FAfi‹ZME, EMPERYAL‹ZME, FEODAL‹ZME, fiOVEN‹ZME VE HER TÜRDEN GER‹C‹L‹⁄E KARfiI
PART‹ZAN Mart-Nisan 2009
Say›: 68
‹ki Ayl›k Siyasi Dergi
F‹YATI: 3 YTL
ISSN: 1303-0078
“Bunal›mlar var olan çeliflkilerin sadece anl›k, zora dayanan çözümüdür.”
Mart-Nisan 2009
Say›: 68
‹ki Ayl›k Siyasi Dergi
Tarih Marks’› hakl› ç›kard›
✔ Ne ilk ne de son; Ergenekon ✔ Marksizm ve Çevre Sorunu 2008 Tar›mda Kay›p Y›l› Oldu ✔2
Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
Big bang deneyi ve do¤a bilimlerinin
felsefe üzerinde etkisi
RINDA A L O R Ü B CILIK M I Y A Y T U UM
‹flçi-köylü Gazetesinin 2001-2008, Partizan Dergisinin 1992-2008 arflivi DVD format›nda Umut Yay›mc›l›k Bürolar›nda
UMUT YAYIMCILIK VE BASIM SANAY‹ LTD. fiT‹ Yönetim yeri: Gureba Hüseyin A¤a Mah. ‹mam Murat Sok. No:8/1 Aksaray-Fatih/‹STANBUL. Tel: (0212) 521 34 30 FAKS: (0212) 621 61 33 Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Çilem Önsel Bask›: Yön Matbaac›l›k Davutpafla Cad. 75/2 B 366 Topkap›/‹stanbul 0212 544 66 34 ISSN. 1303-0078 e-mail: umutyayimcilik@ttmail.com
BÜROLAR ➧ KARTAL: ‹stasyon Cd. Dörtler Ap. No: 4/2 Tel: (0216) 306 16 02 Cep: 0537 270 75 60 ➧ ANKARA: S›hhiye Mh. Süleyman S›rr› Sk. Yunt Ap. No: 19/7 Çankaya Tel: (0312) 430 67 65 Cep: 0 543 453 89 84 ➧ ‹ZM‹R: 856. Sk. No: 48/203 Kemeralt›-Konak Tel: (0232) 446 78 07 Cep: 0 555 561 04 03 ➧ MALATYA: Dabakhane Mh. Turgut Temelli Cd. Bar›fl ‹flhan› Kat: 3 No: 94 ➧ BURSA: Selçuk Hatun Mh. Ünlü Cd. Sönmez ‹flsaray› Kat:2 No: 185 Heykel Tel: (0224) 224 09 98 Cep: 0 536 613 81 98 ➧ MERS‹N: Silifke Cd. Çavdaro¤lu ‹flhan› Kat: 3 No: 118 Cep: 0 545 685 25 27 ➧ ERZ‹NCAN: Ordu Cd. Ordu ‹flhan› Kat:3 Tel: 0 446 223 67 18 Cep: 0 536 697 94 19 ➧ AVRUPA MERKEZ BÜRO: Weseler Str 93 47169 As-Druck Duisburg-Almanya Tel: 0049 203 40 60 958 Faks: 0049 203 40 60 959
Hesap Numaralar›m›z; Yurtiçi: Selma fiahin Ziraat Bankas› Aksaray ‹stanbul fiubesi 48209849-5002 Yurtd›fl›: Selma fiahin Ziraat Bankas› Aksaray fiube Euro hesap numaras›: 48209849-5001 Vak›flar Bankas› Aksaray fiube Euro hesap numaras›: 00158048000527074 ‹fl Bankas› Parmakkap› fiube Euro hesap numaras›: 1042 0175785
PART‹ZAN’DAN Merhaba
Emperyalist-kapitalist sistemin Marks’› bir kez daha hakl› ç›kart›rcas›na yaflad›¤› kriz, 2009 ile birlikte emekçi kitlelerin gündemine ve yaflam›na daha ciddi bir flekilde etki edecek ve egemen s›n›flar krizin faturas›n› tüm di¤er faturalar gibi iflçi s›n›f› ve emekçilere ödetmek için yeni hamleler gelifltirecektir. Ezilen emekçi halk›n gündemi bu iken, dergimizin ana gündeminin de “Kapitalizmin krizine bak›fl ve proleter devrimcilerin görevleri üzerine” olmas› kaç›n›lmazd›. Mevcut krizin yans›malar›n› tüm emekçi halk kesimlerinin flu ya da bu oranda ve flekilde yaflamamas› imkans›zken, kriz gündeme gelmeden önce de her daim krizde oldu¤unu ifade eden köylüler, bu sürecin en ma¤dur kesimlerinden biri olmakta. Daha ekonomik krizin ayak seslerini duyup yaflam›m›zda bir gerçeklik halini almaya bafllad›¤› 2008 y›l› köylülük için kabus gibi bir y›l oldu. “2008; tar›mda kay›p y›l› oldu” bafll›kl› yaz›m›zda da bu gerçeklikler anlat›l›yor. Ülke gündemini kimi zaman gündem sapt›rmak, kimi zaman egemen s›n›f kliklerinin kimi hamlelerini savuflturmak ama esas olarak da emperyalizmin bölgeye iliflkin politikalar›n› yaflama geçirmek üzere ad›mlar›n› att›¤› yeniden yap›land›rmaya uygun olarak kontrgerillay› sürece uyarlamak üzere yürütülen Ergenekon Operasyonu ve Yarg›lamalar›yla bir kez daha tart›fl›lan kontrgerilla gerçekli¤ine iliflkin bir yaz› yer al›yor bu say›m›zda. Ortado¤u’da emperyalizm var oldukça sürecek olan çat›flma ve kaos ortam›nda öne ç›kan ve tüm Ortado¤u’yu anlamam›za yard›mc› olacak olan Filistin ve Lübnan Direniflleri konusuna da yer verdik dergimizde. Ülkemiz halk›n› yak›ndan ilgilendiren bu kardefl halklar›n direnifli bizlere örnek olmaya devam ediyor. Bunlar›n d›fl›nda emperyalist-kapitalist sistemin talan etti¤i, y›k›ma u¤ratt›¤› çevre sorununa Marksist yaklafl›m› konu alan bir yaz› yay›nl›yoruz. Son olarak da Eylül 2008’de CERN’de gerçeklefltirilmesi planlanan ve büyük yank› uyand›ran, ancak teknik nedenlerle ertelendi¤i söylenen deney ile ilgili bir yaz›m›z var. Bu deney vesilesiyle do¤a bilimlerindeki geliflmelerin felsefe üzerindeki etkilerini inceleyen yaz›m›z› ilgiyle okuyaca¤›n›z› umut ediyoruz. Bir sonraki say›m›zda görüflmek üzere... Dostlukla....
Kapitalizmin krizine genel bir bak›fl ve proleter devrimcilerin görevleri üzerine...
Kriz süreçleri salt ekonomik de¤il; sosyal, kültürel, psikolojik y›k›m sürecidir ayn› zamanda. Sömürü sürecinin yaratt›¤› tüm açmaz ve çarp›kl›klar›n su yüzüne vurdu¤u bir süreçtir. Dolay›s›yla baflta iflçi s›n›f› olmak üzere halk kitlelerinin tek tek üretim süreçleri ve ba¤lant›lar›yla de¤il bizzat hâkim toplumsal düzenin ekonomik, sosyal, kültürel, yasal her alan›nda keskin s›n›fsal çeliflmelerin yaflanaca¤› bir süreçtir.
2
min kendi açmazlar› her seferinde bumerang gibi kendini vuruyordu. Marks’›n “Kapitalist üretim, sürekli olarak, kendi niteli¤inden gelen bu engellerin üstesinden gelmeye çal›fl›r ama bunu ancak, bu engelleri tekrar kendi yoluna ve hem de daha heybetli ölçekte koyarak becerir” belirlemesi gerçek oluyordu. ‹flte flimdi emperyalist kapitalist sermayenin asalakl›¤›n›n, çürümüfllü¤ünün tarihsel zirvesine ulaflt›¤› bir anda daha derin, uzun süreli bir krize daha girilmifl bulunuluyor. 1929 büyük sistemik krizinin devam› olarak 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›na yol açan, savafl sonras›nda görece geniflleme/yay›lma alan› bularak ilerleyen kapitalizm flimdilerde bir “efsaneye” dönüfltürülmüfl durumda. Emperyalist-kapitalizmin ebediyeti ve süreklili¤i kabul edilmifl ve tarihin son noktas› olarak ilan edilme cüreti gösterilmiflti. fiimdi Dünya Bankas› ve IMF gibi emperyalist-finans kuruluflu analistleri baflta olmak üzere aç›k itirafta bulunuyorlar: “1929’a geri dönüyoruz”2 Hatta birçok “ekonomistin” görüflüne göre, döndük bile. ABD’de 14 Temmuz’da bat›k Mortgage flirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac’›n denetimine el konulmas›yla atefllenen kriz süreci ABD’nin 158 y›ll›k yat›r›m bankas› Lehman Brothers’in iflas› ve Merril Lynch’e el konulmas›yla kendini iyice a盤a vurdu. Emperyalist-kapitalist sistemin “mali köpükler”le idare etti¤i piyasalar tepetaklak oldu. Ve görünen ekonomik manzara karfl›s›nda en isabetli benzetme yine onlardan geldi. “En büyük köpük küreselleflmeymifl” me¤er!
“Küreselleflme Köpü¤ü” sönüyor: “Bunal›mlar, daima mevcut çeliflkilerin ancak geçici ve zora dayanan çözümleridir. Bunlar bir süre için bozulmufl dengeyi tekrar kuran fliddetli patlamalard›r.”1 (K. Marks) fiimdilerde emperyalist-kapitalist sistemin yaflad›¤› yap›sal kriz “Marks’›n kehanetinin” do¤ruland›¤›na dair bir “hakk›n› teslim etme” yar›fl›n› da ortaya ç›kard›. Daha düne kadar sosyalizmin devrini kapatan(!) burjuva ideologlar› ve emperyalist-kapitalizmin sürdürülemezli¤ini ancak böylesi krizlerle tepe taklak oldu¤u zaman “an›msayan” liberal-reformist çevreler bu ifli de büyük bir riyakârl›kla yap›yorlar: Marks bir kâhin olarak hakl›yd›! Ama biz vahfli kapitalizmi insanc›l kapitalizme dönüfltürmeye bakal›m! Kapitalizmden bahsederken “komünizm hayaletine” çarp›lmayal›m sonra!... Marks bir kâhin de¤ildi elbette. O kapitalizmin hareket yasalar›n› tüm derinli¤ine çözümlemifl ve bilimsel yarg›lara varm›flt›. Kapitalizmin en büyük engeli olarak karfl›s›na yine kendi sermayesi dikilecek, kâra odakl› kapitalist üretimin devresi t›kanacak ve kapitalizm var oldu¤u sürece krizleri de kaç›n›lmaz olacak diyordu. Demek ki Marks’›n hakl›l›¤›nda de¤iflen bir fley yok. Onu yeniden “keflfedenler” de hem Marks’a hem de kapitalizme hak vermeye çal›flt›¤›ndan, içine girdi¤imiz kriz süreci burjuva ideologlar›n›n ideolojik krizine iflaret ediyor. Emperyalist-kapitalistler aç›s›ndan kaç›n›lmaz olan oluyor. Yaln›zca “küreselleflme” safsatas›yla geçen son çeyrek yüzy›lda; 1. ve 2. Dünya Borç Krizi, 1987 Borç Krizi, 1993 Sterling Krizi, 1994 Meksika/Türkiye krizi, 199798 Do¤u Asya, 1998 Brezilya-Rusya, 1999/2000 Arjantin, 2001 Türkiye krizleri elbette basit yol kazalar› de¤ildi. Kapitalist üreti-
Kriz, kapitalizmin karakteridir Kriz ile kapitalizm aras›ndaki iliflki do¤ru kavranmad›kça ne flu an› anlamakta ne de gelece¤e dair öngörüler ortaya koymakta sa¤l›k-
3
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
l› bir yöntem edinmek mümkün olmaz. Bu yüzden kriz ile kapitalizmin yap›sal birlikteli¤i ve iç içeli¤i iyi anlafl›lmak zorundad›r. Krizin nedenlerini ve kapitalizmin “insanc›l olmayan” yan›n› her seferinde “beceriksiz yöneticilere”, “yanl›fl piyasa analizlerine”, “yersiz para politikalar›na” ve “konjonktüre” ba¤layan beyhude çabalar›n›n iç yüzü de ancak bu kavray›flla görünür olabilecektir. Kapitalizm temel olarak insan eme¤inin sömürüsü üzerinden de¤er üreten ve bu de¤erlere, mülkiyetin (üretim araçlar›n›n) sahipli¤i “hakk›yla” bir avuç taraf›ndan el konulan bir sistemdir. “Kapitalist üretim tarz›(n›n) temel karakteristi¤i… maddi üretim koflullar›n›n sermaye mülkiyeti ve toprak mülkiyeti biçiminde çal›flmayanlar›n pay›na düflmesine, kitlenin ise yaln›zca kiflisel üretim kofluluna, ifl gücüne sahip olmas›na dayan›r”3 demektedir Marks. Kapitalist üretim devresinin kendisini defalarca tekrar› sonras›nda üretim gittikçe toplumsallafl›rken mülkiyet özelleflir/tekelleflir. Bir tarafta mutlak ve görece yoksulluk, sefalet, al›m gücünden yoksunluk artarken di¤er yanda sermaye büyür, yo¤unlafl›r, merkezileflir. So-
nuçta üretim devresi önce yavafllamaya, kapasite alt›na çekilmeye ve t›kanmaya bafllar; zira kapitalist s›n›f›n elinde muazzam bir “kapasite fazlas›” oluflur ve bu “fazlal›k” pazarda realize edilemedi¤i sürece üretim-dolafl›m döngüsü için “ölü” say›l›r. Böylelikle kapitalist sermaye kendi amac›n› gerçeklefltiremez hale gelir ve kapitalizmin temel çeliflkisi kendini göstermifl olur. Böylelikle sermaye birikimi her seferinde kendi krizinin koflullar›n› da biriktirmifl olur. Bu sürece artan makineleflmeyle birlikte emek üretkenli¤inin art›fl› ve teknolojik geliflmelerle katlanan üretim h›z› sayesinde krizi besleyen iki moment de eklenir. Birincisi art›-de¤erin tek kayna¤› olan eme¤in üretim sürecindeki nicelik pay› azalm›fl, daha az iflçi ile daha çok üretim yap›l›r hale gelmifltir. Yani kapitalistin as›l kâr kaynaklar›n›n üretimdeki pay› azalm›flt›r. Bu azal›fl kendini kapitalistin mutlak olmasa da kârlar›n›n görece/oransal olarak düflmesinde gösterir. Kapitalistin sermayesinin kâr üretme gücü devaml› düfler. Di¤er yandan “üretim için üretim”, “birikim için birikim” mant›¤›yla üretimini ölçüsüzce geniflleten kapitalistin üretim h›z› ile kapasi-
4
20. yüzy›l emperyalist kapitalizmin dünya halklar›na savafl, açl›k ve sefaleti getirdi¤i bir yüzy›l de¤ildi yaln›zca. Tüm bunlar›n da bir nedeni olarak emperyalist-kapitalist tekellerin dünyan›n her köfle buca¤›n› sermayenin talan›na açt›¤› ve sermayenin az›nl›k kâr› için dünyaya biçim vermeye çal›flt›¤› bir yüzy›l olmufltur. Emperyalist devletlerin ABD önderli¤inde dünya ölçe¤inde kurumsallaflmas› esasta 1929 krizinin deneyimi üzerinden ikinci emperyalist paylafl›m savafl› sonras›nda gerçeklefltirildi. 1944’te Bretton Woods’da yap›lan uluslararas› konferansta, özellikle finans kurumlar›n›n önünün aç›lmas›, piyasalar›n sermaye birikiminin ihtiyaçlar›na göre düzenlenmesi, bizzat devletlerin görevi olarak belirlendi. IMF ve DB’nin kurulmas› da bu yönelimin bir ifadesiydi. Bu süreç, dünya üzerinde art›k sosyalist bir blokun varl›¤›, bu bloka Çin’in de kat›l›m›yla dünya nüfusunun 1/3’ünün emperyalist kapitalist zincirden kopmufl olmas›, iflçi s›n›f›n›n ve sömürge, yar›-sömürge ülke halklar›n›n yürüttü¤ü mücadele sonucu emekten yana k›smi haklar›n varl›¤›n› da içeriyordu. Ancak emperyalist-kapitalist devletlerin say›s›z katliam, soyk›r›m, askeri darbe, iflgal ve talan gerçeklefltirmesine; 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’n›n ‘y›k›m olanaklar›n›’ kullanmas›na ra¤men 1970’lerin bafl›nda sermayenin büyük oranda at›l kald›¤›, “fazlal›k” dönemine girildi. Kâr hadleri kendi s›n›r›n› aflamaz hale gelirken afl›r› üretim t›kanmas› yeniden gün yüzüne ç›kt›. ‹flte “neo-liberalizm” ve “küreselleflme” safsatalar›yla geçilecek son 25-30 y›lda uygulanan ekonomik-politik reçeteler, yine bu kendi yap›sal krizini öteleme/aflma ihtiyac›n›n ürünü olarak ortaya ç›km›flt›r. “Bretton Woods Rejimi”nden “Dolar Wall Street Rejimi (D-WSR)”ne geçifl olarak tan›mlanan yeni soygun sürecinde emperyalist-kapitalistlerin üç talebi vard›: “1) Sermaye birikimindeki yavafllama (veya h›zlanma) koflullar›nda ABD ekonomisinde kredi ve para hacminde geniflleme (veya daralma) karar›nda tam bir özerklik. Bu hegemonik devletin, ulusal politikalar›n›n uluslararas› yans›malar›na iliflkin herhangi bir sorumluluk üst-
te fazlalaflmas›n›n h›z› artarken buna paralel iflsizlik artm›fl, ifl gücünün fiyat› düflmüfl, tüketim talebi azalm›flt›r. Sonuçta üretim fazlas›, sermayenin hantallaflmas› ve kâr oranlar›n›n düflmesi sonucu geniflletilmifl yeniden üretim giderek artan biçimde kâr amac›yla çeliflir. Sermayenin asalaklaflma ve çürüme h›z› artar ve sistem t›kan›r. Sistem bu flekilde bir kez t›kand›ktan sonra; üretici güçlerin bir k›sm›n›n y›k›m› gerçekleflmeden, kapasite fazlas› eritilmeden sermaye yeni bir birikim hamlesi Üretim fazlas›, sermayapamaz, yenin hantallaflmas› ve üretim dönkâr oranlar›n›n düflmesi güsü kurulamaz. Bu plansonucu geniflletilmifl ye- l› öngörülniden üretim giderek müfl bir y›artan biçimde kâr ama- k›m; kapitalistlerin çok c›yla çeliflir. Sermayesevdi¤i denin asalaklaflma ve çü- yimle “yarat›c› bir y›k›m” rüme h›z› artar ve sisolmayacakt›r. tem t›kan›r. Aksine, zincirleme bir reaksiyon fleklinde bütün sanayi ve ticari kollar›n› bata¤›n içine çeken, halk kitlelerini bir anda birkaç kat yoksullaflt›ran, iflsiz b›rakan, sa¤l›k alan›ndan yeterli/ucuz g›daya ulafl›m koflullar›na kadar her alanda emekçi s›n›flar›n üzerine çöken bir y›k›md›r. Krizlerin kendi dönemsel özellikleri, derinlik farklar› de¤iflse de de¤iflmeyen fley bu y›k›m tablosu ve krizlerin kapitalizmin yap›sal özelliklerinden kaynakl› olmas›d›r. Öyle ki kapitalizmin dili olsa “kriz benim karakterimdir” diyecektir. Bu yüzden kapitalizmin “evcillefltirilmesi, insanc›llaflt›r›lmas›” da söz konusu olamaz. O, do¤as› gere¤i yabanidir. Kapitalist do¤as› gere¤i kâr etmek, bunun için kendini asacak ipi dahi satmak zorundad›r. 1847-48’de ABD ve bir dizi Avrupa ülkesinde bafllayan kriz kapitalizmin say›s›z krizleri aras›nda ilk dünya krizidir. 1929’da ise emperyalizmin tarihi zirvesini gerçeklefltiren kriz yafland›.
5
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 lenmemesi anlam›na geliyordu. 2) Kârl›l›¤›n afl›nd›¤› ulusal co¤rafyan›n d›fl›na ç›kmada ‘avlanma’ alanlar›n› geniflletmede tüm engellerin kald›r›lmas›. 3) Kârlar›n geriledi¤i sanayi alan›ndan finansal alana, üretim alan›ndan dolafl›m alan›na geçifli sa¤lamak”4 Bu kararlar›n özetle iki anlam› vard›r. ‹lki; sermayenin dünyan›n her yan›n› talan edebilmesi için tüm ekonomik-hukuki-kurumsal engeller kald›r›lacak, meta dolafl›m›n›n önündeki ulusal gümrük duvarlar› y›k›lacak, devletçi alanda kalan tüm “kâr avlama” alanlar› özellefltirmeler yoluyla emperyalist kapitalist flirketlere/bunlar›n yerli ortaklar›na aç›lacak. Di¤eri; iflçi s›n›f› ve emekçi halklar›n kazand›¤› tüm sosyal-ekonomik-sendikal haklar h›zla t›rpanlanacak. ‹flte “küreselleflme” ad› alt›nda büyük kârlara dönüfltürülerek tüketilen kararlar bunlar-
d›. fiimdi ise gidilecek yer, aç›lacak deniz kalmad›. Otomotiv, uçak/havac›l›k, gemi/inflaat, elektronik, makine sanayi, elektrikli ev aletleri, demir-çelik, çimento, kalay, bak›r madencili¤i gibi sanayi kollar›nda kâr oranlar› düflüp, kapasite fazlas› olufltu çoktan. Kapitalist üretim sermayesi, üretim alan›nda kaybetti¤i kârlar› finans ve dolafl›m alan›nda telafi etmeye çal›fl›yordu. “Türev piyasalar›” denilen üretici olmayan finansal alanlarda hisse senedi, bono, tahvil, döviz kurlar› ve çeflitli borsa oyunlar› ve spekülasyonlarla “kâr avlama” devri tarihi zirvesine ulaflt›. Öyle ki dünya y›ll›k üretimi 60 trilyon dolar› bulurken, bunun on kat› olan 610 trilyon dolar dünya finans piyasalar›nda dolafl›yor flu an. Dünya piyasalar›nda her 1 dolarl›k sanayi üretimine karfl› 25-30 dolarl›k ifllem gerçeklefltiriliyor. Bu tablo emperyalistkapitalist sermayenin ve sistemin kendisinin çürümüfllü¤ünün/asalakl›¤›n›n ald›¤› boyutu göstermektedir. Emperyalist soygun sisteminin ve bugünkü kriz yap›s›n›n anlafl›labilmesi için bu noktan›n biraz daha aç›klanmas› gerekir. Böylece “mali kriz” “likidite krizi” gibi kavramlarla kendi öz kayna¤›ndan/ç›k›fl noktas›ndan uzaklaflt›r›lan krizin niteli¤i de ortaya ç›km›fl olacakt›r.
Mali kriz mi? Yap›sal kriz mi? Paradan para kazanmak elbette mümkündür. Ancak para (sermaye) kendi bafl›na de¤er üretemez. Sermayenin (kâr/art›-de¤er olarak) nihayetinde emekten meta biçiminde üretilip pazara sokularak para sermayeye dönüflümü sa¤lanmak zorundad›r. Bu kapitalist üretimin mutlak yasas›d›r. Üretimden kaç›p dolafl›m ve finans alan›nda kazan›lan kârlar›n bir k›sm› baflka üretim süreçleri so-
Dünya piyasalar›nda her 1 dolarl›k sanayi üretimine karfl› 25-30 dolarl›k ifllem gerçeklefltiriliyor. 6
nucu biriktirilmifl art›-de¤erlerin çeflitli finans oyunlar›yla gasp edilmesiyle sa¤lan›r. Bir k›sm› da, gelecekte üretilece¤i vaat edilen art›-de¤erler için verilmifl krediler üzerinden5 gerçeklefltirilir ki, bu krediler de baflka bir zamanda baflkalar›nca biriktirilmifl art›-de¤erlerden baflka bir fley de¤ildir. Yani sermayenin kendisi bizzat de¤erin-art›-de¤erin kayna¤› de¤ildir. Kapasite fazlas› ve azalan kâr oranlar›n›n sonucu üretimden dolafl›m ve finans alan›na kaçarak ‘avlanan’ kapitalist sermaye, bunu karfl›layacak üretimde bulunamad›¤›, üretti¤ini satamad›¤› için bir “çare” olarak hem üretti¤i metalar›n hem de gelecekte üretece¤ini vaat etti¤i (böylesi bir spekülatif hava yaratt›¤›ndan) metalar›n de¤erlerini sanal biçimde art›r›p sermaye birikimini devam ettirip, kâr oranlar›n› telafi etmeye çal›fl›r. Yani sözde, sermaye üretim döngüsünü kendi ölçe¤ine uydurmufl gibi hareket eder. Zira sermaye “dura¤an de¤il eylemsel olmak zorundad›r.” “Mali Köpük” denilen süreç de bu flekilde oluflur. Ancak art›k gerçekte üretime sokulabilen sermaye k›sm› azalmaya devam eder, talepler azal›r, k⤛t üzerindeki metalar ayn› ölçekte realize edilemez. Ve kapasite fazlas› kendini eritecek yerde artmaya devam eder. Gerek üretim gerek finans alan› bu yükü tafl›yamaz bir noktaya ulafl›nca köpük sönmeye bafllar. Fiyatlar gerçek de¤erine h›zla inmeye bafllar. Kapitalistler “gerçe¤in çölüne” dönmek zorunda kal›r. ‹flte flimdi bu noktada bulunuyoruz. Ve emperyalist-kapitalist finans kurulufllar› olan bitenin çap›n› “mali kriz” söylemleriyle daraltmaya çal›fladursun, her geçen gün kapitalizmin sistemik yap›s› kendini daha da a盤a vuruyor. fiimdi krizin kapsama alan›n›n içine almad›¤› sektör kalmad› ve Marks bir kez daha hakl› ç›kt›: “Ba¤›ms›z bir duruma sahip oldu¤u halde, tüccar sermayesinin hareketi, hiçbir zaman sanayi sermayesinin, dolafl›m alan› içerisindeki hareketinden baflka bir fley de¤ildir. Ne var ki, bu ba¤›ms›z durumu sayesinde, belli bir ölçüde, yeniden üretim sürecinin ba¤l› oldu¤u s›n›rlardan ba¤›ms›z hareket eder ve böylece onun s›n›rlar›n› daha öteye iter. Bu iç ba¤›ml›l›k ve d›fl ba¤›ms›zl›k, tüccar sermayesini, iç ba¤›nt›n›n bir bunal›mla zorla yeniden kurul-
du¤u noktaya iter. Bunal›mlar›n, önce do¤rudan tüketimle ilgili perakende ticarette de¤il de, toptan ticarette ve toplumun para sermayesini onun emrine veren bankac›l›kta ortaya ç›kmas› ve patlak vermesi görüngüsünün nedeni iflte budur.”6 Üstelik flimdi banka sermayesi ve sanayi sermayesinin ola¤anüstü biçimde kaynaflarak oluflturdu¤u mali sermayede yaflanan sars›nt›, tekel öncesi döneme göre daha do¤rudan biçimde kapitalist üretimde yaflanan depremin bir sonucu olarak ortaya ç›kmaktad›r. Bu yüzden de çökmeye bafllayan yaln›zca birkaç mali kurulufl de¤il sistemin kendisidir. “Sermayenin konsantre gücü” olarak emperyalist devletlerin trilyonlarca dolar› hazineden vererek banka ve di¤er finans kurulufllar›n› kurtarma çabalar› ve yaflad›klar› panik bofluna de¤ildir.
Batan gemiler kimin? ‹lkin ABD’nin finans alan›nda patlak veren krizde borsadaki ani düflüfllere ve bankalar›n afl›r› zarar etmesine, krizin iflsizlik ve yoksullaflma olarak halka ciddi olarak yans›mas›na ra¤men ABD olup-bitenlere görece geç müdahale etmifltir. “Mortgage sektörünün” aylara yay›lan sars›nt›s›n›n ard›ndan kimi büyük finans kurulufllar›n›n (Bear Stearns, Lehman Brothers gibi) batmas› belli oranda kaç›n›lmazd› da. Ancak durumlar› bu bat›klardan pek farkl› olmayan bankalar› kurtarmak için piyasalara 6 trilyon dolar basan emperyalist ülkelerin halk kitlelerine bu bat›klar ve krizin yo¤unlaflan etkileri üzerinden bütün halk s›n›flar›na vermek istedi¤i önemli bir mesaj da vard›: Ayn› gemideyiz! Batarsak hepimiz de batar›z. O yüzden krizin yükünü kald›rmak konusunda sesinizi ç›karmay›n! Emperyalist kapitalistler ve onlar›n yar›-sömürgelerdeki komprador uzant›lar› kâr h›rs›yla baflta iflçi s›n›f› olmak üzere tüm emekçi halk kitlelerinin yo¤un sömürüsü, açl›¤› ve sefaleti üzerinde varl›k gösterebilirken ayn› kadere sahip oldu¤umuz iddias› olsa olsa ucuz bir sahtekârl›kt›r ve burjuvazinin ikiyüzlü karakterine de uygundur. Kriz dönemlerinde bu sahtekâr ve ikiyüzlü güruhtan bir k›sm›n›n kopmas›/batmas›, gerçe¤i hiçbir flekilde de¤ifltirmemektedir. Ayn› gemide olunsa bile halk kitleleri bu geminin ilk
7
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 su basacak yerinde, mahzenlerinde yaflamaktad›r. (Bu benzetmeyi yaparken egemen s›n›flar dünyan›n en lüks gemilerinden Titanik’i bat›ran kazadan esinleniliyor olsa gerek. Yerinde bir benzetme de olurdu! Zira kazadan kurtulmaya çal›flan elit burjuvalar filikalarda kendilerine yer aç›ls›n diye gemi hizmetlilerini ve “alt tabaka”n›n insanlar›n› geminin bodrumuna kapatarak üzerlerine kilit vurdurmufltu!) Krizler de bir bak›ma böyledir. Ama burjuva s›n›f›n esas olarak tehlikede olan fleyi kâr›d›r. Oysa halk›n g›da, sa¤l›k, gelecek güvenceleri, tüm yaflamlar› boyunca oluflturabildikleri küçük birikimleri; tüm yaflam alanlar› krizin y›k›m etkisi alt›ndad›r. “Toplumun serveti azal›rsa herkesten çok iflçi s›k›nt› çeker, çünkü: ‹flçi s›n›f›, zenginleflmifl bir toplumda mülkiyet sahipleri s›n›f› kadar kazanamaz ama toplumun gerilemesi durumunda hiç kimse iflçi s›n›f› kadar ac› çekmez.”7 Biz bunu iflçi s›n›f› ve yoksul emekçi halk›m›z kadar ac› çekmez diye geniflletelim. Krizin “akut belirtileri” ç›kt›¤›ndan bu yana dünya genelinde 3 milyon emekçi iflinden oldu. OECD Genel Sekreterinin aç›klamas›nda 2010’da iflsiz kalacak insanlar›n bu ülkelerdeki say›s› 10 milyonu, dünya genelinde 20 milyonu bulaca¤› belirtiliyor. Frans›z Fourier’in deyimiyle bütün bunlar “bollu¤un, yoksulluk ve s›k›nt›n›n kayna¤›” olmas›n›n do¤rudan sonuçlar›d›r. ‹nsanlar›n gereksinimlerine göre ve gereksinim duydu¤u ölçüde de¤il “azami kâr”› kovalayan ç›lg›nca üretimin yaratt›¤› bir bolluktur. Emperyalist kapitalizmin bu bollukla beraber ezilen halk s›n›flar›na daha neler getirdi¤ini anlamak için afla¤›daki bir-
kaç veriye bakmakta fayda var. 1929 bunal›m›n›n ard›ndan kârlar›n› koruma telafl›na düflen burjuvazi taraf›ndan “1933 y›l›nda 10,4 milyon acre pamuk ekini toprak altüst edilerek imha edildi ve 6,4 milyon domuz sat›n al›narak yok edildi. Bu¤day, lokomotiflerin atefllenmesi için kullan›ld›. Brezilya’da 22 milyon torba kahve ve Danimarka’da 117.000 hayvan yok edildi.”8 Bugün AB ülkelerinde inek bafl›na günde 2 dolar sübvansiyon verilirken dünyada bu paray› kazanamayan insanlar›n say›s› 2,7 milyar civar›ndad›r. G›da krizleri dönemleri hariç kronik açl›k çeken 5 yafl alt› çocuklar›n oran› % 30’dur. “BM bünyesindeki Dünya Beslenme Program› (WFP) dünyadaki açl›¤a karfl› program›n tehlikeye girmemesi için AB, ABD ve Japonya’n›n 500 milyon dolar ek yard›m vermesini talep ediyor. Oysa 2007 y›l›nda g›da sektörüne yönelik spekülasyonlar için ayr›lan para 148 milyar dolar.”9 Ayn› gemide oldu¤umuz söylemi ancak emperyalist kapitalistlerin spekülasyon yeteneklerinin ürünü olabilir. Kald› ki sosyal yaflam›n içinde bile egemen s›n›flar›n yaflam standartlar› ve tüketim al›flkanl›klar›n›n nas›l etkilendi¤ine bakmak bile bu aldatmacay› ortaya ç›karmaktad›r.10
Ve Türkiye gemisinin kaptanlar›! Bu aldatma oyununun tek yeteneklileri emperyalist kapitalistler de¤il elbette. Nitekim bu koroya ayn› s›n›fsal kayg› ve söylem-
8
PART‹ZAN 68
Siyasal bir kriz düzeyine gelindi mi? Emperyalist kapitalizmin krizi kaç›n›lmaz olarak ülkelerin iç durumunda ve ülkeler aras› politik dengelerde kendi yans›mas›n› bulacakt›r. Her fleyden öte, emperyalist devletler kriz sürecinden en az kay›pla ve mümkünse büyük kârlarla ç›kmaya çal›flacak, çokuluslu flirketlerin ihtiyaçlar› do¤rultusunda ekonomik-politik-askeri hamlelere giriflilecek, dünyan›n her yan›n› sermayenin ihtiyaçlar›na göre flekillendirme hamleleri h›z kazanacakt›r. Bu aç›dan emperyalist kapitalist devletlerin kriz sürecine müdahale edebilecekleri bir yan› vard›r. Bir de kendi kontrollerinin/gücünün d›fl›nda sistemik/ engellenemez yan› olacakt›r. “Kriz önlem/kontrol paketi” ad› alt›nda piyasalara trilyonlarca dolar/avro aktararak “mali t›kan›kl›klar› aflmak”, stratejik önemde görülen finans kurulufllar›n› hazine yard›m›yla kurtarmak ve bir k›sm›n›n y›k›m›na kontrollü izin vermek, yasal-ekonomik “tedbirlerle” piyasalar›n “cazibesini” ve tüketimi art›rmak, artan iflsizli¤e ve yoksullu¤a karfl› k›smi destek fonlar›/sigortalar› oluflturmak vb. müdahalelerle krizin yükünü de¤ifltirmeleri mümkün olmasa da y›k›m h›z›na ve semptomlar›na karfl› bir ölçüde etki etmek mümkündür. Ancak bu süreç emperyalist kapitalistler ve yerli uflaklar› aç›s›ndan öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir süreç olarak asla tan›mlanamaz.14 Bunun öne ç›kan bafll›ca iki nedeni bulunmaktad›r. 1) Emperyalist kapitalizmin dengesiz geliflme yasas› ve kendi aralar›ndaki rekabetin engellenemez oluflu: T›pk› savafllar gibi (bunun da potansiyellini
9
Kapitalizmin krizi üzerine...
kar›daki tablo yeterince aç›kl›yor san›r›z. Kamu harcamalar›n›n (baflta sa¤l›k, e¤itim ve di¤er hizmetler ve yat›r›mlar›n) “mali disipline” tabi olmas›, devletin özellefltirmeler ve vergi kolayl›klar›yla sermayeye alan açmas›, iflçi emekçi s›n›flar›n sendikal haklar›n›n k›s›tlanmas›, ücretlerin düflürülmesi için bir de IMF ba¤lay›c›l›¤›n›n eklenmesini istiyor patronlar kulübü. Çünkü onlar krizi “f›rsata dönüfltürme” flans› olan s›n›ft›r.13
lerle TC Cumhurbaflkan› A. Gül de kat›lmakta gecikmedi. “… Yani bir deniz düflünün, öyle büyük bir f›rt›na var ki, bu f›rt›na o denizdeki gemileri sall›yor. Türkiye gemisi de dalgalan›yor. ‹cran›n bafl›ndaki kurumlar, resmi devlet kurumlar›, baflta hükümet olmak üzere, ifladamlar›, yani iflverenler ve sendikalar, hepsinin kol kola ve elbirli¤i içinde olmas› gerekir.” 11 Cumhurbaflkan›n›n “el birli¤i içinde” kimleri bataktan kurtarmaya çal›flt›¤› malumdur. A. Gül flaflmaz bir flekilde emperyalist kapitalistlerin do¤rudan yat›r›mlar›n›n ve Türk hâkim s›n›flar›n›n ç›karlar›n›n peflindedir. fiimdi de elbirli¤i içinde hangi gemilerin (ya da gemide kimlerin!) kurtar›lmaya çal›fl›ld›¤›n› anlamak için yaflanan son iki krizin (1994, 2001) sonuçlar›na bakmakta fayda var. “1994 y›l›, milli gelirdeki % 6’l›k küçülmenin yan› s›ra, d›fl dünyaya 10,3 milyar dolarl›k net kaynak aktar›m›n›n da gerçeklefltirildi¤i bir y›ld›r. Bu mebla¤ GSMH’nin % 7,9’una tekabül etmektedir. Türkiye toplumuna böyle yans›yan yoksullaflma, bunal›m› ayakta atlatan büyük sermaye ve finans kapital taraf›ndan paylafl›lmam›flt›r. Aksine 1994, Merkez Bankas› ve Hazine taraf›ndan da¤›t›lan yüksek faiz/rant gelirlerine ulaflabilen sermaye çevreleri için alt›n bir y›l olmufltur. … 2001’de Türkiye ekonomisinin d›fl dünyaya net kaynak aktar›m› (IMF kredileri de dikkate al›nd›ktan sonra) 9,7 milyar dolar› ve o y›l milli gelirinin % 6,6’s›n› bulmaktad›r. Krizin reel yükü uluslararas› sermayeye aktar›lan bu ola¤anüstü transfer yoluyla Türkiye toplumunun tümünce üstlenilmifltir. Bu yükün ülke içinde paylafl›m› tarafs›z olmam›flt›r. Batan yerli bankalar›n yükümlerinin (IMF ile yap›lan stand-by anlaflmas› gere¤i), kamu maliyesinin faiz d›fl› fazla yaratmas›, artan iflsizlik, reel ücretlerdeki ve göreli tar›msal fiyatlardaki çöküntüler arac›l›¤›yla krizin reel maliyeti emekçi s›n›f ve katmanlarca üstlenilmifltir.”12 (Türkiye ‹ktisat Tarihi) fiimdi gün içinde çeflitli kereler demeçler vererek biran önce IMF ile anlafl›lmas› için tepinen TÜS‹AD sözcülerinin kayg›lar›n› da yu-
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 oluflturan) krizler, emperyalist ülkelerin ve çok uluslu flirketlerin birbiri aras›ndaki rekabetin ola¤anüstü biçimde k›z›flt›¤› ola¤anüstü süreçlerdir. Böylesi dönemlerde rekabetin dayal› oldu¤u ç›kar çeliflkileri çok daha aç›k biçimde ortaya ç›kacakt›r. “Görece istikrar dönemlerinde” “kazan kazan” ilkesine ve ç›kar birli¤ine dayal› ticaret ve pazar ittifaklar› bu kez “kazan ya da kaybet” olan gerçek ilkesine h›zla dönmeye bafllar. Yani birinin kazanc› ve ayakta oluflu di¤erinin kayb›n›n ve batmas›n›n potansiyelini oluflturur. Di¤er yandan “normal zamanlarda” sineye çekilebilir, tolere edilebilir olan hegemon devlet ayr›cal›klar› bu dönemde hepten kald›r›lamaz hale gelir. Ancak flu aflamada emperyalist dünya sisteminin ekonomik-politik motor gücünü oluflturan ABD’nin hamlelerini önleyecek/engelleyecek bir emperyalist devletin/blokun varl›¤›ndan söz etmek güç. Emperyalist ülkeler aras› rekabet henüz varl›k/yokluk s›n›r›na dayanmad›¤› gibi baflta Çin olmak üzere Rusya ve AB emperyalistlerinin as›l stratejileri öncelikle kendilerini krizden “korumak” ve ABD hegemonyas›n›n afl›nmas›n› kollamak üzerine kuruludur. Bununla birlikte 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›ndan bu yana süregelen “ölçülü iliflkiler”, “tabilik iliflkisi” kritik noktalara evrilmifltir. Art›k birbirlerini engelleme ve k›s›tlama olanaklar› artm›flt›r. Kriz süreci bunu çok daha aç›k biçimde gösterecektir. 2) Baflta iflçi s›n›f› olmak üzere ezilen halk kitlelerinin emperyalist kapitalist ve faflist-feodal sistemlerle olan çeliflkilerinin keskinleflmesi ve krizin ekonomik-politik yönelimlerine karfl› koyacaklar› gerçe¤i: Özellikle krizin etkilerinin akut biçimde yans›maya bafllad›¤› 2008 y›l› tüm Avrupa k›tas›nda iflçi s›n›f›n›n ve gençlik kitlelerinin genifl kat›l›ml› eylemlerine sahne olmufltu. Yunanistan’da bir gencin polis kurflunuyla katledilmesinin ard›ndan olay›n çap›n› aflan ve halk kitlelerinin yaflanan krizin etkilerine ve sorumlu tutulan kurumlar›na yönelerek içerik kazanan eylemleri dikkate de¤erdi. Son birkaç ay içinde göçmen iflçilerin haklar› üzerinden yap›lan eylemlerde, Letonya, Litvanya ve Bulgaristan’da iflçi s›n›f›n›n kitlesel eylemleri önümüz-
deki sürecin hiç de emperyalist-kapitalistlerin bekledikleri yönde ilerlemeyece¤inin ilk iflaretleri olarak görülebilir. ABD’nin Irak ve Afganistan’da, ‹srail’in Lübnan ve Filistin üzerinde yaratt›¤› iflgal ve k›y›m koflullar›na karfl› halk›n yok edilemeyen ve yer yer emperyalist güçlere geri ad›m att›ran direniflleriyle di¤er yar›-sömürge ülkelerde biriken öfkenin birbirini besleme zemini olgunlaflmaktad›r. Ancak tüm bu güç dinamikleri; baflta iflçi s›n›f› olmak üzere halk kitlelerinin örgütlülük ve eylemleri yeterli düzeyde de¤ildir. Sonuçta yukar›daki iki olgu hali haz›rda emperyalist-kapitalistler için ekonomik kriz düzeyine denk düflecek bir siyasal krizin varl›¤›n› do¤urmamaktad›r. Emperyalist kapitalistlerin siyaset üretemez, zorunlu politikalar›n› uygulayamaz bir ç›kmaz noktas›nda olmad›¤› gözükmektedir. Kriz zamanlar›nda gerek emperyalist devletlerin kendi aralar›nda, emperyalist devletlerle yar›-sömürge ülkeler aras›nda gerekse de egemen s›n›flarla halk s›n›flar› aras›ndaki güç dinamikleri flafl›rt›c› bir h›zda geliflme zeminine sahiptir. Ancak hâlihaz›rdaki çeliflkilerin siyasal ve idari bir krizi yaratacak denli geriledi¤ini iddia etmek gerçekli¤e subjektif yaklaflmak olur. Dolay›s›yla bizlerin yapmas› gereken süreci s›n›f mücadelesinin perspektifinde incelemek, somut duruma yönelmek ve örgütsel-politik görevlerimizi netlefltirmek olmal›d›r. Bu noktada, siyasal bir krizin varl›¤›n› ve bunun devrimle olan iliflkisini do¤ru kavramak gerekmektedir. “…Devrim, (sömürülenler gibi sömürenleri de kapsayan) tüm ulusun bir krizi olmadan imkâns›zd›r. Dolay›s›yla devrim için flunlar gereklidir: Birincisi, iflçilerin ço¤unlu¤unun (ya da en az›ndan s›n›f bilinçli, düflünen, politik olarak aktif iflçilerin ço¤unlu¤u) devrimin gere¤ini tam olarak kavramas› ve bu u¤urda ölmeye haz›r olmas›; ikincisi, egemen s›n›flar›n en geri kitleleri bile politikaya çeken (her gerçek devrimin belirtisi, o zamana kadar gevflek olan emekçi ve sömürülen kitlenin siyasi mücadele konusunda yetenekli temsilcilerinin on kat, hatta yüz kat artmas›d›r), hükümeti güçten düflüren ve devrimcilere bu hükümeti h›zla y›kma
10
olana¤›n› sa¤layan bir hükümet krizi yafl›yor olmalar› gerekir”15 demektedir Lenin. Özellikle krizin niteli¤i konusunda yaflanan tek yanl› ele al›fllar, krizlere biçilen misyonun da abart›l› flekilde ele al›nmas›na yol açmaktad›r. Bu yan›yla krizlerin s›n›f mücadelesinde yaratt›¤› olanaklar›n do¤rudan devrime yol açaca¤› gibi beklentiler olabilmektedir. Dolay›s›yla bu noktaya yo¤unlaflmak yerinde olacakt›r.
Krizin zorunlu istikameti devrim mi olacak? “Berlin Duvar›”n›n y›k›larak iki Almanya’n›n birleflmesi ve Rus Sosyal Emperyalizminin y›k›l›fl›, dünya genelinde emperyalist kapitalizmin topyekûn ideolojik sald›rganl›¤›n›n iflaret fifle¤i olmufltu. SSCB ve Çin Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin iflçi s›n›f›n›n bayra¤›n› yukar› çekti¤i ve sosyalizmin ezilen halklar›n bilincinde de¤er kazand›¤› bir sürecin bitti¤i varsay›lm›flt›. Fakat “küreselleflme” balonunun sönmesi ve girilen kriz de; son çeyrek yüzy›ld›r ac› ve y›k›mdan baflka bir fley getirmeyen emperyalist kapitalizmin ebedi-mutlak bir sistem olmad›¤›/olamayaca¤› gerçe¤ini bir kez daha ortaya sermifl oldu. Özcesi, flimdi derinlemesine girilen kriz sürecinde yaln›zca “küreselleflmenin” ekonomik temelleri sars›lmam›flt›r. Buna paralel olarak “refah, f›rsat eflitli¤i ve dengeli paylafl›m” vaat eden “küreselleflme” makyaj›n›n kaz›narak vahfli kapitalizmin diflleri görünür olmufltur. Kriz süreçleri salt ekonomik de¤il; sosyal, kültürel, psikolojik y›k›m sürecidir ayn› zamanda. Sömürü sürecinin yaratt›¤› tüm açmaz ve çarp›kl›klar›n su yüzüne vurdu¤u bir süreçtir. Dolay›s›yla baflta iflçi s›n›f› olmak üzere halk kitlelerinin tek tek üretim süreçleri ve ba¤lant›lar›yla de¤il bizzat hâkim toplumsal düzenin ekonomik, sosyal, kültürel, yasal her alan›nda keskin s›n›fsal çeliflmelerin yaflanaca¤› bir süreçtir. Topyekûn krize topyekûn sorgulama olanaklar› do¤acakt›r. Fakat bu durum ne sömürü sisteminin “otomatik çöküflünü” sa¤layacak bir zemini ne de bu sistemik krizin yans›malar›n›n halk kitlelerine s›n›f bilinciyle karfl›lanaca¤› sonucunu garanti eder. O
yüzden krizin patlak vermesinin ard›ndan heyecanl› devrim fliarlar›n› yükseltmek, böyle bir devrimci dalgan›n ans›z›n gelece¤i beklentisi içinde olmak, s›n›f mücadelesinin çok yönlü gerçekli¤ine hâkim olmamakt›r. Devrim/sosyalizm kapitalizmin bir zorunlulu¤udur. Kapitalizm bizzat kendisi sosyalizmin ön koflullar›n› kendi ba¤r›nda oluflturdu¤u için; üretici güçlerin önündeki engeli bizzat kapitalizmin üretim yasalar› gelifltirdi¤i için ve buna paralel bu engeli aflacak proletarya s›n›f›n› da yarat›p güçlendirdi¤i için bu böyledir. Zorunluluk tarihsel bir istikamettir, yolculu¤un bizzat kendisi de¤ildir. E¤er bu yolculu¤u sosyalizm olarak sürdürmenin öznel koflullar› oluflmam›flsa kapitalizm “otomatik çöküfle” de¤il a¤›r-aksak da olsa kendi yoluna devam edecektir. Çünkü kriz, kapitalist sistemin do¤rudan niteli¤inin bir ürünü oldu¤u gibi ayn› zamanda kendini yeniden üretebilmesinin, yoluna devam edebilmesinin de bir kofluludur. Kriz kapitalizmin “öz çocu¤u” oldu¤u kadar onun “soyunu” devam ettirebilmesinin bir arac› olur. Ekonomik/siyasal krizleri, emperyalist kapitalizmin s›n›rl›l›¤›n›n, çürümüfllü¤ünün ve üretici güçlerin önünde yaratt›¤› engellerin do¤rudan d›flavurumu olarak görmek farkl›d›r, bu y›k›m›n bir “üst toplumsal düzene” geçiflin dinamiklerini oluflturaca¤›n› düflünmek farkl›d›r. Kriz eflittir devrim düflüncesi MLM tarihsel materyalizmin felsefesine/yasalar›na ayk›r›d›r: ‹nsanlar, verili nesnel koflullar içinde tarihin kendi bafl›na belirledi¤i bir zorunluluk ve amaç do¤rultusunda hareket etmez. Devrimin/sosyalizmin tarihsel zorunlulu¤u ancak bu tarihsel/nesnel koflullar›n yaratt›¤› geliflim olas›l›klar› ve alternatifler içinde bir e¤im olarak kavranabilir; yoksa gelecekten bugüne at›lm›fl çelik bir halat olarak de¤il. “Tarih hiçbir fley yapmaz; ‘devasa zenginliklere sahip de¤ildir’; ‘muhasebe yapmaz’! Bunlar› yapan, sahip olan ve savaflan insan, aktüel ve savaflan insand›r; ‘tarih’ ayr› bir kifliymifl gibi insan› kendi amaçlar› için araç olarak kullanmaz; o, amaçlar› peflinde giden insan›n faaliyetinden baflka bir fley de¤ildir.”16 Dolay›s›yla emperyalist kapitalizmin krizinin
11
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 tek yönlü seçeneklere indirgenmesi yanl›flt›r. Emperyalist kapitalizm, bir bütün 20. yüzy›l boyunca yaflad›¤› krizlerde çok yönlü/seçenekli ç›k›fl pratiklerini de ortaya koydu. Krizlerin yaratt›¤› verili tarihsel koflullar paylafl›m savafllar›n›, çeflitli sömürgecilik uygulamalar›n› ve bunlarla birlikte Ekim Devrimi ve Çin Devrimi’nin ön koflullar›n› oluflturdu¤u gibi; üretici güçlerin uzun süreli depresyon süreciyle y›k›m›n ard›ndan kendini yeniden üretmesinin koflullar›n› da sa¤lam›flt›r. Taylorist ve Fordist üretim sistemlerinin birer “kriz buluflu” oldu¤unu unutmamak gerekir. Zaten kapitalistler böylesi kriz dönemlerini, yeni üretim tekniklerinin devreye sokulmas›, teknolojinin ve sermayenin organik bilefliminin yenilenmesi için bir f›rsat olarak görür. Ama tüm bunlar halk kitlelerinin bask›lanmas›, sefaleti ve yo¤un sömürüsü sayesinde yap›labilir. Nihayetinde Almanya, ‹talya ve ‹spanya gibi bir dizi Avrupa ülkesinde faflizmin infla malzemeleri kriz dönemlerinin “k›r›lgan zemini” üzerinden gerçeklefltirildi¤i unutulmamal›d›r. ‹flte devrimci ve komünist güçlerin tarihi rolleri böylesi bir zeminde daha anlafl›l›r olmaktad›r. Kriz dönemlerinin ola¤anüstü koflullar› iflçi s›n›f› ve halk kitlelerinin öncü kurmaylar›n›n mücadele pratikleriyle birleflti¤i oranda “tarihsel görev”; devrim yapma görevi yerine getirilebilecektir. Bu yüzden ne bu koflullar› hafife alabiliriz ne de bu koflullara oldu¤undan fazla anlam yükleyebiliriz. Özcesi yelkeni olmayan bir gemiye hiçbir rüzgâr›n faydas› olmayacakt›r. Krizin etkileri ve do¤uraca¤› sonuçlar da her ülkede farkl› biçimler alacakt›r. “Marks ve Engels, ezbere ö¤renilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel sürecin her evresinin, somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak de¤iflen genel hedefleri gösterebilen ‘formüller’le hakl› olarak alay ederek, her zaman ‘bizim ö¤retimiz bir dogma de¤il, ama bir eylem k›lavuzudur’ demifllerdir.”17 Lenin, krizleri devrimci bir durumun varl›¤›na iflaret olarak görür ve devrimin patlak vermesine olanak sa¤lamas› aç›s›ndan olgunlaflm›fl bir geçifl evresi olarak de¤erlendirilmesi gerekti¤ini
söylemektedir. Fakat kriz evresini “formüler” bir basamak olmas› aç›s›ndan de¤il s›n›f mücadelesi koflullar›nda ve toplum üzerinde yaratt›¤› olgular aç›s›ndan dinamik bir süreç olarak ele al›r. Bu süreç o tarihsel evrenin yaratt›¤› nesnel durum içinde ele al›nd›¤›nda anlaml›d›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda krizin s›n›f mücadelesine getirece¤i yeni durum ve bu durumun etkileri aç›s›ndan, kapitalist bir ülkenin etkilenme biçimi ve düzeyiyle yar›-sömürge bir ülkeninkini özenle ay›rmak gerekmektedir. Sömürge, yar›-sömürge ülkelerden s›zd›r›lan yüksek kârlar, emperyalist kapitalistlerin kendi ülkelerinde iflçi s›n›f›n›n az›nl›k bir k›sm›n› aristokratlaflt›rmaya; sat›n almaya, k›smi sosyal/demokratik haklar› yürürlükte tutmaya, emekçi s›n›flar›n refah düzeyini yar›-sömürge halklar›n durumuyla k›yaslanmayacak ölçüdegörece iyilefltirmeye olanak sa¤lar. Dolay›s›yla yaflanacak bir kriz bu ülke halklar›n›n yaflam standartlar›nda sert bir düflüflü, gelecek kayg›s›n›n bir anda yükselmesini ve öteden beri “uyuyor” gözüken s›n›f çeliflkilerinin aniden parlamas›n› beraberinde getirecektir. Böylesi dönüm noktalar› halk›n “az zaman içinde, en özlü ve en de¤erli dersleri” alabilmesi için bulunmaz olanaklar verir. Devrimci durum beklenmeyecek ölçüde a盤a ç›kmaya bafllar. Bu yüzden bu ülkelerde kriz dönemleri devrimci durum ve devrim koflullar›n›n olgunlaflmas› aç›s›ndan stratejik bir önem kazan›r. Oysa emperyalist devletler ve bunlar›n ekonomik-politik ç›karlar›n› uygulayan “yerli iktidarlar›”, yar›-sömürge ülkeleri sermaye ve meta ihrac› yoluyla talan ederken, yo¤un bir emek sömürüsünü ve çekilmez koflullar› da dayat›rlar. Bu ülkelerdeki iflçi-köylü kitleleri en acil gereksinimlerini karfl›lamaya dahi yetmeyen bir gelire mahkûm ederler. Bu yüzden faflist-feodal bask›y› sürekli k›l›p demokratiksosyal haklar›n her daim önüne geçerler. Ve olas› bir kriz, zaten bir bak›ma “süreklileflmifl kriz halini” yans›tan bu tablonun daha da a¤›rlaflmas› anlam›na gelecektir. Dolay›s›yla krizin yarataca¤› olanaklar›n s›n›f mücadelesine etkisi taktiksel bir düzeyde ele al›fl› gerektirmektedir. Zira bu ülkelerde devrimci duru-
12
mun sürekli oluflu, devrimci zorun bafltan sona silahl› biçimde ve uzun süreli bir savafl içinde infla edilmesini flart koflmaktad›r. Öyleyse devrimci ve komünist güçlere düflen öncelikli görevlerden birisi, krizin oluflturdu¤u sürece mekanik formüllerle ve genel bir ele al›flla yaklaflmak yerine, mevcut durumu incelemek ve mücadele biçim ve araçlar›na bu somut koflullar üzerinden yön vermek olmal›d›r. Toplumsal dinamiklerin ille de devrimcileflme yönünde ilerleyece¤i ve her ülkede benzer etkilerle geliflece¤i beklentisi, bu sürecin flim-
diden öngörülemeyen veya ar›zi geliflmeler karfl›s›nda bocalamay› ve heves k›r›kl›¤›n› do¤uracakt›r. Daha da ötesi, halk s›n›flar›n›n devrimcileflmeye müsait öfke ve tepkilerini örgütleme görevini kotaramayan bir prati¤in ortaya ç›kmas›na yol açacakt›r.
Krizin toplumsal etkileri ve görevlerimiz: Emperyalist kapitalizmin içine girmifl oldu¤u kriz s›k s›k “1929 Büyük Bunal›m” ile özdefllefltiriliyor hakl› olarak. Gerek ekonominin
t›kanan damarlar›, gerekse de krizin semptomlar› aç›s›ndan karakteristik benzerlikler bulunmaktad›r. Bu yüzden, krizin etkilerinin uzun bir sürece yay›laca¤› bir “depresyon” dönemine girildi¤i pekâlâ söylenebilir. Önümüzdeki dönemde iflaslar›n, sektörel daralmalar›n ve üretimin kapasite alt›na çekilmesinin artmas› ve bunun da sonucu olarak iflsizli¤in artarak devam etmesi söz konusu olacakt›r. Bunun yan› s›ra kriz ortam›n›n, gerek emek ücretlerinin afla¤› çekilmesi gerekse de sömürü yo¤unlu¤unun art›r›lmas› için egemen s›n›flarca s›k s›k kullan›laca¤›; devletin bu gidiflata paralel demokratik haklar› k›s›tlamaya ve halk kitlelerinin öfkesini frenlemeye dönük sosyal-yasal-polisiye tedbirleri gündemlefltirece¤i ortadad›r. (Uzun süredir devam eden polisin sokak ortas› infazlar› bunun ilk göstergeleri kabul edilmeli.) Öte yandan iç pazar›n daralmas›, genel kamu harcamalar›n›n k›s›tlanmas› (g›da, sa¤l›k, e¤itim, sosyal her alanda) tüccar s›n›f›na stokçuluk, spekülasyon ve çeflitli pazar hileleri ile bu alanlardaki mal ve hizmet fiyatlar›n›n art›r›lmas› f›rsat›n› verecektir. Dolay›s›yla temelinde egemen s›n›flarla halk kitlelerinin aras›ndaki çeliflkilerin ola¤anüstü biçimde gerilmesinin yarataca¤› büyük bir öfke, çaresizlik ve aray›fllar, ciddi toplumsal bir olgu olarak karfl›m›za ç›kacak. Bu durumun s›n›f mücadelesi aç›s›ndan kesinkes önemsenmesi ve dikkate al›nmas› gerekti¤i aç›kt›r. Bu konuda Lenin çok aç›k konuflmaktad›r: “Burjuvaziye ve onun hükümetine karfl› y›¤›nlar›n genel ve kab›ndan taflan hoflnutsuzlu¤u, y›¤›nlar›n afl›r› k›zg›nl›¤›-her kim ki, bu fley-
13
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 lerin esas›n› unutur, onu sessiz olarak geçifltirir ya da küçümserse, sosyalizmin, s›n›f savafl›m›na iliflkin ilk ilkesini yads›m›fl olur… ‹flte kendisine sosyalist diyenlerin … s›n›flar savafl›m›n›n ne oldu¤unu bilenlerin üzerinde düflünmek zorunda olduklar› budur.”18 Krizlerin yaratt›¤› tarihsel durum ve nesnel koflullara abart›l› yaklafl›mlar kadar, neredeyse kendili¤inden devrimci bir kabar›fl bekleyifli içinde olanlar kadar, bu koflullar›n s›n›fsal ve devrimci özünü göremeyen/yads›yan yaklafl›mlar da bir o kadar tehlikelidir. ‹ki tür savrulma da devrimin öznel güçlerinin somut görevlerini aç›kta b›rak›r, kitlelerden kopar›r. Oysa flimdi her zamankinden fazla ihtiyac›m›z olan fley ne kitlelerin arkas›nda ne de önünde olmakt›r; kitlelerin içinde-omuz omuza olunmal›d›r. Krizin halk kitleleri üzerindeki etkilerini de¤erlendirirken de öznel de¤erlendirmelere düflmemek oldukça önemlidir. Zira “tüm s›n›f›n, tüm emekçi kitlenin gerçek bilinç ve olgunluk seviyesini so¤ukkanl›l›kla izleme” yükümlülü¤ümüz vard›r. Gerek kapitalizmin genel çürüyüflüne gerek devletin bu noktadaki rolü/niteli¤ine dair bizler için bilinir olan›n, kavranm›fl olan›n bizzat halk kitlelerince de bilinmifl, kavranm›fl oldu¤u düflünülemez. Bu “kendi arzular›m›z›, kendi ideolojik-politik konumumuzu nesnel gerçeklik” olarak görmek demektir. Ço¤u kez de yanl›fl sonuçlara ulaflt›r›r bizleri. Yoksulluk, sefalet ve iflsizlikle beraber halk kitleleri yaln›zca ekonomik olarak etkilenmemektedir. Bu uzun “depresyon dönemi” ayn› zamanda sosyal bir y›k›m ve toplumsal sars›nt› dönemidir. Bu sars›nt›y› yaflayan s›n›flar›n gelece¤e dair devrimci bir pusuladan, iflçi s›n›f›n›n ideolojik-politik önderli¤inde girilecek s›n›f mücadelesi prati¤inden yoksun kalmas›, toplumu içten içe çürüten bir yoksunluk/çökkünlük halini do¤urur. Bunun alaca¤› sosyal biçim ise toplumsal bunal›m hali ve yozlaflmad›r. Yozlaflma toplumun günlük/aktüel iliflkilerinde dile gelen ahlaki, kültürel, geleneksel, dinsel ba¤lar›n afl›narak yerine içe dönük, sap-
k›n, çaresiz davran›fllar›n, bireyci al›flkanl›klar›n ortaya ç›kmas›/yükselmesiyle karakterize olmaktad›r. Kültürel yavanl›kla, yüzeysel bir zihin yap›s›yla, sorgulay›c›l›ktan uzak bir yaflam alg›s›yla hareket eden; fuhuflla, uyuflturucuyla, çetecilikle, h›rs›zl›kla, intiharla dolup taflan bir “toplumsal çürüme hali” egemen s›n›flar için hiç de arzu edilmeyecek cinsten de¤ildir. Çünkü yozlaflmayla birlikte kolektif bilinç, dayan›flma iste¤i ve iradesi de ciddi anlamda hasara u¤rar. Bu yüzden devrimci ve komünist güçlerin halk kitleleriyle organik ba¤lar›n› güçlendirmesi, süreklilefltirmesi, mahalli/yerel düzeydeki kitle örgütlerini olabildi¤ince aktiflefltirmesi büyük önem kazanmaktad›r. Ülkemizdeki nüfusun en az 2/3’ünün kentlere y›¤›ld›¤› ve nüfusun 1/3’ünün Ankara, ‹stanbul ve ‹zmir’de yo¤unlaflt›¤›, büyük bir bölümünün iflsiz dolaflt›¤›, “kentsel” yaflam sorunlar›yla bo¤ufltu¤u düflünüldü¤ünde yerel/mahalli kitle örgütlerinin önemi çok daha iyi anlafl›lacakt›r. Kriz süreçleri egemen s›n›flar›n politik gericiliklerini fazlas›yla a盤a ç›kar›p halk kitlelerinin öfkesini, tepkisini bu yönde kanalize etme çabas›n› da art›rmaya vesile olacakt›r. Son befl y›ll›k süreçte devletin resmi ve sivil ajanlar›nca çeflitli yörelerde Kürt halk›na karfl› silahl› sald›r›lara varan, yer yer devrimcilere yönelen linç giriflimleri unutulmamal›d›r. Kald› ki bu konuda faflist TC devletinin daha kuruluflundan bu yana süregelen bir “devlet tecrübesinden” bahsediyoruz. TC’nin kurulufl “savafl›nda” genifl köylü kitlelerinin komprador tüccarlara ve yerel feodal bask›ya dönük öfkelerinin nas›l da “gayri Müslim” halklara yönlendirilerek iktidar çat›flmas›n›n manivelas› yap›ld›¤›n› unutmamal›, gerekli dersleri ç›karabilmeliyiz. Özetle, kriz dönemi halk kitlelerinin ›rkç›floven histerilere, galeyanlara egemen s›n›flarca yönlendirilmesi, s›n›f çeliflkilerinin üstünün kapat›lmas› için defalarca denenmifl ve bu dönemde de denenmesi muhtemel yöntemlerdendir. Üstelik flimdilerde uluslararas› finans kurumu ve flirketlerin kontrol ve hâkimiyeti alt›nda gerçeklefltirilecek “yeni liberalizasyon”
14
✔ Gerek kitle örgütü faaliyetlerinde
gerekse de sendikal/ekonomik mü cadele içerisinde yürütece¤imiz ajitasyon-propaganda çal›flmalar›nda “ekonomist” bir hatta tak›l›p kal mamak, Kemalist rejimin egemen s›n›flar›n ç›kar›na olan politikalar› ile ›rkç›-floven politikalar›n›n birbi rini tamamlayan, birbirini besleyen özellikte oldu¤unu a盤a ç›kartmak gerekmektedir. uygulamalar› (IMF ile yap›lan stand-by anlaflmalar› ve AB’ye taahhüt edilen “Ulusal Program” gere¤i), orta s›n›f›n ekonomik dayanaklar›n›n ve yaflam standartlar›n›n kötüleflmesini do¤uracakt›r. Bu geliflmeler halk kitlelerinin emperyalizme karfl› duydu¤u kin ve öfkenin “ulusalc›” söylemlerle ›rkç›-floven bir histeriye dönüfltürülmesinin sosyal-s›n›fsal dayanaklar›n› güçlendirmektedir. Zaten uzun zamand›r Kürt Ulusal Hareketi üzerinden körüklenen bu duygular›n böylesi dönemlerde tahrik/linç politikalar›na daha aç›k hale gelece¤ini bilmek zorunday›z. Dolay›s›yla gerek kitle örgütü faaliyetlerinde gerekse de sendikal/ekonomik mücadele içerisinde yürütece¤imiz ajitasyon-propaganda çal›flmalar›nda “ekonomist” bir hatta tak›l›p kalmamak, Kemalist rejimin egemen s›n›flar›n ç›kar›na olan politikalar› ile ›rkç›-floven politikalar›n›n birbirini tamamlayan, birbirini besleyen özellikte oldu¤unu a盤a ç›kartmak gerekmektedir. Bunun biçimi ve düzeyi alanlar›n özgünlüklerine göre de¤iflse de özü de¤iflmemelidir. Unutulmamal› ki, kriz, toplumu her türlü tahrik alt›nda parçalama-birbirine k›flk›rtma olanaklar›n› yaratt›¤› kadar, hak alma duygusunu, s›n›fsal dayan›flma bilincini besler ve mücadele süreci içinde egemen s›n›flar›n gerici politikalar›n›n afl›lmas› olanaklar›n› da güçlendirir.
Bu süreçteki faaliyetimizin ana yönünü kesinlikle belirsizli¤e hapsetmemek gerekiyor. Kriz süreçleri halk kitlelerinin var olan sömürü, bask› ve yozluk üzerine kurulu faflist-feodal sistemle ba¤lar›n›n zay›flad›¤›, devletin krizden büyük sermaye sahiplerinin can simidi gibi davran›p halk kitleleri üzerinde terör estirdi¤i bir süreç olacakt›r. Özellikle demokratik-akademik ve ekonomik temelde gerçekleflecek yasal eylemler karfl›s›nda dahi devletin s›n›fsal/siyasal karakteri çok daha net olarak a盤a ç›kacakt›r. S›n›f bilinçli proleterlerin krizin ortaya ç›kard›¤› olgulara salt reformist taleplerle (Krizin faturas›n› krizi ç›karanlar ödesin! Zenginlere varl›k vergisi konulsun! vb.) müdahale s›n›r› çizmesi beklenemez. Elbette halk›n günlük yaflam koflullar›n› düzeltici talepleri dillendirmek elzemdir. Ancak devrim mücadelesinin ülkemizde alaca¤› uzun süreli halk savafl›n›n gerektirdi¤i mücadelenin inflas› temelinde bir ele al›fla ihtiyac›m›z vard›r. Bu noktada salt Halk Savafl› propagandas›yla da de¤il ayn› zamanda irili ufakl› direnifllerin birlefltirilmesi, kitle örgütlerinde kal›c› ba¤lar kurulmas›, legal mücadele içinde bu süreci, Halk Savafl› Stratejisinin ihtiyaçlar› aç›s›ndan özel bir önem atfederek ve bu önemi karfl›layan çapta bir plan dahilinde ele almam›z gerekmektedir. Özellikle krizleri yak›n zamandaki bir devrimin do¤um sanc›lar›ym›fl havas›n› yaratan, flehirlere ve legal eylemlere hapsolmufl bir siyaseti uygulayan çevrelerle fark›m›z›n bilincinde olmal›y›z. ‹liflkiye geçti¤imiz kitleleri bu farkla e¤itmeliyiz. Zira kitlelerin kriz sürecinde kendi deneyimleriyle ö¤renece¤i fleyler, ç›karaca¤› dersler; ülkemizin somut koflullar›na uygun olan Halk Savafl›’n›n gereklili¤ini destekleyecek yönde olacakt›r. Komünistlerin müdahalesine ihtiyaç olan, s›n›f bilincinin devreye girmesi gereken kritik dönemeç tam da buras›d›r.
15
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68
Kapitalizmin krizi üzerine...
PART‹ZAN 68 l›k yat›r›m plan›m›z var. Baz› AVM’lere bak›yorsunuz, çok kalabal›k. Ama kuru kalabal›k. Bizim müflterilerimiz kuru kalabal›k görmek istemiyor…” 24 Ocak 2009, Cumhuriyet 11) 24 Ocak 2009, Sabah 12) Korkut Boratav, Yak›nça¤ Türkiye Tarihi 2, Milliyet Kitapl›¤›, sayfa 230-231 13) “Ekonomist dergisinin bir haberine göre Sabanc› 5 milyar 750 milyon dolar, Koç Holding 5 milyar dolar, F‹BA Grubu 4 milyar dolar, OYAK 3.5 milyar dolar, Do¤ufl Grubu 2 milyar 900 milyon dolar, Do¤an Holding 2,5 milyar dolar, Zorlu Holding 2 milyar 300 milyon dolar nakite sahip. Borsan›n ve varl›k fiyatlar›n›n düfltü¤ü, flirketlerin de¤er kaybetti¤i bir ekonomik atmosferde tekelci sermaye bu nakitlerle birçok küçük flirketi tabiri caizse yutacak. Yaln›zca bu veri bile ayn› gemide olmam›z münasebetiyle krizin hepimizi etkileyece¤i safsatas›n› bofla ç›karmaya yetiyor.” Ertu¤rul Akgün, 31 Aral›k 2008, Birgün. 14) “ABD Maliye Bakan› Paulson göreve bafllarken, Çin’den banka sistemini, bankalar›n› ABD mali D›fl borçlar(milyar dolar) Borcun GSMH’ye oran› (%) kurulufllar›n›n sat›n almas›na ABD 12.250 85 izin verecek biçimde serbest‹ngiltere 10.450 375 lefltirmesini istiyordu. fiimdi Paulson’un görev süresi biterAlmanya 4.489 117 ken, tam tersi bir durum söz Fransa 4.396 147 konusu. ABD flirketleri Çin bankalar›n› alamad›lar ama Çin 6) Kapital 3, sayfa 268 devlet bankalar› ve flirketleri ABD bankalar›n›, 7) Marks, 1844 El Yazmalar›, Birikim Yaflirketlerini sat›n almaya bafllad›lar. Sester, y›nlar›, sayfa 20 alayla bir tonla ‘Yav bu dünya ne kadar da de8) Ekonomi Politik Ders Kitab›, cilt 1, say¤iflti’ diyordu.” E. Y›ld›zo¤lu, 24 Aral›k 2008, fa 303 Cumhuriyet. 9) “Money Week”ten aktaran Serdar Dar15) Lenin, “Sol Radikalizm” Komünizmin ventci, 8 Nisan 2008, Evrensel Çocukluk Hastal›¤›, ‹nter Yay›nlar›, sayfa 85 10) “Üst gelir grubu”na hitap ettiklerini 16) Yabanc›laflma Ve… S. Özbudun, G. söyleyen ve bu ihtiyaca göre Al›flverifl MerkeMarkus, T. Demirer, Ütopya Yay›nlar›, sayfa zi infla eden Astafl Gayri Menkul’ün Baflkan› 204 Vedat Aflç›’n›n beyanlar› bir veri olarak alg›la“The Holy Family”den aktaran-G. Markus nabilir. Bir de al›flverifl yapmaya, lüks tüketime (Marks-Kutsal Aile) gücü yetmeyenlerin yani “kuru kalabal›klar›n” 17) Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, tüccarlar› nas›l da rahats›z etti¤ini: “2009 daha Sol Yay›nlar›, Sayfa 23 iyi geçecek. 1000 müflterimiz yeni özel proje18) Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, mizi al›m için bekliyor. 5 y›lda 3 milyar dolarSol Yay›nlar›. Kaynakça ve Dipnotlar 1) Kapital 3, sayfa 221 2) “Hepimiz 1970 tarz› bir krizden söz ediyorduk. Ancak gün geçtikçe durum daha çok 1930’lara benziyor… nerede bitece¤ini kimse bilmiyor. Bu kendi kendini besleyen bir felaket.” Michael Taylord, Lombard Bank Pazarlama Stratejisti “ABD ekonomisi flimdi resesyondad›r. Ve bu 2. Dünya Savafl›’ndan bu yana gördü¤ümüz en büyük resesyon olabilir.” Harvard’dan Prof. Martin Feldstein, New York Post “Büyük Buhrandan bu yana tarihin en ciddi krizi.” The Washington Post Aktaran: Ergin Y›ld›zo¤lu, 17/03/2008, Cumhuriyet 3) Ekonomi Politik Ders Kitab›, Cilt 1, sayfa 149 4) Ba¤›ms›z Sosyal Bilimciler 2007 Y›l› Raporu, www.bagimsizsosyalbilimciler.org 5) Bugün dünyan›n en çok borcu olanlar, en geliflmifl kapitalist ülke devletleri ve ülke flirketleridir. (Bknz Tablo)
16
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
Ülke tar›m›na tarihsel boyutuyla bakt›¤›m›zda belli dönemlerde, belli ürünlerde ilerleme kaydedilmifl olsa da, yar› sömürge-yar› feodal niteli¤in getirmifl oldu¤u göbekten ba¤›ml›l›k bu ilerlemeyi hem s›n›rl› k›lm›fl hem de emperyalist ç›karlar do¤rultusunda gerçeklefltirmifltir. Günümüz tar›msal üretimine bak›ld›¤›nda da de¤iflen çok bir fley olmad›¤› görülür.
17
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68 Ülke tar›m›na tarihsel boyutuyla bakt›¤›m›zda belli dönemlerde, belli ürünlerde ilerleme kaydedilmifl olsa da, yar› sömürge-yar› feodal niteli¤in getirmifl oldu¤u göbekten ba¤›ml›l›k bu ilerlemeyi hem s›n›rl› k›lm›fl hem de emperyalist ç›karlar do¤rultusunda gerçeklefltirmifltir. Günümüz tar›msal üretimine bak›ld›¤›nda da de¤iflen çok bir fley olmad›¤› görülür. Tar›msal üretimi “gelifltirme” anlam›nda at›lan her ad›m›n esasta yoksul-küçük-orta köylülü¤ün yarar›na de¤il emperyalist ç›karlar do¤rultusunda at›ld›¤›n› ve tar›mda yaflanan küçülmelerin kronik bir hale geldi¤ini a盤a ç›kar›yor. Tar›m, emperyalist dayatmalarla yar›-sömürge yar›-feodal ülkelerde, bu ülkelerin kendi iç gereksinimlerini karfl›layacak nitelikten ç›kar›l›yor. Emperyalizmin afl›r› kâr h›rs› için, hem dünya piyasas›nda sataca¤› ürünlerin üretildi¤i, hem de kendi ürünlerinin sat›ld›¤› bir pazar haline getiriliyor. Ülkemiz özgülünde bu politikalar harfiyen uygulan›rken, tar›mda iç tüketime uyumlu üretim terk ediliyor, d›fla ba¤›ml›l›k giderek daha da art›yor. Bu gerçekli¤i “Yeterli oranda üretemezsek d›flar›dan daha ucuza al›r›z. Zaten küreselleflen ekonomide herkes her fleyi üretmek zorunda de¤il” zihniyeti daha net ifade ediyor. Tar›m› “kara delik” olarak gören bu zihniyet 2008 y›l›nda da, tar›mda, daha önceki y›llarda oldu¤u gibi farkl› bir politika izlememifltir. Bunun sonucudur ki 2008 y›l› özet olarak tar›mda kay›p y›l› olmufl, tar›m›n tasfiye süreci h›zlanm›flt›r.
