Plutarkhos- YAŞAMLAR XXI LYSANDROS - SULLA

Page 1

PLUTARKHOS

YAŞAMLAR XXl LYSAN DROS-S U LLA

Çeviren ler:

Ayşe (Önsay) Sangöllü Nilüfcr (Bayar) Gürsoy

Cumhuriye(


Bu kitabıırhazırlanmasmda YAŞ.AlvfLAR XXI'in MEB Ytman Klasikleri dizisinde yayımlanan ilk baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanımştu.

Yayına hazırlayan : Egemen Berköz Dizgi: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baskı : Ça�daş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti.

Temmuz 1999


PLUTARKHOS

YAŞAMLAR XXI LYSANDROS - SULLA Ni1üfer (Bayar) Gürsoy ve Ayşe (Önsay) Sarıgöllü

tarafından çevrilmiştir.

75. yıl coşkusuyla...



Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, in­ san varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının be­

nimsenmesidir. Sanat dalları iç_inde edebiyat, bu anlatırnın düşünce öQeleri en zengin alanıdır. Bunun içindir ki bir ulu­ sun, diğer ulusların edebiyatlannı kendi dilinde, daha doğ­ rusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zeka ve anlama gücü­ nü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden

yaratması demektir. Işte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekası­ nın her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürabil­ miş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve o­

nun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna

kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve

toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekanda bütün sınırları delipaşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Han­ gi ulusun kitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dün­ yasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir. Bu

bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yö­

netmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarına

şükran duyuyorum. Onların çabalanyla beş yıl içinde, hiç de­

ğilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel girişimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük olmak üzere

zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin

bu emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şim­ diden çeviri etkinliğine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir

Türk okurunun elinde değildir. 23 Haziran 1941.

Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel 5



SUNU Ş Cumhuriyet'le başlayan Türk Aydınlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Ali Yü­ cel öncülüğünde dilimize çevrilmesinin, kuşku­ suz önemli payı vardır. Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyeti­ mizin 75. yılında, bu etkinliği yineleyerek, Türk okuruna bir "Aydınlanma KitaplıQı" kazandır­ mak istedik. Bu çerçevede, 1940'1ı yıllardan başlayarak Milli EQitim Bakanliğı'nca yayınlanan dünya klasiklerini okurlarımıza sunmaya başladık. Büyük ilgi gören bu etkinliQi Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayınlanmamış -ancak Aydın­ lanma Devrimi yarıda kalmasaydı yayınlanaca­ Qına kesinlikle inandığımız- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz. Cumhuriyet 7



PLUTARKHOS'UN YAŞAMI VE YAPlTLARI Plutarkhos, Hesiodos ve Pindaros gibi Boiotialıdır. ı. s.

46 yılında, Makedonya Kralı Philipp es 'un Yunanlılan yen

­

mesiyle ünlenen Khaironeia kentinde doAdu. Ailesi, eskiden

beri tanınmış, zengin yerli ailelerden biriydi. Plutarkhos Ati­ na' da okudu; 66 yılında Ammonios 'un yönettigi Akade­ mia'ya gitti. Ammonios, anlaşıldıgına göre, Platon felsefesi­ ne, ilk kez olarak yeni Platonculugu hazı rlayan dinci gizem -

-

­

sel bir yönseme venniş ve bununla ögrencilerini oldukça çok etkilemiştir. Daha gençken Plutarkhos, ülkesiyle ilgili önemli bir so­ runu görüşmek üzere ülkenin en yüksek Roma memuru olan Akhaia proconsulunun yanına elçi olarak gönderi ldi Böyle­ .

ce, ilk kez, Roma'nın egemen çevreleriyle ilişki kurdu. Bun­

dan sonra daha birçok kez Roma'ya gitti, oradan kuzey İtal­ ya 'ya yolculuk yaptı. Plutarkhos Roma' da konferanslar ver­ miş, döneminin büyük kişileriyle, ömegin iki kez consul olan (l.S. 90 ve 107'de) Quintus Sosius Senecio ile dostça ilişki­ ler kurmuştur. Quintus Sosius S en ec ia ya birçok yapıtını, '

9


bunlar arasında da birkaç yaşamöyküsünü adamıştır. 83-84

yıll arı nda Asin eyaletinde proconsul olan Lucius Mestrius Florus da dostuydu. Roma yurttaşlıgına alınmayı Plutarkhos ona borçludur. Bu gönül borcunu ödemek için de k e nd i adı­ na Mestrius'u katmıştır. Ortaya çıkarılan bir yazıtta adına Mestrios Piutarkhos denildigini görüyoruz. Imparatorların sarayında bile Plutarkhos bilg isiyle kül­ tü,rüyle öz Hellen v arlıgını temsil ettiği için saygınlık kazan­ mıştı. Traianus ona consularis sanını bagışlamış ve Akhaia

valilerine e yale ti n yöne timin de Plutarkhos 'un öğütlerini din­ lemelerini buyurmuştu. Hadrianus da Plutarkhos 'u

Akhai a

eyaletinde procurator yaparak onu ödüllendirmiştir. Plutarkhos yüksek konumda bulunan bunca Romalı ile yakından ilişki kurmasına, Roma' da bu kadar onur kazanma­ sına karşın, yurduna ve yurdunun yalın yaşayışma baglı kal­

mıştır. İsteseydi Roma' da büyük bir rol oynayabilir veya uzun gezile re çıkabilirdi. Fakat o, Roma'yla kuzey İtalya' dan baş­ ka ancak Mısır ile Küçük Asya ' yı gezmiş olsa gerek. Dünya­ ca tanınmış bir yazar oldugu halde, ülkesini sevmeyi , bütün gücünü onun için kullanmayı ahlak borcu sayardı; bu yüzden Khaironeia'da yapım de netme ni ve arkhont olmaktan yük­ sünmedi.

Plutarkhos karısı Timoksena ile mutlu bir aile kurmuş­ tu, dört oglu ve bir ka zı vardı. Kızı ölünce Plutarkhos karısı­

nı avutmak için, bugüne kadar saklanabilen bir yazı yazmış­ tır. Zamanının büyük bir kısmını oğullarını ve onlarla birlik­ te daha başka ge nç leri okutmakla, yetiştirmekle geç irirdi . Böylece P laton 'un Akademiası 'nı andıran bir okwna ve ça-

lO


hşma kurumu oluşturdu; burada Sokrates ile Platon'un do­ gum günleri törenle kutlanırdı. Plutarkhos'un kurdugu bu okul

,

hiçbir örgütsel yapılanması olmamasma karşın III.

yüzyılın başlangıcına kadar yaşayabilmiştir. Okulunda ver­ digi derslerden, ögrencileriyle konuşmalanndan yapıtlannda bazı izler görülebilir. Plutarkhos'un yazılarında bir ışık gibi parıldayan ve oku­ yucuyu sıcak bir içtenlikle kavrayan yüksek ahlak ülküsü, in­ sanlık duygusu özel yaşamma da egemendi. Plutarkhos eski

Hellen geleneğini, bu geleneğin bıraktıgı anıtları sever ve sa­ yardı. O, Hellenlerin "en soylu, tanrıların en çok sevdiği u­ lus" olduguna inanırdı; bu inancıyla gerek yurdunda, gerek­

se Romalılarda He Ilen kültürüne saygının yeniden canlanma­ sına kuşkusuz çok yardım etmiştir. Atalannın din geleneginc de baglı kalmış, fakat Hellen

düşünüşüne özgü bir düşünce aydınlı�ıy la hiçbir zaman tu­ ,

tucu olmamıştır. Ancak yaşlılık yapıtlannda gizemsel bir yön­

seme beliriyor. Plutarkhos en çok Delphoi tanrısı Apollon'un rahiplcriyle sıkı ilişki kurmuş, hatta 95 yılından sonra Delp­ hoi'da ölünceye dek geçerli olmak üzere bir rabiplik görevi almıştır. Delphoi tann sözünün Traianus döneminden sonra­ ki kalkınmasmda Plutarkhos'un etkisini aramak dogru olsa gerek. Y aptıkiarına karşılık Delphoi 'da Plutarkhos için bir

anıt dikilmiştir. Bu anıtın ortaya çıkarılan yazatında (ne ya­ zık ki Plutarkhos'un yontusu yazıda birlikte bulunamamış­ tır) şöyle denmektedir: "Amphiktyonlann kararına uyarak Dclphoilular Khaironeiahlarla birlikte Plutarkhos'a bu yon­ tuyu yaptılar".

ıı


Plutarkhos l.S. ya klaşı k

120 yılında ölmüştür.

Yapıtları i ki büyük öbeğe ayrılır: Ethika (Latincede Mo­ ralia) adlı yapıtlar ve yaş amöykülcri

.

Ethika adlı yapıtında bir çok yazın türünden yararlana­ rak çeşitli k o n u ları ele alır. Salt felsefe yazılarından başka in­ san yaşamının her alanını konu eden yazılar bulunur: Evli­ lik, çocuk eğitimi, gençlerin eğitiminde şiir okumanın rolü, boş inanlar, yaşlı bir adamın siyasetle uğraşması gerekli mi,

degil mi konusu, para hırsı, gevezelik, dalkavukluk vb. Bun­ dan başka kültür tarihini, biyoloj iyi, din bilgisini, yazını i l gi­ lendiren konular da ele alınmıştır. Plutarkhos bu yazılannın hiçbirinde büyük ve özgün bir düşün adamı olarak karşımıza çıkmaz, fakat her söyledigi, onca eski d�ünce ve görüşleri aktannası nedeniyle bile çok değerlidir

12

.


Felsefe araştırmalan Plutarkhos'u yaşamının geç yılla­ rında tarih araştınnalanna gö tüım üştür Gerçi genç yaşında .

da imparator Galba ile Otho nun yaşamlannı anlatmıştı; ama '

bu yaşamöykülerinde Plutarkhos'a özgü

an

i atma biçimi da­

ha belirginleşmemiştir. En ünlü, kendinden sonraki dönemleri en çok etkileyen yapıtı, Koşut Yaşam/ar, 105 ile 115 yılları arasında yazılmış­ tır. Bu yaşamö yküleri nin her birinde önce bir Yunanlı'nın

sonra da bir Romalı 'nın yaşamını anlatır ve bunları karşılaş­ tı ne. Bu düşü nce aslında yeni değildi. Romalılarda tarihsel kişileri "Romalı" ve "yabancı" diye ikiye ayırm ak yapılage­

len bir şeydi, üs te li k karşılaştırmalı inceleme ve aniatma yön­ temine de Plutarkhos'tan önce başvuranlar olmuştur. Fakat kimse bu yöntemi Plutarkhos'un kullandığı biçimde kullan­ mamıştır. Onda bu anlatım biçimi, düşünce biçiminin yansı­ ması olmu ştur. Yunanlıl arın yaşamöykül erinde yazann yurt sevgisi ve ülkesinin tarihine olan hayranlığı, Romalıların ya­ şamöykülerinde de Roma'nın büyüklügüne olan hayranlıgı sezilir. Fakat öneml i bir diğer nokta, Plutarkhos'un yazdıgı Romalılarla ilgili yaşamöykülerinin çok daha canlı oluşu ve bu yüzden Yunan büyük adamlarının yaşamöykülerinden da­ ha derin etkiler bırakmış olmalarıdır. Yaşamöykülerinin kuruluşu hemen hemen birbirine ben­ zer: önce büyük adamın ailesiyle, soyuyla ilgili bilgiler veri­ lir sonra özyapısının anlatımıyla birlikte gençl iği ve yaptığı ,

işier çeşitli töresel değerlere göre seçilerek anlatılır, sonun­ da da ölümü ve ölümünün çevresindeki olaylar. Her çift ya­ şamöyküsünün sonunda iki yaşam, çok kez bizce çok önem­ li olmayan alınyazısı ve kişilik benzerliklerine dayanılarak karşılaştınlır. Yalnızca birkaç yaşamöyküsünde karşılaştırma

13


yoktur. Plutarkhos 'tan elimize 22 karşılaştırmalı yaşamöykü­ sü geçmiştir; bunlann birinde

(Agis ile Kleomenes - Tiberi­

us ile Gaius Gracchus) iki Yunanlı iki Romalı ile karşılaştı­ nlır.Yaşamöykülerinin hepsi günümüze dek saklanamamış­ tır; ömegin Plutarkhos 'un yurttaşlan arasında çok saydıgı Epameinondas'm, sonra Leonidas'm, genç Scpio'nun yaşa

­

möyküleri kayı ptı r. Gösterişsiz yaşamöykülerinin dı ş ında Pers Kralı ll. Artakserkses'in ve III. yüzyılda yaşamış Yunan­

h bir general ve siyaset adamı olan Ara to s'un yaşamöyküle­ ri de vardır. Elimize geçen yaşamöykülerinin listesini aşagı­ da veriyoruz. (Aşagıdaki numaralar yapıtların Plutarkhos 'un tüm yapıtları içinde sıralanışını gösterir.) 1. Theseus- Romulus,

2. Solon- Publicola, 3. Themistokles - Camillus,

4. Aristeides- Yaşlı Cato, 5. Kirnon- Lucullus, 6. Perikles- Fabius Maximus,

7. Niki as - Crassus, 8. Coriolanus- Alkibiades, 9. Demosthenes- Cicero, 10. Phokion- Genç Cato,

ı 1. Dion - Brutus, 12. Aemilius Paulus- Timoleon,

13. Sertorius - Eumenes,

14.

Philopoimen- Flamininus,

�elopidas- Marcellus, ��ksandros ( Büyük İskender ) - Caesar, �*trios - Antonius, 14


18. Pyrrhos Marius, 19. Agis ile Klcomem!s-

Ttberius ile Gaius Gracchus,

20. Lyk urgos Numa, -

21.

Lysandros - Sulla,

22. Agesilaos

-

Pompeius,

23. Aratos, 24. Artakscrkse s 25. G alba 26. Otho.

,

,

Plutarkhos' un çeşitli yaşamöykülerini hangi sıraya gö­ re yazıp yayımladıgını bilmiyoruz. Plutarkhos tarihçi degildir, olmak da istememiştir. Ken­ disi de tarih d egi l , yaşamöyküsü yazdıgını belirtir. Tarihte onu ilgilendiren yan insansal ve töresel yanlardır. Birç ok ilkçag adamlan gibi, Plutarkhos da tarihte öz en ilecek veya sakını­ lacak örneklerden başka bir şey gönnez. Olaylar tarih bakı­ ,

mından ne· kadar öne mli olursa olsun, Plutarkhos'u ilgilen­ dirmez; o, olaylar arasında yalnızca bir insanın özyapısına aydıntatmaya yarayanlan, insansal bir degeri olanları seçer. İskender'in yaşamöyküsünün başmda kendi de bu noktaya de­ ginmiştir: "Bu kita pt a Kral İskender'in ve Pompeiu s u yenen Ca­ '

e sar'm yaşamlarını yazarken karşama çıkan olaylann çoklu­ gu nedeniyle, bu yapata önsöz yazma yerine okuyuculanm­ dan, ün salmış ol ayi ann her birini inceden ineeye anlatmaz­ sam, çoğunu kasaltarak anlatırsam, beni bagışlarnalannı dile­ yecegim.

Ç ünkü ben tarih yazmıyorum, yaşamlan anlatıyo­

rum. Hem iyilik, k ö tül ü k her zaman en parlak olayl arda be­ lirmez, aksine ufak bir iş, bir söz, bir şaka bir insanın kişi li-

15


gini binlerce ölü veren savaşlardan, en b üyü k meydan s avaş­

larınd an, kent kuşatmalanndan çok kez daha iyi belirtir. Res­ samların, benzerlikleri, özyapıyı açıga vuran

yü z çizgileriy­

le, gözlerin anlatımını saptayıp vücudun diger bölümlerine az önem verişleri gibi, benim de aynı biçimde ruhun belirtileri­

ni ele almamı, büyük işleri, savaşları başkalarına bırakıp her birinin yaşamını bu yoldan aniatınam ı, bana bagışlayı n ." Plutarkhos tarih olaylann ı n anlatımında kendinden ön­ ce yaşamış olan büyük tarihçilerle yarışmaya girişmemekte, onların ustaca anlattıklarını bir daha anlatmamakta ku şkusuz haklıdır. Yaşamöykülerini tarihçiferin aynı konulardaki an­ latıJarıyla

karşılaştırdıkça, tarihsel gereç içinden ne kadar

öze), ere�ine uygun bir seçme yaptığını anlarız. Hiçbir zaman tarih bilgilerini gelişigüzel önümüze scnnez, olayları sayıp durmaz. Söyledikleri h er zaman özya pıla rı a ydıntatmaya ya­

rayan yeni, canlı görüşlerdir. Öte yandan yaşamöyküleri bel­ li bir düşün c enin şematik bir biçimde tarihe uygulanması da degil dir . Canlandırdığı insanlarnetöre kahramanlan ne de tümüyle kötü kişilerdir. Kişiliklerinde bulunan birbirine kar­

şıt özellik lerin kendilerine özgü bir biçimde çarpıştığı ger­ çek insanlardır. Plutarkhos için, Yunan-Roma tarihi i nsa nhğa ait büyük

bir örnek kaynagı olmuştur. Onun yapıtı da ken dinden son­ raki insan lar için aynı rolü oynamıştır. Binlerce okuyucu Plu­ tarkhos'un çizdiği insanda kendilerini bulmuşlar ve yaşam­ lannı onun verdiği örneklere göre düzenlemeye çalışmışlar­

Ilkçağın sonlannda Plutarkhos çok sayılan, Bizans döne­ mindeyse çok sevilen bir yazar olarak kaldJ. Fakat Röne­

dır.

sans'tan beri Avrupa 'da kazand ı gı beğeniy i başka hiçbir Yu­ nan yazarı kaıan amamı ştır .

16

XVIII. yüzyılın sonuna kadar


Avrupa düşünce tarihinin en büyük kişileri, yapıtiarım hay­ ranlıkla okumuşlardır. Shakespeare'in Coriolanus, Julius Ca­ esar, Antonius ile Kleopatra gibi Roma tarihine ilişkin dram­ lan hep Plutarkhos'tan esinlenmedir. Ancak XIX. yüzyılda, tek tük Plutarkhos hayranı çık­ mışsa da, genelde okunmaz olmuştur. Dünya tarihi, uluslar tarihi, insanhgm büyük düşünceleri, bu düşüncelerin tarihte belirmesi gibi konularla ilgilenen eleştirici tarihçili�in ege­ men oldu�u bu yi.izyllda, Plutarkhos'un büyük adamiann ya­ şamını anlatmak için sevgi ve saygıyla dolu inceleme ve an­ tatma yöntemi, eskimiş bir yöntem sayıhyordu. Üstelik tari­ hin büyük adamlarının ahlak kurallanna göre yargılanması, tarihsel düşünüşü koşul gören dönemde anlamsız buluyordu. Çagımız Plutarkhos'a ilişkin bu olumsuz yargıyı ortadan kaldınnak üzeredir. Gerçi büyük adamlar için ahlaka dayana­ rak karar vermenin bizce de bir değeri kalmamıştır, ama Plu­ tarkhos'un kendisi yapıtlarıyla birlikte o kadar tutarlı bir bü­ tündür ki, bizim için gözden kaçınlamaz bir tarih olayı gibi ya­ şar. Gerçi eleştirici tarihçiliğin yöntemlerinden de, vcrdigi so­ nuçlardan da artık vazgeçemeyiz, ama Plutarkhos'un tarihe sevgiyle dalmasım, bugün anlar ve begeniriz. Yargıianna bağ­ h kalmamakla birlikte, Plutarkhos bizcc hümanist düşüncenin bir temsilcisidir; hümanizmaya değer verilen her yerde klasik ilkçağ dünya�ını sevgiyle, saygıyla anmayı, araştırınayı verim­ li bir iş sayan her dönemde, Plutarkhos 'un yeri vardır. Lysandros ile Sulla 'mn yaşamöyküleri üzerine

Plutarkhos. Lysandros ve Sulla'nm yaşamlarını neden birbirine koşut olarak ele aldığını, ikisini karşılaştırırkcn an17


latır. Çok az benzerlikten başka bu iki büyük adamın alın ya­ temel bir nokta üzerinde benzeştigi kabul edilmeli­ dir. Her ikisi de birer birey olarak uluslannın geleneginden sıynhp ülkelerinde geçerli olan yasalann sagladı�ı olanaklar­ dan yararlanarak kendilerini yükseltmeye, egemenliklerini güçlendirmeye ugraşmtşlardtr. Lysandros ve Sulla'da sözü geçen olaylardan bir çogu­ nun Plutarkhos'un ülkesi Boiotia'da geçmesi ve bu nedenle yazann onları içten bir ilgiyle anlatması bu· iki yaşamöykü­ süne özel bir çekicilik vermektedir. Lysandros ve Sulla Plutarkhos 'un yazd ıgı son yaşamöy­ külerinden olsa gerek. Sulla 'nın 21. bölümünde Orkhome­ nos Savaşı'nın üstünden 200yıl geçtigini söyler. Bu savaş t.ö. 85 yılında o ldu guna göre, l.S. 115 yılmda tam 200 yıl geç­ miş oluyor. Böylece bu yaşamöykülerinin 1 15 yılından az ön­ ce yazılmış olması gerektir. Çeviri bugün en degerli sayılan basıma göre yapı lmış tır: Plutarchi Vitae parallelae, recognoverunt CI. Lindskog et K. Ziegler. Vol. III, fasc. II. Recensuit K. Ziegle r Lipsiae: Teubner. 1926. zılannı n

­

.

Prof. Dr. Georg Rohde

18


LYSANDROS Nilüfer ( Bayar)

Gürsoy tara fından dilimize çevrilmiş;

notları da hazırlayan Prof. G. Rohde tarafından gözden geçirilmiştir.

19



ı. Akanthosluların Delphoi'daki hazine dairesinde

(I)

şöyle bir yazıt vardır: "Brasidas'la Akanthosluların Atina­ lılardan aldıkları ganimetlerden".

Bu yüzden de birçok mer­ mer yontunun Brasidas' ın olduğunu sanır. Oysa bu Lysand­ ros'un yontusudur. Eski biçimde bol saçlı, gür sakallıdır. Çünkü kimilerinin dediği gibi, Argoslulann, büyük yenil­ gilerinden sonra, yas işareti olarak başlarını tıraş �tmele­ rine karşılık, Spartahlar başanlarından gurur duyup da saç bırakmış değillerdir (2). Korinthos'tan sürüldükten sonra, Lakedairnon' a gelen Bakkhiadlar (3) tıraş h başları y la gös­ terişsiz ve biçim siz göründükleri için, Lakedaimonlulann saç uzatm'* isteğine kapıldı k ları da doğru deg ildir. Aslın­ da bu saç uzatma görenegi de Lykurgos'tan (4) kalmad ır. Hatta Lykurgos'un "saç, güzelleri daha alımlı, çirkinleri de daha korkunç gösterir" dediği anlatılır. kimse yapının iç bölümünde, kapının yanında duran

2. Lysandros'un babası Aristokletos'un (5), kral ailesin-

21


de n gelmemekle birlikte, Herakleidlerin (6) soyundan ol­ duğu söylenir. Lysandro s yoksulluk içinde büyüdü ve her­ kes kadar ülkesinin törelerine uygun davrandı. Yalnızca, parl ak işlerin, saygın ve başarılı kişilere verdiği istekten başka türlü isteklerine egemen olarak yaşadı. Gençlerin zevke düşkün olmaları Sparta'da ayıp sayılmaz Çünkü genç yaştakilerin ünlü ve onurlu olma konusunda duyarlı olmalarını, azarlanınca üzüntü, beğenilince gurur duyma­ larını isterler. Bu n lara karşı duygusuz ve tepkisiz kalanı da erdemli olmaya özenmiyor, uyuşuk bir insan diye küçüm­ serler. Demek ki Lysandros 'taki o çok fazla ünlü ve onurlu olma isteği ve yarışma duygusu bu Sparta öğretisinden kaynaklanmaktadır ve bu nedenle yalnızca kişiliğinde özür aranmamalı dır. Ancak Sparta törelerine sığmayacak kadar büyüklerine karşı hoşgörülü olması ve onların ezici ben­ cilliklerine çıkarları için katlanmaya çalışması kişiliğinin bir özelliği olarak görünür. Bu özelliği bazı ları siyasal ye­ teneği n önemli bir öğesi sayarlar. Aristoteles (7); Sokra­ tes, Platon, Herakl es gibi büyük kişilerin karaduygulu (me­ lankolik) olduklannı, Lysandros'un da gençliğinde değil yaşlılığına dogru karaduyguya düştüğünü anlatır. Onun büyük bir özelliği de yoksulluğa kolayca kat­ lanması, hiçbir biçimde paraya düşkün olm adan parayla kişili ğ i bozulmadan, Atina savaşından sonra (8) kendine tek bir drakhmi bile ayırmaksızın büyük miktarda altın ve gümüş getir i p ülkesini scrvete boğması, zengin olma is­ teğini aşılaması, böylece ülkesinin zenginliğe düşkün ol­ mamasıyla uyandırdığı beğeniye son vemıiş olmasıdır. Ti­ ran Dionysios (9), kızları için Sicilya işi olağanüstü güzel .

,

,

,

22


giysiler gönderdigi zaman, bunlarla daha çirkin görünme­ lerinden korktuğunu söyleyerek geri çevirdi. Fakat kısa bir süre sonra aynı tiranın yanma elçi olarak gönderildiğinde, Dionysios ona iki giysi yollayıp kızına götünnesi için is­ tediğini seçmesini söylediği zaman -·kızım daha iyi seçer" diye, her ikisini de alarak döndü.

3. Peloponez savaşı sürüncemede kaldığı için, Sicil­ ya'daki başarısızlıkları üzerine (1 0), Atinalılann denizde tutunamayacakları, kısa bir zamanda da savaştan tümüyle vazgeçecekleri sanı lırken; Alkibiades sürgünden dönüp iş­ lerin başına geçerek büyük bir değişiklik yaptı ve Atinalı­ ları deniz savaşlarında düşmana karşı koyabilecek bir du­ ruma getirdi. ( 1 1) Bunun üzerine Lakedaimonlular yine du­ rumdan kuşku ve savaşmak için istek duyarak, bu savaşta yetenekli bir komutana ve daha iyi hazırlanmaya gereksi­ nim olduğunu düşünerek, deniz savaşının komutasına Lysandros'u gönderdiler. Lysandros, Ephesos 'a gelince ( 1 2) kentin kendisini iyi duygutarla karşılarlığını gördü. Ephesoslular içtenlikle Spartalılardan yanaydılar; fakat o sıralarda kötü durumday­ dılar. Lydia sınırlarıyla kuşatılmışlardı. Kralın komutanla· n çogu zaman orada oturuyordu ve Perslerle aralarında sü­ rekli bir ilişki vardı. Bu nedenlerle barbariaşmak tehlike­ sindeydiler. Lysandros ordugah kurup her yandan yük ge· milerinin oraya gelip toplanmasını buyurdu ve aynı yerde savaş gemileri için tersane kurdurdu. Deniz ticaretiyle Ep23


hesoslulann elindeki limanlann, alım satımla da pazarla­ rının kalkınmasını sağladı. Evlere bolluk getirdi ve küçük sanatlarıgeliştirdi. Öyle ki, kent ilk kez Lysandros'un yap­ tıklarıyla şimdiki zengin ve görkemli durumuna gelebil­ me ( 1 3) umudunu besleyebildi.

4. Lysandros, kralın oğlu Kyros'un (14) Sardes'e gel­ diğini duyunca, kendisiyle görüşüp, Lakedaimonlulara yar­ dım etmek ve Atİnalılan denizden sürüp atmak buyrugu­ nu almasına karşın, Alkibiades�in adamı olduğu için kötü düş üneeli oldugu görülen ve donanmanın gereksinimleri­ nin karşılanmasında cimri davranıp donanmanın yok ol­

masına neden olan Tissaphemes'ten ( 15) yakınmak için yo­ la çıktı. Kötü bir adam olan ve aralannda özel bir anlaş­ mazhk bulunan Tissaphemes'in suçlanması, kötü tanınma­ sı Kyros'un işine geliyordu. Lysandros, bu ve başka ortak

ilişkilerle kendini sevdirdi, özellikle görüştükleri zaman ona beğenilerini sunup genç adamı avucunun içine alarak onu savaşa sürükledi. Dönmek üzereyken Kyros onu sofrasına kabul etti; için­

den gelen dostluk duygularını kırmayıp, her ne istiyorsa di­ lemesini ve hiç bir şeyden yoksun kalmaması için kendisin­ den hiç bir şeyin esirgenmeyeceğine inanmasını ve istekle­

rini açıkça bildirmesini istedi. Lysandros yanıt olarak: "Ma­ demki, bu kadar iyi düşüncelerin var, senden, gemicilerin üç yerine dört obol almalan için, ücretlerine bir obol daha

eklemeni dilerim, yalvarınm" dedi. Kyros cömertliğinden

24


hoşlanarak ona on bin dareikos ( 16) bağışladı. Lysandros bu paradan gemicilere bir obol (17) fazla verdi, bu cöınertl i� ğiyle kısa bir zamanda düşmanların gemilerini boşalttı. Çün­ kü tayfaların çoğu daha fazla para verene gitmek üzere ge­ ınilerini bırakıyor, kalanlar da isteksiz davranıp ve ortalığı kanştırıp her gün komutaniarına güçlük çıkarı y or lardı. Lysandros bu biçimde her ne kadar düşmanlanm işlerinden alıkoyuyor, onlara zarar veriyorsa da gemileri sayıca üstün olan ve o zamana kadar hem karada hem denizde bütün sa­ vaşlarda yenilmeden dayanan Alkibiades 'ten korktuğu için deniz savaşına girişrnekten çekiniyordu.

5. Alkibiades Samos'tan Phokaia'ya (18) geçince, do­ nanmanın başına dümenci Antiokhos'u bıraktı. Antiokhos da Lysandros'u aşa�ılayıp, yürekliliğini kanıtlamak için i­ ki trier ile Ephesos Jimanına doğru açıldı ve demir attıkla­ rı yerin yakı nların dan gülüp patırtı ederek, çalımla geçti. Lysandros öfkelendi; önce birkaç trier ayırarak onu izledi. Sonra Atİnalılarm onlara yardım ettiklerini görünce, baş­ ka gemilere asker doldurdu; sonunda birbirlerine saldıra­ rak savaşa giriştiler. Savaşı Lysandros kazandı ve on beş trier ele geçirerek bir zafer am tı dikti . Bunun üzerine Atina'daki hükümet Alkibiades'e kı­ zarak onu görevinden aldı; Samos'taki askerler yanından da aşağılanıp saygınlığını yitirince, Alkibiades ordugah­ tan ayrılarak Kherronesos'a ( 19) çekildi. Bu savaş aslında önemli olmamakla birlikte, (20) Alkibiades'in adı kanştı­ ğı için, ünlü o l du. 25


Lysandros özellikle atılgan lık ve zekalanyla çogu in­ sanlardan üstün bildigi kimseleri kentlerden Ephesos'a ge­ tirtti.

(2 1) Daha sonra kuracağı egemenliğin ve yapacağı devrimterin (22) temelini attı. Onları, Atinaltiarın ezilme­

siyle demokrasilerden kurtuJup, kendi yurtlarında güç sa­ hibi olabilmeleri için; parti kurmaları ve siyaset işlerine sarılmaları yolunda kışkırtıyor ve yüreklendiriyordu. Her birine de güvence veriyor, dostları ve konuklarından olan­ lan yüksek ve saygın görevlere getiriyor, çıkarlarını koru­ mak için kendi de onların haksız ve yanlış davranışiarına katılıyordu. Öyle ki o yönetimin başında olduğu sürece elde edemeyecekleri hiçbir şeyin olamayacağını umarak, herkes ona bağlanıp yaranınaya çalışıyor ve onu delice se­ v i yordu

.

Bu nedenle de Kallikratidas'a, Lysandros'un yerine

donanmanın başına geçmek için geldiği

zaman (23) hiç ,

de iyi bir gözle bakmadılar, daha sonra çok iyi bir adam olduğunu kanıtlayınca bile onu sevmediler. Dürüst, sade bir yanı olan ve Oor düşünüşüne uyan yönetim biçimin­ den hoşlanmadılar. Fakat erdemine, bir kahraman yontu­ sunu n güzelliğine duyulan hayranlığı duyuyorlar; oysa öte­ kinin i lgisine, dost severliğine özl em çekiyor, onun sağla­ dığı olanakları arıyorlardı. Öyle ki Lysandros gemiye bi­ nip · ayrılı rken yürekleri kabarıp ağlamışlardı.

6. Lysandros onları Kallikratidas'a daha da düşman et­ ti. Kyros yanından donanma için verilen paranın geri kalan

26


bölümünü, "Çok isterse Kallikratidas Kyros'tan geri iste­ sin, askerlerin gereksinimlerini saglamak için kendi başı­ nın çaresine baksın" diye, Sardes'e geri gönderdi. Sonun­ da aynlırken de ona, denize egemen olan bir donanma bı­ raktığını söyledi. Kallikratidas da gururunun boş bir gös­ teriş oldugunu yüzüne vurmak için: "Çok güzel" dedi, "o zaman Samos 'u sola alıp dolaşarak Miletos' a dogm yelken aç, gemileri bana orada verirsin. Eğer, denize egemensek, Samos 'taki düşmaniann yakımndan geçmek bizi korkutma­ malı." Bunun üzerine Lysandros gemilere kendisinin değil onun komuta ettiğini söyleyip Kallikratidas 'ı büyük bir ça­ resizlik içinde bırakarak Peloponez'e doğru açıldı. Kallikratidas gelirken ne yurdundan para getirmiş, ne de ashnda acıklı bir durumda olan kentleri zorlayarak pa­ ra toplamak istemişti. Sonuçta kralın komutanlarının ka­ pısına gidip, Lysandros gibi isternek gerekiyordu. Buna da Kallikratidas'ın kişiliği hiç uygun değildi. Özgür düşün­ celi, yüksek ruhi u bir adamdı; bol paralarından başka hiç­ bir değeri olmayan barbar insanların saraylarmda dalka­ vukluk edip kapılannı aşındınnaktansa, Yunanlılar için, Yunanlılar yanından yenilmenin daha onurlu olduğuna ina­ nıyordu. Fakat uroarsızlık içinde kalıp Lydia 'ya gitti, doğ­ ruca Kyros'un evine gidip amiral Kallikratidas'ın kendi­ siyle görüşm ek için geldiğini Kyros'a bildirmelerini iste­ di. Kapıda duran adamlardan biri: "Ey yabancı! Kyros'un şimdi zamanı yok, içki sofrasında ..." deyince, Kallikrati­ das büyük bir saflıkla: "Zararı yok, sofradan kalkmasını burada durup beklerim" dedi. Sonuçta Kallikratidas oldukça görgüsüz bir adam du­ rumuna düştü ve barbarlar yanından alaya alınarak, geri

27


döndü. Saraya ikinci kez gelip de kabul edilmeyince da­ yanamayıp, ilk kez barbarların elinde oyuncak olup onla­ ra zenginlikleriyle böbürlenmeyi öğreteniere sövgüler sa­ vurarak Ephesos'a dogru yola çıktı ve yanındaki adamla­ ra; Sparta 'ya ulaşınca, barbarları yıldırmak ve birbirleri­ ne karşı savaşırken onların yardımiarına gereksinim duy­ mamak için Yunanlıları kendi aralarında hanştırmak uğ­ runda elinden geleni yapacagına ant içti.

7. Sparta'ya yakışır düşünceleri olan, haktanıdığı ve mertliği nedeniyle Yunan büyükleri sırasına giren Kallik­ ratidas kısa bir süre sonra Arginusai (24) deniz savaşında yeniJip öldürüldü. Işler bozulmaya yüz tutunca bagdaşıklar Sparta'ya bir kurul gönderip Lysandros işlerin başında bulunursa çok daha istekle çalışacaklannı ileri sürerek, donanmanın başına geçmesini istediler. Kyros da aynı şeyleri isternek için bir mektup gönderdi. Fakat aynı kişinin iki kez amiral seçilmesi olanaksız oldugundan, ancak bağdaşıklara da hoş görünmek istediklerinden, Spartalılar Arakos adında birine amiral rütbesi verdiler, Lysandros' u da sözde onun yardımcısı olarak; gerçekteyse herkesten büyük yetkiler vererek gönderdiler. Kentlerde erk sahibi olan devlet adamları, onu istek­ le karşıladılar; çünkü onun aracıhgıyla demokrasilerin tü­ müyle yıkılıp sonuçta daha da güçleneceklerini umuyor­ lardı. Komutaniann yalın ve soylu olmalannı yeğleyenle28


re gelince, Lysandros'u kurnazlık ve bilgiçlikle s uç lu yor ve onu savaşa hile kanştıran; adalete çıkarianna göre de­ ğer veren; adalet çıkarianna uymazsa, kendisine yararlı olanı en iyi diye kabul eden, gerçeği yalandan üstün tut­ ınayıp her ikisine kendi beklentilerine göre değer biçen bir adam olarak görüyorlardı. Nitekim Lysandros, hileye başvurarak savaşmanın Herakles soyundan gelenlere yakışmadığını söyleyenlerle "Aslan derisinin erişemediği yere tilkininkini eklemeli" diye eğlenirdi.

8. Bu davranış biç imi Miletos 'ta yaptığı işlerde bile gö­ rülür. Kendilerine demokrasiyi yıkmaya ve karşıtlannı kov­ maya yardım edeceğine söz verdiği dost ve konuklan ca­ yıp da, düşmanlarayla barışınca, herkesin içinde sevinmiş gibi davranıp, barışmalanna yardım eder göründü, fakat gizlice onlan aşağılayıp onurlarını kınp halka karşı gelme­ ye kışkırtıyordu. Başkaldırının başladığını duyunca hızla yardıma koş­ tu, kente gelerek başkaldınnın elebaşlanndan ilk rasladık­ larına bağırdı ve sert bir biçimde kendilerini cezalandıra­ cağını ekledi. Karşı yandakilere de, yürekli olmalarını, kendisi yanlarında bulundukça hiçbir şeyden korkmama­ larını söyledi. Halktan yana olanların, partinin güçlü kişilerinin, kaç­ ınayıp da kentte kalarak öldürülmelerini istedi ğ i için böy­ le davrandı ve bu yalanlan söyledi. Istediği de oldu. Çün­ kü ona inananiann hepsi öldürüldü.

