8

Page 1


2

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Meral Eroğlu’ndan teşekkür yemeği

KTC Güzelyurt bölgesinde yaşanan sel felaketinin ardından KKTC Başbakanı Dr Derviş Eroğlu’nun eşi Meral Eroğlu himayesinde oluşturulan “Güzelyurt

K

Seninleyiz” kampanyası çerçevesinde düzenlenen konserde sahne alan sanatçılara Lefkoşa’da bulunan Mirage Restaurant’ta bir teşekkür yemeği veren Meral Eroğlu’na kızı Aslı

Eroğlu eşlik etti. Babutsa Grubu solistleri Soner, Ali ve Peri ile Ziynet Sali’nin de yer aldığı öğle yemeğinde Babutsa Grubu’nun Müzik Yapım Şirketi, European Records sahibi

Acar Acarbey, BRTK Genel Müdürü Özer Kanlı, BRTK Proğram Yapımcısı Ogün Semih ve Ziynet Sali ile Babutsa’nın manejerleri de hazır bulundu.

KKTC, İstanbul 14. EMITT Fuarı’ndaydı

Haberi: 10

Gerçek İtalyan ‘caffé-bar’ı espressamente illy şimdi Girne’de!

Ziynet Sali: Kıbrıs’ta ikinci kez doğdum

Kıbrıslı sanatçılardan “Güzelyurt Seninleyiz” kampanyasına destek… Haberi: 41

Haberi: 28-29

Sahibi: North Cyprus UK Ltd Genel Yayın Yönetmeni: Zorlu Cezaroğlu Görsel yayın Yönetmeni: Onur Mehmet Kıbrıs Muhabiri: Misli Kad›oğlu

Adres:11 Byron Close, Sydenham, SE26 5SF Kıbrıs: +90 533 863 5341 Londra: +44 7958 352 411 Mail: zorlucezaroglu@yahoo.co.uk zorlu@northcyprusuk.com

recycle Gazetemizde yay›nlanan fotoğraf, haber ve reklamlar›n her hakk› mahfuzdur

Haberi: 24-25


NORTH CYPRUS UK MART 2010

3


4

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Bilgi

Editörden Yenilendik gustos 2009 tarihinde yayın yaşamına başlayan ve ilk sayısını Olay Gazetesi’nin içerisinde bir ek olarak okuyucusuyla buluşturan North Cyprus UK, bugün logosundan, sayfa düzenine, kullandığı yazı karakterine kadar herşeyiyle yeniden yenilenerek, yepyeni tasarımıyla siz okuyucularının karşısına çıktı. Evet North Cyprus UK’in sekinci sayısı bugün İngiltere’de her yerde ve her evde. İngiltere’de aylık olarak yayımlanmakta olan ve Kuzey Kıbrıs’ı İngiltere’de tanıtıp pazarlamayı amaç edinenen North Cyprus UK, bu bağlamda İngiltere’de yayımlanmakta olan ilk ve tek gazete olma özelliğini taşımaktadır. Temel misyonunu

A

Kıbrıs Tarihi daya, bazı tarihçilere göre Avrupa’dan, bazılarına göre ise Asya’dan gelen insanlar ayak basmıştır. Ada, eski çağlarda Hititler’den, Mısırlılar’a ve Antik Yunanlar’a birçok medeniyetin yönetimine girmiştir. Milattan önce 58 yılında ada Romalılar tarafından alınmış, ve 350 sene boyunca Roma İmparatorluğu kontrolünde kalmıştır. Milattan sonra 395’te, Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası olmuş ve putperestlikten yavaş yavaş Ortodoks Hristiyanlığa kaymıştır. 1191 yılında Aslan Yürekli Richard Haçlı Seferleri sırasında adaya yerleşmiş ve daha sonra adayı Templar Şövalyeleri’ne satmıştır. 1192 yılında Guy de Lusignan’ın adayı satın almasına izin vermiştir. Kıbrıs, 1489’da Venedikliler’in adayı alışına kadar Lusinyanlar’ın yönetimi altında kalmıştır. 1571 yılında Osmanlılar adayı fethetmişler ve 1878 yılında, Britanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yapılan bir savunma anlaşması uyarınca adayı Britanya’ya kiralayana kadar yönetmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’nın tarafında katılınca, 1925 yılındaKıbrıs Britanya tarafından ilhak edilmiş ve bir İngiliz Kolonisi haline gelmiştir.

A

1960 yılında Kıbrıslı Türkler ve Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. Ancak 1963 yılında Rumlar Anayasa’yı tek taraflı olarak değiştirmeye kalktıklarında toplumlararası çatışma çıkmış ve Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti’nden atılmışlardır. Toplam 103 Kıbrıs Türk köyü boşaltılmış ve Kıbrıslı Türkler adanın yüzde 3’ünü oluşturan enklavlarda yaşamaya zorlanmışlardır. 1974 yılında adayı Yunanistan’a bağlama amaçlı ve Yunanistan destekli bir darbenin ardından Türkiye adaya müdahale etmiştir. Müdahalenin ardından ada Kıbrıslı Türkler’in yaşadığı kuzey ve Kıbrıslı Rumlar’ın yaşadığı güney arasında ikiye bölünmüştür. 1975 Yılında Kıbrıslı Türk Federe Devleti kurulmuştur. 1983 yılında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Nisan 2003’te kuzey ile güney arasında 30 yıl aradan sonra geçiş noktaları açılmıştır. 24 Nisan 2004’te Kıbrıslı Türkler, adayı birleştirmeye yönelik Annan Planı’nı kabul etmişlerdir. Ancak Kıbrıslı Rumlar planı reddetmişlerdir. 1 Mayıs 2004’te Rum tarafı, Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında ve tüm adayı temsilen Avrupa Birliği’ne girmişlerdir.

Kıbrıs Tarihinin Kronolojik Takvimi: M.Ö. 7000 – 3000 M.Ö. 4,000 - 2,500 M.Ö. 2,700 - 1,050 M.Ö. 1,500 - 1,450 M.Ö. 1,450 - 1,000 M.Ö. 1,200 - 1,000 M.Ö. 1,000 – 850 M.Ö. 850 – 750 M.Ö. 750 – 475 M.Ö. 333 – 58 M.Ö. 58 -M.S. 395 395 - 649 M.S. 649 - 965 M.S. 965 – 1191 1191 – 1192 1192 – 1489 1489 – 1570 1571 – 1878 1878 – 1925 1925 – 1960 1960 1963 1963 1974 1974 1975 1983 1990

Yeni Taş Devri Bakır Çağı Bronz Çağları Hititler Mısır Egemenliğinin başlangıcı Salamis, Soli, Marion, Baf, Kurium ve Girne şehir devletlerinin kurulması Demir Çağı Asurlular Egemenliği Asurlular Egemenliği, Mısırlılar Egemenliği, İran Pers Egemenliği Eski Yunan (Helen) Egemenliği Roma İmparatorluğu Bizans İmparatorluğu Ada savaş halindeki Bizans ve İslam İmparatorlukları arasında kalır Ada yeniden Bizans Egemenliği’ne girer Aslan Yürekli Richard ve Templar Şövalyeleri Lüzinyan Egemenliği Venedik Egemenliği Osmanlı İmparatorluğu Ada İngiliz yönetimine girer Ada İngiltere tarafından ilhak edilir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur Toplumlararası çatışma ve anayasal düzenin çökmesi Kıbrıs Otonom Devleti Adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Yunan destekli darbe ve Türkiye’nin müdahalesi Ada kuzey ve güney arasında bölünür Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında) 4 Temmuz 1990’da Avrupa Birliği üyeliğine başvurur

2003 23 Nisan 2003’te kuzey ve güney arasında geçişler başlar 2004 24 Nisan 2004’te adanın birleştirilmesi amacı ile hazırlanan Annan Planı referanduma sunulur. Kıbrıslı Türkler Annan Planı’na “evet” derken, Kıbrıslı Rumlar planı reddeder. 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında Avrupa Birliği’ne girer.