2008 YILINDA TARIMDA YAfiANANLAR 1-) G›da Krizi Emperyalizmin afl›r› üretimin neden oldu¤u g›da krizi, 2008 Nisan ay›nda en uç noktaya ulaflt›. Pirinç 400 dolardan 1000 dolara ç›kt›. Dünya bu¤day borsas› olan Chicago’da bu¤day fiyatlar› bir günde yüzde 25 artt›. Dünyada en çok tüketilen bu¤day ve pirinç üzerinde yo¤unlaflan g›da krizi birçok ülkede ayaklanmalara neden oldu. M›s›r, Kamerun ve Haiti’de ç›kan isyanlarda toplam 56 kifli öldü. Pakistan, Endonezya, Bangladefl, Etiyopya, Bolivya, Fildifli Sahilleri, Moritanya, Senegal, Yemen, Barki-
na Faso da isyanlar ç›kan ülkeler aras›ndayd›. G›da krizi ile birlikte birbirini izleyen isyanlar “sessiz tsunami” olarak nitelendirilirken, 100 milyon insan›n açl›kla yüz yüze kalaca¤›, bizzat g›da krizini yaratanlar taraf›ndan dile getiriliyordu. Bu telafl kuflkusuz ki isyanlar›n yaratt›¤› korkunun bir ürünüydü. Bu nedenle ki BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun “Acil Görev Gücü” kapsam›nda krizin “çözümü” için (isyanlar› bast›rmak için) 755 milyon dolara ihtiyaç oldu¤u ça¤r›s› yapt›. 2008’in ilk aylar›nda batma tehlikesi içindeki mali sermaye kurulufllar›n› kurtarmak için piyasaya 200 milyar dolar nakit para süren emperyalistler (bu rakam bugün 6 trilyon dolar› geçmifltir) BM’nin bu ça¤r›s›na ayn› h›zda tepki vermedi. Bu, onlar›n s›n›fsal karakterlerinin özünü yans›t›rken, g›da krizine karfl› att›klar› “çözüm” ad›mlar›n›n niteli¤ini gösteriyordu. 3-6 Haziran 08’de Dünya G›da ve Tar›m Örgütü (FAO) taraf›ndan düzenlenen Roma Zirvesi ise özünde emperyalistlerin g›da krizinin gidiflat›na paralel ç›kan ve ç›kabilecek olan isyanlar› bast›rma, önlemler alma zirvesinden öte bir anlam tafl›mam›flt›r. G›da krizinin ülkemizdeki yans›mas› çok gecikmedi. ‹lk olarak bu¤day “k›tl›¤›” yafland›. Bunu bahane eden Türkiye F›r›nc›lar Federasyonu da f›rsat› kaç›rmay›p ekme¤e zam yapt›. G›da fiyatlar›n›n artmas› bu¤day, un ve di¤er maliyetlerdeki art›fl gerekçe gösterilerek Mart 08’de ekme¤e yüzde 25 oran›nda zam yap›ld›. ‹kinci olarak, pirinç fiyatlar› dünya piyasas›n›n üzerinde, yüzde 130 oran›nda zamland›. Pirinç fiyatlar› dünya fiyatlar› üzerine ç›kmadan önce TMO elinde bulunan pirincin bir bölümünü Akel Grubu’na ait AK-ün G›da Sanayi, Yetifl G›da Sanayi (AKP hükümetine yak›nl›¤› ile bilinen) gibi özel sektör firmalar›na satarak spekülasyona zemin haz›rlam›flt›r. Daha sonra ise “pirinç krizine önlem” maskesiyle piyasaya ucuz pirinç sürerek üzerine düflen dönemi yerine getirmifl oldu! TMO elindeki pirinci bitirerek, halk› özel sektörün kuca¤›na b›rakm›fl oldu. Bulgur fiyatlar›ndan (3 ayda yüzde 155 artt›) bihaber olan Tar›m ve Köyeflleri Bakan› M. Eker “3–5 gün pirinç yemeyiz, bulgur yeriz” diyerek krize karfl› “duyarl›l›¤›n›” resmediyordu. “Stoklar bitti”, “eridi”, “yüz binlerce insan
18
sömürge ülkelerde de¤il, emperyalist ülkelerde de ve sadece bu¤day, pirinçte de¤il, di¤er tar›m ürünlerinde de etkisini gösterirdi. Küresel ›s›nma do¤an›n bir tepkisi ise, do¤an›n adres sormayaca¤› da herkesçe bilinir.
açl›ktan ölebilir” (IMF Baflkan› Strauss Kahn) 盤l›klar› atan emperyalistler, g›da krizinin yarat›c›lar›d›r. “Dünya hububat üretimi 2007’de 2.3 milyar tonla, 2006 y›l›na göre yüzde 4 art›fl gösterdi. 1961’den bu yana dünya hububat üretimi 3 kat artarken, dünya nüfusu 2 kat artm›flt›r.”(1) “Dünya pirinç ‘k›tl›¤›’ yaflarken Japonya’n›n stoklar›nda 1.5 milyon ton pirinç bulunuyordu.”(2) “Ülkemizde ise g›da krizinin yafland›¤› dönemde “stoklarda 250 bin ton pirinç oldu¤u belirtiliyor.”(3) Rakamlar dünyada yüz binlerce insan› açl›ktan öldürebilecek bir k›tl›¤›n olmad›¤›n› ifade etmesine karfl›n, dünya 2008’de g›da krizi ile çalkaland›. Dünya stoklar›nda k›tl›k yaflanmayacak oranda bu¤day, pirinç bulunurken, “stoklar eridi” spekülasyonuyla vurgun yapan emperyalistler; g›da krizinin as›l nedenini s›n›fsal temelden s›y›r›p çeflitli tali nedenler ileri sürerek çarp›tmaktan geri durmad›. Kuflkusuz ki, halk›n gerçek nedenleri ö¤renmesinin, kendi ç›karlar›n› zedeleyece¤i bilindi¤inden bir kez daha manipülasyon silah›na baflvuruldu. Emperyalistlerce kullan›lan bu manipüle araçlar›na k›saca de¤inirsek;
a) Küresel ›s›nma-kurakl›k; Küresel ›s›nma ilk bak›flta g›da krizinin bir nedeni olarak alg›lansa da, neden olmaktan ziyade tetikleyici etkisinden bahsedilebilir. E¤er bir neden olmufl olsayd› o zaman sadece yar›-
Küresel ›s›nmaya, bugün sera gazlar›n›n sal›m›n›n neden oldu¤u biliniyor. En çok sera gaz› sal›m› baflta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerce gerçeklefltiriliyor. Sera gaz› sal›m›n› önleme ad› alt›nda emperyalistlerce haz›rlanan Kyoto Sözleflmesi’ni ise yine baflta ABD olmak üzere birçok ülke imzalam›yor. Buna Türkiye ise süreçte imza att›. Haliyle Kyoto Sözleflmesi bir önlem olmaktan çok uzak duruyor. Küresel ›s›nma sonucu kurakl›k ise emperyalist ülkelerden çok bizim gibi yar›-sömürge ülkelerde etkili oluyor. Ekonomik olarak d›fla ba¤›ml› olan yar› sömürgeler, kurakl›kla mücadeleye yeteri kaynak ay›ramayarak (kimi zaman emperyalistlerce izin verilmeyerek) kurakl›¤›n etkisini k›ramaz. Bu durum do¤rudan tar›msal ürünlerde verimi düflürerek d›fla ba¤›ml›l›¤› art›r›r. Görüldü¤ü üzere küresel ›s›nma g›da krizinden çok yar›-sömürgelerin tar›msal üretimini azaltan bir nedendir. Yaflanan g›da krizinde de bu emperyalistlerin kulland›¤› bir manipüle arac›na dönüflmüfltür. Emperyalistler bu arac› en iyi flekilde kullanarak g›da fiyatlar› üzerinde spekülesyonlar yaratarak, ezilen emekçi halk›n s›rt›ndan milyon dolarlar kazand›lar.
b) Spekülatörler; G›da krizi en uç noktaya ulaflt›¤›nda emperyalistler yana döne günah keçisi aramaya bafllad›. Arad›klar›n›, çok geçmeden elleriyle koymufl gibi bulan emperyalistler, neden olarak spekülatörleri gösterdi. Spekülatörler, g›-
19
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
da krizini alevlendiren bir rol oynam›fl ve baflar›l› olmufltur. Hem de milyonlarca insan› açl›kla yüz yüze getirerek. 2008 y›l›nda yaflanan Mortgage, petrol, borsa krizleri spekülatörlerin daha güvenli gördükleri g›da ürünlerine yönlenmesine neden oldu. “1998 y›l›nda de¤iflik mali sermaye kurulufllar› g›da sektörüne yönelik spekülasyonlar için 10 milyar dolar ay›r›rken, bu miktar ‘Money Week’ dergisinin haberine göre 2007 y›l›nda 148 milyar dolara yükseldi.”(4) Bu rakam spekülatörlerin g›da krizinde etkilerinin boyutunu gösteriyor. Spekülatörler, mali sermayenin önemli bilefleni olup, paradan para kazanan kesimdir. Girdikleri ülkelerde fiyatlarla oynay›p, yar›-sömürge ülkelerin art›-de¤erini k›sa sürede sömürürler. Dünyan›n bilinen en büyük fonu olan Hedge Fon’lar›n 2008’in ilk 5 ay›nda spekülasyonlarla elde etti¤i kâr yüzde 63’e ulaflm›flt›r. Ayr›ca “üç ayda [fiubat-Mart-Nisan] ÇUfi’lar›n bu¤day, m›s›r ve pirinçten elde ettikleri kâr oranlar›; Cargill 553 milyar dolardan 1.030 milyar dolara ç›kararak kâr›n› yüzde 56 art›rm›flt›r. Archen Daniels Midland kâr›n› yüzde 42 art›rm›flt›r. Mosaic Company kâr›n› 42.2 milyon dolardan 620 milyon dolara yükseltmifltir.”(5) Dünya genelinde g›da krizine neden olmayacak kadar ürün varken, bu ürünler Çok Uluslu fiirketler (ÇUfi) taraf›ndan stokland›ktan sonra yine ayn› ÇUfi’lar “stoklar eridi” spekülasyonuyla milyonlarca yoksul-ezilen halk›n s›rt›ndan kârlar›n› 2-3 kat art›rm›fllard›r. Spekülatörler g›da krizinin de¤il, g›da fiyatlar›n›n yükselmesinin nedenidirler. Spekülatörlerin bu niteli¤i emperyalistlere g›da krizinin s›n›fsal özünü sapt›rmak için güçlü zemin sunuyor. Fakat baflta da de¤indi¤imiz gibi spekülatörler, milyar dolarlarla ifade edilen büyük miktarlarda al›msat›m yaparak, fiyatlar üzerinde oynayarak paradan para kazanan kesimdir ve g›da krizinin nedeni de¤il, g›da fiyatlar›n›n yükselmesinin nedenidir, bir baflka manipülasyon arac›d›r.
c) Petrol fiyatlar›; G›da krizine neden olarak gösterilen petrol fiyatlar›, emperyalistlerin Ortado¤u’daki
enerji dalafllar›n›n bir sonucu olarak 2008’de 150 dolara kadar ç›km›flt›r. Dünya enerji tüketiminin yüzde 36’s›; dünya tafl›mac›l›¤›n›n yüzde 95’i petrol ve hidrokarbonlardan sa¤lan›yor. Bunun anlam›, emperyalistler aç›s›ndan enerji kaynaklar›na hâkim olmak dünyaya hakim olmakla eflde¤erdir. Ortado¤u’da sular›n durulmamas›ndaki en önemli neden de budur. Emperyalistlerin petrol dalafllar›, BOP ekseninde Irak-Afganistan iflgali ile yeni boyutlar kazanm›flt›. Ortado¤u’daki petrol savafllar›, petrol fiyatlar›n›n yükselmesinde ana etkendir. Petrol fiyatlar›n›n yükselifli, tar›mda, girdi maliyetlerinde (mazot-gübre) ve tafl›mac›l›k fiyatlar›nda art›fla neden oldu. Bu art›fl do¤rudan g›da fiyatlar›na yans›m›flt›r. Petrol fiyatlar›n›n g›da fiyatlar› üzerindeki etkisi ile spekülatörlerin etkisi karfl›laflt›r›ld›¤›nda, petrol fiyatlar›n›n g›da krizine neden olmad›¤› rahatl›kla görülebilir. Petrol fiyatlar›, ihracat ve ithalat fiyatlar›n› yükseltir, ülkelerin kendi iç piyasas›nda g›da ürünlerinin fiyat›n› yükseltir, halk›n al›m gücünü düflürür. Bunu f›rsat bilen ÇUfi’lar belli ürünleri piyasadan çeker ve stoklar. Bu noktada spekülatörler devreye girer “stoklar eridi” yaygaras›yla bir “g›da krizi” yarat›l›r. Petrol fiyatlar›n›n g›da krizinin nedeni olmad›¤› ancak onu tetikleyen tali bir etken oldu¤u apaç›k ortadad›r.
d) Biyoyak›t; Petrol fiyatlar›n›n yükselmesiyle birlikte, emperyalistlerin alternatif yak›t olarak biyoyak›ta yönelmeleri, tar›msal ekim alanlar›n›n daralmas›na neden oluyor. 800 milyon aç nüfusun oldu¤u dünyada, tah›llar›n yak›ta çevrilmesi çeflitli otoritelerce insanl›k suçu olarak kabul ediliyor. Fakat biyoyak›t üretimi her geçen y›l daha da yayg›nlafl›yor. Emperyalistler uzun vadeli hedeflerle üretimi art›rmay› planl›yor. Son 1 y›lda biyoyak›t üretiminin dünya genelinde artmas› yaflanan g›da krizinin en büyük nedenleri aras›nda gösteriliyor. Biyoyak›t; en genel tan›m›yla tah›llardan, bitkisel ya¤lardan ve her türlü organik at›klardan elde ediliyor. Ya¤l› tohum bitkilerinden (ayçiçe¤i, kanola, aspir, pamuk vb.) elde edilen
20
biyodizel, flekerli ve niflastal› bitkilerden (fleker pancar›, fleker kam›fl›, m›s›r, bu¤day, patates vb.) elde edilen biyoetanol, her türlü organik at›ktan (tar›msal at›klar, hayvan gübresi, fosseptik vb.) elde edilen biyogaz gibi yak›tlar›n ortak ad›d›r.
biyoyak›ttan sa¤lamay› hedefliyor. Brezilya, 120 milyon hektar alan› biyoyak›t üretimine ay›r›yor. 15 Afrika ülkesinde 379 milyon hektar alanda biyoyak›t için ekim yap›l›yor. Endonezya 6 milyon hektar alan›, 20 y›lda 20 milyon hektar alana ulaflt›rmay› hedefliyor.
1930’lu y›llardan beri (Brezilya’da kullan›l›yordu) varl›¤› bilinen biyoetanol 2000’li y›llara dek pek yayg›nlaflmam›flt›. Bugün alternatif yak›t kapsam›nda stratejik bir önem kazanm›fl
Türkiye’de ise; fleker pancar› üretimine dayal› biyoetanol üretimi ortalama y›lda 2.5–3 milyon tondur. Son y›llarda Trakya bölgesinde Alman mühendisler öncülü¤ünde kurulan
Dünya biyoyak›t üretimi h›zla yayg›nlafl›r ken beslenme ve g›da gereksinimi için tah›l ekim alanlar› h›zla daral›yor.
durumda. Petrole ba¤›ml› olmak istemeyen emperyalist ülkeler uzun vadeli hedeflerle biyoyak›t üretimini art›rmay› planl›yor. Bugün dünya biyoyak›t pazar›n›n yüzde 40’›na Brezilya hâkim. Dünya biyoetanol üretiminin dörtte üçünü ABD ve Brezilya gerçeklefltiriyor. Uluslararas› Tar›m Konseyi verilerine göre 2007/2008 aras› biyoyak›t üretiminde kullan›lan tah›l›n yüzde 50 artarak 35 milyon tona ulaflt›¤›, bunun, dünya tah›l üretiminde 200 milyon tonluk aç›k yarataca¤› belirtiliyor. Buna karfl›l›k dünyada biyoyak›t üretimi h›zla yayg›nlafl›yor. ABD, biyoyak›t üretimi için bütçeden 1 milyar dolar kaynak ay›r›rken, 138 milyon ton olan üretimini 2017’de 320 milyon tona ç›karmay› hedefliyor. AB, 2007/2008 döneminde 2 milyon ton tah›ldan biyoyak›t üretirken, 2020 y›l›na kadar yak›tlar›n yüzde 20’sini
“Önder Çiftçi Projesi” kapsam›nda, biyoyak›t üretiminde kullan›lan kanola üretimi yayg›nlaflt›r›l›yor. Kürt co¤rafyas›nda 100 bin ton üretim yap›lmas› hedefleniyor. 2008’de biyoyak›t üretiminde kullan›lan kanola üretimi yüzde 150 artm›flt›r. Dünya biyoyak›t üretimi h›zla yayg›nlafl›rken beslenme ve g›da gereksinimi için tah›l ekim alanlar› h›zla daral›yor. 2007 sona ermeden ABD’deki geliflmeler, m›s›r kaynakl› etanol üretimi nedeni ile arz-talep dengesinde, g›da fiyatlar›nda, üreticilerin e¤ilimlerinde sapmalar gözlendi¤i belirtiliyor. FAO (G›da ve Tar›m Örgütü) taraf›ndan yay›mlanan bir rapora göre biyoyak›tlar›n yayg›nlaflmas› yar›-sömürge ülkeler baflta olmak üzere tüm dünya ekonomisinde g›da arz› ve fiyatlar› üzerinde bask› yarataca¤›, iklim de¤iflikli¤i üzerinde olumsuz et-
21
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
ki yapaca¤› aç›klan›yor. Emperyalistlerin bilinçli politikalar› ve uzun vadeli planlar› biyoyak›t tehdidini büyütüyor. G›da krizinin temel tetikleyicisi ve etkileyicisi olan biyoyak›t üretimi, g›da krizinin nedeni olarak gösteriliyor. Dünyada açl›k ve yoksulluk sorunu her geçen y›l katlanarak artarken; bir kiflinin, bir y›ll›k yiyece¤i tah›ldan bir depo etanol üreten kapitalistlerin yaratt›¤› bir sorundur g›da krizi. Burjuva bas›nda, g›da krizinin s›n›fsal niteli¤inden kopar›l›p, farkl› argümanlarla sapt›r›lma çabas›, emperyalizmin bilinçli politikas›d›r. G›da krizi, kapitalizmin afl›r› üretim ve kâr h›rs›n›n bir sonucudur. Bundan ba¤›ms›z ele al›fllar sorunu s›n›fsal karakterinden ar›nd›rmaktad›r. Emperyalistlerin çabas› da bu noktada anlam kazan›yor. Bugün küresel ›s›nma yaflanmasayd›, spekülatörler fiyatlarla oynamasayd›, biyoyak›t üretimi yayg›nlaflmasayd›, petrol fiyatlar› yükselmeseydi, emperyalist-kapitalist sistemin do¤as› gere¤i g›da krizi yine yaflanacakt›. Yaklafl›k 30 y›ld›r yar›-sömürge ülkelere dayat›lan neoliberal politikalar bu ülkelerdeki tar›m› felce u¤ratm›flt›r. Kendi iç tüketimini karfl›layamaz duruma getirilen bu ülkelerin d›fla ba¤›ml›l›¤› art›r›lm›flt›r. Uluslararas› rekabeti, d›fl ticareti ihlal ediyor denilerek stoklar› boflalt›lm›flt›r. Tar›mda y›k›m›n ad› olan bu uygulamalar g›da krizinin yaflanmas›n› kaç›n›lmaz hale getiriyor. Yar›-sömürge ülkelere dayat›lan emperyalist politikalar sonucu, bu ülkelerdeki tar›msal üretim emperyalist tekellerin elinde toplan›yor. Bu durum yeni g›da krizlerinin yaflanaca¤› anlam›n› tafl›yor. 2008 Nisan ay›nda yaflanan g›da krizinin s›n›fsal özü budur ve g›da krizinin esas nedeni emperyalist kapitalist sistemin ta kendisidir.
2) Ülke genelinde tar›mda yaflananlar a) 2008 Eylem Plan› 2008 Ocak ay›nda aç›klanan Eylem Plan›’n›n en flafl›rt›c› yan›, Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›¤›’n›n bile sonradan ö¤rendi¤i Do¤rudan Gelir Deste¤i’nin (DGD) kald›r›laca¤›n›n Maliye Bakanl›¤› taraf›ndan karara ba¤lanmas› ve aç›klanmas›yd›. Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›-
¤›’n›n kendi çal›flmas›nda ise DGD’nin 10 TL’den 7 TL’ye düflürülmesi oldu¤u ortaya ç›km›flt›. Maliye Bakanl›¤›’n›n do¤rudan tar›m üzerinde karar k›lmas›, Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›¤›’n›n karar al›c› de¤il uygulay›c› oldu¤unu gösteriyordu. Di¤er yandan ise Maliye Bakanl›¤›’n›n IMF faizlerinin aksamamas› için bütçeyi denklefltirdi¤inin ifadesiydi. DGD’nin, ülkede uygulanmaya ve 2005’ten sonra giderek k›s›tlanmaya bafllamamas› do¤rudan emperyalist dayatmalard›r. Neo-liberal politikalar çerçevesinde emperyalistlerin tek derdi yar›-sömürge ülkelerin tar›msal ürün ve girdi piyasalar›na yap›lan desteklemelerin kald›r›lmas›yd›. DGD zaten uygulamaya sokulan neo-liberal politikalara karfl› tepkileri hafifletme, halk› kand›rma amaçl›yd›. Emperyalistler bu emellerini do¤rudan uygulamaktan ziyade zaman içinde tasfiye etmeyi hedeflemifltir. 1996 y›l›nda yap›lan Cancun toplant›s›nda, yar›-sömürge ülkelerin tar›m ürünlerine ve girdi piyasalar›na yapt›klar› desteklemeleri, d›fl ticareti sapt›r›c› desteklemeler olarak nitelemifllerdir. Bu desteklemeleri “Kavun ‹çi Kutu” kategorisine alarak tedrici bir flekilde tasfiyesini hedeflemifllerdir. Yar›-sömürge ülkelerin tar›ma yapt›¤› bu desteklemeleri d›fl ticareti sapt›r›c› olarak de¤erlendiren emperyalistler tar›ma yönelik desteklemeleri milyar dolarlarla ifade ediliyor. “Kavun ‹çi Kutu” ile yar›-sömürge ülkelerin tar›ma verdi¤i desteklemelerin kald›r›lmas›n› hedefleyen emperyalistler, bu ülkelere sus pay› olarak “Yeflil Kutu” ad› verilen uygulamay› dayatt›. Bu uygulama “üretimden ba¤›ms›z do¤rudan ödeme” fleklinde verilen destekleri kaps›yor. Bunlar devlet bütçesinden tar›m›n gelifltirilmesi, modernizasyonu, uluslararas› rekabet gücünü art›rmas› için do¤rudan yap›lan desteklemelerdir. Ekonomik olarak d›fla ba¤›ml› olan bizim gibi yar›-sömürge ülkeler için “Yeflil Kutu” zaman içinde tar›m›n y›k›ma u¤rat›lmas›ndan baflka bir fley de¤ildir. 2008’de ABD bütçesinden 286 milyar dolar ödenek ayr›lm›flt›r. AB, bütçesinin yüzde 40’›n› tar›ma ay›r›yor. Türkiye’de ise 2008 bütçesinden 5.4 milyar YTL ödenek ayr›lm›flt›r. Rakamlara bak›ld›¤›nda “Yeflil Kutu” uygulamas›yla yar›-sö-
22
mürgelerin tar›m›nda y›k›m oldu¤u, emperyalist ülkelerde ise tar›m›n gelifltirildi¤i aç›kça görülmektedir. Bugün ülkemizde uygulanan DGD “Yeflil Kutu” kapsam›ndad›r. Köylüye; yapt›¤› üretime göre de¤il, arazinin büyüklü¤üne yap›lan destekleme sistemidir. (Dönüm bafl› 7 YTL veriliyor.) 2008 bafllar›nda kald›r›laca¤› aç›klanan DGD’nin daha sonra 10 YTL’den 7 YTL’ye indirilerek devam ettirilmesi özünde tar›mdaki y›k›m› geciktiren bir nitelik tafl›yor. Zira emperyalistler desteklemeleri birden de¤il zaman içinde tasfiye etmek istiyor. DGD’nin kald›r›lmamas›ndaki di¤er bir etken ise AB emperyalistlerinin DGD sisteminin kald›r›lmamas› talebini müzakere sürecinde aç›l›fl kriteri olarak Türkiye’ye dayatmas›d›r. Bu nedenle; Eylem Plan›’nda kald›r›laca¤› aç›klan›rken, daha sonra 10 YTL’den, 7 YTL’ye indirildi. Emperyalist tekeller karfl›s›nda ezilen, düflük taban fiyat› ve kota uygulamas› ile kâr edemeyen, sözleflmeli üretim ile ekemez duruma getirilen yoksul-orta köylülerin her geçen y›l borçlar› art›yor. Bu s›k›nt›lar içerisindeki köylüye verilen DGD nakit para olmas› nedeniyle cazipken, özünde tar›mda tasfiyenin geçifl aflamas› niteli¤ini tafl›yor. Bu anlam›yla DGD’lerin kald›r›lmas› ya da giderek k›s›lmas› emperyalistlerin ç›karlar›n› zedelemiyor. Kald› ki DGD’nin uygulanmaya baflland›¤› günden bugüne aslan pay› yoksul köylülü¤e de¤il büyük toprak sahiplerine akm›flt›r.
b) 2008–2012 (Emperyalist ç›karlar ekseninde) Tar›m Vizyonu; Tar›m ve Köyiflleri Bakan› M. Eker Mart 2008’de “Türkiye d›fl›ndaki bütün üreticiler rakibimiz, tüketiciler ise potansiyel müflterimizdir” sözleriyle “2008–12 Tar›m Vizyonu(nu)” aç›klad›. “16 sektörün en üst düzey yetkilileriyle” ortak ak›l “toplant›lar›” sonucu ortaya bahsi geçen tar›m vizyonu ç›kar›lm›flt›. Bu “ortak ak›l” toplant›lar› sonucunda 5 y›ll›k “kapsaml› plan” oluflturulmufl ve bu 5 y›ll›k süre içerisinde tar›m›n GSMH’sinin 70 milyar dolara ç›kar›lmas› hedeflenmifltir.
Her fleyden önce bugün ülke tar›m›nda, ç›kar›lan yasalar, k›s›tlanan desteklemeler, önemli tar›m kurulufllar›n›n özellefltirilmesi halk›n üretimine dönük politik alan›n terk edildi¤i anlam›na geliyor. Ülkede tar›msal üretimin denetimine hâkim olan emperyalistler, kendi ihtiyaçlar›na, dünya pazar›nda satabilece¤i ürünlerin üretimine yöneliyor. Bu nedenle, ellerinde üretim fazlas› varken ve bu ürünleri elinden ç›karmak gibi bir sorunu yaflarken, yar›-sömürge ülkelere ancak kendi izin verdi¤i ölçüde ve çeflitlilikte üretim yapt›r›yor. Bu gerçeklik üzerinden 70 milyar dolar gelir hedefi ülke ç›kar› aç›s›ndan gerçe¤i yans›tm›yor. Ülkede, tar›mda yaflananlar ve tar›m üzerindeki emperyalist tahakküm göz önündeyken hedeflenen 70 milyar dolar gelirin rakamsal olarak bir de¤eri yoktur. Bu rakama ulafl›labilir de. Fakat tar›m ürünlerinde yaflanan gerileme, d›fla ba¤›ml›l›kta art›fl, köylülü¤ün yoksullaflmas› 70 milyar dolar gelire kimin üzerinden ulafl›laca¤›n› gösteriyor. 70 milyar dolar tamam›yla emperyalistlerin pazar ihtiyaçlar› do¤rultusunda yarat›l›rken, 70 milyar dolar›n yarat›c›s› olan yoksul-küçük ve orta köylülük yok say›lacak ve onlar›n sömürüsü üzerinden bu rakama ulafl›lacakt›r. “2008–2012 Tar›m Vizyonu(nun)” di¤er bir anlam› da 2012 y›l›na kadar izlenecek tar›m politikalar›n›n ne olaca¤›n› bize göstermesidir. Bunlardan bir tanesi “bölgesel ürüne, 20 rekabetçi ürüne” destek verilece¤idir. Ülkenin hemen her bölgesi tar›ma elveriflli, verimli arazide DGD sisteminden ürüne dönük destekleme sistemine geçifl daha isabetli bir karard›r. Fakat bu geçiflin sat›r aralar› okundu¤unda, tar›m›n gelifltirilmesinden ziyade, emperyalistlerin isteklerine, standartlar›na uygun bir üretime geçilece¤inin ad›mlar› oldu¤u görülüyor. Bugün emperyalist standartlara uygun üretimi ancak kapitalist çiftlikler ve büyük toprak sahipleri (zengin köylüler) yapabiliyor. Bu üretimi sa¤layacak topra¤›n büyük bölümü de bu kesimin elinde bulunuyor. Haliyle bölgesel ürüne destek buralara akacakt›r. Esas üretici olan yoksul köylüler ise desteklemeden yararlanamayacak, üretim d›fl›na itilmifl olacakt›r. Yok say›lacakt›r. Bu da bize gösteriyor ki Mart
23
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68 2008’de aç›klanan “2008–2012 Tar›m Vizyonu” ülke tar›m›n›n de¤il, emperyalistlerin ülke tar›m›ndaki hâkimiyetini art›rma vizyonudur.
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
c) Ulusal Program Tasla¤›: AB müzakereleri süreci, halk›n gündemine, “Kopenhag Kriterleri”, “Reform Paketleri”, “Ulusal Program Tasla¤›” gibi tan›mlarla girmifltir. Türkiye’nin AB’ye üye olma sürecinde müzakere bafll›klar›n›n aç›lmas›yla ilgili olarak Türkiye’ye verilen ya da Türkiye’nin taahhüt etti¤i ödevlerin tan›mlar›d›r bunlar. Bu ödevlere son olarak 2008 sonlar›nda AB’ye sunulan “Ulusal Program Tasla¤›” eklendi. Taslakta 100’ün üzerinde yasal de¤ifliklik yap›laca¤› taahhüt edildi. Bunlardan birisi de 11. fas›lda yer alan “Tar›m ve K›rsal Kalk›nma” bafll›¤›d›r. Bu bafll›¤a göre; 2011 y›l›ndan itibaren tar›mda teflvikin ürüne de¤il, üretimden ba¤›ms›z olarak arazilerin büyüklü¤üne göre verilece¤i belirtiliyordu. Yani “DGD sistemi tüm destekleme sistemlerine egemen k›l›n›yor”(6). AB emperyalistleri bu kapsamda bir strateji haz›rlanarak sunulmas›n› aç›l›fl kriteri olarak Türkiye’ye dayat›yor. Bu dayatma Ulusal Program Tasla¤›’n›n, Tar›m ve K›rsal Kalk›nma bafll›¤›nda taahhüt edilenlerle prati¤e geçirilmifl oldu. AB’ye üye olmak için taahhüt edilenin k›saca anlam› fludur; 2011’den itibaren tar›msal ürünleri destekleme fiyat› aç›klanmayacak, destek al›mlar› yap›lmayacak. Gübreye, ilaca destek verilmeyecek, tar›m daha da kötüye gidecek. Di¤er bir anlam› ise; ülke tar›m›n›n, Ortak Tar›m Politikas›’na (OTP) uyumlu hale getirilme çabas›d›r. AB emperyalistlerinin yar›-sömürgelere dayatt›¤› OTP’nin, bugün IMF, DB, DTÖ’nün dayatt›¤› tar›m politikalar›ndan tek fark› yar›-sömürgeler üzerindeki sömürünün el de¤ifltirmesidir. Yoksul-küçük-orta köylülük ise her iki durumda da ÇUfi’lar›n sömürüsü alt›nda ezilirken, kendi topra¤›nda köle durumuna getiriliyor ya da üretemez duruma gelip topra¤›n› terk etmek zorunda kal›yor. AB’ye sunulan Ulusal Program Tasla¤›’nda taahhüt edilen Tar›m ve K›rsal Kalk›nma budur. Ülke tar›m›n›n emperyalistlere hibe edilmesidir.
d) Kurakl›k; Resmi a¤›zlara göre küresel ›s›nman›n “neden” oldu¤u kurakl›k, son iki y›ld›r ülkemizde etkisini sürdürüyor. AKP hükümetinin kurakl›¤a karfl› yeterli önlem almamas›, kurakl›¤› bir felakete dönüfltürmüfltür. 2007 fiubat ay›nda “Türkiye’de flu anda bir kurakl›k tehlikesi yok. Kurakl›k Eylem Plan› haz›rl›yoruz. Ancak bugün için de¤il 25 y›l sonra…”(7) diyen Tar›m ve Köyiflleri Bakan› Mehdi Eker 2007 sonlar›nda kurakl›k zarar›n›n 5 milyar YTL oldu¤unu aç›klamak zorunda kalm›flt›. Kurakl›k iklimsel bir özellik olup, izlenebilir, önlemler al›narak etkileri en aza indirilebilir bir do¤a olay›d›r. Küresel ›s›nma kurakl›¤›n etkilerini art›rsa da, su kaynaklar› ve seviyeleri, bölgelerin ald›¤› ya¤›fl miktar›, topra¤›n durumu ve nem durumu, bitkilerin geliflme boyutu incelenerek kurakl›¤›n afet boyutuna ulaflmas›n›n önü al›nabilir. Fakat bunun tam tersine, meteoroloji uzmanlar›n›n yapmas› gereken bu ifl, Devlet Su ‹flleri(DS‹)’ne b›rak›lm›flt›r. DS‹ de sadece barajlar›n doluluk oran›na bakarak kurakl›k tahmininde bulunurken, bunun ifle yaramad›¤›, son iki y›lda yaflananlarla somutlanm›flt›r. 2007’de yaflanan kurakl›ktan ders ç›karmayan T. Bakan›, yine, 2008 fiubat ay›nda “Tar›mda kurakl›k yok. Meteoroloji kurakl›k var o da tar›m› etkilemez”(8) demifl, 2008 sonunda da a¤›rl›kl› olarak Kürt co¤rafyas›nda kurakl›k zarar›n› 4 milyar YTL’ye ulaflt›¤›n› gizlemeye çal›flm›flt›r. 2008 y›l›nda yaflanan kurakl›k esasta Kürt co¤rafyas›nda daha a¤›rl›kl› olup ülke genelinde yaflanm›flt›r. Kurakl›k uyar›lar›na kulaklar›n› t›kayan AKP hükümeti, yaflanan kurakl›¤›, afete dönüfltürmüfltür. Türkiye bu¤day üretiminin yüzde 13’ü, arpa üretiminin yüzde 16’s›, k›rm›z› mercime¤in yüzde 86’s›, tah›l üretiminin ise yüzde 22’si sa¤lanan Kürt co¤rafyas›nda 15 milyon dekar alan kurakl›ktan etkilenmifltir. Bu¤day ve arpada yüzde 90, k›rm›z› mercimekte yüzde 60 oran›nda zarar oldu¤u kaydedildi. Kurakl›k nedeni ile Diyarbak›r’da ekim alan›n›n yüzde 50’si, Mardin’de 1.3 milyon dekar alanda, Batman’da 950 bin dekar alanda zarar meydana geldi. Bölge genelinde
24
ise tarlalardaki hasar yüzde 90’lara ulafl›rken, meralar›n kurumas› nedeniyle baflka illerden mera kiralan›rken, yoksul köylü elindeki hayvanlar›n› satmak zorunda kald›.
halk›na ayn› seferberlik gösterilmemifltir. Biraz önce aç›klad›¤›m›z ve at›ld›¤› söylenen ad›mlar ise dostlar al›flveriflte görsünden öteye geçmemifltir.
Kurakl›¤›n afete dönüfltürülmesi karfl›s›nda, baflta üreticiler tepki gösterirken bu tepkiye bölgedeki çeflitli ziraat odalar› ve dernekler de kat›ld›. Tüm tepkilere ra¤men “sükûnetini koruyan” Tar›m ve Köflleri Bakanl›¤› köylülerin borcunun 1 y›l faizsiz ertelendi¤ini aç›klad›. Fakat borcu ertelenen bölgedeki tüm köylüler de¤il sadece Ziraat Bankas›’na borcu olanlard›. Mardin’de 5 bine yak›n köylünün kay›tl› oldu¤unu söyleyen Mardin Ziraat Odas› Baflkan› Malik Özcan, “bunlardan ancak 400’ünün Ziraat Bankas›’na borçlu oldu¤unu” belirtiyordu. Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›¤› sadece 9 ilde kurakl›k hasar tespit çal›flmas› yaparken, Bakanlar Kurulu’nun ç›kard›¤› Kurakl›k Kararnamesi de 9 vilayetle s›n›rl› tutulmufltu. Bu kararname haz›rlan›rken, tar›mla ilgili kurum ve kurulufllar, kurakl›¤›n 36 ilde etkili oldu¤unu ve zarar›n yüzde 30’lara ulaflt›¤›n› aç›kl›yordu. 2007 y›l›nda oldu¤u gibi 2008 y›l›nda da, yoksul üretici kurakl›kla baflbafla b›rak›lm›flt›r.
2008’de yaflanan kurakl›¤a karfl› AKP hükümetinin kay›ts›z ve umursamaz yaklafl›m› onun s›n›fsal karakterinden ba¤›ms›z de¤ildir. Küresel ›s›nma meselesi ard›na s›¤›nan AKP hükümetinin devekuflu rolü oynad›¤› apaç›k ortadad›r. Herkesçe bilir ki kurakl›¤›n esas nedeni küresel ›s›nma de¤il kapitalizmin plans›z üretimi ve afl›r› kâr h›rs›d›r. Küresel ›s›nmadan bahsedilecekse bunun kapsam› kurakl›¤›n etkisini art›rmas›yla s›n›rl› kal›r. Bu boyutuyla ele al›nmal›d›r.
2008’de yaflanan kurakl›¤›n ay›r›c› bir özelli¤i de kurakl›¤›n a¤›rl›kl› olarak Kürt co¤rafyas›nda yaflanmas› ve devletin bunu ›rkç› flovenist sald›r›lar›n›n bir arac› haline getirmifl olmas›d›r. Dört-befl y›ld›r yeterli ya¤›fl alamayan bölgede tehlike çanlar› çalarken hiçbir önlem al›nmam›flt›r. Bölgede “yat›r›m” ad› alt›nda yap›lan barajlar›n ço¤u sulama için de¤il elektrik üretimi için yap›lm›fl ve ÇUfi’lar›n hizmetine sunulmufltur. Ulusal bask› alt›nda olan Kürt co¤rafyas›nda, bilinçli bir politikan›n ürünü olarak hiçbir yat›r›m yap›lmam›fl, bölge gelifltirilmemifltir. Yap›lan yat›r›mlarda ise bölge halk›ndan çok hâkim s›n›flar›n ç›karlar› gözetilmifltir. Bölgenin yaflad›¤› tüm sorunlarda -daha çok ekonomik- yanl› bir yaklafl›m sergilenmifl ve sorunlar kangren haline getirilmifltir. Tüm bu pratikler ezen ulusun ›rkç› flovenist zihniyetinin ürünü olup, bu kapsamda ortaklaflmaktad›r. 2008’de yaflanan kurakl›kta da ayn› zihniyet alenen görülmüfltür. S›n›r ötesi operasyonlara tüm imkânlar seferber edilirken, kurakl›k nedeniyle açl›kla yüz yüze gelen Kürt
e) GAP “Eylem Plan›” 27 May›s 2008’de aç›klanan GAP “Eylem Plan›(n›n)” amac› resmi a¤›zlara göre “bölgenin dünya tah›l silolar›ndan biri” haline getirilmesiydi. 1976’da bafllat›lan GAP yaklafl›k 30 y›ld›r ayn› fas›llarla bitirilmeyi bekliyor. Bu kez ise GAP’›n 5 y›lda bitirilece¤i alt› çizilerek söyleniyor. 14.5 milyar YTL’lik GAP “Eylem Plan›(n›n)” kayna¤› ise ‹flsizlik Fonu’ndan, yani emekçi halk›n s›rt›ndan yarat›lacak. GAP “Eylem Plan›” ile Türkiye’nin 25.75 milyon hektar sulanabilir arazisinin yüzde 27’si sulanacak. 3.8 milyon kifliye istihdam sa¤lanacak. 27 milyar kilovat saat enerji üretilecek. Aç›k (Kanalet) sulama sistemi kald›r›lacak, Kapal› (ya¤murlama, damlama) sulama sistemine geçilecek. 1.5 milyon hektar alan sulamaya aç›lacak. GAP “Eylem Plan›(n›n)” görünün yüzü böyle. Bu hedefle bölge “kalk›nd›r›lacak”, “gelifltirilecek!” GAP “Eylem Plan›” için bir de Diyarbak›r Belediye Baflkan› Osman Baydemir’e kulak verelim. “GAP’la ancak bölge tar›m› iyileflebilir, bölgenin kalk›naca¤›, sosyo-ekonomik veriler aç›s›ndan bölgenin Türkiye ortalamas›n› yakalayaca¤›n› söylemek, insanlar›m›zla alay etmektir”(9). fiimdi de GAP bölgesinin yap›sal özelli¤ine bakal›m. GAP bölgesi tar›mda ölçek ekonomisi denilen belli maliyetler nedeni ile belli büyüklükte üretim yapma zorunlulu¤una uygun yap›s› bulunuyor. Bölgede büyük miktarda
25
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
toprak belli ailelerin elinde bulunuyor. ÇUfi’lar ve yerli iflbirlikçileri ailelerle anlafl›yor ve böylece üretim ÇUfi’lar›n ve yerli iflbirlikçilerinin elinde toplan›yor. GAP’›n görünmeyen yüzü de böyle. fiu halde GAP “Eylem Plan›”n›n bölgenin kalk›nd›r›lmas›ndan çok ÇUfi’lar›n ve komprador kapitalistlerin kârlar›n› art›rmay› hedefleyen bir yat›r›m oldu¤u aç›kça görülüyor. Baflka bir deyiflle halk›n s›rt›ndan yarat›lan kaynakla emperyalistlerin kârlar› art›r›lacak, bir yat›r›md›r, GAP “Eylem Plan›.” GAP “Eylem Plan›(n›n)” bir yan› bu iken, di¤er yan› ise “Terörle Mücadele” kapsam›nda Kürt ulusunu ulusal bilincinden soyundurma ad›mlar›d›r. Uzun süredir devlet erkân› taraf›ndan “terörle mücadelenin salt askeri de¤il, ekonomik-siyasi-kültürel ad›mlar›n da at›lmas› gerekti¤i” dillendiriliyordu. Bu kapsamda GAP “Eylem Plan›” ekonomik alanda at›lan ad›m› temsil ediyordu. Aç›kt›r ki bu ad›mlar Kürt Ulusal Hareketi nezdinde, Kürtleri düzen içine çekerek ulusal bask›y› art›rmakt›r. Irkç› flovenist zihniyetin bu emelini “bu proje…kardefllik projesidir (RTE)” diyerek gizlerken “Ya sev ya terk et” diyerek de aç›kça ilan etmifltir. GAP “Eylem Plan›”n›n, AKP hükümetinin bölgedeki tar›m› gelifltirme, kalk›nd›rma, kurakl›¤a çözüm “plan›” olarak propagandas› yap›l›rken, GAP bölgesinde afl›r› ve plans›z sulama nedeniyle toprakta tuzlanma ve üretimde düflme yaflan›yor. Bu gerçekli¤e ra¤men yo¤un propagandas› yap›larak aç›klanan GAP “Eylem Plan›” AKP hükümetinin yerel seçim çal›flmas›na dönmüfltür. Zamanlama olarak da bak›ld›¤›nda siyasi ve ideolojik hedefleri olan bir eylem plan› oldu¤u görülmektedir. Özetle GAP Kürt co¤rafyas›nda ekonomik bir at›l›m de¤il, siyasi ve ideolojik bir at›l›md›r.
f) Ekonomik krizin tar›ma etkileri Dünya, emperyalist-kapitalist sistemin yaflad›¤› krizle ekonomik olarak çöküfllere sahne oluyor. ABD’de Mortgage krizi ile bafllayan, Eylül 2008’de en uç noktas›na ulaflan ekonomik kriz kapitalist sistemin yap›sal sorunudur. Kapitalizmin ana karakteri olan afl›r› üretim ve kâr h›rs› onu geri dönülmez yolda tarihin çöp-
lü¤üne do¤ru iteliyor. Emparyalist-kapitalist sistemin yaflad›¤› kriz ülkelerin borsalar›n› alt üst etti. Mali piyasalarda bafllay›p tüm üretici sektörlerde bafllay›p derinleflmeye devam eden bu kriz en çok yar›-sömürge ülkelerde etkili oluyor. Ülkemiz özgülünde, krizin patlak vermeden önce üretim sektöründe yaflanan küçülmeler krizin habercisiydi. Son 5 y›ld›r ülkede yafland›¤› söylenen ekonomik “büyümelerin” arkas›nda yabanc› sermayeye, s›cak para ak›fl›, d›fl krediler yavafl yavafl çekilmeye bafllamas› krizin etkilerini art›rm›flt›r. Bu çekilme, ekonominin d›fl kaynaklara ba¤›ml› oldu¤u bizim gibi yar›-sömürge ülkelerde ekonomik krizi derinlefltiren ana faktörlerden birisidir. D›fl kaynaklar›n çekilmesi mali sektörü ve üretici sektörü olumsuz etkiler, ekonomide gedikler aç›lmas›na neden olur. Zaten zay›f olan yar›sömürge ekonomileri iyice zay›flat›r. Ekonomik kriz sanayi a¤›rl›kl› sektörlerde talep daralmas›, üretimin yavafllamas›, kredi bulunamamas› fleklinde etkisini gösterirken tar›m sektöründe de ayn› flekilde etkisini göstermifltir. Devlet sanayi a¤›rl›kl› sektöre (KOB‹’lere) “can suyu kredisi” vererek ve bankalar›n kredi sa¤lamas› yönünde talep verip destek ç›karken, ayn› çaba tar›m sektörü için gösterilmemifltir. Haliyle bu durum en çok yoksul üretici üzerinde etkili olmufltur. Krizin “te¤et” geçece¤i söylendi¤i dönemde, kriz nedeni ile dalgal› kurda ifllem gören döviz yükselifle geçmifl, dolar 1.70 YTL’yi bulmufltu. Dövizdeki bu yükselifl faiz oranlar›yla birlikte, girdi fiyatlar›n› da yükseltmiflti. Dövizdeki daha ilk dalgalanma ile birlikte, son bir y›lda yüzde 100’ün üzerinde zamlanan girdi fiyatlar› yine zamlanm›fl, gübre ve zirai ilaç fiyatlar›, f›nd›k fiyat›ndaki art›fl›n 6–7 kat› olmufltur. Faizlerdeki yükselifl, tar›m kredi faizlerinin de yükselmesine neden olmufltur. Düflük taban fiyat› uygulamas›, girdi maliyetlerinin yüksek oluflu nedeniyle borcunu kapatamayan üreticinin kredi kullanmas›n› imkâns›z hale getirmifltir. Mali piyasalardaki kriz, bankalar›n iflasla yüz yüze gelmemek için köylülere kredi vermemelerine neden olmufltur. Bankalar kredi alamayan yoksul üretici gübre alamad›¤›ndan, gübresiz ekim yapmak zorunda kalm›flt›.
26
Arz-talep dengesini bozan ekonomik kriz tüm sektörlerin talep daralmas›na paralel gerilemesine neden olurken, tar›m sektöründe de etkisini gösterdi. Kas›m 2008’de çi¤ süt fiyatlar› yüzde 10 oran›nda düfltü. 1 kg pamu¤un fiyat› 2.2 YTL’den 1.8 YTL’ye geriledi. Narenciyede yaflanan düflüfl, ürünün dalda kalmas›na neden oldu. Girdi fiyatlar›nda art›fl yaflan›rken, tersinden, ürün fiyatlar›nda düflüfl yaflanmas› sonucu köylüler ürettikleri ürünün maliyetini dahi karfl›layamam›fllard›r. Öte yandan fiyatlardaki düflüfller halka daha ucuz g›da al›m›n›n önünü açmam›fl, aksine g›dan›n pazar fiyat›n› art›rm›flt›r.
izlenen emperyalist politikalar ve bu eksende at›lan ad›mlar›n bir sonucudur. Bu verilere k›saca de¤inirsek;
Kriz(ler) bizim gibi yar›-sömürge ülkelerin ekonomisinde derin yaralar açar. Ekonomiyi ray›na oturtmak için bütçeden ayr›lan ödeneklerde k›s›tlanmaya gidilir. K›s›tlanmaya gidilen ilk alanlardan biri tar›md›r. Tar›ma ayr›lan destek ödenekleri k›s›tlan›r. Ülke tar›m›nda flu anda yaflananlara bak›ld›¤›nda, kronik bir hal alan ola¤an düflüfller yafland›¤› görülmektedir. Ödeneklerin (ki zaten yeterli de¤il) k›s›tlanmas›yla birlikte tar›mda yaflanan küçülmeler daha da artacakt›r. Kriz do¤rudan tar›msal üretimi etkiledi¤inden d›fla ba¤›ml›l›k da artacakt›r. Krizin iç tüketime uyumlu üretimin yap›lamamas› ithalat› zorunlu k›lacakt›r. Emperyalist politikalar›n tar›mda yaratt›¤› y›k›m krizle birlikte h›z kazanacakt›r. fiu halde her 50 saniyede bir iflas eden köylü say›s›na yenileri eklenecek, iflsizlikyoksulluk say›s›n› da beraberinde art›racakt›r.
Trakya’da ayçiçe¤i üretimi yerini biyoyak›t üretiminde kullan›lan kanola üretimine b›rak›yor. Ayçiçe¤i üretiminde kilo bafl›na 5 kurufl destek primi verilirken, kanolaya 20 kurufl veriliyor. Kanola tohumunun kilosu 16 TL’den sat›l›rken, ayçiçe¤i tohumunun kilosu 28 TL’ye sat›l›yor. Köylü kanolaya yap›lan teflvik nedeni ile ayçiçe¤i üretimini terk ediyor. Bu durum do¤rudan ya¤ üretiminde ithalat kap›s›n› açarken, verimli araziler biyoyak›t üretimine ayr›l›yor.
‹STAT‹ST‹K‹ VER‹LERLE TARIMDA 2008 YILI 2008 y›l›n›n son aylar›nda tar›m sorunlar›n›n konufluldu¤u bir toplant›da, tar›ma yönelik gelen elefltirilere Tar›m Bakan› “Tar›m daha ölmedi”, “Tar›ma haks›zl›k yap›l›yor” fleklinde cevap veriyordu. Gerçekleri ya da yaflanan sorunlar› görmemek/görmezden gelmek bilinçli bir politikan›n ürünüdür. M. Eker’in yapt›¤› da budur. 2008 y›l›nda tar›mda izlenen politikalar, at›lan ad›mlar, verilen taahhütler, tar›ma haks›zl›k edilip edilmedi¤ini aç›kça ortaya seriyor. 2008 istatistikî verileri de “ne yaz›k ki” Bakan› desteklemiyor. Bu veriler, 2008 y›l› boyunca
Tütün üretiminde kota uygulamas› sonucu; 2002’de 690 bin olan üretici say›s›, 2008’de 270 bine düflmüfltür. Kota olarak belirlenen miktardan fazla üreten üreticinin ürünü al›nm›yor. Bu nedenle üreticiler tütün ekmekten vazgeçiyor. AKP hükümeti döneminde tütün al›m›nda yüzde 38 oran›nda düflüfl yafland›. TEKEL 1.750 milyar dolara ABD flirketi BAT (British American Tobacco)’a sat›larak özellefltirildi. Bunun sonucu 1.5 milyon kifli geçim kayna¤›n› kaybetti.
Bu¤day üretiminde kilogram bafl›na 44 kurufl al›m fiyat› aç›klan›rken, 1 kg bu¤day›n maliyetinin 61 kurufl oldu¤u belirtiliyor. Yüzde 100’ün üzerinde artan girdi fiyatlar› karfl›s›nda bu¤day üreticisi cezaland›r›lm›flt›r. fieker pancar› üretimi 2000’lerde 18.5 milyon ton iken, 2008’de 12.5 milyon tona gerilemifltir. Sadece Çorum’da fleker pancar› ekim alan› 9 y›lda 97 bin dekar alandan, 72 bin dekar alana düflmüfltür. AB ve ABD fleker pancar› üretimine 1.670 Euro destek verirken, Türkiye 142 Euro destek veriyor. TÜS‹AD May›s ay›nda yay›nlad›¤› “Türkiye’de Tar›m ve G›da; Geliflmeler, Politikalar ve Öneriler” raporunda; “halen çal›flmakta olan baz› fleker fabrikalar›n›n kapat›lmas›n›, di¤erlerinin ise özellefltirilmesini” istiyor. Yani fleker pancar› üretimi bitirilmek isteniyor. Üreticiye ekmeyeceksin deniliyor. Pamuk üretiminde; sadece Ege’de rekolte 1 y›lda 350 bin tondan, 110 bin tona gerilemifltir. Ülke genelinde, pamuk ekim alan› son 8 y›lda yüzde 22 daralm›flt›r. Sadece Ay-
27
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
d›n’da pamuk ekim alan› 10 y›lda 92 bin hektar alandan 45 bin hektar alana düflmüfltür. Pamuk üretiminde yaflanan bu düflüfller sonucu, ülkemiz, dünya s›ralamas›nda 5. s›rada yer al›rken 7. s›raya gerilemifltir. Pamuk üreticisi baflka ürünlere yönelirken, pamuk üretimindeki aç›k ithalatla karfl›lan›yor. F›nd›k üretiminde; rekolte yüksek olmas›na (800 bin ton) ra¤men, f›nd›k üreticisinin yüzü gülmedi. F›nd›k al›m fiyat› geç aç›klan›rken, paraya ihtiyac› olan yoksul üretici f›nd›¤›n› serbest piyasada 2–2.5 YTL’den tüccara satmak zorunda kald›. F›nd›k taban fiyat›n›n 4 YTL olarak aç›klanmas› üreticiyi ikinci kez y›km›flt›r.
m›flt›r. Tohum ihtiyac›n›n karfl›lanmas›nda önemli bir yere sahip olan Tar›m ‹flletmeleri Genel Müdürlü¤ü (T‹GEM) tah›l tohumlu¤unun yüzde 80’ini, yem bitkileri tohumlu¤unun yüzde 75’ini karfl›lamas›na ra¤men özellefltiriliyor. Böylece tar›msal üretim için gerekli olan tohumun ithal edilmesinin önü aç›l›yor. Bugün, ortalama, y›lda 70–80 milyon dolar tohum ithalat› yap›l›rken, bu rakam›n daha da artmas› kaç›n›lmaz oluyor. Bir baflka deyiflle, köylü kendi ürününden ay›rd›¤› tohumlu¤u art›k emperyalist tekellerden almaya mecbur b›rak›l›yor. 2008 bütçesinden tar›ma 5.4 milyar YTL ayr›l›rken bu rakam GSMH’ye oran›n›n yüzde 0.75’ine denk geliyor. Tar›m›n GSMH’ye katk›s› ise 4 y›lda yüzde 12’den yüzde 8’e düflmüfltür. 2008’in ilk on ay›nda; tar›mda da d›fl ticaret 2.5 milyar dolar aç›k verdi. Tar›mda yaflanan kay›p ise 65 milyar YTL oldu¤u belirtiliyor. Son 10 y›lda ifllenen tar›m alan› 26.8 milyon hektar alandan, 25.8 milyon hektar alana düflerken, 2002–2006 döneminde 1.4 milyon kifli tar›mdan kopmufltur.
F›nd›k maliyetinin 3.5 YTL (bir kilosu) oldu¤u belirtilirken, aç›klanan al›m fiyat› maliyeti ancak karfl›lamaktad›r. Yani, bu sene de f›nd›kta kazanan alivreci ve tüccar kesimi olmufltur. Hayvanc›l›kta; 1980’lerde 80 milyon bafl olan hayvan say›s› günümüzde 44 milyon bafla gerilemifltir. Hayvanc›l›¤a yeteri destek verilmedi¤inden, hastal›klara önlem al›nmad›¤›ndan et ve süt üretimindeki kay›p 2.7 milyar YTL olurken, bu rakam›n meralardaki kay›pla birlikte 3.3 milyar YTL’yi buldu¤u belirtiliyor. 2006 y›l›nda ç›kar›lan Tohumculuk Yasas› ile ülkede tohumculuk ÇUfi’lar›n eline b›rak›l-
TÜ‹K’in, Tar›msal ‹flletme Yap› Araflt›rmas› 2006 sonuçlar›na göre tar›msal iflletmelerin yüzde 80’i 100 dekardan küçük alanda iflletmeye sahipken, geriye kalan tar›m iflletmelerinin yüzde 20’si ise 100 dekar ve daha fazla büyüklükteki alanlarda iflletmeye sahiptir. Baflka bir deyiflle tar›msal iflletmelerde kullan›lan arazi belli kesimin elinde toplan›yor. Yani, emperyalist tekeller ve yerli iflbirlikçilerinin elinde toplan›yor. 2008’de tar›m› gelifltirme, modernize etme, rekabet gücünü art›rma ad› alt›nda at›lan ad›mlar, 2007’de oldu¤u gibi, tar›mda kay›p y›l›n›n yaflanmas› ile sonuçlanm›flt›r. Tar›m ve Köyiflleri Bakanl›¤› taraf›ndan tar›mda pembe tablolar çizilip “Tar›m daha ölmedi” denilse de, istatistikî veriler vahametin boyutunu gös-
28
PART‹ZAN 68
SONUÇ YER‹NE Türkiye’de tar›m politikas› olarak geçmiflte ithal ikameci ve son y›llarda neo-liberal politikalar harfiyen uygulan›yor. Günümüzde emperyalizmin “küreselleflme” sürecinde yar› sömürge ülkelere dünya pazar›ndaki ihtiyaçlar›na dönük üretime izin verdi¤i tar›m politikalar›n› dayat›yor. 1990’lardan bafllay›p büyük bir h›zla tar›mda flirketleflmeyi sa¤layan emperyalistler, yar›-sömürge ülkelerde bu hedefini gerçeklefltirdi. Ülkemiz özgülünde son 8 y›lda ç›kar›lan yasalar, yap›lan özellefltirmeler (Tekel, Et-Bal›k Kurumu vb.) tar›mda flirketleflme ad›mlar›ndan en önemlileriydi. Üreticiye dönük politikalar›n terk edilip emperyalist ç›karlar do¤rultusunda izlenen politikalar sonucu tar›mda emperyalist tekellerin hâkimiyeti art›yor. Yani, emperyalist “küreselleflme” politikalar› hayata geçiriliyor. 2008 y›l› tar›mda yaflananlar da bunun somut örne¤ini teflkil ediyor. Emperyalist-kapitalist sistemde, sermaye, ancak halk›n büyük kesiminin yoksullaflmas› üzerinden, belli kesimin elinde toplan›r. Bugün ülke tar›m›nda, tar›msal üretim ÇUfi’lar›n elinde toplan›yor ve onlar›n kasalar› doluyorsa, bu da ancak köylülü¤ün yoksullaflt›r›lmas› ve topra¤›ndan kopar›lmas› üzerinden gerçeklefltirilebilir. Tar›mda at›lan sözleflmeli üretim, kota ve düflük taban fiyat› uygulamas› gibi ad›mlar tar›msal üretimin belli kesimin elinde toplanmas›n›n ad›mlar›d›r. Bu uygulamalar sonucu yoksul-küçük-orta köylülük her geçen y›l daha da yoksullafl›p tar›msal üretimden uzaklafl›yor. Üretemeyen köylülük kentlere y›¤›larak iflsizler ordusuna dâhil oluyor. Emperyalist “küreselleflme” bu gerçeklik üzerinden sa¤lan›yor. Yani on binlerce köylünün, yoksullaflt›r›lmas› ve topra¤›ndan kopar›lmas›, iflsizlik ve açl›kla
yüz yüze b›rak›lmas›n›n ad›d›r bu sald›r›lar. Emperyalist y›k›m politikalar›, ÇUfi’lar›n rekabeti, devletin yok denecek kadar az olan desteklemeleri karfl›s›nda ayakta duramayan köylülü¤ün isyan› hakl›d›r. Köylülük bu hakl› isyan›n›, ürünlerini dökerek, yakarak, tarlada b›rakarak, yol keserek, çeflitli oda ve derneklerin öcülü¤ünde mitingler yaparak gösteriyor. Bu at›l›mlar köylülü¤ün örgütlü mücadele etme bilinci kazanmas› aç›s›ndan önemlidir. Gelinen aflamada da köylülük, emperyalist y›k›m politikalar› karfl›s›nda ancak örgütlü mücadele ederek ayakta durabilir. Köylülü¤ün tedrici bir flekilde yoksullaflt›r›lmas›, onun sistemle olan çeliflkilerini derinlefltiriyor. Örgütsüz ve da¤›n›k olan köylüler daha çok kimi reformist kurum ve kurulufllar›n öncülü¤ünde, ekonomik taleplerle s›n›rl› bir mücadele veriyor. Siyasal mücadeleden ba¤›ms›z verilen ekonomik mücadele köylülü¤e bir tak›m haklar kazand›rsa da esasta sorunlar›n katlanarak büyümesine neden olur. Bu noktada köylülü¤ün kendi sorunlar›ndan yola ç›karak, onlar› sorunun as›l merkezine yönlendirecek olan MLM’lere büyük görevler düflüyor. Köylülü¤ün ekonomik taleplerini, siyasal talepleriyle bütünlefltirip, onlar› iktidar perspektifiyle örgütlü bir güce çevirmede yükümlü olan MLM’ler, köylülü¤ün hakl› isyan›nda onlar›n yan›nda yer almal›, örgütlenme faaliyetlerinde yo¤unlaflmal›d›r.
Dipnotlar 1) 10 Haziran 2008 Cumhuriyet Tar›m G›da eki 2) 28.05.2008 Radikal 3) 17.04.2008 Radikal 4) 08.04.2008 Evrensel 5) 16.05.2008 Yeni fiafak 6) Gökhan Günayd›n ZMO Baflkan› 7) 02.02.2008 Radikal 8) 15.02.2008 Birgün 9) 30.08.2008 Evrensel
29
2008; tar›mda kay›p y›l› oldu
teriyor. Eklemek gerekir ki, tar›m emperyalist tekeller ve yerli iflbirlikçileri için ölmemifltir. Ancak yoksulluk-küçük ve orta köylülük için ayn› fleyi söylemek mümkün de¤ildir.
Ne ilk ne de son; Ergenekon
Ergenekon ile a盤a ç›kan, ne bir çete ne de tarikatt›r. A盤a ç›kan, devletin gerçek yüzüdür. Devletin gerçek sahiplerinin kim oldu¤u ve emekçi halklar›n gerçek düflmanlar›n›n kimler oldu¤u bir kez daha tüm ç›plakl›¤›yla a盤a ç›km›flt›r. Tüm bu ç›plak gerçeklere ra¤men, devlet, hala bu gerçekli¤in üzerini örtmek için canla baflla çal›flmaktad›r.
30
Ergenekon ile a盤a ç›kan, ne bir çete ne de tarikatt›r. A盤a ç›kan, devletin gerçek yüzüdür. Devletin gerçek sahiplerinin kim oldu¤u ve emekçi halklar›n gerçek düflmanlar›n›n kimler oldu¤u bir kez daha tüm ç›plakl›¤›yla a盤a ç›km›flt›r. Tüm bu ç›plak gerçeklere ra¤men, devlet, hala bu gerçekli¤in üzerini örtmek için canla baflla çal›flmaktad›r. Ergenekon, belli bir merkezden yönlendirildi¤i anlafl›lan dezenformasyon ile 15. yy. örgütlenmesi olan Agarta’dan tutun da Rus yanl›s› bir çeteye; mafyavari bir örgütlenmeden “vatansever” bir “çete”ye kadar uzanan yelpazede tan›mland›. Bir kesim, Ergenekoncular› yere gö¤e s›¤d›ramay›p onlara kol-kanat germifl, onlar› yüceltmifltir. Bu kesim “Türklük, Kemalizm, ulusal-ba¤›ms›zl›k, anti-fleriatç›l›k, vatanseverlik” vb. söylemler alt›nda Ergenekon’u kurtar›c› ilan etmifltir. Di¤er bir kesim de “çeteci, darbeci” ilan etmifltir. “Sevgili” reformist ve revizyonistlerimiz de bu kesime kat›lm›flt›r. Ancak her iki kesim de Ergenekon’un devlet ve emperyalizmin özüyle ba¤›n› kurmad›¤› gibi, 12 Mart, 12 Eylül, Kürt katliamlar› ve asimilasyonu, darbe planlar›, emekçilerin katledilmesi ve sindirilmesi vb. konularla ba¤›n› kurmam›flt›r. Böylece Ergenekon, “münferit” bir “çete vakas›” olarak yans›t›lm›flt›r. Ergenekon operasyonu ile “temiz devlet, hukuk devleti ve demokratikleflme yolunda büyük bir ad›m at›ld›¤›” yolundaki yalanlarla kitleler uyuflturulmak istenmektedir. TC, özellikle, son 30 y›ld›r yapt›¤› katliamlar›, faili na-meçhul olan siyasi cinayetleri vb. Ergenekon “çete”sinin üzerine y›karak, bunla-
r› “devletin bekas› ve sömürünün devam›” için yapt›¤›n› gizlemeye; yani aklanmaya çal›fl›yor. Böylece “çete” ifli olan bu katliamlar ve cinayetleri çözdü¤ünü söyleyerek “hukuk devleti” olma yolunda ne kadar ilerledi¤ini de ilan ediyor. Kontgerilla tipi örgütlenmeler TC’ye has de¤ildir. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› kurulan NATO’nun, illegal örgütlenmelerinin bir uzant›s›d›r. ABD öncülü¤ünde, halk›n ilerici güçlerine ve emekçilere karfl› bafllat›lan bir seferberli¤in ürünü olan bir örgütlenmedir. NATO’nun etki alan› içindeki tüm devletlerde de benzeri örgütlenmeler, farkl› isim ve biçimlerde var olmufltur ve olmaya da devam edecektir. Çünkü sömürücü s›n›flar›n, halk› manipüle etme ve bast›rma d›fl›nda, hâkimiyetlerini sürdürebilme olanaklar› yoktur. Bu nedenle sömürücü s›n›flar›n egemenlik arac› olan devlet, tarihte var olmaya bafllad›¤›ndan beri çeflitli biçim ve düzeylerde illegal (gayri-resmi) örgütlenmeler kurmufltur. Bu tür illegal örgütlenmeler, emperyalizm ça¤›nda, olgunlu¤unun zirvesine eriflmifltir. Bu tür illegal örgütlenmeler, “derin-gizli devlet”, “çete, tarikat” de¤ildir; devletin özü ve kopmaz bir parças›d›r. Bu nedenle Ergenekon vb. oluflumlar›, fonksiyonlar› ve etkilerini anlayabilmek için, devletin, bilimsel-Marksist tahlili zorunludur. Devletin tan›m›, devletin gizli örgütlenmelerinin de niteli¤ini-tan›m›n› verir. Devletin, kendisini neden ve nas›l meflru k›lmak zorunda kald›¤› anlafl›lmadan, bu tür örgütlenmelerin de özü anlafl›lamaz.
31
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
DEVLET VE DEVLET‹N ‹DEOLOJ‹K AYGITLARI Devlet, s›n›fl› toplumlarda merkezi bir role sahiptir. Çünkü devlet, üstyap›y› çevresinde toplayan (Althusser)(1) en güçlü bask› ayg›t›d›r. Devlet, ideolojik ayg›tlar›n› yetkinlefltirmek, gelifltirmek ve korumak için legal (yasal) ve illegal (gayri-resmi) örgütlenmeler yaratmak zorunda kal›r. Yasal yollar, hiçbir zaman, tek bafllar›na, meflrulu¤u idame ettirmeye yetmez. Bu nedenle illegal örgütlenmeler arac›l›¤› ile “meflrulu¤unu ve bekas›n›” sürdürmeye, garanti alt›na almaya çal›fl›r. Devleti, “s›n›flar aras› uzlaflma” arac› olarak gören bir anlay›fl›n, bu tür örgütlenmelerin devletle ba¤›n› diyalektik ve nesnel olarak kuramayaca¤› aflikârd›r. Weber devleti, “organlar› arac›l›¤› ile meflru güç kullan›m› talep eden varl›k” olarak tan›mlar. Buna göre devlet, “yasamayla de¤ifltirilmeye aç›k yönetsel ve meflru bir düzendir”(2). Liberallerin ve reformistlerin de paylaflt›¤› bu tan›m, en yayg›n olan›d›r. Bu tan›ma göre devlet, bir “meflruluk” (ve “tarafs›zl›k”) zeminine sahip oldu¤u için, illegal örgütlenmeleri olamaz; olmamal›d›r. Hakeza, böyle örgütlenmeler oluflmuflsa da, bunlar, “kötü niyetli” kiflilerin oluflumlar› olan “çete”lerdir ve “münferittir”. Bu anlay›fl›n emekçilerin ç›kar›n› gözetmedi¤i; gözetemeyece¤i aç›kt›r. Günümüzde baz› postmodernistlerin de paylaflt›¤› bu anlay›fl, devletin, sömürü mekanizmas›n›n temel bir arac› oldu¤unu yads›r. Böylece devletin, sömürüyü idame ettirebilmek için yapt›¤› katliamlar›, manipülasyonlar› ve bunlar› organize eden “illegal” örgütlenmeleri ya görmez ya da devletin özüyle ba¤›n› kopar›p, kifli ve kurumlara atfeder. Bu durum, bu anlay›fl sahiplerinin, devletin sahiplerinin pefline tak›lmas›n› sa¤lar. ÖDP’nin, Ergenekon operasyonunu (“yetersiz de olsa”), “ileri bir ad›m” olarak görmesi vb.leri bu anlay›fl›n ürünüdür. Devletin, anarflistçe ve di¤er sol sapmalarca tan›m› da, devletin illegal örgütlenmelerinin özünü ve ifllevini ortaya ç›karmaktan uzakt›r. Anarflistler, öncü savafl› savunucular› vb. anlay›fllar, devleti, zor ayg›t›na indirger. Devletin,
ideolojik meflrulu¤unun varl›k koflulu oldu¤unu ve devletin illegal örgütlenmelerinin de bunun bir uzant›s› ve arac› oldu¤unu göremez. Bu anlay›fl alt-yap› ile üst-yap›y› tersten iliflkilendirerek, ekonomik sömürü yerine bask›y›-zoru s›n›f mücadelesinin temeli olarak görür. Sömürünün, pratikte bask› oldu¤unu söyleyerek, sömürüyü, bask›ya indirger. Bu anlay›fla göre devlet, salt zor ile (ve zor araçlar›yla) varl›¤›n› sürdürebilir. Bu nedenle bu anlay›fl, kitlelerin ideolojik-siyasal bilinçlenmesini “fî tarihine” erteleyerek, fliddet araçlar›n› ve fliddet içeren mücadele biçimlerini mutlaklaflt›r›r. Haliyle böylesi bir anlay›fl, devletin illegal örgütlenmelerinin ideolojik-siyasal özünü ve ifllevini de yeterince kavrayamaz. Bu anlay›fl, kontrgerilla gibi askeri örgütlenmelerin, devletin ideolojik-siyasal hedeflerinin bir parças› oldu¤unu göremedi¤inden dolay› (yani parça ile bütünü kar›flt›rd›¤›ndan dolay›), tüm gücünü sadece askeri örgütlenmelere yo¤unlaflt›r›r. Bu da, devletin “illegal” psikolojik-ideolojik savafl ayg›tlar›n› yeterince görmesini engeller. Di¤er uç anlay›fl gibi, hâkim s›n›flar›n kuyru¤una tak›lma veya oyunlar›na gelme zeminini genifl bir flekilde tafl›r. Marksizm’in devlet tan›m›n›n esas al›nmas› durumunda ise bu iki uç yaklafl›m›n gizledi¤i örtü kalkacak ve devletin özü ile devletin “illegal” örgütlenmeleri aras›ndaki ba¤ diyalektik olarak görülebilecektir. Marks’a göre devlet, bir s›n›f›n egemenlik organ›, bir s›n›f›n baflka bir s›n›f üzerindeki bask› organ›d›r; s›n›flar aras›ndaki çat›flmay› hafifleterek, bu bask›y›, yasallaflt›r›p pekifltiren bir düzendir.(3) Uzlaflmaz s›n›f çeliflkilerinin bir ürünü olarak devlet; ordusu, polisi, hapishanesi ve siyasal organlar› ile hâkim ideolojiyi esas k›lman›n ve sömürü çark›n›n devam›n›n sa¤lanabilmesinin en etkin ve en büyük arac›d›r. Teokratik devletlerde, hâkim s›n›flar do¤rudan iktidar iken, kapitalist devlette ço¤unlukla dolayl› olarak devlet ayg›t›n› yönetirler. Bu durum, kapitalist devletin ideolojik ayg›tlar›n›n çok çeflitli ve çok yönlü olmas›n› beraberinde getirmifltir. Engels, bu yönetim biçimini
32
flöyle aç›klar; “Zenginlik, iktidar›n›, demokratik cumhuriyette, dolayl› ama bir o kadar güvenli bir biçimde sürdürür; flöyle ki: ilk olarak memurlar›n düpedüz rüflvet yemesi (Amerika), ikinci olarak da hükümetle borsa aras›ndaki ba¤laflma (Fransa ve Amerika) arac›yla.” (4) L. Althusser, Marksizm’in, “Egemen ideoloji, egemen s›n›f›n ideolojisidir” belirlemesini açarak, devletin ideolojik ayg›tlar›n› s›ralar: “Dini kurumlar, e¤itim kurumlar›, aile, hukuk kurumlar›, parlamento, sendikalar, bas›n-medya, kültürel araçlar (edebiyat, spor, güzel sanatlar vb.)”(5) Devlet, bu ideolojik ayg›tlar›n, yasal iflleyiflini düzenler. Hâkim ideolojinin yaratt›¤› mekanizmalar sayesinde bu ideolojik ayg›tlar, sürekli olarak kendisini yeniden üretir. Böylece egemen ideoloji, ailede, sokakta, iflyerinde…her gün kendisini üretecek bir mekanizma sayesinde, hakim olmaya devam eder. Ancak, devlet, sömürü üzerine var oldu¤undan ve s›n›f mücadelesi keskinleflme e¤ilimini korudu¤undan dolay›, bu ayg›tlar yetersiz gelir. Bu yetersizlik, s›n›f mücadelesinin keskin dönemeçlerde, bekas›n› sa¤layabilmek amac›yla, illegal (gayri-resmi) araçlara-örgütlenmelere zorunlu olarak ihtiyaç duyar. Devletin illegal örgütlenmeleri, tamamen, devletin ideolojik ayg›tlar›n›n varl›¤›n› ve meflrulu¤unu sürdürmesini; bu sayede de sömürü çark›n›n ifllemesini sa¤lamakt›r. Devletin illegal örgütlenmeleri ideolojik ve psikolojik yönlendirme üzerine temellenir. Manipülasyon, bilinçleri dumura u¤ratma, yönlendirme, sindirmeezme ve -yayg›n kullan›lan ifadeyle- toplum mühendisli¤i yapmak esas ifllevleridir. Kontrgerilla, ölüm mangalar› vb. “illegal” askeri örgütlenmeler, bu ifllevin sadece bir parças›d›r; kendisi veya esas› de¤ildir. Bu tür faflist askeri örgütlenmeler, ulusal veya devrimci mücadelenin büyüdü¤ü dönemlerde, genelde, daha fazla ön plana ç›kart›l›r. Katliamlar, seri siyasal cinayetler, bombalamalar, gözalt›nda kay›plar vb. yöntemlerle bask›-korku ön plana ç›kart›l›r. fiiddetin dozunun artmas›, devletin (ve hâkim s›n›flar›n) siyasetlerin t›kanmas› ve ideolojik ayg›tlar›n›n “ar›zalanmas›n›n” ürünüdür. Ancak, böylesi durumlarda-süreçlerde bile devletin “illegal” örgütlenmelerinin esas amac›, devletin bekas›-
n› ve sömürü çark›n›n ifllevini sürdürmesini sa¤lamakt›r. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras›, sosyalizmin tüm dünyada itibar kazanmas›, umut olmas›, ulusal ve sosyal mücadelelerin yükselmesi gibi geliflmeler sonucu, emperyalizmin illegal örgütlenmeleri art›r›lm›fl ve güçlendirilmifltir. Tarihte, halk mücadelelerinin artt›¤› her dönem gibi bu dönemde de, egemenler “yasal” yollar d›fl›ndaki uygulama ve örgütlenmeleri art›rmak ve yeni biçimler yaratmak zorunda kald›lar. Devlet, bir s›n›f›n baflka bir s›n›f› tahakküm arac› olarak, sürekli zor-fliddet araçlar›n› kullanarak varl›¤›n› uzun süre koruyamaz. Bu nedenle, ideolojik manipülasyonlar› süreklilefltirmek ve yeni sürece uyarlamak zorundad›r. Bunun için de, bir yandan, sürece uygun yeni ideolojik sald›r› argüman ve araçlar›n› gelifltirirken (“sosyal devlet, gerçek demokrasi ve özgürlük” gibi) di¤er yandan da, bu ideolojik sald›r›lar› biçimlendirmeye yard›mc› olacak ve güçlendirecek illegal örgütlenmeleri de yap›land›r›r, güçlendirir ve bunlara yeni biçimler verir. Kapitalist topluma kadar devletin en güçlü ideolojik ayg›t› din ve dini kurumlard›. Gerek köleci toplumda, gerekse feodal toplumda din, devletle özdefl haldeydi ve tüm siyasal-sosyal yaflama bir kutsal örtü sunarak onu yönlendirebiliyordu. Bu kutsal örtü sayesinde devlet, tanr›n›n bir yans›mas› olarak ilahi bir misyona bürünüyordu. Teokratik devletlerde toplum, sömürü iliflkilerini dinsel olarak yorumlad›¤› için, sömürüye karfl› tepkilerini de, genelde, dinsel sapk›nl›klar fleklinde yans›t›yordu. Teokratik devlet, iflin sapk›nl›k derecesine gelmemesi için illegal örgütlenmeleri arac›l›¤›yla toplumu yönlendirmeye veya topluluklar aras›ndaki suni çeliflkilerden (etnik, dini-merkezsel vb.) faydalanarak, siyasal hedeflerini yaflama geçirirdi. Günümüzde de çok yayg›n olan halk önderleri ve öncülerinin karalanmas›, savafl ve devletin tarihi kadar eskidir. Bu önderleri veya en yak›n yard›mc›lar›n› devflirerek, ayaklanmaya karfl› güvensizlik yaratmak da ayn› niteli¤e sahip bir uygulamad›r. ‹flgal edilecek topraklara/ülkelere, önceden misyonerler ve casuslar göndererek, ora-
33
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 n›n halk›n›n tepkilerini örgütlemek, yönlendirmek veya bu halklar›n iktidarla çeliflmelerini büyütmek de s›k uygulanan (ve günümüz emperyalizmince de hala esas al›nan) bir uygulamad›r. Kapitalist devlette, devletin ideolojik ayg›tlar› da “illegal” örgütlenmeleri de çeflitlilik kazanm›fl ve geliflmifltir. Kapitalist toplumda, egemenlik araçlar› ve ideolojik ayg›tlar çeflitlendi¤inden dolay›, devletin “illegal” örgütlenmeleri de buna ayak uydurur. Gladio tipi örgütlenmeler bunlar›n en büyük ve en geliflkinlerindendir. Bu tür örgütlenmeler, devletin idaresindekilerden en küçük köy-mahalle birimine kadar genifl bir alanda faaliyet yürütür. Devletin bask›-zor ayg›tlar›n› da dolays›z olarak kullanan bu örgütler, üniversiteler-okullar, dini kurumlar, sar› sendikalar, sivil toplum örgütleri, burjuva-siyasal partileri vb.ni de kapsayacak biçimde illegal örgütlenmeyi, toplumun sosyal-siyasal yaflama yön verebilecek biçimde organize ederler. Yani ideolojik manipülasyonu sa¤layabilecek her arac› etkin bir biçimde kullanmaktad›rlar. Devletin, baflka bir alternatifi olabilir mi? Yani liberallerle “insanc›l kapitalizm” savunucular›n›n veya postmodernistlerin savundu¤u gibi, devlet, “hukuk ve demokrasi devleti” olup
“tarafs›z” kalabilir mi? Devletin, bir tahakküm arac› oldu¤u gerçe¤i var oldu¤u sürece bu mümkün de¤ildir. Baflka bir ifade ile s›n›flar var oldu¤u sürece mümkün de¤ildir. Bu gerçeklik, binlerce y›ll›k devlet tarihinde oldu¤u gibi emperyalizm ça¤›nda da kendisini say›s›z kez kan›tlam›flt›r.
EMPERYAL‹ZM‹N ‹LLEGAL ÖRGÜTLENMELER‹ Emperyalizm, kapitalizmin üst aflamas›d›r. Dolay›s›yla, devletin de daha geliflkin ve yetkin hali emperyalizm ça¤›nda bulunmaktad›r. Emperyalist tekeller, ekonomik ve siyasal yaflamda baflat bir rol oynamaya bafllad›¤›ndan beri devlet, hem ülke içinde hem de d›fl›nda bu tekellerin ç›kar›n› koruyan bir araç oldu. Emperyalizmin ilk y›llar›nda, dünyan›n tümü sömürgeler fleklinde paylafl›lm›flt›. Devlet de esasta bu olgu üzerine infla olmufltu. Kapitalist devlet, ülke içinde iflçi aristokrasisi yarat›p, kitleleri çeflitli ideolojik ayg›tlarla kendisine ba¤larken, sömürgelerde ise ayaklanmalar› bast›rmak, sömürge halklar›n› ili¤ine kadar sömürmek için gereken zor bask› ayg›tlar›n› ve siyasal ideolojik ayg›tlar›n› üretmifltir. 20. yüzy›l›n bafl›nda hâkim emperyalist güçler ‹ngiltere ile Fransa oldu¤u için bu konuda en geliflkin ilk örnekle de onlara aittir. “Güneflin batmad›¤›” imparatorluk olan ‹ngiltere, Düflük Yo¤unluklu Savafl (DYS) veya Ordu D›fl› Dolayl› Savafl olarak isimlendirilen gayri-nizami savafl deneyimlerin, uygulamaya sokan ilk emperyalist ülkelerdendir. ‹ngiltere, özellikle Malezya deneyimlerini sentezleyerek, bu yeni savafl stratejisini gelifl-
✔
Devletin “illegal”
örgütlenmeleri ideolojik ve psikolojik yönlendir me üzerine temellenir. 34
tirmifltir. Bu stratejiye göre, düzenli ordu ve polisiye faaliyetlerin yan›nda, sivil-bürokrasi-asker gibi uzant›lar› olan illegal bir yap›lanma ile ayaklanma bast›r›lm›flt›r. ‹ngiltere bu sayede, hem fliddet araçlar›n› daha etkin kullanm›fl hem de ideolojik-siyasal manipülasyonu merkezilefltirerek etkisini art›rm›flt›r. Bunun bir parças› olarak, ilk defa, teslim olmufl ve iflbirlikçi hale getirilmifl eski gerillalardan oluflan “Özel Harekât Gönüllüleri Kuvveti” ad›n› verdi¤i kontrgerilla faaliyetlerini bafllatm›flt›r. ABD’nin1950’lerden sonra daha da gelifltirdi¤i bu savafl biçimi, özelikle son 30 y›ld›r, T. Kürdistan›’nda da yayg›n olarak kullan›lmaktad›r. ‹tirafç›lardan veya faflist unsurlardan oluflan kontrgerillalar›n, ulusal veya sosyal mücadeleye çok yönlü zarar vermesi amaçlanan bu tarz faaliyetleri, devrimcilere güvensizlik yaratmak aç›s›ndan da oldukça etkili olmufltur. ‹ki Emperyalist Paylafl›m Savafl›’n›n ard›ndan (1918–1939) tüm dünyada, ulusal ve sosyal kurtulufl mücadeleleri artm›flt›. Buna paralel silahl› mücadelelerde de muazzam bir art›fl yaflanm›flt›. Bu durum emperyalist tekelleri DYS taktik ve tekniklerini gelifltirmeye zorlam›flt›r. Bunun sonucu olarak, emperyalistler, bu dönemde istihbarat örgütlerini (gizli servisleri) yetkinlefltirmifl ve illegal örgütlenmelerin genifllemesini sa¤lam›flt›r. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras›, Kuzey Amerika ve Bat› Avrupa’da gizli servislerin ve emperyalizmin illegal örgütlenmelerinin olgunluk evresine varmas›, bu dönemin temelleri üzerinde olmufltur.
