Keşif

Page 1


Künye EDİTÖRDEN Genel yayın yönetmeni Selen NEZİROĞLU

Yazı İşleri Müdürü

İlayda GİRGİNER

Editör

Şafak TANIR

Sayfa Sekreteri

Elif Hazal ÇÖK

Tasarım Sedat EROL/Uygar EKEYILMAZ

Antalya Kültürünü ele alan “Keşif “dergisinin ilk sayısıyla siz okuyucularımızla buluşuyoruz. Antalya’nın bilinmeyen ,görülmeyen ya da baktığımız ama görmediğimiz yönlerini ele alan konuları,haberleri,sayfaları içeriyor elinizdeki bu dergi. Kaş’tan Döşemealtı’na, Sahaf’ın tozlu raflarından Çakırlar’a uzanan haber yolculuğu siz okuyuculara Antalya’nın en dikkat çekici yönlerini anlatmayı amaçlıyor. Bu dergiyi çıkarırken amatör ruhlu 6 arkadaş çıktık bu yola.. Gün geldi haber yazdık gün geldi tasarım yaptık .Emek verdik ,eğlendik,öğrendik..İlk deneyimimiz iyi-kötü bir çok anıyla sonuçlandı. Başta dergimizi çıkarırken güzel fikirleri, yol gösterici tavrıyla bizlere destek olan hocamız Yrd. Doç.Dr. Emel Arık’ a sonra bu yolda beraber yürüdüğümüz derginin her noktasında,her satırında,her fotoğrafında beraber emek harcadığımız yol arkadaşlarım,Selen Neziroğlu Sedat Erol,İlayda Girginer, Elif Hazal Çök, Uygar Ekeyılmaz’a sonsuz teşekkürler ediyorum. Siz okuyucularımızın derginin her sayfasında eğlenmesi , eğlenirken ‘KEŞFET’mesi dileğiyle..

K.Şafak TANIR


03

Dağlar ardında bir Phaselis varmış

04

Antalya’nın Talihsiz Tarihi

06

KIŞ TURİZMİNİN GÜNEŞİ; SAKLIKENT

08

Bin bir motif Döşemealtı

09

ANTALYA’DA GELENEKSEL TIRMANIŞ

10

DENİZLERE ÇIKAN SOKAKLARIYLA KALEİÇİ

12

GÖZLEME CUMHURİYETİ; ÇAKIRLAR

13

Atatürk Evi ve Müzesi

15

Zamana Direnen Güçlü İnsanlar

16

ADRENALİN TUTKUNLARI ANTALYA’DA BULUŞUYOR

17

YAŞAMA ÇEVRİLEN PEDAL

19

Belki bir rüyadır Kaş

20

KİTAPLARLA KURULAN KRALLIK

22

Cam Sanatçısı Mahir Özkardeş


ARAŞTIRMA-İNCELEME

KEŞİF

Dağlar ardında bir

PHASELİS varmış

D

oğal güzellik, tarihi antik kent ve tiyatrolar, eşsiz doğa manzaraları, birbirinden güzel mavi koylar, el değmemiş alanlar… İşte size cennet Antalya! Ve Bey Dağları Olimpos Ulusal Parkı’nın çam ve sedir ormanları arasında yer alan eşsiz güzelliğiyle yıllarca hüküm süren Phaselis antik kenti. Ocak 2014’te bir açıklama geldi Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla tanınan Rixos Otelleri sahibi Fetttah Tamince’den, Phaselis’e beş yıldızlı bir otel geliyormuş adı da ”Dream Of Phaselis”. Çok görkemli değil mi ? 1. Derece sit alanı içerisinde bulunan Phaselis antik kenti üzerinde dönen bu plan yani ”Dream Of Phaselis” projesi taa 2005’de başlamış. Çevre ve Ormancılık Bakanlığı’nın 26 Aralık 2013’de “ÇED gerekli değildir” (Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu) kararı büyük tepkilere yol açsa da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Turizm Teşvik Kanunu kapsamında 2005’de tahsis edilmiş ve bölgede yapılan imar değişikliğiyle 2011’de onaylanmış. Ve kısa bir bilgi vermek istiyorum yetkililer antik kent için “kültür mirası yok” demiş(!) Türkiye’nin binlerce bakir yerine girerek doğal güzellikleri linç eden 5 yıldızlı otellere bir yenisini daha eklemek isteyen doyumsuz insanoğlu şimdide gözünü Phaselis’e dikmiş durumda yani. Fakat bu sefer ki öyle kolay değil. Çıkan bu haberle başta Kemer halkı daha sonra Antalya daha sonra Türkiye ve hatta dünya buna engel olmak için birlikte hareket etmeye kararlı durumda. Gazeteci yazar Yusuf Yavuz:”Buna engel olmak için gerekirse dünyayı ayağa kaldırırız” diyor. Haberi internette gören 25 yaşında ki üniversite öğrencisi Melike Vergili ise Antalya Phaselis Antik Kentini Koru! Adıyla internette bir imza kampanyası başlatıyor. Hatta baya iyi gidiyor bu kampanya. #DreamOfPhaseliseHayır ve #SayNoDreamPhaselis gibi uluslararası alanda da kendini göstermek için sosyal medyada da sesini duyurmaya çalışıyor. Siyasilerin ve bazı CHP milletvekilleri de Phaselis’in betonlaştırılmasına karşı. CHP Antalya Mil03

letvekili Yıldıray Sapan Phaselis antik kentinin bitişiğine inşa edilmek istenen otel projesiyle ilgili “çevreye saygılıyız, bungalov yapacağız” açıklaması yapan iş adamı Fettah Tamince’nin kamuoyunu yanıltmaya çalıştığını öne sürerek, projede 138 villa ile 41 apartın yer aldığını söylüyor. Yani konu mecliste dahi konuşuldu. Fakat durum ne mi ? Tüm dünyanın kabul ettiği ve koruma zorunluluğu olan sit alanları bizde siyasilerin elinde. Başta bulunan hükümet imar alanı açmakta, bir antik kendi kültür mirası yok diyerek yok saymakta ve iş birliği içinde olduğu iş adamlarıyla karşılıklı alışveriş yapmakta son derece özgür. Yıl içinde binlerce turistin akın ettiği Olimpos ve tarihi antik kent Phaselis de sıradaki kurbanlardan biri. 2 bin 700 yıllık geçmişe sahip olan tarihi kentin uluslararası Barcelona sözleşmesi kapsamında Akdeniz’de korunması gereken 100 setten biri olduğu söylense de bizim için hiçbir önemi yok tabi kiiii. İş adamı ister, yukarıya iletir oradan ‘bakanlıklar’ işe koyulur ve ulusal ya da uluslar arası tüm sorumluluklar yok sayılar işe koyulur. Fakat bu Phaselis için geçerli olmayacak! Tüm Türkiye ve dünya buna engel olmaya çalışıyor. İşe kampanyalarla başlandı ve 19-20 Nisan 2014’te yapılacak olan müzik festivalleriyle devam edecek. Sen’de Phaselis’e sahip çık ve üzerine düşeni yap!

İlayda GİRGİNER Haziran/2014


KEŞİF

ARAŞTIRMA-İNCELEME

Antalya’nın Talihsiz Tarihi

B

ergama Kralı Attalos ‘’Gidin bana yeryüzünün cennetini bulun” der. Akıncılar kralın bu emriyle yola çıkıp diyar diyar dolaşır ve sonunda Antalya’nın bulunduğu yere geldiklerinde, karşılarındaki eşsiz güzelliğe bakarak “Cenneti bulduk” derler. İşte o gün kurulan kent “Attalia”, yani bizim bildiğimiz adıyla Antalya… Tarihi boyunca kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin merkezi olan Antalya lacivert denizleri, görkemli Torosları, renk renk ağaçları ve şelaleleri ile muhteşem bir doğaya sahiptir. Bütün bu güzellikler içerisindeki şehir, turunç kokan doğasının verdiği özgünlükle turizmin merkezi olmuştur. Arkeolojik kazılarda Antalya ve bölgesinde günümüzden 40 bin yıl önce insanların yaşadığı ispat edilmiştir. Milattan önce 2000 yılından bu yana sırasıyla bu görkemli şehirde Hitit, Pamphylia, Lykia, Kilikya gibi kent devletlerinin yanında Pers İmparatorluğu ve Büyük İskender’in idaresine girmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü bu şehrin Antik Çağdaki adı Pamphylia idi. Doğu Roma ya da Türkiye de bilinen adıyla Bizanslıların hakimiyeti altındayken 1207’de Selçuklular tarafından Türk Topraklarına katıldı. Osmanlı zamanında Anadolu eyaletine bağlı Teke sancağının merkezi şimdiki adıyla Antalya il merkeziydi. XVII. Yüzyılın ikinci yarısında Antalya’ya gelen ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi Kaleiçi’nde dört mahalle ve üç bin ev kale dışında 24 mahal-

Haziran/2014

lesi olduğunu belirtir. Şehrin çarşısı kale dışındaymış Evliya Çelebi’ye göre limanı 200 parçalık gemi alacak büyüklüktedir. İdari bakımdan Konya’ya bağlı Teke Sancağı’nın merkezi olan Antalya Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında bağımsız sancak haline geldi. Geçmişin izleri: Arkeoloji Müzesi Geleneksel mimarisi ile şirin bir köşe olan Kaleiçi, ahşap evleri ve dar sokaklarıyla şehrin duvarları olmuştur. Milattan Sonra ikinci yüzyılda inşa edilen Hıdırlık Kulesi, Kesik Minareli Cami ve Milattan Sonra 130 yılında İmparator Hadrianus şerefine inşa ettirilen Hadrianus Kapısı bugün hala tüm güzelliğiyle durmaktadır. Bunların yanında Paleolitik çağdan Osmanlı dönemine uzanan eserlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesi yörenin tarihine kanıttır. Bu kadar görkemli bir tarihin ardından bundan 40 yıl

04


ARAŞTIRMA-İNCELEME

önce Antalya’da günlük yaşam nasıldı? Antalya o yıllarda Anadolu’nun diğer illerinden tamamen kopmuş kendi olanakları ile yaşayan fakir bir kasaba görünümündeydi. O günlerde Antalya‘da sayıları on-on beşi geçmeyen zengin aile ile memur sınıfı ve işleri güzel giden birkaç tüccar esnafın dışında oldukça fakir bir halk vardı. Küçük bir sahil kasabasından turizmin başkentine yolculuk Antalya 1970 li yıllara kadar nüfusu 40-50 bini anca bulan küçük bir kent kasabasıydı. Antalya’da oturanlar birbirini yakından tanırdı. 1980’li yıllara kadar Antalya’da yaşamak oldukça ayrıcalıklı bir yaşam biçimiydi. İnsan ilişkileri yakın ve sıcaktı. Yıllar geçtikçe şehre göç oranı artmış ve bunun sonucunda plansız çarpık yapılarla dolup taşmıştır bu muhteşem kent. Antalya’da 2010 yılında yapılan nüfus sayımına göre 1,978 milyon insan bulunmaktadır. Diğer taraftan yapılan bir araştırmaya göre bugün Antalya’da oturan Antalyalıların sayısı %10’dur. Son 30 yılda Türkiye’nin diğer kentlerinden çalışmak için gelen ve yurtdışından gelip buraya yerleşen insan nüfusunda kaybolan Antalyalılar Antalyalılık ve Akdenizcilik ruhunu yaşatabilmek için Antalyalılar Derdeği’ni kurmak zorunda kalmışlardır. Antalya’nın dar sokaklarında Düden Çayı’ndan gelen gürül gürül buz gibi sular akar ve kent sakinleri bu suyla serinlemeye çalışırdı. Düden Çayı bahçeleri sular değirmenleri döndürür bugünkü Burhanettin Onat Caddesi sonundaki eski elektrik türbinlerini çevirmiş.

