimden çıkmıştı. Titus’a var gücümle vurmaya çalıştım.Ama iki elimi tuttu. Bana baktığında ona neden direndiğimi anlamıyor gibiydi. Çıplak sırtımda tırtıklı bir şey hissedince korkuyla döndüm. Melinda gözlerini açmış bana bakıyordu. Ağzından küçük acı dolu bir inilti çıktı. Gözleri bomboş bakıyordu , sanki çoktan ölmüştü ve kimsenin ona erişemeyeceği bir yerdeydi. Yüzünden sarkan derileri , tırtıklı gibi duran iç etini görebiliyordum. Burnunun olması gereken yerdeki boşluğu. Titus’un zevk iniltileri dikkatimi ona çekti. Bir an için Melindaya bakarken her şeyi unutmuş olduğumu anladım. Bu arada Titus bütün gücüyle ellerimi tutmuş , bedenimi tutkuyla öpüyordu. Umutsuz bir şekilde öylece durdum. O an dünyadaki en küçük , en güçsüz varlık bendim. Önümde açık duran kapıda birisi duruyordu. Siyah saçları kan ve pislik ile katılaşmıştı. Soluk mavi gözleri ölüm saçıyordu. Uzun gölgesi üzerimize düşüyordu. Geceye lacivert ve tam olarak başlayan kotu yırtılmıştı ,ıslaktı ve yer yer siyaha dönmüştü. Pembe komik tişörtü yoktu. Bembeyaz tenin de kırmızı kan ikinci bir deri gibi duruyordu. Karın kaslarından aşağıya doğru süzülüyordu. Güzel yüzü tiksinti ve kızgınlıkla kasılmıştı.
O umutsuz dakikalar da onu böyle gördüm. İntikam için gelmiş bir melek. Bir ölüm meleği. Titus kasılmaya başladı , ağzından artık zevk iniltileri çıkmıyordu. Bana baktığında gözlerinin korkuyla açıldığını gördüm. Ağzını bir şey söylemek için açtı ama yüzüme ve üstüme boşalan kandan başka bir şey çıkmadı. Logan Titus’u boynundan tutup kaldırdı. Sanki hiç ağır değilmiş , sanki etten ve kemikten yapılmamış gibi. Titus’un kan kusması bitmiyordu. Gözlerinden , kulaklarından , burun deliklerinden kan gelmeye başladı. Logan onu yere attığı zaman Titus bir ceset gibi yere düşmedi. İçi su dolu bir balon gibi patladı. Bütün kemikleri , iç organları erimişti. Sesimi bulmak için iki kere denemem gerekti. ‘’ Logan…’’ dedim kurumuş boğazım yüzünden adeta canım yanıyordu. Logan iki adımda odayı geçip yanıma çöktü. Ellerini vücudumda gezdirip , yaralı mıyım diye bakmaya başladı. Deli gibiydi , ne kadar paniklediğini ve korktuğunu görebiliyordum. Onu hiç bu kadar delirmiş bir şekilde görmemiştim. ‘’ Belle , bir şeyin yok değil mi? Bana bak , bir şeyin olmadığını söyle. N’olur Belle bir şey söyle. ‘’ ‘’ İyi … iyiyim. ‘’ Sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı ama bu Logan’ı sakinleştirmeye yetti. Yaralı olmadığıma emin olunca Melinda’ya baktı. ‘’ Gitmeliyiz.’’ Dedi hala Melindaya bakarak. ‘’ Bütün sirkin elemanları bizi arıyorlar. Echollos’ı hakladım ama kendine gelmesi çok uzun sürmeyecektir. Lanet herif ,inanılmaz güçlü. Bu kim?’’ Elimi Logan’a uzattım. Tek eliyle beni kaldırdı ve diğer eliyle belimi sarıp ayakta durmama yardım etti. ‘’ Melinda.’’ Dedim kısık sesle. Logan’ın yaşadığı şoku görebiliyordum. Bütün yüzü kasıldı. Duruşundaki sertliği hissedebiliyordum. Etrafı titretecek , küçük depremler yaratacak bir enerji yayıldı. En sonunda gözlerini kapattı. ‘’ Gidelim.’’ ‘’ Ne? Hayır onu bırakmayız.’’ Dedim ses tellerimi zorlayarak yüksek sesli çıkmasına çabaladım ama bu sadece acı çekmeme yaradı. ‘’ Senin ve onun arasında seçim yapmam gerekirse her zaman seni tercih ederim Bellatrix. Üstelik …’’ Gözlerini kapattı. ‘’ Onu kurtarmanın bir yolu yok.’’ ‘’ O zaman onların insafına bırakma.’’ Logan gözlerini açtı ve bir an bana baktı. ‘’ Dışarı çık ve etrafı kolla. ‘’ ‘’ Logan ?’’ ‘’ Eğer bunu yapmamı istiyorsan dışarıya çık Belle.’’ dedi bağırarak. İstesizce kollarından ayrıldım ve Titus’un üzerine basmamaya çalışarak yavaşça dışarıya çıktım. Kendimi kapıyı göremeyeceğim bir şekilde duvara yasladım. Şok güzel bir şeydi. Duygusal anlamda çöktüğümü biliyordum ama şimdilik her şey güzeldi. Çünkü hiçbir şey
hissetmiyordum. Ne Titus’un tecavüz girişimini , ne Echollos’un manyak planlarını nede annemin ihanetini. Odanın içinden küçük bir çığlık kaçtı ve anında kesildi. Logan elinde uzun bir hançer ile dışarıya çıktı. ‘’ Onu nereden buldun?’’ dedim . Kendi sesim bile giderek uzaktan gelmeye başlıyordu. ‘’ Oradaydı.’’ Dedi Logan kayıtsız bir sesle. Hançeri yırtık paltoluna sıkıştırdı ve yanıma gelip beni kaldırdı. ‘’ Hadi gidiyoruz. ‘’
Bölüm On Dört Kolunu tutuğum kızın ağırlığına rağmen koşuşumu yavaşlatmadım. Adeta yere değmeden uzun sıçrayışlar yapıyordum. Kocaman malikanenin içinde, psikopat bir babayla büyümeni avantajları olabileceğini kim düşünürdü. Belle hızlı hızlı soluyordu. Arkaya doğru bir göz attığımda bana bakan tatlı mavi gözlerini gördüm. Siyah göz bebekleri normalden daha büyümüştü. Kalbim sıkıştı , şokta mıydı? O herif kafasına mı vurmuştu. İç kanama geçiriyor olabilir miydi? Neden daha hızlı gelememiştim ki? Neden o yaşlı budalanın ve zorba arkadaşlarının oyununa kanmıştım? Hemen ona koşmalıydım. Gözlerimi kapattım. Belle dizlerini toplamış arkaya doğru yavaşça emeklerken küçücük görünüyordu. Beni tuzağa düşen pislik herif boynuna eğilmiş aç bir hayvan misali öpüyordu. Gözümün önüne gelen görüntü daha da hızlanmamı sağladı. Evet , daha hızlı gelmeliydim. Belle arkamda ayaklarını sürükleyerek geliyordu. Sirkin büyük demirli kapısını geçmiştik. Güzel başlayan bir geceydi halbuki. Duncan yoktu , sadece o ve ben. Anlatabilirdim. Ona söylemeyi tasarlandığım şeyler söyleyebilirdim. En önemlisi o nemli benim için aralanmış dudaklarını öpebilirdim. Otopark sadece sokak lambasının sarı ışığında daha şüpheli duruyordu. Belle’nin kırmızı arabası lambanın hemen altındaydı. Hep aydınlık yere arabasını park etmesi dikkatimden kaçmamıştı. Neden? Ben onsuz Cape’e tıkılmışken başına bir şey mi gelmişti? Korku ve paranoya şuan da istediğim en son şeydi heyhat hissettiğim tek şeylerdi de. Belle’yi yanıma geçip kollarım altına aldım. Küçücüktü , tek kolumla bile belini sarabiliyordum. Etrafa hızlıca kontrol ettim. Gözüme çarpan bir hareketlilik yoktu. Buradan ne kadar hızlı gidersek kendimi o kadar iyi hissedecektim. Ama önce Belleye bakmalıydım. Üzerinden sadece büyük göğüslerini neredeyse açıkta bırakan siyah bir sutyen kalmıştı. O lanet herif tişörtünü yırmıştı. Siyah kotunun bir dizi yırtılmıştı ve üst bölgesi kan ile ıslanmıştı. Normalde en az benim ki kadar beyaz olan teni daha beyazdı. Bu benim telaşlanmamı sağladı. Soğuktan kırmızı bir burnu olmuştu , her zaman hayran olduğum dolgun kırmızı dudakları çatlamış ve nefes almak için aralanmıştı. Yüzünün sağ tarafında kan damlacıkları vardı ama yaralı değildi. Elimi gür tatlı kahverengi saçlarından geçirip kafatasını kontrol ettim. Ona dokunduğum zaman irkildi ama gösterdiği tek tepki buydu. Lanet olsun şoktaydı. ‘’ Belle.’’ dedim göz ucuyla etrafı kontrol ederek. ‘’ İyi misin?’’ Belle yüksek sesle yutkundu. ‘’ Sanırım … sanırım şoktayım.’’ ‘’ Merak etme iyi olacaksın , şimdi bana anahtarları ver.’’ Lütfen Tanrım anahtarları yanında olsun. Söz içki ve sigarayı bir haftalığına bırakacağım yeter ki bu cehennemden kurtulalım. Belle normalden daha yavaş hareketlerle elini cebine attı ve küçük parlak bir anahtarlık çıkardı. Anahtarlığın üzerindeki küçük çalı süpürgesi neredeyse gülümsememe neden olacaktı. Anahtarları kaptığım gibi arabanın kilitini açtım. Tam kapıyı açmak üzereyken ağır , anlaşılır bir ses hayal kırıklığı yaşıyormuş gibi konuştu. ‘’ Ama daha yeni gelmiştiniz. ‘’
Gerginlik bütün bedenimi sardı. Belleye tutuğum gibi arkama alıp arabaya yasladım. Echollos kısa boylu – 1,65 – siyah kabarık saçlı bir adamdı. Boyuna göre kaslı bir yapısı vardı. Üzerindeki dar koyu yeşil tişörtten görülen kasları bunun kanıtıydı. Tişörtünde iki üç kesit görmek sinirlerimi alt üst etti. Bütün yapabildiğim bu kadar mıydı? Kanaması durmuştu bile , sadece kedi tırmığı gibi bir görüntü kalmıştı. Kız kavgasından çıkmış gibi görünmesi yumruklarımı sıkmama neden oldu. ‘’ Echollos.’’ Dedi Belle yumuşak ama bir o kadar da otoriter bir sesle. ‘’ Titus … Titus öldü , baka kimsenin yaralanmasına yada ölmesine gerek yok biliyorsun. Bırak gidelim. ‘’ Echollos başını yana eğerek delici sarımsı gözleriyle Belleye baktı. ‘’ Güzel , tatlı Belle. Onlardan birini korumak için zavallı Titus’u öldürdün.Kendini nasıl hissediyorsun Belle? Seni her zaman seven doğru düzgün bir hayatı bile olmamış bir adamı öldürdünüz. Üstelik bu pislik için. ‘’ Belle koluma dokunup destek aldı. Ayakta durmaya zorlanıyordu. ‘’ Bana tecavüz etmeye ,Melinda’yı öldürmeye kalktı anlaşılan sandığım kadar zavallı bir adam değilmiş.’’ Echollos çarpık bir gülümsemeyle yanıt verirken yanında oynaşan gölgeleri gördüm. ‘’ Belle arabaya gir.’’ Dedim sessizce. Belle açıkca itiraz etmeye çalışıyordu ama çok dikkatsizdi. Öne doğru ilerleyip kapıyı açması için alan verdim. Belle ön koltuğa oturunca kapıyı kapattım. Echollos itiraz etmedi. Sanki Belle’nin yaşayıp ölmesi umurunda değil gibiydi. ‘’ Bu sana ne kazandıracak?’’ dedim tıslayarak. ‘’ Cape’e asla giremezsin. Asla bizden biri olamayacaksın. Hep bir melez olarak kalacaksın. Bütün mühürleri ve kraliçe adaylarını öldürsen hatta kraliçenin kendisini tehdit etsen de seni bir Wiccan olarak kabul etmeyecekler. ‘’ Echollos tükürdü. ‘’ Siz ve Wiccan sevdanız. Görmüyor musun Warlock? Bunca yıldır korumaya çok meraklı olduğunuz saf kanınız zayıf. Melezleri aşağıladınız , cadıları küçük gördünüz, lanetlileri köle yaptınız ama bunu biz zayıf olduğumuz için yapmadınız. Güçlü olduğumuz için , bizden korktuğunuz için yaptınız.’’ Güldüm , hoş olmayan bir kahkahaydı. ‘’ Hiçbir melez bir Wiccandan güçlü değildir.’’ Echollos elini kalbine koydu. ‘’ Alındım , bugünkü küçük karşılaşmamızda sana bunu kanıtlamamış mıydım? ‘’ İç çekti. ‘’ Demek daha fazla caba göstermeliymişim.’’ ‘’ Kadın gibi kavga ediyorsun Echollos.’’ Dedim , kışkırtmak ilk adımdı. Sonra dikkat dağınıklığı gerekirdi. Sadece küçük bir dikkat dağınıklığı , etrafımızı saran gölgelerden kurtulabilirdik. En azından Belle kurtulabilirdi. Dişlerimi sıktım. Duncan pisliğin teki olsa da onu korurdu değil mi? Ona bakışı gerçek gibiydi. Onu öpüşü … Duncan onu seviyor olabilirdi. Nedense ben - dünyanın en iyi yalancısı - bile bu yalana inanmıyordum. Echollos ince uzun parmaklarını tişörtündeki yırtıklardan geçirdi. ‘’ Bunu bana beni tırmalayan adam mı söylüyor?’’
Şerefsiz herif. Zaten açık olan yarama tuz basıyordu. Onu tırmalamak zorundaydım çünkü o an bütün gücünü üzerime akıtmışken fiziksel bir acı bütün dikkatini dağıtmıştı. Yumruk atmamı bekleyebilirdi , gücümü kullanmamı da ama onu tırmıklamak işte bunu hiç düşünemezdi. Bu bana gerekli dikkat eksikliğini vermiş , Belleye geri dönebilmiştim. Anlaşılan Echollos hatalarından ders almıştı ve bir daha olmasına da niyeti yok gibiydi. ‘’ Aslında sana teşekkür etmeliyim .’’ dedi sakince. ‘’ Beni kurban ayinini tamamlamaktan kurtardın. Melinda’nın ölümü gerekliydi ama Titus’un ölümü ayini iki katına çıkardı. Şu an kraliçe adaylarınız dışarıda bir yerlerde bağırarak geberiyorlar. ‘’ Kendimi tutamadan bir adım attım. Bütün kaslarım gerilmişti. Arkamdaki yumuşacık , acı içindeki ses aptal bir şey yapmamı engelledi. ‘’ Neden? Anlamıyorum Echollos , neden?’’ Belleye bakmamak için kendimi tuttum. Gözlerimi Echollos ve gölgelerden ayırmak istemiyordum. Zira her an sohbetten sıkılabilirlerdi. ‘ Ah tatlı Belle. ‘’ dedi Echollos trajik bir sesle. ‘’ Kraliçe adayı yoksa kraliçe yok. ‘’ Bana bakarak gülümsedi. ‘’ Neden Cape’e girmek isteyelim ki? Dünyanın en iyi kalkanları , büyüleriyle korunmuş bir küçük krallığa girmek intihar olurdu. Siz dünya üzerindeki bütün Wiccanları oradan merkezden yönetiyorsunuz. Eğer Kraliçe arı ölürse ne olur Bellatrix?’’ Soru havada kaldı. Echollos kimse ona cevap vermeyince konuşmaya devam etti. ‘’ Bütün kovan ölür. Peki oğul verme nedir biliyor musun? Geriye sadece erkek arılar kalırsa dünyadaki bütün arılar ölür.’’ ‘’ Bütün dişilerimizi öldürmeyi mi planlıyorsunuz? ‘’ dedim yarı bağırarak Echollos’ın yüzünde oluşan gülümseme içimi hem nefretle hem de korkuyla doldurdu. ‘’ Her şey sırayla . Önce Kraliçe arıları halledelim. Sonra dişilere sıra gelir. ‘’ ‘’ Bunu yapmana izin vermem.’’ Dedi Belle sesi sakin , kararlı çıkıyordu. Riske girip göz ucuyla arkaya baktığımda sesinin yüz ifadesine uyduğunu gördüm. Ciddi, asildi. Onları engelleyebileceğine inanıyor , bunu yapmak için her şeyi feda edecek birine benziyordu. Bir kraliçe gibiydi. Kalbim ısındı. Tanrım o kadar güzeldi ki. Echollos’ın çirkin kahkahası dağılmış dikkatimi topladı. ‘’ Bunlar bir çocuğun sözleri Belle. ’’ Yanındaki hareket eden gölgelere göz gezdirdi. ‘’ Tetiğe basıldı , kurşun namludan çıktı artık yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Pardon , oturup teker teker öldürülmenizi izlemekten başka bir şey …’’ Echollos şaşkın bir şekilde gözünde duran hançere ve sonra hancerin sapından elime akan kanla baktı. Şaşırmıştı. Nasıl o kadar hızlı hareket ettiğimi düşünüyordu. Darbelerden kaçmak için hızlı olmak zorunda olduğumu bilmiyordu. Küçüklüğümden beri hızlı davranmak zorunda olduğumu , fırsatları kollayıp kaçmak ve saldırmak üzere eğitildiğimi bilmiyordu.
Belle’nin tiz çığlığı şaşkınlık , şok ile donmuş anın akmasını sağladı. Hançeri hızla geriye çektiğimde etti yaran sesi net bir şekilde duyabiliyordum. İşimi bitirmeliydim , Echollos sağ kalmamalıydı ama Belle her şeyden önemliydi. Gölgeler şekil oluşturmaya başladı. Çarpık yaratıklar gölgeleri yarıyordu. Bir tanesi Echollos’ın diz çökmesiyle onun arkasından üzerime atladı. Kolumu kaldırıp boynuma siper ettim. Beraber arkaya yuvarlandık. Yaratığın gözleri yoktu , geniş ağızlarından salyalar üzerime doğru akıyordu.Burnu olması gereken yerde keskin üç diş vardı. Ağzı ise bir hortum gibiydi. Dişsiz boş ve emim gücü yüksek. Ağzını çıplak koluma geçirdiğinde keskin bir acı bedenimi sardı. Yaratık etimi emerek koparmaya çalışıyordu. Hiç düşünmeden dişlerimi yaratığın boynuna geçirdim. Savunmayı bırakıp , hançeri kafasından içeriye soktum. Hançer kafatasının sert itme gücüne rağmen beyin zarını deldi geçti. Yaratığın ağzı gevşedi. Onu üzerimden atıp , arkamı döndüm. Parçalanma sesleri bütün sokağı inletiyordu. Belle’nin içinde olduğu kırmızı arabanın kaputtu söküp atılmıştı. Üç yaratık Belle’nin olduğu kapıya ağızlarını yaklaştırmaya çalışıyorlardı. Ama Belle iki eliyle tutuğu levye ile onların kafasına vuruyordu. Sızlayan koluma bir bakış bile atmadan , yaratığın başındaki hançeri çekip çıkarttım ve ileriye atıldım. Yaratıklar beni görünce Belle’yi bıraktılar ve küçük ama kedi gibi kemikli ayaklarıyla üzerime atladılar. Hançeri birinin göğüsüne soktum. Diğeri ise daha yere düşmeden kızartma olmuştu. Alevler yerde kıvranan küçük yaratığı sardı. Şaşkın bir şekilde ona baktım ve sonra Belle’nin kumral saçlarının kızıla döndüğünü fark ettim. Ateş ! Benim zeki ,taparcasına güzel kızım. Yüzümde yer alan gülümsemeyi hissettim. Belle normalle dönen saçlarıyla bana gülümsüyordu. İleri atılıp kapıyı açtım. ‘’ Kay.’’ Dedim bağırarak. Belle ikiletmedi ve hemen kaydı. Anahtar kontaktaydı ve araba çalışıyordu.Gaza bastım ‘’ Doğruyu söyle.’’ Dedi Belle bağırarak. ‘’ Bir an büyü yapmayı unutun değil mi?’’ Yüksek sesle kahkaha attım. Evet , unutmuştum. Hançer ve onunla aramda duran yaratıklardan başka her şeyi unutmuştum. Belle kahkahamla ürperti. Onun benim gülüşüme verdiği tepkiydi bu. O tatlı tatlı ürperdikçe daha çok gülesim geliyordu. Sert bir cisim arabaya çarptı.Belle boğazdan gelen bir çığlık attı , bense hemen frene bastım. Aynaya baktığımda küçük bir çocuğun yerde yatığını gördüm. Hareketsizdi. Belle hemen kapıya uzandı. Kolunu kavradım. ‘’ Bekle.’’ ‘’ Küçük bir çocuk Logan. Ona yardım etmeliyiz. Lanet olsun , ölmüş olabilir. ‘’ Sesindeki panik içimi ürpertti. ‘’ Saat gecenin üçü Belle.’’ dedim iç güdüme uyarak. ‘’ Bu saatlerde dışarıda çocuk olmaz ve daha demin yaşadıklarımızı düşünürsek bir çocuğa çarpmak fazla tesadüf olurdu. ‘’ Belle alt dudağını ısırdı ve arka camdan bakmaya başladı. Basıp gidebilirdim ama yanılma payımda vardı. Eğer çocuk gerçekse onu öylece bırakamazdım. Aynadan arkaya bakmaya başladım. Beş dakika geçmesine rağmen çocuk yerinden kalkmadı. ‘’ Siktir.’’ Dedim yüksek sesle.
‘’ Çocuk değil mi? İlizyon değil.’’ Dedi Belle kapının kolunu kavradı, tekrar çıkmaya çalıştı ama yine kolunu tutum. Zira içimde hala tehlike çanları çalan hislerim dolaşıyordu. Basıp gitmeliydim. Çocuk şimdiye kadar ölmüştü zaten. Duramazdım ama gaza da basamıyordum. ‘’ Logan , bırak gideyim. Çok geç değil.’’ Diye yalvardı Belle. Şimdiden kolumdan kurtulmak için mücadele etmeye başlamıştı. Emir almak hiç ona göre değildi. ‘’ Bana tek bir şey söyle.’’ Dedim dişlerimin arasından. ‘’ Ne hissediyorsun?’’ Belle göz bebekleri büyümüş gözlerini açarak bana baktı. ‘’ Şimdi duygulardan söz etmenin sırası mı be adam. Bir çocuk öldürmüş olabiliriz.’’ Kolunu daha sıkıca kavradım. ‘’ Hislerin Belle. Farklı bir şey hissediyor musun?’’ Belle düşünüyor gibiydi ama artık cevabın bir anlamı yoktu. Echollos’ı çocuğun yakınında görünce hemen gaza bastım. Araba ileriye atıldı ama ilerlemedi. Durmadan gaza basıyordum ama araba ilerlemiyordu. Sadece tekerleklerin asfalttı ağlayan seslerini duyabiliyordum. Aynadan tekrar baktığımda Echollos’un yanındaki çocuğu gördüm. Çarptığımız çocuk ayağa kalktı. Ama hareketleri daha çok bir kuklayı andırıyordu. ‘’ Bu da ne?’’ dedi Belle , sesindeki korku içimi acıttı. ‘’ Bir zombi.’’ dedim içimden küfürleri saymaya başlayarak. Echollos çok güçlüydü. Nekromansırlık yapılması en zor büyülerdendi. En yaşlımız bile kopmuş bir eli canladırmaktan başka bir şey yapamazdı ama Echollos gögüsünden geçen bir hançer yarısına rağmen mükemmel bir ölü canlandırmıştı. ‘’ Lanet olsun.’’ Dedi Belle. Gözlerimi ona cevirdim. Baktığı yeri görünce nutkum tutuldu. Echollos’ın yanında birkaç kukla daha vardı. Onlara bir kaçı daha katılıyordu. ‘’ Bu imkansız ‘’ dedim yüksek sesle söylediğimin bile farkında değildim. Bu imkansızdı. Bir ölü belki ama on yada on beş tanesi … Bu imkansızdı. Echollos’ın gülüşü boş yolu kapladı. ‘’ Ben sadece Bellatrix’i istiyorum Warlock. Onun çıkmasına izin ver , bende senin gitmene izin vereyim. ‘’ Farkında olmadan gaza yüklendim ama araba yerinden oynamadı. Birkaç rahatsız edici sesten başka bir şey yoktu. ‘’ Seni bıcaklayan bir adamı neden bırakmak isteyesin ki Echollos? Yalanlarını kendine sakla.’’ ‘’ Bir elçiye ihtiyacım var Warlock. Bu gece gördüklerini anlatacak bir tanığa. Güçlerimi bütün Wiccanlara aktaracaksın , onlara kadınlarını bana teslim etmesini söyleyeceksin. ‘’ Açık pencereden orta parmağımı kaldırıp ona gösterince Echollos güldü.
Belle ince yumuşak parmaklarını onu tutan koluma sardı. ‘’ Bana bir şey yapmayacaktır. ‘’ Ona deli olduğunu düşündüğümü söyleyen bir bakış attım. ‘’ Sanırım bütün dişilerimizi öldürmekten bahsettiği kısmı duymadın. ‘’ ‘’ Ama Logan ben sizden değilim. Ben bir melezim. ‘’ ‘’ Fark eder mi Belle? Sen bir kraliçe adayısın.’’ ‘’ Echollos bana zarar vermez. ‘’ ‘’ Bir hafta önce sorsam Titus içinde aynı şeyi söylerdin.’’ Büyük gözleri acıyla kasıldı. ‘’ Beni bırak , Logan. ‘’ dedi sessizce. ‘’ Kimse seni suçlamayacak , daha önce olduğu gibi . Hayatta kaldığın için kimse seni suçlamayacak.’’ Neden bahsediyordu bu aptal? Gerçekten onu bırakıp gidebileceğini nasıl inanırdı? Buna bir kere izin vermişti. Bir daha asla parmaklarının arasından kaçmasına izin vermeyecekti. Asla. Derin bir nefes aldım. Ben bir Wiccandım. Bir melez beni alt edemezdi. Her ne kadar birkaç ölü kaldırmış olursa olsun. Hiçbir canlının yetişmesine izin vermeyen asfalt bile toprağın gücünü engelleyemezdi. Arabanın zeminden yükselen toprağın kokusu arabayı doldurdu. ‘’ Logan ne yapıyorsun?’’ Belle’nin yumuşak sesi bile dikkatimi bozamazdı artık. Toprağı hissetim. Binlerce altımızda kendi yolunu bulmuş akan suyu , yolun kenarındaki ağaçların kökler, oynaşan solucanları ve daha küçük canlıları. Toprak bendim. Dünya , denge bendim. Ben bir wiccandım. Toprak bir tabut misali beni sarmaladı ve güç verdi. Bütün hücrelerimi doldurdu. Kanın akışını duyabiliyordum. Kasılan kalbimin çıkardığı sesi , ayrışan hücreleri . Gücü bir yumruk gibi topladım ve asfaltın altındaki kökler yoluyla hedefimi buldum. Echollos ona gönderdiğim güç ile sarsıldı ama yılmadı. Onun atan kalbini ve kanının kokusunu aldım. Gücü inanılmazdı , bir melezdi ama hem bir insandan hem de bir wiccandan daha güçlüydü. Yanılmıştık . Bunun gerçek kanıtı oydu. Bir insan ile çiftleşmek sonumuzu getirmiyordu aksine bizi güçlü kılıyordu. Yanılmıştık ve bu yanılgının sonuçları büyük olacaktı. Kalbime müthiş bir acı saplandı. Kalp atışlarım hızla düşmeye başladı. Kasılmamı engelleyemiyordum. Echollos kanımın akışını durduruyor , kalbimin atmasını engellemeye çalışıyordu. Toprak yoluyla beni öldürmeye çalışıyordu. Bir el misali güç sırıtma destek oldu. Kalp atışım normalle dönmeye başladı. Kanım damalarımda hiçbir engelle takılmadan akıyordu. Gözlerimi açtığımda buz mavisi gözler ile karşılaştım. Toprak rengi saçlar mistik rüzgarla dalgalanıyordu. Açık kahverengi , koyu , ıslak … uzun saçlarında kahverenginin bütün tonlarını görebiliyordum. Her hareket ona farklı bir renk veriyordu. ‘’ Bellatrix.’’ Dedim sessizce. Gülümsedi. Konuştuğunda nefesi yağmurdan sonra gelen toprağın kokusunu taşıyordu. Tane tane konuştu. Sesi uzak diyarlarda geliyormuş gibi eko ediyordu.
‘’ O buradaki tek melez değil.’’ Gözlerim etrafını bakamayacağım bir ışık sardı. Araba sarsıldı . Asfalt çatladı. Toprak engel tanımaz bir şekilde yükseldi. Yeşil çimenleri gördüm. Açmaya başlayan çicek tomurçuklarını zaman çok hızlı akıyormuş gibi açıyor polen saçıyor ve sararıp ölüyorlardı. Ve Belle bembeyaz teninde oluşan sarmaşıklar , suyun yüzeyindeymiş gibi dalgalanan saçlarıyla o cennet bahçesinin ortasındaydı.Kulağımda çınlayan kuş sesleri yerini Echollos’ın çığlığına bıraktı. Gözlerimi zorla da olsa Belle’den ayırıp arkama baktığımda bütün asfalttın çatladığını , tatlı ay ışığında parlayan çimenlerin yolu sardığını gördüm. Echollos’ın dirilttiği ölüler bataklığa batmış gibi toprağa çekiliyordu. Echollos’un çağlayan gücü toprağın oluyordu. Torapk ondan alınan bedenleri geri alıyordu. Yeşil ve kahverenginin parlak tonu gitti. Araba hışımla ileriye atıldı. Çatlamış asfalttı hızla geçmeye başladık. Elim otomatik direksiyona gitti. Bir süre arabanın kontrolünü sağlayamadım ama kazasız yolla devam edebildiğimizi fark ettiğimde yan gözle Belle’ye bakma riskine girdim. Yanımdaydı. Öylece yolla bakıyordu. Saçlarının rengi yerine gelmişti. Tenindeki yeşil sarmaşıklar gitmişti. Beyaz göğüsleri bir inip bir çıkıyorlardı. ‘’ Vay canına.’’ Dedim nefessiz kalmış bir şekilde. Belle güldü. Gülüşü karnımdaki kasları gerdi. Sesi eko etmiyordu , bildiğim tanıdığım sıcak sesti ‘’ Otoyolun ortasına boydan boya bir plato çıkardık ve sesinin söyleyebildiğin tek şey vay canına mı? ‘’ Güldüm ‘’ Bana biraz izin ver aklıma daha iyi sözler gelecektir. ‘’ Aynayı kontrol edip arkamızdan gelen var mı diye baktım. ‘’ Sanırım Echollos şimdilik peşimizden gelmeyi bırakacaktır.’’ ‘’ Şimdilik.’’ Dedi kırgın bir sesle Elimi eline koydum. ‘’ Her zaman bizi öldürmek isteyen grupların başında seni göreceğimi sanırdım. Ne kadar ironik değil mi? Yani bizi koruman.’’ Belle gülümsedi ama gözlerine erişmedi. ‘’ Cinayet planı yapmak başka şey , uygulamak başka şey. ‘’ Güldüm. ‘’ Beni öldürmeyi düşünüyordun yani. Bu Zeus’un beden bulmuş halini öldürmek biraz zalimce olmaz mıydı?’’ ‘’ Ben seni hep Hades’e benzetmişimdir.’’ Dedi Belle iç çekerek. ‘’ Şimdi ne olacak? Yani onlara. ‘’ Belle’nin evinin önüne park ettim. ‘’ Echollos yakınacaktır. Kurtulamaz. Sirkteki herkesi bulacaklar , onun yalnız çalıştığını sanmıyorum. Bizi bilen birisi ona bilgi veriyor. Yani içimizde bir hain olabilir. ‘’ Belle kafasını cevirip , kırılmış olan pencereden baktı.’’ Peki hain bulunduğunda ne olur?’’
‘’ Ulusal canlı yayında bir törenle birlikte yakılır.’’ Başını cevirdi. ‘’ Ne? Bunu yapamazsınız , orta çağda yaşamıyoruz.Önüne geleni yakamazsın ‘’ ‘’ Kanunda yeri var ,Belle. Anlaşmanın kurallarından biri de eğer barışı bozan her hangi birisi olursa cadı , wiccan yada insan herkesin görebileceği şekilde cezalandırılır.Genelde eski günlere itafen kazıkta yakılır. ‘’ Belle gözlerini yumdu. Acı çekiyor gibiydi. Yanağını okşadım kendime engel olamıyordum. ‘’ Ne oldu? Titus sana hainle ilgili bir şey mi söyledi?’’ Belle hemen gözlerini açıp hızlıca başını salladı. ‘’ Sadece … sadece korkunç bir ceza.’’ Omuz silktim. ‘’ Bugün az kalsın ölüyorduk Belle. O hain için bu ceza az bile. ‘’ Kapıyı açıp dışarıya çıktım. Etrafa dikkatlice bakıp Belle’nin kapısını açtım. Daireye girdiğimizde hemen kilitleri kapattım. Belle alçak koltuğuna çökmüş kendine sarılmıştı. Onu böyle görmek kalbimin teklemesine yol açtı. Süt beyazı teni kırmızı kan ve çamurla bulanmıştı ama yine de karnımın kasılmasına yol açıyordu. Kollarını karnında birleştirmiş , gögüslerini çıkarmıştı. Acıtacak kadar yüksek sesle yutkundum. Onu arzulamayı hiç bırakabilecek miydim? Dokunduğum hiçbir ten onun tenini tutmuyordu. Sadece eline değmek bile gözlerimi dolduruyor, içimi arzu ile yakıyordu. Başımı çevirip cebimdeki kırılmış cep telefonundan kartımı çıkardım. Duncan’ın aldığı yedek telefonlar mutfaktaki alçak raftaydı. Yeni Iphone’a kartı takıp çalıştırdım. Ekranda elli adet cevapsız arama görününce hiç şaşırmadım. Echollos avı başlatmıştı. Kesin yine birileri ölmüştü. Mesaj sayım beşti. Hiç düşünmeden gelen çağrılara baktım. Garip , hepsi Connor’dandı. Duncan’ın bir şeyler karıştırdığını biliyordum , Connor bana bu konuda yardımcı olacaktı ama bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Bununla sonra ilgilenirdim önce Bob’u aramam gerekiyordu. Üçüncü çalışta telefona bir kadın yanıt verdi. Uyku mağduru sesi hattın diğer ucunda yankılandı. ‘’ Buyrun?’’ ‘’ Bayan Frank eski kocanızı telefona alabilir miyim? ‘’ Sesimin soğuk çıktığını biliyordum. Ama Bayan Frank sandığımdan da aptal bir kadındı. Bob gibi bir herifi nasıl sorgusuz sualsiz kabul etmişti aklım almıyordu. Belle’nin annesinde kaldığımız gece Bob’a nasıl karşı koyduğunu hatırlayınca gülümsedim. Onun gibi bir kadından Belle gibi bir kız nasıl çıkmıştı, hayret doğrusu Bob’un sesi duydum. ‘’ Ne oldu yine?’’ ‘’ Saldırıya uğradık.’’ ‘’ Sakın bana Bellatrix’in yine deşildiğini söyleme. ‘’ dedi Bob sıkın bir sesle. Hiçbir telaş belirtisi yoktu. Arkasından gelen sesleri duydum. Hemen arkasından Bob’un sesini duydum. ‘’ Hayır hayattım , kızımızın bir şeyi yoktur. Telaşlanma hemen.’’ Hışırdayan kıyafet sesleri ardından kapanan bir kapı sesi.
‘’ Bana Bellatrix’in iyi olduğunu söyle , bu deli kadını ancak bu yatıştırır. ‘’ ‘’ Belle iyi. ‘’ dedim huysuz bir şekilde. ‘’ Cinayetleri işleyen kişileri bulduk. Yarın erkenden Cape’e doğru yolla çıkacağız. Çok kötü haberlerim var. Bugünkü cinayetlerden sonra bütün kadınlarımızı koruma altına almamız gerekecek. ‘’ ‘’ Ne cinayetti ?’’ ‘’ Bugün öldürülen Kraliçe adaylarından bahsediyorum. ‘’ dedim oflayarak. Bir sigara çok iyi gelirdi. Belki üç tane birden yakmalıydım.Yada toptan tütünü yutabilirdim. Bir cin tonikte fena olmazdı. Alkolle ihtiyacım vardı. Kolum inanılmaz acıyordu. Şimdiye kadar fark etmemiş olmam inanılmazdı. ‘’ Logan beni dinliyor musun sen?’’ Bob’un kızgın sesi dişlerimi sıkmama neden oldu. Adi şerefsiz herif. Aynı babam gibi . ‘’ Hayır .’’ dedim kısaca ‘’ Bugün kimse öldürülmedi , öyle bir şey olsaydı bilirdim. ‘’ Durdum. Ama ayin tamamlanmıştı , üstelik iki ölümle birlikte kurban ayini iki katına çıkmıştı. Echollos’ı ve dirilen cesetleri düşündüm. Alnıma sert bir tokat indirmem lanet kolumun ateş gibi yanmasına neden oldu. ‘’ Lanet olsun’’ ‘’ Yine ne oluyor?’’ dedi Bob sıkkın bir şekilde. Bende Bob dan sıkılmıştım. Telefonu yüzüne kapattım. ‘’ Logan , neyin var?’’ Dönüp baktığımda Belle’nin çok yakınmda olduğunu gördüm. ‘’ O yaratıklardan biri kolumu ısırmıştı. ‘’ Belle nefesini tutunca koluma baktım. Üç kat derim , yarım daire şeklinde kalkmıştı. Kan derinin üzerinde kurumuştu. Bu kadar kötü acımasına şaşmamak gerekirdi. ‘’ Burada bekle. İlk yardım malzemeleri banyodaydı. ‘’ Belle hızla banyoya yürümeye başladı. Tabii ya dedim kendi kendime Echollos ölüleri dirilterek bütün gücünü harcadı. Üstelik boşu boşuna , bu bizim için bir şanstı. Herkesi uyarmalıydım. ‘’ Belle banyoya sakladığım senden gizli gizli içtiğim sigara paketim vardı. Onun da getirir misin? Tarihi geçmiş doğum kontrol haplarının yanında. ‘’ Belle yüksek sesle küfür edince gülümsedim. Neredeyse üç yıl önceye ait doğum kontrol hapları almıştı ama bir tanesini bile kullanmamıştı. Demek ki o zamandan beri kimseyle birlikte olmamıştı. Belle’nin bakire olacağını düşünmüyordum. Köpekbalığı gibi erkekler
peşinde dolaşıyor olmalıydı. Lise de onu kandıran birisi mutlaka olmuş olmalıydı. Kıskançlık damarlarım kabardı. Belki severek birlikte olmuşlardır dedi küçük bir ses. Ama hemen onu bastırdım. Eğer onu sevmiş olsaydı benim gibi yanında olurdu. Telefonun çalmasıyla yerimden sıçradım. Bu ani tepki bana fazlasıyla pahalıya mahal oldu. Kolum inanılmaz acıyordu. Telefonuma baktım. Connor ‘’ Ne var?’’ dedim. Kibar olmayı hiçbir zaman dert etmemiştim zaten. ‘’ Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun?’’ ‘’ Üzgünüm sevgilim ama inan seni aldatmıyordum. ‘’dedim huysuzca. ‘’ Dalga geçmeyi bırak da sana gönderdiğim fotoğraflara bak. Yüz yılın bombası patladı bugün oğlum. İnanamazsın. ‘’ Kaşlarımı çattım. Ve resimlere bakmaya başladım. Birkaç parti resmi vardı. Hiç birinde Duncan yoktu.Telefonu kulağıma götürdüm. ‘’ Bunlar ne Connor ? Sana Cape’in klas partilerinin paparazziliğini yap demedim. ‘’ ‘’ Devam et Logan , devam.’’ Acıyan koluma rağmen aptal resimlere bakmaya devam ettim. Ta ki asıl mevzuyu anlayana kadar. Ağzım açık kalmış , gözlerim açılmış elimdeki resme bakıyordum. ‘’ Siktir. ‘’
Bölüm On Beş ‘’ Tanrım , Logan bu yara baya derin. Dikiş atılması bile gerekebilir.’’ Logan koltukta oturmuş , yaralı kolunu bana uzatmış pencereden dışarıya bakıyordu. İçeriye girdiğimden beridir pek bir tuhaftı. Neredeyse 3 sigarayı ardı ardına içmiş , yarasına dokunduğum zaman inlememişti bile. Banyoya gidip geldiğim o küçük zaman dilimi içinde alaycı tavırlı Logan yerini sabit bakışlı kötü bir kopyaya bırakmıştı sanki. ‘’ Bana o kadar kötü görünmüyor.’’ dedi iç çekip arkasına yaslanarak. Gözlerimin gerilen karın kaslarında gezmesine izin verdim. Belli belirsiz siyah tüyler beyaz kaslı karnından kasıklarına doğru iniyordu. Eğer artık bir şort olmuş kotu izin verseydi gözlerin geri kalan gösteriyi de takip ederdi.Bir an bu düşünce beni titretti , sonra hemen kendime küfredip yaralı koluna bakmaya devam ettim. Vicdan azabı korkunç bir duyguydu. Duncan gideli daha bir gün bile olmamış kendimi Logan’ın kollarına atmıştım. Nasıl bir insan olmuştum ben böyle? Onunla öpüşmeyi istemiş olmam bile kendimi tekmelemek istememe yol açıyordu.. Suçu Duncan’a atabilirdim, iki haftadır benimle ilgilenmemişti . Üstelik dar tişörtleri ve kotları hain hormonlarımı tetiklemişti , şimdi Logan’ın önümde oturmuş ve ben diz çökmüşken kendimi onun kot pantolonunu düğmelerini yavaşça açıp … Gözlerimi kapattım ve aklıma gelen görüntü karşısında titredim. Lanet hormonlar. ‘’ Hey , iğreniyorsan yapma . Hem artık acımıyor bile.’’ Gözlerimi açtığımda Logan’ın bana doğru eğilmiş olduğunu gördüm. Neyse ki tepkimi yanlış anlamıştı. ‘’ Bu kötü Logan. Hastaneye filan gitmeliyiz. ‘’ ‘’ Sadece sar , geçer. ‘’ Oksijenli suyu pamuğa değdirip yarayı temizledim. Logan’ın yüzü kasıldı ama başka tepki vermedi. Yarayı beyaz sargı beziyle sararken o hareketsizce pencereye bakıyordu. Açık pencereden gelen mavi ay ışığı siyah saçlarını daha da siyah göstermişti , beyaz teni ışık saçıyormuş gibi parlıyordu. Dudakları gerilmişti , sinirli görünüyordu. Asıl sinirli ve üzgün olması gereken kişi bendim. Öz annem muhtemelen bir kazığa bağlanıp canlı yayında yakılacaktı. Wiccanlar bir organizasyondu. Accard’a bulaşmak kesin ölüm demekti. En seçkin mafya babaları bile bunu biliyordu ve çekiniyorlardı. Echollos ve diğerleri yakalanacaktı sonra aneminde işin içinde olduğunu söyleyeceklerdi. Accard büyük bir barbekü partisi yapacaktı. Eğer kraliçe olmam mümkün olsaydı belki bunu engelleyebilirdim. Kaşlarımı çattım , benim Kraliçe olmamın hiçbir yolu yoktu. Bıçak sadece güçlü ve iyi gelecek vaat edeni seçerdi. Logan uzun işaret parmağını alnımın orta yerinden geçirdi.’’ Sen ne düşünüyorsun, toprak ana ? ‘’ Gülümsedim. ‘’ İşte benim tanıdığım Logan geri dönmüş. ‘’
Gülümsedi ve elinde yeni yaktığı sigarayı gösterdi. ‘’ Söylemiştim , yakıttım.’’ Alnımdaki eli yüzüme indir ve yanığım okşamaya başladı. ‘’Şimdi söyle bana , alnının kırış kırış görünmesini sağlayan konu ne? ‘’ ‘’ Senin bu kadar dertli görünmeni sağlayan konu ne?’’ dedim misilleme yaparak Logan elini yüzümden çekti ve arkaya yaslandı. ‘’ Bilmeni isteseydim söylerdim. ‘’ ‘’ O kadar kötü mü ? ‘’ dedim kuru bir sesle ‘’ Evet , kötü.’’ Dedi iç çekerek ‘’ Kaç kişi ölmüş? Tanıdık mı? ’’ Logan bakışlarını bana dikti. Şaşırmış görünüyordu , sonra yüz ifadesi yumuşadı. ‘’ Ah , yok Echollos ayinin bütün gücünü cesetleri kaldırıp peşimize takmak ile harcadı. Ölen kimse yok. Ama Cape alarmda ve bütün Kraliçe adaylarını geri çağırıyorlar. ‘’ ‘’ Biz de gideceğiz yani.’’ ‘’ Evet , öğleden sonra yola koyulmayı istiyorum. ‘’ dedi kuru bir sesle. ‘’ Peki , neyin var? ‘’ dedim gözlerimi kocaman açarak. Belki masum rolü oynarsam bana derdini anlatabilirdi. Yarı gülümseyerek bana baktı. ‘’ Şu an tek derdim sen böyle dizlerinin üzerinde önümde eğilmişken yaşadığım dikkat bozukluğu.’’ Sertçe koluna vurdum. ‘’ Hey!’’ diye bağırınca yaralı koluna vurduğumu fark ettim. ‘’ Ay, özür dillerim. ‘’ Kolunu okşamaya başladım. ‘’ Hayatımda gördüğüm en kötü hemşiresin. ‘’ dedi kaşlarını çatarak. ‘’ Önce iyileştiriyor sonra dövüyorsun.’’ Güldüm. ‘’ Senin gibi yaramaz hastalara genelde uyguladığımız prosedür bu.’’ ‘’ Çok yaramaz hastalara başka ne tür prosedürler uyguluyorsunuz?’’ dedi sesini bir ton alçaltarak. ‘’ Popoya şaplak var mı?’’ Güldüm . ’’ Seni dizime yatırıp döverken düşünemiyorum. ‘’ ‘’ Popoma bir fiske atmaya bile kıyamazdın. O kadar güzeldir. ‘’ dedi sırıtarak. Yanaklarıma ani bir sıcaklık yayıldı. Hemen gözlerimi yere diktim. Logan tepkim karşısında katıla katıla güldü. ‘’ Tanrım küçücük bir ima Belle. Hemen yüzün nar gibi oluyor. Domatese dönüyorsun.’’ Başımı kaldırdım. ‘’ Hiç de bile. Sadece burası fazla sıcak.’’
‘’ Öyle gerçekten de , belki sen sutyeni , bende kotumu çıkarıp serinlemeliyiz ‘’ Gerçeklik bir tokat gibi yüzüme çarptı. Bütün yol boyunca , eve geldiğimizde hatta banyoya gittiğimde bile üzerimde sadece sutyen ile kaldığımı unutmuştum. Titus tişörtümü yırtmıştı . En sevdiğim siyah kotum ise dizlerinden yırtılmış 90’lı yılların modası gibi duruyordu. Siyah sutyenim güzel olsa da göğüslerimin çoğunu dışarıda bırakmıştı. Ani bir dürtüyle kollarımı göğüsüm de birleştirdim. Logan somurttu. ‘’ Lafımı geri alıyorum , asıl şimdi domatese döndün. Üstelik güzelim manzaramı da engelliyorsun. ‘’ Hemen ayağa kalktım. ‘’ Tanrım , Logan. Bu gün az kalsın yaşadıklarımdan sonra en azından bir süreliğine de olsa cinsel imalardan kaçınabilirsin.’’ Hışımla arkamı dönüp , koşar adımlarla odama girdim.Kapıyı kapatıp arkasına yaslandım. Yüzüm ateşe bastırılmış gibi yanıyordu. Gözlerimin doldu , kayarak zemine oturdum. Logan’ın arabada gücü cağırması ve birleşip onu kullanmamız kısa sürede olsa bedenimi ve ruhumu iyileştirmişti. Şimdi ise gerçeklik tüm çıplaklığı ile geri dönüyordu. Titus’u uzun zamandır tanıyordum , ona acıyordum. Onun bana yaptıkları kadar ölümü de beni sarsmıştı. Ve Melinda … Kapı yavaşça çalındı. ‘’ Belle.’’ Elimin tersiyle gözlerimi sildim. Logan beni kurtarmıştı. Bu gün ona iki kere kaçma şansı verilmesine rağmen beni terk etmemişti. Neden , niçin bilmiyordum. Ama onun sandığım kadar kötü birisi olmadığına inanmaya başlıyordum. Ayağa kalkıp , kapıyı araladım. Logan önce dudaklarıma sonra yaşlı yanaklarıma baktı. En son gözlerimle buluştu. ‘’ Ben …’’ diye başladı ama elimi dudaklarına götürdüm ve onu susturdum. ‘’ Özür dilerim. ‘’ dedim hırıltılı bir sesle ‘’ Ve teşekkür ederim.’’ Logan gülümsedi ve dudaklarına bastırdığım elimi öptü. ‘’ Uyu , Belle. Kimsenin sana zarar vermeyeceği yerlere git. ’’ Elimi elleri arasına aldı ve bir kez daha öptü. Sonra kapımın kolunu tutup kapattı. Sıcak dudaklarının değdiği tenim karıncalanıyordu sanki. Orada öylece durdum. Kafam karışmıştı , duygularım karman çormandı. Hüzün , keder , korku , heyecan hepsini bir anda hissediyordum. Hepsinin altında şehvet vardı ve onun altında vicdan azabı. Duncan bunu hak etmiyordu. Hem Logan’la kırıştırıp hem onunla olamazdım.İkisini birden idare etmek hiç bana göre değildi. Hem Duncan’dan hoşlanıyordum. Belki aramızdaki ilişki henüz gelişme aşamasındaydı ama ondan gerçekten hoşlanıyordum. Üstüme pijamalarımı geçirdim ve yatağa girdim. Bedenim yorgundu ama beynim harıl harıl çalışıyordu. İnce çarşafın içinde bir müddet dönüp durdum. Kafamda cevapsız sorular ile uykuya daldım. Logan’ın tatlı sesi kulağımda yankılandı ‘’ Kimsenin sana zarar veremeyeceği yerlere git.’’