İngiltere’de yaşamakta olan Kıbrıslı Türklerin ülkeleriyle olan bağlarını daha da bir güçlendirmek olarak belirleyen gazetemiz, yayın yaşamının üzerinden sekiz ay gibi kısa bir süre geçmesine rağmen bugün Londra’da yaşamakta olan tüm Kıbrıslı Türklerin en gözde ve en çok okunan gazetesi konumuna geldi. Kuzey Kıbrıs’ı tarihiyle, doğasıyla, turizimiyle, sahilleriyle, mutfağıyle, inşaat sektörü, hastaneleri ve tüm sektörleriyle Londra’da yaşamakta olan Kıbrıslı Türklere taşıyan ve pazarlayan North Cyprus UK, yeni sayısında yine dopdolu olarak karşınıza çıktı. Gazetemizin sayfaları arasında “Güzelyurt Seninleyiz” kampanyasına destek veren

Yaklaşık olarak ada sahillerinin yarısı KKTC sınırları içerisindedir. Ekilebilen % 45’lik verimli arazinin % 20’si sulanmaktadır. KKTC genelinin % 20’si ormanlık olup yoğun bir ağaçlandırma programı devam etmektedir. Kıbrıs’ın iklimi tipik bir Akdeniz iklimidir. Yazları uzun ve kurak, kışları kısa ve yağmurludur. Yıllık ortalama sıcaklık 19ºC’dir (66ºF). Yaz ortası sıcaklık 40ºC (105ºF) civarında seyretmektedir. Kışın hava oldukça yumuşaktır ve yıllık ortalama 500mm yağmur düşmektedir. Yaprağını dökmeyen, çamgiller, turunçgiller, zeytingillerin

Coğrafyası K ıbrıs, Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Kıbrıs adası 30.33 ve 35.41 eylemleri ve 32.23 ve 34.55 boylamları arasındadır. Kuzey Kıbrıs’ın kuzeyinde 65 km mesafe ile Türkiye, doğusunda 112 km mesafe ile Suriye, 267 km ile İsrail, 162 km ile Lübnan; güneyinde Güney Kıbrıs ve 418 km ile Mısır; batısında ise 965 km ile Yunanistan yer almaktadır. KKTC’nin toplam yüzölçümü adanın üçte birine mukabil gelen, 3355 km² dir.

ve Lefkoşa’da düzenlenen konserde sahne alan Kıbrıslı Türk sanatçılarımız Ziynet Sali ve Babutsa Grubu’nun konserini görebilirsiniz. “Kıbrıs’ta yeniden doğdum” diyen Ziynet Sali ile Aykut Aykanat’ın yapmış olduğu şöyleşi ve Sali’nin birbirinden güzel fotoğrafları orta sayfamızda yer aldı. Uzun yıllar İngiltere’de yaşayan ve yaklaşık olarak bir yıl önce KKTC’ye yerleşen İngiltere’nin başarılı iş adamlarından Mustafa Pit’in KKTC’de hizmete açtığı ve uluslararası bir marka olan espressamente illy, Girne’de hizmete girdi. Evet, gazetemizin yeni sayısı logosundan, sayfa düzenine kadar yenilenerek siz okuyucularımızın karşısına çıktı.

Umarız ki gazetemizin yenilenmiş haliyle sizlere daha güzel bir North Cyprus UK yarattık. Nisan ayında yeniden buluşmak üzere hoşça ve sevgiyle kalın... ilgi her geçen gün daha da bir artmaktadır. temel misyonunu İngiltere’de yaşamakta olan Kıbrıslı Türklerin ülkeleriyle olan ilişkilerini daha da bir geliştirmek olarak belirleyen gazetemiz Yayın yaşamının üzerinden sekiz ay gibi kısa bir süre geçmesine rağmen İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türklerin ülkeleriyle olan bağlarının daha da bir güçlenmesini hedefleyen gazetemiz, Londra’da yaşamakta olan Kıbrıslı Türklerin bir tutkusu haline geldi.

yanı sıra makilik, yaprağını döken ağaç, bodur ağaççıklar, ağaç ve çalılıklarla değişik çiçek türleri kuzey Kıbrıs’ın genel bitki örtüsünü oluşturur. Kıbrıs’ın eşsiz Akdeniz iklimi doğal zenginliğin oluşmasında büyük bir etken olmuştur. En yaygın orman tipi ağaç türleri çam, selvi, meşe ve sonradan adada yetiştirilen okaliptüstür. Portakal, turunç, limon, mandalina, greyfurt gibi narenciye ürünleri yanında karpuz, bazı sebzeler, zeytin ve harup ağaçları yetişir. Bitki örtüsü hayvancılık (keçiler ve koyunlar) için idealdir. Kıbrıs gerek adada yaşayan, gerekse kıtalar arasında göç eden hayvanları barındırması nedeniyle zen-

gin hayvan türüne sahip bir ülkedir. Kıbrıs coğrafik konumu nedeniyle Afrika ve Doğu Avrupa arasında kuşların konaklama ve yumurtlama merkezidir. Adada bulunan 350 türden 7 türü endemiktir. Ayrıca 26 farklı çeşit sürüngen ve amfibyum da yaşamaktadır. Kuzey Kıbrıs’ın eşsiz sahilleri ayrıca Akdeniz’de nesli tükenmekte olan caretta caretta ve chelonia mydas kaplumbağaları için uygun yumurtlama merkezleridir. Karpaz Milli Parkı’nda 250 civarında özgürce yaşayan yabani eşek bulunmaktadır. Başkenti Lefkoşa olan Kuzey Kıbrıs’ın 2006 yılı verilerine göre toplam nüfusu 264,172’dir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhriyeti (KKTC) tuyla KKTC’ye giriş yapabilir. Kuruluş tarihi: Başkent: Yüzölçümü: Nufusu: Diğer büyük şehirler:

15. 11. 1983 Lefkoşa 3.355 km2 208.886 Girne, Mağusa, Güzelyurt, İskele

Dil: Resmi dil türkçe olmakla birlikte İngilizce yaygın olarak konuşulmakta ve bilinmektedir. Otellerin birçogunda Almanca bilen personel çalıştığı gibi, bazı otellerde Arapça ve Fransızca bilen görevliler de bulunur. İklim: Tipik Akdeniz ikliminin egemen olduğu Kıbrıs’ta yazlar kuru ve sıcak, kışlar genelde yağışlı ve ılık geçer. Yaz aylarında ortalama sıcaklık 30 o C’nin (90 F) üzerinde, en soğuk aylarda ise 10 o C (50 F) civarındadır. Saat: Normal olarak yerel saat Greenwich’e gore 2 saat ileridedir. Ancak yaz düzenlemesi nedeniyle Nisan ayından başlayarak Eylül ayına kadar GMT ile olan saat farkı 3 saate çıkar. Pasaport ve vize: Herhangi bir pasaport ile gidilebilir. Girişte en fazla 3 aylık vize verilmektedir. Sürenin uzatılması için KKTC Muhaceret dairesine başvurulabilir. 16 yaşına kadar olan çocuklar ebeveynlerinin pasapor-

Gümrük: KKTC’ye gelen turistlerin şahsi eşyalarına ve gıda maddelerine gümrük uygulaması yoktur. KKTC’de bulunan arkeolojik ve tarihi eserlerin ülkeden çikarılması yasaktır.

da açıktır. Yaz Dönemi: Kış Dönemi:

Kamu Hizmetleri Servisi:

Trafik: KKTC’de trafik soldan akmaktadır. Uluslararası trafik ve yol işaretleri kullanılmaktadır. Maksimum hız 100 kilometredir. Emniyet kemerinin takılması zorunludur.