KEŞİF

para kazandırıyordu. Evimize ekmek götürüyor, çocuklarımızı rahatlıkla okutabiliyorduk. Şimdi ise günlerce tek bir ayakkabı dahi boyamadığımız oluyor. İnsanlar yanımızdan öylece geçip gidiyorlar. Ayakkabılarının boya gereksinimi olan onlarca insan görüyorum. Fakat onlarda buna yanaşmıyorlar. Gelecekte ayakkabı boyacıları tamamen bitecek. Şuan Antalya’da elli kadar ayakkabı boyacılığı yapan kişi vardır. Onlarda aynı sıkıntıları yaşamaktalar.” diyerek gelecekten umudu olmadığını anlattı. Şehrin Düşmanı Kim ? Asırlara dayanan tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle ön plana çıkan Antalya’nın yıllar içerisinde gelişen tek noktası Turizmi. Akdeniz’in incisi olarak tanımlanan bu büyülü antik kent Türkiye’ de turizm denilince akla ilk gelen şehirlerden biri. Göçlerle birlikte dengesiz bir şekilde büyüyen bu şehirin yeni sahiplerinin bile şikayet ettiği bu yozlaşma ve kirliğin sorumlusunun kim olduğunu kimse bilmiyor. Kadınların evlerinin bahçesinde yetiştirdiği sümbüllerin ve sokakların olmazsa olmazı olan limon ağaçlarının kokularıyla süslenen Antalya yıllar geçtikçe çarpık kentleşmenin kurbanı olmuş durumda. Sadece deniz kenarındaki ‘’modern’’ apartmanların çevre kirliliğine direnen denizi görebildiği bu şehir insanlarla mücadele etmeye daha ne kadar devam edebilecek? Elif Hazal Çök

En büyük sorun: Göç Aldığı göçlerle zaman içinde bambaşka bir şehre dönen Antalya’nın tarihi şimdilerde ancak müzelerde veya kaldıysa sokaklardan görebiliyoruz. Antalya’ya bin bir umutla göç eden insanlarla beraber öğrenciler ve turistler yepyeni bir şehir imajı yaratmış durumda. Göçle gelen bir diğer Antalya’lı ise Konyalı Yaşar Usta. Yaşar Poyraz tam kırk yıldır bu şehrin dar sokaklarında ayakkabı boyuyor. Geldiğinden beri başka hiçbir iş yapmadığını belirten Yaşar Usta geçmişte bu işten güzel paralar kazanırken şimdilerde sadece yaz aylarında turistlerden para kazanabiliyor. 58 yaşındaki Yaşar Poyraz: ”Ayakkabı boyacılığı bir zamanlar çok güzel 05

Haziran/2014


KEŞİF

GEZİ YAZISI

KIŞ TURİZMİNİN GÜNEŞİ; SAKLIKENT Antalya’da dikkatleri en fazla çeken şeylerden biri değil midir “Önce kayak, 40 dakika sonra deniz” sloganı. Ülkemizde turizmin başkenti olarak bilinen Antalya’da yazın güneşin ve denizin tadını çıkarabildiğiniz kadar kışın da bembeyaz karlar üzerinde keyifli vakitler geçirebilirsiniz. Bey dağları’nın ardında Antalya’ya sadece 40 kilometre uzaklıkta olan Saklıkent şehrin sıcağından ya da güneşli havasından bunalanları kendi yarattığı atmosferle cezbetmeyi başarıyor.

1970’li yıllarda Antalya ve kayak sevdalılarının, yayla ve kayak merkezi fikriyle ortaya çıkan Saklıkent, 1985 yılından bu yana kayak merkezi olarak da hizmet veriyor. Yaz aylarında yayla, kış aylarında ise kayak merkezi olarak şehre kazandırılan Saklıkent, Antalya’da klişe olmuş bir yaşam fikrine farklı pencereden bakmamızı sağlıyor.Beydağları’nın arkasında bir kayak merkezi ve yayla kasabası kurulması fikrini ortaya atan ilk isim o dönemde Antalya’da görevini yapan Vali Hüseyin Öğütçen’dir. 1971 yılında Antalya’ya tayin edilen Vali Öğütçen, mesleki hayatını “Bir İdarecinin Zamanla Yarışı” adlı kitabında anlatmıştır. Saklıkent’i Antalya’ya kazandırma hikayesini burada kaleme alan Öğütçen böyle bir yeri turizme kazandırma fikrini duyan Antalyalıların “bu adam düpedüz deli” dediklerini de söylemeden geçememiş. Bakırlı Dağı yakınında kış sporları merkezi ve yayla kasabasını kurmaya karar verdiğini kitabında dile getiren Öğütçen, “Antalya sıcak bir bölge, kış sporları sıcağın tam zıddı. Bu iki zıt imaj ile Antalya’nın reklamını daha kolay yapabilirdik. İlkbahara girerken Antalya üç mevsimi birden yaşıyor. Antalya’nın dağlarında kar, yaylalarında bahar, plajlarında binlerce insan var” diyor. Antalya’da kış turizmini canlandırma hikayesini şöyle dile getiriyor kitabında Öğütçen: “Antalya’nın sorunları, ihtiyaçları ve yayla kasabası hakkında bir toplantı düzenledim. Antalya’nın ileri gelenlerinden 150 kişiye davetiye gönderdim. Sadece 50-60 kişi geldi. Bunların bir kısmı devlet memuru idi. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Oysa bu bir başlangıçtı. Dört yıllık Antalya valiliğimde daha nice hayal kırıklıklarına uğrayıp şaşıracaktım. Bir kooperatif kurulması Antalyalılar’a öncelik tanınması kararlaştırıldı. Kış sporları merkezi ve yayla kasabası için öncelikle bir isim bulunması gerekiyordu. Karkent, Akkent, Dağkent, Karlıkent, Beykent, Baykent, gibi isimlerden sonra Saklı Yaylası’na kurulacağına göre Saklıkent olabilir denildi. Toplantıya katılan Antalyalı hanımların isteğiyle

“Saklıkent” isminde karar kılındı. Vali Öğütçen, Saklıkent konusunu geniş bir uzmanlar kurulunda değerlendirmek için Türkiye’de bu işten anlayan isimlerin hepsini 6 Mart 1972 tarihinde Antalya’ya davet etti. O gün müthiş bir kar yağışı olması nedeniyle heyet Saklıkent’e çıkamadı. Ziyaret bir gün gecikmeli yapıldı. Uzmanların da görüşü alındıktan sonra Saklıkent imar planı ve beş tip ev projesi Abdullah Ardalı ile Nihat Güner tarafından hazırlandı. İş Saklıkent bölgesindeki arazinin satın alınmasına geldi. Yapılan anlaşmalar üzerine arazi alındı. İnşaatlara başlanacak. Demir lazım. Kooperatife kilosu 89 kuruştan demir tahsis ettim. Serbest piyasada demir 170 kuruştu. O zaman demir Valilikçe tahsis ediliyordu. Eskişehir Valisi Mehmet Saraçoğlu’na telefon ettim. Onun aracılığı ile Eskişehir’den en iyi kiremiti indirimli olarak aldık. O yıllarda döviz sıkıntısı ve ithalat zorluğu vardı. Ticaret Bakanlığı’nda bu işlere bakan genel müdür sınıf arkadaşımdı. Onun yardımı ile çok kısa zamanda Amerika’dan güçlü bir dozer ve Fransa’dan kazıyıcı ve yükleyici bir trakskavatör getirttik. Bu işler için birkaç kez Ankara’ya gittim. Getirttiğimiz makinalarla kent içi yollar, Saklıkent – Antalya yolunun bir bölümü ve inşaatlar yapıldı. Yapılan çalışmalar sonucunda hayalimdeki şeyi gerçekleştirmiş olduğunu dile getiriyor Vali Öğütçen. Hikayesini

Haziran/2014

bizlere

kazandıran

Hüseyin

Öğütçen’den 06


GEZİ YAZISI okuduğumuz Saklıkent şimdilerde Antalyalıların ve Antalya dışından gelen misafirlerin kış turizmi adına tercih ettikleri yerlerin başında geliyor. Saklıkent Türkiye’de iç ve dış turizme dönük ve planlı olarak kurulan ilk kış sporları merkezidir aynı zamanda. Kar durumu, elverişli kayak alanları, uzun pistleri, güneşli günleri ile yerli ve yabancıların dikkatini çekmektedir. Kış sporları merkezlerinin en büyük düşmanı sis ve fırtınadır. Avusturya ve Almanya’da’50 yıllık ortalamaya göre bir sezonda sadece 13 güneşli gün vardır. Halbuki Saklıkent hemen her gün güneşlidir, sis ve fırtına Dünyada kış ve deniz sporları en elverişli şekilde sadece Saklıkent’te birleşmektedir. Burada kayak yapan bir kimse 40 dakika sonra Akdeniz’de yüzebilir. Beyrut’a yakın dağda bu mesafe 126 km, ABD’de Sandiago’da 90 km’dir. Bu iki merkezde kayak ve deniz sporu ancak yılda bir ay yapılabilmektedir. Halbuki Saklıkent’te normal kayak sezonu

KEŞİF tüm ağaçların üzeri mermer ocaklarından etrafa yayılan tozlarla kaplı. Gerekli merciler tarafından ocakların bu bölgede işlem yapmaması adına alınan kararlar yavaş yavaş yürürlüğe giriyor. İşte Saklıkent dört mevsimi bir anda yaşayabildiğimiz bir yerin penceresini açıyor bizlere. Şehrin merkezinde baharı yaşarken, plajlarda denize girebileceğiniz, Saklıkent’te kayak yapıp,kış mevsimini tadabileceğiniz bir cenneti arıyorsanız, görmeniz gereken tek yer Antalya!