29


Lysandros'un antiarına b ağ l ılı ğ ı n da gösterdiği tutar ­ sızlık konusunda Androkleides (25) o nun bir sözünü ak­ tarı r. Söylendiğine göre "Çocuklan aşık kemikleriyle, bü­ y ükleri de antıarla aldatmal ı " dermiş (26) . Böylece komu­ t anlı ğ ında, bir tiran olan Samoslu Polykrates'e (27) ben­ zerneye çalıştı. Sparta törelerinde tannlara düşmanca, hat­ ta bir düşmandan bile daha saygıs ızca davranılmaz. Çün­ kü andına karşı gelen düşmandan korktuğunu , tanrıyı da küçümsediğini kabul etmiş olur.

9.

Kyros Lysandros ' u Sardes'e çağ ı rtarak (28) bir mik­ tar para verdi, bir miktarın da sözünü verdi. Gençlik coş­ kusuyla, onun için, kendi özel gelirinden vereceğini, ba­ bası hiçbir şey vermeyecek olsa bile, yasa çıkarmak için üzerinde oturduğu altın ve güm üş tahtı bozup vereceğini söyledi. Sonunda Me dia ' ya babasının yanma giderken (29) ona kentlerden vergi toplama yetk is i ni bagı şiadı ve yöne­ timin i emanet etti. Esenleşirken de kendisi geri dönmeden Atinalılarla deniz savaşma girişmemesini istedi; dönüşte Fenike'den ve Kilikya'dan birçok gemi alarak geleceğini söyleyip Kralın yanma gitmek üzere yola çıktı. Lysandros ' a gelince, güçleri eşit olmad ı ğı için ne de­ niz savaşına girişebildi, ne de bu kadar çok gemiyle boş durabildi. Denize açılıp adaların bazılarını ele geçirdi, Ai­ gina ve Salamis a dalarına çıkarak bunları yağmaladı. At­ tika'da karaya inip A gi s ' i selamladı. Agis Dekelaia'dan (30) onu karşı lamaya gelmişti; Lysandros da denizde güç-

30


lü oldu ğu için her nereye isterse gidebilecek bir komutan gibi , deniz güçlerini orada bulunan yaya askerlere göster­ di. Bununla birlikte, Atinaltiarın kendisini izlediklerini gö­ rünce , yolunu degi ştirerek , adalan n ara sın da n sıynltp As­ ya'ya kaçtı. Hellespontos'ta askeri güç olmayın ca, gemi­ lerle denizden Lampsakoslulara (3 1) s al d ırdı. Thoraks da kara ordusuyla aynı yere gelerek, surlara saldırdı. Lysand­ ros kenti zora alıp yağma etmeleri için askerlere bıraktı. Atinaltiann yüz seksen tTi erden oluşan donanınası o sırada tam Kherronesos'ta Elaius (32) ken ti önünde bulu­ nuyordu. L am psako s ' un ele geçirildiğini duyunca hemen Se sto s ..a (33) çıktılar. Ora dan yiyecekle ri n i alarak, A igos Potamoi'ye (34) doğru, kıyı boyunca iledeyip Lampsakos yakınında henüz demirli bulunan düşman güçlerini n kar­ şısına geldiler. Atinaltiara komutanlık eden birç ok kişi ve bu arada, mızrak taşıyamasınlar fakat kürek çekebilsinler diye savaş tutsaklannın sağ ellerinin baş parmakla n nın ke­ silmesine karar verilmesi içi n halkı inandıran Philokles (35) de v ardı.

10.

Ertesi günü savaşa girişece klerin i umarak herkes o gü n dinleniyordu. Lysan dro s ' a gelince o, başka şeyler ta­ sarlıyordu. Gemicilere ve dümencilere, gün ağ arir ken çar­ pışma olacalmuş gibi, şafakla birlikte gemilere binmele­ rin i , düzenli bir biçimde oturup, s ess i zce beklemelerini buyurdu. Aynı biçimde, yaya birliklerine de deniz kıyısın­ da, sıra olup sakin bir bi çim de durmalannı söyledi. Gün 31


ağarırken de Atinaltiarın bütün gemileri birden bir sıra ha­ linde üzerlerine gelip onları kışkırtmasına karşın; Lysand­ ros gemilerin burunlarını düşmana çevrik tuttuğu ve silah­ landırmayı daha geceden bitirdiği halde, ilerlemedi. Aksi­ ne baştaki gemilere ufak sandallar gönderip patırtı çıkar­ madan, düşmana doğru yelken açmadan, devinimsiz kala­ rak sıra halinde durmalarmı buyurdu. Bu biçimde akşama doğru Yunanlılar geri dönünce; Ly sandros, gözcü gönder­ diği iki üç trier, düşmanların karaya indiklerini görüp dö­ nünceye kadar askerleri gemilerden salıvermedi. Ertesi gün, hatta üçüncü gün, dördüncü gün aynı şeyleri yaptılar. Öyle ki düşmaniarına karşı korkak ve yılmış göründükleri için onları küçümseyen Atinalıların saldırganlığı arttı. Bu arada Kherronesos'ta, sarayında bulunan Alkibi­ adesı atla Atİnalıların ordusuna gelerek, komutanlara; ön­ ce, gemiler için demir atınası zor olan açık kıyıda, iyi ve güvenli olmayan bir yer seçmekte, sonra da yiyeceklerini Sestos gibi uzak bir yerden almakla yanlış yaptıklarını söy­ ledi. Sestas I imanına ve kentine yaklaşarak, tek bir komu­ tan tarafından yönetilen ve bir tehlikeye karşı verilen b ir işaretle her buyruğa uyup harekete geçmeye hazır olan düşman ordusundan uzak durmanın gereğini gösterdi. Verdiği öğütler dinlenmedi; hatta Tydeus (36) ters b ir yanıt vererek: "Komutan sen değilsin, başkalarıdır" dedi.

l l. Bunun üzerine Alkibiades bu işlerde bir ihanet (3 7) bile olduğunu düşünerek, uzaklaşmaya karar verdi.

32


Beşinci gün de Atinalılar alışık olduklan gibi, aldırma­ yarak düşmanlannı aşağı görerek onlara dogru gelip yine geri çekilince, Lysandros gözcü gemilerinin komutanlanna, Atinalılann karaya indiklerini görür görmez, hızla geri dön­ melerini, bağazın ortasına gelince, donanmanın harekete geÇmesi için işaret olarak gemilerin bumundan bir tunç kal­ kan kaldırmalarını buyurdu. Kendisi de gemilere yaklaşıp dümencileri, trierleri, komuta edenleri yanına çagırıyor, her birini, tayfalan, gemicileri ve askerleri görevleri başında tut­ maya, uyarı gelir gelmez de güç ve çaba gösterip düşmana karşı ilerlemeleri için onlan yüreklendiriyordu. Gemilerden kalkan kaldırılıp da amiral gemisinden boruyla açılma buyruğu verilince, gemiler yola çıktı; ya­ ya askerler de kıyı boyunca buruna üşüştüler. O noktada i­ ki karanın arasındaki uzaklık on beş stadiondur. (38) Bu da kürek çekenlerin çabalarıyla çarçabuk geçildi. Atinalı­ ların komutanı Konon, karadan, hızla üzerlerine gelen do­ nanmayı görünce, hemen gemilere binilmesini haykırdı. Durumun kötülüğünden heyecana gelerek, bazılarına doğ­ rudan doğruya sesleniyor, bazılarına yalvarıyor, bazıları­ nı da gemilere binmeye zorluyordu. Fakat askerler dağıl­ mış olduğu için tüm çabalanna karşın bir şey yapamadı . .Cünkü askerler karaya çıkar çıkmaz, akılları na kötü bir şey gelmediği için, hemen alışverişe gidiyor, kırlarda dolaşı­ yor, çadırlarda uyuyup, yemek hazırlıyorlardı; komutan­ larının deneyimsizliği yüzünden başlarına gelecek tehlike­ yi hiç duyumsamıyorlardı. Düşmanlar bağrışma ve kürek sesleriyle yaklaştığı sı­ rada, Kon on sekiz gemiyle, gizlice yelken açarak düşman­ ların arasından sıyrılıp kaçtı, Kıbns'a, Euagoras'ın (39) ya33


nma gitti. Geri kalan gemil ere gelince, Peloponezliler üzer­ lerine attlarak, bunları ele geçirdiler, dolmak üzere olan­ lan da kı np dö ktüler Askerler silahsız ve dağınık yığınlar halinde yardıma koşarken gem i le ri n yanında düşüp ölü­ yer, karada kaçanlanysa düşmanlar karaya çıkar çıkmaz öl­ .

,

dürüyorlardı.

birlikte üç bin tutsak ald ı , Paralos (40) gemisinden ve Konan'la birlikte kaçan gemi­ lerden başka bütün donanınay a ele geçirdi. Gemileri kend i­ n ink ilere bağlay ıp ordugahı yakıp y ıktı ktan sonra, flavta sesleri ve zafer şarkılanyla Lampsakos a döndü B öyl ec e Lysandros az bir çabayla büyük bir iş başarmış; daha önce­ ki savaşlara göre çok uzun sürmüş, inanılmaz raslantılarla dolu bir savaşı bir saat içinde bitirivermişti. Bu savaş türlü çarpışmalardan, değişi k aşamalardan geçerek, daha önce Yunanistan 'da yapılmış bütün savaşlardan daha çok askerin y itiril mes ine neden olduktan sonra, bir tek adamın becerik­ li li�i ve ustahğıyla sona ermişti. Bunun için de bazı kişiler bu işin tannsal bir güçle başanldı gına inanıyo rlard ı Lysandros, komutanlaoyla

'

.

.

1 2. Öyle ki Lysandros ilk kez düşmana karşı g itmek için limandan açıldığı zaman, gemisinin dümeninin iki yanın­ da Dioskur yıl d ızl an n ın parladıgını söy l eyenler vardı. (4 1 ) Baziları da gökten taş düşme olayının b u yıkıma bir işaret oldugunu söylerler. Çünkü birç o k lan nın anlattıgına göre gökten A i gos Potamoi yakınianna da çok büyük bir taş düşmüştü. Kherronesoslular büyük bir saygı duyduklan bu ,

34


taşı bugün bile gösterirler. Anaksagoras' ın (42) gökte bir­

bi rine baglı cisimler arasında olacak bir kayma veya bir sar­ sıntı sonucunda, bunlardan biri çözülüp aynhrsa, bütün bu cisimler arasında bir çökün tü olaca�ını önceden bildirdi­ ği söylenir. Y ı l dı ziardan hiçbiri oluştuğu yerde durmaz; taştan ve ağ ı r olduklarından, aralarını dolduran tözün yan­ sılanması ve ışık kınlmalan ile ışıldarlar. Dolaşma devini­ mi ve dönmenin verdiği hızla birbirine bağlı olan cisimler şiddetle sürüklenir. Başlangıçta soguk ve ağır olan bu ci­ simleri bütünden ayrıldıklan zaman dünya üzerine düş­ mekten koruyan bu güçtür. Bu konuda daha inanılır görüşler de vardır. Kimi der

ki, akan yıldızlar, kaymış veya havada kendi ke nd ine tutu� şup sönmüş töz ate şinin akıp dağı lması değildir; ge nişle­ yip yüksek tabakalara çıkan havanın pariayıp tutuşması da

değildir. Gerginliğin gevşemesi ve devinimin yön değiş­ tirmesi yüzünden sıradan çıkıp sürüklenen cisimlerin ko­ pup düşmesid ir Bunlar yerleşim yerlerine değil, genellik­ le açıklara, büyük denizlere düştükleri için bilinmez. Anaksagoras'a Daimakhos da (43) kat ı lır uDindarlık Konusunda adlı yapıtında taşın düşmesinden önce gökte yetmiş beş gün boyunca ateşten, çok büyük bir cismin gö­ ründüğünü anlatır. Bu ci sim alevden bir buluta benziyor, de­ v inim si z kalmayıp aksine çeşitli yönlerde kavisli yoll ar iz­ liyordu. Öyle ki bu devinim ve bu kavislerden oraya bura­ ya ateşten parçalar fırlıyor ve akanyıldızlar gibi kıvılcım sa­ çıyordu. Sonunda toprağa düşüp halkın da korku ve şaşkın hğı geçince, yanına yaklaştıklan zaman böyle büyük bir ate­ şin, ne etk is in i ne de izini bulabildiler; ancak bu büyük ate­ şin küçük bir parçası olan, yere düşmüş bir taş gördüler. .

.

"

­

35


Daimakhos 'u okuy aniann hoşgörülü olmalan gereki r. Fakat bu düşün ce doğruysa, bu taş için , rüzgar ve fırtına­ tarla bir t epeden kopup yuvartanan bir kayanın bir topaç gib i dön erek yüks elip sürüklendiği n i ve bu dönme devi n i ­ minin gev şeyip çözüldüğü bir noktada fırlay ıp düştüğün ü söyl eyeni erin savlarını kuvvetle çürütür. Yok, Zeu s hakkı i çi n, gün lerce havada görülen şey gerçekte n ateş idi yse sönmesi ve dağ ı l m ası yla havada değişikliğe neden olmuş, kuv vetl i rüzgar ve sars ı nti lar oluşturmuş ve bütün bunlar nede niyle de taş düşmüştü. Anlaşılıyor ki bunlar başka tür bir yazıda incelenme­ lidir.

13. Yunanlılardan alınan ü ç bin tutsağı savaş divanı ölü­ me mahkum e di nce , Lysandro s Yunan komutanı Philok­ les 'i çağırıp Hellenler için bö y le bir karar verdirdiği için kendisine nasıl bir cezayı yakı ştı rdığın ı sordu. O da, bu acı olay karşı s ın da yürek gücü sarsı lmadan : "Yargıca başvu� rolamayan konular için beni s uç l am a . Zafer senin; yenil­ seydİn bizim sana yapacağımız şeylerin aynını bize yap", yanıtml verdi. Sonra da, Theophrastos ' un (44) anlattığı gi­ bi, hamama girip yıkandıktan sonra sırtına görkemli bir palto alıp yurttaşları arasında ölüme en başta yürüdü. Bundan so nra Lysandros donanınayla Atinalılann kur­ duğu kentlere gidip karşı laşt ığı tüm Atİnahiara kentlerine dönmelerin i buyurdu . Kent dışında her kime rasiariarsa kı­ lıçtan geçireceğini, hiç kimseyi esirgemeyeceğini b ildirdi. 36


Söylediklerini de yaptı ve kentte kısa bir süre içinde büyük bir kıtlık ve açlık olmasını isteyerek hepsini kente topladı. Böylelikle, halkın kuşatmada başına iş çıkanna­ yacağını umuyordu. Demokrasileri ve diğer devlet biçim­ lerini yıkarak her kentte Lakedaimonlu bir harmost ve her birinde kurmuş olduğu gruplardan seçtiği on arkhont bı­ raktı. (45) Bunları düşman olsun, dost olsun her kentte ay­ nı biçimde yaparak ağır ağır ilerliyor, böylelikle bir bakı­ ma kendine Yunanistan'ın egemenliğini sağlıyordu. Ark­ hootları soylulukianna ya da zenginliklerine göre seçmi­ yor, dostlarını ve konuklarını görevlendiriyor, onları ödül ve ceza verme yetkisi vererek onurlandınyordu. Birçok İdamda kendi de hazır bulunuyor; dostlannın düşmanlarını kovuyordu. Bunları yapmakla Yunanlılara Sparta egemenliğine ilişkin güzel bir örnek vermiş olmu­ yordu. Komedya oıanı Theopompos'un (46) "Yunanlıla­ ra önce özgürlüğün tatlı içkisini tattırdı, sonra da içkileri­ ne sirke kattı" diyerek, Spartalıları meyhanecilere benzet­ mesi kanımca yanlıştır. Çünkü kentlerin kendi kendilerini yönetmelerine izin vermeyerek, onları soylular arasında en saldırgan, en hırslı olaniann eline bıraktıgı için Lysand­ ros 'un (4 7) içirdiği içki ilk yudumda tatsız ve acıydı .

14. Bu işlerle uzun zaman geçirmeden Lakedaimon ' a haberciler gönderip iki yüz gemiyle geleceğini bildirdi; ve Atina 'yı derhal ele geçirmek umuduyla Attika 'ya gidip Kral Agis ve Pausanias ile buluştu.

37


Atinalılar direniş gösterince gemilerini alıp yine As­ ya ' ya yollandı ve hiçbirini ayırmadan bütün kentlerin yö­ netim biçimlerini kaldırıp, yerlerine on arkhont koydu. Her

kentte birçok kişiyi öldürtüyor, birçoklannı da sürüyordu. Samosluların hepsini adalarmdan çıkarıp kentleri, sürgün­ den dönenlere verdi . ( 48) Atinalılann elinde bulunan Ses­

tos 'u alarak, Sestosluların oturmalanna izin vennedi; ken­ di yönetimindeki dümencilerle, baş kürekçilere kenti ve topraklannı bölüp dağıttı. Spartalılar ilk kez olarak Lysand­ ros' un bir yaptıklarına karşı çıktılar ve Sestoslulara ülke­ lerini geri verdiler. Fakat tüm Yunanlılar hiç değilse şu iş­ lerden hoşnuttular: Atinaltiarı kovup kentleri ellerinden

alarak Aiginalılara (49) kentlerini uzun bir süreden sonra geri vermiş, Melosluları ( 50) ve Ski oneiiieri ( 5 1 ) bir ara­ ya yerleştirmişti . Atinalılarm kıtlık yüzünden kötü bir durumda olduk­ larını duyunca Lysandros Pire'ye döndü ve kenti istediği koşullarla teslim olmak zorunda bıraktı. Hatta Lysand­ ros'un Ephorlara "Atina alındı", diye yazdığım söyl eyen bazı Lakedaimonlular vardı . Ephorlar da Lysandros 'a ya­ nıt verdiler: ..Onun alınmış olması yeter!" Fakat bu söz ger­ çeği süslemek için uydurulmuştur. Ephorlann gerçek ka­ ran şöyleydi : "Lakedaimonlulann en yüksek yöneticileri şun1ara karar verdi: Pire'yi, uzun surları (52) yıkacak, bü­ tün kentleri bırakacak, kendi topraklarınızla yetineceksi­ niz. Bunlan yaparsanız barışa kavuşabil irsiniz; fakat ver­ gi verecek, sürgünleri getirteceksiniz . Gemilerin sayısıy­ la ilgili olarak da, ne uygun görülürse , onu yaparsınız."

Atinalılar bu skytal eyi (53) Hagnon ' un oğlu Thera­ menes'in önerisi üzerine benimsediler.

38

(54)


O döneme ilişkin şu öyküyü anlatırlar: Genç dema­ goglardan Kleomenes adlı biri Theramenes' e: "Themistok­ les'in, Lakedaimonlulara inat yaptırmış olduğu surları, La­ kedaimonlulara vermekle, Themislokles' e aykırı davranıp konuşmaya nasıl cesaret ediyorsun?" diye sorunca, The­ ramenes şöyle yanıt verir: "Çocuğum, ben Themistokles 'e aykırı davranmıyorum. Çünkü o bu duvarlan yurttaşların esenliği için yaptırdı ; biz de esenl ikleri u�na yıkıyoruz. Eğer kentleri mutlu eden surlar olsay dı, surlan olmay an Sparta kentlerin en mut suz u o lmal ıyd ı ."

15.

Sonuçta, Lysandros Atinalılann on iki gemi den baş­ ka bütün gemilerin i , surlarını Munykhion (55) ayının on altıncı gününde ele geçirir geçirmez, -aynı tarihte Yunan­ lılar Salamis deniz savaşında barbarları yenm işlerdi (56)­ yönetim biçimini de değişti rmeye kalkıştı. Atinalılar baş e ğmeyip direndikleri için, Demos'a kentin anlaşmaya uy­ madıgını söy ledi Çünkü surların yıkılınas ı için verilen sü­ re geçtigi halde, surlar olduğu gibi duruyordu; bu durum­ da, anla şmayı bozmuş olduklarına göre hızla kendileri yle ilgili başka bir karar alacaktı. Bazıları, bağdaşıklar arasında Atinalllann köleleşti­ rilmesi isteminin il'!ri sürüldügünü, hatta Thebaili Eriant­ hos (57) adlı birinin o zaman kentin baştan aşağı yıkılma­ sını, toprakl an n ın da otlak olarak sürülere bıraktimasını önerdiği söylenir. Sonunda bütün komutanl arın hazır bu­ lundugtı bir şölende bir Phokisli: .

39


kızı, Elektra Senin kır kulübene geldim. diye Euripides'ten Elektra'nın Parados'unun (58) baş­ langıcını söylemeye başlaymca, hepsi coşup yumuşadılar; bu kadar ünlü, bu kadar büyük adamlar yetiştirmiş olan bir kenti yok etmek onlara çok soysuz b i r davranış olarak gö­ ründü. Lysandros, Atina l ıl ar her şeye razı olunca, kentten flaytacı kadınlar çağırtıp bunları ordugahındakilerle bir araya topladı, flavta çaldırarak duvarlan yıktırıp trierleri yaktırdı Bütün bağdaşıklar başlarında çelenkler, alay ve oyuntarla o günü özgürlüklerinin başlangıcı olarak kutla­ dılar. Lysandros yönet im biçimini hemen değiştirerek, ken­ te otuz (59), Pire ye de on yönetici koydu; Akropolis'e bir koruma gücü yerleştirip başına da Spartalı Ka Ilibios 'u har­ most olarak atadı. Ksenophon, Symposion 'da ( 60) ş öyl e bir olay anlatır: Kallibios atlet Autolykos 'u dövmek için değnek kaldırın­ ca, Autolykos da onu iki hacağından yakalayıp kaldırır ve yere fırlatır. Lysandros bu olaya kızınayıp yal m zca Kalli­ bios 'a: "Özgür insanlara komuta etmesini bi lmiyorsu n diyerek çıkışır. Ancak Otuzlar Kallibios'a yaranmak için kısa bir süre sonra Autolykos'u ortadan yok ederler. Ey Agamemmon' un

.

'

"

1 6. Bu -6layli\rdan sonra Ly s andros Trakya'ya geç ti ; geri kalanp�ray"i-14-I)7 kendisine verdikleri birçok armaganı, çe40


lenkleri Si c ilya da komutanlık eden Gylippos '

(62) ile La­

kedaimon ' a gönderdi . Çok doğal ol arak Lysandros'u çok ,

güçlü bir adam ve Hellas ' ın hükümdan gibi saydıklann­ dan, birçok kişi ona armaganlar veriyordu

.

Gylippos' a gelince, kendisine teslim edilen torbala­ rın alt dikişlerini sökerek her birinden oldukça çok mik­ tarda para aldıktan sonra, bunları yine dikti. Her birinde, içinde bulunan parayı belirten bir yazı olduğunu bilmiyor­ du. Sparta ' ya gelince, çaldıklarını evinin darnma sakladı ve torbaları ephorlara verdi; mühürleri de gösterdi Ephor­ .

lar torbaları açıp sayınca yazılaola torbada bulunan para­ nın birbirini tutmarlığını görürler. Bu işte bir yolsuzluk ol­ duğu ortaya çıkar; Gylippos un uşağı da onlara üstü kapa­ '

lı sözlerle, "kiremitlerin altında birçok baykuş yattığını" bildirir Çünkü bilindiğine göre o dönemde Atina parala­ .

rının çogunda baykuş resmi vardı.

1 7. Gylippos daha önceki onurlu büyük başanları üzeri­ ne bu kadar çirkin ve aşağılık bir davranıştan sonra, Lake­ dairnon 'dan çıkıp gitmek zorunda kaldı. Sparta 'nın en akıl­ lı kişileri bu olay üzerine para hırsına yalnızca sıradan ki­ şilerin kapılmadığını görüp gücünden de büyük bir korku duyarak Lysandros 'u eleştirip, ülkelerine sokulmuş bir bü­ yük kötülükmüş gibi, bütün para ve altının ilençle savuş­

turulması için ephorlara yalvardılar. Ephorlar da konuyu meclise gönderdiler. Kente altın ve gümüş para alınınayıp ülkedekilerin kullanılması gerektiğini öne süren, The-

41


opompos 'a göre Skiraphidas, Ephoros 'a göre de Phlogi­ das'tır. Bu para da ateşten çıkarılır çıkanlmaz sirkeye ba­ tınlmış demirden bir paraydı, öyle ki bakırla kanştınlamı­ yor, böyle su verilmiş olması nedeniyle dövülemiyor, iş­ lenemiyordu. Sonra da agırdı ve taşınması zordu. Çok yer tutuyordu ve çok sayıda para az bir değeri karşılıyordu. Es­ kiden genellikle bunun hep böyle oldu�u sanılıyor. Para olarak, bazısı demir, bazısı tunçtan şişler kullanılırdı. Bu yüzden de bugün hala ufak paraya obol, altı obo le de drakh­ mi (avuç dolusu) deme alışkanlığı kalmıştır; çünkü bir avu­ cun alabildiği bu kadardır. Lysandros'un dostları karşı çıkarak bu servetin kent­ te kalmasına çalışıp, bu paranın devlet yanından kullanıl­ masina kendisi özelinde elinde para bulunduranların da ölümle cezalandırılmasına karar verdiler. Sanki Lykurgos paranın doğurduğu hırstan değil de paranın kendisinden korkuyormuş gibi . Bireylerin paraya sahip olması bu hır­ sı ortadan kaldırmadığı gibi, salt kent yönetiminin paraya sahip olması bu hırsı daha da çok artırır. Paranın sağladı­ ğı yarar onu değerlendirir, sonuçta onu elde etmek hırsı nı doğurur. Çünkü devlet i şlerinde paraya değer verildigini görürken bireysel işlerde ona gereksiz bir şey olarak bakı­ lamazdı. Kamusal işlerde bu kadar önem verilen, istenen paranın kişi için hiç işe yaramarlığına inanmak olanaksız­ dı. Bireylerin ahlak düşkünlüğünün, hırslarının, devleti kötülüğe bagmasından daha çok, toplumsal yaşam biçi­ minden gelen alışkanlıklar kişilerin özel yaşamlarını etki­ ler. Doğal olarak bir bütün kötülüğe yönelince, parçaları da onunla birlikte kötülüğe sürüklenir; oysa parçalardan

bütüne etki edebilecek olumsuzluklara sağlam bölümler 42


engel olur, bütünü kötüJüge düşmekten korur. Lakeda­ imonlular ise yurttaşlann evlerine para girmesin diye kor­ kuyu, yasaları bekçi gibi kapılarına dikti ler. Fakat ruhları­ nı koruyup para karşısında sarsılmamalarını, paranın etki­ si altında kalmamalarını sağlayamadı lar. Çünkü zenginlik saygınlıkmış gibi herkesi zenginleşmeye özendirdiler. A­ ma başka bir yazımazda (63) da Lakedaimonluları bu yüz­ den eleştirdik.

1 8. Lysandros, Delphoi 'da aldığı ganimetierden kendisi­ nin ve bütün gemi komutanlarının tunçtan birer yontusu­ nu yaptırdı. ( 64) Aynı zamana Leuktra savaşmdan önce or­ tadan kaybolan Dioskurların altından yapılmış yıldızları­ nı ( 65) yeniden koydurdu. Brasidas ile Akanthosluların ha­ zine dairesinde (66) Kyros' un kendisine zafer armağanı olarak gönderdiği altın ve fildişinden yapılına iki dirsek boyunda bir gemi de vardı. Delphoilu Anaksandrides (67) Lysandros 'un orada bir talent gümüşünün, elli iki mansı­ nın, bunlardan başka on bir staterinin (68) emanet durdu­ ğunu söyler. Bu da Lysandros' un yoksul olduğunu düşü­ · nenierin sözlerine uymaz. Böylece Lysandros kendisinden önce hiçbir Yunanlı­ nın sahip olmadığı erke sahip olarak, bu erkini de aşan bö­ bürlenme ve gururla davrandı. Çünkü Duri s ' in (69) dedi­ ği gibi Yunan kentleri Tanrıymış gibi ilk kez ona sunaklar kurdular, adaklar kestiler ve ilk kez onun onuruna paian­ lar

(70) söylediler. Bunlardan birinin başlangıcı şöyledir:

43


Kutsal Hellas'ın Geniş topraklan olan Sparta'mn Komutananı Şarkılanmızla kutlayahm O ie Pain! Samoslular da Hera bayramianna Lysandros bayramı denmesine karar verdiler. Lysandros ozanlardan Khoiri­ los 'u başaniarım şiirle kutlasm diye her zaman yanında bu­ lundururdu. (7 1 ) Antilokhos (72) adanda bir ozan kendi onuruna birkaç dize yazdı diye sevindi, başlığını gümüş pa­ rayla doldurup verdi. Kolophonlu Antimakhos (73) ile He­ rakleialı Nekiratos adanda biri Lysandros bayrammda onu­ nma yazdıklan şiirleriyle onun yanında yarışmaya girişin­ ce, bunlardan Nikeratos'a çelenk verdi. Antimakhos da küserek şiirini yok etti. O zaman genç olan ve Antimak­ hos'un şiirlerini begenen Platon, yenilgisine dayanamadı­ ğını görünce, "Görmeyenler için körlük nasal kötü bir şey­ se, eğitimsizler için de bilgisizlik o kadar kötüdür" diye­ rek onu avuttu. Pythia oyunlarana alta kez kazanan kitara­ cı, Aristonu s (74) Lysandros 'a hoş görünmek için yine ka­ zanırsa kendisini Lysandros 'un adamı diye duyuracağmı söyleyince, "Tutsagım mı?'' diye sordu.

19. Lysandros'un yükselme harsı yalnızca baştakilere ve kendisiyle eşit olanlara yük oluyordu. Dalkavukları, yük­ selme hırsıyla büyükleome ve şahinliğin kişiliğine girme­ sine yardım etmişlerdi. Öyle ki ne ödül verirken, ne de ce44


zalandmrken insanca bir ölçüsü yoktu. Kendisine gösteri­ len dostlugu, konukseverligi kentlerde salt bir zorbalık ve sınırsız baskı hakkı vererek ödüllendiriyordu. Öfkesini an­ cak �üşmanını öldürmekle yatıştırabiliyordu; elinden kur­ tulmak da olanaksızdı. İşte Miletos'ta halk fırkasının önderlerinin kaçmasın­ dan korktuğu ve saklananların ortaya çıkmasını istedi�i için; onları cezalandırmayacağına ant içti. Inanıp da orta­ ya çıkanlar sekiz yüz kişiden az de�ildi; bunları öldürül­ meleri için oligarkhlara verdi. (75) Başka kentlerde halk yanlılarından öldürdülderi sayısızdı. Bunları yalnızca ken­ di nedenleriyle öldünnüyor; her yanda edindiği dostları­ nın düşmanlığın ı, aç gözlülüğünü doyurmak için de bu gi­ bi işlere yardım ediyordu. Lakedaimonlu Eteokles' in: "Hellas bir ikinci Lysandros' a katlanamaz" sözü bunun için ünlü o lmuştur. Teophrastos, Arkbestratos 'un (76) aynı sö­ zü Alkibiades için söylediğini yazar. Fakat Alkibiades 'te en çok göze batan yan· taşkınlığı ve gevşekliğiyJe birlikte kendini beğenmesiydi. Lysandros'a gelince, sert bir kişi­ likte olması, yönetimini korku verici ve dayanılmaz bir du­ ruma getiriyordu. Lakedaimonlular başkalarının yakınmalanna çok faz­ la önem vermediler; fakat Pharnabazos, Lysandros'un hak­ sızlık edip ülkesini yağma etmesi üzerine, yakınmak için Sparta'ya adam gönderince, ephorlar kızıp Lysandros'un dostu ve silah arkadaşı olan Thoraks'ı (77) yakaladılar ve evinde kendisi için para bulundurduğu gerekçesiyle onu öl­ dürdüler; Lysandros 'a da geri gelmesini buyuran bir skyta­ le gönderdiler. Skytale de şöyle bir şeydir. Ephorlar bir amiral veya bir 45


komutan gönderirken, aynı boy ve aynı kalınlıkta iki değnek alırlar, öyle ki uçlari yan yana getirilince birbirine tümüyle uyar. Birini kendileri saklar, diğerini gönderdikleri adama

verirler. İşte bu degneklere skytale derler. Gizli ve önemli bir şey bildinnek istedikleri zariıan, kayış gibi uzun ve dar bir papyrosu kenditerindeki skytaleye hiçbir boşluk bırak­ madan, her yandan değneğin yüzeyini tamamen kaplayacak biçimde sararlar. Bunu yaptıktan sonra da skytalenin çevre­ sinde bu biçimde sanlı papyrosun üzerine istedikleri şeyle­ ri yazarlar. Yazdıktan soıua da papyrosu çıkarıp değneği alı­ koyarak papyrosu komutana gönderirler. Harfler birbiriyle ilintisiz olduğu için kimse hiçbir şey okuyamaz; ancak gön­ derdikleri kişi yanındaki skytale'yi alıp, papyrosu, sarmal

sıralan eski yerlerine gelecek biçimde çevresine gerince, sözcükler yan yana diziimiş olur ve skytaleyi çevirerek ya­ zıyı okuyabilir. Nasıl ki ölçülen şeye ölçen şeyin adı veri­ lirse, papyrosa da değneğe dendigi gibi skytale denir.

20. Lysandros, Hellespontos 'ta skytale eline geçince kuş­ kulandı ve özellikle Pharnabazos ' un suçlamalarından kor­ kup aralarındaki anlaşmazlıgı ortadan kaldırmak için onun­ la ivedilikle görüşmeye çalıştı. Buluştukları zamarn Phar­ nabazos 'tan, arkhontlara başka bir mektup yazıp kendisin­ den hiçbir kötülük görmediğini, yakınması olmadığını söylemesini rica etti. Lysandros, Giritliyim derken Phar­ nabazos ' un kendisinden çok Girith olduğunu bilm iyordu.

46


(79)

Çünkü Pharnabazos her şeyi yapacağına söz verdi;

Lysan dros ' un gözü

önünde onun i stediğ i gibi bir mektup yazdı; fakat yanında önceden yazılmış başka bir mektup saklıyordu. Mühürlerini basacağı sırada da, görünüşte papyroslar biribirinden farklı

olmadığından, mektupları deği ştirerek gizlic e yazılmış olanı Lysandros 'a verdi. Böylece Lysandros Lakedaimon'a ge li p de kural ol­ duğu gibi arkheiona gi din c e , kendisiyle ilgili yakınmal a­ rın büyük bir bölümünü ortadan kaldıracağına güvenerek, Phamabazos ' un mektubunu ephorlara verdi. Lakedaimon­ lular Pharna bazos ' u sevip sayıyorlardı; çünkü bu savaşta kralın komutanlan arasında kendilerine en fazla yandaş o olmuştu. Ephorlar mektubu okuduktan sonra Lysandros ' a gösterdiler, o da "Kurnaz olan yalnızca Odysseus değildir" sözünün (80) doğru olduğunu anladı ve o an olduça çok şaş ırarak çekildi. Birkaç gün sonra ephorların yanına ye­ niden çıkarak, savaşlardan önce adadığı adakları yeri ne ge­ tirmek için Arnınon 'a (8 1 ) gitmesi gerektiğini s öy led i . Ba­ zıları, Trakya �da Aphytislilerin kentini (82) kuşat ı rken dü­ ş ünde Ammon' u gerç ekte n görmüş derler. Sözde, tanrı­ nın buyruğunu yerine getirmek için kuşatmayı kaldırmış, Aphytislilere adakların sunulmasını buyurmuş, Libya'ya gidip tanrının beğenisini kazanmak istemişti. Birçokları­ nın düşüncesine

göre tannyı neden olarak ileri sürmüştü.

Gerçekte arkhondardan çekindiği, yurdunda boyunduruk

için, odadı ğı kırlardan hemen getirilen bir at gibi olmak istemeyip, başıboş

altına girmeye kadanamadığı alınıp alııra

dolaşıp g ezmek istemişti. Bu yolculuğun Ephoros' un be­ lirttiği nedenine de biraz sonra değ i n eceğ im .

(83)

47


21.

Gitmek için ephorlardan bin zorlukla izin aldıktan sonra yola çıktı. Ülkeden aynlır aynlmaz, krallar, Lysand­ ros'un, oluşturmuş olduğu soylu topluluklarına dayanarak kentleri tümüyle yönetimi altına aldığını, Hellas'ın egeme­ ni olduğunu anladılar. Lysandros 'un dostlarını kovarak devlet işlerini halk yanlılanna vermeye giriştiler. Fakat bu durum karşı sm da yine bir kanşıklık olduğu, önce Phyle 'de­ ki Atinalılar (84) Otuzlara karşı koyarak yönetimi ele al­ dıkları sırada, Lysandros hızla geri döndü. Lakedaimonlu­ ları oligarkhlara yardım edip halktan yana olanları ceza­ landırmalan gerektiğine inandırdı. Lakedaimonlular ön­ ce Otuzlara, savaşı sürdürmek için yüz talent (85), komu­ tan olarak da Lysandros' u gönderdiler. Krallara gelince kıskanıp Lysandros 'un Atina 'yı yine almasından korkarak, içlerinden birinin oraya gitmesine karar verdiler. Pausani­ as da sözde tiranları halka karşı korumak için; gerçekte ise Lysandros dostları aracılığıyla Atina 'yı yine egemenliği altına almasın diye, savaşa son vermek için yola çıktı . Bu işi de kolayca başardı. Atinalılan aralannda barıştırıp baş­ kaldırıyı bastırmakla Lysandros 'un gururunu kırmış oldu . Fakat bir süre sonra Atinalılar yine ayaklanınca (86), hal­ kı oligarkhların dizgininden çıkartıp yine saldırganlık ve saygısızlığa yol açtı diye suçlandı. (87) Bu da Lysandros 'u, ne dost ne de gösteriş için davranınayıp sert bir yönetim­ le Sparta' ya yararh olan şeyi yapan bir adam diye tanıttı.