Yaz Dönemi: Pazartesi:

Telefon: Yurt dışından KKTC’ye yönelik aramalar 0090 392 tuşlandıktan sonra local numaralar çevrilmelidir. KKTC genelinde bulunan umumi telefonlarda kullanabileceğiniz kartları posta ofislerinden temin edebilirsiniz.

Kış Dönemi: Hafta İçi:

Bankalar: KKTC’nin resmi para birimi Türk Lirası’dır. Adadaki Türk ve Kıbrıs Türk Bankaları işlemlerini Türk Lirası üzerinden yapar. Bankalar resmi tatiller dışında hafta içi 08:00 – 12:00 / 14:00 – 16:00 saatleri arasında çalışır. Her türlü doviz, bankalarda veya doviz bürolarından değiştirilebilir. Adada Visa, Master, Euro gibi kredi kartları da nakit yerine kullanılabilir. Çalışma Saatleri: Mağaza ve dükkanlar, değişiklik gösterse de genellikle aşağıdaki saatler arasın-

08:00 – 13:00 16:00 – 19:00 09:00 – 13:00 14:00 – 18:00

07:30 – 14:00 15:30 – 18:00

Hafta İçi Diğer Günler: 07:30 – 14:00 08:00 – 13:00 14:00 – 17:00

Müzeler: KKTC’de yaz sezonu boyunca müze ziyaret saatleri değişebilmektedir. Bilgi için Müzeler ve Eski Eserler Dairesini 0090 392 227 2916 nolu telefondan arayabilirsiniz. Kışın müze ziyeret saatleri ise 09:00 – 13:00 ve 14:00 – 16:45 arasıdır. Müzeler resmi tatillerde kapalıdır.


NORTH CYPRUS UK MART 2010

5


6

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Tur operatörlerinden otelcilere sesleniş eçen yazımda ülke turizminin önünde duran en büyük engel olan ulaşım konusuna değinmiştim. Bu yazımda da turizm sektörünü yakından ilgilendiren ve ileride çok büyük bir sorun haline gelebilecek bir konu üzerinde durmak istiyorum. Son zamanlarda, Tur Operatörleri, otellerimizin farkına varmadan sadece otel odası satan (‘Hotel Only’) website’lerine verdikleri kontrat fiyatlarının Tur operatörlerine verilen fiyatlara çok yakın olduğunu tespit etmiştir. Tur operatörleri çok büyük riskler alarak bir ülkenin turizmine hizmet etmeye çalışan en önemli işletmelerdir. Tur operatörleri müşterilerini de korumak amacıyle İngiltere’nin Sivil Havacılık Kurumu’na çok büyük teminatlar vermektedir. Bu teminatlar yalnızca paket alıp uçan yolcuyu değil ayni zamanda uçak bileti alan yolcuyu da koruyan bir teminattır. Diğer bir deyişle tur operatöründen uçak bileti almış bir yolcu, tur operatörü iflas etse dahi yolcu biletini kaybetmemektedir. Fakat eğer yolcu biletini hava yolundan direk alırsa, ve de hava yolu iflas ederse, yolcu biletini kaybetmektedir ve kendisi tekrardan biletini ödemekle yükümlüdür.

G

Oteller kendi website’lerini kendileri kontrol ettiklerinden dolayı tur operatörlerine rahatsızlık vermeyen afişe fiyatları uygulamaktadırlar. Fakat, bu yeni yeni ortaya çıkan sadece ‘Hotel Only’ web sayfaları için ayni şeyleri söylemek mümkün değildir. Bu sayfaları oluşturanlar otelden aldığı fiyatın üzerine iki pound gibi fark koyarak oteli satmaya çalışmaktadır. Oteller de farkında olmadan kendisine direk olarak gelecek yolcuyu dahi bu sayfalara kaptırmaktadırlar. Yani aslında kendi müşterilerini hiçbir masrafı olmayan ve 2 pound gibi karla çalışabilecek Hotel Only web sayfalarına sunmaktadırlar. Tur operatörleri bir destinasyondaki otelleri en yoğun bir şekilde tanıtıp, pazarlayan ve otelin hayat damarlarını oluşturan işletmelerdir. Bir ülkeye gelen turist akışını artırmak için hava yolları ile garanti antlaşmalarına giren de tur operatörleridir. Hava Yolları’nın koltuk arzlarını artırmaları için mücadele eden de yine tur operatörleri-

Büyükkonuk’ta faaliyet gösterecek “The Pine View Restoran ve Bungalow Tesisleri” hizmete açıldı...

The Pine View hizmette olan tesisin 48 yatak kapasiteli olduğunu belirterek, bakanlığın 3 pansiyonculuk projesinin de devreye girmesiyle Büyükkonuk’ta pansiyonculuk yatak kapasitesinin 88’e ulaşacağını söyledi.

Dr Muhammet Yaşarata muhammet@ cypruspremier.com

dir. Tur operatörleri yarın tüm stratejilerini değiştirip satışlarını sadece ‘Hotel Only’e çevirdiği anda ülkemize gelecek ve artırmaya çalıştığımız yolcu akışını bir anda durdurma noktasına getirebilirler. Dünyada tüm ülke devletleri ve otellerin halen daha tur operatörlerine büyük destek vermesinin altında yatan neden de budur. Tüm dünyada turizm yapan ülkeler, sadece ‘Hotel Only’ satan web sayfalarının, ülkelerine taşınacak turist sayılarını artıracağını düşünmemektedir. Böyle düşünselerdi, sadece otel odası satan www.hotels.com ve www.expedia.com gibi dev şirketler ile tur operatörlerinden daha yakın çalışırlardı. Onlara teşvik vermek için politika üretirlerdi. Expedia şu anda ATOL numarası almış ve paket satan bir tur operatörü haline gelmiştir. Gerçekten bu sorunlu konuya diğer ülkelerdeki ‘Hotel ve Tur Operatör’leri şu şekilde çözüm bulmuştur: Oteller, sadece Hotel Only satacak bu web sayfalarının afişe fiyatlarını devamlı kontrol etmeliler veya kapı fiyatlarının üzerinde fiyat vermelidirler. Diğer ülkelerde, otel, tur operatörü ile yapmış olduğu kendi kontrat antlaşmasına ‘eğer tur operatörü sadece otel fiyatı afişe edecekse, tur operatörü bu satış fiyatını otelciye bildirmekle yükümlüdür’ diye hüküm koymaktadır. Böylelikle doğacak haksız ve anlamsız fiyat politikalarının ülkedeki tüm otel sektörüne zarar vermesi engelenmektedir. Sonuçta, otelciler kendi müşterilerini kazanmak için bu bahse konu ‘Hotel Only’ sayfaların yaptıklarını yaparak bu müşterileri kendileri kazanabilirler. Otelciler kendi bindikleri dalı kesmemeliler. Otelciler ne kadar tur operatörü ile yakından çalışırsa o kadar daha fazla otellerine yolcu gelmesini sağlarlar. Ayrıca, Tur operatörleri ile çalışarak otellerinin ismini yurt dışında duyurmalarına ve ‘Hotel Only’ almak isteyen müşterilerin de kendilerini internette daha kolay bulmasına yardımcı olur.

Sezen: Gururluyuz

ko turizmde pilot bölge olan Büyükkonuk’ta Türkiye Cumhuriyeti finansmanıyla yapılan ve Büyükkonuk Belediyesi bünyesinde faaliyet gösterecek olan “The Pine View Restoran ve Bungalow Tesisleri” düzenlenen törenle hizmete girdi. Restoranın yanı sıra 88 dönüm yeşil alan üzerinde 48 yatak kapasiteli 13 bungalowdan oluşan tesislerin açılışını Başbakan Derviş Eroğlu ile Büyükkonuk Belediye Başkanı Sezai Sezen gerçekleştirdi. Açılış nedeniyle düzenlenen törene Maliye Bakanı Ersin Tatar, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy, Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Nazım Çavuşoğlu, Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği Müsteşarı Hakan Çakıl, Yüksek Mahkeme Başkanı Nevvar Nolan, bazı milletvekilleri, belediye başkanları, diğer yetkililer ve vatandaşlar katıldı.