Yaratıkların bize saldırdığı otoparktaydım. Sarı ışık kırmızı arabamın içine vuruyordu ama geri kalan her yer karanlıktı. Yaratıklardan bir tanesi kocaman ağzını açmış güzel arabamın kaportasını söküyordu. Sadece ağzını kırmızı cilaya dayadı ve bütün kaportayı çekip çıkardı. Arabamın kırılmış camdan ileriye baktığımda tek yaratığın o olmadığını gördüm. Zombiler bana doğru geliyorlardı. Yanında yaratıklar vardı. Onlarcası , binlercesi bize doğru yaklaşıyorlardı. Oturduğum koltuğun camına vurulduğunda yerimden sıçradım Logan’ın siyah saçları cama yapışmıştı. Deli gibi arabaya vuruyordu ‘’ Belle aç kapıyı , beni içeriye al’’ Sesindeki panik içime işledi. Derken diğer koltuğun camına bir yüz vurdu. Altın tonları taşıyan kahverengi saçlar , bronz ten. Duncan. Duncan canlı mavi gözlerini kocaman açmış , bana bakıyordu. ‘’ Belle kapıyı aç , beni içeriye al!’’ ‘’ Yapamam.’’ Dedim bir ona bir Logan’a bakarak. Telaşa kapılıyordum. Onları alamazdım. ’’ Sadece bir koltuk var. İkinizi de alamam ‘’ Duncan da Logan’da deli gibi arabayı yumruklamaya başladılar. Ama ben tercih yapamıyordum. Hangisini alacağımı bilmiyordum. Gözlerimi açtım. Nefes alış verişlerim keskindi. Rüya o kadar gerçekçiydi ki kalbimim göğüs kafesimden çıkacak gibi atıyordu. Elimi terden ıslanmış saçlarımdan geçirdim ve öylece kaldım. Gece boyunca bunun gibi rüyalar görmüştüm. Her seferinde Logan yada Duncan ile karşılaşıyordum. Birini kurtarmam gerekiyordu. İç çektim. Komedimdeki saatte kocaman 18:00 yazıyordu. Logan öğleden sonra gitmek istediğini söylemişti ama benim akşama üstüne kadar uyumama izin mi vermişti? Kesin o da uykuya dalmıştı , yoksa çoktan kaba bir şekilde beni kaldırırdı. Ayağa kalktığımda eşyalarımın yatağımın üstüne dağılmış olduğunu gördüm. İç çamaşırlarım , kıyafetlerim gelişi güzel dağıtılmıştı. Bazıları ise küçük bavulluma konulmuştu. Oturma odasından gelen sesler beni etrafa bakıp neler olduğu tahmin etmekten kurtardı. Yavaşça oturma odasına geldiğimde uzun boylu , kalıplı bir adamın ayakta volta attığını gördüm. Arkası bana dönük olduğu için görebildiğim tek şey asker tıraşı kesimli , siyah saçlarıydı. Ben onlara doğru geldiğimde adam yüksek sesle güldü. Logan koltuğa oturmuş , sıkıntılı bir yüz ifadesiyle tek parmağında salladığı kumaş parcasına bakıyordu. ‘’ Görmen lazımdı , Caroline ne diyeceğini bilemedi. Aslında kimse ne diyeceğini bilemedi.’’ dedi adam Logan’a ‘’ Kim tahmin ederdi ki o kaltağın tek eşliliği düşündüğünü…’’ ‘’ Sanırım şansa bırakmak istemediler. ‘’ dedi Logan kuru bir sesle. Adam güldü. ‘’ Her zaman onunla evlenecek adama acımıştım. ‘’ Boğazımı yüksek sesle temizleyince adam yerinden sıçradı. Bu kadar büyük bir adamın ürkmesini görmek garipti. Adam bana doğru döndüğün de yumuşak yüz hatlarını gördüm. İriliği tamamen kaslı olmasından kaynaklanıyordu. Haltercilerin arzuladığı kalıptaydı. Sadece bir kolunun benim kafam kadar olduğundan emindim.Yine de erkeksi bir yüzü yoktu , daha
çok çocuk gibi görünüyordu. Dev boyutlarda bir çocuk. Gülümseyip , bembeyaz inci gibi dişlerini gösterdi. ‘’ Belle , beni hatırladın mı?’’ dedi kalın sesiyle Kaşlarımı çatıp , başımı salladım. ‘’ Üzgünüm.’’ Elini önemli değil der gibi salladı. Logan rahatsız bir şekilde gözlerini salladığı kumaştan çekip bana baktı. ‘’ Belle , Connor bize Cape’e kadar eşlik edecek. ‘’ Gözlerimi kırıpıştırdım ve salladığı şeyin aslında bir kumaş olmadığını fark edince ellerimi belime koydum. ‘’ Elinde salladığın şey , benim sutyenim mi? ‘’ Logan tek kaşını kaldırdı ve dudaklarına muzip bir gülümseme kondurdu. Hemen aradaki mesafeyi kapatarak beyaz sutyenimi kaptım ve elini tokatladım. Connor kahkahayı patlattı. Kaşlarımı çatıp ikisine de baktım. ‘’ Sen topaç Connor’sın .’’ Connor kahkaha atmayı kesti . ‘’ O lakaptan nefret ediyorum. ‘’ ‘’ Ben takmıştım.’’ dedi Logan. Connorla ikisi bir dakika boyunca düşmanca birbirlerine baktıktan sonra yine kahkaha attılar.Başımı iki yana salladım. Connor Cape’deyken beni umursamayan ender çocuklardan biriydi. Benimle konuşmazdı ama sataşmazdı da. Üzerime bir kot ve tişört geçirdikten sonra yolla koyulduk. Bu işkence ne kadar çabuk biterse o kadar iyiydi. Connor geniş siyah bir arabayla gelmişti. Makam aracı gibi sade , deri koltukları vardı. Arka koltuğuğa geçtim. Benim arabamı sabah Logan tamirhaneye yollamıştı. Çıkan zararı karşılamak için 5 yıl çalışmam gerekecekti. Sonra aklıma artık çalışabileceğim bir sirk olmadığı gelince suratımı astım. Logan eşyalarımı topladığını söyleyerek sadece küçük bavulumu almama izin verdi. Geri kalan bütün eşyalarımı dairemde bırakmak zorunda kaldım. ‘’ Biliyorsun , eşyalarımı toplarken odamı savaş alanına cevirmek zorunda değildin.’’dedim aksi aksi. Logan gülümsedi. ‘’ Düzgün bir şey bulmak için zorundaydım. ‘’ Sürücü koltuğuna geçti. Connor gülerek onun yanındaki koltuğa oturdu. Şey , daha doğrusu oturmaya çalıştı. Bacaklarını iki büklüm yaptığı zaman ancak kapı kapanmıştı. ‘’ Söyler misin bana , bu devirde kim puantiyeli elbise giyiyor Tanrı aşkına? ‘’ dedi Logan arabayı çalıştırıp , gaza basarak. ‘’ Bir zamanlar modaydı. ‘’ dedim zayıf bir sesle.
‘’ Evet , 70’lı yıllarda. Ve dolabının derinliklerinde bulduğum eski röpteşambırdan hiç söz etmeyeceğim.’’ Connor dizlerine vurarak gülmeye başlayınca iyice somurtmaya başladım. Logan dikiz aynasından bana bakıyor , bariz bir şekilde gülümsüyordu. ‘’ Nitekim. ‘’ diye devam etti. ‘’ İç çamaşırlarının büyüleyici olduğunu söylemeliyim. ‘’ ‘’ Ah kapa çeneni.’’ dedim kafasına vurarak. Logan arabanın kontrolünü kısa sürede olsa kaybetti , yan şeride geçtik. Connor ise katıla katıla gülüyordu. Gülüşü bulaşıcıydı. Bende gülmeye başladım. Güneş arkasında kızıl ışıklar bırakarak ufukta battığı zaman bir bucuk saattir yoldaydık. Logan , Connor’la kısa muhabbetler ediyordu ama tuhaf bir şekilde hiç biri Cape ile ilgili değildi. İki erkek bir araya gelince ne konuşurdu? Futbol ,silah ve kadınlar. İkisinin futbol yorumlarını dinlemek eğlenceliydi , Connor tanımadığım bir futbolcunun adı ne zaman geçse küfür ediyordu. Logan benimde onları dinlediğimi görünce iki lafının arasına futbolcunun adını katmaya başlayınca Connor resmen durmaksızın küfür etmeye başladı. Katıla katıla gülüyordum. Bir müddet sonra konuşmaları yeni silahlara ,bir türlü başaramadıkları ayin ve büyülere döndü, muhabbetten iyice kopmuştum. Başımı cama cevirip , hızla geçtiğimiz manzarayı izlemeye koyuldum. Gözün alabildiğine geniş bir ormanlıktan geçiyorduk. Karanlık ağaçları bir şekilde daha korkutucu gösteriyordu. İki adamın sohbetleri kadınlara dönünce Logan’ın aniden fazla sessiz olduğunu fark ettim. Ona baktığımda aynadan beni izliyordu. Hemen gözlerini kaçırıp Connor’ın söylediklerine cevap verdi. Üç saatte yakın yolculuktan sonra Logan arabayı lüks bir otelin önüne çekti. Hiç bir şey söylemeden dışarıya çıktı. ‘’ Niye durduk?’’ dedim öne doğru eğilerek. ‘’ İki saatlik yolumuz kalmadı mı ? ‘’ Connor omuz silkti. Sanırım onunda kafası karışmıştı. Bir müddet öylece oturup Logan’ın geri dönmesini bekledik ama geri dönmedi. Connor elini alnına koymuş , pencereden dışarıya bakıyordu. ‘’ Bu gelmeyecek , biz gidelim. ‘’ dedim. Connor omuz silkti ve kapısını açtı. Tam bende çıkmak üzereydim ki arka koltukta çalan melodi beni ürküttü. Dönüp baktığımda titreyen ve durmadan çalan küçük telefonu gördüm. Telefonu alıp , baktım. Tanımadık bir numaraydı. Açıp kulağıma götürdüm ‘’ Belle.’’ dedi yumuşacık bir ses. ‘’ Logan?’’ dedim emin olmayarak. ‘’ Bunu yapıp yapmamak için çok gidip geldim ama… ‘’ ‘’ Sarhoş musun sen? ‘’ diye sözünü kestim. Lanet herif biz onu beklerken o içiyordu. ‘’ Henüz değil.’’ dedi sakin bir sesle.
‘’ Ne yapmalısın , Logan?’’ Connor’a döndüm. ‘’ Sanırım intihar edecek.’’ Connor gülüp gülmemek arasında kalmış gibiydi. ‘’ Logan pek şey olabilir ama bir korkak değildir. Hayatta intihar etmez o ’’ ‘’ Belle.’’ Arabadan dışarıya çıktım. Connor ne derse desin Logan’ın sesindeki hüzün beni rahatsız etmişti. ‘’ Logan , neredesin?’’ ‘’ Telefonumun mesajlar kısmına girip , gelen resimlere bak lütfen. ‘’ dedi ve duraksadı .’’ Ondan sonra konuşmamız gereken şeyler olacak. ‘’ Kapattı. Dönüp , şaşkın bir şekilde Connor’a baktım. ‘’ Ne diyor?’’ dedi merakla ‘’ Resimler varmış onlara bakmam gerekiyormuş. ‘’ dedim şaşkın bir şekilde. Connor kaşlarını yukarıya kaldırdı ama bir şey demedi. Merak ve biraz korkuyla elimdeki küçük telefon ile oynamaya başladım. İlk gördüğüm şey birkaç anlamsız resimdi. Saklı bir şekilde çekildikler çok belliydi. Çoğu kaymış ve net değildi. Bir kokteyl partisinin resimleriydi. Şık , parlak avizeler ile dolu güzel bir salonda çekilmişti. Duncan görüntüye girince kalbim tekledi. İnanılmaz yakışıklı görünüyordu. İki yaşlı çift ile konuşuyordu , kahkaha atıyordu.Sadece resimde bile olsa sanki kulağımda şen kahkahasını duymuşum gibi hissettim. Üzerinde geniş omuzlarını kaplayan çok şık siyah bir ceket vardı. Tek elini siyah pantolonun cebine sokmuşken diğerinde içki kadehini tutuyordu.Beyaz gömleğinin yakaları açıktı , uzun saçlarını sıkıca arkaya doğru toplamıştı. Güzel yüzünün her karesi görünüyordu. Başka bir resim daha , bu sefer çok güzel bir kızla beraberdi. Kol kollaydılar. Sarışın kız etrafına gülerek bakıyordu. Diğer resim daha netti, kızın kim olduğunu fark edince göğüme bir acı saplandı. Rosaline , bir başka resimde daha Duncanla beraberlerdi. Sonra ailecek durdukları bir resim daha vardı. Rosaline’in babası ve Duncan’nın babası yan yanaydılar. ‘’ Bunlar ne?’’ dedi çatlak bir ses ve dolmuş gözlerle. Connor hala olduğu yerde duruyordu ama çok dikkatlice beni izliyordu. Yüz ifademin nasıl olduğunu bilmiyordum ama onun sabit ifadesi yumuşadı , yerini acıma ve empati kapladı. ‘’ Duncan Eli ve Rosaline Van der Groen’in nişan resimleri. ‘’
‘’ Logan!’’ Bağırışım otelin lüks lobisinde yankılandı. Lobide görevli olan elemanlar ve şık koltuklarda oturan bütün müşteriler şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Elimdeki telefonu öyle sıkıyordum ki telefonun ekranı avucumla bütünleşmiş olmalıydı.Hızla resepsiyona doğru ilerlemeye başladım. Connor deli gibi peşimden koşuyor , kısık sesle adımı söyleyip , beni ilerlemekten vazgeçirmeye çalışıyordu. Böyle bir tepki beklemediği her halinden beliydi.
Resepsiyonun önünde durdum ve yüksek tahta masaya vurdum. ‘’ Logan Warlock hangi lanet odada?’’ Henüz 20’lerinde genç bir erkek olan resepsiyon görevlisinin yüz ifadesinden ve titreyen ellerinden ne kadar ürktüğü beliydi. Onu sert bakışlarım mı yoksa tehditkar konuşma mı korkutmuştu bilemiyordum. Ürkek bir şekilde başını salladı. ‘’ Burada öyle bir kayıt yok hanımefendi. ‘’ İçimde volkan misali patlayan öfkemi biraz olsun dindirmeye çalıştım ama ya öfkelenecek bağırıp çağıracaktım yada ağlayacaktım. Ağlama yıllarımı çocukluk dönemimle beraber kapatmış olduğum için şükrediyordum. Bir iki otel görevlisi yanımıza doğru geliyordu.Connor hemen önlerini kesip onlarla konuşmaya başladığında etrafa bir göz atma fırsatım oldu. Pahalı kaplama koltuklar girişin yanındaydı. Sadece bakınca bile gerçek deri olduklarını anlayabiliyordunuz. Otel tamamen altın rengi işlemeler ve kabartmalı duvarlar ile kaplıydı. Eğer bu kadar kızgın , aşağılanmış ve aldatılmış hissetmeseydim muhtemelen çok güzel olduğunu düşünürdüm. Asansörlere binmek için bekleyen insanlar durmuş curcunayı izliyorlardı. Onların arkasında kapalı çift taraflı kapıdan insanlar çıkmış gürültünün sebebine bakıyorlardı. Ellerindeki içki kadehlerini gördüğüm an logan’ın nerede olduğunu anlamıştım. Connor güvelikle ilgilenirken zemine sertce vurarak otelin barına yöneldim. Ben ilerledikçe şaşırmış görünen insanlar çekiliyorlardı. İki tarafa da açılan kapıyı aralayıp içeriye girdim. Barmen şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Bardaki neredeyse herkes arkamdan içeriye girdiler , ne yapacağımı merak ediyorlardı. Ama benim umurumda olan tek bir kişi vardı. O da bar taburesine oturmuş , elinde geniş kadehinden viski yudumluyordu. Hiçbir şey umurunda değil gibiydi ,zira bir kere bile dönüp aksiyonun olduğu tarafa yani bana bakmadı. İçeriyi hızla geçip beyefendinin oturduğu yere iki adım kala durdum. ‘’ Eh , Duncan nerede?’’ dedim tiksintiyle. İçimde kopan mücadeleyi sesime yansıtmamıştım. Çünkü o anda Logan’ı tokatlamak , tırnaklarımı yüzüne geçirmek istiyordum. Logan viskisine bakmaya devam etti. Bir kere bile bana dönmedi. ‘’ Cape’dir büyük olasılıkla.’’ dedi soğuk bir sesle. ‘’ Ah , gösteriyi izlemek için gelmedi mi? ‘’ diya bağırdım. ‘’ Yoksa sen benim gerçeği öğrendiğim zaman ki halimi kameraya çektin ona göndermeyi mi planlıyorsun? ‘’ Bu sefer ağır hareketlerle bana doğru döndü. Her zaman tatlı , alaycı olan yüzü öldürücü bir ifadeyle kasılmıştı. Onu bir kere daha böyle görmüştüm. Sonrasında Titus yapışkan bir ceset olarak yerdeydi. Eğer deli gibi kızgın olmasaydım , Logan’ın bu halinden korkabilirdim. ‘’ Ne diyorsun sen ?’’ dedi aynı hareketleri gibi ağır bir sesle ‘’ Bana kurduğunuz aptal oyunun meyvelerini toplamaktan bahsediyorum. Sakın Duncan’ın oyununuz açığa çıktığı zaman gelip beni aşağılama fırsatını sadece sana bıraktığını söyleme . ‘’ Logan kadehi masaya koydu ve ayağa kalktı. ‘’ Bu işte benimde mi payım olduğunu düşünüyorsun?’’ dedi neredeyse kükreyerek.
Öyle bir şekilde bağırmıştı ki bir den iki adım geriledim. ‘’ Düşünmüyorum , biliyorum. ‘’ dedim aynı şekilde bağırarak ‘’ Hiçbir şey bildiğin yok.’’ dedi adeta tükürerek. ‘’Benim hakkımda bok bilmiyorsun. ‘’ Ellerimi belime koydum. Ve bağırmaya başladım. ‘’ Ah , öyle mi? Daha on yaşına bile basmamış bir çocuğu oyun parkındaki kuma bastırarak boğmaya çalıştığını biliyorum. Sırf yanındaki arkadaşlarına hava olsun diye soyunma odasındaki kıyafetleri çalıp , o çocuğu çırılçıplak donmaya bıraktığını da biliyorum. Bana senin hakkında hiçbir şey bilmediğimi söyleme. Çünkü daha demin bir ay boyunca aldatıldığımı öğrendim. Krallık için beni bir basamak olarak kullandığınız. Güvenimle , hislerim … ‘’ Sesim çatladığı için sustum. Lanet olsun ağlamayacaktım. ‘’ Biliyorum işte.’’ ‘’ Seni aptal karı. ‘’ dedi Logan ifadesi birazcık yumuşamış olsa da kelimeleri zehir gibi söylüyordu. ‘’ Seni uyardım değil mi? Ona güvenme dedim. Eğer bende onun oynadığı oyunun içinde olsaydım neden seni uyarmak isteyim? ‘’ Gözlerime dolan yaşları görmemesi için başımı cevirdim. Sinirden , öfkeden ve hayal kırıklıklarından dolayı yaprak gibi titriyordum. Göğsüme birisi oturmuştu sanki. Nefes alamıyordum. Ellerimi boğazıma götürdüm , kullanılmıştım. Bir aptal gibi ona inanmıştım. Güvenmiş , hatta sevmiştim. Farkında bile olmadığım bir gerçeği fark ettim. Duncan’ı geçirdiğimiz bu küçük zaman boyunca sevmiştim. Beni her zaman kurtaran kişiyi. Logan beni kırdığı ve aşağıladığı zaman bisikletimi tutup bana yardım eden Duncan. Kıyafetlerim çalındığı için eve gidemiyor ve üşüyorken ben görmeden bana havlu bırakan Duncan. Bana her zaman iyi davranan , nazik Duncan’ı. Sessizce ağlıyordum. Logan aramızdaki mesafeyi kapatıp yanıma geldi ama ona bakmadım. Elini çeneme koydu ve zorla başımı döndürüp ona bakmamı sağladı. ‘’ Ah , seni aptal kız.’’ dedi yumuşak bir sesle. ‘’ O herifi ellerimle öldüreceğim. ‘’ ‘’ Bana yemin et.’’ dedim kısık bir sesle. ‘’ Bu konuda hiçbir bilgin olmadığına bana oyun oynamadığına yemin et. ‘’ Mavi gözleri yıldız gibi parlıyordu. Bir eli yanağımı usulca okşarken diğer eliyle belimi tutu ve beni kendine yasladı. ‘’ Yemin ederim. Allah , Tanrı ,Buda , İsa hatta Hindistanın kutsal ineği şahidimdir ki sana oyun oynamıyorum. Seni asla böyle incitmem. ‘’ Başımı salladım ve bakışlarımı göğsüne odakladım. ‘’ Neden? Neden böyle bir şey yaptı? Madem benimle oyun oynuyordu neden benimle olmak istediğini söyledi?’’ ‘’ Duncan’ın yaptığı her harekettin bir amacı vardır. Sanırım amacının ne olduğunu da öğrendik. Rosaline ile nişanlandı , eğer o kraliçe seçilirse - ki yüzde doksan seçilecektir – Duncan direk Kral olacak. ‘’ Sözlerin etkisi yüzünden gözlerimi kaptım ve başımı Logan’ın göğsüne yasladım. ‘’ Yüksek sesle duymak daha ağır oluyormuş. ‘’ Logan hafifçe güldü. ‘’ Şuan ne söylesem sana ağır gelecektir. ‘’ ‘’ Belki bir içki söylemelisin. ‘’ dedim Logan’ın lacivert göleğinde ıslak lekeler bırakırken.
Tam arkamızda iç çeken , ahhhh diyen kadınların seslerine bile aldırmadan öylece durdum. Logan hiç ses çıkarmadan karışmış uzun saçlarımı okşuyordu. Kendimi garip bir şekilde huzurlu hissetim. Logan bana yemin etmişti , bana bu işte bir ilgisi olmadığı söylemişti. Ona inanıyordum , neredeyse Duncan’la ilk karşılaşmasından beri onun beni aldattığını söylemiş , beni uyarmaya çalışmıştı. Sahte bir öksürük otelin barındaki iç çeken kadınların seslerini bastırdı. Başımı hafifçe kaldırıp , sesin geldiği yöne baktığımda Connor’ı ve güvenlik görevlilerini gördüm. Boylu , geniş gövdeli bir güvenlik görevlisi öne çıktı. Cüssesine bakarak Connor’la aynı spor salonuna gittiğini sanabilirdim. ‘’ Bu ilginç romantik anınızı bölmek istemezdim ama Bayan, sizden oteli terk etmenizi rica edeceğim. ‘’ dedi kalın ama net bir sesle Romantik an mı? Dönüp Logan’a baktığımda bana hafifce gülümsediğini gördüm. Anlaşılan o da aynı kelimeye takmıştı. Ben ve Logan ha! Daha neler? Ondan ve huzur verici , korunaklı geniş omuzlarında ayrılıp üstümü düzelttim. ‘’ Zaten fazla kalmayacaktık. ‘’ dedim resmi bir tavırla. ‘’ Ayrıca otelinizden de fazla hoşlanmadım. Hizmetiniz hiç iyi değil. ‘’ Adam surat astı ama hiçbir şey demedi. Arkasında küçük boylu , takım elbiseli bir kadın çıktı. Oku müdürleri gibi saçlarını tepeden toplamıştı. Bir takım elbiseye göre eteği fazla kısaydı ve topuklu ayakkabılarla bile 1,50’yi geçmezdi. ‘’ Halbuki duvarla da yankı yapan sesinizin eko edişinden hoşlandığınızı düşünmüştüm. ‘’dedi küçümser bir ses tonuyla. ‘’ O kulaklarda çınlayan sesinizle bütün oda sahiplerini uyandırdığınız yetmiyormuş gibi lobinin zeminleri de sert yürüşünüzden dolayı çatlamış olmalı. ‘’ Logan arkamda kıkırdadı. ‘’ Matilda , Belle’nin suçu yok. Beni bilirsin kadınları kızdırmakta üstüme yoktur.’’ Matilda Logan’a çekici bir gülümseme bahşederken bana soğuk soğuk baktı. ‘’ Senin ne kadar yaramaz olabileceğini biliyorum Logan.’’ ‘’ Lütfen kusurumuza bakma. Bir daha olmayacak bir karmaşa değil mi Belle?’’ Başımı salladım. ‘’ Peki , öyleyse senin hatırın için. Aynı oda değil mi? ‘’ Logan gülümseyerek başını salladı. ‘’ Oda mı? Gitmiyor muyuz?’’ dedim fısıldayarak ‘’ Konuşacak bu kadar şeyimiz varken mi? Hayır i Cape’e varmadan bir plan yapmalıyız. ’’ O da fısıldıyordu. ‘’ Plan mı?’’ dedim kaşlarımı çatarak. ‘’ Plan filan yok , direk oraya gidip , o onun bunun çocuğunu boğazlayacağım. ‘’
Logan kaşlarını çattı. ‘’ Ve bu sana ne kazandıracak? İntikamın en tatlısı , şekerim , acı çektirirken aldığın hazdır. Öldürmek , hoş olabilir ama süründürmek kadar değil.’’ ‘’ Dedi şeytan. ‘’ Logan neredeyse bütün dişlerini göstererek sırıttı. Güzel yüzünde yer alan gülümseme bakışlarımı alnına kaydırmama neden oldu. Eğer alnında kırmızı boynuzlar , poposunda da kuyruk görseydim şaşırmazdım. Logan’ın ‘’aynı odası ‘’, benim daire üç katı kadar genişti. Hatta benim dairem bu odayla kıyaslanırsa bir karton kutu sayılırdı. Logan son derece rahat bir şekilde içeriye girip içki dolabına yöneldi. Connor tek kaşını kaldırıp etrafı taradıktan sonra Logan’ına katılmaya gitti. Bense resmen şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordum. Aklıma gelen ilk kelime çok büyüktü. Bütün odayı kaplayan büyük pencerelerden dışarıdaki nefes kesici manzarayı görebiliyordunuz. Kocaman kral boyutu dedikleri yatak odanın ne ortasında ne de kenarındaydı. Rahatlıkla her yere ulaşabileceğiniz bir konumdaydı. Üzerinde yaban üzümü renginde saten çarşaflar vardı. Çarşaflar perdeler ile uyumluydu. Oval cam masa , beyaz büyük bir koltuk , içki dolabıyla bir Kral dairesinde olması gereken bütün lüksü barındırıyordu. ‘’ Her zaman ki odan , her zaman ki içkin. Buraya çok sık geliyor olmalısın.’’ ‘’ Cape’e en yakın otel burası ve evet , bazı işlerim için buraya sık uğradığım olur. ‘’ dedi Logan , bana da bir kadeh uzatarak. Kadehi aldığım gibi başıma diktim. İçindeki içki her neyse bir anda içimi sıcaklık kapladı. Connor gülümsedi. Logan şişeyi kaptığı gibi kadehimi bir daha doldurdu. ‘’ Eh , hadi anlat şu planını .’’ dedim tekrar fondip yaparak ‘’ Bardağın dibinin delik olduğunu düşüneceğim , yavaş iç şunu.’’ Omuz silktim. Logan iç çekerek beyaz koltuğa uzandı. ‘’ Öncelikle Duncan senin onun planlarını öğrendiğinden haberi yok. Bu bir avantaj. ‘’ İstemsiz olarak başımı yere eğdim. Onun adını duymak gözlerimin yine dolmasına yol açtı. ‘’ Bu yüzden mi burada durdun?’ diye sordum kısık bir sesle. ‘’ Evet . Bana surat asma , düşündüğünün aksine her şeyden dün haberim oldu.’’ ‘’ Sadece senin mi?’’ dedi Connor , mutsuzluğu sesine yansıyordu.’’ Benim elime bile davetiye dün geçti. Ben ve bir iki kişi hariç herkesin olaydan haberi varmış.’’ ‘’ Önem sırasına göre haber vermişlerdir. Ağabeyin o hafta Cape’e dönmüş olmasaydı büyük olasılıkla davetiye de almazdın.’’ dedi Logan. ‘’ Dün senin kolunu sararken bundan haberin vardı yani.’’
‘’ Evet ama sakın yine bağırmaya kalkma. Böyle bir şey nasıl söylenir bilmiyordum. Bu yüzden sana hiç bahsetmedim. Ama Cape’e gittiğinde de hazırlıksız yakalanmanı istemiyordum. Rosaline seni yerin dibine sokardı. Duncan ise büyük keyifle bunu izlerdi. ‘’ Haklıydı , kadehten bir yudum daha aldım. Eğer Cape’e gidip karşımda el ele tutuşmuş Duncan ve Rosaline ikilisini görseydim oracıkta onları öldürmeye çalışırdım. Yada daha kötüsü olduğum yere çöker çocuk gibi ağlardım. Tanrım o kadar aşağılanmış hissediyordum ki. Saki yeniden itilip kakılan o küçük köpek yavrusu olmuştum. ‘’ Bu bir avantaj Belle.’’ Dedi Logan sanki ne düşündüğümü anlıyormuş gibi. Başımı salladım ve Connor’a baktım. ‘’ Sen onun ve benim aramda olanları biliyor muydun?’’ Connor başını salladı. ‘’ Sen aşağıda resimleri görene kadar , bilmiyordum. Sen ağlamaya başlayınca aranızda bir şey olduğunu anladım. Hem Preslerin otoparkında Rosaline ile yaptığınız kavga herkesin dilinde. Bazısı bunun Duncan yüzünden olduğunu sanıyordu. ‘’ ‘’ Onun yüzünden değildi. ‘’ dedi hemen. ‘’ Yani kısmen onun yüzünden değildi. Rosaline bana saldırınca tepkimi koydum. ‘’ Connor gülümsedi. ‘’ Rosaline seni evire cevire dövdüğünü iddia ediyordu , doğrusu aşağıda senin oteli nasıl inlettiğini görünce buna pek inanasım gelmedi.’’ Bu beni biraz gülümsetti , dönüp Logan’a baktım. ‘’ Peki sen neden bana yardım etmek istiyorsun?’’ Logan cevap vermeden önce biraz duraksadı. ‘’ Kendimce sebeplerim var. ‘’ ‘’ Neymiş onlar?’’ ‘’ Onun tarafından kullanılan tek kişi sen değilsin diyelim.’’ dedi kısaca. İfadesiz yüzüne uzunca bir süre baktım ama başka bir şey söylemeyeceği beliydi. ‘’ Peki plan ne?’’ ‘’ Kendi silahını ona karşı kullanmak. ‘’ ‘’ Nasıl yani ?’ dedim kaşlarımı kaldırarak ‘’ Ayrılmadan önce giydiği dar tişörtleri hatırlıyor musun?’’ Başımı salladım. ‘’ Seni baştan çıkarmaya uğraşıyordu. Bizde Cape’in görkemli malikanesindeyken aynı yönetmi uygulayacağız. ‘’ ‘’ Dar tişörtler mi giyeceğim?’’ dedim anlamayarak ‘’ Onun gibi bir şey.’’ dedi. ‘’ Bugün dolabını boşuna karıştırmadım. İşe yarar en ufak seksi bir kumaş parçası dahi bulamadığım için gidip alış veriş yaptım. Senin bavulun içinde sana aldığım kıyafetler var. ‘’
Logan’ın arabaya koyduğu küçük bavullu hatırladım. ‘’ Ama o çok küçük. ‘’ Logan kötü kötü sırıttı. ‘’ Kıyafetlerde öyle. ‘’ Ah , harika. O kadar küçük bavula sığabilen kıyafetleri değil giymek görmek istediğimi bile sanmıyordum. ‘’ İyi de benim yarı çıplak dolaşmam bize ne faydası olacak?’’ Logan gözlerini elindeki kadehe dikti. ‘’ Duncan iyi bir oyuncudur belki ama kimse o kadar iyi rol yapamaz. ‘’ ‘’ Bu da ne demek şimdi?’’ ‘’ Senden hoşlanıyor , seni elde etmek istiyor. ‘’ Güldüm ve hala elimde tutuğum telefonu koltuğa onun yanına fırlattım. ‘’Fazlasıyla belli etti. ‘’ Logan gülmedi ve direk yüzüme baktı. ‘’ Seni az kalsın becereceği sıra içeriye girdiğimi hatırlıyorsun değil mi? Orada rol yapmıyordu.’’ Yüzüm kızardı ama Logan aldırmadı. Connor’ın odada olmasına da aldırmıyordu. ‘’ Gitmeden önce seni öpüşünü gördüm. Benim için hazırlanmış bir şovdu , senden uzak durmamı söylüyor, bölgesini işaretliyordu. ‘’ ‘’ Ben onun malı değilim. ‘’ dedim hiddetle. ‘’ Evet , değilsin. Anlamıyor musun biz bunu ona karşı kullanabiliriz? ‘’ Anlıyordum aslında düşününce mantıklı bile geliyordu ama bir kusur vardı. ‘’ Beni neden kıskansın ki?’’ Logan kaşlarını kaldırdı. ‘’ Eğer sevgilin ben olursam kıskanır. Hatta ikimizi birlikte idare ettiğine onu inandırabiliriz. Onun senin için hiçbir şey ifade etmediğine. Benim sevgilim ol ve bizde Duncan’ın ayaklarına kapanmasını sağlayalım. ‘’ Annemin bavulları eski püskü arabamıza dolduruşunu hatırlıyordum. Beni kolumdan tutuğu gibi arka koltuğa atmıştı , babam evden dışarı çıkmamıştı bile. Onu görmek için arabanın arka penceresine yapıştığım anı hatırlardım. Yanaklarımdan sıcak gözyaşları akıyordu , sessiz bir şekilde onun kapıda görünmesini bekliyordum. Annemi durdurup gitmemizi engellemesini… Cape’in pırıl pırıl parıldayan Güle Güle tabelasını görene dek öylece durmuş ve ağlamıştım. Şimdi ise oraya tekrar dönecektim. Üstelik bir kraliçe adayı olarak. Bu sefer niyetim orada yaşamak yada kabul görmek değildi. Bu sefer onların acı çekmesini sağlayacaktım. Benimle oynayan gecelekte yada geçmişte bana zarar vermiş herkesi nefrettim ile boğacak , küçük görkemli kasabalarını kana bulayacaktım. İroni , karma yada kaderin cilvesi, ne derseniz deyin!
Bölüm On Altı
‘’ Duncan?’’ dedi Gillian ‘’ Bu kadar derinlere dalmış ne düşünüyorsun?’’ Gözlerimi kıpıştırıp , önümde oturan iki kadim dostuma baktım. Kendimi gülümsemeye zorlayınca yüz kaslarımın ne kadar gerildi. Bütün gün mutlu rolü yapmanın zararlarından biriydi.Pencereden dışarıyı seyretmeye başladım.Ana malikanenin üçüncü katından etraftaki her şeyi görmek mümkündü. Biraz ilerde sıralı müstakil evler vardı.Okul malikanenin hemen karşısındaydı. Büyük cam açık olduğu için aşağıdaki güzel bahçeden gelen akan suyun ve farklı melodiler ile öten kuşların sesleri duyulabiliyordu. Güneş ışıkları altın bir yol çizip , evin taşlı zeminine vuruyordu. İnanılmaz güzel bir gündü. Ne yazık ki içimdeki huzursuzluk , bütün keyfimi kaçırıyordu. Rahat koltuğa iyice yaslandım ve bacak bacak üstüne attım. Cape , evim , her şeyimdi. Küçük banliyö evlerinden lüks malikanelerine kadar. Her karesi ünlü mühendislerin elinden çıkmıştı. Adeta bir sanat eseri gibiydi. Tek bir ev için trilyonlar öneriliyordu. Ünlüler, politikacılar burada oturmak istiyor ,yaşamak için can atıyorlardı ama yasa gereği burası sadece Wiccan’lara aitti. Ancak bir Wiccanla evlilik sonucu sıradan insanların burada yaşamasına izin veriliyordu. Şimdiye kadar evlilik yoluyla bu küçük kasabaya giren tek kişi vardı. O da kısa süre sonra küçük kızını alıp arkasına bakmadan kaçmıştı. İç çektim. Bellatrix. Bütün düşüncelerim ona dönmek zorunda mıydı? Gwen güldü. ‘’ Nişanlanmak sana yaramadı, dostum.’’ Dikkatimi oturan iki adama verdim. İkiz kardeşler neredeyse birbirisinin kopyası gibilerdi. Koyu kahverengi – kızıl arası saçları , badem yeşili gözleriyle çok dikkat çekiciydiler. Esnek vücutları vardı ama sıska da değildiler. Bütün genç mühürler gibi forumdaydılar. İkisi de Accard’ın önde gelen prestijli ailelerinden biri Winter’ın varisleriydi.Sadece bu yüzden bile onlarla iyi geçinmek zorundaydım ama bu zaten kolaydı. İkizler herkesle iyi geçinirlerdi. Yüzüm buruşturdum. ‘’ Sorma , Rosaline ile bir ömür beraber olma fikri bütün dikkatimi dağıtıyor. ‘’ İkisi de aynı anda kahkahayı patladılar. Gillian kardeşinin kolunu kavrayarak ‘’ Ne kadar korkunç bir düşünce değil mi?’’dedi. Gwen başıyla onayladı. ‘’ Artık kral sayılırsın Duncan . ‘’ Başımı salladım. En sonunda bütün hayatım boyunca istediğim şeye kavuşmuştum. Rosaline’in yalakalığını yaptığım onca sene aptal , tutkulu bir aşık rolü üstlenmiştim. Onca sene defalarca aldatılmaya , yalanlara göz yummuştum. Sadece beni seçmesini sağlamak için ona ettiğim yalanın , sırnaşık iltifatların sonu yoktu. Artık hepsi bir sonuca ulaşmıştı. Bütün o kurların , yapmacık iltifatların ,güllerin ve mücevherlerin yapmadığı şey Bellatrix başarmıştı. Dün gibi Rosaline’in beni telaşla arayışını hatırlıyorum. Sesi ağlamaklı , bitkindi. Ona dönmem için yalvarıyor , ne istersem yapacağını söylüyordu. Beni sevdiğini fısıldıyordu. Bense onun yakarışlarını dinlerken bir gece önce Belle ile yakınlaşmamızı düşünüyordum. Onun dar ve sıkı kalçalarını tutuşumu , yatağına saçlarının dağılışını , arzulu öpücüklerini.
Titredim , o geceyi düşünmek bile yeniden yaşamama neden oluyordu. Ya ondan sonra beni aptal bir adamla kıskandırmaya çalışması, ah saf güzelim benim.Bu kadar küçük bir planı bile uygulayamamıştı. Gülümseyerek önümdeki iki adama baktım. ‘’ Sadece kral olmak için o kadına katlanılır. ’’ dedim Gülümsememe karşılık verdiler. Gwen ve Gillian’da kral olmayı istiyorlardı , neredeyse yedi nesil bütün Krallar onların ailelerinden çıkmıştı. Ama bu seçimde işler değişecekti. ‘’ Buna katılmıyorum , dostum ‘’ dedi Gillian. ‘’ Rosaline yerine çirkin ördek yavrusu dahi olsa krallık için yarışırdım ama Rosaline … bilirsin işte. ‘’ Başımı salladım. Çıkarcı, psikopat , kaltak , o boşluğu dolduracak bir sürü kelime vardı. ‘’Rosaline.’’dedim cevap vererek İkisi de başını salladılar. Geleceğin kraliçesi hakkında kötü konuşmak pek akla yatkın bir hareket değildi. . ‘’ Çirkin ördek demişken.’’ dedi Gwen sırıtarak. ‘’ Senin şu mühürü olduğun ördek nasıl?’’ Gillian kardeşine katıldığını belli ederek. ‘’ Rosaline Elenoir ve Juss’un anlattıklarına bakarsak pek bir çirkinmiş.’’ Cevap vermedim. İkisi de hınzır bir şekilde gülümsediler. ‘’ Gerçekten mi? O kadar kötü yani.’’ dedi Gwen ‘’ Rosaline’in söylediğine göre suratında kocaman bir ben varmış , kocaman sarkık gögüsleri varmış. Bacakları da yamukmuş. Hatta Rosaline ona kulüp de görünce bir çeşit yaratık sandığı için saldırmış. ‘’ Bunun üzerine ikisi de kahkaha atılar. Belle’ye çirkin demek için adamın kör olması gerekirdi ama bunu zamparalıklarıyla ün salmış iki kardeşe de söylemeyecektim. Winter kardeşler birisine kafayı taktımı elde etmeden bırakmazlardı. Eğer Belle’yi çirkin olarak düşünmek istiyorlarsa benim için hava hoştu. Böylece zaten onun peşinde olan erkekler sırasını uzatmamış olurdum. Elimi cebime attım ve cep telefonumu çıkardım. Belki onu aramalıydım. Her şey yolunda mı diye sormalıydım? Belle’in bana sadık olduğundan hiç kuşkum yoktu . Zaten Logan’dan nefret ediyordu.Daha geniş sırıttım. Logan küçükken yaptıkları yüzünden onu kaybetmişti , artık Belle’in kalbinde yer etmek için hiç şansı yoktu. Eğer Belle’in böyle bir kadın olacağını ve ona böyle hisler besleyeceğimi bilseydim küçükken ona daha sıcak davranırdım. Belki de ayrıldığı zaman onu ziyaret bile ederdim. Logan’ın daha önce aptal bir bahaneyle onu görmeye gittiğini biliyordum. Kendini göstermeden onu görüp gelmişti. Onun bu kadar aptal olması işime yarıyordu doğrusu. Kapı açılınca iki kardeşin Belle hakkında atıp tutmaları kesildi. Juss üzerinde mavi bir elbiseyle içeriye süzüldü. Abiyeydi , şık ve yerlere kadar uzanıyordu. Normalde giydiği dar ve iç gösteren kıyafetlerden değildi. Böyle bir fahişeden çok gerçek bir hanımefendiye benziyordu. Hemen arkasından Rosaline içeriye girdi. Bembeyaz bir elbise giymişti. Sanki roma döneminden kalma bir soylu gibi içeriye süzüldü. Gwen ve Gillian ıslık ötürmeye başlayınca Rosaline onlara reverans yaptı.
‘’ Göz kamaştırıcısın Ros’’ dedi Gwen , sonra dönüp bana göz kırptı. Yalakalık mevsimi başlamıştı anlaşılan. ‘’ Gelinliğin bu mu?’’ dedim tamamen ifadesiz bir yüzle. Rosaline eliyle geçiştirdi. ‘’ Saçmalama Duncan , bu akşam ki tanışma merasiminin açılışı için.’’ Tanışma merasimi , seçimden bir hafta önce kraliçe adayları için hazırlanılan bir dizi etkinlikti. Seçim günü sona ererdi. Genelde bütün adaylar katılsalar da istemeyenler sadece seçim günü gelirlerdi. Gillian elbiselere ve kızlara iltifat ettikten sonra bana döndü. ‘’ Senin ördek gelecek mi?’’ Başımı salladım.’’ Hayır , Belle seçim günü gelecek ve ertesi gün gidecek. ‘’ Gillian üzülmüş gibi görünüyordu. ‘’ Yazık , halbuki iyi bir eğlence olurdu. ‘’ Gwen bariz bir şekilde başını salladı. ‘’ Gillian , aradan neredeyse on yıl geçmesine rağmen zavallı kızı bir rahat bırakamıyorsunuz değil mi? Şimdi Logan’ın ona ne tür işkenceler yaptığını düşünmek dahi istemiyorum. ‘’ Rosaline kusursuz küçük burnunu kaldırdı. ‘’ Lütfen , Gwen. Eğer evcil hayvanlara sempati besliyorsan gidip bir köpek yavrusu al. Şahsen o ucube tanışma merasimine gelseydi, kıyameti koparırdım. Meclis ne akla hizmet onu aday gösterdiler anlamıyorum. ’’ Juss sadık bir pohpohlayıcı olarak başıyla onayladı. Belle’in tanışma merasime geleceğini düşünmek bile korkutucuydu. Bu her şeyi mahvederdi. Rosaline onun gözüne nişanladığımızı sokmaya dünden hazırdı. Bense kesinlikle Belle’nin bunu bilmesini istemiyordum. Bu onu çok incittirdi ve bir daha asla beni affetmezdi. Ama benim ona ihtiyacım vardı. Rosaline Gwen’le muhabbet ederken gelip koltuğum koluna oturdu. Elini saçımdan geçirip , okşuyordu. Dokunuşlarından tiksinmemek için kendimi zor tutum. Evet , akli dengemi korumak için Belle’ye ihtiyacım vardı. İçinde aldatmak yada yalan barındırmayan bir ilişki istiyordum. Rosaline bana toplum için de konum ve güç verirken , Belle beni aşkıyla ısıtacaktı. Benim tatlı sırrım olacaktı. Logan kolaydı , Belle onun söylediği hiçbir şeye inanmazdı. Logan onun benimle olmak istediğini fark edince çekilecekti. Nasılsa bunu daha öncede yapmıştı. ‘’ Sevgilim , gidip hazırlan. Bir saat sonra aşağıda buluşuruz. ‘’ Başımı sallayıp , koltuktan kalktım. Rosaline parmak ucunda yükselip beni öptü. Belle ile yaşadığım tutkuyla karşılaştırınca Rosaline’in öpücükleri bir buz dolabı kadar sıcaktı. Ah , nasılda çekip gitmek istiyordum. Bütün bu saçma karmaşadan uzakta beni gerçekten dinleyen , önemseyen birilerin yanında olmak. Bütün bu entrikalar beni yiyip bitiriyordu.Hatta kendim kurduğum tuzaklar bile eğlenceli değildi. En güzel gülümsememi takınıp , kollarımdaki kadına baktım. ‘’ Elbette , aşkım. Ben yokken lütfen pantolonu inmiş adamların üstüne düşmemeye çalış olur mu?’’
Rosaline utanmış gibi başını eğdi. ‘’ Pantolonu inik adamların üzerine düşmek mi? ‘’ dedi Gillian gülmek istiyormuş ama cesaret edemiyormuş gibi. Gwen ise kaşlarını çatmıştı. , Juss taptığı şeytanın ne yaptığını bildiği için başını çevirmişti. ‘’ Tatlı Rose’umu bir keresinde öyle yakalamıştım. Bana adamın üzerine düştüğünü söylemişti. ‘’ dedim gülümseyerek. İki erkekte kendilerini durduramayıp kahkahayı bastılar. Rosaline başını kaldırıp sinirli bir bakış attı. Hiç de utanmış görünmüyordu. Parmak uclarında yükseldi ve kulağıma kısık , zehir gibi bir sesle fısıldadı. ‘’ Kendini sahibim sanma sevgilim. Nişanlı olmamız benim yüzüğü atamayacağım anlamına gelmez. ‘’ Kulak mememi dişeriyle çekti. Bu davranışı ürpermeme neden oldu. ‘’Beni bir daha rezil edersen başladığın yere geri dönersin. O kancığın yanına , bir hiç olarak. ‘’ Yumruklarımı sıktım , Rosaline’in yanağımda öperek beni bıraktığında ona güzel bir yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum.
*** Cape’in hoş geldiniz yazan parlak tabelasını gördüğüm andan beri tedirgindim. Logan ve Connor yol boyunca benimle konuşmaya çalışmışlardı ama ben onları dinleyemeyecek kadar heyecanlıydım. Olduğum yerde durmuyor arabanın içinde hareket etmeye çalışıyordum. Parmaklarım ağzımdaydı , tırnaklarımı kemiriyordum. Önünden geçtiğimiz sıra evler aynı dış cephelere sahipti. Bazen rüyalarımda gördüğüm beyaz duvarları , birbirinden renkli çicekleri ve hoş çitleriyle tipik çiflik evlerini andırıyorlardı. Çökmekte olan karanlık bile Cape’ın şık evlerinin görüntüsünü engelleyemiyordu. Cape’in en büyük özelliği ise dört bir yanını saran malikaneleriydi. Dört büyük aile bu malikanelerde otururlardı. Ana malikane bütün hepsinden daha büyüktü ve Kraliçenin mülklerinden biriydi. Cape’e tepeden kuş bakışı bakıldığında malikanelerin görüntüsü sistematik bir üçgen olduğunu görebilirdiniz. Ortada bir nokta şeklinde büyük malikane dururdu. Eskiden Bob’un bana bu şeklin kurucular tarafından yapılmış bir büyü olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Nükleer bomba bile bu binalara zarar vermezmiş. ‘’ Nereye gidiyoruz?’ diye sordum tırnaklarımı kemirerek. Şöför koltuğunda oturan Connor’dı. Logan koltuğunda arkaya doğru döndü ve benim parmaklarımı ağıma soktuğumu görünce elime vurdu. ‘’ Tanrı , aşkına tırnaklarını yemeyi bırak yoksa Kate’e düzeltecek tırnak bırakmayacaksın.’’ Kaşlarımı çattım. ‘’ Kate’de kim?’’ Elimi havaya kaldırdım. ‘’ Dur! Bilmek istemiyorum , metreslerinle uğraşacak gücüm yok. Nereye gidiyoruz , ana malikane arkada kaldı?’’
Logan da kaşlarını çattı. ‘’ Kate metresim değil , annemin manikürcüsü kırk yaşında bir kadın. Ayrıca metresin ne anlamına geldiğini bildiğinden bile şüpheliyim. Şimdi , benim evime gidiyoruz ve tırnaklarını yamekten vazgeçmesen burada arka koltuğa atlayıp ellerini bağlıyacağım küçük hamster.’’ Gülümseyip ellerimi arkamda birleştirdim. Logan da gülümsedi. ‘’ Şimdi bir kalıp peyniri hak ettin.’’ ‘’ Ha –ha çok komik.’’ dedim gözlerimi kısarak. Logan parıldayan soluk gözlerini dudaklarıma dikti. Yüzündeki gülümsemesi dondu. Adeta düşenceli bir şekilde bana bakıyordu. ‘’ Ne oldu? Yüzümde bir şey mi var?’’ dedim hemen ellerimle yüzümü silmeye başlayarak. Logan kendine gelmek istermiş gibi başını salladı. Monoton bir sesle devam etti. ‘’ Duncan’ın senin burada olduğunu bilmeni istemiyoruz , o yüzden şimdilik benim evimde kalman daha iyi. ‘’ Connor yan gözle Logan’a baktı ve müzip bir şekilde gülümsedi. Benim fark etmediğim bir şeyi fark etmiş gibiydi. Dudaklarımı ısırdım. ‘’ Ama Meclis bütün adayları geri çağrıyor demiştin. Benim burada olduğumu zaten biliyordur. ‘’ Logan başını salladı. Ama Connor konuştu. ‘’Meclis herkesi yarın bekliyor. Biz erken geldik , hem Duncan benim gibi genç mühürlerden babası ona bundan bahsetmeyecektir. ‘’ ‘’ Ben Meclste olduğum için haberim var. ‘’ dedi Logan hala arka koltuğa yani bana bakıyordu. ‘’ Geldik.’’ Connor arabayı durdurup dışarıya çıktı. Logan duruşunu düzeltti , boğazını temizledi ve onun arkasından çıktı. Arabada öylece durmuş etrafıma bakıyordum. İç çektim ve kaderime razı olup dışarıya çıktım. *** Belle’nin evindeki telefona kimse bakmıyordu. Logan ise kendi telefonunu durmadan meşgüle alıyordu. Elimdeki lanet telefonu neredeyse fırlatacaktım? Neden kimse bakmıyordu? Bir şey mi olmuştu , Belle tekrar saldırıya mı uğramıştı? Korku , telaş bedenime hücüm etti. ‘’ Ne oldu Duncan?’’ Arkamı dönüp kapının eşiğinde duran kız kardeşime baktım. Narissa yıllar içinde çok güzel bir genç kız olmuştu. On altısına yeni basmış , güzel bir kadın olma yolunda ilerliyordu. Tabii üzerindeki kıyafetler kesinlikle bunu göstermiyordu.