1945 SONLARI EMPERYAL‹ZM‹N ‹LLEGAL ÖRGÜTLENMELER‹ 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›, emperyalistler aras› dengeleri de¤ifltirdi¤i gibi, emperyalizm ile yar›-sömürgeler aras›ndaki dengeleri de de¤ifltirmifltir. SSCB öncülü¤ündeki sosyalist blo¤un, neredeyse dünyan›n yar›s›n› kaplamas›, Bat› Avrupa emperyalistlerinin ekonomik çöküntü içinde oluflu ve yükselen ulusal-sosyal kurtulufl mücadeleleri, emperyalistleri yeni düzenleme ve yönelimlere zorunlu k›lm›flt›r. Öncelikle “sosyal devlet” ad› alt›nda,
emekçilere daha fazla hak tan›mak zorunda kald›lar. Yeni yönelimin ekonomik ve siyasal temelini bu flekilde atm›fl oldular. Daha sonra, savafltan “süper-güç” olarak ç›kan ABD, Bat› Avrupa’y›, “komünizm tehdidinden” korumak için “Marshall Yard›m›”n› bafllatt›. Bu çerçevede ekonomik “yard›mlarla”, Bat› Avrupa’ya kol kanat germifl ve emekçilerin, sosyalizme kaymas›na ket vurulmufltur, ekonomik kazan›mlar›n›n yan›nda. Bu plan›n ve yeni düzenlemenin askeri aya¤›, ABD baflkan› Truman’›n komünizmin yay›lmas›n› önlemek temelinde gelifltirdi¤i “S›n›rlama Doktrini” çerçevesinde oluflturuldu. Bu çerçevede 1949’da Kuzey Atlantik Antlaflmas› Örgütü (NATO) kuruldu. Sosyalizmin yay›lmas›n› engellemeyi temel amaç edinmifl bu örgüt, günümüze kadar, emperyalizmin dünya halklar› ve emekçilerine karfl› kulland›¤› en büyük savafl örgütü olmufltur. Emperyalistler, “sosyal devlet” temelinde, ideolojik ayg›tlar›na yeni biçimler verirken, DYS ve devletin illegal örgütlenmelerini de yeni biçimlere sokarak yetkinlefltirmifllerdir. Bu yeni biçimler, tamamen, emperyalistlerin ç›karlar› do¤rultusunda gerçekleflmifltir. Bu yeniden yap›land›rmay› ABD’nin en güçlü tekeli Rockfeller grubu, 1956’da flöyle aç›kl›yordu: “ABD’nin ç›karlar›na uygun düflmeyen herhangi bir durumu düzeltmek için dünyan›n neresinde olursa olsun, derhal müdahale edebilecek yeteneklere sahip özel askeri birlikler kurulmal›. Bu özel askeri birliklerin gayet hareketli olmas› ve çeflitli lokal (yerel) harpleri baflar›yla sona erdirecek yetenekte olmas› gerekir.” (6) ABD, bu öneri do¤rultusunda, k›sa bir süre sonra “özel askerler”den oluflan Stratejik Müdahale Birlikleri’ni (STRAC) kurdu. ABD emperyalistlerinin, yeni stratejisini S. Huntington flöyle özetliyordu: “Bir baflka ülkenin ifllerine kar›flmay› veya ifli ileri götürüp askeri müdahalede bulunmay›, sanki Sovyetler Birli¤i’ne karfl› bir müdahaleymifl gibi satabilirsiniz. Bu, Truman doktrininden bu yana ABD’nin izleyegeldi¤i stratejidir.”(7) Bu süreç, baflta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalistlerin, yar›-sömürgelerdeki ve sömürgelerdeki talan›, katliamlar›, bas-
35
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 k›y› vs. “komünizme karfl› mücadele” ad› alt›nda gerçeklefltirdi¤i bir süreç olmufltur. Shell’in Nijerya’daki sömürüsüne karfl› ç›kan halk, “seyyar polis” denen kontralar taraf›ndan, “Moskova uflaklar›”n› sindirmek amac›yla katledildi; 80 kifli öldü.(8) British Petrol, Kolombiya’daki say›s›z katliamlar›, “komünist bela”y› savuflturmak için yapm›flt›r. Baflta Güney Amerika olmak üzere dünyan›n birçok bölgesindeki kanl› darbelerin örgütlenmesi, finanse edilmesi de “komünizmin yay›lmas›n› önlemek” amaçl›yd›. Gladio’nun özellikle Avrupa’da terör estirmesi, Ortado¤u’da ulusal kurtulufl hareketlerinin kanl› bir flekilde bast›r›lmas› vb. gibi say›s›z örnek, hep, “komünizmin yay›lmas›n› ve SSCB’nin güçlenmesini engellemek” amac›yla yap›l›yordu. K›sacas›, emperyalizm, bu süreçte, SSCB ve komünizmi, temel sald›r› arac› (“bahanesi”) olarak kullanm›fl ve sömürge, yar›-sömürgelerdeki sömürüyü yo¤unlaflt›rm›flt›r. Bu kontra örgütlenmeler arac›l›¤›yla özellikle Güney Amerika ve Avrupa’da yüz binlerce emekçi katledilmifltir. S›rf Arjantin’de 30 bin kifli katledildi; kaybedildi. Nikaragua, fiili, Peru, Guatemala, Türkiye vb. ülkelerde de “ölüm mangalar›” on binlerce insan› katletti. Darbelerin ve askeri faflist diktatörlüklerin efllik etti¤i bu süreç, s›n›f çeliflmelerinin keskinleflti¤i, devletin ideolojik ayg›tlar›n›n etkisinin ve ifllevinin zay›flad›¤› bir süreçti. Dolay›s›yla koyu bir faflizm ve katliamlar, emperyalistler taraf›ndan ön plana ç›kar›lm›flt›. Emperyalistler, bu katliamlar› ve faflizm uygulamalar›n›, illegal örgütlenmeler sayesinde gerçeklefltirebilmifltir. Emperyalizmin bu süreçte kurdu¤u en güçlü ve en büyük illegal örgütlenme NATO bünyesinde kurulan Gladio olmufltur. Marksizm’in yeflerdi¤i Avrupa, s›n›f bilincinin en geliflkin co¤rafyas›yd›. SSCB’ye yak›nl›¤› ve tarihsel ba¤lar› ile birlikte ele al›nd›¤›nda, emperyalizmin, en güçlü gayri-resmi, kontra örgütlenmeyi Avrupa’da
kurmas›n›n bir zorunlulu¤un ürünü oldu¤u daha iyi anlafl›labilir.
GLAD‹O ve CIA Gladio’yu daha iyi tan›mak için öncelikle CIA’y› tan›mak gerekmektedir. Çünkü CIA, Gladio’nun örgütleyicisi ve ABD emperyalizminin gizli polisidir. CIA’n›n ne oldu¤unu, eski CIA ajan› olan Philip Agge’den dinleyelim: “…Ben kapitalizmin gizli polislerinden biriydim. Yoksul ülkelerdeki Amerikan flirketlerinin, hisse senedi sahiplerinin kayma¤› yemeyi sürdürmelerini sa¤lamak için politik baraj›n s›z›nt›lar›n› kapatmak üzere gece gündüz çal›flan CIA, Amerikan kapitalizminin gizli polisinden baflka bir fley de¤ildir. Yoksul ülkelerde CIA’n›n baflar›s›n›n anahtar›, nüfusun, kayma¤›n ço¤unu yiyen yüzde iki veya üçlük k›sm›n›n bulunmas›d›r… CIA, karfl› sindirme ö¤retisi, milliyetçilik, vatanseverlik kavramlar›n› ileri sürüp, az›nl›kta kalan zenginlere karfl› geliflen halk hareketlerini, Sovyet yay›l›m›yla ilgiliymifl gibi göstererek bu uluslar aras› ç›karc› s›n›flar aras›ndaki iliflkiyi örtmeye çal›fl›r.” (9) CIA ve uzant›lar›n›n, neden kuruldu¤u ve gelifltirildi¤ini yine ABD’li Rockfeller tekelinin kongreye sundu¤u rapordan dinleyelim: “Bizim güvenli¤imizi sadece aç›k sald›r›lar tehdit etmiyor. Bu aç›k sald›r›lar›n yan›nda, ondan daha tehlikeli, fakat sald›r› görünüflünde olmayan baflka cins tehditler de vard›r. Bu tehditler, içerden yap›lmak istenen de¤iflim ve dönüflümlerdir. Bu maskeli sald›r›lar bazen iç harp fleklinde, bazen demokratik ak›mlar ve reformlar biçiminde karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu anlamda Yunanistan bize birinci örne¤i, Vietnam ikinci örne¤i ve nihayet Ortado¤u olaylar›, üçüncü örne¤i verdi. Bizim amac›m›z bu ve buna benzer ak›mlar› önlemek olmal›d›r. Bu ak›mlar dikkatleri üzerlerine çekecek dereceye geldiklerinde, o vakit bizim izlememiz gere-
36
ken iki yol vard›r. Gerek bizim kuvvetler gerekse komünist olmayan di¤er dünya devletlerinin güvenli¤ini sa¤lamak için mahalli kuvvetler ve ak›mlar taraf›ndan s›k›fl›k durumda b›rak›lm›fl olan dost hükümet ve rejimlere (kanl› faflist diktatörlükleri kastediyor- Partizan) silahl› yard›mlar yapmak zorunlulu¤u duymal›y›z. Bu zorunlulukla yap›lacak askeri müdahaleler ne klasik askeri stratejiye uymakta ne de geleneksel diplomatik müdahaleye benzemektedir. Bu askeri müdahalenin kendine özgü bir biçimi ve niteli¤i vard›r.” (10) Hem 1945 sonras› süreci hem de Gladio tipi illegal örgütlenmelerin niteli¤ini özetleyen Rockfeller’in, tüm emekçilerin en küçük hak talebini ve ulusal kurtulufl mücadelelerini, konvansiyel savafllardan (aç›k sald›r›lardan) daha tehlikeli görmesi emperyalizmin en büyük korkusunu a盤a vuruyor. Emperyalizmi bu korku ile illegal örgütlenmelerin -kendine özgü askeri müdahalenin- zorunlulu¤unu bilince ç›kartm›fl görünüyor. 1947’de kurulan CIA, salefi olan OrSS’nin yerine kurulmufltur. OrSS, art›k yeni sürece uygun de¤ildi ve tasfiye edildi. CIA’n›n kuruldu¤u y›l, Marshall Plan› ve Baflkan Truman’›n komünizme karfl› gelifltirdi¤i “S›n›rlama Doktrini” faaliyete girmiflti. CIA’n›n ald›¤› biçim, bu temeller üzerinde yükselmiflti. 1961–1985 y›llar› aras›nda (ABD Kongre Raporlar›na göre) harekâtlarda 3 milyon insan› öldüren CIA (11), kapitalist-emperyalist sistemin, günümüze kadar gelen ve en büyük savafl ayg›tlar›ndan biridir. CIA, haber alma merkezi olarak isimlendirilse de, yer kürenin neredeyse her taraf›nda illegal-kontra örgütlenmeler kurarak halklar›n-emekçilerin mücadelelerine ket vurmay› varl›k amac› edinmifl bir örgüttür. CIA’n›n bünyesinde, “Yeflil Bereliler” gibi Vietnam savafl›nda ad›n› duyuran “Delta Birliklerine” ba¤l› kontralar bulunmaktad›r. Bunlar, d›fl ülkelerde, sabotaj, bombalama, suikast, kaç›rma vb. eylemlerde bulunur. CIA, bunlar›n d›fl›nda, her “ev sahibi ülke”nin yeminli faflistlerinden oluflan kontra örgütlenmeler kurmufltur. CIA’n›n tüm askeri faaliyetleri, “Psikolojik
ve Ordu D›fl› Dolayl› Savafl Dairesi”nce belirlenir. Psikolojik savafl CIA’n›n en çok önem verdi¤i dallardand›r. Çünkü psikolojik savafl, Düflük Yo¤unluklu Savafl’nin temellerindendir. CIA, psikolojik savafl› etkin k›labilmek için devletin tüm ideolojik ayg›tlar›n› kapsayacak biçimde bir illegal örgütlenme yaratmaktad›r. CIA “Propaganda ve Politik Eylem Çal›flmalar›” kapsam›nda, dünyan›n dört bir taraf›nda iflbirlikçi bir medya a¤› yaratm›flt›r. Tüm medya tekelleriyle de dolays›z bir iliflkisi bulunmaktad›r. CIA, her y›l medya a¤›na milyonlarca dolar ak›tmaktan çekinmemektedir. ‹letiflim araçlar›n›n henüz gazete ve radyo oldu¤u dönemler boyunca da bu uygulamas›n› sürdürmüfl olan CIA, radyoyu hala etkin olarak kullan›yor. 1945’ten sonra özellikle Sovyet askerleri ve halklar›na yönelik kurdu¤u “Özgür Avrupa Radyo”su ile genifl bir propaganda a¤› kurmufltur. Günümüzde de “Amerika’n›n Sesi” vb. isimler alt›nda, hedef ülkelerde radyo arac›l›¤› ile kültürünü ve ideolojisini yaymaktad›r. Günümüzde iletiflim teknolojisi ve h›z›n›n artmas›, bu yönlü faaliyetlerin etkisinin genifl olmas›n› sa¤lamaktad›r. CIA’n›n bu propaganda faaliyetleri ile neyi amaçlad›¤›n›, yine Philip Agge’den dinleyelim: “Dikkatleri en hayati gerçeklerden sapt›rmak. Bilinçleri buland›rmak, yeni ‘gerçekleri!’ zihinlere yerlefltirmek. ABD ve sahiplerinin ahlak yasalar›n› kabul ettirmek. Devletin mesajlar›n›, bas›n arac›l›¤›yla ve haber görüntüsü alt›nda vererek kitlelere biçim vermek.”(12) Psikolojik savafl, uzun vadeli ama do¤rudan bilinçleri hedef alan bir yöntemdir. Emperyalizmin, emekçilere karfl› kulland›¤› yöntemlerin en etkili olanlar›ndand›r. Sömürücü s›n›flar›n varl›k koflullar›ndan biri manipülasyon oldu¤u için, psikolojik savafl, onlar için vazgeçilmezdir. CIA, yine bu çerçevede dini kurumlar, vak›flar, sivil toplum örgütleri, üniversite ve “ayd›nlar›” da etkin olarak kullan›r. M.I.T., Harward gibi üniversiteler, ayr›ca, CIA’ya eleman yetifltiren bafll›ca kurumlar›ndand›r. CIA’n›n Vatikan’la, 1945’ten sonra bafllayan iliflkisi, günümüze kadar geliflerek gelmifltir. Din gibi, dünyan›n en büyük “uyuflturucu” etkisi yaratan bir arac›, CIA’n›n kullanmamas›
37
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 düflünülemez. Din ile sadece kitleler uyuflturulmakla kal›nm›yor. “Din savafllar›” üretilerek, emperyalist politikalar hayata geçirilebiliyor veya yine dini duygular› kullanarak hedef ülke zay›flat›labiliyor. Vak›flar ve sivil toplum örgütleri ise hem siyasal hem de ideolojik alandaki etkilerini -son yüzy›lda oldu¤u gibi“renkli devrimler” arac›l›¤›yla da kan›tlam›fllard›r. CIA, mafyay› da etkili olarak kullanm›flt›r; kullanmaktad›r. Türkiye veya baflka yar›-sömürgelerde ve kendi ülkesinde, mafyay›, “faili meçhul” cinayetler, illegal örgütlenmelerini ve operasyonlar› finanse etme veya sosyal ve ulusal hareketlere karfl› istihbari veya para-militer güç olarak kullanmaktad›r. CIA, Nazileri ve Nazilerden afla¤› kalmayan kifli ve örgütlenmeleri kullanmaktan çekinmemektedir. CIA, eski Nazi ‹stihbarat fiefi General R. Gehlen’i, savafltan sonra Bat› Almanya’n›n gizli servisinin (BND) bafl›na getirdi. BND, Sovyetler’e karfl› faaliyet yürüten en etkin örgütlerden biri haline getirildi. Gehlen’in örgütü, Vatikan arac›l›¤›yla toplanan ve gizlenen eski Nazi subaylar›ndan oluflturulmufltur. CIA, Güney Amerika, Güney Asya ve Ortado¤u’da kulland›¤› paramiliter örgütlerle de, en adi suçlular›, canileri, itirafç› ve iflbirlikçileri kullanm›flt›r. CIA’n›n, uzun y›llar boyunca eli kanl› diktatörleri büyütüp besledi¤i hat›rlan›rsa, bunda flafl›lacak bir fley görülmez. CIA, halklar›n etnik ve dini bölünmüfllü¤ünü de siyasal hedefleri için s›kça kullanmaktad›r. CIA, Çin-Vietnam s›n›r›ndaki Nung’lar›, Vietnam Komünist Partisi’ne karfl›; Nikaragua’daki Miskito’lar› Sandinistlere karfl›, “ba¤›ms›zl›k savafl› vb.” arac›l›¤›yla kullanm›flt›r. CIA’n›n tüm emperyalist tekellerde bir temsilcisi bulunmaktad›r. Hem mali hem de siyasi alanda koordinasyonu kolaylaflt›ran bu yöntem, M‹T taraf›ndan da, en büyük holdinglerde uygulanmaktad›r. Bu yöntem, yan› s›ra, ajanlar›n d›fl ülke operasyonlar›n›n da gizlenmesine olanak verdi¤i gibi, ifl adam› kisvesi alt›nda istihbarat a¤› geniflletilmektedir. CIA, Tayvan’›n kurdu¤u “Dünya Anti-Komünist Ligi”nin (WACL) kontrolünü ’80’li y›llarda ele geçirdi. WACY arac›l›¤› ile ideolojik-
psikolojik savafl alan›n› geniflletti¤i gibi Asya ve Afrika’daki kontralar›n finans›n› sa¤lad›. Gladio’nun NATO’nun gizli ordusu oldu¤u art›k belgelerle-tan›klarla a盤a ç›km›fl durumdad›r. Bu belge ve tan›klardan Gladio’nun, NATO’ya üye olan her ülke ile yap›lan gizli antlaflmalar sonucu infla edildi¤i anlafl›l›yor. Gladio’nun merkezi, Belçika’da toplanan ACC (Birleflik Gizli Komite)’dir. Her ülkede illegal bir örgütlenme kurularak Gladio a¤› oluflturulmufltur. B. Almanya’da eski Nazi subaylar›, di¤er ülkelerde de imanl› faflist anti-komünistlerden seçilen unsurlar, Gladio’nun omurgas›n› oluflturmufltur. Her ülkenin faaliyetini, bu ülkelerin istihbarat örgütleri koordine ediyordu. B. Almanya’da BND, Avusturya’da AS‹S, Hollanda’da BUD, Fransa’da DGSE, ‹ngiltere’de M16, ‹talya’da S‹SM‹, Türkiye’de M‹T, ÖHD vb. Gladio a¤›n›n temel unsurlar›yd›. Gladio, kendini askeri-kontra faaliyetle s›n›rlamam›flt›r. Toplumu-emekçileri yönlendirebilecek her alana a¤lar›n› sarm›flt›r. Yukar›da, CIA’n›n yap›s›n› anlat›rken bu alanlar› saym›flt›k. CIA, kendi çal›flma ve örgütleme tarz›n› tüm Avrupa’ya Gladio ile yaym›flt›r. Her ülkede özgüllü¤e göre farkl› biçim ve isimler olsa da bu tip illegal örgütlenmeler özü itibariyle ayn›d›r. Ergenekon’un yap›s› (“lobi” faaliyeti d›fl›ndakilerle birlikte) di¤er ülkelerinkiyle karfl›laflt›r›ld›¤›nda çarp›c› benzerlik rahatl›kla görülür. Öyle ki baz› yöntemler birebir uyuflur. ‹talya’da Komünist Partisine (KP) yönelik kontra eylemlerini jandarma bünyesindeki özel bir örgüt yap›yordu. J‹TEM gibi bu örgüt de, kendi öldürdükleri 3 jandarman›n failini KP olarak göstermeye çal›flm›flt›. ‹talya’da ordu istihbarat› ile S‹SM‹, Düflük Yo¤unluklu Savafl’nin bafl aktörleriydi! Türkiye’de ise M‹T ve ÖHD hala “iflbafl›ndad›r.” ‹talya’daki faflist-sa¤c› partiler bu illegal örgütlenmelerin sivil-yar› askeri uzant›lar›d›r. T›pk› Türkiye’deki MHP, BBP gibi. Siyasal ve sosyal yaflam› yönlendiren bas›n, sivil toplum kurulufllar› (NGO), dini kurumlar, vb. ile iliflkiler de birbirinin benzeridir. Gladio örgütlenmelerinin yüzlerce silah deposunun a盤a ç›kmas›n›n yan›nda, bürokratlar, Vatikan ve di¤er dini kurumlar, mafya, üniversiteler, NGO’lar vb. ile iliflkileri a盤a ç›km›flt›r.
38
Elbette burjuvazi bu iliflkileri “münferit” ve “çete” ifli olarak lanse etmekte gecikmedi. Gladio örgütlenmelerinin ilk hedefi, her zaman, öncelikli olarak iflçi s›n›f› ve önderleri olmufltur. Avrupa’n›n sendikac›l›kta dünyan›n en ileri konumunda bulunmas›, iflçi s›n›f› örgütlerini de birinci hedef haline getiriyordu. ‹flçi s›n›f›n› önderlerinin katledilmesinden tutun da, onun örgütlenmelerine yönelik kontra eylemlere kadar her yöntem uygulanm›flt›r. Türkiye de bu süreçten nasibini alm›fl ve 1977 1 May›s’›nda 35 kifli öldürülmüfltür. Bu süreç sivil ve askeri faflist sald›r›lar›n ayyuka ç›kt›¤›; iflkence ve faili na-meçhul cinayetlerin, katliamlar›n iyice artt›¤› bir dönem olmufltur. Bu sald›r›lar›n yo¤unlaflmas› elbette 15–16 Haziran iflçi hareketinin yaratt›¤› bir korku ile bafllam›flt›r. Nerede olursa olsun düflman yo¤un ve pervas›z sald›r›yorsa, bu, ideolojik ayg›tlar›n›n etkisinin azald›¤›n› ve siyasetinin t›kand›¤›n› gösterir. Gladio, iktidarda hükümet içinde yer alan veya alabilecek bir konuma gelen KP’lere sald›r›lar›n› çok yönlü olarak art›rm›fl, ‹talya gibi birçok ülkede seçimlerin reddedilmesini sa¤layarak “sosyal devlet ve sosyal demokrasiyi” rafa kald›rm›flt›r. Elbette Komünist Parti’ye karfl› kontra eylemler de aral›ks›z sürmüfltür. Tüm bunlar, emperyalizmin “demokrasi, refah-sosyal devlet, özgürlük, insan haklar› vb.” retoriklerinin ayyuka ç›kt›¤› bir dönemde yap›lm›flt›r. Emperyalizm, “sosyal devleti”, “gerçek demokrasi, özgürlük” diye kitlelere yutturmaya çal›fl›rken, tarihinin en kanl› dönemlerinden birini yaflatm›flt›r. Bu dönemde, katliamlar, hapishanede bile devam etmifl, Almanya’da RAF önderleri hapishanede katledilmifltir. Bunlar bir yandan emperyalizmin acizli¤inin, di¤er yandan da gerçek yüzünün yans›malar›d›r. Halklara, bask› ve sömürüden baflka bir fley veremeyecek olan emperyalizm, kendi ç›karlar› gere¤i, gö¤e ç›kartt›¤› “demokrasi”sini bile rafa kald›rmaktan çekinmemifltir. 1990’lar›n bafl›nda, emperyalistler aras› dengeler yeniden biçimlenirken, “birdenbire!” Gladio’ya ait “belgeler, önemli ipuçlar›” ortal›kta gezinmeye bafllad›. Bu süreç, Gladio’nun tasfiye sürecinin bafllang›c› oldu. Ancak tasfiye
edilen devletin, emperyalizmin illegal örgütlenmeleri de¤ildi. Eski ve deflifre olmufl olan›n›n yerine sürece uygun yeni yap›lanmalar›n kurulmas› süreciydi. ’40’l› y›llarda Gladio’dan “haberi olmad›¤›n›” söyleyen Avrupal› emperyalistler ve liberaller, art›k Gladio’yu istemediklerini a盤a vurmufllard›. Bunun esas sebebi, Gladio’nun ifllevini tamamlamas›, yeni sürece uygun olmamas› ve B. Avrupa’n›n ABD’nin kuyru¤undan kurtulmak istemesiydi. 1989’da Berlin Duvar›’n›n y›k›lmas›, akabinde “sosyalist blok”un da¤›lmas› ile “yepyeni bir dünya düzeni”ne girilmiflti. Bu “yeni” düzende AET (flimdiki AB), dünya halklar›n›n sömürüsünden daha fazla pay almak istiyordu. Bunun için de ABD’nin, öncelikle Avrupa’daki etkisini kurmaya çal›fl›yordu. ‹smini AB olarak de¤ifltiren Avrupal› emperyalistler, IMF, DB gibi emperyalist kurulufllarda etkisini art›rd›. ABD’nin “korumas›ndan” ç›kmak için önce NATO’dan ABD’yi atmay› planlad›larsa da bu fikir k›sa zamanda kenara b›rak›ld›. Bunun yerine, “Bat› Avrupa Birli¤i” ad›nda yeni bir askeri oluflum kurmay›, en az›ndan 1997’ye kadar denedi. Ancak yine ABD yüzünden baflaramad›. Bunun üzerine NATO’daki etkinli¤ini art›rmaya, emperyalist politikalar›n›n askeri aya¤›n› esasta NATO üzerinden yürütmeye bafllayarak NATO’nun “küresel çapta terörle mücadele arac›” olmas›n› savunmaya bafllad›. Tasfiyesi (ve devletin aklanmas›) 90’l› y›llar boyunca süren Gladio, art›k AB’li emperyalistler için bir fazlal›kt›. AB’li emperyalistler, kendi illegal örgütlenmelerini kurmak istiyorlard›. Bunun için en büyük engel ise, ABD’nin kurdu¤u Gladio idi. AB’li emperyalistler, baflta Avrupa olmak üzere dünyada a¤›rl›klar›n› koymak için, öncelikle ideolojik ayg›tlar›n yönetimini ele geçirmeliydiler ve öyle de yapt›lar. Böylece Gladio, “a盤a ç›kt›” ve tasfiye edildi. Gladio’nun tasfiyesi, bir ilk de¤ildir. Daha öncesinde de, Gladio içinde de birçok tasfiye yaflanm›flt›. Eskiyen veya deflifre olan illegal örgütlenmeler, “uygun bir flekilde” tasfiye edilir ve yenisi kurulur. CIA salefi olan ORSS’nin yerine, sürece uygun bir yap›lanma ihtiyac›ndan do¤mufltur. ‹talya’da S‹SM‹’ye ba¤l› kontra ör-
39
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 gütü S‹D, birçok bombalama ve ‹talyan jandarmas›ndan 3 kifliyi öldürüp devrimcilere y›kma eylemi teflhir olunca da¤›t›ld›. Yunanistan’da da benzer flekilde, Enformasyon Dairesi’ne ba¤l› olan kontra örgütü Sheepshin, tasfiye edilmifltir. Güney Amerika’da birçok “ölüm mangas›” ya çok teflhir oldu¤undan ya da “vadesini” doldurdu¤undan dolay› tasfiye edilmifltir. fiimdi, Türkiye’de Ergenekon tasfiye ediliyor! Gerek Gladio, gerekse bahsi geçen di¤er kontra örgütlenmelerinin tasfiyesi ayn› özleiçerikle gerçeklefltirilmifltir. “Temiz devlet, fleffaf devlet”, “çetelerin tarikatlar›n temizlenmesi”, “demokratikleflme hareketi” vb. söylemlerle manipülasyon yap›larak tasfiyeler gerçeklefltirildi. T›pk› flimdi Ergenekon’un tasfiyesinde oldu¤u gibi devlet ve emperyalizmin özü gizlenmifl; devlet aklanmaya çal›fl›lmaktad›r. Gladio’nun tasfiye karar›ndan sonra k›sa sürede yüzlerce kitap bas›lm›fl, binlerce haber yay›nlanm›fl, at izi ile it izi birbirine kar›flt›r›lm›flt›r. Bu bilgi kirlili¤i ve dezenformasyon ile kitlelerin devlete ve egemen s›n›flara güvenmesi hedeflendi. Bu tür illegal örgütlenmelerin devletle ba¤› özenle kopar›larak, kitlelerin bilinci dumura u¤rat›ld›. Gladio, çeteden mafyaya; Ortado¤u orijinli tarikatlardan (Tap›nak fiövalyeleri) “kötü niyetli kiflilerin örgütü” oldu¤una kadar genifl bir yelpazede tan›mland›. Gladio’nun s›n›fsal-ideolojik özünün gizlenmesi, bu bilgi kirlili¤i içinde pek de zor olmad›. Gladio’nun tasfiyesi ile birlikte kontralar›n ve ABD jandarmal›¤›n›n meflrulu¤unun sa¤lanmas› da ihmal edilmedi. 2000’lerle birlikte “yasallaflan” kontralar›n bu konuma gelmesi, 90’larla birlikte yo¤unlaflan dezenformasyon ve kültürel araçlarla sa¤lanm›flt›r. Bu konuda en yayg›n ve etkin ifllevi yine Hollywood yapm›flt›r. Gladio’nun deflifre olmas›ndan sonra yaklafl›k 10 y›l boyunca yüzlerce kontra filmi yay›nland›. Hepsi paket senaryolu olan bu filmlerde kontralar “vatansever, insanc›l vb.” gösterilirken, “kötü adamlar” da yani komünistler ve ulusal hareketler de “cani, sap›k, sadist” olarak gösterilmifltir. Kontralar, yasad›fl› eylemlerini, “dünyay›, güzel bir kad›n›, kendi ülke vatandafllar›n› veya dost bir ülkenin insanlar›n› kurtarmak” için yap›yor ve her filmin sonundan da
“çocuk sevgisi”ni göstermeyi ihmal etmiyorlard›. Bu filmler, medya ve kitaplarla birlikte kontralar›, “ülke savunmas›n›n” ve “dünyay› terörizmden kurtarman›n” zorunlu bir arac› olarak göstermifltir. Bu sürecin bir ürünü olarak tüm emperyalistler, kontra örgütlenmelerini legallefltirmifl; bu da yetmezmifl gibi ABD daha h›zl› müdahalenin “uzaydan tim gönderme” projesini tart›flmaya bafllam›flt›r. Gladio’nun tasfiyesi yeni bir sürecin, yeni dengelerin ürünüdür. Bu dönem sosyalizme inanc›n zay›flad›¤›, emperyalist sömürünün çok daha fazla yo¤unlaflt›¤› ve yeni ideolojik sald›r› araçlar›n›n gelifltirildi¤i (YDD, küreselleflme, medeniyetler çat›flmas›, terörizm, s›n›fs›z-devletsiz bir dünya…) bir dönemdir. ABD’nin kendisini “tek süper güç”, dünyay› “tek kutuplu dünya” ilan etti¤i bir dönemdir bu. Dolay›s›yla yeni illegal örgütlenmelere ve yeniden yap›land›rmaya bir kez daha ihtiyaç vard›.
90’LARDAN SONRA EMPERYAL‹ZM‹N ‹LLEGAL ÖRGÜTLENMELER‹ 90’l› y›llar hem emperyalistler hem de emperyalizm ile yar›-sömürgeler aras›ndaki çeliflmelerin farkl›laflt›¤› bir dönemdir. “Sosyalist Blok”un da¤›lmas›na müteakiben emperyalistler, büyük bir ideolojik sald›r› kampanyas› bafllatt›. “Komünizm öldü”, “tarihin sonu”, “s›n›flar›n, s›n›f mücadelesinin, ulus devletin ve s›n›rlar›n yok olmas›” vb. söylemlerle emperyalizm “nihai zaferini” ilan etti. AB, güçlenmesine paralel ABD’nin kuyru¤undan kopmak istiyordu. Rusya ise ekonomik çöküntü içinde uluslararas› etkinli¤ini yitirmiflti. Çin, büyük bir güç olarak yükseliyordu. ABD ise kendisini “dünyan›n jandarmas›, koruyucusu ve sahibi” olarak ilan etmiflti. ABD ve AB öncülü¤ünde hayata geçirilen MA‹, M‹A, Tar›m Antlaflmas› vb. antlaflmalarla sermayenin dizginsizce dolafl›m› sa¤lanm›flt›. Elbette bu yeni ekonomik yönetime uygun olarak yeni ideolojik söylemler ve yeni illegal örgütlenmeler, stratejiler gelifltirildi. Art›k s›n›f çat›flmas› yerine “medeniyetler çat›flmas›” ve “terörizm” vard›. “YDD”nin
40
ayaklar› olarak infla edilen bu söylemler, psikolojik savafl uzmanlar›nca tüm dünyaya yay›ld›. Dünya Sosyal Forumu içindeki birçok örgüt IMF ve DB taraf›ndan desteklendi. Bu flekilde “yeni düzen” hem sa¤dan hem de soldan infla edildi. Bu süreçteki resmi olmayan örgütlenmelerde, önceki dönemin aksine kontrgerilla örgütlenmeleri de¤il, NGO’lar (Sivil Toplum Örgütleri) ön plana ç›kar›ld›. “YDD ve s›n›fs›z bir dünyada”ki en etkili araçlardan biri olan NGO’lar ideolojik ve siyasal yaflamda daha fazla öne ç›kar›ld›. ABD, bu çerçevede Do¤u Avrupa, Orta Asya ve Ortado¤u’ya “yeni devrimler” ithal ederek buralardaki etkinli¤ini art›rmaya çal›flt›. “Renkli, çiçekli, a¤açl›” devrimlerle Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Özbekistan, Lübnan gibi yar›sömürgelerde iktidar›n iflbirlikçilerinin eline geçmesi için u¤raflt› ve baz›lar›nda baflar›l› oldu. ABD’li G. Soros’un yönetti¤i “Aç›k Toplum Vakf›”, bu ülkelerdeki NGO’lar› finanse ve organize etmiflti. Sivil alandaki di¤er örgütlenmelerle (medya, üniversiteler, kiliseler, sar› sendikalar vb.) birlikte NGO’lar hükümetlerin de¤iflmesini sa¤layabilecek kadar etkin hale geldi. Bu faaliyetlere elbette, liberalizmin “tarihin sonu” oldu¤u, en “kutsal” demokrasinin liberal demokrasi oldu¤u vb. fleklindeki ideolojik sald›r›lar da efllik ediyordu. Özellikle Do¤u Avrupa ve Orta Asya’da Coca-Cola, McDonalds, bluejean gibi emperyalizmin simgeleri ve Hollywood sinemas›n›n “büyük katk›lar›” sayesinde emperyalist kültür ve ahlak yayg›nlaflt›r›ld›. Tüm bu faaliyetler psikolojik savafl uzmanlar›nca organize edilen yap›lanmalar›n ürünü olarak gerçekleflmifltir. Bu sayede Do¤u Avrupa ve Orta Asya ülkelerinin k›sa sürede liberalizme ayak uydurmas› sa¤lanabilmifl ve sermayenin bu bölgelerdeki etkinli¤i s›n›rs›z hale getirilmiflti.
’90’larda geliflen iletiflim teknolojisi, emperyalistlerin, psikolojik savafl› daha etkin ve h›zl› yürütmesini sa¤lam›flt›r. Sosyalizmin itibar kaybetmesi de bu h›z› art›rm›flt›r. Bu sayede ABD, Irak iflgalini “kitle imha silahlar›n› yok etme” veya “mazlum Kuveytlileri kurtarma” faaliyeti olarak gösterebilmifltir. Tüm dünyaya canl› yay›nda savafl› izlettirerek yeni silahlar› ile “gösteri” yapan ABD, bu sayede “dünya jandarmal›¤›” misyonunu bilinçlere kaz›may› hedeflemifltir. ABD ve di¤er emperyalistler, yeni yönelime uygun olarak illegal örgütlenmelerini, “Psikolojik ve Ordu D›fl› Dolayl› Savafl” ayg›tlar›n›, yenilemifllerdir. ’90’lardaki ideolojik bombard›manlarla, kontra örgütlenmelerini “legallefltirdiler.” Bunu da “terörizmle mücadele” ad› alt›nda yapt›lar. NATO bünyesinde “Bar›fl Gücü”; ABD bünyesinde “Çevik Kuvvet”, Sanghay ‹flbirli¤i Örgütü (fi‹Ö) bünyesine “Bar›fl Birlikleri”nin, yasal bir flekilde, dünyan›n herhangi bir bölgesinde “terörle mücadele etmek” için müdahale edebilmesi sa¤land›. Böylece emperyalistler, ulusal ve sosyal kurtulufl mücadelelerine daha etkin ve h›zl› müdahale edebilme ortam› yaratt›lar. Bunu da daha “sorunsuz” ve “meflru” bir flekilde yapabilmektedirler. Türkiye bu yeni sürece geç uyum sa¤lad›. Kürt Ulusal Hareketi’nin silahl› mücadeleyi zirveye tafl›mas› ve sonras›nda 2001 krizi ile TC’nin “k›rm›z› çizgileri”ni de¤ifltirmede ayak diremesi gibi nedenler süreci uzatm›flt›r. 1980 darbesi sonras› neo-liberal politikalar›n ideolojik olarak benimsenmesi için yeni bir yönelime girilmiflti. Ancak Kürt Ulusal Hareketi’nin büyümesi, kontra örgütlenmelerinin daha ön plana ç›kmas›n› sa¤lad›. 2000’lerle birlikte ABD’nin BOP’u aç›klamas›, Kürt Ulusal Hareketi’nin silah b›rakma iste¤i ve “Il›ml› ‹slam” modeli olarak AKP’nin güçlendirilmesi ile bir-
41
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 likte TC’nin illegal örgütlerinin yeniden yap›lanmas›na a¤›rl›k verildi. Eski tarzda direnen, çizgiden ç›kan ve yeniden yap›land›rmadan ekonomik-siyasal ç›karlar› zedelenen kesimler, yeni sürece ayak dirediler. Ama Ergenekon operasyonu ad› alt›nda tasfiye süreci bafllad›. Böylece TC yeni sürece daha h›zl› uyum sa¤layacakt›r. TC’nin “illegal” örgütlenmeler tarihini Osmanl›’dan bafllatmak gerekir. Çünkü Osmanl›’n›n devam› olan TC, birçok fleyi oldu¤u gibi illegal örgütlenmelerin gelene¤ini de devralm›flt›r.
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE DEVLET‹N GAYR‹ RESM‹ ÖRGÜTLENMELER‹ TC, Osmanl›’n›n devam› olarak devlet gelene¤ini devralm›flt›r. Bunun içerisinde “Osmanl› oyunlar›” ile “devletin illegal örgütlenmeleri” gelene¤ini de alm›flt›r. Osmanl›’da en geliflkin gayr-i resmi örgütlenmeler ve ‹ttihat Terakki Cemiyeti (‹TC) dönemine rastlar. ‹TC, siyasal olarak güçlenmifl, arkas›na da Alman emperyalizmini alm›flt›. ‹TC, ›rkç›l›k temelindeki Turanc›l›k ideolojisini benimsiyordu. Bu temel üzerinde Türk‹slam sentezini gelifltirmiflti. Bu ideoloji, baflta Türk olmayan kesimlerle ‹TC aras›ndaki çeliflmeyi keskinlefltiriyordu. Baflta tefeci sermaye grubunu oluflturan Rum ve Yahudi kesimin ekonomik gücünü ele geçirmek istiyordu. ‹TC’nin hem saltanat hem de yerel iktidar sahipleri ile olan çeliflmeleri yan›nda emekçilerle olan çeliflmeleri de eklenince, mücadele alan›n›n geniflli¤i daha iyi anlafl›l›r. Haliyle tüm bunlarla “legal, meflru” yollarla savaflmas› yetersiz gelecekti. Böylece devreye illegal örgütlenmeleri sokan ‹TC, ancak bundan sonra iktidar› ele geçirebildi. 1905 y›l›nda kurulan Teflkilat-› Mahsusa, Afrika, Asya ve Rumeli’de faaliyet gösterdi. Birçok kola sahipti. Yöneticileri ço¤unlukla askerlerden oluflmufltu. Muharipler grubu daha çok askeri kesimden oluflmufl ve ordu içindeki faaliyetlere a¤›rl›k vermiflti. Mücahitler ise sivil kesimin örgütlenmesiyle ilgiliydi. Bas›n,
toplant›, miting, propaganda vb. faaliyetler bu grup taraf›ndan gerçeklefltiriliyordu. Karakol örgütü ise en adi suçlulardan, idaml›klardan oluflan kontra örgütlenmesiydi. Suikast, bombalama, kaç›rma vb. askeri faaliyetler esasta bu grup taraf›ndan yap›l›yordu. Böylece Teflkilat-› Mahsusa, toplumun tümünü yönlendirebilecek, genifl bir a¤ yaratm›flt›. Teflkilat-› Mahsusa’n›n (TM) ilk hedefi ve amac› devleti korumakt›r. Devlet gelene¤i Osmanl›’da (ve TC’de de) oldukça güçlüdür. Osmanl›, “devletin bekas›” için kardefl katlini meflru gören bir anlay›fla sahipti. “Devletin bekas›” için katliamlar yapmak da ayn› gelenekte yer al›yordu. TM de bu gelene¤in savunucusu olmufl; bunun için kendi adamlar›n› da öldürmekten çekinmemifltir. TM’nin etkili önderlerinden Yakup Cemil, “çizgiyi afl›nca”, Enver Pafla taraf›ndan öldürülmüfl ve grubu tasfiye edilmifltir. Bu gelenek, kendi baflbakan›n› asan, cumhurbaflkan›n› hapse atan TC’de de devam etmifltir. TM, ‹TC’nin iktidar› almas›nda ve korumas›nda önemli bir rol oynam›flt›r. Bu örgüt, emekçilerin ve rakip hâkim s›n›f kliklerinin bast›r›lmas›nda baflat bir rol oynam›flt›r. Osmanl›’da Abdülhamit dönemi, istibdad› ile öne ç›kar. Bu dönem, jurnalcili¤in (muhbirli¤in) ayyuka ç›kt›¤› bir dönemdir. O¤ullar›n, babalar›n› “devletin bekas›” için ihbar etti¤i, katlettirdi¤i bir dönemdir. Abdülhamit bu dönemde hem emekçilerin hem de yerel iktidarlar›n artan tepkilerini bast›rmak için genifl bir istihbarat a¤› kurar. Bu a¤ sayesinde muhalif gruplar› büyümeden bast›r›p “devletin beka”s›n› sürdürmüfltür. Bu tür a¤lar TM ve TC döneminde sürmüfl ve günümüze kadar gelmifltir. ‹TC’nin devam› olan Kemalistlerin, çekirdek kadrosu, TM elemanlar›ndand›r. M. Kemal, F. Çakmak, Kaz›m Orbay, Cemal Te¤men (1960’lar›n “ihtilalci” lideri ve Cumhurbaflkan›) vb. gibi önemli isimler, TM’nin lider kadrolar›ndand›r. Bu kadro, Cumhuriyetin kuruluflunda TM’nin etkinli¤ini son haddine kadar kullanm›flt›r. Cumhuriyetin kuruluflu döneminde TM’nin istihbarat a¤› ve çekirdek kadrosu daha ifllevli
42
✔ TC’nin “illegal” örgütlen -
meler tarihini Osmanl›’dan bafllatmak gerekir. Çünkü Osmanl›’n›n devam› olan TC, bir çok fleyi oldu¤u gibi illegal örgütlenmelerin gelene¤ini de devralm›flt›r. ve merkezi hale getirildi. Özellikle sosyalist örgütlenmelere yo¤unlaflan TM, daha sonra Milli Amale Hizmetleri’ne (MAH) dönüfltürülür. Bu isim de¤iflikli¤i, esasta, Kemalistlerin kendilerini ‹TC’den -biçimsel- ay›rma çabas›n›n bir ürünüydü. MAH, 1965’e kadar TC’nin gayr-i resmi örgütlenmelerinin merkezi olmufltur. M. Kemal, Sovyetler’in deste¤ine sahipti ve onlardan para yard›m› al›yordu. Bu yüzden sosyalist örgütlenmelere do¤rudan karfl› ç›kam›yordu. Dahas›, Sovyet yard›m›n› garantilemek ve süreklilefltirmek için, yeni kurulan mecliste görüntülük bir “Komünist Parti” kurulmas›n› sa¤lad›. M. Kemal, sosyalistlerle iflbirli¤i içinde görünürken, illegal örgütlenmeleri sayesinde sol örgütlere s›zmalar gerçeklefltirmifl ve bu örgütleri zay›flatm›flt›r. M. Suphi ve yoldafllar›n› katletmesi de bu yönelimin ürünüdür. Böylece Anadolu’daki sosyalist örgütlenmelere büyük bir darbe vurarak emperyalistlerin “deste¤ini ve sevgisini” kazanm›flt›r. MAH, bu süreçte, halk›n bölünmüfllü¤ünü iyi kullanm›flt›r. Etnik ve dini farkl›l›klar› kendi ç›karlar› do¤rultusunda kullanmay› bilmifl; rakiplerini birbirine düflürerek zay›flatmay› baflarm›flt›r. MAH, TM’nin “çizgiyi aflanlara” uygulad›¤› gelene¤i devam ettirmifltir. Topal Osman TKP’li komünistlerin ve Karadeniz’deki RumErmeni halklar›n katledilmesi-sürülmesi için kullan›ld›ktan sonra öldürülmüfltür. Topal Osman’›n yapt›¤› eylemlerin devletin özüyle ba¤› kopar›lm›fl ve T. Osman “çete lideri”ne dö-
nüfltürülmüfltür. (Tarih, bazen tekerrür eder!) Kemalizm, 1950’lere kadar koyu bir faflizm uygulam›flt›r. ‹stiklal Mahkemeleri ve “Takrir-i Sükûn Kanunu” gibi legal bask› yöntemleri ile yetinilmemifl; bunlar illegal örgütlenmelerle desteklenmiflti. Kürtlerin asimile edilmesi, bast›r›lmas› “devletin bekas›” için zorunlu say›l›yordu. Bu nedenle TC tüm Kürt isyanlar›n› kanl› bir flekilde bast›rm›flt›r. Bununla yetinmeyen TC, Kürtlerin birli¤ini bozmak için MAH’› devreye sokmufltu. Asimilasyon ve psikolojik savafl ayg›tlar›n› devreye sokan MAH, Kürt afliretler aras›ndaki çeliflmeleri büyüterek birli¤i bozmay› ihmal etmiyordu. Baz› afliretleri sat›n alarak, isyanc› afliretlerin üzerine sal›yordu. Günümüzde koruculuk ad› alt›nda sürdürülen bu yöntem, bilinçleri buland›ran ve birli¤i bozan en etkin geleneksel yöntemlerden birisi olagelmifltir. TC, emekçilerin bast›r›lmas›nda, uyuflturulmas›nda da MAH’› etkin kullanm›flt›r. Bir yandan ideolojik sald›r›lar›n›, Anadolu’nun “s›n›fs›z, imtiyazs›z” bir co¤rafya oldu¤u, üzerine infla ederken; di¤er yandan da MAH merkezli bask›, tahribat vb. yöntemleri süreklilefltirmifltir. Her türlü hak alma talebi bafl›ndan bast›r›larak, uzun bir süre emekçilerin örgütlenmesi ve bilinçlenmesine ket vurulabilmifltir. MAH’›n yerine M‹T(Milli ‹stihbarat Teflkilat›)’in kurulmas›, 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› de¤iflen dengelerin TC’ye yans›malar›n›n ürünüdür. M‹T, bu sürece uygun devletin illegal örgütlenmelerinin ve DYS’nin bafl aktörlerinden biri olarak infla edilmifltir.
M‹T VE ÖZEL HAREKÂT DA‹RES‹ (ÖHD) 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› TC, Alman emperyalizminin güdümünden ç›karak, ABD emperyalizminin güdümüne girdi. Bu de¤ifliklik, içteki de¤iflimler ve emperyalistler aras› dengelerle birlikte bir dizi siyasal-ekonomik de¤iflikli¤i do¤urmufltu. Emperyalizme ba¤›ml›l›¤› art›racak antlaflmalar ve düzenlemelerle beraber çok partili sisteme geçilmiflti. “Demokrasi” naralar› eflli¤inde yeniden yap›land›rma bafllat›lm›flt›. Türkiye, jeo-stratejik önemi dolay›s›yla
43
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68 ABD için büyük önem tafl›yordu ve bu nedenle Türkiye üzerindeki hâkimiyetini perçinlemek zorundayd›. ABD, psikolojik savafl ayg›tlar›n› buna göre düzenlemifltir. Bu yeni yönelime uygun olarak MAH, tasfiye edilmifl, yerine daha etkin olan M‹T kurulmufltu. CIA, 1965’e kadar MAH’› dolays›z olarak kullanm›flt›r. Personelin büyük bir k›sm› maafl›n› CIA’dan al›yordu. Tüm istihbaratlar öncelikle CIA’n›n eline geçiyordu. Zaten bu süreçte, ayn› binay› kullan›yorlard›. M‹T döneminde de bu iliflki esas›n› korumufltur. M‹T’in içindeki klik dalafl›ndan dolay› “CIA ajan›” olmakla suçlanarak hapis cezas› verilen M‹T ajan› Sabahattin Savaflman, mahkemedeki ifadesinde M‹T-CIA iliflkisini flöyle anlat›yordu: “CIA’n›n, Teflkilat’la (M‹T’i kastediyor- Partizan) iflbirli¤i yapan, teflkilat›n içinde bir temsilcilik görevi, bir ölçüde de üst organ misyonu tafl›yan 20 küsür küçük heyeti vard›r. Bu heyet en mükemmel istihbaratç›lardan kurulmufltur. Bunlar hem istihbarat al›flveriflini sa¤lamakta, hem de ülke içindeki ve ülke d›fl›ndaki olaylarda müflterek operasyonlara kat›lmaktad›r. Zaten hiçbir önemli istihbarat CIA’n›n katk›s› ya da bilgisi olmadan elde edilememifltir. Teflkilat, 1950’lerden itibaren Amerikan servisiyle birlikte çal›flmaktad›r. Yani isim de¤ifltirmeden önce mevcut olan durum, isim de¤ifltirildikten sonra da aynen süregelmifltir. Teflkilat›n kulland›¤› bütün teknik malzemeler CIA taraf›ndan temin edilmifltir. Birçok personel, Amerikal›lar taraf›ndan yurtd›fl›nda e¤itilmifl, Teflkilat okulu büyük çabalarla CIA taraf›ndan kurulmufl ve onlar›n temin etti¤i e¤itmenler sayesinde tedrisat yap›lm›flt›r.”(13) Bu tür itiraflar k›smen, eski M‹T müsteflar› M. Eymür taraf›ndan(14), k›smen de di¤er eski M‹T elemanlar› taraf›ndan da yap›lm›flt›r. Dolay›s›yla TC, CIA-M‹T iliflkisinin a盤a ç›kmas›n› “komünistlerin uydurmas›” vb. olarak yutturamad›¤› için bu iliflkiyi, “stratejik ortakl›k”, “Türkiye’nin bölgesel güç olma yolundaki zorunlu iflbirli¤i” vb. fleklinde satmaktad›r. M‹T, ÖHD ve Emniyet Müdürlü¤ü ile birlikte gayr-i resmi örgütlenmelerin ve DYS’nin baflat aktörü olmufltur. ÖHD, devletin en önemli gayr-i resmi faali-
yetlerini DYS’yi yönlendiren, fiili yürüten örgütlerden birisidir. Genelkurmay Baflkanl›¤› bünyesinde faaliyet yürüten ÖHD, 1952 y›l›nda, “Seferberlik Tetkik Kurulu” ad›yla kurulmufltu. 1952 tarihi, TC’nin NATO’ya üye oldu¤u tarihtir. Yani, NATO’ya üye olan her devlet gibi TC’nin de, Gladio’ya aktif kat›lmak amac›yla gizli antlaflma imzalad›¤› tarihtir. ÖHD, bu gizli antlaflma gere¤i, Gladio’nun Türkiye aya¤› olarak kurulmufltur. ÖHD, günümüze kadar DYS faaliyetlerini sürdürmüfltür. ÖHD, Emniyet Müdürlü¤ü ile birlikte ülke genelindeki kontra faaliyetlerinin esas uygulay›c›lar› olmufllard›r. Özellikle son 30 y›lda Türkiye Kürdistan›’nda yo¤unlaflm›fllard›r. 60’l› y›llar›n sonunda büyüyen devrimci hareketin bast›r›lmas›na yönelik tüm kontra eylemlerinin merkezi bu iki kurum olmufltur. 1977 1 May›s katliam›, Bahçelievler ve ‹stanbul Üniversitesi katliamlar› vb.leri ÖHD önderli¤inde yap›lm›flt›r. Sivas, Marafl, Çorum katliamlar› da, toplumsal hareketlili¤i-muhalefetinin “sa¤-sol çat›flmas›” gibi gösterilmesi de bu örgütlenmenin iflidir. 12 Eylül Darbesi’nin nesnel ve “meflru” zeminini yarat›p, neo-liberal politikalar›n hayata geçirilmesi de bu kontra örgütlenmelerin vas›tas›yla olmufltur. ÖHD, 70’lerde kurdu¤u T‹T (Türk ‹ntikam Tugay›), TÜfiKO (Türkiye fieriatç› Kurtulufl Ordusu) ve 80’lerde kurdu¤u J‹TEM (Jandarma ‹stihbarat Teflkilat›), günümüze kadar ulusal ve devrimci hareketlere yönelik katliam ve bask›lar›n› sürdürmüfllerdir. Özellikle T. Kürdistan›’nda say›s›z faili na-meçhul siyasi cinayetler, bombalamalar, sokak ortas› infazlar vb. ile Kürt ulusu sindirilmeye çal›fl›lm›flt›r. Hizbullah gibi kontra örgütlenmeler de devreye sokularak bask› ve korku art›r›lm›flt›r. Ergenekon ad›yla 1.5 y›l› aflk›n bir süredir “çete” diye lanse edilen yap›lanma da ÖHD’nin bir uzant›s›d›r. S›rf deflifre olan elemanlar›na bak›lsa (geçmiflleriyle birlikte) bu rahatça anlafl›labilir. TC devletinin ve emperyalizmin illegal örgütlenmelerinin özü ve ifllevi, tarihsel geliflimiyle incelendi¤inde Ergenekon yap›lanmas›n›n, devletin, TC’nin bir parças› oldu¤u da rahatl›kla görülebilir. Ergenekon’un, bas›na yans›yan yap›lanmas› bile dikkate al›nd›-
44
¤›nda, bu tür örgütlenme ve çal›flma tarz›n›n emperyalizmin illegal örgütlerininkiyle ayn› oldu¤u görülece¤i gibi, Ergenekon’un olanaklar› ve faaliyetleri de özünü a盤a ç›kartmaktad›r.
Sonuç: Devletin, “bir s›n›f›n baflka s›n›flar› tahakküm arac›” oldu¤u gerçe¤i esas al›nmadan, devletin illegal örgütlenmelerinin özü-ifllevi tam olarak anlafl›lamaz. Devlet tarihi boyunca gayr-i resmi örgütlenmelere ihtiyaç duymufltur. Devlet, sömürü üzerine var olur. Bu sömürünün devam› için, ideolojik tahakküm esast›r. Devletin, özü-gerçek ideolojisi ile bu tahakküm sa¤lanamayaca¤›na göre manipülasyon zorunludur. Devlet, ideolojik ayg›tlar›n› bu manipülasyonun devam›n› sa¤layacak biçimde düzenler; gelifltirir. Ancak, sömürünün yo¤unlaflmas› e¤ilimi süreklilik arz etti¤inden dolay› bu ayg›tlar yetersiz gelir ve devreye illegal örgütlenmeler girer. Devlet bu illegal örgütlenmelerle hem ideolojik ayg›tlar›n› korur-gelifltirir hem de sömürü çark›n›n önündeki engelleri kald›r›r. Bu, tüm s›n›fl› toplumlar›n de¤iflmeyen bir gerçekli¤idir. Bu gerçeklik, emperyalizm ça¤›nda daha genifl boyutlu yaflanmaktad›r. Gerek emperyalizmin gerekse TC’nin tarihi, bu gerçekli¤i kan›tlayan say›s›z pratikle doludur. Devlet bu tür örgütlenmeler olmadan, gücünü-bekas›n› uzun süre koruyamaz. Devlet her yeni dönem, bu illegal örgütlenmeleri yeniler; eskiyi tasfiye eder. Dolay›s›yla Gladio’nun tasfiyesi bir “demokratikleflme, fleffaflaflma” hamlesi olmad›¤› gibi Ergenekon’un tasfiyesinin de bununla bir alakas› yoktur. Bu tür örgütlenmelerin toptan tasfiyesi ancak sistemin tasfiyesi ile mümkündür. Bu bir devrim sorunudur. Ergenekon, ne ilktir ne de son! Sömürü sistemi var oldu¤u sürece, sömürü sisteminin en güçlü ayg›t› olan devletin bu tür illegal örgütlenmeleri olacakt›r. Devrimciler, demokratlar, bu tür illegal örgütlenmelerle mücadele etmek zorundad›r. Devletin, illegal örgütlenmelerinin a盤a ç›kart›lmas›, imha edilmesi bu mücadelenin askeri aya¤›n› olufltururken, bu tür örgütlenmelerin
esasta ideolojik-siyasal olarak teflhiri yap›lmal›d›r. Kitlelerin ideolojik manipülasyona u¤ramamas› için, A/P araç ve yöntemlerinin daha fazla yetkinlefltirilmesi-geniflletilmesi zorunlulu¤u bilince ç›kar›lmal›d›r. Hâkim s›n›flar, yaflamak için, illegal örgütlenmelere her zaman ihtiyaç duyacakt›r. Devrimciler, bu örgütlenmelere karfl› her zaman mücadele edeceklerdir. Dolay›s›yla bu tür illegal örgütlenmelere karfl› mücadele etmek, s›n›f mücadelesinin kopmaz bir parças›d›r. Devletin legal ve illegal yap›lar›n›n tasfiyesi bir devrim sorunudur. E¤er ki cephelerden bahsedilerek aç›klayacak olursak iki cephe vard›r, birincisi ordusu, legal illegal yap›lanmalar›, dincisi ve laiki ile faflist cephe ve baflta iflçi s›n›f› köylülük ve emekçi halk›m›z›n oluflturdu¤u, halk cephesidir. Ergenekon özgülünde bir kez daha burjuva-feodal devleti teflhir edip, halka gerçek yüzlerini gösterip kurtuluflun devrimle oldu¤unu anlat›p devrimci çal›flmalar›m›za h›z vermeliyiz. Devrimin acil bir ihtiyaç oldu¤unu bir kez daha halk›m›za anlatmal›y›z. Kaynaklar: 1- L. Althusser, ‹deoloji Ve Devletin ‹deolojik Ayg›tlar›, ‹thaki Yay›nlar›, Sayfa 20 2- Hukuk Ve Adalet, Say› 3, Sayfa 26 3- Lenin, Devlet Ve ‹htilal, Bilim Ve Sosyalizm Yay›nlar›, Sayfa 15 4- Lenin, Devlet Ve ‹htilal, Bilim Ve Sosyalizm Yay›nlar›, Sayfa 21 5- L. Althusser, Age, Sayfa 169 6- S. Parlar, Kontrgerilla K›skac›nda Türkiye, Mephisto Yay›nlar›, Sayfa 11 7- H. Özkul, Gizli Ordular “CIA”, Sorun Yay›nlar›, Sayfa 32 8- S. Hiçy›lmaz, Susurluk ve Kontrgerilla Gerçe¤i, Evrensel Yay›nlar›, Sayfa 67 9- “CIA Günlü¤ü”nden Aktaran, S. Parlar, Age, Sayfa 22 10- S. Hiçy›lmaz, Age, Sayfa 65 11- S. Parlar, Age, Sayfa 75 12- H. Özkul, Age, Sayfa 77 13- T. Turhan- O. Gökdemir, M. Eymür “Bir Mit’çinin Portresi”, Sorun Yay›nlar›, Sayfa 27 14- Daha ayr›nt›l› bilgi için bak›n›z, Analiz, Mehmet Eymür
45
Ne ilk ne de son; Ergenekon...
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
Filistin ve Lübnan, son elli y›ld›r Ortado¤u siyasetine damgas›n› vurmufltur. Gerek emperyalistler aç›s›ndan gerekse de bölgedeki gerici ve faflist yönetimler aç›s›ndan, tüm bölgesel politikalarda hesaba kat›lmas› gereken unsurlar haline gelmifllerdir. Çok küçük co¤rafi s›n›rlara sahip olmalar›na ra¤men Ortado¤u’nun çeflitli yönleriyle prototipini oluflturmalar› dolay›s›yla hesaba kat›lmalar› zorunlu hale geliyor.
46
Ortado¤u’nun incelenmesi, devrimci ve komünistler aç›s›ndan, birçok yönden zorunluluk tafl›maktad›r. ‹lki; co¤rafyam›z›n bir parças› olarak geçmifli bilmeden bugünü anlayamay›z ve gelece¤e de yön veremeyiz. Anadolu co¤rafyas›, Ortado¤u’nun bir parças›d›r; tarihi ve kültürel ba¤lar› binlerce y›l› bulmaktad›r. Geçmifliyle s›k› ba¤lara sahip olan Ortado¤u’yu anlaman›n ilk yolu tarihini bilmektir. Osmanl›n›n 400 y›l sömürgesinde kalmas› Ortado¤u’yu Anadolu kültürü ile daha fazla kaynaflt›rm›flt›r. Dolay›s›yla Osmanl›n›n tarihi ile Osmanl›n›n halefi TC’yi anlamak, Ortado¤u’yu anlamaktan geçmektedir. Buna Ortado¤ulu siyasal-askeri-ekonomik geliflmelerin yans›malar›n›n dolays›zca Türkiye’ye sirayet etti¤i de hesaba kat›l›rsa bu co¤rafyan›n tarihini ve bugününü bilmenin zorunlulu¤u daha fazla bilince ç›kacakt›r. Emperyalizmin sad›k ufla¤› olan TC’yi Ortado¤u politikalar›na göre konumland›rd›¤› unutulmamal›d›r. ‹ncelememizin baflka bir zorunlulu¤u ise bu co¤rafyan›n binlerce y›ld›r savafllardan bafl›n› kald›ramamas›ndan kaynakl› tafl›d›¤› muazzam deneyim ve derslerdir. Gerek halk ayaklanmalar› gerekse devrimci ve ulusal mücadelelerin zengin deneyimleriyle dolu bu co¤rafya, MLM teorik zenginli¤ini gelifltirebilecek bir geçmifle sahiptir. Bu deneyimler içinde silahl› mücadelelerin de özel bir yeri vard›r. Binlerce y›l boyunca Ortado¤u’da ezen-ezilen çeliflmesinin ürünü olan hakl› ve haks›z savafllar olmufltur. Son 100 y›ll›k tarih bile bize baflka co¤rafyalarda görülemeyecek çeflitlilikte ve derinlikte deneyimi deneyim hanemize katmam›z› sa¤l›yor. ‹flte tüm bu ve di¤er gereklilikler içinde Filisin ve Lübnan’›n özel bir yeri oldu¤u aflikard›r. Neredeyse Ortado¤u özgüllü¤ünün tüm çeliflmelerini yans›tan bu iki küçük co¤rafya bize, Ortado¤u’nun panoramas›n› sunmaktad›r. Filistin ve Lübnan, son elli y›ld›r Ortado¤u siyasetine damgas›n› vurmufltur. Gerek emperyalistler aç›s›ndan gerekse de bölgedeki gerici ve faflist yönetimler aç›s›ndan, tüm bölgesel politikalarda hesaba kat›lmas› gereken unsurlar haline gelmifllerdir. Çok küçük co¤rafi s›n›rlara sahip olmalar›na ra¤men Ortado-
¤u’nun çeflitli yönleriyle prototipini oluflturmalar› dolay›s›yla hesaba kat›lmalar› zorunlu hale geliyor. Lübnan, demokratik yap›s› ile adeta küçültülmüfl bir Ortado¤u görünümündedir. Hemen hemen tüm Ortado¤u’daki etnik ve dini kesimleri içinde bar›nd›rmas› ve s›n›f çeliflmelerinin dini kisve alt›nda yaflanmas› Lübnan’›, Ortado¤u’nun minyatürü yapmaktad›r. Filistin ise son yüzy›la damgas›n› vurmufl direnifl gelene¤i ile Ortado¤u halklar›n›n iflgalci ve sömürücü s›n›flara karfl› verdi¤i mücadeleleri sembolize etmektedir. Özellikle 1960’larla birlikte tüm dünya halklar› için emperyalizme ve iflgale karfl› mücadelenin sembolü olmufltur. Birleflmifl, kararl› bir halk›n, dünyan›n en güçlü ordular›na karfl› taflla, sapanla verdi¤i mücadele, emperyalistlerin ka¤›ttan kaplan oldu¤unu bir kez daha göstermifltir ve göstermeye de devam ediyor. Filistin, tanklara ve mermilere karfl› tafl atan Filistinli çocuklarla haf›zalara kaz›nm›flt›r. Tanklara tafl atan çocuklar, çeflitli amblemlere, logolara ve afifllere binlerce kez konu olmufltur. Bu sembol, özgürlük ve kurtulufl ateflinin, umudunun asla söndürülemeyece¤ini, bu u¤urda her türlü bedelin bafl›ndan itibaren göre al›nd›¤›n›, flehit düflenlerin yerini almaya haz›r yeni bir neslin kararl›l›¤›n› göstermektedir. Filistin ve Lübnan, Ortado¤u’da s›n›fsal ve ulusal çeliflkilerin en yo¤un ve en keskin yafland›¤› bölgelerdir. Savafllar›n en ac›mas›z, en kanl› oldu¤u; sömürü ve bask›n›n en yo¤un oldu¤u iki bölgedir. Bu yüzden de en büyük ve en kararl› direnifllerin de merkezi olmufllard›r. Bu iki bölgeyi, yüzlerce y›ld›r tüm hakim sömürücü s›n›flar ele geçirmeye çal›flm›flt›r. Günümüzde de bu özelli¤ini korumakta ve emperyalistlerin çat›flma odaklar›ndan birini oluflturmaktad›r. Bu durum bölge halklar›na yönelik bask› ve fliddeti art›r›rken di¤er yandan da kapsaml› bir ideolojik manipülasyona maruz kalmalar›na neden oluyor. Ancak tüm bunlar direniflin önünü kesemiyor. Ne iflbirlikçi-ihanetçi yönetimler ne de sistemleflmifl katliamlar bu direnifllerin önünü kesebilmifltir. Tarih bize göstermifltir ki sömürü ve bask›n›n oldu¤u yerde isyan ve direnifller de var olacakt›r. Bugün de olan budur.
47
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 Filistin ve Lübnan’› anlamak Ortado¤u’yu, emperyalizmi, Siyonizm’i ve gericili¤i anlamak demektir. En zor koflullarda, olanaks›zl›klar içinde dünyan›n en güçlü ordular›n›n nas›l rahat uyuyamaz hale getirildi¤ini anlamak demektir. Günümüzde emperyalist dalafl›n en önemli merkezi olan Ortado¤u, esasta ABD’nin hakimiyeti alt›ndad›r. ABD, Büyük Ortado¤u Projesi (BOP) ile hem Ortado¤u hâkimiyetini sa¤lamlaflt›rmak hem de Kuzey Afrika ve Orta Asya’y› da hakimiyeti alt›na alarak dünyada rakipsiz kalmak istiyor. Bunun için de ilk yapmas› gerekenlerden biri Ortado¤u’daki direniflleri bast›rmakt›r. Bu yüzden küçük co¤rafi alanlara sahip olmalar›na ra¤men Lübnan ve Filistin direniflleri ABD’nin dünya hegemonyas› önündeki en önemli engellerden birini oluflturmaktad›r. Ortado¤u’nun kopmaz parçalar› olan Filistin ve Lübnan, Ortado¤u’nun kadim tarihinden ba¤›ms›z de¤ildir. Gerek bu iki ülkeyi, gerekse Ortado¤u’nun özgünlüklerini, bu bölgenin emperyalizm için önemini tarihsel süreçle birlikte kavramak zorunludur. Ancak bu flekilde bugünün direnifllerini ve iflgallerini bütünlüklü bir flekilde anlayabiliriz.
A- Ortado¤u’nun karakteri Ortado¤u insanl›¤›n befli¤idir. Hem uygarl›¤›n hem dinlerin hem de devletin tomurcuklan›p dünyan›n büyük ço¤unlu¤una yay›ld›¤› bir merkezdir. ‹lk devletin ortaya ç›kt›¤› yer olan Ortado¤u, dinle harmanlanm›fl s›n›f savafl›mlar›n›n nas›l bir evrimden geçti¤inin anlafl›lmas› aç›s›ndan çarp›c› bir örnektir. ‹lk köleci devlet M.Ö. 2000-1500 y›llar› aras›nda olgunlu¤una eriflir; M.Ö. 300’lü y›llarda da klasik biçimine evrilir. Köleci devletin y›k›lma biçimi H›ristiyanl›kta ifadesini bulmufltur. H›ristiyanl›k, köleci sistemin keskinleflen s›n›f çeliflmelerinin ifade edilifl biçimi olmufltur. Ayn› flekilde Arap Yar›madas›n›n güneyindeki Bedevi kabilelerinin de feodalizme geçifli ‹slamiyet ad› alt›nda gerçekleflmifltir. Bu yönüyle Ortado¤u, bugüne kadar, her s›n›fsal çat›flman›n dini k›l›flar alt›nda yans›d›¤› bir co¤rafya olmufltur. Devlet-tebaa iliflkisinin tanr›-kul iliflkisi ile
özdeflleflti¤i anlay›fl esasta Sümerlerde bafllar. Rahipler devleti olan Sümerlerde, rahipler en önemli sömürücü s›n›ft›. Bu dönemde ataerkillik esas hale gelmifl ve anaerkil kültürün kalan› ile mücadele halindedir. Bu mücadeleye rahipler önderlik etmifltir. ‹mparatorluk fleklindeki devletin geliflmesiyle birlikte kad›n tüm avantajlar›n› yitirir. Çok tanr›l› dinlerden tek tanr›l› dinlere geçiflin ayn› döneme denk gelmesi tesadüf de¤ildir. ‹yice güçlenen sömürücü s›n›flar, daha genifl kitlelerin birli¤i ve manipülasyonu için tek tanr›c›l›¤› tercih ettiler. Tek tanr›l›l›k, ülke içinde halk› her yönüyle sindirme ve manipüle etme görevi görürken, di¤er ülkelerin ilhak edilerek kendi halklar› ile kaynaflt›r›lmas›na olanak sa¤l›yordu. Tek tanr›c›l›¤›n ilk teorisi Hz. ‹brahim’e ait olsa da ilk fiili deneyim M.Ö. 1300’lerde M›s›r kral› taraf›ndan uygulanm›flt›r. Her flehrin bir tanr›s› olan M›s›r’da kral, baflkentin tanr›s›n› tek tanr› ilan eder ve di¤er tanr›lara tap›nmay› yasaklar. Böylece di¤er küçük krallar›n kendisiyle savaflmak için kulland›klar› bir arac› ortadan kald›r›r. 2 yüzy›l kadar sonra Hz. Musa’n›n yayd›¤› tek tanr›l› din, M.Ö. 1000’de ilk peygamber kültüne sahip ‹srail devletinin kurulmas› ile olgunlu¤a eriflir. M.Ö. 4. yy’da da Roma’n›n, H›ristiyanl›¤› resmi din olarak kabul etmesi ile tek tanr›c›l›k dünyada iyice etkin hale gelir. Tüm bu süreç, kitlelerin çok tanr›c›l›ktan kaynakl› bölünmüfllü¤üne son vererek, kitlelerin merkezi bir idare alt›nda toplanma ihtiyac›yla paralel geliflmifltir. Alt yap›n›n flekillendirdi¤i bu teoloji, Ortado¤u’nun en güçlü üst yap› kurumlar›ndan biri olmufltur. S›n›flar›n geliflmesiyle birlikte “bir s›n›f›n di¤er s›n›flar› tahakküm etme” ihtiyac› artar. En güçlü ifadesini devlette bulan bu ihtiyaç, krallar›n kendilerini ya tanr› ya da tanr›n›n temsilcisi olarak “görmelerine”, göstermelerine neden olur. Kitleler de buna inand›¤› sürece, sömürü devam edebiliyordu. O dönemlerde insanlar›n do¤ayla iliflkilerini tan›mlama biçimi mitolojik ve bilgi birikimi çok geri oldu¤u için kitlelerin bu iliflki biçimine inanmas› kolay oldu. Sömürücü s›n›flar, hem kitleleri kendine ba¤l› k›larak sömürüyü devam ettirmede hem de yeni toprak kazanmak için kitleleri savaflt›rmada dini ve mitolojiyi en temel araç olarak
48
Ortado¤u insanl›¤›n befli¤idir. Hem uygarl›¤›n hem dinlerin hem de devletin tomurcuklan›p dünyan›n büyük ço¤unlu¤una yay›ld›¤› bir merkezdir. kullanmaya bafllad›lar. Bask› arac› ordunun da geliflmesiyle birlikte devletin varl›¤› ve bekas›n› sa¤layacak iki temel kurum böylece olgunlu¤una eriflir. Hegel, “devlet, tanr›n›n cisimleflmifl halidir” demifltir. Devlet, tanr›n›n tezahürü olarak hem korkuyu hem de sevmeyi-saymay› temsil eder. Sümerlerde icat olan cennet-cehennem, tanr›dan korkma-tanr›y› sevme, tanr›n›n kurallar›na göre belirlenen ödül-ceza gibi anlay›fllar, oldu¤u gibi devletle özdeflleflir. Tanr›ya karfl› ç›kanlar “fleytana-kötülü¤e” hizmet etti¤i için büyük günahkar ve sapk›n (günümüzde de “terörist”) ilan edilir. Bu tür insanlara iflkence yap›l›r veya öldürülür. Tanr›n›n yeryüzündeki temsilcisi devlet ve dolay›s›yla kral oldu¤u için tanr›n›n tüm isteklerinin karfl›lanmas› ile kral›n isteklerinin karfl›lanmas› özdefllefltirilir. Devletin ve sömürücü s›n›f›n talepleri tanr›n›n talepleri gibi sunulur. Kitlelerin cezaland›r›lmalar› da tanr›ya karfl› ç›kma örtüsüyle sisteme karfl› hareketlerde bulunmalar› neticesiyle gerçeklefltirilir. Bu sistemde fleytan veya sapk›n, devletin bekas›na ve egemen s›n›fa karfl› ç›kan kiflileri temsil eder. T›pk› krallar›n tanr›y› temsil etmesi gibi bu kifliler de fleytan› temsil eder. Bu tan-
r› krallar, devletin bekas›n› arzulad›klar›ndan dolay› –günümüze kadar süren- “tanr›n›n, devletin varl›¤›n›n sürmesini istedi¤ini, baz› insanlar›n (yani s›n›flar›n) üstün oldu¤unu, tanr›n›n herkesi farkl› s›nad›¤›n› (yani kadere boyun e¤in!)” vs.” gibi fikirlerle kitlelerin bilincini dumura u¤ratabilmifllerdir. Böylece din ve mitoslar, s›n›f savafl›m›n›n her alan›na etkili bir k›l›f olarak nüfuz edebilmifltir/edebilmektedir. Ortado¤u ile özdeflleflen ‹slamiyet de ayn› öze sahiptir. H›ristiyanl›¤›n tersine, zenginli¤in övüldü¤ü bir dindir. Devleti kutsamay› en üst boyuta ç›kararak, fleriat›n (din kurallar›) merkezine devleti yerlefltirir. S›n›flar›n varl›¤›n› manipüle edebilecek etkili mitoslara sahiptir. ‹slamiyet, Yahudilik ve H›ristiyanl›¤›n tüm temellerini bar›nd›r›r. Cennet-cehennem, fleytan-sapk›n, kad›na yaklafl›m, devlete mutlak itaat vb. yönden ayn› öze sahiptir. ‹slamiyet’te, tanr›n›n temsilcisi olarak “kutsal” bir sülaleden gelen halife, hem din hem de devlet ifllerini yönetir. Devletin en küçük birimi olan aile ise, küçük bir devlet olarak ifl görür. “Aile reisi” kad›n ve çocuklar›n –eskiden cariye ve kölelerin de- sahibidir. Onlara bakmakla yükümlü olsa da esasta devlette ifadesi-
49
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 ni bulan tüm bask› araçlar›n›n uygulay›c›s›d›r. Ailelerin toplam› devletin biçimini belirler. Bu tür aileler ise di¤er toplumlar› ve Ortado¤u’da toplumun biçimini belirler. Devlette ifadesini bulan bir toplumculuk anlay›fl› ile bireyin önce aileye sonra afliretine ve devletine mutlak itaatini zorunlu k›lar. Toplumsal iliflkilerin bu kat›l›¤›, bu iliflki biçiminin “kutsall›¤›” ile sa¤lanabilmektedir. Bu iliflkilerin baflka türlü geliflememifl olmas› bu co¤rafyay›, dogmatik ve ba¤naz bir kültürün de temsilcisi yap›lm›flt›r. ‹slamiyet’in reformlara, devrime ihtiyac›n›n olmamas› Diyanet ‹flleri Baflkan›n›n da belirtti¤i gibi, ‹slamiyet’in tüm zamanlara hitap etti¤i inanc›n›n ürünüdür. Bu anlay›fl binlerce y›ld›r, s›n›fsal iliflkilerin korunmas›n› ve egemen s›n›fa mutlak itaati getirmektedir. Bu da sömürünün daha uzun ve yo¤un olmas›n› sa¤layabilmektedir. Ortado¤u’da ‹slamiyet’te son biçimini bulan devlet-tanr› iliflkisi günümüze kadar varl›¤›n› sürdürmektedir. Halifeli¤in Osmanl›lara geçmesi ve daha sonra kald›r›lmas› bu iliflkinin özünü de¤ifltirmemifltir. Emperyalistlerin de a¤z›n› suland›ran bu iliflki sistemi, emperyalistlerin devasa kârlar elde etmelerini kolaylaflt›rmaktad›r. Siyaset ve ideolojinin dili olan din, kapitalist ekonominin nüfuz etmesiyle sadece biçim de¤ifltirmifl; özünü korumufltur. ‘Kafir’ler ile ifl yapman›n haram oldu¤u, faizin yasakland›¤› Ortado¤u’da, krallar ve di¤er sömürücü kesimler, tüm kârlar›n› emperyalist ülkelerin bankalar›na yat›rarak faiz iflletmektedirler. Bunun k›l›f› olarak da ‘kâr pay›’ ya da her kafirin kötü olmad›¤› vb. argümanlar kullan›lmaktad›r. ‹slamiyet’in savundu¤u ‘tüm Müslümanlar kardefltir’ ilkesi ise mezhep ayr›l›klar› ile bertaraf edilmektedir. Böylece her hanedan s›n›f kendi co¤rafi s›n›rlar›n› pazar›n› koruyabilmektedir. Di¤er ülkelerin farkl› mezheplerini sapk›n olarak de¤erlendirmenin yetmedi¤i durumlarda ço¤u Sünni olan Körfez ülkelerinde oldu¤u gibi siyasal ideolojik manipülasyon arac› olarak tarikatç›l›¤› kullanmaktad›rlar. Kitleler bu flekilde bölünür ve her egemen s›n›f kesimi kendisini “en iyi, en kutsal vs.” ilan ederek statükoyu korur. Siyaset ve kültürün bir ifade biçimi olan tarikatç›l›k, Ortado¤u’nun temel karakteristik
özelliklerinden biridir. Dinin (özgülümüzde ‹slamiyet’in) yerele ve döneme göre ayarlanmas›n›n yaratt›¤› farkl›l›ktan do¤ar. Mezhep ayr›l›klar› gibi her egemen s›n›f›n veya muhalif s›n›f›n kendi bölgesini ve pazar›n› korumas›n›n ideolojik-siyasal-kültürel argüman›d›r. Avrupa’n›n tersine Ortado¤u’da demokratik kurulufllar›n›n geliflmemesi; s›n›f mücadelesinin de daima dinin bask›s› veya yans›mas› olarak biçim almas› sonucu, toplum iliflkilerinin bir biçimi olarak tarikatç›l›k güçlenmifltir. Tarikatlar, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlar›n hepsinde iliflkilerin biçimini belirleyebilmektedir. Emperyalizm ça¤›nda da bu özelli¤ini koruyan tarikatlar, hala en etkin üst yap› kurumlar› aras›nda yer almaktad›rlar. Bu niteliklerine ra¤men mezhep ve tarikatlar, mücadele ve direnifllerin de ald›¤› biçimler olmufllard›r. Ortado¤u’da baflka s›n›flar›n bast›r›lmas›, sömürülmesi esasta dini k›l›fla yap›l›rken; ayn› zamanda ifadesini genelde fiiilik ve tarikatlar›nda bulan isyan ve direnifllerin biçimi de dini motifli olmufltur. ‹slamiyet’in ilk dönemlerinde, tüm zenginlikleri ellerinde toplayan hanedan yönetimlerine karfl› muhalefetin merkezi fiiilik olmufltur. Hanedanlar›n sömürüyü yo¤unlaflt›rmas›na paralel kitleler, ‹smaililer, Karmatiler, Mazdekler gibi tarikatlar alt›nda birleflmifllerdir. Hasan Sabbah’›n tarikat› olan ‹smaililer, Ortado¤u’nun genifl bir alan›nda etkinlik kurarak hem Selçuklu iktidar›na hem de Abbasi iktidar›na uzun y›llar direnmifllerdir. Yine benzer etkiyi Karmatiler, devlet kurarak geniflletmifllerdir. 100 y›l kadar bir süre Basra Körfezi k›y›s›nda eflitlikçi bir yönetim sürdürmüfllerdir. Günümüzde de sadece direnifller de¤il; komünizm-sosyalizm ve ulusal mücadeleler bile büyük oranda dinin etkisi alt›nda kalm›flt›r. Marksizm, ‘Yeflil Sosyalizm’ veya ‘‹slami Bolflevizm’; ulusçuluk ise ‘Arap sosyalizmi’ gibi dinle harmanlanm›fl ak›mlar taraf›ndan kullan›lm›flt›r. BAAS’›n kurucular›ndan H›ristiyan as›ll› Miflel Eflak da Ortado¤u’daki tüm mücadelelerin merkezinde ‹slam’›n olmas› gerekti¤ini savunmufltur. Kuruldu¤u y›llarda emperyalizme muhalif niteli¤e sahip olan ve ‹slam’›n ilk y›llar›na dönüflü savunan Müslüman Kardefller örgütü bile ‘Hz. Ömer Sosyalizmi’ gibi fikirlere sa-
50
hip olabiliyor. Bu yönüyle tarikatç›l›k, din ve mezhepçili¤in gücüne ve etkisine sahiptir. Ortado¤u’nun kanayan yaralar› olan Filistin ve Lübnan’da da direnifllerin günümüzde ald›¤› biçimler din-mezhep motiflidir. ‹srail’in Filistin’i iflgali de din k›l›f› alt›ndad›r. Lübnan’daki iktidar mücadeleleri ve uzlaflmalar› da mezhep-din eksenlidir. Emperyalizm bu ülkelerdeki direniflleri k›rmak ve bölmek için de yine din ve mezhepleri kullanmaktad›r. ABD, Filistin direniflçilerinin din ve mezhep farkl›l›klar›n›, örgütsel birli¤i ve halk›n birli¤ini parçalamak için sürekli kullanmaya çal›flmaktad›r. Günümüzde hala güçlü bir etkisi olan afliretçilik de daima dinin gölgesinde varl›¤›n› sürdürmüfltür. Afliretler aras› çat›flmalar dinsel bir biçim alm›flt›r. Güçlü afliretlerin çat›flmalar› daima mezhep-tarikat ayr›l›¤›na dönüfltürülmüfltür. Tüm Araplar›, tek bir ulus olarak birlefltirmeye çal›flan Nas›r ve onun BAAS’›, dinin etkisini k›rarak afliretleri bir araya getirmeyi baflaramam›flt›r. Ulusçulu¤un geliflmemesinde nesnel zeminin olmamas› esas neden iken, dinin etkisinin anlafl›lmas› aç›s›ndan Nas›r’›n süreci oldukça çarp›c›d›r. Tüm bu özellikleriyle Ortado¤u, emperyalizmin “medeniyetler çat›flmas›” argüman› için bulunmaz bir ortamd›r, Avrupa merkezli flarkiyatç›l›k (oryantalizm) anlay›fl›n›n da odak noktas›d›r. fiarkiyatç›l›k Avrupa’y› “akl›n ve uygarl›¤›n”, Ortado¤u’yu ise ‘cehaletin ve ba¤nazl›¤›n’ merkezi olarak görür. “Medeniyetler çat›flmas›”na da biçim veren bu anlay›fl›n vard›¤› nokta ‘uygar bat›’n›n ‘gerici’ Ortado¤u’ya “medeniyet, demokrasi ve özgürlük” götürme misyonuna sahip oldu¤udur. BOP, özünün aleniyetine ra¤men dini k›l›fla büründürülmüfltür. Bush, Afganistan ve Irak iflgali “görevini”, “Tanr›’n›n kendisine verdi¤ini” iddia etmifl; ABD’nin BOP politikalar›n› “Haçl› Seferleri”ne benzetmifltir. Emperyalistlerin emellerini de dini k›l›fla sürdürebilecek bir ortam sunan Ortado¤u’nun bu gerici niteli¤inin sürmesi, hem bölge ülkelerinin monarflik iktidarlar› için hem de emperyalistler için daha fazla kâr demektir. Ortado¤u’da din, savafl-fliddet “kader” haline getirilmifltir. Dinin, devleti meflrulaflt›rma-
s›, s›n›f savafl›m›n› örtmedeki etkisi dolay›s›yla, “demokrasi” havarili¤i yapan emperyalistler, Arap devletlerinin yönetim biçimi olan monarfli ve fleriata hiçbir zaman dokunmad›lar. Tersine bu durumun sürmesi için ellerinden geleni yap›yorlar. Kad›nlar›, hayvandan bile afla¤› görüldü¤ü bu fleriat devletlerine, emperyalistler, ç›karlar› gere¤i ses ç›karm›yor ya da Fransa Cumhurbaflkan› Sarkozy gibi “kad›nlar›n evden tek bafl›na ç›kabilmesi” uygulamas›n› “geliflme” olarak de¤erlendirebiliyorlar. Emperyalizm ikiyüzlülükle rakip emperyalistin egemenli¤i alt›ndaki ülkelerde “sivil toplum kurulufllar›” ile “demokrasi” naralar› atarken, Ortado¤u’daki gerici iktidarlar›n sürmesi için milyarlarca dolar harcamaktan çekinmemektedir. Emperyalizm Ortado¤u’ya ilk müdahale etti¤i günden bugüne kadar din kurumunu ve gerici iktidarlar› kendi ç›karlar› için kullanm›flt›r. Ortado¤u’da din, üstyap›n›n en temel ve en güçlü kurumlar›ndand›r. ‹deolojisinden siyasetine, kültüründen sanat›na, direnifline kadar her alanda din, biçim veren bir kurumdur. Bu yönüyle Ortado¤u gerçekli¤ini anlamak, Ortado¤u’nun tarihini ve dolay›s›yla dinlerin tarihini anlamak, sosyo-ekonomik yap› üzerinde nas›l bir üst yap› infla etti¤ini-edebildi¤ini kavramak zorunludur.