E

Eroğlu: Taktir edilecek durum Başbakan Derviş Eroğlu açılışta yaptığı konuşmada, eko turizm konusunda pilot bölge olan Büyükkonuk’un bu alanda gösterdiği ustalığın takdir edilecek bir durum olduğunu ifade etti. Eroğlu, hükümet olarak hizmet sektörlerine büyük önem verdiklerini belirterek, ilk başbakan olduğu

1985 yılında yaptıkları ilk iki yasanın Turizm Teşvik Yasası ile DAÜ Yasası olduğunu, bu iki yasanın hizmet sektörüne verdikleri önemi açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Eroğlu, DAÜ ile başlayan üniversiteler sayısının bugün 6’ya ulaştığını, yakında İskele bölgesine Çukurova Üniversitesi’nin geleceğini, bu yöndeki anlaşmaları yaptıklarını, Dipkarpaz bölgesine de Girne Amerikan Üniversitesi’nin kampusunun kurulacağını ifade etti. Eroğlu, hükümet olarak bölgeyi turizm ve üniversite merkezli geliştirmek için ortaya koydukları politikaların adım adım uygulanmakta olduğunu belirtti. Başbakan Eroğlu, Kıbrıs Türk halkını bulunduğu topraklarda huzur, güven ve refah içerisinde yaşatmak için ekonomik sorunları aşmak amacıyla gecelerini gündüzlerine katarak çalıştıklarını söyledi.

Çakıl: Gelişen sektör Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği Müsteşarı Hakan Çakıl da konuşmasında, KKTC’nin doğa harikasını yansıtan eko turizmin son yıllarda giderek gelişen bir sektör olduğunu ifade etti. Çakıl, Büyükkonuk’ta açılışı yapılan tesislerin KKTC’nin turizminin çeşitlenmesi ve potansiyelinin artmasına katkı koyacağını ifade etti. Muslu: 48 yeni yatak Turizm Çevre ve Kültür Bakanlığı adına konuşan Turizm Planlama Dairesi Müdürü Turgut Muslu, Büyükkonuk’un bakanlığın temel vizyonları arasında yer alan eko turizmde pilot bölge olduğunu belirtti. Muslu, Büyükkonuk’un eko turizmde bir marka haline geldiğini, açılacak

Büyükkonuk Belediye Başkanı Sezai Sezen yaptığı konuşmada, belediye olarak KKTC’de bir ilki gerçekleştirmenin gururu içerisinde olduklarını belirtti. Kırsal kesim belediyelerinin ekonomik sıkıntılar içerisinde olduğunu söyleyen Sezen, bu sıkıntılara rağmen projeleri gerçekleştirmekten geri kalmadıklarını ifade etti. Sezen, halka belediyecilik anlamında tüm imkanları seferber ettiklerini kaydederek, KKTC turizmine katkıyı da misyon edindiklerini ifade etti.Sezen, tesisin Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği finansmanı, Turizm Çevre ve Kültür Bakanlığı’nın katkıları, Büyükkonuk Belediye çalışanlarının özverileriyle belediyeye imaj yaratma adına gerçekleştirildiğini söyledi. Pansiyonculukta kapasite arttı Tesislerle birlikte Büyükkonuk’taki pansiyonculuk yatak kapasitesinin 80’e çıktığını ifade eden Sezen, bir başka proje olarak da yerel ve geleneksel ürünlerin satışını yapmak üzere otantik stantlar kurarak, vatandaşların kendi işlerini kurmalarına önderlik edeceklerini sözlerine ekledi.


NORTH CYPRUS UK MART 2010

7


8

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Sağlıkta yeşil mucize rostat, yalnızca erkeklerde bulunan, idrar kesesinin altında yer alan ve idrar yolunu çepeçevre saran bir salgı bezidir. İlerleyen yaşla beraber bu organ büyümeye başlar ve prostat dokusu büyürken idrar yolunu tıkayarak idrar akışını engeller. Bu hastalığın seyrinde, tıkanıklığın derecesine bağlı olarak hastalarda idrar yapmayla ilgili şikayetler başlar. Bu duruma iyi huylu prostat büyümesi veya tıbbi adıyla BPH (benign prostatic hyperplasia) denmektedir. Altmış yaşın üzerindeki hastaların yaklaşık yarısında, 85 yaşın üzerindeki hastaların ise %90’ında görülür.Prostatın büyümesiyle birlikte hastalardaki şikayetlerin derecesi artmakta ve giderek idrar yapamama, idrar yolu iltihabı, idrar kesesinin işlevsel bozukluğu, idrar kesesi taşları ve son evrede ise böbrek bozukluğu gibi durumlara yol açabilmektedir.

P

Prostat Büyümesinde Greenlight Lazer Son yıllarda lazer kullanımı tıbbın birçok alanında yaygınlaşmış ve günümüze kadar birçok lazer türleri prostat ameliyatlarında kullanılmıştır. Bu amaçla en son olarak Greenlight (Yeşil Işık) lazer yöntemi kullanılmaktadır. Greenlight lazer enerjisi aslında kandaki hemoglobin tarafından emilmekte ve prostat dokusu ile beraber kan damarlarını da buharlaşmaktadır. Bu yüzden işlem sırasında kanama yok denecek kadar az görülmektedir. Greenlight Lazer Operasyonunun uygulanması Operasyon genel anestezi altında veya spinal anestezi ile (genel anestezi vermeden bel bölgesinden yapılan bir iğne ile) yapılabilmektedir. Çok riskli hastalarda lokal anestezi yöntemleri de kullanılabilir. Hastanın idrar yolundan (Üretra) özel bir aletle (sistoskop) girilerek mesane ve prostat görülmekte, aletin

Suat Günsel 46. Sırada

Dr Okan Dağlı ‹ç Hastal›klar› Uzman› dagliokan@gmail.com

içinden sevkedilen lazer çubuğundan çıkan ışınlarla prostat buharlaştırılmaktadır. Lazer ışınıyla prostat dokusunun ani buharlaştırılması sonucu idrarın rahat akışına izin verecek bir kavite (boşluk) oluşturulmaktadır. Ameliyat sonrası patolojik inceleme için doku çıkartılmadığı için bu yöntem öncesi tüm hastaların mutlaka prostat kanseri yönünden incelemelerinin yapılmış olması gerekir. Greenlight Lazer’in avantajları • Kanama miktarı yok denecek kadar azdır. Greenlight lazer işlemi esnasında prostatın buharlaşan kısmının altında bir de pıhtılaşma alanı (Koagülasyon zonu) oluşmaktadır. Bu yüzden işlem sırasında ve sonrasında kanama hemen hemen hiç olamamaktadır. • Kısa kateter takma süresi: Greenlight lazer operasyonunda diğer operasyonlara oranla kateter süresi ve yatış süresi daha kısadır (24 saat ). • Hastanede kalış süresi çok kısadır. Greenlight lazer Amerika Birleşik Devletlerindeki bir çok merkezde günü birlik bir cerrahi işlem olarak yapılmaktadır. Hasta aynı günün akşamı evine gönderilebilmektedir. Greenlight lazer işlemi’nin süresi prostatın büyüklüğüne bağlı olarak 20-60 dk arasında değişir. 30-50 gram arasındaki prostatlarda 20 dk, 100-120 gram prostatlarda ise 60 dakikada işlem bitebilir. Bütün bu avantajlarından dolayı Greenlight ile prostatın buharlaştırılarak tedavisi ülkemizde de giderek yaygınlaşan, bir çok hastanın tercih ettiği bir yöntemdir. Bu yöntemin tecrübeli ellerde yapılması iyi sonuçlar alınmasını sağlamakta ve hasta memnuniyetini arttırmaktadır.