‘’ Narissa, eğer merasime böyle katılırsan anneme kalp krizi geçirteceksin.’’ Narissa hemen gülümsedi ve içeriye girdi. Malikane de bana ayrılan odalardan birindeydim. Evdim yarım saatlik yürüyüş mesafesindeydi ama adaylar ve mühürlerin seçim haftası ana malikanede kalması adetten olduğu için bu geniş , lüks odayı almıştım. Oda diğer mühürlerin odalarından genişti. Altın rengi odanın tamamına hakimdi. Geniş yatak , yanan şömine , iran halısı ve duvarada asılı olan tablolar dikkat cekiciydi. Odanın köşesindeki küçük masada oturuyordum. Narissa kapıyı kapatınca kendi etrafında döndü ve beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. ‘’ Nasıl ama ?’’ ‘’ Cadılar bayramından çıkmış gibisin.’’ Gerçekten de öyleydi. Herkesin hanımefendi ve beyefendi gibi giyineceği partiye sipsiyah deri bir elbiseyle gelmişti.Her tarafında tüller vardı ve neyseki genişti. Buğday sarısı saçlarını başının üzerinde toplamış ,önündeki bir tutamı pembeye boyamıştı. Saçları kuş yuvası gibi karma karışık görünüyordu. Ayağındaki siyah deri topuklu ayakkabılar normal ayakkabılardan daha yüksekti. Narissa 1,55 boya sahip olduğu için o topuklulara rağmen uzun görünmüyordu. ‘’ Bizimkilere iyi bir şok yaşatacağım.’’ dedi bileğinden diresiğine kadar kalın gümüş bilezikli elini sallayarak. ‘’ Şimdi neden moralin bozuk?’’ Elimdeki telefona baktım. ‘’ Belle’ye ulaşamıyorum. ‘’ Narissa anlamış gibi başını salladı. ‘’ Belki meşguldür. ‘’ ‘’ Belki.’’dedim ama sesim hiç de inandırıcı çıkmıyordu. ‘’ Boşuna telaşlanıyorsun.’’ dedi Narissa. ‘’ Bence sen bu geceyi nasıl atlatacağın konusunda endişlen. Bir süpürgesi eksik olan sevgili yengem aşağıda seni bekliyor. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Sende ondan pek hoşlanmıyorsun anlaşılan. ‘’ ‘’ Ondan ancak cehennem buz tutarsa hoşlanırım. Bana böyle giyinmeye devam edersem adam akıllı bir koca bulamayacağımı , bütün herkesin benim sürtük olduğumu düşündüğünü söyledi. ‘’ Elimdeki telefonu sıktım ve hızla ayağa kalktım. ‘’ Sana böyle şeyler söylemeye nasıl cesaret eder? Pis çıkarcı fahişe.’’ Narissa gülümsedi. ‘’ Kendine gel , Duncan. Sinirli ve tedirgin olduğunu biliyorum ama seni anladığımı söyleyemem.’’ Ellerini beline koydu.’’ Madem ondan hoşlanmıyorsun niçin onunla evlenmeyi düşünüyorsun?’’ ‘’ Sen anlamazsın.’’ Dedim kestirip atarak. Sandalyeyi bir kenara ittim ve hızla kapıya doğru yürüdüm. Üstümdeki takım elibsenin pantolonu biraz buruşmuştu ama merasimi umursamıyordum. Belle ve Loga neredeydi? Neden bana cevap vermiyorlardı? Rosaline’i de kız kardeşim hakkında uyaracaktım. Onun aklına böyle aptal fikirler koyup , başkalarına
dedikodu malzemesi vermesine engel olacaktım. Tam kapı kolunu tutmuştum ki Narissa’ın söylediği şey kanımı dondurdu. ‘’ Bu arada bir saat önce Logan’ı gördüm. Arabayla yanımdan geçtiler.’’ ‘’ Ne?’’ Ensemde ölümün nefesini hissetmişim gibi titredim. ‘’ Tek başına mıydı?’’ ‘’ Sanmıyorum , arabayı Connor sürüyordu. Ama onun dışında birisini görmedim. ‘’ dedi Narissa ince sesiyle. Lanet olsun. Hızla dışarıya çıkıp , büyük koridoru geçtim. Rosaline aşağıda adeta köpürüyordu. Beni görünce bağırırmaya başladı. ‘’ Duncan , nerede kaldın iki saatir seni bekliyorum.’’ ‘’ Şimdi sırası değil Rose. ‘’ dedim merdivanları inerek. ‘’ Babamı gördün mü?’’ Rose başını salladı ve büyük salonu gösterdi. Büyük salona doğru koşar adımlarla yürümeye başladım. Rose beyaz elbisesinin eteklerini tutumuş arkamdan geliyordu. Sorduğu soruların hiç birine cevap vermedim. Karanlık çoktan çökmüştü. Büyük salondaki gürültü kapıyı açmadan önce bile duyuluyordu. Keman sesi ve insanların heyecanlı konuşmalarına aldırmayarak tek bir şeye odaklandım. Babam , Bob ve Clay’la birlikte konuşuyordu. Bütün erkekler gibi şık ceketleri ve takım elbiseleriyle göz dolduruyorlardı. ‘’ Baba?’’ Bay Eli , arkasını dönüp bana baktı. Kaşlarını çatmış neden telaşlı olduğumu merak ediyordu. ‘’ Duncan , ne oldu?’’ dedi gülümsemeye çalışarak. ‘’ Logan buradaymış. ‘’ dedim hemen. Babam başını salladı. ‘’ Sanmıyorum , yarın gelmesi gerekiyordu.’’ Sanırım bir iki kere kalbim durmuştu. ‘’ Yarın neden gelecek ki? ‘’ ‘’Acil bir durum bütün mühürleri ve adayları Cape’e geri cağrıyoruz. ‘’ dedi Clay araya girerek. İki adamı da görmezden gelip Bob’a döndüm ve içimden umduğum cevabı vermemesi için dua etmeye başladım. ‘’ Bellatrix’de gelecek mi?’’ Bob hiç hoş olmayan bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesinde saf bir memnuniyet taşıyordu. Gözlerini arkama dikti ‘’ Anlaşılan gelmiş.’’ Yavaşça dönüp Bob’un baktığı yere baktım. Keman sesi durmuştu , benim gibi herkes kapının eşiğine bakıyordu. İnce , uzun boylu tehlikeli bir kadın eşikte durmuş, kolunu Logan’ın beline atmış etrafı avcı bakışlarıyla süzüyordu.
Üzerinde dar ve tamamen vücüdunu saran bir elbise vardı. Elbise çok kısaydı ve bacaklarını erotik bir biçimde açıkta bırakıyordu. Kalçalarını ortaya çıkarıyor , bütün erkeklerin bakışlarını büyük , yuvarlak gögüslerine çekiyordu.Straptez olduğu için güzel omuzları açıkta kalmıştı. Yüzü mükemmeldi. Hafif kahverengi tonlarında makyajı , kırmızı dudakları ve göz alıcı mavi gözleri. Koyu kumral dalgalı saçları omuzlarından bukleler halinde düşüyordu. Tapılası bir teni ışıldıyordu. Salondaki bütün erkekler gibi beni de yakıyor , vücuduma tatlı titreyişler sunuyordu. En tehlikeli yeri gözleriydi. Eskiden masum bakan gözleri şimdi güzelliğini bir bıcak gibi kullan yırtıcı bir dişinin silahıydı. Hem içeriden hem dışarıdan yanıyordum. Bedenim ruhumun hapsolduğu karanlık bir hapishane. Ruhum ise onunun ışığına , dokunuşuna muhtaç bir köleydi.
Büyük salon çok görkemliydi. Altın sarısı ışıltılara alışmam için birkaç kere gözlerimi kırpmam gerekmişti. Sanki bambaşka bir diyarda gibiydim. Beyaz mermer zeminden yansıyan figürler bu parlak diyardaki tek gölgelerdi. Salonun en köşesinde orkestra kurulmuştu. Keman’ın hoş sesini daha giymeden duymuştum. Etrafta yüksek boylu küçük masalar konulmuştu, üzerinde çeşitli yiyecekler vardı. Kabarık perdeler kocaman pencereleri süslüyorlardı. Hepsi düzenli bir şekilde toplanmış , altın kurdeleler ile bağlanmıştı. Böylece dışarıdaki güzel geceyi seyredebiliyordunuz. Salonun güzel olması ilgimi çekse de içindeki insanların şıklığı kadar dikkat çekici değildi. Erkekler hoş , siyah ve lacivert takım elbiseler giymişlerdi. Adeta İngiliz saraylarındaki Lordlar gibilerdi. Kadınlar ise çok zarifti. Gördüğüm bütün kadınların üzerinde uzun rengarenk elbiseler vardı, şık ve baya pahalı mücevher takmışlardı. İçeriye girmemizle birlikte bütün gözler bize dönmüştü. Salonu dolduran müzik bile susmuştu. ‘’ Fahişe gibi görünüyorum. ‘’ dedim elini beline atıp pek bir yakınlaştığım Logan’a. Logan’ın zorlamasıyla benim için aldığı kısacık siyah bir elbise giymiştim. Elbise o kadar kısaydı ki iç çamaşırımın gözüktüğünden neredeyse emindim. Logan ne yaparsa yapsın bana gösterdiği ipli tangayı giymemiştim. Kadın dostu pamuklu iç çamaşırlar bu erotik filmlerden fırlamış elbiseye gitmese de benim rahatım pek ala yerindeydi. En azından araya kaçmıyordu. Salonun kapısından biraz önce uzaylılar gelmiş gibi bize bakılmasının asıl sebebi Logan’ı tanımaları yada benim kim olduğumu fark etmeleri değildi. Koskoca salonda siyah ve kısa elbise giyen tek kişi yoktu. Erkeklerse Logan’ın aksine takım elbiseliydi. Logan’ın üstünde dar deri pantolon ve tül gömlek vardı. Bondaj kulübünden şık bir kokteyl partisine düşmüş gibiydik. Logan kulağıma doğru eğildi. ‘’ Çok seksisin , sevgilim. Utanma , asıl hedefimize odaklan. ‘’ Titredim. Hem yarı çıplak olduğum için hem de Logan’ın kalın sesinin masum sözcüklerden daha fazlasını fısıldadığı için. ‘’ Bana herkesin benim gibi giyineceğini söylemiştin. ‘’ dedim aynı şekilde fısıldayarak. Logan sanki çok edepsizce bir şey söylemişim gibi kahkaha attı. ‘’ Yalan söyledim’’ dedi fısıldayarak sonra sesini yükselti. ‘’ Seni yaramaz kız. Hadi gel , etrafa karışalım ‘’
Etrafa karışalım mı? Bu burjuva kılıklı insanların arasına karışmamızın imkânı yoktu. Yine de Logan’ın beni sürüklemesine izin verdim. İnsanlar hala şaşkın bir şekilde bize bakıyorlardı. Ama bir dakika sonra müzik yeniden başladı ve fısıldanmalar bütün salona yayıldı. Logan elini belime sarmış ve mümkün olduğunca beni kendine çekmişti. Etrafa bakmaktan vazgeçip ona döndüm. ‘’ Seni tekme tokat dövmek istiyorum. Neden bana kıyafet konusunda yalan söyledin? İkimizde seks filmlerinden çıkmış gibi görünüyoruz. Daha şık bir şey giyebilirdik. ‘’ ‘’ Neden onlardan biri olmak için uğraşalım ki? ‘’ dedi tek kaşını kaldırıp. ‘’ Tuzak soru ha.’’ Dedim dişlerimin arasından. Logan gülümsedi. Küçük masalardan birine gidip bir kadeh kaptı ve dirseklerini masaya dayadı. Tabii beni de yanında sürüklemişti. ‘’ Neden utanıyorsun , aşkım? Buraya tek bir şey için geldik. Kraliçelik ve diğer temsili merasimler umurunda mı? ‘’ dedi soluk mavi gözleri çok yakınımdaydı. O ana kadar Logan’ın gözlerinin benim gözlerimden daha canlı olduğunu fark etmemiştim. Çok güzel bir ağzı da vardı. Dolgun ve kıpkırmızı. Ruj yada parlatıcı gibi ürünler kullanmıyordu tabii , tamamen doğal ve kalındı. ‘’ Hayır’’ dedim hala dudaklarına bakıyordum. ‘’ Belle.’’ dedi yarı gülümseyerek. Dudakları çok hoş bir şekilde kıvrıldı.’’ Eğer umursuyorsan şimdiden söyle ona göre davranırız.’’ Umursuyor muydum? Asla böyle şölenlere , merasimlere katılmamıştım. Bob annemi ve beni böyle davetlere götürmezdi. Zaten annemde bunun bir çeşit işkence olacağını bilirdi. Yine de hep nasıl davetler düzenlendiğini bilmek isterdim. Peki şimdi nasıl hissediyordum? Hissettiğim tek şey aşağılandığım ve aldatıldığımdı. Kor bir ateş gibi boğazımda yanıyordu. Yutkunmak acı veriyor , böğürmek ve ağlamak istiyordum. Daha da kötüsü saklanmak. Ama bunca yıldır saklanmıyor muydum zaten. ‘’ Hayır’’ dedim kararlı bir sesle. ‘’ Buraya tek bir şey için geldim. ‘’ Logan sırıttı ve öne doğru eğildi. Çok yakınımda olduğu için niyetinin ne olduğunu anlamıştım. Ani bir refleksle geri çekildim. Logan neden ondan kaçtığımı anladı. Elini belimden düşürdü ve içkisini yudumladı. ‘’ Sevgili rolü yapıyoruz Belle. Seni öpmek için bende can atmıyorum. ‘’ dedi huysuz , buz gibi bir sesle. Başımı öne eğdim. Lanet olsun , onu öpmek istemeyen bendim. Peki neden onun rol icabı beni öpmek istediğini bilmek canımı acıtmıştı? ‘’ Belle.’’
Başımı kaldırdım ve sesin geldiği yöne baktım. Onu gördüm. Sanki birisi kaburgalarımın arasından koca bir bıçak saplamış gibi geri çekildim. Logan hemen belime sarıldı. ‘’ Duncan.’’ dedi sahte bir sevinçle. ‘’ Pek şık görünüyorsun, buruşmuş pantolonlar moda mı?’’ Duncan kaşlarını çatmış , çok kızgın görünüyordu. İpek gibi yumuşak olan kumral saçlarını arkadan toplamıştı. Üzerinde siyah bir ceket , beyaz ön yakası açık gömlek giymişti. Nefes kesici görünüyordu ki bu gögüsümdeki acıyı artırdı. Onu görmeden ihanetini öğrendiğimde yaşadığım hayal kırıklığı ve acı onu gördüğüm acıyla bir değildi. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Duncan kızgınlıkla parlayan güzel mavi gözlerini bana dikmişti. ‘’ Bana aşık olduğunu düşünmeye başlayacağım Logan. Üstüme başıma çok dikkat ediyorsun.‘’ Bağırmıyordu ama ağzından çıkan her kelime saf nefret taşıyordu. ‘’ Şimdi bu bir tür şaka mı?’’ Elimi Logan’ın beline sardım. Kollarımda taş kesilmişti. Sanırım bende böyle bir tepki beklemiyordu. Logan güneşi görmüş mahkumlar gibi gülümsedi. ‘’ Ne demek istediğini anlamadım?’’ dedim buz gibi bir sesle. ‘’ Ah , öyleyse daha açıklayıcı olayım. ‘’ dedi Duncan fısıldayarak. ‘’ Fahişeler gibi giyinerek burada ne yapıyorsunuz? Hem sizin yarın gelmeniz gerekmiyor muydu? ‘’ ‘’ Planını mı bozduk? ‘’ dedi Logan Duncan cevap için bocaladığı yüzünden okunuyordu. Kolumu tutu ve beni çekmeye başladı. ‘’ Hadi gidiyorsun. ‘’ Kolumu ondan çekmek için bütün kudretimi kullandım ama bir işe yaramadı. Logan ise benim gibi güçsüz değildi.Duncan’ın elini sertçe kolumdan ayırdı ve önüme geçip beni arkasına itti. ‘’ Eğer bir daha ona parmağını bile sürersen sonuçlarına katlanırsın.’’ Logan’ın yüz ifadesi beni olduğum yerde titretti. Önümde sağlam bir duvar gibi duruyordu. Duncan ona cevap vermek için ağzını açmıştı ki altın nakışlı , beyaz elbiseli sarışın bir kız gelip Duncan’ın koluna girdi. Rosaline gülümseyerek bir bana bir de Logan’a baktı. Duncan sanki elektrik çarpmış gibi kolunu silkeledi ama Rosaline’in onu bırakmadı.’’ Logan ve Bellatrix , sizi görmek ne hoş?’’ ‘’ Aynı karşılığı vermeyeceğim Rosa. ‘’ dedi Logan hala Duncan’a bakıyordu. ‘’ Belle seninle birkaç dakika konuşabilir miyim? ‘’ dedi Duncan Başımı iki yana salladım. ‘’ Çok önemli.’’ diye ısrar etti.
Rosaline önümde duran Logan’ın cüssesi yüzünden başını yana doğru eğmek zorunda kaldı. ‘’ Bellatrix , Duncan’ın elindeki yüzüğü görüyor musun? Evet , doğru kaltak biz nişanlandık. O yüzden umarım birazcık onurlu davranırsın ve Duncan’ı rahat bırakırsın. ‘’ Duncan Rosaline’in kolunu sert bir şekilde kavradı ve onu geriye çekti. Dönüp bana baktığında yüzünde acıma ve korku karışımı bir ifade vardı. O an hissetiğim bütün hisleri içime attım. Lanet bir nükleer bomba gibiydim ama şimdi patlamayacaktım. Hayır , ona bu zevki tattırmayacaktım. ‘’ Senin aksine Rosa.’’ dedim ifadesiz bir şekilde. ‘’ Ben evlenmek üzere olan erkeklerin peşinden koşmam. ‘’ Duncan şok olmuştu. O inanılmaz güzellikteki gözlerinin kocaman açılması , ağzının açık kalması bunu gösteriyordu. Beklediği tepkinin bu olmadığı belliydi. Sanırım kekelememi , oradan koşar adımlarla ayrılmamı ,belki de ağlayıp , bağırmamı bekliyordu. Bunun söylemek benim için ne kadar zor olsa da Logan sağolsun , eğer o an onların nişanlandığını öğrenseydim büyük olasılıkla tepkim aynı o şekilde olurdu. Lanet olsun , şimdi bile Duncan’ın kasıklarına iyi bir tekme yapıştırmak istiyordum. Yada sıkı mükemmel kıçında sivri topuklarımın damgasını basmak. Ama - tekrar Logan sağolsun – buna hazırlıklı gelmiştim. Hayır , sadece bunun için gelmiştim. Duncan’ın pırlanta gibi parıldayan gözlerine bakıp duygusuz sürtüğü oynayacaktım. ‘’ Biliyorsun.’’ dedi Duncan adeta kekeleyerek. ‘’ Sen … senin haberin var mıydı?’’ Yüz ifadesini tam olarak okuyamıyordum ama sesinin titrediğini hissetmiştim. Evet , pislik herif haberim vardı mı daha iyiydi? Yoksa direk okkalı bir küfür mü sallasaydım. Zor bir tercih. Dur bir düşüneyim. Tam seçimimi küfürden yana kullanmıştım ki Logan araya girdi. ‘’ Elbette , Duncan. Ama söylemem gerek davet edilmediğime üzüldüm. ‘’ Duncan başını salladı ve Rosaline’i itekleyerek bizden uzaklaştı. Tutuğumu bile fark etmediğim nefesimi verdim. Logan dönüp bana sarıldı. Onu itmeye çalıştığımda ‘’ Titriyorsun.’’ dedi. ‘’ Elbette titrerim , seni dangalak. Üzerimdeki kumaş parçasını toz bezi kadar. ‘’ dedim ama sert kollarının beni sarmasından hoşnuttum. Logan hafifçe güldü. İkimizde titrememin üzerimdeki kıyafetle yakından uzaktan bir alakası olmadığını biliyorduk. *** Biliyordu. Nefesi biraz hızlanmış olmasına rağmen gözlerinde ve duruşundaki sertlik Rosaline’in söylediklerinin onu şaşırtmadığını gösteriyordu. Biliyordu. Gömleğimin bir düğmesini daha açtım, ellerim boynuma gitti. Nefes alamıyordum, kalbim sıkışıyordu.Sanki biraz önce koparılmış atılmış gibiydi. Az önce gördüğüm kadının Cisco’un ölümü sonrası hastanede yatarken karşılaştığım kadınla alakası yoktu. O kadın sıcaktı , bana bakarken bile kocaman gözleri ışıldardı. Cisco’nun
öldüğünü öğrendiğinde dolan gözleri , evine gittiğimde yediğimiz ilk pizaaya saldırması , Jenny ile mutfakta gülüşü , beni sıcak yatağına davet eden dudakları , yüzümü okşayan yumuşacık elleri … Biliyordu. Arkamdaki ayak seslerini duyunca döndüm. Rosaline eteklerini tutmuş arkamdan koşuyordu. ‘’ Git.’’ ‘’ Duncan …’’ ‘’ Şu an görmek istediğim en son kişi sensin. Git. ‘’ dedim fısıldayarak. ‘’ Ama…’’ ‘’ Anlamıyorsun. Nefes alamıyorum. ’’ Nefes alamıyorum. Rosaline başını salladı ve sırtını düzleştirerek büyük salona yürüdü. Onun gidişini gördükten sonra hızla dış kapıya doğru yürüdüm. Soğuk havanın bana bir faydası olmadı. Bunun fiziksel bir şey olmadığını biliyordum , yine de can yakıyordu. Belle’yi bu kadar önemsediğimi bile bilmiyordum. Şimdi ise bütün anılar beynime hücum ediyordu. Çiçekler ile dolu bahçeye doğru ilerledim ve bir banka oturdum. Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Asıl yapmak istediğim bütün saçlarımı yolmaktı yada bağırmak. Ama nefes bile alamıyordum. Kibirliydim ama böyle yetiştirilmiştim. Babam Cape’in önde gelenlerindendi. Annemin adı bile bütün kapıları açardı. Varlıklıydım istediğim her şeyi almış , bütün meydan okumaları kazanmıştım. Sadece istemem yeterliydi. Ne var ki hiçbir zaman gerçek bir şey hissetmemiştim. Kız kardeşimi seviyordum ama bu bile zamanla solmuştu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Bu acı ise çok gerçekti. Son haftalarda yaşadığım her şey gerçekti. Logan’ın bile gerçekten komik olduğunu düşünmeye başlamıştım. Güldüm. Sırf Belle’yi utandırmak için teşhircilik yaptığım zamanlar verdiği tepkiler komikti. Belle’in farkında olmadan göğsümü izlemesi , ona yaklaştığım zaman hissettiğim tatlı heyecan gerçekti. Bu acıda gerçekti. İkiye ayrılıyor ,bin parçaya bölünüyordum sanki. Kızgındım , Logan’ın Belle’ye öyle sarılması gözümün önünden gitmiyordu. Belle’in soğuk bakışları. Tanrım , keşke bir hafta öncesine gidebilseydim. Keşke o küçük dairede olabilseydim.Başımı ellerimin arasına aldım. Gerçekten bu kadar mı kibirliydim? Her şeyi bir arada tutabileceğimi mi sanıyordum. Hem kral olup , hem Belle’ye sahip olabileceğimi mi? Evet , eğer planım mahvolmasaydı istediğim her şeye kavuşabilecektim. Derin bir nefes aldım. Ciğerlerim acı içinde kasıldı. Bir nefes daha. Asla savaşmadan pes etmezdim. ***
‘’ Kendimi aptal bir pembe dizinin içine hapsolmuş gibi hissediyorum. ‘’ dedim derin bir nefes alarak. Logan gülümsedi. ‘’ Seni çok iyi anlıyorum. ‘’ ‘’ Sana gülümsememi sevdiğimi söylemiş miydim?’’ dedim Logan’ın elinde tutuğu kadehi alıp kafama diktim. ‘’ Seni küçük yalaka. ‘’ dedi ve daha geniş gülümsedi. ‘’ Teşekkürler. ‘’ dedim başımı öne eğerek. ‘’ Eğer sen olmasaydın , bu lanet oyunda harcanmış bir piyon olacaktım. ‘’ ‘’ Önemli değil. ‘’ dedi karanlık gözlerle etrafı süzmeye başladı. Ama benim için önemliydi. Her şeye rağmen yine buraya sürüklenmiştim. Yine acımasız bir oyunun içindeydim. Bu sefer tek farkı vardı. Logan bana karşı değil benim yanımdaydı.İç çektim. İçimdeki bütün karmaşaya rağmen bunu unutmayacaktım. Logan kalabalığı süzerken bende ona baktım. Yakışıklı cehresi merakla aydınlanmıştı. Logan eskiden böyleydi yani bana düşman olmadan önce. Masum , meraklı bir çocuk. Bu hali bana oyun olsun diye kuma gömdüğümüz oyuncaklarını bulamayınca ağladığı zamanı hatırlatmıştı. Ağlamasın diye onu öpmüştüm. O kadar şaşırmıştı ki yaşlı gözleriyle bir kahkaha atmıştı. O kahkahasını hiç unutmamıştım. O günüde, her ne kadar kötü hatıralarla lekelenmiş olsa da. O gün benim için özeldi. Aynı bu Logan’ın – masum bir çocuk gibi merakla etrafa bakan Logan’ın – ilk aşkımın benim için özel olması gibi. Arkamdan gelen ses beni düşüncelerimden ayırdı , irkildim. ‘’ Sanırım tanıştırılmadık.’’ Dönüp baktığımda birbirinin aynısı iki adamın tam önümde dikildiğini gördüm. İkisi de ayakkabılardan saç stillerine kadar aynıydılar. Logan arkamda iç çekti. ‘’ Lütfen Gwen , bana hala bu taktikle kız tavladığını söyleme.’’ Adamlardan biri sırıtınca onun Gwen olduğunu anladım. ‘’ Eve hoş geldin ördek.’’ dedi diğeri hafifce başını eğip reverans yaparak. Gülümsedim. Winter kardeşler bana sarkıntılık yapmak için geldiyse elbise gerçekten işe yarıyor olmalıydı. Eh , neredeyse çıplak olduğum için bu doğal diye içimden geçirdim. ‘’ Sen hangi taktiği önerirsin Logan’’ dedi Gwen sırıtıyordu. Logan masadan uzaklaşıp yanıma geçti. ‘’ Yerinde olsaydım hiç birini demezdim. Kusura bakmayın ama bu aralar pek paylaşımcı değilim. ‘’ İkizler birbirine bakıp gülümsediler. Logan da onlara katıldı. Eski dostların yaptıkları gibi birbirlerinin sırlarına vurdular.
‘’ Sensiz buralar çekilmiyor dostum. Duncan pek bir suratsız oldu.’’ dedi Gwen. Sonra bana bakıp tekrar başını hafifçe eğerek selam verdi. Üç arkadaş konuşmaya başladılar. Gwen ve Gillian Logan yokken olan bütün dedikoduları teker teker ona anlatıyorlardı. Bir yandan onları dinlerken bir yandan etrafa bakmaya başladım. Kimse benimle göz göze gelmiyordu ama neredeyse herkes beni izliyordu. Eve hoş geldin demişti Gillian. Yargılayan bakışlara bakınca hiç yabancılık çekmedim. Gerçekten de evdeydim. Duncan’ın annesini gördüm. Bayan Eli , Bay Eli’yle hararetli bir şekilde konuşuyordu. Eliyle beni ve Logan’ı gösterdi. Duruşundan ve mimiklerinden bizi kovmasını istediğini anlayabiliyordum. Bay Eli bariz bir şekilde başını sallıyordu. Sanki yapabileceğim hiçbir şey yok dermiş gibiydi. Logan’ın kolunu tutum. ‘’ Aşkım.’’ Dedim gözlerimi ilerdeki tartışmadan ayırmadan.’’ Ben lavaboya kadar gidiyorum. ‘’ Logan’ın cevap vermesini beklemeden uzunlamasına küçük cüzdanımı kaptım ve giderek hararetlenen tartışmaya doğru yürüdüm. İki adım kala Bayan Eli’nin söyledikleri net bir şekilde duyuluyordu. ‘’ Rosaline’in bundan ne kadar rahatsız olduğunu görmüyor musun? Zavallı kızcağız kendisini odasına kapattı. Kov şu ucubeleri .’’ Bay Eli tekrar başını salladı. ‘’ Yapamam Elena. Logan’ın meclis de yer sahibi , Bob’un kızı da bir kraliçe adayı. Eğer seçilirse …’’ ‘’ Güldürme beni adam. Rosaline dururken o şırfıntı mı kraliçe olacak? Sen ondan korkacağına Rosaline hakkı olanı aldığı zaman bu anı hatırladığında olacakları düşün. ‘’ Gülümsedim ve boğazımı temizledim. İkisi de adeta yerinden sıçradılar. Duncan’ın küçük kız kardeşi gözlerini kocaman açmış tam karşımda bana bakıyordu. Tartışma devam ederken olabildiğince ailesinden uzaklaşıp duvara yaslanmıştı. Bay ve Bayan Eli’ye baktım. ‘’ Biliyor musunuz Bayan Eli , oğlusunuz hala bu şırfıntının mühürü. Yani yerinizde olsaydım Rosaline’den korkmayı bir köşe bırakırdım , çünkü olurda beni öldürmek isteyenler tekrar gelirse Duncan’ı onların önüne atacağım. ‘’ Tatlı tatlı gülümsedim. Bayan Eli’nin beti benzi atmıştı. ‘’ Ha , bir de. Duncan’la ben işi pişirdik.’’ dedim yüksek sesle. ‘’ Belki bilmek istersiniz , oğlunuz beş dakika bile dayanamıyor. ‘’ Salondaki herkes içeriye girdiğimiz de olduğu gibi ölüm sessizliğine büründü. Duncan’ın kız kardeşi Narissa gülmemek için elini ağzına götürmüştü. Odanın ucunda bir kahkaha yankılandı. Logan ve ikizler gülmeye başlayınca bütün gözler Bayan Eli’ye döndü. Gülümseyerek , salına salına salondan çıktım. Gülümsemem yüzümde soldu . İki basamaklık merdivenden inip , geniş merdivenden yukarıya çıktım. Boş bir oda bulup , sinir krizi geçirmek istiyordum. Merdivenleri çıkınca donup kaldım.
‘’ Bellatrix , seninle yeniden karşılaştık , ne kadar güzel.’’ ‘’ Kraliçem. ‘’ dedim huysuz bir ses tonuyla. Kraliçe gülümsedi. Kulüpte olduğundan daha farklı görüyormuş dedim kendime. Tabii o sıralar ‘biraz’ alkolün etkisinde olduğum için aradaki farkı tam olarak anlamıyordum. Yine de güzel gözlerinin etrafındaki gölgelerin o gece olmadığına emindim. Kraliçe şık yeşil bir elbise giymişti. Yanılmıyorsam balık modelli diyorlardı. Kıvrımlarını ortaya çıkarmış , çok hoş durmuştu. Birden başımı eğilip kendi elbiseme bakmadan edemedim. ‘’ Çok hoş görünüyorsunuz.’’ dedim ‘’ En azından benim gibi birazdan eline kırbaç alacakmış gibi görünmüyorsunuz.’’ Kraliçe tekrar güldü. ‘’ Sana küçük bir sır vereyim , senin kıyafetini bu sudan çıkmış balık gibi görünen elbiseye tercih ederdim. En azından rüzgar alıyordur.’’ Güldüm. ‘’ Evet , özellikle alttan. ‘’ ‘’ Gel Belle , aşağıdaki saçma kalabalığı bırakıp , gerçekten sohbet edeceğimiz bir yere gidelim. ‘’ Başımı salladım ama Kraliçe ben onay vermeden koridorda yürümeye başlamıştı bile. Hızla peşine düştüm. ‘’ Accard’ın nasıl kurulduğunu biliyor musun?’’ dedi bana bir kez bakış atmadan. ‘’ Hayır.’’ ‘’ 17 yy.’da sanırım , belki de 16. yy’dadır. Marcel diye bir adam , yani bir Wiccan tarafından kurulmuş. Marcel bir altın karşılığında onu çağıran adamların istediği dileği gerçekleştirirmiş. Sonra bu işi daha geniş alana yaymaya başlamış. İngiltere’deki belli çingene kabilelerine gidip onunla çalışmak isteyen Wiccan’ları buyrulduğu altında toplamış. Kısa sürede dünyanın her yerine bir altına karşılığında büyü satmaya başlamışlar. ‘’ ‘’ Neden bir altın?’’ diye sordum. Bir merdiven daha çıkmıştık , önümüzde dış kapı olacak kadar büyük bir kapı belirdi. Kraliçe kapıyı açtı ve benim geçmem için kenara çekildi. ‘’ Bilmiyorum , belki daha fazlasında gözü olmadığı için.’’ İçeriye girdiğimde soluğum kesildi. ‘’ Vay.’’ Kraliçe’nin çalışma odasına gelmiştik. Büyük salon gibi altın renk ağırlıklı bir odaydı. Üç büyük deri koltuk vardı. Hepsi bej rengindeydi. Kahverengi büyük bir çalışma masası üzerinde bilgisayar olduğunu tahmin ettiğim elektronik cihaz vardı. Üç adet telefon ve tanımlayamadığım kutu gibi bir alet de vardı. Geniş şöminenin üzeride güzel iç içe geçmiş iki kılıç duruyordu.Oda çok genişti. Salon kadar olmasa da normal bir yatak odasından genişti. Kraliçe yanımdan geçip , içeriye girdi ve masaya dayandı. ‘’ Odanız çok güzel.’’ Dedim hala etrafı incelerken.
‘’ Kraliçe seçildiğim hafta evi gezerken burasını bulduğumda bende aynı şeyi düşünmüştüm.‘’ ‘’ Daha önce görmemiş miydiniz?’’ Eliyle içeriye gelmemi işaret etti. Bir yedi adım sonra masanın önündeki koltuğa otrudum. ‘’ Hayır , normalde kimsenin buraya gelmesine izin verilmez. Zaten bu malikanede on beş yatak odası , üç yemek odası ve dört oturma odası ve iki çalışma odası daha olduğunu düşünürsek burayı bulmak biraz zaman alırdı.’’ Ağzım açık kalmıştı. Gerçekten .’’ Vay canına , buranın büyük olduğunu biliyordum ama bu kadar büyük olduğunu bilmiyordum. ‘’ Şaşkınlığım Kraliçe’yi güldürdü. ‘’ Evet , bir hafta sonra burasını terk edeceğimi düşünmek üzücü. Hepsi Rosaline’in olacak.’’ Başımı salladım. Kraliçe devam etti. ‘’ Rosaline’in kraliçe olduğunu düşünmek korkutucu.’’ Daha candan katılamazdım sanırım. Rosaline kendi zevklerinden başka bir şeyi önemsemeyen birsiydi. Onun gibi birisinin bir ırkı yöneteceğini bilmek - bu ırk Wiccanlar gibi kendini beğenmiş bir ırk olsa da – içimi ürpertiyordu. ‘’ En azından Duncan var.’’ dedi Kraliçe , gözlerini bana dikerek. ‘’ İkisi birbirinden beter.’’ Dedim kaşlarımı çatarak. Kraliçe gülümsedi. ‘’ Ondaki ani değişikliği merak etmiştim. Kulüpteyken sana karşı çok ilgiliydi. Bayıldığın zaman ne benim mühürlerimin ne de Logan’ın sana dokunmasına izin vermedi. Kollarındayken sana bakışını gördüm. Derken iki gün önce başka bir kadınla nişanlandığını ilan etti.’’ ‘’ Beni kullandı.’’ dedim altımdaki halıya bakarak. Size halıdan bahsetmiş miydim? İran halısıydı sanırım desenleri çok hoştu. İç içe geçmiş güzel çicekler … Kraliçe gülümsedi. ‘’ Bazen beklenmeyen şeyler olur. Belki de aldığın bu yara gözünü açmalı.’’ Başımı kaldırıp Kraliçeye baktım. ‘’ Nasıl yani?’’ ‘’ Logan sana aşık bir erkeğin bir kadına bakacağı gibi bakıyor.’’ Başımı iki yana salladım. ‘’ Sadece rol yapıyoruz. Duncan’ı kıskandırmak için.’’ Kraliçe kendinden emin bir şekilde başını salladı. ‘’ Hayır , Belle. Ben bugün yada bundan sonraki günler oynayacağınız oyundan bahsetmiyorum. Ben ikinizi yan yana gördüğüm ilk an fark ettiğim bir şeyden bahsediyorum. Logan sana sırılsıklam aşık.’’
***
Belle salonda değildi. Logan ikizlerle birlikte kahkahalar atıyordu. Juss , Elenoir başta olmak üzere pek çok kız etraflarına toplanmış onları dinliyorlardı. Rosaline bile somurtmasına rağmen grubun biraz ilersinde onlara bakmaktaydı. Ama Belle yoktu. Annem hızla bana doğru geldiğini görünce içimden bir küfür savurdum. Tam önümde ellerini beline koyarak durdu. Narissa hemen arkasında gülümsüyordu. ‘’ Duncan Ryan Eli ‘’ dedi sadece annelerin sahip olduğu sert tonla. ‘’ Bana hemen o ne idüğü belirsiz kızla yatmadığını söyle. ‘’ Kaşlarımı çattım ve Narissa’ya baktım. Neden bahsediyordu bu kadın? Narissa sırıtarak ‘’ Bellatrix Frank’dan bahsediyor. Hani kısacık elbiseyle gelip takdirimi kazanan kişi.’’ Annem Narissa’ya kötü bir bakış attı. ‘’ Belle ile yattığımı da nereden çıkardın , tanrı aşkına?’’ Yine Narissa cevap verdi. ‘’ Kendisi söyledi. ‘’ ‘’ Hem de bağırarak. ‘’ dedi annem , gözleri dolmuştu. ‘’ Beni herkese rezil etti. Üstelik senin iktidarsız olduğunu ima etti. ‘’ ‘’ Ne?’’ Narissa katıla katıla gülmeye başladı. Bense gülmek ile gülmemek arasında gidip geliyordum. Neden gidip anneme böyle bir şey söylemişti ki? Beni hala önemsiyor muydu? Ona yaptıklarım için benden intikam mı alıyordu? Logan’a baktım. Elbette beni onunla kıskandırmaya çalışıyor olmalıydı. Belle asla beni aldatmazdı.O öyle bir kız değildi. ‘’ Neden gülüyorsun sen?’’ dedi annem. ‘’ Bana bak Duncan , Rosaline ile evleneceksin. Bu tür sapkınlıkları bırak. Hem test yaptırdın mı sen?’’ ‘’ Ne testi?’’ dedim hala gülümsüyordum. ‘’ Hastalık testi tabii. Bu kızda kesin Hepatit B , AİDS vardır.’’ Annemin kollarından tutum. ‘’ Anne , biraz sakinleş. Belle seni kızdırmak için öyle söylemiş . Ben onunla yatmadım.’’ Kadın açıkça rahatladı. ‘’ İktidarsız da değilsin değil mi?’’ ‘’ Anne!’’ Elini salladı. ‘’ Tamam ,tamam. Sormak zorundaydım. Gidip babanı bulayım ve bu iğrenç partiden gidelim.’’ Beni adeta kenara iterek yürüdü. Narissa hala gülüyordu. ‘’ O değil mi?’’
‘’ Nasıl yani?’’ dedim etrafa bakarak. Belle neredeydi? ‘’ Aşık olduğun kişi.’’ Narissa’ya baktım. Gözlerinde en ufak yargılama yoktu. ‘’ Evet , ufaklık. Sanırım o ‘’ Narissa dudağını ısırarak gülümsedi. ‘’ Ne kadar rahatladım bilemezsin. ‘’ Baş parmağını kaldırdı. ‘’ İyi seçim , büyük kardeş. İkimiz birlikte annemi kalpten götüreceğiz.’’ Gülümsedim. Narissa annemin peşine takılırken ona Kralıktan vazgeçmediğimi söylemedim. Hayır , hala ikisini de almaya niyetim vardı. Belle’ye kendimi affettirecek , ona aşık olduğumu itiraf edecektim. Ve Rosaline ile evlenip Kral olacaktım. Logan’ın kalabalığı yarıp bana doğru geldiğini görünce kaskatı kesildim. '' Arada senin dar tişörtlerini ödünç alabilir miyim? '' dedi yarı bağırarak. Ağzını yayarak konuşması yüzünden o çirkin suratına bir yumruk yapıştırabilirdim. '' Sevgilim onları baya beğenmişti de.'' '' Benim tişörtlerim sana olmaz. '' dedim dişlerimi sıkarak. Şeytani gülüşü yüzünü kapladı. '' Dostum, zaten amacım giyinmek değil.'' ‘’ O zaman amacın ne Logan? Benden intikam almak değil mi? Git kendine başka oyuncak bul. Bu çocuk büyüdü.’’ Logan sırıtmaya devam etti. ‘’ Sırf Belle’ye dokunduğun için ağzını burnunu dağıtabilirdim Duncan.Ama onu aldatmak sıradan bir kadınmış gibi onu kullanmak. Bunun için seni süründüreceğim.’’ Bir adım daha atıp yüzümü yüzüne dayadım. Logan’ın benimle neredeyse aynı boy olduğunu yeni fark etmiştim. ‘’ Bu küçük hamlen onu geri almanı sağlamayacak. Senden ölesiye nefret ediyor. Eğer bana inanmıyorsan tek yapman gereken sana bakarken yüzünün aldığı ifadeyi seyretmen. ‘’ ‘’ Seni piç. Eğer Belle gerçeği bilirse…’’ ‘’ Gerçeği bilirse ne fark edecek Logan. Ona yaptıklarını telafi edebilir misin? Bıraktığın kabusları geri alabilir misin? Hepimiz aynı evde kalıyorduk , Logan. Gece gördüğü kabusları biliyorsun. Senin ona yaptığın işkenceler hala rüyalarına giriyor.’’ Logan’ın yüzündeki acıyı zevkle seyrettim. ‘’ Aferin sana dostum.’’ dedim yavaşça koluna vurarak. ‘’ Bırak , gerçekten onu hak eden alsın. Çek git , Logan. Uzun zaman önce yaptığın gibi onu bir daha rahatsız etme.’’ Logan yavaşça gülümsedi. ‘’ Bu sefer değil ,seni suistimalci piç. Bu sefer meydanı sana bırakmayacağım. ‘’ ‘’Öyle olsun’’dedim bir adım geriye çekilerek.’’ Sonunda kazanan yine ben olacağım nasılsa.’’
‘’ Göreceğiz.’’ ‘’ Beyler , kavga etmeyecekseniz bizi oylamayın.’’ dedi Gwen , cevresindeki kızlar güldü. Etrafa baktığımda herkesin bizi izlediğini gördüm. Rosaline birazdan kusacakmış gibi görünüyordu. Geri dönüp kapıdan dışarıya çıktım. Yan gözle bakınca Rosaline’inde peşimden geldiğini gördüm. Merdivenin başında durup ona baktım. ‘’ Ne var?’’ ‘’ Seni bırakmayacağım.’’ dedi alt dudağı hafifce titriyordu. ‘’ Bende seni bırakmayacağım.’’ dedim kaşlarım daha da çatıldı. Sıkkın bir ifade takındım. ‘’ Seni bırakmayacağım.’’ dedi tekrar. ‘’ Anladım Rosa.’’ ‘’ Hayır.’’ Diye itiraz etti. ‘’ Anlamadın. O sefil şeyi önemsiyorsun. Bunu görebiliyorum bakışların , duruşun sana dokunduğumda aldığım tepki bunu açıkça belli ediyor. Ama ben seni bırakmayacağım Duncan. Sen beni sevmeyi öğrenene kadar sana sözcükler fısıldayacağım , dokunuşlarımdan zevk almaya öğrenene kadar sana dokunacağım. Öpüşmelerimiz daha ıslak ve ateşli olacak ta ki sen benden başka kimseyi düşünemeyecek hale gelene kadar. İnan bana bunu başaracağım Duncan.’’ Başımı salladım. ‘’ Şimdiye kadar yaptığın anteramanları biliyorum Rosa.’’ Roslaine’in gözlerini kapatıp , bir dakika boyunca öyle kaldı. Gözlerini açtığında akmamış göz yaşlarını görebiliyordum. ‘’ Ah , bu az kalsın incitiyordu.’’ Soğuk kahpe! Arkamı dönüp merdivenlerden çıktım. Beni bırakmayacakmış , Tanrım ,bende buna güveniyordum ya. Odamın kapısı hemen koridorun sonundaydı.Üst kata çıkan merdivenler arkamda , sağımda kalıyordu. Tam kapımın kolunu tutmuştu ki hemen arkama döndüm. ‘’ Belle.’’ Belle merdivenin üçüncü basamağında duruyordu ve duvara adeta yapışmıştı. Gözlerini yumdu ve bir iki saniye öylece durdu. Gülümsedim. ‘’ Benden mi saklanıyordun?’’ ‘’ Hayır.’’ dedi dönüp duvarı eliyle silmeye başladı. ‘’ Sadece mimarisi ilgimi çekti. ‘’ Güldüm. ‘’ Demek mimarisi ilgini çekti. Peki düz duvarın en çok neyini beğendin?’’ Somurttu. ‘’ Tamam , senin geldiğini görünce dönüp senden saklanmaya çalıştım.’’ İleri bir adım atım. Belle geriye doğru adım attı. ‘’ Niye benden kaçıyorsun?’’
‘’ Niye bana yalan söyledin?’’ dedi başını başka yöne cevirerek. ‘’ Ne konuda?’’ ‘’ Ne konuda mı? ‘’ Sinirlenmişti. O kadar sinirlenmişti ki burun deliklerini büyüdüğünü görebiliyordum. Merdivenlerden inip hemen önümde durdu. ‘’ Beni kullandın seni … seni .’’ ‘’ Pislik.’’ diye yardım ettim. ‘’ Seni pislik.’’ Gülmemek için dudaklarımı birbirine yapıştırdım. Ellerini beline koymuş kocaman gözlerle yukarıya bakıyordu. Tanrım , ne kadar da küçük ve güzeldi. Ah , evet , çok güzeldi. Saçları birbirine karışmış , göz makyajı akmıştı ama yine de mükemmel görünüyordu. ‘’ Ah , o konuda.’’ dedim unutmuş gibi . Belle hızla gögüsüme bir yumruk indirdi. Eğer ondan böyle bir tepki beklemiyor olsaydım büyük olasılıkla gerilerdim . O küçücük yumruğu bana bir sinek ısırığı gibi gelmişti. Diğer eliylede bana vurmaya kakınca iki elini tek elimle tutum ve odamın kapısını açarak onu içeriye savurdum. ‘’ Ne yapıyorsun?’’ dedi etrafa bakınarak. Kapıyı kapattım ve önüne geçtim. ‘’ Sana kendimi affettirmeyi düşünüyorum.’’ ‘’ Duncan , gerçekten de evlenmek üzere olan adamlar ile ilgilenmiyorum. Sen belki beni Rosaline ile karıştırıyor olabilirsin ama…’’ Tatlı sesi beni uyuşturmuştu. Onu tutup yanıma çektim ve öptüm. Dudaklarım dudaklarına değer değmez tekrar nefes alabiliyordum sanki. Aramızdaki elektrik gözlerimde çaktı. Tanrım , o kadar tatlı bir titreme vücudumu sardı ki karşı koyamadım. Zaten karşı koymayı da istemiyordum. Belle’in şaşkınlığında yaralanıp , dudaklarını araladım. Dilim onun diline baskı yapıyor. Bütün tadını alabiliyordum. Ve kesinlikle sadece Belle’in tadı vardı. Logan’ın onu öpmemiş olduğu gerçeği bedenimi rahatlattı. Belle’yi yavaşça yatağa doğru çekmeye başladım. ‘’ Ah!’’ Keskin acı dudağıma saplandı. Belle dudağımı ısırmıştı. Daha yatağa bile varamadan kollarımdan ayrıldı ve kapıya doğru gitti. Elimi dudağıma götürdüğüm de kanadığını gördüm. ‘’ Lanet olsun , Belle kanattın.’’ Bu onu durdurdu. Açık kapının eşiğinde durup bana baktı. Ayrı olsak da aramızdaki elektrik vızıldamaya devam ediyordu. ‘’ Bir daha bana sakın dokunma.’’ Dedi her kelimenin üstüne basarak. ‘’ Bana karşılık verdin’’ dedim
‘’ Alışkanlık , bir daha olmayacak.’’ ‘’ Ben olmasını istiyorum.’’ Belle başını iki yana salladı. ‘’ Ben istemiyorum.’’ dedi ve çıktı. Elimdeki kana baktım. Ah , kesinlikle tatlı Belle’m bunu ve daha fazlasını yaşayacağız. Sana bu konuda söz veririm.
Bölüm On yedi ‘’ Hey , uykucu uyan.’’ Yorganı kavradığım gibi başıma çektim. Ama güçlü bir el bütün yorganı alıp yataktan yere attı. ‘’ Kalk hadi ,beni bile bu kadar mızmızlanmıyorum. ‘’ ‘’ Logan , git başımdan.’’ Logan gitmek yerine güldü. Kocaman yatağın üzerine çıkıp tepeden bana baktı. Uyku mağduruydum çünkü şafak sökerken uyuya dalmıştım. Logan burnumu iki parmağı arasına alıp sıktı. ‘’ Git başımdan.’’ dedim gülerek ve onu itip yataktan atmaya çalıştım. Bir işe yaramadı tabii. Eğer karşımdaki bir ayı olsaydı ölü taklidi yapardım.Acaba bu taktik Logan’ın üzerinde işe yarar mı diye düşünürken Logan ellerimi tutup beni havaya kaldırdı ve kendine doğru çekti. Gülmek ve çığlık atmak arası bir ses çıkarıyordum.Aynı zamanda tekmelemeye ve elinden kurtulmaya çabalıyordum. Logan yüksek sesle kahkaha atıyordu. ‘’ Bırak beni.’’ dedim şimdi resmen gülüyordum. Logan başını salladı ve beni tek bir hareketle altına aldı. Direğimle boşluğuna vurduğum da yüzünü buruşturdu. Yatakta yuvarlandık , bu sefer üste olan bendim. ‘’ Logan.’’ dedim neredeyse bağırarak . ‘’ Çok yaramazsın.’’ dedi Logan kahkaha atarak.Sonra popoma bir şaplak attı. ‘’ Hey!’’ Logan daha yüksek güldü ve beni altına almak için sağa döndüğünde ikimizde yataktan düştük. Bir anlık şaşkınlık yüzümüze yansıdı.Sonra ikimizde bastık kahkahayı. O kadar gülmüştük ki ikimizden gözünden yaşlar gelmeye başlamıştı. Logan ayağa kalktı ve neredeyse dizlerine çıkmış olan dar paça pantolonu düzeltti. ‘’ Hadi , giyin prenses . Bugün deniz kenarındaki yazlığa gidiyoruz.’’ Elimin terziyle gözümden akan yaşları sildim. ‘’ Neden?’’ ‘’ Seçim haftası planı. Bütün adaylar yazlıkta olacak , bilirsin güneş , kum ,deniz.’’ Bilmiyordum ama biliyormuş gibi yaptım. Sanırım şu seçim haftası planını görsem iyi olacaktı. En azından beni bekleyen tehlikeli öğrenmiş olurdum. ‘’ Logan.’’ Logan’a seslendiğimde çoktan kapıya varmıştı. Açık kapının eşiğinde dönüp bana baktı.
‘’ Giyinmene yardım etmemi istiyorsan , seve seve.’’ Sıkkın bir yüz ifadesi takındım ve ona dil çıkarma isteğini bastırdım. ‘’ Benim mayom yok.’’ Logan gülümsedi. ‘’ Bavulunda var.’’ Tek kaşımı kaldırdım. ‘’ Her şeyi düşünmüşsün. Peki ben senin seçtiğin mayoyu beğenecek miyim?’’ Logan güldü. ‘’ Seni bilmem ama plajdaki bütün erkekler beğenecektir. Bir de mayo değil bikini.’’ İç güdülerime karşı durmamalıydım. Kaşlarımı çatıp , dil çıkardım. Logan şaşırdı sonra kahkaha atarak odadan çıktı.Hala yerde oturuyordum.Bir dakika onun arkasından baktıktan sonra dağılmış yatağa göz gezdirdim. Kraliçe’nin sesi dün bütün gece olduğu gibi kulağımda yankılandı: Logan sana sırılsıklam aşık. İç çektim ve ayağa kalktım. Logan aşık bir adam gibi davranmıyordu değil mi? Yani tamam beni dövmüyor yada kafamı bir yerlere sokmuyordu ama farklıda davranmıyordu. Değil mi? Yatağa dokundum , daha demin olanlar aşık bir adamın davranışları mıydı? Üfledim , hiç aşık bir adam görmemiştim ki nereden bilecektim. Jenny olsa bilirdi. Jenny olsa Logan şimdiye kadar itiraf etmiş olurdu. Kötü bir düşünce aklıma girdi. Jenny olsaydı Duncan’ın oyuna düşmezdi. Ve kesinlikle dün onu öptüğünde yanıt da vermezdi. Mükemmel yumuşak saçlarından tutuğu gibi pencereden aşağıya sallardı. Başı salladım ,dün gece bütün bu düşünceler yüzünden uyuyamamıştım. Bugün yeni bir gündü ve yüzme bilmesem de denizi görecek olmak beni heyecanlandırmıştı. Evet , bugün yeni bir gündü. Giyinmem uzun sürmedi , küçük bavullumu kaptığım gibi oturma odasına getirdim. Logan’ın evi çok büyüktü. Ana Malikane kadar değildi tabii ama bir şekilde ana malikaneden daha güzeldi. Çünkü dizaynı moderndi.Kutu gibi görünen Japon evlerine benziyordu. Ön cephe tamamen büyük camlardan oluşmuştu. Bahçede küçük bir su fiskesi bulunuyordu ve kuş havuzu. Bahçe hemen hemen bütün cephelerden görünüyordu. Yatak odaları haric hiçbir yerde perde yoktu. Halı ise sadece yemek odasında vardı ki yemek odası oturma odasıyla birleşikti.Bazı zemin tahtayken bazısı mermerdi. Çok güzel ve bir şekilde sıcak bir evdi. Oturma odasına girdiğim zaman Connor , Gwen ve Gillian’ın bir arada yemek yeediğini gördüm. Hepsi masaya oturmuşlardı. Logan büyük bir sandalyede , baş köşedeydi ve gülüyordu. Beni görünce gözleri ışıldadı. Eliyle tam karşısını işaret etti. Alt dudağımı ısırdım ve gösterdiği yere geçtim. Herkes bana döndü ve sıcacık gülümsemelerini gönderdiler. ‘’ Günaydın Belle.’’ Dedi Connor. ‘’ Herkese günaydın.’’ dedim. ‘’ Yukarıda ne oldu tanrı aşkına?’’ dedi Gwen sırıtarak. ‘’ Birbirinizi mi boğuyordunuz , sevişiyor muydunuz?’’