B. Ortado¤u’nun emperyalistler için önemi 1. Ortado¤u’nun tarih boyunca sömürücü s›n›flar›n dalafl›na sahne olmas› Ortado¤u, insanl›k tarihi boyunca, dünyan›n en önemli bölgeleri aras›nda yer alm›flt›r. ‹lk medeniyetlerin yeflerdi¤i, birçok bitki ve hayvan türünün ilk olarak evcillefltirilip di¤er bölgelere yay›ld›¤›, ilk yaz›n›n kullan›ld›¤›, ilk petrolün kullan›ld›¤›, ilk düzenli ordu ve imparatorlu¤un kuruldu¤u yerdir. ‹nsanl›¤›n uygarlaflmas›nda önemli rolü olan yüzlerce icat ve keflfin de befli¤idir. Üç büyük dinin anayurdu ve Yunan mitolojisinin de kökeni oldu¤u gibi s›n›flar›n ve s›n›f savafl›m›n›n sonucu ile ortaya ç›kan ilk köleci devletin de yurdudur.
51
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 Ortado¤u, s›n›flar›n savafl›m› tarihinde daima sömürücü s›n›flar›n dalafl›n›n merkezinde olmufltur. Yaklafl›k 100 y›l önce petrolün, enerji sektöründe yayg›nlaflmas› ise bu dalafl› k›z›flt›ran ve yo¤unlaflt›ran bir etken olmufltur. Ortado¤u, üç k›tan›n merkezinde yer almas›, sahip oldu¤u yer alt› ve yer üstü zenginlikleriyle ve bereketli hilal (Do¤u Akdeniz K›y›lar› ile Mezopotamya) denen verimli topraklar› yüzünden her devletin ele geçirmek istedi¤i bir bölge olmufltur. Ortado¤u, Asya, Avrupa ve Afrika aras›nda geçifl güzergah›d›r. Himalaya da¤ s›ras›n›n geçit vermemesinden dolay›, kalabal›k Güney Asya ülkeleri ile Akdeniz ülkeleri aras›nda ilk ça¤lardan beri Ortado¤u ticaret ve ulafl›m yollar› üzerinde yer alm›flt›r. Afrika’dan Asya’ya tek karayolu geçifli de buradad›r. Gemicili¤in geliflmesi ve daha sonralar› Avrupa ekonomisinin de geliflmesi –özellikle merkantilist dönemdeOrtado¤u’nun önemini art›rm›flt›r. Bugün hala korudu¤u bu özelli¤i, özellikle K›z›ldeniz’in ele geçirilmesi u¤runa say›s›z savafllara neden olmufltur. 19. yy’da Süveyfl kanal›n›n aç›lmas› ise buran›n önemini kat kat art›rd›. 1950’lerden sonra havayolu ticaretinin geliflmesi bu özelli¤inden hiçbir fley kaybettirmemifltir. Çünkü havayollar› hâkimiyeti, karayollar› hâkimiyetinden geçmektedir. SSCB’yi, “Yeflil Kuflak”la çevreleyen ABD’nin hava hâkimiyeti, SSCB uçaklar›n›n Basra Körfezinin güneyine gitmek için –dolanarak- 13 bin km uçmalar›na neden olmas› buna iyi bir örnektir. Günümüzde, emperyalist-kapitalist sistemin can damarlar›n›n (dolafl›m sisteminin) ticaret ve ulafl›m yollar› oldu¤u hat›rlan›rsa Ortado¤u’nun bu yönlü önemi daha iyi anlafl›l›r. Ortado¤u, sahip oldu¤u madenler, su yataklar› ve verimli topraklar› yüzünden say›s›z savafla tan›kl›k etmifltir. Petrol, Sümer, Asur ve Babilliler zaman›ndan beri kullan›lmaktayd›. Asurlular ile Babilliler aras›ndaki savafllar›n nedeni sadece Mezopotamya’n›n (El-Cezire) zengin su kaynaklar› de¤il; ayn› zamanda petrol yataklar›yd›. Petrol, bu devletler zaman›nda yol yap›m›, gemi kalafatlama, ilaç yap›m›, mozaik yap›flt›rma ve ayd›nlatmada kullan›l›yordu. Ortado¤u’da bulunan bak›r, kalay ve özellikle de-
mir savafl nedeniydi. Demirin ifllenmesi, demirden silah ve arabalar›n icad› Tunç Devrini sona erdirmifltir. Ortado¤u’da gelifltirilen demircilik teknikleri, Anadolu üzerinden Avrupa’ya da yay›larak savafllar›n biçimini de¤ifltirmifltir. Günümüzde petrol ve do¤algaz esas olmak üzere su kaynaklar› da hegemonya dalafl›nda önemli bir yere sahiptir. Kapitalizmin geliflmesiyle birlikte Ortado¤u, Avrupa’n›n nüfuz alan›na girdi. Merkantilist dönem boyunca Osmanl›dan kotar›lan kapitülasyonlar sayesinde bölgede genifl çapl› bir ekonomik etkinlik kuruldu. Kapitalizm için iki hayat kayna¤› olan Pazar ve ticaret yollar› Ortado¤u’da mevcuttu. Petrol ise zaten iyice asalak hale gelmifl olan kapitalizmin yaflam kaynaklar›ndan biri haline gelmifltir. Ortado¤u günümüze kadar enerji ve silah sanayinin en çok sergilendi¤i bir bölge olmufltur. 20. yy’›n bafllar›nda ‹ngiltere Baflbakan› Churchill’in “bir damla petrol bir damla kandan de¤erlidir” belirlemesi Ortado¤u’nun bugüne kadarki “kaderini” oluflturur.
2. Ortado¤u’nun emperyalizm ça¤›ndaki önemi a. Ulafl›m ve ticaret yollar› aç›s›ndan önemi Meta ihrac›, kapitalizmin varl›k koflullar›ndan biridir. Meta ihrac›n›n temel arac›, ticaret yollar›d›r. Bugün dünya ticaret yollar›, emperyalist dolafl›m merkezinde yer al›yor. 20. yy’›n ikinci yar›s›ndan sonra ise buna enerji hatlar›n›n eklenmesi bu savafl›m› k›z›flt›rm›flt›r. Özellikle 2000’li y›llar esasta ABD ile Rusya aras›nda keskinleflen çeliflmelerin odak noktalar›ndan birini enerji hatlar› oluflturmaktad›r. Bu yüzden halklar birbirine k›rd›r›lmakta, savafllar ç›kar›lmakta, iflgaller gerçeklefltirilmektedir. ABD’nin Afganistan’› iflgalinin esas nedeni enerji hatlar› üzerinde yer almas›yd›. Afganistan gibi birçok ülke, ticaret ve ulafl›m yollar› üzerinde yer ald›¤› için emperyalist dalafl›n bir parças›d›r. Ortado¤u’nun üzerindeki üç güzergah dünyan›n en önemli ticaret yollar›ndand›r: Basra Körfezi, K›z›ldeniz ve tarihi ipek yolunun güzergah›.
52
Basra Körfezi, dünya petrol tüketiminin yaklafl›k % 31’inin geçti¤i bir yerdir. Körfez, hem Güney ve Do¤u Asya ülkelerine hem de Avrupa ve Amerika ülkelerine giden petrolün ana geçifl güzergah›d›r. Körfezin giriflinde yer alan ve ‹ran’›n sahip oldu¤u Hürmüz Bo¤az›, ABD’nin ‹ran’a sald›rganlaflmas›n›n en önemli nedenlerindendir. Ortado¤u’nun en fakir ülkelerinden olan Pakistan’›n sürekli karmafla içinde olmas›n›n temel nedenlerinden biri de Basra Körfezinin giriflinde yer almas›d›r. Pakistan, deniz ticaret yollar›n›n güvenli¤i ve Orta Asya petrollerinin Güney Asya’ya tafl›nmas› aç›s›ndan jeo-stratejik öneme sahiptir. Basra Körfezine sahip olan güç, di¤er emperyalistlere karfl› çok önemli bir koz sa¤lam›fl olur. Di¤er güzergah olan K›z›ldeniz, Basra Körfezinden daha önemli bir konumdad›r. Basra Körfezinden Avrupa’ya tafl›nan petrolün ve Asya-Avrupa deniz ticaret yolunun ana güzergah›d›r. 1869’da K›z›ldeniz ile Akdeniz’i birbirine ba¤layan Süveyfl Kanal›n›n aç›lmas›yla birlikte önemi kat kat artm›flt›r. K›z›ldeniz, tarih boyunca güçlü devletlerin iflgaline maruz kalm›flt›r. K›z›ldeniz’e k›y›s› olan ülkeler daima hegemonya dalafl›n›n birer parças› olmak zorunda kalm›fllard›r. Yak›n zamanda yüz binlerce insan›n öldü¤ü Darfur Katliam›, Somali’deki çat›flmalar, Eritre ile Etiyopya aras›nda bitmek bilmeyen savafllar, hepsi, emperyalistlerin K›z›ldeniz’e hâkim olma savafllar›n›n birer yans›mas›d›r. Ortado¤u’dan da geçen tarihi ‹pek Yolu, bugün de ticari yol olarak önemini koruyor. Avrupa’dan Toroslar› takip ederek Za¤roslar, ‹ran, Pakistan, Hindistan ve Çin’e uzan›r. Tarih boyunca bu güzergah üzerinde çok fazla say›da devletin kurulmas›-y›k›lmas›, say›s›z savafllar›n olmas›, bu ticaret yolunun ele geçirilmesi u¤runa olmufltur. Günümüzde de kara ve hava yolu ticareti ile ulafl›m› aç›s›ndan önemini koruyan bu güzergah emperyalist dalafl›n odaklar›ndan biridir. Ortado¤u’nun Do¤u Akdeniz k›y›s›, Avrupa ile Afrika aras›ndaki bir ticaret güzergah›n› olufltursa da esas önemi, di¤er güzergahlar›n korunmas› için önemli bir jeo-stratejik konuma sahip olmas›d›r. ‘Bereketli Hilal’in de önemli bir k›sm›n› oluflturan bu bölge, dünyan›n en önemli ticaret alanlar›ndan biri olan Akdeniz havzas›n›n do-
¤u k›sm›n› oluflturuyor ve bölge ülkelerinin güvenli¤i aç›s›ndan da önemli bir konuma sahip. Emperyalizmin, Filistinlileri katledip yurdundan eden ‹srail gibi bir uydu devlet arzulamas›n›n temelinde bölgenin bu önemi yatmaktad›r. 20. yy’›n ikinci yar›s›ndan itibaren petrol ve do¤algaz boru hatlar›n›n öneminin artmas›, bu bölgenin de önemini artt›rm›flt›r. Bu bölge, boru hatlar› ile Basra Körfezine ba¤lanarak, AB ve ABD aç›s›ndan önemi art›r›lm›flt›r. Avrupa’ya giden petrolün bir k›sm› ‹srail’den gemilerle tafl›nmaktad›r. Dolay›s›yla özellikle ABD aç›s›ndan bu bölge, hegemonya emelleri için hayati önemdedir. Ulafl›m ve ticaret yollar›n›n ele geçirilmesi, BOP’nin hayata geçirilebilmesinin temel ayaklar›ndan birini oluflturmaktad›r. Emperyalizmin damarlar›nda petrolün dolaflt›¤› hat›rlan›rsa, bu yollar› ele geçirmek için neden bu kadar sald›rganlaflt›¤› ve silahland›¤› daha iyi anlafl›lacakt›r.
b. Ortado¤u’nun enerji kaynaklar› aç›s›ndan önemi Kapitalist üretim esasta sanayiye dayand›¤› için, enerji sorunu kapitalizmin temel sorunlar›ndan biridir. Avrupa, 1970’lere kadar enerji ihtiyac›n›n % 90’›n› kömürden karfl›l›yordu. Bu durum kömür sendikalar›n›n, Avrupa sendikalar›n›n en güçlüleri aras›nda yer almalar›n› ve Avrupa siyasetinde önemli bir aktör olmalar›n› sa¤l›yordu. ABD, bunu de¤ifltirmek için, “kanatlar› alt›na ald›¤›” Avrupa’n›n petrole a¤›rl›k vermesini sa¤lad›. 1947’de Trans-Arabistan Boru Hatt›’n› infla eden ABD, 80’lere gelindi¤inde kömür sendikalar›n›n etkisini k›rmay› baflarm›flt›. Bu süreç ayn› zamanda di¤er emperyalist ülkelerin de, enerjide petrole a¤›rl›k vermeye bafllad›klar› bir süreç olmufltur. Enerji emperyalistlerin kendi üretimleri için de, temel ö¤elerdendir. Enerji olmazsa üretim durur. Günümüzde enerjinin temeli petrol ve do¤algazd›r. ABD tüketti¤i enerjinin % 45’ini petrolden, % 24,4’ünü do¤algazdan karfl›l›yor. AB’de bu oran s›ras›yla % 37 ve % 24’tür. Sadece emperyalistlerin de¤il di¤er yar›-sömürge ülkelerin de büyük ço¤unlu¤u enerji ihtiyaçlar›n›n önemli bir bölümünü petrol ve do¤algazdan karfl›l›yor. Bu durum emperyalistler aç›s›ndan,
53
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 sömürü çark›n›n devam›, petrol baflta olmak üzere enerji kaynaklar›na hâkimiyeti zorunlu k›l›yor. Ki günümüzde enerji dalafl›n›n en merkezinde enerji kaynaklar›n›n yer almas› da bu zorunluluktan kaynaklan›yor. 2006 y›l› itibariyle dünyada tüketilen enerjinin % 36’s› petrol, % 24’ü do¤al gazd›r. Dünya tafl›mac›l›¤›n›n %95’i petrol ve benzeri hidrokarbonlara ba¤l›d›r. Dolay›s›yla petrol ve do¤algaz, kapitalist üretim ve meta dolafl›mda en önemli hammaddedir. Bu durum emperyalistler için enerji kaynaklar›n›n ne kadar önemli oldu¤unu aç›kça göstermektedir. Günümüzde Ortado¤u, dünyan›n en zengin ve en uzun ömürlü petrol rezervlerine sahip olufluyla tüm emperyalistler için cazibe merkezidir. Orta Asya’dan sonra en zengin do¤algaz rezervlerine sahip olufluyla da ayn› özelli¤ini koruyor. Bugün dünya petrol rezervlerinin % 61,2’si, dünya do¤algaz rezervlerinin % 41’i Ortado¤u’dad›r. Bu oran Kuzey Afrika ile birlikte % 70,2’yi bulmaktad›r. Dünya petrol rezervlerinin ortalama ömrü 41 y›l iken, Ortado¤u, 81 y›ll›k rezerv ömrü ile dünyan›n en zengin rezervlerine sahiptir. Bu durum, ABD’nin, Ortado¤u’yu neden “geniflletti¤ini” de aç›klamaktad›r. ABD, AB, Japonya ve Çin Ortado¤u petrolüne % 40 ile % 60 aras›nda de¤iflen oranlarda ba¤›ml›lar. Dolay›s›yla bu bölge emperyalist güçler için de lider olabilmenin temel bir parças›d›r. Emperyalistler, günümüzde petrolü, siyasal ve ekonomik hegemonya arac› olarak da kullanmaktad›r. Enerji kaynaklar› hâkimiyetini, silah olarak kullanarak, siyasal-ekonomik hedeflerine ulaflabilmekte, sermayenin dizginsizce at koflturmas›n›n önündeki engelleri kald›rabilmektedirler. Dolay›s›yla petrol ve do¤algaz, yar› sömürgelik fleklinde ba¤›ml›l›k iliflkisinin en temel araçlar› aras›nda yer almaktad›r. Emperyalist sermayenin, petrolden ve petrol için verilen-ç›kar›lan savafllardan elde ettikleri kârlar devasa boyuttad›r. Dünyan›n en büyük 500 flirketinin bafl›nda gelen (2005 y›l›nda), Exon Mobil’in 2004 y›l› cirosu 361 milyar dolar, net kâr› 36,1 milyar dolard›r. Listenin ilk bafllar›nda ayr›ca 11 silah tekeli bulunuyor. Dahas›, OPEC üyeleri her y›l s›rf ABD bankalar›na 600800 milyar dolar yat›r›yor. Bu yönüyle mali ser-
mayenin de en önemli kalemlerinden birini oluflturuyorlar. Bölgedeki gerici iktidarlar›n, y›llard›r bu gerici sistemi korumak istemelerinin bir nedeni de petrol ve do¤algazdan gelen devasa kârlar› korumaktad›r. Suudi Arabistan, dünya petrol rezervlerinin % 25’ine Irak % 9,9’una, Kuveyt % 9,4’üne, ‹ran % 11,2’sine sahiptir. Birleflik Arap Emirlikleri (BAE)’nde petrol, tüm gelirlerin % 60’›n›, Irak’ta % 99’unu, S. Arabistan’da % 86’s›n›, ‹ran ve Katar’da % 91’ini oluflturuyor. 197077 y›llar› döneminde GSMH’n›n parasal art›fl oran› S.Arabistan’da % 1000’in üzerinde, BAE’nde % 800, Kuveyt’te % 400 olmufltur. Bu rakamlar, gerici iktidarlar›n neden halklar›na burjuva demokrasisini bile reva görmediklerini ve emperyalizmle derin ba¤lar›n›n nedenlerini ortaya koymaktad›r. Kâr›n bu kadar çok oldu¤u bir yerde en ba¤naz, en gerici ideolojilerin yaflam bulmas›, yaflat›lmas› flafl›rt›c› de¤ildir. Yeri geldi¤inde “demokrasi, insan haklar›, özgürlük” havarisi kesilen emperyalistler, bu gerici iktidarlar› “korumak” için milyarlarca dolar harcamay› göze almaktad›r. “Enerji kaynaklar›na sahip olan dünyaya hâkim olur” belirlemesi, günümüz emperyalist dalafl›n özünü oluflturmaktad›r. Bu dalafl bir yandan dünya halklar› üzerindeki sömürünün yo¤unlaflmas›na di¤er yandan bu bölgelerin devasa boyutlarda silahlanmas›na neden olmaktad›r. ABD’nin, Irak ve Afganistan’› iflgal etmesinin, ‹srail’e Filistinlileri katlettirmesinin, Lübnan’›n sürekli kar›flt›r›lmas›n›n esas nedeni petroldür. ABD, petrolle di¤er emperyalistleri de dize getirmeye çal›flmaktad›r. Büyük ölçüde Ortado¤u petrolüne ba¤›ml› olan AB ve Japonya’n›n ABD ile “ortaklaflma”lar›n›n temel nedenlerinden biri petroldür. Günümüzde petrol, emperyalizm için “ab-› hayat”t›r.
c. Ortado¤u’nun silah pazar› olarak önemi Bir s›n›f›n baflka s›n›flar› tahakküm arac› olan devletin, en önemli kurumlar›ndan biri ordu-silahl› güçtür. Tarih boyunca sömürücü s›n›flar, varl›klar›n› ordular sayesinde koruyabilmifl ve geniflletebilmifltir. Kapitalizm ça¤› or-
54
dular›n ve silahlar›n biçimini de¤ifltirmifltir. Emperyalizm ça¤›nda doru¤a ulaflan bu de¤iflim, çok büyük bir güç ve kâr sa¤layan bir silah sanayinin do¤mas›n› sa¤lam›flt›r. Bugün dünyan›n en güçlü devleti olan ABD’nin ekonomisinin % 80’inin silah sanayine dayanmas› bunun çarp›c› bir örne¤idir. Geçmiflte oldu¤u gibi günümüzde de dünya hâkimiyetinin temel unsurlar›n›n bafl›nda güçlü bir ordu gelmektedir. Ordunun güç ile ba¤›nt›s›na, günümüzdeki en çarp›c› örneklerden birisini de Rusya verir. SSCB’nin da¤›lmas›ndan sonra kurulan Rusya Federasyonu, ekonomisi iyice zay›flam›fl, ordusu küçülmüfl ve eski teknoloji yüzünden etkinli¤ini kaybetmiflti. Uluslararas› rekabet gücünü ve etkinli¤ini de yitirmifl olan Rusya, Putin döneminde büyük bir de¤iflim geçirdi. Putin, Rusya’y› 2006’da, ABD’den sonraki en büyük silah ihracatç›s› haline getirdi. Büyüyen bu askeri gücüne paralel, Orta Asya’y› iyice avucunun içine alm›fl, ABD’yi bu bölgeden neredeyse silmifltir. AB üzerindeki etkisi ve Ortado¤u’daki etkinli¤i de Suriye’ye iki askeri üs kurabilecek kadar artm›flt›r. Rusya, bu askeri gücü sayesinde, dünya hegemonya dalafl›nda en ön s›ralarda yer almaktad›r. Günümüzde emperyalist dalafl›n merkezini oluflturan enerji kaynaklar›n›n hâkimiyeti
ve korunmas› büyük bir silahl› gücü zorunlu k›l›yor. Dünya toplam petrol rezervlerinin yaklafl›k dörtte üçünden fazlas›na sahip olan Orta Asya ve Ortado¤u’nun dünyan›n toplam silah ithalat›n›n da dörtte üçü yapmas› zorunlulu¤un ürünüdür. Dünyan›n en büyük enerji kaynaklar›n› ellerinde bulunduran ABD ile Rusya’n›n dünyan›n en güçlü ordular›na sahip olmas› da bu zorunlulu¤un bir ürünüdür. Silahlanma ve enerji birbirini besleyecek biçimde emperyalist dalafl›n merkezinde yer almaktad›r. Emperyalistler, devasa boyuttaki silahlanmalar ve güçlü ordular ile hem halklar› bask› alt›na alabilmekte hem de di¤er emperyalistleri hâkimiyet alan›ndan uzak tutabilmektedir. Bu yüzden silahlanma her geçen gün artmaktad›r. 2006 y›l› itibariyle dünya toplam savunma giderleri 1,2 trilyon dolard›r. Bunun yaklafl›k yar›s›n› ABD tek bafl›na gerçeklefltirmifltir. ABD’nin, Irak iflgali için harcad›¤› para 1,2 trilyon dolar olarak hesaplanmaktad›r. Arap ülkelerinin 1970-80 aras› y›llarda “petrol krizi”nin de etkisiyle kazand›¤› para 2,4 trilyon dolar iken, bunun 1,155 trilyon dolar› do¤rudan silah al›m› ve savunma giderlerine harcanm›flt›r. ABD, 2007’de kongreden ç›kard›¤› bir kararla Ortado¤u’ya 63 milyar dolarl›k silah sat›fl› öngörmüfl ve 2008 Ocak ay›ndaki Ortado¤u gezisinde Bush taraf›ndan antlaflmaya dönüfltürülmüfltür. Keza Rusya’da baflta Orta Asya, ‹ran ve Suriye’yi silahland›r-
✔ ABD’nin Afganistan’› iflgalinin esas ne deni enerji hatlar› üze rinde yer almas›yd›. Af ganistan gibi birçok ül ke, ticaret ve ulafl›m yol lar› üzerinde yer ald›¤› için emperyalist dalafl›n bir parças›d›r. 55
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 maktad›r. ABD ile Rusya aras›ndaki dalafl›n k›z›flmas› bu silahlanman›n boyutlar›n› her geçen gün art›rmaktad›r. 20. yy’›n ikinci yar›s›ndan beri dünyan›n en fazla silahlanan bölgesi Ortado¤u olmufltur. ABD, silah ihracat›n›n, 1973-78 aras› % 51’ini, 1979-83 aras› % 62’sini Ortado¤u’ya yapm›flt›r. ‹ran-Irak savafl› öncesi Irak, tüm dünya silah ithalat›n›n % 10’unu tek bafl›na yapm›flt›r. Irak’›n silahland›r›lmas›na 20 ülkeden 207 tekel kat›lm›flt›r. Savafl boyunca 53 ülkenin silah tekelleri ‹ran ve Irak’a 50 milyar dolarl›k silah satm›flt›r. Tüm Ortado¤u ülkeleri 80’li y›llar boyunca tüm gelirlerinin % 38’ini silahlanmaya ay›rm›flt›r. Bugün ‹ran, Rusya’n›n en büyük silah pazar›yken Ortado¤u, dünyan›n en büyük cephaneli¤ine dönüfltürülmüfl durumdad›r. Emperyalistler silah sat›fl› ile bir yandan büyük kârlar sa¤larken di¤er yandan da ç›kard›klar› savafllar sonucu y›k›lan ülkelerin “yeniden inflas›” için de kendi tekellerini devreye sokarak kârlar›n› boyutland›rmaktad›rlar. Bu silahlanmalar ile ayr›ca enerji kaynaklar› hâkimiyetini koruyarak kârlar›n› çok boyutlu art›rmaktad›rlar. Bunlar›n yan›nda yar›-sömürgelerin ba¤›ml›l›¤›n› art›r›p di¤er emperyalistleri de s›k›flt›rabiliyorlar. Dolay›s›yla çok yönlü kazançlar› olmaktad›r. Ortado¤u’da silahlanman›n devasa boyutta olmas›n›n en önemli nedenlerinden biri de yo¤unlaflan sömürü ve y›llard›r süren iflgale karfl› geliflen direniflleri bast›rma çabas›d›r. ABD, Afganistan, Irak, Filistin ve Lübnan’daki direniflleri bast›rmak için milyarlarca dolar harcam›flt›r. ABD, s›rf Filistin gibi küçücük bir co¤rafyan›n efsaneleflen direniflini bast›rmak için ‹srail’e son 60 y›lda 280 milyar dolar hibe etmifltir ve halen her y›l 3 milyar dolar “askeri yard›m” yapmaktad›r. M›s›r ve Ürdün’e ‹srail’i tan›d›klar› ve Filistinlileri teslimiyete zorlad›klar› için her y›l 1’er milyar dolar “askeri yard›m” yapmaktad›r. Bunun d›fl›nda milyarlarca dolarl›k bütçeye sahip CIA, direniflleri bast›rmak için Arap gerici iktidarlar› ile kurdu¤u “Safari Kulübü” Fonunu ile sadece Ortado¤u de¤il, dünyan›n her bölgesindeki devrimci, komünist ve ulusal mücadeleleri bast›rmak için kulland›. Bu fonla sa¤lanan paralarla ayr›ca Eritre-Etiyopya aras›nda
savafl ç›kar›ld›¤› gibi, SSCB’ye karfl› silahl› ‹slamc› örgütler de kurdurulmufltur. Ortado¤u’da giderek geniflleyen direnifllerin, bu yönlü silahlanmalar›n sürmesini sa¤layaca¤› aflikard›r. Günümüzde emperyalist dalafl›n yans›d›¤› ilk alan silahlanmad›r. Dalafl›n k›z›flmas›na paralel silahlanma da artmaktad›r. Bu dalafl›n en büyük yans›mas› ise Ortado¤u’da yaflanmaktad›r. Tarih boyunca savafllar›n eksik olmad›¤› Ortado¤u, bu özelli¤ini sürdürmeye devam edecektir. Bu durum dünyan›n en güçlü tekellerinin silah ve enerji tekelleri olmas›na büyük olanaklar sunmaktad›r. Kanla ve barutla yaflayan asalaklar oldu¤u sürece bu durum sürecektir.
d. Ortado¤u’nun pazar olarak önemi Pazar, kapitalist sistemin kalbidir. Pazar yoksa, sistem de yok olur. Pazar daral›rsa, sistem “kalp krizi” geçirir. Pazar olmazsa kapitalizmi ayakta tutan art›-de¤er gerçekleflmez, üretim anlams›zlafl›r. Pazar, tüketimle yaflam bulur. Tüketimin olmad›¤›, az oldu¤u yerde de, tekeller tüketimi artt›racak “ek tedbirler”e giriflir. Bunun en kârl› olan› savafl ç›kartmakt›r. Özellikle ekonomisi silaha dayal› ABD aç›s›ndan savafllar, büyük kâr demektir. Ancak bundan da daha büyük kârlar, bu savafllara ba¤l› olarak veya savafl›n sonunda oluflan pazarlar›n›n ürünü olarak ortaya ç›kar. Ortado¤u, dünyan›n en büyük silah pazar› olmas›n›n yan›nda, bunun ürünü olarak yarat›lan pazarlar aç›s›ndan da emperyalizmin cazibe merkezidir. ABD ekonomisini kontrol eden silah tekelleri, di¤er tekellerin de önünü açar. ABD’nin 1985-89 y›llar› aras›nda, savafl halindeki Irak’a 1,5 milyar dolarl›k bilgisayar ve elektronik malzeme satmas› buna bir örnektir. Yine ABD’nin, Irak Ordusunu modernize etmek için harcad›¤› 19 milyar dolar›n sadece 2 milyar dolar›n›n silah ve mühimmata harcanm›fl olmas› da çarp›c› bir örnektir. Savafl s›ras›nda tüketilen giysi, yiyecek, içecek, teknik malzeme vb. tekellerin kâr›n› boyutland›rmaktad›r. Savafllar halklar için y›k›m iken, tekeller için kâr demektir. Her y›k›ma u¤rayan ülkenin inflas› tekellerin kâr›na kâr katar. ‹ran ve Irak savafl› sonras› bu ülkelerin inflas›na mil-
56
yarlarca dolar harcand› ve bu paran›n büyük k›sm› emperyalist tekellerin kasas›n› doldurdu. Irak’›n Kuveyt’i iflgal etmesi sonucu, Kuveyt’in yeniden inflas› için 200 milyar dolar harcand›. Bu “yeniden infla” için aç›lan ihalelerin % 70’ini ABD alm›flt›r(17). ABD, henüz Irak’tan ç›kmadan, Irak’›n “yeniden infla”s› için ihaleleri yapt› bile. Hemen hemen bir sektörü kapsayan bu “yeniden infla”lar tekellere, pazar alan›n› geniflletmeden pazarlar›n› büyütme olana¤› sa¤lamaktad›r. Her savafl, “by-pass etkisi” yaratarak kan dolafl›m›n›n tekrar h›zlanmas›n› sa¤lamaktad›r. Dünyan›n, en gerici olmas›n›n yan›nda en zengin iktidarlar› aras›nda yer alan Körfez ülkelerinin, lüks ürünlerin tüketiminde dünyan›n ilk s›ralar›nda olmas› da Ortado¤u’yu emperyalistler aç›s›ndan cazibe merkezine dönüfltürmektedir. Sadece lüks tüketim mallar› aç›s›ndan de¤il, ekonomik üretimleri petrole dayand›¤› için hemen her türlü meta ithalat›n› zorunlu yapmalar›ndan dolay› da cazibe merkezidirler. Körfez ülkeleri dünyan›n en büyük, en lüks otel ve ma¤azalar›na sahiptir. Hareminde yüzlerce kad›n bulunan krallar ve prenslerin günlük harcamalar› milyon dolarlar› bulabiliyor. Prensler, ihtiflam için 1,2 milyar dolara hastane yapt›rabiliyor. Bir gecede 10 milyon dolar› kumlarda kaybetmek, bu asalaklar için güç ve gösterifl anlam›na geliyor. Mücevherinden otomobiline, villas›ndan giyimine kadar s›rf bu prenslerin harcamalar› milyonlarca dolar› buluyor. Bu yönüyle bir çok tekelin en büyük pazar pay› Körfez ülkelerinden gelmektedir. Ortado¤u bu yönüyle de emperyalizmin yaflam alanlar›ndan birini oluflturmaktad›r. Dünyada, pazar alanlar›n›n paylafl›lm›fl olmas›, bir 3. Emperyalist Paylafl›m Savafl›n› göze alamayan tekeller için Ortado¤u –ABD Baflkan› Nikson’un dedi¤i gibi- “yaflamsal ç›kar alan›” getirmektedir.
e. Ortado¤u’nun, dünyaya hakim olma stratejileri aç›s›ndan önemi Co¤rafi konum, hammadde kaynaklar›n›n korunmas› ve meta ticareti aç›s›ndan stratejik
bir özelli¤e sahiptir. Ortado¤u, co¤rafi konumu dolay›s›yla, tarih boyunca sömürücü s›n›flar›n ilgi oda¤› olmufl; savafl ve fliddet günümüze kadar eksik olmam›flt›r. Tarih boyunca kurulan imparatorluklar›n birço¤u ya burada kurulmufl ya da buraya sahip olmufllard›r. Kapitalizmin geliflmesiyle birlikte Ortado¤u’nun jeo-stratejik önemi katlanarak artt›. Dünyan›n co¤rafik olarak paylafl›m›, 20. yy’›n bafl›nda birkaç emperyalist haydut taraf›ndan tamamlanm›flt›. Yüzy›l›n hemen bafl›nda 6 emperyalist devlet dünyan›n yaklafl›k % 90’›n› idare ediyordu. 1876’da Afrika’n›n % 90’› Afrikal›lar›n iken, 1900’e gelindi¤inde Afrika’n›n % 90’› Avrupal›lar›n eline geçmiflti. Emperyalistler aras› hegemonya dalafl›, dünyadaki önemli bölgelere a¤›rl›k verecek jeo-stratejik teoriler üretmeye ve uygulamaya zorlad›. Dünyan›n hâkimiyeti çerçevesinde oluflturulan üç temel strateji günümüze kadar varl›¤›n› sürdürmektedir. Kara hakimiyeti kavram›n›n öncüsü Mackinder’e göre, dünyaya hâkim olmak için dünyan›n en önemli kara parças› olan Avrasya’ya hâkim olmak gerekir. Bu bölge, bat›dan Volga Nehrini, do¤udan Bat› Sibirya’y›, Kuzeyden Kuzey Buz Denizi’ni, güneyden ise Himalaya’y› s›n›rlar› içine almaktad›r. Mackinder, bugün Orta asya diye tabir edilen bu bölgeye, dünyan›n kalbi (heartland) ismini vermifltir. 1990’a kadar SSCB’nin hâkimiyetinde olan bu bölge, günümüzde Rusya’n›n denetimindedir. Bu bölge dünyan›n en zengin do¤algaz rezervlerine, zengin petrol ve maden kaynaklar›na (alt›n, gümüfl ve uranyum baflta olmak üzere çok zengin maden yataklar›na) sahiptir. Kalabal›k nüfusu, genifl co¤rafyas› ve jeo-stratejik önemi dolay›s›yla, günümüzde emperyalist dalafl›n merkezlerinden birini oluflturuyor. “Dünyan›n Kalbi” stratejisine karfl›l›k, Amerikal› stratejist Spykman, “Çevre Kufla¤› (Remland)” stratejisini gelifltirmifltir. Spykman’e göre, dünyaya hâkim olmak için dünyan›n kalbi Avrasya’y› çevreleyen çevre kufla¤›na hakim olmak gerekir. Bu alan Norveç’ten bafllay›p, Bat› Avrupa, Ortado¤u, Hindistan, Çin ve Kore’yi kapsayan bir kuflakt›r. Bu stratejiyi –k›smi de olsa- 2. Emperyalist Paylafl›m Sava-
57
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
✔ Tüm strateji ve kuramlar Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
içinde Ortado¤u’nun önemli bir yeri vard›r. “Dünyan›n Kalbi”ni çevrelemesi, çevre kufla¤› ve deniz hakimiyeti stratejisinin merkezinde yer almas›, önemli kilit tafllar›na sahip olmas› dolay›s›yla, dünyaya hâkim olmak isteyen emperyalistlerin bafll›ca dalafl alanlar›ndan birini oluflturuyor.
fl›’ndan beri ABD uygulamaktad›r. Bu strateji çerçevesinde NATO, CENTO (Merkezi Antlaflma Örgütü) ve SEATO (Güneydo¤u Asya Antlaflmas› Örgütü) kurularak çevre kufla¤› oluflturuldu. Bu strateji esasta SSCB ve sosyalist Blok’a karfl› oluflturuldu. NATO, bat›dan; CENTO güneyden (Yeflil Kuflak Projesi ile) ve SEATO ise güneydo¤udan Orta Asya’y› çevreliyordu. SSCB’nin ve Sosyalist Blok’un da¤›t›lmas› bu stratejinin önemini azaltmam›flt›r. CENTO’nun ifllevsiz kalmas›na ra¤men ABD, hala Orta Asya’ya hâkim olan Rusya’y› çevrelemeye devam etmektedir. NATO’yu bu amac› için Ortado¤u ve Orta Asya’da etkili k›lmaya çal›flarak bu çevre kufla¤›n› sa¤lamlaflt›rmaya çal›flmaktad›r. Di¤er bir kuramsa “deniz hâkimiyeti stratejisi”dir. ABD’nin çevre kufla¤› ile birlikte uygulad›¤› bu kuram, dünya denizlerinin stratejik noktalar›na askeri güç yerlefltirmeyi öngörüyor. ABD, 1. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras›nda dünya denizlerinin hâkimiyetini eline geçirdi. Hala ABD’nin tüm denizlerde ve k›y›larda yaklafl›k 450 bin askeri bulunuyor. Onlarca uçak gemisi Atlantik, Pasifik, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Basra’da daimi olarak bekliyor. Deniz Kuvvetleri, ABD tarihi boyunca en önemli silahl› kuvvet olmufltur. ABD iflgallerinin büyük ço¤unlu¤u deniz piyadeleri taraf›n-
dan yap›lm›flt›r. ABD’nin askeri gücünü esasta amiraller yönlendirmektedir. ABD, bu deniz gücü sayesinde dünya ticaret yollar›n›, özellikle çevre kufla¤› s›n›rlar› içindeki yollar› denetim alt›nda tutabilmektedir. Ayr›ca, dünyan›n hemen her bölgesine çok k›sa bir süre içinde askeri harekât yapabilme olana¤›na da sahip oluyor. ABD, deniz hâkimiyeti sayesinde hem yar›-sömürge ülkeleri, hem de di¤er emperyalistleri sürekli bask› alt›nda tutabilmektedir. Bu üç temel strateji d›fl›nda, esasta Avrasya için üretilen bir kuram da Z. Brezinsky’ye aittir. 1970’lerden beri ABD d›fl politikas›n›n etkili isimlerinden olan Brezinsky, Avrasya’n›n egemenli¤i için “Jeo-stratejik Kilit Tafl›” teorisini savunmufltur. Bu teoriye göre kilit tafl› olarak bat›da Federal Almanya ile Polonya, do¤uda Güney Kore ile Filipinler, güneybat›da ise Afganistan ve Pakistan’› kabul eder. ABD’nin en çok önem verdi¤i ülkeler aras›nda bulunan bu “kilit tafllar›” bulunduklar› co¤rafyalarda önemli jeo-stratejik özelliklerini korumaktad›rlar. Tüm strateji ve kuramlar içinde Ortado¤u’nun önemli bir yeri vard›r. “Dünyan›n Kalbi”ni çevrelemesi, çevre kufla¤› ve deniz hakimiyeti stratejisinin merkezinde yer almas›, önemli kilit tafllar›na sahip olmas› dolay›s›yla, dünyaya hâkim olmak isteyen emperyalistlerin bafll›ca dalafl alanlar›ndan birini oluflturuyor. ABD, 2004 y›l›nda ilan etti¤i BOP ile, Orta ve Güney Asya ile Kuzey Afrika ve Arap Yar›madas›n› -hâkimiyet alan› aç›s›ndan- birlefltirmeyi planl›yor. ABD 2007’ye kadar heartland ve rimland (kenar kuflak) stratejilerinin bir bileflimini uygulamaya çal›flt›. Ancak 2005’te Özbekistan’daki askeri üssünü de kaybettikten sonra, Orta Asya’daki etkinli¤i neredeyse s›f›rlanma aflamas›na geldi. Orta Asya’da Rusya ile bafla ç›kamayan ABD, 2007’de Orta Asya’y› Güney Asya Komutanl›¤›’na ba¤lad›. Daha önce Ortado¤u ve Kuzey Afrika ile birlikte Merkez Komutanl›¤›’na (Cent-Com) ba¤l› olan Orta Asya üzerindeki emelleri zay›flayan ABD, Ortado¤u’ya daha fazla a¤›rl›k vermeye bafllad›. Bu amaçla bir Afrika Komutanl›¤› kurarak, Ortado¤u hâkimiyetini pekifltirmeyi ve AB ile Rusya’n›n etkinlik sahas›n› daraltmay› planl›yor.
58
ABD, BOP ile dünyan›n en zengin enerji kaynaklar›n› ele geçirme stratejisini uygulamaya soktuysa da dengeler bu hedefini daraltmaya zorlam›flt›r. ABD, yeni oluflan dengelerde Ortado¤u’yu korumak için daha fazla sald›rganlaflmaktad›r. Afganistan ve Irak’› iflgal etmesi, ‹ran ve Suriye’ye karfl› sald›rganlaflmas›, Kuzey Irak’ta yeni bir uydu devlet kurmak istemesi, hepsi, Ortado¤u’yu kaybetme korkusunun yaratt›¤› politikalar›n ürünüdür. ABD, Ortado¤u’da kaybetmesi durumunda, dünya hâkimiyeti hayallerinin sönece¤ini iyi bilmektedir. Rusya’n›n gittikçe güçlenmesi, Ortado¤u’da ‹ran ve Suriye üzerinden etkinli¤ini art›rmas›, onu daha çok h›rç›nlaflt›rmaktad›r. Emperyalist dalafl›n merkezinde yer alan Ortado¤u’nun, ABD’nin hayallerinin de merkezinde yer al›fl› dolay›s›yla, savafllardan bafl›n› kald›ramayaca¤› aflikard›r. Ortado¤u, di¤er emperyalist ülkeler için de hayati bir öneme sahiptir. AB ve Japonya’n›n da dünyaya hâkim olma emelleri diri olsa da, askeri ve ekonomik olarak yeterince güçlü olmad›klar› için ABD’ye ba¤›ml› hale gelmifllerdir. Bu durum ya onun peflinden sürüklenmelerine ya da ortak politikalar üretmeye zorluyor. AB’nin NATO’nun Ortado¤u ve Orta Asya aç›l›m›na destek vermesi bu ba¤›ml›l›¤›n›n ürünüdür. Japonya’n›n Irak iflgaline, Trans-Afgan Projesine verdi¤i destek de benzer nedenledir, ‹ngiltere’nin ABD’nin kuyru¤una yap›flmas›, Sarkozy dönemi Fransa’s›n›n ABD ile iflbirli¤ine girmesinin temel nedenleri de ayn›d›r. Büyük ölçüde Ortado¤u petrolüne ba¤›ml› bu ülkeler, güçsüzlükleri ve olanaks›zl›klar› karfl›s›nda ABD ile iflbirli¤i yapmak zorunda kal›yorlar. Ortado¤u’nun jeo-stratejik önemi ve zengin petrol yataklar›, emperyalistler aras› bu iliflkileri belirleyebilecek kadar büyük bir öneme sahiptir. Di¤er özellikleriyle birleflince Ortado¤u’nun neden emperyalist dalafl›n merkezi oldu¤u daha iyi anlafl›l›r. Kana doymayan emperyalistlerin, Ortado¤u’yu savafl alan›na çevirmeleri “yaflamsal ç›kar”lar› gere¤idir. Emperyalistler bu bölgeyi hâkimiyetleri alt›nda tutmak veya ele geçirmek için, halklara tonlarca bomba
ya¤d›rmaktan, yüz binlerce insan› öldürmekten, milyonlarcas›n› evsiz, aç b›rakmaktan çekinmemektedirler. Bu u¤urda hala dünyan›n gözü önünde Filistinlileri toplu halde katletmeye devam edebilecek kadar gözlerini kan bürümüfltür. Ortado¤u, emperyalizmin temel g›das›n›n kan ve barut oldu¤unu her geçen gün daha fazla göstermektedir.
C. ABD ve Ortado¤u 1. ABD’nin kanl› tarihi ve Ortado¤u hâkimiyeti ABD, kanla kurulmufl ve kanla beslenen bir devlettir. Amerika k›tas›n›n iflgal edildi¤i 1492’den, ABD’nin ba¤›ms›zl›¤›n› ilan etti¤i 1783 y›l›na kadarki süreç olsun, daha sonraki emperyalist sürecinde olsun fliddet, katliam, iflgal ve savafl›n içselleflti¤i bir kültür yarat›lm›flt›r. Milyonlarca K›z›lderili’nin yaflad›¤› bir k›tan›n iflgaline ve ilhak›na “keflif” diyecek kadar ›rkç›, dünyay› beyaz adam›n yönetmesinin “ilahi takdir” oldu¤unu iddia edebilecek kadar floven bir yap›ya sahiptir. ABD topraklar›, iflgalin ilk y›llar›ndan itibaren “üstün beyaz ›rak” ideolojisinin, katliamlar›n k›l›f› yap›ld›¤›na tan›k oldu. Do¤ayla iç içe ve komünal bir sistemle yaflayan yerliler “vahfli”, ilan edilerek önce kafalar› kesildi. Yüz binlerce yerlinin kesilmifl kafas›na ödüller konarak etnik k›y›m yap›ld›. Daha sonra –teknik zorluklar›ndan kaynakl›- kafa derisi ve kulaklar›n kesilmesinin yeterli görüldü¤ü bu uygulama ile “beyaz adam” topraklar›n hepsine sahip oldu. Yerlilerin, daha sonralar› “beyaz adam”dan ö¤renerek intikam amaçl› yapmaya bafllad›¤› bu uygulamay› ABD egemenleri çarp›tarak yerlilerin “vahfli”ligine “kan›t” olarak gösterdiler. Katliamlar›n tepki çekti¤i durumlarda ise yerlilere virüslü battaniyeleri “bar›fl hediyesi” olarak verip milyonlarca yerliyi “kans›z” katlettiler. “Beyaz Adam” tüm bu katliamlar› “takdiri ilahi, tanr›n›n verdi¤i bir misyon” gere¤i yap›yordu. “Beyaz Adam›n Tanr›s›”, ruhsal temizlik için kan ak›t›lmas›n› flart kofluyordu. Günümüzde hala resmi ideoloji olarak etkinli¤ini koruyan bu ideoloji, ABD’nin özüdür.
59
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
✔ Kara hakimiyeti kavram›n›n Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
öncüsü Mackinder’e göre, dünya ya hâkim olmak için dünyan›n en önemli kara parças› olan Avras ya’ya hâkim olmak gerekir. Dünyan›n en büyük etnik katliamlar›n›n üzerine kurulan ABD, kendisini “özgürlük idolü” olarak göstermeye devam ediyor. “‹nsan haklar› ve demokrasi”nin de havarili¤ini yapan ABD, linçin de anayurdudur. Linç için Klu Klux Klan gibi faflist örgütlerin d›fl›nda bazen binlerce kiflinin kat›ld›¤› ve panay›ra dönüfltürülen linçlerin sonunda, siyahlar›n parmak ve kulaklar›n›n “kolye” yap›lmas› bile s›radanlaflm›flt›. “Özgürlükler Ülkesi” ABD’de siyahlar 1960’lara kadar oy veremiyor, “beyazlar”la ayn› okula bile gidemiyordu. Siyahlar, haklar›n›, silahl› mücadeleyi de içeren çeflitli mücadelelerle kazand›lar. Tüm kazan›lan haklara ra¤men ABD resmi ideolojisinde ›rkç›l›k hala güçlüdür. ABD, iç savafltan hemen sonra tekellerin hâkimiyeti alt›na girdi. Ordu, tekellerin ç›karlar› do¤rultusunda iflgaller ve katliamlar yapmay› günümüze kadar sürdürdü. ABD ordusu, s›rf 1789-1895 y›llar› aras›nda 113 askeri müdahalede bulunmufltur. Günümüzde silah tekellerinin güdümünde olan ABD, iflgalci gelene¤ini sürdürmektedir. ABD’nin emperyalist dalafltaki etkinli¤i Baflkan Monroe zaman›nda bafllar. 1823’te yay›nlanan Monroe Doktrini; “Avrupal›lar›n güney Amerika’ya girme çabalar›n›n, ‘bar›fl ve güvenli¤i’ tehdit edece¤ini” ilan ediyordu. Bu doktrinin ilk silahl› uygulamas› olarak Meksika’ya sald›r›lm›flt›r. Sonradan Güney Amerika, ABD’nin “arka bahçesi” haline getirilmifltir. 1901’de baflkan olan T. Roosevelt ise, Monroe Doktrini’ni gelifltirmifl ve ABD’nin “uluslararas› polis gücü” olarak davranmas› gerekti¤ini savunmufltur. Bu savunu teoride kalmam›fl, ABD bugüne kadar “uluslararas› polis flefi” misyonunu yerine getirmifltir. Roosevelt, 1905 Rus-Japon savafl›ndaki “arabuluculuk” ro-
lü sebebiyle “Nobel Bar›fl Ödülü” de alm›flt›r. ABD bu dönemden itibaren dünyan›n di¤er k›talar›na da “Irak tipi demokrasi ve ‹srail tarz› bar›fl” götürme misyonunu üstlenmifltir. 1921’de ‹ngiltere, Fransa ve Japonya ile bir antlaflma imzalayan ABD, bu ülkelerin (özellikle Japonya’n›n) deniz gücünü s›n›rlamay› baflararak dünya deniz hâkimiyetini ele geçirdi. ‹ngiltere’nin askeri gücünü üçte iki oran›nda düflürmesinin de etkisiyle ele geçirdi¤i bu deniz hâkimiyetini günümüze kadar sürdürmüfltür. 1920’de, 1914’e göre deniz gücünü % 174 oran›nda art›ran ABD, bu dönemden sonra daha fazla sald›rganlaflm›flt›r. Bu sald›rganl›¤›n›n “nimet”lerini de toplamay› ihmal etmemifltir. 1948’de, dünya nüfusunun % 6,3’ünü bar›nd›rmas›na ra¤men, dünya zenginliklerinin % 50’sine sahipti. ABD, 2.Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras›, di¤er emperyalistlerin zay›flamas› sonucu, dünyan›n en güçlü devleti haline geldi. Bat› Avrupa ve Japonya’y› denetimi alt›na ald›. 1990’a kadar “iki kutuplu dünya” olarak ifade edilen emperyalist dalafl›n merkezinde RSE ile birlikte yer ald›. ABD’nin Ortado¤u hâkimiyeti de 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› bafllad›. Petrole dayal› enerji ihtiyac›n›n artmas› ve dünya konjonktürünün lehine olmas› gibi nedenlerle ABD ilgisini Ortado¤u’ya yo¤unlaflt›rd›. 1946’da SSCB’nin ‹ran’dan çekilmesiyle birlikte, ‹ngiltere ile birlikte burada hâkimiyet kurdu. 1953’te petrol tesislerini millilefltiren Musadd›k’› devirerek 1979’a kadar buray› egemenli¤i alt›nda tuttu. S. Arabistan’›n hâkimiyeti esasta 1945’te Roosevelt zaman›nda imzalanan antlaflmalar sonras› gerçekleflmifltir. 1933’te S. Arabistan’la imzalanan antlaflma, dönemin hâkim gücü ‹ngiltere’nin gölgesinde kalm›flt›. ABD, bu dönemde di¤er Körfez ülkelerine nüfuz ederek hâkimiyetini yayd›. 1957’de Baflkan Eisenhower, kongreden “Ortado¤u’da bar›fl ve istikrar› koruma” karar› ç›kartarak, bölgeye gerekirse askeri müdahale yapabilmenin önünü açt›. Bu kararla ABD, Ortado¤u’yu yay›lmac›l›k politikas›n›n merkezine koymas›ndan sonra Baflkan J. Carter döneminde -1980 y›l›nda- “Yaflamsal ç›kar alan›”
60
olarak ilan etti. 1970’lerin bafl›nda ‹ngiltere’nin bölgeden askeri gücünü çekmesiyle birlikte buran›n esas hâkimi durumuna gelmiflti. Bu hâkimiyeti ve sald›rganl›¤› hala sürüyor. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› silahlanmaya daha fazla a¤›rl›k veren ABD, dünyada silahlanmaya en fazla bütçe ay›ran devlettir. Sald›rganl›¤›n›n ve dünyan›n en güçlü devleti olmas›n›n da etkisiyle dünyada en fazla silah ihraç eden devlet olma özelli¤ini y›llard›r koruyor. ABD, Kennedy-Johnson döneminde 59 milyar dolar olan askeri harcamalar›, NixonFord döneminde 82 milyar dolara, Carter döneminde 113 milyar dolara, Reagan döneminde 240 milyar dolara, G. W. Bush döneminde ise (2006 y›l›) 470 milyar dolara ç›kt›. Bush’un bu bütçesi, dünya toplam savunma bütçesinin yaklafl›k yar›s›n› oluflturuyordu. ABD, y›llardan beridir en güçlü orduya sahiptir. Pentagon’un harcamalar› 1980’de 144 milyar dolardan 1990’da 286 milyar dolara ç›kt›. ABD’nin bugün dünyan›n dört bir yan›nda bulunan 400 askeri üstü yüz binlerce askeri konufllanm›flt›r. Tüm okyanus ve büyük denizlerde daimi olarak uçak gemileri bulunuyor. ABD, dünyay› bölgelere ay›rarak, her bölge için bir komutanl›k kurmufltur. ABD, dünya haydutlu¤unu bu devasa güce borçludur. ABD bu devaml› gücün merkezini Merkezi Komutanl›k ad›yla Ortado¤u’ya yerlefltirmifltir. “Yaflamsal ç›kar alan›” olarak gördü¤ü Ortado¤u’yu, daha sonralar› da “Ulusal güvenli¤inin bir parças›” olarak görmeye bafllam›fl ve bölgeye en güçlü askeri birimini yerlefltirmifltir. Merkezi Komutanl›k, bünyesindeki özel kuvvetler, seçkin deniz piyadeleri ve en deneyimli kontralar› ile birlikte ABD’nin en etkili birimidir. ABD’nin Ortado¤u’ya yapt›¤› devasa silahlanmayla birlikte bu komutanl›¤›n niteli¤i birlefltirilince, Ortado¤u’ya verdi¤i önem daha iyi anlafl›lmaktad›r. ABD’nin Ortado¤u’ya ilk kapsaml› askeri müdahalesi Lübnan ve Libya’ya olmufltur. Daha önce de deniz piyadelerinin küçük çapl› askeri müdahalelerine maruz kalan Ortado¤u, 1983’te büyük bir askeri gücün iflgaline maruz kal›r. 1983’te Libya’y› bombalayan ABD, SSCB’ye yak›n olan Kaddafi’yi sindirmeye çal›fl-
m›flt›. Lübnan iç savafl› s›ras›nda ise ‹srail’le birlikte direnifli bast›rmaya çal›flt›. Ancak 1983’te Hizbullah’›n eylemleri sonucu (iki eylemdetoplam 258 askerini kaybedince) Lübnan’dan çekildi. Ancak ABD, askerlerini Ortado¤u’nun denizlerinde ve Körfez ülkelerinde tutmaya devam etti. ABD, Ortado¤u hâkimiyetinin bafllad›¤› dönemlerden itibaren ‹srail’i uydu devlet veya ‹srail’i adeta bir “eyaleti” haline getirmifltir. ‹ran d›fl›ndaki di¤er Körfez ülkelerini 1950’lerden beri hâkimiyeti alt›nda tutmaktad›r. Körfez ülkelerinin petrolünün yaklafl›k % 100’ünü kontrol etmektedir. ABD, 1970’lerin ortalar›nda, SSCB hâkimiyetindeki M›s›r ve Irak’›, ard›ndan Ürdün’ü de hegemonya alan›na kat›nca, buradaki üstünlü¤ü iyice artt›. Geriye Suriye, ‹ran ve Filistin kald›. BOP ile bu üç ülkeyi de dize getirerek Ortado¤u’ya tam anlam›yla hâkim olmay› hedeflemektedir. ABD, 1990’larla birlikte de¤iflen dünya dengelerinde, dünyan›n “jandarmal›¤›” misyonunu ilan etti. “Tek kutuplu dünyan›n tek süper gücü” oldu¤unun ilan›yla sald›rganl›¤› daha fazla artt›. “Jandarma”l›k misyonun ilk provas›n› Irak’a sald›rarak gerçeklefltirdi. Bu sald›r› sonras› ideolojik-siyasal-ekonomik ve askeri kazan›mlar elde etti. Bu “tek kutupluluk” ancak 10 y›l sürdü. Rusya, tekrar sahneye ç›kt›. Putin dönemi Rusya’s› emperyalist dalafltaki yerini 2000’li y›llar›n bafl›nda ald›. Bunun yan›nda Afganistan’daki ve Irak’taki direnifllerin büyümesi ve güçlenmesi, Filistinlilerin teslim al›namamas› ve dünyada 2000’li y›llarla birlikte büyüyen anti-emperyalist hareketler ABD’nin hayallerini bozdu. 2004 y›l›nda ilan edilen BOP çerçevesinde Kafkaslar ve Orta Asya’y› da ele geçirmeyi planl›yordu. Ancak Rusya ve Çin, ABD’nin bu planlar›n› bozdu. fianghay ‹flbirli¤i Örgütü’nün (fi.‹.Ö) iyice güçlenmesi ve ‹ran’a da destek ç›kmas› ABD’nin BOP’nin kapsam›n› –geçici olarak- daraltmas›na neden oldu. Tekrar Ortado¤u’ya yo¤unlaflmas›n› sa¤lad›. Bu amaçla hala Ortado¤u’ya silah y›¤maya devam ediyor. ABD, kanla yaflayan vampirlerden farks›zd›r. Kuruluflunda da, sonras›nda da daima kanla ayakta kalabilmifl ve büyüyebilmifltir. Girdi¤i
61
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
✔ Dünyan›n en büyük etnik katliamlar›n›n üzerine kurulan ABD, kendisini “özgürlük idolü” olarak göstermeye devam ediyor. her ülkeyi, kan›n›n son damlas›na kadar emerek “Yeni Dünya Düzeni”nin eskisinden daha beter oldu¤unu kan›tlam›flt›r. ABD, “yeni dünya” da açl›k, yoksulluk, iflsizlik ve sefaletin katlanmas›nda en büyük rolü oynam›flt›r. ABD, iyice asalaklaflan kapitalizmin doruk noktas›d›r. Emperyalizmin temel niteliklerinin hala net bir flekilde korundu¤unu en aç›k gösteren emperyalist devlettir. ABD tarihi, Lenin’in emperyalizm tezini kan›tlamaya devam ediyor. Ayn› zamanda küçük bir halk›n, büyük bir gücü nas›l dize getirdi¤ine dair de onlarca kan›t sunulmas›na vesile olmufltur.
2. “Yeni Dünya Düzeni (YDD)” ve Büyük Ortado¤u Projesi “Yeni Dünya Düzeni”, ABD’nin 90’larla birlikte kullanmaya bafllad›¤› bir ideolojik sald›r› arac›d›r. Egemen sömürücü s›n›flar, her dönem, kitleleri bast›rmak ve rakiplerini zay›f düflürüp sald›rabilmek için ideolojik manipülasyona ihtiyaç duyarlar. 19.yy’a kadar din, temel ideolojik argüman iken, bu yüzy›lla birlikte “insan haklar›, demokrasi, özgürlük” argümanlar› da ön plana ç›km›flt›r. Bu demagojilerle baz› bölgelere “uygarlaflt›rma seferleri düzenlenmifltir. 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl› sonras› ve 1990 aras›nda ABD ve Bat› Avrupa devletlerinin temel ideolojik ve sald›rganl›k arac› antikomünizm olmufltur. “Demir Perde” olarak lanse edilen sosyalist ülkelerin “demokrasi ve insan haklar›”ndan muzdarip oldu¤unun; bu
“de¤erlerin” liberalizme ait oldu¤unun propagandas› en yayg›n kullan›lanlardand›r. Anti-komünizmi, sald›rganl›¤›n›n ve resmi ideolojisinin temelleri haline getiren ABD, tüm iç ve d›fl politikalar›nda, komünizme en azg›nca sald›ran devlet olmufltur. “So¤uk Savafl” olarak adland›r›lan dönem boyunca ise nükleer silahlar, cayd›r›c›l›k ve tehdit amaçl› olarak sürekli gündemdeydi. ABD, Japonya flehirlerine att›¤› iki atom bombas›n›n yaratt›¤› etkiyi ve korkuyu sürekli diri tutarak SSCB’yi ve dünya halklar›na korku salmak, sindirmek amaçl› sürekli kulland›. Yaratt›¤› “nükleer savafl” sendromu ile yar›-sömürgelerdeki sömürüsüne yo¤unluk kazand›rabildi. 1970’lerin sonlar›nda lokal etkili ve eflyadan çok canl›lara zarar veren Nötron Bombas›’n›n icat edilmesiyle birlikte nükleer silah uzun bir aradan sonra sadece tehdit arac› olmaktan ç›kt›. Özellikle enerji kaynaklar›n› ele geçirmek için bu silah s›kça kullan›lm›flt›r ve hala kullan›lmaktad›r. 80’lerin sonunda gelifltirdi¤i nükleer bafll›kl› uzun menzilli füzeleri ilk kez Körfez Savafl›’nda kullanan ABD böylece silah gücünü, dünyaya naklen sunarak, tüm halklar› sindirmede psikolojik etki yaratmak istemifltir. ABD, bu dönemde Ortado¤u ile yetinmeyerek Kafkaslar› ve Orta Asya’y› da ele geçirmek için çok yönlü faaliyette bulunmufltur. Bir yandan anti-komünizm propagandas› ile buran›n halklar›n› ideolojik manipülasyona tabi tutarken di¤er yandan da bölgede Müslüman nüfusun a¤›rl›kta olmas›n› avantaj olarak kullan›p bölgede ve çevresinde Taliban, El-Kaide vb. gi-
62
bi silahl› ‹slamc› örgütler kurmufl ya da var olanlar› ç›kar politikalar› yönünde kullanm›flt›r. ABD’nin anti-komünizm merkezli çok yönlü sald›r›lar›, revizyonist iktidarlar›n özü ile birleflince ABD baz› hedeflerine ulaflm›fl oldu. 1989’da Berlin Duvar› y›k›ld› ve iki Almanya birleflti. Ard›ndan RSE da¤›ld› ve tüm “sosyalist blok” ülkelerinde kapitalist restorasyon büyük h›z kazand›. Revizyonist iktidarlar, sosyalizm maskesini atarak aç›ktan kapitalizmi savunmaya bafllad›lar ve sosyalizmin kazan›mlar›n› “k›sa bir sürede” yok etmeyi baflard›lar. Dönemin bafllang›c› hem emperyalistler aras› dengelerde hem de emperyalizm ile yar›-sömürge ülkelerin halklar› aras›ndaki çeliflmelerde birçok de¤iflikli¤e neden oldu. Dünyan›n s›n›rlar› yeniden çizilirken, zihinlerdeki s›n›rlarda da büyük de¤ifliklikler oldu. Bu geliflmelerin sonunda ABD “zaferini” ilan etti. “Bafl düflman” olarak ilan etti¤i SSCB da¤›ld›¤› halde anti-komünizm ve anti-Marksizm, “YDD’nin temel ideolojik argüman› olarak kald›. Zafer naralar› eflli¤inden “Komünizm öldü, s›n›flar ortadan kalkt›, ulus devletlerin sonu geldi, liberalizm tarihin sonudur vb.” ideolojik sald›r›lar› yo¤un olarak iflledi. Di¤er emperyalistleri de kuyru¤una takarak, art›k “YDD”nin var oldu¤unu ve dünyan›n “küreselleflti¤ini” ilen ederek s›n›f savafl›m›n›n bitti¤inin propagandas›n› yapt›; art›k dünyada sadece “medeniyetlerin çat›flmas›” var olacakt›! ABD, bu “YDD”nin tek hâkimi ve “jandarmas›” (uluslararas› polis flefli¤inden, uluslararas› jandarma rolüne geçti) oldu¤unu ilan etmeyi de ihmal etmedi. Bu ideolojik sald›r›lar baflta ABD olmak üzere emperyalistlerin as›l korkular›n›, emperyalist dalafl de¤il, ezilen ve sömürülen halklar›n öfkesi oldu¤unu aç›kça göstermifltir. Sözde küreselleflme balonunun söndü¤ü ve “YDD”nin eskidi¤i 2000’li y›llara kadar, dünyay› a¤ gibi saran medya, sanat kurumlar› ile sürekli s›n›f savafl›m› olmad›¤›n› ilan ederek liberalizmi ve kapitalizmi kutsay›p durdu. Sürecin siyasal aya¤› olarak dünyan›n “küreselleflti¤i, s›n›rlar›n kalkt›¤›, ulus devletin bitti¤i” esas al›narak, sermayenin dizginsizce tüm dünyada at koflturabilmesinin önündeki engeller kald›r›ld›. 1995’te
Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulmas›, sermayenin yeni anayasas› MAI’nin ve sosyalizm ile “soysal devleti”nin tüm k›r›nt›lar›n› da süpürecek olan GATTS’›n ilan edilmesi ile bu sürecin önündeki siyasal engeller kald›r›ld›. Böylece “s›n›rlar›n” kimler için kalkt›¤› daha aç›k görüldü. Yeni ideolojik çerçeveye uygun olarak, “kalkm›fl olan s›n›flar”›n yerine “medeniyetler çat›flmas›” tezi esas al›nd›. Dünyada artmaya devam eden çat›flmalar›n, çeliflkilerin s›n›fsal özünü karatmak ve yeni ideolojik argümanlar›n temellerini oluflturmak için bu tez gelifltirildi. Bu teze göre, dünyada çeflitli kimliklerin aras›nda sorunlar vard›r. Din, mezhep, tarikat, cinsiyet, etnisite vb. içerikli bu kimliklerin kültürel “eflitli¤inin” sa¤lanarak “kaynaflmalar›” esas al›n›yordu güya. Tez kültürleri esas ald›¤› için “do¤al olarak” en “geliflmifl, ilerici” kültür olarak Bat› Avrupa’y› ve “torunlar›” olan Kuzey Amerika’y› esas al›rken, do¤u toplumlar›n› –özellikle Ortado¤u’yu “gerici, yobaz, ba¤naz, cahil vs.” olarak tan›ml›yor. Dolay›s›yla “do¤all›¤›nda”, do¤u’yu “uygarl›k, demokrasi, insan haklar›…” götürme “misyonu” bat›’ya (yani emperyalist devletlere) ait oluveriyor. ABD’nin, Ortado¤u iflgalini “meflrulaflt›rma” çabas›nda en çok kulland›¤› argüman da budur. ABD, BOP’nin ideolojik çerçevesini de esasta bu “misyon” üzerine temellendirmifltir. ABD, yeni sald›rganl›k arac› olarak “terörizm”i esas alm›flt›r. Di¤er ideolojik argümanlara uyumlu bir hale getirilen bu yeni araç sayesinde hem ülke içindeki sisteme muhalif hareketlere hem de baflka bölgelerdeki direnifl veya ulusal, devrimci mücadelelere sald›rman›n k›l›f› yarat›labiliniyordu. ABD sadece emekçi ve yoksullar›n hareketlerini de¤il baz› ülkeleri de “terörizm”le iliflkilendirerek bir ilke imza atm›flt›r. Kuzey Kore, ‹ran ve Libya’y› “terörist ülke” ilan ederek, Rusya ve Çin’e olan yak›nl›klar›ndan vazgeçirmeye çal›flm›flt›r. ABD, Afganistan ve Irak’› iflgal ederken de, NATO’nun Ortado¤u ve Orta Asya’ya aç›l›m›n› sa¤larken de “terörle mücadele”yi “temel amaç”lardan biri olarak lanse etmifltir. Filistinlileri teslim almaya çal›fl›rken de en çok kulland›¤› argüman “terörizm”dir.
63
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 “Terör” öyle bir fetifllefltirildi ki, halk›n günlük yaflam›n›n bir parças› haline getirildi. Bombalar›n yaratt›¤› korku, “g›da terörü, trafik terörü, çete terörü, kapkaç terörü vb” di¤er korkularla birlefltirilerek diri tutulmaya çal›fl›ld› ve büyütüldü. Böylece ABD ve di¤er emperyalistlerin, sistem karfl›tlar›na ve muhaliflerine yönelik katliam ve sald›r›lar›na muhalefet de azalt›labildi. Yine bu yöntemle bir zamanlar dünyada genifl bir deste¤e ve sempatiye sahip olan Filistin direnifline de deste¤i azaltmay› baflarm›flt›r. Keza ayn› etkiyi, emekçi ve yoksul kesimlerin öncülerine yönelik sald›r›larda da sa¤layabilmifltir. Emperyalistlerin, “YDD” alt›ndaki ideolojik sald›r›lar› ilk 10 y›lda dünya halklar› ve öncülerinde genifl yank› bulmufltur. Sosyalizm, dünya çap›nda prestij kaybetmifl; sosyalizme ve devrime olan inançta zay›flamalar olmufltur. Özellikle SSCB revizyonizmini merkez alan onlarca örgüt, ya tasfiye olmufl ya da düzen içine kaym›flt›r. “Sivil Toplumculuk” ve “Post-modernizm” ad› alt›nda, “YDD”ni, sol söylemlerle ve argümanlarla savunan hareketler artm›fl, artt›r›lm›flt›r. S›n›f savafl›m›n› yads›may› esas olan bu hareketler “sol” görüntüsü alt›nda emperyalizme büyük hizmetlerde bulunmufltur. Birçok ulusal örgüt de sosyalizmden uzaklaflarak emperyalizmle uzlaflma zeminini geniflletmifltir. ETA, IRA, PKK, FKÖ gibi ulusal örgütlerin çözülmesi esasta bu sürece denk gelmifltir. Dünyan›n birçok bölgesinde yoksulluk, iflsizlik ve açl›k önceki döneme göre çok fazla artt›¤› halde muhalefet ve mücadelede zay›f kalm›flt›r. Bundan faydalanan kan emiciler, bu süreçte sömürüyü yo¤unlaflt›rabilmifllerdir. ABD, bu ideolojik kazan›mlar›na paralel, ekonomik ve siyasal kazan›mlar›n› artt›rd›; pekifltirdi. Ayr›ca yeni bölgelere sahip olma zeminini geniflletmifl oldu. ABD, bu amaçla BOP’ni haz›rlad›. Bu proje ile Ortado¤u’daki hakimiyetini pekifltirmeyi ve bu hakimiyet alan›n› Kuzey Afrika ile Orta Asya’ya yayarak dünyan›n enerji kaynaklar›n›n dörtte üçünü bar›nd›ran bu co¤rafyalara mutlak olarak hâkim olmay› hedefliyordu. Nihayet “so¤uk savafl” döneminde bulamad›¤› f›rsat› yakalayarak, Kafkasya ve Orta Asya’y› ele geçirebilecek nesnel koflullar› ya-
kalayabildi. BOP, ABD’nin bu hedeflerinin genel ad›d›r. BOP (resmi ad›yla Geniflletilmifl Ortado¤u Projesi ve Kuzey Afrika Giriflimi), 1997’de kurulan Yeni Amerikan Yüzy›l› Projesi (PNAC)’nin bir ürünüdür. Yeni muhafazakarlar›n (neo-con) oluflturdu¤u bu projeyi Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz, Dick Cheney, Richard Perle, William Kristol gibi ABD emperyalizminin “flahin” kanad› denen ›rkç›, floven, faflist isimleri haz›rlam›flt›r. Bu çetenin haz›rlad›¤› “Amerikan Savunmas›n› Yeniden Kurmak: Yeni Yüzy›l ‹çin Strateji, Kuvvetler, Kaynaklar” bafll›kl› raporun sunufl k›sm›, BOP’nin içeri¤ini de özetlemektedir: “20. yy. sona ererken, ABD, en önde gelen güç olmufltur… ‹htiyac›m›z güçlü ve bugünün ve gelece¤in sorunlar›n› karfl›lamaya haz›r bir askeriye; d›flar›da Amerikan askerlerini cesaret ve bilinçle gelifltiren bir d›fl politika ve Birleflik Devletlerin global sorumluluklar›n› kabul eden ulusal önderliktir… ABD, Avrupa, Asya ve Ortado¤u’da bar›fl ve güvenli¤in devam›n›n sa¤lanmas›ndan sorumludur. Sorumluluklar›m›zdan kaç›n›rsak, temel ç›karlar›m›z› tehdit etmifl oluruz. 20. yy tarihi bize, koflullar› kriz ç›kmadan önce flekillendirmemizin ve tehditleri de tehlikeye dönüflmeden karfl›laman›n önemli oldu¤unu ö¤retmifl olmal›d›r.” ABD’nin sald›rganl›k manifestosu olan bu rapor, ABD’nin Irak, Afganistan, ‹ran, Suriye ve Filistin’e yaklafl›mlar›n› da daha iyi anlamam›z› sa¤l›yor. “Global sorumluluk” misyonunu “Tanr›dan alan” ABD, bu misyonunu “bar›fl, demokrasi ve özgürlük” retori¤i ile süslemeyi de ihmal etmiyor. ABD, Ortado¤u’ya “demokrasi, insan haklar› ve uygarl›k” götürme misyonunu “Il›ml› ‹slam Projesi” çerçevesinde yürütmektedir. Bu projeye göre, farkl› ‹slam çevreleri aras›nda ayr›m yap›larak, “ehlilefltirilmifl” bir ‹slam’›n hâkim hale gelmesi hedeflenmektedir. Bu politikan›n çerçevesini, CIA’ye ba¤l› düflünce kuruluflu RAND haz›rlam›flt›r. RAND’›n “›l›ml› ‹slam” raporunu yazan Cheryl Benard, ayn› zamanda PNAC’nin de mimarlar›ndand›r. Benard’›n haz›rlad›¤› rapora göre Müslümanlar, 4 kategoriye ayr›l›yor: “Fundamentalistler (radi-
64
kaller), gelenekselciler, modernistler ve laikler.” Benard, bu kategorilere göre flunlar› öneriyor: “Anti-emperyalist ve sosyalist düflüncelerinden dolay› laiklere güvenilmez. Fundamentalist ve gelenekselcilere de. Fundamentalistler ile gelenekselcilerin aras›nda oluflabilecek bir yak›nl›k kesinlikle engellenmeli. Hatta bir birleriyle savaflmalar› sa¤lanmal›d›r. ABD ve Avrupa için güven telkin edenler sadece modernist Müslümanlard›r. Bu grup desteklenmeli, fundamentalistler yok edilmelidir.” Bugün ABD’nin esasta uygulad›¤› politika budur. Türkiye, Filistin, Pakistan, M›s›r, Afganistan gibi ülkelerde “modernistler”i destekleyerek AKP gibi “›l›ml› ‹slam” modelleri yaratmaya çal›flmaktad›r. Kendilerini “muhafazakar demokrat” olarak da isimlendiren bu kesim, emperyalizme uflakl›k etmede di¤er kesimlerden ileridedir. Radikalleri kontrol etmeyi baflaramayan ABD, 21. yy’la birlikte onlar› yok etmeye çal›fl›yor. Geleneksel kesimi de elinden geldi¤ince sistem içinde tutarak radikallerle ba¤›n› koparmaktad›r. Afganistan ve Pakistan’da gelenekçilerin partileflerek uzun y›llar sistem içinde kalmalar›n› ve radikallere tav›r almalar›n› görece
sa¤layabilmifltir. Keza Körfez ülkelerinde yo¤un yaflayan gelenekselcileri tamamen sistem içinde tutmay› baflarabilmifl ve büyük oranda radikalleflmelerini de engelleyebilmifltir. Bunu baflaramad›¤› durumlarda Afganistan ve Pakistan’da oldu¤u gibi gelenekselcilerin radikallerle savaflmalar›n› sa¤lamaktad›r. Ortado¤u’nun en ba¤naz tarikat› olan vahabili¤in etkin oldu¤u Körfez ülkelerinde gelenekselcileri, baflka ülkelerdeki radikallerle (Taliban, Hamas, Hizbullah vb.) savafl›mda da tamamen yan›na çekmeyi baflarm›flt›r. Son y›llar›n en büyük katliam›n› Gazze’de gerçeklefltiren ‹srail’e karfl› ‹slam Konferans› Örgütü’nün, -onca zaman sonrasadece k›namada bulunmas› bu politikan›n ürünüdür. ABD, bu politika ile farkl› Müslüman kesimler aras›ndaki dini farkl›l›klar› kullanarak, sömürüsünün bekas›n› garantileyebilmektedir. ABD’nin bu yaklafl›mlar› ve politikas› esas olmas›na ra¤men, Orta Asya, Suriye, ‹ran ve Filipinlerde, ç›karlar› gere¤i radikal ‹slamc› örgütleri desteklemekten de geri durmuyor. Rakip emperyalistlerin hâkimiyet alanlar›nda veya komünist-devrimcilerin güçlü oldu¤u ülkelerde, radikal ‹slamc› örgütler, ABD’nin vazgeçilmezlerindendir.
65
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 BOP, 2004 y›l›nda aç›kland›¤›nda zaten önemli bir aflamas›na gelinmiflti. Projenin askeri aya¤› esasta 11 Eylül’den sonra bafllar. ABD, “terörizm” bahanesiyle Afganistan’a sonra da Irak’a sald›rd›. Afganistan, Orta Asya petrollerinin Güney Asya’ya tafl›nmas› dolay›s›yla önemli bir konumu vard›. Himalaya’n›n bat›s›ndaki konumuyla ayr›ca Orta Asya’n›n güvenli¤i aç›s›ndan bir kale konumuna sahiptir. Irak ise zengin su, toprak ve maden yataklar›na sahip Mezopotamya bölgesini bar›nd›rmas› yan›nda dünya petrol rezervlerinin % 9,9’una sahip olufluyla ABD’nin öncelikleri aras›nda yer al›yordu. BOP çerçevesinde buraya tam hakimiyet zorunluydu. Irak’›n iflgalinin baflka bir nedeni de Ortado¤u’da yeni co¤rafi s›n›rlar çizerek, Ortado¤u’da –ABD’ye karfl› ç›kabilecek- güçlü bir devletin oluflmas›n› engellemekti. Böylece hegemonya koflullar› geniflleyecektir. Yan› s›ra, ‹srail’i bir türlü Arap halklar›na kabul ettiremeyen ABD, Ortado¤u’da yeni bir uydu devlet kurmak istiyor. Kuzey Irak’ta kurmay› planlad›¤› Kürdistan ile ayn› zamanda ‹ran ve Suriye’nin de kara-hava ba¤lant›s›n› kesmifl olacakt›r ki bunu büyük oranda bugün bile baflarm›flt›r. Böylece Suriye’yi de üç yandan (Türkiye, Irak Kürdistan› ve ‹srail) tecrit ederek hâkimiyetine girmesini sa¤lamaya çal›fl›yor. ABD, ayr›ca Irak iflgalinin psikolojik etkisini de kullanarak, di¤er emperyalistleri peflinde sürükleyebilmekte hem de askeri gücünü alenen dünyaya göstererek dünya halklar› üzerinde bask› kurabilmektedir. Ancak tüm bu ideolojik, politik, askeri sald›r› ve iflgallerine karfl› Ortado¤u’da ifllerin istedi¤i gibi yürümemesi ve rakiplerinin sürekli hamleleri s›k›flt›rmakta ve sald›rganlaflt›rmaktad›r. ABD, 90’larda görece etkinlik kurdu¤u Orta Asya’daki etkinli¤i minimize edilmifltir. En büyük rakibi Rusya Orta Asya’y› avucunun içine ald›¤› gibi Ortado¤u’ya da sarkm›flt›r. “Global sorumluluk” misyonuna ayk›r› olan bu geliflmeler ABD’yi daha fazla kan dökmeye götürüyor. BOP, ABD emperyalizminin hegemonya stratejisidir ve ABD’nin kanl› tarihinin bugünkü zirvesini yans›tmaktad›r.