3 aydır. Denize uzaklık 43 km’dir. Saklıkent’in doğal güzelliklerinin yanında biliminde o bölgeye kazandırdığı bir diğer güzellik TÜBİTAK Gözlem Evi. TÜBİTAK’ın Antalya’da Saklıkent Bölgesine kurduğu gözlem evinde bu güzel doğa harikalarının yanında bilimsel çalışmalarda yürütülmektedir. Gözlem evi aynı zamanda Saklıkent’in adının da daha fazla duyurulmasını sağlamıştır. Fakat Saklıkent’in insanlara sunduğu doğa güzelliklerinin ve TÜBİTAK’ın kurduğu gözlem evinin çevreyi güzelleştirdiği kadar bunların yanında çevreye zarar veren şeylerde bölgede mevcut. Bunlardan en önemlisi yerleşkede bulunan mermer ocakları.Birinci dereceden içme suyu havzasına kurulan mermer ocakları hem insan yaşamını olumsuz şekilde etkilemekte hem de doğaya zarar vermekte. Dağa çıkarken şahit olduğunuz

Selen NEZİROĞLU 07

Haziran/2014


KEŞİF

HABER

Bin bir motif Döşemealtı İnce ince, tel tel, tane tane yaşanmışlık… İlmek ilmek örülen, var edilen bin bir renk bin bir desen halılar onların tüm hayatı. Kimi dokuduğu halının en değerli parçası olduğunu söylerken kimi de aklında olan her şeyin o an uçup gittiğini söylüyor. Antalya’nın Döşemealtı ilçesi geçmişten bugüne halıcılığın en önemli noktalarından biri. Onlarca kadın her gün işlediği halılarla hem aile bütçesine katkıda bulunuyor hem de kendi hayatlarını işledikleri desenlere bağışlıyorlar…

D

öşemealtı Halısı bölgeye has tezgahlarda elde dokunuyor. Ayrıca köklü bir tarihi olan Döşemealtı Halısı dünyaya ününü duyurmuş durumda. Ve bu gelenek eski tarihlere kadar dayanıyor. 12. yüzyıldan sonra Anadolu’ya gelip Antalya ve çevresine yerleşen Teke Yörükleri, yöreye adını verdikleri gibi kültürlerini de yaymışlar. Günümüzde Antalya’nın en önemli el sanatlarından olan dokumacılık da Yörüklerin göçebe yaşayışının bir parçası ayrıca. Göçebelik, konutun ve diğer eşyaların hafif, kolayca taşınabilir olmasını gerektiriyor. Bu gereksinimi karşılayan dokumalar da büyük bir önem kazanmış. Yöre halkından edinilen bilgilere göre ilk Döşemealtı Halısı Kovanlık Köyüne yerleşen Karakoyunlu Yörükleri ve Aşağıoba köyüne yerleşen Yeni Osmanlı Yörükleri tarafından dokunmaya başlanmış ve buradan Döşemealtı’nın diğer köylerine yayılmış. Kendine has desenleriyle öne çıkan Döşemealtı halılarının diğerlerinden farklı birçok özelliği bulunuyor. Kırmızı, sarı, yeşil, mavi, koyu kırmızı, siyah ve beyaz renk olmak üzere 7 çeşit renk kullanılıyor bu zanaatta. Halıları ise yün ip kullanılarak örülüyor. Kök boyası denilen boya doğada bulunan bitkilerden elde ediliyor. Yüksek yaylalarda yetişen sarmaşık tipindeki bitkinin kurutulmasıyla sağlanan boya halının temasının oluşmasına yardımcı oluyor. Döşemealtı’nın özgün motiflerinden ve verilen emekten bahsetmek gerekirse daha çok seccade, yolluk işleyen kadınlar işe önce yünü elleriyle liflere ayırmakla başlıyor. Bu işlemi bittikten sonra, tabiattan elde ettikleri kök boyalarla ipi boyuyorlar. Klasik halılardan farklı olarak Döşemealtı halıları ters düğüm yani Gördes Düğümü denilen teknik ile dokunuyor. Ayrıca ilginç bir bilgidir günde sekiz saat halı dokuyan bir usta yirmi günde, 125x180 cm boyutundaki seccade halıyı tamamlamış oluyor. Söz konusu halılarda yer alan renkler ise genellikle kırmızı, mavi, lacivert, bordo, yeşil, siyah beyaz. Zemin rengi olarak kırmızı, mavi, bordo ve lacivert kullanılıyor. Elde bulunan en eski Döşemealtı Halısı ise bugün Antalya Müzesi’nde sergilenmekte olan “Halelli” halısı. Bugün ev ekonomisine katkıda bulunmak için halı dokuyan kadınlar geçmişten gelen büyük bir mirasa sahip çıkarak bu mirası gelecek nesillere aktarmayı hedefliyor. Dünyaya ismini duyurmuş Döşemealtı halıları kentin en önemli kültür mirası durumunda…

İlayda GİRGİNER

Haziran/2014

08


GEZİ YAZISI

KEŞİF

ANTALYA’DA GELENEKSEL TIRMANIŞ

lerde, rota girişleri diken, çalı cangılları ile kaplı olduğundan rota girişleri belli olmayabilir. Ulaşım Özel aracınız varsa, Antalya-Kemer yolunda, Tünektepe sapağına kadar ilerleyin. Sapaktan sağa dönüp köyü geçtikten sonra su kaynağına kadar yoldan ayrılmayın. Su kaynağından yararlanıp, hemen kaynağın solundaki patikaya girin. Patikadan kaya babalarını(yol işaretleri) takip ederek kamp alanına ulaşıp manzaranın takıdını çıkarabilirsiniz.

Uygar EKEYILMAZ Bahçealtı Vadisi-Sivridağ

Eğer özel aracınız yoksa 5M Migros’un önünden geçen KL-08 numaralı otobüse binip Tünektepe sapağında inin. Eğer şansınız varsa otostopla su kaynağına kadar gidebilirsiniz. Fakat otostop bulamazsanız 2,5 saatlik güzel ve yorucu bir yürüyüş sizi bekliyor. Su kaynağından yine patikayı izleyip kamp alanına ulaşılır.

Antalya coğrafik yeri açısından bir çok spora ev sahipliği yapar, Konaklama dalış, bisiklet, rafting, tırmanış… Tırmanış ve Antalya aynı cümlede kullanırsa akla ilk, Geyikbayırı Sportif Tırmanış Parkı gelir. Bahçealtı dağ ve deniz manzarası ile tam bir kamp yeri. İki Fakat geleneksel tırmanış yapıyorsanız Geyikbayırı pek ilginizi farklı kamp alanına sahip Bahçealtı, çift tenteli ya da yazlık çekmeyecektir. çadırlar için idealdir. Kamp alanlarının dışına kamp kurmak bitki örtüsünün sıklığı nedeni ile daha zordur, ek olarak bölgede Antalya’nın barındırdığı güzellikler arasında, hemen şehrin bitivahşi hayvanlarında yaşadığınıda unutmadan ona göre kamp minde, oldukça göz önünde olan fakat kısmen az bilinen Sivridağ, alanı seçilmelidir. Yaz aylarında, çadırsız bir mat ve tulumla geleneksel tırmanış tutkunlarına ev sahipliği yapar. Kemer yolgece geçirilebilir. unda, Tünektepe’ye komşu olan Bahçealtı Vadisinin en yüksek dağı Sivridağ(1413m), rota zenginliği ve ulaşım kolaylığı ile Zirve Yolu-Rota:Klasik Antalya’nın geleneksel tırmanış merkezidir. Geleneksel Tırmanış(Alpin Stil) Hafifliğin ve hızın ön plana çıktığı ve aynı zamanda teknik tırmanış içeren dağcılık sporunun esas ruhunu temsil eden tırmanış sitilidir. Ana ve ara kamp yoktur. Hızlı ve hafif olmak için tek kamp noktasından hareket edilir. ‘Temiz tırmanış’ diye tabir edilen ve tırmanış sonrası rotayı değiştirmeyen ‘doğal’ yöntemler kullanılır. Yapay yöntemlerden tamamen uzak olan bu tırmanış stilinde tırmanıcılar bütün zorluklar ve risklerle kendi başlarına başa çıkarlar. Temelindeki bu yöntemlerden dolayı ‘macera ruhu’ ile beslenir.

Sivridağ’ın zirvesine birçok rotadan çıkılabilir. Tırmanışa başlamadan önce rotaların zorluk seviyelerine çok iyi bakılması ve değerlendirmesi gerekmektedir. Klasik rota 5, 5+ zorluk derecesine sahiptir. Bu deneyimli geleneksel tırmanışçılar için ideal bir zorluk seviyesidir. Rotada 4 ip boyu yükseldikden sonra büyük sete ulaşılır, tırmanış planına göre gece bu sette geçirilebilir. Setten sonra sağ tarafa kayıp 3, 3+ giden su oluğu takip edilir. Buradan sonra ekibin durumuna göre ip açılabilir ya da ip açmadan devam edilir. 600 metre yükseldikten sonra sırt hattına ulaşılır(burada da geceyi geçirmek için alanlar mevcuttur). Sırt hattı takip edilerek zirveye ulaşılır. Tırmanış çok iyi planlanmalıdır, çünkü duvarda su kaynağı yoktur.