orbes Türkiye’nin, “en zengin 100 Türk” listesinde Hüsnü Özyeğin, 3 milyar dolarlık servetiyle “en zengin Türk” unvanını korurken, listede ikinci sırada Mehmet Emin Karamehmet 2,9 milyar dolarlık, üçüncü sırada Şarık Tara 2,6 milyar dolarlık servetiyle yer aldı. Listeye KKTC’den girmeye hak kazanan tek isim ise, YDÜ Kurucu Rektörü Suat Günsel oldu. Forbes Türkiye’nin, “en zengin 100 Türk” listesini açıkladığı toplantıda verilen bilgiye göre, Hüsnü Özyeğin 3 milyar dolarlık servetiyle “en zengin Türk” unvanını koruyor. İkinci sırada Mehmet Emin Karamehmet 2,9 milyar dolarlık servetiyle yer alırken, Şarık Tara, 4,1 milyar dolarlık 2008 yılı servetinin uzağında olsa da 2,6 milyar dolar ile üçüncü sırada bulunuyor. Hüsnü Özyeğin, Türkiye’nin en zengini olma sıfatını bugüne kadar en fazla alan isim olurken, listenin başındaki yerini son 2 yıldır koruyor. Mehmet Emin Karamehmet ise Çukurova Holding ve Turkcell’deki hisseleri ile Türkiye’nin ikinci en zengin kişisi konumunda bulunuyor. Şarık Tara, 2009’da kaybettiği 2,5 milyar doların 1 milyar dolarını yerine koyarak, listede üçüncü sırada yer aldı. “En zengin 100 Türk”ün toplam serveti bu yıl 87 milyar dolar oldu. Bu rakam, geçen bir yılda servetlere 31 milyar dolar eklendiğini ve toplam servetin önceki yıla göre yüzde 55 arttığını gösteriyor. Geçen yıl “en zengin 100 Türk”ün toplam serveti 2008’e göre neredeyse yarı yarıya eriyerek, 111 milyar dolardan 56 milyar dolara gerilemiş, 36 adet dolar milyarderinden geriye 13 kişi kalmıştı ve bun-

F

ların arasında Koç veya Sabancı soyadını taşıyan kimse yoktu. Bu yıl Koç ailesinin üç ferdi Semahat Arsel, Rahmi Koç ve Suna Kıraç “milyarderler ligi”ndeki yerlerine geri döndü. Şevket Sabancı, Ahsen Özokur, Aydın Doğan, Deniz Şahenk, Erman Ilıcak, Faruk Eczacıbaşı ve Turgay Ciner “milyarderler ligi”nde yer aldı. Suzan Sabancı Dinçer, listeye ilk kez milyarder olarak girdi Bu yıl 28 adet milyarder içinde Koç soyadını taşıyan 3, Sabancı soyadını taşıyan 2 kişi bulunuyor. Sabancı ailesinin 13 ferdinin toplam serveti 10,3 milyar dolar iken, Koç ailesinin 8 üyesinin toplam serveti 7,1 milyar dolar. Geçen yıl “milyarderler ligi”ne veda eden 12 kişinin yanı sıra bu yıl listeye Mustafa Latif Topbaş, Mehmet Rüştü Başaran ve Suzan Sabancı’nın eklenmesiyle, Türkiye’nin dolar milyarderi sayısı 28’e ulaştı. Suzan Sabancı Dinçer, listeye ilk kez milyarder olarak girdi ve 26. sırada yer alıyor. İki yeni milyarder var Forbes 100’de bu yıl ilk kez “milyarder” unvanını alan iki isim, Habaş Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Rüştü Başaran ve BİM Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Latif Topbaş oldu. Bu yıl “en zengin 100 Türk” arasına 12 yeni isim katılırken, 4 kişi listeye geri döndü. Listenin yenileri arasında Tuba Yazıcı, Kazım Türker, Mehmet Avni Kiğılı yer alıyor. Sabancı ailesi, Türkiye’nin en zengin ailesi Türkiye’nin en zengin 25 ailesinin hemen hepsinin serveti bu yıl neredeyse 2 kat

artarken, toplam serveti 1 milyar doları geçen 17 aile var. Türkiye’nin en zengin ailesi, 10 milyar dolarlık servetleriyle Sabancı ailesi oldu. Forbes 100’ün ortalama serveti 798 milyar dolar iken, aynı rakam geçen yıl 554 milyar dolar idi. Geçen yıl listede hiç kadın milyarder yer almazken, bu yıl 24 adet kadın bulunuyor. Listenin ilk 10’unun toplam serveti 22 milyar dolarla, bir önceki yıla göre 6,5 milyar dolar artış gösterdi. İlk 50 kişi 60 milyar dolarlık servete sahip bulunuyor. Geçen yıl bu rakam 40,7 milyar dolardı. Listenin en genç ferdi ile en yaşlısı arasındaki yaş farkı 59. İman Çolakoğlu 27, Necati Akçağlılar 86 yaşında. İstanbul doğumlu zenginlerin sayısı 38 iken, listede 11 adet Ankaralı isim buluyor. İstanbul ve Ankara’dan sonra en çok zengin çıkaran 2 il Adana ve Artvin olarak sıralandı. Listede yer alan 75 kişinin enerji sektöründe yatırımları var.

81 kişi servetini artırdı Geçen yıla göre Forbes 100’deki değişime bakıldığında, 2009’da servetini sadece 1 kişi, bu yıl ise 81 kişi artırdı. Listeye 2009 yılında 14 yeni kişi, bu yıl 17 kişi girdi. Geçen yıl serveti değişmeyen kimse yoktu ancak, bu yıl 6 kişinin servetinde değişim olmadı. 25 aile toplamda 60 milyar dolarlık bir serveti yönetirken, listede toplam serveti milyar dolar sınırını aşan 17 aile var. En varlıklı vakıflar Forbes 100’deki isimlere ait vakıfların en varlıklısı Vehbi Koç Vakfı iken, Koç Holding ve şirketlerindeki hisselerinin toplam değeri 657 milyon dolar düzeyinde bulunuyor. 2009 yılında kurulan Ahmet Nezahat Keleşoğlu Vakfı’nın, Selçuk Ecza Holding ve Selçuk Ecza’daki hisselerinin değeri 500 milyon dolar. Hacı Ömer Sabancı Vakfı’nın, Akbank ve Sabancı Holding’teki hisselerinin toplam değeri ise 436 milyon dolar.