3. BOP ve NATO Bat› Avrupa’da, komünizmin yay›lmas›n› önlemek amac›yla kurulan NATO, Varflova Pakt›’n›n da¤›lmas›ndan sonra misyonunu biçimsel olarak yitirmifl gözüküyordu. Ancak, kurulufl amac› olan sosyalist blok da¤›ld›¤› halde, gerçek kurulufl amac› halklar›n s›n›f mücadelesine kaymas›n› engellemek oldu¤u için NATO’ya yeni bir biçim ve yeni görevler verildi. NATO’nun, yeni misyonuna iliflkin ilk tart›flmalar 1991’de bafllad›ysa da, yeni misyonun netleflmesi esasta 1999’daki Washington toplant›s›nda gerçekleflti. Sürenin bu kadar uzamas›n›n esas nedeni, Avrupa emperyalistlerinin komünizme karfl› mücadele etmemesi de¤ildi; tersine bu mücadeleyi ABD’nin kuyru¤una tak›lmadan tek bafllar›na yapmak ve etkili bir emperyalist güç haline gelmek istiyorlard›. AB’nin 90’larda iyice ivmelenen ekonomik güçlenmesine paralel ABD ve NATO’nun d›fl›nda bir askeri ittifaka gidilmek istendi. Ancak AB içindeki çatlaklar ile ABD’nin gücü ve müdahaleleri sonucu tekrar NATO içinde, ABD’nin kuyru¤una tak›lmak zorunda kald›. 1999’daki toplant›da NATO’nun, “YDD”ne uygun bir çerçevede esas misyonu “terörizmle mücadele, kitle imha silahlar›n›n –sistem karfl›tlar›nda!- yay›lmas›n› engellemek ve bölgesel bunal›m-istikrars›zl›klar›n yarataca¤› tehditlerle mücadele etmek” fleklinde aç›kland›. Emperyalistlerin en büyük savafl örgütü olan NATO’nun böylece yeni k›l›f› tamamlanm›fl oldu. NATO’nun yeni misyonuna uygun olarak, ayaklanmalar yüzy›l›nda, daha genifl bir co¤rafyada etkili olmas› sa¤land›. Afganistan iflgali bu yeni misyonun ilk askeri aya¤› oldu. NATO’nun esas askeri ve idari gücünü oluflturan ABD, NATO’yu tamamen BOP’nin hizmetine soktu. 2003 y›l›ndaki NATO zirvesinde (Prag’da) söz alan ABD temsilcisi N. Burns, “NATO’nun görevi Avrupa ve Kuzey Amerika’y› savunmaktad›r. Sadece Bat› Avrupa, Merkezi Avrupa veya Kuzey Amerika’da kalarak bunun mümkün olabilece¤ine inanm›yoruz. Askeri güçlerimizi do¤uya ve güneye
66
yaymal›y›z. NATO’nun gelece¤i do¤uda ve güneydedir. Dolay›s›yla NATO’nun gelece¤i Büyük Ortado¤u’dur” dedi. Böylece NATO’nun esas görev alan› da netleflmifl oldu. Bu do¤rultuda 2004 y›l›nda ‹stanbul’da yap›lan NATO Zirvesinde kurulan “‹stanbul Giriflimi” ile NATO’nun Arap ülkeleri ile organik ba¤› ve entegrasyonu sa¤lanm›fl oldu. Körfez ülkelerinin NATO’ya askeri olarak ba¤lanmas›n›n temelleri at›lm›fl oldu. Bu ba¤ yine “terörizmle ortak mücadele” alt›nda yap›lm›flt›r. ABD’nin, BOP’a NATO’yu katmakta ›srar etmesinin birkaç nedeni var. Baflta AB’yi peflinden sürükleyebilmektedir. AB’yi enerjide kendisine ba¤lad›¤› gibi askeri olarak da ba¤layarak onun üzerindeki etkinli¤ini sürdürmeye çal›flmaktad›r. AB ise askeri olarak zay›f oldu¤u için
için ABD’ye çok iyi bir k›l›f sunuyor. NATO’nun esas gücü, kendisi oldu¤u için bir yandan askeri hedeflerine ulaflabiliyor di¤er yandan da genifl bir manipülasyon zemini yaratabiliyor. Baflka bir nedense, gittikçe güçlenen Rusya’ya karfl› ABD’nin, gücünü ve hareket alan›n› artt›rmak istemesidir. AB’yi arkas›na alarak Rusya’ya karfl› ortak politikalar üretebiliyor; bu da Rusya’n›n daha fazla s›k›flmas›n› sa¤layabiliyor. AB ile birlikte defalarca, Rusya’n›n boru hatlar› projelerini sekteye u¤ratabilmifllerdir. ABD, AB arac›l›¤›yla Kafkasya’n›n iki ülkesini (Azerbaycan ve Gürcistan) büyük oranda hâkimiyeti alt›na alabilmifltir. Yine AB yard›m›yla, Rusya’n›n en yumuflak karn› olan Ukrayna’n›n, Rus hâkimiyetine geçmesini büyük ölçüde engelleyebilmifltir. Böylece ABD, Rusya’n›n Do¤u Avrupa ve Ortado¤u’da daha fazla etkinlik kurmas›n› engelleyebilmifltir. ABD’nin, Ortado¤u’da silahlanmay› art›rmas›na paralel NATO’yu da aktiflefltirmesi, daha fazla sald›rganlaflaca¤› ve bölgenin daha fazla fliddete maruz kalaca¤› aç›kt›r. Askeri yo¤unlu¤u paralel geliflen siyasal-ekonomik geliflmeler birlikte de¤erlendirildi¤inde, Ortado¤u’nun savafl sarmal›nda sürüklenmeye devam edece¤i aflikard›r.
4. BOP ve ‹srail
ve enerjide büyük oranda ABD’ye ba¤›ml› oldu¤u için, bu güçsüzlü¤ünü gidermenin bir yolu olarak NATO’da aktif olmaya çal›flmaktad›r. Di¤er bir neden, ABD’nin teflhir olmufllu¤udur. ABD, Ortado¤u’da güçlü bir etkisi olan anti-ABD’cili¤i, “çok uluslu kuvvetler” arac›l›¤› ile azaltmay› hedeflemektedir. ABD’nin ülkesindeki muhalefeti bast›rmak istemesi de baflka bir nedendir. Say›lar› gittikçe artan asker cenazelerinin yaratt›¤› tepkiyi ve savafl karfl›t› muhalefeti bast›rman›n bir yolu olarak NATO’yu etkin kullanmaya çal›fl›yor. NATO, bu amaç
ABD, Ortado¤u’ya verdi¤i önemden kaynakl›, ‹srail’i bir “eyaleti” haline getirmifltir. ABD’nin “yaflamsal ç›kar ve ulusal güvenlik alan›” olan Ortado¤u’da Merkezi Komutanl›k kurmas› verdi¤i önemin askeri aya¤› iken, ‹srail’i uydu devlet veya “eyalet” haline getirmesi de siyasal ayaklar›ndan biridir. ABD, ‹srail ile iliflkilerini, Ortado¤u’nun özgünlü¤üne uygun olarak dini k›l›fa büründürmeyi ihmal etmiyor. “H›ristiyan Yahudiler” olarak isimlendirilen Evanjelistler arac›l›¤› ile emperyal emellerini örtmeye çal›fl›yor. Reagan döneminde Beyaz Saray’a giren Evanjelistler, G.W. Bush döneminde etkinliklerinin doru¤u-
67
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 na ç›karlar. ABD’nin iç ve d›fl politikas›nda Yahudi burjuvazisinin de güçlü bir etkisi vard›r. Bu etki de Bush döneminde doru¤a ç›km›flt›r. Bu flekilde ABD-‹srail iliflkileri “dinsel” bir birli¤in ürünü olarak lanse edilebiliyor. ‹srail’in Ortado¤u’daki esas misyonu ABD ç›karlar›n› korumakt›r. ‹srail gericileri ve burjuvazisinin ç›karlar› ABD ile iç içe geçti¤inden dolay›, varl›k koflullar› ABD olmufltur. Dolay›s›yla tüm Ortado¤u politikas› ve sald›rganl›kta ortaklaflmalar anlafl›r bir durumdur. ABD için ‹srail’in önemi çok yönlüdür. Baflta Do¤u Akdeniz’deki jeo-stratejik konumudur. Bu konum, Do¤u Akdeniz, K›z›ldeniz ve Basra Körfezinin güvenli¤i aç›s›ndan stratejik önemdedir. ABD, M›s›r’› da hâkimiyeti alt›na ald›ktan sonra K›z›ldeniz ve Do¤u Akdeniz’de büyük bir üstünlük sa¤lam›flt›r. ABD’nin Arap devletlerine yaklafl›m› da ‹srail’i önemsemesinin baflka bir nedenidir. ABD, her ne kadar hâkimiyeti alt›na olsalar da Araplara güvenmemektedir. Bunda ABD’nin resmi ideoloji olan “üstün beyaz ›rk” flovenizminin belirleyici bir etkisi vard›r. Yan› s›ra Araplar›n büyük ço¤unlu¤unun Müslüman olmas›, onlar›n kültürel ve ideolojik olarak sindirilebilmesini zorlaflt›rmaktad›r. Bu durum, ABD’nin kültürünü bölgede hâkim k›lmas›n› zorlaflt›rmaktad›r. Bu nedenle y›llard›r, Arap kitlelerden çok, Arap monarflik iktidarlarla iliflkiyi esas alm›flt›r. Bu gerici sistemlerin devam›n› sa¤layarak krallar›-emirleri (dolay›s›yla ülke zenginliklerini) kendine ba¤›ml› tutmaya çal›flmaktad›r. Ancak bu ba¤›ml›l›k da sa¤lam de¤ildir. Çünkü dünyan›n en zengin petrol yataklar›na sahip olan bu iktidarlar›n, daha güçlü bir emperyaliste yanaflmas›n›n zemini çoktur. Dolay›s›yla ABD’nin buradaki varl›¤› ve etkinli¤i gücünü korumas›na ba¤l›d›r. ABD’nin Arap iktidarlar› ve Arap halklar› ile olan çeliflmeleri, bölgede daimi bir antiABD’cilik zemini yaratmaktad›r. ‹ran, bu zemini kullanarak, anti-ABD’cili¤i merkezi politikas› haline getirebilmifltir. Bu geliflmeler ABD’nin BOP’ni tehlikeye sokmaktad›r. Bu çeliflmeler BOP’nin zay›f halkalar›ndan biridir. ABD, bu nedenle, ideolojik ve kültürel olarak da tam anlam›yla nüfuz edebilece¤i, ‹srail
gibi devletlere ihtiyaç duyuyor. ‹srail’in artan önemi BOP’nin merkezi aktörü olmas›n› ve bu da Evanjelistlerin Ortado¤u politikas›nda öne ç›kmas›n› sa¤lam›flt›r. ABD, Ortado¤u’nun en güçlü üst yap› kurumlar›ndan olan dini de kullanarak ‹srail’e hâkimiyetinin bekas›n› sa¤lamaya çal›flmaktad›r. Arap ülkeleri ile böyle bir kaynaflma söz konusu olamamaktad›r. Bu yüzden ‹slam’› “›l›ml›laflt›rmaya” yani “modernlefltirmeye” çal›flarak kültürünü ve ideolojisini –Türkiye’de oldu¤u gibi- genifl kitlelere benimsetebilece¤i bir ortam yaratmaya çal›flmaktad›r. ABD’nin, ‹srail’de oldu¤u gibi Arap ülkelerine de parlamenter sistem getirmeye çal›flmas›, “›l›ml› ‹slam projesi”nin ürünüdür. Monarflik sistemi tam olarak y›kmadan ancak kitleleri daha iyi manipüle edebilece¤i ve kültürünü daha rahat yayabilece¤i bir “ah›r” infla etmeye çal›flmaktad›r. ABD aç›s›ndan, monarflik sistem tüm ülkeye hâkim olma ve di¤er emperyalistleri uzak tutma aç›s›ndan çok elveriflli bir zemin sunuyor. Ama ayn› zemin, bir monark›n baflka emperyaliste kaymas› durumunda tüm ülkeyi kaybetmesi anlam›na gelmektedir. AB’nin de ayn› kayg› ile destekledi¤i “›l›ml› ‹slam projesi” ile iktidardakilerin de¤iflmesinin, o ülkedeki yat›r›mlar›n› esasta olumsuz etkilememesini, en az›ndan “anayasal bir güvence” ile ömrünü uzatmay› hedeflemektedir. Emperyalistler aras› dengenin ve “YDD”nin ideolojik çerçevesinin bir ürünü olan bu proje ile Ortado¤u’ya daha derin nüfuz etme ve sömürünün devaml›l›¤›n› garanti alt›na alma çabas› yatmaktad›r. ABD, böylece ‹srail gibi onlarca uydu devlet yaratma hayalini kuruyor. Bu çeliflmeler, ABD’nin ‹srail’le daha fazla önem vermesine neden oluyor. Ancak ‹srail’i hala istedi¤i konuma getiremedi, yani Arap devletleri ve Arap halklar› taraf›ndan tan›nmas›n› sa¤layamad›. ‹srail’i tan›yan sadece iki Arap ülkesi var: M›s›r ve Ürdün. Ancak bunlar da pahal›ya mal oluyor. Bu ülkelere her y›l 1 milyar dolar veriyor. Ki önceden de her “antlaflma veya bar›fl görüflmesi” öncesinde birçok taviz vermek zorunda kalm›flt›. Bu ülkelerin Filistinlileri teslimiyete zorlamalar› için verdi¤i tavizlerin ifle yaramamas› da ABD’nin iflini zorlaflt›r›yor. Bu yüzden de yo¤un bir flekilde ‹sra-
68
il’in tan›nmas› için çaba harc›yor. ABD, ‹srail sayesinde “batakl›ktan kârl› ç›kma”y› becerebiliyor. ‹srail ile Filistin aras›ndaki çat›flmalar›n süreklili¤i, bölgede de sürekli bir savafl hali yarat›yor. ABD, bu ortam› kullan›p bölge ülkelerini daha fazla silahland›rmak için kullanm›flt›r ve devasa kârlar sa¤lam›flt›r. Bu özellikleri dolay›s›yla ‹srail, BOP’nin “kalbi” konumuna gelmifltir. ‹srail’in zay›flamas› ABD’yi oldukça zay›flatacakt›r. Bu zay›fl›k hem siyasal hem de askeri zay›fl›¤› beraberinde getirerek di¤er emperyalistlerin bölgeye nüfuz etmesini kolaylaflt›racakt›r.
5. BOP ve Filistin ABD’nin, BOP ile hedeflediklerine varabilmesinin önündeki en büyük ideolojik engellerden biri Filistin Direniflinin yaratt›¤› etkidir. Çok küçük bir co¤rafyaya sahip olmas›na ra¤men emperyalizme, Siyonizm’e ve iflgale karfl› direniflin sembolü olmufltur. Özellikle 1970’lerle birlikte tüm dünyaya ad›n› duyuran direnifl, bir sembol olarak baflka ülkelerinin halklar›na umut ve cesaret vermektedir. Yan› s›ra, ABD için hayati önemdeki ‹srail’de “istikrar”›n sa¤lanamamas›na, ‹srail’in rahat uyuya-
mamas›na neden oluyor ve direnifl, kararl›l›¤› ile Siyonizm’in daha fazla yay›lmas›n› önlemektedir. Bunlar›n d›fl›nda baflta Lübnan ve Ürdün olmak üzere M›s›r, Irak ve Suriye’de de örgütlenerek, bu ülkelerin halklar›yla kaynafl›yor; onlar› zulme ve iflgale karfl› bilinçlendiriyordu. Bu özellikleriyle Filistin direniflinin k›r›lmas›, Filistinlilerin teslim al›nmas›, BOP’nin tam olarak hayata geçirilebilmesi aç›s›ndan büyük önem tafl›yordu. Ortado¤u’da direnifllerin artmas›, ABD’nin “YDD” çerçevesindeki ideolojik manipülasyonlar›n etkisini de zay›flatmaktad›r. Bu direnifllerin, ABD hegemonyas›na zarar vermeleri d›fl›nda, Ortado¤u s›n›rlar›n› da aflarak antiemperyalizmi, s›n›f mücadelesini ve ulusal mücadeleyi etkileyerek, emperyalizmin ideolojik sald›r›lar›n› zay›flatmaktad›r. ‹deolojik ve kültürel hâkimiyet kurmadan, sömürüsünü ve iflgallerini uzun süre devam ettiremeyece¤ini Vietnam yenilgisi gibi deneyimlerden de iyice belle¤ine kaz›m›fl olan ABD için, bu direnifllerin k›r›lmas› zorunludur. Özellikle tarihi bir direnifl gelene¤ine sahip Filistin’in bu zorunlulukta ayr› bir yeri vard›r. ABD, bu amaçla Filistin yönetimini teslim almay› baflard›ysa da Filistin halk›n› teslim ala-
69
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 mamaktad›r. Türkiye, M›s›r ve Ürdün gibi Müslüman ülkeleri, Filistinlilerin teslimiyeti için daha aktif olarak devreye soktuysa da yine teslim almay› baflaramad›. S›rf bu direnifli k›rmak için milyarlarca dolar harcam›fl, onlarca katliam yapm›fl; ama yine baflaramam›flt›r. Filistin direniflinin hala sürüyor oluflu, ABD’nin tarihi Filistin co¤rafyas›nda kurulan ‹srail’in, jeo-stratejik konumunun etkisini zay›flatmaktad›r. Ortado¤u’nun en güçlü ordusuna sahip olmas›na ra¤men, bu küçük co¤rafyada hâkimiyet kuramayan ‹srail, tüm yo¤unlu¤unu ve askeri gücünün önemli bir k›sm›n› direnifli bast›rmaya veya direniflçilerden korumaya ay›rmaktad›r. Bu durum di¤er ülkelere yo¤unlaflmay› zay›flatt›¤› gibi Siyonizm’in “vaat edilmifl topraklar›” içinde yer alan Lübnan’a da yeterli müdahaleyi engelliyor. Yine “vaat edilmifl topraklar” içinde yer alan Nil’in do¤u havzas›, Süveyfl Kanal› bölgesi ile Sina Yar›madas›n›, direnifli bast›ramad›¤› için uzlaflmak zorunda kald›¤› M›s›r’a b›rakm›flt›r. Dolay›s›yla Filistin direnifli, Siyonizm’i de ABD emperyalizmini de askeri olarak daraltmaktad›r. Bu askeri durum, direnifl yüzünden, Körfez ülkelerinden ‹srail’e yeni boru hatlar› yap›lmas›n›n da önüne geçmektedir. Özellikle dünyan›n en zengin petrol rezervlerine sahip S. Arabistan’dan, petrolün boru hatlar›yla ‹srail’e oradan Avrupa’ya tafl›nmas›, ABD’ye büyük kârlar ve avantajlar sa¤layabilecekken, Filistin direniflinin varl›¤› buna engel olmaktad›r. Bu özellikleriyle Filistin direnifli ABD’ne ve Siyonizm’e ideolojik, siyasal, ekonomik ve askeri olarak büyük zararlar vermektedir. Dolay›s›yla BOP’nin hayata geçirilebilmesinin önemli bir ad›m›n›, direniflin k›r›lmas› oluflturmaktad›r.
6. BOP ve Lübnan Lübnan, jeo-stratejik konumu ve demografik yap›s› itibariyle, birçok yönden BOP için de önemli bir yere sahiptir. Lübnan, Do¤u Akdeniz’de yer almas› dolay›s›yla, Do¤u Akdeniz’in güvenli¤i, ‹srail’in ve bölgedeki enerji kaynaklar›n›n korunmas› aç›s›ndan önemli bir yere sahiptir. Dolay›s›yla BOP’nin vazgeçilemezleri
aras›nda yer al›yor. Lübnan’›n neredeyse Ortado¤u’nun tüm etnik, dini-mezhepsel kesimlerini içeren nüfus yap›s› dolay›s›yla, ABD’nin “medeniyetler çat›flmas› tezinin arenas› görünümündedir. ABD, s›n›flar›n kalmad›¤›” bir ortam yerine sundu¤u “medeniyetler ittifak›”n› da Lübnan’da sa¤layarak “YDD” için bir model oluflturmay› hedefliyor. Mezhep ve din ayr›l›¤›na dayal› bir iktidar sistemine (ikrarc›l›k) sahip olan Lübnan, s›n›f savafl›m›n›n yerine “kültür savafl›m›”n›n konmas› için en uygun yer. Lübnan’da H›ristiyanlar›n çok olmas› ve siyasette de güçlü olufllar›, ABD aç›s›nda “güvenilir” müttefik demektir. 100 y›l› aflk›n bir süre Lübnan’da esasta H›ristiyan kesime yaslanan emperyalizm, bu kesimin devlet içinde ve ekonomide güçlenmelerini sa¤lam›flt›r. Bu durumun hala sürmesi Lübnan’›n di¤er Arap ülkelerinden farkl› bir biçimde ba¤lanmas›n›, hâkimiyet alt›na al›nmas›n›n zeminini güçlü k›l›yor. Monarflik iktidarlar›n tersine Lübnan’da kurulacak bir H›ristiyan iktidar ABD’nin ç›karlar›na fazlas›yla uygundur. Lübnan’›n demografik yap›s›, ‹slam’›n “›l›ml›laflt›r›lmas›” aç›s›ndan da ABD’ye uygun bir zemin sunuyor. Farkl› din ve mezheplerin güç dengelerine göre belirlenen siyasal ortamda, tüm kesimleri tavizkar ve uzlafl›c› bir zeminde tutuyor. Bu zemin ABD aç›s›ndan hem “güvenilir” müttefiki H›ristiyanlar› hem de “›l›ml›laflma” e¤ilimli Müslümanlar› ayn› anda ve ayn› ortamda destekleme f›rsat› veriyor. Bu da ABD’nin etkisini art›rd›¤› gibi, burada yarataca¤› “›l›ml› ‹slam” modelini “YDD”nin manipülasyon arac› olarak hizmet görecektir. Lübnan, Ortado¤u’da devrimci ve ulusal mücadele gelene¤ine sahip ülkelerden biridir. Feodalizm ça¤›nda, a¤alara karfl› verilen mücadeleler kadar, emperyalizme ve Siyonizm’e karfl› verilen mücadeleler tarihine sahiptir. 1971’de Lübnan’da konufllanan FKÖ ile iflbirli¤ine giren Lübnan direnifli 1976’n›n sonlar›nda ülkenin büyük bir k›sm›n› ele geçirmiflti. ABD’nin Lübnan iflgalini ayn› y›l sona erdirmesini sa¤layacak kadar büyük ve sansasyonel eylemlere imza att›lar. Bu özellikleriyle Lübnan, Ortado¤u’da direnifli ve mücadeleyi temsil edi-
70
yor ve sürekli diri tutuyor. Filistin direnifli ile kaynaflmas› bölgede daha genifl bir direnifl mevzisi yarat›lmas›n› sa¤l›yor. Dolay›s›yla ABD için Filistin halk› ile birlikte Lübnan halk›n›n da teslim al›nmas› BOP’nin selameti aç›s›ndan zorunludur. ABD, Lübnan’› tam hâkimiyeti alt›na almas› durumunda hem co¤rafi olarak hem de siyasalörgütsel olarak Filistin direniflini zay›flatabilecek bir zemine sahip olacakt›r. Lübnan ile Filistin’in ba¤›n› kopararak Filistin’i daha fazla tecrit edebilecektir. Bu da ABD’ye büyük kozlar sa¤layacakt›r. Her parças›n›n ayr› bir öneminin oldu¤u BOP’inde Lübnan, birçok parçay› da etkileyebilecek niteli¤i ile ABD’nin vazgeçilmezleri aras›ndad›r. BOP, birçok aya¤› olan, sömürüyü yayma ve yo¤unlaflt›rma projesidir. ABD’nin 21. yy. hegemonya stratejisidir. Gerek co¤rafi s›n›rlar› ile gerekse kullan›lan askeri güç bak›m›ndan kapsam› çok genifltir. Her ad›m› ve parças› birbiriyle ba¤lant›l› olan bu projenin anlafl›lmas› için parçalar›n tek tek incelenip, genelle ba¤›n›n kurulabilmesi zorunludur. BOP’nin ve ABD emperyalizminin Ortado¤u politikalar›n›n en önemli parçalar›ndan olan ‹srail, Lübnan ve Filistin’in niteliklerinin kavranmas›, emperyalizmin ve siyonizmin niteliklerinin tüm yönleriyle a盤a vurulmas›n› sa¤lamaktad›r. Dolay›s›yla bu parçalar›n anlafl›lmas› inceleme ve araflt›rmam›zda öncelikli s›rada yer almaktad›r.
D. Ortado¤u’da ‹srail Siyonizminin yeri 1.‹srail’in Kadim Tarihi ve Siyonizm’in Mitolojik, Sosyo-Ekonomik Temelleri ‹srail’in tarihi ayn› zamanda Filistin ve Siyonizm’in tarihidir. Siyonizm’in “vaat edilmifl topraklar, Tanr›n›n Krall›¤›, seçilmifl-kutsal halk” demagojilerinin kökeni ‹srail’in ve Yahudilerin tarihinden beslenmektedir. Günümüzde iflgalin, ›rkç›l›¤›n-flovenizmin ve katliamlar›n Ortado¤u’daki bir biçimi haline gelen Siyonizm’in, sosyo-ekonomik ve ideolojik temellerinin an-
lafl›lmas› aç›s›ndan tarihi anlamak zorunludur. Siyonizm, kendisini Yahudilik dini ile özdefllefltirmifltir. H›ristiyanl›k ve Müslümanl›k gibi Sami dinlerden olan Yahudilik, hem bir din hem de etnik köken olarak kabul edilir. Yahudili¤in kökeni Hz. ‹brahim’e (Abraham) dayand›r›l›r. Onlar atfetse de Kur’an bu iddialar›n› yalanlar. (Bakara 140’›nc› ayet) Hz. ‹brahim ile Hz. Musa aras›ndaki dönemde bu kavim ‹braniler olarak isimlendirilirdi. ‹srailo¤ullar› (‹bn-i ‹srail) ismi ise ‹brahim’in o¤lu Yakup’tan gelmedir. Yakup’un di¤er ismi ‹srail’dir. ‹srailo¤ullar› isimlendirmesi, Yakup’tan gelme 12 kabileden geldi¤ini ve ço¤ald›¤›n› düflünen Yahudiler taraf›ndan kullan›lmaktad›r. Yahudilik, H›ristiyanl›k ve Müslümanl›¤›n, mitolojileri aras›nda önemli bir yere sahip olan ‹brahim, Güney Irak’tan Urfa’ya, oradan Kenan’a (Filistin) geçmifl ve “vaat edilen topraklar›” kavmine sunmufltur. Bu mitolojide ‹brahim’in o¤ullar›ndan ‹shak’tan Yahudilerin, ‹smail’den ise Araplar›n geldi¤ine inan›l›r. Yani mitolojik olarak H›ristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar ayn› kökenden gelmifltir. Keza bu üç dinin mitolojik özü ve temelleri de ayn›d›r. Siyonizm (di¤er dinlerin de yapt›¤› gibi) kendini farkl›laflt›rmak için tarihi belli bir kesitten bafllat›r ve ç›karlar›na göre düzenler. Siyonizm, tarihi Filistin topraklar›n›n iflgaline temel olarak yapt›¤› “vaat edilmifl topraklar” demagojisi, tarihsel temellere oturmayan ve tutars›zl›klarla dolu bir iddiad›r. Mitolojik ve dini temellere dayand›r›lmas›n› bir kenara b›raksak bile, tarihin ak›fl› bize buran›n Yahudi topra¤› olmad›¤›n› göstermektedir. Antropologlar, Güney Arabistan’daki bir k›tl›k sonras› Sami ›rk›n›n Suriye yönüne do¤ru göç etti¤ini kabul eder. Sami ›rk›n›n bu göçü sonras› Akadlar, Asuriler, Elamlar (‹ran) Hititler ve Cenaans (Kenaniler =Filistinliler) kavimlerinin olufltu¤unu kabul görür. Tevrat, ‹ncil ve Kur’an mitolojisine göre de bu kavimlerin kökeni, Nuh Peygamberin o¤lu Sam’›n tufan sonras› yay›lmas›ndan gelmektedir. Dolay›s›yla hem bilimsel olarak, hem mitolojik olarak Siyonizm’in iddias› temelsizdir. ‹brahim peygamber, Güney Irak’›n Ur flehrindendir. Bunu Siyonizm de kabul eder. ‹bra-
71
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
✔ ABD’nin Arap iktidarlar› ve Arap halklar› ile olan çeliflmeleri, bölgede daimi bir anti-ABD’cilik zemini yaratmaktad›r. him’in Urfa’ya, oradan –Tanr›n›n emriyle- Kenan’a yerleflmesini, Siyonizm, bu topraklar›n kendisine ait oldu¤u tezine dönüfltürmüfltür. Bu iddiay› da “vaat edilmifl topraklara” tanr› taraf›ndan gönderilen “seçilmifl-kutsal” halk miti ile desteklemektedir. Üstelik, ‹brahim’in kavmi ile M›s›r’a göç edip, kavminin orada yüzy›llar boyunca (400 y›l) köle olarak yaflad›¤›n› kabul etti¤i halde, Filistin topraklar›n›n tanr› taraf›ndan “vaat” edilmesinden dolay› bu topraklarda hak iddia etmeye devam ediyor. Tarihin seyrindeki geliflmelerle bu iddialar›n› –temelsiz bir flekilde- sürdürmeye devam etmektedir. ‹brahim’e ait mitler, ‹srailo¤ullar›n› kölelikten kurtaran Hz. Musa’da geliflkin halde tekrar ortaya ç›kar. Musa, 400 y›l boyunca (mitolojiye göre) köle olarak yaflam›fl ve köleli¤i içsellefltirmifl bir halk› idare edebilecek –yönetebilecek kurallara ihtiyaç duymufl ve Yahudilik dini do¤mufltur. Bu dinin temel ilkeleri olan 10 ilke, o dönemin toplulu¤unun bir arada yaflama kurallar›n› içerir. Musa’n›n mitolojisine dikkat edildi¤inde, Musa’n›n önder olarak, eski al›flkanl›klar›n› ve korkular›n› atamayan kitlelerle mücadelesinin esas oldu¤u görülür. 40 y›l boyunca “vaat edilmifl topraklar” a ulaflamayan ‹srailo¤ullar› (oysa M›s›r ile Filistin komfludur), bu süre sonunda Kudüs’ü “vaat edilmifl topraklar”›n merkezi olarak kabul ederek buray› iflgal ve ilhak ederler. Tanr›n›n oyununa gelip buray› mucize ile de¤il; kendi güçleriyle yani savaflarak al›rlar. Yani Siyonizm flimdi oldu¤u gibi iflgal ve ilhak› “tapu” olarak görüyor ve bu topraklar›n as›l sahibi olan Filistinlilerin “yasal” olarak (Yahudi Tanr›s›n›n yasalar›) bir hak iddia edemeyece¤ini savunuyor. Dolay›s›yla Siyonizmin, temelleri burada da çürük ve tutars›zd›r. Siyonizm’in, temellerinden biri de Birleflik
‹srail Krall›¤›’d›r. ‹srailliler ilk peygamberler devletini kurmakla övünürler. M.Ö. 1030-930 y›llar› aras›nda Birleflik ‹srail Krall›¤›’n› kurarlar. ‹srailo¤ullar›n›n ilk kutsal tap›na¤› burada, Hz. Süleyman zaman›nda infla edilir. Süleyman’dan sonra ise krall›k ikiye bölünür. Kuzeyde ‹srail Krall›¤›, güneyde Judah Krall›¤› kurulur. (Yahudi ismi de Araplar›n Judah ismini devflirmesi sonucu ç›km›fl; “Yahuda” olarak Judah’l› anlam›nda kullan›lm›flt›r. Türkçeye de Yahudi diye geçmifltir.) Kuzey Krall›¤› M.Ö. 722’de Asurlular taraf›ndan y›k›l›r. Güneydeki Judah Krall›¤› ise M.Ö. 586’da Babilliler taraf›ndan iflgal edilir. Tap›nak y›k›l›r ve Kudüs halk› Babil’e sürülür. Bu sürgün dönemi “diaspora” olarak adland›r›l›r, sonradan “sürgünde yaflam› ve yurda dönüfl özlemini” ifade etmeye bafllad›. Diaspora dönemi de Siyonizm’in temellerinden biridir. ‹yice dramatize ederek, “vatanyurt özlemi”ni ifller. “yurdundan kopar›lm›fll›k” demagojisiyle tarihi esasta bu dönemde bafllat›r ve günümüze kadar bu retori¤i kullan›r. M.Ö.539’da Persler, Babillileri yenince Yahudiler, tekrar Kudüs’e döner ve tap›na¤› M.Ö. 520’de yeniden infla ederler. Bu dönem tap›nak kültürü ile birlikte sinagog kültürünün geliflti¤i y›llard›r. Yahudi ruhban s›n›f›n› oluflturan Hahamlar önemli bir konuma sahip olmaya bafllam›flt›r. Bu dönemde hâkim Yahudi s›n›flar ile hahamlar, kitlelerdeki ezilmifllik ve da¤›lm›fll›k psikolojisini, ›rkç›-floven bir tarzda kullanarak, etkilerini doru¤a ç›karm›fllard› ve bunu zenginlefltirmek için kullanm›fllard›r. M.Ö. 333’te Makedonyal› ‹skender, sonra da Roma ‹mparatorlu¤u buray› al›r. Romal›lar, ikinci tap›na¤› da y›kar (Bugün Yahudilerin a¤lama duvar› olarak kulland›klar› y›k›k duvar, bu dönemde y›k›lan tap›na¤›n bir parças›d›r-Süleyman Mabedi); Yahudilerin baz›lar›n› köle yapar baz›lar›n› da sürerler. Böylece Yahudiler 1948’e kadarki döneme kadar kendilerini diasporada sayar. Siyonizm, Filistin topraklar›n›n kendi topra¤› oldu¤unu iddia ederken en s›k› sar›ld›¤› demagoji, Birleflik ‹srail Krall›¤› ismiyle kurulan devletin varl›¤› ile burada hak iddia etmesidir. Krall›ktan önceki dönem esasta tanr›ya yaslan›larak sahiplendi¤i bu topraklar, bu krall›kla
72
beraber daha güçlü ve seküler biçimde da sahiplenilmeye bafllan›r. ‹flgal ile kurulmufl olmas›na ve bu devletin hangi halklar› boyunduruk alt›na ald›¤›na bak›lmaks›z›n bu topraklarda hak iddia edilir. Bunun k›l›f› da mitoslarla örülür. T›pk› K›z›lderilileri katlederek vatanlar›n› iflgal eden ABD’nin, tarihi belli bir kesitten esas olarak bafllat›p, Amerika k›tas›n›n “as›l sahipleri” oldu¤unu iddia etmesi gibi Siyonizm de, tarihi kendi ç›kar›na göre düzenleyip Filistin topraklar›n›n ezeli ve ebedi sahibi oldu¤unu iddia eder. Bu iddian›n temellerini de ABD gibi “üstün ve seçilmifl bir halka”, Tanr›n›n “hediyesi” olarak formüle eder. Siyonizme ismini veren, Kudüs’teki Tap›nak Tepesi Sion’dur. Sion, daha sonralar›, Siyonizm’in ideallerini ve yurt özlemini ifade etmekte kullan›l›r oldu. Siyonizm, ‹srail’in iflgal k›l›f›d›r. ‹srail, Ortado¤u’da savafllar›n, iflgallerin ve sömürünü k›l›f› olan dini temel olarak, ideolojik özünü Siyonizm mitolojisi ile örtmeye çal›flmaktad›r. Siyonizm’in, Kudüs’ü “vaat edilmifl topraklar”›n merkezine koymas› da, bu mitolojik k›l›f›n ürünüdür. Kudüs, tarihsel niteli¤i aç›s›ndan sadece Yahudili¤in de¤il, H›ristiyanl›k ve ‹slamiyet’in de en kutsal mekanlar› aras›nda yer al›r. Ortado¤u’da, dinin etkin gücü, Kudüs’ün de ele geçirilmesini zorunlu k›l›yor. Dinin, ideolojik manipülasyonunun merkezinde yer almas›, Kudüs’ün de bu etkin gücün merkezinde yer almas›n› sa¤l›yor. H›ristiyanlar için Kudüs, H›ristiyanl›¤›n do¤du¤u, Hz. ‹sa’n›n çarm›ha gerilip gö¤e yükseldi¤i yerdir. ‹sa’n›n çarm›ha gerildi¤i yere kurulmufl olan Holy Sepulchere Kilisesi halen H›ristiyanlar›n en kutsal mekanlar›ndan biri ve hac yeridir. Kudüs’te tap›nak tepesinde bulunan Harem-i fierif, Hz. Muhammed’in melek Cebrail ile birlikte Mekke’deki Mescit-i Harâm’dan -uçarak- geldi¤i ve namaz k›ld›ktan sonra Allah’›n huzuruna yükseldi¤i (Miraç Olay›) yerdir. Ayr›ca buras› Müslümanlar›n ilk k›blesiydi. Muhammed’in buradaki alt›n kubbenin alt›nda dua etmifl olmas› buray› Müslümanlar için daha kutsal hale getiriyor. Üç büyük Sami dininin kutsal mekan› olan Kudüs, egemenlerin u¤runa en çok kan döktükleri bölgelerdendir. Kudüs’ün ele geçirilmesi, Siyo-
nizm aç›s›ndan hem kendi kitlesini manipüle etmek hem de di¤er din mensuplar›na bask› kurabilmek aç›s›ndan oldukça önemlidir. ‹srail, Kudüs için “kontrolsüz güç (C. Rice)” kullanmaktan hiçbir zaman çekinmemifltir. Irkç›-floven ve dini temellere sahip Siyonizm için Kudüs, her zaman güç anlam›na gelmifltir. Ortado¤u gerçekli¤inde din ve sembollerin gücü-etkisi hat›rland›¤›nda bu gücün anlam› daha iyi anlafl›lacakt›r. Siyonizm’in temelleri olan “vaat edilmifl topraklar”, “ülkesiz halk” demagojileri tarih çarp›t›larak ve mitolojiye yaslanarak gelifltirilmifltir. Her mitolojik kavram›n ve olay›n alt›nda, sosyo-ekonomik bir temeli, s›n›f çat›flmas›n› görebilmek, bize, tarihi s›n›fsal temelde anlamam›z› ve kitlelerin istemlerinin, ahlak›n›n, çat›flmalar›n›n neden mitolojik-dinsel bir biçime büründü¤ünü anlat›r. Siyonizm, Avrupa’da kapitalizmin geliflmesiyle birlikte yeniden canlan›r ve 19. yy’›n sonlar›nda en son biçime evrilir. Siyonizm, ‹srail devletinin kurulmas›yla birlikte, bu devletin resmi ideolojisi haline gelir. Siyonizm’in canlanmas›, Avrupa’da geliflen H›ristiyan burjuvazinin, Yahudi zengin tüccarlar› d›fllamas› ile bafllam›flt›r. Ortado¤u’nun Müslümanlar›n eline geçmesinden sonra (7. yy), Avrupal› Yahudiler, Müslümanlarla uzak yol ticaretinden zenginlefltiler. Merkantilist dönemle birlikte H›ristiyan tüccarlar, rakipleri olan Yahudi tüccarlar›n pazar›n› ele geçirmek için dini kulland›lar. Yahudili¤in sapk›n din oldu¤u demagojisi ile kitleleri de pefllerinden sürükleyerek Yahudilerin pazar›n› ele geçirdiler. Bunun üzerine Yahudiler, zenginliklerini kullanarak tefecili¤e bafllad›lar. Hem burjuvalara hem de aristokratlara faizle borç vermeye bafllad›lar. Yahudiler, d›fllanmaya bafllad›klar› 12.yy’dan itibaren H›ristiyanlara rüflvet vermek için bir fon oluflturdular. Bu fonla a¤›r vergilerden kurtulup, toprak sahibi olabiliyorlard›. Bu ekonomik birlik, dini birli¤i yeniden infla etme zorunlulu¤unu getirdi. Böylece Yahudiler bu süreçten sonra, ekonomik-siyasal-ideolojik birliklerini sa¤lamada önemli ad›mlar att›lar. 1275’te ‹ngiltere’de Yahudi tefecili¤i yasak-
73
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 land›ysa da etkili olamad›. Yahudiler 14. yy’dan itibaren Avrupa’n›n –ve Osmanl›’n›n- en güçlü tefecileri oldular. Tefecilik, Yahudilik karfl›t› duygular›n, borç alt›ndaki burjuva ve aristokratlar taraf›ndan, kitlelerde yay›lmas›nda araç olarak kullan›ld›. Bu karfl›tl›k birçok yerde fliddete dönüfltü. Birçok bölgede, Yahudilere borcu olan aristokratlar, Yahudilere karfl› linç kampanyalar› bafllatarak borçlar›ndan kurtulmufltur. fiiddetin artmas› sonucu, Yahudilerin büyük k›sm›, kapitalizmin daha az geliflti¤i, Do¤u Avrupa’ya göç ettiler. Do¤u Avrupa’n›n sosyo-ekonomisinden faydalanarak tefecilikle birlikte tüccarl›k da yapmaya bafllad›lar. Bat› Avrupa’da kalan Yahudilerin bir k›sm› ise burjuvalaflarak kapitalist sistemin bir parças› haline geldiler ve güçlendiler. Do¤u Avrupa’da ise kapitalist iliflkilerin geliflmesi, Yahudilerin bir k›sm›n›n tekrar Bat› Avrupa’ya göç etmesine neden oldu. Bu dönem hem Yahudi burjuvazisinin hem de Yahudi proletaryas›n›n ortaya ç›kt›¤› bir dönemdir. Bu dönemde Yahudiler, her iki s›n›f›n ideolojisine sahip olmaya bafllad›lar. Yine bu dönemde doru¤una ç›kan anti-semitizme (Yahudi karfl›tl›¤›) karfl›, Yahudi proletaryas› sosyalizm çerçevesinde mücadele verdi. “Yahudi Sosyalizmi”ni gelifltirerek, di¤er ak›mlarla kaynaflt›lar. Marksist, anarflist, Narodnik vb. tüm ak›mlar›n deste¤ine sahip olmalar›, Yahudi proleter kesimi güçlendirdi. Ancak bu durum, burjuvazinin iflçi s›n›f›na karfl› mücadelesinde, özellikle iflçileri bölmede, anti-semitizmi daha yayg›n olarak kullanmas›na zemin sundu. Bu süreçler boyunca yaflanan geliflmeler, Yahudi burjuvazisi ile Yahudi proletaryas› aras›ndaki çeliflmelerin, din ve Siyonizm vas›tas›yla örtülmesini, s›n›f savafl›m›n›n özünün karart›lmas›n› sa¤lam›flt›r. Bu dönemde, Yahudi proletaryas›, kendi kurtuluflunun ancak bir “Yahudi Devleti”nde görülmesini sa¤layacak bir sosyalizm anlay›fl›na sahipti. Do¤ru s›n›f bak›fl aç›s›ndan yoksunluk, Siyonizm’in, proletarya içinde güçlenmesine zemin sundu. Bu zemin, Yahudi burjuvazisi ve küçük burjuvazisi taraf›ndan sürekli diri tutuldu ve büyütüldü. Anti-semitizmin yaratt›¤› korkuya yaslanan Yahudi burjuvazisi bu sayede zenginli¤ini katlama ola-
na¤› da yakalam›fl oldu. Ayr›ca iflçi s›n›f›n›n birli¤inin önüne büyük engeller koymay› baflard›. 19. yy’›n sonlar›na do¤ru genel durum bu flekildeydi. Anti-semitizm ve Siyonizm, burjuva kesimlerin, kendi pazar alanlar›n› korumak ve yeni alanlara sahip olmak için kulland›klar› etkin manipülasyon araçlar›d›r. H›ristiyan burjuvazisi, devlete hâkim olduktan sonra H›ristiyanl›¤› resmi din olarak kabul eder. Kiliseye karfl› büyük savafl›mlar verdi¤i halde, burjuvazinin din gibi etkin bir manipülasyon arac›n› d›fllamas› düflünülemez. Bu süreç Yahudilerin d›fllanmas›n› artt›rd›. Milyonlarca Yahudi Kuzey Amerika’ya göç etti. Bir k›sm› ise Ortado¤u’ya (Filistin’e) göç etti ve buraya yerleflebilmenin k›l›f›n› da Siyonizm’le sa¤lad›lar. Avrupal› emperyalistler, iki yüzlülükle, kendi ülkelerinde d›fllad›klar› ve ikinci s›n›f insan muamelesi gösterdikleri Yahudilerin kendi ülkelerine sahip olma özlemlerini, emperyal ç›karlar› için kulland›lar.
2. Filistin’e Yahudi Göçü ve ‹srail Devletinin Kurulmas› Avrupa’da anti-semitizmle birlikte geliflipbüyüyen siyonizmin teorik temsilcilerini esasta küçük burjuvazi gelifltirmifltir. Siyonizm’in temellerinin ›rk ve dine dayand›r›larak formüle edilmesi bu dönemde doru¤una ulaflt›. Siyonist önderlerden L. Pinsker “anti-semitimiz, onulmaz, hatta kal›tsal bir psikozdur” derken S. Meisels ise” anti-semitizm ebedidir” demifltir. Siyonizm, anti-semitizmi temel olarak tarihi din ve ›rk savafllar› temelinde aç›klar. Yahudili¤in hem bir din hem de bir ›rk say›lmas› (Yahudi olunmaz, Yahudi do¤ulur) Siyonizm’e hem etnik hem de dini temeller sa¤lam›flt›r. Siyonizm, toplumsal alt yap›y› görmez. Sosyalist k›l›fl› Siyonizm de farkl› bir anlay›fla sahip de¤ildir. Tarihin motorunun, s›n›f savafl›m› oldu¤u yads›n›r. Anti-semitizmin sosyo-ekonomik kökeni görülmez. Bu bak›fl aç›s› ile Siyonizm, anti-semitizm ile özdeflleflir. Öz kavranmay›nca, biçim esas al›n›r ve böylece kültürler, din ve ›rk çat›flmalar› tarihin motoruymufl gibi yan›lg›l› bir alg›lama olur. Yahudilerin, Avrupa’dan göçleri, 19. yy’›n
74
sonlar›nda a¤›rl›k kazanm›flt›r. Rusya’da ise 1881’de Rus çar›n›n öldürülmesinden Yahudiler sorumlu tutularak, Yahudilere karfl› büyük bir fliddet kampanyas› düzenlenir. Rusya’dan da büyük Yahudi göçleri bafllar. Filistin’e büyük göçlerin bafllamas›, “Yahudi Devleti” kurulmas›n› hedefleyen Dünya Siyonist Kongresinin toplanmas›ndan sonra (1897) gerçekleflir. Macaristanl› bir Yahudi olan Theodor Herzl, Filistin’de bir “Yahudi Devleti” kurulmas›n› savunan bir kitap yay›nlad›. Bu kitab›n yay›nlanmas›ndan sonra bu fikirleri paylaflanlarla Dünya Siyonist Örgütü’nü kurar. Bu örgüt bir fon kurarak Filistin’e toplu göçleri organize etmeye bafllar. Toplu göçlerin bafllamas›ndan sonra, Filistin’e on binlerce Yahudi göç etti. Bu göçmenler toprak sat›n alarak koloniler oluflturdu. Toprak sat›n alma ifllerini de daima Siyonist örgütün fonu finanse etti. Yahudiler say›lar› artt›kça güçlendiler. ‹ngiltere’nin de deste¤ini alarak faflist çeteler kurmaya bafllad›lar. Böylece Araplarla Yahudiler aras›ndaki çat›flmalar bafllad›. Toplu güçlerin varl›¤›, Ortado¤u’ya göz koyan ‹ngiltere taraf›ndan bir f›rsat olarak de¤erlendirildi. Ortado¤u’daki ‹ngiliz hâkimiyetinde-
ki Yahudi kolonilerinin, buradaki hakimiyetini art›raca¤›n› düflünüyordu. ‹ngiltere, 1914’de Filistin’i iflgal etti. Yahudilerin göçlerini fiili olarak desteklemeye bafllad›. 1917’de D›fliflleri Bakan› Belfour, Filistin’de kurulacak bir Yahudi devletini destekleyeceklerini bildiren bir mektubu Siyonist örgüte yollar. Belfour Deklarasyonu olarak an›lan bu mektup Yahudi devleti kurulmas›nda önemli bir aflama olarak kabul edilir. ‹ngiltere, 1916’da Fransa ile Sykos-Picot Antlaflmas›n› imzalam›flt›. Bu antlaflma Ortado¤u’yu Fransa ile ‹ngiltere aras›nda paylaflt›r›yordu. Fransa, Kapadokya, Kuzey Irak, Lübnan ve Suriye civarlar›n› ald›. ‹ngiltere ise Filistin, Irak ve Arabistan topraklar›n› ald›. Filistin, K›z›ldeniz’in güvenli¤i ve Arabistan ile ‹ran’dan Avrupa’ya tafl›nacak petrol aç›s›ndan önemliydi. (1908’de ‹ran’da, ard›ndan Arabistan’da petrol bulunmas›, Ortado¤u’yu ‹ngiltere için daha önemli hale getirmiflti.) Dönemin en güçlü emperyalist devleti olan ‹ngiltere, Süveyfl kanal›n›n aç›lmas›yla dünyan›n en önemli deniz ticaret yolu olan K›z›ldeniz’i ve Do¤u Akdenizi tamamen nüfuzu alt›na almak istiyordu. Savafla girmek istemedi¤i Fransa ile ‹talya’ya tali yerleri b›rakt›. ‹ngiltere burada ilk önce bir Arap birli¤i kurmay› planl›yordu. Ancak bunun mümkün olamayaca¤›n› anlay›nca küçük devletler kurmaya giriflti. ‹srail devletinin kurulmas›n› da bu hedefleri aç›s›ndan fiili olarak desteklemifltir. Önceleri Yahudi kolonileri üzerine planlar›n› oturturken, daha sonra fiili olarak ‹srail devletinin kurulmas›n› sa¤lam›flt›r. ‹ngiltere, defalarca Arap isyanlar›n› bast›rm›fl veya faflist Yahudi çetelere destek vermifltir. Araplar›n muhalefetini bast›r-
✔ Mitolojik olarak H›ristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar ayn› kökenden gelmifltir. Keza bu üç dinin mitolojik özü ve temelleri de ayn›d›r. 75
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 mak için bir Yahudi devleti kurulmayaca¤›n› ve Yahudi gücünü s›n›rlayaca¤›n› söyledi. Ancak Yahudilere deste¤i devam etti ve yeni Yahudi kolonileri gittikçe artt›. Bu nedenle ‹ngiltere Araplar›n daha fazla tepkisini çekmifltir. Araplar, Filistin nüfusunun, 1880’de % 87’sini, 1914’te ise % 83’ünü oluflturuyordu. Buna ra¤men, ‹ngiltere Yahudi nüfusuna dayanmay› tercih etti. ‹ngiltere 10 y›l içinde bir devlet kurulmas›n› ve % 30’unun Yahudilerden oluflmas›n› öngörüyordu. Ancak bu süre içinde bunu gerçeklefltiremedi. Araplarla Yahudilerin çat›flmalar›n›n boyutlanmas› buna engel olmufltu. Çat›flmalar sürerken Yahudi nüfusu artmaya devam ediyordu. Nazilerin, Yahudi katliam›n›n etkisiyle Filistin’deki Yahudi nüfusu 1922’de 84 binken 1948’de 650 bine yükseltilmiflti. Siyonizm, Nazilerin Yahudi katliam›na kadar, Filistin’e di¤er ülkelerden daha fazla göç çekmeyi baflaramam›flt›. 1929’a kadar Kuzey Amerika’ya Avrupa’dan 3 milyondan fazla Yahudi göç etmiflti. Di¤er bölgelere (Ortado¤u, Avustralya) on binlerle ifade edilen rakamlarla göç olmufltu. Bu rakamlar Nazilerin Yahudi katliam›n›n, ‹srail devletinin kurulmas›nda çok büyük bir etkisi oldu¤unu göstermektedir. Keza, Siyonizm, Filistinlileri katletmenin ve devlet kurman›n “meflruluk”unu savunmada, bu katliam›n yaratt›¤› etkiyi sürekli ve büyük oranda kullanm›flt›r. Ezilen ve yoksul Yahudilerden, faflizmin kitlesi oluflturulabilmifltir. Almanya’da zulme u¤rayan Yahudiler, “‹ntikam”lar›n› Filistinlilere zulüm ederek almaya bafllad›lar. Ezilen Yahudiler, ezenlerin saf›na geçmiflti. Ülkesinden kovulanlar, Filistinlilerin milyonlarcas›n› ülkelerinden kovdular. ‹ngiltere, 1947’de Filistin sorununu BM’ye devretti. BM, 1947’de bu bölgenin % 56,3’ünü Yahudilere, % 44,7’sini Araplara olacak flekilde iki devletin kurulmas›n› öngören bir karar (181 nolu karar) ç›kard›. ‹ngiltere ve di¤er emperyalistler bu karar› destekledi. Ancak ‹srail 1948’de bu karar›n da d›fl›na ç›karak Filistin’in % 94’ünü iflgal etti. 14 May›s 1948’de ‹srail Devleti, s›n›rlar› belirsiz b›rak›larak ilan edildi. 15 May›s’ta da ‹ngiltere, Filistin’den çekildi. ‹srail, büyük bir soyk›r›ma giriflti. Göçlerle birlik-
te Arap nüfusunu % 20’ye indirdi. Bugün say›lar› 4-5 milyonu bulan Filistinli mültecilerin çilesi bu dönem bafllad›. ‹srail, binlerce y›ld›r bölgede yaflayan Filistinlileri katlederek devletini ilan etmifltir. “Demokrasi” havarisi ABD ve Avrupal› emperyalistler ise bu katliama destek olmufllard›r. ‹srail devletinin kurulmas› bölgede yeni bir dönemin bafllang›c› olmufltur. ‹srail devleti, art›k Ortado¤u politikalar›n›n en önemli parçalar›ndan biri haline gelmiflti.
3. ‹srail’in Arap Devletleri ile iliflkisi ‹ngiltere ve Fransa, Ortado¤u’yu iflgal edince, s›n›rlar› yeniden çizerek, kendi ç›karlar›na göre devletler kurdular. M›s›r d›fl›ndaki devletler, afliretlere göre kurulmufltur. S. Arabistan’da, ‹ngiltere ile iflbirli¤i yapan Suud Aflireti, devleti kurdu. Yine Arabistan’da Hicaz ve civar›nda güçlü olan Haflimilere ise Ürdün kurduruldu. Haflimilerin Prensi Faysal ise Fransa ile ‹ngiltere’nin uzlaflmas› sonucu önce Suriye’ye kral oldu. Ç›kan anlaflmazl›klar sonunda krall›ktan indirildi. Sonra Irak’a kral olarak atand›. Fransa, Lübnan’› Suriye’den ay›rarak Lübnan Cumhuriyeti’ni kurdu. ‹ngiltere ise Körfezde nüfusu çok az olan emirlikleri devletçik haline getirdi. Böylece “yap-boz” tarz› yeni s›n›rlar emperyalistlerce çizilmifl oldu. 1950’lere kadar ço¤unlu¤u iflgal alt›nda veya manda yönetiminde olan bu devletlere 1948’de ‹srail’in eklenmesi, Arap devletlerini rahats›z etti. ‹srailo¤ullar›, 14 May›s’› bayram ilan ederken, Arap ülkeleri bu günü “Felaket Günü” olarak ilan etti. Filistinlilerin katledilmesi, tüm Arap ülkelerinin halklar›nda büyük tepki yaratt›. Arap iktidarlar ise –özellikle M›s›r, Suriye ve Ürdün- tarihi Filistin’i, Yahudilere kapt›rman›n tepkisini yafl›yorlard›. Arap halklar›n›n tepkilerini de kullanarak uzun bir süre ‹srail devletini yok etmeye çal›flt›lar. ‹srail’i yok etmek için sürekli sald›ran iki ülke M›s›r ile Suriye olmufltur. M›s›r, Suriye, Lübnan ve Ürdün 1948’de ‹srail’e sald›rd›. Bu sald›r› anti-semitizm ve “din kardefllerine yard›m” demagojileri ile gerçekleflti. Bu savafl›n
76
sonunda Ürdün, Bat› fieria ve Do¤u Kudüs’ü iflgal, 1950 y›l›nda da ilhak etti. M›s›r ise Gazze fieridini iflgal etti. 1967’ye kadar da kendi yönetiminde tuttu. Ancak bunlara ra¤men ‹srail’i yok etmeyi baflaramad›lar. M›s›r’da 1952’de Hür Subaylar Grubu, darbe yapar ve krall›¤› y›kar, iktidara gelen Nas›r, Arap ulusçulu¤unun önderi olur. Etkisi tüm bölgeye yay›l›r. BAAS bu ak›m›n örgütlü gücü olarak M›s›r, Suriye ve Irak’ta iktidar› ele geçirir. M›s›r 1958’de Suriye ile birleflerek Arap Birli¤i yolunda önemli bir ad›m atar. Ancak bu birlik sadece 3 y›l sürmüfltür. Ancak bu ayr›l›k M›s›r ile Suriye aras›ndaki ittifak› bozmam›fl daha sonra ‹srail’e beraberce yine sald›rm›fllard›r. 1944’te kurulan Arap Birli¤i Örgütü M›s›r, Suriye, Lübnan ve Ürdün taraf›ndan kurulmufltur. Nas›r, iktidara geldikten sonra bu örgütü kullanarak tüm Araplar üzerinde etkili olmaya çal›flt›. 1945’te birli¤e S. Arabistan ve Yemen de kat›ld›. Nas›r’›n tüm çabalar›na karfl›n birlik esasta S. Arabistan’›n güdümünde kald›. Bu örgüt daha sonra da ABD’nin maflas› haline geldi. 1955 y›l›nda Ba¤dat Pakt›’n›n kurulmas›n›, Nas›r, kendisine karfl› bir ittifak olarak de¤erlendirdi. Bu yüzden Süveyfl Kanal›n› millilefltirdi. Bu millilefltirmede, Nas›r’›n “Arap sosyalizmi” demagojisini etkili k›lmak istemesinin de pay› vard›r. Bunun üzerine ‹ngiltere, Fransa ve ‹srail, M›s›r’a sald›rd›. 1956’daki bu sald›r› sonras› ‹srail, Sina Yar›madas›n› iflgal etti. ‹ngiltere ile Fransa ise Kanal› iflgal ettiler. Daha sonra ABD ve BM’nin devreye girmesiyle, Kanal›n aç›k tutulmas› koflulu getirilerek Fransa ve ‹ngiltere’nin iflgalinin sona erdirilmesi sa¤land›. Nas›r, bu savaflta ‹srail, ‹ngiltere ve Fransa’ya kafa tutmufl, onlara ciddi kay›p verdirmifltir. Bu durum, onun prestijini art›rmas›n› sa¤lad›. Prestiji artan Nas›r, yeni bir savafl haz›rl›¤›na giriflir. Filistinli göçmenlerin varl›¤›n› k›l›f olarak kulland›¤› yeni sald›r›ya 1967’de bafllad›. Suriye ve Ürdün’ün de M›s›r’›n yan›nda kat›ld›¤› bu savafl sadece 6 gün sürdü. ‹srail ABD’den ald›¤› yeni silah ve uçaklarla, M›s›r’›n tüm hava kuvvetlerini, havalanamadan imha etti. ‹srail bu savaflta, kendine güvenini iyice art›rd›. Bu savafltan sonra Nas›r, prestijini kaybeder. Arap devletleri ise ‹srail’in gücü karfl›s›nda
daha çekinik davranmaya bafllar, ‹srail, kazançl› ç›kt›¤› bu savaflta Gazze’yi ve Bat› fieria’y› (Do¤u Kudüs’le beraber) geri ald›. Suriye s›n›r›ndan 40 km içeri girerek fiam’› tehdit etti. Ancak RSE ve BM’nin araya girmesiyle Golan Tepelerine kadar geri çekildi. Bu tepeleri iflgal alt›nda tuttu. Bu savaflla birlikte, ‹srail devleti kal›c›l›¤›n› da ilan etmifl oluyordu. Bu savafltan sonra ABD ve RSE uzlaflarak, BM’den 242 Nolu karar› ç›kard›lar. Bu karar “harp yoluyla toprak kazan›mlar›n›n kabul edilemezli¤ini ve bölgedeki her ülkenin güven içinde yaflam hakk›” oldu¤unu ilan etti. BM, bu kararla birlikte ‹srail’in 1967’de iflgal etti¤i topraklardan çekilmesini de istedi. Bu karar, günümüze kadar güncelli¤ini korumaktad›r. Ama ‹srail ve ABD, bu kararlara da uymad›lar. ‹srail, bir devlet olarak “güvenli¤i” için iflgali sürdürmek zorunda oldu¤unu aç›klad›. ABD de ona destek verdi. Karar›n ironik olan yan› ise ‹srail’in 1948’de iflgal ile bir devlet kurdu¤unun “unutulmas›” idi. Bu karar asl›nda ‹srail devletinin Ortado¤u’da kal›c› oldu¤unun BM taraf›ndan teyit edilmesiydi. T›pk› 181 nolu kararda oldu¤u gibi, iflgal meflru görülüyor ve ‹srail’e de “güvenli” yaflam hakk› tan›n›yordu. Dolay›s›yla emperyalistler BM k›l›f› ile ‹srail’in “meflrulu¤unu” sa¤lamada önemli bir ad›m daha atm›fl oluyordu. RSE ise ‹srail’e destek vererek gerçek yüzünü a盤a vurmufltur. ‹srail ve ABD’nin -kendi kurumlar› olanBM’nin kararlar›na uymama pratikleri günümüze kadar defalarca tekrarlanm›flt›r. ‹srail, defalarca BM gözlemcilerini -“yanl›fll›kla”- öldürdü¤ü halde BM, hiçbir zaman ‹srail’i “k›nayamad›”. BM’nin gerçekte kimin kurumu oldu¤u bu pratiklerle defalarca kan›tlanm›flt›r. 1967 yenilgisini hazmedemeyen M›s›r ve Suriye, yeni savafl haz›rl›klar›na giriflir. 1970’de Nas›r gitmifl yerine Enver Sedat geçmifltir. E. Sedat, RSE ile iliflkilerini gelifltirerek silahlanmay› art›rm›flt›. Suriye ile birlikte 1973’te ‹srail’e sald›rd›. Yahudilerin kutsal bayram› olan Yom-Kipur’da sald›rd›lar. Bu bayram› seçmelerinin nedeni Yahudilerin, bu kutsal günde her türlü cihaz› kullanmalar›n›n yasak olufluydu. Ancak bu da ‹srail’i yenmelerini sa¤layamad›.
77
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 Savafl›n bafllar›nda M›s›r, Sina’y›; Suriye’de Golan Tepeleri’ni ele geçirdiyse de, ‹srail bunlar› tekrar geri ald›. M›s›r ile Suriye’yi ma¤lup etti. Bu savafl, SSCB ile ABD’nin yeni silahlar›n› deneme alan›na dönmüfl, ‹srail aç›s›ndan ise Ortado¤u’da “yenilmez” oldu¤unu ilan etti¤i savafl olmufltur. Bu savafl ‹srail devleti ile Arap devletleri aras›ndaki son büyük savaflt›r. ‹srail bu savafltan kazançl› ç›kt›. M›s›r’›n kendisiyle uzlaflmas›n› sa¤lad›. 1974’te M›s›r’la ateflkes imzalad›. M›s›r bu antlaflma ile Sina’y› geri ald›. Enver Sedat, ‹srail’e giderek, ‹srail meclisinde konuflan ilk Arap lider oldu. Ard›ndan 1979’da ‹srail’le bar›fl antlaflmas› imzalad› ve onu tan›d›. ‹srail’i tan›yan ilk Arap devleti olan M›s›r, di¤er Araplar›n tepkisi ile karfl›laflt›. Arap Birli¤i’nin merkezi Kahire’den Tunus’a tafl›nd›. Ancak M›s›r, ‹srail ile iliflkilerini gelifltirmeye devam etti. Bu savafl sonunda ABD, RSE’nin M›s›r’daki etkinli¤ine son verdi¤i gibi, hayati önemdeki Süveyfl Kanal›n›n kontrolünü ele geçirmiflti. ABD, bu sayede Ortado¤u hâkimiyetini önemli bir oranda art›rm›fl oldu. ‹srail ise, Arap devletleri üzerindeki sindirme gücünü art›rd›. Bu savaflla birlikte ABD Oo¤u Akdeniz’in de esas hâkimi durumuna geldi. Bu savafl, ayr›ca El-Fetih’in yalpalamas›na neden oldu. El-Fetih’te “iki devletli çözüm”ü ve ABD ile diyalog kurmay› savunanlar ç›kt›. Böylece ‹srail, bu savafltan ideolojik kazan›mlar da elde etmifltir. ‹srail, Arap devletleri ile girdi¤i savafllar›n tümünde galip gelmifltir. Bu ona büyük bir psikolojik üstünlük sa¤l›yordu. Kendine güveni yan›nda sald›rganl›¤› da artm›flt›. Bir yandan Ürdün s›n›rlar›na di¤er yandan Lübnan s›n›rlar›na girerek FKÖ’ye karfl› sald›r›lar düzenliyordu. Bu sald›r›lar sonradan Lübnan’› iflgal etmesiyle devam etti. ‹srail, Lübnan’daki faflist Falanjistleri kullanarak içi savafl ç›kartt›. 1975’te bafllayan bu iç savaflta FKÖ, Lübnan Ulusal Hareketi (LUH) yan›nda yer ald›. Bunun üzerine ‹srail Suriye’nin Lübnan’› iflgal etmesine (1976’da) göz yumdu. Suriye’nin Lübnan Ulusal Hareketini etkisizlefltirememesi üzerine 1978’de kendisi de Lübnan’› iflgal etti. Suriye kuzeyden, ‹srail
ise güneyden FKÖ ve LUH’ne sald›r›lar›n› yo¤unlaflt›rd›lar. ‹srail, FKÖ’nün direnifli karfl›s›nda ayn› y›l geri çekilerek, Lübnan s›n›r›nda bir tampon oluflturdu. 1982’de iflgali s›n›r›n ötesine geçirerek Beyrut’a kadar girdi. Falanjistlerle birlikte tarihin en büyük katliamlar›ndan birini, Sabra ve fiatilla katliam›n› gerçeklefltirdi. 2000 y›l›na kadar da Lübnan’daki iflgalini sürdürdü. ‹srail, Arap savafllar›ndaki üstünlü¤ün etkisiyle 1981’de Bat› fieria’y›, 1982’de de Golan Tepelerini ilhak etti. Gazze ile Bat› fieria’n›n kara ba¤lant›s›n› keserek bu iki bölgeyi birbirinden yal›tt›. Gazze ve B. fieria’y› yerleflim yerleri yapmaya bafllad›. ‹srail FKÖ’yü de zay›flatm›fl olman›n etkisiyle yay›lmac›l›¤›n› artt›rd›. ‹srail, 1993’te Ürdün’le bar›fl antlaflmas› imzalad›. Böylece Türkiye ile birlikte ‹srail’i, Ortado¤u’da tan›yan 3. ülke oldu. ABD, bunun karfl›l›¤›nda Ürdün’ün 700 milyon dolar borcunu silmifltir. ‹srail, hala savafl halinde gözüktü¤ü di¤er Arap ülkelerince tan›nmaya çal›fl›yor. Suriye ile defalarca masaya oturmas›na ra¤men kendisini kabul ettiremedi. En son 2007 Kas›m ay›nda gerçekleflen Annapolis Zirvesi ile bunu tekrar denedi. Bu konferans›n esas amac›, Abbas’›n Filistinliler gözünde itibar›n› artt›r›p, Hamas’a kapsaml› bir sald›r›n›n alt yap›s›n› haz›rlamakt›. Ancak ‹srail, bu konferans arac›l›¤› ile tan›nmay› istiyordu. Bu konferans›n kat›l›m›n›n 59 ülkeye ç›kar›lmas›n›n esas nedeni buydu. Konferansa son anda kat›lan Suriye ve S. Arabistan, ‹srail’i z›mni olarak tan›d›klar›n› göstermifl oldular. Keza bu Arap devletleri 1973’ten sonra ‹srail’e tak›nd›klar› tutumlarla asl›nda ‹srail’i tan›d›klar›n› göstermifllerdir. Bu ülkeler, tabanlar›n›n tepkisi olmasa, ‹srail’i tan›maya çoktan haz›rd›r. 1967’den sonra Nas›r’›n ve BAAS’›n etkisinin iyice zay›flamas›, Körfez petrolünün bat›ya tafl›nmas›nda ‹srail’in rolü ve ‹srail’in askeri gücüne karfl›l›k kendilerinin askeri zay›fl›¤› gibi nedenler ‹srail’in tan›nmas›n› kolaylaflt›r›yordu. Ancak Filistin direniflinin, Arap dünyas›n›n “namusu” haline gelmesi, direniflin uzun sürmesi, direniflin ‹srail’in gerçek yüzünü sürekli a盤a ç›kartmas› gibi etkenler anti-semitizmle birleflince ‹srail’i kabul
78
etmeleri (tan›malar›) zorlafl›yordu. Bunun yan›nda Arap iktidarlar›, Filistin direnifli ve ‹srail iflgalinin yaratt›¤› savafl ortam›n›n psikolojisini kendi kitlelerini uyuflturmak, bask› alt›nda tutmak ve monarflik iktidarlar›n›n devam›n› sa¤lamak için kullanabiliyorlard›. Bu amaçla, hiçbir zaman Filistinlilere gerçek anlamda destek olmad›lar. 1976’da FKÖ’yü devlet statüsünde Arap Birli¤i’ne üye yapt›lar. Ancak “‹ki Devletli çözüm”ü destekleyerek ‹srail’i z›mni olarak tan›m›fl oldular. ‹srail’in yok edilmesi fikrini bu tarihte bir kenara atm›fllard›. FKÖ’nün de bir devlet kurmas›n› sa¤layacak bir yard›m› asla yapmad›lar. Günümüzde ‹srail’in yok edilmesini hala savunan tek ‹slam ülkesi ‹ran’d›r. O da 1979’dan sonra bunu savunmaya bafllam›flt›r. Dünyan›n en zengin devletleri aras›nda yer alan Körfez ülkeleri ikiyüzlülükle “Müslüman din kardefllerinin” katline karfl› ç›k›yormufl gibi gözüktüler. Direnifli, her zaman kendi ç›karlar› için kullanmaya çal›flt›lar. Arap Birli¤i, ABD’nin güdümüne girdikten sonra da –günümüze kadar- Filistin halk›n› teslim olmas› için ABD ile ortak hareket ettiler. Arap Birli¤i’nin günümüze kadarki tüm toplant›lar›n›n ana gündem maddelerinden biri Filistin olmufltur. Ancak bu gündemlerde her zaman FKÖ’nün daha fazla teslimiyet ve ihanet bata¤›na saplanmas› sa¤lanm›flt›r. Arap Birli¤i ülkeleri bu do¤rultuda, Hamas’›n intihar eylemlerini (Arafat’la birlikte) “Terörist eylem” olarak ilan ettiler ve intihar eylemcisi militanlar›n “cennete gidemeyece¤ine” dair fetvalar ç›kartt›lar. Arap iktidarlar›n›n bu ikiyüzlülü¤ü günümüzde de sürmektedir.
4. ‹srail ve Filistin Direnifli Filistin direnifli, ‹srail’in varl›¤› aç›s›ndan en büyük tehdidi oluflturmaktad›r. Bu yüzden ‹srail, 1990’lara kadar esasta askeri yöntemleri kullanarak direnifli bast›rmaya çal›flm›flt›r. Onlarca katliam yapm›fl, onlarca kez mülteci kamplar›n› basm›fl, direniflçilerin yüzlercesini yarg›s›z infaz etmifl, binlercesini hapse atm›flt›r. Dünyan›n en güçlü istihbarat örgütlerinden olan MOSSAD’›n önceli¤i her zaman direnifli bast›rmak olmufltur. ‹srail, s›rf 1948’de Arap nüfusunun üçte ikisini mülteci durumuna düflürmüfltür. 90’larla birlikte direnifli, katliam ve
sald›r›larla bast›ramayaca¤›n› anlay›nca, askeri yöntemlerle birlikte siyasal-ideolojik yöntemleri ve araçlar› daha fazla kullanmaya bafllad›. Filistin direniflinin güçlü önderlerinden ElFetih, 1970’lerin ortalar›ndan itibaren “iki devletli çözüm”ü savunmaya bafllar. ABD ile diyaloga girmek ister. Ancak gücünün doru¤una ulaflan direnifl içinde hâkim olan anlay›fl ‹srail’in yok edilmesiydi. Dolay›s›yla Arafat, yeni “çözüm”ü taban›na kabul ettiremedi, ‹srail taraf›nda ise Arafat’›n yaklafl›m› yetersiz görülüyordu. ‹srail, FKÖ’den silahlar› koflulsuz b›rakmas›n›, mültecilerin geri dönüfllerini ve Kudüs’ün bahsinin bile geçmemesini ve ‹srail’in koflulsuz tan›nmas›n› (TC ile özünün ayn› olmas› tesadüf olmasa gerekir) istiyordu. ‹mkans›z fleyler isteyerek, Arafat’›n teslimiyet sürecini bile uzatm›flt›r. Dahas› ‹srail, kan ve fliddet üzerine kurdu¤u resmi politikas›n›n d›fl›na bir anda ç›kmaya haz›r de¤ildi. Kendisini iflgal ve bask›yla var edebilen bir devletin, üstelik Lübnan’› yeni iflgal etmiflken, Arafat’›n teslimiyetini yetersiz görmesi do¤as› gere¤idir. ‹srail’in, defalarca direnifli zay›flatmas›na ra¤men bir türlü bast›ramamas› onu baflka araç ve yöntemleri devreye sokmaya zorlad›. Bu süreç ancak 1991’de Madrid Konferans› ile bafllad›. ‹srail’i bu yeni yöntemlere zorlayan en önemli etken 1987’de bafllayan 1. ‹ntifada’d›r. Tüm halk›n, çoluk-çocuk, yafll›, kad›n demeden tafllarla, sapanlarla tanklara karfl› savaflmas› ‹srail’i bu yeni yöntemlere zorlad›. Bu yöntemler, ABD’nin “YDD”ndeki ilk “jandarmal›k” misyonu için Irak’a sald›rmas› dönemine denk geldi. ABD, “yeni” Ortado¤u için, Filistin direnifli ve intifadas›n›n bast›r›lmas›n›; en az›ndan dünyada ses getirmeyecek bir seviyeye indirilmesini istiyordu. Böylece iç ve d›fl koflullar›n çak›flmas› sonucu ‹srail FKÖ ile Oslo sürecine girdi.
Oslo süreci Oslo sürecinin ilk zamanlar›ndan itibaren ‹srail’in gerçek niyeti a盤a ç›km›flt›. ‹ntifaday› bast›rmak ve kendisine yönelik fliddeti durdurarak Yahudi yerleflim yerlerinin güvenli¤ini sa¤lamaya çal›fl›yordu. Bunu FKÖ sayesinde bu dönem boyunca oldukça baflard›¤› da söylenebilir.
79
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 Oslo süreci, 1991’de Madrid Konferans› sonras› yap›lan müzakerelerin 1993’te “‹lkeler Deklarasyonu” ad›yla antlaflmaya dönüfltürülmesiyle bafllar. 2000 y›l›na kadar olan bu süreç toplam 7 antlaflmay› içeriyordu. 1996’daki “geçici statü” görüflmelerinin, 1999’da “ba¤›ms›z” bir Filistin kurulmas› ile sonuçlanmas› kararlaflt›r›lm›flt›. Bu antlaflmalara göre Bat› fieria ve Gazze üç kategoriye ayr›ld›. A kategorisi Filistin yönetimindeki bölgeler; B Kategorisi güvenli¤in ‹srail’de sivil idarenin Filistin yönetiminde oldu¤u bölgeleri; C Kategorisi ise tamamen ‹srail yönetimi alt›ndaki bölgeleri kaps›yordu. Yap›lan antlaflmalarla A kategorisinin alan›n›n geniflletilmesi, C alanlar›n›n ise daralt›lmas› öngörülüyordu. Bu do¤rultuda 1994 Kahire Antlaflmas› ile Bat› fieria’n›n % 1,1’i, Gazze’nin % 65’i Filistin yönetimine devredildi. Di¤er antlaflmalarda Gazze’nin oran› ayn› kald›. 1995 Taba Antlaflmas› ile Bat› fieria’da % 2,0 tam özerk, % 25 k›smi özerklik tan›nd›. 1998 Antlaflmas› ile Bat› fieria’n›n % 9,1’i tam özerk, % 20,9’u k›smi özerklik fleklinde devredildi. Süreç sonundaki 1999 fiarm El-fieyh Antlaflmas› ile Bat› fieria’n›n % 17,2’si tam, % 23,8’i k›smi olarak devredildi. Bu süreç sonunda Gazze’nin % 35’i, Bat› fieria’n›n % 59’u yine ‹srail yönetiminde (C kategorisi) kald›. Üstelik bu orana B Kategorisi’ndeki ortak yönetim ile Bat› fieria’n›n en verimli topraklar›na sahip % 5’lik bölümü dahil de¤ildir. Buralar da kat›l›nca ‹srail’in iflgal alt›nda tuttu¤u bölgelerin miktar› artmaktad›r. ‹srail, Oslo sürecinde Yahudi yerleflim yerlerini fazlas›yla art›rm›flt›r. Oslo imzaland›¤› s›rada Yahudi yerleflim yerlerinde 32.750 konut vard›. Oslo’nun bafl›ndan 2001 y›l›na kadar 20.371 konut daha infla edildi. Bu % 62’lik bir art›fl demektir. Oslo sürecinde ‹srail, “bar›fl için toprak” ilkesini esas ald›¤›n› aç›klam›flt›. Oysa toprak vermek yerine (kimin topra¤›n› kime veriyor diye soran da pek yok!) hem toprak miktar›n› art›rm›fl hem de Yahudi yerleflim yerlerini, askeri bir mant›kla infla ederek, Filistin yerleflim yerlerini birbirinden ay›r›p, yal›tm›flt›r. ‹srail’in tüm tarihi Filistin’i istedi¤i aç›kt›r. Oslo sürecini bunun bir ad›m› olarak
kullanm›flt›r. Bunu hedefledi¤i 1999’da öngörülen “ba¤›ms›zl›k”› iptal etmesiyle görülebilir. Keza sürecin bafl›ndan itibaren mültecilerin geri dönüflünü reddetmesi, Kudüs’ü söz konusu etmedi¤i gibi El-Aksa Camii’nin alt›nda “arkeolojik kaz›lar” ad›yla bir tünel a¤› açmas› gibi yaklafl›mlar da ‹srail’in niyetini a盤a vuruyor. ‹srail ayr›ca, BM’nin 181 nolu karar› uyar›nca tarihi Filistin’in % 56’s›na bile raz› olmad›¤› gibi bu karar› süreç boyunda dile de getirmemifltir. Filistinlilerin mücadelesini verdi¤i tarihi Filistin’in % 22’lik bölümüne bile göz koymufltur. Buray› uzun vadede ele geçirme planlar›n›n temellerini atmaktad›r. Bu temelleri infla etti¤i 2003’teki “Yol Haritas›”nde daha iyi anlafl›lm›flt›r. ‹srail’in çok yönlü kazan›mlar elde etti¤i bu sürecin sonunda, en büyük kazan›m› FKÖ’yü ihanet ve teslimiyet çizgisine çekmesi olmufltur. Ancak bununla yetinmeyerek daima daha fazlas›n› istemifltir. 1996’da yap›lan ilk Filistin seçimlerinde seçilen Arafat’tan, direnifl örgütlerini “terörist” ilan edip onlar› yok etmesini istemifltir. Bunu da “bar›fl”›n temel koflulu olarak öne sürmüfltür. Arafat, ilk bafllarda bu kadar›n› da yapmad›; yapamad›. Bu yüzden Oslo Süreci k›sa bir süre t›kanm›flt›r. Ancak Arafat, Arap ülkelerince tan›nmak istiyordu. ‹hanetçi çizgiyi derinlefltirmeden, iktidar› elinde tutamayaca¤›n› biliyordu. Sonunda bu çizgiyi derinlefltirdi ve iktidarda kalmay› sürdürdü. Direnifl örgütlerinin silahlar›n› almaya kalkt›. Baflta FHKC Genel Sekreteri olmak üzere birçok direnifl önderini hapse att›. Direnifl örgütlerine bask› uygulamaya bafllad›. ‹srail böylece “kutsal Yahudi kan›” dökülmeden Filistinlilerin birli¤ini onulmaz biçimde parçalayarak bafl düflman› direniflçilerin bast›r›lmas›n› sa¤l›yordu. (TC’nin de ayn› yöntemi uygulad›¤›na dikkat çekelim). Filistinliler kendi aralar›nda çat›fl›rken, ‹srail iflgal alanlar›n› Yahudi yerleflim yerleri ile geniflletmeye devam etti. ‹srail bu süreçte “YDD”nin temel argümanlar›n› esas alm›flt›r. “YDD”nin, direnifl önderlerini teslim almay›, siyasal-örgütsel olarak da bölmeyi esas alan bu yönelimin temel argüman› “terörizm” olmufltur. FKÖ’yü “terörist” yaftas›ndan kurtulmak için teslimiyet çizgisine
80
girmeye zorlam›flt›r. Özü itibariyle burjuva bir hareket olan ve s›n›f bak›fl aç›s›ndan yoksun bir hareketin, teslimiyet çizgisine girmesi kaç›n›lmazd›. ‹srail’in Oslo sürecinin bafllang›c›n› “sosyalist blok”un da¤›lmas› ertesine getirmesi ona büyük avantajlar sa¤lad›. Bu dönem hem ulusal hareket içindeki sosyalizmin etkisinin zay›flad›¤› hem de Marksist örgütlerin bile kafa kar›fl›kl›¤› yaflad›¤› ve birli¤in zedelendi¤i bir dönemdi. ‹srail, böylece teslimiyet çizgisini derinlefltirmeyi baflarm›flt›r. Siyasal hedeflerine büyük oranda ulaflm›fl ve 10 y›l gibi bir süre daha az güvenlik kayg›s› duyarak yaflam›flt›r. Oslo sürecinin sonunda Arafat “söz verilen ba¤›ms›zl›k”› alamad›¤› için “tehditler” savurdu. “Ya¤masan da gürle” misali olan bu ç›k›fllar. ABD Baflkan› Clinton’un, Arafat’a yazd›¤› uyar› mektubu ile kesildi. Sürecin son antlaflmas› olan Camp David 2 Antlaflmas› (2000) görüflmelerin t›kanmas› ile sonuçland›. Camp David’e gitmeden önce ‹srail Baflbakan› Barak, 1967 s›n›rlar›na (Gazze, B. fieria ve Golan Tepelerini almadan önceki s›n›rlar›na) dönmek gibi bir niyetlerinin olmad›¤›n› ve mültecilerin geri dönüfllerine izin vermeyeceklerini ilan etti. Kudüs’te de bir Filistin egemenli¤ine asla izin verilmeyece¤ini aç›klad›. Arafat’›n bunlar› verebilecek bir gücü ve etkisi yoktu. Oslo süreci böylece sona erdi. Oslo süreci, FKÖ aç›s›ndan kitlelerde iyice teflhir olmas›n› sa¤lad›. ‹yice derinlefltirdi¤i ihanetçi çizgiden kaynakl› Filistinlilerin büyük ço¤unlu¤unun güvenini kaybetti. Oslo sürecinde katliamlar›na devam eden ‹srail’e karfl› tepkiler, Arafat’a olan tepki ile birleflince 2. ‹ntifada’n›n önü aç›ld›.