‘’ Bence ikisi de .’’ dedi Gilian ekmeğine bal sürerek. Seslerimizin aşağıya kadar gittiğini bilmiyordum , yüzümün kızarmaya başladığını hissetim. ‘’ Nasıl tehlikeli bir görev gerçekleştirdiğimi bilmiyorsunuz.’’ Dedi Logan gözlerini bana dikerek , dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. ‘’ Gerçekten Belle ,kış uykusundaki hayvanlar bile senden daha çabuk uyanırdı.’’ Ben hariç herkes güldü. Tamam bende gülümsedim ve aklıma sokulan şu aşık olma meselesini kafamdan attım. Logan ve ben , ha , saçmalık. ‘’ Peki bu sefer ki plan ne?’’dedi Gwen bana tereyağını uzatarak. Teşekkür edip , elinden aldım ve muhteşem kahvaltıya baktım. İnanılmazdı , çeşit çeşit peynirler , kaşarlar , börekler , rengerank ekmekler , meyve suları , çörekler … Bir tek kuş sütü eksikti. Görüntü bile ağzımı sulandırmaya yetti , işaret parmağımla ağzımı sildim ve kahvaltıya resmen daldım. ‘’ Bilmiyorum , şimdilik Duncan’ı oluruna bırakacağım. Bu darbe ona yeter. Elli kolu bağlı , aklına bir plan gelene kadar bizden uzak duracaktır. Diğerlerine gelirsek , sanırım kirli gerçekler açığa çıkmalı. ‘’ Gwen güldü , Gillian başını salladı. İkisi de aynı anda hareket ettikleri için çıkan görüntü çok ilginçti. Sanki bir aynada farklı yansılamalar görüyordum. Çöreklerden bir tanesini kaptım ve meyve suyu doldurup , başıma diktim. ‘’ Resmen Cape’de kaos olacaktır Logan.’’ Dedi Gillian. ‘’ Bakıyorum da herkesin her şeyden haberi var.’’ Dedim ağzım tamamen doluyken. ‘’ Ay özür dilerim. ‘’ Gwen başını salladı. En yakınımda o olduğu için adeta üzerine tükürmüştüm. Logan gülmemek için dudaklarını birbirine yapıştırdı ama yüzündeki ifade onu elle veriyordu. ‘’ Connor , olanları zaten biliyor. Ve Gwen ile Gillian yardım alabileceğim yegane kişiler. ‘’ Ağzımdakileri yutum ve ikizlere baktım. ‘’ Sizin de mi Duncanla sorununuz var?’’ İkisi de aynı anda başını salladı. Bu gerçekten garipti , birbirlerine telepatik bir sinyal gönderiyormuş gibi aynı anda hareket ediyorlardı. ‘’ Sadece eğlence arıyoruz.’’ Dedi Gwen sırıtarak. ‘’ Ben senin intikam almanı istiyorum. ‘’ dedi Gillian son derece dürüst bir şekilde. ‘’ Bu adil olacaktır. Gerçi belirtmem gerek , ben hedefinin her zaman Logan olacağını sanırdım. ‘’ Logan’ın belirgin bir şekilde suratı asıldı ve Gillian’a düşmanca bir bakış gönderdi. ‘’ Normalde haklı olduğunu söylerdim ama o zaman çocuktuk. Her ne kadar hala olanları unutamamış olsam da hatta sık sık intikam almak istesem de artık geride bırakmak istiyorum. O anılarla yaşamak zor . Ve Logan bana bu konuda yardım ediyor , bu yüzden onunla savaş baltalarını gömmeye hazırım. ‘’
Direk Logan’a baktım. Logan sanki ışığı görmüş mahkumlar gibi şaşırmış , sevinmişti. Onu böyle görmek midemde bir acıya sebep oldu. Hayal gücü Belle dedim kendime. Logan sana aşık değil , sadece kafandan uyduruyorsun. Gillian güldü. ‘’ Affedici yanını Duncan’a uğramaması kötü olacak.’’ Ona döndüm. Ah , bu çocuk çok patavatsızdı. ‘’ O zaman çocuktum Gillian , Logan’da sen ve kardeşinde öyleydi. Şimdi yirmi iki yaşımdayım ve Duncan hala aynı kuralların geçerli olduğu yanılgısına kapıldı. Bir hata yaptı ve bunu ödeyecek. ‘’ Gillian ve Gwen –yine – aynı anda ellerini havaya kaldırdılar. ‘’ Yavaş ol kızım.’’ Dedi Gillian. Gwen tabağındaki jambonu benim tabağıma koydu. ‘’ Biz senin tarafındayız. ‘’ Güldüm , Logan’da bana eşlik etti. Bir saat sonra her şey hazırdı. Connor , Logan ve ben aynı arabada gidecektik , Gillian ve Gwen’de başka arabayla bizi takip edeceklerdi. Yazlık Cape’in yukarısında bir saatlik yolda kalıyordu. Hem dağlar ,hem de denizin birleştiği mükemmel bir yerdeydi. En azından Connor öyle diyordu. Dışarıya çıkıp bizimkilerin durduğu yere giderken yarı yolda durdum. Logan eliyle gelmemi işaret ediyordu. ‘’ Bekle , bana verdiğin şapkayı unuttum. ‘’ dedim bağırarak ve dönüp koşar adımlarla eve girdim. Oturma odasına geçip , etrafa bakmaya başladım. Neredeydi bu? Her zaman aradığım şeyleri nereye koyduğumu unuturdum. Bu benim lanetimdi.Gözümün önünde duran şeyleri bile eğer arıyorsam bulamazdım. Ta ki aramayı bırakana dek. Koltukların altına bile baktım.Bir kadın sesi duyduğum da masanın altına girmiş yere düşmüştür belki diye bakınıyordum. ‘’ Gülüyor.’’ Hızla başımı kaldırdım ve -beklenen son – kafamı masaya çarptım. ‘’ Ah!’’ Elimle başımı okşayarak koridorun başında karanlıkta duran kadına baktım. Uzun boylu , ince bir kadındı. Gölgede durduğu için biraz daha yaklaşmam gerekti. Açık seçik kim olduğunu görünce eskiye dahil anılarım gözümün önüne geldi. ‘’ Bayan Warlock?’’ dedim. ‘’ Üzgünüm , sizin burada olduğunuzu bilmiyordum. Ben şapkamı arıyordum , şey , gördünüz mü? ‘’ Logan’ın gözlerinin bir eşi olan soluk mavi gözleriyle bana baktı , sonra tekrar bahçeye döndü. Logan arabaya yaslanmış Connor’a bir şeyler söylerken gülüyordu. ‘’ Gülüyor.’’ Dedi tekrar Bayan Warlock. ‘’ Şey , evet.’’ dedim ne yapacağımı bilemez bir şekilde. Bir yanda şapkamı arıyordum.
Logan’ın annesi hatırladığım gibi değildi. Hep ince , uzun boylu bir kadın olmuştu ve saçları tıpkı hatırladığım gibi uzun ve katran siyahıydı. Gölgede bile parıldıyordu. Gözleri kocaman ve güzeldi. Uzun kirpikli ve beyaz tenliydi. Logan’ın güzelliğinin kime çektiği konusunda hiç şüphe yoktu. Ama hatırladığım yuvarlak yüzlü kadın gitmişti ve kesinlikle çok daha zayıftı. Yanakları çökmüş , gözlerinin altında mor halkalar vardı. Üstüne başına hiç dikkat etmemişti. Üzerinde mürdüm rengi bir gecelik vardı. ‘’ Onu ne zamandır gülerken görmemiştim. ‘’ dedi Bayan Warlock , oğlunundan gözünü ayırmıyordu.’’ Bugün kahkahasını duyunca inanamadım.Gelip bir bakmak istedim. Ama işte , gülüyor değil mi? Şimdi hatırladım da onu hiç gülerken görmemiştim ‘’ Logan’a baktım. Ben ona ne zaman baksam gülüyordu. Kendi yaptığı şakalara , benim sakarlıklarıma yada ona verdiğim tepkilere. Hep gülüyordu. Belki de evde böyle değildir diye düşündüm. ‘’ Sen kimsin?’’ dedi Bayan Warlock neredeyse hiç değişmeyen aynı monoton sesle. Gülümsedim ve hala başımı okşadığım elimi indirdim. ‘’ Ben Bellatrix . Hatırladınız mı? Bir zamanlar annemle iyi arkadaştınız’’ Bayan Warlock biraz düşündükten sonra gülümsedi. ‘’ Hatırladım , sen şu tatlı kızsın. Ah , anneni çok severdim. Hiç çıkarı olmadan benimle arkadaşlık etmişti.’’ ‘’ Siz onun tek arkadaşıydınız.’’ dedim olağan bir ses tonu kullanmaya dikkat ederek. Sonra onu terk etmiştiniz. Herkes gibi dışlamıştınız. Bunları söylemedim tabii , kadının ayakta duracak hali yok gibiydi. ‘’ Aradığın şapka masanın üstünde duruyor.’’ dedi sakince. ‘’ Altına bakmadan önce üstüne bakmalıydın.’’ İç çekti. ‘’ Komik kızsın. Oğluma iyi geliyorsun.’’ Logan’a son bir bakış attı ve evin derinliklerinde kayboldu. Bir dakika öylece kaldıktan sonra dışarıdan gelen korna sesi beni yerimden sıçrattı. Dönüp camdan baktığımda Logan’ın sürücü koltuğuna oturmuş Connor’la dalaştığını gördüm. Logan kornaya basmak için ulaşmaya çalışıyor Connor da onu engelliyordu. Masada duran aptal şapkayı kaptım ve dışarıya çıktım. Connor gülerek bağırıyordu. ‘’ Beş dakika sonra gelecek zaten . Niye acele ediyorsun?’’ Logan arkadaşının ensesine vurdu. ‘’ Yarım saattir bekliyoruz zaten. ‘’ ‘’ Geldi , geldi . Bak.’’ Dedi Connor. Logan Connor’ı bıraktı ve bana döndü. Yüzünde sahte kızgınlık ifadesi beni az klasın güldürecekti. ’’ Şapkayı bulmaya diye gittin kendini kaybettin değil mi? İddiaya varım gözünün önündeydi ama bir türlü bulamadın. ‘’
Kaşlarımı çattım , gerçeğe bu kadar yaklaşmış olması sinirlerimi bozdu. ‘’ Hayır , kimsenin bulamayacağı bir yere koymuşum. ‘’ dedim ‘’ Hem neden annenin evde olduğunu bize söylemedin.’’ Logan’ın gözleri açıldı. ‘’ Sen nereden biliyorsun? O şapkayı aramak için nerelere girdin , tanrı aşkına.’’ ‘’ Bir yere girmedim. Annen oturma odasındaydı , biraz konuştuk.’’ Logan kaşlarını kaldırdı. ‘’ Konuştunuz mu?’’ Başımı salladım. ‘’ Neden bana annenin evde olduğunu söylemedin?’’ Logan başını evine cevirdi. ‘’ Çünkü genelde odasından çıkmıyor.’’ Başka bir şey söylemedi , arabanın kapısını açtı ve arka tarafa geçti. Bende son kez eve baktım ve Connor’ın yanına geçmek için ön kapıyı açtım. Logan arabadan çıktı ve açtığım kapıyı hızla kapattı. Gidip arka kapıyı açtı ve binmemi işaret etti. ‘’ Unutun mu? Biz sevgiliyiz.Sevgililer her fırsatta birbirlerine yakın olmak isterler.Yani genelde de arka koltukta sarmaş dolaş otururlar.’’ Arkaya otururken ‘’ Ne biliyim , hiç araba gezisi yaptığım sevgilim olmamıştı.’’ diye söylendim.
İyi ki araba gezisi yaptığım bir sevgilim olmamıştı. Yoksa büyük olasılıkla bekaretimi şimdiye kadar koruyamazdım.Çünkü Logan yol boyunca bir nevi koala gibi bana yapışmıştı. Her türlü fırsatı kullanıyor , bir elini omzumdan diğerini bacağımdan çekmiyordu. Bense onu kötü kötü bakışlar atıyor , arabanın koltuğunda gidebildiğim kadar gidip ondan uzaklaşmaya çalışıyordum. ‘’ Belle , biraz rahat olmazsan ikimizi sevgili sanmak yerine benim seni taciz ettiğimi sanacaklar. ‘’ dedi Logan son derece kendinden memnun bir şekilde. ‘’ Ah , senin sevgili rolün bu mu oluyor? Umarım her kıza böyle yaklaşmıyorsundur yoksa yakında seni parmaklar arkasında ziyaret ederiz.’’ Logan bütün dişlerini göstererek gibi gülümsedi.Onun gülümsemesiyle iyice kapıya yapıştım. Bacağımdaki eli ile kolumu cekti ve beni iyice kendisine yapıştırdı. İki elimi göğsüne dayadım ve onu itmaya çalıştım. ‘’ Logan , cidden nefes alamıyorum.Yakında boğulacağım ve sende bir cesedi taciz etmiş olacaksın.’’ ’’ İkinizde azgın liseliler gibi görünüyorsunuz.’’ dedi Connor , dikiz aynasından bize bakıyor ve saklamaya bile gerek görmeden gülüyordu. ‘’ Logan kıza biraz alan bırak. Suratına baksana domates gibi olmuş. ‘’
Logan yan gözle bana baktı ve aramıza biraz mesafe bırakarak ayrıldı. Derin bir nefes aldım.Tanrım resmen taciz edilmiştim. Kirlendim , kirlendim diye bağıran Helen Mirren gibi hissediyordum kendimi. ‘’ Abartıyorsun.’’ dedi yan gözle bana bakarak. ‘’ Tabii ben senin oranı buranı ellemiyorum.’’ Dedim somurtarak. Logan sırıttı.’’ Bu bir teklif mi?’’ Kızardığımı görmesin diye arabanın camından dışarıya baktım. ‘’ Hem anlamıyorum , niye sevgili rolü yapıyoruz ki daha gelmedik bile?’’ ‘’ Alıştırma.’’ Dedi Logan. Sesindeki utanç tınısı yüzünden dönüp ona baktım. ‘’ Alıştırma mı? Neye?’’ ‘’ Daha önce araba gezisi yaptığın bir sevgilin olmadığını kendin söyledin. Nasıl bir şey olduğunu göstermek istedim.’’ Gözlerimi kıstım. Logan bana bakıp başını arkaya yasladı. Siyah saçları hoş bir açıyla koltuğa dökülmüştü ,yanakları al aldı.Çok şirin ve masum gözüküyordu. Hani şu tutup yanaklarını sıkmak isteyeceğiniz erkek çocukları gibi. ‘’ Tamamen sana iyilik olsun diye. İnan hiç kötü niyetim yoktu.’’ Yüksek sesle güldüm. ‘’Tanrım , sana kızgın bile kalamıyorum.’’ dedim başımı sallayarak. Tekrar dışarıya bakmaya koyuldum. Dağlara doğru giden dolambaçlı yollardan geçiyorduk. Manzara muhteşemdi. Her yer yeşil ve bej rengiydi. Dağların soluk rengi bitki örtüsünün yeşiline karışmıştık. Uzakta kahverengi büyük bir ev görünüyordu. Neredeyse gelmiştik. Kucağımda duran elime yumuşacık bir el değince şaşkınlıkla aşağıya baktım. Dönüp Logan’a baktım. Hoş ve huzurlu bir şekilde gülümsüyordu. Tam konuşmak için ağzımı açacaktım ki işaret parmağını dudağıma koydu.İyice yanıma yaklaştı ve kolunu omzuma atarak beni sıkı bir şekilde kendine çekti. Güçlü kolları bir nevi tuzaktı. Kalbim neredeyse kulaklarımda atıyordu. Neden birden hem korkmuş hem de heyecanlanmıştım ki? Başımı kaldırıp , Logan’a baktım. O tamamen bana yaslanmış , gözlerini kapatmıştı. Sanki sonsuza kadar öyle durmak istiyordu. ‘’ Logan.’’ Dedim yumuşak bir sesle. ‘’ Hı!’’ dedi gözlerini açmadan. ‘’ Bacağımı okşayan elini çeker misin?’’ Logan gülmek ile homurdanmak arası bir ses çıkardı. ‘’İyi de sevgililerin birbirlerinin bacaklarına da dokunması doğal. '' Gözlerini açmadan elimi tutup bacağına koydu. ‘’ Gördün mü? Şimdi ödeşmiş olduk.’’
Gülsem mi yoksa kızsam mı bilemedim. Bedenim benim yerime karar verdi ve kan yanaklarıma hücum etti. Logan gözlerini açıp bana baktı. Başı çok yakınımdaydı. Gözleri ışıl ışıldı , sanki parlak bir mücevhere bakıyordu. omzumdaki kolu sıkılaştı , başını bana doğru getirdi. Dudakları neredeyse dudaklarıma değecekti. Kaçmamı söyleyen yanıma alışkındım ama onu öpmemi söyleyen yanım bana ihanet eden tarafımdı. Acaba dudakları göründüğü kadar dolgun , dişe gelir miydi? Yumuşak mıydı? ‘’ Geldik , kumrular.’’ Birden irkildim ve kafamı arkaya doğru attım. Logan dişlerini sıktı. ‘’ Bir gün , Connor’’ dedi tehditkar bir sesle. ‘’Şu mükemmel zamanlaman konusunda konuşmamız gerekecek.’’ Connor gözlerini kıpıştırdı. ‘’Ne yaptım ki şimdi ben?’’ Logan ikimize bile bakmadan arabadan çıktı. Bende utangaç bir şekilde Connor’a gülümsedim. Yazlık evi anlatabileceğim iki şey vardı. Lüks – ağzı açık bırakacak cinsten - ve vahşi. Ellerimi güneşe karşı siper ederek koca eve baktım. İki katlı ana bina ve yanında küçük odalar vardı.Alt katı normal bir moteli andırıyordu,duvarları yüzeyleri yosun ve sarmaşık kaplanmış kalın taşlardan yapılmıştı. Lükstü çünkü modern bir görüntüsü vardı.Ama aynı zamanda eskiye benziyordu. Belki de adeta doğa ile birleşmiş bir görüntüsü olduğu içindi. Sanki toprak , taş zamanla kendi şeklini oluştururken bu evi de inşa etmiş gibiydi.Vahşiydi , çünkü kumsalın üzerinde kalan bir kayalığa kurulmuştu ve etrafında direk denizin derinliklerine bakan uçurumlar vardı. Etraftaki kırmız , beyaz, siyah spor arabalarını görünce diğer adayların çoktan geldiğini anlamıştım. Logan küçük merdivenden inerek yanıma geldi. Ben eve bakarken onlar bavulları içeriye taşımışlardı. ‘’ Hoşuna gitti mi?’’ dedi gülümseyerek. ‘’ Çok güzel.’’ Dedim içten bir şekilde. Gerçekten öyleydi. Vahşi , tahmin edilemez bir cenneti. ‘’ Herkes gelmiş mi?’’ dedim biraz tereddüt ederek. Logan başını salladı ve ince ,uzun parmaklı elini uzattı. Duncan’da gelmişti yani. Derin bir nefes aldım ve Logan’ın elini kavrayarak beni yönlendirmesine izin verdim. ‘’ Cevrede kimse oturuyor mu yoksa burası da mı Wiccan’lara ayrılmış? Myles sınırının yakında olduğunu biliyorum. ’’ Logan beni içerinin serinliğine cekerek hızlı adımlarla yürümeye başladı. ‘’ Cevrimizde yazlıklar var. Çok uzak sayılmazlar , ara sıra birkaç serseriyi kumsalda dolanırken görebilirsin.’’ Bir merdiven çıktık ve durduk. Kısa bir koridor ve üç kapı vardı.
‘’ Bizim odamız burası.’’ Dedi Logan ortadaki kapıyı açarak. ‘’ Bizim mi? ’’ Oda , sadeydi. İhtiyacın dışında ekstra bir eşya konulmamıştı. Yatağın başı büyük pencerenin önüne geliyordu. İçerde bütün eşyalar kahverengi , cilalanmış tahtadandı.Pencereden giren gün ışığı içerideki tozları gösteriyordu. Gidip , pencereyi açtım. ‘’ Ben aşağıya iniyorum , sen hazırlan.’’ ‘’ Dur bakalım , Warlock. Ne demek bizim odamız?’’ Logan aslında arkasını dönmüş gitmek üzereydi. ‘’ Biliyorsun bu sevgililerin genelde yaptığı bir şeydir. Aynı odada kalmak yani ‘’ ‘’ Logan!’’ dedim olabildiğince baskın bir tonda söylemeye çalışarak. Sonra alnıma vurdu.’’ Bu işe başlarken senin olabildiğince bundan yararlanacağını tahmin etmem gerekiyordu. ’’ Logan sırıttı.’’ Çabuk kavradın , halbuki daha bikinini bile görmemiştin. ‘’ Yatağın üzerindeki küçük yastıklardan birini kavrayıp ona doğru fırlattım. Yastığın geldiğini görünce kapıyı hemen kapattı ve arkasına saklandı. Yastık gürültüyle kapının sert zemine çarpıp , yere düştü. Logan’ın sağır sultanı bile gülümsetecek kahkahası koridorda yankılandı. ‘’Kendini beğenmiş piç kurusu ‘’diye söyledim . Tam karşımdaki aynaya bakınca gülümsediğimi gördü.Yüzüm kıpkırmızı olmuştu , gözlerim ışıl ışıldı ve sırıtıyordum. Neden sırıtıyordum ki? İç çektim ve küçük bavulu alıp yatağa bıraktım. Logan bana şu birlikte kalmak olayını açıklayacaktı. Bavulun fermuarını açtım ve karıştırmaya başladım. İç çamaşırları , elbiseler , şortlar , dar tişörtler – değil kafam , göğsümün teki bile içerine girmezdi – ve en sonunda bikini. Yani sanırım bikiniydi. İki puantiyeli pembe kumaş parçasını evirip cevirmeye başladım.Logan benimle dalga geçiyor olmalıydı! Evet , kesinlikle dalga geçiyor olmalıydı. ‘’ Bu bana olmaz ki?’’ dedim dişlerimin arasından. Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Bikiniyi yere atıp tekrar bavulun içine baktım ama başka mayo benzeri bir şey yoktu. Belki de iç çamaşırlarımı giyip yüzmeye gitmeliydim. Kesinlikle bu gözlük temizleme bezinden daha fazlasını örterdi. ‘’ Logan , seni lanet herif. Ah kafanı kopartacağım. Hayır , hayır. Seni bu gözlük temizleme beziyle boğacağım. ‘’ Yerden bikini parcasını aldım ve başladım soyunmaya. Burnumdan soluyordum adeta , çıplak çıksam daha az dikkat çekerdi. Bir on iki dakika sonra bikini bozuntusunu giymiştim. Gardolabın aynasında kendime bakınıyordum. Göğüslerimin yarısı dışarıdaydı , bikinin üst kısmının ortasından aşağıya doğru yani düz göbeğimden ince bir iplik parçası geçiyordu. Alt olmuştu ama araya kaçması bir sorundu.
Hayatta bunu giyip kumsalla inmeyecektim. Hayatta! Logan’ın sesi kapının arkasında duyulunca kötü kötü gülümsedim. Şimdi onu gebertecektim. ‘’ Belle , herkes yüzmeye gidiyor. Hazırlan , onlara yetişelim. ‘’ ‘’ Logan , seni boğacağım. Hayatta bununla çıkmam.Hatta ölüme bile giydiremezsin. ‘’ ‘’ Bikiniyi giydin mi?’’ ‘’ Evet , seni lanet olasıca giydim. ‘’ dedim bağırarak. ‘’ İçeriye geliyorum.’’ dedi ve kapıyı açtı. Hemen kapının koluna atladım ve sırtımı kapıya dayadım. ‘’ Hayır , saçmalama. Neredeyse çıplağım.’’ Logan kapıyı zorladı. ‘’ Bikiniylesin , çıplak değil. ‘’ ‘’ Bu bikiniyle fark eden bir şey yok , seni sapık.’’ ‘’ Belle , çekil. Açıyorum. ‘’ ‘’ Hayır!’’ Logan kapıya var gücüyle yüklendi. Kapıyı tutmaya çalıştım ama onun gücüyle bir değildim. Koşarak gardolaba girdim.Logan güldü. ‘’ Hadi , Belle o kadar da kötü değildir. ‘’ ‘’ Git başımdan , Logan.’’ Yüzüm adeta yanıyordu. Soğuk ellerimi yanaklarıma koydum ve dolabın içine çöktüm. ‘’ Belle , bir bakayım. Eğer dediğin gibiyse seni çıkman için zorlamayacağım. ‘’ dedi yumuşak bir sesle. ‘’ Lütfen.’’ Derin bir nefes aldım. Beni daha öncede iç çamaşırlarla görmüştü. Utanacak bir şey yoktu değil mi? Gel gör ki içimdeki utanma hissini bastıramıyordum. O gidene kadar dolapta saklanacak halim yoktu. Zaten Logan dört gün dört gece sırf inattan dolabın içinde kalırdı. Dolabı yavaşça açtım ve dışarıya çıktım. Ellerimi nereye koyacağımı bilemez bir şekilde önüme bakıyordum. Logan derin bir nefes aldı. ‘’ Sana dedim.’’ dedim dudaklarımı ısırarak. Logan birkaç dakika bir şey söylemedi. Göz ucuyla ona baktığımda gözleri kocaman açılmış beni incelediğini gördüm. Sonra bir şey söylemeden kendi küçük bavuluna doğru yürüdü. Hemen ayaklarıma baktım. ‘’ Böyle çıkamam.’’ dedim. ‘’ Bende seni böyle çıkarmam.’’ Dedi yumuşak bir sesle.
‘’ Ciddiyim , Logan.’’ ‘’ Bende öyleyim. Eğer böyle dışarıya çıkarsan , büyük olasılıkla beni katil edersin. Sana bakan her erkeği gebertirim.’’ Sesinde gerçekten tehditkar bir hava vardı. Sanki düşüncesi bile sinirlerini bozuyordu. Hareket ettiğini hissettim. ‘’ O yüzden sana bu mayoyu getirdim. ‘’ Başımı kaldırıp ona baktım. Tek elini kaldırmış ucundayüzücü mayosunu sallıyordu. ‘’ Seni şerefsiz.’’ Dedim hemen elinden mayoyu kaparak. ‘’ Madem bana mayo getirmiştin , niye bunu giydirdin?’’ Logan muzip şekilde sırıttı. ‘’ Senin ne kadar tutucu olduğunu biliyorum ve benim ölmeden önce görülmesi gereken şeyler listemde seni bikini ile görmekte var. ’’ Göğsüne sağlam bir yumruk attım. ‘’ Aptal.’’ Logan yüksek sesle güldü. ‘’ Rüyalarımı süslüyorsun hayatım. ‘’ ‘’ Defol.’’ *** Güneş neredeyse batmak üzereydi. Kumlar rengarenk parlıyordu. Deniz mavi bir çarşaf gibi dümdüz ve olabildiğince uzanıyordu. Kırmızı , mavi ve sarı renkler gözlerimi dolduruyordu. Muhteşem bir manzaraydı. Arkamda yeşil ve kahverengi , önümde ise mavi ve kızıl. Denizin tuzlu ve kendine has kokusunu içime çektim. Logan , Gwen ve Gillian ile birlikte eve geri dönmüşlerdi. Bana geri döneceğini söyleyerek gitmiş , onu beklerken denizini tadını çıkarmamı söylemişti. Ona yüzme bilmediğimi söylememiştim ama biraz yalnız olmak bana iyi gelmişti. Lacivert , gri mayom üzerime çok iyi oturmuştu. Üzerine Logan’ın bana verdiği geniş kenarlı şapkayı takmıştım. Kumsalda tamamen yalnız değildim tabii. Birkaç milim ötede Rosaline ve cetesi duruyordu. Duncan’ı geldiğimden beri görmemiştim ki , bu da rahatlatıcıydı. Bu tür oyunlarda iyi değildim. Ve entrika üretmek inanılmaz yorucuydu. Rosaline’in sarı saçları batmakta olan güneşin ışıklarıyla adeta kızıl olmuştu. Yanındaki kızlarla voleyball oynarken aynı zamanda tehşircilik yapıyordu. Küçük poposunun bütün hatlarını ezberlemiştim , neredeyse. Her zamanki mühürleri etrafını sarmışlardı. Diğer mühürlerle konuşurken aynı zamanda Rosaline’in organlarını inceliyorlardı. Sıkılıp gezinmeye başlayalı yarım saat olmuştu. Biraz yürümek etrafı gezmek istiyordum. Belki şu lanet iç karmaşama da bir çözüm bulabilirdim. Duncan’la beraber olmak istemiyordum , burası artık kesindi. Ondan ve herkesden intikam almak istiyordum. Ama bunun bedeli neydi? Şimdiden kendimi inanılmaz yorulmuş hissediyordum. Kafam karışıktı. Belki de Logan’ın işini yapmasına izin verip , defolup gitmeliydim. O entrika tohumlarının meyvelerini toplayacağı zaman beni çağırırdı.O zaman sağlam bir kötü kadın kahkahası atardım. Gerçi sağlam bir kötü kahkaham olduğundan bile emin değildim.
İçimden bir ses Logan’ın beni bırakacağına inanmıyordu. Ve o küçük hain ses umarım bırakmaz diyordu. Ellerimi yüzüme kapattım. Tanrım , neler düşünüyordum böyle? Ne zaman onun benim baş düşmanım olduğunu unutmuştum? ‘’ B!’’ Dönüp arkama, tanıdık erkek sesinin geldiği yöne baktım. Duncan – sadece dizlerine kadar gelen bir şortla – yarı koşarak arkamdan geliyordu. Çıplak , şişkin göğsü bir an için beni şapşallaştırdı. Şapkam gittikçe güçlenen rüzgarla başımdan uçup şimdi hafif dalgalanan denize düşünce kendime geldim. Dizlerime kadar gelen suya girdim ve ıslanmış şapkayı çıkardım ‘’ Ne var Duncan?’’ dedim arkamı dönmeden. ‘’ Buralarda tek başına ne yapıyorsun?’’ dedi arkamdan suya girdiğini duydum. ‘’ Seni ilgilendirmez. ‘’ Şapkayı sıkarak suyunu çıkardım ve denizden çıkıp , yürümeye başladım.Duncan bir sıçrayışta yanıma geldi. ‘’ Bana hala kızgın mısın B?’’ Yumruklarımı sıktım , tutuğum şapkadan çıkan su kumda izler bıraktı. ‘’ Kendini beğenmişin tekisin Duncan. Sana kızgın değilim. Seninle ilgilenmiyorum , seni istemiyorum. ‘’ Adımlarımı hızlandırdım ama Duncan benden uzun boyluydu rahatlıkla hızıma ayak uydurdu. ‘’ Anlıyorum. Ama belki Rosaline’i sevmediğimi söylersem , sadece seni düşündüğümü…’’ Durup ona doğru döndüm. Bir iki adım ötede o da durdu. Güneşsiz , karanlık siyah – beyaz gökyüzü bütün renkleri yutmuş olsa da bütün ihtişamı ile inanılmaz duruyordu. ‘’ Anlamıyorsun .’’ dedim çatlak bir sesle , ona bakmak bile göğsümün acı ile kasılmasına neden olmuştu. ‘’ Ne sen ne de senin küçük planların umurumda Duncan. Bir kerecik kendini benim yerime koy. Birden hayatına girdiğimi ve seni baştan çıkardığımı hayal et. Seni öptüğümü , kollarımda tutuğumu , koruduğumu hayal et. ‘’ Yutkundum ve çatlayan sesime rağmen devam ettim. ‘’ Sonra bir gün ağırdan almak istediğimi , çeşitli bahaneler ile uzaklaştığımı düşün. Tutkulu bir öpüşmeyle seni terk edip , haberin bile olmadan birsiyle nişanlandığımı. Ve bir gün senin karşına çıkıp seni sevdiğimi söylediğimi düşün. Sadece düşün.’’ Başımı hızla iki yana salladım. ‘’ Düşün ve eğer hala söyleyebilecek bir şeylerin olursa gel. Çünkü benim sana söyleyebileceğin bir kelimem dahi yok. ‘’ Yüzündeki acıyı gördüğüm an hemen koşar adımlarla yoluma devam ettim. İstediğim en son şey Duncan’a acımaktı. Lanet olsun , acınacak haldeki tek kişi bendim. Bütün o yaşadıklarımı hatırlayınca , annemin ihanetti bile Duncan’ın yaptığı kadar canımı acıtmıyordu. Nereye gittiğimi bilmeyerek kör bir şekilde yürüdüm. Kayalıkları çıkıp , uçurumun kıyısına geldim. Rüzgar soğuk soğuk esiyor , saçlarımı uçuruyordu. Aşağıda şiddetlenen dalgaların sesi kalbimden ve aklımdan gelen sesleri bile bastırıyordu. .
Dünya kararmıştı adeta. Gökyüzü gri , deniz ise siyaha dönmüştü. Gözlerimi kapattım. Derin derin nefesler aldım. Altımdaki kayadan başka bir şey düşünmek yada hissetmek istemiyordum. ‘’Acıtıyor değil mi?’’ Gözlerimi hızla açtım. Rosaline tam yanımda uçurumun kenarında duruyordu. Sarı saçları gri aydınlıkta daha koyuydu, rüzgar bir atın yelesi gibi onları savuruyordu. Tatlı mavi gözlerini ufuk çizgisine dikmişti. ‘’ Can yakıyor. Her nefes alışın bir işkence gibi geliyor , boğazın tıkanıyor. Onu düşünmeden yapamıyorsun.’’ İç çekti. ‘’ Biliyorum.’’ ‘’ Salak yerine konulmuş olmak kadar acıtmıyor.’’ dedim sessizce. Rosaline’in gülümsediğini hissettim. ‘’ En kötüsü de o. ‘’ ‘’ Ona gerçekten aşık olduğunu sanmıyordum.’’ ‘’ Seninle birlikte görene dek bende sanmıyordum. Seni eskisi gibi çirkin bir kız gibi hatırlıyordum.O gece , otoparkta sizi birlikte görünce , ne kadar yakıştığınızı fark edince… İçimde bir şeyler kotu sanki. Gerçekten , sanki bıcakla oyulmuş gibi , hep orada olduğunu sandığım hayati organımı kopartmışlar gibi. O kadar alkollü olmama rağmen o acıyı hissetim. Zamanın bile geçiremeyeceği bir acıydı. Her dakika sizi düşünüyordum. Onun sana dokunduğunu bilmek midemi altüst ediyordu. Saatlerce onu arıyor , dönmesi için yalvarıyordum. ‘’ Bana döndü ve gülümsedi. Hoş , acı dolu bir gülümsemeydi. ‘’ Sonunda döndü. ‘’ Durduramadığım iki göz yaşı yanaklarımdan aktı. ‘’ Evet , döndü.’’ ‘’ Bu seferde acı çeken oydu.’’ dedi Rosaline. ‘’ Durmadan etrafa bakıyordu. Sanki birisini arıyor gibi. Elinde telefon saatlerce pencereye bakıyordu. Bazen kendin kendine güldüğünü görüyordum. Bana dokundukça yüzünde bir tiksinti beliriyordu. ‘’ Bu sefer sessizce ağlayan Rosaline’di. Gözlerinde yaşlarla bana baktı. Etrafımızdaki rüzgar bir fırtına gibi güçlenmişti. Dalgalar giderek daha yüksek sesle kayalara vuruyordu. ‘’ Seni seviyor , biliyorsun değil mi?’’ Başımı salladım , yanaklarımdaki gözyaşları yere damladı. ‘’ Kral olmayı istiyor. ‘’ Rosaline gülümsedi. ‘’ Üzgünüm , gerçekten.’’ ‘’ Birbirimizi anlıyoruz , garip değil mi?’’ Güldü. ‘’ Öyle. Bu yüzden beni anlamalısın. ‘’ dedi ve kollumu tutup beni boşluğa , uçuruma savurdu. ‘’ Bunu yapmak zorundayım. ‘’
‘’ BELLE!’’ Ayaklarım yerden kesildi ve buz gibi suya çarpmadan önce gördüğüm son şey acıyla kasılmış Rosaline’in yaşlı yüzü , duyduğum son şey ise tanıdık bir erkeğin adımı haykırmasıydı.
Bölüm On Sekiz Hiç yaşarken öldüğünüzü hissetmiş miydiniz? Yada gerçekten sıkı bir dayak yedikten sonra bir daha asla iyileşmeyeceğinizi düşündünüz mü? Her santiminiz ağrır, sızlar , parmaklarınızı kaldıracak halde olmazsınız , bedeniniz verdiğiniz hiç komuta uymaz. Nefes alıp vermek bile bir işkencedir. Bu yüzden yavaş yavaş nefes almaya çalışır , esen rüzgarın sizi serinletip , acınızı dindirmesini beklersiniz. Yada kolaya kaçıp ölmek için yalvarırsınız. Bazen damarlarınızdaki kanın ters aktığını hissedersiniz , nabzınızın yavaşladığını , düşünemediğinizi … Kısaca hayatın bedeninizden çekildiğini hissedersiniz. Hiç zamanın donduğunu gördünüz mü? Rüzgar durur , dalga sesleri duyulmaz. Karanlığın içindeki bulutlar hareket etmez , yakındaki ağaçlar hışırdamaz. Sarı saçlar güzel kahverenginin tonuna karışır . İnce uzun vücut , kıvrımlı vücudu sarsar ve onu boşluğa , ölümün kucağına atar. Hayatınız , bembeyaz , saf ışığınız hemen karşınızdadır. Uzanıp tutabileceğiniz kadar yakınınızdayken , avuçlarınızdan su misali akar , gider. Bir an onun öylece karanlığın içinde bembeyaz parladığını görürsünüz , sonra düşmeye başlar. Işığını alır , sizi karanlığa bırakır. ‘’ BELLE’’ Zaman donmamıştır. Son hızımla koşmaya başladım.Yere basmıyordum , ciğerlerim son bir nefes için çığlık atıyordu ama nefes alacak zamanım yoktu. Rosaline’in çığlığına aldırmada yamaçtan kendimi boşluğa saldım. Zaman donmamıştır , aslında sandığınızın aksine hiç olmadığı kadar hızlı akıyordur. Onu gördüm , suyun şiddetti bedenini doğal olmayan bir şekilde sarstı. Mavi gözleri ışıltısını kaybetmeden önce kocaman açılmıştı. Elleri hala tutunacak bir şeyler arıyordu , öne doğru olabildiğince uzanmıştı. Sonra karanlık , derin suya gömüldü. Sadece iki saniye sonra önce ellerim sonra bedenim buz gibi ıslaklığa değdi. Nefes alacak ,değil duracak düşünecek kadar aklım kalmamıştı. Tek düşündüğüm oydu. Bulanık su , gözlerimi acıtan tuz düşmanımdı. Boğazımdan giren acı su düşmanımdı. Benim tek ihtiyacım olan nefes bilinçsiz bir şekilde okyanusun derinliğine gömülüyordu. Onu bulanık bir şekilde gördüğüm an daha derine daldım , hiç olmadığım kadar hızlı yüzüyordum. Sonra nasıl olup da o an dalmayı hatırladığıma şaşacaktım. Onu önce ellerinden yakaladım , sonra boynunu tutup kendime çektim. Ciğerlerimde hiç nefes yoktu , boğuluyordum. Nefes almak için inanılmaz bir dürtü duyuyordum.Ama oksijen yoktu. Önemli de değildi zaten. Onu göğsüme yasladım ve içime çektim. Tek ihtiyacım oydu. Nefesim oydu. Yukarıya çıkmaya çalışmadım , gözlerimi kapatıp öylece durdum. Şimdi ılık gelen suyun tenimi yalamasına , derinliğin bizi yutmasına izin verdim. İnanılmaz bir baskı göğsüme hücum ediyordu. Acı ve o vardı. Önemli değildi.Yanımdaydı , kollarımda.Her şeyin bitmesine hazırdım.
İçimde varlığını bile bilmediğim bir ılıklık yayıldı. İnsanlığın daha ad koymadığı bir duyguydu. Huzur demek az kaçıyordu. Sıkı sıkı sardığım ruhum hareket edince gözlerimi açtım. Etraf tamamen karanlıktı. Gözlerimi parlayan varlığa cevirdim. Parlak , ışıltılı mavi gözler benimkine kilitlendi. Dudaklarını yavaşça yukarıya kaldırdı. Saçları yatağın üzerine yayılan ipek gibi etrafımızda dalgalanıyordu. Onu öpmedim. Buna öpüşmek gibi bir söz kullanılmazdı. Onu içtim , yudum yudum tatlı bir şarap gibi. Onu içtim , dudaklarım onun esansını içine çekerken bedenim onun bedeni ile birleşiyordu. Tek varlık , tek beden. Ne kadar zaman geçti , bilmiyorum. Belki bir yıl , belki bir asır. Kendime geldiğimde büyük bir kuvvetle , kollarımda o yukarıya çıkmak için çırpınmaya başladım. Göğüsüm artık acımıyordu , kendimi nefes almak zorunda hissetmiyordum. Yukarıya çıkmalıydım , yüzmek zorundaydım. Yüzmek. Kelime aklımdan geçtiği an çırpınmayı bırakıp , bütün gücümle suyu itmeye başladım. Yüzeye çıktığımda yeniden doğmuş gibi derin bir nefes içime çektim. Nefes ciğerlerime girer girmez öksürük beraberinde geldi. Kollarım Belle ile kıyıya doğru yüzmeye başladığımda durmadan öksürüyor , su kusuyordum. Hiçbir şey bitmemişti. Kum artık çıplak olan ayaklarıma değince Belle’yi daha yakınıma çektim ve yürümeye başladım. Onu gri , parlak kumsala usulca yatırdım ve yanına çöküp, kustum. Islak saçlarımı yüzümden çektim ve Belleyi omzundan tutup yanıma çektim. Kumsala yığıldığımda bir elim onun omzunda diğeri karnındaydı. Nefes alıyor muydu? Bilmiyordum.Bilinçli değildi , tatlı bir uykuya dalmış gibiydi. Kulaklarım uğulduyordu ama hiçbir şeyi umursamıyordum. Belleyi göğsüme yasladım ve karanlığa dalmadan önce gökyüzünde bize göz kırpan yıldızlara baktım. Hayatım kollarımın arasındaydı. Nefes almamı söyleyen sözler ,bağıran , ağlayan insanlar. Kulaklarımda kaynağını bilmediğim bir çınlama. Göğsüme baskı yapan eller. ‘’ Yaşıyorlar.’’ Sözleri söyleyen erkek mi kadın mı bilmiyordum. Sadece uyumak istiyordum. ‘’ Logan , bırak.’’ Birisi kollarımı ayırmaya çalışıyordu. Bırakmadım. Nasıl bırakırdım? Benden nasıl ayırmaya çalışırlardı? Onsuz nefes alamayacağımı anlamıyorlar mıydı? ‘’ Logan , Belle’yi bırak. Nefes almıyor. Bizi duyuyor musun?’’ Bırakmadım , bırakamadım. Ne dediklerini duyuyordum ama anlamıyordum.Gözlerimi açmak için üç kere uğramam gerekti. Etraf çok parlaktı.Gözlerimi acıtıyordu. Alışana kadar durmadan kırpmam gerekti. Başı eğip ona baktım. Islak saçları yüzünü örtmüştü , gözleri kapalıydı , ıslak göğüsüm de tatlı tatlı uyuyordu. Ama içten içe uyumadığı biliyordum. Kolumu omzumdan çekmeden önce yüzündeki saç tutamlarını çektim ve soğuk elini kavradım.Bırakamazdım. Karanlık beni almadan önce son düşündüğüm şey buydu.
Boğuluyordum . Hızla doğruldum. Hızlı hızlı nefes almaya başladım.Olanlar bir şimşek gibi zihinimde çakıyordu. Belle’nin yamaçtan savrulan bedeni , karanlık sular , uzaktan parlayan yıldızlar , göğsüme yaslanan başı. Deli gibi etrafa bakmaya başladım. Gözlerimin önünden gecen görüntüler yatışınca geniş bir odada olduğumu fark ettim. Temiz çarşaflar tamamen çıplak olan bedenimi sarıyorlardı. Yumuşak yatak yatıştırıcıydı. Ama bir şey eksikti. Hayır , biri eksikti. Kapı açıldı , karanlık odaya parlak beyaz bir ışık girdi. ‘’ Uyandın mı?’’ ‘’ Ne…’’ Kuru öksürük cümlemi yarım bıraktı. Kapı kapanınca gelen kişinin Connor olduğunu fark ettim. Koca cüssesi ile yatağın yanında duran sürahi aldı ve bardağı suyla doldurarak bana uzattı. Bardağı alıp , suyu içtim ama bir işe yaramadı. Boğazım kuruydu ve her yutkunmamda acıyordu. ‘’ Nerede?’’ dedim kısık sesle. Connor gözlerini övdü. Kimden bahsettiğimi biliyordu. ‘’ Yan odada. ‘’ Üzerimdeki çarşafı kenara ittim. ‘’ Hey ne yapıyorsun?’’ diye itiraz etti Connor. Sarsar hareketler ile kapının arkasında asılı duran bornozu aldım. Bacaklarım , bütün vücudum kasılmıştı. Her hareketimde ağrılar saplanıyordu. ‘’ Logan , saçmalama. ‘’ dedi Connor ve kolumu tuttu. ‘’ İyi , doktor ikinize de baktı. Şimdi yat şu yatağa. ‘’ Onu dinlemedim ve büyük bir acıya neden olacağını bilsem de kolumu hızla çektim. Dişlerimi sıkarak kapıyı açtım. Gözlerim lambanın ışığı ile kamaştı. Yavaş hareket etmeye gerek görmeden yada inanılmaz acılara aldırmadan yanımdaki odanın kapısını açtım ve içeriye girdim. Lacivert ipeğin üzerinde yatıyordu. Derin bir nefes aldım. Tanrım , çok güzeldi. Bembeyaz teni lacivert çarşafın koyuluğunda ay gibi parlıyordu. Dalgalı saçları normalden daha koyuydu. Yastığa tutamlar halinde dağılmıştı. Nefes alış verişini görebiliyordum. Dolgun göğsü ritmik bir şekilde inip kalkıyordu. Bedenimdeki bütün ağrılar gitmişti sanki. Odadaki balkonun kapısı açıktı , ılık rüzgar içeriye giriyordu. Arkamdaki kapı açıldı. ‘’ Sana söyledim. İyi işte. Uyuyor , doktor yuttuğu suyu çıkardı. Hayati bir durumu yokmuş ,senin aksine , sadece dinlenmesi gerekiyormuş. ’’ dedi Connor Arkamı dönmedim , gözlerimi bile kırpmadan ona bakıyordum.
‘’ Benim aksime derken.’’ diye sordum kısık ve ince bir tonla. ‘’ Yamaçtan atladığın zaman kafanı kayalıklara çarpmışsın. Seni bulduğumuzda her yerin kan içindeydi ve durmadan akıyordu. . Doktor beyin sarsıntısı geçirdiğinden şüphelenmişti ama röntgenlerde bir şey çıkmadı.Yine de dinlenmen gerektiğini söylüyor. ‘’ Elimi yüzümde gezdirip , bantlı kısma dokundum. ‘’ Belle hep kalın kafalı olduğumu söylerdi. Anlaşılan haklıymış.’’ Connor güldü. ‘’ Şaka yaptığına göre gerçekten iyileşmişsin. ‘’ Gülmedim.O uyanmadan bir daha gülebileceğimi de sanmıyordum. Connor nazikçe koluma dokundu. ‘’ Hadi ,dostum. Gel seni yatağına götüreyim. Söz yaramazlık yapmayacağım.’’ Gözlerimi Belle’den alamıyordum. Başımı salladım. Connor kolumu bıraktı. ‘’ İyi git onun yanında yat. Ama uyandığında seni yanında görünce kayaların kıramadığı kafanı kıracaktır , uyarmadı deme dostum.’’ Connor’ın bahsettiği durumu düşününce gülümsedim. Şaşkınlıktan açılmış gözlerini şimdiden gözümün önüne getirebiliyordum. Çarşafı sıkıca tutup göğsüne çeker ve bana küstahça bir küfür eşliğinde hakaretler yağdırırdı. Ben onun bu haline kahkahalar ile gülerken o da dayanamaz gülümserdi. Hem de ne gülümseme ! Yanaklarımdan göz yaşları döküldü. Çok az kalmıştı. Yine her şeyi kaybetmeme çok az kalmıştı. Zorla dengede duruyordum ama aldırmadım göz yaşlarımı sildim ve içime huzur veren manzaradan kendimi mağrur bırakarak arkamı döndüm. Connor hiçbir şey demeden kapıyı benim için açtı ve dışarıya çıktım. Connor önce davranıp , önüme geçti ve az önce yatığım odanın kapısını açtı ama gidip yatmaya hiç niyetim yoktu. Hayır , verilmesi gereken hesaplar vardı. Kısa koridoru geçip , merdivenlerden indim. Acıya aldırmıyordum , onunla öfkemi besliyordum. Yazlığın geniş ortak salonunun ışığı yanıyordu. İçeride kalabalık bir grup vardı. Juss ve Elenoir‘u gördüm , bir koltuğun önünde diz çökmüşler , kısık sesle bir şeyler mırıldanıyorlardı. Gwen ve Gillian da aynı koltuğun yanında duruyorlar , onları dinliyorlardı. Birkaç mühür salonun köşesine dağılmış , konuşuyorlardı. İçeriye girdiğimde bütün gözler bana döndü. Juss ve Elenor koltuğun önünden kalkınca sarışın küçük bir figürün koltukta oturduğunu gördüm. Tir tir titriyordu. Sarı saçları düzensiz, karmaşık bir şekilde etrafa saçılmıştı. Hafif güneşten yanmış yüzünü yavaşça kaldırıp bana baktı. Gözleri kocaman açıldı , yüzü korkuyla kasıldı. Kimse daha ne olduğunu anlamadan hızlıca aradaki mesafeyi kapattım ve sert tokadımın yüzüne vurduğunda çıkardığı ses bütün odada yankılandı. Rosaline şoktan kocaman açılmış gözlerini bana dikti ve elini şimdi doğal olmayan kızarığın oluştuğu yanağına koydu. Elini yüzünden çektim ve bir tokat daha yapıştırdım. Etraftaki sessizlik Rosaline’in tiz çığlığı ile kayboldu.Tekrar vurmak için kolumu kaldırdığımda elimi yakaladılar. Bir anda belimi , omzumu saran eller beni ondan uzaklaştırıyordu.