Sıra İsmi Şirketi 2008-2009 01 Hüsnü Özyeğin Fiba Holding 3 milyar 2.900,00 02 Mehmet Emin Karamehmet Çukurova Holding 2.900,00 2.800,00 03 Şarık Tara Enka İnşaat 2.600,00 1.600,00 04 Ferit Şahenk Doğuş Holding 2.100,00 1.100,00 05 Murat Ülker Yıldız Holding 2.100,00 1.100,00 06 Ali Ağaoğlu Ağaoğlu İnşaat 2.000,00 1.500,00 07 Erman Ilıcak Rönesans İnşaat 2.000,00 800,00 08 Filiz Şahenk Doğuş Holding 2.000,00 1.000,00 09 Semahat Arsel Koç Holding 1.700,00 750,00 10 Rahmi Koç Koç Holding 1.600,00 700,00 11 Ahmet Nazif Zorlu Zorlu Holding 1.500,00 1.300,00 12 Kamil Yazıcı Yazıcı Holding 1.400,00 1.000,00 13 Suna Kıraç Koç Holding 1.400,00 600,00 14 Bülent Eczacıbaşı Eczacıbaşı Holding 1.300,00 800,00 15 Mehmet Rüştü Başaran Habaş 1.300,00 700,00 16 Tuncay Özilhan Anadolu Endüstri Holding 1.300,00 1.000,00 17 Faruk Eczacıbaşı Eczacıbaşı Holding 1.200,00 800,00 18 Sinan Tara Enka İnşaat 1.200,00 750,00 19 Ahsen Özokur Yıldız Holding 1.100,00 650,00 20 Murat Vargı MV Holding 1.100,00 1.100,00 21 Mübariz Gurbanoğlu Palmali Denizcilik 1.100,00 1.100,00 22 Ahmet Çalık Çalık Holding 1.000,00 1.000,00 23 Aydın Doğan Doğan Holding 1.000,00 750,00 24 Deniz Şahenk Doğuş Holding 1.000,00 600,00 25 Mustafa Latif Topbaş Bim 1.000,00 500,00 26 Suzan Sabancı Dinçer Sabancı Holding 1.000,00 540,00 27 Şevket Sabancı Sabancı Holding 1.000,00 600,00 28 Turgay Ciner Park Holding 1.000,00 850,00 29 Çiğdem Sabancı Bilen Sabancı Holding 960,00 510,00 30 Hasan Çolakoğlu Çolakoğlu Metalurji 950,00 425,00 31 Serra Sabancı Sabancı Holding 950,00 550,00 32 Dilek Sabancı Sabancı Holding 820,00 430,00 33 Sevil Sabancı Sabancı Holding 820,00 430,00 34 Hamdi Akın Akfen Holding 800,00 500,00 35 Tuba Yazıcı Diler Holding 800,00 36 Yalçın Sabancı Yasa Holding 800,00 800,00 37 Erkut Soyak Soyak Holding 760,00 450,00 38 Ahmet Keleşoğlu Selçuk Ecza Holding 750,00 530,00 39 Ünal Aysal Unit Investment 750,00 500,00 40 Demet Sabancı Çetindoğan Sabancı Holding 730,00 250,00 41 Demir Sabancı Sabancı Holding 720,00 300,00 42 Ömer Sabancı Sabancı Holding 720,00 300,00 43 Ethem Sancak Hedef Alliance Holding 700,00 690,00 44 Mehmet Avni Kiğılı Hayat Holding 700,00 45 Mehmet Hattat Hema Endüstri 700,00 500,00 46 Suat Günsel Yakındoğu Üniversitesi 700,00 700,00 47 Olgun Zorlu Zorlu Holding 690,00 800,00 48 Ali İsmail Sabancı Sabancı Holding 650,00 250,00 49 Emine Sabancı Kamışlı Sabancı Holding 650,00 250,00 50 Kağan Gürsel Kiska İnşaat 650,00 500,00


9

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Altın Nar Ödülü Çangar’ın ürkiye Koç Grubu bünyesindeki Ford-Otosan, 50.yılı çerçevesinde Çangar Motors’a “Altın Nar Ödülü” verdi. “Son 10 yılda 10 şampiyonluk aldık” şeklinde konuşan Çangar Motors Direktörü Mehmet Çangar, Ford-Otosan’ın 50. yılını kutlamak için İstanbul’a gittiklerini ve Koç Grubu’nun kendilerine “Altın Nar Ödülü”nü verdiğini söyledi. Çangar, konuşmasında şunları söyledi: “Türkiye’de son 8 yıl göz önüne alınırsa Ford, en çok satılan otomobil olmuştur. Çangar Motors ise 2001’den bu yana 10 şampiyonluk elde etti. Rekorlarımızın sebebi, aile bireyleri arasındaki bağlılık, çalışanların bu bağlılığa destek vermesi ve müşteriye duyulan saygı, sevgidir.” Çangar, sek-

T

törde lider olduklarını da belirterek, geçen yıl devlete 42 trilyon TL gümrük vergisi ve KDV dışında 1 trilyon 750 bin TL kazanç vergisi ödediklerini, şampiyonluğu ellerinde bulundurduklarını söyledi. “Ford’u aldığımız 2001’den bu yana 10 şampiyonluk elde ederek bir ilke daha imza attık” şeklinde konuşan Çangar Motors Direktörü Güneş Seren, “şampiyon olmak önemli değil şampiyon kalmak önemli” dedi.


10

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

KKTC, İstanbul 14. EMITT Fuarı’ndaydı urizm profesyonellerini İstanbul’da buluşturan Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (EMITT), 11-14 Şubat’ta TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Turizm alanında Avrupa’nın ilk beş etkinliğinden biri olarak kabul edilen EMITT Fuarı’nda KKTC ve KTHY de temsil edildi. 11-14 Şubat tarihleri arasında gerçekleşen Fuar’ın açılışını Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Mısır Turizm Bakanı Zoheir Garranah, Yemen ve KKTC Turizm Bakanı Ersan Saner ile birlikte yaptı. Dünyanın dört bir yanındaki otelleri, acenteleri, işletmecileri, turizmcileri ve tatilseverleri buluşturan EMITT Fuarı’na yaklaşık 60 ülke ve 3 bin 500 firma katıldı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temsil edildiği stant, katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. 14.EMITT Fuarı’na katılan ülkelere çeşıtli ödüller verilirken “En iyi promosyon” ödülünün sahibi KKTC oldu. Kıbrıs Türk Hava Yolları standında ise, Ticaret Başkanı Ecevit Alper, Ticaret Müdürü Ekrem Barlas, Ticaret personellerinden İzber Bilge ve Türkiye Satış Müdürü Ali Gökhan Muhtaroğlu, turizmcilerle ve çeşitli ülke yetkilileriyle görüşmeler yaptı. KTHY standını ziyaret eden katılımcılara çeşitli promosyon ürünleri dağıtıldı.

T


NORTH CYPRUS UK MART 2010

11


12

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Bahar geldi çiçekler açdı oğayı sevenlerin mevsimidir bahar; yeşilin farklı tonlarını, renk renk çiçekleri gördükçe heyacan duyanların, toprağın dirilişini coşkuyla karşılayanların mevsimidir. Eğer, bu yıl olduğu gibi cömertçe yağmışsa yağmurlar bir başkadır Kıbrıs’ta bahar. Doğa uyanırken ve tüm güzelliklerini ortaya dökerken kimse tutamaz Kıbrıslıları. Her fırsatta kırlara çıkar, içimizi ısıtan güneşin ve doğanın bize sunduklarının keyfini çıkarırız. Kimimiz, sarı papatyaların, arpa çiçeklerinin, orkidelerin, mor, beyaz ve leylak rengindeki dağ lalelerinin hayranıdır; kimimiz sofralarımıza taşıdığımız, ayrelli (kuşkonmaz), hostez ve gavcar mantarı gibi doğal otların, mantarların. Rengarenk çiçekler evimizi, tadına doyum olmayan sağlık kokan otlar ise sofralarımızı süsler. Tam anlamıyla bir yeniden doğuş yaşanır, pembe-beyaz çiçek açmış badem ağaçlarının görüntüsü içimizi açarken, çağlaların oluşmasını heyecanla bekleriz; yeşil otlarla içiçe geçmiş sarı çiçeklerin uzandığı uçsuz bucaksız ovaların görüntüsü ise huzur verir.