II. ‹ntifada ve Yol Haritas› Oslo sürecinin olumsuz sonuçlanmas› Arafat’›n ABD ve ‹srail ufla¤› oldu¤unun anlafl›lmas› ile El-Fetih’in yolsuzluklar›, kitleleri soka¤a döktü. Kitleler hem Arafat ile El-Fetih’e hem de ‹srail’e k›zg›nd›. Sabra ve fiatilla katliamlar›n›n faillerinden “kasap” lakapl› A. fiaron, 28 Eylül 2000’de El Aksa’y› (Tap›nak Tepesi’ni) ziyaret etti. Filistinliler için bu ziyaret, barda¤› tafl›ran son damla oldu. 2.‹ntifada (El-Aksa ‹ntifa-
das›) böylece bafllam›fl oldu. ‹srail, bu intifadada tutumunu daha da sertlefltirdi. 2001’de “tavizkar” bulunan Barak’›n yerine “kasap” fiaron baflbakanl›¤a seçilmiflti. fiaron, azg›nca sald›rmaya bafllad›. Ramallah’› ve Arafat’›n karargah›n› kuflatt›. Sonra Gazze ve B.fieria’n›n neredeyse tümünü iflgal etti. Hamas’›n birçok binas›n› bombalad›. FHKC Genel Sekreteri Abu Ali Mustafa baflta olmak üzere birçok önder ve militan› katletti. Birçok direniflçiyi de hapse att›. fiaron, bunlarla yetinmeyerek “koruyucu duvar” ad›yla boyu 5 m, uzunlu¤u ise kilometrelerce olan bir tecrit duvar› inflaat›na bafllad›. Kas›m ay›nda ‹srail D›fliflleri Bakan› B. Netanyahu, Oslo Antlaflmalar›n›n tümünün iptal edildi¤ini aç›klad›. Böylece ‹srail, Filistin halk›n›n teslim al›namayaca¤› gerçe¤ine toslayarak kudurarak, gerçek yüzünü bir kez daha göstermifl oldu. 2. ‹ntifada, Filistinliler aras›nda, silahl› mücadelenin önemini ve zorunlulu¤unu bir kaz daha bilinçlere tafl›m›flt›r. ‹ntifada, ‹srail’in niteli¤ini a盤a vurarak, Filistinlilerin dostu olamayaca¤› gerçe¤ini bir kez daha a盤a vurmufltur. ‹srail, fliddeti ve katliamlar›n› art›rd›ysa da intifaday› bast›ramad›, 3 y›l süren intifaday› bast›rmak için tekrar ideolojik-siyasal manipülasyonu devreye sokmak zorunda kald›. “Ba¤›ms›zl›k”›n yine koz olarak kullan›ld›¤› ve ABD patentli “Yol Haritas›”n› 2003’te kabul etti¤ini aç›klad›. Bu plan, ABD’nin Irak iflgali öncesi haz›rlanm›flt›. ABD, daha büyük planlar için Filistinlileri tekrar susturmak istiyordu. “Yol Haritas›” ABD taraf›ndan haz›rlanmas›na ra¤men, ‹srail, toplam 14 maddenin 13’ünde de¤iflikli yapt› ve bunu ABD’ye de kabul ettirdi. ‹srail, direnifl gruplar›n›n yasaklanmas›n› ve silahlar›na el konulmas›na istiyordu. Filistin yönetiminin bunu yapmamas› durumunda Eylül 2000’den sonra iflgal etti¤i bölgelerden çekilmeyece¤ini ve bu bölgedeki Filistinlileri boflaltaca¤› tehdidinde bulundu, ‹srail hem tarihi Filistin’in % 78’ini iflgal edip üzerine devlet kurmuflken, bunun üstüne, Filistinlilerin u¤runa ölerek mücadele verdikleri % 22’lik k›sm›n› da iflgal edip, pazarl›¤› bu k›s›mla yapmaktad›r. ‹flgalci, ›rkç› ve faflist iktidarlar›n tipik karakteri olan “güçlüyüm, do¤ruyum, yapacaks›n” anlay›-
81
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 fl›yla hareket eden ‹srail, bu tutumunu süreç boyunca sürdürdü. ABD ve ‹srail, halk›n gözünde itibar›n› yitiren Arafat’›n yerine baflkas›n›n gelmesini istiyorlard›. “Yol Haritas›” görüflmelerine de yeni bir liderle girmek istiyorlard›. ABD baflkan› G. W. Bush, 2002’deki bir konuflmas›nda Filistin halk›n› “yolsuzluk ve terörle kirlenmemifl bir baflkan” seçmeye ça¤›rd›. Daha sonraki bir konuflmas›nda da Filistin devletinin ancak “demokrasinin benimsenmesi, yozlaflman›n ve terörün reddi” halinde desteklenece¤ini vurgulam›flt›. Arafat bu nedenle yeni bir baflbakan (Mahmut Abbas) atad› ve görüflmelere onun kat›lmas›n› sa¤lad›. Filistin halk›n› itaate ça¤›ran “Yol Haritas›”na göre 2005 y›l›na kadar bir “bar›fl” antlaflmas› imzalanacakt›. Üç aflamada Filistin’in “ba¤›ms›z” olmas› öngörülüyordu. T›pk› Oslo sürecinde oldu¤u gibi burada esas tehdit ve manipülasyon arac› “ba¤›ms›zl›k”t›. “Yol Haritas›”n›n birinci aflamas›nda (Haziran 2003’e kadar), Filistin’de hayat›n “normale dönmesi” ve El-Aksa ‹ntifadas› öncesi duruma dönülmesi kararlaflt›r›ld›. Bu aflamada Filistin yönetimi “terörü” durduracak; ‹srail ise yeni iflgal etti¤i bölgelerden çekilecekti. ‹kinci aflamada (Aral›k 2003’e kadar) geçici s›n›rlar belirlenecekti. Üçüncü aflamada ise (2005’te) daimi statü antlaflmas› yap›lacakt›. Bu süreçte fiaron, “Yol Haritas›”na da ayk›r› biçimde 20 yeni yerleflim yeri infla etti. Plana göre boflaltmas› gereken 8 yerleflim yerinin 7’si zaten bofltu. Bunlar›n yan› s›ra ‹srail, bu süreç boyunca direnifl örgütlerine yönelik sald›r›lar›n› kesmedi. Bu yetmezmifl gibi, Filistin yönetimine de sürekli bu yönlü bask› yap›yordu. “Yol Haritas›” hedeflerine ulaflamad›. Abbas, daha fazla ihanet içine batt›¤› halde, FKÖ’nün itibar›n›n sars›lm›fl olmas›, Hamas ve di¤er direnifl örgütlerinin ortak askeri eylemler yapmas›, Hamas’›n iyice güçlenmesi ve Oslo sürecinin deneyimleri dolay›s›yla ‹srail ve ABD’nin manipülasyonlar› k›sa sürdü. ‹srail’in bu süreçten tek kazanc› intifadan›n bitmesi oldu. Ancak bu da k›sa sürdü. Hamas’›n güçlenmesi ve kararl› duruflu silahl› mücadelenin devam etmesini kolaylaflt›rd›. Di¤er
örgütlerle eylem birli¤ine girmesi, ‹srail’in uykular›n› kaç›r›yordu. 2. ‹ntifada, Filistin yönetiminin gerçek yüzünü göstermiflti. “Yol Haritas›” süreci ise bunu pekifltirdi. Bu iki süreç Filistinlilerin birli¤inde olumlu etkiler yaratt›.
5. ‹srail ve Hamas ‹srail, Filistin yönetimini tamamen teslim almay› baflarm›flt›. Arafat’›n vard›¤› nokta, intihar eylemlerini “terörist eylem” olarak ilan etmesiydi. Abbas ise ABD ve ‹srail’in kuklas› durumuna düfltü. Tüm bunlara ra¤men ‹srail, Filistin halk›n› teslim almay› baflaramad›. Gittikçe halk›n deste¤ini alan Hamas’› da ezememiflti. Hamas, silahl› mücadeledeki kararl›l›¤› dolay›s›yla ‹srail’in ilk hedefleri aras›na girdi. ‹srail, “Yol Haritas›”n›n yoldan sapmas› üzerine, sald›r›lar›n› Hamas’a yo¤unlaflt›rd›. 2004 y›l›n›n Mart’›nda Hamas’›n kurucusu A. Yasin’i füzeyle katletti. Hamas’›n manevi lideri konumunda olan ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan bu yafll› liderin füzeyle vurulmas›, ‹srail’in zorbal›¤›n› ve gücünü alenen kitlelere gösterip, onlar› sindirme amac› tafl›yordu. ‹srail, Nisan’da da Gazze sorumlusu Abdülaziz el-Rantisi’yi katletti. Hamas bu sald›r›lardan sonra liderlerini kamuoyuna aç›klamad›. Ancak, ‹srail Hamas’›n liderlerini katletmeye devam etti. Hamas’›n tüm kurumlar›na da azg›nca sald›rmay› sürdürdü. Tüm bu yo¤un sald›r›lara ra¤men Hamas, Ekim 2006’daki seçimlerde, oylar›n yaklafl›k yaras›n› alarak hükümet oldu. Hamas, hükümet olunca da ‹srail’i kesinlikle tan›mayaca¤›n› ilan etti. Bunun üzerine ‹srail, kapsam›n› genifl tuttu¤u yeni bir sald›r› kapmayas› daha bafllatt›. ‹srail, Gazze’yi abluka alt›na ald›. Hamas’›n 63 milletvekili ve 24 bakan›n› bir gecede tutuklad›. Hamas’›n “terörist” oldu¤unu ve hükümet olamayaca¤›n›, Filistin halk›n›n “yanl›fl” bir tercih yapt›¤›n›n propagandas›n› yapt›. Demokratik bir biçimde seçilmifl bir hükümete karfl›, ‹srail ve ABD’nin sald›rgan tav›rlar›, iflgalcilerin “demokrasi”den ne anlad›klar›n›, neyi kastettiklerini aç›k bir flekilde ortaya koymufltur. ABD ve AB, ‹srail’in sald›r›lar›na onay verdiler. Hamas’›n seçilmesini “felaket, rezalet”
82
olarak de¤erlendirdiler. Gerçekten de “YDD”inde terörist ilan edilen bir örgütün halk›n oylar›n›n yar›s›n› alarak hükümet olmas›, emperyalistler için bir felaketti. G. W. Bush, 2002’de yapt›¤› bir konuflmada Filistinlilere “demokrasiyi hazmetmeleri” gerekti¤ini söylemiflti. Anlafl›lan Filistin halk›, ABD tipi bir “demokrasiyi” seçmedi. Bunun üzerine ABD ve ‹srail, Irak’ta oldu¤u gibi Filistinlilere “demokrasiyi” ö¤retmek için üzerlerine bombalar ya¤d›rd›lar. Hamas’›n bu süreci, emperyalistlerin ve ‹srail’in gerçek yüzlerini göstermeleri aç›s›ndan çarp›c› bir örnektir. Sald›r›larla Hamas’› sindiremeyen ‹srail, devreye El-Fetih’i soktu. Filistin Ulusal Güvenlik Baflkanl›¤›na, kendi iflbirlikçilerini getiren ‹srail ve ABD ikilisi, El-Fetih’in Hamas’a sald›rmas›n› sa¤lad›. 13 Haziran 2006’da ilk çat›flmalar bafllad›. Abbas da 15 Haziran’da hükümeti la¤vetti¤ini ilan etti. Bunun üzerine Hamas, Gazze’ye çekildi. Abluka alt›nda, elektriksiz bir ortamda hükümet faaliyetlerine devam etti. Gazze’deki El-Fetih kurum ve binalar›n› iflgal eden Hamas burada El-Fetih ile ‹srail aras›ndaki kirli iliflkileri ispat eden belgeleri kamuoyuna aç›klad›. Çat›flmalar 8 fiubat 2007’de bitti. 15 fiubat’ta S. Arabistan’›n arabuluculu¤uyla Merke Antlaflmas› imzaland›. Hamas ve El-Fetih, Ulusal Birlik Hükümeti’ni kurdu. Hamas 7, ElFetih 6, di¤er örgütler 4 bakanl›k ald›. Ancak bu birlik hükümeti, ‹srail’in sald›rganl›¤› yüzünden k›sa ömürlü oldu. Hamas tekrar Gazze’ye çekildi. ‹srail, Gazze’yi aç›k bir hapishaneye çevirdi. Gazze’nin elektri¤ini kesti. Yak›t, g›da, ilaç vb. temel ihtiyaçlar›n Gazze’ye giriflini engelleyerek, Hamas ile Filistin halk›n› karfl› karfl›ya getirmeye çal›fl-
t›. ‹srail, Gazzelilere ve di¤er Filistinlilere “terörist” Hamas’a verdikleri deste¤in bedelini hat›rlat›p duruyordu. Ancak Hamas ve Filistin halk›, bu ablukay›, bombalarla yard›lar. M›s›r s›n›r›ndaki duvarlar› bombalarla y›karak, M›s›r’a geçtiler ve ihtiyaçlar›n› karfl›lad›lar. ‹flbirlikçi M›s›r iktidar›, bu geçiflleri engellemeye çal›flt›ysa da yüz binleri bulan insan selinin önünde duramad›. Uzun süren abluka ve s›k yap›lan sald›r›lara ra¤men ‹srail baflar›s›z oldu. Bunun üzerine Mart 2008’in bafl›nda son y›llar›n en büyük katliam›n› gerçeklefltirdi. ‹srail, Hamas’› “etnik temizlik” yapmakla tehdit etti. 3 Mart’ta ölü say›s› 110’u geçmiflti. Ço¤u çocuk olmak üzere yüzlerce de yaral› vard›. ‹srail, evlerinde oturan insanlar›n üzerine füze ya¤d›rd›. Birçok aile yok oldu. Filistinlilere ne kadar büyük kin duydu¤unu gösteren ‹srail, halk›n üzerine tanklarla, füzelerle, özel e¤itilmifl itleri ile gitti. Buna ra¤men, Filistin halk›n› sindiremedi. ‹srail, böylesi bir katliam›n haz›rl›klar›n› ve “meflrulu¤unu” sa¤lamak için Kas›m 2007’de ABD ile birlikte Annapolis Zirvesi’ni düzenledi. Bu konferansta da “ba¤›ms›zl›k” yine ana kozdu. Yine s›n›rlar, Kudüs, mülteciler söz konusu edilmedi. Yine Yahudi yerleflim yeri inflaat› ve El-Aksa’daki “arkeolojik kaz›” devam etti. Birçok burjuva çevrenin bile, özünü deflifre etti¤i bu “bar›fl” zirvesi Abbas’a “meflrutiyet” kazand›r›p, Hamas’› s›k›flt›rmay› hedefliyordu. Uluslar aras› bask›lardan çekindi¤i için Hamas’a yönelik sald›r›lar›na küçük çapta ve sürece yayarak yapt›. ‹srail, hiç sektirmeden a¤z›ndan ç›kan her “bar›fl” sözcü¤ünün sald›r› ve katliam oldu¤unu bu sefer de göstermiflti. Bu sald›r›larda onlarca Filistinli’yi katletti. Ancak, Hamas’›
83
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68 ve Gazze’yi teslim alamay›nca, bu sefer Mart ay›ndaki büyük katliam› gerçeklefltirdi. Annapolis Zirvesi s›ras›nda Abbas’›n yönetimindeki Bar› fieria’da ve Gazze’de onbinlerce Filistinli, ‹srail ve Abbas’› protesto etti. Bu protestolar ‹srail ile ABD’nin planlar›n› bozdu. Hamas, bu konferanstan ve ablukadan güçlenerek ç›kt›. Filistin halk›, ister sosyalist, ister ulusal, ister ‹slami biçimde olsun, ‹srail’in zorbal›¤›na kararl› durufl sergileyen önderleri sahipleniyor. ‹srail, Hamas’a yo¤unlaflt›rd›¤› sald›r›lardan sonuç alamad›kça kudurmufl köpek gibi, azg›nca sald›r›yor. Ancak kudurman›n onun ölümü olaca¤›n› bilmiyor. Son Gazze sald›r›s› da bu kudurmufllu¤un vard›¤› düzeyi gösteriyordu.
6. ‹srail’in devlet biçimi ve ABD ile iliflkileri ‹srail devleti, kuruldu¤undan bugüne kadar faflist niteli¤ini korumufltur. Siyonizm’i resmi ideoloji olarak kabul eden bu faflist diktatörlükte, Yahudi fleriat›, faflizme biçimini vermektedir. ‹ran’daki “parlamenter fleriat”tan öz olarak bir fark› yoktur. ‹srail, resmi-hukuki olarak bir Yahudi devleti olmasa da, fiili olarak Yahudi fleriat› ile yönetilir. Devlet kademesinin tüm kritik noktalar›nda sadece Yahudiler bulunur. Ekonomik ve siyasal faaliyetler Yahudilere göre düzenlenir. Orduyu her zaman Yahudiler yönetir. Bu Yahudilerin Siyonist olmas› da zorunludur. Ayr›ca Filistinlileri “terörist” olarak görürler; görmek zorundalar. (‹srail ile TC’nin kardefl oldu¤unu söylersek abartmay›z her halde.) ‹srail’de ordu, siyasette her zaman baflrolü oynam›flt›r. Hükümetler, orduya göre hareket eder; etmek zorundad›r. Hükümetten veya di¤er kurumlardan herhangi biri, ordunun kulland›¤› fliddeti “afl›r›” bulursa iflinden olur; lanetlenir. Yahudi yerleflim yerlerinin nereye kurulaca¤›, Filistinlilere ne zaman “havuç” politikas› uygulanaca¤›, bölgedeki Arap iktidarlar ile nas›l bir iliflki kurulaca¤› vb. temel konularda ordu belirleyicidir. Ordu, MOSSAD’› da yönetmektedir. Ordu, k›sacas›, ‹srail’i yönetir. ‹srail ordusu, ‹srail devleti gibi ABD ile iç içe girmifltir. ABD, ‹srail’e 1948’den beri her
y›l 3 milyar dolar “askeri yard›m”da bulunuyor. ‹srail ordusunu her zaman en son teknoloji ile yeniler. ‹srail’in Ortado¤u’nun en güçlü ordusu olmas›n› sa¤layan ABD’dir. ‹srail ordusunun e¤itimi, ABD ordusu ile eflgüdümlüdür. ‹srail ordusu, adeta ABD’nin bir Ortado¤u birli¤i gibidir. ‹srail’in istihbarat örgütü olan MOSSAD, kuruldu¤undan beridir CIA’nin, Ortado¤u bürosu gibi faaliyet yürütmektedir. Tüm dünyada da ortak hareket ederler. ‹srail, Annapolis Zirvesi öncesi “Yahudi Devleti”ni ilan edeceklerini duyurmufltu. Pratikte pek fazla fley de¤ifltirmeyecek olan bu durum, ‹srail’de yaflayan Araplar›n yabanc› say›lmas› ve mültecilerin geri dönüflünün son kap›lar›n›n da kapanmas› anlam›na gelecektir. Böylesi bir resmiyet oluflursa sadece Siyonizm’e yeni bir hukuki k›l›f örtülmüfl olunacakt›r. Çünkü ‹srail’de yaflayan Araplar zaten toprak sahibi olam›yor, toprak kiralayam›yor ve zengin de olam›yorlar. Yak›n zamana kadar hiçbir devlet kurumunda yer alamad›klar› gibi oy verme-seçilme haklar› da yoktu. fiu an göstermelik de olsa baz› devlet kurumlar›nda bulunabiliyorlar. Ama siyasi bir etkileri olam›yor. Yani Filistinliler kendi topraklar›nda y›llard›r yabanc› muamelesi görüyor. ‹srail devleti, siyasetiyle oldu¤u kadar ideolojisiyle de ABD ile iç içe girmifltir. Bunun ürünü olarak ‹srail, ABD’nin en fazla bütçe ay›rd›¤› “eyalet”leri aras›ndad›r. ‹srail’e her ayr›lan bütçe, ABD’de K›z›lderili ve siyahlar›n yo¤un olarak yaflad›¤› birçok eyaletten fazlad›r. ‹srail’de nas›l ABD ideolojisi ve siyaseti hâkimse, ABD’de de ‹srail’in siyaseti ve ideolojisi oldukça etkilidir. ABD’de, Amerikan-‹srail Kamu ‹flleri Komitesi (AIPAC) y›llard›r, ABD siyasetinde en etkili aktörlerdendir. Yahudi burjuva s›n›f›n›n bir örgütüdür. ‹srail’e karfl› ç›kan tüm senatörler, bu komite taraf›ndan yerinden edilir. ABD’de her senatör, baflkan veya di¤er bürokratlar ‹srail’i destekler; desteklemek zorunda kal›r. ‹srail, ABD’nin iç ve d›fl politikas›n›n temel ö¤elerindendir. ABD’nin “yaflamsal ç›kar ve ulusal güvenlik alan›” olan Ortado¤u’nun “kalbi”dir.
84
ABD’de etkili olan bir baflka Siyonist grup da Amerikan Siyonist Örgütü (ZDA)’d›r. Bu örgütün üye say›s› daha az olmas›na ra¤men radikal ç›k›fllar› ile ABD ve ‹srail siyasetinde etkili olabilmektedir. Bu iki örgüt özellikle ABD d›fl politikas›nda ‹srail’in esas al›nmas›nda önemli rol oynuyorlar. Bu örgütlerin d›fl›nda, ABD’de, ‹srail ile iç içe geçmeyi sa¤layan esas taban Evanjelistlerdir. Protestanlar›n muhafazakar kesimini olufltururlar. Dünyan›n en kalabal›k Protestan nüfusuna sahip ABD’de, Protestanlar›n yaklafl›k üçte birini olufltururlar. Genel kan›n›n aksine bu Protestan kesimi liberalli¤e bile karfl› ç›kar; seküler (dünyevi, laik) yönetimlere s›cak bakmaz ve ‹ncile göre bir yaflam tarz› sürerler. Dine ba¤l›l›k her fleyin önünde gelir ve ibadetlerine çok ba¤l›d›rlar. Evanjelistler, “Yahudi H›ristiyanlar” olarak da adland›r›l›rlar. Yahudilerin tanr› taraf›ndan “seçilmifl-kutsal-halk” oldu¤una inan›rlar. Tanr›n›n dünyevi planlar›n› Yahudilere göre yapt›¤›n› ve ahrette cennete gidebilmek için Yahudilere destek vermek zorunda olduklar›na inan›rlar. H›ristiyanl›¤› da Yahudili¤in devam› olarak görürler. Bu inançlar›ndan dolay› Yahudilere her zaman yak›n olmufllard›r. Yahudilerin, ABD’nin kuruluflunda da çok etkin bir rol oynad›¤›n› ve bu rol sayesinde Kuzey Amerika’n›n dünyan›n en fazla Yahudi göçü çeken yer haline getirildi¤ini de belirtelim. Evanjelistlerin bu inanc› ve etkisi ABD’nin Siyonizme neden bu kadar destek verdi¤ini ve Ortado¤u katliamlar›na neden ›srarla dini bir k›l›f örttü¤ünü daha iyi aç›klamaktad›r. Evanjelistler, Reagan döneminde Beyaz Saray’a girer. G.W. Bush zaman›nda en etkin dönemlerini yaflarlar. Bush’un kendisi ve vali olan kardefli de Evanjelisttir. Bush’un kardefli, ayn› zamanda “Yeni Amerikan Yüzy›l› Projesi”nin aktörlerindendir. Bush döneminde, ‹srail’in katliamlar›na h›z vermesini, Evanjelist oluflunun da etkisi vard›r. ABD ve ‹srail’in (TC’yi de katabiliriz) ortak ideolojik flekillenifllerinden biri de iflgalci karakterleri ve bu iflgalin ideolojik k›l›f›d›r. Amerika’y› iflgal eden Avrupal›lar milyonlarca
yerliyi katlederek burada bir devlet kurdular. ‹srail ve TC de katliamlarla ve iflgallerle devlet kurmufllard›r. Her üçü de çok uzaklardan gelerek binlerce y›ll›k geçmifli olan halklar› katlederek devlet kurdular. Bu iflgal ve katliamlar›n hem kendilerince hem de baflka milletlerce “meflru” görülmesi için ürettikleri k›l›flar da öz olarak ayn›d›r. ABD’de “tanr›n›n ilahi misyon yükledi¤i üstün beyaz ›rk” Anadolu’da “Türkün gücü ve bir Türk dünyaya bedeldir”e dönüflür. ‹srail’de bu “seçilmiflkutsal halk” mitine dönüflür. ABD’de yerliler (topra¤›n as›l sahipleri), “barbar ve cani”dir. Anadolu’da Kürtler “kafir, Ermeni tohumu ve kart-kurt diye ses ç›karan cahil da¤ köylüleri”dir. ‹srail’de Filistinliler “gerici, yobaz ve terörist”tir. Bu üç devlette de tarih yeniden ve tek yanl› olarak yaz›l›r. Resmi ideoloji kutsan›r ve yüceltilir. Burada tutarl›l›k veya evrensel do¤rular, mant›k, bilim aranmaz; aranamaz. Bu yüzden de bu resmi ideolojiler, ancak güçlü zor ayg›tlar› ve sistemli hale gelen katliamlar, sald›r›lar ve bask›lar ile ayakta durabilir; duruyor. Bunlar› bilenler, Davos’taki Erdo¤an’›n ç›k›fl›n›n nas›l bir flov oldu¤unu tam olarak kavrayabilir. ‹srail ve ABD’de bugüne kadar devam eden bu resmi ideolojilerdir. Her iki ülkede de ordunun kulland›¤› fliddete karfl› ç›kmak, bafl›n›n belaya girmesi anlam›na gelir (TC’de de farkl› de¤ildir). Buna cesaret edebilen devrimciler, komünistler sürekli takibat ve bask› alt›nda kal›r. ‹srail’in katliamlar›na yönelik, ABD’de hiçbir bas›n kuruluflu “terörist” eylem vs. nitelemede bulunamaz. Sadece “fliddetin dozundan” bahsedebilirler. Filistinlileri övmek, flirin, mazlum göstermek yasakt›r. ABD uflak medyas› onlarca katliama ra¤men ‹srail’in fliddetini meflru, iflgal alt›nda katliamlara maruz kalan Filistinlilerin fliddetini “terör” olarak yans›t›r. Filistinlilerin bir devleti olmad›¤› için kulland›klar› birkaç kiloluk bombalar “terör” say›l›rken; devlet olan ABD ve ‹srail’in kulland›¤› tonlarca bomba teröre girmez! ‹nsani de¤erler ve mant›¤a göre bunun kabullenilebilinir bir izahat› yoktur. Bu faflizmdir, Siyonizmdir, emperyalizmdir. Bu insanl›k düflman› bir ideolojinin özüdür.
85
Ortado¤u özgülünde Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
Kapitalizmin temel niteliklerinden biri azami kâr h›rs›d›r. Üretti¤i metay› kendisi için en ucuza üretip pazarda satabilece¤i yüksek fiyata satmaya çal›fl›r. Bu nedenle do¤ay› da kendi kâr› ve sermaye birikimi için bir araç ola rak görür. Ondan elde edece¤i kaynaklar› hammaddeleri en az maliyetle elde etmeye çal›fl›r. O yüzden ormanlar› keser; akarsular›, denizleri, havay› kirletir. Yani do¤ay› talan eder.
86
Çevre kirlili¤i sorunu günümüzde do¤an›n kendini yenilemesini, yeniden üretmesini engelleyen bir aflamaya gelmifltir. Sorunun bu denli ciddi bir boyuta ulaflmas›, sorunun kayna¤›n›n araflt›r›lmas› ve çözümler bulunmas› için yap›lan giriflimleri de daha tart›fl›l›r hale getirmifltir. Birçok anlay›fl bu sorun üzerine araflt›rma, inceleme yaparak bu konudaki düflüncelerini aç›kl›yor. Dünyan›n yok olma aflamas›na geldi¤ini ifade edenlerden, korkulacak bir fley olmad›¤›n› söyleyenlere kadar çok genifl bir yelpazede aç›klamalar yap›l›yor, araflt›rma sonuçlar› yay›mlan›yor. Tüm bu karmafla ve tart›flmalar içinde insanlar›n kafalar› iyice kar›fl›yor. Zaten, yap›lan aç›klamalar›n ço¤u sorunun esas nedenlerini gizlemeyi ve hedef flafl›rtmay› amaçlad›¤› için durum daha karmafl›k bir hal al›yor. Bu çarp›tma giriflimlerinin bafl›nda sorunun kayna¤›n›n afl›r› kâr h›rs› ile hareket eden kifli ve flirketlerin oldu¤u anlay›fl› gelir. Uzaktan bak›ld›¤›nda bu tespit do¤ru gözükebilir. Ancak bu belirleme ile yap›lmak istenen fley sorunu kiflisellefltirmektir. Sorun kiflisellefltirildi¤inde do¤al olarak çözüm de buna paralel kiflisellefltirilecektir. Afl›r› kâr h›rs› ile hareket etti¤i söylenen kifli ve flirketlerin neden böyle davrand›klar›, hangi anlay›fl ve ideoloji ile hareket ettiklerinden söz edilmez. Aksine tüm bunlar gizlenmeye çal›fl›l›r. Çünkü neden ve niçin sorular› sorulmaya baflland›¤›nda sorunun kiflisel olmad›¤› aksine s›n›fsal bir niteli¤e sahip oldu¤u gerçe¤i a盤a ç›kacakt›r. Kapitalizm niteli¤i gere¤i her fleyi metalaflt›r›r. Kendisi için kâr elde etmenin bir arac› haline getirir. Bu kapsamda do¤a, kapitalizmde meta üretimi için burjuvazinin ihtiyaç duydu¤u çeflitli hammaddeleri sa¤layan en önemli ve en büyük araçt›r. Kapitalizmin temel niteliklerinden biri azami kâr h›rs›d›r. Üretti¤i metay› kendisi için en ucuza üretip pazarda satabilece¤i yüksek fiyata satmaya çal›fl›r. Bu nedenle do¤ay› da kendi kâr› ve sermaye birikimi için bir araç olarak görür. Ondan elde edece¤i kaynaklar› hammaddeleri en az maliyetle elde etmeye çal›fl›r. O yüzden ormanlar› keser; akarsular›, denizleri, havay› kirletir. Yani do¤ay› talan eder. Kendi
maliyetini art›racak her türlü yol ve yöntemden uzak durdu¤u için bu talan› en vahfli flekilde gerçeklefltirir. Çünkü kapitalistler için önemli olan fley, elde edecekleri kâr›n oran› ve miktar›d›r. ‹flte “bireysel” olarak kapitalistler ve flirketler bu amaçlarla hareket ettiklerinden, çevreyi kirletmekte bir sorun görmezler. Yani bu aç›klamalarla gizlenmeye çal›fl›lan fley sorunun kayna¤›n›n kapitalizm oldu¤udur. Bu gizleme faaliyetinin di¤er bir amac› çevre sorununun s›n›f mücadelesinin bir parças› oldu¤u gerçe¤idir. Liberalizmi tarihin sonu ilan ederek, s›n›flar› ve s›n›f savafl›m›n› “tarih öncesi”ne gömen bir anlay›fl›n, elbette çevre sorununu da bu temelde ele almas› gerekiyor. Bu amaçla çevre sorununa tüm insanl›¤›n neden oldu¤unu belirtip sorunun çözümü için de tüm insanl›¤›n ortak mücadele etmesi gerekti¤ini önerirler. Yani çevre sorununun s›n›flar›n ortak paydas› oldu¤u iddia edilir. Zengini de fakiri de yere çöp at›yor, plastik at›klar› do¤aya b›rak›yor vb. yaklafl›mlar bu anlay›fla temel oluflturur. Böylece yine sorunun esas yarat›c›lar› gizlenmeye çal›fl›l›r. Mesela susuzluk ve kurakl›k gündeme geldi¤inde hemen bunun nedeni olarak insanlar›n fazla su tüketti¤ini aç›klay›p daha az su kullan›lmas› için ça¤r›lar yaparlar. Türkiye’de oldu¤u gibi sokak sokak dolafl›p evinin önünde araba, hal› y›kayanlara ceza keser; bunu TV’lerde sorunun kayna¤› olarak göstermeye çal›fl›rlar. Ama ya¤mur ormanlar›n›n kimler taraf›ndan yok edildi¤ini, küresel ›s›nma sonucu iklimlerin de¤ifliminin nedenini, madenlerin yeralt› sular›n› nas›l kirletti¤ini vb.lerini gündeme getirmezler; saklarlar veya barda¤›n sadece dolu taraf›n› gösterirler. Bu yöntemlerle hem sorunun kayna¤›n› gizlerler hem de sorunun s›n›flar üstü oldu¤unun propagandas›n› yaparak sorunun s›n›fsal özünü karartmaya çal›fl›rlar. Bu cepheye baflka bir noktadan “sol” görünüm alt›nda destek verenler de var. Görüntüde farkl› olsalar da öz olarak ayn› noktadalar. Sol maskeli bu anlay›fllar günümüz aç›s›ndan Marksizm’in art›k geçerlili¤ini yitirdi¤ini, ortaya yeni bir durumun ç›kt›¤›n›, bu yeni duruma uygun yeni anlay›fllara ihtiyaç oldu¤unu iddia ederler. Bu “yeni” anlay›fl›n da politik ekolo-
87
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 ji oldu¤unu iddia ederler. “Bugünün gerçekli¤i, teorik analiz temelinde, militanl›k politik mücadele arac›l›¤›yla dönüfltürme gündemini sahiplenecek tek hareket politik ekolojidir.”(1) Bu anlay›fl sahipleri s›n›f mücadelesinin varl›¤›n›, s›n›f mücadelesinin devam etti¤ini utangaçça kabul ederler. Ama art›k s›n›f mücadelesinin günümüzün sorunlar›na çözüm olamayaca¤›n›n propagandas›n› yaparlar. S›n›f mücadelesinin belirleyici olmaktan ç›kt›¤›n›; s›n›f mücadelesinin, içinde bir parça olarak yer ald›¤› yeni bir anlay›fla ihtiyaç oldu¤unu savunurlar. Çevre sorununun böyle bir niteli¤e, özelli¤e sahip oldu¤unu belirtip, bu çözülmedi¤i takdirde insanl›¤›n yok olaca¤›n› ifade ederler. Yani esasla talinin yerini de¤ifltirecek, çevre sorunun, tüm insanl›k için esas, birincil sorun oldu¤unu iddia ederler. ‹nsanl›¤›n olmad›¤› yerde, s›n›f mücadelesinin de olamayaca¤›n› ve bu nedenle s›n›f mücadelesinin eski önemini, gücünü yitirdi¤ini söyleyerek önemli olan›n insanl›¤›n kurtulmas› oldu¤unu belirtirler. Bu sorunun kayna¤›n›n insan›n do¤ay› sömürmesi oldu¤unu, çözümün tüm sömürü sistemlerinin kald›r›lmas›ndan geçti¤ini söylerler. Devam›nda sosyalizmin de bir sömürü sistemi oldu¤u karalamalar›yla sosyalizmin bu sorunu çözemeyece¤inin propagandas›n› yaparlar. Bu anlay›fl sahipleri insanl›¤›n yok olufla do¤ru h›zla yol ald›¤›n› söylerken bu sonuçlar›n kapitalizmin bir ürünü oldu¤unu, insanl›¤›n kurtuluflunun kapitalizmin yok edilmesinden geçti¤ini görmek istemezler. Yani esasla taliyi kar›flt›rd›klar› için, bilincin maddi yaflam›n dolays›z ürünü oldu¤unu yads›yarak; varoluflçulu¤a sap›yor. Bu temelde de s›n›fl› toplumlar›n özünün (ve tarihinin) ekonomik sömürü temelinde var oldu¤unu, olabildi¤ini kavram›yorlar. Dolay›s›yla tipik bir varoluflçu refleksiyle, her türlü sömürüye karfl› ç›kt›klar›n› söyleyerek, do¤a sevgisi ile tüm sömürüleri ortadan kald›rabileceklerine inan›yorlar. S›n›flar ortadan kalkmadan ve bunun nas›l olaca¤›n› ortaya bilimsel olarak koymadan sömürünün kald›r›lmas› gerekti¤ini söylemek mevcut sistemi korumakt›r. Yine, sosyalizmi, kapitalizm gibi bir sömürü sistemi olarak gösterme çabalar› da bu anlay›fllar›n bir ürünüdür.
Bu kesimler de s›n›f mücadelesi vermeden, kapitalizmi proletarya öncülü¤ünde tarihin çöplü¤üne gömmeden sömürünün kayna¤› olan s›n›flar›n ortadan kalkaca¤›n› vaaz ederler. Böylece mevcut düzenin varl›¤›n› ve devam›n› kutsarlar. Bir s›n›f›n, di¤er s›n›flar› bask› ve tahakküm alt›na alman›n arac› olan devleti ortadan kald›rmay› hedeflemezler. Ekolojik politik devrim için “Birçok fleyi de¤ifltirmek isterler ancak iktidar›, devlet iktidar›n› bunlar aras›nda saymak zordur”(2) fleklindeki anlay›fllar›n› daha net ortaya koyarlar. ‹flte, görüntüde farkl› ama öz olarak ayn› iki anlay›fl›n birleflti¤i nokta; mevcut durumun yani kapitalizmin korunmas› ve insanl›¤a tek alternatif olarak sunulmas›d›r. Kapitalizm ile gündeme giren çevre kirlili¤i sorunu bugün gelinen aflamada do¤ay› geri dönüflümü olmayacak flekilde kirleterek yok olma aflamas›na kadar getirmifltir. Bu, s›n›flar toplumlar tarihinde, sömürücü s›n›flar›n do¤aya yaklafl›m›ndaki zirve noktad›r. ‹nsan›n ifl gücü niteli¤inin geliflmesi ve art›-ürünün gasp› ile ortaya ç›kan s›n›flar ve sömürü sadece ifl gücünün sömürülmesine dayanmaz. Do¤an›n egemen s›n›flar taraf›ndan sömürülmesi de bu sürecin ayr›lmaz bir parças›d›r. Yani toplumda s›n›flar›n ortaya ç›kt›¤› andan itibaren do¤a da egemen s›n›flar taraf›ndan sömürülmüfltür. Gelinen aflamada üretim araçlar›n›n geliflkinli¤i, kapitalizmin afl›r› kâr h›rs›, do¤an›n sömürüsünü en üst seviyeye ç›kartm›flt›r. Kapitalizm bu kâr h›rs› ile do¤al kaynaklar› kendi ç›kar› için talan ediyor, yok ediyor. Sebep oldu¤u küresel ›s›nma ile dünyay› yaflanmaz bir hale sokuyor. Tüm bunlar› kâr›na kâr katmak için yap›yor. Kapitalizm do¤ay› sadece kendisine hammadde sa¤layan bir araç olarak gördü¤ü için bu hammaddeleri do¤adan gasp ederken üretim maliyetlerinin artmamas› için en vahfli yollar› izliyor. Bunu sadece hammadde elde ederken de¤il, hammaddeyi iflleyip meta haline getirdi¤i üretim sürecinde de yap›yor. Bu anlam›yla çevre kirlili¤i kapitalist sistemin dolays›z bir ürünüdür. Bu nedenle kapitalist sistemi y›kmak için mücadele eden proletarya çevre sorununa da
88
PART‹ZAN 68
Marksizm’i tüm sömürücü s›n›flar›n ve kapitalizmin ideolojisinden ay›ran en temel noktalar dan biri do¤a ve
yaklafl›m›d›r.
hak etti¤i önemi vermek zorundad›r. Do¤an›n sömürülmesine, çevre kirlili¤ine karfl› da mücadele etmelidir. Gelinen aflamada bu ertelenmez bir görevdir. Bu sorunun önemi ve bugün geldi¤i boyuta ra¤men çevre kirlili¤i sorunu proletaryan›n s›n›fsal mücadelesinin bafl çeliflkisi olamaz. Aksini savunan anlay›fllar sorunun s›n›fsal özünü, s›n›f mücadelesinin özünü yok etmeyi amaçlamaktad›rlar. Proletaryan›n bafl çeliflkisi kapitalizm ile olan uzlaflmaz çeliflkisidir. Ve çözümü de, zor ile kapitalist sömürünün ve onun devlet ayg›t›n›n y›k›lmas›na, ortadan kald›r›lmas›na dayan›r. Hiçbir koflulda bu temel halka elden b›rak›lmamal›d›r, b›rak›lamaz. Bununla birlikte kapitalizmin neden oldu¤u her sorunla gerekti¤i flekilde mücadele edilmelidir. Çevre kirlili¤i sorunu da bugün kapitalizm ile mücadelede önemli bir sorundur. Milyarlarca insan› yak›ndan ilgilendiren ve her geçen gün daha da boyutlanan bu soruna gerekli önemi vermek zorunday›z.
MARKS‹ZM’‹N DO⁄AYA YAKLAfiIMI Marksizm’in do¤a anlay›fl›n› ortaya koymaya çal›flt›¤›m›zda çevre sorununa bak›fl›n› da ö¤renme olana¤› yakalam›fl oluruz. Marksizm’i tüm sömürücü s›n›flar›n ve kapitalizmin ide-
olojisinden ay›ran en temel noktalardan biri do¤a ve insan iliflkisine yaklafl›m›d›r. Tüm sömürücü s›n›flar, do¤a ve insan iliflkisinde, do¤ay›, insan›n yaflam›n› devam ettirebilmesi için gerekli fleyleri karfl›layan ve insana gerekli fleyleri sa¤lamakta yard›mc› olmas› için “bahfledilen-sunulan” edilgen bir varl›k olarak görür. Ve bunun sonucu olarak do¤ay› kendi ç›karlar› için talan ederler. Bu anlay›fl›n ürünü olarak Baflbakan Tayyip Erdo¤an “Bu nehirler bizim emrimize denize dökülsün diye verilmedi” diyerek, do¤an›n insan emrine verilmifl bir “köle” oldu¤unu ifade etmekten geri durmamaktad›r. Ayr›ca “Her fley insan için, insandan daha de¤erli, daha kutsal ne amaç olabilir” diyerek de bu anlay›fl›n› perçinlemektedir. ‹flte egemen s›n›flar bu anlay›flla do¤aya yaklaflmakta ve yok etmektedirler. Kapitalistler sömürülerini devam ettirmek için nas›l insan›n emek gücünü kendi ç›karlar›na tabi k›l›yorlarsa, bu anlay›fl›n devam› olarak do¤a üzerinde de egemen olmak isterler. Marksizm ise bu anlay›fl›n tersine insan ve do¤an›n farkl› iki olgu olmad›¤›n›, do¤an›n insan›n varl›¤›n› da kapsayan bir bütün oldu¤unu ortaya koyar. ‹nsan›, do¤an›n ayr›lmaz bir parças› olarak görür. ‹nsanla do¤a aras›ndaki iliflkide, do¤an›n edilgen bir varl›k oldu¤unu kabul etmez. ‹nsanla do¤a aras›nda canl› ve karfl›l›kl›
89
Marksizm ve Çevre Sorunu
insan iliflkisine
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 bir iliflki oldu¤unu belirtir. ‹nsan›, do¤an›n dolays›z bir parças› olarak görür. Art›-ürünün ortaya ç›kmas› ve bu art›-ürünün gasp edilmesi ile insan, üretti¤i ürünlere nas›l yabanc›laflt›r›lmaya baflland›ysa ayn› flekilde do¤aya yabanc›laflt›r›lmas› süreci de bafllat›lm›fl oldu. Egemen s›n›flar›n ideologlar› bu durumu kan›ksatmak için her türlü arac› kulland›lar. ‹nsan, do¤aya yabanc›laflt›kça, do¤an›n kendisinin ihtiyaçlar›n› karfl›lamak için ilahi güçler taraf›ndan yarat›ld›¤›na inand›kça, do¤an›n edilgen bir varl›k oldu¤u anlay›fl› kabul ettirilmifl oldu. Bunun sonucu do¤an›n talan› ve sömürüsü art›r›ld›. Bu sömürü kapitalizm ile en yüksek noktaya ulaflt›. Bu anlay›fla karfl›l›k Marks, “Do¤a, insan›n organik olmayan bedenidir”(3) belirlemesiyle insan ve do¤a aras›ndaki ba¤›n nas›l bir bütünlük içerdi¤ini çok net ifade ediyordu. ‹nsan› do¤adaki di¤er canl›lardan ay›ran bilinçli emek gücünü kullanma yetkisi insan›n, do¤an›n bir parças› olmas› sonucunu gelifltirmifltir. Do¤a var olmasayd› böyle bir yeti de olmazd›. ‹nsan›n bilinçli bir emek gücüne sahip olmas›, ona, do¤aya bilinçli müdahalelerde bulunma olana¤›n› da sa¤lam›flt›r. S›n›flar›n ortaya ç›kmas›yla insan›n bu özelli¤i egemen s›n›flar taraf›ndan kendi ç›karlar› için kullan›lm›flt›r. Do¤aya bilinçli müdahale, egemen s›n›flarca, sömürünün devam›n› sa¤lamak ve zenginliklerini art›racak bir temelde gelifltirilmifltir. Bugün gelinen aflamada ortaya ç›kan çevre sorununun kayna¤› da budur. Do¤ada yaflayan di¤er canl›lar yaflamlar›n› sürdürmek için nas›l do¤ay› kullan›yor ve de¤ifltiriyorlarsa (bu bilinçli bir eylem olmasa da), insan da bunlar› -bilinçli bir eylem sonucu- gerçeklefltiriyor. Sömürücü s›n›flar, ideolojileri gere¤i, do¤aya müdahaleyi insan›n ihtiyaçlar›n›n çok ötesinde ele al›rlar. ‹ktidar olmak, güçlenmek, zenginleflmek için, insan ve do¤a üzerinde tahakküm kurmak zorundad›rlar. Bu zorunluluklar›n ve ideolojilerinin bugün geldi¤i aflama, dünyay› geri dönülmez çevre felaketleriyle karfl› karfl›ya b›rakm›flt›r. Çevre konusunda Marksizm’e getirilen bir elefltiri; Marks’›n do¤ay›, yaln›zca, yararl›l›¤› eme¤in dönüfltürücü gücü sayesinde gerçeklik
kazand›¤›nda kullan›m de¤erine sahip olan nesne olarak tan›mlad›¤›d›r. Bu elefltiriyi getirenler Marks’›n eme¤in kendisini “hem insan›n hem do¤an›n kat›ld›¤› bir süreç”(4) olarak niteledi¤ini görmezden gelirler. Marks yine bu konuda “iflçi, do¤a olmaks›z›n, duygusal d›fl dünya olmaks›z›n hiçbir fley yaratamaz”(5) belirlemesini de görmek istemezler. Bu elefltirileri getirenler, ayr›ca, insan eme¤ini do¤adan koparan bir anlay›flla hareket ediyorlar. Marksizm’in üretici güçlerin geliflimini merkeze ald›¤›n› iddia ederken, kendilerinin ise “‹nsanl›k ile do¤a aras›ndaki iliflkileri, bir kontrol mekanizmas›na göre de¤il (insanlara, gelecek kuflaklara, hatta di¤er türlere) sayg› temelinde”(6) hareket ettiklerini belirtip Marksizm’i elefltiriyorlar. Bu elefltiri sahipleri, üretici güçler ile üretim iliflkileri (üretim araçlar›n›n hangi s›n›f›n denetiminde oldu¤u) aras›ndaki ba¤a gözlerini kapat›yorlar. Üretici güçlerin sosyalist geliflimi üretim araçlar›n›n toplumsal kolektif mülkiyetine dayan›r. Bu nedenle kâr h›rs› ve bu h›rs›n yol açt›¤› afl›r› ve dengesiz üretim ortadan kalkacakt›r. Yani kapitalist sömürü ortadan kalkaca¤› için üretici güçler buna paralel geliflecektir. Üretici güçlerin geliflimi esasta teknik bir sorun de¤ildir. Sömürücü s›n›flar ortadan kald›r›lmadan do¤a ve insan aras›nda “sayg›l›” bir iliflkiden söz edilemez. Bu anlay›fl sahiplerine flunu ifade etmek gerekir. Çevre sorunu s›n›fsal bir sorundur ve çözümü de kapitalizmin y›k›l›p yerine sosyalizm ve devam›nda komünizmin infla edilmesi ile mümkün olacakt›r. Komünizm ve do¤a konusunda k›saca flunu ifade etmek yeterli olacakt›r. Marksizm insanl›k tarihini, kullan›m de¤erlerini, yani insan gereksinimlerini (ister tüketim fleklinde olsun, ister üretim araçlar› olarak dolayl› olsun) karfl›layan her türlü fley olarak tan›mlayan zenginlik üretimi noktas›nda tahlil eder. “Kullan›m de¤eri…bu zenginli¤in ald›¤› toplumsal biçim ne olursa olsun bütün zenginli¤in özünü oluflturur” bu yüzden, “kullan›m de¤erinin niceli¤inde bir art›fl, maddi zenginlikte bir art›fl demektir.” Zenginlik ya da kullan›m de¤eri, yaln›zca beslenme, giyinme, bar›nma gibi temel zorunluluklar› de¤il, ayn› flekilde kültürel, estetik ge-
90
reksinimleri de kapsar. “Kullan›m de¤eri çok genel anlamda, geçim araçlar› olarak nitelendirilebilir”(7). Komünizmde üretimin niteli¤i, de¤iflim de¤eri üretimi de¤il, kullan›m de¤eri üretimi olaca¤› için do¤ayla olan iliflkiler de bu kapsamda geliflecektir. Marks ayr›ca kullan›m de¤erinin üretimine hem do¤an›n hem emek gücünün katk›da bulundu¤unu belirtir. Belirtti¤imiz gibi komünizmde üretim tamamen kullan›m de¤eri üretimine yani insanlar›n temel geçim araçlar›n›n üretimine dayanaca¤› için kapitalizmde oldu¤u gibi sanal ihtiyaçlar yarat›lmas›na dayanan bir tüketim kültürü olmayacakt›r. Afl›r› kâr h›rs›na dayal› dengesiz plans›z bir üretim olmayacak, bunun yerine insanlar›n her türlü ihtiyac›n› karfl›layacak planl› bir ekonomik üretim olacakt›r. Bu temeldeki bir sistem, do¤ay› de¤iflim de¤eri yaratmak için kullanmayaca¤› için, temel ihtiyaçlar› temelinde kullan›r. Böylece do¤a ile insan aras›ndaki iliflki de bir bütünsellik içinde ele al›n›r.
KAP‹TAL‹ZM‹N DO⁄AYA YAKLAfiIMI “Kapitalist üretim tarz› insan›n do¤a üzerindeki egemenli¤ine dayan›r.”(8) Kapitalizm öncesi s›n›fl› toplumlarda çevre sorunlar› daha çok yerel ve bölgesel düzeyde yaflan›yordu. Do¤a içinde oluflan bu hasar nispeten küçük ve geçici oldu¤u için do¤a henüz kendisini yenileyebiliyordu. Çevre sorunu kapitalizmle birlikte muazzam boyutlara ulaflt›, sorunlar bölgesel düzeyden tüm dünyay› etkileyecek noktaya geldi. Çevre sorunlar›n›n temel nedeninin kapitalizm oldu¤unu belirtmifltik. Kapitalist üretim tarz› daha fazla kâr elde etme esas›na dayan›r, bu nedenle kapitalist üretim, do¤an›n korunmas› ve insan ihtiyaçlar› gözetilerek gerçeklefltirilmez. Kapitalizm için bu durum, zaten eflyan›n tabiat›na ayk›r›d›r. Kapitalizmin do¤aya temel yaklafl›m›, do¤ay› kendisi için bir hammadde kayna¤› olarak görmesidir. Bunu gerçeklefltirmek için do¤ay› daha fazla denetimine almaya çal›fl›r. Bunu sa¤lad›¤› oranda talan› ve sömürüsünü art›r›r. Kapitalizm daha fazla kâr elde edebilmek için çevre konusunda al›nabilecek en basit korun-
ma tedbirlerini dahi maliyetlerinin artmamas› için almaz. Fabrika bacas›na filtre bile takt›rmayan kapitalistin do¤ay› düflünmesi beklenemez. Kapitalizm do¤a ile iliflkisinde do¤ay› sadece kendisi için bir kaynak olarak görürken, buna “insani” bir maske takmaya çal›fl›r. Ve do¤an›n insan için var oldu¤unu, insan›n gereksinimlerini karfl›lamas› için ilahi bir güç taraf›ndan yarat›ld›¤›n› söyler. Bu anlay›flla sömürüsünü gizlemeye çal›fl›r. Kapitalizmin insana verdi¤i önem, bugün herkesçe bilinmektedir. ‹nsan›n emek gücünü sömüren, kan›n› emen bir vampirdir kapitalizm. Emekçiler kapitalizm için art›-de¤er üretebildi¤i sürece anlaml›d›r. Ayn› anlay›fl do¤a için geçerlidir. Kapitalizmin “do¤a, insan içindir” söyleminden anlafl›lmas› gereken “do¤a kapitalizm içindir” olmal›d›r. Do¤ay›, sanayi ve teknolojinin hammadde kayna¤›, üretiminin ihtiyaçlar› için s›n›rs›zca sömürülebilecek bir alan olarak görür. Bu nedenle kâr dürtüsünü tüm toplumsal sistemin temeline yerlefltirir. ‹nsan do¤an›n ayr›lmaz bir parças› oldu¤u için do¤adaki her olumsuz geliflme insan› da do¤rudan etkiler. Bu anlam›yla çevre sorunu, kelimenin tam anlam›yla bir insanl›k sorunudur. ‹nsana de¤er vermeyen bir sistemin do¤aya de¤er vermesi beklenemez. Her y›l 11 milyon çocuk hava kirlili¤i nedeniyle ölüyor. Dünya Sa¤l›k Örgütü verilerine göre çevre kaynakl› hastal›klar her 45 dakikada 300 dolay›nda çocu¤un ölümüne neden oluyor. Dünyada, ço¤u kad›n ve çocuk, y›lda 15 milyon insan açl›ktan ölüyor; bu, 2 saniyede bir insan›n açl›ktan öldü¤ü anlam›na geliyor. Yaflam alanlar›n›n yok edilmesi nedeniyle dünyadaki canl› türlerinin 1/5’i 20 y›l içerisinde yok olacak. 1 milyardan fazla insan temiz içme suyundan yoksun durumda küresel ›s›nma nedeniyle iklim de¤ifliklikleri yaflam› tehdit ediyor. Bu yaflananlar kapitalizmin insan ve do¤a için ne kadar tehlikeli oldu¤unu çarp›c› bir flekilde bir kez daha ortaya koymaktad›r. Kapitalizm, afl›r› kâr h›rs›n› karfl›lamak için yar›-sömürge ülkelerin emek gücünü nas›l sömürüyorsa ayn› amaçla bu ülkelerin yeralt› ve yer üstü kaynaklar›n› da sömürmektedir. Emperyalistler yar›-sömürge ülkelerin yeralt› ve
91
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
✔ Emperyalistler, yar›-sömürgelere yat›r›m yap›yoruz ad› al t›nda geri teknolojiye sahip, çevreyi daha çok kirleten tekno -
Marksizm ve Çevre Sorunu
lojileri transfer ediyorlar.
yer üstü kaynaklar›n› kendi kendilerine almak için yüzy›llard›r aralar›nda büyük bir kap›flma içerisindedir. Emperyalistlerin kendi aralar›ndaki bu dalafltan yine en fazla zarar› yar›-sömürge ülkelerin halklar› görmektedir. ABD’nin Irak iflgali bunun son örneklerindendir. Petrolün denetimi için yap›lan bu iflgalde Irak her aç›dan talan edilmifltir. Konumuz itibariyle, do¤an›n nas›l yok edildi¤i günlerce TV’lerden canl› olarak tüm dünyaya izletilmifltir. Emperyalistler, yar›-sömürgelere yat›r›m yap›yoruz ad› alt›nda geri teknolojiye sahip, çevreyi daha çok kirleten teknolojileri transfer ediyorlar. Bununla beraber ayr›ca çevreyi daha çok kirleten sanayi dallar›n› da yar›-sömürge ülkelere kayd›rd›lar. Son y›llarda tersanelerde yaflanan iflçi cinayetleri ile gündeme gelen gemi yap›m ve söküm sektörü de bu kapsamdad›r. Uzakdo¤u’daki yar›-sömürge ülkelere ve Türkiye’ye kayd›r›lan bu sektör iflçi cinayetleri yan›nda çevre kirlili¤ine de yol açmaktad›r. ‹zmir Alia¤a’da bulunan gemi söküm tersanesine sökülmek için Hollanda’dan yollanan zehirli Asbest maddesi içeren Otopan gemisi buna bir örnektir. Kapitalizm bu kadar› ile yetinmez. Çok tehlikeli kimyasal ve nükleer at›klar›, aç›ktan ya da gizlice, yar›-sömürge ülkelere yollar. Tek bafl›na ABD, 1940’ta yaklafl›k 1 milyon ton tehlikeli at›k üretiyorken, bu rakam 1990’larda 250 milyon tonun üzerine ç›kt›. Devaml› bas›na yans›yan ve “nerden geldi¤i” bilinmeyen tehlikeli at›k varillerinin sahillere vurmas› art›k ola¤an bir haber niteli¤ine dönüflmüfl durumda. Yar›-sömürge ülkelerin her türlü zenginli¤ini sömürmekle yetinmeyen ka-
pitalizm kendi ülkelerindeki tehlikeli at›klar› da yar›-sömürge ülkelere yollayarak bu ülkelerin do¤alar›n› y›k›ma u¤rat›r. Bu politikan›n sonucu olarak yar›-sömürge ülkelerde 1.4 milyar insan temiz sudan yoksun bir flekilde yaflamaya çal›fl›yor. Dünya Sa¤l›k Örgütü’nün 2002 y›l› verilerine göre dünyada yaflayan her 5 kifliden 1’inin geliri 1 dolardan az; dünya nüfusunun yar›s› ise 2 dolardan az kazan›yor. Buna ra¤men üç büyük zenginin serveti, 48 ülkenin ulusal gelirini afl›yor. Dünyan›n en zengin % 20’lik dilimi aras›nda 1913 y›l›nda 11 kat olan gelir uçurumu bugün 80 kata ç›kt›. ‹flte kapitalizmin yar›-sömürge ülkelere verdi¤i de¤erin sonuçlar›. Dünya yüzeyinde her y›l 6 milyon hektar alan çöllefliyor. 184’ü memeli olmak üzere 970’i aflk›n tür, yeryüzünden yok olman›n efli¤inde. Do¤al Hayat› Koruma Vakf›’n›n (WWF) “Ekolojik Ayak ‹zi Araflt›rmas›” sonuçlar›na göre son 30 y›lda do¤al kaynaklar›n % 30’u bir daha yerine konulamayacak flekilde tüketildi. Yani kapitalizm dünyam›z› her aç›dan felakete sürüklüyor. Afl›r› kâr h›rs› ve do¤a üzerindeki egemenli¤inin artmas›, kaç›n›lmaz olarak dünyay› her geçen gün daha fazla yok ediyor. Kapitalizm bir taraftan do¤ay› ve insan› h›zla tüketirken di¤er taraftan üretti¤i metalar› satmak için toplumda bir kapitalist tüketim kültürü oluflturur. Tüketim ç›lg›nl›¤›n› körükler. Zaten kapitalizm, tüketim savurganl›¤›na ve tüketen bir topluma zorunludur. Bu kapsamda bir tüketim uygarl›¤› daha do¤rusu tüketim ç›lg›nl›¤› olan kapitalizmde bu¤daydan, arpadan, m›s›ra, pamu¤a; petrolden, demire, kömüre de¤in ülkelerinden ba¤r›ndan sökülerek al›nan kaynaklar, insanlar›n gereksinimleri gözetilmeden metalaflt›r›lacak, insanl›k ayn› h›zla tüketime özendirilecektir. Toplumsal bir tüketim ç›lg›nl›¤› noktas›nda biçimlendirilecek bu tüketime gönüllü kat›l›m sa¤lanacak ve sonuçta insan›n kendisi bir tüketim arac›na dönüfltürülecektir. Kapitalist ideoloji, do¤ay› da bir tüketim nesnesi olarak görür. Bu hedefine daha çabuk ulaflmak için her türlü araç ve yöntemi kullan›r. Toplumda bulunan tüm farkl›l›klar› kendisi için bir f›rsat olarak görür. ‹nsanla-
92
r›n arzular›n› k›flk›rt›r, yapay heyecanlar sunar, cazibe tuzaklar› kurar. Bu anlay›fl temelinde, do¤an›n talan›n› da “özgürlük, ça¤dafl yaflam” vb. olarak pazarlar. Bu çabas›nda mistisizmi ve ilahi güçleri de yard›ma ça¤›rmaktan geri durmaz. Bu ideoloji temelinde do¤a, insan›n bir parças› oldu¤u yaflam alan› olmaktan ç›kar. Ki bu, do¤aya yabanc›laflman›n zirve noktas›d›r. Kapitalizm, insan ve do¤a üzerindeki sömürüsünü-talan›n› gizlemek ve çarp›tmak için her türlü yolu dener. Bunun en eski yöntemlerinden biri, yaflam araçlar›n›n art›fl› ile nüfus art›fl› aras›ndaki ba¤› kapitalizmin ç›kar› için çarp›tarak kuran Malthus’un anlay›fl›d›r. Nazi faflizmine de temel oluflturan bu anlay›fl, dünyan›n yaflanmaz hale gelmesinin temel nedeni olarak “afl›r› nüfus art›fl›”n› görür. Bu anlay›fl› günümüzde savunanlar, küresel iklim de¤ifliklikleri ve bunun yak›c› sonuçlar›n›, Çin, Hindistan gibi nüfusu kalabal›k ülkelerin tüketimine ba¤larlar. Bu anlay›fl sahipleri ikiyüzlülükle, bir ABD’linin bir Afrikal›’dan 270 kat su, onlarca kat g›da ve içecek tüketti¤ini veya dünyadaki, enerji kaynaklar›n›n yaklafl›k 1/4’ünü kulland›¤›n› “unuturlar”. Haliyle bu anlay›fl, çevre sorununun temelini nüfus olarak görür. Bu anlay›fla göre, yaflam araçlar›n›n art›fl› ile nüfus art›fl›, farkl› oranda olur. Bu anlay›fl sahipleri, nüfusun geometrik oranla (2, 4, 8, 16 gibi) artt›¤›n›, besin kaynaklar›n›n ise aritmetik oranda (1, 2, 3, 4 gibi) artt›¤›n› belirtiyorlar. Besin miktar› ile nüfus aras›ndaki dengenin nas›l kurulaca¤›n› sorun olarak belirlerler. Malthus’a göre; nüfus art›fl› uzun vadede besin maddelerindeki art›fl›n üzerinde olaca¤›ndan, nüfus ile geçim araçlar› aras›ndaki dengeyi sürdürmek için nüfus art›fl› üzerinde do¤al k›s›tlamalar›n olmas› zorunludur. Bu anlay›fla göre geçim araçlar›n›n verimlilik art›fl›ndaki s›n›rl›l›kla nüfus art›fl›n›n s›n›rs›zl›¤› aras›ndaki fark afl›lamaz. Malthus’un teorisi, kapitalist üretim ve bölüflüm yasalar› temelinde do¤ay›, evrensel, tarih üstü olarak göstermeye güdümlenmifl bir ideolojik araçt›r. “Do¤an›n ganimetlerinden herkes eflit pay alamaz…do¤an›n kaç›n›lmaz yasalar›n›n baz› insanlar›n zaruret içinde k›vranmalar›n› gerektirdi¤i görülmektedir. Bunlar hayat›n büyük piyangosun-
dan bofl çekmifl olan mutsuz insanlard›r.”(9) Malthus, evlenmifl yoksul bir aile reisinin “Tanr› yasalar› olan do¤an›n yasalar›na tekrar tekrar verdikleri ö¤üde uymad›klar› için kendisini ve ailesini açl›¤a mahkûm etti¤i, kendi eme¤inin hakk›yla sat›n alabilece¤i d›fl›nda, toplumdan en küçük parça yiyecek talep hakk›n›n bulunmad›¤›n›”(10) savunur. Malthus’un teorisi, kapitalizmi kutsayacak biçimde nüfus ilkesinin daha eflitlikçi bir toplum yap›s›na engel oldu¤unu göstermeye adanm›flt›r. Tanr›sal yasalar›n kendisi böyle bir projeyi olanaks›z k›lmaktad›r. Malthus böylece sadece kapitalist üretim ve paylafl›m›n Tanr›n›n yasalar›na uygun, yegâne sistem oldu¤unda ›srar etmekle kalmam›fl, iflçi s›n›f›n›n lehine olabilecek her türlü uygulamaya aç›kça sald›rm›flt›r. Engels, “bu düflünce çizgisinin ima etti¤i sonuç, yoksullar fazlal›k oldu¤undan ölmelerini olabildi¤ince kolaylaflt›rmaktan, onlar› hiçbir fleyin dertlerine çare olamayaca¤›na ve bütün bir s›n›f olarak ço¤almalar›n› asgaride tutmak d›fl›nda kurtulufllar› bulunmad›¤›na ikna etmekten baflka, onlar için hiçbir fley yap›lmamas›”(11) anlam›na geldi¤ini belirtip bu anlay›fl› mahkûm etmiflti. Bugün de kalabal›k nüfusu, çevre sorununun bir numaral› sorumlusu olarak göstermeye çal›flanlar hiç de az de¤il. 2008’de yaflanan g›da-açl›k krizi ile tekrar bu tart›flma gündeme tafl›nmaya çal›fl›l›yor. Emperyalistler ve kalemflörleri, büyük bir gayretkefllikle, açl›k krizine, nüfus art›fl›, küreselleflmeden kaynaklanan küresel iklim de¤iflikli¤i, küçük üreticilerin “geri kalm›fll›¤›”, e¤itimsizlik vb. nedenleri esas olarak gösterdiler. Bu anlay›fl sahipleri, do¤an›n art›k eskisi gibi ürün sa¤layamamas›n›, emperyalizmin, doymak bilmez kâr h›rs› d›fl›ndaki birçok fleyle aç›klamaya çal›flt›lar. Bu anlay›fl› sahiplerine verece¤imiz k›sa yan›tla gerçekler daha anlafl›l›r olacakt›r. Bu anlay›fl sahiplerine göre nüfus art›fl› bugünkü gibi artmaya devam ederse 2300 y›l›nda dünya nüfusu 134 trilyona ulaflacak. Ama bu tamamen saçma bir tahmin. Bu saçmal›¤› emperyalist bir kurum olan Birleflmifl Milletler bile paylaflm›yor. BM 2005’te yapt›¤› öngörü ile 2200 y›l›nda dünya nüfusunun 10 milyara ulaflaca¤›n› tah-
93
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 min ediyordu. Bir de nüfus art›fl›yla, ekonomik büyümeyi karfl›laflt›ral›m. Birçok ekonomist dönemsel resesyonlara ra¤men, dünya ekonomisinin bu yüzy›lda, her y›l ortalama % 3 oran›nda artaca¤›n› tahmin ediyor. Her y›l % 3 oran›nda bir büyüme, her 23 y›lda ekonomik faaliyetlerin ikiye katlanmas› demek. Bir baflka ifadeyle 2100 y›l›nda dünyada tüketim % 1.600 oran›nda artacak. Yap›lan hesaplara göre 21. yy.da, insano¤lu, a¤açtan indi¤i tarihten bu yana harcad›¤› ekonomik kaynaklar›n 16 kat fazlas›n› harcayacak. Yani ekonomik büyüme bu yy.da nüfus art›fl›ndan 32 kat daha büyük bir çevre meselesi olacak. Bu rakamlar gerçek tehdidin insan say›s› de¤il, kapitalizmin dizginsiz geliflimi ve aç gözlülü¤ü oldu¤unu bir kez daha gösteriyor. Nüfus art›fl›ndan 32 kat fazla bir üretimin do¤ay› nas›l bir hale getirece¤ini tahmin etmek zor olmasa gerek. Yine dünyadaki genel duruma bakt›¤›m›zda “1900 y›l›nda dünya nüfusu 1.6 milyar; birincil (kayna¤›ndan ç›kt›¤› gibi tüketilen kaynaklar) enerji tüketimi 1000 MTEP (milyon ton petrol enerjisi) iken, 2000 y›l›nda nüfusu yaklafl›k 6.6 milyara birincil enerji tüketimi ise 8534 MTEP’e ulaflm›flt›r. Buna göre 100 y›ll›k süreçte dünya nüfusu 4.8 kat artarken birincil enerji tüketiminin 8.5 kat artt›¤› görülmüfltür”(12). Bu örnekte yine as›l tehlikenin, kapitalizmin dizginsiz üretimi oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Kapitalizm, bireycili¤i kutsayan, mülkiyeti özgürlükle özdefllefltiren bir ideolojidir. Böylesi bir ideolojinin, sahip olmay›, bireysel ç›karlar›n›n temeline koyarak do¤an›n da sahibi gibi davranmas› ve do¤a tahribat›n› kendi d›fl›nda görmesi de niteli¤i gere¤idir. Bu temelde çevre sorunlar›n›n esas kayna¤›n›n kapitalist sistem olmad›¤›n› kabullendirmeye çal›flmas› anlafl›l›rd›r. Bu anlay›fl çevre sorunlar›n›n kayna¤›n› nüfus art›fl›ndan e¤itimsizli¤e kadar genifl (ve tali) bir yelpazede arar. Kapitalizm, emekçilerin kan›n› emerek yaflar. Do¤aya farkl› yaklaflmas›n› beklemek olsa olsa “insanc›l kapitalistlerin”, s›n›fsal özü inkâr edenlerin hayallerini süsler. Kapitalizm, var oldukça, varl›k ve yaflam koflullar› olan sömürü de var olacakt›r. Dolay›s›yla do¤an›n talan› da, kapitalizm var oldukça sürecektir.
Kapitalizm bir taraftan do¤ay› sömürüp çevreyi kirletirken di¤er taraftan soruna çözüm arad›¤› gibi bir yan›lsama oluflturuyor. Sorunun nedenini; kayna¤›n› aç›klarken nas›l s›n›fsal temelden kopar›yorsa, sorunun çözümü noktas›nda da ayn› tavr›n› sürdürüyor. S›n›fsal temelden, s›n›f mücadelesinden kopuk bir “çevrecilik” anlay›fl›n› gelifltiriyor. Bu “çevrecilik” anlay›fl› kapitalist sistemin temellerinde yatan insan›n do¤aya hükmetmesi gerekti¤i anlay›fl›n› sorgulamaz. Tam aksine bu hükmetmenin neden olaca¤› tehlikeleri “azaltacak” teknikler gelifltirerek kapitalist sömürünün önünü açmay› gözetir. Kapitalist sistemin kendisine dokunmaz. Kapitalizmin mevcut kurumlar›n›, toplumsal iliflkilerini, de¤erlerini de¤ifltirmek yerine, onlara çeki düzen vermeyi esas al›r. Bu çevrecilik anlay›fl› asl›nda çevre mühendisli¤inden baflka bir fley de¤ildir. Kapitalizmin açt›¤› hasarlar› azaltacak teknikler gelifltirerek sömürün kolaylaflt›r›lmas›na hizmet eder. Bu anlay›fl sahiplerinin çevreci k›l›¤›na girmeleri daha tehlikelidir. Çünkü kamuoyunu daha fazla aldatma ve yan›ltma olana¤›na sahipler. “Dünya Çevre Günü”, “Dünya Günü”, “Dünya Su Günü” gibi günleri gerçek anlam ve öneminden sapt›r›rlar. Kopard›klar› yaygaralarla kapitalizmin do¤a üzerindeki egemenli¤ini gözlerden saklarlar. Bu tür günlerde kapitalistler birkaç a¤aç dikerek kendilerini aklamaya, toplumda “çevre dostu” olduklar› izlenimini vermeye çal›fl›rlar. Ayr›ca ülkemizde ilkö¤retim ve lise ö¤rencilerini toplay›p deniz kenarlar›n› temizleten ya da 1-2 bal›k adama denizden bir iki araba lasti¤i ç›kartt›rarak çevreye karfl› görevlerini yapm›fl olurlar. Uluslararas› alanda popüler olan GREENPEACE (Yeflilbar›fl) çevre örgütü bu konuda en iyi olumsuz örnektir. Dünya genelinde çevre sorunlar›na karfl› mücadele etti¤ini ifade eden bu örgütün eylemleri sorunun özünü kitlelerden gizler. Yapt›¤› eylemler, kitlelerden kopuktur. Eylemleri; yüksek binalara, kulelere pankart asma, kendilerini santral ve fabrika kap›lar›na zincirleme, balina avlayan gemileri küçük botlarla taciz etme fleklindedir. Eylemleriyle sorunun kayna¤› olan kapitalizmi bir bü-
94
tün hedef almay›p tekil anlamda hükümet, flirket ve kiflileri hedef alarak, kapitalizmin sorumlulu¤unu gizlerler. Kitlelerle birlikte hareket etme, kitleleri harekete geçirme gibi amaçlar› yoktur. S›n›rl› say›da üyeleri ile hareket ederler. Çünkü kitleleri harekete geçirmek sistem için tehlikeli olabilir. Kitlelerin kendi canl› pratiklerinden gerçekleri görebilece¤inden ve denetimlerinden ç›kabilece¤inden korkarlar. Böylece görüntüde çevre sorununa karfl› mücadele ediyor görünürler. Kitlelerin bilincini buland›r›p, sempatisini kazan›rlar. Bu flekilde as›l görevleri olan sistemin devam etmesine katk› sa¤lam›fl olurlar. Bu aç›dan farkl› bir örne¤i ülkemizden verebiliriz. Bergama Ovac›k köyünde siyanürle alt›n madeni iflletme konusunda bölge halk› önemli oranda sorununu sahiplenmifltir. Bu kitlesel sahiplenme ve eylemler hem maden flirketini hem devleti önemli oranda meflgul etmifl ve u¤raflt›rm›flt›r. Bölge halk› sorunu sahiplenmesine ra¤men bu harekete önderlik edenler mücadeleyi tamamen sistem s›n›rlar› içine mahkûm etmifltir. Sorunun kayna¤›n›n sistem oldu¤u bilinci bölge halk›na tafl›nmam›flt›r. Gelinen aflamada
bölge halk› birçok davay› kazanmas›na ra¤men Maden, Bakanlar Kurulu’nun özel karar›yla çal›flmaya devam ediyor. Bergama örne¤inden ö¤renilmesi gereken çok fley var. Bunlar›n en bafl›nda çevre sorununun yar›n›n sorunu olmad›¤› gibi teorik bir sorun da olmad›¤› gelmektedir. Çevre sorununun halk›n yak›c› bir sorunu oldu¤u; bundan dolay› baflta Komünist Partisi olmak üzere genel olarak devrimcilerin çevre sorununu programlar›na almalar›n› ortaya koymufltur. Buna paralel günlük çal›flmalar›nda önemli bir yer tutmas› gerçe¤ini ortaya ç›karm›flt›r. Ulusal sorun, nas›l ezilen ulusun milli burjuvazisine veya bu sorunla mücadele eden küçük burjuvaziye terk etmiyorsak veya kad›n sorununu feministlere terk etmenin yanl›fll›¤›n› biliyorsak, çevre sorunu da çevrecilere terk edilemeyecek kadar önemlidir. Di¤er sorunlarda oldu¤u gibi çevre sorununda halk›n kendili¤inden geliflen eylemlerine devrimcilerin seyirci kalmas› gibi bir lüksü olmad›¤›n› da bilmeli ve görmeliyiz. Aksi takdirde bugüne kadar yaflanan örneklerde oldu¤u gibi halk›n mücadelesi düzen s›n›rlar›na mahkûm edilecektir.
KAP‹TAL‹ZM VE KÜRESEL ISINMA Kapitalizmin neden oldu¤u çevre sorunlar›n›n bafl›nda küresel ›s›nma ve buna paralel geliflen dünyan›n iklimsel düzeninin bozulmas› geliyor. Bu sorun ayn› za-
✔ Bergama halk› siyanürle alt›n aramaya karfl› mücadele yürütmüfl ancak bu mücadelenin s›n›rlar› hep sistemle çizilmifltir.
95
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 manda di¤er pek çok çevre sorununun ya kayna¤›n› oluflturmaya ya da mevcut sorunlar› olumsuz yönde tetikleyerek daha da boyutlanmalar›na yol aç›yor. Asl›nda, atmosferdeki sera etkisi insan faaliyetinin d›fl›nda tamamen do¤al bir olayd›r. Bu durum dünyan›n 33 santigrat derece daha faza s›cak olmas›n› sa¤l›yor. Yani do¤al sera etkisi olmasa dünyan›n ortalama s›cakl›¤› –20 santigrat derece olacak. Do¤al sera etkisi nedeniyle dünyan›n ortalama s›cakl›¤› 14 santigrat derece oluyor. Bilindi¤i gibi günefl ›fl›nlar› dünyaya ulaflt›¤›nda ›s›ya dönüflür. Ve bu ›fl›nlar uzaya tekrar uzun dalgal› radyasyon olarak k›z›l ötesi formunda gönderilir. ‹flte bu k›z›l ötesi radyasyonun bir k›sm› sera gazlar› taraf›ndan tutulur. Bu duruma sera etkisi denir. Yeryüzündeki yaflama uygun s›cakl›¤› oluflturan sera gaz› etkisi flimdi tam tersi bir etki görüyor. Geçmiflteki sera etkisinin boyutu do¤al ekolojik süreçlerin ürünüyken bugün ise kapitalist üretim biçiminin ald›¤› boyut, do¤al süreçlerin bozulmas› ve sera gazlar›n›n gere¤inden fazla üretilmesi sonucunda, atmosferdeki sera gazlar›n›n oran› sürekli yükseliyor. Bafll›ca sera gazlar› olan karbondioksit, metan, diazotmonoksit ve di¤er holojenli bileflikleri içeren Hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar ve sülfürhekzaflorit gibi kimyasallarda da bu art›fl gözleniyor. Sera gazlar› içinde en önemli olan› hiç flüphesiz karbondioksittir. Fosil yak›tlar›n (kömür, do¤algaz, petrol) kullan›m› nedeniyle dünyada her y›l 7 milyar ton karbon atmosfere sal›n›yor. Bu durum mevcut h›zla devam ederse 2020 y›l›nda karbon sal›n›m miktar›n›n 9 milyon tona ulaflaca¤› tahmin ediliyor. Bu ise yaklafl›k 33 milyon ton karbondioksit demek. Karbondioksitin atmosferde 100 y›l› bulan kal›c›l›k süresini de dikkate al›rsak karbondioksit seviyesinin sanayi devriminden yani kapitalizmin ortaya ç›k›fl›ndan bu yana h›zla yükseldi¤i ve tehlikeli bir t›rman›fla geçti¤i kolayl›kla görülür. Ayr›ca son 250 y›lda atmosferdeki karbondioksit seviyesi % 35 artarak 2004 y›l›nda 379 PPM’e (hacim olarak milyonda bir) yükseldi. 1950’den beri 11 ülkede 530.3 milyar ton karbondioksit gaz› üretil-
mifltir. Bunlar›n içinde ABD 186.1 milyar, Rusya 68.4 milyar, Çin 57.6 milyar ton karbondioksit gaz› üretmifltir. Bugün dünyan›n en büyük sera gaz› emisyonu üreticisi y›ll›k 5.8 milyar ton karbondioksit emisyonu miktar› ile ABD’dir. Uluslararas› Enerji Ajans›’n›n 2002 verilerine göre karbondioksit emisyonunda % 24 ile nüfusu dünya nüfusunun % 4’ü olan ABD birinci s›radad›r. Ayr›ca günümüzde atmosferdeki sera gaz›n›n birikiminin % 80’i emperyalist-kapitalist ülkelerden kaynaklanmaktad›r. Di¤er bir ifadeyle dünya nüfusunun % 20’sinden kaynaklanmaktad›r. (Malthus’un kulaklar› ç›nlas›n!) Bu durumun esas sorumlusu o ülkelerde yaflayan halklar de¤ildir. Afl›r› kâr h›rs›yla üretim yapan emperyalist kapitalizmdir. Küresel ›s›nmaya ba¤l› iklim de¤iflikli¤inin sonuçlar› her geçen gün daha etkili flekilde ortaya ç›k›yor. Geçen yüzy›lda dünyada s›cakl›k ortalamas› 0.6 santigrat derece artarken bu art›fl yaflad›¤›m›z yy.da 1.4 - 1.8 santigrat dereceye kadar ç›kt›. Geçmifl 40 sene içerisinde Kuzey Kutbu daimi buzullar›n kal›nl›¤› % 40 oran›nda azald›. TÜB‹TAK destekli bir araflt›rmada A¤r›-Cilo-Süphan ve Kaçgar Da¤lar›n›n bir k›sm›nda çok az buzul kald›¤›, Erciyes-Alada¤lar’daki buzullar›n ise tamamen eriyip yok oldu¤u ortaya konmufltur. Do¤al afet olarak de¤erlendirilen kas›rga, hortum, f›rt›na vb. felaketler do¤al olmaktan ç›km›flt›r. Deniz yüzeyindeki suyun ›s›nmas›, rüzgârlar›, özellikle de okyanus bölgesindeki kas›rgalar› yak›ndan ilgilendirmektedir. Küresel ›s›nma nedeniyle deniz yüzeyindeki 3-4 santigrat derecelik bir art›fl flu andakinden % 50 daha y›k›c› bir gücü; saatte 350 km h›za ulaflan hortumlar› a盤a ç›karabilir. Kapitalist üretim tarz›n›n etkileri sonucu art›k bu tür büyük y›k›mlara yol açan seller, f›rt›nalar, kurakl›klar do¤al bir felaket olmaktan ç›km›fl, kapitalizmin yol açt›¤› felaketlere dönüflmüfltür. Küresel ›s›nma ayr›ca birçok canl› türünün yok olmas›na yol aç›yor. Dünya üzerinde 15 binden fazla canl› türü yok olma tehlikesi ile karfl› karfl›ya. Yine sadece Avrupa’daki kufl türlerinin % 43’ü iklim de¤ifliklikleri nedeniyle yok olma tehlikesi alt›nda. Dünyadaki canl› türleri-
96
nin tükenme h›z› geçmifle oranla 100 ila 1000 kat daha yüksek; sel, kurakl›k, küresel ›s›nma gibi felaketler nedeniyle dünyada 25 milyon insan yaflad›klar› topraklardan göç etmek zorunda kald›. Tüm bu yaflananlar küresel iklim de¤iflikli¤inin tüm dünya üzerindeki y›k›c› etkilerini en çarp›c› flekilde ortaya koymaktad›r. Küresel ›s›nma, emperyalist-kapitalist sistemin yaratt›¤› çevre felaketlerinin en etkili olan›d›r. ‹stisnas›z, dünyadaki tüm canl›lar› etkileyen bu çevre sorunu, insanl›¤›n yaflam›n› da tehdit ediyor. Savafllar, katliamlar, açl›k gibi do¤al olmayan felaketlerin sorumlusu olan hâkim s›n›flar, bu sefer bunlardan daha büyük bir felaketin bafllamas›na yol açt›lar.
