zanlıkla suçlar. 1 9 6 6 d a İstanbul'a iş için gittim, bu arada doktorun yazıha nesine de uğradım. Bir ara kapı çalındı, doktor açtı, gelenle "aman canım" diye birbirlerine sarıldılar, kucaklaştılar. Ve sonra bana dönüp, "sana Kerim Sadi üstadı tanıtayım" dedi. Sonra oturup muhabbet ettiler. İşte Nazım'la da aralarında böyle bir durum geçmiş olabilir, ama ben doktor'un ağzından Na zım hakkında kötü bir söz duymadım." Kıvılcımlı üzerine sohbeti burada kesip, biraz da başka şeyler konuşalım, diyo rum. En uygunu ne olabilir? Tabii ki, hapishane anıları... Önce kahkaha patlatıyor ve Cazım Aktimur'un dillere destan "cimriliği"nden söz açıyor. "Bizim kendi grubumuzla günlerimiz norma) geçerdi. Ama bizle beraber aynı hapishane de kalan TKP tutuklusu Cazım Aktimur ilginç bir adamdır. Kuruşun hesabını yapar, aristokrat bir kültürü vardır. Bu yüzden hapiste çok sıkıntı çekti. Bizim Ahmet (Bilge) bakıyor olmayacak, Cazım zırnık koklatmıyor, tutuyor Cazım'ın annesine numaradan bir mektup yazıyor. İşte, Cazım burada çok kö tü, yemekleri yiyemiyor, günden güne sararıp soluyor, ona sevdiği yiyecek lerden bol miktarda gönder, filân diye... Annesi hemen ertesinde çuvallarla yiyecek gönderiyor hapisaneye. Faka basan Cazım da hemen annesine bir mektup yazıp, bir daha Ahmet'in mektuplarına itibar etmemesini söylüyor."
ÜNLÜ DOLANDIRICI SÜLÜN OSMAN Aynı hapisanede ünlü dolandırıcı "Sülün Osman" da kalıyormuş. Gene kah kahayı patlatıyor ve devam ediyor anlatmaya, "Cazım'ın elinden hiçbir iş gel mez. Alışkanlığı yoktur, tıpkı bir çocuk gibi kendi kendine bakamaz. Oysa hapishane ortamı zordur, insan kendine bakmayı bilecek. Bu yüzden Ca zım'ın çamaşırlarını Macit (Bilge) yıkar, ütülerdi. Ama bir gün Macit'in de ka fası atmış olacak ki, vazgeçti. Cazım, ne yapacağını şaşırdı. O zaman kese nin ağzını açtı ve ünlü dolandırıcı Sülün Osman'a parça başı yıkattırmaya başladı çamaşırlarını." Sülün Osman'ın Cazım'ı dolandırıp dolandırmadığını bi lemiyor Esat Balım, ama " s a n m a m " dıvor, çünkü "Cazım, bu konuda çok dik katliydi." "Yakın İktidar hayaline hiçbir zaman inanmadım" diyor Esat Balım Ona gö re önce yapılması gereken, "halkın kendi kaderine sahip olması gerektiğinin halka anlatılması". Kendini "bir inanç a d a m ı " olarak görmüyor, ona göre inanç, "daha ziyade dinsel bir kavram" Toplumun bilimsel evrelerden geçe rek, "çelişkisiz" bir aşamaya geleceğini bilen bir kışının " i n a n c a " ihtiyaç, olma yacağı kanaatinde. Sovyetlerde yaşananlar hususunda ise. onu biraz"bekleye lim görelim" tavrı içinde bulduk. " S o v y e t l e r i karalayan yaklaşımlara katıl mam, ama her şeyin açıkça ve çok yönlü tartışılmasından da y a n a y ı m . " Bu noktada Türkiye Sosyalistlerinin en önemli zaafının. "eskiden beri olduğu gibi, birlik noktalarını ön plana çıkaracakları yerde, ayrım noktalarını ön pla na çıkarmaları olması" diye düşünüyor. Sanki çok yaygın bir sosyalist hareket 59