Rosaline deli gibi ağlıyor , çığlık atıyordu. ‘’ Bırakın beni.’’ dedim sert bir sesle. Ama beni bırakmak yerine daha sıkı tutuyor. Connor’ın ve diğer korumaların adımı seslendiklerini duyuyordum. ‘’ Rosaline.’’ diye seslendim. Rosaline bağırmayı ve ağlamayı kesip korku dolu gözlerle bana baktı. ‘’ Seni öldüreceğim.Beni anlıyor musun? Seni öldüreceğim. ‘’ Etrafımda giderek çoğalan erkeklere baktım. Duncan kapının eşiğindeydi , yüz ifadesini anlayamadım ama kesinlikle Rosaline’i korumak için bir müdahalede bulunmuyordu. Yataklarından kalkan diğer kadınlarda salona toplanmıştı. Rosaline sessizce ağlıyordu , korku dolu gözlerini bana dikmişti. ‘’ Bırakın.’’ dedim sert ama sakin bir sesle. Adamlar birbirine baktıktan sonra beni bıraktılar.Gevşemiş bornozumu düzelttim ve hepsinden bir adım geriye çekildim. Önümde duran adamlara elimle çekilmelerini işaret edince tereddütle de olsa çekildiler. ‘’ Şimdi beni dinleyin. Tanrı şahidimdir ki , kutsal bildiğim her şeyin üzerine yemin ederim. Sevdiğim tek kadının üzerine yemin ederim. Bir kişi , tek bir kişi daha Bellatrix Frank’a zarar vermeye kalkarsa - kazayla parmağını bile sürerse – onu gebertirim. Anlıyor musunuz? Hızlı , temiz bir ölüm olmaz. Yavaş yavaş , cehennemi getirerek öldürürüm.Tanrı şahidim olsun ki , bundan inanılmaz zevk alırım.’’ Sessizlik , ağır sessizlik odaya yayıldı. Sadece Rosaline’in ağlamaları duyuluyordu. ‘’ Özür dilerim.’’ dedi neredeyse duyulmayacak bir fısıltıyla. ‘’ Yemin ederim planlamamıştım. ‘’ Ona baktım. Nasıl göründüğümü bilmiyordum ama Rosaline birden bembeyaz kesildi. Yanaklarında neredeyse morarmaya başlayan izleri görünce acı bir tatmin olmuşluk bedenimi sardı. Başımı iki yana salladım. ‘’ Senin için çok geç Rosaline. ‘’ dedim sakin bir sesle. ‘’ Seni öldüreceğim ve bunu hiçbir şekilde engelleyemeyeceksin.İster kraliçe ol ister dünyanın hakimi bu geceden sonra senin geleceğin yok.’’ Arkamı döndüm ve Duncan’ın durduğu kapı eşiğinden geçtim. Onun kolunu tutum ve gözlerinin içine baktım. Üstü soğuktu. ‘’ Bu yemim senin içinde geçerli.’’ Duncan sadece başını salladı. Yüzünden anladığını gösteren bir ifade belirdi. Elimi beyaz gömleğinin kolundan çekerken aklıma bir şey geldi. ‘’ Neredeydin sen?’’ ‘’ Cevabı bildiğin sorular soruyorsun.’’ Dedi sadece. Şerefsiz ! Dişlerimi sıkıp merdivenlerden çıktım ve Belle’nin odasına yöneldim. Şerefsiz , bunca zaman Belle’nin odasındaydı. İçeriye girdiğimde de balkona saklanmış olmalıydı. Adrenalin bedenimi terk ederken yerini dayanılmaz acılara verdi. Tanrım! Çok kötü dayaklar yediğim oluştu ama babam öldüğünden beri beni döven kimse olmadığı için anlaşılan nasıl acıttığını unutmuştum. Lacivert ipek çarşafı çekip , içine girdim. Kendimi Belle’nin sıcacık bedenine bastırdım. O benim ağrı kesicimdi. Bütün acılarımı alıp götürürdü.
Karanlık , ayna gibi derin sulara çarpan beden , korku ile açılmış kocaman , buz mavisi gözler , umutsuzca öne doğru uzanmış eller …Karanlık sular uzun , kıvrımlı vücudu yutarken yataktan sıçrayarak uyandım. Tanrım! Bedenimdeki inanılmaz acılara rağmen doğruldum. Her hareketim işkence gibiydi. Sanki etimi derimden ayırıyorlardı. Üstüne üstlük rüya yüzünden kaslarım gerilmişti.Önüme düşen uzun siyah saçlarımı arkaya attım.Alnımda birken terleri elimin tersiyle sildim. Kabuslar , rahatsız edici rüyalar bütün gecemi mahvetmişti. Her seferide aynı uçurumdaydım. Belle ya uçurumun kıyısında duruyordu yada aşağıya atlayıp katran karası sulara gömülüyordu. Nefesim düzelene kadar bekledim. Belle lacivert ipek çarşafın içinde isteksizce kımıldadı. Dün akşamdan beri bir kere bile uyanmamıştı. Eğer arada kımıldamasa yada anlayamadığım bir şeyler mırıldanmasa öldüğünü sanıp telaşlanabilirdim. Açık balkon kapısından içeriye sabahın ilk ışıkları düşmeye başlamıştı. Odaya öten martıların çığlıkları ve uzaktan gelen dalgaların sesi doldurdu. Yattığım yerden güneşin altın ışıltıların mavi denizi sarıya boyadığını görebiliyordum. Kolumu Belle’nin beline dolayarak uzandım. Romantik filmlerde böyle sahneler sıkça olurdu. Erkek ona sırtını dönüp uyuyan kadını belinden tutarak kendine çeker ve sarılır. Gülümsedim. Gülümsememle birlikte Belle’nin uzun ve dalgalı saçları ağzıma girdi. O romantik filmlerde böyle sahnelere rastlamazdınız büyük olasılıkla. Yarı tükürerek yarı boğuşarak saçları ağzımdan çektim. İdmanlı sayılırdım, gece boyunca bir avuç saç rahatlıkla yutmuştum. Belle’nin ince beline daha sıkı sarıldım ve onun yüzüne bakmak için biraz kalktım. Güzel yüzünü hafifçe buruşturdu ama uykusundan uyanmadı. Kaşlarımı çattım. Aşağı yukarı 48 saattir uyuyordu. Şimdiye kadar çoktan uyanması gerekiyordu. ‘’ Belle.’’ dedim önce kısık bir sesle. Sesime tepki vermedi , yerinden kımıldamadı bile. Belini sarstım ama yine tepki vermedi. Acaba , o da benim gibi başını mı çapmıştı? İpek çarşafı kenara iterek yataktan çıktım. Düşmeden yürüyebilmeme için duvarlara tutunmam gerekiyordu. Kapıyı açtığım an gelen sesler beni bir an için durdurdu. Kraliçe ve konsey üyeleri Rosaline’nin durumunu konuşmak için gelmişlerdi. Aslında geç bile kalmışlardı. Farkında olmadan sıktığım yumruklarımı gevşettim , hem iyileşmem gerekiyordu. Yapmam gereken işlerim vardı – gülümsedim – işlemem gereken bir cinayet. Rosaline’in tokattan kızarmış yüzü gözümün önüne gelince tatmin olmuşluk hissi bedenimi gevşetti. Connor daha önce beni yatırdıkları odada kalıyordu. Kapıyı hızla çalmaya başladım , çok geçmeden yarı çıplak ve uykulu bir şekilde kapıyı açtı. Juss’ın ağır parfümü kapıdan taştı. Yüzümden bir tiksinti ifadesi geçti. Cape’deki hemen hemen her kadınla beraber olmuşluğum vardı ama ben bile Juss’a bulaşmazdım. Onunla beraber olmak , şey , beş yaşındaki kız çocuğuna taciz etmeye benzerdi. ‘’ Ne var Logan?’’ dedi Connor kapıya başını dayayarak. Odanın içinden kısa bir cıyaklama sesi geldi. Evet , kesinlikle odadaki Juss’tı. ‘’ Belle uyanmıyor.’’
Connor gözlerini kapattı. ‘’Saat kaç , sabahın altısı mı? Dostum bu saate uyanırsa telaşlanman gerekir. Hangi insanoğlu bu saate uyanır ki?’’ ‘’ Hangi insanoğlu deliksiz neredeyse 48 saat uyur peki?’’ Connor başını salladı. ‘’ Logan , biliyorum onu seviyorsun. Lanet olsun bunu neredeyse on yaşımdan beri biliyorum. Ama lütfen aptal bir aşık gibi davranmaya başlama.On sekizimizi geçeli dört yıl oldu.’’ ‘’ Şuan ağzına bir tane yapıştırabilirim. ‘’ Connor güldü. ‘’ Gecen gece yaşadıklarınız kolay değildi , hele neredeyse yarım saat suyun altında kaldığınızı ve bir o kadarda kumsalda beklediğinizi düşünürsek.’’ İç çekti. ‘’ Hem bedenen hem de ruhen ikinizde yorgunsunuz. Kızı rahat bırak , git uyu ve rüyanda çığlık atmamaya çalış. ‘’ İlginç detaylar , Rosaline bizim ‘’düştüğümüzü’’ diğerlerine bildirmek için yarım saat oyalanmıştı ve sonra nereden düştüğümüzü söylememek için bir yarım saat daha… Bütün bunları bizi öldürüp , bu işten sıyrılmak için yapmıştı. Çok garip hiç o kadar zamanın geçtiğinin farkında değildim , hatta suya girdikten sonra olan biten hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Kumsalda beni buldukları ana kadar her şey hafızamdan söküp atılmış gibiydi. Başımı salladım ve Connor’ın söylediklerini düşündüm.Neredense tek bir yere takıldım. Bana aptal aşık dedi.Ben ,Logan Warlock , müzmin bekarlardan dul kadınlara kadar herkesi dize getiren adam. Yok canım , daha neler? ‘’ Juss ,ha?’’ Connor kapıya yaslanmış uyukluyordu , sorumu duyunca gözlerini açtı. ‘’ Senin çığlıkların yüzünden yanıma geldi. Korkmuş ‘’ ‘’ Çığlık attığımın farkında değildim. ‘’ dedim kısık bir sesle. ‘’ Aslında sandığımız kadar aptal değil.’’ dedi Connor kendi kendine. ‘’ Git uyu.’’ Dedim onu içeriye itekleyerek , bu bana çok kötü bir kol ağrısı bahşetti. ‘’ Yakında Juss’ın aslında gizli bir dahi olduğunu söylemeye başlayacaksın.’’ Connor güldü.Neredeyse fısıltıyla , ‘’ O kadar ileriye gidersem bil ki uyku bile beni iyileştiremez. ‘’ Connor kapıyı kapatırken gülümsüyordum. Evet , Belle benden daha fazla etkilenmişti. Sonuçta ben bir erkektim , az kalsın boğuluyordum diye kendimi iç dünyama kapatacak halim yoktu. İç çektim , Belle iyiydi. Sadece uyuyordu. Değil mi? Rekor denilecek bir sürede giyindim. Bir saat. Ayakkabıları giymek başlı başına bir işkenceydi. Hele beyaz tişörtten kafamı geçirmeye çalışmak inanılmaz acı çekmeme neden oldu. Derken bir de tişörttü yanlış giydiğimi fark ettim.
Kot pantolonum yere saçılmıştı , onu giymemin hiçbir yolu yoktu. Kendimi felçli gibi hissediyordum. Her yanım tutulmuştu , kasılıyordu. Doktor dün akşam yaptığım aksiyonu öğrenince beni feci haşlayacaktı. En sonunda üstümde düzgün acılardan vücuduma yapışmış beyaz bir tişört ve uzun bir şort ile merdivenlerden iniyordum. Aşağıdaki gürültüler şimdi daha kuvvetliydi. Kraliçenin berrak ve güven verici olması gereken sahte sesini duydum. Nedense ondan hiç hoşlanmıyordum. ‘’ Katılmıyorum ‘’ dedi berrak bir sesle. ‘’ Burada kast edilen hayat bir kraliçe adayının hayatı. Ve size hatırlatırım , beyler , Rosaline’in kraliçe olup olmayacağı belli değil. Ya Bellatrix olursa?’’ İçeriden gelen gülüşmeler dişlerimi sıkmama neden oldu. Ama haklıydılar , Rosaline kraliçe olacaktı. Yine de sinirlenmeme engel olamadım. Alex - Gwen ve Gillian’ın babası – konuştu. Ve her zaman olduğu gibi herkes sustu. ‘’ Size katıldığım noktalar yok değil Kraliçem.’’ Mırıltılar yükseldi. Harlond’ın – Rosaline’in babası- gür sesi odayı doldurdu. ‘’ Bu saçmalık , soyu sopu belli olmayan bir fahişe için kızımın cezalandırılmasına razı gelmeyeceğim. ‘’ ‘’ Benim karşımda böyle söz ve ses tonu ile konuşma Harlond.’’ dedi Kraliçe ‘’ Rosaline cezalandırılacak. ‘’ Küçük bir kız çocuğunun sahip olduğu cırtlak bir ses araya girdi. ‘’ Teyze , lütfen bana inanmalısın , ikisi de düştüler. Ben bir şey yapmadım ‘’ Durduğum son iki basamağı da hızla inip , oturma odasına girdim. Bütün gözler bana döndü. Kraliçe çok kızgın görünüyordu , burun delikleri büyümüştü. Harlond’ın da ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. Birazdan alev fışkıracakmış gibi ağzını açmıştı. Ellerini sinirle ovuşturuyordu. Rosaline’in babasının yanında küçücük kalmıştı. Korkudan sinmiş , koltuğa gömülmüştü. Beni görünce babasına yaklaştı. Çocuklarının sahip olduğu güzel gözleriyle Alex , mağrur bir kral gibi kapıya yakın sandalyede oturuyordu. Bob alaycı yüz ifadesiyle oturma odasındaki kolona yaslanmış etrafa bakıyordu. Lanet herif. Neredeyse bütün konsey gelmişti. Beş kişi daha ifadesiz yüzlerle bana baktı. Hepsini başımla selamladım ve olabildiğince düzgün yürümeye çalışarak kraliçenin yanındaki koltuğa geçtim. Bugün Kraliçe bizim yanımızda gibiydi. ‘’ Demek düştük Rosaline.’’ Dedim soğukkanlılıkla. ‘’ Çok merak ediyorum , ikimizde nasıl düştük acaba? Lütfen bana da anlat , iyi bir hikayeye benziyor.’’ Harlond hemen araya girdi. ‘’ Kızım kimseye kendini ispat etmek zorunda değil , alkolik herif. ‘’ Tek kaşımı kaldırdım. ‘’ Alkolik herif mi? ‘’Acı bir kahkaha attım. ‘’ Bunu gizlice metreslerinin evinde alem yapan adam mı söylüyor? Yüzüme tüküren temiz olsa bari. ’’
Harlond önce kızardı sonra morardı. Birkaç kez kekeledikten sonra ‘’ Pislik.’’ dedi. Onun imdadına erkek kardeşi , Zack yetişti. ‘’ Yüksekten atıyorsun Logan . ‘’ Kraliçeye döndü. ‘’ Gördüğünüz gibi , ispatlayamayacağı iftiralarına devam ediyor , Kraliçem.Bu bile Rosaline’in masum ve cadı sevicinin suçlu olduğunu gösterir. ‘’ Gülümsemeye devam ettim. ‘’ İspatlamayamacağımı kim söyledi? ‘’ dedim hem Zack’e hem de Harlond’a bakarak. ‘’ Hatta elimde çok renkli negatifler bile var.Negatifleri bile renklendirmişsin , düşün Harlond. Esmer olan güzel ama kızıl saçlı olandan senin yerinde olsaydım kurtulurdum.Senden başka en az on adamla görüşüyor. Sana gelince Zack , komite senin paravan bir şirket açtığını biliyor mu? ‘’ Etraftaki herkesin şaşkınlıkla gerilmiş yüzleri Zack’e dönünce elimle ağzımı kapattım. ‘’ Ops , inan ağzımdan kaçtı. ‘’ Kraliçe hışımla ayağa kalktı. ‘’ Bu doğru mu Zack?’’ Zack şaşkın gözlerini bana dikmişti. O kadar şaşkındı ki bir an için donup kaldığını bile düşünebilirdiniz. ‘’ Zack bana cevap ver , sağda solda dolaşan pentgramlar senin eserin mi? Bize , uğrunda yemin ettiğimiz bütün değerlere karşı çıkarak katillere , teröristlere büyü mü satıyorsun? ‘’ Zack ağabeysinden daha fazla morardı. Harlond ise hiç şaşırmışa benzemiyordu , anlaşılan onunda bu işte parmağı vardı. Zack öfkeyle ayağa kalktı ve kocaman parmaklarını bana doğru sallamaya başladı. ‘’ Yalancı , pis iftiracı. Hayır, efendim. Sizi bize karşı dolduruyor , bu piçin yapmak istediğini görmüyor musunuz? Bizi birbirimize düşürüyor. Evet , evet. Kraliçem , evlilik yoluyla akrabam , sizin bu saygısızlara olan sevginiz gözünüzü kör etmiş.’’ Evet , Kraliçe kör olmuş gibi görünüyordu ama öfkeden . Gözleri kocaman olmuştu, havada fısıldayan büyü tüylerimi diken diken etti. Olduğu yerde duruyordu ama yaydığı güç sinir uçlarımı gerdi. Sanki istese bütün derimi canlı canlı soyabilirmiş gibi hissettirdi. Bir hatıra yüzeye çıktı.Şaşkınlık yüzüme yansımıştı , Rosaline’in beni dikkatlice incelediğini fark ettim ve aklıma gelen düşünceyi daha sonra incelemek için geriye ittim. ‘’ Seninle akraba olduğumu hatırlatarak beni utandırmaya mı çalışıyorsun?’’ Kraliçe’nin sinirli sesi tenimde gezdi. Çok ama çok kızgındı. Harlond hafif ürkerek ayağa kalktı. ‘’ Bence, herkes yatışana kadar biz dışarıda beklesek iyi olacak Zack. ‘’ Zack kocaman gözlerle ona yardım edecek birileri var mı diye etrafına baktı. Ama Kraliçe böyle sinir küpüyken kimse buna cesaret edemedi. Zack ve Harlond kendilerini toparlayıp emin adımlarla kapıya giderken bana pis bir bakış atılar. ‘’ Sen değil Rosaline.’’ Amcası ve babasının arasına sıkışıp sıvışmaya çalışan Rosaline Kraliçe’nin sesiyle olduğu yerde kaldı.
‘’ Senin hakkında daha hüküm vermedik.’’ dedi Kraliçe ve iki adama döndü. ‘’ Tabii bu iş burada bitmedi ,ikinizle de görüşeceğim.’’ Rosaline korkak adımlarla yerine dönerken iki adam arkasına bakmadan çıktı. Kraliçe koltuğa adeta çöktü ve şakaklarını ovalamaya başladı. Bir iki dakikalık sessizlikten sonra ilk konuşan altmış yaşında , konseyin en yaşlısı (emekli olmamakta ısrar eden ) Brad oldu. ‘’ Anlaşılan bu küçük olaydan daha büyük sorunlarımız varmış. Kişisel fikrimi sorarsanız , bu küçük olayı büyütmeden sonlandıralım. Rosaline’in birkaç hafta evinden dışarıya çıkmaması iyi bir ceza olacaktır.’’ ‘’ Ne? Bu saçmalık. Belle’yi uçurumdan attı , gözümün önünde onu kayalara itti. Eğer ben orada onun yaptığını görmeseydim , şimdi Belle’yi kimin öldürdüğünü konuşuyor olacaktınız.Size onu kavanozdan kurabiye çalmış gibi ev cezasına cezalandırmaktan bahsediyorsunuz. ’’ ‘’ Ne yapalım Logan? Öldürelim mi? ‘’ dedi Brad , tonton dede edasıyla. ‘’ Hayır.’’ Dedim ve Rosaline’e döndüm. ‘’ O zevk benim. ‘’ ‘’ Logan. ‘’ diye uyardı Alex. ‘’ Burada az kalsın işlenecek olan bir cinayettin zanlısını cezalandırmaktan bahsediyoruz. Sense başka bir cinayet işlemekten bahsediyorsun. ‘’ Alex’e döndüm. ‘’ Bahsetmiyorum, ben yapacağım şeyi söylüyorum. Ev hapsinden daha adil olur hiç değilse. ‘’ ‘’ Ev hapsi uygundur. ‘’ dedi Justin , Juss’ın babası ve konsey üyesi. ‘’ Sen hapishaneleri iyi bilirsin Justin. ‘’ dedim somurtarak. ‘’ Ama bahsettiğimiz hapis kardeşinin yattığına benzemiyor. ‘’ Justin’in beti benzi attı. ‘’ Sen bunları nereden biliyorsun? ‘’ ‘’ Ne hapishanesi?’’ dedi Bob köşeden. ‘’ Adrian Miami’de değil mi?’’ Güldüm. ‘’ Evet , Miami Eyalet Hapishanesinde , taciz ve topluma zarar vermekten yatıyor. ‘’ Bob’un şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. ‘’ Neden bizim haberimiz olmadı? Onu rahatlıkla çıkarabilirdik. ‘’ Justin bana kötü bakışlar atıyordu ama soruya cevap vermeyeceği belliydi , onun yerine ben verdim. ‘’ Sahte kimlikle yakalandı. Eğer kim olduğunu itiraf etseydi , idam alırdı.Çünkü taciz ettiği kadını hiçbir yerde bulamıyorlar , sanki hiç doğmamış gibi birden yok olmuş.’’ Justin ayağa kalktı ve üzerime yürümeye başladı. Alex anında ayağa kalktı , Bob Justin’in omzunu tutup üzerime atlamasını engellemeye çalışıyordu. Justin’in arada saydığı küfürlerden başka bir ses yoktu. İstifimi hiç bozmadan oturduğum koltuktan yavaşça doğruldum. ‘’ Gerçekler ağır mı geldi , beyler? Bende daha çok kirli sırrınız var. ‘’
‘’ Yeter!’’ Kraliçe ayağa kalktı ve Justin’e oturmasını işaret etti. Bob ve Alex yavaşça onu bıraktılar. Justin sinirle daha demin oturduğu koltuğa çöktü. ‘’ Logan’ın söyledikleri gerçekse , konuşmamız gereken pek çok konu varmış. Beni adam yerine koymadığınızı biliyorum. Kraliçe olarak bana saygı göstermediğinizi , sözlerimi dinlemediğinizi de biliyorum. Arkamdan işler cevirip, pisliğinizi temizlememi bekliyorsunuz.’’ Odayı yine boğucu bir sıcaklık sardı. Kraliçe’nin gücü tenimde gezindi , etraftaki herkes kollarını ovuşturuyordu. Sadece Alex ve Bob güce kayıtsız kaldı. ‘’Yeni bir düzen geliyor , o zaman hak ettiğiniz cezayı alacaksınız. ‘’ Kraliçe’nin mühürleri içeriye girdi. Kraliçe koltuğun kolunda duran montunu aldı ve birkaç dakika odadaki herkesi inceledikten sonra kapıya doğru yürümeye başladı. ‘’ Rosaline seçim gününe kadar ev hapsinde olacak. ‘’ Hızla ayağa kalktım. ‘’ Üç gün ev hapsi…’’ ‘’ Şikayet istemiyorum.’’ Dönüp , kızgınlıktan açılmış gözlerini bana dikti. Bedenimde zevkle hiç alakası olmayan bir titreme geçti.’’ Senin ve değersiz sevgilin umurumda değil. Benim çocuklara ve onların oynadığı aptal oyunlara ayıracak zamanım yok. Son karar verilmiştir.’’ Konsey üyelerine döndü. ‘’ Hepinizle bu akşam görüşeceğim. ‘’ ‘’ Bende konsey üyesiyim , çocuk değil.’’ Dedim dişlerimin arasından. Lanet kadın! Kraliçe pis bir bakış attı. ‘’ Artık değil. ‘’ ‘’ Ne demek artık değil?’’ ‘’ Daha deminki hareketlerinle güvenilir olmadığını kanıtladın. Bizim sırlarımızı koruyabileceğine inanmıyorum. Konseyden atılman toplantının konularından biri olacaktır. ‘’ Gülümsedi. ‘’ Lehinde bir oy verileceğini sanmıyorum. Bundan sonra yerinde olsaydım arkamı kollardım. ‘’ Arkasını dönüp gitti. Kraliçe’nin çıkmasıyla diğer konsey üyelerinde yavaşça yanımdan çekip gittiler. Bob Justin’i tutup götürürken kısık sesle onu yatıştırmaya çalışıyordu. Alex’in omzuma koyduğu eliyle yerimden sıçradım. ‘’ Benim kasamdan negatifleri ve hapishane kayıtlarını alanın sen olduğunu sanmıyorum. ‘’ Başımı iki yana salladım. ‘’ İkizler kullanmam için verdiler. ‘’ Alex güldü. ‘’ Tanrım , şu çocuklar , yakında beni bile geçecekler. Kasanın şifresini ve pentgramı geçmeyi nasıl başardılar merak ediyorum. ‘’ Omzumu daha sıkı kavradı. ‘’ Yerinde olsaydım arkamı kollardım Logan . Justin ve diğerleri bundan sonra peşindedir. ‘’ Başımı salladım. ‘’ Zack bir sorun olmayacaktır , Kraliçe onu Cape’den sürgün edecektir. Harlond bana parmağını bile sürerse negatifleri bütün gazetelere dağıtırım. Justin’in içinde
geçerli , eğer kardeşini biraz olsun seviyor , idam edilmesini istemiyorsa kendine hakim olur.’’ ‘’ Senden korkulur evlat. ‘’ dedi ve yanımdan geçip kapıya gitti. ‘’ Alex.’’ Durup döndü. ‘’ Bay Eli , ile ilgili sakladığın bir şeyler var mı?’’ Alex güldü ve başını salladı. ‘’ Onun sırlarını yakalamak kolay değildir. Yakaladığın sırları saklamak da açıklamakta cesaret ister. Anlaşılan oğlu Duncan’da ona çekmiş. ‘’ Başımı salladım. Alex çıkarken kapıyı kapattı. Koltuğa çöktüm ve başımı ellerimin arasına aldım. Harika zaten sayılamayacak kadar çok olan düşman sayımı artırmıştım. İç çektim. Üstelik artık konsey üyesi bile değildim. Kraliçe’nin Belle’yi koruduğunu sanmıştım ama o kadının ne yaptığını kim bilebilirdi ki. Rosaline ise tam belaydı. Ev hapsi ona ulaşmamı güçleştirirdi. Onu öldürmek istediğimi bildikleri için işim daha zor olacaktı. Sanırım kendi babamın kirli sırlarına dalmam gerekiyordu. Karanlık sırlarına. Bodrumun altına bir poşettin içinde gömülmüş kara kitap gözümün önüne geldi. Hoş bir ölüm olmayacaktı ama etkili olacağı kesindi. Gillian haklıydı , bazı sırlar kaos yaratırdı. Fırtınanın tohumları atılmıştı , biçmek kolay olacaktı. Justin’in toplum içindeki itibarı sarsılacak , Harlond karısıyla kanlı bıcaklı olacak , Zack herkes tarafından dışlanacaktı. Olaylar daha yeni başlamıştı. ‘’ Logan , burada mısın?’’ Başımı kaldırıp sesin geldiği yöne baktım. ‘’ Connor , buradayım. ‘’ Connor kapının eşiğinde duruyordu. ‘’ Belle uyandı. Gelsen iyi olacak. ‘’ Ayağa kalkıp adeta koşar adımlarla salonu boydan boya geçtim. Ağrıların , acıların hiçbir önemi kalmamıştı sanki. İkişer adımlarla merdivenleri çıktım , kapı aralıktı. Odaya girdiğimde ilk gördüğüm Duncan oldu. Yatağın ucunda duruyor , Belle’ye bir şeyler söylüyordu. Beni görünce sustu. Yumruklarımı sıktım , bir şey söylemek için hazırlanıyordum ama Belle’nin berrak , müzik gibi sesi bana her şeyi unutturdu. Yatakta oturuyordu. Birbirine karışmış , dalgalı saçlarını bir omzuna atmıştı. Gözleri uykudan hafif şişmişti , beyaz teni normalden daha soluktu. Dudakları kıpkırmızıydı.Gülümsedi ve her zaman olduğu gibi resmen etrafa ışık saçtı. ‘’ Biliyorum. ‘’ dedi nazik bir şekilde. Kaşlarımı çattım , neden bahsediyordu? '' Neyi?'' Sesim çatlamıştı. Belle’nin içimi eriten bir gülümsemesi öpülesi dudaklarında genişledi. '' Beni sevdiğini.''
Bölüm On Dokuz Çocukluğuma dahil hemen hemen her şeyi hatırlıyorum. Ağaçtaki sarı yaprakların sonbahar güneşinde nasıl parladıklarından , beni kilometrelerce kovalayan komşu köpeğine kadar. Cape’i hatırlıyorum. Nasıl geçtiğini anlamadığım öğleden sonralarını. Annemin oturup , ince uzun bir kadınla sohbet ettiği zamanları. Üzerinde kekler , kurabiyeler dolu bir masa da oturup , gülüşmelerini. Logan ile ilk tanışmamı diğerleri anılarımdan daha net hatırlıyorum. Sakin bir öğleden sonraydı. Annem nadiren dışarıya çıkmama izin verirdi. Diğer çocuklarla konuşmama ise asla izin vermezdi. Onları ancak pencereden görürdüm. Logan’ı ilk gördüğümde kısa pantolonu belinden sarkmış , üstü başı çamur olmuş sıska bir çocuktu. Yüzümü buruşturup anneme baktığımı hatırlıyorum. Ben annemin elini tutmuş , onların evine doğru yürürken Logan annesinin onun yüzüne sürtüğü mendil ile boğuşuyordu. Şişman yüzü kıpkırmızı olmuştu. Tam olarak ne düşünmüştüm , bilmiyorum. Annem onu benimle tanıştırdığı ve gidip oynamamızı söylediği zaman başımı şiddetle iki yana salladığımı hatırlıyorum. Ona pis bir çocuk olduğunu söylemiştim ,o da yerden aldığı çamuru suratıma atarak karşılık vermişti. O günden sonra her gün beraber oynadığımızı ve ben annemin öğrettiği gibi temiz ve titiz davranmaya çalışan kızın, küçük bir domuz gibi çamurlarda yuvarlandığını , böcekler yakalamaya çalıştığını hatırlıyorum. Akşam yatarken yarın hakkında planlar kurup , heyecandan yerimde duramadığım günleri çok oluyordu. Bir gün gizlice mutfaktan şekerlemeler yürütürken , ertesi gün komşuların bahçelerindeki bir köşeye yakılmak üzere toplanmış kurumuş yaprakları dağıtırdık.İnsanlar çocukluklarına dahil sadece kötü anıları hatırlarlarmış. Bense iyi , kötü bütün anıları hatırlıyordum. Logan’ın kuma gömdüğü oyuncak arabasını bulamayınca bağırarak ağlamaya başladığı zaman , ağlamasın diye onu öptüğümde attığı kahkaha hala kulaklarımda çınlıyordu. Ama hatırlamadığım şey , o gün yediğim sert tokattın sızlayan acısıydı. Durmadan küçük bedenime çarpan kemerin hissizliğini hatırlamıyordum. Kocaman kara gözler , hoşuna gitti mi diye soran nefes nefese kalmış kalın bir ses. İnleyen erkek çocuğunun ince sesi benim değildi.Bu anılar benim değildi. Ethan’ın iri vücudunu bir erkek çocuğunun gözlerinden görebiliyordum. O kadar iri ve büyüktü ki , bir devdi adeta , çocuksa bir o kadar küçük. Ardı ardına gelen darbeler küçük bedeni öyle sarsıyordu ki sessiz bir çığlık dudaklarımdan kaçtı. Ses yoktu , ben sadece bir anıdan ibarettim. Korkunç bir kabustan. Çocuk , kollarını umutsuzca elleri arasına aldı. Çok uzun zaman önce yalvarmayı bırakmıştı. Yalvarmak için harcadığı her nefes adamın ona daha sert vurmasını sağlıyordu. Adam kanlı
kemerini toplayıp , derin bir nefes verdiği zaman işi bitmiş demekti. Ya uyur yada arkadaşlarıyla kağıt oynamaya giderdi. Geriye halıda kanlı küçük bir beden bırakırdı. Ama bu sefer öyle olmadı. Adamın darbeleri durmak bilmiyordu. O kadar can yakıyordu ki çocuk istemeye istemeye yalvarmaya başladı. Çocuk ve adamın arasına sessizce ağlayan bir kadın girdi. Kemerin havayı yaran sesinin hedefi bu sefer kadındı. Çocuk merak etti , eğer normalden daha uzun sürmeseydi , annesi hiç araya girer miydi? Yoksa her seferinde yaptığı gibi bir köşede sessizce ağlar ,sadece işin bitmesini mi beklerdi? Çocuk annesinin kollarında güven ve huzur aramayı bırakalı çok olmuştu. Ethan’ın kalın sesi odayı doldurdu. ‘’ O kızla görüşmeyecek , sende o fahişe ile görüşmeyeceksin. Yemin ederim , sizi de o kaltak ve kızını da öldürürüm. ‘’ Anı değişti. Logan’ı görmeyeli günler olmuştu , doğum gününden bir gün önce annesiyle beraber gelmişlerdi. Annesinin normalden daha keyifsiz olduğunu çocuk halimle bile anlamıştım. Logan ise aynıydı. Ertesi gün heyecandan yerimde duramadığımı hatırlıyorum. Çocuk sesleri kalın kapıya rağmen duyuluyordu. Annemin elindeki taze kurabiyenin kokusu burun deliklerimi dolduruyordu. Kapı açıldı , güler yüzlü ince kadın bizi görünce önce şaşırdı sonra yüzünü buruşturdu. Tam olarak söylediği sözleri hatırlamıyorum. Kadın konuştukça annemin elimi daha sıkı tutuğunu hatırlıyorum. Bir de kadının arkasında bana bakan iki küçük çocuğu. Bir dakika birbirimize baktıktan sonra Logan koridorda kaybolmuştu. Sarı saçlı ,zayıf bir çocuk olan Duncan’ın ise bir ona bir bana bakıyordu. Duncan’ı ilk görüşüm değildi. Bazen Logan’la oynarken onu oyun parkının yakınlarında görürdüm. Logan’ı ağlamasın diye öptüğüm zamanda oradaydı. Ben onu görmemiştim ama Logan onu çok net hatırlıyordu. Çünkü yediği dayağın sorumlusu oydu. Gördüklerini Ethan’a yetiştiren oydu. Doğum günü partisine bisikletimle döndüğümde , olanları benim gibi Logan’da çok net hatırlıyordu. Duncan’ın yumuşak sesiyle diğerlerine beni işaret ettiği zamanı , Logan’ı aralarına kabul etmelerinin tek yolunun bu olduğunu söylemesini … Anılar yağan yağmurun damlaları gibi gözlerimin önünde akıyordu. Benim anılarım Logan’ın anılarına karışmıştı. Bazen küçük bir kızın gözleriyle dünyayı görüyor , bazen bir erkek çocuğunun. Sadece iz bırakan anıları tam olarak görebiliyordum. Logan’ın babasından defalarca yediği darbeleri , sessiz kabullenişi , benim herkesin önünde aşağılandığım zamanlar ile karışmıştı. Anılar yağmuru giderek şiddetleniyordu , beni baş dönmesi ve kusma hissiyle bırakıyordu. Gözlerimi kapatamıyor , çığlık atamıyordum. Hava yoktu , nefes alamıyordum. Boğuluyordum. Derken anılar durdu. Rosaline’i gördüm , yanımdaydı sarı saçları rüzgarla dalgalanıyordu. Bir şeyler söylüyordu. Dudaklarını oynattığını görüyordum ama ses yoktu . Kolumu kavradı ve beni boşluğa attı. Bunu yapacağını biliyordum , daha önce yaşamıştım ama yinede olacakları engelleyemedim. Derin boşlukta beni sert , soğuk sular karşıladı. Ellerim umutsuzca tutunacak bir yer arıyordu.Ama yalnızdım. Yalnız ve kimsesiz , hep olduğum gibi . Vücudum kasılırken düşündüğüm şeyler bunlardı. Yukarıya çıkmak için çırpınırken , ciğerlerim nefes almam için baskı yapıyordu. Nefes yoktu , sadece su vardı. Sonra karanlık geldi.
Büyü olan şeyler için çok basit bir kelime kaçıyordu. İçime dolan gücü anlatacak kelimelerim yoktu. Logan beni öptüğünde ikimizde tek bir beden , tek bir kalp olmuştuk. Zaman yoktu , ölüm yoktu , derin ve ıssız deniz yoktu. Sadece biz vardık. Büyü , her şey ve hiçbir şeydir. Okyanusun derinlerinde gözlerimi açtığımda gördüğüm mavi gözler , dudaklarıma değen yumuşak dudaklar … Büyü size bakan gözlerin ben yanındayım demesidir. Ben yanındayım ve senin için yas tutmuyorum , seninle batıyorum . Gözlerimi hızla açtım. Parlak beyaz ışık gözlerimi acıttı. Aldığım her nefes boğazımı gıdıklıyor , öksürmeme neden oluyordu. Bir an için nerede olduğumu anlayamadım. Issız derin maviliği görmeyi beklerken beyaz , duvarlarla çevrili bir odada uyanmıştım. Birisi bana bir bardak su uzattı. Gözlerim odaya dolan güneşin parlak ışığına alışınca yavaşça bardağı tutan eli takip ettim. Kumral , altın ışıltılar dolu saçlar , parlak mavi gözler ve iri beden. Onu küçük sıska sarışın bir çocuk olarak hatırladığım için bir an kim olduğunu kavrayamadım. ‘’ Adeta Deja - vu oldum.’’ dedi çocukluğundan beri sahip olduğu yumuşak sesiyle. ‘’ Senin mühürün olduğum zamanda böyle karşılaşmıştık , hatırlıyor musun? ‘’ Başımı sallayıp , elindeki suyu aldım. Soğuk su , boğazımı açmıştı. ‘’ Böyle karşılaşmaktan vazgeçmeliyiz. ‘’ dedim hafif hırıltılı bir sesle , elimdeki bardağa gözümü dikmiştim. ‘’ Önce kovalandım , sonra bıçaklandım ve şimdi de uçurumdan itildim. Seninle karşılaştığımdan beri hayatım pek bir renklendi. ‘’ Duncan gülümsedi , sonra gülümsemesi yavaşça kayboldu. ‘’ Üzgünüm. ‘’ Başımı bardaktan kaldırıp , ona baktım. ‘’ Ne için?’’ ‘’ Rosaline’in yaptığı bir nevi benim suçumdu. ‘’ Acı bir şekilde güldüm. ‘’ Rosaline beni uçurumdan atı diye mi özür diliyorsun? Bence önce kendi yaptıkları için günah çıkar. ‘’ Duncan kaşlarını çattı , sonra yüzü yumuşadı. ‘’ Sana senin mühürünün olmamın nedeninin Rosaline’i kıskandırmak olduğunu söylemiştim , B. Pizza yediğimiz gece sana dürüstçe yanıt vermiştim. Hatta senden yaralanabilecekken bunu yapmadım. Çok rahatlılıkla senin yatağına girebilirdim. Beni adi bir pislik olarak gördüğünü biliyorum ama gerçekten öyle miyim , bir düşün. Seninle yatıp , sana sevgilinmiş gibi davrandıktan sonra Rosaline ile karşına gecebilirdim. Adi bir pislik olarak yapabileceklerimi bir düşün B. Ve bana senin için gerçekten bir şeyler hissedip hissetmediğimi sor.’’ ‘’ Doğru söylüyorsun. Bana başından beri her şeyi anlatmıştın.Anlamam gerekirdi. ‘’ Yatakta doğruldum , Duncan yanımdaki yastıklardan birini sırtıma koymak için uzandı. Sonra karşımdaki sandalyeye geçti. Rahat bir şekilde oturduktan sonra yanımın bozulduğunu gördüm.Sanki birisi yanımda yatmıştı. Duncan nereye baktığımı görünce suçlayıcı bir tonla konuştu. ‘’ Logan bütün gece senle yattı ‘’ Gülümsedim. Bu Duncan’ın hoşuna gitmedi. ‘’ Resmen senden yararlandı. Üstelik yanına kimsenin gelmesine izin vermedi. ‘’
‘’ Benim hayatımı kurtardı. ‘’ dedim ifadesiz bir yüzle. ‘’ Orada bende olsaydım , aynını yapardım biliyorsun. ‘’ dedi somurtarak. Sadece başımı salladım. ‘’ Hem doktorun söylediğine göre darbe almadığın için sen bile kendi kendine çıkabilirmişsin. ‘’ ‘’ Ben yüzme bilmiyorum.’’ Şaşkınlık yüzünü kapladı. ‘’ Ah.’’ dedi sadece. ‘’ Duncan. ‘’ Yüzüne dikkatlice baktım. ‘’ Sana uzun zamandır merak ettiğim bir şeyi sormak istiyorum. ‘’ Başını salladı. Öne doğru eğildim. ‘’ Bir keresinde soyunma odasında benim elbiselerimi çalmışlardı , hatırlıyor musun?’’ Duncan ellerini ovmaya başladı ama neden bunu sorduğumu da merak ediyor gibiydi. ‘’ Evet , hatırlıyorum. ‘’ Kaşlarımı çattım ve onu daha yakından incelemeye başladım. ‘’ Soyunma odasında çıplak ve tek başınaydım. Havlular dahil her şey alınmış ve neredeyse soğuktan donacaktım. ‘’ Başını salladı. ‘’ Bana verdiğin havlunun rengi neydi?‘’ Şaşkın yüzünü yüzüme dikti. ‘’ Mavi. ‘’ Gülümsedim , o da gülümsedi. ‘’ Sen değildin. ‘’ dedim kendi kendime. Yüzündeki gülümseme soldu. ‘’ B , iyi misin? Pek mantıklı konuşmuyorsun. ‘’ ‘’ Ethan’ın Logan’ı dövdüğünü biliyor muydun?‘’ Yavaşça başını salladı. ‘’ Bilmeyen yoktu , Ethan bununla böbürlenmeyi severdi. ‘’ ‘’ Peki hiç Logan’ın dayak yemesine neden oldun mu?’’ Duncan gülümsedi. ‘’ Sorguda mıyım? Yanlış bir şey mi yaptım?’’ Gülümsedim ama hiç hoş olmayan bir gülümsemeydi. ‘’ İkimizde sadece bir çocuktuk , biliyorsun değil mi? Onu öptüğüm zaman ikimizde küçük bir çocuktuk.Ama sen bunu gidip Ethan’a söylediğinde her şeyin farkındaydın. Logan’a yapacaklarını biliyordun. ‘’ Duncan oturduğu yerde kaskatı kesildi. Yüzü ifadesizdi. ‘’ Biliyordum. Ama unutma , bende bir çocuktum ‘’ Gülümsedim. ‘’ Logan’a her seferinde meydan okuduğunda da bir çocuktun.’’ Onun yumuşak sesini taklit etmeye çalışarak. ‘’ Logan , sence şu kızın başını kuma sokarsak mücadele eder mi ?’’ Sandalyeden fırladı. ‘’ Söylemiş olamaz. ‘’ ‘’ Söylemedi. ‘’
‘’ Nereden?’’ ‘’ Onu her seferinde babasına söylemek ile tehdit ediyordun.’’ dedim bağırarak. ‘’Senin istediklerini her yapmayı reddettiğinde ona benimle arkadaş olmak istediğini babasına söylemekle tehdit ettin. Ethan’ın onu öldürmekle tehdit ettiğini biliyordun. Bense her seferinde senin beni kurtardığını sanıyordum. Neredeyse donacakken bana havlu veren kişinin sen olduğunu, beni kantindeki soğutucudan çıkaranın sen olduğunu , çatı katında beni bağladığınız ipi kesenin sen olduğunu sanıyordum. Bunca zamandır , sadece bir kez bana yardım ettiğin için beni Logan’dan koruyanın sen olduğunu sanıyordum. ‘’ Duncan yutkundu ve sandalyeye oturarak başını elleri arasına aldı. Saçlarını adeta yolarmış gibi çekiştirmeye başladı. ‘’ Hepsi aptallar demiştin. Hepsi aptallar sadece bunu henüz bilmiyorlar. Logan beni doğum gününden kovduğu zaman , bisikletimi yerinden kaldırırken bunu söylemiştin. Sonra hastanedeyken. Bizi bir kukla gibi görüyorsun değil mi? Senin için aptal bir oyunun aptal piyonlarıyız Bana yaptığın işkenceler sadece eğlenmek içindi. Canın sıkılıyordu , Logan ile uğraşıyordun. O tek gerçek arkadaşı olarak beni görüyordu ve sen bunu bildiğin için onun benimle uğraşmasını sağlıyordun. Ben hep Logan’ın bana davranışlarının nedeni saf bir wiccan olmamamdan kaynakladığını sanıyordum. Babam gibi o da beni değersiz olarak düşünüyordu diyordum kendi kendime. Sonra Kral olmak için beni kullandın. Beni öptüğün zaman neden Logan’a baktığını şimdi anlıyorum. Ben onu her suçlayışımda , onu bana yaptıkları için her cezalandırışımda nasıl güldüğünü hatırlıyorum. ‘’ Derin bir nefes aldım. ‘’ Evet , Duncan . Bence sen adi bir pisliksin. Ve gerçekten benden hoşlanıp hoşlanmadığın umurumda değil. Değersiz varlığın umurumda değil. Sen ve Rosaline bütün Wiccan topluluğunu istediğiniz gibi yönetebilirsiniz , hatta tavsiyem malum bir tarafınıza sokmanız. ‘’ Duncan hiddetle başını kaldırdı. ‘’ Anlamıyorsun , bu böyle olmamalıydı. Bu böyle olmamalıydı. Yemin ederim eğer bilseydim … eğer bilseydim. ‘’ Onun hiddetle kasılmış yüzüne baktım. ‘’ Sen tedavi olması gerek bir kontrol manyağısın. ‘’ ‘’ Belle ‘’ derin bir nefes aldı. ‘’ Beni dinlemelisin , sana söyleyeceklerimi dinlemelisin. Evet , Logan’ı tehdit ettim . Evet , babasının ona yaptıklarını biliyordum. Senin hayatını cehenneme çevirenlerden biride benim. Başkalarını etkilemekte iyi olduğumu biliyorum.kKüçük bir çocukken bile her şeyin farkındaydım. Hayatım hiçbir şey kontrolden çıkmazdı. Yapacaklarım belliydi , Rosaline evlenecektim , bunu onun Kraliçe olacağını duyduğum günden beridir planlıyordum. Her şey hazırdı. Her şey planladığım gibiydi. Ta ki senle karşılaşana kadar. Beni anlıyor musun , sana söylediklerimi anlıyor musun? Sen bütün hayatımı mahvettin. ‘’ İç çekti. ‘’ Logan’ın yada benim yaptıklarım hiçbir şey fark etmeyecek. Sana yapılanları geri almayacak.’’ ‘’ Haklısın , bu yüzden seçimden sonra buradan gideceğim. Eskiden içinizden biri olmak için yapmayacağım şey yoktu. Bir kerede başkalarının çektiği acılara gülen kişi ben olmak isterdim. Dışlanmamak , bir yere ait olmak. Şimdi ne tür bir pislik olduğunuzu şimdi daha net görüyorum. Ve anneme hak veriyorum, hepiniz ölmeyi hak ediyorsunuz. ‘’
Kapı hızla açıldı. Connor’ın şişkin yüzü kocaman gülümsemeyle aydınlandı. ‘’ Belle , uyanmışsın. ‘’ Sonra Duncan’a baktı ve kaşlarını çattı. ‘’ Seni rahatsız mı ediyor?’’ ‘’ Evet ‘’ dedim gözlerimi Duncan’dan ayırmadan. ‘’ O zaman çıksan iyi olur , Duncan.’’ dedi her zamaki nazikliğinden eser yoktu. Duncan kızgın gözlerini kısarak önce bana sonra Connor’a baktı. ‘’ Yerinde olsam ses tonuna dikkat ederdim , Connor. Biliyorsun , yakında Kralın olacağım. ‘’ ‘’ Eğer ilerde canım göt yalamak isterse , sana gelirim. Şimdi çık. ‘’ Duncan başını salladı. ‘’ İstediğim kadar burada kalırım. ‘’ Connor büyük cüssesiyle odaya girince elimi kaldırdım. ‘’ Connor , lütfen Logan’ı çağırır mısın?’’ Connor dişlerini sıkarak başıyla onayladı. Kavga etmeye hazır gibi görünüyordu. Ama Duncan hiç korkmuş görünmüyordu. Aksine kafesinde doğru zamanı kollayan bir kaplan gibiydi. Connor kapıyı açık bırakarak dışarıya çıktı. Merdivenlerden indiğini duyabiliyordum. ‘’ Ben pes etmem B. ‘’ dedi Duncan , hayal kırıklığı ve nefretle konuşuyordu. ‘’ İstediğin kadar Logan’a yaltaklan ama o da sandığın kadar temiz değil.’’ Koşar adımlarla gelen ayak sesleri duydum. ‘’ Ona Ethan’ın nasıl öldüğünü sor.’’ dedi Duncan. ‘’ Hatta ona sapasağlam olan amcasının da nasıl öldüğünü sor. Annesinin nasıl delirdiğini sor. Gerçekleri öğrenmeye başlamışken hepsini öğren. ‘’ Duncan’ın gözlerindeki bakış hiç hoşuma gitmemişti ama aldırmadım. Logan adeta kapıyı kıracakmış gibi içeriye girdi. Duncan o an konuşmayı kesti. Logan sert bakışlarını Duncan’a dikti. Teni normalden daha beyazdı. Alnında siyah saçlarının örtüğü bir bandaj vardı. Soluk mavi gözleri kocaman açılmıştı. Kalbim tekledi. Yanılmıştım , o şişko , gözleri heyecan ve merakla bakan küçük erkek çocuğundan eser yoktu. Logan boş bir kabuk gibi terk edilmiş ve yıpratılmıştı. Sonra bakışlarımız buluştu , gözleri parladı , dudaklarına bir gülümseme yerleştirdi. ‘’ Biliyorum. ‘’ dedim gülümseyerek. Güzel yüzünü buruşturdu. ‘’ Neyi?’’ Sırıttım. ‘’ Beni sevdiğini.’’ Logan gözülerini kocaman açtı. ‘’ Ne?’’ Odayı dolduran bir kahkaha attım. ‘’ Logan , havlunun rengi neydi?’’ Logan önce Duncan’a sonra bana baktı. Çok şaşırmış görünüyordu. Önce cevap vermeyecek sandım. Beş dakika öylece durduktan sonra cevap verdi. ‘’ Siyahtı .’’ Gülümsedim.‘’ Evet ,siyahtı ,seni aptal herif ’’
Bölüm Yirmi Son iki ay içersinde hayatımda çok şey değişmişti. Cisco cadırımda belirene kadar işten eve evden işe giden normal bir cadıydım. Olan biten hiçbir şeyden haberim yoktu. Wiccan’lar ile bütün ilişkimi kesmiş , bitmek bilmeyen kabuslarım haricinde hiç birini aklıma dahi getirmemiştim. Şimdi onlardan birinin evinde oturuyor , onların kraliçesi olmak için adaylığımı koyuyordum. Değil rüyalarımda en derin kabuslarımda bile göremeyeceğim iki değişiklik tam karşımda oturuyorlardı. Birisi ezeli düşmanım , derinden nefret ettiğim ikinci adam Logan , diğeri ise Logan’dan fazla nefret ettiğim , aynı ortamda bulunmamızın bile dişlerimi sızlattığı, lugatıma baba kelimesinin karşılığını hain piç olarak kaydettiren kişi Bob. Logan ile aramdaki sorunları çözdüğümüzü söyleyemem. Hayatınız boyunca nefret ettiğiniz kişinin bir an da masum olduğunu öğrenirseniz ne hissederdiniz? Suçluluk. Logan’a baktığımda bile kalbimin teklemesine yol acan bir suçluluk duygusuyla dolup taşıyordum. Suçluluğu , utanç ve daha adını tam olarak koyamadığım bir his takip ediyordu. Logan her zamankinden farklı olarak , bugün gri bir takım elbise giymişti. Omuzlarına kadar gelen düz saçlarını arkaya toplamış , yüz hatlarını tamamen acığa çıkarmıştı. Geniş alnındaki bandaj hala duruyordu. Dikkat dağıtıcı saçları olmayınca elmacık kemikleri , uzun yüzü ve gamzeleri ortaya çıkmıştı. Bir şekilde daha ciddi ve daha çekici görünüyordu. Bacak bacak üstüne atmış , bir eli koltuğun üstünde bej rengi koltuklarda oturuyordu. Bana bakınca sırıtıyor , Bob’a bakınca somurtuyordu. Yüz ifadesi o kadar hızla değişiyordu ki eğer konuştuğumuz konu beni rahatsız etmese ve Bob’la aynı ortamda olmak beni germeseydi muhtemelen gülerdim. Bob ise babacan bir tavır takınıyordu. Hareketleri her zamankinden yumuşaktı. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı , ütülü , düzgün her zamanki gibi pahalı ve şıktı. Saçlarını tek tarafa ayırmış, Logan gibi ev , koltuk hatta dünya onunmuşcasına rahat bir şekilde oturuyordu. ‘’ York , Dru , Melinda güçlü rakiplerdi ve hepsi öldü. Geriye Juss , Elenoir , Kate , Karen , Rosaline ve sen kaldınız. En büyük rakiplerin Rosaline ve Karen. Kraliçelik için yüzde yirmi beş şansımız var. Eğer dediğimi yapıp , bıcağı çalabilirsek bu oran daha da yükselir. ‘’ Sırrıtı. Logan , Bob’a pis bakış attı. ‘’ Bıcağın nerede saklandığını dahi bilmiyoruz , ayrıca yanında mutlaka korumalar vardır. Bütün bunları aşsak dahi , o bıcağa büyü yapılamaz biliyorsun. ‘’ Bob koltukta Logan’a doğru kaydı. ‘’ Bıcağa büyü yapmaktan bahseden yok zaten. Koruyucuya büyü yapmamız yeter. ‘’ Logan güldü. ‘’ Koruyucu aptal değildir , o görüntüsünün altında hiç de küçük bir kız yatmıyor. Zaten hem bıcağı hemde koruyucu kaçırıp sonra hiçbir şey olmamış gibi onları geri götüremezsin.’’ Elimi kaldırdım. ‘’ Yeter , boşuna tartışıyorsunuz.’’