ENERJ‹ VE ÇEVRE Enerji sorunu, kapitalist üretimin temel sorunlar›ndand›r. Özelikle 20. yy.›n son çeyre¤inde enerji kaynaklar›, emperyalist dalafl›n merkezine yerleflmifltir. Enerji kaynaklar›n›n büyük ço¤unlu¤u yenilenemez olan fosil yak›tlardan olufltu¤u için, emperyalistler bu kaynaklara sahip olmak için dünya halklar›n› ve do¤ay› katletmekten çekinmiyorlar. Enerji, insan yaflam›n›n vazgeçilmez bir parças›d›r. Bugün de dünya gündeminde tart›fl›lan konular›n bafl›nda gelmektedir. Geleneksel olarak enerji kaynaklar› ikiye ayr›l›r. Bunlardan ilki kayna¤›ndan ç›kt›¤› gibi tüketilen kömür, do¤algaz ve petrol gibi kaynaklard›r. Bunlar birincin enerji kayna¤› olarak tan›mlan›rlar. Birincil enerji kayna¤›n›n dönüflümünden elde edilen elektrik, kok, havagaz› vb. enerji kaynaklar› ise ikincil enerji kayna¤› olarak adland›r›lmaktad›r. Ayr›ca enerji kaynaklar›n› üç ana grupta toplamak mümkün. Birincisi, yerin alt›nda kalan bitkilerin ve canl›lar›n batakl›k alanlarda birikmesi sonucu oluflan tabakan›n de¤iflime u¤ramas›yla meydana gelen fosil yak›tlard›r. ‹kincisi, potansiyeli mevcut olan ve teknolojik geliflmelere ba¤l› olarak kullan›m› artan “yeni” enerji kaynaklar›d›r. Üçüncüsü ise tükenmeyen, eksilmeyen “yenilenebilir” enerji kaynaklar›d›r. Dünya enerji kaynaklar› içerisinde en büyük pay fosil yak›tlara aittir. Fosil yak›tlar›n
dünya enerji tüketimindeki pay› % 85-90 oran›ndad›r. Yine günümüzde kulland›¤›m›z ikincil enerjinin büyük k›sm› da fosil yak›tlardan elde edilmektedir. Kullanmakta oldu¤umuz enerjinin ço¤u görülmekte oldu¤u gibi fosil yak›tlardan elde ediliyor. Bu kaynaklar›n bugünkü bilinen rezervleri bu h›zla kullan›ld›¤›nda petrolün 40-45 y›l, do¤algaz›n 60-65 y›l ve kömürün 140-150 y›l sonra tükenece¤i tahmin ediliyor. Atmosfere sal›nan ve küresel ›s›nmaya yol açan karbondioksit gaz›n›n % 70’ini fosil yak›tlardan ç›kan karbondioksit gaz› oluflturuyor. Fosil yak›tlar›n bu olumsuz etkisine ve k›sa sürede tükenecek olmas›na ra¤men emperyalistler bu kaynaklara ulafl›p elde etmek için önlerindeki tüm engelleri kald›rmaya çal›fl›yorlar. Enerji kaynaklar›n› ellerinde tutmak isteyen emperyalistler yar›-sömürge ülkelerin bu kaynaklar›n› ele geçirmek için çat›flmalar› her geçen gün daha da art›yor. Emperyalistlerin amaçlar› üretimlerini sürdürmek ve daha fazla kâr elde etmek oldu¤u için en son Irak örne¤inde oldu¤u gibi iflgale varan sald›r›larda bulunmaktan kaç›nm›yorlar. Son y›llarda fosil yak›tlar›n yol açt›¤› karbondioksit sal›n›m›n›n art›rd›¤› küresel ›s›nma sorununa karfl› nükleer enerji tekrar ön plana ç›kar›l›p pazarlanmaya çal›fl›l›yor. Bunun için birçok yol deneniyor. Nükleer enerjinin emperyalistlerce öne ç›kar›lmas›n›n esas nedeni ellerinde bulunan eski teknoloji reaktörlerin yar›-sömürge ülkelere pazarlanmas›d›r. Hem ellerindeki eski teknolojiden kurtulacaklar hem de milyarlarca dolar kazanacaklar. Di¤er taraftan ellerinde bulunan nükleer art›klar› da bu yar›-sömürge ülkelere yollaman›n önünü açm›fl olacaklar. Kendi ülkelerinin do¤alar›n› koruma alt›na alarak yar›-sömürge ülkelerin do¤alar›n› kendi ç›karlar› için katledecekler. Bu nedenle birçok emperyalist ülke mevcut nükleer santrallerini sökmektedir. Kanada ve ABD’de 1978, Almanya’da 1982’den bu yana nükleer santral siparifli veren yok. Fransa, 1997 y›l›ndan itibaren 2010 y›l›na kadar nükleer program›n› ask›ya ald›. Danimarka, Yunanistan, ‹rlanda, Lüksemburg, Avusturya ve Portekiz enerji üretimi için nükleer enerjiyi kullanm›yor. Bu örnekleri uzatmak mümkün.
97
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 Küresel ›s›nma noktas›nda nükleer enerji çevreye uyumlu gözükse de, çevre sorunu küresel ›s›nmadan ibaret de¤ildir. Nükleer at›klar›n yok edilmesi ve depolanmas› sorunu halen çözülememifltir. Çernobil facias›n›n yol açt›¤› insan ve do¤a katliam› ortadad›r. Ve çokça övülen nükleer enerjinin dünya enerji üretimindeki pay› % 3’tür. Nükleer enerji söylendi¤i gibi ucuz ve güvenli olsayd› en baflta gözlerini kâr h›rs› bürümüfl emperyalistler bu enerjiyi çok daha fazla oranda kullan›r ve yeni yat›r›mlar yaparlard›. Bu kadar kârl› bir f›rsat› kaç›rmazlard›. Nükleer enerjinin tekrar bu denli gündeme tafl›nmas› belirtti¤imiz gibi emperyalistlerin ellerindeki geri teknolojilerden kurtulmak istemesi ve bunlar› yar›-sömürgelere satarak kâr elde etmek istemesinden dolay›d›r. Nükleer at›klardan kurtulmak da bunun önemli bir parças›d›r. Emperyalistler için güç anlam›na gelen nükleer enerji, savafllar›n ve cayd›r›c›l›¤›n temel araçlar›ndan biridir. Günümüzde en fazla nükleer silah emperyalist devletlerde bulunuyor. Böylesi bir gücü elinden b›rakmak istemeyen emperyalistler nükleer silahlar› Hiroflima ve Nagazaki gibi, yüz binlerce insan›n katledilmesi, 60 y›ld›r ot bile bitmemesi gibi a¤›r sonuçlara yol açsa da bu gücü ellerinden b›rakmazlar. Emperyalistler için kâr, güç, iktidar her fleydir. Bunun için milyonlarca insan›n katledilmesine ald›rmayan emperyalizmin do¤aya da ayn› flekilde yaklaflmas› kaç›n›lmazd›r.
YEN‹LENEB‹L‹R ENERJ‹ VE ÇEVRE Enerji kaynaklar›n›n h›zla tükenmesi, bu kaynaklar›n, emperyalist dalafl›n merkezinde yer almas›n› sa¤lad›¤› gibi alternatif enerji kaynaklar›n›n aray›fl›n› da h›zland›rm›flt›r. Ancak emperyalizm, bu alternatifler içinde dünya halklar›n› kendine ba¤layacak olanlar› aramakta ve yayg›nlaflt›rmaktad›r. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklar›na y›llard›r yeterli yat›r›m› yapmamaktad›r. Yenilenebilir enerji kaynaklar›, ço¤unlukla düflük maliyetli ve lokal düzeydedir. Yenilenebilir ve lokal düzeyde temin edilebilir oluflu nedeniyle d›fla ba¤›ml›l›k yaratmaz. Nükleer ve
fosil yak›tlardan elde edilen enerjinin aksine do¤aya zarar vermezler. Ama yenilenebilir enerji sadece bir teknik olarak görülmemelidir. Böyle görülürse emperyalizm bu tekni¤i kendi sömürü düzeninin bir parças› haline getirecek mekanizmalar› yaratmakta gecikmeyecektir. Yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n çeflitlili¤i az de¤ildir. Bunlar içinde en yayg›n ve etkin olanlar› günefl ve rüzgâr enerjisidir. Bunlar d›fl›nda hidroelektrik, jeotermal (s›cak su kaynaklar›yla elde edilen), dalga, gelgit, toprak ›s›s›, okyanus ›s›s› enerjileri de co¤rafi farkl›l›klara göre yayg›n kullan›labilecek enerji kaynaklar›d›r. Alternatif enerji kullan›m›n›n yayg›nlaflt›r›lmas› gerekti¤ini bugün birçok “çevreci” anlay›fl da s›kça ifade ediyor. Ama daha önce belirtti¤imiz anlay›fllar› temelinde bu konuya da s›n›fsal özden kopuk, teknik bir mesele olarak bak›yorlar. Enerji kaynaklar›n›n verimlili¤inin artmas›, çevreye verdikleri zarar›n ortadan kald›r›lmaya çal›fl›lmas› kapitalist sistemin ortadan kald›r›lmas› ile mümkün olacakt›r. Do¤an›n ekosistemine göre ustal›kla biçim verilmifl yeni bir enerji kal›b› üretmek güneflin, rüzgâr›n, suyun, zorunlu oldu¤unda petrol ve kömür dâhil birçok baflka kayna¤›n kullan›lmas› ile mümkün olacakt›r. Bu çeflitlilik t›pk› topra¤›n ekilmesinde oldu¤u gibi enerji kullan›m›n› da zenginlefltirecektir. Bu zenginlik ülkelerin kendi kaynaklar›na dayanaca¤› için bir ba¤›ml›l›k iliflkisi yaratmayacakt›r. Bunu ancak do¤ay› kendisi için sömürülmesi, talan edilmesi gereken bir araç olarak görmeyen komünistler ve devrimciler gerçeklefltirecektir. Yenilenebilir enerji kaynaklar› çevre dostu olduklar› için devrimci ve komünistlerin bu enerji türlerinin enerji kaynaklar›n›n kullan›m›n› ve yayg›nlaflmas›n› savunmalar› gerekir. Bu sorun, bugünün s›n›f mücadelesinde de önemli yere sahiptir. Devrim sonras›n›n de¤il, bugünün sorunudur. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n kullan›m›n› teknik bir soruna indirgemeden savunmak zorunday›z. Bu durum ayn› zamanda yar›-sömürgelerin emperyalizme olan ba¤›ml›l›¤›n›n zay›flat›lmas›, ortadan kald›r›lmas› için de önemli bir ad›md›r. Dolay›s›yla devletleri, bizim somutumuzda TC’yi, nükleer
98
enerjiden ve petrole ba¤›ml›l›k yaratan politikalardan vazgeçirecek kültürel hareketler örgütlemek, günümüz s›n›f mücadelesinin önemli bir parças›d›r. Türkiye gibi günefl, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n bol oldu¤u bir co¤rafyada yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n kullan›m›n› esas hale getirebilmek önemlidir. Bunu gerçeklefltirmenin önünde teknik olarak çok büyük engeller yok. Bugünkü teknolojik geliflim buna uygun. Bunun önündeki as›l sorun ülke egemen s›n›flar›n›n emperyalizm ile girdikleri uflakl›k iliflkisidir. Bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklar›n›n kullan›m›nda tutarl› ve bilimsel olman›n yolu anti-faflist ve anti-emperyalist mücadelede tutarl› olmaktan geçmektedir. Çünkü emperyalizm, g›da ve su gibi temel ihtiyaçlarda oldu¤u gibi, enerjide de yar›-sömürgeleri kendisine daha fazla ba¤›ml› k›larak sömürüyü yo¤unlaflt›rmaktad›r. G›da ve sudaki ba¤›ml›l›¤a oldu¤u kadar enerjideki ba¤›ml›l›¤› da tutarl› s›n›f bilinciyle karfl› durmak, günümüz s›n›f mücadelesinin temel görevleri aras›ndad›r. Kitleler, di¤er mücadele biçimlerinde oldu¤u gibi çevre sorununa iliflkin mücadele biçimlerinde de, s›n›f bilincine kavuflturulmal›d›r. Çevre sorununun, kapitalizmin özünden kaynakland›¤› bilincinin her f›rsatta verilmesi bunu sa¤layabilecektir.
KAP‹TAL‹ZM VE ORMANLAR Kapitalizmin h›flm›na u¤rayan do¤al kaynaklardan biri de ormanlard›r. Ormanlar do¤al yaflam ve dolay›s›yla insan yaflam› için çok önemli iflleve sahiptir. Ormanlar dünyada canl›lar›n yaflayabilmesi için ihtiyaç duydu¤u oksijenin % 20’sini üretiyorlar. Karbondioksit so¤urup fotosentez yoluyla oksijen üretirler. Bu nedenle ormanlar ayr›ca afl›r› karbondioksit sal›n›m›yla artan sera etkisinin azalt›lmas›nda da önemli bir konumdad›r. Ya¤an ya¤mur ve kar orman›n bitki örtüsü taraf›ndan tutulur. Ormanlardaki bitki örtüsü orman zemininin su so¤urma kapasitesini art›r›r. Bu suyun bir k›sm› buharlaflarak atmosfere döner. E¤er orman zemini yaprak art›klar› ile kapl›ysa suyu tutar ve yeniden kazan›r. Ormanlar ayr›ca ya¤mur çekmek konusunda da önemli bir iflleve sahiptir. Ormanlar topra¤› tutma özelli¤i ile erozyonu engeller
ve tar›ma elveriflli topraklar›n seller ile yok olmas›n› engeller. Ormanlar›n kapitalizm taraf›ndan yok edilmesi do¤ada yaflayan birçok canl›y› olumsuz etkilemektedir. 18. yy.dan bu yana dünya ormanlar›n›n % 23’ü kapitalizmin vahfli sömürüsü sonucu yok edildi. Yaflanan erozyon sonucu dünya yüzeyinde her y›l 6 milyon hektar alan çöllefliyor. Brezilya hükümetinin aç›klamalar›na göre amazon ormanlar›n›n 2002 y›l›nda 23.266 km2, 2003 y›l›nda 23.750 km2’si yok oldu. Toplam büyüklü¤ü 4.2 milyon km2 olan Amazon ormanlar›n›n flimdiye dek % 20’si yok oldu. Ormanlar›n yok edilmesinin tek gerekçesi, tüketim mallar› üretmek de¤ildir. 21. yy. sonlar›nda bafllayan bio-yak›t teknolojisi, ormanlar›n dolayl› ve dolays›z olarak yok edilmesine neden oluyor. Fosil yak›tlar›n neden oldu¤u afl›r› karbondioksit sal›n›m›n› azaltmak gerekçesiyle son y›llarda bio-yak›t üretimi h›zland›. Çevreci oldu¤u söylenen bio-yak›ta daha yak›ndan bakt›¤›m›zda hiç de çevreci olmad›¤› ortaya ç›k›yor. Bio-yak›t üretilen bitkilerin yetifltirilmesi için çok genifl tar›m alanlar›na ihtiyaç duyuluyor. Mevcut tar›m alanlar›n›n bu ihtiyac› karfl›lamas› mümkün olmad›¤› için, ormanlar kesilerek yeni tar›m alanlar› aç›l›yor. Bio-yak›t üretiminde Brezilya ABD’nin hemen ard›ndan 2. s›rada yer al›yor ve bioyak›t bitkilerinin ekilebilmesi için Brezilya’da Amazon ormanlar› h›zla yok ediliyor. Emperyalistlerin çevre sorununda da esas faturay› yar›-sömürge ülkelere ç›karmaya çal›flt›klar›n› belirtmifltik. Kendisinin do¤aya, çevreye sayg›l› oldu¤unu pazarlamaya çal›flan AB, 2020 y›l›na kadar toplam enerji tüketimi içinde yenilenebilir enerji pay›n› % 20’ye ç›karmay› hedefliyor. Burada önemli bir nokta bio-yak›tla ilgili olan düzenlemedir. AB bu % 20’lik hedefe ulafl›rken tafl›tlarda kullan›lan yak›t›n da % 10’unu bio-yak›ttan sa¤lamay› öngörüyor. Ama as›l sorun da burada bafll›yor. Çünkü bütün Avrupa’n›n tar›ma aç›lm›fl arazilerine bio-yak›t elde edecek bitkiler ekilse dahi AB’nin belirledi¤i % 10’luk hedefe ulaflmas› mümkün de¤il. Bu hedefe ulaflmak için yapacaklar› fley bu ihtiyac› karfl›lamak için Brezilya gibi ülkelerden
99
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
✔ Silahl› mücadeleyi her türlü bask› ve katliama ra¤men bast› ramayan TC devleti, y›llard›r ge rillan›n bar›nd›¤›, sakland›¤› T. Kürdistan›’ndaki ormanlar› ya -
Marksizm ve Çevre Sorunu
k›yor, yok ediyor. bio-yak›t almak. Yani daha çok ya¤mur orman› kesilecek, yok olacak. AB kendi tar›m arazilerine g›da ürünleri dikmeye devam edecek. Kendi ülkelerinin do¤as› daha az zarar görecek ama di¤er taraftan ya¤mur ormanlar›n› talan edecekler. ‹flte kapitalizmin ikiyüzlülü¤ü. Kapitalizmin bu vahfli talan› sonucu dünya karalar›n›n % 24’ü ekilir-biçilir hale getirildi. Araflt›rma sonuçlar› dünyada 8.7 milyon km2 orman ve tar›m oran›n›n 1/4’ünün son 50 y›lda yok edildi¤ini ortaya koyuyor. Dünyada yok edilen ormanlara paralel Türkiye’de de ormanlar›n yok edilmesi tüm h›z›yla devam ediyor. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 21.188 milyon hektar orman arazisi var. Türkiye’de ormanlar daha çok tar›m ve yerleflim alan› açmak için talan ediliyor. Birçok yerde ormanlar yok edilerek imara aç›l›yor. ‹stanbul’da Sultanbeyli, Çavuflbafl› ve Gebze; Antalya’n›n Kepez, Bursa’n›n sanayi sitesi buna örnektir. fiimdi bu eski talanlar› meflrulaflt›rmak ve talanlar›n önünü açmak için AKP hükümeti 2B ad› alt›nda orman talan›na yeni bir halka daha ekliyor. Bu talandan 20-25 milyar dolar gelir bekledi¤ini aç›klayan Orman Bakan› Osman Pepe bir kez daha kendileri için tek önemli olan›n para oldu¤unu ortaya koymufl oldu. Her orman yang›n›ndan sonra yanan bölgenin hemen a¤açland›r›laca¤›n› aç›klayan yetkililerin aç›klamas›n›n mürekkebi kurumadan yanan bölgelerden yeni yeni oteller, yerleflim alanlar› yükselmeye bafllar. Bu durum art›k kan›ksan›r bir hal alm›flt›r. Turizm gelirlerini art›rmak için yani bu sektöre yat›r›m yapan kompradonlar›n kârlar›n› art›rmak için her türlü kolayl›k sa¤lan›yor. Golf alanlar› açmak için binlerce a¤aç kesiliyor. Yine en son TBMM’de
onaylanan “Turizm Teflvik Kanunu” ile yeni bir orman talan›n›n önü aç›ld›. Sadece Antalya’da bu kanun ile 1 milyon a¤ac›n kesilmesinin önü aç›ld›. Orman talan›n› yasalaflt›ran bir giriflim toplam orman alanlar›n›n binde 5’ini turizme aç›yor. Belirlenen bu binde 5’lik oran›n göstermelik oldu¤unu, talan›n boyutunun pratikte çok daha fazla olaca¤›n› herkes çok iyi biliyor. Kanuna göre a¤aç keserek yat›r›m yapanlar baflka alanlara kesti¤i a¤aç say›s›n›n 3 kat›n› dikmek zorunda. Bu durum ne kadar çok paran varsa o kadar çok a¤aç kesme hakk›n› egemenlere vermektedir. Ayr›ca baflka yere a¤aç dikme zorunlulu¤unun gerçekleflemeyece¤ini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Göstermelik olarak birkaç a¤aç dikilecek arkas› gelmeyecektir. Ayr›ca ormanlar sadece a¤açlardan oluflmuyor. Ormanlarda yaflayan hayvanlar da yok olacak. Bunun yan›nda çokça çevre ve orman afl›¤› olduklar›n› iddia eden egemenler, sorun iktidarlar›n› korumak, sömürülerini devam ettirmek olunca her türlü zor yöntemini devreye sokmaktan çekinmiyorlar. Silahl› mücadeleyi her türlü bask› ve katliama ra¤men bast›ramayan TC devleti, y›llard›r gerillan›n bar›nd›¤›, sakland›¤› T. Kürdistan›’ndaki ormanlar› yak›yor, yok ediyor. Böylece bir kez daha gerçek niteliklerini, iktidarlar›n› korumak, için insanlar› ve do¤ay› katletmekten vazgeçmeyeceklerini ortaya koymufl oluyorlar.
KAP‹TAL‹ZM VE MADENLER Kapitalistlerin do¤ay› tahrip etti¤i di¤er bir faaliyet de maden arama ve ç›karma faaliyetidir. Maden ç›karma ve iflleme do¤ay› tahrip etmede önemli bir unsurdur. Kapitalistler madenlere en kolay ve ucuz yoldan ulaflmak istedikleri için madenlerin bulundu¤u bölgelerdeki do¤al yaflam› da yok ederler. Dünyadaki maden cevherlerinin yaklafl›k % 70’i çevreye en fazla zarar› veren Aç›k Döküm Madencili¤i yöntemi ile ç›kar›lmaktad›r. Bu uygulama ile kapitalistler maliyetlerini düflürürken di¤er yandan büyük çukurlar aç›lmas›na, da¤ zirvelerinin ortadan kald›r›lmas›na, topra¤›n verimli üst tabakas›n›n yok olmas›na ve büyük miktarda at›¤›n ortaya ç›k›p çevrenin kirletilmesine yol
100
açarlar. Hidrolojik döngü suyun ekosistem taraf›ndan ya¤mur ya da kar fleklinde edindi¤i ekolojik süreçtir. Çökelen nem dereleri, akifeleri* ve yeralt› sular›n› besler. Belirli bir ekosistemin su varl›¤› bölgenin iklim, fizyografi, bitki örtüsü ve jeolojik özelliklerine ba¤l›d›r. Bu seviyelerin her birinde kapitalizm do¤ay› sömürür. Do¤an›n suyu alma, so¤urma ve depolama kapasitesini ortadan kald›r›r. Madencilik ormanlar› yok etti¤inden ve yeralt›n›n jeolojik yap›s›na zarar verdi¤inden havzalar›n su tutma özelli¤ini yok etmektedir. Madenlerin a盤a ç›kard›¤› zehirli at›klar, ayr›ca, suyu kullanamaz hale getirmektedir. Ülkemizde özellikle siyanürlü alt›n arama ve ç›karma faaliyetleri ile gündeme gelen madenlerin do¤ay› yok etmesine tüm tepkilere ra¤men devletçe her türlü destek veriliyor. Bergama Ovac›k’la birlikte gündeme gelen alt›n madenleri ülkenin her taraf›na yay›lm›fl durumda. Kaz Da¤›’ndan Efemçukuru’na, Uflak K›fllada¤›’ndan Munzurlara kadar genifl bir alanda alt›n arama çal›flmalar› sürüyor. Siyanürün do¤a ve insan sa¤l›¤› için nas›l bir tehlike oluflturdu¤u bilinmesine ra¤men emperyalistlerin ç›karlar› için daha fazla kâr elde etmeleri için her türlü yalan› söyleyerek efendilerine hizmet etmekte kusur etmiyorlar. Gerekli önlemlerin al›nmas› uygun yöntemlerin kullan›lmas› ile maden ç›karma faaliyetlerinin do¤aya verece¤i zarar›n en alt seviyeye indirilmesi mümkün. Mevcut bilgi, birikim ve teknoloji ile bu yap›labilir. Ama bunlar kapitalistlerin maliyetlerini art›rd›¤› için göz ard› edilmekte do¤a ve maden yaflam› tehlikeye at›lmaktad›r.
KAP‹TAL‹ZM VE SU Kapitalizm do¤ada her fleyi metalaflt›r›r. Su da bu durumdan en fazla etkilenen kaynaklar›n bafl›nda gelmektedir. Kapitalistler “su hayatt›r” slogan› ile suyumuzu yani hayat›m›z› gasp ediyorlar. Su dünyadaki tüm canl›lar›n yaflam›nda olmazsa olmaz bir kaynakt›r. Bu nedenle insanl›k tarihi boyunca, tüm medeniyetler yerleflim alanlar›n› (köylerini, kasabalar›n›, flehirlerini) hep su kaynaklar›n›n yak›nlar›na kurmufllard›r.
Susuz bir yaflam›n mümkün olmamas› onun öneminin anlafl›lmas› için yeterlidir. Dünyam›za flöyle bir bakt›¤›m›zda sularla çevrili karalar› görürüz. “Dünyam›z›n % 67’sinin sulardan olufluyor olmas› bizleri yan›ltmamal›. Çünkü bu büyük su kütlesinin % 97’sini denizler, okyanuslar ve yeralt›ndaki toplu sular oluflturuyor. Geriye kalan % 3 oran›ndaki tatl› su kaynaklar›n›n % 77’si kutuplardaki buzullarda, yüksek da¤ zirvelerindeki kal›c› nitelikteki buz kitleleridir. Kalan % 23’lük bölümün çok büyük bir oran› ise ulafl›lmas› ve elde edilmesi son derece zor ve ekonomik maliyeti afl›r› derecede yüksek olan derin yer alt› sular›d›r. Sonuçta yaflam›n sürdürülebilirli¤i aç›s›ndan kullanabildi¤imiz göl-batakl›klar toplam tatl› su miktar›n›n binde 35’ini, akarsular ise sadece binde 1’ini oluflturmaktad›r.”(13) Do¤a içinde su döngüsünün olmamas› halinde çok k›sa sürede tükenmesi olas› bu kaynaklar sürekli olarak yenilenip tazelendikleri için azalmaya dayal› etkilerini k›sa sürede göstermezler. Ama kapitalizm hem mevcut su havzalar›n› kirletti¤i hem de ormanlar› yok ederek, küresel ›s›nmaya yol açarak suyun do¤a içindeki do¤al döngüsünü uzun zamand›r tahrip etti¤i için sa¤l›kl› temiz sulara ulaflabilmek art›k çok zorlaflm›flt›r. Kullan›labilir su kaynaklar›n›n azalmas› bu kaynaklara sahip olabilme mücadelesini de fliddetlendirmifltir. 1995’te Dünya Bankas› Baflkan Yard›mc›s› olan ‹smail Serageldin “E¤er bu yüzy›l›n savafllar› petrol için veriliyorsa, gelecek yüzy›l›n savafllar› su için verilecektir” aç›klamas› ile suyun önemini ve çat›flmalar›n gelece¤i boyutu ortaya koymufl oluyordu. Do¤ay› ve insan› sömürmek, egemenli¤i alt›na almak isteyen kapitalizm için suyun denetimi, önemlidir; vazgeçilmezdir. ABD’nin ve di¤er emperyalistlerin, do¤aya yaklafl›m›n›, ABD’li su bilimci John Widtsose’den dinleyelim; “‹nsan›n kaderi tüm dünyaya hükmetmektir ve dünyan›n kaderi insana tabi olmakt›r. E¤er dünyan›n büyük k›s›mlar› insan›n yüce kontrolü d›fl›nda kal›rsa, dünyan›n tümüyle fethi ve insanl›¤›n gerçek anlamda tatmini mümkün de¤ildir. Ancak dünyan›n tüm kurumlar› mevcut en iyi bilgiye göre gelifltirildi¤i ve insan kontrolüne al›n-
101
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68 d›¤› takdirde do¤aya hükmetti¤i söylenebilir.”(14). ABD Baflkan› Thedore Roosvelt’in su programlar› hakk›ndaki bafl dan›flman› W. J. McGee suyun kontrolünün “insanl›¤›n do¤an›n efendisi olma yolunda at›lmas› gereken son ad›m”(15) oldu¤unu belirterek John Widtsose’nin belirtti¤i dünyaya hükmetmenin yolunun, su kaynaklar›n›n ele geçirilmesinden geçti¤ini belirtmifltir. Birçok kez belirtti¤imiz gibi kapitalizm do¤a üzerindeki sömürüsünü gizlemek için yapt›¤› tüm talan ve ya¤may› insanl›k için yapt›¤› demagojisi ile gizlemeye çal›flmaktad›r. Kapitalizm bu amac›na ulaflmak için nehirler üzerine dev barajlar kurmufl, sulama kanallar› infla etmifltir. Böylece nehirler üzerindeki hâkimiyetini ve sömürüsünü art›rm›flt›r. Suyun denetiminin kapitalizm taraf›ndan ele geçirilmesi ayn› zamanda insanl›¤› denetim alt›na al›nmas›n› da kolaylaflt›rm›flt›r. Yaflamak için suya ihtiyaç duyan herkes kapitalizmin denetimine girmifl oluyordu. Bu amaçla dünyada 19701975 y›llar› aras›nda yaklafl›k 5000 büyük baraj yap›lm›flt›r. Yine dünya çap›nda 45.000 büyük baraj için 2 trilyon dolar yat›r›m yap›lm›flt›r. Barajlar›n yap›m› bu bölgelerde yaflayan yüzbinlerce insan› topra¤›ndan koparm›flt›r. Ormanlar, ekilebilir verimli tar›m alanlar› sular alt›nda kalm›flt›r. Yani barajlar yap›ld›klar› bölgelerin do¤al dengelerini olumsuz yönde etkilemifltir. Barajlar›n kurulduklar› bölgelerde iklim de¤iflikliklerine yol açt›klar› daha ›l›man bir iklim oluflturduklar› da bilinmektedir. Barajlar›n ömürlerinin çok k›sa oldu¤u, 50 y›ldan biraz fazla faaliyette kalabildikleri de di¤er bir gerçektir. Tüm bu olumsuz etkilerine ra¤men ihtiyaçtan çok daha fazla ve kapasitede barajlar›n yap›lmas›ndaki amaç kapitalizmin do¤a ve insan› daha fazla denetim alt›na almak istemesidir. Bu tür barajlar›n yap›m›n›n di¤er bir önemli nedeni de fludur. Birçok nehir ve akarsu birçok ülkenin topraklar›ndan geçerek denizlere, okyanuslara dökülmektedir. Nehirlerin kayna¤›na sahip olan ülkeler di¤er ülkeler üzerinde baz› ç›karlar› noktas›nda bask› oluflturmak için büyük barajlar infla ediyorlar. Böylece di¤er ülkelere verilecek su miktar›n› belirlemede barajlar› bir vana gibi kullan›yorlar. Ülkemizde
Dicle ve F›rat nehirleri bu konumdad›r. TC devleti bu nehirler üzerine kurdu¤u barajlarla Suriye’ye, Irak’a verilecek suyu denetimi alt›nda tutmaktad›r. GAP, bölgede yaflayan Kürt ulusunu su yoluyla denetim alt›nda tutma hedefi yan›nda böyle bir önemli amaçla hayata geçirilmektedir. Yine ‹srail’in iflgal etti¤i Bat› fieria ve Golan Tepeleri’nden çekilmemesinin önemli bir nedeni de bu bölgelerin sahip oldu¤u zengin su yataklar›d›r. Dünyadaki kullan›labilir su kaynaklar› fabrikalar ve evsel at›klarla h›zla kirletiliyor. Küresel iklim de¤iflikli¤i nedeniyle yaflanan kurakl›klarla mevcut su kaynaklar› her geçen gün azal›yor. Bu duruma paralel emperyalistlerin su kaynaklar›n› ele geçirme mücadelesi de k›z›fl›yor. Emperyalizmin dünyadaki ç›karlar›n› korumak ve güçlendirmek için kurulan emperyalist kurumlar›n bafl›nda gelen Dünya Bankas› su k›tl›¤› ve sular›n kirlenmesinde büyük bir rol oynamakla kalmamakta, flimdi de su k›tl›¤›n› emperyalist su flirketleri için büyük bir pazar haline getirmektedir. Dünya Bankas› su pazar›n›n büyüklü¤ünü 1 trilyon dolar olarak tahmin etmektedir. Fortune dergisi de, su iflini yat›r›mc›lar için en kârl› endüstri alan› olarak belirleyerek kapitalistleri bu pastadan en büyük pa-
102
y› almalar› için h›zl› davranmaya teflvik etmektedir. Dünya Bankas› suyun özellefltirilmesini yap›sal uyum programlar› ile desteklerken, Dünya Ticaret Örgütü su özellefltirmesini GATS (Ticaret ve Gümrükler Üzerine Genel Anlaflmas›)’›n içerdi¤i serbest ticaret kurallar›yla kurumsallaflt›rmaktad›r. Artan su k›tl›¤› emperyalistler için suyu büyük bir sektör haline getirmifltir. ABD su temini ve ar›tma pazar›nda 90 milyar dolar ile dünya birincisidir. 1970’lerde 1.2 milyon metreküp olan plastik fliflelerde sat›lan su miktar› 1998’de 23 milyon metreküpü aflm›flt›r. 2003 y›l›nda flifle suyu, meflrubat endüstrisinin % 14’ünü oluflturuyordu. Ülkemizde de 15-20 y›l öncesine kadar büyükflehirler dahil musluklardan akan sular içilebiliyorken 1990’lar›n bafl›ndan itibaren önce büyükflehirlerde sonra daha da yayg›nlaflarak sular›n kirlenmesinden dolay› musluklardan akan sular insan sa¤l›¤›n› tehdit etti¤i için içilemiyor. Birçok ilde insanlar içme suyu ihtiyac›n› para vererek sat›n ald›¤› damacana sular›yla karfl›lamak zorunda b›rak›ld›. Ve bu sayede su flirketleri milyonlarca dolar kâr elde etti/ediyor. Endüstriyel tar›m da g›da üretiminde topra¤›n su tutma kapasitesini azaltan ve su talebini art›ran bir özelli¤e sahiptir. Küresel ›s›nmaya çözüm olarak sunulan bio-yak›t üretimi ormanlara zarar verdi¤i kadar su kaynaklar›n›n afl›r› kullan›m›na da yol aç›yor. Bir litre bio-yak›t üretimi için 9 bin litre su kullan›lmaktad›r. Bu gerçeklikten anlafl›laca¤› üzere bio-yak›t üretimi do¤aya sayg›l› ve zarars›z de¤ildir. Kapitalizmin do¤ay› ve insan› h›zla yok eden sömürüsü nedeniyle dünyada her gün 24 bin kifli ölüyor. Afrika k›tas›nda her 5 çocuktan biri 5 yafl›na gelmeden ölüyor. A¤ustos ay›nda Stockholm’de yap›lan Dünya Su Haftas› etkinliklerinde susuzluktan ölen insanlar›n say›s›n›n savafllarda ölenlerden çok oldu¤u aç›kland›. BM verilerine göre, içme, temizlik, yemek piflirmek ve sa¤l›¤›n› korumak için bir kiflinin günlük su ihtiyac›n›n 50 litre civar›nda oldu¤u belirtiliyor. Kapitalist ülkelerde kifli bafl›na su sat›fl fiyat› bunun iki kat›n› aflarken, Do¤u Avrasya, Hindistan, Afrika ve Latin Amerika gibi
ülkelerde ise bu rakam 10 litrenin alt›na düflüyor. Dünyada 800 milyon çocuk yeterli beslenemiyor. 40 milyon çocuk temiz su içemiyor. Tüm bu yaflananlar kapitalizmin do¤aya ve insana nas›l yaklaflt›¤›n› aç›kça ortaya koyuyor. Emperyalistler, 1990’larla beraber emekçilere karfl› girifltikleri kapsaml› sald›r› sonucu yar›-sömürge ülkeleri yiyecek ve g›da alan›nda da büyük oranda kendilerine ba¤›ml› k›ld›lar. Ayn› fleyi su için yapmaya çal›flan emperyalistler bu konuda epey yol alm›fl durumdalar. Böylece yar›-sömürge ülkelerin emperyalizme olan ba¤›ml›l›¤› en üst boyuta ç›kar›lm›fl olacakt›r. Kaynaklar 1) Teori ve Politika, Say› 31, “Politik Ekoloji ve Marksizm’in Gelece¤i” Alain Lipiets, Sayfa 135 2) A. Lipiets, Age, Sayfa 139 3) Marks’tan Aktaran, Teori ve Politika, Say› 131, Sayfa 142 4) Sayfa 161 5) Sayfa 161 6) Teori ve Politika, A. Lipiets, Say› 31, Sayfa 138 7) Marks’tan Aktaran, Teori ve Politika, Say› 31, Sayfa 160 8) Mark, Kapital Cilt 1, Sayfa 525 9) Malthus’tan Aktaran J. B. Foster, Marks’›n Ekolojisi, Sayfa 139 10) Sayfa 219 11) Engels, Outlines Of A Critque Of Politic Economy’den Aktaran, J. B. Foster, Age, Sayfa 159 12) TMMOB Makine Mühendisleri Oda Raporu, “Yenilenebilir Enerji Kaynaklar›”, Yay›n No: MMO/2208-475 13) S. Özbudun-C. Sar›-T. Demirer, K›yamate Çeyrek Kala “Ekoloji Yaz›lar›”, Sayfa 2930, Ütopya Yay›nlar› 14) Vandana Shiva, Su Savafllar›, Sayfa 71, Aram Yay›nlar› 15) Age, Sayfa 71 Akifeler: Suyun çok uzak mesafelere gitmesini sa¤layan, yer alt› sular›n› p›narlara ve kuyulara ileten gözenekli toprak
103
Marksizm ve Çevre Sorunu
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi ve do¤a bilimlerinin felsefe üzerinde etkisi
10 Eylül 2008 tarihinde, ‹sviçre-Fransa s›n›r›nda bulunan, Av rupa Çekirdek Araflt›rmalar› Merkezi’nde (CERN) önemli bir de neyin start› verildi. Bu deney, medyan›n popülerlefltirdi¤inin aksine, ne sadece 8 milyar dolarl›k bütçesi ne de binlerce bilim in san›ndan oluflan kadrosuyla “yüzy›l›n deneyi” ünvan›n› kazan› yor. Deneyin esas önemi, parçac›k fizi¤inde gelinen son aflama y› göstermesi; madde ile evrenin s›rlar› hakk›nda önemli gözlemler verebilecek olmas›d›r.
104
“Tanr›, zar atmaz.”Einstein 10 Eylül 2008 tarihinde, ‹sviçre-Fransa s›n›r›nda bulunan, Avrupa Çekirdek Araflt›rmalar› Merkezi’nde (CERN) önemli bir deneyin start› verildi. Bu deney, medyan›n popülerlefltirdi¤inin aksine, ne sadece 8 milyar dolarl›k bütçesi ne de binlerce bilim insan›ndan oluflan kadrosuyla “yüzy›l›n deneyi” ünvan›n› kazan›yor. Deneyin esas önemi, parçac›k fizi¤inde gelinen son aflamay› göstermesi; madde ile evrenin s›rlar› hakk›nda önemli gözlemler verebilecek olmas›d›r. Bu deneyi ve genel olarak do¤a bilimlerindeki her geliflmeyi incelemek zorunda m›y›z? Engels “do¤a bilimlerinin farkl› dallar›n›n birbirini izleyen geliflimini izlemek gerekir”(1) derken biraz abartm›fl m›yd›? Bir milimetrenin on milyarda biri boyutundaki atomun veya bir katrilyonda biri olan atom alt› parçac›klar›n›n incelenmesinin, s›n›f savafl›m›, açl›k-yoksulluk, mücadele vb. ile ilgisinin kurulmas›, ço¤u zaman zor olmaktad›r. Özellikle dar pratikçiler, dogmatikler vb. anlay›fllar, (zaten siyasete ve felsefeye ilgileri güdükken), materyalizmin bitmifl-sonlanm›fl bir dünya görüflü olmad›¤›n› kavrayamazlar. Bu nedenle, bilgilerini mutlaklaflt›rma e¤ilimindedirler. Bu e¤ilimin, atom alt› dünyas›, evrenin yap›s› veya 13,7 milyar y›l önce evrenin nas›l olufltu¤u gibi geliflmeleri, yeni do¤a yasalar›n› keflfederek materyalizmi gelifltirmesi beklenemez. Dolay›s›yla bu e¤ilim, do¤a bilimleri ile s›n›f mücadelesi aras›ndaki kopmaz ba¤› da göremez. Do¤a bilimleri, hem üretim araçlar›n›n gelifltirilmesi aç›s›ndan hem de her dönemin felsefi temellerini oluflturmas› bak›m›ndan, Marksizm’in, dolays›z inceleme alan› içerisinde yer almaktad›r. ‹lkça¤ insanlar›n›n do¤ayla olan çeliflmesi, sonradan s›n›f çeliflmeleriyle birlikte, do¤ay› daha fazla tan›may› ve ona daha fazla hâkim olmay› zorunlu k›lm›flt›r. Bu nedenle, do¤a hakk›ndaki bilgimiz (ve do¤a bilimleri), s›n›f savafl›m›na paralel bir flekilde geliflmifltir. Bir üstyap› kurumu olarak do¤a bilimleri, üretim araçlar› ile olan dolays›z ba¤› ile, alt yap›y› en fazla etkileyen alanlardan biri-
sidir. Yan› s›ra, felsefenin de do¤a bilgisine paralel bir geliflim izledi¤i de hat›rlan›rsa, do¤a bilimlerinin, s›n›f savafl›m› ve materyalizmin önemli bir bilefleni oldu¤u anlafl›labilir. Maddeci bir do¤a anlay›fl›n›, ideolojisinin merkezine alan Marksizm’in, genelde ekonomik-sosyal geliflmelere indirgenmesi, bu gerçekli¤in, ço¤u zaman, arka planda kalmas›na neden olabilmifltir. Engels, do¤a bilimlerindeki geliflmelerin tümünü takip etmifl; uzun y›llar fizik, matematik, kimya ve biyoloji çal›flm›flt›r. Bu temelde, diyalekti¤in yasalar›n› do¤adan ç›kartm›flt›r. Böylece Marksizm’in felsefi k›sm›n›n oluflturulmas›nda esas rolü oynam›flt›r. Engels, “Benim amac›m, diyalektik yasalar› kurgu arac›l›¤›yla do¤aya sokmak de¤il; ama onlar› do¤ada bulmak ve oradan ç›karmak söz konusu olabilirdi”(2) demifltir. Engels’in bu yöntemi ve bak›fl aç›s›, en özlü haliyle, Do¤an›n Diyalekti¤i ve Anti-Dühring adl› eserlerinde görülür. Engels, bu eserlerinde, do¤a bilimlerindeki her aflaman›n, materyalizmin yeniden ele al›nmas› ve gelifltirilmesi için kullan›lmas› gerekti¤ini vurgular. Engels, kendi döneminin bilimsel geliflmelerine özel bir önem vererek, materyalizm ve s›n›f savafl›m› teorisine sald›ran “bilimsel k›l›kl›” ak›mlar›n da ipli¤ini pazara ç›karm›flt›r. Ayn› yaklafl›m›n Lenin’de de oldu¤unu görüyoruz. Lenin’in zaman›nda s›n›f savafl›m› gerçekli¤ine, “felsefi ve bilimsel” k›l›kla sald›ranlar›n argümanlar› de¤iflmiflti. Fizik, kimya ve biyolojinin, iyice ayr›flarak özelleflmesiyle birlikte birçok keflfe imza at›lm›flt›. Bu keflifler yeni felsefi ak›mlar yaratm›flt›. Materyalist görünüfllü bu idealist ak›mlar, iflçi s›n›f›n›n ve di¤er emekçilerin bilinçlerini buland›r›yordu. Lenin, bu felsefi kar›fl›kl›¤a son vermek için, ustas› Engels gibi, döneminin do¤a bilimlerini inceleyerek, diyalektik materyalizmin geçerlili¤ini ortaya koymufl ve onu gelifltirmifltir. Lenin, bu çal›flmalar›n› “Materyalizm ve Ampiriokritisizm” adl› eserinde toplam›flt›r. Lenin’in bu eserinin günümüz aç›s›ndan önemini korumas›n›n bir nedeni de Lenin’in o dönem mahkûm etti¤i, pozitivizm, bilinemezcilik (agnostisizm), görecelikçilik (rölativizm)
105
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 gibi ak›mlar›n, post modernizm taraf›ndan kuantum fizi¤i temelinde -k›l›f›nda- yeniden canland›r›lm›fl olmas›d›r. Lenin’in idealist özlerini a盤a ç›kard›¤› bu ak›mlar, farkl› biçimlerde yeniden “piyasaya” ç›km›flt›r. Bu nedenle, Lenin’in görevini tamamlayabilmek için, baflta do¤a bilimlerinin incelenmesi zorunludur. Lenin, do¤a bilimlerinin kapsaml› bir incelemesi olmadan, kitlelerin bilinçlendirilmesinin eksik kalaca¤›n› belirtir: “Tüm modern düflünsel karanl›¤a, cehalete ve önyarg›lara mahkûm etti¤i milyonlarca halk kitlesinin (özellikle köylü ve zanaatkâr kitlesinin) bu karanl›ktan ancak, saf Marksist ayd›nlanman›n düz çizgisini izleyerek ç›kabileceklerini düflünmek, bir Marksist’in yapabilece¤i en büyük ve en kötü hatalardan biri olurdu. Bu kitlelere, akla gelebilecek her türden ateist propaganda sunmak; onlar›, yaflam›n tüm alanlar›n›n gerçekli¤iyle tan›flt›rmak, onlar›n ilgisini çekmek; onlar›, dini uykular›ndan uyand›rmak için kâh flu, kâh bu biçimde yaklaflmak; her yandan, her yöntemle onlar› sars›p uyand›rmak zorunludur.”(3) Günümüzde dinin, kapitalizmin sefalet koflullar›yla oldu¤u kadar, post modernizmin bilinçli çabalar› ile de yeniden üretildi¤ini ve
yeni k›l›flara girerek geliflti¤ini hat›rlatal›m. Özellikle 90’larla birlikte yaflanan geliflmeler, bunun kan›tlar›n› say›s›z kez sunmufltur. Bu nedenle hem klasik dini inançlar›n düflünsel karanl›¤›na, hem de post modernizmin mistik k›l›flara büründürdü¤ü yeni ruhçu veya tanr›c› anlay›fllara karfl› mücadele etmek, ancak ve ancak, materyalizmin, yeni bilimsel geliflmelerle birlikte yorumlanarak gelifltirilmesi ile mümkündür. Lenin, bu konuya ›srarla vurgu yapar: “Tam da modern bilimin geçirmekte oldu¤u ani büyük yenilik sonucunda s›k s›k gerici felsefi ekol ve ekolcüklerin, büyük ve küçük ak›mlar›n ortaya ç›kt›¤› düflünülmelidir. Bu nedenle, do¤a bilimlerindeki en son devrimin ortaya att›¤› sorunlar› izlemek ve do¤a bilimlerini felsefi bir dergide böyle bir çal›flmaya çekmek, militan materyalizmin, onu çözmeden ne militan ne de materyalizm olamayaca¤› bir görevdir”.(4) S›n›fl› toplumlar tarihi boyunca, do¤a bilimlerindeki geliflmeler, s›n›f savafl›m›na dolays›z yans›m›flt›r. Kapitalist topluma kadar, din ile felsefenin ve din ile devletin özdefl olmalar›, do¤a bilimlerini de k›-
10 Eylül 2008 tarihinde, ‹sviçre-Fransa s›n›r›nda bulunan, Avrupa Çekirdek Araflt›rmalar› Merkezi’nde (CERN) önemli bir deneyin start› verildi. 106
PART‹ZAN 68 di¤i için önemlidir. Deneyin incelenmesi (öneminden dolay›) kuantum fizi¤inin ve bu temelde de felsefi yans›malar›n›n incelenmesi anlam›na gelmektedir.
B‹G BANG (BÜYÜK PATLAMA) DENEY‹ Big Bang Deneyi’nin yap›laca¤› yer olan CERN, 1954 y›l›nda kurulmufltur. CERN’de yeni tamamlanan Büyük Hadron Çarp›flt›r›c›s› (LHC), dünyada var olan en büyük h›zland›r›c›dan 7 kat (14 trilyon elektron volt) daha güçlü. ‹lk h›zland›r›c›lar, 1930’l› y›llarda kuruldu. H›zland›r›c›lar, atom parçac›klar›n›, yüksek enerji (ve h›z) alt›nda çarp›flt›rarak yeni parçac›klar›n oluflumunun gözlenebilmesini sa¤lamaktad›r. 1930’lardan beridir, bu temelde yap›lan deneylerde; birçok yeni parçac›k keflfedilmifl ve önemli gözlemlerde bulunulmufltur. Atomun (maddenin), yeni s›rlar›n›n keflfedilmesi ile birçok teknik geliflme ve onu takiben üretim araçlar›n›n gelifltirilebilmesi mümkün olabilmifltir. Atom bombas›n›n icad›, bu geliflmelerin en ac› ürünlerinden biri olsa da, tüm icatlar böylesine ac› sonuçlara yol açmam›flt›r. Bilgisayar ve elektronik alan›ndaki geliflmeler, sanayi üretimi baflta olmak üzere yaflam›n birçok alan›n› farkl›laflt›rm›flt›r. Nükleer enerji, üstün iletkenlik ve ak›flkanl›k, lazer, röntgen, MR, tomografi, sahra telsizi, mobil/cep telefonu, televizyon, yapay uydular, nanoteknolojik ürünler, elektrik ve nükleer enerjiyle çal›flan çeflitli ulafl›m araçlar›, uzay araçlar› vb. icatlarürünler kuantum fizi¤indeki geliflmelerin sonucu üretilebilmifltir. Maddenin s›rlar›n›n keflfi, ona daha fazla hâkim olabilmeyi olanakl› k›lmaktad›r. Yeni ürünler-metalar, yeni pazarlar anlam›na gelmektedir. Bu nedenle kapitalistler do¤a bilimlerine özel bir önem vermektedir. Yan› s›ra nisbi art›-de¤er sömürüsü esasta teknik ilerlemelerle mümkün olabildi¤i için, do¤a bilimleri bu yönüyle de kapitalizmin vazgeçilmezleri aras›ndad›r. 90’larla birlikte yaflanan iletiflim ve ulafl›m araçlar›ndaki geliflmelerin, ekonomik etkileri yan›nda, “bilgi ça¤›, elektronik
107
Big bang deneyi
s›tl›yordu. Çünkü bu flekilde birçok bilimsel geliflme, do¤rudan din ve devlete karfl› ç›kmak anlam›na gelebiliyordu. Dünyan›n ilk kez döndü¤ünü söyleyen Somoslu Aristarkos (MÖ. 3. yy) kâfirlikle suçlanarak sürgün edilmifltir.(5) Ayn› kaderi yaflayan G. Galileo da benzer sonuçlara maruz kalm›flt›r. Kopernik’in (1473-1543), dünyan›n, evrenin merkezinde olmad›¤›n› keflfetmesi, egemenleri ç›lg›na çevirmifltir. Çünkü do¤an›n dinsel alg›lan›fl›, dinle özdefl haldeki devletin varl›k temellerinden birisiydi. Bu nedenle, kapitalist topluma kadar, birçok bilimsel geliflmenin mimar›, devrimci bir görünüme bürünmüfltür. Günümüzde ise, 20. yüzy›lda gelifltirilen kuantum fizi¤inin, tek yanl› ve idealist yorumlar› ile sömürü sistemi çeflitli biçimlerde mutlaklaflt›r›l›p kutsanarak diyalektik materyalizm ve komünizm karalanmaktad›r. Kuantum fizi¤indeki belirsizlik yasas›, çift yar›k deneyi, dalga parçac›k hareketinin özdeflli¤i vb. geliflmeler-deneyler, yeni ak›mlar yaratm›flt›r. Bu ak›mlar›n ortak özellikleri, “mutlakl›k yok oldu”, “görecelilik esast›r, madde kayboldu, nedensellik iptal edildi” vb. fleklindeki yorumlard›r. Bu temelde, bütünsellikler (toplum diye bir fleyin varl›¤› dâhil!) ve evrensel do¤rular “yok edildi.” Toplum yoksa zaten s›n›f da yoktur. S›n›f savafl›m› yerine “medeniyetler çat›flmas›” vard›r. 90’larda gelifltirilen “tarihin sonu, liberalizmin zaferi” veya “sivil toplumculuk” gibi anlay›fllar da, post modernizmin bu felsefi temelleri üzerinde oluflturulmufltur. ‹deolojik-teorik mücadele olmaks›z›n, s›n›f savafl›m›n›n yönlendirilebilmesinin olanaks›zl›¤› aç›kt›r. Günümüzdeki ideolojik-teorik mücadelenin temel alanlar›ndan birini, post modernizme karfl› mücadele oluflturmaktad›r. Post modernizm, felsefi temellerinin önemli bir k›sm›n›, kuantum fizi¤inin tek yanl› ve idealist yorumundan almaktad›r. Bu nedenle post modernizme (ve destekçisi emperyalizme) karfl› mücadelede, karfl› taraf›n felsefi temellerini bilmeden onu alt edebilmek zordur. Bu temelde CERN’deki Big Bang (Büyük Patlama) deneyini incelemek, kuantum fizi¤inin en üst aflamas›n› incelemek anlam›na gel-
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 devrim, s›n›rlar kalkt›” vb. fleklindeki ideolojik manipülasyonlar›n da temeli haline getirildi¤i hat›rlan›rsa, kuantum fizi¤inin önemi daha iyi anlafl›lacakt›r. Buna do¤an›n ve halklar›n y›k›m›na neden olan silahlanman›n temellerinin de kuantum fizi¤indeki geliflmeler temelinde geliflti¤ini eklemek gerekiyor. Askeri uydular, füzeler, radarlar, nükleer-kimyasal-biyolojik silahlar, elektronik piyade tüfekleri, gece görüfl dürbünleri, termal kamera, vb. ürünler de bu temelde üretilebilmifltir. Yaflam›n her alan›n› etkileyen kuantum fizi¤ine, emperyalistlerin milyarlarca dolar harcamas› bofluna de¤ildir. CERN’de gerçeklefltirilen Big Bang Deneyi de bu yaklafl›m›n ürünüdür. Big Bang Deneyi, y›llar› kapsayacak olmas›na ra¤men, olas› sonuçlar› itibariyle, emperyalistlerin ifltah›n› kabartmaktad›r. Deneyden beklenen en önemli iki sonuç; tüm atom alt› parçac›klara kütle verdi¤i düflünülen (Standart Model’e göre) ve Tanr› Parçaca¤› da denilen Higgs Parçac›¤›n›n keflfedilmesi ve dört temel do¤a kuvvetinin birlefltirilebildi¤i yeni bir kuram oluflturmakt›r. Bu temelde, yani deneyin baflar›l› olmas› halinde, baflta nanoteknoloji ve nükleer enerji olmak üzere tüm elektronik dünyas›n›n da yenilenebilmesi (yeni pazarlar oluflabilmesi!) mümkün olabilecektir. Klasik -at›k b›rakan- nükleer füzyon enerjisi yerine; at›k b›rakmayan ve çekirdeklerin birlefltirilmesi ile oluflturulan nükleer füzyon enerjisi büyük miktarda üretilebilecektir. Bunun da, halklara yeni bir emperyal ba¤›ml›l›k getirece¤i ve sömürüyü yo¤unlaflt›raca¤› aç›kt›r. Di¤er taraftan bu deney, evrenin nas›l olufltu¤una dair yeni bilgilerin yan›nda, maddenin derinliklerine inme olana¤› da yaratarak, do¤an›n maddili¤inin bilinen s›n›rlar›n› da geniflletebilecektir. “Sürpriz parçac›klar›n” keflfedilmesi de muhtemel iken, esasta, Higgs Parçac›¤› bulunursa, Higgs Alan›n›n varl›¤› da kan›tlanm›fl olunacakt›r ki bu da di¤er temel do¤a kuvvetlerinin tek kuramda birlefltirilmesini sa¤layabilecektir. Böylece, madde-atom üzerindeki kontrol önemli bir ölçüde artabilecektir. Bu deneyle karfl›t madde ile ilgili de baz› gözlemler yap›lmas› hedeflenmektedir. Her
parçac›¤›n, hatta atomun (hidrojenin karfl›t› döteryum gibi) karfl›t› vard›r; elektronun, pozitron (karfl›t elektron); protonun, karfl›t proton vb. bulunuyor. 1 graml›k karfl›t madde enerjisinin bir arac› 100 bin y›l götürebilece¤i hesaplan›yor. Ancak bilim, karfl›t madde üretebilecek yüksek enerjiden henüz yoksun. Ama Big Bang Deneyi’nin, bu yolda önemli ad›mlar sa¤lamas› beklenmektedir. Bunlar›n nas›l mümkün olabildi¤ini daha iyi anlayabilmek için maddenin-atomun içine, yani atom alt› parçac›klar diyar›na inmemiz ve buradaki geliflmeleri incelememiz gerekmektedir.
MADDEN‹N YEN‹ TANIMI VE ATOM ALTI DÜNYASI Maddenin; dolay›s›yla do¤an›n özünün ne oldu¤u sorusu, insanla yafl›tt›r diyebiliriz. Do¤a karfl›s›nda güçsüz olan ilk insanlar, do¤an›n, ruhsal yap›da oldu¤una inan›yorlard›. Dinin geliflmesiyle birlikte, ruh-madde ikili¤inin fikri iyice yayg›nlaflt›. Bu ikiliden, hangisinin temelöncül oldu¤u ise günümüze (insan›n uzaya ç›kt›¤›, atomun derinliklerine inebildi¤i günümüze!) kadar, felsefenin, idealizmle materyalizmin, birincil konusu olmufltur. Antik Yunan filozoflar›, do¤an›n özünü MÖ.600’lerle birlikte- de¤iflik biçimde yorumlad›lar. Maddenin-do¤an›n özü yeni temel cevher (töz), Thales’e göre su, Heraklitos’a göre atefl, Anaksimanes’e göre hava, Empedokles’e göre dört temel cevher (atefl, su, toprak, hava)’dir. Pisagorculara göre do¤a, matematiksel yap›lardan (yani say›lardan) oluflur. ‹dealizmin babas› Platon ise do¤ay› bir yans›ma, nesnel gerçeklik olan idealar dünyas›n›n bir yans›mas› olarak görmüfltür. Maddenin, atomlardan olufltu¤unu söyleyerek, modern madde anlay›fl›na en fazla yaklaflan Democritus (MÖ. 5. yy) olmufltur.(6) Ancak tek tanr›l› dinlerin geliflmesiyle birlikte, öncelik, ruha ve mutlak ak›la (tanr›) verilmifltir. Böylece, maddenin özü ile do¤an›n nesnelli¤i, kapitalist topluma kadar idealizmin gölgesinde kalm›flt›r. 1808 y›l›nda, “Modern Atom Teorisi” adl› eseriyle, atom fikrinin ve kuram›n›n modern
108
PART‹ZAN 68
1900 y›l›nda Max Planck’›n (1858-1947), makro dünya ile mikro dünya aras›ndaki s›n›r›, yani et ki kuantumunu bulmas›, kuantum fizi¤inin esas bafllang›c› say›l›r. Planck atom alt› dünyas›nda, enerjinin, kesintili olarak aktar›ld›¤›n› keflfede-
temellerini atam John Dalton (1776-1884) bu alanda 盤›r açm›flt›r. Bu 盤›r, 19. yüzy›l boyunca geniflleyerek, 20. yüzy›l›n bafl›nda, kuantum kavram›n›n oluflmas›n› sa¤lam›flt›r. 1900 y›l›nda Max Planck’›n (1858-1947), makro dünya ile mikro dünya aras›ndaki s›n›r›, yani etki kuantumunu (eylem kuantumu=Planck Sabiti=10-27 gr-sn-cm) bulmas›, kuantum fizi¤inin esas bafllang›c› say›l›r. Planck, atom alt› dünyas›nda, enerjinin, makro dünyadaki gibi kesintisiz de¤il; kesintili olarak aktar›ld›¤›n› keflfederek, yeni yasalar›n keflfinin önünü açm›flt›r. Bu temelde yap›lan araflt›rmalar ve deneyler sonucu, makro dünyadaki yasalar›n tümden geçerli olmad›¤›, farkl› bir dünya -mikro dünya- keflfedilmifltir. Atom fikrini ilk destekleyen deney 1897 y›l›nda, J.J. Thomson taraf›ndan yap›lm›fl ve eksi yükü bulunan elektron gözlenmifltir. 1911’de ise Rutherford, atomun bir çekirde¤inde bu çekirde¤in ölçülebilir boyutlar› oldu¤unu deneysel olarak kan›tlad›. Ayr›ca pozitif yüklü protonun keflfini de yapm›flt›r. Daha sonra yüksüz tanecik olan nötronun, çekirdek içinde protonla ayn› say›da bulundu¤u keflfedildi (1932). Böylece bir süre elektron, nötron ve protonun, maddenin temel yap›tafllar› oldu¤u düflünüldü. Bu üç yap›tafl›n›n, atomlar›; atomlar›n molekülleri; moleküllerin element (ayn› cins atomlardan oluflan cisimler; demir, bak›r, alt›n vb.) ve bileflikleri (farkl› molekül içeren cisimler, çevremizdeki maddelerin ço¤u) oluflturdu¤una inan›l›yordu. Ancak bir süre sonra, bunun eksik oldu¤u anlafl›ld›. 1932’de pozitron (karfl›t elektron)
1937’de muon, 1947’de pion keflfedildi… Kuarklar 1960’larda keflfedildi. Günümüze kadar, 400’den fazla parçac›k gözlenmifltir.(7) Parçac›klar›n say›s›n›n bu kadar çok olmas›, onlar› s›n›fland›rma ihtiyac› do¤urmufltur. Buna göre, parçac›klar, kütlelerine göre ikiye ayr›ld›: Hadronlar (a¤›r parçac›klar) ve laptonlar (hafif parçac›klar). Temel parçac›klar› (flimdiki temel olan!), bunlar oluflturmaktad›r. Bunlar›n d›fl›nda daha küçük kütleli olan ve kuvveti (etkileflimi) yaratan-tafl›yan parçac›klar bulunuyor; bunlara bozon denmektedir. Hadronlar, kuarklardan oluflur. 6 çeflit kuark vard›r. Bir proton, iki yukar› kuark ile bir afla¤› kuarktan; bir nötron ise iki afla¤› kuark ile bir yukar› kuarktan olufluyor. Yani çekirde¤i oluflturan proton ve nötron üçer kuarktan olufluyor. Ve bu kuarklar çekirdek d›fl›nda serbest dolaflam›yorlar. Çekirde¤in etraf›nda dönen, eksi yüklü olan elektron ise fotonlardan oluflmaktad›r. Yap›lan deneylerden fotonlar›n elektronu, elektronun bozunarak fotonlar› oluflturdu¤u gözlenmifltir. Laptonlar, çeflitli parçac›klar›n bozunumu veya birleflmesi ile oluflan parçac›klard›r. En kararl› olanlar› elektrondur. Toplam 6 lapton vard›r: Elektron, elektron nötrinosu, tau, tau nötrinosu, müon ve müon nötrinosu. Kuantum fizi¤i, klasik fizi¤in kuvvet tan›m›n›, etkileflim olarak de¤ifltirmifltir. Bu etkileflimi, bozonlar›n sa¤lad›¤› anlafl›lm›flt›r. Do¤adaki dört temel kuvvet (etkileflim) bu bozonlar arac›l›¤›yla sa¤lanmaktad›r(tafl›nmaktad›r). 1) Elektromanyetik etkileflim, elektrik, manyetizma, atomlar›n birbirine ba¤lanmas›, elektronun çekirdek etraf›nda dönmesi gibi olaylardan sorumludur ve fotonlar arac›l›¤›yla
109
Big bang deneyi
rek, yeni yasalar›n keflfinin önünü açm›flt›r.
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 gerçekleflir. Fotonlar, ayr›ca ›fl›¤›n temel parçac›klar›d›rlar. 2) fiiddetli (ye¤in) çekirdek etkileflimi, kuarklar› ve dolay›s›yla proton ile nötronu bir arada tutarak kararl›l›¤› sa¤lar. Bu etkileflimi sa¤layan bozonlar›n ismi gluonlard›r. 8 çeflit gluon oldu¤u bilinmektedir. 3) Zay›f çekirdek kuvveti (etkileflimi) ise radyoaktif bozunmalardan sorumludur. Bu etkileflim ise W+, W- ile Z0 bozonlar› taraf›ndan gerçeklefltiriliyor. 4) Dördüncü etkileflim olan kütle çekim (graviton) etkileflimi, evrendeki tüm kütleli cisimlerin-parçac›klar›n birbirini çekmesini sa¤l›yor. Bu etkileflimi gravitonlar›n yapt›¤› tahmin edilse de henüz di¤erleri gibi gözlenememifltir.(8) Parçac›klar›n, 400 gibi yüksek bir rakamda olmas›, bu parçac›klar›n karfl›t parçac›klar›n›n, nötrinolar›n›n “çeflnilerinin” veya “renklerinin” vb. olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Mesela 6 çeflit kuarktan her birinin üç “rengi” vard›r. (Bu renk isimlendirmesi keyfidir, gerçek ›fl›k tayflar› ile bir ilgisi yoktur.) Ayr›ca, iki kuark›n birleflmesi mezonlar›, üç kuark›n bileflimi ise baryonlar› oluflturmaktad›r vb. vb. Bu parçac›klar, Standart Model isminde, 24 parçac›ktan oluflan bir modelde, etkileflimleri temelinde sistemazite edilmifltir. CERN’deki Big Bang Deneyi, Standart Modele göre yürütülmektedir. Baz› fizikçilerin karfl› ç›kt›¤› bu Standart Model, birçok deney ve gözlemle tecrübe edilmifltir. Parçac›k fizi¤indeki birçok araflt›rma (yaklafl›k % 90) bu model temelinde gerçekleflmektedir. Ancak Standart Model, kütle çekim etkileflimine yer ver(e)memesi ve tüm parçac›klara kütle verdi¤i tahmin edilen Higgs Parçac›¤›n›n (Higgs bozonu; “Tanr› Parçac›¤›”) henüz bulunamam›fl olmas›ndan dolay›, ayaklar› k›smen havadad›r. Standart Model ve Her fieyin Kuram› (HfiK veya Büyük Birleflik Kuram), do¤adaki dört temel kuvvetin, tek bir kuram ve matematiksel denklem kümesinde birlefltirilmesini öngörüyor. Bu kuram›n savunucular›n›n en büyük eksikli¤i, Higgs Parçac›¤› (bozonu) ve Alan›n›n gözlenememifl olmas›d›r. Bu parçac›¤›n bulunmas›, tüm kuvvetlerin (etkileflimlerin) tek bir kaynaktan ç›kt›¤› fikrini destekle-
yebilecektir. Bu kuram›n savunucular›, evrenin oluflum an›nda ve öncesinde, dört temel do¤a etkilefliminin birleflik oldu¤una inan›yor. Bu tez henüz tam olarak kan›tlanabilmifl de¤il. Ancak, fizikçiler üç temel kuvveti, tek kuramda birlefltirmeyi baflarm›flt›r. J. Maxwell (18311879), 19. yy.›n sonunda elektrik ve manyetik kuvvetleri tek kuramda (Maxwell denklemleri) birlefltirerek, elektromanyetizmi gelifltirdi. 1967’de ise Steven Weinberg ile Abdas Salam, elektromanyetik etkileflim ile zay›f çekirdek etkileflimini tek kuramda, elektrozay›f kuram›nda birlefltirdiler. Bu sayede evrenin oluflumunun -büyük patlaman›n- ilk üç dakikas› hakk›nda daha genifl bilgi sa¤lanm›fl oldu.(9) Standart Model’in iskeleti de bu dönemde oluflturulmufltur. Birçok deney-gözlem, bu kuram› desteklemifltir. Bu deney ve gözlemler sonucunda, elektron ve pozitronun çarp›flmas›ndan tau veya fotonlar›n; fotonlar›n çarp›flmas›ndan elektronlar›n -ve tersi-; müonun bozunmas›ndan bir pozitron ve iki nötrinonun; proton ile nötronun çarp›flmas›nda nötrinolar›n; protonun nötrona dönüflmesiyle beta ›fl›n›n›n … olufltu¤u gözlendi. Dolay›s›yla bu deney ve gözlemler tüm parçac›klar›n, tek bir parçac›¤›n farkl› düzeylerini (kütle ve enerji olarak) temsil etti¤i ve buna ba¤l› olarak da dört temel kuvvetin “daha derinlerde” birleflik oldu¤u (yani kuvvetlerde, tek bir kuvvetin farkl› düzeyini ifade ediyor) görüflünü beslemektedir. CERN’deki Big Bang Deneyi, Higgs Parçac›¤›n› bulursa, bu kuram büyük oranda kan›tlanarak bütünselli¤e kavuflacak. Bu parçac›¤›n bulunmas› kütle çekim etkilefliminin de Standart Model’e dâhil edilmesini sa¤layabilecek. Böylece dört temel etkileflim tek kurama indirgenebilecektir. Bu da atomun daha fazla kontrol edilebilmesidir… Yüzlerce parçac›k keflfedilmesine ra¤men, “maddenin yok oldu¤u” fikrinin nas›l temellendi¤i, muhtemelen sorulacakt›r! “Madde yok oldu” fikri, esasta iki temele dayanmaktad›r: Birincisi parçac›klar›n hareket tarz› ve ya-
110
li¤inin yorumunu da “madde yok oldu” fleklinsalar›d›r. ‹kincisi ise kuantum kavram›yla birde de¤erlendiriyorlar. Çünkü onlara göre likte madde ile enerji aras›nda bir nitelik fark› enerji “maddi de¤ildir”! olmad›¤›n›n yani özdefl olduklar›n›n anlafl›lma20. yüzy›la kadar madde ile enerjinin ayr› s›d›r. olgular oldu¤u san›l›yordu. 1905 y›l›nda ›fl›¤›n Tüm parçac›klar ›fl›k h›z›yla (saniyede 300 taneciklerden (fotonlardan) olufltu¤u keflfedilbin km.) ikili hareketle (bazen dalga bozan tadi. Bu sayede ›fl›k (veya günefl) enerjisinin de necik olarak) bulunuyorlar. Ayr›ca baz›lar›, sabu tanecikler (kuantumlar) arac›l›¤›yla tafl›nd›dece saniyenin milyonda biri gibi k›sa zaman¤› anlafl›ld›. Dar anlamda tanecik (zerrecik) anda var olup hemen sonras›nda “yok olmaktalam›na gelen kuantum kavram›, genifl anlamda d›r” yani baflka parçac›klara veya enerjiye döenerji paketleri veya enerji tafl›yan tanecikler nüflmektedir. Bu temelde, “idealistlerimiz”, (parçac›klar) olarak tek yanl› bir flekilde ele kullan›lmaktad›r. Bu ald›klar› bu olgu ile kuantumlar, tüm maddenin yok oldu¤uenerjileri tafl›maktanu zannediyorlar. Prod›r. ton, nötron ve elektMadde ile ronun kararl› yap›lar› enerjinin özdefllimaddeyi “yok edenler¤inin keflfi, A. ce” genelde göz ard› Einstein’›n göreliedilir; çünkü bu kesimlik (izafiyet, ilifllere göre bunlar›n kinlik) ve alan te“özü yoktur”! Mutlak orisinin ürünüdür: bir öz arayanlar zaten “‹liflkinlik teorisi bize asla bunu bulamayaca¤› flunu ö¤retti: Madde, için bu anlay›fllar metaçok büyük bir enerji fizik dünyada yaflamaya birikimini ve enerji devam etmektedirler. de maddeyi temsil Parçac›klar›n elekteder. Bu yolu izleyeromanyetik dalga haMadde ile enerjinin özdeflli¤inin rek madde ile alan› reketi yan›nda tanecik gibi de hareket edebil- keflfi, A. Einstein’›n görelilik (izafiyet) birbirinden ay›ramay›z; çünkü madde ile mesine baz› fizikçi ve ve alan teorisinin ürünüdür: enerji aras›ndaki filozoflar; “özgür harefark, nitel bir fark deket” yani “istikrars›z¤ildir. Enerjinin en büyük kesimi maddede yol›k-karars›zl›k çok yafla!” diyorlar. Buna, çift ¤unlaflm›flt›r; ama taneci¤i (parçac›¤›) kuflatan yar›k deneyi sonucu “elektronun ikiye bölünalanda da enerji vard›r. Yaln›z bunun niceli¤i, dü¤ü, telepati kurdu¤u” vb. fleklindeki mistik maddenin niceli¤i ile karfl›laflt›r›lamayacak kaanlay›fllar da eklenince, bilimin-bilginin s›n›rladar küçüktür. Yani madde, enerji yo¤unlu¤ur›n›n ötesinde (meta-fizikte) madde “yok olunun çok oldu¤u, alan ise enerji yo¤unlu¤unun yor”. az oldu¤u yerdir. Ama bu böyle ise, o zaman Kuantum dünyas›n›n hareket yasalar›n›n, madde ile alan aras›ndaki fark, nitel bir fark olmakro dünyan›nkilere uymamas›, baz›lar›n›n maktan çok, nicel bir farkt›r. Madde ile alan› kafas›n› kar›flt›r›yor. ‹deolojik bak›fl aç›lar›n›, birbirinden büsbütün farkl› iki nitelik saymaönsel (a priori) flekilde, kuantum dünyas›n›n n›n hiçbir anlam› yoktur. Alan ile maddeyi, keyasalar›na dayatarak, bilinene-kararl›l›¤a do¤ru sinlikle ay›ran bir yüzey düflünemeyiz”.(10) yol alacaklar› yerde, tersinden, bilinmeyenemetafizi¤e, karars›zl›¤a do¤ru yol al›p nesnelliYani, “enerjinin kütlesi vard›r ve kütle ¤i “kaybediyorlar”. Enerjinin madde ile özdeflenerjiyi cisimlendirir. Dolay›s›yla iki korunum
111
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 yasas› yerine tek bir korunum yasas›, maddeenerji korunumu yasas› vard›r”… (30.000 ton suyu buharlaflt›rmak için gerekli ›s› enerji miktar› yaklafl›k 1 gramd›r.)(11) Yani, hala, E=mc2’dir. Parçac›klar dünyas›nda, maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüfltü¤üne dair onlarca deney-gözlem vard›r. Kuantum fizi¤i, madde ile enerji aras›ndaki fark›n, nicel bir fark oldu¤unu göstermifltir. Parçac›klar, frekans›n (birim zamandaki titreflim say›s›n›n) düflük oldu¤u durumlarda alan; frekans›n yüksek oldu¤u durumlarda ise tanecik özelli¤i göstermektedir(12). Parçac›klar›n (kuantumlar›n) hem dalga hem de tanecik özelli¤i gösterebilmesi yani bu iki z›t hareketin özdeflli¤i de bundan kaynaklanmaktad›r. Frekans düflük olunca, dalga boyu artar, enerji azal›r. En düflük enerjili dalga olan radyo dalgalar›n›n, bilinen en uzun dalga boyunda olmas› buna örnektir. Frekans büyürse -artarsa- dalga boyu k›sal›r. Dalga boyu ne kadar k›saysa enerji de o kadar büyük olur. Fotonlar›n enerjisinin, dalga boylar›n›n k›sal›¤› dolay›s›yla, çok yüksek (ve sonsuz) olmas› buna örnektir. E¤er bu iliflki bize -hala- ters geliyorsa, olguyu -hala-mekanik alg›lad›¤›m›z›n bir göstergesi olarak yorumlanmal›d›r. Dolay›s›yla maddenin, nesnelli¤inirgerçekli¤inin yok oldu¤unu sanmak, en iyimser yorumla, tek yanl›l›kt›r. Madde ile enerjinin ve dalga ile tanecik hareketlerinin özdefllikleri, karfl›tlar›n birli¤i ve mücadelesi biçiminde ele al›nmak zorundad›r. Aksi halde enerjinin veya dalgan›n, tek yanl› olarak mutlaklaflt›r›lmas› ile maddesel özellikler -zihinde- kayboluyor. Maddenin kuantum fizi¤indeki yeni görünümü genel hatlar›yla bu flekildedir. Maddenin ölçülebilir boyutlar› 10-34 metre iken, CERN’deki deneyin 1026 yar›çap›ndaki -gözlenebilen- evrenin(13) oluflumunu nas›l çözebilece¤i, akla gelebilecek sorulardand›r. Bunlar aras›ndaki ba¤› kurmak için, evrenin nas›l olufltu¤unu ve ne oldu¤unu bilmek gerekir. Bunun için de öncelikle zaman›n, uzay›n (ve maddenin) bafllang›ç noktas›na dair bilimsel görüfllere bakmak gerekir. Biraz garip gele-
cektir; ama koca evrenin s›rlar›, gözle görülemeyen atomun içinde gizlidir. Çünkü maddenin nas›l olufltu¤unu, biçim ald›¤›n›, kütlelendi¤ini vs. bilirsek, evrenin de nas›l olufltu¤unu bilebiliriz en az›ndan daha bilimsel kan›tlarla tahmin edebiliriz.