D

Şimdi piknik zamanı... Tüm bu güzellikleri ile bahar, doğaya açılmanın en uygun zamanıdır. Eğer uzun zamadır ailenizle veya arkadaşlarınızla birlikte bir şeyler yapmamışsanız, hemen bir piknik organize ederek mevsimin tadını çıkarın... Bulunduğunuz bölgeye en yakın piknik alanlarını veya değişiklik yapmak için farklı bir bölgedeki piknik alanını tercih edebilirsiniz. Pikniğin tadı mangal yakmadan çıkmaz diyorsanız, mutlaka Orman Dairesi tarafından ateşli piknik yapılmasına izin verilen alanlardan birini tercih edin. İşte Orman Dairesi tarafından ateşli piknik yapılmasına izin verilen piknik alanları: =Alevkayası Piknik Alanı =Darboğaz Piknik Alanı =Salamis Piknik Alanı =Kantara Piknik Alanı =Kalkanlı Piknik Alanı =Balalan Piknik Alanı =Yeşilköy Su Depoları Piknik Alanı =Karpaz Piknik Alanı =Taşkent Piknik Alanı =Karşıyaka - Kozanköy Üçyol Piknik Alanı =Büyükkonuk Belediyesi Piknik Alanı

Foto: Burçin Tuncer


NORTH CYPRUS UK MART 2010

13


14

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Mevlevi Tekke Müzesi Girne Kapısı’nın 100 metre kadar güneyinde bulunan müze, 17. Yüzyıl’da inşa edilmiş ve geniş bir alanı kaplayan yapılardan oluşmaktaydı. Ancak yapının günümüze ulaşabilen küçük bir kısmı, Kıbrıs’taki Türk sanat eserlerini toplamak ve korumak amacıyla müze haline getirildi. 1962 yılında restore edilen Mevlevi Müzesi, Kıbrıs Türk Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor.

evlevi Tekkesi, Lefkoşa Girne Kapısı’nın hemen gerisinde yer alan Osmanlı Dönemi’nin en önemli tarihî ve mimarî yapılarından biridir. Mevleviliğin Anadolu’daki merkezi Konya, Suriye’de Halep, Kıbrıs’ta ise Lefkoşa Mevlevi Tekkesi idi. Mevlevi Tekkesi’nin 17 Yüzyıl başlarında Emine Hatun’un bağışladığı arazi üzerine kurulduğu bilinmektedir. Mevlevi tarikatının Kıbrıs’ta bir uzantısı olarak kullanılan Mevlevihane daha önce kurulan Arap Ahmet Mevlevihanesi ile Ferhat Paşa Mevlevihanesi’nin bir devamı olarak kabul edilmektedir. 1207 yılında Afganistan’ın Belh şehrinde doğan ve Mevleviliğin kurucusu olarak kabul edilen Mevlana Celaleddin-i Rumi, genç yaşta babası ile birlikte Anadolu’ya göç edip Konya şehrine yerleşmiş ve Mevlevilik felsefesini orada geliştirip tüm Türk ve İslam dünyasına yaymıştır. Mevleviliğin, Kıbrıs’ın Osmanlı İdaresi’ne girdiği 1571 yılından sonra Konya

M

yöresinden Kıbrıs’a göç edenler tarafından getirildiği tahmin edilmektedir. Hak’tan alıp halka verenler Mevlevilik genel anlamda hiçbir dini ayrımı gözetmeksizin dünya insanlığına kucak açan ve tanrıdan geleni kullarına dağıtan hümanist bir inanca dayanmaktadır. Sema ayinlerinde semazenlerin sağ avuçlarının göğe, sol avuçlarının ise yere bakması “Hak’tan alır, halka veririz” anlamını taşımaktadır. Her yıl, Mevleviliğin kurucusu olan Mevlana’nın ölümüne (Vuslata ermesine) denk gelen Aralık ayının 17’inci gecesinde “Şeb-i arus” (Gelin gecesi) sema ayini düzenlenmektedir. Lefkoşa’daki Mevlevi Tekkesi, ilk yapıldığı dönemde semahane, türbe, derviş odaları, mutfak, misafir odaları bölümlerini içermekteydi. Bu yapı kompleksinin doğusunda ise büyük bir meyve bahçesi ve içinde suyu hiç eksilmeyen bir de su kuyusu vardı. Tekkenin 1954 yılında kapatılmasıyla birlikte odaları önce “Türk Çocuk

Yuvası” olarak kullanılmaya başlandı. Semahane ve türbeler dışında kalan yapılar bakımsızlıktan yıprandığı ve orijinal özelliklerini yitirdiği gerekçesiyle yıktırılarak yerine şimdiki Vakıflar Pasajı inşa edildi. Tekke, müze oluyor Mevlevihane’den geriye kalan semahane, türbe ve bazı odalar Kıbrıs Türk Etnografya Müzesi olarak düzenlenerek 30 Nisan 1963 yılında ziyarete açıldı. Kıbrıs’ta ilk Türk müzesi olma özelliği taşıyan müzede etnoğrafik eserler, el yazması fermanlar, beratlar, giysiler, müzik aletleri, silahlar, halılar yer almaktaydı. Küçük iç avluda ise Şimdiki Türkiye Büyükelçiliği’nin ve lise binalarının yer aldığı, eski Girne Kapısı Osmanlı Mezarlık alanından taşınmış mezar taşları ve kitabeler sergilenmekleydi. Günümüze sadece semahane ve türbe bölümleri ulaşan müzenin, sadece Mevlevi Tekke Müzesi olarak hizmet vermesi düşünüldüğünden, 2001-2002 yılları arasında yeniden

elden geçirildi ve Şeb-i Aruz günü olan 17 Aralık 2002 tarihinde bir sema ayiniyle hizmete açıldı. Günümüzde Girne Caddesi üzerinde yer alan Mevlevihane’ye üzerinde “Ya Hazreti Mevlana” ibaresi bulunan basık kemerli bir giriş kapısından girilmekte ve “L” planlı avluya ulaşılmaktadır. Avluda Osmanlı taş işçiliğinin güzel örneklerini oluşturan mezar taşları ve kitabeler belli bir düzen içinde, açıklayıcı bilgileriyle sergilenmektedir. Avlunun doğusunda, basık kemerli giriş kapısından kare planlı semahaneye girilmektedir. Buyrun Mevlevi sofrasına Semahane eğimli ahşap tavanı taşıyan iki fil ayak ile bunları birbirine ve duvarlara bağlayan kemerlerle ikiye ayrılmıştır. Birinci bölüm giriş kapısı önünde yer alan dikdörtgen planlı bölüm olup, burada Mevlana’nın din, dil ve ırk ayrımı yapılmadan bütün insanlığı barış ve hoşgörüye çağıran felsefesi yazı, resim ve minyatürlerle anlatılmaktadır. İkinci bölümde ise

semazenlerin sema yaptıkları alan ile mulrip mahveli yer almaktadır. Burada mankenler kullanılarak sema yapan dervişler canlandırılmış olup, mulrip mahvelinde ise mevlevi müziği icra eden mutrip heyeti canlandırılmaktadır. Vitrinler içerisinde ise mevlevilikle ilgili müzik aletleri ve Mevlana’nın yazdığı mesnevinin orijinal kopyası sergilenmektedir. Semahanenin güney duvarında bir mihrap, üzerinde boya ile yapılmış bir çelenk ve mevlevi sikkesi (külahı) resmedilmekte, çelenk ortasında ise 1867 yılında Hattat Nazım tarafından yazılmış “Ali-lmran Suresi”nin 17. ayetinden alınmış bir cümle yer

almaktadır. Günümüze ulaşan tek tekke odasında (Derviş hücresi) ise Mevlevilikte önemli bir yeri olan mutfak, Mevlevi sofrası, metin, çizim ve canlandırılmalarla anlatılmaktadır. Semahanenin güneybatısındaki kapıdan Girne Caddesi boyunca bir aks üzerinde uzanan ve altı adet kubbe ile örtülü ve içinde 16 mezarı olan türbe bölümüne girilmektedir. Bu bölümde kimlikleri belli olan beş mezarla ilgili bilgiler yanında, burada şeyhlik yapan şahıslara ait çeşitli el yazması eserler sergilenmektedir. Ayrıca türbe bölümünde yer alan 16 mezar Kıbrıs el sanatlarını yansıtan el işi örtülerle zenginleştirilmiştir.