İkisi de birbirlerinin benzeri şaşkın suratlarla bana baktılar. Logan’ın biraz olsun Bob’a benzeyeceğini düşünmek bile midemi alt üst etmişti. ‘’ Yapma balkabağım, bu kazanmamız için tek şans. ‘’ Başımı salladım. ‘’ Kazanmak filan istemiyorum. Bu saçmalık bitikten sonra buradan gideceğim ve dünyada sığınacak tek toprak parçası burası kalsa bile dönmeyeceğim.’’ Logan başını önüne eğdi. Bob ise ağzı açılmış bana bakıyordu. ‘’ Seni aptal. Sana altın tepside kraliçeliği sunmaktan bahsediyorum, sense gitmekten. ‘’ Başımı iki yana salladım. ‘’ Senin bana önereceğin hiçbir şeyi istemiyorum. İlk başlarda neden beni kızın olarak tekrar kabul ettiğini merak etmiştim. Çok geçmeden asıl niyetini anladım tabii. Ama sen üzerimdeki haklarını ben seninle görüşmek için kapına dayandığımda reddettiğin zaman kaybettin. Uşakların beni polisi aramak ile tehdit etmişlerdi. Ben hiçbir şeyi unutmam, Bob. ‘’ ‘’ Rosaline’in kraliçe olmasını mı istiyorsun?’’ ‘’ Anlamıyorsun , kim kraliçe yada kral olmuş umrumda değil. Siz umrumda değilsiniz. Sizden birisi olmak ile zerre kadar ilgilenmiyorum. Kraliçe’nin isteği ve mühür olarak Duncan ve Logan’ı kabul ettiğim için yarın seçime katılacağım. Daha fazlası yok. ‘’ Sesim çok mesafeliydi. Bob itiraz etmek için ağzını açtığında Logan onu susturdu. ‘’ Belleyi duydun , bizimle ilgili hiçbir şeyi artık duymak istemediğini söyledi. Uzatmanın bir manası yok. Kapının nerede olduğunu biliyorsun. ‘’ Bob kızgın gözlerle bir müddet ikimizede baktı sonra yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdü.Loga ile yalnız kalmıştık ve bu normalden de garipti. Yazlıkta ayrıldığımızdan beri pek konuştuğumuz söylenemezdi.Evine geldiğimizden beri kendini odasına kapatıyor ve devamlı bir şeyler ile uğraşıyordu. Mutsuz değildi , onu ne zaman görsem gülüyordu ama yalnız kaldığımızda çekiniyor gibiydi. Şimdi olduğu gibi ellerini avuşturuyor , ben haric her yere bakıyordu. Eğer onu tanımasaydım çekindiğini yada utandığını söylerdim ama , yani lütfen , Logan’dan bahsediyoruz. Gerildi ve gözlerini halıya dikerek ayağa kalktı. Konuşmadan önce iki kez boğazını temizledi , bana bakmadan konuştu. ‘’ Ben .. Hımm , şey , yukardayım. ‘’ Yanımdan geçip , karanlık koridora doğru yürüdü. Son iki gündür düşündüğüm şeyi yapmak için cesaretimi topladım. Derin bir nefes aldım. ‘’ Logan.’’ Koltukta arkaya doğru dönüp ona baktım. Logan arkasını dönmemişti ama kapının eşiğinde duruyordu. Omuzlarında hiç görmediğim bir gerginlik vardı. ‘’ Efendim.’’
Boğazımı temizledim ve normal bir ses tonuyla konuşmaya çalıştım. ‘’ Eğer … Şey boşsan , yani işin yoksa demek istiyorum. ‘’ Sustum ,tanrım neden bu kadar gergindim? Başımı öne eğdim ve ağzımda bir şeyler geveledim. Logan kıkırdadı. ‘’ Aynı dilde mi konuşuyoruz? Çünkü söylediğinden hiçbir şey anlamadım. ‘’ Kollarımı göğsümde topladım ve somurtum. ‘’ Bugünü benimle geçirir misin diye soracaktım ama nedense birden gözüme iyi bir fikir gibi görünmedi. Neden illa bir şeyler ile dalga geçmek zorundasın ki ? Adam gibi cevap versen ölürsün değil mi? ‘’ Koltukta dönüp doğru düzgün oturdum. ‘’ Kıymetli zamanını almayayım. Yapacak bir şeyler bulurum. Belki Connor bana eşlik eder. Zaten önemli değildi , yani. ’’ ‘’ Tanrım , kadın senin cenen hiç durmaz mı? ‘’ Odayı dolduran neşeli bir kahkaha attı. ‘’ Sen konuşmaya başlamadan önce çekici bir fikir gibi gelmişti. Ama şimdi pek emin değilim. Günün sonunda baş ağrısı çekeceğim kesin. ‘’ Yüzümün kızardığını hissetim. Gerçekten neler geveliyordum ben böyle? Bir el omzuma değince kafamı kaldırdım. Logan hafif kızarmış yanaklarıyla sırıtıyordu. İnanılmaz tatlı göründüğünü itiraf etmem gerek. ‘’ Hadi. ‘’ dedi sadece. ‘’ Hadi ne?’’ ‘’ Gidelim. ‘’ ‘’ Nereye?’’ dedim ses tonumdaki heyecanı bastıramayarak. Omuz silkti. Elini bana uzattı ve başını yana büktü. Beni tereddüt etiren şey gerginlik yada merak değildi. Kocaman, hain sırıtma yüzüne yerleştirmişti. Kurtadamın kırmızı başlıklı kıza sırıtması gibiydi. Büyükanne neden ağzın bu kadar büyük? Elini tutum , uzun parmakları elimin üzerine kenetlendi. Gülümsemeden eldemedim. Adrenalin iki aydır hayatımdan çıkmamıştı. Bütün o koşuşmalar , korku , heyecan benim planladığım bir şey değildi. Bu seferki tatlı bir heyecan ve meraktı. Kalbim kulaklarımda atarken Logan hızlı bir şekilde beni koltuktan kendini doğru çekti. Bir an öylece kolları arasında kaldıktan sonra sehpanın üzerindeki anahtarı kaptı ve neredeyse koşarak dış kapıya yöneldi. Beni de yanında sürüklüyordu. Güneş tam tepemizde sarı bir top gibi parlıyor , göz kamaştırıyordu. Arabanın bütün camları sonuna kadar açıktı. Logan neredeyse 160’de gittiği için arabanın koltuklarına yapışmıştım.Yakınından geçtiğimiz ağaçlar bulanık görünüyordu. Çığlık atmamak ve kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Logan ise halime bakıp resmen gülüyordu. İkidir ona yavaşlamasını söylüyordum , o ise her uyarımda hızını artırıyordu. ‘’ Tanrı , aşkına ağacın birine çarpacağız. ‘’ diye bağırdım. Arabanını içine dolan rüzgar sesimi boğuyordu.
‘’ Ben sürerken mi? Hiç sanmıyorum. ‘’ O da sesini duyurmak için bağırıyordu. ‘’ Tabii ya sen araba sürüyorsun diye ağaçlar da yolumuzdan çekilecek.’’ Logan güldü. Ben ağzıma gelen mide özsuyumla mücadele ediyordum. ‘’ Tanrım kusacağım.’’ Logan iki elini de direksiyondan çekti. ‘’ Sakın , arabamı mahvedersen Cape’e yayan gidersin.‘’ Yüreğim ağzıma gelmişti. Hemen direksiyona atıldım. ‘’ Tut şunu , kaza yapacağız. ‘’ Logan yine güldü. Elini direksiyonun üzerindeki elime koydu. Gülümsemesinde başka bir şey vardı, arabanını hızını düşürdü ama elimi bırakmadı. Yüzüne baktığımda gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Araba neredeyse duracak kadar yavaşlamıştı. ‘’ Ne?’’ dedim kaba bir şekilde. Sırıttı. ‘’ Saçların feci kabarmış. Hatta elimi atsam büyük olasılıkla çıkaramam. ‘’ Elimi çekmek için biraz uğraşmam gerekti ama en sonunda Logan bıraktı. Arabanın tavanındaki aynayı açtım. ‘’ O kadar hızlı gidersen olacağı budur. Sende Elvis Presley gibi görünüyorsun.’’ ‘’ Teşekkür ederim.’’ ‘’ Saçların demek istedim. ‘’ Ellerimi saçlarımdan geçirip düzeltmeye başladım. Zaten kabarık olan saçları kuş yuvası gibi kafamın üstünde toplamışlardı. Ama savaşı ben kazandım ve biraz düzeldiler. ‘’ İşte şimdi oldu.’’ dedim Logan’a dönüp , gülümseyerek. ‘’ Evet , düzeldi. ‘’ dedi haince sırıtarak . Sonra arabanın hızını tekrar attırdı. Yine neredeyse 160’a gelmiştik.Daha yeni düzelttiğim saçlarım arabanın içine pelerin gibi saçıldı. ‘’ Lanet olsun , Logan.’’ diye kızgınlıkla bağırdım , karşılığında ise neşe dolu bir kahkaha aldım. Somurtarak pencereden bakarken Logan hala gülüyordu. Arabayı durduğu aniden durduğu zaman neredeyse pencereye yapışıyordum. Emniyet kemeri gerçektende hayat kurtarıyordu. Çoğu kişiyi kazalardan , beni de Logan’ın araba sürüşünden. Logan bir an tereddüt bile etmeden kemerini çıkardı ve arabadan indi. Ben biraz daha kendime gelebilmek içi bekleyecektim ama benim arabamın da kapısını açtı. Hain hain gülümsüyordu. ‘’İstersen torpidodaki tarağı kullanabilirsin. ‘’ dedi başıyla uzatarak. Kaşlarımı çattım. ‘’ Eğer kullanırsam yine saçlarımı bozacak mısın?’’
‘’ Evet. Böyle daha doğal görünüyorsun, tam bir cadı gibi ‘’ Kemeri hızlıca açtım ve ayağına bir tekme savurdum. Şaşırarak geriye çekildi ama gülmeye devam ediyordu. Ben arabadan inince o da hafifce ayağıma vurdu. ‘’ Hey , kadınlara vurulmaz. ‘’ ‘’ Kim demiş?’’ Arabanın kapısını kapattım. ‘’ Bu bir tür erkek kuralı. ‘’ Güldü . ‘’ Şimdi hatırladım. ‘’ Elimi tuttu ve çekiştirmeye başladı. ‘’ Gel, hadi. ‘’ O an fark ettim ki geldiğimiz yere hiç bakmamıştım. Logan bütün dikkatimi çekiyordu. Etrafı incelemeye başladım ve neden böyle bir yere geldiğimizi merak ettim. Cape’in dışında bir kasabaya gelmiştik. Burasını biliyordum ama daha önce hiç gelmemiştim. Bir deniz kasabasıydı , yani liman kıyısına kurulmuştu. Cape’e yakın tek yerleşim birimiydi. Hep müstakil evlerden oluşuyordu. Küçük bir kasabaydı , tek bakışta her yeri tarayabilirdiniz. Limanlar gemiler ve botlar doluydu. Denize giren insanları görebiliyordum. Müstakil evler birbirine aralıklı kurulmuştu. Arada yeşil çimenler , güzel bahçeler vardı. Logan beni dar bir yoldan kasabanın merkezine çıkarınca merkezin yerleşim kısmından daha geniş olduğunu gördüm. ‘’ Neden buraya geldik?’’ dedim. ‘’ Güzel bir gün geçirmek için.’’ dedi gülümseyerek. Yapay bir havuz alanın tam ortasındaydı. Havuzun ortasında ikiye ayrılmış dünya şeklinde bir heykel vardı ve dünyanın üzerindeki yarıktan su fışkırıyordu. Etrafta güller , çeşitli çiçekler dikilmişti. Normal bir kasaba için gösterişli bir fıskiyeydi. Dükkanlar açıktılar , yoldan gecen insanlar birbirlerine selam veriyorlardı. Herkes birbirini tanıyor gibiydiler. Fıskiyeyi geçtik ve kısa patika ile birleşen kaldırım da yürümeye başladık. Yanımızdan gecen insanlar bize bakıyorlar ve gülümsüyorlardı. Büyük olasılıkla saçıma gülüyorlardı. Tek elimle saçımı düzeltmeye çalıştım , bir yandan da mahcup bir şekilde gülümsüyordum. Diğer elimi hala Logan tutuyordu ve bırakmaya niyeti yok gibiydi. Karşıda bize doğru gelen iki kız gördüm. Kızlar manken gibi uzun boylu , ince ve bronz tenliydiler. İkisi de esmerdiler. Kızlardan bir tanesi açıkça Logan’a gülümserken diğeri bana düşmanca bakışlar gönderiyordu. ‘’ Logan , nerelerdeydin? Seni özledik.’’ Logan kızları gülümsedi ve elini salladı. ‘’ Sohbet etmek isterdim ama acelem var ,hanımlar. ‘’ Kızların yanından geçtik , Logan onlara bir bakış bile atmadı. Bense dönüp ikisine de – muhtemelen ağzım açık – bakıyordum. İkisi de saklamaya gerek görmeden beni işaret edip konuşuyorlardı.
Dükkan sahipleri Logan’a selam veriyor , yaşlı kadınlar onu görünce kıkırdıyorlardı. Logan sanki kasabanın yerlisiymiş gibi hepsini daha önce ondan görmediğim bir sıcaklıkla selamlıyordu. Şansımı tekrar deneyip elimi çekmeye çalıştım ama Logan elimi bırakıp bileğimi tuttu. ‘’ Kendim yürüyebilirim , beni sürüklemene gerek yok. ‘’ Logan başını çevirip güldü. ‘’ Ama hoşuma gidiyor. ‘’ ‘’ Sadist. ‘’ Daha geniş gülümsedi ama cevap vermedi . Kasabayı arkamızda bırakmıştık , dosdoğru bitişikteki ormanlık alana gidiyorduk. Yeşil , sarı ağaçlar aralıktı ama ormanın ilersinde sıklaştıklarını görebiliyordum. Sağa saptık ve okyanusa doğru gittiğimizi anladım. Yirmi , yirmibeş dakika yürüdük , artık sadece etrafa ve güneşte parlayan yapraklara bakıyordum. Ormanı hep sevmişimdir. Eğer dikkatli bakarsanız adını bile koyamadığınız renkleri görebilirdiniz. Logan elimi bıraktıp , durmuştu ama ben hala etrafa baktığım için onun bu hareketini fark etmemiştim. ‘’ Geldik. ‘’ ‘’Nereye?’’ dedim bileğimi ovuşturarak ama sorum ilerideki manzarayı gördükten sonra çok anlamsız kalmıştı. Önümdeki okyanusun sesini duyabiliyordum. Evet , önümde kocaman bir mavi okyanus vardı . Ama büyüleyici manzara o değildi , okyanusa giden yoldaki yeşil yapraklı ağaçlar da değil. Nefes kesen güzellik bir kraterdi. Hemen okyanusun bitişiğinde , ormanın ortasında nefes kesen sarı bir krater vardı. Kraterin içindeki açık yeşil ve mavi su adeta köpürüyordu. Kraterin etrafı sarı – turuncu kumlar doluydu. Normal kumlar gibi açık sarı , bej renginde değildiler bildiğiniz açık bir turuncu ve sarıydılar. Tek kelimeyle nefes kesiciydi. ‘’ Vay , bu…’’ Logan gülümsedi. ‘’ Muhteşem değil mi?’’ Başımı iki yana salladım. ‘’ Muhteşem bile az kalır. ‘’ ‘’ Hoşuna gideceğini biliyordum. ‘’ ‘’ Logan , bu çok güzel. ‘’ dedim köpüren sulara yaklaşarak. Kraterleri coğrafya dersinden hatırlıyordum ama hiç yakından görme fırsatım olmamıştı ve bu çok büyük bir krater değildi. Ancak king boyu bir jakuzi kadardı. ‘’ Aktif mi?’’ dedim arkamı dönmeden. ‘’ Sayılır ama patlamasına üç yüz kadar olduğu söyleniyor. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Daha varmış.’’ Güldü. ‘’ Daha var . ‘’ İki adımda önüme geçti. ‘’ Yüzmeye var mısın?’’ Güldüm. Heyecanlanmıştım. ‘’ Onun içinde mi?’’
‘’ Herhalde. ‘’ Tekrar güldüm. ‘’ Ah , tanrım tabii ki. ‘’ Köpüren kabarcıklara baktım. ‘’ Logan , bu aktif gibi.’’ Logan güldü. ‘’ Küçük korkak , yarı aktif bir krater bu. Dünyada en nadir bulunan Sarı kaya krater şekli. Hadi gel , eğer haşlanırsan kremini kendi ellerimle süreceğim. ‘’ ‘’ Hem sadist hem sapık ‘’ Güldü ve ceketini tek hareketle çıkartıp kenara attı. Gömleğinin düğmelerini hızlıca çözdü ve onuda ceketinin yanına yolladı. Pantolonu da aynı hızla çıkardı ben daha itiraz etmeden hızlıca kratere atladı. ‘’ Vay , gerçekten hızlı soyunuyormuşsun.’’ dedim yüzümün kızardığını hissedebiliyordum. Logan’ın mavi , yeşil sularda sadece kafası görünüyordu. ‘’ Cesaretini mi yitirdin , küçük aslan?’’ Gözlerimi kırptım. Gerçekten ona katılacak mıydım? Hayatım boyunca yaptığım en büyük çılgınlık Jenny’in kavgalarına karışmak olmuştu. Şimdi , burada Logan’ın meydan okuyan yüzüne bakınca bütün utançlığım , sakinliğim kayboldu. Hayatımda başkaların kavgalarına karışmaktan başka hatırlanacak bir şey yapmak istiyordum. Üzerimdeki bir beden bol tişörtü çıkardım. Logan’ın gözleri açıldı ve maviliği siyah gözbebeklerinde kayboldu. Kot pantolonumu yavaş ama kesin hareketlerle baldırlarımdan sıyırdım. Sadece siyah bir sutyen ve kilot ile kalmıştım ama heyecandan başka bir şey hissetmiyorum. Belki biraz utanç ama artık kararımı vermiştim. Logan derin nefesler alıyordu. Gülümseyip kratere yaklaştım. Önce ayağım suya değdi. Su sıcaktı ama Logan haklıydı haşlayacak bir sıcaklık yoktu. ‘’ Derin mi?’’ diye sordum. Logan başını salladı. Derin bir nefes aldım. ‘’ Çok mu?’’ Logan güldü. ‘’ Ne bekliyorsun , bu bir krater. Elbette derin. ‘’ Yavaşça geri çekildim ve eşyalarımı bıraktığım yere dönmeye başladım. Logan arkamdan seslendi. Sesindeki şakacı ton yoktu. ‘’ Belle , ne oldu? Niye gelmiyorsun? ’’ Omuz silktim. Krateri okyanus yada jakuzi gibi sanmıştım. Aptal kafam , elbette derin olacaktı. Arkamda su sesi duydum. Logan sudan çıkmıştı.
‘’ Belle , eğer söylediklerime alındıysan özür dilerim. ‘’ dedi ciddi bir şekilde. ‘’ Ondan değil. ‘’ dedim ve yere eğilip pantolonumu aldım. Logan yanıma gelip ıslak elini elime koydu. ‘’ Peki ne oldu?’’ Yüzüne bakmadım, geniş çıplak ve ıslak gögüsüne gözlerimi diktim. Ufak siyah bir şerit kıldan başka kıl yoktu. Siyah şerit ıslak boxerı’nın içinde kayboluyordu. Logan’ın gülümsediğini görmekten çok hissettim. O an gögüsündeki şeridi takip edip boxer’ına gözümü dikmiş olduğumu fark ettim. Anında yüzümü kaldırdım ama hem kraterden gelen sıcaktan hem de geri dönen utançtan kızardığımı biliyordum. ‘’ Ne kadar aptalım. ‘’ dedi Logan neredeyse fısıldayarak. ‘’ Az kalsın boğuluyordun ve ben seni tutup derin bir kratere getirdim. ‘’ ‘’ Hayır. Bu çok güzel , Logan’’ dedim hemen. Neden fısıldıyordum? Logan gülümsedi. ‘’ O zaman gel , suya girelim. Söz ellerime sahip olacağım. ‘’ ‘’ Yapamam. ‘’ dedim fısıldayarak. Elimde hafifçe tutuğum pantolonu alıp yere bıraktı. Elleri kollarımı sardı ve okşamaya başladı. Ellerimi beline sarıp göğüne yaslanmak için ani bir dürtü duydum. Ama kendimi tutum . Bana neler oluyordu böyle? ‘’ Yüzme bilmiyorum. ‘’ Kaşlarını çattı. ‘’ NE?’’ diye bağırdı. Kollarımı çektim ve iki adım geriledim. ‘’ Yüzme bilmiyorum. ‘’ dedim sert bir sesle , savunmaya geçerek. Yerdeki eşyalarımı topladım ama Logan hemen yanıma gelip onları tekrar yere attı. ‘’ Belle , özür dilerim . Öyle bağırmamalıydım , sadece şaşırdım. Üzgünüm. ’’ Başımı salladım. ‘’ Önemli değil.’’ Tekrar elleriyle kollarımı okşadı. ‘’ Bana güveniyor musun?’’ Yüzüne baktım. Siyah ıslak saçları bembeyaz tenine dağılmıştı. Yumuşak görünen dolgun dudakları ayrılmıştı. Kaşlarını çatmıştı , çok ciddi görünüyordu. Sorunun cevabını ciddi bir şekilde merak ediyordu. Logan’a güveniyor muydum? İki ay önce böyle bir soru sorulsaydı cevabım yüzde yüz şeytana güvendiğim kadar olurdu. İki hafta önce sorulsaydı ise, belki. Ama şimdi yaptığı her şeyi öğrendikten , hatta bunu hissettikten sonra , benim için hayatını riske atıp beni kurtardıktan sonra nasıl hayır diyebilirdim ki?
‘’ Evet.’’ dedim kısık sesle ve neler hissettiğimi anlasın diye gözlerinin içine baktım. Yüz ifadesi yumuşadı , omuzlarını dikleştirdi. Daha önce fark etmediğin bir gerginlik üzerinden kalktı. ‘’ O zaman bana güven ve suya gel. ‘’ ‘’ Logan , gerçekten yüzme bilmiyorum. ‘’ dedim çaresizce Logan gülümsedi ama çok hoş , merhametli bir gülümsemeydi. ‘’ Ben seni tutacağım , ayrıca kenarlar senin gibi bir cüce için derin olabilir ama benim ayaklarım yere değiyor. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Duyanda seni dev sanır. ‘’ ‘’ Seninle karşılaştırılırsa öyleyim. ‘’ dedi gülümsemesi yumuşadı. ‘’ Hem asla benden uzun kızları sevmemişimdir. Yukardan bakmak yorucu oluyor. ‘’ Güldüm. ‘’ Bir de bana sor. ‘’ Logan beni yavaşça suya doğru çekerken biraz ürktüm. Logan bunu fark edince dönüp bana baktı . Gözlerinden eğer itiraz edersem beni bırakacağı , zorlamayacağı anlaşılıyordu. Onun bir an küstah birisi gibi davranırken sonra aniden yumuşak huylu bir adama dönüşmesi beni şaşırtıyordu. Ama , karşımda beni zorlamayacağını gözlerinden okuyordum. Derin bir nefes aldım ve ona güven verici bir şekilde gülümsedim. Karşılığında o da bana gülümsedi. Yavaşça kratere girdik , sıcak su tenime değince ürperdim. Logan biraz ilerledikten sonra kollarımı sıkıca kavrayıp beni kendine çekti. Ayaklarım yere değmeyince göğsümden boğazıma yükselen bir panik duygusuna kapıldım. Deli gibi ayaklarımı çırpıyordum. Logan güldü. ‘’ Beni tekmelemeyi keser misin? Seni tutuyorum , merak etme.’’ ‘’ Elimde değil , bu bir refleks’’ dedim sakinleşmeye çalışarak , deli gibi etrafımdaki suya bakıp derinliği ölçmeye çalışıyordum ama kabarcıklar görmemi engelliyordu. Sıcak su çok geçmeden bedenimi rahatlattı. Logan’ı itmek yerine ona iyice yaklaştım. ‘’ Vay , bu çok.’’ dedim gülümseyerek. O da sıcak bir şekilde gülümsedi. ‘’ Öyle , çok rahatlatıcı. ‘’ Papatya , nergis ve taze çimen kokuları burnuma dolmuştu. Etraftaki rengarenk çiçekleri yeni fark etmiştim. Buhar çiçek kokusunu daha yoğunlaştırıyordu. Adeta mayışmıştım.Kollarımı Logan’ın gövdesine doladım o’da bunu fırsat bilerek beni belimden tuttu. Bir müddet ikimizde sıcak suyun ve doğanın güzelliğinin tadını çıkardık. ‘’ Ne zamandan beri buraya geliyorsun?’’ dedim neredeyse fısıldayarak. Başımı tutacak gibi değildim , Logan’ın göğsü gözüme sert ama güzel yastıklar gibi görünüyordu. Başından kaybedilmiş bir savaşa gireceğimi bildiğimden başımı onun göğsüne yasladım. ‘’ On altı yaşımdan beri. ‘’
Kaşlarımı kaldırıp , yukarıya yüzüne baktım. ‘’ O kızlar senin kız arkadaşın mıydılar?’’ N sorduğumu fark edince hemen ekledim. ‘’ Beni ilgilendirmez tabii .’’ Logan gülümsedi. ‘’ Bir tanesi öyleydi. ‘’ ‘’ Burada çok kız arkadaşın var mı? ‘’ ‘’ On sekizini geçmiş kadınların çoğu. ‘’ dedi sırıtarak ‘’ Oha.’’ dedim hemen. Güldü. ‘’ Senin erkek arkadaşın olmadı mı hiç?’’ Yalan söyleyemeyecek kadar mayışmıştım sonradan pişman olacağımı bilsem de ağzımdan kaçırırdım. ‘’ Şimdiye kadar iki erkek arkadaşım oldu.’’ ‘’ Onları sevmiş miydin?’’ Sesi normalden daha sert çıkıyordu. Belimdeki eli gerilmişti. Başımı onun göğsündeyken iki yana sallamaya çalıştım ama birisinin göğsündeyken bunu yapmak zor oluyordu. ‘’ Hayır.’’ dedim kısaca. ‘’ Hoşlandığımı bile sanmıyorum. Jenny’i ile tanıştığımdan beri bana birilerini ayarlamaya çalışıyor. Bir keresinde eğer kızlardan hoşlanıyorsam ona söylememi ona göre bir şeyler ayarlayabileceğini bile söylemişti. ‘’ Güldü ve kaskatı kesilen bedeni gevşedi. ‘’ Jenny ile nasıl tanıştınız siz ? O kız tam bir şey … avukat.’’ Kıkırdadım. ‘’ Lisedeyken tanıştık. Ben evime dönerken beş kız onu dövüyorlardı. Söz konusu dayak yiyen biri olunca hiç dayanamam . Sebebini biliyorsun. Araya girdim , okuldakiler benim ucube olduğumu biliyorlardı. O kızlarda benimle konuşmasalar da ne ve kim olduğumu biliyorlardı. Jenny’i basitçe serbest bıraktılar. Ama Jenny 1.50 boyunda ve yaralı olmasına rağmen beşini de teker teker dövdü. Sonra nasıl oldu bilmiyorum ama bir baktım arkadaştık. ‘’ Logan bana daha sıkı sarıldı. ‘’ Üzgünüm. ‘’ Yüzüne baktım. ‘’ Saçmalama , asıl ben üzgünüm. Hiçbir şeyden haberim yoktu ve bunca zaman seni suçladım. Nefret ettim , başka birinin adı Logan olduğunda bile ön yargılı davranıyordum. Sonra Duncan …’’ ‘’ Lütfen ondan bahsetme. ‘’ dedi Logan sakin bir sesle ama altında yatan kızgınlığı duyabiliyordum. ‘’ Hiç bana nasıl olup da anılarına erişebildiğimi sormadın ?’’ Kaşlarını çattı ve beni suda döndürdü. Biraz düşündükten sonra konuştu. ‘’ Sanırım senin her şeyi bilmen beni şaşırttı ve hayatta olmana seviniyordum. Hiç aklıma sormak gelmedi. ‘’ Aşağıya , bana baktı. ‘’ Nasıl oldu? Çünkü denizin içindeyken neler olduğunu pek hatırlamıyorum. ‘’
‘’ Biliyorum. Sanırım sende benim o ana ait anılarımı aldın. Daha önce Echollos bizi takip ederken güç değişiminde bulunmuştuk hatırlıyor musun? ‘’ Başını salladı. ‘’ Evet , otobanın ortasına cennet bahçesi oluşturmuştun. ‘’ ‘’ Bunu ikimiz yaptık. Sen toprağın gücünü ortaya çıkardın ve bende gücümü sana ekledim. Aynı az kalsın boğulacakken olduğu gibi. Sen bizi kurtarmak için belki bilinçli belki bilinçsiz gücünü ortaya çıkardın ve benim gücümde çağrına karşılık verdi. Çünkü senin gücünü tanıyordu. ‘’ ‘’ Ve güç değişimi anılarımızı da değiştirdi. Ama neden çocukluk anılarım mı sana aktardı?’’ ‘’ Çünkü içten içe benim olanları öğrenmemi istiyordun. Bense boğulmak istemiyor ve yalnız olduğumu düşünüyordum. Her şeyi unutmak istedim. Bu yüzden de …’’ ‘’ Ben olanları unuttum , sende gerçeği öğrendin.’’ diye tamamladı Logan. ‘’ Mantıklı. ‘’ ‘’ Öyle. ‘’ dedim iyice Logan’a yaslandım. ‘’ Bana söylemeliydin. ‘’ Logan başını iki yana salladı. ‘’ Bunu konuşmayalım. Artık hatırlamak dahil istemiyorum. ‘’ Başımı salladım. ‘’ Gideceğim , Logan.’’ dedim kısık bir sesle. ‘’ Ne olursa olsun artık onların yanında kalmak istemiyorum. ‘’ Logan beni daha sıkı sardı ve uçları ıslamış saçlarımı okşadı. ‘’ Senini mühürün olduğumu söyledikleri an , seni gördüğüm an Belle , bir daha seni bırakmayacağımı biliyordum. İster benden nefret et , ister umursama ama seni bırakmayacaktım. Bu sefer değil. Bu yüzden nereye gidersen git , bende seninle geleceğim. ‘’ Gülümsedim. ‘’ Neden bilmiyorum ama böyle demen beni rahatlattı. ‘’ Gülümsedi. ‘’ Ben biliyorum. ‘’ ‘’Öyle mi nedenmiş?’’ ‘’ Çünkü bana güveniyorsun. Hatta benden nefret ederken bile bana güveniyordun. Seninle sirkteyken o adamlar bize saldırmışken bana bakışını hatırlıyorum. Seni oradan çıkaracağımı biliyordun , bana güveniyordun. ‘’ Başımı göğsünden kaldırdım ve yukarıya gözlerinin içine baktım. ‘’ Belki de güvenden daha fazla şeyler vardır.’’ Logan başını bana doğru eğdi. Işıl ışıl parlayan gözlerini kırpmadan , ruhumu incelermiş gibi derinden bakıyordu. ‘’ Bende buna güveniyorum. ‘’ dedi dudaklarıma doğru. Aramızda çok ufak bir mesafe vardı. Dudakları neredeyse dudaklarımdaydı. O yumuşak dudakların tadını hatırladım , gözlerimi yumup daha ne olduğunu düşünmeden , mantığımın itiraz etmesine imkan vermeden onu öptüm.
Aldığım karşılık sert oldu. Logan sanki beni bir nefes gibi içine çekebilecekmiş gibi öptü. Dudaklarımı araladım. İnledi ve daha sert öpmeye başladı. Başım dönüyordu , nefes almam gerektiğini biliyordum ama ayrılmak istemiyordum. Logan’ın da beni bırakacak hali yok gibiydi. Yavaşça daha da suya girdiğimi fark ettim. Ama batsam bile umurumda değildi. Sadece o ve ben vardık. Müthiş his , sıcak ve samimi. Bana her sabahı benimle geçirmeyi , her akşam yemeğini birlikte yiyip , gülmeyi ve sıcak geceler geçirmeyi vaat ediyordu. Logan bunda ciddiydi , beni istiyordu. Benim farkında bile olmadığım bir şekilde beni istiyordu. Hep yanında olmamı , onu hep güldürüp ,hep birlikte gülmeyi. Sıcak bir yuva istiyordu ve o yuvaya sıcaklığı sadece benim verebileceğimi düşünüyordu. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyordum ama o an bende onunla olmayı istedim. Aşağılanmadan , kandırılmadan , huzurlu bir hayat geçirmeyi. Logan’ın bana huzurdan başka bir şey vaat etmediğini biliyordum. Beni aldatmak , benimle oynamak istemediğini , benden başka istediği hiçbir şeyin olmadığını biliyordum. Kollarımı boynuna doladım. İnleyip beni krater’in kıyısına çekti. Elleri her yerimdeydi , beni okşuyor , sıcak vaatlerde bulunuyordu. Kaslarım gerildi , bacaklarım aralandı. Logan belimden tutarak bacaklarımı beline sardı. Bir an için bile öpmeyi kesmemişti. Dudaklarımdan ayrıldı ve boynumu öpmeye başladı. Saçlarına tutundum. İkimizde inliyorduk. Sıcak nefesi boynumda geziyordu. ‘’ Logan…’’ diye fısıldadım. Ben daha cümlemi tamlayamadan beni turuncu kumlara yatırdı. Yavaşça yerden kalkıp yüzüme baktı. Baştan aşağıya kızarmıştı , derin , sık nefesler alıyordu. Gözleri ışıl ışıldı , akmamış göz yaşlarını görüyordum. ‘’ Canımı acıtıyorsun Bellatrix. ‘’ dedi normalden kalın bir sesle. ‘’ Güzelliğin kalbimi durduruyor , bana acı çektiriyor. Seni istiyorum. Bir türlü tatmin edemeyeceğim bir istekle seni istiyorum. Birkaç saat için değil, günler için değil , bütün hayatım boyunca seninle olmak istiyorum. Ve bu bana çok acı veriyor. ‘’ Ellerimi dökülen ıslak saçlarından geçirdim. Siyah saçları , beyaz teni , kıpkırmızı olmuş yanakları ve kiraz rengi dudaklarıyla önümdeydi. Muhteşem görünüyordu. ‘’ Seni seviyorum.’’ dedi kısık ve kalın bir sesle. ‘’ Seninde beni sevmeni istiyorum. Sadece beni düşünmeni. Benim seni istediğim gibi beni istemeni. ‘’ Ensesinden tuttum ve tek hareketle kendime çektim. Dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum ve onu göğsüme yatırdım. ‘’ Seveceğim. ‘’ dedim sadece. Bunu biliyordum , şimdiden ona olan duygularımın değiştiğini biliyordum. Uzun zamandır ondan nefret ediyordum ama o zamanlar bile onunla geçirdiğimiz günleri hatırlayıp gülebiliyordum. Her şeyin oturması için biraz zamana ihtiyacım vardı. Ama ondan sonra onu sevecektim. Logan gözlerini kapatıp , öylece durdu. Canı yanıyormuş gibi yüzünü buruşturmuştu. Bu cennet gibi yerde ikimizde öylece doğal olmayan kumların içinde yatıyorduk. Üzerimizde yeşil yapraklar sıcak güneşin ışıklarıyla parlıyordu. Okyanusun sesinden , göğsümdeki adama kadar , her şeyi ile mükemmel bir gündü.
Bölüm Yirmibir Heyecandan titriyordum. Ellerim tedirgin bir şekilde düz siyah elbisemin üzerinde kayıyordu. Logan’ın gergin kahkahasını oturma odasına girmeden duydum. Beni durduran heyecan mıydı yoksa Logan’ında en az benim kadar gergin olduğunu bilmek miydim bilemiyordum. Derin bir nefes aldım ve hafif diz üstü ancak cenazelerde giyilen siyah elbisemin eteklerini çekiştirdim. Elbise bana bir beden küçüktü. Logan’ın annesinin gardolabından alınmış olduğunu düşünürsek bu da çok normaldi. Tahta göğüslü bir kadına göre yapılmıştı. Beni korse gibi sıkıştırıyordu. Neredeyse belime kadar gelen saçlarımı omzumdan arkaya attım. Zamanı gelmişti. Bu akşam seçim yapılacaktı ve son kez ama temelli bu dünyayı geride bırakacaktım. Logan benimle gelmeye kararlıydı. Dün gece o güzel kraterden döndüğümüzde bunu açık şekilde beyan etmişti. Ayrıca babasını öldürdüğünü de itiraf etmişti. Gecenin gri tonu arabanını içini doldururken ona Duncan’ın içime ektiği tohumlardan bahsetmiştim. İnkar etmemişti. ‘’ Ethan bunu hak etmişti. ‘’ dedi sadece. Ama annesine ve amcasına olanlar ile bir ilgisi olmadığını da sözlerine eklemişti. Anılarını görmüştüm , kendi çocuğunu korumayan bir anne olarak içsel bir çöküntü yaşadığı gerçekti. Kadının delirmesi için ekstra bir müdahaleye gerek yoktu. Logan’a inanıyor muydum? Şüphe ettiğim bir gerçekti ama bunca yıldır ondan şüphe etmeye odaklanmıştım. Alışkanlıklar bir anda kaybolmuyordu. Şimdi dudaklarımda mor bir ruj , ağır bir göz makyajı ve topuklu ayakkabılarla koridorun sonunda durmuş içerideki sesleri dinlerken , korkuyordum. Erkekler gitmek için beni bekliyorlardı ama ben lanet olası bir korkak gibi karşılarına çıkamıyordum. Neden korkuyordum? Ah nereden başlasam? Logan ile beni bekleyen gelecekten , hala yakalanmamış olan Echollos’dan , annemin beni Logan ile gördüğünde kalp krizi geçirmesinden ve babam olacak adi herifin önümüzdeki bir on yıl içinde ölmemesinden. Kendime itiraf etmekten çekinsem de Duncan’ı bir daha görmeyecek olmak da beni korkuyordu. Hey bana kızmayın , dedim ya alışkanlık işte. Tekrar derin bir iç çektim ve kendimi bir adım atmaya zorladım. Oturma odası loş ışıkta Sherlock Holmes filmlerindeki cinayet mahallerine benziyordu. Birazdan birisi katil içimizden biri diye bağıracaktı sanki. Ay ışığı perdesiz camlardan içeriye giriyordu. Hava kararı bir saat olmuştu. Bütün erkekler davette gider gibi giyinmişler , geniş koltuklarda oturuyorlardı. Siyah ceket , siyah gömlek , siyah pantolon , kravat yoktu. Bu gün içlerinden biri kral seçilecek , diğerleri konseye girmeye hak kazanacaklardı. O muhtemel gelecekte ben ve Logan olmayacaktık. Logan beni görünce gerçek bir sırıtma yüzüne yerleştirdi ve ayağa kalktı. Diğerleri de onu takip ederek ayaklandılar. Connor ceketini koltuktan alıp üzerine geçirdi. En genişleri oydu. Gwen ve Gillian’ı ayırt etmek şimdi imkansızdı. İkisi de genelde aynı kıyafetleri farklı renkleri giyerlerdi. Şimdi karalara bürünmüşlerdi ve kızıl saçları alev almış gibi parlıyordu. Onlara baktığımı görünce hafifce başlarını eğerek selam verdiler. Logan onlardan ayrılarak yanıma geldi ve terlemiş ellerimi tutu. Gülümsedi. Onun gülümsemesi gergin kaslarımı gevşetti. Tanrım , beni yatağa atması için gülümsemesi yeterdi. Neyse ki o bunu bilmiyordu yoksa şimdiden yukarıdaki yatak odasını boylamıştık.
Belki de ona bunu söylemeliydim. Böylece hiç seçime filan gitmeden direk o kısma atlardık ve şey… Tanrım , seçime gitmemek için Logan ile yatmayı düşünüyordum. Gerçekten korkuyor olmalıydım. ‘’ Bende.’’ Dedi Logan iç çekerek ‘’ Sende ne?’’ dedim kaşlarımı kaldırarak. Düşüncelerimi okuyor olamazdı değil mi? ‘’ Korkuyorum.’’ dedi kısık sesle.’’ Tabii senin adına.’’ diye ekledi hemen. Gülümsedim. ‘’ Sırrın benimle güvende. ‘’ Logan sırıttı ve ellerimi tutarak beni gögüsüne yasladı. Gözlerimi kapatıp , başımı sert göğsüne yasladım. Dün bana sevdiğini söylemişti , bugün onunla yatmayı düşünüyordum. Lanet olası şeytani hormonlar ... ‘’ Bende sarılabilir miyim? ‘’ dedi arkadan bir ses. Sanırım Gwen’di yoksa Gillian mi , kim bilebilir ki. Logan resmen hırladı. ‘’ Hele bir dene.’’ İkizler güldü. ‘’ Yapma , Logan paylaşmak iyidir.’’ ‘’ Gwen , eğer susmazsan kafanı kıracağım. ‘’ dedi Logan ve şaka yapmıyordu. Başımı göğsünden kaldırıp Logan’a baktım. Yüzü kasılmıştı. Gwen’in bana sarılma ihtimali bile onu delirtiyor gibiydi. Onun aşırı kıskanç tiplerden olduğunu hiç fark etmemiştim. Bu bir sorun olur muydu? Başımı salladım. Ne ergenliğinde nede yetişkinliğinde tek tük erkek arkadaşı olmuş benim için mi? Sanmıyordum ama Logan’ın bu tepkisi hoşuma gitmişti. ‘’ Ne sırıtıyorsun? ‘’ diye çıkıştı Logan ama ardından gülümsedi. ‘’ Eğer beni sinir etmek için arkamdaki hıyarlardan birine sarılırsan , seni dizime yatırır döverim Belle. ‘’ ‘’ Daha Cape’den bile ayrılmadık , şimdiden benim adıma karar veren maço erkek rolüne büründün.’’ dedim ama bende gülümsüyordum. ‘’ Maço erkek?’’dedi ikizlerden biri ve güldü. Connor’da onunla güldü. ‘’ Logan’ın birisini kıskandığını göreceğimi sanmazdım. Artık ölsem de gam yemem.’’ Logan arkasında kıkırdayan erkeklere dil çıkardı ve koluma girerek , beni arabaya doğru çekiştirmeye başladı. Ayağımdaki topuklulara rağmen aramızdaki boy mesafesini görmek beni hafif sinirlendirdi. Gerçekten onun yanında cüce gibiydim. Dışarıya çıktığımızda her şeyimi aldığıma emin olmak için içimden sayıyordum. Çanta tamam , telefon - tamam , dairemin anahtarı - tamam … Logan kolumdan çıkıp arabaya geçmemi , kendisinin bir şey unuttuğunu söyledi. Bir de bana unutkan derdi. Arabanın içinde sessizce beklemeye başladım. Kendi gri LeBaron’umu özlemiştim. Zavallı arabam hurdalık
yolcusu gibi görüntüsüyle , apartmanımın önündeydi. En azından ben öyle ümit ediyordum. Kapısının olmadığını , kaportasının açık olduğunu düşünürsek , kesin motoru dahil her şeyini yürütmüşlerdi. İç çektim. Green Day’den American İdiot şarkısı çalınca yerimden sıçradım. Telefonun ekranına bakmadan kimin aradığını anlamıştım , çünkü bu müziği Logan, benim için dün Duncan aradığında çalsın diye ayarlamıştı. Bir kere dinlediğini bile sanmıyordum sadece şarkı listeme bakmış ve Duncan için bunu uygun bulmuştu. Evet , artık telefonlarımızı da karıştırır olmuştuk. Arabanın kapsı açılıp Logan şoför koltuğuna kurulurken cevap verip vermemek arasında gidip geliyordum. Logan telefonu elimden kaptı ve cevap verdi. Bir saniye boyunca sadece Duncan’ın konuşmalarını dinledi. ‘’ Konuşmak istiyorsan konuşalım , ben buna hazırım. Sana daha öncede bunu halledebiliriz demiştim. ‘’ Karşıdan bağırışlar duydum. Duncan’ın hararetli küfürleri ve telefonu bana vermesini söyleyen sesini duyabiliyordum. Logan güldü. ‘’ Bak şimdi , bu oldu mu kuzen? Babamı istediğini saydırabilirsin ama annemi karıştırmayalım olur mu? ‘’ Biraz dinledi. ‘’ Bu laflardan sonra sana düğün davetiyemi yollar mıyım bilemiyorum. ‘’ Logan’ın koluna bir yumruk attım. ‘’ Tanrı , aşkına ver şu telefonu. ‘’ ‘’ Bir dakika Duncan.’’ dedi telefona ama Duncan’ın konuşmaya devam eden sesini duyabiliyordum. ‘’ Aşkım , erkek erkeğe konuşuyoruz şurada. ‘’ Bana sırıtan yüzüne kaşlarımı çatarak baktım. ‘’ Bu yüzyılda buna konuşmak mı deniliyor? Sen onu kışkırtıyorsun , ona sana küfür ediyor. ‘’ Logan sırttı ve Duncan’ın yüzüne telefonu kapattı. ‘’ Sen yeter ki iste , aşkım. ‘’ Dönüp yola baktım ve dar kıyafetini üzerinde kollarımı birleştirdim. Logan arabayı çalıştırdı , ilerlemeye başladık. Beş dakika sonra büyük malikaneye gelmiştik.Logan motoru durdurdu ama kapının kilidini açmadı. ‘’ Üzgünüm. ‘’ dedi sessizce , kafasını direksiyona yaslamıştı. Gergin olduğu beliydi ama benim aksime o seçimden korkmuyordu. ‘’ Yemin ederim , şuradan bir kurtulursak daha iyi olacağım. Ben … ben seni mutlu etmek için her şeyi yapacağım.’’ Elimi sırtına koydum. ‘’ Beni mutlu etmeni filan istemiyorum , Logan. Sadece benimle arkadaş olmanı istiyorum. ‘’ Başını kaldırdı , gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu. ‘’ Sanırım sana arkadaşlık teklif etmediğimi daha önce söylemiştim. ‘’ İç çektim. ‘’ Ben nasıl sevgili olabileceğimizi bilmiyorum.’’ İşte , gerçeğin bir kısmı buydu. ‘’ Ben … Yani benim hiç gerçek bir sevgilim olmadı. Bu işin nasıl olduğunu bilmiyorum. ‘’
‘’ Bende bir sevgili nasıl olunur bilmiyorum. Yani , daha önce bir çok kadının aşığı olmuştum. ‘’ Sırıttı. ‘’ O konuda şüphen olmasın. ‘’ ‘’ Harika , bana kaç kadınla birlikte olduğunu hatırlatıp , bir ilişkimiz olmasına bekleyemezsin.’’ Dedim. ‘’ Bu bende sadece en yakın hastaneye gidip seni sağlık kontrolüne sokma isteği uyandırıyor. Hepatit , AIDS gibi hastalıklar hiç duymadın mı sen?’’ Logan gözlerini devirdi. ‘’ Söylemek istediğim. ‘’ dedi sanki hiç sözü kesilmemiş gibi .’’ Uzun süreli bir ilişki nasıl olur bilmiyorum. Daha önce hiç birisini kıskanmamış yada mutlu etmek istememiştim. Aslında uzun zamandır senden başka birisini düşünmemiştim. Şimdi sanki birisi bana istediğim her şeyi sunuyordu. Bense her zaman yaptığım gibi bunu da mahvedeceğim diye korkuyorum.’’ ‘’ İkimizde öğreniriz. ‘’ dedi ve bunda ciddiydim. Logan ile bir gelecek istiyordum. ‘’ Ve hiçbir şeyi mahvetmeyeceksin. Çok iyi bir sevgili olacaksın ve bende seni seveceğim.’’ Gülümsedi , sanki karanlık arabanın içine güneş doğmuş gibiydi. Tek bir hamleyle ensemi kavradı ve beni kendisine çekti. Dudaklarımız ilk buluşan yer oldu. Sonra eller … Ve ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi onun kucağında buldum. Emniyet kemeri ne zaman çıkmıştı yada aradaki mesafeyi ne zaman kapatmıştım bilemiyordum. Logan’ın ağzından kısık kısık iniltiler yükseliyordu. Yoksa inleyen ben miydim? Elleri çıplak bacaklarımı okşuyordu. İyi ki külotlu çorap giymemiştim. Kalçalarımı hafifce okşadı ama üzerinde durmadan bacaklarıma geçti. Bense lanet gömleği ile uğraşıyor , bir yandan da deliler gibi onu öpüyordum. Pencereyi tıkladıkları zaman gömleğini açmayı başarmıştım. Kaslı , atletik göğsü hemen önümde davetkar bir şekilde uzanıyordu . Ama Connor’ın kızarmış yüzünü görünce hemen kendimi Logan’ın boyuna sakladım. Logan pencereyi açtı ve soluk soluğa ama kızmış bir sesle kükredi. ‘’ Ne var?’’ ‘’ Şey , toplantıyı başlattılar. ‘’ ‘’ Lanet olsun.’’ dedi Logan ve bir yandan beni saklayıp bir yandan gömleğini iliklemeye çalışıyordu. Yan gözle baktığımda Connor’ın hala içeriye baktığını fark ettim. Logan’da bunu fark etti. Kızgın olduğunu bildiğim gözlerini Connor’a uzunca dikti. Connor kıpkırmızı oldu ve özür gibi bir şeyler geveleyip gözden kayboldu. Logan tekrar küfür etti. ‘’ Şu işi bitirip , bir oda bulalım. Yoksa patlayacağım.’’ Kıkırdadım. O mu ben mi patlayacaktım? Hain pis hormonlar , bir aydır Duncan’ın ağzı sulandıran tişörtleri , Logan’ın kaslı karnı ve sıkı poposuna bakıp dururken şelale gibi çoşmuşlardı. Eğer kafamı oyalayacak olaylar olmasaydı – az kalsın boğulmak , Duncan’ın ikili ihaneti gibi – çoktan birine teslim olmuştum. Normalde bu kadar azgın değilimdir. Gerçekten . Ama Playboy kapağı gibi güçlü iki Amazon erkeği ile her gün beraber yaşarken bakire iç güdülerimi sakinleştirmek için soğuk duş yeterli olmuyordu. Şimdi Logan’ın kolları her an beni sararken bedenim çığlıklar atıyordu. ‘’ Önce senin sağlık raporunu elime almam gerek. ‘’
Logan kahkaha attı. ‘’ Yakınlarda nöbetçi bir sağlık kuruluşu var mıdır? ‘’ ‘’ Bilmem , ne kadar acelemiz var. ‘’ dedim. Logan başını eğilip , neredeyse kalcalarıma kadar çıkmış elbiseme baktı. Sonra yüzüme. ‘’ Çok ama çok acil.’’ Güldüm. ‘’ Sanki bakirlik yemini etmiş rahip gibi konuşuyorsun. ‘’ Logan kaşlarını çattı. ‘’ Kaç yıldır kendimi tutuyorum biliyor musun sen?’’ Somurttum ‘’ Bana yalan söyleme , Logan. Yoksa aramızdaki bu şey başlamadan biter. Artık yalan yok. ‘’ ‘’ Yalan söylemiyorum. İki yıldır , kadın yüzü görmedim. ‘’ Ağzı açtım , sonra kapattım. ‘’ Ama şu barda tanıştığını söylediğin kadınlar , sonra ben vurduktan sonra her gece dışarıdaydın. Bana mühürü olduğun adayın sen dikkatini kadınla dağıtığı için öldüğünü söylemiştin. ‘’ ‘’ Senin dikkatini karnına attıkları dikişten almak içindi o , biliyorsun. ‘’ Elini eski yaranın olduğu yere , karnıma koydu. ‘’ Geceleri de kapıda bekliyordum. Duncan sana başkalarıyla olduğumu söylüyordu. ‘’ ‘’ Hayır , sende söylüyordun. Hatırlarsan evime kadın atmak konusunda seni uyarmıştım ve bana karşı çıkmıştın. ‘’ Logan gözlerini aşağıya indirdi. Utanmış gibiydi. ‘’ Sadece seni sinir etmek için öyle diyorum. Sevgilerim olmadı değil ama …’’ ‘’ Neden?’’ Logan kalan düğmelerini de iliklemeye başladı ve beni yan koltuğa yavaşça oturttu. Eteklerimi çekiştirdi. Elbisem buruşmuştu bile. ‘’ Olmadı. ‘’ dedi sadece , ben daha fazla cevap vermesini istiyordum. ‘’ Olmadı mı? Yapamadın mı yani?’’ Logan gözlerini kıstı. ‘’ Öyle değil. Sadece ben … ‘’ Gözlerime bakmadan hızlıca konuşmaya başladı .’’ Ben seni arada ziyaret ediyordum ama senin pek haberin yoktu . Babam ölünce senin adresini bulmuştum ve cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Genelde uzaktan bakıyor ve Jenny’in sana ayarladığı adamlarla dalga geçmeni filan seyrediyordum. Hiçbir zaman tam olarak karşına çıkamadım. Ve yapamadım işte. Başkasıyla olamadım. Senden ayrı da olamadım. ‘’ Ne diyeceğimi bilemiyordum. O yüzden sadece elbisemi düzeltmeye çalışıp , kapının kilidini açması için Logan’ı bekledim. Logan derin nefesler aldı , olacaklara hazırlandığı beliydi. Soluk beyaz tenini allar almıştı. Kızarmış yanakları , geriye doğru taradığı siyah saçlarıyla
şirin bir erkek çocuğu izlememi veriyordu. Ama dar gömleği ve dolgun vücudu yüzünün etkisini bozuyor , onu gerçek bir erkek gibi gösteriyordu. Başımı hızla iki yana salladım. İkimizin de acilen arabadan çıkmamız gerekiyordu yoksa seçimi , kraliçeliği kısacası her şeyi unutup en yakın otele gidecektik. Logan’da bunun farkındaydı , sanki aramızdaki vızıldayan bir elektirik akımı vardı. İkimize de tatlı titreşimler gönderiyordu. Arabadan çıktık , Logan elini uzatınca , hemen tutum. İkimizde gergin , hevesli ve garip bir biçimde mutluyduk. Sonuna geldiğimizi hissediyorduk. Büyük Malikane pek değişmemişti. Aynı parıltılı beyaz duvarlar , mermer sütunlar , altın sarısı perdeler vardı. Logan beni koridordan geçirip , salonun olduğu yere götürdü. Büyük salonun kapıları ardına kadar açıktı. Tam ortaya, İran halısı üzerinde yuvarlak gümüş bir masa konulmuştu. Masa on üç kişilikti. Aynı gümüş rengi , ağır sandalyeler cevresine dizilmişti. Masanın üzerindeki yarı erimiş sarı mumlar koca salondaki tek ışık kaynağıydı. Etraftaki herkes gölgeler içinde kalıyordu. Salon tıklım tıklım doluydu. İnsanlar yuvarlak masanın uzağında durmaya çalışıyorlardı. Kraliçe adaylarının hepsi beyaz , uzun elbiseler giymişlerdi , yuvarlak masanın etrafında bir sandalye boş bırakarak oturmuşlardı. Onların kraliçe adayı olduğunu nereden mi biliyorum? Çok basit , Rosaline masanın ucundaki sandalyelerden birinde oturuyordu ve bembeyaz kıyafetine vuran mum ışığı sanki alev almış gibi bir izlenim veriyordu. Kraliçe adayları dışında herkes siyahlar içersindeydi. Dönüp Logan’a baktım , neyin beni rahatsız ettiğini anlamıştı. ‘’ Beyaz giymek gelenektir. ‘’ dedi ‘’ Peki ben neden siyahlar içersindeyim?’’ dedim dişlerim arasından. ‘’ Çünkü biz onlardan birisi olmak istemiyoruz. ‘’ dedi hafifce gülümseyerek. Başımı salladım. Logan her ne kadar içten iyi bir çocuk olursa olsun , içinde her zaman sadistçe bir aykırılık vardı. Sanki her şeye itiraz etmek için doğmuştu. ‘’ O zaman sende beyaz giyseydin.’’ Gülümsedi. ‘’ Gwen beni seçimden kovacaklarını söyledi , mecburen üzerimi değiştirdim.’’ ‘’ Normalde beyaz takım elbiseyle mi gelecektin ?’’ dedim şaşırarak. Logan somurttu. ‘’ Şu penguenli modellerden , hani kuyruk ceketli olan. Sırf bu gece için o salak şeye dünya kadar para ödemiştim. ‘’ Güldüm. Gülüşüm ile odadaki bütün kafalar bana döndü. Mum ışığında bile onaylamaz bakışlarını hissedebiliyordum. Hepsi siktirip gidebilirlerdi. ‘’ Juss’ın yanındaki sandalye senin. ‘’ diye devam etti Logan. ‘’ Sandalyeye oturduğun zaman avuç içlerini masaya değdireceksin , sakın çekme. ‘’ Gölgelerden biri bize doğru hareket ederek dikkatimi çekti. Takım elbise üzerine yapışmış gibi duran, uzun boylu , orta yaşlı bir adam bana doğru geliyordu. Bob , sanki hayatım boyunca benim yanımdaymış ve beni hep böyle selamlıyormuş gibi pek sıradan bir şekilde gelip elimi tuttu. Masaya doğru çekiştirdi.
