4 minute read
Ah Lübnan Ah! Okur/ Kadir Can Aydemir
by Önsoz Dergi
o kitaplara dokunduğundan beri. Eğilip suyunu içtiğinde duydu arkadaşların merhabasını. Doğruldu ve bir kilometre yol kadar sarıldı her birine. Yanlarına çay da almışlardı. Çember kurdular ve bardaklara çaylarını doldurdular. İşte burada yakıldı ilk ateşi komitelerinin… Diyorum ki kalbim, sığınak kışlarını geçtin… Bir mavi uçurtma, ipinden bağımsız, yüzüyor göğün rüzgârlı yüzünde. Gözlerinin karasında yerleşik bir gülüşle bakıyor, yürüyor sokağı. Ve içinde bir şarkı büyüyor, sol yumruğunda birleşen günlere doğru. Daha gülümsüyor adımları. Dudak kıyıları ve kirpikleri, daha sarıyor göğsünde başlayan ateş dansını. Selam ediyor betonu çatlatan kırmızı çiçeğe ve kararlı kalp atışlarıyla yerçekimini yitiriyor zaman… Akşamın ilk karanlığı sarıyordu şehrin betonlarını. Sarı renkli sokak ışıkları da başlamıştı mesailerine. Oyunlardan, bakkallardan ve fırınlardan aceleci çocuklar dökülüyordu. Güneş saatine ayarlı sofralar kurulmuş olmalıydı evlerde. Ve yemeğin değişmez konuğu olan televizyonlarda başlamış olmalıydı peri masallarını sunan ve birilerini durmadan düşman ilan eden haber bültenleri… Çöplerde kedi seslerinin açlığı, çöplerde insan ellerinin yiyecek arayışı. Yaşayamıyorum diyen veda mektupları, işsiz kollar ve kafalar, alışkanlıkla sınav kuyrukları, karanlığa kadın çığlıkları ve Kürt dağları ve bir daha çocuklar ve mutsuz sabahlar bu düzenle başlar… Bu düzen değişmeli. Bir yerden başlamalıydı ve artık komiteleri vardı. Örgütlü hareketin yıkıcı ve yeniden kuran gücüne inançlıydı. Bu düzen değişmeli. Koşarcasına geçiyor bir yerlere sığmazlığını eve götüren sokaklardan. Bu düzen değişmeli. Nicedir suskundu şehir. Nicedir, yurtsuz kuşlar ölüyordu bahçelerinde yeryüzünün. Şimdi talan edilen her yerde yeniden doğum sancıları, her yerde birleşik düşler ayaklanması… Evi küçük bir tepeden bakıyordu şehre. Oraya vardığında sözünü ve coşkusunu duyurdu karanlığa açılan ışıklara: Kurtarılmış sabahlarda görüşeceğiz. Ve mutlaka… OKURLARDAN
AH LÜBNAN AH…
Advertisement
“4 Ağustos 2020’de Beyrut Limanı’nda Patlayıcı maddelerin bulunduğu depoda Yaşanan büyük patlama sonrası Türkiye’den bir şiir/ağıt/isyan…” Fenikeli denirdi kavmine eskiden Pek çok devlet kurdun Biri de Lübnan. Lübnan… En gelişmişini sen gösterdin dünyaya Deniz kavimlerinin… Zeytinin, incirin, cevizin, nar ve eriğin Hurma, kavun ve şarabın, en iyisini sen… Lübnan… Sedir ağacından kereste, camdan kavanozlar, ipek kumaşları… Bir bir gemilere doldurup taşıdın baştan uca Ha a Troyalı Paris, ayartmak için Helen’i Senin kumaşını hediye etmişti. Ne kumaşsa artık Bilinir, Helen kolay beğenmez çünki. Ve sen Lübnan, yani Fenike iken… Dünyaya başka ve çok büyük bir armağandın Şimdi, yazmaya koyulduğum dilin de atası alfabenle Gidip gezmedim sizin orada İsmin çok geçer ama bizim burada Cismini ise okudum ve dinledim çok kere. Hoş, gelmesem ne yazar? Benzemez mi sandın bizim buralar oraya? İstanbul, Urfa, Antakya… Hep