48


22. Lysandros saldırgandı ve kendisine karşı gelenleri korkutarak susturuyordu. Argoslularla Lakedaimonlular arasında toprak sınırları yüzünden anlaşmazlık çıkmıştı. Argoslular daha haklı olduklarını söyledikleri sırada kılı­ cını göstererek: "Buna egemen olan sını rl arı için daha iyi hak i leri sürer" dedi. Megaralı bir adam bir toplantıda ken­ disine karşı konuşunca

"Dostum, bu sözleri söylemek

için arkanda güçlü bir devletin olmalıydı" yanıtını verdi. Hangi yanı tutacakianna karar vererneyen Boiotiah lara: "Ülkenizden mızraklar kalkık mı, yoksa ini k mi geçeyim ?" diye sordu. Uzlaşmadan ayrılmış olan Korinthosluların surlarına yaklaştığı zaman, Lakedaimonlulann saldırıya geçmeye çekindiklerini ve tam o sırada bir tavşan ın siper­ den atladığını görünce: "Tembel likleri yüzünden surlann­ da tavşanların uyuduğu bu düşmanlardan korkmaya utan­ mıyor musunuz!" dedi. Kral Agis ölünce (88) Agesileos adında bir kardeşi ve oğlu sayılan Leotykhidas kaldı. Bir zamanlar Agesi laos ' u sevmiş olan Lysandros onu, Herakleidlerin soyundan oldu­ ğu için krallığı ele geçirmesi gerektiğine inandırdı.

Çünkü

Leotykhidas 'ın Alkibiades ' in oğlu olduğuna i lişkin söylen­ tiler vardı, Alkibiades 'in, sürgün olarak Sparta'da kaldığı sı­ rada, Agis'in kansı Timaia ile gizli bir i lişkisi olmuştu. Agis de dendiğine göre doğum vaktini hesaplayarak çocuğun ken­ disinden olmadığını anlayınca Leotykhidas'la ilgilenme­ mişti. Yaşamı boyunca

da onu benimsemediği çok açıktı. Agis hasta olarak Heraia'ya (89) götürülüp orada ölmek üzereyken, biraz gencin, biraz da dostlarının isteğiyle, bir­ çok kişinin önünde Leotykhidas 'ın kendi oğlu olduğunu ka-

49


bul etti; ve orada bulunanlardan, b una Lakedairnonluların adına tanık olmalarını rica ettikten soma öldü. (90) Agesilaos 'a gelince, hem ünlü olduğu, hem de arka­ sı nda Lysandros bulunduğu halde, öngörü bilimini iyi bi­ len Diopeithes (9 1 ) adında bir adamın ona zaran dokun­ du. Bu adam Agesilaos'un sakatlığıyla ilgili göriilen şu ön­ görüyü öne sürdü: Ey Sparta! Her ne kadar onurluysan da� dikkat et! Dimdik d ur urken sakat bir krallığın doğmasına yer verme­ yesin. Yoksa, uzun zaman, beklenmedik sıkıntılar üzerine çökecek, Ö lümlüleri yok eden savaşın dalgalan arasında bocalayacaksın. Birçokları bu öngörünün etkisinde kalıp seçimlerini Le otykhi das a yönelttikleri sırada Lysandros Diopeithes'in öngürü yü doğru yorumlamadığını söyledi. Tanrı 'nın önle­ mek istediği topal bir kimsenin Lakedaimonl ulara yönetic i olması değildi. Sakat krallık demekle, herakleidlerin değil de evlilik dışı ve kötü bir soydan gelenlerin kral olması an1atılmak isteniyordu. Bunlan ileri süren ve çok da etkili bir çevresi olan Agesi]aos, herkesi buna inandırdı ve kral oldu. '

23 . Lysandros Agesilaos' a Persleri yeneceği ve çok büyük bir adam olacağı umudunu vererek önce onu Asya 'da sa­ vaşmaya gönderdi, (92) sonrada Asya'daki dostlanna mek­ tup yazarak, Lakedaimonlulardan, barbariara karşı savaş­ larında komutan olması için Agesilaos' u istemelerini is­ tedi. Onlar da sözünü dinlediler, bu istekleri için Lakeda50


imon'a elçi gönderdiler. Dogrusu Lysandros ' un aracığıy­

l a Agesilaos 'un başma konan bu talih, krall ıktan aşağı kal­ mıyo rdu . Yaradıhştan o nur düşkünü olanlar, egemen olmak için yetenekli o l sa l ar bile, ün lü olma yarı ş ında benzerleri­

ne karş ı duydukları kıskançlık büyük işler başarmalar ım engeller. Bu da küçük bir engel değildir. Çünkü erdem yo­ lunda kendilerine yardımcı olacak kişileri karşıianna alıp onlardan üstün olmaya çalışırlar. Agesilaos dostları arasm­ da düşüncelerinde en çok ve i lk başta yararl anacağı bir ki ­ şi olarak Lysandros'u, otuz damşmanlara (93) kattı. As­ ya 'ya geldikleri zaman, yeri i ler Agesilaos' a alışık olmadık­ ları için onunla az gö rüşüyor lardı . Lysandros'a ge lince , onu uzun süredirtam dıklan ndan, dost lan hatır sormak için, bazı kuşku lu kişiler de korktukları için kapısına gidip ge­ l iyor, yamndan ay rılmı yorlard ı . Nasıl ki tragedyalarda oyuncular a rasm da bazen bir haberci veya bir uşak rolünü oynayan oyuncu önem kazamp oyunun kahramanı olunca, taç giyen, as a taşıyan oyuncunun sesi bi le dinlenmezse ay­ m biç i m de hükümdarlığın bütün görkemi, Kralın dan ı şma­ m ndayd ı , Krala da hiçbir güce sahip olmaksızm yalmzca san bırakılıyordu. Artık Lysandros ' un ölçüsünü kaçı ran bu saygm kişi olma isteğini ktrmak, onu arka planda bırakmak zamanı belki gelmişti. Kendisine iyilik etmiş olan, dost bir adamı saygınlık hırsıyla büsbütün silkip atmak, onun onu­ runu kırmak Agesilaos'a y akı şac ak bir davranış değ i l di . Önceleri ona, ne i ş yapmak olanağını veriyor, ne de ko­ mutanlığa atıyordu; sonra da, Lysandros'un önem verip il­

gi l endiğ i kişileri, i ste kl e ri ni yerine getirmeden gönderiyor, sıradan kişi lere yaptığı iy i l ikl eri onlardan esirgiyordu: bu biçimde yavaş yavaş Lysandros 'un gücün ü kırarak yok et-

51


mişti. Lysandros hiçbir istedigine eri şemedigin i , ilgisinin dostları için ters etki yaptıgını görünce, dostlarına yardım etmekten vazgeçti; onlara kendisini zi yaret etmesinler, ara­ masınlar diye rica etti; aksine Krala ve o günün koşulları­ na göre, kendilerine saygı gösterildiği için daha çok yar­ dım edebilecek ki şi lere gitmelerini söyledi. B unları duy­ duktan sonra çok kişi onu işleri için aramadılar, ancak ha­ tır sormaktan da kaçı nmadı lar, hatta eskisinden çok ziya­ ret ettiler, gezintilerde spor yerlerinde yanından ayrılmadı­ lar. Bu durum aşırı onur isteğiyle yanan Agesilaos'u daha çok üzüyordu. Sonuçta birçok Spartalıya devlet i ş leri ve kentlerin yönetimini verip Ly sandro s ' u et dağıtıcılığına (93) atadı. Sonra da l on i ah larla alay etmek için, "Şimdi gi­ dip et dağıtıcıının hatırını sorsunlar" dedi. Bunun üzerine Lysandros onunla konuşmaya karar verdi. Konuşmaları kı­ sa ve lakonik (94) oldu: "Dostlarını küçültınesini doğ ru­ su iyi bili yo rsun Agesilaos ! ". O da: "Benden büyük olmak isterlerse, evet� ama benim gücümü genişletmek isterlerse bu gücü onlarla paylaşmak doğru olur." "Belki de sen be­ nim yaptığımdan fazla söylüyorsun. Senden ri ca ede ri m , gözleri üzerimizde olan yabanc ı l arı düşünerek, beni ordun­ da nefretini en az çekeceğimi ve sana daha faydalı olaca­ ğıını dü şündüğün bir göreve koy."

24. Bu konuşmadan sonra Hellespontos' a elçi olara k gön­ derildi ve Agesilaos ' a karş ı öfkesi sürmekle birlikte ken­ di s in e düşen görevi yapmaktan g eri kalmadı.

52


Pharnabazos ile kav ga lı olan, soylu bir aileden ve ya­ nında ordusu bulunan Persl i Spithridates ' i (95) ondan ayı­ np Agesi laos ' un yanına getirdi. Bu savaşa bundan başka da hiçbir yardımı dokunamadı ; b i r süre sonra hiçbir say­ g ı nl ık kazanmadan, Ag es il aos ' a kızgın bir biçimde ve devlete karşı eskisinden çok tiksinti duyarak Sparta 'ya döndü. Devlette

bir

değişiklik, b ir

devrim yapmak için

öte­

den beri geliştirdiği tasanları artık göz ardı etmeyip ele

al­ mak zaman ı n ı n gcldigini anladı. Tasarıları da şun lard ı : Dorlarla birleşen ve Peloponez'e dönen He rakle i dler (96) Sparta'da büyük ve ünlü bir aile olara k yük selm i şl erdi . Fa­ kat hepsi krallığın kahtçı sı olma hakkına sahip değildi . Yalnızca Euryp ontid ve A giad denilen iki büyük aile bu hakka sahipti. Öbürlerinin ise soylulukları yüzünden dev­ l et i şl e ri nde herhan gi bir yurttaştan daha üstün bir hakları yoktu . Erdemiilikle elde edilen onur, buna erişebilme gü­ cünde olan herkese açıktı. Bu s oyd an gelen Lysandros ken­ di başanları nedeniyle önemli bir konuma yükselerek, bir­ çok dost kazanıp saygın olunca, sınırlarını kendi genişlet­ tiği b i r kentte kendisinden daha soyl u olmayan kiş i leri n kral olmalarına kızıyor ve egeme nl iği bu iki aileden alıp tüm Herakleidlere yaygınlaştıonayı düşünüyordu . Bazılannın dedi ğine göre yalnızca Herakles soyundan olanların değil, erdem iy le tanrılarm sevgisini kazanan He­ rakles gibi erdemli olan herkes i n bu onura kavuşabi lme si için krallığı yalnızca Herakleidlere değil, bü tü n Spartah­ Iara açmak istemişti. Krallık sorunu bu biçimde çözülür­ se hiçb ir S partalının kendi yerine seçilmeyeceğini umuyor­ du. 53


25 . Önce yurttaşları bu çözüme inandınnak işini tek ba­ şına üslendi, hazırlandı; Halikarnasoslu Kleon 'un (97) bu amaçla yazdıgı söylevi ezberledi; sonra da bu kadar bü­ yük ve göze batan bir yeniliğin daha büyük yardımetiara gereksinimi olduğunu gördü. Tragedyalarda seyircilerin önüne bir makine çıkanldığı gibi (98), Pythia öngörüleri ve tanrı sözleri uydurdu, hazırladı. Bir tanrı veya bir da­ imon korkusuyla yurttaşlan nı etki altında bırakıp avucu içi­ ne alınazsa Kleon'un söz sanatının hiçbir işe yaramayaca­ ğını düşünüyordu. Ephoros (99) onun Pythia'ya ( 1 00) pa­ ra yedirrneyi denediğini daha sonra da Pherekles aracılı­ ğıyla Do dona rabibelerini ( 1 O 1) kandırmaya çalıştığını, sonunda Ammon'a giderek rahiplerle konuştuğunu, onla­ ra para vermek için söz verdiğini, rahiplerin kızıp Lysand­ ros'un yaptıklarını bildirmek için Sparta'ya elçiler gönder­ diklerini yazar. Fakat Lysandros aktandıktan sonra Libyalılar geri dönmeye hazırlanırken, "Ey SpartalıJar! Oturmak için Lib­ ya'ya geldiğiniz zaman biz daha iyi karar veririz" dediler. Bu sözlerden Lakedaimonluların Libya 'ya yerleşecekleriy­ le ilgi li eski bir öngörünün oldugu anlaşılır. Bu uydurma konunun yalan-düzen ve dolapları basit ve öylesine kurulmuş değildi; aksine bir matematik prob­ leminin önemli ana kurallara dayanarak, zor çözüm aşa­ malarından geçip sonuca ulaşmasına benziyordu. Bu ko­ nuyu tarihçi bir filozofun sözüne uyarak anlatalım.

54


Pontos'ta

26. ( 1 02) Apolion'dan gebe kaldığını söyleyen

bir kadın vardı. Sanılacağı gibi birçokları buna inanmadı ; fakat inananlar da oldu. Öyle ki kadın bir erkek çocuk do· ğurunca birçok kişi, hatta tanınmış kişi ler ilgilenip çocu­ gu besleyip büyütmeyi üzerlerine aldılar. Bazı nedenler yü­ zünden de çocuğa Sei lenos adı verildi. Lysandros bu başlangıcı

ele

alıp geri kalanını kendi

uydurup düzdü ve bu iş için birçok kimseyi, hiç de değer­ siz olmayan kişileri yardımcı seçti. Bunlar çocuğun doğu· şu hakkındaki masala, kuşku uyandırmadan, herkesi inan­ dırmaya çalışıyorlardı. Ayrıca Delphoi 'dan başka bir söy­ lence getirip bunu Sparta'da her yana yaydılar. Sözde giz­ li kitaplar içinde rahipler tarafından çok eski öngörüler sak­ lanıyormuş. Bunları ne alma ne de okuma izni vardı . An­ cak Apolion soyundan biri, uzun zaman sonra gelip bek­ çilere soyunu belli edecek bir belirtiyi gösterecek olursa öngörülerin bulunduğu tabietleri alıp götürebilecekti. Bunlar önceden hazırlandıktan sonra Seileno s ' un ge­ lip Apolion'un oğlu olarak öngörüleri istemesi gerekiyor­ du. İşin içinde olan rahipler de her şeyi inceleyip doğuşu hakkında araştırma yaptıktan sonra, inanmış gibi davra­ nacaklar ve Apolion 'un oğluna yazıları gösterecek) erdi . O da birçok kişinin önünde uydurma öngörüleri okuyacak ve özel likle bütün bunların uydurulmasına neden olan, kral­ lığı ilgilendiren: "Spartalılar için kralların en erdemlisinin yurttaşlar arasından seçilmesinin daha doğru, daha yarar­ lı olacağı" öngörüsünü okuyacaktı. Seilenos gençlik çağına gelip de işin başına geçince, Lysandros ' un oyunu, oyuncuların yüreksizl igi ve iş sırası

55


kendisine gelince korkup geri çeki le n bir yard ı mc ı yüzün­ den suya dü�tü. Bu konu yine de Lysandros'un sağlığında ortaya çıkmadı, an cak ölümünden sonra duy u l du .

27.

Çünkü Agesialos Asya'dan dönmeden ( 1 03), Lysand­ ros, Boiotia savaşına sürüklendikten, daha doğrusu He l l as 'ı savaşa s ürük le rli kten sonra öldü. Her ik is in i de savunanlar vardır. Bazı lar ı Lysandros'a, bazıları Thebaililere, bazıla­ rı da her iki yana özür buluyordu. Thebailileri suçlayanlar, Au li s 'te adaklarını altüst etmelerini ( l04), Androkleides 'le Amphiteos' un ( 1 05) etk i lerne si y le kralın ( 1 06) parasına göz dikerek, Lakedaimonluları bir Hellen savaşma sürük­ lemek için Phokislilere ( 1 07) sal dınp , ülkelerini yağma et­ melerini öne sürerler. Lysandros' a özür bulanlar, diğer bağ­ daşıklar ses çıkarmazken Thebaililerin savaş ganimetinin onda birini i stem es ine ve Sparta'ya gönderdiği para için kendisine kızmalarına öfkelendi, derler. Özellikle, otuz tirandan kurtulmaları için At ina l ı lara i lk kez Thebaili lerin yardım etme sine kızdıklarını söyle r­ ler. Bunları Atinal ı l arı n baş ı na Ly sandros getirmişti; la­ kedaimonlular da onların gücünü artırmak, ününü çoğalt­ mak için "Atina'dan kaçan ları n her nerede olursa ol sun ya­ kalanabileceklerini ve ya ka l aya na engel olmak isteyenle­ rin uzlaşmayı bozmuş sayı lacağ ını duyurmuşlardı. Bun­ lara karşılık Thebail iler de Herakles' in ve Dionysos ' un davran ışıarı na ( I 08) yakışan, uygun olan bir kararla: "Bo­ iotia'da her evin ve kenti n, gereksinim duyan Atinalılara "

56


açık oldugunu, yakalanıp götürütmesine karar veri len ka­ ça�a yardım etmeyenin ceza olarak bir talent ödeyeceği­ ni, eger herhangi bir kişi Boiotia 'dan geçerek Atina 'ya ti­ silah taşıyacak olursa hiçbir Thebaili ni n gör­ meyip duymayacağını" duyurdul ar. Yalnızca He Ilen ruhu­ na ve insanlığa yakışan bir karar vermekle kalmadılar, dav­ ran ış lan da kararlarına uygun oldu. Hatta Thrasyb ulos ve onunla birlikte Phyle 'yi ele geçirenler ( 1 09) Thebai 'den ha­ rekete geçti ler. Silah ve para bulan, işin gizli tututmasını ve başlanmasını sağlayan Thebaililer oldu. İşte Lysand­ ros'u Thebaililere düşman eden bu nedenlerdi . ran lara karşı

28. Zaten öfkeli olan Lysandros, karaduygusu yüzünden, yaşlılığına doğru kızgın lı ğı artarak, ephorlan da Thebaili­ lere karşı kışkırttı ve onlara karşı asker toplamaya giriş­ ti rd i , kendi de koroutayı ele alarak savaşa gitti. ( l l O) Bir süre sonra kral Pausanias 'ı da bir orduyla birlik­ te gönderdiler. Pausanias ' ın Boiotia'ya gitmek için Kit­ hairon 'dan ( l l l ) geçerek dolaşmas ı, Lysandros 'un da Pho­ kis 'ten geçerek onu askerle karşılaması gerekiyordu. Lysandros isteyerek teslim olan Orkhomeosluların ( 1 1 2) kentini aldı; Lebadeia'ya ( 1 1 3) da saldırarak burayı yağ­ ma etti. Pausanias 'a bir mektup gönderdi; gün doğarken Haliartosluların ( 1 14) surlannın dibine ulaşacağını, buna göre onun da Plataia'dan yola çıkarak, Haliartos'ta kendi­ siyle birleşmesini söy ledi . Bu ulağı taşıyan, gözcüler ya­ nından yakalandığı için mektup Thebaililerin eline geçti .

57


Onlar da kendilerine yardı m etmiş olan Atinaltiara kenti

emanet edip kendileri gece yarısına doğru yola çıktılar; kı­ sa bir sürede Haliartos 'a vanp, Lysandros ' u önlediler, bir kısmı da kente gi rdi . Lysandros 'a gelince önce bir tepede konaklayıp Pa­ usanias' ı beklemeyi düşündü; sonra, gün i ledeyip de boş duramayınca, ordusunu ve yandaşlarını önüne kattı, yol bo­ yunca düz bir phalanks halinde i lerleyerek kente saldırdı. Thebail ilerin dışarda kalan askerleri kentin solunu izleye­

rek Kissusa denilen çeşmeye, düşmanın artçı ları na karşı yürüdüler. Dionysos ' u doğar doğmaz dadıları bu çeşmede yıkamış derler; çünkü çeşmenin suları şarap renginde, ber­

rak, içimi çok güzeldir. Biraz ötede de Girit kamışları (I ı 5)

yetişir. Haliartoslular bunu Rhadamanthys ' in ( 1 ı 6) orada

oturduğun a kanıt sayarlar ve Alea dedikleri mezarı Rha­ damanthys'in mezarı olarak gösterirler. Alkmene' nin me­ zarı da oraya yakındır. Çünkü denildigine göre, Amphitr­ yon öldükten sonra Rhadamathys ile evlenen Alkınene ora­ ya gömülmüştür. ( ı ı 7) Kentteki Thebaililere gelince, Haliartosl ularla birlik­ te sıra hal inde devinimsiz beklediler. Fakat Ly s andro s ' un öncülerle birlikte surlara yaklaştığını görünce birden ka­

pı l arı açtı lar; Ly sandros 'un, y anı ndaki öngörücünün ve da­

ha bir iki kişinin üzerine atılıp yere serdiler; çünkü aske r­

lerin çoğu hemen phalankslarına dogru kaçtı lar. Fakat The­ hai liler geri çekilmeyip de, on lan izlemeye başlayınca hep­ si tepelere doğru kaçtılar ve b i n e yakı n kayıp verdiler. The­

ha i l i l erden de düşmanla taşlık ve dik arazide çarpışan üç yüz kişi öldü . Bunlar da Sparta 'ya yandaş olduklan kuş­ kusu duyulan kişilerdi . Bu kuşkuyu yurttaşlar ı n ı n aklından

58


silmek istedikleri için kendilerini esirgemediler ve düşma­ nı izlerken boş yere yok olup gittiler.

29. Bu yıkım haberi Pausanis ' a Plataiai �dan Thesp iai a ( ı ı 8) yol alırken ulaştı. Orduyu sıra haline koyarak Hali­ artos 'a dogru geldi. Thebai'den Atinalıları geti rerek Thrasybulos ( ı ı 9) da geldi. Pausanias ölüleri kaldırmak için ateşke s anlaşması yapmayı isteyecekt i . Spartalı yaşlılar bunu ayıp sayarak aralarında söylenmeye başladılar. Sonunda kralın yanına ç ı karak Lysandro s ' u kaldırmak için ateşkes istemenin doğ­ ru olmayacağını, ak si n e ölüsü çevres i nde silahla çarpış­ maları gerekt i ğin i kazanırlarsa öl üy ü b öyl ece gömecek­ lerini, yi ti r irlerse de, komutanlarıyla birlikte savaş alanın­ da ölmenin onurlu bir şey olacagını anlattılar. Yaşlıların önerilerine karşı, Pausanias, az önce üstün bir durumda olan Thebai li le ri savaşarak püskürtmenin güç bir iş olaca­ ğını, Lysandros'un cesedi surlara yakın olduğu için kazan­ salar bile böyle bir anlaşma yapmadan cesedi kaldırma­ nın zor olacağını görüp bir ulak gönderdi. Bu konuda an­ laştıktan sonra g üç l erin i geri çekti Lysandros'un cesedini birlikte götü rüp Boiotia dağ­ lanm geçer geçmez, Panopeusluların ( ı 20) dost ve yandaş toprak ları nd a gömdüler. Mezarını b ugün hala Delphoi 'dan Khaironeia ' ya g i denler yol kıyısında gö rebi lirl er. Ordu orada konakladığı sırada, Phokisli bir askerin, savaşta bulunmayan bir arkadaşına çatışmayı anlatırken .

'

,

.

,

59


"Lysandros Hoplites' i geçtikten sonra düşman üzerimize atıldı" dedigi söylenir. Öbürü şaşınca, Lysandros' ıın dost­ lanndan bir Spartalı Hoplites' in kim oldugunu sormuş; bu adı bilmiyormuş. PhokaiaJı asker de: "Düşmanların öncü­ lerimizi yere serdigi yer; kentin yanında akan ırınağa Hop­ lites derler" yanıtını vermiş. Spartalı da bunu duyunca ag­ lamaya başla�ış ve: "İnsan alın yazısından kaçınamaz" de­ miş. Çünkü sanıldı�ına göre, eskiden Lysandros 'a şöyle bir öngörü bildirilmiş: Gürültülü Hoplites'ten, arkadan gelip çullanan, Topragm oğlu kurnaz yılandan sakınınanı buyuruyorum. Bazıları Hoplites' in Haliartos yakınında akmadığını, Koroneia ( 1 2 I ) yakınlannda olduğunu ve kentin yakınm­ da Philaros ırınağıyla birleştiğini söylerler. Buna eskiden Hoplias denirmiş, şimdi de lsomantos adı verilir. Lysand­ ros 'u öldüren Haliartasi u adamın adı Neokhoros imiş ve kalkanının üzerinde yalan resmi varmış. Öngörünün bunu anlattığı sanılır. Thebaililere Peloponez savaşı sıralarında lsmeniei­ on'da ( 1 22) hem Delion savaşını ( 1 23), hem otuz yıl son­ ra olan Haliartos savaşını önceden haber veren bir öngö­ rü olduğu söylenir. Anlatılan şuydu: Kargılarla kurtlan gözlerken ucundan sakın, Tilkinin hiç ayrılmadığı ürkhalidos sırtından sakın. Uç sözcüğüyle Boiotia ile Attika'nın sının olan Delion toprakları, ürkhalites sırtı ile, Haliartos yakmlarında Helikon'a ( 1 24) bakan yanda Alopekos denen tepe ania­ tılmak istenir. 60


30.

Lysandros bu biçimde ölünce Spartalılar önce o ka­ dar üzüldüler ki Kral'a ( 1 25) ölüm cezası vermek istedi­ ler. Fakat o, yargının önüne çıkmadı, Tegcai 'a kaçtı ve ora­ da Athena tapınağında ömrünün sonuna kadar yalvarıcı olarak yaşadı. Lysandros öldükten sonra yoksulluğu ortaya çıkınca erdemi gözle görülür bir gerçek oldu. Eline geçen bu ka­ dar servetten, güçten ve bu kadar büyük bir kral yönetimi­ nin önünde eğilmesinden yararlanıp evimi biraz olsun zen­ ginleştireyim dememiştir. Theopompos ( 1 26) onu bu bi­ çimde anJatır. Theopompos'un kötülemelerinden çok be­ ğenilerine inanmak gerekir; çünkü o, beğenmekten çok kö­ tülemekten hoşlanır. Ephoros 'un ( 1 2 7) anlatlığına göre bir süre sonra bağ­ daşıktarla bir anlaşmazhk çıktığı için, Lysandros'un sak­ ladığı belgelere bakmak gerekti. Agesilaos Lysandros 'un evine gider, Eurypontidlerle Agiadlardan krallık hakkını kaldırıp bu hakkı genişietmek, kralları en iyi yurttaşlar ara­ sından seçmek gerektiğini anlatan devlet konusundaki söy­ levin yazılı olduğu kitabı bulunca� bu söylevi Spartalılara açıkça okumaya ve Lysandros'un aslında ne kötü bir yurt­ taş olduğunu göstermeye can atar. Fakat o zaman ephorla­ rın başında bulunan Lakratidas adında düşüneeli bir adam Agesilaos'u önler, Lysandros'u mezardan çıkarmamak, tersine bu kadar güzel bir anlatım ve ustalıkla hazırlanmış bu söylevi onunla birlikte gömmek gerektiğini söyler. Bumınla birlikte Spartalılar ölümünden sonra Lysand­ ros 'a saygı göstennekten geri durmadı lar. Bu arada, kız­ larıyla evlenmek isteyen; fakat Lysandros'un ölümünden 61


sonra yoksulluğu ortaya çıkınca sözlerini geri alan istek­ Lysandros'u varlıklı sanarak kızlarını istemişlerdi; fakat adalet ve namusunun belirtisi olan yoksulluğunu öğrenince vazgeçmişlerdi. Sparta 'da hem evlenmeyenler, hem geç evlenenler, hem de kötü ni­ yetle evlilik yapanlar için ceza olduğu bilinir. ( 1 28) Bu so­ nuncu maddeyle özellikle, erdemli ve iyi ailelerin kızları­ nı değil de varlıklı ailelerin kızlannı almak isteyenleri ce­ zalandınrlardı. Lys and ros üzerine bildiklerimiz bu kadar. lileri cezalandırdılar. Çünkü

62


SUL LA Ayşe ( Ö nsay) Sarıgöllü tarafından dilimize çevrilmiş, Doçent Azra Erhat tarafından gözden geçirilmiştir. Notlar Prof. G. Rohde tarafından hazırlanmıştır.

63


ı. Lucius Comelius Sul la soylu olduklan söylenebilen ( I ) partricii soyundanciL Dedelerinden Rufinus cansulluk et­ m iş, söylendiğine göre bulunduğu k o n urol a değil de daha çok kendisine y öneltil en aşağılamayla ün kazanmı ştı . Çün­ kü yasa izin vermedigi halde, on litradan (2) faz la gümüş kap edinmiş, bu nedenle de senatodan atılmıştı. (3) Ondan sonra soyu sopu hep düşkün durumda kaldı, Sulla bile ba­ badan kalma bir rahatl ı k içinde yeti şm edi . Gençliğinde çok az kira ödeyerek başkalannın yanında oturmuş olması, son­ radan, haksız olarak yükse ldiğin i göstennek için başına ka­ kılmıştır. Sulla Libya seferiyi e (4) övünüp böbürlendiği za­ man namusuyla tanınmış bir adamın ona: "Baban bir şey bırakmadıgı halde bu kadar servete sahip olan sen, nasıl olur da dürüst bir insan sayılabilirsin?" dedi�i söylenir. Çünk ü artık temiz ve dogru yaşam biçiminden ayrılmış, alışkan­ lıkları bozulmuş olan Romalılar, eğlence ve gösteriş özle­ minde olmakla birlikte, yine de e llerindeki mallan boş ye­ re"harcayanları kınadıkları kadar babalarının yoksulluğunu sürdürmeyenleri de kınarlardı . Sonradan Sulla y önet ime geçip birçok kimsenin canına kıymca, ilen ç lit er listesinde

yazıl ı bir adamı sakladığı için kayadan (5) atılmak üzere 64


olan bir azatlı, uzun zaman aynı evde oturduklanm, kira ola­ rak üst kata kendisinin iki bin sestert (6), onun da alt kata üç b in sestert verdiğini, sonuçta aralanndaki talih farkının ikiyüzelli Attika drakhmisi (7) de�erindeki bir sestert ol­ dugunu Sulla'nın yüzüne vunnuştur. Sulla' nın eski duru­ muyla ilgili işte bunlan anlatırlar.

2. Gelelim vücuduna, başka yanları yontutarda görülür, son derece keskin ve sert bakışlı den iz rengindeki gözle­ rine gelince onları yüzünün rengi büsbütün korkunçlaştı­ nrdı, çünkü beyazlıkla karışan bir kizarıkhk yüzünün öte­ sinde berisinde pütür pütür çiçeklenirdi. Yüzünün rengi ona Sulla admın takılınasma neden olmuş derler (8), hat­ ta Atina 'da bir güldürücü: Su Ila üzerine un serpihniş bir duttur di zesiyle onu yenniştir. Bu gibi belirtilere dayanarak Sulla 'mn nasıl bir adam olduğunu araştırmak saçma bir şey ol maz Çünkü onun da alaycı b ir yaratılışı vanntş. Öyle ki daha gençkten, hem de tanmmamtşken meddahlar, soytan l ad a düşüp kalkar, çap­ kmlik edermiş; herkes üzerinde etki sahibi olduktan son­ ra da sahne ve tiyatrolardan en utanmaz insanlan toplayıp her gün içki içtiğini, alaylanyla sald ırı ya geçtiğini, bir yaşlı kişiye yak t şmayan şeyler yaptığtnı, üstelik çok kez önemli işleri savsakladığı için görevinin onurunu kirletti ğini söylerler. Öyle ki Sulla sofradayken onunla ciddi şey­ ler konu şmak olanağı yokmuş, başka zamanlar çalışkan ve .

­

65


ağır başlı olduğu halde, bir kez kendini içki ye ve çevresin­ dekilere verince bambaşka bir insan olunnuş, örne�in mi­ mos oyuncuları, şarkıcı lan ve pandamima dansçılarma karşı özenli, bütün tanıdıkianna karşı uysal ve uygun dav­ ranınmş.

Sevda işlerine hastalık derecesindeki düşkünlügü de; karşı cinse duyduğu, yaşlılığmda bile durgunlaşmayan aşı­

rı düşkünlük de herhalde bu gevşeklikten dogınuştur. Da­ ha gençken Metrobi us adında, bir tiyatro oyuncusuna tu­ tuldu ve yaşlanıncaya kadar onu sevdi. Bundan başka bir de Nikopol is adında bayağı, fakat zengin bir kadına aşık olup iyi davranışları ve gençliğinin çekicili�iyle sonunda kendini ona sevdirdi ve bu düşkün kadın ölünce, kalıtçısı oldu. Üstelik kendisini öz oğlu gibi seven üvey annesinin de kahtma kondu; işte böylece bir hayli zenginleşti.

3. Sul la quaestor (9) olunca, ilk consulluğunu yapan Ma­ rius 'la birlikte lugurtha'ya karşı savaşmak için Libya'ya gitmek üzere gemiye bindi. Ordugaha varınca her bakım­ dan saygı .değer bir insan oluverdi ve önüne çıkan olanak­ lardan iyi bir biçimde yararlanmasını bilerek N ümidierin kralı Bocchus'u dost edindi: Bocchus 'un Mudyalı bir eş­ kıya çetesinden kaçıp kurtulan elçilerini kabul etti, onlara dostça davranıp armağanlar verdikten sonra yanlarına bir de koruma gücü katıp gönderdi. Bocchus damadı Iugurtha 'dan zaten çoktan beri nef­ ret ediyor ve çekini.yordu, savaşta yeniJip de ona sığındı-

66


ğından beri ona tuzak kurmak istediği ve J ugurtha'yı ken· disi yerine Sulla ' nın yakalayıp tutsak etmesini yeğlediği için Sulla ' yı çağırdı . Su Ila da Marius'a bi lgi verdikten son­ ra yanına az sayıda asker a l a rak kendini büyük bi r tehl ike­ ye attı, çünkü başka bir adamı ele geçireyi m derken, en ya­ kmlarma bile bağlı kalmayan bir barbara güvcnmekle ken­ di eliyle ona tes lim oldu . Bu ik isin i de avucunda tutan Bocchus ise i kisi nden birine ihanet etmek zorunda kaldı­ ğı için .. hangisine kıysam'!" diye uzun uzun düş ünüp ta­ şındı, sonunda ilk ihanetinde karar kılıp lugurtha'yı Sul· la'ya verdi. ( 1 0) Aslında, triumphusu kutlamak Ma ri us ' a k ısmet oldu. ama ona karşı duyulan kıskançlık yüzünden başarın ın onu­ ru Sulla'ya düşünce Marius i çer ledi . Doğuştan kendini be­ ğenmiş olan Sulla� kendi halinde, silik bir yaşamdan son­ ra yurttaşlan arasında biraz ün kazamp onuru tadmca ken­ dini gösterme hırsına öylesine kapı l d ı ki bir yüzüğe başa­ rı s ı n ın resmini kazdırdı, bu yüzüğü de her zaman mühür diye kullandı . Kazı lan resim lugurtha'yı veren Bocchus ile onu alan Sulla'yı gösteriyordu.

4. 8W1lar Marius'un gücüne gittiyse de lıenüz Sulla'yı kıskanacak kadar önemli gönneyerek onu savaşta, ikinci

consulluğu sırasında ( l l ) legatus, üçüncüsünde ( 1 2) ise as­

keri tribun olarak kullandı ve onun eliyle birçok yarar h iş başard ı . Nitekim Sulla legatus olduğu zaman Tektosagla­ rın komutanı Copi1lus'u ( 1 3) tutsak etti, askeri tribün iken 67


de güçlü ve çok saygın bir ulus olan Marsolann

( 1 4) Ro­

ma dostu ve yandaşı olmalarını sagladı. Sulla, Marius 'un bunlara kızıp artık askeri girişimler için kendine olanak vermek istemediğini, aksine ilerleme­ sine set çektiğini aniayarak Marius'la birlikte consulluk e­ den, iyi, fakat çekişmeye, çatışmaya pek gelerneyen bir in­ san olan Catulus 'a

( 1 5) bağlandı. Catulus da, Sulla'ya

önemli ve büyük görevler vererek onun güç ve ün kazan­ masına yol açtı. Sulla, Alplerdeki barbarların büyük bir bö­ lümünü yendi, askerin yiyece�i tükendiği zaman bu işi üzerine alarak Catulus'un askerlerine bol bol yettikten son­ ra Marius 'unkilere de artacak kadar yiyecek buldu. Mari­

us'un buna son derece içedediğini Sulla'nın kendisi söy­ ler.

( 1 6) İşte bu geçimsizlikler önceleri böyle önemsiz ve

çocukça bir nedenle başlayarak sonradan iç savaşa ve önü­ ne geçilemez kargaşalıklam yerini bırakıp bütün işlerin al­ tüst olmasına, tiranlıga kadar vardı . Euripides ' in bu yük­ selme hırsının, ona kendini kaptıranlar için yok edici,

uğur­

suz bir şeytan oldu�nu söylemesi ve bundan kaçınrnayı önennesi onun ne kadar bilge ve devletlerin yaralanndan

anlar bir adam olduğunu göstermiştir. ( 1 7)

5. Sulla'ya gelince, savaşta kazandığı ünün ona devlet işlerinde de Çafışma hakkını verece�ini düşünerek asker­ likten sonra kendini halkla ilgilenrneye verdi ve praetorlu­ ğa aday gösteriidiyse de umudu boşa çıktı .