Logan başını sallayıp beni hafifce itekledi. Bob , etrafa göz alıcı gülüşler fırlatarak beni masaya doğru sürüklüyordu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi heyecanla atmaya başladı. Kızların hepsi masada oturuyorlardı. Rosaline’in kötü bakışlarını bana sabitlemişti, derken omzumdan geriye baktı ve anında bakışlarını cevirdi. Gözlerinin yorgunluktan morardığını mum ışığında bile görebiliyordum. Juss bana hafifce gülümsedi. Diğer kızlar ise tek bir bakış attılar ve bir daha bakma zahmetine girmediler. Oturmak için hamle yaptığımda Bob sandalyemi geriye doğru çekti ve oturmama – sanki çok ihtiyacım varmış gibi - yardımcı olmaya çalışıyordu. Sandalyeye oturup oturmamak arasında kaldım. Neden bilmiyorum ama içimden bir his dış kapıyı tekmeleyip kaçmamı söylüyordu. Omzumdan geriye , Logan’a baktım. Hadisene dermiş gibi başıyla sinyal verdi. Derin bir nefes alıp oturdum. Bir saniye gümüş masanın yüzeyine ve sandalyeye baktım. Bir şey olmayınca gözle görülür bir şekilde rahatladım. Gümüş masa mum ışığıyla birlikte masadaki bütün kızların suretlerini yansıtıyordu. Tonlarca ağırlığında olmalıydı , yeni gibiydi. Ne masanın neden sandalyenin üzerinde tek bir çizik bile yoktu. Diğer kızlar ellerini masanın üzerine uzatmışlardı. Rahat bir şekilde oturuyorlardı. Bembeyaz giysilerin neden gelenek olduğunu anlayabiliyordum. Gümüş renkle bütünleşmiş gibi , sanki masanın bir parçasıymışlar gibi duruyorlardı. Logan haklıydı , onlardan biri olmak istemiyordum ama beyaz güzel elbiselere bakınca keşke bende böyle bir kıyafet giyseydim demeden edemedim. Terli avuçlarımı masaya koydum . Bir şey olmayacağına emin bir şekilde etrafıma bakmak isterken gözüm gümüş rengin üzerinde oluşan siyah mürekkebe takıldı. Masanın cevresinde anlamadığım dilde kelimeler bitmeye başladı. Üzerindeki harfler durmaksızın bir el tarafından yazılıyormuş gibi çıkarken gümüş renk siyaha döndü. Masanın cevresinde bir güç akımı dolaştı. Gayri ihtiyar elimi hemen çekmek istedim ama masanın siyahlığı elimin üzerini kapladı. Hafif pembe tenim siyah mürekkebe bürünmüş gibiydi. Deli gibi ellerimi masadan çekmeye çalışıyordum , masanın cevresindeki güç akımında dalgalar oluşmaya başladı. Eller omzumu tutup beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Islak , kısık bir ses kulağıma konuştu. ‘’ Sakin ol B. Sakinleş , bu normal. ‘’ Hala elimi çekmeye çalışarak , yanıma baktım. Gözlerim ilk olarak dolgun dudaklara takıldı. Sonra o canlı gözlere , alev almış gibiydiler. Duncan’da Logan gibi saçlarını arkaya taramıştı , yüz hatları olduğu gibi meydanda ve erkeksiydi. Gözlerimin içine baktı ve olağan sakin bir sesle fısıldadı. ‘’ Sakin ol. ‘’ Derin derin nefesler alıp masaya baktım. Rosaline dahil , diğer kızlar sakindi , onlarında elleri siyah bir madde ile kaplıydı. Sanki masayla bütünleşmiş gibi duruyorduk. Boğazımı temizledim ve düzgün durarak daha demin ki salaklığımı telafi etmeyi umdum. Gerçi bu benim hatam değildi. Kimse bana böyle bir şeyden bahsetmemişti. Masanın etrafındaki güç dalgalanmayı bırakıp , sabit bir akış ile bedenlerimizden geçme başladı. Roseline dümdüz karşımda oturuyordu. Kaşlarını çatmış , çok dikkatlice bana bakıyordu. Yorgun yüzünde bin bir düşünce geziniyordu. Bir şeyler onu rahatsız etmişti.
‘’ Seni rakip olarak algılıyor. ‘’ dedi tanıdık , kısık ses. Başımı kaldırdığımda diğer tarafımdaki elin Logan’a ait olduğunu gördüm. ‘’ Ne?’’ dedim aynı şekilde kısık bir sesle. ‘’ Sen çırpınmaya başlayınca güç akımı titremeye başladı. Gücün çemberden çıkmaya çalıştığı için akım dalgalanıyordu. Diğer kızlar ne hissetti bilmiyorum ama Rosaline’in suratına bakarsak gücünü tam olarak hissetmiş olmalılar. ‘’ Rosaline ve diğer kızlara baktım. Bir kaçı aynı onun gibi suratlarını asmış bana bakıyorlardı. Elenoir’in resmen ağzı açık kalmıştı. ‘’ Sen güç akımını görebiliyor musun?’’ dedim bir yandan da etrafta , görünmez bir hat bulmaya çalışıyordum. ‘’ Dışarıdan bakılınca görülüyor ama sen içerdesin göremezsin. ‘’ ‘’ Diğer her yerin karanlık olmasının bir nedeni var.’’ Dedi Duncan , resmen konuşmamızın içine dalarak. Gözlerimi tekrar ellerime cevirdim. Ve son bir kez ellerimi masan çekmek için çırpındım. ‘’ Bu şeyler çıkacak mı?’’ Duncan ve Logan aynı anda konuştular. ‘’ Evet.’’ İkisinin birbirine pis bakışalar attığını görmekten çok hissetim. ‘’ Başka hangi lanet sürprizle karşılaşacağım?’’ ‘’ Birazdan önce Kraliçe sonra küçük bir kız içeriye girecek. Kızın elinde büyük , çift taraflı bir hançer olacak. Hançer neredeyse elimden dirseğime kadar , o yüzden sakın korkma. ‘’ dedi Logan ‘’ Şu bahsedilen bıcak , o mu?’’ ‘’ Evet. ‘’ dedi Duncan ve tam devam edecekti ki bir işaret verilmiş gibi herkes kafasını sonuna kadar açık olan kapıya cevirdi. Kapı tam arkamda olduğu için omzumdan bakmaya çalışıyordum ama ancak göz ucuyla bir iki kare yakalayabildim. Duncan’ın dediği gibi Kraliçe heybetli ve dik bir şekilde duruyordu. Bütün adaylar gibi – ben hariç – beyazlara bürünmüştü. Tek farkı altın bir kemer takıyordu . Taçsızdı . Wiccanlarda taç yoktur , sadece o altın kemer onun kim olduğunu belli ediyordu. İçeriye süzülür gibi girdi , hemen yanında küçük bir kız çocuğu belirdi. Kız kadife bir yastığın üstünde kocaman bir hançer taşıyordu. Kızın simsiyah uzun saçları iki yanına düşüyordu. On , on üç yaşında gibi duruyordu. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Benim ki gibi sadece cenazelerde kullanılacak bir modeldi. Hançer Duncan’ın dediği gibi çift taraflıydı ve tutunacak tarafı olan ortası altın pirinç işlemeliydi. Hançerden çok bir kılıç gibiydi. Kocaman ve keskin. Kalbimi hızlandıran şey , ne hançer ne de kraliçeydi. Kızın gözlerleri masaya döndü. Ağrı adımlarla bize doğru gelirken
, kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Göz bebekleri yoktu. Simsiyah olan sadece saçları değil gözleriydi de. Ve küçük kız çocuğu aslında tam olarak kız çocuğu gibi durmuyordu. Burnu garip bir açıyla dudaklarıyla birleşmişti. Dolgun dudakları yüzüne oranla daha büyüktü. Çarpıtılmış bir bez bebek gibiydi. Bize geldikçe yüzüne vuran ışık , beni nefessiz bıraktı. Korkunç görünüyordu , hem bir çocuk hem de değildi. Ona muhafız , gardiyan , bekçi diyorlardı. Ama kimse onun bir kız çocuğu gibi göründüğünden söz etmemişti. Kraliçe belindeki altın kemeri çıkartıp , birbirine bağladı ve çember biçimde, artık simsiyah olan masanın ortasına koydu. Masadaki siyahlık , bir su gibi dalgalandı. Muhafız , masanın cevresinde bir tur attı ve Rosaline’in yanında durdu. Kraliçe yanına giderek , çift taraflı hançeri çember biçimde olan altın kemerin ortasına sapladı. Bıcağın sert masaya saplanmasıyla , eti yaran bir ses oda da yankılandı. Güç dalgası bedenimi kavurur gibi sardı. Ayak parmaklarımdan saçlarımın ucuna kadar akım durmaksızın bedenimden geçiyordu. Sandalyede gerildim ve başımı geriye attım. Acıyor muydu , zevk mi veriyordu anlayamıyordum. Parmak uclarımdan kan gibi gücün aktığını hissettim. Masa adeta benim gücümü emiyordu. Gözlerim sıkı sıkı kapalıydı , sessiz bir çığlıkla ağzım açılmıştı. Soğuk , buz gibi bir rüzgar etrafımı sardı. Saçlarım fırtınanın ortasında kalmışım gibi savruldu. Bütün kaslarım gerildi , akım durmuyordu. Her yerimden kıvılcımlar saçılıyordu. Muhteşem bir histi , hem korkunun hem cesarettin ortasında duruyordum. Hem acı çekiyor hem zevk alıyordum. Çok yorulmuş , çok taze gibi hissediyordum. Bütün hislerim karışıktı. Işığa alışan gözlerinizin karanlığa girince kör olması , sonra yavaşça karanlığa alışmanız gibi ,bu akımda yavaşça bedenimden çıktı. Beni ışığın içersinde kör bıraktı. Etrafı benek benek görebiliyordum. Başım masaya düştü. Başım dönüyordu , bedenimi kullanamaz olmuştum. Kulaklarımdaki uğultu azalmaya başlayınca , kesik kesik nefes alma sesleri duydum. Yavaşça başımı kaldırdım , dünya adeta dönüyordu. Tekrar masaya düşecekmişim gibi geldi ama kendime engel oldum. Mide bulantısını bastırdım ve sabit durmaya özen gösterdim. Benek benek ışık süzmeleri gözümün önünden yavaşça kaybolunca etrafıma baktım. Rosaline sandalyeye yığılmıştı. Gözleri kapalıydı ve göğsü hızla inip kalkıyordu. Yedi kızdan sadece ben , Elenoir ve Rosalie’in berbat görünüyorduk. Diğerleri ellerini vücutlarına sarmışlar , korkak gözlerle bize bakıyorlardı. Onların hiç biri etkilenmemişti. Kollarını sardıkları ellerini görünce kendi ellerime baktım ve şaşkınlıkla öylece kaldım. Siyah masa tekrar gümüş olmuştu. Üzerinde bir çizik bile yoktu. Ellerim masanın üstünde normal el gibi duruyorlardı. Hemen kendimi masadan çektim ve ayağa kalktım. Bu kadarı yeterdi . Korku bedenimi sararken öylece kalakaldım. Bir iki adım gerileyerek masadan uzaklaştım. Altın kemer ve hançer masanın ortasındaydı. Hançer simsiyahtı , sanki masanın üzerindeki bütün siyah havuzu o emmişti. Gerilerken birine çarptım ve güçlü kollar beni sardı. ‘’ Birazdan sen , Elenoir ve Rosaline arasında bir seçim yapılacak. ‘’
Başımı iki yana salladım. ‘’ Ben bir daha o masaya oturmam. ‘’ Sesim küçük bir korkak gibi çıkıyordu ama umurumda değildi. Logan cenesini başımın üstüne koydu. ‘’ Nasıl bir histi?’’ ‘’ Korkunç.’’ Güçlü , çok güçlü. Sanki birisi bana dünyayı vaat ediyor gibiydi. Baştan çıkarıcıydı. O kadar güç ile yapılacak şeyler … Başımı iki yana salladım. ‘’ Banyoya gidiyorum. ‘’ ‘’ Kimin seçildiğini görmeyecek misin?’’ dedi Logan Tekrar başımı salladım. ‘’ Umurumda değil.’’ Aslında umurumdaydı , bu yüzden korkmuştum. Tanrım , seçilen kişi onca güce sahip olacaktı. Anlamamıştım. Hızla salondan geçtim ve üst kattaki banyoya koşar adımlar ile ilerledim. Kraliçeliği küçümsemiştim. Oturup emir vermek , karar almaktan başka bir şey yapmadığını sanıyordum. Ama hissettiğim bütün o gücün sahibi olacaktı. Ve bu tek kelimeyle korkunçtu. Hele Rosaline’in buna sahip olacak olması daha korkunçtu. Kontrolsüz bir güç , dünyanın gerçekten sahibi olabilirdi. O akım kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşemdi. Buna sahip olsaydım , istersem dünyayı karanlığa boğabilir istersem aydınlığı vaat edebilirdim. Wiccanların elinde nükleer bir silah vardı. Gerçek bir atom bombası . O hançer ve altın kemer ile yapabilecekleri sınırsızdı. Boşuna onlardan korkmuyorlardı. Peki nasıl olup da insanlara yenilmişlerdi? Böyle bir güçleri varken yenilmiş olmaları imkansız geliyordu. Büyü tamamlanıp , bütün insanları birer kaybolmuşa , lanetliye çevirebilirlerdi. Hepsi gerçek bir köle olabilirdi. Banyonun kapısını şiddetle açtım ve hemen lavaboya yöneldim. Soğuk su bütün bedenimi titretti ve iyi geldi. Lavabonun kenarlarına dayandım. Güç beni baştan çıkarmıştı. Rosaline ve Elenoir aynı şekilde hissediyor muydu acaba? Nefesleri kesilmiş miydi? Akıllarından eğer o güce sahip olurlarsa neler yapacaklarını geçiriyorlar mıydı? Şimdi ne olacaktı? O masaya bir daha oturmazdım. Eğer oturursam hançeri ve kemeri almak için birilerini öldürebilirdim. Resmen baştan çıkmıştım. Kapı çalındı. ‘’ Bir dakika.’’ dedim , son bir soluk alarak , kendimi toparladım. Kapı açıldı. ‘’ Hey. Çıkıyorum dedim ya. ’’ Duncan içeriye girdi ve kapıyı kapattı. Yüz ifadesi hiç hoşuma gitmemişti. Çok fazla duygu , çok fazla fikir barındırıyordu. Düşünceleri iyi değil gibiydi. ‘’ Kutlarım. Kral mı seçildin?’’ dedim aynada son kez kendime bakarak. ‘’ Hayır , seçim belli olmadan buraya çıktım. ‘’
‘’ Neden?’’ dedim umursamıyormuş gibi. Umursuyor muydum , kendim de bilmiyordum ya. Derin bir nefes aldı. ‘’ Çünkü Kral olmaktan vazgeçtim. ‘’ Aynada Duncan’ın yansımasına baktım. Sanki bir tepki vermemi bekliyor gibiydi. Yada o soruyu sormamı. Tepki veremeyecek kadar kafam karışıktı , bende sordum. ‘’ Neden?’’ ‘’ Senin için. Artık kral olmak umurumda değil. Bugün sana bunu söyleyecektim. ‘’ Dişlerini gıcırdattı. ‘’ O salak Logan telefonu sana verseydi. ‘’ Başımı tekrar lavaboya eğdim. ‘’ Bu bir şeyleri telafi etmez , Duncan.’’ ‘’ Eğer bana bir şans daha verirsen eder. ‘’ ‘’ Senin beni Rosaline’i ikna etmek için kullanmanı affedebilirim belki ama bu Logan’a yaptıklarını değiştirmez. ‘’ ‘’ O zamanlar sadece bir çocuktuk. ‘’ Hızla ona doğru döndüm. ‘’ Ethan öleli iki yıldan fazla olmuş. İki yıl , Duncan. Bana o zamanlar çocuktuk bahanesini kullanma. Sen Logan benim mühürüm olduğundan beri ona bu kozu kullanıyordun. Önce babasına söylemekle tehdit ettin , sonra bana ‘’ ‘’ İnatçının tekisin. ‘’ dedi kaşlarını çatarak. ‘’ Sana burada hayatımın nedeninden vazgeçtiğimi söylüyordum . Sense yüzüme eski hatalarımı çarpıyorsun. ‘’ ‘’ Ne yapayım , kollarına mı atlayayım? Sana verdiğim şansı geri teptin. Logan’a sana verdiğim şansın yarısını vermedim. Şimdi sıra onda. ‘’ dedim Duncan’ın yüzü acıyla kasıldı. ‘’ Seni seviyorum.’’ Ağzımı açtım , kapattım. Bir daha açtım ve tekrar kapattım. Şu an lanet bir balık gibi görünüyorumdur kesin ama bir an düşünemedim. Beni sevdiğini mi söylemişti? Bu bir şey fark eder miydi? Neden fark edermiş gibi hissediyordum. Logan’ı sevmek istiyordum ama Duncan’ı gerçekten sevmiştim. Bu sigara , alkol içmek gibi kötü bir alışkanlıktı. Yaptığı bunca şeye rağmen içimde bir taraf onu affetmemi söylüyordu. İşte bu an kendimi tekmelemek istediğim andı. Çok karışıktım. Benim basit , sakin hayatım neredeydi? ‘’ Beni seviyorsun. ‘’ diye devam etti Duncan. Hafifce gülümsüyordu. Elimi tutup , beni kendine çekti. ‘’ Sende beni seviyorsun. Neden bana karşı koyuyorsun B ? Buralardan gideriz , ikimizde bir daha asla arkamıza bakmayız. Sadece sen ve ben oluruz. ‘’ Cazip teklif , mantıklı. Aynı bana geleceğini söyleyip , gidip Rosaline ile nişanlandığı zaman olduğu gibi. Kollarından çıktım. ‘’ Beni iyi dinle Duncan. ‘’ dedim gözlerine bakarak. ‘’ Gideceğiz ve bir daha arkamıza bakmayacağız.’’ Masmavi gözleri , ışıl ışıldı. Mutluluk ile parlıyordu.’’ Seni de buradaki her şey gibi arkada bırakacağız. ‘’ Gülümsemesi soldu.
‘’ Onunla mı gidiyorsun ?’’ dedi beni kendinden uzaklaştırarak. ‘’ Logan sana telefonda doğruyu söylüyordu.Tabii evleneceğimiz kısmı yalandı. Ama biz birlikteyiz. ‘’ Duncan arkamdaki cama yumruk attı. Cam büyük bir gürültüyle parçalandı. Yerimden sıçradım. Sinirden kasılmış bir suratla bana bakıyordu. Gözlerimin kocaman açıldığını biliyordum. ‘’ Bana dokunma. ‘’ dedim kısık sesle. ‘’ Birkaç hafta önce sana dokunmam için yalvarıyordun. ‘’ dedi dişlerinin arasından. ‘’ Seni öpmem için , göğüslerine dokunmak ve bacaklarını aralamak için. Tek yapmam gereken , evet demekti. O zaman altımda olurdun. O zaman Rosaline yerine seninle olduğum için beni sevinçle karşılardın. Ama Logan benden önce davrandı değil mi? Bu yüzden onunlasın. Bu yüzden ona şans veriyorsun. ‘’ Duncan tek eliyle belimi sardı ve beni kendine çekti. Daha fazla yakınlaşmamak için elimi göğsüne koydum. İri yarı bir adamdı , şimdi resmen dev gibi görünüyordu. Yutkundum. ‘’ Duncan , Logan’la birlikte olmadım. ‘’ dedim , bu sefer sesim daha kendimden emin çıkmıştı. ‘’ Bunun kimin benim ilkim olmasıyla alakası yok. Bu senin yaptıklarına verdiğim bir tepki.’’ ‘’ İlkin mi?’’ Sesi daha da kızgın çıkıyordu. Beni kendine olabildiğince çekti. ‘’ Tanrım , sen bakire misin? ‘’ Harika , eski sevgilim bile benim deneyimsiz bir bebe olduğumu öğrenmişti. Yüzüm kızardı ama cesurca onun yüzüne baktım. ‘’ Öylesin. ‘’ dedi Duncan yarı gülümsemeyle. ‘’ Seni seviyorum. ‘’ İç çektim. ‘’ Çok belli oluyor. Beni adeta döveceksin. ‘’ ‘’ Seni seviyorum. ‘’ dedi tekrar ve beni öptü. Hazırlıksız yakalandığım için ilk başta tepki veremedim. Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Dunca tutkuyla beni öpüyordu. Hala cama dayalı elini çekip , belime sardı ve beni kaldırıp lavaboya yasladı. Cam parçaları olduğunu unutmuş gibiydi. Elleri siyah elbisemin fermuarında gezdi ve açmaya başladı. İşte beni kendime getiren bu oldu. Onu hemen ittim ama beni bırakmadı ve öpmeye devam etti. Tekrar ittim , daha da sarıldı. Dişlerimi dudağına geçirdim. Duncan hemen geri çekildi ve elini dudağına götürdü. ‘’ Lanet olsun B. Bu sende alışkanlı yarattı , her seferinde dişliyorsun. ‘’ Onu itip lavabodan indim. ‘’ Sende her seferinde bana saldırmayı kez. ‘’
Cama vurduğu eli dikkati çekti. Yüzeyinde cam kırıkları parlıyordu ve oluk oluk kan akıyordu. Elbisemin arkasına uzandığımda beni de kana buladığını gördüm. Lavabo kan olmuştu. Duncan‘ın gözleri yine karardı. Dudağını yada yumruğunu umursadığı yok gibiydi. O daha beni engelleyemeden kapıyı açıp , koridora çıktım. Arkamdan gelmesini bekledim ama gelmedi. Logan’ını bulmalı ve bu yerden hemen çıkmalıydık. Onu buradan yani Duncandan uzağa götürmem lazımdı , o zaman kadar olanları anlatamazdım. Yoksa onu öldürürdü. Duncan’ın iri görüntüsü gözlerimin önüne geldi. Yada Duncan onu öldürürdü. İki ihtimalde kötüydü. Merdivenlerden indim ve büyük salona girdim. Logan’ı bulmak için etrafa bakacaktım ama bütün kafalar bana dönünce durdum. Herkes öyle dikkatli bakıyordu ki arkamda başka birisimi var diye kontrol etme gereği duydum. Gwen ve Gillian’ı gördüm , bana gülümseyip , zafer işaretti yaptılar. Sonra Duncan’ın annesini gördüm , çok içten bir gülümsemeyle bana el salladı. Bay Eli de gülümsüyordu. Ben daha ne olduğunu anlamadan karanlıktaki yüzler gelip elimi sıktılar. Teker teker gelip bein kutluyorlardı. Bir adım gerileyip , üzerime gelenlerden kurtulmaya çalıştım. Neler oluyordu böyle? ‘’ Logan.’’ dedim telaşla. Kalabalık insan denizi yarıldı ve masanın yakınında sandalyede oturan Logan’ı gördüm. Bana bakmıyor , hala masa duran hançeri izliyordu. Haçer normal rengine – gümüşe- dönmüş gibiydi. Tutacak kısmı hala altındı. İnsanları gecerek Logan’a yürüdüm. Etrafdaki mühürler bana başlarıyla selam veriyorlardı. Connor , şaşkın bir yüz ifadesiyle gülümsüyordu. Hepsini geçip Logan’ın yanına geldim. Arkama , sabırsızca , köpek balıkları gibi bekleyen kalabalığa bir bakış attım. ‘’ N’olur gidelim , hemen şimdi. ‘’ Logan başını kaldırıp bana baktı. Yüzündeki üzgün ifade benim için yeterliydi. Alt tarafı bir yirmi dakikalığına ortadan kaybolmuştum ,ne olmuştu ki böyle? ’’ Gidemeyiz.’’ Dedi üzgün bir sesle. Gözlerimi açtım. ‘’ Ne?’’ Benimle gelmiyor muydu? Beni bırakacak mıydı? Nefesim hızlandı , göğüsüm sıkıştı. Beni bırakıyordu. Herkes gibi o da beni bırakıyordu. Gözlerim doldu. Korku bütün bedenimi sardı. Ondan ayrılmak istemiyordum. İşte gerçek buydu. En sonunda kendime itiraf edebileceğim gerçek. Logan’ı istiyordum. Logan beni izliyordu , dolan gözlerimi görmüş olacak ki yüz ifadesi yumuşadı. ‘’ Belle , ben buradayım. Seni bırakmıyorum.’’ Doğru mu söylüyordu? Bedenim , onun yumuşak sesini duyunca rahatladı. Beni bırakmıyordu. ‘’ Öyleyse neden?’’ dedim. ‘’ Korkarım ikimizde bir yere gidemiyoruz. ‘’ dedi ve başıyla gümüş masayı işaret etti.
Bölüm Yirmi İki Gümüş masa ışıl ışıl parlıyordu. Tek bir yer hariç. Masanın daha önce benim oturduğum , şimdi ise Logan’ın oturduğu kısmına siyah mürekkep akmış gibi dalgalı bir şerit oluşturmuştu. Sanki benim oturduğu yeri işaret ediyordu. Hala masanın ortasına saplı hançere baktım. ‘’ Logan.’’ Dedim korkum sesime de yansımıştı. ‘ ‘’ Efendim.’’ ‘’ Kraliçe tam olarak nasıl seçiliyor demiştin?’’ ‘’ Kılıçtan akan siyah kan , en güçlü olanı işaret eder. ‘’ dedi sanki ezberden konuşuyormuş gibi. ‘’ O dur ki büyünün kraliçesidir. O ki gücün efendisidir. ‘’ ‘’ Lanet olsun.’’ Dedim şok olmuş bir şekilde. ‘’ Evet , genelde mısralar o kısmı yazmıyorlar.’’ dedi iç çekerek. ‘’ Kraliçem , bir sorun mu var?’’ Logan beni itekledi ve sesin geldiği yöne döndürdü. Mühürlerden biri köşeden çıkmış yanımıza gelmişti. Uzun boylu , yakışıklı bir adamdı. Muhtemelen yirmi beş yaşlarındaydı. Adamın bana seslendiğini hatırlamam beş dakikamı aldı. Bu sırada içerde çıt çıkmıyordu. Şey ağlayan iki ses hariç. Başımı kapalı kapıdan gelen ses çevirdim. Büyük salonun iki kapısı vardı. Biri dış kapıya açılan kısmında diğeri ise başka bir odaya açılan uç kısımdaydı. Odaya açılan kapıdan çığlık , ağlama arası sesler geliyordu. Logan kulağıma eğildi ve ‘’ Rosaline ‘’ diye fısıldadı. ‘’ Kraliçem?’’ dedi adam yine. ‘’ Bana mı diyor?’’ dedi Logan’ın kulağına kısık sesle. Logan gülümsemek ve ağlamak arasında gidip geliyormuş gibiydi. ‘’ Korkarım ki öyle. ‘’ ’’ Neler oluyor?’’ Kapıdan gelen sesle herkes yeni gelene döndü. Duncan eline sarılmış bir havluyla kapının eşiğinde duruyordu. Annesi ve babası hemen yanın geldiler , kısık sesle ona bir şeyler fısıldadılar. Duncan’ın yüz ifadesinin değişmesini herkesle beraber izledim. Önce şaşırdı , o kadar şaşırdı ki elindeki havlu yere düştü ve kanlı tarafını herkes gördü. Sonra güldü. Gülüşü herkesi yerinden sıçrattı. En sonunda gözlerini bana dikti. Gözlerinde gördüğüm şey beni ürküttü. Saf ihtiyaç ve yıkım vardı. Sanki kaderinin ona oyun oynadığını anlamış ve isyanına gülüyormuş gibiydi. Acı bir gülüş ve ölmek isteği. Onu böyle görmek kalbimi acıttı.
Logan sahiplenici bir edayla elini belime attı. Dikkatimi ona verdim. Sadece yirmi dakika yok olmuştum ve bütün dünyam değişmişti. Logan elini belimden çekti ve eline bulaşmış olan kırmızılığa baktı. Sonra gözleri Duncan’ın yaralı elini buldu. Hemen Logan’ın beline sarıldım. ‘’ Hayır’’ dedim sesim asıl şimdi korkmuş çıkıyordu. Logan kızgınlıktan köpürmüş bir suratla ellerimi belinden ayırdı ve hızla Duncan’a yürümeye başladı. ‘’ Logan , hayır.’’ diye bağırdım ama Logan dinlemedi. ‘’ Seni şerefsiz onu yaralamışsın , ona vurmuşsun.’’ Duncan geri çekilmedi ve Logan’ı kışkırttı. ‘’ Daha iyisini yaptım , onunla yattım. ‘’ ‘’ Hayır .’’ diye çığlık attım ama çok geçti . Logan gözler görülmeyecek bir hızla Duncan’a yumruk attı. Duncan’ın ağzından kan boşaldı ve başı geriye doğru gitti. Deli gibi çığlık atıyordum. İleriye doğru altıldım ama diğer mühürler beni tutu. Logan ve Duncan’a erişmeye çalışıyordum. ‘’ Birbirlerini öldürecekler.Durdurun şunları. ‘’ diye bağırıyordum ama kimse bir şey yapmadı. ‘’ Durdursanıza. ‘’ Korumalar beni adeta havada sallandırıyorlardı. İleriye atılıyor , onları tırmalıyor ve Logan’a bağırıyordum ama nafile beni bırakmıyorlardı. ‘’ Neden durdurmuyorsunuz?’’ dedim bağırarak. ‘’ Krallık için dövüşler çok eski bir gelenektir. ‘’ Mühürlerin kollarından arkamdan gelen sese döndüm. Kraliçe - yoksa eski kraliçe mi demeliydim - masaya yaslanmış bana bakıyordu. ‘’ Onlar krallık için dövüşmüyorlar.’’ dedim bağırarak ‘’ Fark etmez , ilk ölüm her zaman şans getirir. ‘’ dedi büyük bir soğuk kanlılıkla. Mühürlerin kollarında indim ve onlara beni bırakmalarını söyledim. Beni bıraktılar ama dövüşü görmeme engel oluyorlardı. Duvar gibi bir set kurmuşlardı önüme. Etrafıma baktım , küçük çarpıtılmış kız yani muhafız masanın köşesinde bekliyordu. Yüz ifadesi yok gibiydi. Gözleri hala kapkaraydı. Kraliçe masadan uzaklaşıp , pencereye doğru yürüdü. Arkamdan Logan’ın haykırışları , Duncan’ın soğuk gülüşü geliyordu. Duncan ölmek için hazırdı. Bunu görmüştüm. Ama ya Logan’ın da peşinde götürürse? Ondan ayrılamazdım, buna hazır değildim. Deli gibi etrafıma bakmaya başladım. Logan’ın ölmesine izin vermezdim Ve ne kadar kendime itiraf etmekten hoşlanmasam da Duncan’ın ölümüne izin verebileceğimi de sanmıyordum.
Gümüş masa parıl parıl parlıyordu. Beni kimse engellemeden sandalyenin üzerinden, masaya çıktım. Hançerin ortasından tutarak çektim. O kadar kolay çıktı ki , daha fazla kuvvet uyguladığım için dengemi bir an kaybettim. Hançer kesinlikle kullanışlı değildi. İki ucu da incelerek ilerliyordu. Bir kılıç kadar uzundu ama daha hafifti. Ne yapacağımı bilemedim. Karar vermek için zamanımda yoktu. Muhafız , küçük elleriyle ayak bileğimi sardı. Bileğimi çekerek beni yüzüstü masanın üzerine düşürdü. O kadar kötü düştüm ki , kesin bir yerlerim moraracaktı. Kafamı kaldırıp kıza bakmaya çalıştım. Kızın ağzı bir yılanın ki kadar açılmıştı. Testere kadar keskin çarpık dişleri açığa çıktı. Tiz bir çığlık kopardı. Onunla beraber bende çığlık attım. Benim çığlığıma başkaları eşlik etti. Kız ısırmak için harekete geçerken tereddüt etti. Kafasını kaldırıp bana baktı. O anlamasız çarpık yüzünde bir an şaşkınlık belirdi. Sonra göğsünden ince bir bıçak geçti. Bıçak hiddetle yana çekildi. Kızın vücudu neredeyse ortadan ikiye ayrılmış gibi yana kaydı ve büyük bir gürültüyle düştü. Ağzım açık onu öldüren bıçağa baktım. Ve bıcağı kullan elle. Kraliçe bana bakarak gülümsedi. Ortalıkta ölüm sessizliği vardı. Yutkundum. Kraliçe elimdeki hançeri göstererek ‘’ Şimdi uslu bir kız ol ve onu bana ver. ‘’ dedi ve aşağıya hala kıpırdamakta olan kıza baktı . ‘’ Yoksa seni de ikiye bölerim. ‘’ ‘’Cadis , ne yapıyorsun?’’ Konuşan bir erkekti. Kim olduğuna bakamadım , gözümü ucundan kan damlayan bıcaktan alamıyordum. ‘’ Ah , çok şeyler yapıyorum Alex. ‘’ dedi Kraliçe ‘’ Hatta yaptığım şeylerden bir kaçı şuan arkanızda duruyor. ‘’ Arkamda çığlıklar yükselince dayanamadım ve döndüm. Kadınlar korkuyla köşelere sinmişti , mühürler kapıda elleri siyahlı duruyorlardı. Logan’ın kanayan , ezilmiş yüzünde korku ifadesi yakaladım. Duncan’ın kafası karışmış gibiydi. Feci dayak yemiş görünüyordu. ‘’ Bir hoş geldin diyen yok mu? Merhaba bayanlar , baylar.’’ Ses bütün odada yankılandı. Bu sesi biliyordum. Daha önce defalarca duymuştum. Bütün izleyicileri büyüleyen o sesti. Titredim. Echollos kapıda duruyor olmalıydı. Birisi elimi tutunca , başımı döndürdüm. Yakınımda bir silah sesi duyuldu. Cadis hemen masaya eğildi , bir yandan da elimdeki hançeri tutmaya çalışıyordu. Hançerden gerçek kıvılcımlar yayıldı. Siyaha dönmeye başladı. Cadis hafif bir çığlık attım , hançeri bıraktı. Silah sesleri her yerdeydi. Hemen sol tarafımda yüzüme bir ıslaklık sıçradı. Diğer elimle yüzümü sildim. Kandı. Birisi elimi tutunca çığlık attım ve hançer adeta alev aldı. Hançeri bırakmak istedim ama siyahlık daha önce masada olduğu gibi elimi sarmıştı. Hançer ile birleşmiştim. Beni tutan kişiye baktım. Tanımıyordum ama elinde bıcak , belinde tabancayla pek dost gibi görünmüyordu. ‘’ Bana ver.’’ dedi adam.
Hançerden çıkan alevler anında adama atladı. Adam bir anda alev aldı. Bunu ben mi yapmıştım? Adam pencereden dışarıya atlarken cevrede çığlıkları sağır edecek gibiydi. Etrafımda herkes dışarıdan akın akın gelen insanlarla , hayır lanetliler ile boğuşuyordu. Masanın üzerinde doğruldum ve aşağıya baktım. Cadis ortalıkta yoktu. Tanıdık bir ses beni kendime getirdi. ‘’ Bırak beni seni lanet olası domuz. ‘’ Ayağa kalktım ama bir elim tamamen alev almışken bu biraz zor oldu. Karşımda kolunu tutan , Duncan’a hakaret eden kadına baktım. ‘’ Anne?’’ Annem başını cevirip sesin geldiği yöne – bana baktı. Tam karşımda elinde kocaman bıcak , belinde küçük bir silahla Duncan'a karşı koymaya çalışıyordu. Rambo'nun kadın versiyonu gibi giyinmişti. Canını korumaya çalışanların bile bakacağı bir çığlık attı. ‘’ Bellatrix , tanrım yanıyorsun.Bırak beni hayvan , kızım yanıyor. ‘’ Duncan annemin kolunu bırakıp yanıma geldi. Gözlerim Logan’ı aradı , onu adamın biri üzerdeyken , onun elindeki bıcaktan kurtulmaya çalışırken gördüm. Duncan nereye baktığımı gördü ve Logan’ın yardımına koştu. Bunun için ona minnettardım. Gerçi minnetarlığım uzun sürmedi çünkü Logan’ın üzerindeki adam aniden alev almaya başladı. Anneme masanın üstüne çıkmış , elimdeki alevi söndürmek için deli gibi etrafına bakıyordu. Echollos’ın sesi odada yankılandı. ‘’ Durdurun şunu.’’ Odadaki her bir göz bana döndü. Silah sesleri durdu ve alevler içinde yanan adam dışında kimse bir saniye ses çıkarmadı. Sonra hepsi üzerime doğru hücum etti. Siyah takım elbiseliler mühürlerdi. Ayırt etmek kolaydı. Diğerleri ise lanetlilerdi. Tanımadığım kadınlar ve adamlar. Hepsi üzerime geliyordu. Mühürler beni korumak , diğerleriyse öldürmek için. Annem sağlam elimi tutup beni masanın altına itti. Emekleyerek kaçmak güzel bir seçenek olur , eğer elimdeki lanet bıçak kıvılcımlar saçıp yanmasaydı. Etrafa deli gibi bakındım. Hemen üstümde meydan savaşı vardı sanki. Silah sesleri sağır edecek biçimde odanın etrafında yankılanıyordu. Masanın çatırdadığını duydum. Annem kocaman açılmış gözleriyle masaya baktı. Bende onun gibi kafamı kaldırdım. Gümüş masa tahtadan yapılmış gibi çatırdadı . “ Çökecek ’ dedi annem yarı bağırarak. Tam o anda iki kişi masanın üzerinden olduğumuz yere düştü. Annem belindeki bıcağı eğtimli bir askermiş gibi hızla çekti. Bende hala alevler çıkaran kılıcı kaldırdım. ’’ Sakın.’’ dedi adamlardan biri başını kaldırarak. Yüzü kan içindeydi , dudağı yarılmıştı ama bu soluk gözleri biliyordum. ‘’ Logan.’’ Dedim annemin elindeki bıcağı tutarak.’’ Anne bu Logan.’’ ‘’ Eh ne olmuş? O da onlardan birisi.’’
Loganla beraber masanın altına giren Duncan yanağındaki kanı silerek anneme baktı. ‘’ Senin içine Hitler mi kaçtı?’’ Loganla ben kaşlarımızı yükselterek Duncan’a baktık. Şaşkın görüyor olmalıydık çünkü ‘’ Ne?’’ diye sordu. ‘’ Daha demin Logan gibi konuştun. ‘’ dedim. Logan başını salladı. ‘’ Dedikleri doğruymuş , körle yatan…’’ Masanın üstüne birkaç kişinin daha yükü binmiş olacak ki tam o sırada çatırdamalar yükseldi. Hepimiz masaya baktık. ‘’ Buradan çıksak iyi olur’’ dedi Duncan ‘’ Deli misin , buradan çıktığı anda yukardakiler üstüne atlar. Ayrıca o bıcak yanıyor mu?’’ Kendimi gülümsemeye zorladım ama kaslarım çalışmıyor gibiydi. ‘’ Sadece yanmıyor yakıyor da. ‘’ ’’ Üstümdeki adamı sen mi yaktın?’’ ’’ Güzel sohbetinizi bölmek istemedim ama buradan çıkmamız gerek. Belki şu gizli kapıya gidebiliriz. Rosaline’in durduğu. ‘’ dedi Duncan. Annem beni kibar olmayacak bir şekilde Logan’ın kucağına doğru itti. ‘’ Hey.’’ Dedim ’’ Burada bir geçit var ve sende ona arkanı yaslanıyorsun tatlım.’’ Dedi annem ve masanın ayağının olması gereken yere elini soktu. Gümüş materyal dalgalandı. Dışarıdan masanın bir parçası gibi duruyordu ama annemin elli içinden geçiyordu. ’’ Vay , o kaltak kraliçe buradan geçmiş olmalı.’’ dedi Logan ve daha hiç birimiz bir şey demeden üstümden geçip emekleyerek geçide girdi. ‘’ Hey , Logan orada ne olduğunu bilmiyorsun?’’ dedim. Logan’ın başı dalgalanan gümüş geçitten çıktı. ‘’Burası dar bir hol gibi , hadi gelin.’’ Annem omuz silkti ve geçitten cesurca girdi. ’’ Bu kadına ne olmuş böyle?’’ dedi Duncan. Bende omuz silktim. ‘’ Sanırım buna beyin yıkama diyorlar. ‘’ Dikkatlice gümüş masa ayaklığına emekledim. Ben yaklaştıkca titreşimler yaydığını görebiliyordum. Önce kafam , sonra ellerim diğer uçtan çıktı ve birden kendimi dar , iki kişinin yan yana duramayacağı kadar dar ve uzun bir koridorda buldum. Etraf neredeyse zifiri karanlıktı ve elimdeki bıcağın alevleri bizi aydınlatan tek şeydi. Dikkatlice etrafa bakarken , Logan yanıma geldi . ‘’ İyi misin?’’ Gülümsedim ve onun patlamış dudağına dokundum. ‘’ Asıl sana sormalı. ‘’
Gülümsedi ama yüzü acıyla kasıldı. Elimde yana bıcağı gösterdi. ‘’ Emin misin? Canlı canlı yanan ben değilim. ‘’ Elimde benzinle kaplanmış ve alev almış gibi görünen bıcağa baktım. Bir şekilde görüntüsünün aksine soğuktu ve elime yapışmıştı. Üzerindeki siyahlığın dirseğime kadar geldiğini fark ettim. Sanki bir uzvum gibi olmuştu , çıkartamıyordum ama bir el gibi kullanamıyordum da. ’’ Çıkmıyor. ‘’ dedim ve tam o esnada içinden geçtiğimiz dalganan kapıda büyük bir gürültü oldu. Duncan’ın başının çıktığını gördüm , yüzü acı ile kasılmıştı , ter ve kan zemine damlıyordu. ’’ Beni çıkartın. ‘’ diye bağırdı. Loganda bende hemen yardımına koştuk ama ben lanet bıcak yüzünden sadece bir elimi uzatabildim. Logan onu omuzlarından çekip içeriye , geçite çekmeye çalıştı. Duncan deli gibi bağırıyordu. Annem beni kenara iterek Duncan’ın kolunu tuttu. Logan hepimize bağırdı çünkü Duncan’ın çığlıkları yüzünden sesi duyulmuyordu. ’’ ÇEKİN’’ Çektik , Duncan’ın gövdesi geçitteydi , ayakları çıkmaya başlayınca onunla beraber çektiğimiz şeyleri de gördüm. Gözleri , burunları olmayan iki kafa Duncan’ın bacağına yapışmıştı. Sadece vakumlu ağızları vardı , ten renkleri , insan tenine benzese de onların insan olmadıklarını biliyordum. Echollos’ın benim ve Logan’ın peşinden saldığı yaratıklardan ikisiydi ve Duncan’ın bacağına ağzılarını yapıştırmış , onu yiyorlardı. Elimdeki bıcağı hiç düşünmeden birinin kafasına sapladım. Yana bıcak yaratığın kafasını deldi geçti ve Duncan’ın bacağına saplandı. Duncan daha önce atmadığı kadar yüksek sesle çığlık attı. Logan’ın küfür eden sesini duydum. ’’ Lanet olsun Belle , kullanmayı bilmiyorsan kullanma ‘’ Ama yine kullanmak zorundaydım çünkü hayatta kalan yaratık Duncan’ın bacağını bırakıp , arka ayakları üzerine çıktı ve yayalanarak üzerime atladı. Düşünmeden bıcağı bir kes daha sapladım. Bıcağın keskin olan diğer yana yanağımı keserken diğer ucu yaratığın gövdesini deldi. Hiçbir canlının çıkartamayacağı bir ses koridorda yankılandı. Yaratık durmadan çığlık atıyordu. ’’ Bitir işini. ‘’ dedi Duncan bağırarak. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum çünkü yaratık bıcağın ucunda sallanıyordu. Logan kömür igib sipsiyah olan elimi tuttu ve bıcağı gövdeden çekip hızla başına savurdu. Yaratığın başı biraz zorlamadan sonra yana eğildi. Logan bıcağı bir kez daha savurunca sadece ağırdan oluşan baş yere yuvarlandı.
Sessizlik uğuldayarak etrafı sardı. Duncan’ın iniltilerinden başka bir ses yoktu. Annemi Duncan’ın yanına uzanmış yaralarına bakarken gördüm. Logan hala bıcağı tutan elimi tutuyordu. Bir dakikalığına bana gerçekten dokunduğunu fakr ettim. Aklıma gelen ilk şey , ah yanmıyor oldu. Bıcak Logan’ı yakmamıştı. Bunun düşündüğüm an alevler söndü. ’’ Lanet olsun.’’ Dedi Logan. ’’ Hiçbir şey göremiyorum.’’ Dedi annem. ’’ Bizde göremiyoruz anne’’ dedim. ’’ Şunu tekrar yakamaz mısın?’’ dedi Logan ‘’ Çakmak değil ki bu gazla çalışsın.’’ Dedim somurtarak. Gerçi hiç biri görmüyordu. Korkunç bir çarpma sesi duyulunca yerimden sıçradım. ‘’ Ne oldu.’’ dedim gergin bir şekilde. ’’ Sanırım Duncan bayıldı.’’ dedi annem. ’’ Harika.’’ Dedi Logan bezmiş bir şekilde. ‘’ Sadece harika. ‘’ ’’ Ne yapacağız?’’ dedi ellimdeki bıcağı deli gibi sallayarak. Belki bir şekilde tekrar alev almasını sağlayabilirdim. Yakınımda bir yırtılma sesleri duydum. Derken yakınımda parlayan kırmızı bir ışık gözümü aldı.Gözlerimi kırpıştırarak ışığın kaynağına baktım. Logan elinde yanan bir bez parcasıyla duruyordu. ’’ Onu nasıl yaktın? ‘’ Tek kaşını kaldırdı. ‘’ Ben bir wiccan’ım unutun mu? Şimdi tut şunu Duncan’ı kaldırmam lazım. ’’ Bir elimde dirseğime kadar gelen siyah balçık ile kılıç kadar uzun bir bıcak tutuyor , diğer elimde ise durmadan yanan ve elimi yakmayan Duncan’ın pantolonundan geri kalanları. Hep hatırlayacağım bir anıydı bu. ’’ Neyse ki altına don giymiş?’’ dedi Logan , Duncan’ın kolunu omzuna sararak. Duncan’ın bacağı çok kötü görünüyordu , annem üzerindeki siyah dar tişörtünün önünü yırtarak bacağına sarmış , kan kaybetmesini önlemişti. Kaslı bacakları kontrolsüz bir şekle sarkıyordu. Yaranın nasıl olduğuna bakmak bile istemiyordum. Çünkü daha önce Logan’da bir benzerini görmüştüm. Hala iyileşmekte olan bir yaraydı. Annemin yüzü sarı –kırmızı ışıkta solmuş görünüyordu. Hemen ayaklarımın dibinde yatan yaratığa baktı. Kusmamak için elini ağzına götürmüştü.