sizin ora… Zaten bir aşımlık yoldasın deniz mesafesiyle, Mesela bir merdiven dayasam Akdeniz’e İçeriz seninle, sütlü kahve Gelelim şimdi sizlere -ve böylece bizlereBaşkentin ne güzeldir senin ey Lübnan Hem de ne güzel kafi yeli: Beyrut, Beyrut, Beyrut… Şeker deme ile ağız tatlanmaz ama Beyrut deyince, içi açılır insanın; Beyrut, Beyrut, Beyrut… Kuzeyinde, doğunda: Suriye Halep’in, Şam’ın ülkesi Suriye Tıpkı senin gibi, insan cümbüşü Suriye
Ve tıpkı yine şimdi Senin gibi Savaşın, yıkımın ülkesi Suriye. Adını duyunca kızdığım İnsanlığıma. Yangınına su dökemediğim Suriye. Güneyinde İsrail… Filistin deyince, aklımıza gelen, Yüreğimizin yangın yeri Filistin’e komşu İsrail… Tüm dünyada bir tek sen kalsan, Ey İsrail, bir tek sen… Neye benzer bu dünya? Bir düşünsene İsrail, Neye benzer… Vah İsrail vah… Lübnan’a komşu İsrail… Her yanın ateş çemberiydi Ama sen, sen ne güzeldin ey Lübnan! Filistin’e kucak açtın Suçun bu mu olmalıydı? Hayır, hayır… Sen ne güzelsin… Ne suçu Lübnan? Kavimlerin baş düşmanı, Din tüccarlarıdır olsa olsa Deşen kalbini. İster Müslüman ister Hristiyan İkisi de aynı madalyonun iki yarısı Azılı. Ve asıl tabii ki Tüm dinleri ve ırkları kumanda eden Bizim, sizin, tüm emekçilerin Kanını semiren, aşağılık kodamanları; Kodamanlardan oluşmuş, koca bir ejderha. Dev bir ejderhadır bu Dev bir ejderha… Ülke içinden ve dışından… Bankaların ünlüdür senin Lübnan, Beyrut Bankaların… Açlığı azaltıyor görünen, Aslında kenesi insanlığın… Kinini ar ırıyor biliyorum Sermayenin bu mabetleri Lübnan. Ah Lübnan ah… Sizin ve bizim Ve tüm dünyanın emekçileri diyorum Birleşse Ne sen yanarsın ne de biz Ah Lübnan ah… Başını eğmezsin, seni bilirim Lübnan Sen yiğit sanatçılar diyarısın Yiğit devrimciler diyarı… Hele “turkuaz sesli kraliçeni”, Kadife seslerin prensesini, yani Feyruz’unu, Tanımayan mı var şu yerkürede? Sen de yaralarını onunla sar ey Lübnan, Onunla ve Rahbani kardeşlerle. Bir büyük yazar: Amin Maalouf Geçmedi mi senin öz yurdundan? Kaç ülkeye nasip olur böyle bir yazar? İşte yaralarını saracak kitaplar… Sar yaralarını onunla, Sar yaralarını ey Lübnan! Gençlerin var bilirim, son zamanlarda Amansız sevdalı ülkesine ve de dünyasına Aman vermiyorlar hayına, sırtlana, çıyana… Eyyy Lübnan… Yüreğinin orta yerinde yaşanan son patlama Benim de yüreğimin orta yerinde patladı Bilesin. Avantaya düşmüş yöneticilerin Acizliği ve vatan hainliği mi bu ne? Yiğit gençlerini yıldırmasın Sırtlanların, çıyanların… Söyleyesin.
Şimdi daha bir utanacağım ekmeğimi banarken çorbaya Şimdi daha bir utanacağım lambamı açarken Şimdi daha bir utanacağım hastaneye giderken Çünkü bilirim… Artık senin orada Ne ekmek eski ekmek olacak Ne elektrik var olacak -ki çoktandır yoktu pekNe de hastane olacak! Kahrederim… Ve küfrederim… Kendime Ve tüm rezilliklere… Yine de eğilmezsin sen Lübnan, Bilirim. Eğilme! O tarafta, yani sizin cephede, Sıkı tutun barikatı Barikatı sıkı tutun… Serinletir böylece, sizin ordan esen yel Bizi de.
Kadir Can Aydemir