( 1 8) Nedenini

aşagı halk tabakaSına yükler. Halkın Bocchus i1e olan dost-

68


lugtınu bildi� i n i , praetor olmadan önce aedilis olursa par­ lak avlar ve L ibya 'nın yaban hayvanları ile bogtışm alar dü­ zenleyecegini umarak başkalarını praetor yapıp kendisini aedilis olmaya zorladıgmı söyler. (1 9) Ama Sulla başan­ sızlığının gerçek nedenini söylememiş gibi geliyor bize, çünkü olaylar onu yal anl amı ştır. Nitekim bir yıl sonra (20) halkın bir kısmının yüzlerine gülerek, bir kısmını da pa­ rayla elde edip praetor oldu. lşte bunun i ç in , Sulla praetor­ ken Caesar' a (2 1 ) öfkelenerek elindeki yetkileri ku llana­ ca�nı söylediği zaman, Caesar gülerek: "Gerçekten bulun­ du�n yerin sahibi oldugunu söy lemekte haklısın, çünkü ona paranla sahip oldun" demişti. SuIla praetorluğundan sonra Kapadokia 'ya gönderil­ di, gösterilen neden Ariobarzanes'i eski egemen l iğine ka­ vuşturmak (22), gerçek nedense birçok iş beceren, egemen­ lik ve elinde bulundurduğundan az o lmayan yeni bir güç elde eden Mithradates' in önünü almaktı. (23) Yanında bü ­ yük bir güç götürmedigi halde bağdaşıkların yardımıyla Kapadokialılardan birçogunu, sonra yardıma gelen Erme­ nilerden daha da çoğunu yok edip Gordios 'u kovdu ve Ari­ obarzanes'i kral yaptı. Sulla Fırat kıyısında vakit geçirirken Arsakes'in el çi ­ si Part Orobazos ç ıkage ldi , bu iki ulus bundan önce b irbi­ riyle hiç ilişki kurmamıştı, Romalılarla bagtaşmak ve dost­ luk kurmak için ilk başvurduklan Romalının Sulla olma­ sı da onun büyük tal ih ine bir örnekti r. O zaman Sutıa'run biri Ariobarzenes, biri Orobazos, biri de kendisi için o l­ mak üzere üç taht getirttiğini ve görüşmeler sırasında iki­ sinin ortasında oturdugunu söylerler. Bu yüzden Part kra­ lı s onradan Orobazos 'u öldürttü , Sulla 'ya gelince, bazıla69


n

barbari ara karşı onurlu davrandı diye onu öv dü bazıl a­

n

da geç ims iz ve yers izce onur düşkünü olmakla suçJadı.

,

(24) Anlatıldığına göre Orobazos'un yanındaki adamlar­ dan bir Khaldeli gözlerini Sulla'nın yüzüne çevirip, vücu­ dun u davramşlannı, aklının nasıl işlerligini ciddi c i ddi in­ ,

ce ledikten sonra sanatının kurallarına dayanarak Sulla'nın k iş i li�i ni i nc e ley ip büyük adam olmasının alnının yazısı olduğunu s öyl emi ş o zaman b il e herkesten üstün olmama­ ,

ya nasıl katianıyor diye (25) şaşırmış.

Roma'ya döndüğünde, dost ve bağdaşık kral­ lıktan yasaya aykırı o larak çok para topladı diye Censori­ nus ona bir yolsuzluk davası açtıysa da. mahkemeye baş­ S ul la

,

vurmadı, davadan vazgeçti.

6. Ancak, Marius'la arasındaki düşmanlık Bocchus'un gösteriş yapması gibi yeni bir sözde ne denl e körüklendi.

·Bocchus Roma'da hem halka yaranmak hem de Sulla'nın hoşuna gitmek için Capitolium' a, zafer işaretleri taşıyan zafer yontufan armağan etti, bunların üzerinde de ke nd i

­

sinin Sulla'ya verdigi Iugurtha'nın altından resmi vardı.

Marius çok kızarak bunları kaldırtmaya giriştiğinde Sul­ la'yı koruyanlar oldu ve kent bu ikisi yü zünden az kalsın kavgaya tutu şuyordu ki çoktan beri için için yanmakta olan bağdaşıklar savaşı (26) Roma'ya karşı alevlenerek bu kar­ gaşalığı durdurdu.

Romahiara pek çok zarar ve pek çok tehlike get iren

70


bu büyük ve değişik evrelerle dolu savaşta Marius'un bü­ yük işler başaramaması savaşta yeteneğin dinçlik

ve güç

olduğunu kanıtladı . Sulla ise önemli işler yaparak yurttaş­ ları arasında büyük komutan, dostları arasında dünyanın en büyük komutanı, düşmanl arı arasında da çok talihli ko­ mutan ününü kazandı. Fakat Konon oğlu Timotheos'un kapıldığı duygulara kap ıl madı . Timotheos, başanlarını talihine bağlayan düşmanla­ nnın, uyurken talibin ağla onun adına kentler avladıgını tahta üzerine resmettikleri için, bunları yapanlara kızdı ve kendisini başarılarından gelen onurdan yoksun bıraktılar diye kaba davrandı.

Başarılı olduğu bir savaştan döndüğü

gün: "Ey Atinalılar, işte bu savaşta talihin hiç rolü olma­ dı" dedi. Ama dediklerine göre tanrıça böyle diyenden öy­

le bir öç almış ki artık Timotheos hiçbir başanl ı iş gerçek­ leştirememiş, giriştiği her şey sonuçsuz kalmış, halkla da arası açıldığı için sonunda kentten kovulmuş. (27) Sulla ise talibini yalnızca kabul etmekle kalmayıp bü­ yütüyor, tanrıçaya bağl ıyor ve bütün başanlarını talihten biliyordu. Buna neden ya boş bir övünme ya da gerçekten tannlara karşı böyle bir inancı olmasıdır. Çünkü anıların­ da, iyi tasariayıp düşüne taşına giriştiği işlerden çok kar­ şısına çıkan olaylarda atak ve korkusuzca davranmasının sonucunda elde ettiği başaniann kendisi için daha iyi ol­ duğunu yazar. Hatta savaşçı olmaktan çok talihli bir insan ol arak yaratı ldığı n ı söyleyerek degerden çok talihe önem verip genellikle kendini yönlendirmesi için tanrıçaya bı­ raktığım söyler. O kadar ki, kendisi kadar ünlü bir adam olan kayınpederi Metellus 'la (28) an laşma şansını da tan-

71


nlardan bilir, çünkü ona güçlük çıkarması beklenirken or­ tak görevlerinde pek ywnuşakbaşlı oldugunu söyler. Hat­ ta Lucullus'a adadığı anılannda ona geceleyin tannların buyurduklarandan başka hiçbir şeye, o kadar çok güven­ memesini ögütler. Bir orduyla bağdaşıklar savaşına gönderildiği zaman Lavemae (29) yakınlarında toprakta büyük bir gedik açıl­ dığını, buradan kocaman bir ateşin fışkınp parlak bir alev halinde göge yükseldiğini, öngörücülerin bunu, olağanüs­ tü güzelliğiyle göze çarpan iyi bir adam başa geçerse, ken­ ti saran kargaşalıklara son vereceğine yorduklannı anlatır. Sulla bu adamın kendisi olduğunu, çünkü saçlannın altın sarısı, yüzünün belirgin bir özelliğinin olduğunu, yararlı ve büyük i şler yaptığı için bu onurun kendisinin olmasını isternekten utanmadığını söyler. Dinsel inançlanyla ilgi­ li bilgi bu kadar. Diğer özelliklerine gelince, ölçüsüz ve sürekli deği­ şen bir kişiliği vardı; birçok şeyi ya�a ettikten sonra bun­ lardan kat kat çok armağan verirdi; bir neden olmadan be­ ğenilerini söyler, bir neden olmadan insanlan aşağılardı, çıkan olan insaniann yüzüne güler, kendine işi düşenlere nazlanırdı, öyle ki kişiliğinde dalkavukluk mu, yoksa onur mu egemendi bilinmez. Gelelim cezalarındaki eşitsizlige: bir yandan kendisini eleştirenleri öldürüneeye kadar döv­ dürür, öte yandan en büyük haksızlıklan hoş görüp katla­ nır; bir yandan bağışlanamaz suçlara göz yumarken, öte yandan küçük ve önemsiz suçlan idam ve mala el koymay­ la cezalandırırdı. Bunlara göre Sulla için şöyle denebilir: 72


Öfkesi kolay kolay yatışmayan, öç alan bir adamdı, ama i şi ne gelince aksiliğini mantıkla hafifletınesini bitirdi . Yine şu bağdaşıklar savaşında, askerlerinin Albinus

(30) adında, praetorluk yapmış olan bir legatusu sopalar­ la, taşlarla öldürmelerine göz yumdu, bu haksızlığın ceza­

sını vermedi; aksine askerlerinin bu yüzden savaşa daha istekli olacakları, suçlannı kahramanlıklanyla karşılaya­ caklan düşüncesini soğukkanlılıkla yaydı. Yakmanlara hiç kulak asmayıp artık M ariu s 'u

devi rmeyi bağdaşıklar sa­ ,

vaşı sona erdiğinden komutan seçilip Mithridates'le çar­ pışmayı düşünerek elindeki orduya yaranmak isted i

.

Roma ya döndükten sonra Q uintus Pompeius 'la bir­ likte consul seçildi. (3 1 ) Elli yaşına girince pontifex ma­ '

ximus Metellus ' un kızıyla parlak bir evlilik yaptı . Halkçı­

lar bunun üzerine şarkılar çıkardı, ileri gelenlerin birçoğu öfkelendi ve

Titus un dediği gibi, (32) consulluğa yakış­ '

tırdıklan adamı o k adı n a yakıştıramadılar. Bu, Sulla'nın

il k evlenmesi değildi, ilk olarak delikanlılığında 1lia ile ev­ lenmiş, ondan bir kızı olmuştu; sonra Aelia'yı ald ı üçün­ ,

cü olarak Cloelia ile evlendi, saygıyla övüp armağanlar ve­ rerek onu çocuğu olmuyor diye boşadı, ama birkaç gün son­ ra Metella ile evienivermesi Cloelia'yı haksız yere suçla­ dığı düşüncesini uyandırdı. Her neyse, Sulla hiçbir zaman Metella'nın bir dediğin i iki etmezdi, o kadar ki Roma hal­

kı, Marius ' un yanından sürülenterin geri getirilmesini is­ tediği zaman Sulla olmaz deyince, yardıma Meteila'yı ça­ gırdı. Sulla samnın Atina kentin i aldığı sırada, surlar üze­ rinden kaba alaylarla küçültülüyor diye (33) Metella 'ya bi­ raz sertçe davranmı ş Ama bunlar daha sonraki olaylar. .

73


7. O zamanlar Sulla consulluğu tasarl adığı işler yanm­ da küçük buluyor, Mithridate'ye karşı savaşa gitmek dü­ şüncesiyle kendinden geç iy ordu Marius da ünlü olmayı gereğinden çok se vd i gi için (bu istekler yaşlılık dinlemez) ama vücudunun hantaliaşmış olmasına, hem de az önce yaşldığı nedeniyle savaşta iş e yaramadığı halde yurtdışın­ da, deniz aşırı savaşl ar sayıkladıgı için Sulla'ya karşı çıkı­ yordu. O eksikleri tamamlamak için ordugaha giderken kendisi boş boş oturup Roma 'ya bütün düşmanların el ve· .

rip yapamadıkları kötülüğü yapan o onulmaz başkaldırı­ yı hazırladı. Tanrıların i şaretl eri bunu zaten önceden bildirdi: Bay­ raklar durup dururken tahta saplarından ateş aldı ve güç­

üstüne geti­ götürdü. Tapı­

lükle söndürüldü, üç karga, yavrularını yolun rip yedi, artan parçalan da yuvalarına geri

birinde fareler altın armağanlan yedi, hizmetliler kapaola bir d işi sıçan tuttular, bu da hemen kapanı n için­ de beş yavru doguruverdi, ama bunlardan üçünü yedi. Hep­ sinden önemlisi duru ve bulutsuz bir günde bir trompet se­ si çınladı, uzun süre acı acı öttü, bu acı ses o kadar şiddet­ liydi ki herkes, aklı başından giderek, korkudan büzülüp

nağın

kaldı.

öngörücüleri, "bu işaret yeni bir düzenin ku­ rul acagı n ı ve bir çag degişikligi o l ac agın ı bi l diriyor de­ diler. Çünkü yaşayış v e töreler bakımından birbirinden farklı tam sekiz çag (34) varmış, her biri ni n ne kadar sü­ receği tannca belirlenmiş, bu süre dönem i ni büyük yılın (35) tamamlandığı zaman taınamlarmış, bir çağ sona erip diğeri başladığı zaman yerden veya gökten olağanüstü beEtrüsk

"

74


lirtiler veril irmiş Bununla bu şeyl eri anlayanların ve .

bi­

lenlerin içlerine, başka b içimde ve başka türlü yaşayan in­ sanlann doğduğu ve tann l ann bunları önceki kuşaklara gö­

re biraz daha az mı veya çok mu sevdikleri bilgisi hemen dogarmış. Bir çagdan di geri ne geçiş aşamasında bütün iş­ lerde büyük yenilikler olduğunu ve öngöriinün uyandırdı­ ğı saygının o zaman arttığını, tann, anlamı açık ve ayd ın­ l ık işaretler gönde rdi ği için öngörücülerin gel eceğ i doğru bir biçimde bildirdiğini; buna karşılık başka bir çağda bir­ çok şeyleri ge l i ş ig üzel ortaya çıkanyor ve olacağı bulanık ve karanlık bir biçimde seziyor d i ye bu sanatın gözden düştüğünü s öylerl e r Etrüsklerin en büyük öngörücüleri ve herkesten daha b i l gi ç olanlan işte bunları anlatıyorlardı. Senato, öngörüc ülerin bu konudaki düşüncel erini dinledi­ ği ve Beliona Tapı nağı 'nda (36) topl andığı sırada, herke­ sin gözü önü n de gagasında bir ağustos böceği taşıyan bir serçe uçtu, b öceği gagasından çıkanp bir parçasını aşagı attı bir parçasını da alıp gitti. Bu belirtileri yorumlayan­ lar bu durumdan büyük mülk sahipleriyle kent halkı ve fo­ rum işleriyle uğra şanl ar arasında bir patırtı çıkacak diye kuşkulandılar. Bu sınıfın agustos böceği gibi gevezelik et tiğini köylü ve çiftçilerin de serçeye benze diğ i n i söylüyor­ .

,

­

lardı.

8. Marius'a gelince, halk tribunu Sulpicius

(37) ile el­

bi rliği etti. Bu adamı en büyük kötülüklerde kimse geçe­ mezdi, öyle ki onun kimden daha alçak olduğu değil , han-

75


gi alçakhgında en çok ileri gitmiş oldugu sorulabilirdi.

Çünkü acımasızlığı, saygısızlıgı, cimriliği, hiçbir ayıptan, hiçb ir kötülükten çekimneyecek kadar ölçüsüzdü, Roma yurttaşl ı�ı hakkını azatlılara ve yabancılara satarak aldıgı parayı forumda bulunan bir masada açıkça sayıyordu. Han­ çerli üç bin kişi besledi ve her şeye hazır bir genç atlılar

topluluğunu çevresinde bulundurdu ve b una, karşıt sena­ to adını verdi . Hiçbir senatörün iki bin drakluniden (3 8) fazla borçlanamayacağını yasa öngördüğü halde , kendisi

öldüğü zaman üç milyon drakhmi borç bıraktı. Bu adamı Marius halkın içine salı verince, silah zoruy­ la bütün işleri altüst etti ve başka yasalar arasında M ari us' a Mithndates savaşının komutanlığını verdirten yasayı da or­ taya attı . Bunun üzerine consullar resmi işlerin tatiline ka­ rar verip bunu Dioskuro Tapınağı (39) çevresindeki halka bildirdikleri için, onların karşısına büyük bir insan kitlesi çıkararak Pompeius 'un oğlu da içinde olan birçok kişiyi fo­ rumda öldürttü , Pompeius bile canını giz lenerek kurtardı . Sulla ise Marius'un evine kadar izJenerek verilen tatil ka­ rarını bozmayla görevlendirildi. İşte bu yüzden Sulpicius, Pompeius ' u görevinden attıgı halde Sulla'yı consulluktan atmadı, yalnızca Mithndates savaşı komutanlığını ondan alıp Marius 'a verdi ve orduyu alıp Marius'a getirsinler di·

ye derhal Nola'ya (40) askeri tribunlar gönderdi.

9. Ama Sulla ondan önce davranarak ordugaha kaçtı. Askerler olup bitenleri öğrenir öğrenmez askeri tribunl a-

76


rı taşlayarak öldürdüler, buna karşılık Roma'da Marius 'un

adamlan Sulla'nın dostlarını yok edip malianna yakıp yak-· tılar. Ordugahtan kente , kentten ordugaha bi r ge lip g itme, bir kaçaşmadar başladı. Şaşkın bir durumda olan senato ise Marius 'un, Sulpicius 'un buyruklarına göre davran ıyor­ du; Sulla 'mn kente dogru yürüdüğünü haber a lınca bunu önlemek için iki praetor gönderdi . Bunlar Brutus ile Ser­ v i lius 'tu. Sulla ile biraz saygasızca ko nuştular diye asker­ ler onlara öldürmek için atıldılar, çubuk demetlerin i (41) kırdılar, erguvan süslü giysilerini alda lar ve ç o k çi rk in davranı şl arda bulunduktan sonra onlan g önderdiler. Bru­ tus ile Servilius 'un oradan praetorlara özgü süs leri alı nıp gönderilmiş o ld uklan için duydukları derin üzüntü baş­ kaldannın �tak durdurulamaz, önüne geçil mez oldugunu

haber verdi. Marius ile adamlan hazırlanmaktaydalar. Sulla da al­

ta tam l eg io alarak kendi siyle birlikte komutanlık eden ki­ şiyle N o l a 'dan ayn l dı , askerin hızla kent üzerine yü rümek için can attığını görse de iç in de bir kararsızlık duyuyor ve tehlikeden korkuyordu . Ama öngörücü Posthomu i s , Sul­ la 'nın adakları ndaki işaretleri inceledikten sonra iki elini Sulla 'ya uzatarak, eğer o her şeyi kısa zamanda, iyi bir b i­ çimde başaramazsa en ağır cezaya katlanmaya hazır oldu­

ğunu söy ledi ve savaşa k adar bağl ı tutulmasmı, gözaltm­ da bulundurulmasma istedi. Bir de deni r ki Romahi ann Kapadokia'dan öğrenip taptı klan belki Semele, belki At­ hene, belk i de Enyo olan bir tanrıça Sulla'nm düşüne gir­ miş, Su I la' nın önüne gelip e line yıldanın vermiş ve düş­

manlarının adlarını b irer b i rer s öyleyerek onlan yıldınm-

77


la vurmasını buyurmuş, bunlar da yı ldınmla vurularak ye­ re seri J ip yok olup gitmişler. (42)

Bu düşten yüreklenip bunu öteki komutana da anlat­ tıktan sonra Sul 1a

gün doğunca Roma'ya doğru yol landı .

Pictae (43) yakınlarında bir elçi kuruluyla karşıl aşınca Ye kurul ona hemen kente girmemesini rica ederek senato­ nun Sulla'ya hakkı olan her şeyi vermeyi kararlaşt ıracağı­ nı bildirince Sulla orada ordugah kurmayı kabul etti

ve

ko­

mutanları na, her zaman olduğu gibi o rd ugah kurmak için arazinin ölçülmesini buyurdu. Böylece elçiler ona inan ı p geri döndüler. Bunlar gider gi tmez Luc i us Basillus ile Ga­ ius Mummius ' u göndererek on larla Esquilinus tepesinde­ ki ( 44) kapıyı ve surları ele geçirdikten sonra kendisi de büyük bir hızla onları izledi. Basillus ' un adamları kente gi­ rip orada egemen duruma geçince. kalabalık ve silahsız halk damların üstünden kiremitle, taşla onlan vurarak ön­ den ilerlemelerini önledi ve sura doğru sıkıştırdı .

İşte tam bu sırada Sulla gelmişti, o da olup biteni gö­ rünce evleri ateşe versinler diye bağırdı ve yanan bir me­ şale alarak işe önce kendi başladı, yaycı lanna da alevii ok­ ları çatıların üstlerine atmalannı buyurdu. Hiçbir düşün­ eeye dayanmaksızın, aksine coşkuya kapılarak işlerin yö­ netimini öfkesine bıraktı, öyle ki gözü yalnızca düşman gö­ rüyordu; dost, akraba ve yakınlarına hiç aldırmadan ve acımadan, suçluyla suçsuz arasında fark gözetmeyen bir ateşle yol açarak Roma' ya döndü. Bu arada Tellus tapına­ ğı (45) yanına sütii l en Marius özgürlük sözü vererek bir çığırtkanla kölelerini çağırdı, ama düşmanlar saldırdığı için kentten kaçtı.

78


l O. Sulla ise senatoyu top layarak, Marius 'un kendisi ve

halk tribunu Sulpicius da içinde olmak üzere bir çok ki­ şiye ölüm cezası verdirtti. (46) Ancak Sulpicius kölelerin­ den biri tarafından ele verilerek ortadan kaldınldr (bu kö­ leyi Sul la azat etmiş, sonradan da uçurumdan (47) attınnış­ tır). Marius 'un başı nı getirene de Su Ila ödül olarak para ve­ rileceği ni söyledi. Bu dav ran ı ş daha önce Su Ila 'yr evinde eli kolu bağlanmış bir durumdayken özgür bırakan bir ki­ şiye karşı soylu ve uygar bir insanın yapacağı bir davran ı ş değildi. l\larius o zaman Sulla'yı kaç ı rtmay ıp da Sulpici­ us tarafından öldürülmesine olanak verseydi her şeyi ele geçirecekti ama onu korudu. Birkaç gün sonra aynı olana­ �ı ele geçiren Sulla ise aynı biçimde davranmadı. Bunlardan dolayı senato belli etmeden Sulla'ya içer­ ledi, ha lk arasındaki kızgınlık ve başkaldıri istegiyse bazı davranışlarla açığa vuruldu. Çünkü halk, iyi bir konum is­ teyen yeğeni Nonius'un ve Servilius'un atanmasma, kar­ şı oy verip onlann onurlannı kınp, Sulla'nın yükse lme l e­ rine en çok üzüleceğini düşündüğü başka kişileri bu gö­ revlere atadı . (48) Sözde halk onun sayesinde özgürlüğü­ ne sahipmiş ve iste�iğini yapıyormuş diye Su Ila, bu işlere sevinir gib i yaptı ve birçok kişinin kinini yatıştırmak için karşıt partiden olan Lucius Cinna'yı consul seçti ve ona ant içirip kendinden yana olmak zorunda bıraktı. Cinna, Capitolium' a çıkıp elinde bir taş bu lunduğu hal­ de, Su l l a ya karşı iyi niyetini sürdürmemesi durumunda ta­ şın elden atıldığı gibi kendisinin kentten atılmasım isteye­ ceğine ant içerek söz verdi, aynı zamanda elindeki taşı ye­ re attı; o gün orada bulunanlar oldukca kalabalıktı. Cin'

79


na'nın eline erk geçer geçmez düzeni degiştinneye başladı, Sulla,yı dava et meyi tasariadı ve halk tribunu Verginius'u bu davayı açmak için görevlendirdi.

O mahkemesiyle uğra­

şadursun, Sulla Mithridates ile savaşmak için yola çıktı.

l l. Söylendiğine göre Sulla' nın İtalya 'dan ayrıldığı gün­ lerde Bergama 'da yaşamakta olan Mithridates'e birçok tan­ rısal belirtiler verilmiş. Bergamalıların kendisine doğru araç larla indirdigi çelenkli bir Nike yontusunun başını el­ ler ellemez yontu kırılmış, çelenk de tiyatroda yere düşüp

parçalanmış. B unun üzerine halkı korku, Mithridates ' i de

büyük bir umutsuzluk kaplam ı ş , ama yine de işleri wndu­ ğundan

çok başarılı olmuş. Öy le ki Asya 'yı, Romalıların

elinden, Bithynia ile Kapadokia'yı krallarının elinden al­

d ıkta n sonra Bergama 'da yerl eşt i , dostlarına servet, güç ve tiranlıklar dağıttı.

(49)

Oğullarına gel i nce , birisi (50)

Maiotis ' in

(5 1 ) ötesindeki

Pontos ve Bosporos'da

ıssız alanlara kadar uzanan yer­

lerde hiç kimse tara fı ndan rabatı kaçınlmadan

eski ege­

me nl iğini elinde bulunduruyordu. Ariarathes ise büyük bir

orduyla Trakya ve Makedonya üzerine

yürümeye uğraşır­

ken, komutanları da büy ük güçl erle başka topraklarda ba­ şarılar elde ediyorl ard ı ; bunların içinde en önde geleni Ark­

he l ao s, gemileriyle hemen hemen bütün denize egemendi; Kyklades adalarını yönetimi altına almaya çalı şt ı ve Ma­ laa 'nın ( 52) doğusundaki adalan n hepsini, hatta Euboia' yı bile ele geçirdi. Atina'dan başlayarak Teselya' ya kadar Yu-

80


nanistan kentlerini Roma 'ya karşı başkaldırıya yöneltti, yalnızca Khaironeia,da ufak tefek başarısazlıklara ugiada. Çünkü Makedonya praetoru Sentius,un (53) legatosu, yüreklili�i ve sağduyusuyla kendini gösteren Bruttius Su­ ra onu durdurdu. Bu adam bir artnaıın akıntısına kapalmış gibi Boiotia'yı boydan boya ele geçiren Arkhelaos'a uzun süre karşı koyup, Khaironeia yakınlannda üç savaşta çar­ pışarak onu kovdu ve yine deniz kıyısına sıkıştırdı. (54) Fa­ kat Lucius Lucullus, Bruttius Sura 'ya yerini, yolda olan Sul­ la'ya vermesini ve karara göre savaşı ona bırakmasını bu­ yurunca, işleri umduğundan çok başantı olduğu ve dürüst­ lüğü yüzünden Yunanistan onun yanına dönmeyi candan is­ tediıi halde Sura derhal Boiotia'dan ayrılıp Sentius'un ya­ nına gitti. Işte yaptığı en parlak işler bunlardır.

1 2. Sul la ise, tiran Aristio ' nun (55) kralın yanını tutmak zo­ rwıda bıraktıAı Atina dışında, kendisini elçilerle çağıran bü­ tün kentleri az zamanda zorla ele geçirdi ve her türlü savaş aracı kullanarak türlü sal dm yöntemleriyle Pire 'yi kuşattı. Fa­ kat biraz bekleseydi, zaten açlık ve gerekli olan şeylerin bu­ lunmaması nedeniyle yok olmanın eşiğine gelmiş olan yu­ kan kenti (56) kolayca ele geçirebilecekti. Fakat Roma'ya git­ mek için acele ediyordu, orada yapılan deıişikliklerden kor­ karak birçok tehlikeye, birçok çatışmaya ve büyük harcama­ lara katlanıp, savaşa hız verdi. Bu savaşta diger hazırlıklar­ dan başka savaş araçlarının sağlanması için, her gün bütün gücüyle çalışabilecek on bin katır arabasına gereksinim var-

81


dı. Araçlann birçoğu kendi ağırlıklan nedeniyle kınlıp bo­ zuldugu, birçoğunu da düşman dunnadan ateşe verip yaktı­ ğı için orman artık yetmez olunca Sulla kutsal korolara el at­ tı ve kent yakınlanndaki koruların en ağaçhsı olan Akademi korusunun ağaçlarını ve Lykeionunkileri kestirdi. (57) Bundan başka, savaş için çok paraya gereksinimi ol­ duğundan Yunanistan'ın dakunulması günah olan yerleri­ ne bile el uzattı, kimi zaman Epidauros 'tan, kimi zaman da Olympia'dan (58) en değerli, en güzel kutsal armağan­ ları getirtti. Hatta Delphoi 'daki Amphiktyon'lara (59) tan­ rının mallarını kendisine getirtmelerinin daha yararlı ol­ duğunu, çünkü bunu daha güvenli bir biçimde korunaca­ ğını, elden çıkarsa bile aldığından daha az geri vermeye­ ceğini yazdı ve arkadaşlarından Phokisli Kaphis' i, her al­ dığını tartıp almasını buyurarak gönderdi. Bunun üzerine Kap his, Del phoi 'ya gitti ama kutsal eşyaya dokunmaktan çekindi, Amphiktyonlar da bunları almasın diye ya]vardık­ lanndan, bunu yapmak zorunda olduğu için ağladı durdu. Bazılan tapınagın içinde kitara sesi duyduklarını söyleyin­ ce, ya buna inandığından ya da Sulla'yı inançlardan gelen bir korku içine atmak istegiy]e bu bilgiyi ulaştırdı. O da alay ederek, Kaphis'e "Tanrı şarkıyla kızdığını değil, se­ vindiğini gösteriyor, bunu anlamayışma şaşıyorum" diye mektup yazdı; sonunda Tanrı 'nın zenginliklerini isteyerek verdiğini söyleyerek onlan alıp getirmesini istedi.

13. Gönderilen diğer şeylerden Helen]erin çogunun ha­ beri olmadı, Kralın ( 60) verdiklerinden elde kalan gümüş fıçıya gelince, bunu, ağırlıgı ve büyüklüğü nedeniyle yük 82


hayvanlan taşıyamayacak lan için Amphiktyonlar parçala­ mak zorunda kaldılar. Bu davranış Titus Flaminius, Mani­ us Acilius ve Aemilius Paulus 'u anımsattı. Bunlardan bi­

ri Antiochus'u Yunanistan'dan kovduğu (6 1 ), diğerleri de Makedonya krallannı yendikleri zaman (62) yalnızca Yu­ nanistan tapınakları na el sürmemekle kalmayıp onlara hem armağanlar, hem saygılannı sunarak onları yüceltmişler­ di. Fakat aklı başında ve komutanlannın her derligini ses­ siz sedasız yapmaya alışık olan kişilerin başına yasal yol­ la geçenler özleri soylu olduğu, alçakgönüllü bir yaşam sür­ dükleri için düşüne taşına ve ölçülü harcama yaparlardı. Askerleri yüze gülüp insan kandırmayı düşmandan kork­ maktan daha ayıp bir şey sayarlardı. Sulla zamanındaki ko­ mutanlarsa en yüksek konumları erdemleriyle değil zorla elde edip düşmanlardan çok birbirlerine karşı kullanmak için silah gereksinimi duyuyorlardı. Buyruk verdiklerine

yakınlık gösterip askerlerin hoşuna gideni yapmak için pa­ ra harcayıp onların yorgunluklarını parayla satın aldılar, kimsenin haberi olmadan yurdu satılabilir bir şey durumu­ na getirerek kendilerinden daha iyi insanlara egemen ola­ lım derken en kötü insanların tutsağı

oldular. Marius ' u

kentten uzaklaştıran, sonra da Sulla i l e çarpışmak için yi­

ne geti ren i şte bu davranışlardır. Cinna ile adamlarını Oc­ tavius 'un katilleri, (63) Fimbria ile adamlarını Flaccos'un katilleri (64) yapan yine bunlardır. Başkalarının yönetimin­ de olaniann tö rele ri n i bozma, kendine yöneltme için bol bol para yediren, kendi adamlarına da para yagdıran Sul­ la herkesten çok bu işlerin elebaşısıydı, böylece başkala­ rının adamlarını yöneticilerini aldatmaya, kendininkileri zevk ve eğlenceye sürüklemek ve de o kuşatmayı yapabil­ mek için ona bol para gerekiyordu.

83


Çünkü Atina'yı ele geçirmek sevdasına fena halde ka­ pılmış, bu işi iyice aklana koymuştu. Buna da neden ya bir gölgeyle uğraşır gibi kentin eski ünüyle uğraşma onuruna erişmek istemesi ya da her fırsatta surların üstüne çıkıp kendini, Meteila'yı aşağılayıcı, kaba sözleriyle siniriendi­ ren tiran Aristion 'un bu gururunu inciten şakalarının içine işlemiş olmasıdır. Aristion, ruhu acımasızlık ve utanmaz­ lık alaşımı gibi olan bir kişiydi, Mithridates' in ne kadar kö­ tü huyu, kötü eğilimi varsa hepsini kendinde toplamı ştı. Kö­ tü yüreği yüzünden o zamana kadar sayısız savaş, birçok ti­ ranlık, birçok başkaldın atiatmış olan kente umarsız bir hastalık gibi en kötü sonu getiren bir dert oldu. Ö rneğin, o sırada kentte bir medimnos (65) buğdayın fiyatı bin drakhme (66) olduğundan halk Akropolis çev­ resinde biten küçük papatyalarla beslenip, ayakkabıları, de­ ri i1aç kaplarını kaynatıp yerken o bütün gün içkiyle, eğ­ lenceyle zamanını geçirip düşmanlarla eğlenmek için hop­ layıp zıpladı, maskaralık etti, Tanrıça'nın kutsal ışıgınm zeytinyağsızlıktan sönmesine aldırış bile etmedi, bir hemi­ ekton ( 67) buğday i steyen başrahibeye bir hemiekton bi­ ber gönderdi; kente acısm, Sulla ile anlaşsın diye yalvar­ maya gelen toyunlarla Bule üyelerini okla vurdurarak ba­ şından savdı. Oldukça uzun bir süre sonra da barış için gö­ rüşsünler diye Su Ila 'ya içki arkadaşlarmdan birkaçını gön­ derebildi . Bu adamlar yararlı bir şey önereceklerine The­ seus, Eumolpos ( 68) ve Med savaşlarını baliandıra balian­ dıra anlatınca, Sulla: "Behey tasasız insanlar, sözleriniz si­ zin olsun, çekilin karşımdan; Romalılar Atina'ya beni bil­ gi edinmeye göndermedi, onlara karşı gelenlerin başını ezeyim diye gönderdi" dedi. 84


14. Dediklerine göre bu sıralarda Kerameikos ' ta bazı ki­ şiler yaşlıların birbiriyle konuştuklarını duymuş, gelip Sul­ la'ya, bu adamların "tiran, Heptakhalkon (69) yakınındaki surları bekletmiyor ama, bu doğru bir iş değil, burası düş­ manların kolaylıkla geçebilecekleri tek yol, tek geçittir" dediklerini bildirmiş ler. O da bu sözleri yabana atmayıp ge­ celeyin oraya gelmiş, yerin alınabilir olduğunu görünce işe girişmiş. Sulla ' nın kendi anılarında söylediğine göre ilk olarak sura Marcus Ateius çıkmış, karşı laştığı düşmanın tul­ gasına tepeden öyle bir vuruş vurmuş ki kılıç parçalanmış ama adam yine de olduğu yerden kımıldamayıp karşı koy­ muş. İşte kent, yaşltiann dedigi gibi, o yerden alındı. Sulla da Pire kapısı ile Kutsal kapı arasındaki bölü­ mü (70) düzlettikten sonra, gece yarısı, trampet ve boru ses­ leriyle tüyleri ürperterek kente girdi. Sulla 'dan yagma ve kıyım onayı aldıklan için, askerleri sevinç naraları ve gü­ rültüyle kılıçlarını ç eke rek dar sokaklara atıldılar; bu sıra­ da ölenlerin sayısı hiç belli değildi ama şimdi bile kanın aktı ğı yere bakarak bu sayının ne kadar büyük olduğu kes­ tirilebilir. Çünkü kentin diğer yanlarında öldürülenlerden başka, agora yakınındaki öldürmeler Dipylon'un iç yanın­ daki Kerameikos 'a (7 1 ) kadar yayıldı, dökülen kanın ka­ pılardan akıp kentin varoşlarına taştığı da söylenir. Fakat yok ediliyor diye yurtlarına üzüldükleri için kendi lerini öldürenler bu kıyımda ölenlerden az degildi. Çünkü Sul­ la'dan h içb i r insanlık, hiçbir ölçülü davranış beklemeyiş­ l eri en iyi insanların gözünü korkuttu ve onlarda kurtuluş umudu bırakmadı.

Fakat bir yandan sürgün Midias ile Kalliphon Sul85


la 'ya yalvanp ayaklarına kapandıklan, öte yandan kendi ordugahındaki senatorlar kenti bağışlamasını istediği, ken­ disi de artık çalmaya doyduğu için, eski Atİnalılan öven bir söylev söyledikten sonra çokluğu azhğın, yaşayanlan ölülerin hatırı için bağışiayacağını bildirdi. Atina'yı mar­ tın birinci günü (72) aldığını Sulla anılannda söyler. O gün, hemen hemen Anthesteri on ayının ilk gününe raslar. Rasiantı olarak o gün kenti su basıp (73) zarariara neden olduğu için tufan o sırada oldu diye bunu anmak için bir­ çok ayinler yaparlar. Kent alındıktan sonra, tiran Akropolis'e kaçtı, orada onu kuşatması için görev Ien dirilen Curio (74) tarafından kuşatıldı, uzun süre dayandıktan sonra susuzluktan bitkin bir duruma gelerek teslim oldu. Hemen şöyle bir tannsal işaret göründü: Curion 'un tiranı götürdüğü aynı gün ve ay­ nı anda apaçık havada bulutlar toplandı ve sağanak biçi­ minde şiddetli bir yağmur boşanıp Akropolis' i suyla dol­ durdu. Çok geçmeden Sulla Pire 'yi de aldı. Yaktırdığı şey­ ler arasında Philon'un (75) hayran olmaya değer bir yapı­ tı olan donanım deposu da vardı.

ı s.