Sivridağ Kaya Yapısı ve Bitki Örtüsü Hava sıcaklığının yaz aylarında 40-43 derece olduğu Antalya’da, hava koşulları yazın uzun duvar tırmanışına el verişli değildir. Tırmanış yapılabilecek en ideal zaman İlkbahar ve Sonbahar aylarıdır ancak Antalya’nın her an yağmur yağabilen bir iklime sahip olduğu unutulmamalıdır. Antalya bölgesine has kireçtaşı genelde çok sağlam olsa da, her geleneksel kaya tırmanış rotasında olduğu gibi, çürük veya emniyet kurulmasına imkan vermeyen tırmanış etaplarına rastlamak olasıdır. Tipik, oluklu, suyla aşınmış gri kireçtaşı yüzeyleri, dikliğinden bağımsız olarak sağlam, emniyeti bol, kesin ve sürtünmesi yüksek niteliklerdedir. Bazı yer09

Haziran/2014


FOTO RÖPORTAJ

KEŞİF

DENİZLERE ÇIKAN SOKAKLARIYLA “KALEİÇİ” Antalya’nın binbir güzelliklerinden, tarihi yerlerinden biridir Kaleiçi.. Gecesi gündüzü ayrı keyif veren bu tarihi dokunun kıymetini Antalyalılar da çok iyi biliyor. Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği kaleiçinin taşlı ,yokuşlu yollarını aşındırırken her metrekaresini yaşamaktan kendini alamıyor insan. özelliği de bu dar sokaklarda yürüken hiç sıkılmıyorsunuz. Esnafların rengarenk dükkanları, kilimler, biblolar ve baharat kokuları eşliğinde keyifli bir tarihi gezi yapıyorsunuz farkına varmadan. Her bir esnaf ayrı bi renk ayrı bi ses adeta. Sokaklardan geçerken kafanızı bir sağa bir sola çevirmekten yoruluyorsunuz çünkü her bir yapıda ayrı bir yaşanmışlık ,ayrı bir görkem var. Evler ve bahçeleri huzur kokuyor. Rengarenk çiçeklerin,saksıların olduğu pencereler harika bir liman manzarasına açılıyor kaleiçi sokaklarında. Yazın gidenler için keyif bambaşka, güneş size denizin üzerinden göz kırpıyor ve deniz kokusu bu tarihi geziye eşlik ediyor. Şairin dizelerde de dediği gibi “Yollarımız denize çıkıyor”. Sokaklarından bahsetmişken atlamamak gerekir ki Kaleiçi sokaklarını bilmiyorsanız kaybolabilirsiniz. Onlarca birbirine benzeyen sokak, onlarca ev insanın başını döndürüyor. Özellikle turistler Kaleiçi’nde gezerken haritalarını veya rehberlerini yanından eksi etmiyor. “Kaleiçinin gülen yüzü: Esnaflar”

Şafak TANIR

T

ürkiye’nin güney-batısında Akdeniz kıyısında yer alan Antalya tarih boyunca Anadolu’nun denize açılan kapılarından biri olmuştur. Antalya’nın günümüze kadar gelen en görkemli tarihi dokularından biri de Kaleiçi’dir. Antalya Kaleiçi, batıda deniz, kuzey ve doğuda ana caddeler ve bu caddelere paralel uzanan ve günümüzde de bir kısmı ayakta olan surlarla sınırlandırılmıştır. Bu belirgin sınır eşikleriyle Kaleiçi, kent merkezindeki katlı yapılaşmadan korunabilmiş, geleneksel doku, günümüze kadar korunarak özgün yaşayabilmiştir.

Renkli kilimler, Türklere özgü kokular,baharatlar,hediyelik eşyalar en çok turistler tarafından rağbet görüyor. Kaleiçi esnafının sıcakkanlı, hareketli halleri turistin de ilgisini çekiyor. İkramlar, sohbetler turistlerin meraklı sorularıyla birleşince keyifli bir hal alıyor alışveriş. Kaleiçi esnaflarından en çok dikkatimi çekenlerden biri su kabağıyla abajur yapan Ömer Sami

Kaleiçi; büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri ortak eseridir.Surların içinde kiremit çatılı 3000 kadar ev bulunmaktadır. Evlerin karakteristik yapıları Antalya’nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır.Sur içindeki dar sokaklar limandan yukarıya duvar boyunca uzanırlar. 1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu” tarafından “SİT bölgesi” olarak koruma altına alınmıştır. Turizm Bakanlığı’na “Antalya- Kaleiçi Kompleksi” restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’de FİJET (Uluslararası Turizm Yazarları Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskarı ödülü verilmiştir. “Kaleiçinin denize çıkan sokakları” Kaleiçinin dar sokaklarına ,taşlı yollarına adım atarken yokuş aşağıya olan bu yollardan seke seke iniyorsunuz. En önemli Haziran/2014

10


FOTO RÖPORTAJ Pakdil adındaki zanaatkarın dükkanı oluyor. Rengarenk su kabakları ve yanıp sönen lambalar eşliğinde harika bir atmosfer var Ömer Bey’in dükkanında. Bu mesleği yaparken en az bizim kadar o da büyüleniyor bu güzel işlerden. Bu meslekten duyduğu mutluluğu ise şöyle anlatıyor “Yaptığım su kabakları büyük emeklerle abajurlara,gece lambalarına dönüşüyor. Benim için büyük bir keyif, insanın yaptığı işten zevk almasından, mutluluk duymasından daha önemli bir şey olamaz” diyor ve ekliyor “ Hepsinin emeği bir değil bazılarını yaparken günler harcıyorum ve sonunda onlara baktığımda gördüğüm manzara her şeye değer “diyerek tamamlıyor sözlerini. Yaptığı su kabakları sadece Kaleiçi’ndeki dükkanında sınırlı kalmıyor Ömer Bey’in .Antalya’nın bir çok yerinde sanatını paylaşıyor insanlarla. Zamanla değil ilgisizlikle eskiyen “Kesik Minare” Kaleiçi’nin güzelliklerinden bahsederken üzücü bir manzara karşılıyor insanları Kaleiçi sokaklarında.” Kesik Minare”..Kaleiçi’nin Kesik Minaresi en önemli noktalardan biri. Helenistik-Roma-Bizans-Selçuklu-Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini kapsıyor. Tarihinde sürekli tapınak olarak

KEŞİF kullanılmış bir merkez. Pagandan ilahi dinlere kadar. Bu güzel tarihi yapının ,tarihi kalıntılarla kaplı bahçesine kilit vurulmuş. Müze olabilecek kadar güzel bir iç mekana sahip olan bu değerin kıymeti ne yazık ki bilinmiyor. Özellikle gelen ziyaretçilerin kilitli kapılardan ellerini uzatarak fotoğraf çekme çabaları ve şaşkınlıkları bu ilgisizlik karşısında sessiz kalmamak için yeterli bir neden. Bu tarihi yapının bir an önce kıymeti bilinerek ziyaretçilere en yararlı biçimde kazandırılması da Kaleiçi’nden ayrılırken en büyük dileklerden.. “Yat Limanı” Sokakların sonunda kocaman mavi bir deniz ve falez manzarası eşliğinde yat limanına varıyoruz. Yat Limanı’nda görkemli yatlar, deniz kenarında dizilen balık restaurantları bulunuyor. Kaleiçi’nin kıyısına geldiğimiz bu noktada sırtınızı denize dönüp kaleye baktığınızda bu güzel yapının farkına bir kez daha varıyorsunuz ve sonra yüzünüzü denize dönüp kendinizi bu güzel deniz manzarasına ,geçip giden yatlara ve deniz kokusuna bırakıyorsunuz.. Elbette dönüş yolu iniş kadar olmuyor Kale’nin yokuşlu yollarını çıkarken nefes nefese kalıyorsunuz ama elbette bu yorgunluğa değecek bir çok güzel fotoğrafla,bilgiyle,anıyla ve keyifle Kaleiçi’nden ayrılıyorsunuz.

Şafak TANIR 11

Haziran/2014


GEZİ YAZISI

KEŞİF

GÖZLEME CUMHURİYETİ; ÇAKIRLAR

Çakırlar, Antalya’nın batısında Toroslar’ın eteklerinde şirin bir bölge. Antalya halkının özellikle hafta sonları kahvaltı yapmak için tercih ettikleri bu bölge şehre de çok yakın. Şehir içinde kalkan minibüslerle dahi en fazla yarım saat içinde ulaşabileceğiniz Çakırlar son zamanlarda çok büyük ilgi görüyor. Gözlemecileri ve bölgede yaşayan doğal , taze ürünlerin satıldığı pazarı ile ünlenen Çakırlar,kahvaltıdan sonra orman içinde ailecek yapacağınız yürüyüş ile tüm haftanın yorgunluğunu atmanızı, yeni hafta için enerji toplamanızı sağlayacak eşsiz bir yer.

Ç

akırlar, Antalyalılar’ın ve tatile gelenlerin özellikle hafta sonları keyifli bir kahvaltı etmek için tercih ettiği yerlerin başında geliyor. Bölgede kahvaltı yapılabilecek gözleme ve köy kahvaltısı veren onlarca işletme var.Antalya’nın Konyaaltı Belediyesine bağlı bir köy. Köy dediğime bakmayın, şehre uzak değil. Şehir içinden giden otobüsler bile var buraya. En fazla 30 dakika da ulaşabileceğiniz, özellikle haftasonunuzun keyifle geçmesini sağlayacak nadir yerlerden. Yolboyunca sağlı sollu bir çok yaş sebze ve meyve tezgahı görmek mümkün. Yöre halkı, kendi bahçelerinde ürettikleri portakal, limon ve mandalina, nar, domates ve biber olmak üzere bir çok taze ürünü küçük tezgahlarında yöreye gelenlerin beğenisine sunuyor. Bunca güzel ve şehir yapısına rağmen bozulmamaya direnen Çakırlar’ da doğanın içinde, yeşilin eşsiz güzelliğiyle huzuru kucaklamak mümkün. DOĞANIN YAŞATTIĞI HUZUR İLE… Çakırlara girer girmez sağlı sollu bir sürü kahvaltı yeri karşılıyor gidenleri. Mütevazi,şirin,şehrin gürültüsünden uzakta kalan bu bölgede insanlarda bir o kadar sıcakkanlı.Sizi evinizdeki rahatlıkla bir araya getiriyorlar. Çalışan personelin güler yüzlü oluşu, müşterilere karşı bir o kadar sıcakkanlı tutumları insanı defalarca Çakırlar’a götürmeye iten nedenler başında. Özellikle şehrin gürültüsünden sıkılanlar için doğayla iç içe ve huzurla kahvaltı yapılabilecek bu sevimli ve şirin bölge Antalyalıların ilk sırada gelen tercihleri arasında. Çakırların bir de önemli bir pazarı var. Birkaç yıl önce bölgeye hareketlilik getiren bu Pazar yeri “sosyete pazarı” olarak geçiyor. Burada yaşayan insanlar kendi ürettikleri reçelleri, yemekleri bu pazarda satışa sunuyor. Ayrıca kendi ürettikleri sebze ve meyvelerde pazarda satılıyor. Çok yerde var olmayan ama Çakırlar sosyete pazarında bulunan sayısız ve ismi belki de şimdiye kadar hiç duyulmamış olan bitkiler ve şifalı otlar da pazarın en merak edilen şeyleri arasında. Sosyete pazarı Akdamlar Köyü sınırları içindeki bulunuyor. Bunun yanı sıra Saklıkent yolu üzerindeki Doyran bölgesinde de bir Pazar var. Fakat bu Pazar yeri hem ulaşım hem de barındırdığı imkanlar itibariyle Akdamlar Köyündeki kadar ilgi görmüyor.Akdamlar pazarında yolun iki tarafında gözleme ve köy kahvaltısı hazırlayan çok sayıda mekan var. Zaten pazara girdiğin andan itibaren hanımların hünerli ellerinde hazırlanan gözleme ve bazlamanın, saçtan pişerken çıkardığı inanılmaz koku sizi, mekanlara davet etmeye başlıyor ve iştahınızı açıyor. “GÖZLEME CUMHURİYETİ”