BÜYÜK PATLAMA: ZAMANIN VE UZAYIN BAfiLANGICI Evrenin ne oldu¤u ve nas›l olufltu¤u sorusu, kapitalist topluma kadar s›n›f mücadelesinin -baflat s›n›flar›n- teorik temellerinden biri olmufltur. Din ile felsefenin, tanr› ile devletin, kul ile kitlelerin (tebaan›n) özdefllikleri, s›n›fsal-dinsel hiyerarfliyi, evrensel ve tanr›sal (ilahi) olarak gösteriyordu. Bu evrensel hiyerarfliye (ve evren modeline) karfl› ç›kmak, do¤rudan, devlete ve egemen s›n›flara yani sisteme karfl› ç›kmak anlam›na geliyordu. Kapitalist topluma kadar, dinsel dogmalar, “mant›k birli¤i ve bütünlü¤ü”(14) oluflturuyordu. Bu mant›k birli¤i, herhangi bir parçaya karfl› ç›kmak durumunda, tüm dogmalara -birli¤e- karfl› ç›kmak anlam› yarat›yordu. Bu nedenle, kapitalist topluma kadar olan halk isyanlar› -genelde- yeni mezhep veya din yaratmak zorunda kalm›fllard›r. Bu temeldeki isyanlar›n teorik temellerinden en önemlisini, evrenin yeniden tan›mlanmas› oluflturuyordu. ‹slamiyet’te “Vahdet-i Vücut”, Budizm ve Jainizm’de “Evrenin Birli¤i”, H›ristiyanl›kta “Evrensel Eflitlik veya ‹sa’n›n ilahi olmamas›” fleklinde tan›mlanan isyanc› teorilerin temeli, hâkim dinsel dogmalara karfl› ç›k›yordu. Bu, farkl› isimlerdeki isyanc› -“sapk›n”- ö¤retilerde evren, maddenin birli¤i olarak tan›mlan›yordu. Bu birli¤in tümüne tanr› deniyordu. Resmi -Ortodoks- anlay›fltaki evreni aflk›n olan Tanr›, bu isyanc› ö¤retide içkindi. Böylece insanlar da, bu birli¤in (ve Tanr›’n›n) bir parças› olarak eflitleniyordu. Böylesi bir eflitli¤i savunmak, o dönemde, dinsel dogmalar nedeniyle kâfirlik say›l›yordu ve cezas› ölümdü. Eflitsizlik, tanr›n›n (aflk›n tanr›n›n) bir hükmüydü. “Evren tabakalar› da bunu kan›tl›yordu” ve sorgulanamazd›. Resmi -Ortodoks- H›ristiyanl›k, ‹slamiyet
112
✔ Newton mekani¤i esas bak›m›ndan hala geçerlili¤ini -makro dünyada- korusa da, ›s›, ›fl›k, elektrik ve manyetizma olaylar› n› aç›klayamad›¤› için kuantum fizi¤i do¤mufltur. ve -Budizm’in ç›kmas›na vesile olan- Hinduizm’de evren, tabakalar halindeydi ve merkezinde dünya vard›. Bu evrensel (“hiyerarfli”, do¤rudan, s›n›fsal eflitsizli¤in dogma haline getirilmesine uyarlanm›flt›r. Bu nedenlerden dolay›, s›n›f savafl›m› keskinlefltikçe, evrenin maddili¤i daha fazla öne ç›kt›. Modern evren tan›m›, esasta Avrupa’da biçim alm›flt›r. MS 5. yy.da, evrenin, maddi oldu¤unu ve ilahi vas›flar› bulunmad›¤›n› savunan J. Philoponus’u, 15. yüzy›lda Cusal› Nicolas takip etmifltir(15). Evrenin, bulut sular›n patlamalar›yla olufltu¤unu söyleyen ilk kifli I. Kant (1724-1804) olmufltur. Laplace ise bu fikri gelifltirmifltir. Günümüzde son halini alan evren modeli ve büyük patlama kuram›, Kant ve Laplace’nin görüflleri temelinde, deney ve gözlemlerle gelifltirilmifltir. Ancak, dinsel evren fikrini bilimsel olarak y›kan ve bunu matematiksel hesaplara dayand›ran ilk kifli N. Kopernik (1473-1543) olmufltur. Dünya merkezli evren modelini y›kan Kopernik’in eksikliklerini J. Kepler (1571-1630) tamamlam›fl; G. Galileo (1564-1642) ise bunu gelifltirmifltir ve dünyan›n döndü¤ünü keflfetmifltir! I. Newton’un (1642-1727) ise Kopernik, Kepler ve Galileo’nun çal›flmalar› temelinde gelifltirdi¤i klasik fizik (mekanik) ile dinsel evren görüflü, bilimsel kesinlikle y›k›lm›fl oldu. Ayd›nlanma ça¤›nda gelifltirilen bu görüfller, 19. yüzy›l›n keflifleriyle birlikte modern evren teorisinin geliflmesini sa¤lar. Günümüzde evrenin tan›m›, hala, idealizm ile materyalizm aras›ndaki mücadelede -farkl›
biçimlerde- önemli bir yere sahiptir. Çünkü evrenin tan›m›, uzay ve zaman›n (dolay›s›yla maddenin) bafllang›c›n› da kaps›yor. Yani “evren nedir” sorusu ile “madde nedir” sorusu aras›ndaki fark, sadece biçimseldir. Evren, maddenin birli¤idir. Evren, klasik (mekanik) biçimiyle Newton taraf›ndan tan›mlanm›flt›r. Newton, modern fizi¤in 300 y›ll›k bir dönemine hâkim olan mekanik düflünüflün ve klasik determinizmin (belirlenimcilik; bir olay›n baflka olaylar›n sonucu oldu¤unu savunan felsefi görüfl) de öncüsüdür. Newton’un evreninde parçac›klar esast›r ve iki tür hareket (dalga ve tanecik hareketleri ayr› ayr›d›r) vard›r. Evrendeki tüm cisimler birbirini çekmektedir. Newton mekani¤inde, h›z› ve konumu bilinen bir cismin, gelecek bir zamandaki durumu bilinebilmektedir. Bu yasa ile çekim yasas› hala geçerlidir; “yürürlükten kalkmam›flt›r!”. Newton’un evreninde, ›fl›k h›z› sonsuz ele al›nd›¤› için (o güne kadar ›fl›¤›n h›z›n› ölçebilen ç›kmam›fl!) zaman, göreceli de¤il, mutlak ele al›n›yordu. Bu mutlakl›k, Newton mekani¤ini, bir biçimli hareketlerin hesaplamas›yla s›n›rl›yordu. Newton mekani¤i esas bak›m›ndan hala geçerlili¤ini -makro dünyada- korusa da, ›s›, ›fl›k, elektrik ve manyetizma olaylar›n› aç›klayamad›¤› için kuantum fizi¤i do¤mufltur. Günümüzde en yayg›n ve en geçerli evren modeli, kuantum fizi¤i temelinde son halini alan Büyük Patlama (Big Bang) Teorisidir. Bunun nedeni, fizikteki geliflmelerle birlikte astronominin de bu kuram› kan›tlayabilen çok say›da deney ve gözleme sahip olmas›d›r. Ancak bu kuram›n da eksiklikleri (her kuram gibi!) bulunmaktad›r. Bu kurama karfl› ç›kanlar az de¤ildir. Bu çevrelerden baz›lar›, bu kuram›n metafizik temelli oldu¤unu savunuyorlar. Ancak bu iddian›n çerçevesi kuram›n sadece yetmezliklerieksiklikleri üzerine kurulu oldu¤undan dolay›, yeterince ikna edici olamamaktad›r. Bu çevreler, protonun yar› ömrünün (1030 y›l), büyük patlama kuramc›lar›n›n hesaplar›ndan 100 kat fazla ç›kmas›, kuarklar›n do¤rudan gözlenememifl olmas› gibi geliflmeleri kendilerine temel yap›yorlar. Bunlar›n yan› s›ra, Papa 12. Pius’un,
113
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 entropinin artt›¤›n› savunan termodinamik yasay› mahfler günü (k›yamet) ile iliflkilendirmesini(16); 1951’de, Papa’n›n büyük patlama kuram›n›n yarat›l›fl teorisine uyumlu oldu¤unu aç›klamas›n›(17) ve ak›ll› tasar›mc›lar›n da bu kuram› kendilerine temel yapmas›n›(18), kuram›n metafizik çerçevesi ile iliflkilendiriyorlar. Bu çevreler, her ne kadar, yar›s› su dolu barda¤›n, yar›s›n›n hava (boflluk) oldu¤unu kan›tlayabiliyorlarsa da di¤er yar›s›n›n su dolu oldu¤unu görmezlikten geliyorlar. Bugün, evrenin geniflledi¤i somut olarak ölçülmüfltür. Milyarlarca ›fl›k y›l› (yaklafl›k 9.5 trilyon km) öteden gelen kozmik ›fl›nlar›n, ›fl›ma üzerine yaklafl›k 100 y›ll›k bir bilgi birikimi yard›m›yla, hangi maddesel olaylar›n ürünü oldu¤u anlafl›labilmektedir. Gezegenlerin, y›ld›zlar›n ... yörüngeleri hesaplanabildi¤i gibi, Einstein’›n genel görelilik kuram› (1915) sayesinde ›fl›¤›n ve zaman›n uzayda k›r›ld›¤› biliniyor. Tüm bunlar, Büyük Patlama kavram›n› destekliyor. Evreni oluflturdu¤u düflünülen kara maddenin, evrenin % 90’›n› oluflturmas› bu madde hakk›nda çok az bilgimizin olmas›, hiçbir fley bilemeyece¤imiz, öngöremeyece¤imiz anlam›na gelmiyor. Böylesi bir yaklafl›m, gelece¤i ve ölçülemeyeni, nesnel olarak görmeyen pozitivizmin mant›¤›na düflmek anlam›na gelir. Bugün hem madde hem de evren hakk›ndaki bilgilerimiz, yüzy›l veya daha öncesine göre çok üst boyuttad›r. Ancak evren ile atom alt›n›n sonsuzlu¤u içinde çok dar bir boyuttad›r. Bilgimizin s›n›rlar›n› bilmek, bilinmeyeni keflfetmenin ilk ad›m›d›r. Bu temelde, evrenin oluflumuna dair deney ve gözlemler, mutlak bir do¤ru yaratmayacakt›r ki bu do¤rular geçici ve görecelidir. Eksiklik veya yetmezlikler, do¤rular› yok etmez; nötürlemez. Dolay›s›yla CERN’deki Big Bang Deneyi veya Big Bang Kuram›n›n biraz daha gelifltirilebilmesi, bize evren ile atomun tüm s›rlar›n› veremeyecektir; ama bizi bir ad›m ileriye tafl›yabilecektir. Evrenin, genifllemeyip de darald›¤›n› veya evrende, madde ile enerjinin homojen olarak da¤›lm›fl oldu¤unu savunan evren modelleri de bulunuyor. Sicim teorisi gibi, evren ve
maddeyi, çok boyutlu bir yap›dan oluflan ve süper simetrik olan ipliksilerin oluflturdu¤unu savunan modeller de bulunmaktad›r. Ancak bunlar, deney ve gözlemlere büyük oranda uyuflmamas› dolay›s›yla fazla geçerli olan kuramlar de¤ildir. H›zland›r›c›larla, son 70 y›lda yap›lan deneylerden, parçac›klar›n birbirine yüksek enerji ve ›s›da dönüflebildi¤i kan›tlanm›flt›r. Evrenin so¤udu¤unun keflfi ve madde-enerji güçlerinin çok yönlü keflfi gibi olaylar, Big Bang kuram›n›n, gerçekli¤e en yak›n olma özelli¤inde olmas›n› sa¤l›yor. Dinin, idealizmin, mistisizmin vb.nin nesnel gerçekli¤i farkl› k›l›flara sokmas›, özü etkilemez. Bilimsel geliflmelere bu temelde yaklafl›lmad›¤›nda metafizik olarak alg›lanamayacak çok az geliflme buluruz. CERN’de gerçeklefltirilen deneyde, maddenin-zaman›n ilk olufltu¤u koflullar (13.7 milyar y›l öncesi!) mikro düzeyde yarat›larak, kuram s›nanacakt›r. E¤er Higgs Parçac›¤› bulunursa, Big Bang kuram› da gelifltirilmifl olacakt›r. (Ama tüm s›rlar a盤a ç›kamayacakt›r!) Big Bang kuram›na göre, uzay ve zaman›n bafllang›c›nda, dört temel do¤a kuvveti bileflikti (biraradayd›); ki, kütle çekim d›fl›ndaki etkileflimlerin (kuvvetlerin), tek bir denklem kümesinde birlefltirebilmifl olmas›, dört etkileflimin de ayn› özden kaynakland›¤›n›n ve farkl› düzeylerde birbirinden ayr›flt›¤›n›n güçlü bir kan›t›d›r. Big Bang kuram›na göre, büyük patlaman›n ilk 10-43 saniyesinde, kütle çekim ayr›fl›yor; di¤er üç kuvvet hala bitiflik duruyor. Evren, bu andan itibaren h›zla üflümeye bafll›yor. 10-35 saniye sonra (bafllang›çtan), fliddetli-ye¤in-çekirdek kuvveti; 10-10 saniye sonra ise elektromanyetik ve zay›f çekirdek kuvveti; 10-10 saniye sonra ile elektromanyetik ve zay›f çekirdek kuvvetleri ayr›fl›yor. 10-4 saniye sonra kuarklar birleflip proton ve nötronlar› oluflturuyor. 100 saniye sonra ilk Helyum çekirdekleri oluflmaya bafll›yor. ‹lk 300 bin y›l içinde atomlar; 1 milyar y›lda ise gökadalar olufluyor.(19) CERN’deki deneyde, evrenin oluflumunun bafllad›¤› düflünülen-hesaplanan 10-43 saniyesindeki durumu, yani dört temel do¤a kuvvetinin bileflik oldu¤u durumun prototipi yarat›l-
11 4
maya çal›fl›lacakt›r. Bunun baflar›l› olmas› durumunda, daha ileri düzeydeki bir kuram oluflturulabilecektir. Böylece Higgs Alan›n›n da incelenmesi sa¤lanabilecek, dört kuvvetin birleflimi sayesinde çok büyük teknik geliflmeler yarat›labilecektir. Deneyin baflar›s›z olma ihtimali de vard›r elbette! Böyle bir parçac›k ve alan, belki de yoktur. Tüm bunlar bir kurgudan ibaret olabilir ya da hiç hesaplanamayan-kurgulanamayan bir fleyle de karfl›lafl›labilir. Higgs parçac›¤› ve alan›, nihayetinde, atom alt› dünyas›n›n genel yasalar› temelinde, hesaplamalar ile “olmas› gereken” parçac›k olarak düflünülüyor. Deney baflar›s›z olursa, bugüne kadar yap›lan deney ve gözlemler yanl›fllanmaz; sadece bunlardan ç›kar›lan baz› kurgular-sonuçlar de¤iflir. Gözlemlenmifl parçac›klar bir yere “kaybolmayaca¤›” gibi; elektrozay›f etkileflimi ve kuram› da “feshedilmez”. Elektronik nanoteknoloji dünyas› ile nükleer enerji çal›flmalar›, “rutin” bir flekilde devam eder. Kuram (Big Bang kuram›) bu eksik haliyle birçok olay›-olguyu aç›klayabilmektedir. Eksiklikler-yetmezlikler tüm kuramlar›n “kaderidir”. Çünkü bilgi sonsuzdur.
CERN’DEK‹ DENEYE B‹L‹MSEL VE FELSEF‹ YAKLAfiIMIMIZ Do¤a bilimlerindeki geliflmeler ile bunlardan ç›kar›lan sonuçlar, genelde farkl›l›k arz eder. Her bilimsel geliflme, farkl› ideolojiler taraf›ndan yorumlanarak, bir biçime sokulur. Ancak tarih, materyalizmi hakl› ç›karacak biçimde ilerliyor. Bunu da tarihten çok rahat bir biçimde görebiliyoruz. Materyalistlerin, tutarl› ve militan bir dünya görüflü için, bilimsel geliflmeleri ile bunlar üzerindeki spekülasyonlar› (kurgular›) ayr›flt›rabilmesi zorunludur. Materyalizme, en büyük katk›lardan birini yapan ve klasik mekani¤in babas› say›lan Newton, bir tanr›c› (teist) idi. Kuantum fizi¤inin önemli bir köfle tafl›n› oluflturan, dalga mekani¤inin kurucusu Schrödinger (1887-1961), parçac›klar› inkar ediyordu. Belirsizlik ilkesinin yöneticisi olan Heisenberg (1901-1967), pozitivizmin “mant›kç›” olan›n›n izinden giderek maddenin özünü ve ölçülemeyenin nesnel gerçekli¤ini kabullenememifltir.
Bu ilke ile atomun nas›l kararl› oldu¤unu, elektronun ›fl›k h›z›yla çekirdek etraf›nda dönerken bile nas›l kopmad›¤›n› veya enerjinin korunumunu aç›klayabildi¤imiz halde, bu ilkenin yarat›c›s›, maddeyi inkâr ediyor! Bu örnekler çok say›da art›r›labilir. Anlafl›laca¤› gibi bilimsel geliflmenin, materyalist ve nesnel özü ile bu özün tahrifine dayanan spekülasyonlar› ayr›flt›ramamak, bizi, en iyimser yorumla tutars›zl›¤a sürükler. Militan ve tutarl› materyalizm için, do¤a yasalar›n› bilmek ve her yeni geliflmeyi takip etmek zorunludur. CERN’deki deney, gerek boyutlar› gerekse de sonuçlar› itibariyle çok yönlü öneme sahiptir. Engels ve Lenin gibi ustalar, bize bu deneyi aç›klayamaz; ancak, nas›l aç›klanabilece¤ine dair temel bir düflünüfl tarz›-yöntem yani diyalektik materyalizmin yasalar›n› verirler. Bizim de yaklafl›m›m›z bu temelde, materyalizmi geniflletecek biçimde olmal›d›r. E¤er materyalist bak›fl aç›m›z yani bilimsel geliflmelere uyarlan›p gelifltirilemiyorsa ya materyalizmde sorun vard›r ya da bizde! Bu temel yaklafl›m üzerinde, öncelikle kuantum fizi¤inin s›n›rlar›n› çizmemiz gerekmektedir. Baz› postmodernistler ile baz› fizikçilerin iddia etti¤inin aksine, kuantum fizi¤i ve mekani¤i, klasik fizikle mekani¤i “yok etmemifltir”. Kuantum fizikçisi Paul Langevin’in dedi¤i gibi: “Klasik mekanik ile kuantum mekani¤i aras›nda kesin bir çeliflki oldu¤una inanmamak gerekir. Klasik mekanik, kuantum mekani¤inin, Planck Sabitesinin (etki kuantumunun Partizan) ihmal edilebilece¤i özel bir halidir. Klasik mekanik, kuantum mekani¤inin daha derin bir bilgi sa¤lad›¤› gerçe¤inin s›n›rl› ve belli bir bilgisidir. Biz hiçbir flekilde, klasik mekani¤in (Newton Mekani¤inin) ‘yanl›fl’ oldu¤unu keflfetmedik. Biz, onun hangi s›n›rlar içinde geçerli oldu¤unu ve bu s›n›rlar› aflma arac›n› keflfettik.”(20) Pauli D›fllama ‹lkesinin kâflifi olan Langevin’in k›saca belirtti¤i fley, kuantum fizi¤inin, klasik fizik üzerinde yükseldi¤idir. Bunu kavrayamamak, postmodernistlerin mu¤lâk ve “yasas›z” ele ald›klar› (veya kendileriyle bafllatt›klar›) tarihi kavrayamamaktad›r. Post modernistler “klasik fizik öldü, yanl›flland›” vb. fleklindeki yaklafl›mlar›n›, “s›n›flar
115
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
yok oldu, s›n›f savafl›m› yanl›flland›” vb. fleklindeki manipülasyon ve kurgular›na temel yapmaktad›rlar. Bu anlay›fl sahiplerinin, birbirini besleyen olgular›n ve s›n›f savafl›m›n›n, tarihi ilerleyen bir çizgide yaratt›¤›n›, yads›d›¤›n› hat›rlatal›m. Marksizm’e bu temelde karfl› ç›karak, her süreçte ve koflulda “gökten zembille inecek bir bilinçlenmeyle” kurulabilecek “esnek bir sosyalizmin” olabilirli¤ini savunuyorlar. Bilimsel bir geliflmenin (veya geliflmelerin) idealizmle-materyalizm veya burjuvazi-proletarya karfl›tl›¤›na kadar varan sonuçlar yaratabilmesi, felsefenin, do¤a bilimleri temelinde biçim almas›ndan; alabilmesinden kaynaklanmaktad›r. CERN’deki deneye veya Big Bang kuram›na, dincilerin, ak›ll› tasar›mc›lar›n postmodernistlerin veya emperyalistlerin sar›lmas›, bilime buradan s›zarak kendi ideolojilerine uyarlamaya çal›flmalar› yad›rganmamal›d›r; bu, onlar›n, ideolojik zorunluluklar›d›r. Dolay›s›yla, bilimsel geliflmelerin etki ve sonuçlar›, ideolo-
jik-teorik mücadelenin önemli bir bileflenidir. Materyalistlerin görevi ise bu s›zmalar› a盤a ç›kartarak, yeni geliflmeleri materyalizmi gelifltirecek biçimde ele almakt›r. Bunun da 100 y›l önceki bilgilerle yap›lamayaca¤› aflikârd›r. Dolay›s›yla, kuantum fizi¤i gibi envai idealist ak›ma temel oluflturulmaya çal›fl›lan bir dal›n incelenmesi, ideolojik-teorik mücadele aç›s›ndan zorunludur. CERN’deki deney, kuantum fizi¤inin önemli bir aflamas›n› gösterdi¤i ve emperyalistlerin “ifltah›n› kabartt›¤› için özel bir ilgiyi hak etmektedir. Big Bang deneyi hem kuantum fizi¤inin evrimi hem de sonuçlar› itibariyle emperyalizmin ekonomi-politi¤ini incelemeye daha fazla zorunlu k›l›yor. Bu nedenlerden dolay›, CERN’deki deneye, bilimsel ve felsefi yaklafl›m›m›z, dar ve tek yanl› olmamal›d›r. Deneyin materyalist yönleri ile buraya s›zmaya çal›flan idealizmin ayr›flt›r›lmas› için, ekonomik, askeri, bilimsel ve felsefi yönlerinin-etkilerinin incelenmesi zorunludur. K›sacas› bu deney, bizleri çok yönlü bir incelemeye zorlamaktad›r. Kuantum fizi¤inin felsefi yans›malar› homojen de¤ildir. Dolay›s›yla teistlerde, materyalistlerde veya postmodernistlerdeki yans›malar› farkl›d›r. Biz, bu bölümde, homojen olmasa da post modernizmin üzerinde, genelleme yaparak yo¤unlaflaca¤›z. Bu ak›mlar› tek tek incelemek, bu yaz›n›n-çal›flman›n amac› olmad›¤› için, bu ak›mlar›n hepsinin veya bir k›sm›n›n yo¤unlaflt›¤›-esas ald›¤› temel fikirleri k›saca inceleyece¤iz. Postmodernizmin ve birçok fikrin “gerçekli¤in alg›s› de¤iflti” iddias›n› temellendirdikleri en önemli ilke, belirsizlik iliflkisidir. Bu nedenle, bu ilkeye daha fazla a¤›rl›k verece¤iz
BEL‹RS‹ZL‹K ‹LKES‹ VE BEL‹RS‹ZL‹K FELSEFES‹ Belirsizlik ilkesi, W. Heisenberg (19011976) taraf›ndan ortaya at›lm›flt›r. Bu ilke, bir parçac›¤›n konumu (yeri) ile h›z›n›n, ayn› anda ölçülememesi olgusuna dayan›yor. Parçac›¤›n (mesela elektronun) h›z›n› ölçmek isterken konumunu, konumunu ölçerken h›z›n› kaybe-
116
diyoruz. Bu iki niceli¤in ayn› anda ölçülememesine belirsizlik ilkesi deniyor. Belirsizlik ilkesi bize, bir elektronun neden çekirdek üzerine düflmedi¤ini ve enerjinin bu temelde-harekette nas›l korunabildi¤ini (Pauli D›fllama ‹lkesiyle beraber) aç›klayabilmektedir. Fizikçi R. Ömür Akyüz, bu durumu flöyle aç›kl›yor: “Elektriksel çekim alan› sonucu elektronun ›fl›ma yaparak çekirde¤ine do¤ru yaklaflt›¤›n› düflünelim. Bu durumda elektronun, uzayda protona göre bulundu¤u bölge gittikçe daralaca¤›, yani elektronun atom içindeki yeri gittikçe daha büyük bir kesinlik kazanaca¤› için belirsizlik ilkesi uyar›nca elektronun hareketlili¤i (yani momentumu) artmaya bafllayacak, bunun verdi¤i ek enerji de ›fl›mayla yitirileni karfl›layacakt›r, uzakl›¤›n azalmas›n› engelleyecektir. Asl›nda her iki oluflum da (momentum ve konumun korunumu -Partizan) birlikte gerçekleflece¤inden, ne ›fl›ma görülecek ne de yaklaflma olacak, yani ›fl›man›n sürekli olarak bofllu¤a ak›tt›¤› enerji-atomun bu yüzden beklenen ‘küçülmesiyle’ belirsizlik ilkesinin getirece¤i fazladan enerji fleklinde aynen an›nda iade edilmifl’ olacakt›r(21). R. Ö. Akyöz’ün bahsetti¤i ›fl›ma, saniyede 300 bin km h›zla “dairesel” hareket yapan elektronun, foton bulutlar› ile birlikte hareket etmesinin ürünü olarak yaflanmas› beklenen harekettir, parçac›k sal›n›m›d›r. Oysa bu h›zda ›fl›ma olmuyor ve elektron kararl›l›¤›n› koruyor. Elektrik alan ile manyetik alanlar birbirini yaratt›¤›ndan dolay›, elektron ivmeli hareket yapar. Bu hareket, elektro manyetik dalga hareketi yarat›r. Yani ›fl›ma ile kaybedilmesi gereken enerji bu hareketle telafi edilir.(22) Enerjinin parçac›kla tafl›nd›¤› hat›rlan›rsa enerji ile konum aras›ndaki iliflki daha iyi anlafl›lacakt›r. K›sacas› “konumdaki belirsizlik, momentumdaki (h›z) belirsizlikle ters orant›l›d›.”*(23)Ayr›ca parçac›klar ›fl›k h›z›yla hareket etti¤i için ölçüm aleti, konumu ölçerken h›z›; h›z› ölçerken konumu etkiliyor. Atomun kararl›l›¤› (+) ile (-) yüklerin, birli¤i ve mücadelesi ile mümkünken, elektronun kararl›l›¤› konum ile h›z›n iliflkisinin bir çeliflki oluflturmas›n› (birlik ve mücadele) ürünüdür. Atom ve
parçac›klara bu temelde yaklafl›lmay›nca do¤a “belirsiz”mifl gibi görünüyor. Belirsizlik ilkesi, atom ve parçac›klar›n materyalist olarak yorumuna büyük katk› sundu¤u halde, günümüz idealist ak›mlar›n›n “kabe”si durumundad›r. Bilinemezcilik (agnostisizm), görecelikçilik (rölativizm), flüphecilik (septisizm), pozitivizm (deneycilik, görgücülük) ile mant›ksal pozitivizm vb. gibi nedenselli¤in ve nesnelli¤in-gerçekli¤in kayboldu¤unu iddia eden bu ak›mlar›n, “belirsizlik felsefesini” oluflturuyor. Belirsizlik ilkesinin, gerçekli¤in (nesnelli¤in) ne oldu¤una dair tart›flmalarla iliflkilendirilmesi, ölçüm aleti (ve gözlemci) ile ölçümü yap›lan nesnenin iliflkisinin tart›fl›lmas› üzerinden olmufltur. Bu çerçevede iki z›t kamp oluflmufltur. Biri N. Bohr, Heisenberg, Schrödinger ve arkadafllar›n›n temsil etti¤i idealist kamp; di¤erini Einstein, Planck ve arkadafllar›n›n temsil etti¤i materyalist kampt›r. ‹dealist kamp, gözlemcinin, nesneyi (parçac›klar) etkilemeksizin, ölçüm yap›lamayaca¤› gerçekli¤ini, gerçekli¤in inkâr›na dönüfltürdü. Bu kamp “do¤an›n gerçekli¤i, ölçülebildi¤i kadard›r” demeye, yani gerçekli¤i (nesnelli¤i) duyumlarla s›n›rlamaya bafllad›. Ötesi, fizikötesiydi; yani metafizikti. T›pk› G. Berkeley’in (1685-1751) öznel idealizminin özü olan “gerçeklik, alg›lanand›r” anlay›fl› gibi “gerçeklik ölçülebilendir” anlay›fl›n› savunmaya bafllad›lar. Do¤a, insan bilinci d›fl›nda bir gerçekli¤e sahip de¤ildi, bu anlay›fla göre. Bu kamp›n takipçileri, nesnel gerçekli¤in hiçbir zaman bilinemeyece¤ini, maddenin bir özü olmad›¤›n›, mutlak diye bir fley de var olmad›¤› için her fleyin göreceli oldu¤unu, tüm bilgilerimizin flüpheli oldu¤unu ve bu temelde evrensel-bütünsel kavramlar ve do¤rular olamayaca¤›n› vb. savunmaya bafllad›lar. Post modernizmi “yaratan” bu fikirler-ak›mlar Marksizm’in “mekanik, mutlakç›, belirlenimci” vb. oldu¤unu söyleyerek kendilerini “mutlak do¤ru” ilan ettiler. Materyalist kamp›n temsilcisi Einstein ise belirsizlik felsefesine karfl› ç›karak “Tanr›, zar atmaz” dedi. Belirsizli¤in, do¤adan de¤il, bilimin ve ölçüm aletinin ürünü-yetmezli¤i oldu-
117
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
PART‹ZAN 68
✔ Postmodernizmde tekil olaylar, genel ba¤›nt›s› içinde de¤erlendirilmeyip, nedensellik ve iliflkinlikten kopar›l›yor. Böylece belirsizlik ilkesi, belirsizlik
Big bang deneyi
felsefesine dönüflüyor. ¤unu savundu. Einstein, ölene kadar da do¤an›n belirsiz olamayaca¤›n›, nesnel gerçekli¤in, bilincimiz ve duyumlar›m›zdan ba¤›ms›z olarak var oldu¤unu savunmaya devam etti. Einstein’la ayn› kampta yer alan M. Planck da belirsizlik felsefesine karfl› ç›kt›. Planck, belirsizlik ilkesini, nedensellik ilkesi çerçevesinde flöyle aç›klad›: “Ölçüm olay›, bize real (ölçülecek) olay hakk›nda ancak ve ancak, ölçüm olay› ile ölçülecek olay› bir arada nedensel bir iliflki içinde kabul edersek bilgi verebilir. Böyle olunca da ölçüm olay›, real olay› az veya çok etkiliyor onda belirli bir aksama yarat›yor demektir ki ölçüm sonuçlar› da bu yüzden yanl›fl ç›kmaktad›r iflte! Bu aksama ve bu yüzden do¤an hata, ölçülecek (real) olay› ölçücü olaya (yani ölçüm aletine) ba¤layan nedensellik ba¤› ne kadar s›k›-f›k› ise öylesine büyük oluyor. Baflka bir deyiflle nedensellik ba¤›n› gevfletecek olsak aksama da öylesine azal›yor, örne¤in obje ile ölçüm aras›ndaki nedensellik mesafesini açacak olursak… Nedir ki söz konusu olan aksakl›ktan kurtulmak hiçbir zaman mümkün olmuyor. Çünkü nedensellik mesafesini sonsuza kadar büyütür yani ölçüm aleti ile obje birbirinden tamam›yla ayr› tutulur veya soyutlan›rsa, o zaman real olaydan bizim hiçbir bilgimiz olmuyor.”(24) Engels, “Neden-sonuç, yaln›zca tekil durumda dünyan›n tümü ile genel ba¤›nt›s› içinde düflünmeye bafllar bafllamaz, iç içe geçen neden-sonucun sürekli olarak yerlerini de¤ifltirdikleri, flimdi ya da burada olan›n; bir baflka yerde ve zamanda sonuç oldu¤u -ve tersi-, evrensel karfl›l›kl› etki görüflü içinde eriyen tasa-
r›mlard›r” demifltir(25). “Görecelili¤i mutlaklaflt›ran” post modernizmin, nedenselli¤i inkâr ederek nas›l bir iliflkinlik ba¤› kurabildi¤i ayr› bir incelemenin-çal›flman›n konusudur. Kuantum dünyas›ndaki nedensellik, Engels’in temel yaklafl›m› çerçevesinde ele al›nmad›¤›nda, belirsizlik ilkesi, envai çeflitte idealist ak›ma-ekole temel oluflturabilmektedir. Kuantum dünyas›nda (mikro dünyada) nedensellik, klasik mekanikteki kesinlikte yaflanmaz; belirlenmez. Tersine, nedensellik, kendisini olas›l›klarda yaflat›r. Bu olas›l›klar›n tekilliklerinin ancak genel ba¤›nt›s› içinde ve bilinmeyene de¤il, bilinene do¤ru iliflkilenmesiyle nedensellik anlafl›labilir. Atomun boyutu 10-10 cm, parçac›klar›n boyutu 10-16 cm civarlar›nda iken, maddenin, bu boyut ve yüksek h›zdaki parçac›klarda nas›l kararl› olabildi¤inin aç›klamas› nedenselli¤in inkar›yla yap›lamaz. E¤er nedensellik “ortadan kalkt›ysa” ve belirsizlik ile kaos hakim olduysa, makro dünyan›n kararl›l›¤› ve yasalar› ne anlama gelmektedir? Post modernizm, fizik-ötesine kayarak, parçay› bütün yerine koymakta ve onu mutlaklaflt›rmaktad›r. Parçac›klar›n, çevresiyle-di¤er parçac›klarla olan iliflkinli¤ini, nedensellik olmadan aç›klayamay›z. Benzer flekilde, ölçüm olay› ile obje-nesne aras›ndaki iliflkietkileflim mutlak de¤il görelidir. Bu ilke, makro dünya için geçerlidir; çünkü makro dünya yasalar›nda -klasik mekanik- küçük ölçüler yok say›larak ve koflullar› idealize edilerek bir kesinlik yakalanabilmektedir. Yani bu kesinlik belli s›n›r ve koflullar içindir; kadir-i mutlak de¤ildir. Dolay›s›yla belirsizli¤in mikro dünyada yaflanmas›, parçac›klar›n niteli¤i ve hareket yasalar›n›n ürünüdür; do¤an›n belirsiz olmas›n›n de¤il! Postmodernizmde tekil olaylar, genel ba¤›nt›s› içinde de¤erlendirilmeyip, nedensellik ve iliflkinlikten kopar›l›yor. Böylece belirsizlik ilkesi, belirsizlik felsefesine dönüflüyor. Bu nedenle tüm bütünsellikler, evrensel do¤rularyasalar vb. de “belirsizleflip” hayal ürünü haline geliyor. Nedensellik ile görelili¤in ba¤›nt›s›, karfl›tlar›n birli¤i ve mücadelesi temelinde ele al›nmal›d›r. “Marks ve Engels’in materyalist diyalekti¤i, görecelili¤i (rölativizmi) mutlaka içerir;
118
PART‹ZAN 68 ‹K‹L‹ HAREKET VE Ç‹FT YARIK DENEY‹N‹N “M‹ST‹S‹ZM”‹” Elektron, proton, nötron, nötrino vb. tüm parçac›klar, hem dalga gibi hem de tanecik gibi hareket edebilmektedir. Parçac›klar›n, dalga hareketi yapabilmesi, klasik mekanik düflünüfl ile kavranamaz. Parçac›klar bu ikili hareketin, koflullara göre birini yapmaktad›r. (Ifl›k, bofllukta dalga hareketi yaparken, kat› bir cisme çarp›nca tanecik hareketinde bulunuyor.) Parçac›klar›n bu ikili hareketi, mikro dünyan›n hareket yasalar›, görelilik ve alan kuram›, enerjinin -makro dünyan›n aksine- kesintili aktar›m› ve madde-enerji özdeflli¤i çerçevesinde anlafl›labilir. Postmodernistler, parçac›¤›n bu hareket yasas›n› “özgür hareket” yani istikrars›zl›k, ba¤›nt›s›zl›k vb. olarak yorumluyorlar. Buna çift yar›k deneyinin baz› sonuçlar›n› da çeflni yaparak, kaos, mistisizm, “yokluk” vb. belirsizlik felsefelerini temellendiriyorlar. Çift yar›k deneyi ilk kez 1801 y›l›nda T. Young taraf›ndan yap›ld›. Günümüze kadar da çeflitli biçimlerde tekrarland›. Kuantum fizi¤inin bilgileri temelinde yap›lan çift yar›k deneylerinde, elektronun (veya fotonun), tek yar›ktan geçince giriflimlerinin (dalga hareketinin) gözlenmesi mümkünken, çift yar›ktan geçirilince, elektronun hangi delikten geçti¤i ve dalga giriflimleri ayn› anda gözlemlenemiyor. Elektronun hangi delikten geçti¤ini anlamak için yar›¤›n (veya deli¤in) dibine konan ölçüm aleti dalga hareketini gözlemlememizi engelliyor; bunun tersi de geçerlidir. Yani yine bir belirsizlikle ve yetmezlikle karfl›lafl›l›yor. Bu deneyler, ölçüm olay› ile ölçülen nesne-obje aras›ndaki iliflkiyi yine iki kutuplu bir tart›flmaya sürükledi. ‹dealist kamp, elektronun iki delikten birden geçti¤ini savunarak, elektronun hangi delikten geçece¤inin asla ölçülemeyece¤ini iddia etti; ediyor. Buna da “özgür hareket” yani “kurals›zl›k, nedensizlik vb.” diyor. Bu temelde de kaosun, “nizam-› âlemi alt etti¤ini” iddia ediyor. Postmodernizm, kaosun, yani belli s›n›rlar ve koflullar içindeki düzensizli¤in, (tek tek öl-
119
Big bang deneyi
ama ona indirgenmez; yani diyalektik materyalizm, bütün bilgilerimizin görecelili¤ini, nesnel do¤runun yads›nmas› anlam›nda de¤il; bilakis, bilgilerimizin bu do¤ruya yaklaflmas›n›n s›n›rlar›n›n tarihsel olarak koflulland›r›lm›fl olmas› anlam›nda kabul eder”26 (Lenin) . Yani bilgi tarihsel ilerleyiflini sürdürdükçe her seferinde mutlak do¤runun da yeni bir evresine (düzeyine, parças›na) girmifl olunur. Postmodernistler, görelili¤i, mutlakl›k ile nedenselli¤in inkâr› temelinde kabul ettikleri için, görelili¤in, nedensellikle var olabildi¤ini ve mutlakl›¤›n da zaten göreliliklerin toplam› olan belli s›n›r ve koflullar oldu¤unu kavrayam›yorlar. Dolay›s›yla postmodernistler, belirsizlik ilkesi temelinde, gerçekli¤in, bilincimizden-ölçümlerimizden ba¤›ms›z olarak var oldu¤unu kabul etmiyorlar; edemiyorlar. ‹dealizmin özünü oluflturan bu temel anlay›fl, binlerce y›ld›r madde mi-ruh mu sorusuyla felsefenin temel sorununu oluflturmufltur. Binlerce y›ll›k tarihi olan bu sorun, en genifl biçimiyle belirsizlik ilkesi etraf›nda yo¤unlaflm›fl ve günümüz s›n›f karfl›tl›¤›n›n içindeki önemini korumufltur. Baz› postmodernistler, belirsizlik ilkesini, karars›z parçac›klar›n hareketi ile birlefltirip “maddenin yok oldu¤unu” “mistik oldu¤unu” vb. savunuyorlar. Baz›lar› ise Platon’u yâd edercesine tüm maddi gerçekli¤i reddederek enerjizmi (her fley enerjidir yani ruhtur!) savunuyorlar. Bu yeni mistisizm, yeni ruhçulu¤u, kuantum fizi¤i ile temellendirmeye; daha do¤rusu “kuantum fizik-ötesi” ile iliflkilendirmeye çal›flmaktad›r. Belirsizlik ilkesi, etkisi dolay›s›yla bizler aç›s›ndan en fazla incelenmesi ve tart›fl›lmas› (ve netleflilmesi) gereken konulardan birisidir. Hâkim düflünüfl, ezberci burjuva e¤itimin mekanik düflünüflü ile dinsel dogmatik düflünüfltür. Bu nedenle belirsizlik felsefesinin genifl kitlelerde oldu¤u kadar saflarda da yans›malar›n›n olmas› kaç›n›lmazd›r. Bu nedenle bu konu, üzerinde durulmas› gereken en önemli konulardan birisidir. Bu konu, klasik fizik (mekanik) bilgileriyle anlafl›lamayaca¤›ndan dolay› da kuantum fizi¤inin incelenmesi-kavranmas› zorunluludur.
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 çümlerin olanaks›zl›¤›n›; mesela gaz moleküllerinin) vb. “s›n›rlar›n› y›karak”, evren-do¤a ve toplum yasalar›n› “yürürlükten kald›rd›lar”. Kaosun hâkim oldu¤u bir yerde de s›n›ftan, ulustan, toplumdan vb.den bahsetmenin bir anlam› yoktur. Kaosçulara göre, birbiriyle etkileflim halinde olan bireyler vard›r; bu bireyler toplulu¤una toplum denemez; çünkü onlar belli yasalara ba¤l› olmayan ve tekil hareketleri ölçülemez olan bireylerdir. Elbette tüm kaosçular ifli bu kadar uçlaflt›rm›yor. Ama “post modern kaos”un iki ucu da yani geçmifl ve gelecek alg›s› da “s›n›r-yasa” tan›m›yor. Mistik postmodernistler, ölçümlerin yetmezli¤i-eksikli¤i ile bilginin-bilimin s›n›rl›l›¤›n›, kendilerine temel alarak do¤ay› ve toplumu, fizik-ötesinde alg›l›yor; yorumluyorlar. Bu kesimler 1997 y›l›nda CERN’de yap›lan ikiz foton deneyi ile daha fazla “cofltular”. Bu deneyde, bir çift foton, ayn› yans›t›c› aynadan geçirilince, yans›yan fotonun, di¤eriyle ayn› hareketleri yapt›¤› saptand›. 10 km uzakl›kta bile fotonun “ikizleflmesi” sonucu, fotonun ayn› anda hem h›z› hem de konumu ölçülebildi. Klasik mant›¤a-sa¤duyuya ayk›r› görünen bu hareketin nedenleri henüz bilinmiyor. Bu deney, hem belirsizlik ilkesinin hem de özel görelilik ilkesinin (yerel nedensellik) yetmezliklerini-eksikliklerini a盤a ç›karm›flt›r. Fotonun ayn› anda hem h›z› hem de konumu ölçülebildi¤i için belirsizlik ilkesinin yetmezli¤i a盤a ç›kt›. Özel görelilik, ›fl›k h›z›ndan daha h›zl› bir hareket olamayaca¤›n› ve etkileflimin arac›lar yoluyla olmas›n›n zorunlu oldu¤unu belirtir. Ancak bu deneyde 10 km uzakl›kta ayn› anda ölçüm yap›labilmesi, bu kadar uzakta olan fotonlardan birine yap›lan etkinin di¤erinde de ayn› anda yans›mas›, yerel nedenselli¤e (en az›ndan bugüne kadarki yorumuna) ayk›r›d›r. Ayn› andaki etkiler ›fl›k h›z›n› aflmay› zorunlu k›lar. Bu h›z›n afl›lmas› ise; aradaki mesafede, bilinen parçac›klar ve hareketler d›fl›nda bir fleylerin var olabilece¤ini söylüyor. Bunlar, henüz netleflmifl de¤ildir. Birçok yorum ve spekülasyon olsa da bunun nedenlerini aç›klayabilecek baflka deney ve gözlem henüz yap›lmam›flt›r. Ancak buna ra¤men mistikçilerimiz, kaos-
çular›m›z, hemen fotonun “telepati” yapt›¤›n› ve baz›lar› da do¤an›n özünün mistik oldu¤unu vb. iddia ettiler. Yani bu deneyde de, fizikötesine kayarak bilinmeyenleri-yetmezlikleri, makro dünyaya ve topluma uyarlad›lar. Postmodernistler, mikro dünyada enerjikütle korunumunun da olmad›¤›n› savunarak “temellerini geniflletiyorlar”. Oysa belirsizlik ilkesi, Pauli D›fllama ‹lkesi, tüm radyoaktif bozunmalar, atomun kararl›l›¤› vb. olgular madde-enerji korunumunu defalarca ve çeflitli biçimlerde kan›tlam›flt›r. Madde ile enerji, bir çeliflki olarak ele al›nmad›¤› (al›namad›¤›) için, birbirlerini nas›l var edip, yok edebildi¤ini, birbirine dönüflebildi¤ini kavrayam›yorlar. Diyalekti¤in yasalar› do¤adan ç›kmaktad›r. Do¤a-hareket yasalar›n› ne kadar kavrad›¤›m›z, diyalektik yasalar›n› ne ölçüde kavrad›¤›m›z›n göstergesidir. Bu yasalar bilinmeden, materyalist oldu¤umuzu iddia etmek tutarl› bir yaklafl›m sergilemenin önünde engeldir. Toplumu de¤ifltirmek-dönüfltürmek için toplum yasalar›n› bilmek zorunludur. Toplum yasalar›n› bilebilmek ise do¤a yasalar›n› kavramaktan geçiyor.
KUANTUM F‹Z‹⁄‹N‹N FELSEFES‹ Kuantum fizi¤inin düflünüfl tarz›na ve do¤ay› alg›lamam›za yaratt›¤› etkiyi daha iyi anlayabilmek için, onu, selefi olan klasik fizikle (Newton Fizi¤i) karfl›laflt›rmak verimli olacakt›r. Newton fizi¤inde evren, büyük bir mekanik (ve kusursuz iflleyen) saate benzer. Newton, belirlenimci yasalar› ile evrendeki gökcisimlerinin davran›fl›n› büyük oranda aç›klayabilmektedir. Klasik mekanikte cisimler, parçac›k veya dalga olarak tan›mlan›r; ancak ayr› olgular olarak yorumlan›r. “Evren esasta parçac›k-nokta kümesidir ve dalga hareketi bu ortamda özel bir harekettir” fleklinde yorumlan›r. Klasik mekanik, sistemin belli zamandaki durumundan yola ç›karak sonraki durumu hakk›nda bilgi verebilir. Küçük niceliklerin göz ard› edilerek, belli koflullar›n idealize edildi¤i bu yöntemde kesinlik (bu s›n›rlarda) vard›r. Bu s›n›r ve koflullar›n göz ard› edilmesiyle mutlak mekanikçi düflünüfl tarz›n›n ç›kmas›na
120
s›kça rastlan›r. Bunlar›n içinde diyalektik çeliflki yasalar›n› klasik mekanik ve klasik determinist olarak yorumlayanlar da az de¤ildir; öncü savafl› savunucular› buna tipik bir örnektir. Klasik fizik, Planck sabitinin (etki kuantumu) ifle kar›flt›¤› durumlarda, yetersiz kal›r; alan, enerji, elektrik, ›s›, manyetizma konular›nda oldukça yetersizdir. Dolay›s›yla, tek biçimli hareketlerde geçerlidir. Zaman›n görelili¤inin ifle kar›flt›¤› durumlarda, klasik fizik yetmezli¤ini gösterir. Belirlenim, kesinli¤i amaçlad›¤›ndan dolay› da olas›l›klar baflat rol oynayamaz. Olas›l›klar, basitçe toplanabilir özelliktedir ve do¤rusal (lineer) bir çizgi izlerler. Olas›l›klar›n benzerli¤i ve çoklu¤u, belirlenimi art›r›r. Klasik fizik-mekanik, toplumun da mekanik alg›lanmas›na vesile olmufltur. Descartes (1596-1650), T. Hobbes (1588-1679) gibi düflünürler, toplumu, do¤a gibi, büyük bir mekanik saate benzetir. Belirlenimcili¤i, klasik ve mekanik tarzda-belirlenimcidir. T. Hobbes, bu temelde ideal bir devlet ve toplum tasarlam›flt›r.(27) Klasik mekanikte kesinlik, belli s›n›rlarda var olabildi¤i halde, bunun farkl› yorumlanarak “s›n›rlar›n kald›r›ld›¤›” durumlarla s›kça karfl›lafl›ld›¤›n› belirtmifltik. Özellikle teistler-dinciler ve ak›ll› tasar›mc›lar, mutlak düzen ve uyum olan ilahi evren tan›mlar› için klasik mekani¤i “yontmufllard›r”. Onlar›n evreninde, her fley belirlenmifltir(kader!). Görelili¤in zerresinin olmad›¤› bu mutlakç› anlay›fl, klasik mekani¤i kendine uyarlayarak yoluna devam etmifltir. Baz› materyalist ve devrimcilerin de -ilahi olmayan- mutlakç› bir mekani¤i savunmas›yla, postmodernistler, bu çevreleri Marksizm ile özdefllefltirip, ona sald›rd›lar. “Maddenin özünü yitirten” bu postmodernist çevreler, Marksizm’i, “mekanik, belirlenimci, kaderci” vb. olarak karalamaktad›rlar. Klasik mekanik düflünüfl, az›msanmayacak kadar çoktur. Halk Savafl›n›n gerilla savafl›na indirgenmesi, devrim-evrim iliflkisinin nesnel kurulamamas›, mücadele biçimlerinde tek yanl›l›¤a düflerek “tali”nin “yok”mufl “önemsiz”mifl gibi alg›lanmas›, tüm toplumsal refleks-
lerin (baz› linçlerin yaflanmas› gibi), kültürel erozyonun klasik mekanik belirlenim ile kontrgerilla ifli olarak görülmesi, toplumsal tabakalar›n ve ara s›n›flar›n iliflkilendirilmesinde kesinlik-mutlakl›k aranmas› vb. anlay›fllar, klasik mekanik düflünüflün ürünüdür. Bu düflünüfl, çeliflki yasas›n›, yeni hareket yasalar› temelinde gelifltirmek bir yana, Engels’in Lenin’in, Mao’nun diyalekti¤ini bile klasik mekanik belirlenimcilik ile yorumlar. Kesinlik-mutlakl›k ile görelilik iliflkisini nesnel kuramaman›n ve nedenselli¤i olas›l›klar›n, hareketin ve de¤iflimin sonsuzlu¤unda arayamaman›n ürünüdür bu düflünüfl tarzlar›. Kuantum fizi¤i, ustalar›n do¤adan ç›kartt›¤› diyalektik yasalar›n, çok daha genifl bir alanda yorumlanabilmesine, gelifltirilebilmesine olanak vermektedir. Kuantum fizi¤inde evren bir alanlar kümesidir. Madde ile enerji özdefltir. Dalga ile tanecik hareketi de özdefltir; bir hareketin farkl› iki düzeyidir. Kuantum fizi¤inde kesinlik yoktur; “azalt›lm›fl bir belirlenimcilik” ile dalga fonksiyonu -olas›l›k genli¤i- bilinen bir parçac›¤›n gelecekteki durumu bilinebilir. Ancak bu belirlenimin-kesinli¤in s›n›rlar›, klasik mekani¤e göre çok daha dar ve azd›r. Klasik fizi¤in aksine, kuantum fizi¤i, “tek bir sistemle de¤il, özdefl sistemler toplulu¤u ile ilgilidir; bir tek ölçümle de¤il; yinelenmifl bir dizi ölçümle do¤rulanabilir”(28). Kuantum fizi¤i, ›fl›¤›n h›z›n› sabit olarak (saniyede 300 bin km) ele almad›¤› için, Newton’un aksine, zaman› göreceli alg›lar. Bu temelde evrenin, mekanik bir saat olmad›¤›, ›fl›¤›n ve zaman›n uzayda k›r›ld›¤› anlafl›lm›flt›r. Kara deliklerin de keflfiyle birlikte, enerji ve maddenin evrende-uzayda, homojen (mükemmel!) da¤›lmad›¤› anlafl›lm›flt›r. Bu da resmi -Ortodoks- dinlerin, evren modelini y›km›flt›r. “Kuantum fizi¤inin yasalar›, yap› tafllar›d›r(29)”. Olas›l›klar, klasik mekani¤in aksine, toplanabilir de¤ildir. Kuantum fizi¤inin olas›l›k hesaplamalar›nda, dalga fonksiyonunun üst üste binmesi ilkesi esast›r. Bir parçac›¤›n bulunma olas›l›¤›n›, dalga fonksiyonunun karesi verir. Bu da olas›l›klar›n, basit toplanabilir olma-
121
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 s›n› engelliyor; yani olas›l›klar lineer-do¤rusal de¤ildir. Bu nedenle, kuantum fizi¤inde, nesnel ve “güncel” bilgi için sürekli ölçüm yapmak esast›r. Kuantum fizi¤i, bizleri hareketin tek biçimli alg›s›ndan kurtarm›flt›r. Dalga-parçac›k gibi z›tl›¤›n bir arada olabildi¤ini, do¤ada ve toplumda tek biçimli hareketlerin hesaplanmas›n›n ancak olas›l›klar ve idealize edilmifl koflullar-s›n›rlar içinde olabilece¤ini, bu nedenle yap› yasalar›n›n esas oldu¤unu göstermifltir. Lenin’in uzun y›llar önce ortaya koydu¤u gibi, çeliflkinin tüm yönlerini ve onu çevreleyen tüm ö¤eleri asla mutlak bir kesinlikte bilemeyece¤imizi; ama k›l› k›rk yararak, tüm olas›l›klar› a盤a ç›kartmakla gerçekli¤e en yak›n yere gelebilece¤imizi göstermifltir. Kuantum fizi¤inin düflünüfl tarz› temelinde, toplum, mekanik olarak yorumlanamaz. Toplum, sürekli de¤iflim halinde olan karfl›t s›n›flar›n ve ara s›n›f tabakalar›n›n etkileflimi olarak görülür. Yasalar da bu temelde yap› yasalar›d›r; birey veya tekil yasalar› de¤ildir. Hiçbir yasa, di¤erlerinden ba¤›ms›z (ve de¤iflimin sonsuzlu¤u hesaba kat›lmadan) ele al›namaz. Klasik anlamdaki bir belirlenimcilik (neden-sonuç iliflkisi), toplumun mekanik olarak alg›lanmas›na yol açar. Bu da zorunlu olarak dogmatizmi yarat›r. Günümüz toplumsal iliflkilerini, somutluklar› temelinde incelemek ve de¤erlendirmek yerine, 100 y›l öncesinin bilgileriyle ele almak, mekanik düflünüflün, “yasalar›n de¤iflmezli¤ine” olan inanc›ndan kaynaklanmaktad›r. Farkl›laflan toplumsal iliflkiler ve yap›lar›n, yasalar› da farkl›lafl›r. Mekanik düflünüfl, mutlak ve tek biçimli ele ald›¤› yasalar›n, de¤iflmezli¤ine inand›¤› için, yasalar›n da farkl›laflt›¤›n› göremez. Hareket hakk›ndaki bilgilerimiz, hareket yasa-
lar› hakk›ndaki bilgilerimizin genifllemesiyle artar. Her farkl›laflma, yasay› geniflletir. Bu farkl›laflma kavranmaks›z›n yasalar›n kavranmas› mekanik tarzda kalacakt›r. Kuantum fizi¤i görelilik-mutlakl›k iliflkinin, yeni yasalar eflli¤inde düzenler. Mutlakl›¤›n s›n›rlar›n› -klasik fizi¤e göre- daralt›r. Olas›l›kç› düflünmeyi esas al›r. Bunlar, diyalektik materyalizmin daha genifl ele al›nmas›n› zorunlu k›l›yor. Çünkü diyalekti¤in yasalar›, yeni hareket yasalar› ile gelifltirilemezse, prati¤e eski düflünüfl dayat›lacak ve bu da nesnelli¤e uymayaca¤› için dogmatiklik yaflanacakt›r. Kuantum fizi¤i, mutlakç›-kesinlikçi zihniyete karfl› ç›kar. Ancak toplumdaki hâkim düflünüfl tarz›, din ve burjuva-ezberci e¤itimin yaratt›¤› klasik-mekanik ve mutlakç› düflünüfl tarz›d›r. Bu düflünüfl daima dogmalar yarat›r ve s›n›f iliflkilerine bunlar› dayat›r. Dolay›s›yla saflarda ve kitlelerde, bu düflünüfl tarz›n›n k›r›lmas›, etkisinin zay›flat›lmas›, ideolojik-teorik mücadelenin ana hedeflerinden birisidir. Bu düflünüfl tarz›n› y›kmak ise, Lenin’in ifade etti¤i gibi, yeni bilimsel geliflmeleri de kâh bu kâh flu flekilde kitlelere tafl›yarak onlara maddi dünyan›n gerçekli¤ini gösterebilmekle mümkündür. ‹deolojik bak›fl aç›m›z felsefemiz temelinde biçim al›r. Felsefe de do¤a bilimleriyle flekillenir. Dolay›s›yla do¤a bilimlerini incelemek militan materyalizmin, süreklilik arz eden görevleri aras›nda yer al›r.
DO⁄A B‹L‹MLER‹ VE FELSEFE ‹nsan›n do¤ayla olan çeliflmesi, do¤aya egemen olma gayretlerini, boyutland›rarak, günümüze kadar getirmifltir. ‹nsan beyninin geliflmesiyle birlikte do¤a yasalar› daha fazla kavran›r olmufl; bu da do¤aya hâkim olma sü-
122
PART‹ZAN 68
recini h›zland›rm›flt›r. M.Ö. 6000-3000 y›llar› aras›ndaki keflifler-icatlar, uygarl›¤›n yay›lmas›n› ve h›zla ilerlemesini sa¤lam›flt›r. Varl›klar› bugünkü insanlar›n pek ço¤unu ilgilendirmeyen, tekerlek, çark, ok gibi aletlerin icad›, insan›n uygarl›¤›nda büyük bir aflamay› temsil eder. Do¤an›n, büyük çapta ilk kontrolü, ‹ndus Vadisi (Hindistan), Nil Havzas› ve Mezopotamya’da kurulan devasa sulama kanallar› arac›l›¤›yla, sellerin engellenmesi fleklinde olmufltur. Bu kanallar, ayr›ca, insanl›¤›n ilk büyük teknik yap›lar› olma özelli¤ine sahip olarak, tar›msal üretimin büyük çapta artmas›n› sa¤lam›flt›r. Kol eme¤i ile kafa eme¤inin ayr›flmas›n› da sa¤layan bu süreç, ilk devletlerin öncülü olmufltur. Özel mülkiyetin, s›n›flar›n ve devletin varl›¤›, do¤aya daha fazla hâkim olma zorunlulu¤u do¤urmufltur. Gerek üretimin artan nüfusun ihtiyaçlar›n› karfl›lamas›n› sa¤lamak, gerek di¤er s›n›flar› tahakküm alt›nda tutabilmek, gerekse de yeni topraklar iflgal etmek için üretim ve savafl araçlar›n›n gelifltirilmesi büyük önem tafl›yordu. Bunun yolu, yeni icat ve kefliflerden geçiyordu. M.Ö. 1000’li y›llar, ilk imparatorluklar›n artmaya bafllad›¤› y›llard›. Üretimin ve ulafl›m›n genifl çapta gelifltirilebilmifl olmas› buna olanak veriyordu. Demirin keflfi, bu y›llarda gerçekleflmifl ve köklü dönüflümler yaratm›flt›r. Mezopotamya’da keflfedilen demir, M.Ö. 900’lü y›llarda yayg›nlaflm›flt›r(30). Tunca göre daha sa¤lam olan demir, rahat ifllenebilme özelli¤iyle de yaflam›n her alan›na girdi. Demir sayesinde, büyük ve güçlü ordular kurulabildi.
Yeni savafl araçlar›n› demirle yapan Mezopotamya devletleri uzun bir süre yenilmez oldular. Tar›mda da kullan›lan demir üretimin artmas›n› sa¤lam›flt›r. Do¤a yasalar›n›n keflfi, do¤an›n dili matemati¤in de keflfine neden olmufltur. Bu sayede baflta M›s›rl›lar olmak üzere dev yap›tlar infla edebilmifllerdir. Bu sayede mühendislik geliflmifl ve devasa yap›lar yayg›nlaflm›flt›r. Bu süreç, Ortaça¤’a kadar yaflam bulan surlu kentlerin, kalelerin kurulabilmesine olanak vermifltir. Yaz›n›n kullan›lmaya bafllanmas›yla birlikte (M.Ö. 3200, Mezopotamya) do¤a hakk›ndaki bilgiler yayg›nlaflm›flt›r. Art›k her kuflak çok daha h›zl› ve yayg›n flekilde bilgi edinebiliyor, bu sayede yeni bilgilerin keflfi için zaman› ve olana¤› olabiliyordu. ‹skender’in bafllatt›¤› Helenistik Dönem (M.Ö. 3. yy.–1. yy) Avrupa’dan Asya’ya, güneyde Afrika’ya kadar genifl bir alanda kültürlerin kaynaflmas›na vesile olmufltur. Yaflam›n her alan›n› ilgilendiren bilgiler, kaynaflm›fl, gelifltirilmifltir. Yeni icat ve kefliflerin genifl bir co¤rafyaya yay›lmas› mümkün olmufl ve uygarl›k yay›lm›flt›r. Ortado¤u, bu dönemin temelleri üzerinde 12. yy.a kadar bilim merkezi olmufltur. Özellikle astronomi ve t›p alan›nda geliflmeler yaflanm›flt›r. Avrupa, Ortaça¤ karanl›¤›nda Rönesans dönemine ç›kmaya bafllam›flt›r. Haçl› Seferleri, baflar›s›zl›kla sonuçland›ysa da, Ortado¤u’nun uygarl›¤›n› ve bilgi birikimini Avrupa’ya tafl›yarak Rönesans’a zemin haz›rlam›flt›r. 18. yy.a kadar süren Rönesans dönemi do¤a bilimleri-
123
Big bang deneyi
Avrupa, Ortaça¤ karanl›¤›nda Rönesans dönemine ç›kmaya bafllam›flt›r. Haçl› Seferleri, baflar›s›zl›kla sonuçland›ysa da, Ortado¤u’nun uygarl›¤›n› ve bilgi birikimini Avrupa’ya tafl›yarak Rönesans’a zemin haz›rlam›flt›r.
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 nin geliflmeye bafllad›¤› bir dönemdir. Barutun Avrupa’ya getirilmesinden sonra ateflli silahlar icat edilmifltir. Topun icad›, bir dönemin sonunu getirmifltir. 1453’te ‹stanbul’un büyük toplarla iflgal edilmesi, surlu feodal kentlerin sonu olmufltur. Bu süreçten sonra hem savafl tarzlar› hem de kentlerin biçimleri de¤iflmifltir. Bu süreç birçok devleti yeni icat ve keflifler için bütçe ay›rmaya zorlad›. 1588’deki ‹ngiltere ‹spanya Savafl› da yeni icatlar›n önemini gözler önüne serdi. ‹ngilizler, say›ca az olmalar›na ra¤men, ‹spanyol donanmas›n›, uzun menzilli toplar› sayesinde yenilgiye u¤ratt›lar(31). Bu savafl baflta ‹ngiltere olmak üzere, birçok Avrupa ülkesini yeni icatlar› teflvik etmeye zorlad›. Benzer bir süreç yivli tüfe¤in icad› ile yaflanm›flt›r. Dolum gerektirmeyen (a¤›zdan ve uzun süreli bir dolum) bu tüfekler dönemin tüm savafl düzenini de¤ifltirmifltir. Tüm icat ve keflifler do¤an›n yasalar›n›n daha fazla kavranmas›n›n ürünü olarak gerçekleflmifltir. Do¤a bilimleri de bu temelde geliflerek modern halini alm›flt›r. Do¤a bilimlerinin evrimi sonucu sanayi devrimleri gerçekleflmifl ve günümüz dünyas› modern dünya- bu temelde oluflmufltur. Makineleflme, burjuvazinin aristokrasi karfl›s›ndaki zaferini sa¤lamada büyük bir rol oynam›flt›r. Siyasal erki elinde bulunduran aristokrasi, makineleflmenin de rolüyle ekonomik gücü elinde bulunduran burjuvaziye yenilmifl ve tarih sahnesinden çekilmifltir. 19. yüzy›lda yaflanan üç önemli geliflme, do¤an›n nesnel alg›lanabilmesinde dönüm noktas› olmufltur. Bunlar hücrenin keflfi, enerjinin dönüflüm ve korunum yasas› ile evrimdir(32). Bu üç kesit, do¤an›n mutlak de¤iflmezli¤i ile insan›n ilahi vasf›na vurulan son büyük darbelerdir. Ayr›ca bu keflifler, diyalekti¤in yasalar›n›n bilimsel temelde oluflmas›n› sa¤lam›flt›r. Do¤a bu süreçte materyalist bir görünüme kavuflmufltur. 20. yüzy›lda görelilik ile kuantum kuramlar›, yaflam›n tüm alanlar›n› (ekonomik, askeri, kültürel, felsefi vb.) etkilemifltir. Bu geliflmeler insan›n do¤aya nesnel bak›fl›n› geniflletmifl ve derinlefltirmifltir. Evren ve atomun yeni s›rlar›
keflfedilerek, maddenin do¤an›n kontrolünde büyük ilerleme sa¤lanm›flt›r. Do¤a bilimleri, s›n›f savafl›m›yla birlikte geliflmifltir. Ancak s›n›f savafl›m› da do¤a bilimleriyle birlikte geliflmifltir. Bunu görememek (bu tek yanl›l›k) altyap›-üstyap› çeliflmesini eksik kavramay› getirir. Tarihi, s›n›f savafl›m›n› altyap›ya indirgemek, üstyap›n›n da alt yap›y› de¤ifltirdi¤i-etkiledi¤i gerçekli¤ini görmeyi engeller. Do¤a bilimleri üstyap› kurumudur. Do¤a bilimleri sadece meta yaratmaz; felsefe de yaratarak, kitlelerin, egemen s›n›flar›n pefline tak›lmas›na vesile olur. Do¤a bilimleri felsefeye biçim vererek ideolojiyi flekillendirir. Hâkim s›n›flar, hâkim ideoloji ve kültüre sahip olduklar› için, do¤a bilimlerindeki geliflmeleri, kendi ideolojilerinin s›n›rlar›na hapsederek ve uyarlayarak, kitleleri, pefllerinden sürüklemeye devam eder. Dolay›s›yla hâkim s›n›flar›n egemenlik araçlar›n› somut ve çok yönlü tahlil etmeden, mücadeleyi s›rf ekonomi ve siyasal zora indirgeyerek, egemenleri alt edebilmenin mümkünü yoktur. Felsefe, do¤a bilimlerinin s›n›rlar› içinde yükselebilmifltir. Bugün de bu gerçeklik de¤iflmemifltir. ‹nsanl›¤›n düflünce tarihi, do¤a bilimlerinin evrimine paralel geliflmifltir.
DO⁄A B‹L‹MLER‹ VE DÜfiÜNCE TAR‹H‹ ‹lk felsefi fikirler, dinsel-mitsel biçimde Sümerler ve M›s›rl›larda görülür. Bu dönemde devletler, flehir devletleriydi. Ulafl›m araçlar› yeterince geliflmedi¤inden, ülkeler aras› bilgi al›flverifli de güdüktü. Bu nedenle, felsefe de devletler gibi lokal özellikler tafl›yor ve çok yavafl ilerliyordu. Felsefenin, antik-Yunan’la bafllat›lmas›, hakl› olarak, ilk kez, dini-mitleri d›flar›da b›rakan do¤a felsefesinin buradan ç›km›fl olmas›ndand›r (M.Ö. 600’lü y›llar). ‹lk do¤a filozoflar› olarak belirlenen Thales, Anaksamender ve Anaksamenes do¤an›n maddi bir özü oldu¤unu savundular. Do¤an›n materyalist tan›m›n›n bu ilk denemelerinde gerçekli¤e en fazla yaklaflan Democritus ve Heraklitos olmufltur. Democritus, büyük bir öngörü ile do¤an›nmaddenin özü atomdur demifltir. Heraklitos
124
ise diyalektik yasalar› ilk kez (ve ilkel biçimde) formüle eden kiflidir. Do¤an›n, sonsuz bir de¤iflim halinde oldu¤unu ifade ederek, tüm süreçlerin, hareketin karfl›tlar›n birli¤i ve mücadelesi sonucu gerçekleflti¤ini söylemifltir. Bu anlay›fllar 19. yy.a kadar dini gericili¤in alt›nda ve do¤a bilimlerinin yetmezli¤inde a¤›r-aksak geliflebilmifltir. Yunan felsefesi, döneminin en geliflkiniydi. Do¤a bilimleri ve matematik alan›ndaki geliflmelerde de ileriydi. Bu çal›flmalar, do¤ay› tan›mada, önemli bir dönemi-aflamay› temsil eder. Aristo’nun canl›lar› (ilkel ve yanl›fl› bol bir yöntemle de olsa…) s›n›fland›rmas› ve Hipokrates’in gözlemsel incelemeleri ilk bilimsel çal›flmalar kabul edilir. Aristo, metafizi¤in kurucusu olmas›na ra¤men, do¤a ve toplumun, dinsel olmayan bir biçimde incelenmesinin ilk örneklerini sunarak tarihe geçer. Aristo, dört temel neden ile aç›klad›¤› do¤a ve toplum felsefesini, bu gözlem ve incelemeleri üzerinden oluflturmufltur. Tanr› ile devletin, din ile felsefenin özdefl halde bulunmas›, materyalist bak›fl aç›s›n›n sürekli bask› alt›nda kalmas›na yol aç›yordu. Düflünce tarz›nda diyalektik yöntemi kullanan ve erdem a¤›rl›kl› toplum felsefesiyle öne ç›kan Sokrates, egemenlerin hiyerarflik düzenine karfl› ç›kt›¤› için idam edilmifltir. Dünyan›n döndü¤ünü söyleyen Severus (ve sonradan Galileo); evrenin ilahi olmad›¤›n›, maddi oldu¤unu söylemeye cesaret eden Philoponus ve yaz›l› tarihe giremeyen birçok düflünür, egemen s›n›flar›n h›flm›na u¤ram›flt›r. Din ile devletin (ve felsefenin) özdeflli¤i kapitalist topluma kadar sürmüfltür. Egemen-
lerin, en etkili bask› ve manipüle arac› olan dine s›k›ca sar›lmalar›, do¤a hakk›ndaki bilginin (ve do¤a bilimlerinin) yetersizli¤i dolay›s›yla insanlar›n do¤ay› dinsel alg›lamas› gibi nedenler bu özdeflli¤in binlerce y›l sürmesine neden olmufltur. Bu durum, felsefenin, dinin d›fl›na esasta- ç›kamamas›na yol açm›flt›r. Egemenler, güçlerini korumak ve zenginliklerini art›rmak için do¤aya daha fazla hakim olmak zorundayd›lar. Bu zorunluluk, onlar›, do¤a bilimlerini desteklemeye zorluyordu. Yan› s›ra, insanlar›n do¤ay› anlama merak›, bazen ölüm korkusunu tan›m›yor; bu da gerçeklerin, gençli¤in içinde f›flk›rmas›n› sa¤l›yordu. ‹nsanlar›n duyumlar› arac›l›¤›yla düflünebildi¤ini fark etmesi -antik Yunan’›n ilkel yaklafl›mlar›n› saymazsak- ancak, 18. yüzy›lda olmufltur. ‹nsanl›k, 1838-1839 y›l›na kadar, tüm canl›lar›n hücrelerden olufltu¤unu bilmiyordu. Kan dolafl›m›, 17. yüzy›lda keflfedildi. Kan dolafl›m›n› bulan Servetus, Calvin (Calvinizm’in kurucusu) taraf›ndan diri diri yak›ld›.(33) ‹nsan bedeninin kemik ve et y›¤›n› de¤il de, iskelet, kas ve sinir sistemleri toplam› oldu¤u Da Vinci’nin, kadavralar› -zor bela izin alarak- incelemesi sonucu anlafl›labildi. ‹nsan›n, maddi bir varl›k oldu¤u neredeyse 19. yüzy›la kadar kabul edilmiyordu. Ampirizmin (deneycilik) kurucusu D. Hume (1721-1778), insanl›¤›n düflünce tarihinde bir köfle tafl›n› oluflturur. Hume, her ne kadar muhafazakâr ve teist (tanr›c›) de olsa, onun bu felsefesi, ak›lc›l›¤›n (rasyonalizm) önünü açm›flt›r.
125
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68 ‹. Kant (1724-1804) ise felsefede “Kopernik Devrimi”ni bafllatm›flt›r. Ampirisizmi rasyonalizm ile birlefltirmeye çal›flan Kant, özne ile nesne aras›ndaki iliflkiyi kuran ilk kiflidir. Bugün bize, basit gelen bu düflünüfl tarzlar›, insanl›k tarihinde bir dönüm noktas›n› oluflturur. Tüm eksikliklerine ve metafizik yanlar›n›n a¤›r basmas›na ra¤men, bu köfle tafllar›, materyalist do¤a felsefesinin oluflumunda önemli bir aflamad›r. Gerek Hume, gerek Kant gerekse de di¤er ayd›nlanmac› filozoflar, bu fikirlerini, baflta Newton mekani¤i olmak üzere 18. yy. do¤a bilimlerinin temelinde gelifltirebilmifllerdir. Do¤a bilimlerindeki bu geliflmeler olmaks›z›n, insan bilincinin, ruhtan, ilahi vas›flardan ayr›flt›r›lmas› düflünülemezdi. 19. yüzy›ldaki do¤a bilimlerinin geliflmeleri, insan›n do¤ay› nesnel ve materyalist olarak alg›layabilmesine olanak vererek, dinsel düflünüflün önüne geçilebilmifltir. Günümüzü aç›klamakta yetersiz kalan klasik fizi¤in mekanik felsefesi, dönemin devrimci felsefesidir. Çünkü binlerce y›ll›k dinsel dogmalara, en büyük darbeyi vurmufl ve din, bu felsefeyi k›l›f edinerek yoluna devam etmek zorunda kalm›flt›r. Mekanik bilimindeki geliflmeler, yeni yükselmekte olan burjuvaziye, sadece ekonomik olarak de¤il; felsefi olarak da temel yaratm›fl ve feodalizmi alt etmesinde önemli rolü olmufltur. Kapitalist topluma kadar hâkim düflünme yöntemi tümdengelimdi (genelden özele). ‹nsanl›k, tümevar›msal düflünmeyi (özelden genele), bilimsel ve sistematik anlamda, ancak F. Bacon (1651-1629) arac›l›¤›yla ö¤renmifltir. Tümdengelim, önsel kabul edilen bilginin özele-prati¤e uyarlanmas› (veya indirgenmesi) ile gerçekleflir. Mutlakl›¤› esas alan tümdengelim yöntemi, binlerce y›l hâkim durumdayd›. Bacon’un sistematize etti¤i tümevar›msal yöntem-düflünüfl (tek yanl› da olsa), deney ve gözleme dayanan do¤a bilimlerinin düflünüfl tarz›n›n, formüle edilmifl halidir. Bu yöntem, Newton yasalar›n›n bilim dünyas›nda hâkim olmas›yla birlikte baflat hale gelir. Tümdengelim ile tümevar›m› birlefltirmek (yani genelden özele ve özelden genele yönte-
mini birlefltirmek) Marks ile Engels’e düflmüfltür. Bu ustalar, Hegel’in diyalekti¤ini “bafl afla¤› çevirip” materyalist temele oturttular. Böylece insanl›k, do¤an›n nesnel gerçekli¤ine en fazla yaklaflt›¤› diyalektik materyalizme kavuflmufl oldu. Düflünüfl tarz›n›n bu evrimi, dolays›z olarak do¤a bilimlerindeki evrimin ürünüdür. Çünkü Engels’in dedi¤i gibi, diyalekti¤in-düflünüflün yasalar›, do¤adan ç›kar›lmaktad›r. Günümüzde kuantum fizi¤inin, makro ve mikro dünyaya iliflkin yeni hareket yasalar› keflfetmesiyle, atomu ve evreni (yani do¤ay›) yetersiz düflünüfl tarz›ndan ç›kar›p; do¤ruyagerçekli¤e daha yak›n bir bak›fl aç›s› vermifltir. Kuantum fizi¤i ile birlikte, mutlakl›¤›n s›n›rlar› yeniden çizilmifl ve görelilik ile olas›l›klar›n önemi daha fazla a盤a ç›km›flt›r. E¤er düflünme yasalar›n›n gerçekten do¤adan ç›kar›ld›¤›n› kavr›yorsak, yeni do¤a yasalar› keflfeden kuantum fizi¤ini incelememizin zorunlulu¤u da ortadad›r. Ancak bu “yeni” fizi¤e yeterince önem vermeyiflimiz bazen mekanik düflünüflten bazen de mutlakç› düflüncelerin yön vermesinden kaynaklanmaktad›r. Kuantum fizi¤i, ço¤u zaman baz›lar›m›z›n Kapital’e yaklafl›m›nda oldu¤u gibi “beni aflar” fleklindedir. Oysa her zorluk, kavrayana-yapabilene kadar zordur. Zorluk, mutlak de¤il; görecelidir. Dolay›s›yla, zoru basite dönüfltürmek, emek ve yo¤unlaflma ister. Bizler aç›s›ndan “önyarg›lar› parçalamak, atomu parçalamaktan” kolay olmal›d›r.
SONUÇ Günümüzde gerek emperyalistler ve liberaller gerekse de postmodernistler, kitleleri dört bir yandan belirsizlik felsefeleri ile kuflatm›fl durumdad›r. Tüm bu felsefi görüfllerini temellendirdikleri yer ise kuantum fizi¤inin idealist-metafizik yorumudur. Kuantum fizi¤i, do¤an›n maddili¤i-nesnelli¤i hakk›ndaki bilgilerimizi derinlefltirdi¤i halde, hâkim s›n›flar›n ideolojisi taraf›ndan metafizi¤e temel yap›labilmekte ve can suyunu kapitalist sistemden alan dinin, s›zmalar›na maruz kalabilmektedir. Bunun önüne tümden geçebilmemiz, flim-
126
dilik, olanaks›zd›r. Ancak, kitlelerin bilinçlenmeden devrim yapamayacaklar›n› biliyorsak, onlara materyalist felsefeyi asgari oranda kavratmam›z gerekiyor. Bunun için öncelikle emperyalistlerin ve postmodernistlerin tutundu¤u dallar› kesmeliyiz. Bunu da kuantum fizi¤ini incelemeden, diyalektik materyalizmi bu temelde gelifltirmeden yapamayaca¤›m›z aç›kt›r. Bunu yapmadan, diyalektik materyalizmin “tüm zamanlara hitap etti¤ini iddia etmek” dinsel dogmadan farkl› olmayacakt›r. Do¤a bilimlerindeki geliflmeler bizleri dolays›z olarak etkiliyor ve ilgilendiriyor. Her birimizin birer “profesör” olmas› gerekmiyor elbette; zaten olamaz da; ama do¤an›n nesnelli¤ini bilimsel olarak alg›layabilecek asgari bir düzeye gelmek herkesin görevi ve sorumlulu¤udur. CERN’de yap›lan deneye, bu temelde bakt›¤›m›zda, bu deneyi “uçuk birkaç profesörün keflif merak›” veya sadece “emperyalizmin yeni enerji aray›fl›” olarak de¤erlendiremeyiz. Bu deneyin ekonomik, askeri, felsefi ve dolay›s›yla ideolojik etkileri olacakt›r. Elbette ki bu etki, Hollywoodvari biçimde birkaç saniyedegünde olmayacakt›r. Bu etki, belki uzun y›llar› alabilecektir. Ancak bu deney, kuantum fizi¤inin gelifliminin önemli bir aflamas›d›r. Bu nedenle, özel bir ilgiyi hak ediyor. Do¤a bilimlerinde her devrimsel geliflme, mutlaka di¤er geliflmelerin evriminin ürünüdür. Büyük s›çramalar, küçük geliflmelerin toplam›d›r. Dolay›s›yla, parçay› anlamadan bütünsellik anlafl›lamayaca¤›na göre evrimin parçalar›n› izlemek zorunludur. Devrim, evrimin bir s›çrama an›d›r. Bu, hem toplum bilimlerinde, hem de do¤a bilimlerinde böyledir. “Marksizm’in, farkl› toplumsal s›n›f güçlerinin ve e¤ilimlerinin nesnel evrimi üzerine dayal›” oldu¤unu(34) kavrayabiliyorsak, do¤a bilimlerinin evriminde bunun kopmaz bir parças› oldu¤u kavranabilir.
Dipnotlar ve kaynaklar 1- Engels, Do¤an›n Diyalekti¤i, Sf: 203, Sol Yay›nlar› 2- Engels, Anti-Dühring, Sf: 51, Sol Yay›nlar›
3- Lenin, Din Üzerine, Sf: 49, ‹nter Yay›nlar› 4- Lenin, Din Üzerine, Sf: 52, ‹nter Yay›nlar› 5- B. Russel, Bilim Ve Din, Sf: 13, Cem Yay›nlar› 6- Felsefe Tarihi, Sf: 21-26, Üniversite Kitap Yay›nlar› 7- Ramazan Karakale, Atomun ‹çinde “Kuantumdan Kuarklara, Do¤a, Biz Ve Bilgimiz”, Sf: 15106, Güncel Yay›nlar›, 2006 8- Bilim Ve Teknik, Nisan 2006, Sf: 67 Ve R. Karakale, Age, Sf: 573-688 9- R. Karakale, Age, Sf: 691 10- A. Einstein, L. ‹nfeld, Fizi¤in Evrimi, Sf: 208 11- A. Einstein, L. ‹nfeld, Fizi¤in Evrimi, Sf: 172 12- R. Karakale, Age, Sf: 44 13- Bilim Teknik, Nisan 2006, Sf: 71 14- B. Russel, Age, Sf: 8 15- Bilim Ve Gelecek, Mart 2007, Sf: 10-13 16- Bilim Ve Gelecek, fiubat 2007, Sf: 12 17- Bilim Ve Gelecek, Nisan 2007, Sf: 71 18- Bilim Ve Teknik, Kas›m 2001, Sf: 44-45 19- Bilim Ve Teknik, Nisan 2006, Sf: 68-69 20- Aktaran, Diyalektik Materyalizm Çal›flma Grubu, Kapitalizmin Geleceksizli¤i Ve Belirsizlik Felsefesi, Sf: 82, fiubat Yay›nlar›, 2003 21- R. Karakale, Age, Sf: 318-319 22- Bilim Teknik, Eylül 2006, Sf: 99 23- Diyalektik Materyalizm Çal›flma Grubu, Age, Sf: 44 24- Aktaran, Diyalektik Materyalizm Çal›flma Grubu, Age, Sf: 48 25- Aktaran, Lenin, Materyalizm Ve Ampiriokritisizm, Sf: 181, ‹nter Yay›nlar› 26- Lenin, Materyalizm Ve Ampiriokritisizm, Sf: 151, ‹nter Yay›nlar› 27- Felsefe Tarihi, Sf: 238-246, Üniversite Kitap Yay›nlar› 28- A. Einstein-L. ‹nfeld, Age, Sf: 239 29- A. Einstein-L. ‹nfeld, Age, Sf: 249 30- J. Diamond, Tüfek, Mikrop Ve Çelik, Sf: 482, TÜB‹TAK Yay›nlar› 31- Bilim Ve Gelecek, Mart 2008, Sf: 17 32- Engels, Do¤an›n Diyalekti¤i, Sf: 18 33- Engels, Do¤an›n Diyalekti¤i, Sf: 33 34- Lenin, C8’den (Sf: 215) Aktaran, M. Harnecker, Latin Amerika Solu Kendini Sorguluyor, Sf:19, Ceylan Yay›nlar›
127
Big bang deneyi
PART‹ZAN 68
Abonelik koflullar›
‹flçi-köylü
Partizan
6 AYLIK : 35 YTL
30 YTL
1 YILLIK : 70 YTL
60 YTL
NOT: ‹stedi¤iniz süreye denk gelen oranda paray› hesap numaralar›m›za yat›rarak banka dekontunu yay›nevimize fakslay›n›z ya da postalay›n›z. Abonelik ücretine posta masraflar› dahildir.
FAfi‹ZME, EMPERYAL‹ZME, FEODAL‹ZME, fiOVEN‹ZME VE HER TÜRDEN GER‹C‹L‹⁄E KARfiI
PART‹ZAN Mart-Nisan 2009
Say›: 68
‹ki Ayl›k Siyasi Dergi
F‹YATI: 3 YTL
ISSN: 1303-0078
“Bunal›mlar var olan çeliflkilerin sadece anl›k, zora dayanan çözümüdür.”
Mart-Nisan 2009
Say›: 68
‹ki Ayl›k Siyasi Dergi
Tarih Marks’› hakl› ç›kard›
✔ Ne ilk ne de son; Ergenekon ✔ Marksizm ve Çevre Sorunu 2008 Tar›mda Kay›p Y›l› Oldu ✔2
Lübnan ve Filistin direnifl tarihi
Big bang deneyi ve do¤a bilimlerinin
felsefe üzerinde etkisi