Bu arada Mithridates' in komutanı Taxiles yüz bin ya­ ya asker, on bin atlı ve doksan tane dört atlı, tırpanlı ara­ bayla Trakya ve Makedonya 'dan geldikten sonra Arkhela­ os'u çağırdı. Arkhelaos hala Munykhia'da (76) demir at­ mış durumda bekliyordu, ne denizden uzaktaşınayı istiyor ne de Romalılarla savaşma isteği duyuyordu; bütün düşün-

86


düğü savaşı uzatmak ve Romalıları umarsız bırakmaktı. Sunlan ondan çok daha iyi gören Sulla barış zamanında bile kendilerini beslerneye yetmeyen verimsiz topraklar­ dan Boiqtia'ya gitti. Savaş arabaları ve atların en önemli kırıcı güç olduğunu bildiği halde yalçın ve atlı biriikiere elverişsiz olan Attika'yı bırakıp ovalara, Boiotia'da yayı­ lan topraklara gitme düşüncesini birçokları yanlış buldu. Fakat Sulla söylendiği gibi, açlık ve kıtlıktan kaçmak için savaşı göze almak zorunda kaldı. Zaten Thessalia'dan Sul­ la 'ya yardım getiren ve barbarların geçİtte beklediği pra­ etorluk yapmış, fazla tutkulu bir adam olan Hortensius da onu korkutuyordu. İşte bu nedenlerle Sulla Boioria yolu­ nu tuttu. Kophis Tithoralı (77) olduğu için barbarları aldatarak Hortensius'u Parnassos'tan, başka yollardan geçirerek, o zaman şimdiki gibi bir kent değil de çevresi kesik, girin­ tili, çıkintılı bir kaya üstünde bir düşmanın saidınşını kar­ şılayıp savmak için düzenlenmiş bir yer olan ve Kserkses geliyor diye kaçan Phokislilerin göçüp kurtulduklan yere, Tithora'nın aşağı bölümüne götürdü. Hortensius orada or­ dugah kurup gün boyunca düşmanları püskürttü, gecele­ yin de geçilmesi güç yerlerden Patronis'e (78) inip önüne çıkan Sulla ile birleşti.

1 6. Bunlar bir araya gelince Eletea (79) ovasının ortasın­ daki geniş ve altında su bulunan bir tepeyi ele geçirdiler. Adı Philoboiotos olan bu tepenin doğasını ve konumunu 87


Sulla çok begenerek över. Ordugah kurduktan sonra hep­ si birden düşmana pek az kişi göründüler. Nitekim atlılar bin beş yüz kişiden fazla degildi, yayalarsa on beş binden azdı . Işte bunun için karşı yanın komutanları Arkhelaos' u zorlayarak v e birliklerini sıraya dizerek ovayt at, araba, büyüklü küçüklü kalkanla doldurdular. Hep birlikte savaş­ mak için sıraya diziimiş bu kadar çok kişinin gürültü ve bağrışmalan gökleri aştı. Bundan başka gösterişliliklerin­ den gelen çalım ve gururlan da korku uyandınnakta etki­ siz ve yararsız değildi; altın ve gümüşle ince bir biçimde işlenmiş silahların parıltılan, bakırla çeliğin parlaklığına kanşan Med ve lskit khitonlarının renkleri askerler kıpır­ dadıkça ve sallandıkça ateşe benzer ve öyle korkunç gö­ rünüyordu ki Romalılar ordugaha doğru çekildiler, SuHa korkulannı geçiştirecek bir söz bulamadı, kaçmalarını zor­ la önlemek istemediğinden susup bekledi, barbarların ku­ rularak ve gülerek kendileriyle eğlenmelerine güçlükle katlandı . Gerçekte, her şeyden çok bu duruma katianma onun işine yaradı. Karşı yandakiler onu küçümseyerek büyük bir disiplinsizliğe düştüler, zaten buyruk veren çok olduğu için komutanlannın sözünü de dinlemiyorlardı; ordunun küçük bir bölümü direnip ordugahta kalıyor, çoğunluğu ise yağma ve çapulculuk istegine kapılarak ordugahtan birkaç günlük yol kadar uzaklaşıyordu. Komutaniann hiçbiri buy­ ruk vermediği halde, askerlerin Penapeia (80) kentini baş­ tan aşağı yakıp yıktıklarını, Lebadeia 'yı yağma edip ön­ görü yerini soyduklarını söylerler. Sulla'ya gelince, gözü­ nün önünde kentlerin yıkılıp yakılmasından mutlu olma­ yıp üzüldüğü için askerlerini işsiz bırakmadı, aksine onla-

88


n toplayarak Kephisos ırmagının akışını çevirme ve siper kazma zorunda bıraktı, bu işlerin yorgunluğundan bıkıp tehlikeyi yeğlesinler diye kimseye rahat vermedi, işi bıra­ kanları kollayıp cezalandırdı. Sonunda da düşündüğü ol­ du. Çalışmaya başladıklarının üçüncü günü Sulla araların­ dan geçtiği zaman askerler bağrışarak kendilerini düşma­ na karşı yürütmesini istediler. O da bu sözlerinin çarpış­ mak istedikleri değil, çalışmak istemedikleri anlamına gel­ diğini söyledi ve: "Eğer gerçekten dövüşme isteğindeyse­ niz, silahlannızı alıp oraya gitmenizi buyuruyorum" diye­ rek bir zamanlar Parapotamioiluların olan kaleyi (8 1 ) gös­ terdi. O zaman kent yok edildiğinden, kalan kayalık ve uçu­ rumlada çevrili bir tepe, Heylion dağıyla bunun arasın­ dan geçen, eni kadar bir uzaklıkla bu ikisini ayıran Assos ırmağı tam dağın eteğinden Kephisos'a kadar, dik bir ya­ takta aktı ğı için ordugÜl kurmaya uygun bir yerdi. Sulla tunç kalkanlıların (82) oraya doğru atıldığını görünce toprakları ele geçirmek için daha önce davran­ mak istedi ve askerlerinin isteğinden yararlanarak orayı aldı. Oradan püskürtölen Arkheleos ordusunu Khairone­ ia 'ya gönderdi. Sulla 'nın ordugahından bazı Khaironeia­ lılar ondan kentlerini yüz üstü bırakmamasını istediler. Sulla askeri ttibunlarından biri olan Gabinius 'u bir legi­ on ile oraya gönderdi, Gabinius 'dan önce varmak isteyen fakat bunu başaramayan Khaironeialılara da gitme iznini verdi. Böylece onlara karşı iyi ve kurtanlması gereken­ lerden daha çok kurtarmaya istekli davrandı. l ubas (83) ise bu işe Gabinius 'un değil Erucius'un gönderildiğini söyler. Kentimiz (84) bu kadar büyük tehlikelerden güç­ lükle kurtuldu.

89


1 7. Lebadeia ve Trophonios'tan (85) R omahiara iyi ha�

herler ve zaferi müjdeleyen öngörü söylentileri geliyordu . Bunlar hakkında oralılar daha çok şeyler söy l erler. Anıla­ rının onuncu kitabında Sulla 'nın kendisinin y azdığın a gö­ re de Yunanis tan 'da ticaretle uğraşanlar arasında hiç de si­ Jik bir kimse olmayan Quintu i s Titius, K.haironeia savaşı­ nı kazandıkt an az sonra Sulla'nın aynı yerde ikinci bir sa­ vaşa girişeceğini ve orada düşmanı yeneceği ni Troph on i­ os'un öngördüğünü gel i p s öylemi ş . Bundan sonra kıtada görevli bul unanl ardan Salvienus adında bir adam Sulla'ya İtalya'daki işlerin nasıl sonuçlanacağını tanrıdan öğren ip bildirdi. Güzellik, büyüklük bakımından Olymposlu Ze­ u s ' a benzer bir tanrı gördüklerini söylemekle ikisi de tan­ rının biçimi hakkında aynı b i l gile ri veriyorlardı. Sulla As sos ' u geçtikten sonra He dyl i on eteğine gele ­ rek Assia denilen bölgede, A kanti on ile Hedy li on (86) ara­ sında güçlü savunma noktası kuran Arkhealos 'un karşısın­ da ordugahını kurdu . Arkhelaos 'un adı ben i ms enerek bu­ gün b i l e buraya Arkhel aos denir. Bir gün geçt ikten sonra Sulla dü şman l arı savaşa gi r mek iste d i ği zaman onları şa­ şırtmak için Murena'yı (87) bir l eg ion , iki kahort ile bıra­ kıp kendisi kephi sos boy unda adaklar kestirdi. Bu adak­ larla sonucun daha iyi olacağı için oradaki orduyu almak ve daha önce dü şmanlarca ele g eçiri len Thurion de ni len dağda durumu incelemek için Khaironeia'nın yolunu tut­ tu. Bu Orthopagon dediğimiz yalçın, topaç b iç imi ndeki dağ tepes id i r. Eteğ inde Morion suyuyla Thurionlu Apo l ion ' un tapınağı vardır. Bu ad Tann 'ya, Khai rone ia kentini kurdu-

·

90


gu söylenilen Khairon'un annesi Thuro' nun adıyla bag� Iantılı olarak verilmiştir. Bazılarına göre de

Apolio n Put·

bios tarafından Kadmus 'a yol gösterici olarak verilen in· ek ona burada görünmüş, Fenikeliler in eğe thor dedikleri için de, bu yer adını ondan almış.

(88)

Kha iro ne ia ya yaklaşan Sulla'yı kentin askeri tribu­ '

nu silahlandırılmış askerlerle karşıladı ve defneden bir çe­ lenk sundu. Sulla çelengi kabul edip askerleri selamladık­ tan sonra onları tehlikeye atılmaları için yüreklendirdi. Bu

sırada yanına Homo l oi kho s ile Anaxidamos adında iki Khaironeialı gelip Sulla kendilerine az sayıda asker verir­ se, Thurion' u ele geçirenleri oradan çıkarıp atma sözünü verdiler. Petrakhos denen yerden, M use i on 'dan geçerek

Thurion'un tepesine varan, barbarları n bilmediği bir yo l varmış, bu yo lu izleyerek kolayca düşmaniann üzerine gi­ deceklerini ve

onları yukardan taşlayac aklan nı ya da ova­

ya püskürteceklerini söylediler.

Gabinius'un bu adamiann yürekl i ve güvenilir olduk­ ları güvencesini vermesi üzerine

Sulla onlara işe girişme

buyrugunu verdi. Sağ kanad ın yönetimini kendisi alarak, sol kanadı da Murena' ya bırakarak

ordusunu savaş düze­ nine soktu, atlıları iki kanada yerleştirdi . Legatusları Gal­ ba ve Hortensius ise yanlarında yedek kohortlarla arkada, tepelerin üzerinde arkadan çevirmek için nöbet bekliyor­ lardı. Çünkü düşmanların

Romalılan kuşatmak için, uç­

lardaki birliklerini birçok atlı ve aya�ına çabuk hafif si­ lahlı askerlerle çevirme yapabilmeye elverişli, kolay hare­

ket edebilir bir duruma soktukları görülüyordu. 91


1 8. Bunun üzerine Khaironeiahlar Sulla 'dan Erucius 'u ko­ mutan

olarak alıp gi z li c e Thurion' un çevresini do laştı lar. . bir kargaşalık ve

Düşmana göründük leri zaman bunlarda

kaçışma oldu, daha çok kendileri birbirlerini öldürdüler. Çünkü karşı koymay ıp

aşağı doğru atı ldılar, kendi mızrak­ ları üzerine düştüler, birbirlerini iterek ken di leri ni yokuş aşağı bıraktılar ve yukardaki düşman l ar onları zırhsız yer­ lerinden vurdu. Sonuçta, Thuri on çevresinde üç bin kişi yok olup gitti. K açan l ara gelince, çatışma sırası kendisine ge l m iş olan Murena bunlardan bazılarının yol unu kesti ve önl er i ne çıkarak on ları yok etti. Bazı l arı da kendi ord ugah larına koşuştular, savaşa hazır sıraların içine karmakan ş ık b i r bi çim de atı larak o askerlerin de çoğunu korku ve kar­ gaş a l ı k içine attılar, komutaniarına da boş yere zaman kay­ betti rdi l er Işte asıl bu kendisi için kötü oldu. Çünkü Sulla telaş içinde bulunan düşmaniara karşı yü­ rüyerek ve iki ordu arasındaki uz akl ığ ı hızla kı saltarak tır­ pan h arabalann güc ünü yok etti. Bu arabal ar ilerlemele­ rine hız ve ren uzun koşularda güçlüdür ama kısa uzak l ık koştukları zaman, geri lmemiş yaylardan atılan oklar gibi etki si z ve güçsüz kalırlar. Barbarlar o zaman işte böyle bir duruma düştüler. tık araba l ar gevşekçe koştuklan ve Ro­ ma l ı lara güçsüz bir bi ç i m de saldırdıkları için Romalılar bunları ko layc a etkisiz duruma getirdiler. Artık gülüşme­ lerle, alkışlamalarla at ko ş u lar ı nda olduğu gibi başkaları­ �orlardı. . ö_�k yaya askerler çarpışıyordu, barbarlar sarisalan­ ­

.

,

nı ( �atıp kalkanlarını yaklaştırarak çarpışma düzeni­ ;f8 kof!!!1Jlya uğraşırken Romalılar da ka rgı larını yere atı-


y or,

kılıçlannı çekiyor, düşmanlarm sarisalanna vurarak bunları bir yana atıyorlardı. Istedikleri bir an önce şiddet­ le düşmana saldırmaktı. Çünkü kral m komutanlarının de­ ğişik kentlerde, verdigi bir kararla özgür bırakıp ağır si­ lahlı yaya askerler arasına bölüştürdüğü on beş bin köleyi düşmaniann ön sıralarında görüyorlardı. Bir Romalı cen­ turion, kölelerin ancak bayramlarda ağızlarını açma hak­ kına sahip olduklarını söyler. Böylece bu köleler ağır si­ Jahlı yaya askerler tarafından, sıranın eni ve boyu yüzün­ den güçlükle itilip kişiliklerine aykırı olarak direnmeye cesaret ettiler. Romalıların arkadan kıyasıya kullandıkları ucu alevii oklar ve kargılar bunların yollarını değiştirtti ve düzenlerini bozdu. 19.

Arkhelaos kuşatma yapmak için sol kanadı ilerietin­ ce Hortensius yaniara saldınnak için buyruğundaki ko­ hortları koşturdu. Arkhelaos çevresindeki iki bin atiıyı ça­ bucak o yana çevirdiği için Hortensius kendi ordusundan yavaş yavaş uzaklaştı ve düşmanlar tarafından çevrilerek bu kalabalığın baskısıyla dağlık yerlere dayandı. Sulla bu­ nu hab er alınca henüz savaşa girmemiş olan sağ kanattan yardıma koşnı. Arkhelaos atların kaldırdığı tozdan işi sez­ diği için Hortensius 'u bir yana bıraktı, dönerek hazır ba­ şında komutan yokken hazırlıksız avlamak için Sulla'nın bulunduğu sağ kanada ilerledi. Taxiles'in de bu sırada tunç kalkanlılan Murena'ya doğru yürütmesiyle her iki yandan gürültüler çıktığı, dağ­ lar birbirine ses verip çınladığı için Sulla ne yana gitmek 93


gerektiğini kestiremeyerek şaşınp kaldı. Sonra askerleri­ nin başına dönmeye karar verip Hortensius 'u dört kohortla Murena ' ya yardımcı olarak gönderdi , kendisi de beşinci kohorta arkasından gelmesi komutunu vererek ordunun sag kanadına döndü. Oradakiler zaten Arkhelaos'la eşit güçlerle çarpışmaya girişmişlerdi. Sulla 'yı görünce düşma­ nı büsbütün sıkıştırdılar ve üstünlük sağlayarak kaçanları ırınağa doğru, Akontion dağına doğru kovaladılar. Ama Sulla tehl ikede olan Murena 'yı unutınayıp adamlarına yar­ dıma koştu, bunların yenildiğini görünce o da düşmanı ko­ valamaya koyuldu. Barbariann birçoğu ovada yok edildi, çoğu da kendi­ lerini ordugahlarına atmak isterken kıl ıçtan geçirildi, öy­ le ki o koca insan kütlesinden ancak on bini Khalkis'e (90) kaçabi ldi . Sulla ise askerlerinden on dört kişinin yok ol­ duğunu, bunlardan da iki sinin gece geri geldiklerini yazar. Savaşı böylece, ustalıkla, güçle oldugu kadar talihi yüzün­ den kazandı diye zafer anıtma

Ares, Nike ve Aphrodit'e

yazdırdı. Bu anıt, Arkhelaos'un askerlerinin Molos suyu­ na çekildikleri ovada kazanılan zafer için diki l di; başka bir anıt da Thurion'un tepesine dikilmiştir, üzerine barbarla­ rın kuşatılmasında yiğitlik gösterdi ler diye, Yunan harfle­ riyle Homoloikhos ile Anaxidamos'un adları yazılmıştır. Zaferin onuruna Su Ila Thebai 'de bir şenlik düzenle­ yip salıneyi Oidipos çeşmesi yanına koydurttu. Thebaili­ lerle arası hiç iyi olmadığından yargıcılar başka kentler­ den getirtilen Yunanlılardandı . Thebai halkının elinden arazisinin yarısını alıp Apolion Putbios ile Zeus Olym­ pos ' a bağışladı, geliriyle de kendisinin tapınaklardan al­

mış olduğu paranın ödenmesini buyurdu.

94


20. Sulla bu işlerden sonra kendisine karşı partiden olan Flaccus 'un (9 1 ) consul seçilip, yanına askeri güçler alarak, sözde Mithndates i le ama gerçekte kendisiyle çarpışmak üzere lon denizini geçtiğini duyunca onu karşılamak için Thessalia yolunu tuttu. Meliteia (92) kenti yakınlarına va­ rınca, kralın ilkinden aşağı olmayan bir ordusu arkasında bıraktığı yerlerde yağmacılık yapıyor diye her yandan ha­ berler geldi : Doryalos, içinde Mithridates ordusunun en iyi yetiştirilmiş, en düzenl i seksen bin askerini getirdiği bü­ yük donanınayla Khalkis 'e yanaşır yanaşmaz Boiotia'ya atlayıp ülkeyi ele geçirmişti. Isteği Su Ila 'yı çarpışmaya sürüklemekti, bunun önüne geçmek isteyen Arkhelaos'u dinlemek şöyle dursun bir de "Önceki savaşta aldatılmış olmasaydık öyle binlerce kişi hiç yitirilir miydi?" sözünü yayıp durmuştu. Ama Sulla çabucak geri dönerek Dorylaos' a Arkhe­ laos'un aklı başında, Romalıların iyi niteliklerini pek iyi bilir bir adam olduğunu anlattı. Öyle ki Dorylaos Tilphos­ sion (93) yakınlarında Sulla ile şöyle bir çarpışınca sava­ şm doğru olmadığını, ama savaşı uzatmayı, Romalılan ge­ reksiz giderlere sokmaya düşünenierin başına geçti. Ordugah kurdukları Orkhomenos (94) yakınındaki alan Arkhelaos 'u yüreklendirdi, çünkü atlı asker bakımın­ dan üstün olan için orada savaşmak daha uygundu: O yer, Orkhomenos kentine bağlı olduğu, Melas ırmağının bitti­ ği bataklıklara kadar dümdüz uzandığı için Bolotia ovala­ rının en güzel i, hem de en genişidir; Melas ırmağı Orkho­ menos kentinin alt bölümünden çıkar ve kaynağı gemile­ rin işlemesine elverişli olan biricik Yunan ırmağıdır, suyu 95


Nil'inki g ib i yazın en uzun günlerinde artar. Çevresi nde Nil 'dekine benzer bitkiler yetişir, yalnızca bunlar fazla bü­ yümez ve meyval an yoktur Bu ırmak uzun değil dir suyu­ nun çoğu yosunlu ve çalılık bataklıklarda kayboluverir, küçük bir böyümüyse Kephisos 'a karışır, kaval kamışı iş­ te özellikle buradaki bataklıkta yetişir. .

,

21. Yakın yerlerde ordugah kurduktan sonra Arkhe lao s d uru ldu; Sulla ise, elinden gel di ği kadar, sert ve atla geçil­ meye elverişli topraklan düşmaniara kapayarak onları ba­ taklıklarda tutmak amacıyla her iki yana s İperler kazdırdı. Düşmanlar buna dayanarnay ıp komutanları bırakır bırak­ maz, şiddetle ve sel g i b i atıldılar; hem yalnızca Sulla'nın si per kazan adamlarını dağıtınakla ka l may ıp korumania­ nn çoğunu da püskürte rek kaçırttı lar. O zaman Sulla attan indi, eline bir bayrak alarak kaçanların arasından düşman­ ıara dogru iler l ed i ve şöyle bağırdı: "Ey Romalılar, bura­ da ölmek be ni m için onurlu bir şey; siz de, komutanınızı nerede bıraktımz d i ye soranlara Orkhomenos'ta demeyi unutmayın.'' Bu sözler askerlerinin duygularını değiştirdi ve sag yandaki kohortlardan ikisi Sulla'nın yardımına koştu. Sul­ la da böylece düşmanı kaçırttı. Sonra, askerlerini biraz ge­ ri çekip yemek verdikten sonra yine siper kazdırarak düş­ man ordugahını te m izl erneye çalıştı. Düşmanlar da önce­ kinden daha iyi bir düzende yaklaşıyorlardı. Arich elaos ' un kan sı n ın oğlu Diogenes e n üstün asker olduğunu göstere,

96


rek h erke s i n gözü önünde vurulup düştü, okçularsa Roma­

lılar tarafından sıkıştınldıklarından, dönecek yer bulama­ yarak ellerine birçok ok al ıp k ılı ç yerine düşmanı bunlar­ la v urdul ar, sonunda çoğu yaralı olarak ord ug ahlarına sı­ ğınıp korku içinde kötü bir gece geç i rdi ler. Gündüz olunca Sulla askerl er in i gene düşman ordu­ galıı na götürüp siper kazdırdı, savaşa girişrnek için gel en birçok düşman askerini kaçırttı ve korkudan aralarından hiç kimse karşı koymadığı iç in zorla ordugahlarını aldı. Ba­ takl ıklar kanla , gö l ölü akerlerle öyle doldu ki o savaşın üstünden hemen hemen iki yüz yıl geçt i ği halde , bugün bi­ le buralarda ça mura saplanmış barbar yay ları ve m i ğfer le ri , demir zırh parç al arı , kı lı ç la r bulunur. Anlatıldığına gö­ re Khairon eia ve Orkhomenos ya kınlarınd a olup b i ten l e r işte b u nlarmı ş . (95) ­

22.

Cinna ve Garbo'ya gel ince, (96) Ro ma da bell ibaşlı i nsanlara yasad ı ş ı ve çok kötü davranı yorlardı , bunlardan birçoğ u tiranl ı kta n kaç arak sanki bir sığınağa gider gibi kendilerini Sulla ' nın ordu gahına attılar, az zamanda S ul­ la' nın yan ı n da bir tür senato oluştu. Meteila ise c an ın ı ve çocuklarını güçlükle kurtararak Sulla ' ya gel i p düşmanla­ rın evini, köşklerini yaktığını haber verdi, ke ntteki l erin yard ı m ı na ko ş su n d iye yal vardı . Vurdunun ezil mesine göz yummak da, Mithridates savaşı gibi ö neml i bir işi yan d a b ırakı p y urd a dönmek de istemeyen Suiia ne yapacağını şaşırmış bir durumdayken �

97


Kralın komutanı Arkhelaos 'dan gizlice bazı um ut verici ha­ geti re n Delosl u bir satıcı çıkageldi . Bu iş S u ll a ' nın o kadar hoş una g i tt i ki A rk he laos ile bir an önce buluşup görüşmek için sabırsızlandı. Bu görüşmeyi. Apolion Ta­ pmağı 'nın bulunduğu Delion (97) kenti yakınlarında. de­ niz k ıyıs ında yaptılar. Söze A rkhe l ao s baş l ad ı . Sulla'dan A s ya ile Pontus'u bırakıp Kra l dan para. gemi ve i sted i ğ i kadar askeri güç alıp Roma 'dak i sava ş a gi tme si ni önerdi. Söz sırası Sulla'ya ge­ lince, ona M i thri date s ' i düşünmeyip yerine kendis i n i n kral ­ l ı ğ ı a lm asını , gemile r i vererek Roma 'nın bağdaşığı ol ma­ sım ön erd i . Arkhelaos bu ihanet önerisini şiddetle geri çe­ virince Sulla şöyle dedi: "Demek ki Arkhelaos, sen Kap a­ dokialı, bir barbar kralın adamı (veya istersen d ostu diye­ l i m ) o l du g un halde bunca iyiliğe karşılık hiçbir onursuz­ luğa katlanmıyorsun, öyle mi? O halde n ası l ol uyor da Ro­ malı bir komutan olan bana , Sul la gib i bir adama hainlik­ ten söz etmeye ce saret ed iyorsun? Şu yanındaki yüz yirmi bin k i ş i de n ka l an pek az insanla Khaironeia 'dan kaçan� i­ ki gün O rkhomen os bataklıklarında saklanan, B o i o tia ' y i ö l ül erden g eçi lem eye cek bir durumda bırakıp giden Ark­ helaos o ld uğunu unutuyor musun?" B unun üzer i ne A rkhel aos S u ll a ' ya karşı davranışını değ i ştirdi , d i z l er i n e kap andı , savaşı b it i rmesin i , Mithrida­ tes i le uyuşmasını istedi. Sulla bu öneriyi k ab u l etti . Ara­ larındaki an l aşm anın maddeleri şöy leyd i: Mithridates As­ ya ( 98) ile P aph l ago ni a 'yı bırakacak, Bithynia ' yı N ikome­ des'e, Kap adok i a ' yı da Ariobarzanes'e geri verecek, Ro­ malılara iki bin ta l ent (99) ödeye cek ve don anım l ı , bakır süslü yetmi ş gemi verecekti; S u lla da ona kalan yerle ri n berler

98


egemenliğini sağlayacak ve onun Roma'nın bağdaşığı ol­ duğunu açıklayacaktı .

23. Bunlar kararl aştınldıktan sonra Sulla Thessalia ve Makedonya yolunda, saygıyla davrandığı Arkhelaos yanın­ da olduğu halde, Hellespontos'a doğru ilerledi. Arkbela­ os Larissa yakınında tehlikeli bir hastalığa tutulduğunda, Sul la, ilerlemekten vazgeçerek ona kendi komutan veya

yönetici lerinden biriymiş gibi iyi baktı. Bunlar Khairone­

ia savaşıyla ilgili dedikodulam yol açtı : Sözde bu savaş dü­ rüst bir biçimde kazamlmamış, hem de Sulla Mithrida­

tes' i n tutsak alınan dostlarını geri venniş, yalnızca Aris­ tion'u zehirle öldürtmüş, o da Arkhelaos'a karşı diye. Özel­ l ikle bu dedikodulann nedeni Sulla ' nın bu Kapadokialıya

Euboia'dan on bin pletronluk bir toprak vermesi, onu Ro­

ma'nın dostu saymasıydı. Sulla anılannda bu konuJarda suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışır.

O zaman Mithridates'ten elçiler gel ip Sulla'ya onun

bütün konuşulanlan kabul ettiğini, yalnızca Paphlago­

nia 'nın elinden alınmasını doğru bu lmadığını ve gemile­

rinin hepsini vermeyi kabul etmediğini söyleyince Sulla öf­ kelenerek: "Ne diyorsunuz? Eğer, bunca Romalının canı­ na kıyan sağ elini kendisine bağışlarsam dizierime kapa­ nacağını sandığım Mithridates benimle Paphlagonia ' yı çe­

kişiyor, gemileri verınem diyor ha? Şimdi Bergama 'da oturmuş bu görmediği savaş hakkında düşünce üretiyor, a­ ma ben Asya 'ya geldiğim zaman herhalde başka bir dil kul-

99


lanacak" dedi. Elçiler bunun üzerine agızlarını açamadı­ lar, yalnızca Arldıelaos ağlayarak, Sulla'nın sağ elini tu­ tup yalvardı ve onun öfkesini yatıştırdı. Ne yapıp yapıp o­ nun istediği koşullarda barışı sağlayacağını, Mithridates'i kandırmazsa kendi canına kıyacağını söy teyerek sonunda Sulla 'yı kendisinin Mithridates 'e gönderilmesinin iyi ola­ cağına inandırdı. Bu konuşma üzerine Sulla, onu yola çıkardıktan son­ ra kendisi Maidike'ye ( 1 00) girdi, orada birçok yeri yağ­ maladıktan sonra yine Makedonya'ya dönüp Arkhelaos'u Philippoi ( I O 1) yakınlarında kabul etti. O da her şeyin yo­ lunda oldugunu, fakat Mithridates' in her ne pahasına olur­ sa olsun Sulla ile görüşmek istediğini söyledi. Bu isteği­ nin nedeni özellikle Fimbria idi . Karşı partiden olan Fimb­ ria. Flaccus'u öldürmüş, Mithridates'in birkaç komutanı­ nı yenmişti, şimdi de Mithridates'e karşı yürüınekteydi. Mithridates, bunlardan korkarak Sulla ile dost olmayı da­ ha uygun buluyordu.

24. Mithridates ile Sulla Troas' ın Maltepe Daradons ( I 02) kentinde buluştular. Mithridates' in yanında iki yüz kürek­ li gemi, yaya askeri güç olarak yirmi bin silahlı asker, altı bin atlı, çok sayıda tırpanh araba; Sulla'nın yanında ise dört kohort ile iki yüz atlı vardı. Mithridates Sulla'ya doğ­ ru gidip sağ elini uzatınca, Sulla Arkhelaos 'un kabul etti­ ği koşullarda savaşı bitiriyor mu diye sordu. Kral ses çıkar­ mayınca, Sulla: "İlk sözleri söylemek bir şey dileyenlere dü1 00


şer, kazananlara susmak yetern dedi. Bunun üzerine Mith­ ridates savaşın nedenini bir yandan tann sal güçlerin, bir yandan da Romahiann üstüne atarak sorumlu olmadığını kanıtlamaya çalıştı. Sulla sözü alarak: "Mithridates' in dil ustası olduğunu eskiden beri başkalarından duyanm ama şimdi buna kendim de tanık oldum'' dedi . Çünkü Mithnda­ tes bu kadar kötü ve yasal olmayan işleri haklı gibi göster­ mek için bol bol güzel sözler bulmuştu. Sulla Mithridates'in acımasız davranışlarını sayıp döktükten, onu kötü olmakla suçladıktan sonra, Arkhelaos'la kararlaştırdıklarını yeri­ ne getiriyor mu diye yine sordu. Mithndates 'in evet deme­ si üzerine Su Ila onu selamladı ve san hp öptü, sonra kral Ari­ obarzanes ile Nikomedes'i çağırarak onlarla barıştırdı. Böylece Mithndates Sulla'ya yetmiş gemi ve beş yüz okçu verdikten sonra Pontos'a gitmek üzere denize açıldı. Sulla'ya gelince, bu anlaşma nedeniyle askerlerinin canının sıkıldıgını duyumsadıgı zaman (çünkü Asya 'da bir gün için­ de yüz elli bin Romalıyı öldürten, baş düşmanlan olan bu kra­ lın dört yıl durmadan vergiler ve soygunlarla kasıp kavurdu­ ğu Asya'dan elleri dolu, zengin olarak çıkıp gitmesini gör­ mek bunlann hoşuna gitmiyordu) eğer Fimbria ile Mithrida­ tes güçlerini birleştirirse onlarla başa çıkamayacağım söyle­

yerek askerlerine karşı kendini temize çıkarmaya u�ı .

25. SuI l a oradan Thyateira ( 1 02) yakınında ordugalı kur­ muş olan Fimbria 'ya doğru yürüdü, ona yakın bir yerde or­ dugahını kurarak çevresini hendeklerle çevirtti. Fimb-

101


ria'nın askerleri de üstlerinde yalnız tumcalan olduğu halM de ordugahlanndan çıkıyor, Sulla'nın askerlerine selam verdikten sonra istekle onlara yardım ediyorlardı. Bu de­ gişmeyi gören Fimbria, Sulla ile de uzlaşamayacağından korkarak ordugahında kendini öldürdü. ( 1 04) Sulla genel olarak Asya'yı yirmi bin talentlik zarar ödemek zorunda bıraktıktan başka ( 1 05), bir de evlere yer­ leştirdİğİ askerlerin saygısızhğı ve mal hırsı yüzünden her ailenin ayn ayn canını yaktı : Ev sahiplerinin konuklanna her gün dört tetradakhme ( 1 06) vermesini, aynca hem on­ lann hem de çağırabildikleri kadar dostlannın yiyecekleM rini sağlamalarını buyurmuştu. Bundan başka subaylann her biri günde elli drakhme ( 1 07) ve bir evde bir de sokak­ ta giyecekleri iki giysi alacaktı. 1 08)

26. Bunun üzerine Sulla bütün donanmasıyla Ephesos 'dan denize açılıp üç gün sonra Pire 'de karaya çıktı, Eleusis giz­ lerini öğrendikten sonra Teoslu ( 1 09) Apellikon'un kitap­ lığına el koydu. Aristo ile Theophrastos 'un o zaman ge­ nellikle iyi tanınmayan kitaplarından birçoğu bu kitaplık­ taydı. Bu kitaplık Roma 'ya taşınmış, dilbilgici Tirann i on ( 1 1 0) büyük bir bölümünü bulabilmiş, Rhodoslu Andro­ nikos da ( l l I ) böylece el yazmalarından bol bol yararla­ narak onlan yaygınlaştırmış, bugüne kadar korunan yapıt listelerini yazmış. Eski peripatetiklerin kendiliklerinden açık düşüneeli ve geniş bilgi sahibi olduklan bilinir. On­ lar da Aristo ve Theophrastos 'un yapıtlarından pek azının 1 02


hem de do�ru olmayan yazmalannı ele geçirmiş) erdi. Çün­ kü Skepsisli ( l 1 2) Neleus'un mirası (Theophrastos kitap­ lannı bu adama bırakmıştı) anlayışsız ve dar kafalı insan­ Iann eline geçmiştir. Sulla Atina 'd ayken ayaklannda, uyuşukluk ve ağırlık veren bir sızı başladı. Strabon 'a göre bu "damla hastalıgı­ nın bocalamasıdır". (1 1 2) Sulla bunun için Aidepsos'a ( l I 3) geçerek orada ılıcalardan yararJandı, tiyatro sanat­ çılanyla günlerce tasasız vakit geçirdi. Bir gün deniz kıyı­ sında dolaşırken balıkçılar ona nefis balıklar getirdiler. Bu arma�anlardan hoşlanan Sulla oruarın Halaili olduklannı öğrenince: "Hala Halaj 'li bir insan yaşıyor mu?" dedi. Çünkü Orkhomenos savaşını kazandıktan sonra düşmanların pe­ şine düşmüş, Boiotia'nın Anthedon, Laryına ve Halai gi­ bi üç kentini yakıp yıkmıştı. Korkudan balıkçılan n dili tu­ tuldugundan Sulla gülümseyerek içieri rahat gitmelerini, çünkü değersiz ama hiç de yabana atılmayacak aracılarla geldiklerini söyledi. Halaililer, bu nedenle yüreklenerek yi­ ne kentlerinde toplandıklannı söylerler.

27. SuIla ise Thessalia ve Makedonya 'dan kıyıya inerek bin iki yüz gemiyle Dyrrakhion'dan Brundisium 'a geçme­ ye hazırlandı . Apollonia kenti buraya yakındır, yanında da Nymphaion vardır. Bu kutsal toprak, yeşil ormanlı bir va­ dinin ve çayırlann şurasından burasından durmadan akan ateş fıskiyeleri püskürtür. ( 1 14) lşte burada yontucuların, 1 03


ressamların betimledikleri biçimde bir satyros yakalan­ mış, Su Ila' nın önüne getirilmiş. Su Ila birçok çevirmen ara­ cılığıyla kim olduğunu sorduğu zaman güçlükle konuşa­ rak hiçbir şey anlatamamı� ama at kişnemesiyle teke me­ lemesi karışığı acı bir ses çıkarmış, bunun üzerine Sulla şaşırıp ürkmüş ve bu belirti ugursuzluk getirmesin diye­ rek onu gözünün önünden uzaklaştırmış. Sulla askerlerini yola çıkarmaya hazırlanırken hal­ ya'ya varınca hepsi kendi kentlerine dağı lacak diye kork­ tuğu için, önceden, onun yamnda kalacaklarına, isteyerek, bilerek hiçbir zaman ltalya'ya kötülük etmeyeceklerine ant içirtti . Sonra da Sulla'nın çok paraya gereksinimi ol­ du&runu gördükleri için her biri varını, yoğunu getirip ona sunmak istedi. Sulta bunu kabul etmeyip, teşekkür etti ve onları yüreklendirerek, kendisinin de söylediği gibi, Tan­ rı'nın açık işaretleri ona başanlı olacağını bildiriyor diye, buyrugunda dört yüz elli kohort o lan düşman komutanı­ nın üzerine yürüdü. Çünkü denizi aşar aşmaz Tarentum ya­ kınlarında kurban kestiği zaman, hayvanın karaciğer fusu­ nun bir defne çelengi biçiminde olduğunu ve bundan iki şerit sarktığını gördü l er Sulla denizi geçmeden az önce, Campania'da, Tifata ( ı ı 5) dağı yanında, birkaç gün üst üste, birbirlerine saldı­ ran iki büyük ordu gördü, bunların devinimleri çarpışan in­ sanların devinimlerine benziyordu. Gerçekte, bu bir düş­ lerndi ve yavaş yavaş yerden kalkarak havada çeşitli yer­ lere dağıldı, sonunda belirli belirsiz bir düşlem gibi eridi �\ıf. l?ok geçmeden tam bu yerde genç Mari us ile consul Nôfbaii-�s ( ı ı 5) Sulla 'nın karşısına büyük güçler çıkardık.