Haziran/2014

Selen NEZİROĞLU Çakırlar’da bulunan kahvaltı mekanlarında ise menü hemen hemen birbirinin benzeri. Klasik bal, peynir, zeytin, reçel gibi kahvaltılıkların yanı sıra; kaşarlı bazlama, tereyağda yumurta, odun ateşinde demleme çay ve çeşit çeşit gözlemeler tatmak mümkün.Çakırlar’da insanların daha çok tercih ettiği yerler başında ise; Bucaklı Aydoğan, Kezban Yenge, Muhtarın Yeri, ailecek en sık gittiğimiz mekanların başında geliyor. Kaşarlı – patatesli gözleme, eğer mevsimi ise ısırganlı – domatesli – peynirli karışık gözleme kahvaltıların vazgeçilmezleri arasında. Kahvaltı ederken, küçük saksılardaki biberlerden koparmak ise insanın doğayla iç içe, huzurla yaptığı kahvaltının küçük bir ayrıntısı. Ve Çakırlar’ın olmazsa olmazlarından bir tanesi de taze sıkılmış nar suyu. Pazarın hemen ortasında yer alan küçük bir tezgahta yöre sakini bir kadının elleriyle bir tülbentten süzerek hazırladığı nar suyunun lezzeti gerçekten eşsiz. Doğal ve katkısız hazırlanan yiyecek ve içeceklerin dışında ise Çakırlar’da bulunan sosyete pazarında son dönemde tekstil, çanta ve hediyelik eşya satan hatta ve hatta akvaryum ve kitap satan tezgahların sayısı artmaya başladı. İnsanların kahvaltılarını yaptıktan sonra keyifle gezebilecekleri Pazar yerinde ki alternatifler Çakırlar ’a daha da hareketlilik katmış durumda. BAŞTA HER ŞEY EVE YARDIM İÇİNDİ Çakırlar Pazar Yerinde bulunan mekanlarda ya da sattıkları ürünlerle markalaşan isimler var. Kezban Yenge gibi. Yalnız o yapmak istedikleriyle diğerlerinde biraz farklı. Kezban Yenge öğretmen eşinin tayini nedeniyle bir çok şehir gezmiş ve bir çok lezzeti görmüş biri.Yaptıkları yemekler,böreklerle herkes tarafından hep beğeni toplamış. En sonunda eşiyle birlikte Çakırlar’a yerleşen Kezban yenge, burada var olan kültüre ortak olmak istemiş. Önceleri küçük bir tezgahla gözleme yapamaya başlamış Kezban Yenge. Daha sonra gözlemelerinin çok beğenilmesi ve ilgi görmesi üzerine kendine açtığı işletmeyle yoluna devam etmeye başlamış. Kendinden sonra bir çok kişiye de örnek olan Kezban Kan şimdilerde “Gözleme Cumhuriyeti” olarak anılan Çakırlar ’da bu kültürün kurucularından. Kendisinin böyle bir şeye öncülük ettikten sonra bir çok insana çalışma imkanı sağlamanın onu çok mutlu olduğunu dile getiren Kan, “Önce küçük bir tezgahta başladığım bu işle birlikte büyüdüm. Şimdilerde bir çok insana örnek oldum. Evimizin ekonomisine küçük bir katkı vermek amacıyla başladığım bu yolda gün geçtikçe daha iyi şeyler yapmak beni mutlu ediyor” dedi. 12


ARAŞTIRMA-İNCELEME

Atatürk Evi ve Müzesi

KEŞİF

Cumhuriyetin ilk yıllarında Antalya valiliğine ait olan bugünkü Atatürk Evi Müzesi’nin binası 20.Yüzyıl başında inşaa edilmiş olup 6-12 Mart 1930 tarihleri arasında Atatürk’ün Antalya’yı ziyaretlerinde Atatürk’e tahsis edilmiştir. Daha sonra bu bina 1984 yılına kadar Teknik Ziraat Müdürlüğü binası olarak kullanılmıştır.

A

tatürk Müzesi yapılmak üzere 1983 yılında Kültür Bakanlığına tahsis edilen bin 1984 yılında bakanlıkça teslim alınmıştır. Şehirde yapılan yeni imar planıyla yıkılması kararlaştırılan bin, aynısı olmak koşulu ile biraz geriye çekilerek Kepez Elektrik şirketi tarafından yeniden inşaa edilmiş ve 1986 yılında da Atatürk evi ve müzesi olarak kullanıma açılmıştır. Mübadele yılları Rum bir aile; Kurtuluş Savaşı yılları Mustafa Kemal ve onlarca anıyı günümüze taşıyan Atatürk Evi… Çok uzun yıllar Rum bir ailenin yaşadığı Atatürk Evi Antalya’nın en eski yerleşim yerlerinden olan ve aynı zamanda onlarca tarihi yapının da içinde bulunduğu Kaleiçi’nde yer alıyor. O dönem de devlet hazinesine aktarılan bin ilk olarak valiliğe veriliyor fakat Atatürk’ün şehre geleceği haberi alındığında en yeni ve en güzel binanın valilik binası olması sebebiyle Mustafa Kemal’e tahsis ediliyor. Ata’nın Antalya’ya yaptığı üç ziyaretinde konakladığı ve her köşesinde Ata’dan izler taşıyan, Günümüzde ise müzeleştirilen yapının ilk katında; “Atatürk ve Antalya” isimli Atatürk’ün Antalya’yı ziyaretlerini konu alan belgeselin izlenebileceği barkovizyon odası, büro ile giriş holünde yemek odası yer alıyor. Yapının ikinci katında ise

13

Ata’nın yatak odası, iki adet çalışma odası ile T.C kuruluşundan günümüze kadar basılan madeni ve kağıt paralar ile pulların yanı sırabirçokhatıraparasının da sergilendiği bir bölüm bulunuyor. Anıtkabir komutanlığından getirilen Atatürk’ün şahsi eşyalarının yer aldığı oda için de müzenin en önemli bölümlerinden biri diyebiliriz. Müze’ye girdiğiniz anda etkisi altında kaldığınız hisle birlikte gördüğünüz kenarı sararmış giysiler, Ata’nın kullandığı kaşık çatallar, çalıştığı daktilosu, yemek yediği masa size hüzünlü bir geçmişe götürüyor… Bu geçmişi her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiğini söyleyen Atatürk Müzesi görevlileri özellikle yabancı turistlerin Mustafa Kemal Atatürk’e olan hayranlık ve saygılarının da altını çiziyor. İşte Atatürk’ün Antalya’ya geldiği ilk gün Cumhuriyet Gazetesi manşeti: “Bütün Antalya halkı bayram etmektedir” Atatürk ilk gelişinde beş gün kalmakla birlikte farklı tarihlerde toplamda 3 kez Antalya’ya geliyor. Hatta herkesin bildiği ve Atatürk’ün Antalya’ya olan hayranlığını dile getirdiği “Şüphesiz ki Antalya dünyanın en güzel yeridir” sözünü ilk ziyaretinin üçüncü gününde yani 8 Mart 1930 günü Lara yolu üzerinde portakal bahçelerini gezip denizen güzel görüntüsüne bakarak söylüyor. Doğal güzellikleri seven, tarihi ve eski eserlere son derece ilgili olan Mustafa Kemal’in bu ziyaretinde birçok önem-

Haziran/2014


KEŞİF

li yeri gezdiğini de Müze’de bulunan kaynaklardan öğrenebiliyoruz… Hatta dönemin Antalya Müzesi Müdürü Süleyman Fikri Erten’in rehberliğinde gezdiği Aspendos Antik Tiyatro’sunun onarılması emrini de bizzat kendisi veriyor. Alanya Finike gibi doğal güzellikleriyle öne çıkan beldeleri gezerek halkıyla buluşuyor. Birçok fotoğraf ve görselin bulunduğu müzede tüm bu anılara ulaşma imkanı bulabiliyorsunuz. Antalya’nın en eski mevkiilerinden olan Kaleiçi’nde Işıklar Caddesi’nde bulunan bu müze görülmesi gereken yerlerden biri. Yine Atatürk Müzesi’nde yazılı bir şekilde yer alan bir anıyı sizlere paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum. Atatürk’ün Antalya’ya geldiği ilk gününde Ata’nın yanında bulunan Hasan Rıza Soyak’ın anlattığı anısı şöyle: 1930 yılı baharında yaptığı bir yurt gezisinde İzmir’den Antalya’ya gitmek üzere trenle ayrılmış yolda halk ile temas ede ede 6 Mart 1930 günü akşamüstü Antalya’ya varmıştı. O gün kendisini orada karşıladım ve beraberce halkın tezahürleri arasında ikameti için hazırlanan eve geldik. Biraz sonar sofrada buluşmak üzere ayrıldı beni yanına alarak odasına girdi ve kapıyı kapattı. Çok yorgun düşünceli ve sinirli görünüyordu; bir sigara yaktı: Bunalıyorum çocuk! dedi. Görüyorsun ya her gittiğimiz yerde mütemadiyen şikayet dinliyoruz. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz. Her taraf derin bir yokluk maddi manevi bir perişanlık içinde… Asırlarca bir takım şuursuz idarecilerin elinde kalan bu cennet memleket düşe düşe şu acınacak hale düşmüş… Memurlarımız henüz istenilen seviye de ve kalitede değil; çoğu görgüsüz kifayetsiz ve şaşkın… Zavallı halkımız ise bir sürü batıl görüş ve inanışların tesiri altında uyumuş kalmış… Bu arada beni en çok üzen şey nedir bilir misin ? Halkımızın Haziran/2014