’’ Tanrım bu da ne böyle?’’ dedi fısıldayarak. ’’ VEG’’ dedi Logan , dişlerinin arasından. Duncan’ın ağırlığı fazla geliyor olmalıydı. ’’ VEG mi?’’ dedim kaşlarımı çatarak. ‘’ O da ne demek?’’ Omuz silkti , daha doğru omuz silkmeye çalıştı. ’’ Vakumlu emzik gücü, ben koydum. Biliyorsun şeylerinden dolayı .’’ ’’ Ağızları ‘’ dedim kaşlarımı daha da çatarak. ‘’ Hayal gücün göz kamaştırıyor Logan.’’ Güldü ama sesi çatlak bir şekilde çıkmıştı. ‘’ Pekala , ‘’ dedi daha önce geçtiğimiz geçitte göz atarak. ‘’ Kesinlikle oraya gitmiyoruz. Echollos süvarileri çağıranına kadar bizim yendiğimizden neredeyse emindim ama bu Veg’ler devreye girmeden önceydi. O halde geriye sadece Kraliçe arıyı takip etmek kalıyor. ‘’ Duncan’a pis bir bakış attı. ‘’ Onu burada bırakalım diyenler. ‘’ Ben başımı hayır anlamında sallarken annem evet anlamında salıyordu. Logan Duncan’ı aniden yere bıraktı , çıkan sert zemine çarpan beden sesi bütün koridorda yankılandı. ’’ Hayır. ‘’ dedim hemen. ’’ Yaralı , bizi ancak yavaşlatır. ‘’ dedi Logan. ’’ Babana benziyor.’’ dedi annem. Yanan pantolonun olduğu elimi anneme salladım. ‘’ Sen hiç konuşma , seninle bütün bu olanları sonra konuşacağız. ‘’ Logan’a döndüm. ‘’ Sense sadece ondan nefret ettiğin için onu bırakıyorsun. ‘’ ’’ Evet , eğer burada ölmezse onu ben öldüreceğim. ‘’ ’’ Kimseyi öldürmüyoruz. Şey Echollos ve yandaşları hariç. ‘’ Durdum. ‘’ Bir de belki Kraliçe. Sahi o neden onlara yardımcı oluyordu ki? Amacı neydi? Bana o kadar iyi davranıyordu ama sonra bu gün… ‘’ ’’ Belle.’’ dedi Logan dikkatimi çekmek istermiş gibi . ‘’ Problemleri tek tek aşalım , tamam mı? Önce bu dallamayı taşımama yardım edin. ‘’ Ben ileriye doğru atılınca tek eliyle önümü kesti. ‘’ Sen değil , tabii onu kesmek yada yakmak istemiyorsan. ‘’ Ellerime bakınca durdum. ‘’ Ha ,tabii. ‘’ Annem tek kaşını kaldırdı. ‘’ Şokta. Küçüklüğünde de en ufak şeyde şoka girer , aylarca kabus görürdü. ‘’ Soğuk kanlı bir katil gibi durgun görünen anneme baktım , ben bir şey demeden Logan atladı. ‘’ Annen haklı Belle. Az kalsın bıcaklanıyor , yanıyor , öldürülüyor ve saldırıya uğruyordun. Nasıl oluyorda şoka girebiliyorsun anlamıyorum.’’
’’ Benimle alay mı ediyorsun sen?’’ dedi annem. Logan gülümsedi , sarı kırmızı ışıklar kurmuş kanlı yüzüne düşünce ürkütücü bir görüntü oluşturmuştu. ‘’ Hayır , sana çeneni kapatmanı ve bana yardım etmeni söylüyorum. ‘’ Annem şaşırmış bir şekilde Logan’a baktı. Bir anlık duraksamadan sonra Duncan’ın diğer koluna girip destek oldu. Dönüp önümde yer alan dar ve uzun koridora baktım ve ağır adımlarla ilerlemeye başladım. Arkamda Logan ve annem Duncan’ı sürükleyerek ilerletiyorlardı. Uzun süre sessizce ilerledik sessizliği ilk Logan bozdu. ‘’ Şıştt , Bayan Frank. ‘’ dedi sessizce. Annemin ona sinirli bir bakış fırlattığını görmekten çok hissettim. ‘’ Ne?’’ dedi pek de kibar olmayan bir sesle. ’’ Şey …’’ Logan kendinden pek emin değil gibiydi. ‘’Bütün bu olanları atlattıktan sonra Belle ve ben beraber olmayı düşünüyoruz da belki bende size anne demeliyim. Maksat dili alışsın.’’ ’’ Beraber olmak mı?’’ dedi annem kısık ama tehlikeli bir sesle. ’’ Yok , o anlamda değil. Yani tabii o anlamıda içeriyor ama birlikte yaşamak gibi. ‘’ ’’ Birlikte yaşamak mı?’’ Annemin sesi yavaş yavaş yükseliyordu. Aha , bu hiç iyiye işaret değildi. ’’ Evet , bilirsiniz işte , o , ben , aynı ev , yatak odası ‘’ ’’ Logan. ‘’ dedim ani bir şekilde arkamı dönerek. İkiside hemen durdular. ‘’ Anne. Şu an nerede olduğumuzu bile bilmediğimiz bir delikteyiz. Arkamızda bir şeyleri ağzılarıyla parçalamaktan hoşlanan yaratıklar , kimbilir nasıl yeteneklere sahip Lanetliler var. Şimdi hiç sırası değil’’ Logan omuz silkti. Annem alev saçan gözlerle bana bakıyordu. ‘’ Bellatrix , bu ne diyor böyle?Aynı evde yaşamak mı? Bana anne mi diyecekmiş? ’’ ’’ Sen söyle anne , neden buradasın? Echollos ve onun saçma planlarını ne zamandan beri biliyorsun? Belinde bıcaklarla millete saldırmak da neyin nesi ? Annem kızgın gözlerini aşağıya indirdi ve yere baktı. ‘’ Senin burada olacağını bilmiyordum. Bana seni Cape’den çıkardıklarını söylemişlerdi. ‘’ ‘’ Rosaline ile olanları biliyorlar. ‘’ dedi Logan. ‘’ Senin o olanlardan sonra burayı terk edeceğini düşünmüş olmalılar. ‘’ Başımı salladım. ‘’Anlaşılan kraliçe olmam ben dahil kimsenin aklına gelmemiş. ‘’
’’ Kraliçe mi?’’ dedi annem. Başımı iki yana salladım ve dönüp yola devam ettim. Tutup anneme çok nefret ettiği Wiccanların Kraliçesi olduğumdan bahsetmeyecektim. Bu sadece daha fazla soruna neden olurdu. Logan’ın neden durup dururken anneme birlikte olmamızdan bahsettiğini anlıyordum. Bu sessiz koridorda aklıma gelen sorular beni boğuyor gibiydi Oyalanacak başka bir şeye ihtiyaç vardı. Ne kadar zamandır yürüdüğümüzün farkında değildim. Sanki sonsuz bir koridorda yürüyor gibiydik. Bir sonu yok gibiydi. Derken bir ses duydum. Aniden durunca Logan bana çaptı. ‘’ Bir daha ki sefere uyar olur mu? ‘’ dedi kızmış bir şekilde. ‘’ Adam taşıyoruz burada. ‘’ ’’ Şıştt. ‘’ deyip onu susturdum. ‘’ Dinle. ‘’ Durdu ve dinlemeye başladı. Annemde kulak kesilmişti. Sesleri net bir şekilde duyabiliyordum. Ne konuştuklarını anlamıyordum ama ses tonu hararetliydi. Sert bir vurma sesiyle yerimden sıçradım. Loganla göz göze gelince bana delirmiş gibi baktığını gördüm. ‘’ Duymadın mı?’’ Başını iki yana salladı. Kolumdaki bir hareket neredeyse dengemi kaybetmemi sağlıyordu.Işığı koluma cevirdiğimde balçık gibi olan siyahlığın omzuma kadar ilerlediğini gördüm. Sesler arttı. ‘’ Bu ilerliyor. ‘’ dedi Logan’a Logan Duncan’ı anneme bırakıp ışığı aldı ve koluma baktı. ‘’ Lanet olsun.’’ ’’ Bu da neyin nesi?’’ dedim elimle balçığı silmeye çalışarak. ’’ Yan etki. Bıcağı her kullandığında bu siyah sıvı çoğalır.Yani onun kullanarak yaptığın her büyü bu sıvıyı güçlendiriyor. ‘’ ’’ Ne için güçleniyor?’’ Logan başını kaldırırp hemen yanımızdai duvara kulağını dayadı. ‘’ Bu duvarın arkasından sesler geliyor. ‘’ Biliyordum , hepsinden önce duymuştum çünkü bıcak bana çıkışı göstermişti. Duvarın arkasında geçit olmalıydı. ’’ Logan ne için güçleniyor?’’ dedim tekrar. Logan gülümsedi. ‘’ Dert etme , bir çaresini buluruz. ‘’ Annem boştaki eliyle Logan’ın omzuna vurdu. ‘’ Ona ne için olduğunu söyle.’’ Logan anneme kızgın bir bakış attı , sonra bana döndü. ‘’ Kalbine ulaşmak için.Seni de muhafız yapmak için. ‘’ Muhafız! Aklımda küçük kızın burunsuz yüzü , yılan gib açılmış ağzı ve kocaman çarpık
dişleri belirdi. Gözleri aynı kollumu sarıp kalbime ulaşmaya çalışan sıvı gibi siyahtı , göz bebekleri yoktu. ’’ Onlar…’’ ’’ İki yüz önce insanları lanetleyen aptal Wiccanlardan geriye kalanlar. Bıcağın koruyucusular. Görüyorsun ya , insanlar lanetlenen tek ırk değildi. Bu – ‘’ Bıcağı gösterdi. ‘’ lanet şeyin verdiği güç baştan çıkarıcı ama hiçbir güç öyle yan etkiye değmez. ‘’ ‘’ Keşke birisi bana bunu bu bıcağı çekip çıkarmadan önce söyleseydi. ‘’ dedim burnumdan soluyarak. Logan çok ciddi bir yüz ile. ‘’ Artık biliyorsun , onu kolundan çıkarana kadar kullanma. ‘’ Başımı salladım. Hayatım buna bağlı olsa bile bu şeyi kullanmazdım. Bazı şeyler ölümden daha beterdir. Mesela çarptırılmış , bir yılan kız olmak gibi. Acı bir şekilde güldüm. İşte o zaman Logan bile benimle olmak istemezdi. Logan boştaki elimi tuttu. ‘’ Her zaman.’’ dedi alçak ama duyuyabileceğim bir sesle. ’’ Sen benim düşüncelerime cevap mı veriyorsun?’’ dedim kaşlarımı çatarak. ’’ Problemleri teker teker aşalım. Öncelikle burada bir geçit olmalı. ‘’ dedi ve eğilerek duvarı incelemeye başladı. Annem tek elini omzuma koydu. ’’ Muhafız ne bilmiyorum ama kötü bir şey olduğu kesin. ‘’ dedi ‘’ Merak etme bir yolunu bulacağız. Gerikirse Echollos…’’ ’’ Anne , ağzımı açtırma benim.’’ Logan güzel yanağını duvarın köşesine dayadı ve tek eliyle sert taşa vurmaya başladı. ‘’ Paralo gibi bir şey söylememiz gerekmez mi?’’ dedim bir yandan Logan’ı izliyor bir yandan lanetli bir yaratığa dönüşeceğimin haberi ile sarsılıyordum. ‘’ Açıl susam açıl gibi’’ Logan sertçe taşlardan birisini itirdi.Taş düğmeye basılmış gibi içe çökünce ,duvar aynı masanın altındaki geçit gibi sarsıldı. Görüntüsü bulanıklaştı. Logan gülümseyerek bana baktı. ‘’ Eski parola ,Ali babadan beri işe yarıyor gibi. ‘’ Gülümsedim , beni güldürüp gerginliğimi hafifleteye çalışması çok tatlıydı. Ama gerçek beni ayak parmaklarıma kadar ürpertiyordu. ‘’Pekala önce ben gidiyorum. ‘’ dedi ve ben bir şey söylemeden duvarın içine girdi. Dalgalanma büyüdü. Bir müddet bekledikten sonra Loga’ın eli az önce kaybolduğu duvarın içinden çıktı. Baş parmağı ile gel gel işareti yapıyordu. Annemin kıkırdadığını duydum.
‘’ Hakkını yememek lazım. Komik çocuk. ‘’ Duncan’ı tuttu ve sürükleyerek duvarın içinden girdi. Peşi sıra onu takip ettim. Duvardan geçmek açık bir kapıdan içeriye girmek kadar basitti. Sadece garip bir hava akımı tüylerinizi diken diken ediyordu. Kolumdaki siyahlığa aldırmadan etrafa baktım. ‘’ Eski bir geçit. ‘’ dedi Logan ağzı açık etrafa bakıyordu. ‘’ Böyle bir şeyin var olduğunu bile bilmiyordum.’’ ‘’ Ben biliyordum. ‘’ dedim kısık sesle. Kraliçe’nin odasına geldiğimde bana anlatığı hikaye kulaklarımda çınladı. Accardı kuran adam ile ilgiliydi. Marcel adlı adam bir takım cadıları toplayıp inanların dileklerini gerçekleştirip onlardan para alıyordu. Bir altın. ‘’ Neden bir altın?’’ demiştim. Bana bilmiyorum belkide fazlasında gözü yoktur demişti. Duvardan geçtiğimiz yer bir gizli mabetti. Ve Marcel denilen adamın heykeli tam karşımda som altından yapılmış duruyordu. Duvarlar , yerler hatta tavan bile som altından yapılmıştı. Her yer altının ışıltılı sarısıyla parlıyordu. Bizim getirdiğimiz ışık harici başka ışık yoktu. Eski yanan pantolondan çıkan ışık ise altına vuruyor ve her yeri alev almış gibi gözteriyordu. ‘’ Burası da ne böyle?’’ dedi annem şaşkın ,etkilenmiş sesiyle ve beni kendime getirdi. ‘’ Bir mabet.’’ dedim. ‘’ Bir ölümsüzlük pınarı. ‘’ dedi neşeyli bir melodi gibi çıkan bir ses. Logan ani bir hareket ile arkasını döndü ama çok geçti. Yerden iki santim havalandı ve yandaki duvara çarptı. Annemin Logan’ın yanına koşmak için Duncan’ı yere bırakmasını izledim. Bense olduğum yerde kalmış , karanlıkta bana doğru gelen uzun boylu , seksi orta yaşlı kadına bakıyordum. Yavaş hareketlerle , bir yılan edasıyla bana yaklaştı. Yılan . Bu benzetme ile yine iliklerime kadar dondum. Göz ucuyla Logan’ın tekrar ayağa kalktığını gördüm. Eski Kraliçe tehtitkar ama bal gibi tatlı bir sesle tekrar konuştu. ‘’ Yerinde olsam olduğum yerde kalırdım.Yoksa bir daha sefere seni bayıltana kadar duvara vururum. ‘’ ‘’ Belle – ‘’ Logan’a bakmak için başımı cevirmek istedim ama gözlerimden başka hiçbir yerimi oynatamıyordum. Adeta bir heykel gibi olmuştum. Logan cümlesine etki katmak için annemi bana doğru savurdu. ‘’ Kaçın.’’ Kraliçe gülümsedi.
‘’ Logan.’’ Dedim dişlerimin arasından. ‘’ Kıpırdayamıyorum. ‘’ Annemin hızla nefesini tutuğunu fark edince bir şeylerin yolunda gitmediğinden artık emindim. Kraliçe olduğu yerde duruyordu , elini bile kıpırdatmadan tatlı bir yüz ifadesiyle beni süzüyordu. Logan duvara dayanarak yerden yükseldi. Bana bakışlarından bir şeylerin gerçekten yolunda olmadığını anladım. Gözleri büyümüş , başını iki yana sallıyordu. ‘’ Neler oluyor?’’ dedim zorla konuşarak. ‘’ Sana salonda onu bana vermeni söylerken aslında yardım etmeye çalışıyordum küçüğüm. ‘’ dedi eski kraliçe. ‘’ Tabii , bana ve muhafıza yardım etmeye çalışıyordun. ‘’ dedim alaycı bir şekilde konuşmaya çalışarak. Ama sesim tehdit ediyormuşum gibi çıktı. Kraliçe iki adımda yanıma geldi. Fazlasıyla sessiz , fazlasıyla uçar gibiydi. Kan lekeli elbisenin altında ayakları mı yoksa yılan gibi kuyruğumu olduğunu merak etmekten kendimi alamadım. Elini önce boynuma götürdü. Som altının sarısı büyük , siyah gözlerine yansımıştı , yanıyor izlenimi bırakıyordu. ‘’ Gerçekten , bu bıcağı her kulanışında içindeki kara kan seni sarar ve hareketsiz bırakır. Dönüşüm geçirmeni sağlar. ‘’ Gözleri boynuma kenetlenince içinde yansımamı gördüm. Dimdik duruyordum , siyah elbisem çoktan yırılmıştı. Ama etkileyici ve korkunç olan ölü gibi beyaz olması gereken tenimin siyah , katran siyahı gibi olmasıydı. Sanki kolumdan , boynuma doğru motor yağı içinde kalmış gibiydim. İşte bu neden hareket edemediğimi açıklıyordu. Daha kötüsü ise siyalığın hareket ettiğini hissediyordum. Boynumdan ağzıma doğru ilerliyordu. Kraliçenin eli siyahlığı takip edip elime doğru indi. ‘’ Neden?’’ Gözlerini kırptı. Sanki soru sormamı beklemiyor gibiydi. ‘’ Ne?’’ dedi sakince. ‘’ Neden? Bana o kadar iyi – iyi davranırken neden bunları – ‘’ Konuşmak gittikçe zorlaşıyordu. Lanet olsun , işte şimdi gerçekten boka batmak deyiminin nereden geldiğini anlıyordum. Kraliçe sabırsızca ellerini salladı. ‘’ Bunun kişisel olarak algılama. Kimse senin seçilmeni beklemiyordu. ‘’ dedi ve ekledi. ‘’ İnan bana kalsa ölmesi için Rosaline’i seçerdim. ‘’ Logan’ın duvardan kalkarak bana doğru geldiğini gördüm. Kraliçe’ni ağzı yukarıda doğru kıvrıldı. O da Logan’ın küçük girişiminden haberdar gibiydi.
‘’ Olduğun yerde kal. ‘’ dedi sakince ‘’ Niye kraliçe adaylarını öldürdün?’’ dedim , ilgisini Logan’dan çekmeye çalışarak ‘’ Lanetlilere bir hedef vermem gerekiyordu. Bende onlara beni sorgulamayacakları bir hedef verdim. Cisco benden süpheleniyordu ve lanet kızı babasının peşinden gidince olayları öğrendi. Neyseki Echollos ikimize yetecek kadar kana susamıştı. Benim için ikisinide halleti ‘’ Logan’ın ellerini enerji oluşturmak için ovuşturduğunu gördüm. Kraliçe daha geniş gülümsedi ve gözlerini benden alıp , yavaşca ona döndü. ‘’ Burada büyü , sihir yada artık ne diyorsan ondan yapamazsın. Burası kutsal. ‘’ Logan avuçlarını dışa dönecek şekilde Kraliçeye cevirdi ama hiçbir şey olmadı. Kraliçe hızla bana dönerken Logan’ın yine havaya doüru yükselip hıla duvara vurduğunu gördüm. Dişlerim gıcırdadı. Yapabileceğim tek şey buydu. Annemin tiz çığlığı , Logan’ın duvara vurduğunda çıkan kırılan kemiklerin sesine karıştı. ’’ Sanırım söylemeyi unutum.’’ dedi Kraliçe bana dönüp , tekrar üzerimde oynaşan siyah kana gözünü dikerek. ‘’ Wiccan olan kimse güçlerini kullanamaz değil mi Echollos?’’ ‘’ Birisi benden mi söz ediyordu?’’ Ses tam arkamdan , gölgelerden geliyordu. Anlaşılan gündüzleri çapkın patron , geceleri ise psikopat olan Echollos biz içeriye girdiğimizde gölgelerde saklanıyordu. Kraliçe gözlerini arkama sabitledi. ‘’ Çocuğu yerde tut , kadını ve Duncan’ı diğer geçitte çıkar. ‘’ ‘’Echollos , neler oluyor?’’ dedi annem , anlaşılan kendine gelmiş gibiydi. ‘’ Bir çok şey oluyor Dori , ama kızını iyileştirmemiz için bir takım ayinler yapmamız gerek. ‘’ Annemin usulca başını salladığını görmek midemi bulandırdı. ‘’ Biliyorsun. ‘’ diye devam etti Echollos . ‘’ Eğer o bıcağı çıkarmazsak kötü şeyler olabilir. ‘’ Annemi dışarıya çıkması normalde işime gelirdi ama şimdi kas katı kesilmiş, hareket edemiyorken bir çift kollun daha olması iyi olurdu. ‘’ Anne-‘’ İki parmak dudağıma kapandı. ‘’ Anneni burada bırakmak kötü bir fikir. ‘’ dedi Kraliçe ‘’ Kızını gözleri önünde öldürmek istemem. İnan bana aslında düşündüğün kadar kötü biri değilim. ‘’ ‘’ Seni tanımıyorum bile. ‘’ ‘’ Biliyorum.’’ ‘’ Bunu neden yapıyorsun?’’ dedim parmakları arasından nefes almaya çalışarak.
‘’ Güç , ölmemek , saygı duyulmak ve bir çok neden sayabilirim. ‘’ ‘’ Beni öldürüp bıcağı alsan bile –‘’ Nefes aldım. ‘’ Senide muhafıza dönüştürmekten başka bir şey yapmayacak. ‘’ Kaşlarını çattı. ‘’ Muhafıza dönüşmeyceğim. Çünkü bıcağı kullanmak gibi bir niyetim yok. Şu heykele dikkatle bak. ‘’ Beni hafifce heykele döndürdü. Uzun boylu , heybetli görünüşü olan yakışıklı bir adam resmedilmişti. Bedeni pelerin olduğunu tahmin ettiğim altın rengi bir kumaş ile örüldümüştü. Kollarında bir çanağı taşıyordu. Çanağın içinde daha önce fark etmediğim ateşler oynaşıyordu. ‘’ Bıcağı eriteceğim. ‘’ dedi Kraliçe kulağıma. ‘’ Marcel , bundan yüzyıllar önce ölümsüzlüğün sırrını keşfetti. ‘’ ’’ Altın seni ölümsüz yapmaz, kaçık karı’’ Logan’ın sesi acı çeker gibiydi ama ona bakamıyordum. ‘’ Altından bahseden kim? ‘’ dedi Kraliçe tıslar gibi.’’ Ben güçten bahsediyorum. Buradaki , bu mabetteki bütün altınlar dileklerinin gerçekleştiğini sanan insan tarafından verildi. Bir dilek bir altın. Bizim atalarımız , Marcel’i çağırıp , ondan güç , para , aşk istediklerinde istediklerini aldılar ve ücretini ödeyerek anlaşma yaptılar. ‘’ Kulağıma sokuldu ve fısıldadı. ‘’ Ruhlarını takas ettiler. ‘’ Hafifçe kıkırdadım. Elimde değildi. ‘’ Şeytanla anlaşma yaptılar mı diyorsun?’’ ‘’ Her şeyin bedeli vardır.’’ dedi Echollos kaybolduğu delikten gelerek. O ada üstününü kan ile kaplı olduğunu fark etti. Kurumuş ve taze kan kıyafetlerinin hangi renk olduğunu fark etmemi bile engeliyordu. ‘’ Annem-‘’ dedim nefesim kesilmişti. Boğazım kurumuştu. ‘’ O iyi. ‘’ dedi gözlerini devirerek, neyi kast ettiğimi anlamıştı. ‘’ Yanındaki yarma uyandığı için onu bayıltmak zorunda kaldım. ‘’ Kraliçeye döndü , gözlerinde zevk kıvılcımları oynaşıyordu. ‘’ Başlayalım mı?’’ ‘’ Önce konuşalım. Beni kötü birisi sanmalarını istemiyorum.’’ Dedi Cadis , elleri ile kıyafetini düzelterek Echollos’ın kaşları çatıldı. ‘’ İkisinide öldüreceksin nasılsa.Üstelik önce kızın gözü önünde çocuğu kurban edeceksin. Kötü olup olmaman kimin umrunda. ‘’ Kraliçe kötü , çok kötü bir bakış yolladı. Logan’ın gözlerinin açıldığını görebiliyordum. İçimde korku tohumları yükselmeye başlamıştı. Ama önce panik duygusuyla boğuşmalıydım. ‘’ Lütfen , lütfen … ’’ Kraliçe bana döndü. ‘’ Üzgünüm ama bu gerekli. Sana neden geekli olduğunu anlatacağım. Umarım son anlarında beni anlarsın. ‘’
Logan bana ters bir bakış attı. ‘’ Belle , yalvarmayı kes.’’ ‘’ Lütfen. ‘’ dedim tekrar başka ne diyebileceğimi bilmiyordum. Bizi bırakmayacaklarını biliyordum ama bunu duymak başka bir şeydi. Logan’ın benden önce öleceğini bilmek ise kalbime bir bıcak gibi saplanmıştı. Yoksa bu siyah kanın dönüştüğümü haber verdiği his miydi? Kraliçe bana dokunmadan yanağımın yakınını okşadı. Siyahlığın boğazımı geçtiğini hissediyordum. ‘’ Marcel .’’ dedi kısık bir sesle. ‘’ Dilekleri gerçekleştirir ama onlara üç katını ödetirdi. Sevdiği kadının aşık olmasını isteyen adam dileğini diler , altını verir sevdiği kadınla yaşardı. Çocukları olduğu zamanda dileğin gerekliğini yerine getirir kendini çocuğunu ve karısını öldürürdü. Anlıyor musun ? Üç katı. Zengin olmak isteyen adam dilek dileyince zengin olur. Çok kazanır ve bir gece hepsini kaybeder hırsları yüzünden intihar ederdi. Bir altın , bir ruh. Bu mabet bunun üzerine kurulu. Dilekler ve felaketlerin üzerine.’’ ‘’ Bunun benimle ne ilgisi var?Seni yaptıklarınla ne ilgisi –‘’ ‘’ Elindeki bıcak Marcel’in altınları ile yapıldı. Bütün bu güç ondan geliyor. Hiçbir zaman yolunu bulamamış ruhlardan ve dileklerinden. Bedenini değişmeye zorlayan kan , Marcel’in siyah kanı. Ondan başkası bu bıcağı kullanmasın diye lanetlendi. Yüz yıl kadar önce kendimizi üstün ırk ilan ettiğimiz zaman bu bıcağa dayanarak bunu yaptık. İlk defa uzun zamandır kayıp olan , efsanevi Marcel’in Bıcağı bir ucurumun dibinde bulunmuştu. O zaman gücü secen bıcak , Kraliçenin elinde hayat buldu ve bütün insanlığı lanetledi. Ama lanetten sadece Marcel’den dilek dileyen insanların torunları etkilendi. Anlıyor musun? Seninle ilgisi var , çocuk çünkü şuan elinde onu tutuyorsun. Benimle ilgisi var çünkü Marcel’in başladığı işi bitirmek istiyorum. ‘’ ‘’ Neymiş bu iş?’’ dedi Logan gözleri tehlikeli biçimde şiddet ve öfke ile parlıyordu. Duvara yaslanmış , benim gibi sabit hareket edemiyor , sanki zincirlenmiş gibi duruyordu. Echollos’ın onu sabit tutmak için odaklandığını görünce karşı koyduğunu anladım. ‘’ Ölmemek. ‘ dedi Kraliçe kayıtsız bir şekilde ‘’ Ölümsüz diye bir şey yoktur. ‘’ dedim. ‘’ Herkes , her şey ölür. ‘’ Kraliçe güldü. ‘’ Şimdi beni anlamaya başladın. Ben kendimin iyi ve kötü yönlerimi bilirim Bellatrix . Hırslıyım , mücadeleciyim ve haksızlığa gelemem. Bunca zamandır bu kıymet bilmez ırka hizmet ettim ama karşılığında aldığı tek şey daha yerimi bile almayan şımarık bir kıza yapılan yalakalıklar oldu. Bir gün onlar için yaptıklarımı taktir etmediler. Arkamdan oyunlar oynayıp , beni öldürmeye , yerimi kontrolü kolay bir yeme bırakmamı sağlamaya çalıştılar. Seninle ilk karşılaşmamızı hatırlıyor musun? Logan’ın beni saygısızca nasıl görmezden geldiğini? O ,cemiyetimin en düşük üyesi bile bana böyle davranıyorken diğerlerinin neler yaptığını sadece tahmin edebilirsin.’’ Logan güldü. Boğazından hırıltıyla çıkan bir sesti. ‘’ Bütün bunları seni adam yerine koymadılar diye mi yapıyorsun?’’
Kraliçe Logan’a soğuk bir bakış attı. ‘’ Her şey ölür. Ama bu eski , derinlerde kalmış büyü sayesinde hiçbir şey beni öldüremeyecek. ‘’ Ecohllos boğazını temizledi ‘’ Bizi.’’ diye düzeltti. Kraliçe ona gülümsedi ve başını salladı. ‘’ Korku yok ,ihanetler yok, sonsuz zengin bir hayat. ’’ ’’ En büyük dilek .’’ dedim zorlukla. Kraliçe gülümsedi , bu sefer içten bir gülümsemeydi. ‘’ Bu kadar konuşma yeter. Beni anladığını umuyorum. ‘’ ‘’ Marcel bunu başaramamış, anlaşılan bir şey ters gitmiş. Sen neden kendine bu kadar güveniyorsun?’’ dedi Logan. ‘’ Marcel yanlış kişiye güvenmiş.’’ Dedi Kraliçe ‘’ Kız onu uçurumdan aşağıya atmış ve mabeti yıkmış. Bıcağı bulmadan önce burayı diğer kraliçeler yapmıştı. Korumak ve tarihimize sahip çıkmak için. Hiç kimse burayı kullanmayı düşünmemiş . ‘’ Hırlar gibi nefes verdi. ‘’ Salaklar.’’ Echollos en heyecanlı kısma geçmişiz gibi Logan’a yaklaşınca küçük çığlıklar atmaya başladım. Panik ve korku bir olmuş beni boğuyordu. Logan’ın belirgin bir şekilde başını sallıyordu. ‘’ Dur.’’ dedim elimden geldiğince bağırarak. ‘’ Dur , lüften. Lütfen.’’ Kraliçe başını salladı. ‘’ Yap.’’ Dedi soğuk bir sesle.Bana döndü , gözlerindeki acıma duygusu öfkemi çoşturuyordu. ‘’ Onun hayatı seni kurtaracak. Kurabn kaı , bıcağın seni bırakması için tek çare. ‘’ ‘’ Sonra onu öldüreceğin kısmı atlama. ‘’ dedi Echollos. Bana döndü ve sırıttı. ‘’ Üzgünüm Bel ‘’ dedi pek öyle gözükmeyerek. ‘’ Sen olmanı inan istemezdim. Ama bıcağın son sahibini öldürmek zorundayız. Keşke onu almak için masaya çıkmaya kalkmasaydın. O zaman ikinizde yaşıyor olacaktınız.’’ Tam bu sırada Kraliçe önüme geçtiği için onun Logan’a ne yaptığını göremedim ama Logan’ın kısık çığlığını duyduğumda var güçümle bir çığlık attım. Ses duvarda yankılandı. Yankı fiziksel bir güce sahipmiş gibi duvarları zorluyordu. Bedenimi saran siyahlığın çatladığını hissettim. Bir cam parcasıymış gibi çatırdamaya başladı. Ve ilk parça yere düştükten sonra diğerleri parçalara ayrılarak beni serbest bıraktılar. İlk işim bıcağı elimden düşürmek oldu. Sonra her şey sanki durmuş gibiydi. Logan’ın bana uçurumdan düştüğümün zaman nasıl hissetiğini söylediği zamanı hatırladım. ‘’ Her şey yavaşlamıştı sanki. ‘’ demişti kısık sesle. İkimizde kraterde geçirdiğimiz günü akşamı onun evinde koltuğa yayılmış , sarmaş dolaş oturuyorduk. ‘’ Zaman donmuş gibiydi. Sen düşüyordun ve benim yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Her şey yavaşlamıştı ve ben yeterince hızlı değildim. ‘’ Sonra kötü anları atmak istercesine başını sallamıştı.
Onun ne demek istediğini şimdi çok iyi anlıyordum. Bütün dünya durmuştu. Kraliçe yavaşça eğilip yerdeki bıcağı almak için hareket ettiğinde Echollos’ın som altından yapılmış duvara kan bulaştırdığını gördüm. Gözlerim onun yavaş hareket eden ellerinden ayaklarının dibinde yatan ,istemsizce kıpırdayan adama yöneldi. Siyah saçları kendi kanıyla ıslanmış , sert zeminde yatıyordu. Gözleri kapanmak üzere gibiydi , kalın kirpikli göz kapakları titriyordu. Boynunda kocaman bir yarık açılmıştı. Bembeyaz teni kanın kırmızlığı ile kaplanmıştı. Birisi bağırıyordu. Yüksek ve tiz bir sesti. Umutsuzluk , acı doluydu. Koşar adımlar ile Logan’a ilerlerken bağıran kişinin ben olduğumu fark ettim. Bağırıyor haykırıyor , ümitsizlik içinde tepiniyordum. Hayır , benim Logan’ım değildi. O değildi , o olamazdı. Eller bileklerimi sardı. Gözlerimi Logan’dan ayıramadığım için kim olduğunu bilmiyordum ama birisi benim ona ulaşmanı engeliyordu. Acı , tek düşünebildiğim şey. Öfke , beni alıkoyan şeye karşı. Benim bağırşlarıma başka bağırşlarda eklendi. Bileklerimi saran ellerin aniden çekildiğini fark ettim ama durmadım. Logan’ın yanına gidip , onun yumuşak saçlarına dokundum. Ellerim kan ile ısalndı. Her şey kırmızıydı. Etrafımdaki her şey kırmızıydı. Birisi adımı sesleniyordu ama kim olduğunu bilmiyordum. Adımı bile bilmiyordum. Birisi başımı zorla döndürüp kendisine bakmamı sağladı. Bu yüzü biliyordum. Yanaklarına dökülen sarı saçları , kuvvetli yüzü olan bir adamdı. Duncna , evet adı buydu. Bana bir şeyler söylüyordu. Kelimelerden bir kaçını secebildim. ‘’ … ölmedi. … Kendine gel … aşkına…Gözlerin … ‘’ Ölmedi. Kollarımda yatıyordu. Yine Logan’a baktım. Kirli kırmız yüzünün hafifce yukarı kalktığını gördüm. Dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Arsız bir gülücükle bana bakıyordu. Halsiz gibiydi. Ölmedi. Ölmemişti. Dünya yerine oturdu sanki. Aniden nefes almaya başladım. Zaman eski hızına döndü ve gözlerimin etrafında uçuşan kırmızı noktalar yok olmaya başladı. Ölmedi. Duncan’ın Logan’ın boynuna baskı yapan ellini , annemin durmaksın ağlayıp , hıçkırdığını o zaman fark ettim. Dönüp Echollos ve Kraliçeye bakmak istediysem de gözlerimi Logandan alamıyordum. Duncan kaf karışılığımı anlamış gibiydi. ‘’ Geldiğimde seni tutmaya çalışıyorlardı , nöbet geçiriyor gibiydin. Yerinde duramıyordu. Sonra gözlerin değişti ve o adam , seni tutan adam çığlık atmaya başladı. Kraliçede ona eşlik ediyordu. Sende bağırıyordun ve o adam yere düştü , hala kıpırdıyor. Sanırım ölmedi. Kraliçe de onunla birlikte düştü. Lanet olsun , o da neydi ? Ve gözlerin . Gözlerin hala bir garip. ‘’ Ne demek istediğini anlamadım ama umrumda değildi. Duncan’ın yüzüne bile bakmıyordum. Tek umursadığım şey yerde yatan adamdı. Logan’ın gözlerinin hafifce kapandığını görünce panik bütün bedenimi elle geçirdi. Giden kırımızı noktalar tekrar gözlerimin etrafında dönmeye başladılar. Duncan’ın irkilip geri çekildiği gördüm.
Annemin hıçkırıklarla kuşatılmış sesi kulağımda çınladı. ‘’ Sa – sakin ol. Onu çık – çıkarmamız gerekli.Yaşayacak. ‘’ Duncan ayağa kalkıp Logan’ın bedenini kolları arasına alırken hafifce topallayıp ilerlemeye başladı. Logan’ın kan damlayan eli bir yana düşmüştü. Ayaklarımın dibinde küçük bir kırmızı gölet vardı. Üçü uzaklaşıklaşırken ,geride kalıp onlara bakıyordum. Sesler duymaya başladım. Giderek artan sesler. Yalvaran sesler , rahata ermek isteyenlerin sesleri. Fısıltılar , kafamın içine doluştular. Çığlık atan insanlar , kafamı ellerimi arasına alıp başımı salladım. Onları defetmek istiyor gibi delice kafamı sallıyordum. Göz ucuyla Kraliçe’in hala yerde olan bıcağa sarıldığını gördüm. Emekleyerek ona ulaşmış ve almıştı. Dudaklarımdaki sözcükler dışarıya çıkmadan bıcağı kavradı. Sonrası büyük bir boğulma hissiydi. Nefes alamıyordum çünkü hava inanılmaz ağırlaşmıştı. Gözlerimi bile açamıyordum. Göremiyor , duyaıyordum. Tek hissetiğim şey karnımı yaran altının soğukluydu. Görmden hatta aklım olayları kavrayamadan bıcaklandığımı anlamıştım. Başımı kaldırdığımda soğuk , ateş sacan gözler ile karşılaştım. Kraliçe çok yakınımdaydı ve soğuk metaryel hala bedenimdeydi. Ellerim düşünmeden önümde duran kadının boğazına sarıldı. Karşılığında bıcağı daha derine itti. Kanımın ayaklarımdaki küçük gölette aktığını biliyordum. Ama umursamadım. O an aklımda sadece hiddet , öfke ve intikam vardı. Damarlarımda kan yerine öfke akıyordu. Muhteşem bir gücün bedenimi sardığını ve bana hayat verdiğini hissetim. Kraliçe ise bıcağı kabzasına kadar sokmuştu. Geri kalanı bedenimin diğer kısmından çıktı. Logan’ı yerde gördüğümde hissetiğim o soğukluk tekrar bedenime girdi. Görüşüm kırmızılaştı. Sadece kırmızı ve önümdeki kadından başka hiçbir şey yoktu. Bıcak bedenimden ayrıldı ve soğuk metaryel bedenimin başka kısmına girdi. Tekrar ve tekrar. Gözlerimin önündeki kadının önce kızardığını sonra morardığını görebiliyordum. Ellerimde boğulurken beni kaç kez bıcakladığını bilmiyorum. Sonunda bıcağı bırakıp ellerimden kurtulmak için savaşmaya başladı. Ama parmakları çoktan boğazında kenetlenmişti. İkimizde yere kapaklandık , üzerine doğru yığıldım ama ellerimi boynundan çekmedim. Boğulma seslerini kulaklarımı uğultusuna rağmen duyabiliyordum. Kanlı gölette , kendi kanımla onu boğduğumu biliyordum. Bir müddet sonra ellerimdeki beden kıpırdamadı. Karanlık gelip beni alana kadar yarı gülerek yarı boğularak Kraliçenin cansız bedenine sarılmış bir vaziyette öylece yattım.
Bölüm 23 Küçük komamdan çıktığımda tam olayların üstünden tam bir ay geçmişti. Uyandığım zaman Logan’ın yanı başımda gördüm. Boynunda ince bir yara izi vardı , saçları normalden daha uzundu. Neredeyse omuzlarına kadar geliyordu. Üzerinde siyah bir deri ceket ve eski bir kot pantolonla , elinde ise bir kitap koltuğa çökmüş uyumaktaydı. Kalbimin teklediğini hissetmekten çok duydum. Yanımdaki kalp atışlarımı ölçen monitör bir aşağı bir yukarıya dalgalı çizgiler çiziyordu. Öylece yatıp gecenin loş ışığına gözlerimin aşlışmasını bekledim. Son anıma dahil hatıralarımı sakince , hatta mutlulukla kucakladım. Logan uykusunda kıpırdanmaya başlayınca kalp atışlarım daha hızlandı. ‘’ Sakin olmazsan bütün hastaneyi uyandıracaksın.’’dedi neşeli bir ses. Sesin geldiği yöne , sağımdaki koltuğa tünemiş olan Duncan’a baktım. Nefes kesici gözüküyordu. Yüz hatları daha kesinkinleşmiş , daha erkeksi ve ciddi olmuştu. Saçlarını asker traşı kestirmiş. Çok rahat bir şekilde koltuğa kurulmuştu, ayaklarını yatağımın kenarını uzatmıştı. ‘’ Neredeyim?’’ demek için iki kez uğraştım. Boğazım kuruşumuştu , sanki konuşmayı bile unutmuş gibiydim. ‘’ Belli değil mi?’’ dedi hala gülümsüyordu. Üzerinde bir takım olduğunu o zamna fark ettim. Etrafıma baktığımda beyaz bir odada olduğumu gördüm. Ama boş hastane odalarından çok birilerinin yaşadığı bir daireye benziyordu. Pek çok eşya yakındaki masaya konulmuştu. Dergiler , kitaplar hatta DVD’ler etraftaydı. ‘’ Ah , etrafa bakılırsa ya uzun zamandır uyuyordum yada siz ikiniz baya dağınıksınız. ‘’ Duncan gülümsedi. ‘’ Tanrım , seni özlemişim. ‘’ Başıyla karşısında uyuyan Logan’ı işaret etti. ‘’ Tabii onun kadar değil. ‘’ Duncan’ın Logan’a karşı takıntığı sevecen tavır kaşlarımı çatmama neden oldu. Ben ne kadar zamandır yatıyordum böyle? Ve dünya tersine dönüp , cehennem buz mu tutmuştu? ‘’ Ne oldu?’’ dedim direk. ‘’ En son ne hatırlıyorsun?’’ dedi. İşte eski Duncan . Soruya soru ile karşılık ver. En son ne hatırlıyordum? ‘’ Cadis’in morarmış suratını hatırlıyorum. ‘’ Ve… Hemen üzerimdeki yorganı atıp karnıma bakmak içni hastane önlüğünü açtım. Düzgün karnımda çeşitli , yara izleri vardı. Tek bir çizgi halinde ve düzenli yara izleri.
‘’Evet.’’ dedi Duncan neye baktığımı bilerek. ‘’Seni bulduğumuzda Kraliçenin bedenine sarılmış , yarı ölüydün. Ve etraf , şey … hiç hoş değildi. Bundan sonra o yarı izleriyle yaşayacaksın. ‘’ Yüzümü buruşturdum. Duncan güldü. ‘’ Hey , en azından bir uzvunu kaybetmek zorunda kalmadın. ‘’ dedi eliyle sol bacağının paçasını kıvırdı. Metalik , kas görünümlü yapay bacağını gösterdi. ‘’ Üzgünüm.’’ Dedim bacağına bakarak. ‘’ Üzülme .’’ dedi gülümseyerek. ‘’ Neredeyse bir ay oldu ve bende artık alıştım.’’ Ay ışığı içeriye dolmuş , odanın beyazlığını soluk bir maviye ceviriyordu. Duncan’ın gülümsemesindeki acı ifadeyi gölgeler yüzünden göremedim. ‘’ Bir ay.’’ dedim daha çok kendime. Bir ay olmuştu. ‘’ Neyim var?’’ ‘’ Aşırı kan kaybı ve çatlak bir kafatası ile geldin ama doktorlar neden komaya girdiğinle ilgili bir şey bilmiyorlardı.’’ ‘’ Sen uyanmama pek şaşırmış gibi değilsin. ‘’ dedim gülümseyerek. ‘’ Eninde sonunda uyanacaktın. Logan ile iddaya girmeye çalışmıştım. Bir haftada uyanacağını söylemiştim.’’ ‘’ Logan ne dedi?’’ dedim diğer adama bakarak. ‘’ Susmazsam yapay bacağımı kıçıma sokacağını söyledi. Konu sen olunca hiç espiriden anlamıyor. ‘’ Kıısk sesle bir kahkaha attım. Boğazımın acısı yüzünden yarım kaldı. Dönüp Duncan’a baktım. Mutlu hatta huzurlu gibi görünüyordu. ‘’ Bir ayda çok şey değişmiş gibi. ‘’ ‘’ Hayat devam ediyor. ‘’ dedi gülümseyerek. ‘’ En azından benim için. ‘’ Başıyla Logan’ı işaret etti ve bacağını tutup zorlanarak ayağa kalktı. ‘’ Onun içinse gecen günler işkenceden farksız.’’ Gülümseyerek yanıma geldi ve terli alnıma bir öpücük kondurdu. Başka bir şey söylemeden aralık duran kapıya gitti. Kapının eşiğinde durdu ve bana döndü. ‘’ Onu uyandırsan iyi olur. O kadar perişandı ki zavalıya ben bile acıdım.’’ Güldü. ‘’ Ayrıca lütfen gidip yıkanmasını söyle. Seni o mabette bulduğumuzdan beri yıkandığını sanmıyorum.’’ Gülümsedim. Kapının sesiyle Logan kalkıp uyukulu gözlerini kırpıştırdı ve etrafa bakındı. Benim yatakta uyanmış , otururken gördüğünde bir an duraksamada gözleri ile odayı taramaya devam etti. Sonra başını acıyacak kadar hızla bana cevirdi. Elleri ile gözlerini ovaladı. Bir rüya olduğuna eminmiş gibi kendini çimdikledi bile.
’’ Belle?’’ dedi neredeyse ağlamaklı bir sesle. Gülümsedim. ‘’ Benim ,aşkım.’’
Sonsöz Televizyonlar aradan bir ay geçmesine rağmen hala Cape Cod’da olanları konuşuyordu. Wiccanların aniden dağılması insanları paniğe sürüklüyordu. Uyandığımın günden itibaren gecen haftalarda benim Kraliçe olmam için gelenlerin ardı arkası kesilmiyordu. İnanabiliyor musunuz? Benim Kraliçeleri olmamı istiyorlardı. Umutsuzluk insanlara neler yaptırıyor. Kabul etmedim.Doktorlar uyanmamın bir mucize olduğunu söylüyorlar. Bana göre ise yaşamam bile bir mucize. Logan Cape Cod’da uzak ve her ne kadar ilk başlarda güzel bir fikir gibi görünsede şimdi zırt pırt geldiği için sinir bozucu olan – Jenny’in yazlık evine yakın bir ev tuttu. Aile evi haric bütün mal varlığını sattı. Beni evlenmeye ikna etmeye çalışıyor. Durun tam olarak söylediği şey şuydu ‘’ Benim gibi ucanı kaçanı affetmeyen bir adamı süründürüyorsun , haksızlık bu. Jenny hala müsait ona göre.’’ Aslında Jenny pek müsait değil.Bana ayarladığı patronunu hatırlıyor musunuz? Hani şu Duncan’ı kıskandırmaya çalıştığım , poposuna vurarak kaçabilme yeteneği olan? Jenny ile beraberlerler. 3. haftalarına giriyorlar ki bu Jenny için bir mucize. Duncan , Accard ve Cape’den sorumlu. İstediği gibi artık bir Kral sayılır ama o daha çok büyük patron olarak anılmayı seviyor. Kaci adında uzun dalgalı saçlı , soluk tenli , koca göğüslü bir kızla beraber. Size tanıdığınız birini hatırlatıyor mu? Evet Logan’da kızın aşırı derecede bana benzediğini söylüyor. Arada bir görüşüyoruz. Anlarsınız ya çiftli görüşmelerden. Logan’ı ne zaman sinirlendirmek istesem onu aramam yetiyor. Hala Duncan’ı sevmiyor. Bunun için onu suçladığımı söyleyemem. Bob’u hiçbir yerde bulamıyoruz. Annem ise kendini bir türlü toplayamıyor. Echollos onun aklını karıştırmak için bir tür büyü kullanmış. Aslında bütün lanetlilerin aklı karışık. Gregor , Allkos hatta Titus’un bile etki altında olduğundan şüpheniyordum. Şüphelerim doğru çıktı. Bob ise etrafta yok. Sevgili babamın hangi delikte olduğunu bilmiyorum ve umursamıyorum da. Aynı şekilde Rosaline’de kayıp olanlardan. Seçim gecesi çıkartılan cesetlerden hiç birisi ne Bob’a nede Rosaline’e ait. Logan’ın endişelerimin yersiz olduğunu , ikisinide bir daha görmeyeceğimizi söylüyor. Böyle laflar edince ikisininde yok olmasında bir ilgisi olduğunu düşünmeden edemiyorum. Logan , kaslı kollarını omzuma sarıp beni iyice kendine çekiyor. İkimizde aşka doymuş ,yorgun bir şekilde beyaz yatak odamızda yatıyoruz. Kulağıma güzel sözler fısıldıyor. Aşkını itiraf etmesine bayılıyorum. Özelikle birlikte olduğumuz zaman. Geceler , gündüzler -Jenny’in çat kapı gelmediği- her zaman bizim. Sevişmelerimiz her seferinde daha vahşi , daha sık oluyor. Birbirimize doyamıyoruz. Doymakta istemiyoruz. Kollarına başımı koyduğumda , ellerimi belinde , kaslı göğsünde gezdirdiğim zaman dünyadaki hiçbir şey bana dokunamazmış gibi hissediyorum.
Yinede her gözümü kapatışımda kabuslarım peşimi bırakmıyor. Yine o mabette buluyorum kendimi. Kanlı ellerim , parlayan gözlerim. Gülüyorum. Soğuk , acımasız bir kahkaha dudaklarımda dökülüyor. Terden sırılsıklam olmuş uyanıyorum. Logan’ın kolları yine beni yatağa çektiğinde düşüncelerim kayıp birisine yöneliyor. Echollos. Beni kanlar içinde o lanetli mabette bulduklarında bıcağın ve Echollos’ın yerinde yeller esiyormuş. İtiraf etmek istemezsemde bu beni korkutuyor. Büyük bir gücün pusu yattığını biliyorum. Beni çağırıyorlar , bunu hissediyorum. Böyle zamanlarda Logan’a daha sıkı sarılıyorum. Yumuşacık sesiyle beni sevdiğini söylüyor. Güven ve aşk ile cevap veriyorum. ‘’ Bende seni seviyorum.’’ Yazar Notu Merhaba arkadaşlar , Neredeye altı aydır yazdığım bir hikaye Wiccan – Cadılar Sirki. 227 sayfa olmuş. Bu benim için başlı başına bir rekor. Belle , Logan ve Duncan’ın hikayesi zaman zaman ara verip , zaman zaman hız kesmeden devam ettiğim bir maceraydı. Öncelikle destekleriniz ve sonsuz sabrınız , güzel yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Umarım dilediğim gibi hikayemi beğenmişsinizdir. Ben yazarken çok eğlendim. Bunu size aktarabilmiş isem ne mutlu bana. Hani büyüklerimiz der ya sürçü lisan ettiysem affola. Buket Kayhan