..


ları zaman Sulla ordusunu düzene sokmadan, kahortları oluşturmadan, askerlerinin büyük cesaretine ve savaşa çok hevesli olmalarına dayanarak düşmanlan bozguna ugrat­ tı. Norbanus 'u, yedi bin

askerini öldürdükten

sonra, Ca­

pua kentini kuşattı. Sulla bu başarının, askerlerinin kent­ lerine dagılmayıp bir arada kalmaları, kendilerinden kat kat çok olduğu halde düşmanı küçümsernemeleri nedeniyle kazanıl dığını söyler. Yine Su Ila der ki Si lvium 'da ( ı ı 7) Pontios adında bi­ rinin kölesi çıkagelmiş ve tanrısal bir bilgiyJe onun savaş­ ta üstün geleceğini ve zafere ulaşacağını bildirmiş; bunu Beli ona'dan öğrendiğini söylemiş, ama Sul l a acele etmez­ se Capitolium 'un ateşler içinde kalacağını da eklemiş. Ger­ çekten de adamın dedikleri günü gününe çıktı. O gün şim­ di lulius dediğimiz Quintilis ayının altısıyd ı . Üstelik, Sulla'nın komutanlarından biri olan Marcus Lucull us düşmanın elli kahortuna karşı lık on altı kahort­ la Fidentia

( ı ı 8)

yakınlarında bulunuyordu, askerlerinin

savaşa istekli oluşlarına güveniyor ama birçoklan silahsız olduğu için bundan çekiniyordu. O düşünüp taşınırken ya­ kındaki çayırl ık ovadan tatlı bir rüzgar çıkarak ordunun üzerine doğru birçok çiçek getirip serpti. Bu çiçekler as­ kerlerin kalkanları, miğferleri üstünde duruyor ve çevre­ lerine düşüyordu, öyle ki askerler düşmaniara çelenklen­ miş gibi göriindüler. Bu yüzden büyük bir istekle düşma­ na saldırdılar ve on sekiz bin kadar düşman öldürüp sava­ şı kazandılar, düşınan ordugahını da ele geçirdiler. Bu Lu­ cullus, Mithridates ' i, sonra da Tigranes ' i yenen Lucul­ l us ' un kardeşiydi.

ı os


28. Sulla'ya gelince, artık çevresinin düşman ordulann­ ca sanJdıgını gördügü için hem güç hem hile kullanması­ nın gerektiğini düşünüp bir anlaşma yapmak üzere diğer consulu yani Scipio'yu ça�ırttı. Scipio çağrıyı kabul edin­ ce aralarında toplantılar, birçok görüşmeler oldu. Sulla bir­ çok dolap çevirerek sözde nedenlerle durmadan işi uzata­ rak, kurnazlık ve her türlü kandırma sanatında kendisi ka­ dar usta olan askerleri aracılığıyla Scipio'nunkileri baş­ tan çıkardı. Öyleki askerleri düşmanların ordugahına giri­ yor, aralarına karışıyor, bazılarını hemen parayla, bazıla­ rını olmayacak sözler vererek, bazılarını da okşayarak, yüzlerine gülüp kandırıp elde ediyorlardı. Sonunda Sulla yinni kohortla düşman ordugaluna yaklaştığı zaman asker­ leri Scipio 'nunkileri selamladı, bunlar da selamlarını alıp onların yanma geçtiler. Scipio ise çadırında kendi kendi­ ne kalarak yakalandı, ancak özgür bırakıldı . Sulla yanın­ daki ava al ışık çığırtkan kuşlarına benzeyen yim1i kohort­ la düşmanın kırk kohortunu tuzağa düşürerek hepsini bir­ den kendi ordugahına götürdü. Carbo, Sulla 'nın kişiliğin­ deki tiJki ve aslanla çarpışmak zorunda kaldığını, aslan­ dan çok tilkiden yıkı ldığım işte o zaman söylemiş. Bundan sonra Marius buyruğunda seksen beş kohort olduğu halde Signia ( 1 19) yakınl arında Sulla'yı çarpış­ maya kışkırttı. Su Ila da zaten o gün çarpışmak için can atı­ yordu. Çünkü uyurken düşünde, çok zaman önce ölen yaş­ lı Marius ' u görmüştü, oğlu Marius'u o geceyi izleyen gün­ den, büyük bir yıkım getireceği için sakınması konusun­ da uyarıyordu. Işte bu yüzden Sulla çarpışmak isteğindey­ di ve kendisinden uzak bir yerde ordugah kuran Dolabel1 06


la 'yı getirtti. Fakat düşmanlar yo llan tutup tıkadı k ları için Sulla' nın askerleri çarpışmak ve yol açmaktan bitkin düş­ müş i erdi, bir de şiddetli bir yağmur bastınp onları büsbü­ tün perişan etti. Işte bunun için subaylar Sulla'nın yanına varıp, yorgunluktan düşen, yere atılan kalkanlar üstünde din leneo askerleri göstererek savaşı biraz geciktirmesini is­ tediler. Sul la istemeye istemeye bu öneriyi benimsedi ve duraklama buyruğunu verdi. Askerler ordug ahın önünde set yapmaya ve hendek kazmaya başladıklan sırada� bunları düzensiz ve karışık bir durumdayken dağıtmak amacıyla Marius atının üstünde gururlu bir biçimde çıkageldi. O zaman tanrısal yazgı Sul­ la 'nın düşün de dinl ed iği sözü gerçekleştirdi. Öyle ki as­ kerler kızgınlıkla işleri n i bıraktı lar, kargılannı sİp eri erin yanına sap iayı p kılıçlannı çektiler, zafer naralan atarak düşmana saldardılar. Bunlar uzun süre karş ı koyam adı lar ve geri si n geriye dönerlerken aralarından birçoğu öldürül· dü. Praeneste'ye ( 1 20) kaçan Marius ise kentin kapılarını kapanmış buldu; yukarıdan atılan bir ipe kendini bağladık­ tan sonra duvara çıktı. Fenestella'nın ( 1 2 1 ) da içlerinde ol­ duğu birçok kişiye göre Marius bu savaşı görmemiştir, uy­ kusuzluk ve yorgunluktan gölgel ik bir yere yatmış, savaş buyruğunu verdikten sonra uykuya daim ış, sonra da ancak kaçış başlayınca uyan ab i lm işti r. Su I la bu savaşta yalnızca yirmi üç asker yitirdiğini, yinni bin düşman askeri öldü­ rüp sekiz bin de tutsak aldığını söyl er. Po mpeiu s ( 1 22), Crassus ( 1 23), Metellus ( 1 24), Ser­ v ili us ( 1 25) g ib i komutanlara gelince bunlar da aynı biçim­ de başarı elde etti l er, Hiçbir şey yitirmeden veya pek az bir kayıpla öyle büyük düşman güçlerini yok ettiler ki karşı

1 07


partide en etkili olan Carbo geceleyin ordusundan kaçıp deniz yoluyla Libya'ya gitti. ( 1 26)

29.

Sulla'nın son savaşına gelince, Samnit ( 1 27) Telesi­ nus gücünü oyunun sonuna saklamış bir atlet gibi, bitkin düşmüş olan Su Ila 'nın üzerine atılarak onu az kalsın Ro­ ma kapılarında düşürüp yere se�ecekti. Çünkü Telesinus Lucanialı Lamponius ile birlikte büyük bir askeri birlik top­ layarak Marius 'u kuşatmadan kurtarmak amacıyla hlZla Praeneste'ye ilerledi. Fakat arkasından Sulla'nın, önün­ den Pompeius ' un kendisine doğru geldiğini duyunca, ne ileri ne geri gidebilen, büyük savaşlar görmüş komutan ge­ celeyin kalkıp bütün güçleriyle birlikte Roma'ya doğru ilerledi. Savunmasız kente girmesine az kalmıştı ama Col­ lina kapısından ( ı 28) on stadion ( ı 29) ötede durarak ken­ tin yanı başında ordugah kurdu, bu kadar çok ve bu kadar büyük komutanları hileyle yenmiş olmakla gururlanıyor, kendini umuda kaptınp coşuyordu. Sabahla birlikte karşısına ünlü gençler çıkınca içlerin­ de soylu, iyi bir insan, Appius-Claudius da olmak üzere bir çoğunu öldürdü. Doğal olarak, bunun üzerine kentte bir kargaşa başladı, kent halkı zorla yakalanıyar diye kadın­ lar bağnşarak oraya buraya kaçıştı lar. lik olarak Sulla 'nın yanından yedi yüz adıyla dört nala gelen Balbus göıiindü. Yalnızca atların terini sildirrnek için durduktan sonra yine hayvaniara gem vurdurup hemen düşmanla savaşa tutuş­ tu. Arkadan Sulla da göründü ve ilk gelenlere derhal ye-

ı os


rnek yemelerini buyurdu, sonra onları sıraya dizdi. DolaM bella ve Torquatus gibi birçok kez durması, yorgunluktan bitkin olan askerlerle savaşın sonucunu tehlikeye atınama­ sı için (çünkü Carbo veya Marius ile değil, Romalıların en büyük düşmanı ve pek savaşçı bir budun olan Samnitler ve Lucanialılarla çarpışacaklardı) yalvardıkları zaman ku­ lak asmayıp günün onuncu saati olduğu halde, trampetçi­ lere saldırı işaretini vermelerini buyurdu. Bu eşi görülmedik bir çarpışma oldu. ( 1 30) Cras­ sus 'un yönettiği sag kanat parlak bir zafer kazandı. Zarar gören ve kötü durumda bulunan sol kanada ise Sulla kor­ kusuz, ayağına çabuk beyaz bir atın üstünde yardım etme­ ye koştu. Bu atla Sulla'yı tanıyan iki düşman onu vurmak için mızraklarım kaldJrdıJar. Sulla bunun farkına varmadıı ama yaveri atı kırbaçlayınca öyle bir ilerledi ki mızraklar atın kuyrugu yanından geçip yere saplandı lar. Sulla'nın Del pho i 'dan aldığJ, altından küçük bir Apolion yontusu varmış, savaşlarda onu hep yanında taşırmış, işte o zaman yontuyu öperek şöyle demiş: "Ey Apolion Pythios, şanslı Sulla Cornelius 'u bunca savaşta ün ve onura yücelttikten sonra, onu burada, yurdunun kapılarına getirip yurttaşla­ nyla birlikte en onursuz bir ölüme çarptınp yere mi sere­ ceksin?" Böylece Sulla Tanrı 'yı yardımına çağırarak, as­ kerlerinin kimini yalvararak, kimini korku tarak, kimini de kınayarak durdurmak istemiş ama sonunda sol kanat bit­ kin düşünce kaçanların arasına katılarak pek çok dost, pek çok arkadaş yitirmiş olarak ordugahına kaçmış. Kentten savaşı izlemeye gelenlerden de ölenlerı ayak altında ezilenler az değildi, öyle ki kent yok oldu sanılıyor­ du. Kaçanlardan birçoğu kendilerini Marius 'un bulunduğu 1 09


yere attılar; ve kuşatmayla görevlendirilen Lucretius Ofel­ la'ya ( 1 3 1 ), Sulla öldü ve Roma düşman eline geçti diye ordugahını olabildigi kadar çabuk kaldırmasını önerdikle� ri için, az kalsın Marius kuşatmadan kurtulacaktı.

30. Gece

ilerlediğinde, Crassus' un yanından birkaç ki­

şi Sulla'nm ordugahına Crassus ile askerleri için yiyecek istemeye geldi. Çünkü bunlar düşmanı yenmiş, Antem­

na 'ya ( 1 32) kadar kovalamış ve orada ordugah kurmuşlar�

dı. Sulla bunları, düşmanların çogunun yok olup gittiğini duyunca sabah olunca Antemnae' ya gitti. Sulla, bir dele� ge aracıliğıyla kendisiyle anlaşmak isteyen üç bin kişiye, düşmanların yenilmesi için çalıştıktan sonra kendisine ge� lirlerse onlan koruyacağı sözünü verdi. Onlar da Sulla'ya inanarak diğer düşmaniara saldırdılar ve bunların çogu bir­ birini öldürdü. Yine de Sulla bunlardan ve ötekilerden ka� lanlardan toplam altı bin kadar kişiyi hipodromda topla�

yarak senatoyu Beliona Tapınağı ' na ( 1 3 3 ) çağırdı. Kendi­ si konuşmaya başladığı sırada, o işle görevlendirdiği adam­ lar altı bin kişiyi kıl ıçtan geçirdi. Bu küçük alanda bunca insanın öldürülmesiyle büyük bir gürültü oldu. Mecliste­ kiler şaşkınlık gösterince, metin ve değişmeyen bir yüzle sözünü sürdüren Sul la söylev ini dinlemelerini, dışarda olup bitenleri merak etmemelerini, kendi buyruğuyla bir­ kaç kötü insamn yola getirildiğini söyledi. Bu olayla Romalıların en kalın ka falısı bile, gerçekte değişenin tiranhk değil tiran olduğunu anladı. Öteden be�

1 10


ri zaten huysuz olan Marius yönetime geçince yaratılışını

degiştirmedi , tersine büsbütün sert, kırıcı oldu. Sulla ise önceleri durumundan insanca ve ölçülü biçimde yararla­ nan. kendini hem soyluları hem de halkı tutan bir önder gi­ bi gösteren, üstelik gençliğinden beri gülüp söylemekten hoşlanan, acıma duygusuyla hemen ağiayıverecek kadar yufka yürekli bir adamken, sonradan "yüksek konumlar insanın davranışlarını değiştirir, bunlara erişen kimse öl­ çüsüz ve kendini begenmiş olur, insanlığını unutur" gibi haklı dedikodulara neden oldu. Bu durum olayların yol aç­ tığı bir kişilik bozulması mıdır, yoksa içte saklı olan kötü­ lüğün olanak bulunca dışarı çıkması mıdır? Bunu belirle­ mek başka tür bir yapıtın konusu.

31. Sulla' nın işi gücü kan dökmekti, kentin her yanmda sayısız cinayet işleniyordu. Sulla 'nın onay vermesi ve hoş görmesi yüzünden kendisiyle ilgisi olmayan birçok kişi, adamlan tarafından kişisel düşmanlıklar nedeniyle ortadan kaldırılıyordu. İşte o zaman Gaius Metell us adında bir genç senatoda "Bu acıların sonu neye varacak. ne zaman işle­ nen cinayetlere son verdiğine inanılacak", diye Sulla 'ya so­ ru sorma yürekliliğini gösterdi ve "Senden öldürmeye ka­ rar verdiklerini cezadan kurtarınanı değil, ama esenliğe ka­ vuşturmak istediklerini kararsızlıktan kurtarınanı istiyo­ ruz" dedi. Bunun üzerine Sulla henüz kimleri bağışlaya­ cağını bilmediği yanıtını verince, Metellus sözü alarak: "Öyleyse cezalandırma kararında olduklarını bildir" dedi.

ııı


SuHa da: "Olur" dedi. Bazılarına göre bu son sözleri söy­ leyen Metellus değil de Sulla'nın yüzüne gülenlerden Fu­ fidius

( 1 34) adında biridir.

Her neyse, Sulla kararını yetki l i kişilerin hiçbirine bildinneden seksen kişinin adını derhal ilençliler listesine

( 1 35) yazdı. Genel hoşnutsuzluk üzerine, ertesi gün l iste­ ye iki yüz yirmi kişi daha ekledi; üçüncü gün yazdıkJan da bundan az deği ldi. Sonra da halka bir konuşma yaparak anımsadıklarmı listeye yazdıgım, şimdi lik bi lemedikleri­

ni de sırası gelince yazacağım söyledi. Bu listede yer alan birini evine alıp kurtaranlara, in­ sanca davranışiarına karşılık saptadığı ceza ölümdü. Ne kardeş, ne çocuk, ne ana baba için ayrıcalık yapıldı. Ve is­ ter köle efendisi ni, ister ogul babasını öldürsün, katilin bu cinayetinin ödülü iki talentti. Dışlanan kişilerin çocukları­ nı, torunlarını yasal haklardan yoksun bırakıp hepsinin malına el koyması haksızlıkların en kötüsüydü. Bu istenmeyen, dışlanan kişiler yalnızca Roma'da de­ gil l talya'nın bütün kentlerinde bel irlenip duyuruluyordu.

Kan dökülmedik ne bir Tanrı tapınağı, ne bir konuk oca­ ğı, ne bir baba ocağı kaldı; erkekler karıl arının, çocuklar analannın gözleri önünde öldürülüyordu. Kin ve düşman­ lık yüzünden öldürülenler malları için öldürülenler yanın­ da hiçbir şey değildi ; katiller şu adamı büyük ev i, diğeri­ ni bağı bahçesi, bir diğerini de hamamları öldürdü diyebi­ lirlerdi. İ şte, devlet işleriyle hiç ilgisi olmayan, başkalarının acılarını paylaşan, bu acılardan başkalarını mutsuz ettiği oranda etkilenen Quintus Aurelius foruma gelerek bu lis­ teleri gözden geçirdiği zaman kendi adını da görünce: uva-

1 12


zık ! Zavallı b e n! Bütün özürüro Albanum 'daki evim" d e­ di ve oradan uzakl aşamadan arkasından gelen biri tarafın­ dan v urul du.

32. B u arada eli kolu bağlanan M ari us ( 1 36) k en di ni ö l ­ d ürdü. S ul l a ise P rae neste ' ye gidip ö nce herk esi n yargıl a­ masını birer birer kendis i yaparak c ezalarını verdi .S onra hepsiyle ayrı ayrı uğraşacak zaman ı olmadı ğı için, on iki bi n kiş i yi to pl adı, öldürül meleri ni buyurdu, yal nı zca ken­ di si ni ko nuk ede n bir adamın canı nı bağışl adı. O da büyük bir yür ekl ilikl e ülkesini onmaz duruma getiren bir adama hiçbir zaman yaş amını borç l u olamayacagı nı söyledikten sonra yurttaşl arın arası na katıl arak onlarl a bi rl ikte i st eye isteye kıl ıçtan geçiri l di . Fakat Luci us Catil ina ' nı n ( ı 3 7) işledi ği cinayette n da­ ha ko rkunc u görülme mişti r. l ç s avaş sürdüğü sı rada karde­ şi ni öldüren b u adam sanki yaşı yormuş gibi o nu listesine koyması içi n S ul l a' ya yal vardı . O da bu iş i yap ınca adam­ cağız gönül borcunu ödemek içi n karşı partiden M arcus M ari us ( ı 38) adında bi ri ni öldürerek başı nı forumda yer al­ mış olan S ul l a' ya s undu, s onra da yakındaki Apol i on tapı­ nagı na giderek, ellerini kutsal suda yıkadı , temizl edi.

33. Bu ci nayetl erden başka halkı üzen daha çok ş ey var­

dı. Çünk ü Sul l a yüz yirmi yıl dan beri ( ı 39) kul l anılmayan

ı ı3


devlet yönetimini geri getirerek kendini diktatör i lan etti.

(ı 40) Bir kararla yaptıklarını yapılabilir kıldı, gelecek için de istediğini öldürme, mala el koyma, kolonileri bozup ye­ ni lerini kurma ( ı 4 ı ) yetkisini aldı. El koyduğu malların satışını tribüne oturarak öyle gu­ rurlu, öyle zorba bir biçimde yaptı ki bu malların armağan edilmesi yitirmekten daha ağır geldi. Sulla birkaç budunun toprağıyla birkaç kentin gelirini güzel kadınlara, oyuncula­ ra, soytaniara soysuz köle oğullarına bağışladı, bazılarına da zorla karı olarak kadınlar verdi. Pompelius Magnus'u elde etmek isteyerek ona kansını boşamasını buyurdu. Sonra da Scaurus ile kendi kansı Meteila 'nın kızı olan Aemilia'yı Ma­ ri us Glabrio'dan zorla ayırarak gebe olduğu halde Pompe­ ius 'a verdi. Kadın Pompeius'un evinde dağururken öldü. Marius 'u teslim oluncaya kadar kuşatma altında tut­ muş olan Lucretius Ofella ( 1 42) cansulluk isteyip bu işin peşinde koşduğu zaman Sulla buna engel oldu. Ofella ar­ kasında birçok yandaşıyla foruma gidince de yanındaki centuriolardan birini gönderip onu öldürttü. Kendisi de Dioskuroi tapınağında bir tribüne oturup bu c inayeti tepe­ den seyretti. Orada bulunanlar centurioyu yakalayıp tribü­ ne getirince, Sulla bu patırtıetiara susmalarını buyurdu ve o adamın ölüm buyruğunu kendisinin verdiğini söyleye­ rek centurioyu bırakmalarını istedi.

34.

( ı43) Bu zafer tö­ renine kral mallannın zenginliği, bunlann Romalılan n hiç Gelelim Sulla'nın triumphusuna.

ı ı4


görmediği şeyler olması büyük bir görkem kazandırdı a­ ma bu geçitin gerçek güzelligi sürgünlerdi. Bunlar yurdun en ünlü, en ileri gelen kişileriydi. Başlarında çelenk, Sul­ la 'nın arkasından yürüyor, ona, "'Babamız! Kurtancımız!" diyorlardı . Çünkü onun sayesinde ülkelerine dönüyor, ço­ cuklarına, kaniarına kavuşuyorlardı. Bu iş sona erdikten sonra Sulla halk toplantısına gi­ dip yaptıklarını açıkladı. Yürekliliğiyle yaptığı işler gibi talihi yardımıyla başardığı işleri de özene özene sayıp dök­ tü. Sonunda kendisine Mutlu denmesini buyurdu. Felix o demektir. Yunanlılara bir şey yazar, onlarla bir iş yaparken de kendisine Epaphroditos derdi. Ülkemizdeki zafer anıt­ larının üstünde bile: "Leukios Kornelios Syllas Epaphri­ ditos" yazılıdır. ( ı 44) Karısı Meteila ikiz çocularını doğu­ runca oğlanın adını Faustus, (ı 45) kızınkini de Fausta (ı 46) koydu, çünkü Romalılar uğurlu, sevinçli şeylere "Faus­ tum" derler. Zaten Sulla yaptıklarından çok talihine güvenirdi, öy­ le ki nice caniara kıydığı, kentte o kadar değişiklik, o ka­ dar yenilik yaptığı halde diktatörlükten çekildi ( ı47) ve hal­ ka cansul seçme hakkını bağışladı, kendisi seçime karış­ ınayıp foruma herhangi bir yurttaş gibi geldi ve isteyenin kendisine hesap sormasına göğüs gerdi. Hiç istemediği halde, hiçbir şeyden yılmaz, hem de kendisine düşman olan bir adamın, Marcus Lepidus 'un cansul seçilmesini bi­ le göze aldı. Halkın Lepidus'u seçmesi, değeri için değil, onu tutan ve cansul olmasını isteyen Pompeius ' un hatırı içindi. Dediğini yaptırdığı için oradan sevinerek ayrılan Pompeius'u görerek Sulla şöyle seslendi : "Siyasetine di­ yecek yok, delikanlı ! Kentin en üstün adamı Catulus du-

ı l5


rurken sen kalk da en düşüncesizini, Lepidus 'u consul seç­ tir. Ş imdi artık senin için uyuma zamanı geçti, ne yapalım düşmanını kendi elinle güçlendirdin". Dediği de çıktı: Çok geçmeden Lepidus saygısıziaşıp Pompeius ve adamlarıy­ la çekişmeye başladı. ( 1 48)

35. Sulla malının onda birini Herakl es' e armağan ettiği sırada halka olağanüstü şölenler verdi. Bu şölenler için ha­ zırlanan yiyecek içecek gerekenden o kadar çoktu ki, her gün ırınağa bol bol artık atılıyordu; içiten şarap kırk yıl­ lık, hatta daha da eskiydi. Günlerce süren bu şölen sırasında Meteila hastalanıp öldü. Toyunlar onun yanına vannasına, bir cenazeyle evin kutsallığını bozmasına izin vermediklerinden Sulla karı­ sına bir boş kağıdı yazdı ve daha sağken başka bir eve gö­ türülmesini buyurdu. Eski inançlam bağlı olduğu için Sul­ la toyunların buyruğunu noktası noktasına yerine getirdiy­ se de Metella 'nın cenazesine parayı esirgemernekte cena� ze harcamalarının kısıtması için kendi koyduğu yasayı ta­ nımamış oldu. Şölenierin gösterişsiz olması için de yasa çıkarmıştı, onu da tanımayıp acısını avutmak için kendini içkili eğlencelere, kalabalık sofralara, özenle pişirilmiş ye­ meklere, gülüp söylemeye verdi. Aradan birkaç ay geçtikten sonra gladiator oyunları yapıldı. Tiyatroda yerler daha ayrılmamış oldugu, kadın er­ kek karışık oturduğu için Sulla'ya yakın bir yere yüzü gü­ zel, soyu temiz bir kadın düştü. Messala'nın kızı, konuş-

ı 16


macı Hortensius'un kardeşi olan bu kadının adı Valeria i­ di, kocasından yeni aynlmıştı. Valeria Sulla 'nın arkasın­ dan dolaşıp elini ona dayada, giysisinden bir tüy koparıp yerine döndü. Sulla 'nın şaşırıp bakakaldığını görünce: "Korkacak bir şey yok, diktatör, o senin uğurınıdan ben de payarnı alayarn demiştim de . . ." dedi Sulla bu sözlere kız­ mak şöyle dursun, bundan hoşlandığım belli etti. Gizlice birini gönderip kadının adım, kimin nesi olduğunu, nasıl yaşadığını soruşturdu. Artık aralarında göz atmalar başla­ dı, ikide bir başlarını çevirip birbirlerine gülümsediler, so­ nunda da evlenmek için anlaştılar. Bu işte Valeria'nın su­ çu yoktu, Sulla ise gerçi ağırbaşlı, ki bar bir kadın almıştı, ama sağlam nedenlere dayanarak değil de, tıpkı toy bir de­ likanlı gibi en aşağılık, en utanmazca duyguları kamçıla­ yan hallere, cilvetere kapılarak evlenmişti.

36. Fakat evinde öyle bir kadın varken gene de minos oyuncuları, kitaraca kadınlar, tiyatrocu adamlarla düşüp kalkıyor, mindere uzanıp sabahtan akşama kadar içiyordu. O zamanlar yanında bulunanlar arasında en çok gözünde olanlar şunlardı: Güldürücü Roscius ( ı 49), şeytanbaşı So­ rex ( ı SO), adını Lysis'den alan temsillerde oynayan Met­ robios. ( ı 5 I ) Bu adam sev da çağını artık geçirmişti, ama Sulla ona hala tutkundu, ölünceye kadar da aşkanı gizle­ rneden sevdi. Bu yaşayaş başlangıçta zararsız olan hastalığını iler­ letti. Sulla barsaklarında iltihap toplanmış oldugunu uzun 1 17


zaınan fark etmedi: bu irin etini kemirip her yanına bit üşüş­ türdü, öyle ki birçok kişi gece gündüz ayıkhyor, gene de kırılanlar yeni üreyenierin yanında hiç kalıyordu. Bu bela o kadar aldı yürüdü ki giysisini, hamamını, yıkanma su­ yunu, yiyip içecegini, nesi varsa hepsini sarıp doldurdu. İş­ te bu yüzden Sulla yıkanıp temiztenrnek için her g�n de­ falarca hamama giriyordu. Ama hiçbir şey işe yaramıyor, etinin kurtlanması hızla ilerliyor, o kadar bitJe hiçbir te­ mizlik başa çıkamıyordu. ( 1 52) Çok eski çağlarda Peliasoğlu Akastos ( 1 53), daha sonraları da saz şairi Alkman ( 1 54), dinbilimci Phereky­ des ( 1 55), tutuklu olduğu sırada Olynthoslu Kallisthenes ( 1 56), hukukçu Mucius ( 1 57) bile bitten ö)müşler. Gerek­ li olsun olmasın, değerleriyle değil de herhangi bir neden­ le tanınmış olanlara kadar hepsini sayalım dersek, Sicil­ ya ,daki köleler başkaldırısına önayak olan Eunus adlı ka­ çak köle de yakalanıp Roma'ya getirildİkten sonra bitten ölmüş. ( 1 5 8)

37. Sulla öleceğini kendi sezmekle kalmamış, yazılann­ da da buna biraz dokunmuştur. Anılarının yirmi ikinci ki­ tabını ölümünden iki gün önce bitirmiştir. O kitapta anlat­ lığına göre Khaldeli öngörücüler ona gösterişli bir yaşa­ mın sonunda oruna eriştiği en yüksek noktada öleceğini bildirmişler. Yine Sulla der ki Meteila'dan az önce ölmüş olan oğlu, biç imsiz bir kıhkta düşüne girmiş, "Didinmeyi 1 18


bırak da benimle Meteila' nın yanına gel, orada rahat, ta­ sasız bir yaşam sürelim diye yalvarmış. n

Sul la devlet işleriyle ugraşmaktan geri dunnadı. Ölü­ münden on gün önce Puteoli 'de

( 1 59) birbirine giren hal­

kı uzlaştırdı, kendilerini nasıl yöneteceklerini gösteren ya­ salar yazdı. Ölümünden bir gün önce de kentin başında bu­ lunan Granius'un devlete olan borcunu ödemediğini , ken­ disi ölsün diye beklediğini duyunca onu odasına çağırttı, karşısına gelince adamlarına onu yakalayıp bogmalannı buyurdu. Bağırıp çağırması, öfkelenınesi vücudundaki irinli şişkinliğin patlamasına neden oldu ve pek çok kan fışkırdı . Böylece güçten düşen Sulla geceyi pek kötü ge­ çirdikten sonra öldü. Meteila 'dan iki çocuğu kaldı. Vale­ ria'dan olan kızı, ölümünden sonra doğdu, adını Postuma koydular; çünkü Romalı lar babalarının ölümünden sonra doğan çocuklara bu adı verirler.

38. Sulla öldükten sonra birçok kişi ler ayaklandı, Lepi­ dus 'la ( 1 60) bir olup cenazenin öyle bir adama yakışacak bir törenle kaldırılmasını önlemek istediler. Pompeius ise Su Ila 'dan hoşnut olmadığı halde ( vasiyetnamesinde dost­ ları arasında unu�ulan bir kendisiydi), kimini güzellik le, kimini korkutarak yola getirip cenazeyi Roma'ya gönder­ di, son törenin güvenlik içinde, saygıyla yapilmasını sağ­ ladı. Dendiğine göre kadıniann getirdiği güzel kokulu ot­ lar o kadar çokmuş ki, iki yüz on el arabasını doldurduk­ tan başka, günlükle tarçından hem Sulla'nın boylu boyun-

1 19


hem de çok güzel bir Iictor yonrusu­ Gün dogarken hava bulutlu_olduğu için yağmur yağacak diye korkulup cenaze ancak doku­ zunc u saatte ( 1 6 1 ) kaldı rıl dı Sonra şiddetli bir rüzgar çı­ k ı p ateşe doğru eserek alevlendirdiğinden ceset hemen yandı O dun yı ğı n ı çöküp ateş sönmeye yüz tuttuktan sonra bir sağanak başladı, gece geç sa ate kadar sürdü. Sanki talih son tören bitineeye kadar Sulla 'ya yardımcı ol­ mak istemişti . Mezarı şi m di Mars Alanı ' ndadır. Özü: Dostları na i yil ik düşman ian na kötülük etmekte k ims e Sulla 'yı geçememiştir" de mek olan yazıt, dendiğine gö­ ca bir yontusunun,

nun yapımına yetmiş.

.

.

"

,

,

re kendi kal6111i nden çıkmış.

1 20


SULLA İLE LYSANDROS ' UN KARŞILAŞTIRILMASI

121



1. Sulla ' nın da yaşamını gözden geçirdikten sonra artık karşılaştırmaya girişelim. Her ikisinde de ortak yan kendi kendilerine yükselip büyük adam olmalarıdır. Ama Lysandros eriştiği bütün ko­ numlara yurttaşlarının, hem de aklı başında olan yurttaş­ larının isteğiyle gelmiştir, onları ne zorlamış, ne de ege­ menliği yasal olmayan bir yoldan ele geçirmiştir. Işte bu, Lysandros'a özgü bir şeydir. "Anlaşmazlık zamanlarında yönetimin başına en kö­ tü adam bile geçer." ( 1 ) Roma'da da o sıralarda böyle ol­ muştu. Halk bozulmuş, devlet yönetimi sarsılmış olduğu için egemenlik kapanın elinde kalıyordu. Glaucialann, Sa­ turninusların, Metellusların (2) kentten kovulduğu, halk toplantısında consul çocuklarının öldürüldüğü, silah gü­ cünün altınla, gümüşle elde edildiği, askerlerin satın alın­ dığı, yasaların ateş ve silah zoruyla kabul ettirildiği, karşı olanlara zor kullanıldığı bir dönemde Sulla egemenliği ele geçirmişse, bunda şaşılacak ne var? Her neyse, böyle bir durumda başa geçti diye o büyük adamı aşağılayacak de­ ğilim . . . Ama bence, bu kadar kötü durumda bulunan bir

1 23


devlette baş olmak en iyi olmak anlamını taşımaz. Şunu da söyleyeyim ki Sparta ile bu kenti karşılaştırırsak, Spar­ ta en iyi ve aklı başında kimselerin yönetimindeyken, bü­ yük görevi ere, büyük işlere gönderilen adam da iyilerin iyi­ si, birincilerin birincisi g i bi sayılıyordu. Bunun sonucu olarak birisi (Lysandros) egemenligi çok kez yurttaşlarına verdi ama yine kendinde kald1, çünkü erdemden, onurdan ayrılmayışı birinciliği hep ona veriyordu. Öteki (Sulla) ise bir kez ordunun başına geçince on yı l boyunca hiç silah­ larını bırakmadı, kendisini consul, proconsut diktatör seç­ ti rirken hep bir tiran gi bi davrandı.

2.

Evet, Lysandros devlet düzenini değiştirmeye kalk­ mıştır, ama bu işi Sulla'ya göre daha tatlılıkla, daha yasal yoldan yapmıştır. (3) Silah yerine inandırma yeteneğini kullanmıştır, hem Sulla gibi her şeyi toptan kaldırmayı dü­ şünmemiş, yalnızca kral seçiminin daha uygun biçimde ya­ pılmasını istemiştir. Yunanistan' ın başına soyluluguyla de­ ğil, erdemiyle geçen bu kentte iyi insanlar içinde en iyinin egemen olması kuşkusuz doğru bir şey sayılabilirdi. Avet­ nın köpeğin doğurduğunu değil, köpeğin kendisini, atlara ilgi rluyanın atın doğurduğunu değil, atın kendisini aradı­ ğı gibi (çünkü ya attan katır doğarsa . . . ), devleti yönetecek adamın kim olduğuna bakınayıp kimin oğlu olduğuna ba­ kan devlet adamı hiçbir başarı elde edemez. Spartalılar da krallığa yaraşmadıkları, layık olmadıkları için, değersiz, 1 24


boş i nsan lard ır diye bazı kralların elinden egemenlikleri­ ni almışlardır. Kötülük soylu bir kişide de boşa gitmez, er­ demse soy lu b i r ki ş i n in öze ll i ğ i olarak değil, kendisi için sayı lmaya dege r Haksızilkiarına gel i nc e birisi dostlan için, birisi de dostlan na bile haksızlık etti. Lysandros kötülüklerinin ço­ ğunu dostlan için yapmış, çoğu cinayeti onlara gü ç ve ti­ ranhk sağla mak için işlemiştir, bunu herkes bilir. (4) Oy­ sa Sulla, kıskanç lık ne deniyle Pompei us u ordusundan et­ miş (5), D o label la y a donanma komuta nl ığı n ı verdi kten sonra bun dan vazgeçmeye kalk mı ş (6), yaptığı birçok bü­ yük işe karşıhk ca nsul luk i st eyen Lucretius Ofella' yı gö­ zünün önünde öldürtmüş (7), en yak ı n dostlarını ortadan k aldırması yl a herkese bü yük bir korku vermiştir. .

,

'

'

3. Bi ri si nin önde rli ği di ğeri ni n de ti ranl ığ ı seçtiği zev­ ke ve paraya düşkünlük de rec elerinden bellidir. Çünkü Lysandros o kadar yetkili, o kadar güçlüyken hiçbir ta şk ı n ve delikanlilar gibi davranınayıp şu ata sözünün kendisi için söylenmesinden herkesten çok sakındı: "Bazı ki şiler evde aslan, dışarda tilkidir." (8) Her yerde, her zaman akıllı, us lu, ölçülü tam bir Spar­ talı gibi yaşadı . Sul la'ya gelince, ne gençken parasızlığı, ne yaş lılı ğ ı kendini taşkın İstekiere vermesinin önüne ge­ çemedi. Halka dürüst y aşamaya, evl i liğe ilişkin yasalar koyarken kendi, Sallustius'un ded iği gibi, sevda ve yasal ,

,

1 25


olmayan ilişki ler peşinde koşuyordu . lşte bu yüzden ken­ tin olanca parasını soyup, bağdaşık ve dost kentlere paray­ la özgürlük ve bağımsızl ık satacak kadar kentini yoksul­ laştırdı, yine de büyük, zengin evlere el koydu ve onları ar­ tırmayl a satışa çıkardı . Ama dalkvuklarına döküp akıttığı paranın sı nın yoktu. Toplanan halkın önünde artırınayla yaptırdığı satışta, değerli bir malın dostlarından birine, ge­ l işigüzel verdiği bir fiyata satı lınasını buyurdu; bir başka­ sı fiyatı yükseltip satışı duyuran kişi de bunu bağırarak söy­ leyince çi)eden çıkarak: " Değerli yurttaş tarım, savaşta ka­ zandığım malları istediğim gibi kul lanmama onay verme­

yerek bana tiranca davranıyorlar" dedi. İşte böyle bir adam­ dan gelin de şölenlerinde, armağanlarında ölçüye, düşün­ eeye benzer bir şey bekleyin . . . Oysa Lysandros savaşta ka­ zandıklarının yanında kendi sine verilen armağanları da yurttaşlarına gönderdi. Onu bu davranı şı nedeniyle övecek değilim, kimbilir belki de Sparta' ya para sokmakla, Sul­ la'nın Roma 'yı zenginliğinden etmekle yaptığı kötülükten daha büyüğüne neden olmuştu. Fakat bu davranı şı Lysand­ ros'un paraya düşkün olmadığına kanıt olarak gösterdim. İkisi de kentlerini görü lmedik bir biçimde etki I edi ler. Sul­ la taşkın, gereğinden fazla harcayan biri olduğu halde yurt­ taşlarını doğru yola getirdi; Lysandros ise kentini kendin­ de bul unmayan birtakım duygutarla doldurdu. Sonunda biri kendi koyduğu yasaların düzeyinden daha aşağıda ya­

şamakta, diğeriyse yurttaşıarını ahlakça kendisinden daha aşağıya yöneltmekle yanlış yaptı. Çünkü Spartal ılara ken­ disinin vazgeçmeyi öğrendiği şeylere özenmeyi öğretmiş­ tL Devlet işleriyle i l gi li bu kadar.