ARAŞTIRMA-İNCELEME

zihninde kökleştirilmiş herşeyi başta bulunandan beklemek itiyadı… İşte bu zihniyetle bütün iyilikleri bir şahıstan yani benden istiyorlar fakat nihayetinde bende insanım be birader kutsi bir kuvvetim yoktur ki.. Biraz durdu, gözleri dolmuştu elleri hafifçe titriyordu. Kalk bana kahve getirmelerini söyle de gel! Anlamıştım. Aşikar bir hal alan heyecanını yenmek için yalnız kalmak vakit kazanmak istiyordu; kendisini ilk defa böyle bir halde görüyordum. Demek ki teşhisim doğru idi… Dışarıda birkaç dakika oyalandım; odaya döndüğüm zaman epeyce sakinleşmişti susuyordu… Getirilen kahveyi yavaşça içti sonra gözlerimin içine bakarak her zaman ki metin sesiyle konuştu. En ufak bir tereddüde düşmeye mahal yoktur. Cesaretimizi kaybetmemeli ümit ve şevk içinde yolumuza devam etmeliyiz er geç fakat muhakkak gayemize varacağız. Hadi artık seni bırakayım ben de hazırlanıp sofraya ineceğim… Salondan nasıl çıktığımı bilmiyorum; Çelik İradeli Adamın velev beş on dakikalık olsun böyle sinir buhranı geçirmiş olması, beni çok sarsmıştı; günlerce bunun tesiri altında kalmıştım…

Sedat EROL 14


ARAŞTIRMA-İNCELEME

KEŞİF

Zamana Direnen Güçlü İnsanlar Onlar Osmanlı’dan bugüne özlerini koruyarak yaşadılar ve hala özleriyle yaşıyorlar. Orta Asya’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Rumeli’ye ve Anadolu’ya yayılıp kendi yaşam tarzlarını sürdürmeyi başardılar. Hiçbir geleneklerinden vazgeçmeyerek, örf adet ve inançlarına bağlı kalarak bugün hala “Yörük” kültürünü yaşatmayı başarıyorlar.“Cesur, muhârip, iyi yürüyen, eli ayağı sağlam” anlamına geliyor Yörük kelimesi. Ve Yörüklerin tamamına bakıldığında tüm bu anlamları fazlasıyla taşıdıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Y

örükler renkli yaşam biçimleri ile Anadolu’da, Balkanlar’da ve Orta Asya’da yüzyıllardır yaşamlarını sürdürmektedirler. Geleneklerine bu kadar bağlı ve zengin kültürlü Dünyada çok az millet vardır. Bu zenginliği yüzyıllardır bozulmadan günümüze kadar getirmek olağanüstü bir başarıdır. Geçmişte üstün medeniyetler kuran birçok millet bugün sadece tarihin tozlu sayfalarında kalmışlardır. Varlığını koruyabilen milletlerin başarılarındaki temel unsurların en başında, savaş meydanların da kazanılan zaferlerin yanında fethedilen ülkelerin kültür zenginliklerini korumak ve kendi kültürünü yaşatmak gelir. Türk kültürünün ve yaşam biçiminin en saf ve katıksız özelliklerini hâlâ Yörük obalarında görebiliriz. Zamana ve teknolojiye inatla direnenler Toros dağlarında varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar. Onlar binlerce yıllık bir kültürün son temsilcisi olan yörüklerdir. Antalya ise Yörük kültürünün en çok var olduğu ve onlarca Yörük aşiretinin bulunduğu bölge konumundadır. Günümüzde hala Yörük kültürünü yaşatan ve koruyan bu millet yazın sıvak havasını yayla esintileriyle geçirir ve kısa göçlerle yazlık, kışlık hayatlarını devam ettirirler. Yörükler, Antalya ve çevresinde Orta Asya’dan getirdikleri gelenekleri devam ettirmekteler. Onların hayatları, belli kaidelere bağlanmıştır. Yazları serin olan yaylalarda, kışları ise sıcak veya ılık kışlaklarda geçiren Yörüklerin, yaylalara gidiş gelişleri, belli bir düzen içinde yapılır. Bu gidiş gelişler, belli yollardan olur. Yaylağı ve kışlağı olmayan Yörükler de otlak kiralayarak seneyi geçirirler. Yaylak veya kışlaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler bulunur. Çadırların ve küçük bahçelerin bulunduğu yere, “yurt yeri” adı verilir. Bu alanlarda da hayvanlarının, diğer hayvanlarına karışmasını önlemek için, hayvanlara “dökün, dövme” veya “dövme” adı verilen damgalar vurulur.

çadırlarda, binek hayvanlarının bağlandığı bölüm dahi mevcuttur. Çadırın oturma bölümü, Yörük kilimleriyle döşenir, kenarlarda minderler alanı rahatlatır. Çadırda, herkesin oturacağı yer dahi bellidir. Antalya’nın batısında Korkuteli civarı ile aynı zamanda Antalya’nın doğusundaki Antalya-Konya yolu üzerinde yaşamlarını sürdüren Yörükler bugün yaylacılık geleneğini hala devam ettirmektedir. Geçmişten gelen geleneklerini bugün de devam ettiren Yörükler göçebe hayatlarını hala sürdürmektedir. Yazlarını yaylalarda geçiren Yörükler kışın ise köylerinde ikamet ederler. Bu kültüre sahip Yörüklerden biri de 78 yaşındaki Ayşe Erol. Antalya’nın Akseki ilçesinin Şahap Köyü’nde doğup büyüyen Ayşe Teyze 40 sene boyunca Antalya’da yaşamış. Kış dışında yılın çoğunu yaylalarda geçirdiğini söyleyen Ayşe Teyze: “Kış soğuklarında köyde olurduk köy hayatı kış için daha uygundu, kış bittiği gibi yaylaya çıkardık uzun bir süre de orda kalırdık. Badem ağaçlarımız, incir ağaçlarımız vardı tüm yaz boyunca onları toplar, odun kırar kışa hazırlık yapardık” diyerek yayla yaşamını anlatıyor. Tüm yiyeceklerini kendilerinin yaptığını söyleyen Ayşe Teyze: “Keçiden sağdığımız sütten her şeyi yapardık. Yoğurt, ayran, yoğurt çorbası, peynir hepsini kendimiz yapardık. Ektiğimiz buğdaydan da etli pilav, buğday aşı yapar tüm yazı geçirirdik” diyor. Gelişen şartlar ve çocuklarının eğitimi için İzmir’e yerleşen Ayşe Teyze bugün hala o günlere büyük özlem duyuyor. Antalya’da yaşayan ya da belli sebeplerle Antalya’dan ayrılmak zorunda kalmış Yörükler bugün de yılın belli zamanlarında gerçekleşen Yörük festivalleriyle geleneklerini tazeleyerek buluşma fırsatı buluyor.

Sedat EROL

Koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarda buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeleri yetiştirirler. Süt mâmulleri ve et, temel gıdalarını teşkil eder. Giyim ve ev eşyalarını, kendileri dokurlar. Keçi besleyen Yörükler, kıldan yapılmış çadırlarda, otururken diğerleri ise keçeden yapılmış çadırlarda otururlar. Evi andıran yörük çadırlarında, oturma, yatma ve yemek pişirme için bölümler bulunur. Çadır, orta direğin etrafına sıralanmış 5-9 direk üzerine kurulur. Büyük 15

Haziran/2014


KEŞİF

FOTOĞRAF

ADRENALİN TUTKUNLARI ANTALYA’DA BULUŞUYOR Antalya’nın Aksu İlçesi girişindeki Anadolu Park’ta yer alan 20 bin metrekarelik alanda kumlu tırmanma parkuru Fun Climbing, tüm yıl boyunca adrenalin severlere kesintisiz hizmet veriyor. Keyif ve heycanın birleştiği bu eğlenceli mekan binlerce insanı ağırlayarak adrenalin dolu saatler yaşatıyor. Antalya’nın merkezine 20 km uzaklıkta bulunan Fun Climbing Antalya’lı maceraseverlerin vazgeçilmez yeri. Profesyonel rehberlerin eşlik ettiği macerada, yerden metrelerce yüksekte ipli geçişler, trabzanlar, salıncaklar ve bisikletlerin üzerinde geziler yapılıyor. Fun Climbing alışılagelmiş eğlence merkezlerinden farklı olarak adrenalin tutkunlarına bir çok hizmet sunuyor. Pisti farklı yapan unsur pistin ve tırmanma elementlerinin fazlalığı. 60 farklı tırmanma elementi bulunan 6 ayrı parkurdan oluşan merkezde, yeni başlayanlar için bir de antrenman pisti yer alıyor. Kış ayları dahil farklı müşteri gruplarına hizmet eden adrenalin parkını, 2013 yılında 23 bin kişi ziyaretçiyi parkurla buluşturuyor. Özellikle Antalya ve çevresinde kamp yapan futbol takımları özellikle ilgi gösteriyor bu parkura. Heyecan, adrenalin, denge, takım ruhu ve cesaretin ön plana çıktığı parkurda, Fransa’dan ithal ileri teknolojiyle üretilmiş özel güvenlik sertifikalı malzemeler bulunuyor. Binlerce adrenalin tutkunu Fun climbing’e gelerek eğlencenin tadına varıyor. Liselerden ve Üniversitelerden gelen öğrenci gruplarını ağırlayan bu parkura farklı deneyimler yaşamak isteyen bir çok insan da geliyor. Gelinlik ve damatlıkla gelip hem eğlenip hem de farklı fotoğraf çektirmek için genç çiftlerin uğrak yeri oluyor.

olamaz.” Parkurun daimi üyelerinden olan Işıl Özak: “ Üniversite öğrencisiyim , her ay buraya gelerek stres atıyorum aynı zamanda kendi sınırlarımı da görebiliyorum. “ diyen Özak şöyle sürdürüyor sözlerini “Önceleri tek başıma gelirdim şimdi arkadaşlarımı da buraya yönlendiriyorum hepsi de farklı anılarla ayrıldı . Antalya’da bulunan herkesin bu zevki tatmasını isterim. Lunaparklardan sıkılanlar koşarak gelmeli.” Haftanın Her Günü Hizmet Haftanın her günü açık olan bu eğlenceli mekan özellikle haftasonları ilgi görüyor. Yaşanılan yoğunluktan oldukça memnun olan işletme sahipleri bu yoğunluğun karşısında yeni parkurlar ekleyerek gelenlerin memnun bir şekilde ayrılmasını sağlıyor. Fun Climbing’e ilk kez gelen Menekşe Güven: “Bu gibi eğlence merkezlerine önyargılıydım fakat bu parkurun diğerlerinden farkı güvenli oluşu. Yükseklik korkum vardı ancak burada onu da yendim” diyor. Antalya için önemli bir uğrak yeri olan Anadolu Park’ta hizmet veren bu mekan Antalyaspor,Ankaraspor,E skişehirspor gibi bir çok takımı da düzenli olarak ağırlıyor. Farkı eğlence anlayışıyla ses getiren parkur sadece Antalya’da değil Antalya dışından da büyük ilgi görüyor. İşletmenin amacı tüm Türkiye’ye hizmet verecek şekilde gelişmek ve farklılaşmak.