1 26


4. Savaşlanna, komutanlik başarıl arına, diktikleri zafer anıtlarının sayısına, gi riştiği tehlikelerin b üy ü k lüğüne ge­ lince, Sulla, Lysandros 'la kı y as l anam az . Bunun l a b i rl ikte ,

Ly sandros iki deniz savaşında zafer kazanmıştır. Bunlara, gerçekte büyük başarı olmasa da büyük ün almış olan Ati­ na'nın ele geçirilmesini de e kl e yeceğ i m . Boiotia ile Hali­ artos 'da olaniarsa belki şanssızlıktır ama işin içinde

Lysan dros 'un yeterince dikkatli davran ma d ığı ge rçe ği de vardır: Plateia 'dan gelen, kralın büyük askeri g üç l erini bek­ lemeyip, taşkınlıkla, ün kazanma i ste ği n e kap ıl arak za­ mansız surlara atı ldı, bunwı üzerine ora da bulunan adam­

lar üzerine çullanıp yere serdiler (9). Bu boşu boşuna gi­ rilen bir çatışmaydı : Lysa ndros , Leuctra 'da kendisini sıkış­ tıran düşmaniara karşı koyup d i rene n Kleombrotos gibi, Kyros gibi ( I 0), ken di l e ri ni bırakıveren adamlarını savaş­

ta tutmak, zaferi kesinleştirmek uğruna bi r ok1a vurulup serilen Epameinondas ( l l ) gibi ölmedi . lşte bun lar kral gi­ bi, komutan gi b i ölmüşlerdi. Oysa Lysandros hafif s ilahlı herhangi bir öncü g i b i on ursuzca kendini boş yere tüket­ mekle eski Spartalıların surlara karşı yapılan savaşlardan kaçınmakta haklı oldukların ı gösterdi . Çünkü bu savaş l ar­ da en güç lü adamı önüne gelen biri, bir çocuk, bi r kadın b i le öldürebilir. Söy le di kle rine göre Akh i ll e u s 'd a Tro i a ka­

pıları nda Paris tarafından böyle öldürülmüştür. Sulla'ya gelince, meydan savaşlarında, kol ayca sayı­ lamayacak kadar çok zafer kazandı, düşman öldürdü. Ro­ ma'yı bile iki kez aldı. Bundan başka Atina'nın Pire lima­

nını da ele geçirdi, hem de bu işi Lysandros gibi kenti aç

127


bırakarak değil, birçok çarpışmadan sonra Arkhelaos ' u

karadan deni ze kovarak başardı. Karştiarına çıkan diişman komutanları arasında da bü­ yük fark vardır. Bana kalırsa, Alkibiades ' in ge mi kılavu­ zu Anti okh o s ' la

( 1 2) den iz savaşı yapmak, Atina'da halk

partisinin başı " üns üz, yalnı zca dilinin ucunu bileyen" ( 1 3) bi r adam olan Philokles' i ( 1 4) hazırlıksız yakalamış ol mak

b i r eğl ence, bir çocuk oyunudur. Böyle adamlan Mithri­ dates at b akıcı s ı y l a, Marius da l i ctoruy la bile karşılaştır­ ınazdı . Ö tekil eri biryana buakahm, Sulla'nın çarpıştığı bü­

tün hü k ü m darlar, consullar, komutanlar, parti baş kanlan arasında Marius'tan korkunç bir Romalı, Mithridates 'ten güçlü bir kral, Lampo ni u s 'dan, Telesinus 'dan dövüşken bir ltalik var mıydı? İşte Sulla bunlann birini kovdu, birini ege­ menliği altına a l dı, di ğerl eri n i de ö ldürdü .

5. Ama söylediklerimizin hepsinden önemlisi şudur sa­ nıyorum: Lysandros bütün başarılanm kent l i l er i n in yard ı­ mıyla e lde etti. S ul la

ise yurdundan sürülmüş, karşı parti­

l erdek i dü şmanları tarafından yenilm i ş ol arak , karı s ı n ın kovuld uğu , evinin

yıkddıği, dostl arının öldürüldüğü sıra­ larda Boiotia 'da sayısız d üş mana karşı gelerek, yurdu uğ­ nına tehlikelere at ıl arak zafere uJaşt1. Hem uzlaşmayı , hem de düşman lann ın üzerine yürüsün di ye asker vermeyi öne­

ren Mithndates ' i n karşı s ında yumuşamadı, ona biraz ka­ ba davrandı . Kral , As ya ' y ı ve donanmasını bırakıp gitme, Bithynia ile Kapadokia'yı eski krall arına geri verme sözü-

128


nü venneden önce ag-zmı bil e açmadı, e l ini bile uzatmadı. Sull a'riın asıl büyüklügü, en güze l davranışı, halkın çıkar­ larını kendi çıkarlannın üstünde tutmuş olmasıdır. Tıpkı düşmanianna alt etmeden koyuvermeyen, ısırdıklan yeri bı­ rakmayan cins köpekler gibi. Ancak sonradan kendi hak­ larını aramaya kalktı. Sulla ile Lysandros arasındaki kişilik farkım en iyi Ati­ na 'ya karşı davranışları gösterir. Sulla, Mithndates' in güç­ lenmesi ve egemenliği uğruna dö.vüşen kenti aldı ktan son­ ra ona özgürlük ve kendi yasalanyla yönetilme hakkım ver­ di. Oysa Lysandros üstünlügünü, o gen i ş egemenliğini yi­ tiren kenti, acımasızca demokrasiden yoksun bırak ıp ba­ şına acımasız, hak nedir bilmeyen tiranlar geçirdi. Sözün özü: "Sulla' nın başarıları daha çoktu, ama Lysandros 'un yanlı Şları daha azdı; biri isteklerine egemen olabilen, sogukkanlı ölçülü bir kişiydi; diğeri askerdi, kah­ ramandı" demekl e gerçekten pek de aynlmış olmayız. ,

,

1 29



AÇIKLAMALAR LYSANDROS ( 1 ) Yunanistan'da ve dışındaki her Yunan kentinin, Delp­ hoi daki Apolion tapınagı yanındaki yapıya benzer bir yapısı vardı . Her kentin tanrıya sunulan adak ve anna ganlan bu yapı­ da korunurdu. Bu yapılara thesauros, yani hazine den irdi Delp­ hoi hazinelerinin birçoğu bugüne kadar korunabilmiştir. Akant­ hos hazinesinden de önemli kalıntılar bulunmuştur. - Akanthos, Khalkidike'nin (Halkidikya) dogu kıy ı sı nda Stıymon körfezin­ de (Orfano körfezi) bulunan bir kentti. Akanthos Atina Deniz Bir­ ligine girmişti. fakat İ.Ö.424 yılında Sparta komutanı Brasidas onu Atina • dan ayırmayı başann ı ştı. (2) Plutharkhos burada Herodotos tarafından ortaya atılan bir sava karşı çıkmaktadır. Argos Sparta ile Thyrea kentini ele geçirmek için savaştı ve (yaklaşık 550 yılında) bozguna ugra dı . Yunanistan'da yas belirtisi olarak saçlarını kesmek, çok es­ ki zamanlardan beri sürüp giden bir töreydi. Bu töre şununla açıklanabilir: eskiden özgür insanı n süsü olan uzun ve iyi ba­ k ıml ı saç ölüye adak olarak sunulurdu. (3) Bakkhiadlar Korinth'in ileri gelen ve başlangıcı Herak­ les'e dayanan bir ailesiydi. Aşağı yukan bir yiizyıl Kori n th te egemenliklerini sürdünnüşlerdi. Yaklaşık 657 yılında ünlü ti­ ran Periandros'un babası Kypselos tarafından kovuldular. •

.

­

'

131


(4) Lykurgus, Sparta devlet ve y3.')ayış biçiminin efsanevi kurucusudur. Plutarkhos Lykurgos'un yaşamını da betimlemiş­ tir ve o kitabın 22. bölümünde Spartahların töre ve alışkanlık­ larından, saçlarını uzatmalarından ve çarpışmalardan önce öze­ nerek düzeltip süslemelerinden söz eder. (5) Asıl adı Aristokritos'tu. Adındaki bu de�işmeyi, Plu­ tarkhos'un yanılmasına mı, yoksa elimizdeki el yazmalannda­ ki bir yanlışlıga mı vermeli, burası kestirilemez. (6) Herakleidler, Herakles 'in ogullarıdır. Yunan söylence­ sine göre Dorlann başında PeJoponez'i ele geçirmiştir. (7) Eski hekimlerin bir kesiminin görüşüne göre, insanın saglıgı, vücutta bulunan dört ayrı sıvının birbirine uyumlu oran­ lar içinde kanşmasına baglıdır. Bunlar 1 ) Kan, 2) Safra, 3) Ka­ ra safra, 4) Süınüksü sıvıdır. ( Muhatı zülali.) Kanda çok kara safra (Yunanca: Mefaina khole) bulundu mu karaduygu lu ( me­ lankolik) tip dog ar . Bu tipte, Aristo'ya göre (Plutarkhos'un sö­ zünü ettigi yerde, Physika problemata 30, 1 ) düşünce derinli�i, zenginligi, ruhsal yaratıcılık ve agırbaşlı, hüzünlü bir ruh duru­ mu vardır. (8) Atina'nın 404'teki ele geçirilmesinden söz ediliyor. l6'ncı bölüme bak. (9) Dionysios, l.Ö.405 yılında Syrakusai tiranlıgını ele ge­ çirmişti. Bundan az sonra egemenliğini saglamlaştınnak için Spar­ talıtarla bir birlik kurdu. Bu birligin kurulmasında degil, fakat ola­ sılıkla sonradan Lysandros bir rol oynamış olmalı. ( 1 0) t.ö. 4 1 3 yılında. ( l l ) Alkibiades l.ö. 4 1 1 yılından sonra Atina ile yeniden ilişki kurmuştu. 41 O' da Ky zi kos 'ta Spartalı amirat Mindaros ' wı öldügü deniz savaşında zafer kazandı. 409' d a Khalkedon v e Bi­ zans'ı ele geçirdi ve böylece Bogazları Atina'ya yeniden kazan­ dırdı. 408 'de zafer kazanmış olarak halkın sevinçli bagırmala­ n arasında Atina 'ya döndü ve Atina ·nın bütün güçlerinin genel komutanı o ldu . ( 12) t.ö. 408 yılının güzünde. .

1 32


( 1 3) Gerçekte Augustus döneminden

l.S.

II. yüzyılın so­

nuna degin Ephesos en parlak çagını yaşamıştır. ( 1 4) Kyros, Dareios Nothos ile Parysatis ' in ogludur. Kral tarafından batı Anadolu satrapl ıgına atanmıştı . Burada anlatı­ lan olaylardan

birkaç yıl sonra Kyros'un babası öldü ve Kyros

kardeşi II.Artakserkses'e karşı bir sefere kalkıştı. Bu sefer Ky­ ros 'un öldü�ü Kunaksa savaşıyla sona enniştir. (40 1 ) Bi lindigi gibi, Ksenophon Anabasis adlı kitabında bu seferi anlatmıştır. ( 1 5) Tissaphernes 4 1 3 'ten satraptı, 407'de Kyros'tan çe­ kilmek zorunda kaldı. Aslında, Alkibiades Tissaphemes 'i Spar­ ta'nın çok güçlü olmasının Pesterin çıkarlarına dokunmadıgına inandırmaya çalışmıştı. Ama yine de Tissaphemes 409 'da Spar­ ta i le anlaşmayı yeni lemişti .

( 16) B ir obol (Yunanca Obolos) aşagı yukan 6,5 kuruş de­ gerindedir. ( 1 945 yılında.) ( 1 7)

Dareikos aşağı yukan 8,5 TL. değerinde bir Pers al­ ( 1 945 yılında.) Adını bu parayı i lk kez bastıran I.

tın parasıdır.

Dara' dan ( 52 ı -485) alır. Para bir yüzünde Dara ' nın resmini, öte­ ki yüzünde bir okçunun resmini taşır. ( 1 8)

Alkibiades'in karargahı Samos'taydı. Oradan bütün

fı losuyla yola çıktı . Antiokhos 'u bir kaç gemiyle birlikte, Lysandros'u göz hapsine alması için, Notion'da bıraktı. fakat onun Lysandros' a karşı saldırgan bir davranışta bulunmasını yasakladı. Kendi de, oradaki kentleri geri almak için, Kuzey Io­ nia'ya gitti. Bugünkü Foça'nm bulundugu yerde kurulu olan Phokaia, lonia kentlerinin en kuzeyindeydi . 4 1 2 yılında Ati­ na'dan aynlmış ve sonra Thrasybulos tarafından kuşatılmıştı. Alkibiades kendi gücünü Thrasybulos 'un güçleriyle birleştirdi. ( l 9) Bugünkü Gelibolu yarımadası .

(20) Aslında Atinalılar önceden olduğu gibi deniz ege­ menliğini sağlamışlar, yalnızca denizlerdeki yenilmez ünlerini yitinnişlerdi. (2 1 ) Önceleri Atina Deniz Birliği içinde bulunan kentler­ de Kysandros 'un zaferden sonra kurduğu

Dekadarkhia veya

1 33


Dekarkhia adh yönetim biçimi. Dekarkhia ad ı Spartaltiara ba�­ lı o ligarklı partisinden olan tam yetki l i on insanın yö netme sin den kaynaklanır. On ları n yanında gam i zon komutanı olarak Harmostes denen bir Spartalı bu lunuyord u (22) Demokrasiterin ortadan kaldırılıp o li garkh devlet bi­ ç im in in kuru lm ası ani atı lmak istenmektedir . (23) Nauarkhos yetkisi bir yıl içindi. Lysandros bu süre­ nin uzatı la ca� ı n ı ummuştu; bunu başaramayınca, öfkesini ardı­ lına çok kötü davranarak çıkardı. K.allikratidas 407 yıl ında gö­ reve başladı, 406 yılının yazında Arginusai deniz savaşında öl­ dü. ( 7 ' nci bölüme bak.) (24) Arginusai, Anadolu kıyısında Lesbos (Midilli) Ada­ sı karşı s ında bulunan bir ada takımıdır. Adalann bugünkü ad­ lan Garip ve Kalbur adalandır. (25) Adı başka bir yerde geçmeyen bir tarihçi. (26) Başka bir yerd e Plutarkhos bu sözün tiran Di onysi os 'un olduğunu söyler (27) Polykrates I.ö. 7. yüzyılın ikinci y ansında yaşı yordu Korsan donanınası sayesinde denize egemendi ve böylece ola­ ğanüstü bir yaşam sürmek ve çok büyük yap ı lar kurmak olana­ ,

­

.

­

.

.

�ını buldu.

(28) 405 yı lın ın yazında. (29) O zamarı Kral Dareios kendisinden aynlmış olan ku­ zey Media'daki Kaduslara karşı seferde bulunuyordu. (30) Attika'da bir kasaba. Lakedaimonlular 4 1 3 yılında, Atinalılan kendi yurtlannda rahats ı z etmek i çin burayı ele ge­ çinnişlerdi. Bunu öneren de Alkibiades 'ti. (3 1 ) Lampsakos, Çanakkale Boğazı 'nın kuzey ç ı kı ş ında bulunan bugünkü Lapseki 'dir. Phokaia'nın kurduğu kentlerden biri olan ve eski çağda önemli bir yer tutan bu kent Atina De­ niz B irl iği iç indeydi (32) Etai us kenti Trakya Khersonnesos' unun (bugünkü Gelibolu Yarımadası) güney ucunda uzanırdı ve Çanakkale Bo­ ğazı ' nın girişini görürdü. .

1 34


(3 3) Sestos Gelibolu Yarımadası' nın dogu k ıyı s ı n dadır. (34) Seslos'un 2,5 km . kuzeyinde bulunan kent ve küçük bir ınnak. (3 5) Philokles Atina 'da savaş partisin in en ateşli temsilci­ si yd i ve bu yüzden 406 ve sonra 405 'te Strategos olarak seç:il­ di . Plutarkhos ' un yazdığı öneriyi gerç ekten yapıp yapmad ı� ı tartışmalıdır. Bu konuya ilişkin gerçek, Aigospotamoi savaşın­ dan az önce Andro s ' ta.n ve Korinth 'ten b ire r gemi ele geçird iği ve bu gemideki tüm tayfaları bir kayanın tepes inden uçuruma attırdığıdır. (36) Büyük bir olasılıkla Tydeus, 4 1 4 yılında Syrakusai önünde ölen Atina komutanı Lamakho s ' un oğl udur. (3 7) ihanet suçu, Oligarkh Partisi'nden olan ve A i gospo­ tarnoi Savaşı'nda tutsak düşen bütün Atinalılar arasında yaşa­ mını kurtarabilen tek kişi olan komutan Adeimantos ' a herkes­ ten çok yüklendi. Spartalılar i se onun yaşarnını bagışlamalan­ nın nedeninin, Plutarldıos'un yukanda söz ettigi Philokles' in halk toplantısındaki önerisine karşı koyması olduğunu söylüyor­ lardı . (38) Aşagı yukan 2,66 km. (39) Euagoras 4 1 O'da Fenike soyunun kovulmasından son­ ra Kıbrı s ' ta Salamis kentinde kral o lmuştu ve adanın büyük bir bölümünü kendisine bağlamıştı. Konon ise daha sonra Atina ta­ rihinde de büyük bir rol oynamıştır. Euagoras onu Pers Kralına önennişti. Pers Kralı ona bir donanma kunna görevin i vermiş­ ti. Bu arad a Persler Sparta 'y la savaşa hazırlanıyorlardı. Böyle­ ce Konon Pers donanmasının başına geçerek Knidos deniz sa­ vaşını kazanmayı başardı (394). Bu zaferle Sparta deniz egemen­ liğini yitirdi. 393 'te Konon yenid en Atin a ' ya d öndü, halk onu saygı ve övgüyle karşı l adı . Atina 'nın duvarlarını Konon yeni­ den yaptırd ı. (40) Para/os, Atinalılann yalnızca özel durumlarda, örne­ gin haber göndenne kte kullandıklan bir gemiyd i . Kutsal sayı­ lırdı. Bozgun haberini de Atina ' ya Paralos gem i si getirmişti.

1 35


(4 ı ) Elmo ateşi adı verilen ünlü doga olayından söz ediliyor. insanları bunun içinde Dioskurlann göründüğüne ina­ nırlardı. Dioskurlar, Kastor ve Polydeukes, Sparta' da To S i o (her iki tann) adıyla çok saygı göıiir ve tapınılırdı. (42) Anaksagoras, tanınmış filozof. 500 yılında Klazonıe­ nai'da doğmuş ve 428'de Lampaskos'ta ölmüştür. Peri physe­ os (doğa konusunda) adlı bir kitap yazmıştır. Bu taştn düşece­ �ini daha 466 yılında söyledigi savı, kuşkusuz, Atina donan­ masının yenilmesiyle Aigospotamoi 'un ünlü bir yer oluşundan sonradır. (43) Daimakhos l.ö. IH. yüzyılda yaşadı. Suriye Kralı An­ tiokhos Soter (293-26 1) onu elçi olarak Hindistan'a gönderdi . Daimakhos bu yolculugu roman tarzında yazılmış, Hindistan'a ilişkin söylenen tüm masalları topladığı kitabında anlatır. Din­ darlık konusundaki kitabı da, Plutarkhos'un birkaç satır sonra belirttigi gibi, aynı özelliği taşıyordu. · (44) Theophrastos'un adının yanlışlıkla el yazılanna gir­ di�i sanılmaktadır. Plutarkhos belki l.ö. IV. yüzyılda yaşayan tarihçi Theopompos 'dan söz etmek istiyor. Not ı 26 'ya bak. (45) Not ı ı 'e bak. (46) Bu Theopompos (aynı adlı tarihçiyle kanştınnamalı) Plutarkhos'un anlattıgı olayların olup bittigi dönemde yaşamıştır. (47) Lysandros 'un Dekarkhia yönetimini kurduğu ilk kent­ ler, Byzantion ve Khalkedon, sönra Lesbos Adası'ndaki Mity­ lene ve Trakya'da birkaç yerdir. Bu yönetim kurulduğu zaman Atina Deniz Birligi içindeki tüm öteki kentler Atina' dan ayni­ dı lar. Yalnızca Samos Atina'ya ve demokratik devlet biçimine, bu karışık dönemde bile, ba�lı kalarak Atina' dan ayrılmadı. (48) Samoslular az önce bütün soylulan kovmuşlardı. Lysandros'un saldınsma karşı koyamayacaklannı anlayınca, onunla görüşmeler yaptılar ve yalnızca bir giyecek alarak kenti boşaltınaya, bütün taşınmaz mallannı bırakmaya hazır oldukla­ nnı bildirdiler. Bunun üzerine Lysandros kovulan soylulan geri Eski zaman

1 36


ça�ırdı ve Samos'la dekarkhia yönetimini kurdu. Plutarkhos bu­ rada zamanda yanılıyor: Samos 'un alınması Atina 'nın alınma._o;; ın­ dan sonradır (404). (49) Aigina, Egin Körfezi 'nde bir adadır. 456 yılında Ati­ na ile savaştan sonra siyasal bağımsızlıgını yitirmiştir. 429' da Atina adanın yerli halkını kovarak oraya Atina'dan insan gön­ derdi . Sürii len Aiginalıları Spartahlar kabul etmişler ve Pelope­ nez'de Thyrea'ya yerleştirmişlerdi . (50) Melos, Ege Denizi 'nde bir adadır. Spartalılar bu ada­ ya birçok kişiyi yerleştirmişlerdi. Atina buraya saldırdı (4 1 6), çok kahramanca savunmaianna karşm adayı ele geçirdi. Ada hal­ kı korkunç bir kıyımla karşılaştı: bütün erkekler öldürüldü ve kadınlar, çocuklar tutsak olarak satıldı. Adaya yeni halk yerleş­ tirildi. (5 1 ) Skione, Pallene Yanmadası'nda bir kenui. Atina De­ niz B irligi içindeydi, fakat 424 yılında Atina' dan ayrıldı. Bu yüz­ den Atinalılar Nikias banşından sonra bu kenti çok kötü ceza­ landırdılar. Bütün erkekleri öldürdüler, kadın ve çocukları tut­ sak olarak sattılar, kentin tüm topraklarını yurtlarından kaçan Plataiaillilere verdiler. ( 52) "Uzwı bacaklar" denen bu surlar Atina 'yı Pire 'ye bag­ lıyordu. (53) Skytale'nin ne oldugunu Plutarkhos 1 9'uncu bölüm­ de anlatıyor. (54) Köktenci demokratlar, uzun süre, Spartalılann, Ati­ na'nın surlarını yıkma istegine karşı çıkmışlardı. Bunun nede­ ni, Atina'nın alınrnasıyla birlikte kendi egemenliklerine de son verileceğini bilmeleriydi. Yönetimin karşısında olan Oligarkh Partisi sonunda, Oligarkh Partisi 'nin ılımlı kolundan olan The­ ramenes'in Lysandros'agönderi lmesidi sagladı'. Fakat banş için yine de aylar geçmesi gerekti. (55) Munykhion ayı hemen hemen nisan ayına karşılıktır. 1 6 Munykhion aşagı yukarı 25 nisandır. (56) t.ö. 480 yılında . 1 37


(57)

Thebaililer eski çaglardan beri Atina ' nın düşm,nüy­

dılar; çünkü Atina onların dü�manı Erianthos,

olan Plataiai 'yi korurdu. Pelopo nez donanmasında Boiolia gemilerinin komu­

tanı olarak Aigospotamoi Savaşı 'na katı lmıştı.

(58) Dize 1 67 v.d. Parodos Tragedya'nın önsüzünü izle­ yen bölümdür. Koro onunla sahneye girer.

(59) Bu Otuzlar tarihte Otuz Ti ran olarak tanınmışlardır. Çünkü güçlerini çok çirkin bir biç imde kul lanmışlar ve çok bü­ yük cinayetler işlemişlerdir. Adı metinde biraz sonra geçen Spar­ talı Kallibios bütün bu rezaletlerin yardakç ısı olmuştur.

(60) Ksenophon, kitabının başında görüldüğü gibi zengin

KalHas' m sevgilisi Auto lykos 'un pankralionda zafer kazanına­

sı onuruna verdi� şöleni betimler. (6 1 ) Kyros'un Ly sandros un kullanımına verdigi paradan '

söz ediliyor.

(62) Gylippos, Spartal ılar tarafindan, Atinalıların saldırı­ sına uğrayan Syrakusai 'ya yardıma gönderilmişti. Syrakusailı­ lar zaferlerini ona borçluydular. (63) Plutarkhos 'un "Lykurgos 'un Yaşamı", 30 'uncu bölü­ me bak.

(64) Bu yontutarı Akanthosluların hazinesinde (not I ' e bak) bulunan mermer yontuyla karı�tınnamalı. Plutarkhos'un burada annnsattığı anıt Lysandros 'un sonu gelmez

ün ve onur

hırsıyla yapılmıştır. Bu anıt, doğal büyüklükte 3 7 yonturlan olu­ şuyordu (daha küçük birkaç tanesini saymadan).

Bunlar 6 tan­ (iki Dioskur, Zeus, Apol lon, Artemis, ve Lysandros' a çelenk sunan Poseidon), Lys andros un kendi yontusu ve 30 ge­

n yontusu

'

mi komutanının yontularıydı . Tunçtan yaptlmış bu yontuJarın konulduğu büyük salonun kalıntıları Delphoi' da kazı yapıl ırken bulunmuştur. Bu salon hemen sagda Kutsal Yolun başlangıcın­ daydı. Birkaç yontunun tabanında bulunan bazı yazıtlar ortaya çıkanldı. Bunların arasında da Lysandros )un yontusunu süsle­ yen

138

Samoslu fon 'un yazdıgı epigram bulunmuştur. (65) Bu yıldızların nereye takıldıgı bel li degildir.

Büyük


o l asılıkla

D io skur yo ntu l arının

baş l arında bu l unuyorl ardı . Bu

yıldlzların Leuktra Savaşı'ndan önc e

(3 7 1 ) ortadan yitınesi

(kuşkusuz ça l ındı l ar) sonradan bu savaş sonucunda Sparta ege­

bir be l irti sayılmıştır. Cicero, De divi­ I 74'te sözde Leuktra Savaşı ' ndan önce görünen belir­ ti leri an l atmaktadır . (66) Not ı 'e bak. ( 67) Anaksandrides İ.Ö. ] [] . yüzyılda Delphoi' dan çalınan annağanlarla ilgili bir kitap yazmıştır. (68) Bir talent 26,2. kg. dır; bir gümüş talent yakl aşık 23 58 TL. değerindedir. (ı 945 yı l ında. ) Bir mna 437 gramdır; değeri 39,30 TL dır ( Yine 1 945 yılında ) B i r stater (a l tın staterden söz ediliyor) aşağı yukan ı O TL. değerindedir. ( l 945 ' te .) (69) Samoslu Duris, Theophrastos 'un öğrenc i s i , Samos ti­ ranı, i.ö. H L yüzyı l da yaşadı. Tarih, yazın, sanat tarihi üzerine yapıtlar verdi. Tarihçi olarak canlı beti mleme leriyle tanınmış­ menl iğinin yıkı l ac ağ ına

natione

'

.

.

tır. (70) Tanrı ların, özell ikle Apoli on ' un

onuruna şarkılar. Konusunu tarih­ ten alan birkaç destan yazmıştı . Bunlardan biri Atina l ı l arın Kserkses 'e karşı kazandıkları zaferi kut luyordu Lysandro s un, başan larının bu ozan tarafından kutlanmasını istemesi anl a şı l a­ bi lir. Khoirilos'un, Lysandros un bu i steğin i neden yerine ge­ tinnediğini bi lm iyoruz Belki o sırada (yan i Samos 'un ele ge­ çiri ldiği 404 yılında) çok yaşlıydı ; belki de Atina ya olan sev­ gis i, onu Atina 'yı ele geçiren bu adamın övgüsünü yazmaktan (7 ı ) Sam os lu Khoirilos ünlü bir ozandı.

.

'

'

.

'

alıkoymuştur. (72) Antil o khos yalnızca burada anılıyo r, bundan başka onunla ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. (73) Kol ophon lu Antimakhos o dönemin önde gele n ozan­ l arındandı P laton ona hayrandı . Lyde adlı elegeias ı ve Thebais adl ı destanı ünlüydü Nikeratos' a i lişkin fazla bir şey bilmiyo­ .

.

ruz .

(74) Büyük bir olasıl ıkla bu Aiistonus Korintbii Aristonus 1 39


ile aynı kişidir. Delphoi 'daki kazılar sı ra sı nda bu adarnın ilahi parç alan bulunmu ştur (75) Plutarkhos bu olayı yukarda 8 ' inci bölümde anl atıyor (76) Arkhestratos, At ina • da Pe loponez savaşı sırasında ya­ şamış dram yazan bir ozandır. Theophrastos, Aristo'nun arka­ daşı ve ögrencisi olmuş ve onun ölümünden sonra Peripatik okulunu yönetmiştir. l.ö. 287 yılında ölmüştür YazıJannın han­ g i sinde Arkhestratos ' un bu sözünü aktardıgırn bi l miyoruz. (77) Thoraks, Lysandros un adamlanndan biriydi. Larnp­ sakos baskınında kara güçlerinin kornutanıydı (9'uncu bölü­ me) Thoraks'ı mahkum etmekle, Sparta hükümeti her şeyden önce Lysandros' a bir darbe indirmek i stiyordu tıpkı Gylippos 'u mahkfun etmekle yaptıgı gibi (yukarda 16'ncı bölüme b ak) (78) 403 yılında. Phamab�zos Spartaltiara olanca gücüy­ le yardım etmiş ve Kyzikos bozgunundan sonra b il e (not ı ı 'e bak) onlara bağlı kalmıştır. Sonradan Alkibiades'le bir anlaşma imzalamış ve onu sürütmesinden sonra yanına almı şsa da Spar­ ta ö lümünü i stedigi zaman onu öldürtmüştü. Lysandros i le ara­ sı aç ıkt ı Kuşkusuz, onun kendine kişisel egemenlik ve adam­ larına her yerde güç saglama girişimlerini hoş gönnüyordu. Lysandros'un t asan l ann ı kabul etmemekle Sparta yönetimiyle aynı görüşte oldugunu bil iyordu (79) Giritl i l er her yerde düzen bazi ıki arı ve ikiyüzlülükle­ riyle tanın ıyo rl ardı Onlar için bir özdeyiş vardı: "Giritl iler hep .

.

.

'

.

,

.

,

.

.

.

aldatır."

(80) Bu dize Euripides'in Telephos adlı kaybolmuş traged­ yasmdandır. (8 ı) Bir koç bi ç imin de anlatılan tann Ammon Mısır' da­ ki Thebai kentinin tannsıdır. öngörüsü Libya çölünde S iva va­ has ı ndaydı Yunanlılar bu tanrıyı Zeus ile bir tutmuşlardı; sık sık öngörüsüne başvururl ardı (ömegin Büyük İskender) (82) Aphytis Halkidikya'nın bir bölümü olan Pallene ya­ nmadasında Torone körfezinin (bugünkü Kcsendire Körfezi) ba· t ı kıy ı s ın da bulunan bir kentti. Atina Deniz B i rl igi n deydi . Pa,

.

.

'

1 40


ralarının üzerinde Zeus Arnınon 'un vard1. Tann Aphytis' e de çok büyük saygı gösterilirdi. Bu nedenle Lysandros'un savı çok yersiz değildir. (83) 25'inci bölümde. (84) Otuz Tiranlar tarafından kovulan demokrat partili Ati­ nalılar Thebai kentine sıgınmışlar ve buradan çıkarak Thrasy­ bulos'un kamutası altında Boiotia ve Attika sınınndaki Phyle müstahkem mevkiini ele geçirmişler, bundan sonra da Pire'yi almayı başarmışlarciL (85) Aşağı yukarı 235 .800 TL. ( ı 945'te.) (86) Atina, Haliartos savaşından önce (395) Thebai ile Sparta'ya karşı bir anlaşma yaptı. (87) Pausanias Spartalılar için başarısızlıkla sonuçlanan Haliartos savaşından sonra, Pire 'yi ele geçiren demokratlan (not 84 'e bak) Atina •ya kabul etmekle suçlandı. Ölüme mahkfun ol­ du, fakat Tegea 'ya kaçınayı başararak olarak orada ı 5 yıl kadar yaşadıktan sonra öldü. (88) Agis, Sparta'nın en güçlü krallarından biriydi. Elis'e karşı yaptığı bir seferden dönüşte hastalanarak öldü (lö. 399). (89) Heraia, Arkadia'da Elis sınınnda önemli bir kentti. Agis, Elis ' e karşı yapılan seferde ele geçirilen malların onda bi­ rini Delyhoi'ya bağışladıktan sonra Heraia'ya geldi. (90) Ksenophon 'a göre, Sparta'ya ölmeden erişebi1di, fa­ kat gelir gelmez öldü. (9 ı ) Bu Diopeithes eski inancın tutucu bir savunucusuy­ du. Bu yüzden felsefe ve gelişmenin düşmanıydı. önce Ati­ na'da yaşıyordu. Anaksagoras'ı asebeia (dinsizlik) ile suçlamış ve kentten gitmesi için zorlaınıştı (434). Yaşlılığında tümüyle Sparta için çalışmıştır. Her ilerlemeye karşı olmayı o.rada da sürdürdügü sanılmaktadır. (92) Perslerle Spartalılar arasındaki ilişki, Lysandros'un Kyros a, kardeşi Kral Artakserkses Mnemon 'a karşı giriştiği sa­ vaşta yardım etmiş olması yüzünden çok bozulmuştu. Bundan başka, Asia'daki Kyros'a bağlı Yunan kentlerinden Persler öç ·

141


almak isteyince, Sparta 'nın Perslerle savaşa girişrnekten başka çaresi kalmadı. Peloponez savaşından sonra Sparta· da sefere çı­ kan kral ve komutanların yanına bir danışmanlar kurulu vennek görenek olmuştu. Bu danışmanların, komutanın kararlarına ka­ rışma yetkisi yoktu; komutan isterse onlara başvurabilird.i. (93) Bu görevi yürütenin Yunanca adı kreodaites'ti. Kre­ odaites, resmi adak törenlerinde ada�ın etini törene katılanlara dağıtırdı. Bu görev için devletin en ileri gelen adamları seçilir­ di. (94) Lakonialılar bilindiği gibi, çok konuşmamakla, ola­ bi ldiği kadar az söz kul lanınakla tanınmışlardı. Ksenophon'un hemen hemen aynı sözcükler!e anlattığı bu konuşma Ephesos'ta geçti. (95) Phamabazes Spithridates'i, onun kızını kendisine ka­ patma almak istediğini söyleyerek aşağılamı�tt. (96) Yunan söylencesi, bizim Dor göçü dediğimiz olayı Herakles'in oğullarının Peloponez'e dönüşü olarak anlatmak­ tadır. (97) Bu Kleon ' la ilgili fazla bir şey bilmiyoruz. Söylevi Lysandros 'un ölümünden sonra bulunmuştur (30'uncu bölüme bak). (98) Plutarkbos kimi tragedyaların sonunda ortaya çıkan ve karmakarışık işleri düzetten deus ex machina' dan (bir araç­ la gökten inen tanrı) söz ediyor. (99) Kymeli Ephoros, Sokrates 'in bir öğrencisi. l.Ö.4 'ün­ cü yüzyı lda ve ilk kez Yunanistan'ın genel tarihini 30 kitapta yazdı . Bu kitap, Perakleidlerin dönüşünden (not 96'ya bak) İ.Ö.340 yılına kadar olan olayları içine almaktaydı. Y apıtlann­ da çok kez Sparta'ya karşı oldu. (I 00) Bu, Delphoi öngörüsü demektir. ( 1 0 1 ) Epeiros'taki Dodona çok eski bir öngörü yeriydi. ( 1 02) Burada Pontos ' la Karadeniz aniatılmak isteniyor. ( 1 03) Agesilaos 394 yılında Spartalı lar tarafından Asya'dan Yunanistan'a geri çağrıldı.

1 42


( 104) A g e s i l ao s 396 yı l ınd a Asya'ya geçmeden önce dü­ şündc b i r ses ona sefe re ç ı kmadan önce, Agamemnon gibi ya­ parak Aulis'te bir adak k esme s i n i buyurdu. S e s i n dediğini yap­ tı. Adak kesmekle uğraşırken Thebai 'den Boiotarkhlar geldiler ve ona adak kesemeyeceğini söyledi ler. Agesilaos kulak asma­ yınca adakl arı sunaktan çekti ler ve onları yok ett i ler. ( 1 0 5 ) Demokrat Partisi 'nin ateşli yandaşı ve bu neden l e Sparta 'ya düşman iki Thebaili. Yurttaş l arı n ı Sparta 'ya karşı sa­ vaşa k ı şkırıma y a çalıştılar, bunun için Rhodos'tan Pers parası a ld ı l ar. ( 1 06) Pres kralı aniatılmak i s ten iyor. ( 1 07) Phokis, Boiotia'nın batısında orta Yunanistan ' ın bir bölgesidir. Spa rta lı ların yanını tutınaktaydı. ( 1 08) Plutarkhos bu iki tanrıd an söz ediyor; çünkü bu ik i tanrı Theba ililerin u lu sa l tanrılarıydı : her ikisi de Thcbia'da doğm uştur . ( 1 09) Not 84'e bak. ( l l O) İ.Ö. 395 yı l ı n da . ( l l l ) Kithairon dağı Boiota'yı, güneyinde bulunan Mega­ ris ve Atti ka bölgelerinden ay ı rrna ktadır. ( 1 1 2) Orkhomenos Boiotia'da Kopais Gölü ' nün batı kı yı­ sında bulunan bir kentti. ( 1 1 3 ) Lebadeia kenti Orkhomenos 'un güney bat ıs ı nda bu­ lunuyordu. ( 1 I 4) Haliart os, Boiotia' da Kopai s Gölü'nün güney kıyı­ s ı nd an uzak olmayan bir kentti. ( 1 1 5) Bu ağaç Yunanistan'ın başka hiçbir yerinde yetiş­ mez. Re ç ines i tütsü olarak kullanılırdı. ( 1 16) Rhadamanthys söylencelerde anlatılan Giri t kral ı Mi no s ' un kardeş i ydi . ( 1 1 7) Alkmene I leraktes in annesidir. Kocası Amphitr­ yon' dur. Amphitryon önce Tiryns kralıydı, fakat bir katil yüzün­ den kenti bırakmak zorunda kaldı. Thebai 'de Kreon 'a sığındı. ( 1 1 8) Thespiai, Plataiai ve Haliartos ' un tam ortasında bu­ •

lunuyordu.