Adrenalin , Eğlence Adrenalin ve eğlencenin her saniyesinden keyif almak isteyenler, özel olarak tasarlanmış pistte sınırlarını zorlamak için özel parkular bulabiliyor. Özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği Fun Climbing 365 gün boyunca hizmet veriyor. 2013 yılından bu yana 23 bin heyecanseverin ziyaret ettiği parkur aynı zamanda insanlara doğayla iç içe , tertemiz havasıyla şehir gürültüsünden uzak bambaşka bir dünya sunuyor. Fun Climbing’de eğlencenin tadını çıkaran Emre Kızıltaş: “ Burada yaşadığım deneyim gerçekten çok eğlenceliydi, doğa sporlarına yeni başlayanlar için çok iyi bir alıştırma. Bu aktivitenin sonunda tatlı bir yorgunluk oluyor diyor ve ekliyor “ Antalya’daki tüm maceraseverleri buraya davet ediyorum , şehirden uzak eğlenceli dolu saatler için daha uygun bir yer Haziran/2014

Şafak TANIR 16


ARAŞTIRMA-İNCELEME

KEŞİF

YAŞAMA ÇEVRİLEN PEDAL

Bisiklet bir spor aracı ve bir ulaşım aracı olarak Türkiye’de yaygın olarak kullanılmamaktadır. Daha doğrusu bisiklet kullanımı Türkiye’de oldukça az olmakla beraber. Şehirden şehre hatta mahalleden mahalleye bile değişiklik göstermektedir. Türkiye’de bisiklet kullanımı %5 gibi düşük bir oranla ifade edilmektedir.

B

u durumun sebeplerinden bahsedecek olursak akla ilk gelenler şöyle sıralanabilir; yaşadığımız şehirler motorlu araçları ön plana çıkartacak biçimde tasarlanmış, inşa edilmiştir ve şehir altyapısı ile ilgili yapılması planlanan yeni yatırımlar için de bu eğilim devam etmektedir. Bisikletliler için özel yolların bulunmaması, toplu taşıma araçları ile bisiklet taşınmasına olanak tanınmaması, bisiklet park yerlerinin bulunmaması gibi altyapı sorunlarının yanı sıra kişilerin davranış alışkanlıkları da bisiklet kullanımının yaygınlaşmasını engelleyen sebeplerden bir tanesidir. Şehir içi ulaşımda ilk akla gelen seçenek otomobil olur iken, gündelik hayatta bisikletin hayatımızdaki yeri çoğunlukla çocuklara verilecek bir karne hediyesi olmaktan öteye gidememektedir. Bisikletin şehir içersinde kabul gören bir ulaşım aracı olmamasının yanı sıra, bir spor ve hobi aracı olarak bisiklet kullanımı da olması gereken düzeyde değildir, oysa ki büyük şehirlerde dahi, şehirlerin keşmekeşinde kaçıp yeşil ve nefes alınabilecek alanlara giderek vakit geçirmek doğayla baş başa kalıp bisiklet kullanmak mümkün iken, şehirlerde yaşayan insanlar boş vakitlerini değerlendirmek amacı ile de tercihlerini yine beton binalar ve kapalı mekanlar içerisinde kalmaktan yana kullanmaktadırlar. Bu gibi olumsuzlukların yanı sıra, Türkiye’de bisiklet kullanımı ile ilgi olumlu örnekler de bulunmakta ve güzel gelişmeler 17

yaşanmaktadır. Antalya Eskişehir ve İzmir gibi şehirlerde coğrafi özelliklerin de daha elverişli olması, bu şehirlerde eskilerden beri bisikletli yaşam kültürünün oluşmuş ve devam ediyor olması ve yerel yönetimlerin sağlamakta olduğu destek sayesinde, azımsanmayacak sayıda kişi bisikleti hem ulaşım aracı olarak kullanabilmektedir. Bu şehirlerin trafiğinde seyretmekte olan bisikletler Ankara ve İstanbul gibi karmaşık ve otomobil hakim trafiğe sahip illerdeki gibi tuhaf karşılanmamaktadır. Özetlemek gerekirse bisikletli yaşamın bir bölgede ya da bir ülkede benimsenmesi ve kabul görmesi, kişilerin davranış alışkanlıklarından başlayıp şehirlerin tasarlanmasına, coğrafi koşulların algılanışına ve bir ülkeyi yönetmekte olanların tutumlarına kadar varacak çok unsurdan etkilenmektedir. Konumu ve yapısı itibari ile Antalya bisiklet kullanımına en elverişli illerimizdendir. Son yıllarda bireysel araçların artması itibariyle trafik yoğunlu ve çevre kirliliği artış göstermektedir. Son yıllarda yapımı artış gösteren bisiklet yollarının yeterli ve doğru kullanımı; bisiklet kullanımının yaygınlaşması ile ilgili Antalya Perşembe akşamı bisikletçileri gönüllü yöneticilerinden Cem Yarımbıyık konuştu. PAB (Perşembe akşamı bisikletçileri)’ın en önemli amaçlarından olan bisiklet ile ulaşımın daha rahat ve konforlu olduğuna değinen grup yöneticilerinden Cem Yarımbıyık; bisiklet yolu ulaşımı ve yetersizliği, sosyal sorumluluk projelerinin grup için önem ve değerine değindi. Haziran/2014


KEŞİF

ARAŞTIRMA-İNCELEME dedi. Sözlerine devam eden Cem Yarımbıyık;“Grup olarak sosyal sorumluluk projelerine önem vermekteyiz. Birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldık. Artık birçok kurum ve kuruluş ismimizin ve misyonumuzun farkındalar. Sosyal sorumluluk projelerinde hiçbir konuda sessiz kalmıyoruz. Grubumuza sosyal medya adresinden ulaşıp bütün etkinliklere destek ve davet için ulaşabilirler” dedi. Büyük sorun: Bisiklet yolları

52 ilde aynı anda pedal çeviriyorlar Perşembe akşamı bisikletçilerinin gönüllü yöneticilerinden Cem Yarımbıyık ile sohbetimizde grubun etkinliklerine dair dikkat çekici yönlere değindi. Yarımbıyık; Perşembe akşamı etkinlikleri saat 20.00’de Atatürk Parkında toplanarak başlıyor. Belli bir rotası yok. Her hafta Perşembe günü rotamız değişiyor. Hafta sonları Keyfe Keder gruplarımız var. Keyfe keder gruplarımız ise Pazar günleri toplanıyor. Bu grubun da belirli bir rotası yok amaç az hızla çok mesafe kat edebilmekte. Perşembe akşamı grubu olarak 52 ilde toplanan bir grubuz ve etkinliklerimiz her hafta aynı gün ve saatlerde gerçekleşiyor. Sosyal sorumluluklar bizim için önemli! Sosyal sorumluluk projelerinin grupları için önemini vurgulayan Yarımbıyık ‘bu konuda sessiz kalabilmemiz mümkün değil’

Haziran/2014

Yarımbıyık; “Antalya halkı bisiklet kültürünü hızla gelişen bir yapıya sahiptir. Konumu ve yapısı gereğince Antalya bisiklet ile ulaşama elverişli bir bölgede son yıllarda artan trafik ve çevre sorunlarına rahatlama getirecek bir faktör. Güzel bisiklet yolları mevcut olsa da bu yollar amacına uygun şekilde kullanılmıyor. İşin diğer ve aslında en önemli konusu bisiklet yollarının yetersizliğidir. Antalya’da var olan diğer gruplarla da bu konuda da hem fikiriz” dedi. Antalya’da bisiklet sevdalısı grupların sayısı oldukça fazladır. Perşembe Akşamı Bisikletçilerinin yanında var olan gruplar faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bisikletin çevreci bir ulaşım aracı olduğun insanlara hatırlatmak, bisikletlilerin haklarını savunmak ve insanları bisiklete özendirmek amacıyla kurulan Critical Mass, her ayın son Pazar günü bir araya gelerek bir etkinlik düzenliyor. Her çocuğun hayalidir ‘Bisiklet’ Antalya Konyaaltı’ndaki Atatürk Parkı’nda aydınlatma direğinde beyaz bir bisiklet asılı. Kimse dikkat etmemiştir. Neden orada bisiklet var merak bile etmemiştir. Antalya’da bir grup bisikletçi, ‘8 Temmuz 2013 günü bisikletiyle giderken bir aracın çarpması sonucu yaşamını yitiren ODTÜ İnşaat Mühendisliği 3′üncü sınıf öğrencisi Meril Çiğdem Durmuş’un anısına, Atatürk Parkı’ndaki Türkan Saylan Parkı’nda yer alan aydınlatma direğinde ‘Hayalet Bisiklet’ adını verdikleri bisikleti zincirle bağlayıp kilitledi.’ Hayalet Bisiklet’e bir de bu gözle bakın ve lütfen herkese anlatın.

Elif Hazal Çök

18


FOTO-RÖPORTAJ

Belki bir rüyadır Kaş

KEŞİF

Akdeniz mutfağının hakim olduğu görülse de her bütçeye uygun çeşitli Şehrin karışıklığından uzakta, bir yerlere saklanmış özünü bölge ve ülkelerin damak zevklerkorumayı başarmış kimsenin el değmesine izin vermemiş kendi- ini sunan restoranları ile Kaş’ın uluslararası mutfakların buluşma ni barlara, fast-food restoranlara kapatmış şirin mi şirin kasaba noktası olduğunu da belirtmemiz Kaş... Asrın hazinesini içinde barındıran, dünyanın en büyük gerekir. Türk, Fransız, İtalyan, Çin, kaplumbağalarına ev sahipliği yapan, yine dünyanın en uzun Alman ve Hint mutfaklarının leziz plajına sahip zengin çok zengin ama en mütevazi kasaba Kaş... yemekleri geniş bir yelpaze sunuyor. Kaş’ta gece hayatı, bazı barlarda canlı performanslarla renklenirken pop, rock ve caz müzik eşliğinde başlayan Akdeniz akşamları sessizlik arayanlara herhangi bir rahatsızlık vermeksizin gecenin geç saatlerine kadar sürüyor. Bu arada tüm dükkanlar açık olduğu için alışveriş yapabilirsiniz. Çeşitli hediyelik eşyalar ve el yapımı ürünlerin satıldığı dükkanlar son derece cezbedici.