143


( I 1 9) Burada, 403 yıl ında Atina'yı otuz Tiranların elinden kurtaran Thrasybulos 'tan söz ediliyor (not 84 •e bak). ( 120) Panopeus, Phokis 'te Boio sınırlan yakınında bir kentti. ( 1 2 1 ) Boiotia'da, Haliartos'un batıs ında bir kent. ( 122) lsmeni e ion, Thebai yakınında Apolion İsmenios ta­ pına�ı dır. ( 123) Delion savaşında Atinalılar Boiotialılar tarafından yenildiler (İ.Ö. 424 yı l ı nda). Bilindi�i gibi Solcrates de bu sava­ şa katıldı ve Alkibiades onun yaşamını kurtardı. ( 124) Helikon güney Boiotia'da bir da�dı r . ( 125) Pausanias'dan söz ediliyor (Not 87'ye de bak). ( 126) Khioslu Teopompos 376 yılında do�uştur. O da, Ephoros gibi, Isokrates'in ö�encisiydi 12 kitap halinde Helle­ nika adıyla Yunan tarihini yazmıştır. Bu yapıtta 4 1 0-304 yılla­ nndaki olaylar anlatılmıştır. Sonradan Makedonya kralı Philip­ pos'la ilgili bir kitap daha yazmıştır. ( ( 1 27) Not 99'a bak. ( 1 28) Lykurgos'un yaşamında ( I S ' inci bölümde) Plutark­ hos bu konuyla ilgili daha geniş bilgi verir. ·

1 44


SULLA ( 1 ) Soylu sözcügü Yunanca eupatrides'in karşılığıdır. Bu sözcükle Plutarkhos Yunan okuyucuianna patricii sözcügünü açıklamak istemiştir. (2) Bir /itra, Latincesi libra, 327,45 gramdır. (3) Publius Cornelius Rufınus büyük bir komutandı. İ.Ö. 290 yılında birinci konsullugunda Manius Curius Dentatus ile birlikte Samnit savaşını sona erdirmiş, 2 77 yılındaki ikinci kon­ sullugunda Kroton kentini ele geçirmiştir. Devlete bu kadar hiz­ met etmiş olan bu adamın yoktan bir nedenle senatodan kovul­ ması o yıl censor olan Gaius Fabricius' un kendisine düşmanlı­ ğından dolayıdır. (4) l.ö. 1 1 1 - 1 05 yıllarında yapılan lugurtha savaşında söz ediliyor. (5) Capitolium tepesinin güney yarısını oluşturan Rupes Torpeio'dan söz ediliyor. Cinayet işlemiş olanlan oradan aşağı atmak Roma'da ölüm cezasının eski bir uygulamasıydı. (6) Bir sestert aşagı yukarı 10 kuruş değerinde bir paray­ dı. ( 1945 yılında.) (7) Bir Attika drakhmisi yaklaşık 40 kuruş değerindeydi. (Yine 1945'te.) (8) Doğru değil. Sulla adı diktatöre atalarından kalmıştır. Bu adın anlamı tartışmalıdır; olasılıkla, Romalıların birçok ek adı gibi, Sulla adı da ilgi çeken bir beden özelliğini belirtmek

1 45


için kullamhr. Cornelii Sul/ae ailesinde bu adın Siby/la'dan gel­ digi ileri sürü lmektedir (9) l.Ö. 1 07 yılında. ( l O) Bu olayla Iugurtha savaşı sona erdi. ( l l ) İ.Ö. l 04 yılında. ( 1 2) l.Ö. l 03 yılında. ( 1 3) Tektosaglar güney Galya'da P irene dagl arının kuzey eteginde oturan bir Kelt oymagıdır ( 1 4) Marsolar bir Germen oymagıdır. Teutonlarla birleş­ rnek üzere, Galya'ya girmişlerdi. Sulla onlan Teutonlardan ayar­ mayı başarmıştır. ( 1 5) Quintus Lutatius Catıılus 1.Ö. 102 yı l ında consul o l ­ muştur. Korkak askerlerince yalnız bıraktldıgı için İtalya ' ya doğru ilerleyen Ki mberierin önünden çeki lip Atesis ınna�ımn sol kı y ısını düşmana bırakmak zorunda kalmıştır. Fakat sonra­ lan 1 0 1 yılında Marius ile birlikte Vereeltae yakı n md a Campi Raudii'de Kimberieri yok etmiştir. Marius ' un tam ters ine bir öz.vaşamöyküsü, söylevler ve cpi g raml ar yazan kültürlü bir adamdı. ( 1 6) Plutarkhos un çok kez yararlandıgı Özyaşamöyküsü nde ( 1 7) Eurip ides Fenike Kadınları, 53 1 v.d. ( 1 8) lö. 95 yılında. ( 1 9) Eski Roma' da aedilis adı verilen görevliler resmi oyunlann düzenlenmesiyle ugraşırlardı. (20) 94 yı l ında praetor seçilmiş, 93 yılında bu göreve baş­ lamış ve 92 yılında propraetor olarak Kilikya'ya gitmiştir. (2 1 ) Kuşkusuz o zamanlarda henüz 7 ya şı n da olan dikta­ tör Caesar de�il (22) 1.Ö.95 yı lı nda Roma senatosunun bir karan üzerine bü­ yük bir soyl u aileden gelen 1. Ariobarzanes Kapadokya tahtına çıkmıştı. Ariobarzanes, Philoromaios (Roma dostu) adını kendi adına ek le m i şti Fakat Kapadokya tahtı na kendj o�ullanndan bi­ rini çıkarmak isteyen Mithradates'in özendirmesiyle Annenya .

.

'

'

.

.

.

.

1 46


Tigranes, l.ö. 93 yılında Kapadokya ya saldırarak Mithra­ oglunun naibi olan Gordios'u tahta çıkanmştar. Alela­ cele Kilikya'dan Kapadokya y a gelen S ull a nm işe kanşmasay­ la Ariobarzanes yenide n krallıgı ele a l ab ilmi şse de, sorun tü­ müyl e çözülememişti. 90 y ı l ında Mithridates, Ariobarzanes' i bir kez daha tahtından atmıştır. (23) 1 32 yı lında Sinop'ta doğan Pontos Kralı Mithradates Eup ator l l l yı l ında tahta çı km ış ve egemenl i ğ ini Romahiarı kaygıya düşürecek bir biçimde Karadeniz kıyı lannda yaymış­ tır. (24) Sulla'nın Parth kralına karşı davran ış lan tümüy l e ge­ reksiz ve ayıplanacak bir saygısızl ık sayı lma l ıdır Bu saygı s ız davranış, Roma'yı o zamanlar yararını görebileceği bir yandaş­ tan yoksun bırakmıştır. (25) Boş i nanışiara çok baglı olan Sulla üzerinde bu söz derin bir etki yapmış olmalı ki ölmeden az önce bunu veya bu­ na benzer bir sözü ammsarmştır (37. bölümün başlangıcına bak). (26) Roma 'mn bagdaş ı ğı olan halya budunları, Roma on­ lara yurttaş l ı k hakkını vermediği için silaha sarılmışlardır. Bağ­ daşı kl arın çıkarlarını koruyan halk tribunu Livi us Drusus'un 9 1 yılında öldürülmesi savaşın başl amasma yol açmıştır. B u savaş 90 yıl ı ndan 88 yıl ına kadaı sürmüştür. Sulla da 90 ve 89 yılla­ rında güney İtalya da çarpışan Roma ordusunda legatus olarak savaşa katıl mıştı r. (27) Timothcos, l.ö. 354 yı l ı nda E ubo i a da s ürgün o larak ölmüştür. (28) Quintus Caec i l ius Metellus Pius. Sul la onunla birlik­ te l.ö. 81 yılında ikinci kez co nsul olmuştur. (29) Be l k i Paeligni hudununun ülkesindeki pagus Laver­ nae söz konusudur. (30) Aulus Postumius Albinus y a lnız praetor de�il, consul da olmuştu (LÖ.99 y ı l ı nda) Sulla onu Stabiae 'nin yıkımından son­ ra Pompei 'yi kuşatması için önden göndemıişti . Ask erleri tarafın­ dan taşlanması çok sert olmasındandır. kralı

'

dates • in

'

'

,

.

'

,

'

.

147


(3 ı ) l.ö.

88

yılında.

(32) Tarih yapıtının yiten 7 7 'nci kitabında bu sorunu

ele

alan tarihçi Titus Livius'dan söz ediliyor. Roma soylulugunun tipik bir temsilcisi olan Caecilia Meteila önce,

ı ı s yılında con­

sul olan Marcus Aemilius Scaurus ile evleıuni�ti. Onunla evli­ I igi Sulla'ya Roma'nın en yüks ek soylu çevrelerine girmek için olanak sağlamıştır. me bak).

CaeciJia Meteila 8 ı yıl ında öldü (35. bölü­

(33) At inal ı l ar Caecilia Meteila' nın herkes tarafından bi­

linen, yalnızca Sulla 'nın b i lme di g i ahlaksızlığıyla alay ed i yor­

lardı.

(34) Etrüsk inanç ları na göre Etrüsk ulusunun tarihinde on yitecekti. 88 y ıl ın­ da duyulan gizemli boru ses i bu ça�lardan sekizi nc i sin i n sona erd igi haberini vermiştir. ça� vardı. Onuncu çagın sonunda Etrüsk adı

(35) Bir saeculum 'dan söz edilir, yani bir insanın yaşaya­

ı 00 yıl . (36) Beliona çok e sk i zamanlardan beri Roma'da tapını�

bileceği en uzun süre, aşagı yukan

lan bir savaş tannçasıdır. Tapınağı Mars Alanı ' nda bulunuyor­ du : senato ço k

kez ve özellikle oturum kentin sınırları, porneri­

um dışında olması gerekirken bu tapına kta toplanırdı. (3 7) Publius Sulpicius Rufus' la i lgili olarak aşağıda söy­ lenen sözler Roma soy l ul uğunun , zamanın olayianna i lişkin tek

yan l ı görüşlerinden esinlenınedir, hatta belki dogrudan doğru­

ya Su Ila ' nı n yapıtından al ınmadır. Gerçekte sul pi c ius soylu, na­ mu si u ve değerl i bir adamdı. Cicero onu o dönemin başta g e l e n

konuşmacısı sayıyor. Marcus Livius Orusus ile dostluğu (not 26 ' ya bak) onun, halk tribunu olup öldürii len dostunun yaptık­

larını sürdürmek iç i n pl e bslerin yanına geçmesine neden olmuş­ tur. Marius ' un onu bir araç gibi kullandığı yanlıştır; tersine

Sul­

picius Roma' nın son büyük halk tribunudur.

(3 8) 2000 drakhıni , aşa�ı yukarı 8000 lira, üç milyon drakh­ 1 .200.000 l ira. ( 1 945 yılında.) (39) forum Romanuru'da bulunan Castor Be Pollux tapı-

mi, aşağı yuka n

1 48


nagı . Bu tapınagm önemli bir bölümü hala Forum'da görülebi­ lir .. (40) Campania' da kent. (4 1 ) Magistratlıgın bilinen işaretleri. Latince fascos diye anılan bu işaretler Roma'nın yüksek memurlan önünde taşınır­ dı. (42) Kapadokya'daki Komana kentinde tapınılan tannça Ma'dan söz ediliyor. Sulla'nın askerleri 92 'de Kapadokya'ya gelişlerinde bu tanrıça ile ilişki kurmuşlardı . Romalılar bu tan­ rıçayı kültünün savaşçı ve kanlı yanları yüzünden Beliona ilc bir tutmuşlardır. (43) Roma'nın güneydogusunda, Via Latina üzerinde bir yer. (44 ) Roma tepelerinin en doğuda bulunanı. (45) Teli us toprak tanrıçasıdır. Tapınagı Esquilinus 'un ba­ tı eteginde, Carinae denilen yerdeydi. (45) Roma ve İtalya'nın Kimher ve Teutonlardan kurtul­ ınayı borçlu olduğu Marius'un idama mahkum edilmesine kar­ şı çıkan tek senator ünlü . augur Quintus Mucius Scaevola idi. (47) Not 5 ' e bak. (48) 87 yılı için optimat Gnaeus Octavius ile Marius yan­ lısı Lucius Comelius Cinna consul seçilmişti. (49) Kuşkusuz Mithradates İtalya'da olup biten her şeyle ilgili geniş kapsamlı bilgiler edinirdi. Bir consulun Roma üze­ rine yürümesi ve kenti silah zoruyla ele geçirmesi, Kralda Ro­ ma 'nın gücüne saygı duygusunu silip süpürmüştür. Öte yandan Roma komutanlarının Asya'da Mithradates tarafından sırayla yenilme leri, Asya halkının onu bir kurtarıcı olarak selamlama­ sı, Kral da Roma 'nın gücünün artık büsbütün çökmüş, bitmiş ol­ duğu izlenimini uyandımbitirdi (50) Bu çocuk babasının adını taşırdı; sonralan babası onu ortadan kaldırmıştır. (5 1 ) Maiotis bugünkü Azak Denizi 'dir. (52) Malea Peloponez'in güney bumudur. 1 49


( 5 3) Gaius Sentius 92 yılından beri Thrak budunlanna kar­ şı savaşmaktaydı. Çok uzun süre eyalet in başında kalmış olma­ sı Sagelaş ıklar savaşıyla iç savaşlardaki o lağan olmayan durum­ dan i leri gelmiş olsa gerek . (54) Bruttius Sura daha önce de Mithradates'in bir komu­ tanı olan Met roph an es 'i bir deniz s avaş ında yenm i ş ve Skiathos adasını ele geçinn işti. Khaironeia savaş l arı 88-87 kı şı nda olmuş­ tur. (55) Ari s t i on , E p ikuros 'un mezhebine b ag lı olan bir Ati­ nalıydı. 88 yı lı nda Delos ' un ele geçiriJmesinden sonra Arkhe­ laos onu, Atİnalıları Mithradates'in yanına çekmek için, tapına­ ğın hazinesiyle Atina 'ya göndemıişti. Arkhclaos'un yanına ver­ digi 2000 askerin yardı m ıyla Aristion kentte tiranlıgı ele geçir­ mişti. Mithradates de bu olaylardan hoşnuttu, çünkü böylece Ro­ ma'ya karşı tasarılarının gerçekleşmesi için kullanab ile ceğ i bir araç edinm i ş bu l unuyordu . ( 56) Yan i Atina kentin i n kendisi (Pire dışında). (57) Akademia Atina'nın kuzey-batısında Keph i so s kıyı­ sında bir Gymnasio n ' du , oysa Lykeion kentin dogu sunda llis­ sos kı yısı ndadı r. Su ll a ' n ın günah ı daha da büyüktü; çünkü bu yerler Platon ile Aristo 'nun ders verdikJeri yc rlerd i . (58) Epi dauro s Peloponez ' in kuzey-doğu kıyısında bulu­ nuyordu , Epidauros ' ta As k lep ios ' un ün salmış bir tapı n ağı var­ dı. Birçok hasta iy i leşrnek için oraya gelirlerdi. İy i leşe n teri n adaklarıyla ta pı n ak ço k zeng in o lmuştu . - Ol ympi a Yunanis­ tan ' ın dinse l merkez iyd i . Kazılar, Olympia Tapına�ı'na yapı­ lan adak ve ann ağan l arın görkemi ni göst eriyor. (59) Amphiktyonlar Yunan ke ntle rinin yılda iki kez Delp­ hoi'da toplanan temsilcileriydi. En önemli görevleri Delphoi ' da­ ki ulusal tap ınağ ın korunm asın ı sag l amaktı . Burada Sulla Delp­ ho i ' yu ya�alamak için bu kuruldan yararlanmak ister. (60) Delphoi tapınagına birçok armağan, bu arada dört gü­ müş fıçı gönderen Lydia Kralı Kroisos' a (Karun) gönderme ya­ pıl ı yor.

1 50


(6 1 ) Manius Acilius Glabrio, Thermopylai savaşında Syr­ ia Kralı III. Antiokhos'un ordusunu bozguna ugratımş ve böy­ l ece

Antiokhos 'u

Yunanistan dan '

çeki lmeye

zorlamiştir

(İ.Ö . l 9 1 y1 lında). (62) Titus Quinctius Flamininus 197 yılında Thessal ia'da Kynoskephalai savaşmda Makedonya Kralı V. Philippos'u yen­ miş ve imzalad1ğ1 anlaşm ayla o zamana kadar Phlippos ' a bağ­ lı o lan Yunan kentlerine özgürlüklerini vermiştir.

Lucius Ae­

milius Paullus 1 68 ' de Pydna savaşmda V. Philippos'un ard1h Perseus'u yenmiştir

.

(63) Octavius, 87 yıl mda Cinna i le birlikte consul olmuş­ tur. Optimat partisi içinde olduğu için Cinna'mn yapmak iste­ di ği yenilikleri engeJ lemiş ve onu kentten kovmuştur. Sonradan Cinna, Marius i le birl ikte Roma 'ya egemen olur olmaz Octavi­ us'un öldürülme sini buyurmuştur. (64) (65)

Not 9 1 'e bak. 1 medimnos 5 1 ,84 litredir.

(66) Aşağı yukan 400 liradtr. ( 1 945 te . ) '

(67) 1 hemiekton 4,32 litredir.

(68) Eumolpos, Eleusis mysterlerinin söylencesel kurucusu ve Atina 'mn en soylu ailesi olan Eumolpidlerin atas1dır

.

(69) Pire kapısı yakmmda iyice tamnmayan bir yapt .

(70) Kentin kuzey-batısmda surlarm bir bölümü. k uze y-ba h smda Akademeia ' ya

(7 1 ) Dipylon, Atina 'nın

giden yol üzerindeki kapıd1r. Bu kapı kentin d1şmda bulunan Ke­ rameikos (Çanakç tlar mahallesi)

ile içinde bulunan Kerame­

ikos u birbirine bağlard1. Dipylon'un güneyinde Eleusis yolu­ '

na açılan kutsal kap1, daha da güneyde Pire'ye giden yol üze­ rinde Pire kap1s1 vardt. (72)

t.ö. 86 yılında.

(73) Söylencelerdeki Deukalion tufamndan söz edil iyor . (74) Gaius Seribonius C uri o, 90 yılmda halk tribunu, 76'da consul olmuştur. Sonra caesara karş1 çalışm1ş ve 53 'te ölmüş­ tür. Be�enilen bir konuşmac1yd1 .

151


(75) l .Ö. IV. yüzyılın ikinci yansında yaşamış olan büyük mimar. P ire 'de yaptığı donatı deposu 400 geminin d onat ı­ mım içine alacak kadar genişti. Bu deponun yapım tüzüğü bir bir

yazıt biçiminde korunmuştur. (76) Pire Sulta tarafından alındıktan sonra, Arkhclaos'un s ıgm dı ğı Atina limanı.

(77) Tithora hem Parnassos dağının bir doru�nun, hem de bu doruğun eteklerindeki Phokis bölges inde bulunan bir ken­ tin adıdır. (78) Tamnmayan bir yer. (79) Ph ok i s kenti Elateia Taxiles tarafından kuşatı lmıştı.

(80) Panopeia ya da Panopeus, Phokis 'te bir kentti. Lebadeia da onun güney-doğusunda Boiotia' da bir kcntti.

(8 l) Parapotamioi ke nt i Kserkses tarafından bir kül yıgını haline getirilmişti.

(82) Mithradates' in ordusunda, kalkanları tunç la süslenmiş olan özel bir birlik. (83) Augustus ve Tiberius zamanında yaşayan Mauretinia Kralı, bilgi li ve verimli bir yazar. Plutarkhos ondan çok yarar­ l anm ı ştı r. (84) Plutarkhos ' un Khaironeia'da doğduğu ve yaşadığı bi­ l inir.

(85) Lebadeia 'da tapılan çok e s k i bir tanrı; bir ye ral t ı ma­ ğarasında öngörüde bulunurdu . Bu mağaraya inebilmek için ba­ zı ayinlere katılmak gerekirdi.

(86) Assos, Phokis'te

Kep hi s os ' a dökülen bir ırm akt ı r .

H e dy li on dağları tam Phokis ilc Boiotia arasındaki smırda, Akontion dağları ise Boiotia 'da Orkhomenos dolaylarında yer al ır. (87) Lucius Licinius Murena, Su Ila 'nın Dardanos b arı ş ın­

dan sonra As'ya'da propraetor o1arak bıraktığı ve ikinci Mithra­ dates savaşına neden olan adamdır. (88) Plutarkhos genel likle savaşları uzun uzadıya be tim­ lemey e g i ri şınediği halde burada bu kuralın dışına çıkar; çünkü

1 52


bu savaş yurdu olan Khaironeia'ya çok yakın bir yerde olmuş­ tu, üstelik Khaironeia da az daha bu savaşa girecekti. (89) Önceleri Makedonya ordusunda, sônradan Hellenis­ tik dönemde phalanks sıralannda bulunan agu silahh yaya as­ kerlerce çok kullanılan uzun bir mızraktır (6 m. kadar). (90) Euboia da bir kent. (9 1 ) Lucius Valerius Flaccus, Marius'un yandaşlanndan biri oldugu için, Cinna tarafından, Tnci kez consul olduktan bir kaç gün sonra ölen Marius'un yerine atanmış ve sürülen Sul­ la 'nın yerine Mithradates 'e karşı savaşı sürdürme buyru�unu al­ mıştı. Fakat askeri yetencgi yeterli olmadıgı için, yanına legat olarak Gauis Flavius Fimbria verilmiştir. Aralarında çıkan bir kavga üzerine Fimbria, komutanım Nikomedeia'da (İzmit) öl­ dürmüş ve ordunun komutasım üzerine almıştır. (92) Güney Thessalia' da, Phthiotis yöres i nde bir kent. (93) Boiotia 'da Kopsis gölünün güneyinde, Haliartos ken­ tinin batısında bulunan bir dag. (94) Boiotia'da Kopais gölünün batısında �ok eski ve çok ünlü bir Yunan kenti. (95) Arkhelaos birkaç gün batakl ı k larda saklanmış, sonra da Euhoida K.halkis kentine sıgmm ıştır. M ithradatcs'in henüz Yunanistan' da bulunan bütün ordularam da oraya gctirtmiştir. (96) Gnaeus Papirius Carbo, Mariu�·un pal"tisinin en şid­ detli yandaşlarındandı. 85 yı hnda Cinna onu ve kendisi ni üçün­ cü kez olarak consul seçtirmiştir. (97) Boiotia'nm kuzey kıyısında, Eubo i a 'ıun kar�ısında bu­ lunan bir kent. (98) Roma'nın Asia eyaletinden söz ediliyor. . (99) ı talent=2 .750.25 l ira, 2000 talent 5 .440 . 5 00,- lira . ( ı 945 yıhnda.) ( L OO) Makedonya'nın, Strymon (Strumu) ırnıu�ı n ın hat ı k ı · yasmda bulunan b i r yöresi . ( LO l ) Amphipolis' in kuzey-dogusunda buhııum P h l ippo i . özellikle Brutus i le Cassius'un Antonius ile O,.; tııv ı:ımıs ':.ı ye� nildikleri savaşla ün kazanmıştır. '

1 5 .l


( 1 02) Bugünkü adı Mal tepe 'dir, Çanakka le'nin l O km. gü­ ney-batısında. ( 1 03) Lyd ia'nın büyük bir kenti , bugünkü Akhisa r . ( 1 04) P l u tarkhos ' un anlatımı karanhktır: Fimbria, or­ dugahmda degil, Bergama 'da Asklepieion tapınagında ke n di n i öldürmüştür. ( 1 05) D eme k ki Mithradates'e verdirilen savaş tazmi nat ı­ mn on katı, yani 54.405 .000,- Iira. ( 1 06) Bu genellikle bir askerin ald ı ğı gü ndel i�i n 40 katı­ dır, yaklaşık 6,40 lira. ( l 945 ' te . ) ( 1 0) Yaklaşık 20 lira. ( 1 945 yı l ı nda. ) ( 1 08) Plutarkhos 'un söy l edikleri d ogrudu r ; fakat şunu da unutmamalı ki, Sulla Asy a'd ayken bu eyaletin başına yalnızca yıkım gelmiş değildir. Birçok kent Sulla 'ya s ağ l am ve yepyeni bi r düzen borçluydular. o kadar ki 85 yı l ından başlay ara k zama­ m yeni bir kurala göre he sap l amaya başlamışlardır. ( I 09) Tirannion, Pontos ' ta Amisos ( Samsun) kentinden­ di. Roma'da çalışmış ve o kadar saygınlık kazanmıştı ki, Cne­ sar, C ice ro ve A tticus gibi büyük kişi l e r onunla dostluk kurmuş­ lardır. ( I ı I ) t Ö. I . yüzyılın ortasında Atina'da Peripatos okulu­ nun baş ı .

( I 1 2) İda Dagı 'mn ctcğindc Troas böl gesinde bulunan bir kent. S trabon, hocalama olarak çevirdiğimiz psel i smos sözcü­ güyle bu hastahğın baş l angıcı n ı belirtmek istemiştir. ( I 1 3) E ubo ia ' m n batı kıyısında ünlü yazh k, özel li k l e Ro­ ma dönemi nde çok beğen il irdi . ( l 1 4) O bölgede pet rol kaynakl arı va rdı r . ( I ı 5) Capua 'nın doğusunda bir da�. Üstünde bir Diana ta­ pmagı vardı. Z aferi nd en sonra, Sulla bu böl ge nin kap l ıc al a rmı , çitfliklerini Diana'ya adamıştır. (I ı 6) 83 yı lındaki consullar: Gaius lun i us Norbanus ile Lu­ ci us Co me l i us Scipio idi . (I I 7) Via Appia üzerinde bulunan bir Apulia kenti.

1 54


(1 I 8) Kuzey İtalya'da Placentia ile Panna arasında bulu­ nan bir k ent ( I 1 9) Latium'da bir kent, bugün Segni Savaş 82 yılında yani genç Morius ile Gnaeus Papirius Carbo'nun c onsul olduk­ lan yı l yapılmıştır. ( 1 20) B ugünkü Pales tri na ( 1 2 1 ) İmparator Tibcrius döneminde yaşayan bir tarihçi. ( I 22) Pompeius Cinna 'mn ordusuna hizmet ediyordu; fakat Su Ila İtaly a 'ya gelince, onun as keri dehasına hayran kala­ rak onun yanına geçmiştir. ( 1 23) Marc us Licinius Cras sius Dives 85 yılında halk par­ tisinin izlemesinden kaçıp İspanya ·ya s a ğ ınm ı ş ve orada kendi girişimiyle devrime karşı tepki hazırlamaya koyulmuştur. Sul­ la İtalya'ya ayak basınca, Afrika yoluyla dönüp, ona asker ge­ tirm i şti r ( I 24) Quintus Caecilius Metellus Pius, Sul la ' nın karısı Mete i l a 'mn kardeş çocuğudur. Daha 84 yıl ında Afrika' dayken halk partisine karşı silahlanmaya çalışmıştı. ( 1 25) Sonradan İsauriahlan yenince lsauricus sanın ı kaza­ nan Pub l ius Servilius. Sulla onun 87 yı lında consul seçilmesi için bo şuna uğramıştı (bölüm lO'a bak). Sonunda Servilius Yu­ nanistan' a Sulla'mn yanına kaçmıştı. 82 yılında Sulla için Clu­ sium 'da b i r zafer kazanmıştır. ( 1 26) Sonradan Pompeius on u tutsak al m ış ve L i l yb a eum 'da idam ettirmiştir. ( I 27) Samait ve Lukanlar Bağdaşıklar Savaş ı ndan beri ba­ ğ ımsızhk lann ı koruyorlard.ı, fakat bağda ş ıkların da çı kar larını koruyan Marius'un partisiyle b i r anlaşma imzalamışlardı . ( 1 28) Roma'nın kuzey doğu sund a Via Nomentana üzciinde. ( 1 29) 1 .776 km . ( 1 30) Ünlü Porta Collina savaşı I Kasım 8 2 ' d e olmuştur. ( I 3 1 ) Qu i ntus Lucretius Ofella önc e leri Mari us 'un yaııdaşlanndandı, sonradan Sulla ·mn yanına geçmiştir. Nasıl öldüğü­ nü Plutarkhos aşagıda, 33 böl ümün sonunda anlatır. .

.

,

.

.

­

-

.

1 55


( 1 32) Roma'nın kuzeyinde Anio'nun Tiber'e döküldü�ü yerde bul unan eski bir kent. ( 1 3 3 ) Not 36'ya bak.

( 1 34)

Lucius

Fufidius,

s el tti g i bi r cent urioydu

Sulla'nın senator konumuna yük­

.

( 1 3 5 ) Romal ıların "proscriptio" adını verdikleri ve Roma tarihinde i lk kez burada görülen her türlü hak ve yasaya aykırı o acımasızca uygu l amadan söz edilmektedir. ( 1 36) Sulla Te l es inus u n ve '

dah a başka ölülerin kesilmi ş

başlaranı Praeneste ye gönderip kuşatma altı nda bulunan ken­ '

tin halkına göstermiştir. Bundan böyle Marius karşı koymanın

yararsız olac agın ı an lamış yera l tı geç it l erinden kaçıp kurtulma­ ,

ya çalışmış, fakat çıkış yerlerinin

hepsinde asker bulunca, kö­

lelerinden birine kendisini öldürtmüştür. ( 1 37) 63 yılında Cicero 'nun başkaldırı hazırlıgını ortaya

çıkarttı� Lucius Se rgi us Catilina'dan söz ediliyor. ( 1 3 8) Marcus Marius Gratidi anus Marius'un soylu dav­ ,

ra nı ş l arı yoks ullara yaptıgı iyi l ik l er le kendini herkese sevdir­ ,

miş o lan bir yakınıyd ı.

C ati l ina onu, eli kolu ba�lı olarak, Ma­

rius' un öfkesinden ancak kendini öldürerek kurtulabilen Quin­ tus Lutatius C alu lus un mezarı na kadar sürük l ey ip orada kor­ '

kunç i ıjkenc elerl e yava� yava� öldürtmüştür. ( 1 39) Sul la'dan ön ce

son

d iletatör 202 yılında atanmıştı.

( 1 40) Bu olay şöyle olmuştur: Yılın iki consulu, Marius ile Carbo öldükleri için, senato anayasaya uygun olarak Lucius Va­ lerius Flaccus'u interrex seçmiştir. Fakat Flaccus consu l seçim­ lerini hazırlarken, Su Ila ona bir mektup yazmış ve devletin kur­ tuluşu için bir diktatöre gerek o ldu�nu halka bildirmesini iste­ miş. Kendisinin de bu göreve geçmeye haz ır bulunduğunu ek­ l emiş Bunun üzerine Flaccus hal ka dikt atörlüğün zorunlulugu­ .

nu dogrulayan bir yasa kabul ettirmiş ve Sulla 'yı diktatör ola­ rak atamıştır. ( 1 4 1 ) Su Ila i talya 'nın, kendisine karşı olan bi rçok bölg e h alkı nı yurtl arı ndan kovmuş ve oralara askerl e rini yerleştirmiş-

1 56


tir. Böylece İtalya ' mn imparatorluk döneminin çöküşünü hazar­ lamıştır. ( 1 42) Not 1 3 1 'e bak. ( 1 43) Zafer töreni 8 1 yıh Ocak ayının sonunda olmuş ve iki gün sürmüştür.

( 1 44) Attika 'nın kuzey kıyısmda bulunan Oropos limanın­ da bu adları gösteren yazıtlar bulunmuştur. ( 1 45) Faustus önemsiz bir adamdı. Pompeius 'un ordusun­ da askerlik yapmış ve Caesar'a karşı savaşmıştı. Thapsus sava­ şandan sonra (46) İspanya' ya kaçmaya çalışırken Caesarcı Sit­ tius tarafından öldürülmüştür. ( 1 46) Fausta

52 yılında Clodius ' u öldüren ünlü Titus An­

nius Milo ile ikinci kez evlenmiştir. Zamanının en ahlaksız ka­ dmlanndan biri olarak tanınmıştır. ( 1 47) İ. ö. 79 yı hnda. ( 1 48) 78 yılı için Marcus Aemilius Lepidus ile Quintus Lu­ tatius Catulus consul seçilmiştir. Lepidus daha Sulla'mn saglı­ gmda ona ve kurduğu düzene karşı kışkırtıcı girişimiere başla­ mıştı, sonradan Sulla'ya resmi cenaze töreni yapılmasına engel olmak istedi (konu 38 e bak), sonunda Sul la ' nın devlet düzeni­ •

ni silah zoruyla devirmeye çalıştı, fakat yeniidi ve Sardegna'ya kaçtı. Az sonra da orada ö\dü . ( 1 49) Roscius zamanının en ünlü oyuncusuydu. Sul la onu athlar sınıfına yükseltmişti. Roscius Cicero'nun dostuydu. Ci­ cero 67 ya da 66 yılında Roscius'a açılan bir davada onu savun­ muştu. ( 1 50) Tam adı Gaius Norbanus Sorex'tir. Çok iyi korun­ muş bir resmi elimize geçmiştir. Mimos, yani gerçek yaşarndan alınmış bir sahnenin gerçekçi temsili. Tam Su Ila zamanında Ro­ ma'da ilgi toplamaya başlamıştır.

( l 5 1 ) Bu adam üzerine saglam hiçbir bilgimiz yoktur. Lysodia 'nın da ne oldugu pek belli degildir. Erotik ya m güçlü olan bir tür meyhane ozanı olduğunu düşüne biliriz. ( 1 52) Sulla' n m bu hastalığa tutulduğu kuşkuludur.

Belki

1 57


de bu hastalık, haklanndan yoksun bıraktıgı ve acımasızca iş­ gence

ettigi halkın nefret ve kininden doğmuş bir bul uştur.

( 1 53) Akastos, kocası Admetos'a gösterdiği özv eriyl e ün­ lenmiş olan Alkestis�in kardeşidir.

( l 54) Yunan koro l yrig i n in bizcc tanınan ilk temsilcisi olan Sardesli Alkman -genç. kız korol an için yazdı�ı şarkılardan an­

cak birkaç parça elimize geçmiştir- i . Ö. VII . yüzyıld a Sparta'da yaşamıştır.

( 1 55) Syroslu Pherekydes olasılıkla VI. yüzyılda yaşamış-

tır. ( 1 56) Kallisthanes Aristo'nun

bir öğrencisiydi . Büyük ls­

kender'Je Asya seferine çıkmıştır. Sözde İskender' e karş ı bi r su­

ikasta karışmış olduğundan hapse atılmış ve orada b i rkaç ay son­ ra

ölmüştür. ( ı 57) 1 33 ythnda consul olan Publhıs Mucius Scaevola Ro­

ma hukukçulannca

medeni hukukun kurucusu sayıhrdı .

( 1 58) Syria kenti Aparncialı bir köle olan Eunus birinci kö­ leler savaşmda ( ı 36- ı 32) ayakl anan kölelerin elebaşısıydt. ( 1 59) Campania'da bir kent, bugünkü adı Pozzuolu'dur.

Sul l a egemenliği el inden bırakınca, bu kentle

bulunan çiftliğine çekilmiş ve orada ölmüştür.

ı48'e bak. ( 1 6 1 ) Yaklaşık saat 1 5 .00.

( ı 60) Not

1 58

Cumae arasmda


SULLA İLE LYSANDROS' UN

KARŞILAŞTIRILMASI ( 1) Plutarkhos ' un daha başka yerlerde

sözünü etti� i bu di· olsa gerek (2) 1. Ö. l OO yıhnda Quintus Caec ili us Metellus Numidi­ cus, h al k tribunu, Satuminus'un önerdiği lex agraria'ya ant iç­ meyi kabul etmeyen tek senatördü. B unun üzerine kendi iste­

ze yazarını bilmedi�imiz bir El egei a ' dan alınmış

.

�iyle sürgüne gitmiştir. (3) Lysandro s bölüm 24 vb. (4) Lysandros bölüm 1 9. (5) Afrika'da savaşın bitmesiyle Sul la Pompeius'a ordu­ sunu saltverme buyruğunu venniştir. (6) Bunun hakkında bir şey bilmiyoruz. Herhalde SuiJa, Gnaeus Come lius DoIabella 'yı hizmetlerinin karşti ıgm da 8 1 yı­ lma consul atamıştır. (7) Sulla bölüm 3 3 . (8) Yurt l annda yalm bir yaşam süren, fakat Sparta' dan çıkınca en büyük taşkınhklara kapıl anl ara öyle (9) Lysandros bölüm 28. ( J O) Kunaksa savaşında (40 I ).

denirdi.

( l l ) Mantineia savaşında (362) ( 1 2) 407'de Ephesos körfezinde Notion savaşında (bak Lysandros bölüm 5). ( l 3 ) Yazanm bilmedigimiz bir tragedyadan. ( 14) Aigospotamoi deniz savaşında Spartahtara tutsak dü­ şen Atina strateglerinden biri (bak : L ysandros bölüm 9 ve 1 3) .

1 59


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.