T

üm bunlar Kaş’ın sadece akla gelen ilk özellikleri. Antalya’nın şirin ilçesi bugün adını tüm dünyaya duyurmuş durumda. Eşsiz doğal güzellikleri, plajları ve tarihi ile adından gün geçtikçe daha da çok söz ettiriyor. Yılda binlerce turisti ağırlayan Kaş kendini bir yandan dışarıya soyutlamış durumda diyebiliriz. Eğer sabahlara kadar barda eğlenmek istiyorsanız doğru adreste değilsiniz ne yazık ki. Ama sabahın erken saatlerinde masmavi bir deniz sefası yapıp, elinizdeki dondurma ile yokuş yukarı yürüyüp yokuş aşağı bisiklet sürmek ister ve hemen akşamında fonda çalan hafif müzikle rakı balık keyfi yapmak isterseniz ilk adresiniz Kaş olmalı. Ya da inanılmaz koylar keşfedip tüm deniz canlılarıyla tanışmak, kilometrelerce uzunluktaki plajlarda saatlerce yürümek ve mavinin bin bir tonuyla tanışmak isterseniz dümeninizi çevirin rotanız Kaş! Antalya’nın en batısında yer alan bu şirin ilçe şehre yaklaşık 3 buçuk saatlik bir mesafede. İçinde Gömbe, Kalkan, Kınık ve Ova olmak üzere dört belde bulunduruyor. Kaş’ın merkezinde balıkçı tekneleri ve yatlar küçük limanda nazlı nazlı salınırken; Cumhuriyet Meydanı etrafındaki dükkanlar ve restoranlar Kaş’ın nabzının attığı yer olarak devamlı hareket halinde. Meydan bir anlamda eski şehrin kalbi, Kaş’ın küçük caddelerine ve şirin ara sokaklarına akışın sağlandığı merkez durumunda. Bugün dükkan olarak işletilen eski evleri, begonvillerle sarmalanmış kahverengi ahşap balkonları ile sizi kendine aşık edecektir. Cadde boyunca sağlı sollu bağlanan sokaklardaki eski evler, bahçeli restoranlar ve bunların arasına serpilmiş çiçekler, bambaşka bir dünyanın kapılarını açar. Kaş kitle turizminin bir parçası olmadığı için büyük her şey dahil sistemindeki otellere sahip değil. Onun yerine pansiyon ve butik oteller yaygın durumda. Her tarza ve her türlü tatil anlayışına hitap edecek geniş bir yelpaze bulmak son derece kolay. Sahil şeridinin kayalık olmasından dolayı otellerin kayaların üzerine kurdukları iskeleler ise müthiş bir görsellik sunuyor. Ve Kaş’taki bazı oteller Avrupa’nın seçkin oteller listesinde yer alıyor. Genellikle

19

Ve Kaş’ın mavi güzelliği plajlar, antik kente saklanmış koylar birbirinden görkemli antik tiyatrolar. Kaş çevresinde coğrafi yapı kayalık olduğu için deniz son derece berrak ve temiz. Kaş’ın yaklaşık 30 km batısında bulunan Kalkan, bir tabloyu andıran güzelliği ile küçük bir liman kasabasıdır. Bu kasabayı meşhur eden ise eski Rum evleri. Dar sokaklardan karşınıza çıkan mavi koylar ve balkonlardan sarkan rengarenk çiçekler bu maviliğin tamamlayıcısı gibidir… 12 km uzunluğundaki kumsalı ile dünyanın en güzel plajlarından birine sahip olan Patara antik kenti bir dönemler Likya Birliği’nin başkentliğini yapmış önemli bir kent. Ayrıca caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanlarından biri olduğu için çevresel koruma altına alınan Patara Plajı hem doğası hem antik kalıntılarıyla nefes kesici bir güzelliğe sahip. Ayrıca Xanthos UNESCO Dünya Kültür Mirası, Saklıkent, Üzümlü İslamlar Bezirgan köyleri Gömbe ve Yeşilköy, Meis görmeden dönmeyin diyebileceğimiz yerler arasında… Doğa sporlarının gün geçtikçe daha da fazlalaştığı Kaş’ta günlerinizi dolu dolu geçirmeniz mümkün. Yamaç paraşütü, Rafting, kanyon turu, kıyı yürüyüşleri, dağ bisikleti, jeep safari- at safari bu etkinliklerden bazıları… Siz sadece keşfedin dönmek ya da orada yaşamak arasındaki ikilem mutlaka yaşanacaktır. Belki dönersiniz belki kalır saklanırsanız. Dönerseniz üzülmeyin belki de sadece bir rüyadır Kaş…

İlayda GİRGİNER Haziran/2014


RÖPORTAJ

KEŞİF

KİTAPLARLA KURULAN KRALLIK İlhami Dilek hayatını satırlara,sayfalara,kitaplara adayan bir adam.. 56 yaşındaki Dilek, yıllardır kitaplarla iç içe yaşıyor ve Antalya’ya gelerek Antalya’nınilk , Türkiye’nin en büyük sahafını açıyor.Bir milyona yakın kitabı barındıran bu tarih kokan mekan 400 yıllık Osmanlı el yazması eserlerinin de koruyuculuğunu yapıyor. İlhami Dilek’in yolu Antalya’ya düşüyor ve burada da ilk sahaf dükkanını açmakla kalmıyor aynı zamanda Türkiye’nin en çok kitabı barındıran sahafı oluyor. İlhami Dilek’in biriktirdiği kitaplar bu dükkanla sınırlı kalmıyor. Sığdıramadığı kitapları da iki ayrı depoda saklıyor. Kitaplarla olan gönül bağını büyük bir içtenlikle anlatan Dilek: “Ben bu işe gönül verdim,yıllarımı verdim ,kitaplarım benim en büyük hazinem. Ancak üzülüyorum eskiden daha kıymetliydi sahaflar diyor ve ekliyor “Kitapları raflara eklemekten hiç bir zaman sıkılmayacağım her bir kitap benim için büyük önem taşıyor.” Kitaplar konusunda oldukça titiz olan İlhami Dilek, bulduğu ,biriktirdiği tüm kitapları önce belli bakımlardan geçiriyor , bu bakım için de çok özel bir insan var bu güzel sahaf dükkanınında.. “Kenan Dede”. Kitapların, rafların arasında pencereden gelen ışıkla aydınlanan küçük ama kitaplarla kocaman olana masasının başında kitapları tek tek inceliyor ve düzenliyor. Bu anlamlı işinden çok mutlu olan Kenan Dede “ Yıllardır buradayım, gelen giden çok oluyor, özellikle öğrencileri burada görmek beni mutlu ediyor “ diyor. 1 Milyona Yakın Kitap

Şafak TANIR

A

nkara Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü mezunu olan 56 yaşındaki İlhami Dilek okuduğu bölüm dolayısıyla ,tarihe,sanata,kitaplara ilgi duyuyor. 1986 yılından beri sahaflıkla uğraşmaya başlayan Dilek’in bu tutkusu yıllardır onun hayatının vazgeçilmezi oluyor. Antalya’nın ilk sahafı olan ve aynı zamanda Türkiye’nin en büyük sahafı olan İlhami Dilek sahaflığa İzmit’te başlıyor ve sonra Antalya’ya gelerek bu tutkusunu Antalya’da devam ettiriyor. 1 milyona yakın kitapla koskocaman bir alana yayılan,eskimeyen kitap kokan bu sahafta Osmanlıca el yazması kitaplar da bulunuyor. 1600’lü yıllardan kalma bir kitabın da bulunduğunu söyleyen İlhami Dilek :” 400 yıllık bir kitaba sahip olmak büyük keyif” diyor.

İlhami Dilek’in dükkanında bir milyona yakın kitap bulunuyor . Bu sayının çok ciddi bir rakam olduğunu vurgulayan Dilek : “ Bu işi ancak kitap okumayı seven bir insan yapabilir çünkü biz sadece satış yapmıyoruz kitaplarla aramızda ayrı bir bağ var. Akdeniz Üniversitesi Kütüphanesi hatta Antalya Kütüphanesi’nden de daha fazla kitabı barındırıyorum dükkanımda” diyor. Günümüzde kitapların daha az önem taşıdığını üzülerek belirten Dilek : “ Eskiden daha çok insan gelirdi. Gençler artık ilgisiz , dikkatlerini çeken başka şeyler var özellikle internet bunda çok etkili diyor ve şöyle sonlandırıyor sözlerini “Birde gençler eski kitaplara ilgi göstermiyor. Yeni çıkan kitaplara ilgi daha fazla ama şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki gençler çok az kitap okuyor. Sosyal medya onların için daha çekici bir alan ve bu oldukça üzücü.“

Kitaplarla geçen yıllar Kendini kitaplara adayan İlhami Dilek’in sahaflık serüveni İzmit’te başlıyor. İzmit’e yerleşip orada bu işe adım atan Dilek,İzmit’in ilk sahafı olma özelliğini taşıyor. Yıllar sonra Haziran/2014

20


RÖPORTAJ

21

KEŞİF

Haziran/2014


KEŞİF

RÖPORTAJ

Cam Sanatçısı Mahir Özkardeş Unutulmaya yüz tutmuş mesleklerden biri de cam sanatıdır. Mahir Özkardeş Antalya Kaleiçi’nde 18 yılını doldurduğu dükkanında sessiz sakin sanatını icra ediyor.

Uygar EKEYILMAZ

B

u sanatı korumaya ve aktarmaya çalışan Özkardeş diğer turistlik yerlerdeki gibi para odaklı alışverişe zorlayan dükkan sahiplerinin tam tersi. Malzemelerinin yarısını yurtdışından getirtmek zorunda olmasından şikayet eden sanatçı bu durumun değişmesini umut ediyor. Cam üfleme ve sıcak cam yapıp eserlerini genellikle takılara ve hediyelik eşyalara dönüştürerek satıyor. Özel sipariş işler de yapan sanatçının müşteri kitlesi genellikle turistler. Mahir Özkardeş’de mesleğini babasından öğrenmiş. Ancak çırak çalıştıracak durumu olmadığı için geçtiğimiz yıl Antalya E tipi Cezaevi’nde kalan mahkumlara sanatını öğretmiş. Hafta içi 6 saat eğitim verdiğini söyleyen Özkardeş “Cezalarını çekip hayata atıldıklarında bu işi yapacak tecrübeli esnaflar olacaklarına inanıyorum. Bu çok önemli bir meslek.” diyor. Her geçen gün ustasının da çalışanın da yok olmaya yüz tuttuğu bu meslekte geriden bir nesil geleceği için oldukça umutlu.

Haziran/2014

22



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.