15

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Orkideleri keşfedin

ahar ayları, Kıbrıs’ın en güzel zamanıdır. Bu zamanı en güzel değerlendirme yolu da doğa yürüyüşleri... Kuzey Kıbrıs’ta aktif bir şekilde düzenli yürüyüş turları düzenleyen “Dağcılık Spor Derneği” ile iletişime geçebilir ve derneğin düzenlediği turlara katılabilirsiniz. Dernek, Alevkayası, Tatlısu ve Kumyalı Parkurları başta olmak üzere adanın farklı birçok yerine yürüyüş turları düzenliyor. Katılacağınız yürüşlerde keyifli bir gün geçirmenin yanısıra, yürüyüş parkurunun yer aldığı bölgede bulunan tarihi yapıları ve bitki örtüsünü de inceleme fırsatı bulabilirsiniz. Doğa yürüyüşlerinizi organize ederken, orkideleri

B

de görebileceğiniz yerleri listenize eklemeyi unutmayın. Alevkayası’na veya Hisarköy’e yapacağınız doğa yürüyüşünde birbirinden güzel orkidelerle karşılaşabilirsiniz. Şubat-Mayıs aylarında, 17’si Kıbrıs’ın endemik bitkilerinden olan yaklaşık 30 farklı türde orkide görebileceğiniz Kuzey Kıbrıs’ta bu fırsatı mutlaka değerlendirin. Orkide yürüyüşlerinizde fotoğraf makinenizi mutlaka yanınızda taşımanızı öenririz. Ayrıca ülkemizdeki tüm orkide çeşitlerinin korunma altında bulunduğunu, orkidelerin kesilmelerinin, sökülmelerinin ve bu nadir bitiklere zarar verilmesinin yasak olduğunu unutmayın.

Orkide çeşitlerinin bazıları: İtalyan Orkidesi, Soytarı Orkidesi, Anadolu Orkidesi, Sık Çiçekli Orkide, Sarı Ofris, İsrail Ofrisi, Mavi Ofris, Memeli Ofris, Çulluk Ofrisi, Orphrys Argolica, Kıbrıs Ofrisi, Piramit Orkide, Esmer Ofris, Serapyas, Menekşe Renkli Orkide, Tahtabiti Orkidesi, Kutsal Orkide Maymun Orkidesi, Benli Orkide, Yelpaze Orkide, Helezon Saplı Orkide, Orphrys, Bornmuelleri, Göbekli Orkide, Arı Ofrisi, Orchis Simia, Göbekli Ofris, Romalı Orkide, Dev Orkide, Orphrys Umbilicata, Serapias Parviflora.


16

NORTH CYPRUS UK MART 2010


NORTH CYPRUS UK MART 2010

17


18

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Batık Gemi Müzesi lk olarak 1965 yılında bir sünger avcısı tarafından Girne’nin 1.5 km açığında, suyun üç metre altında tespit edilen bu batık, Pennsylvania Üniversitesi araştırmacıları tarafından 1968-1969 yılları arasında gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda yüzeye çıkarılmış. Helenistik dönemde sefere çıkan bu yaşlı teknenin, MÖ 3. Yüzyıl’da Akdeniz açıklarında fırtınaya yakalandığı ve Girne açıklarında battığı sanılıyor. Geminin Halep çamından yapılmış gövdesi 15 m uzunluğunda. Geminin yapıldığı ağaca uygulanan karbon 14 testleri sonucu geminin MÖ 389 yılında yapıldığı tespit edilmiş. Batıkta ele geçirilen badem kalıntılarına uygulanan testler ise, geminin yükünün MÖ 288 tarihine ait olduğunu ortaya çıkarmış. Tüm bu veriler ışığında, geminin battığı zaman 80’li yaşlarında olduğu tahmin ediliyor. Gemide bulu-

İ

nan eşyalara bakıldığında ise, bunun, son seferinde dört kişilik bir mürettebatla sefere çıkan bir ticaret gemisi olduğunu söylemek mümkün. Batıkta bulunan 400 şarap amforasının Rodos üretimi olduğunu söyleyen arkeologlar, bunların içinde Rodos şarabı taşındığını tahmin ediyor. Batıkta ayrıca 9 bin badem, 29 adet İstanköy işi bozalt değirmen taşı, 4 kavanoz zeytinyağı, 4 tahta kaşık, 4 fıçı alkol ve 4

çuval tuz bulunmuş. Mallarını Rodos’tan yükleyen bu ticaret gemisi, tahminen doğuya doğru yapacağı son seferinde Girne’ye uğramak üzere iken batmış. Bilinen en eski gemi batığı olan Girne Batığı ve batıkta bulunlar, Girne Kalesi içinde yer alan Batık Gemi Müzesi’nde ziyaretçilere sergileniyor. Müze, Girne Kalesi’nin doğusunda yer alan Lüzinyan dönemine ait muhafız odalarından birinde, ziyaretçilerini bekliyor.


NORTH CYPRUS UK MART 2010

19


20

NORTH CYPRUS UK MART 2010


NORTH CYPRUS UK MART 2010

21


22

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin kalesi:

Barnabas Manastırı Bizans İmparatoru Zeno tarafından Kıbrıs doğumlu Aziz Barnabas adına yaptırılan manastır, yüzyıllar boyunca Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin özerk kalesi olarak anılmış. Eski günlerdeki ihtişamından hiçbir şey kaybetmeyen manastır, bugün eşsiz arkeolojik kalıntılar ve ikonalar barındıran bir müze olarak ziyaretçilerini bekliyor.

Aslı Özgen lk Hıristiyanlar, İsa’nın öğretilerini bizzat dinlemiş ve onun değerlerini anlatmaya gönül vermiş birkaç kişiden ibaretti. Kendilerini İsa’nın öğrencileri olarak tanımlayan 12 Havari, İsa’nın ölümünden sonra çeşitli coğrafyalara dağılıp, öğrendiklerini öğretmeyi kendilerine amaç edindiler. Bu ilk 12 kişilik çemberin bir geniş halkası, bu öğrencilerin akraba veya yakınlarından oluşan 70 kişilik bir havari grubuydu. Sonradan azizlik mertebesine erişmiş olan bu keşişler, İsa’yı bizzat tanımamış olsalar da onun öğretisini birinci elden yaşama ve öğrenme şansına sahip olmuşlardı. Kıbrıslı Yusuf, daha sonra Katolik Kilisesi tarafından Aziz Barnabas adıyla, bu 70 havarinin arasında anılacaktı.

İ

Barnabas’ın izini sürmek Gazimağusa’ya 8 km uzaklıktaki, eski liman kenti Salamis’teyiz. Yüksek mermer sütunlu cimnazyum avlusu ve hayranlık uyandıran büyüklükteki hamam komplekslerinin hemen ardından gözümüze çarpan davetkar antik tiyatrosunun hacminden, bu kentin canlı bir sosyal hayata sahip olduğu ihtişamlı günleri hissetmek zor olmuyor. Uzun yıllar başkent olarak kullanılan Salamis, bu pırıltılı günlerinden birinde Barnabas’ın taşlanarak öldürülmesine tanık olacaktı. Salamis sahilinden içeri doğru, kentin büyüleyici nekropolisinin yanından geçerken mistik atmosfer yoğunlaşmaya başlıyor. Gözalabildiğine uzanan ıssız Meserya Ovası ve başlarını topraktan çıkarmışçasına duran Kral Mezarları, gizemli bir koku yayı-

yor. Dar yolda ilerleyip Kral Mezarları’nı da geçince, karşımıza tüm ihtişamıyla bir anıt çıkıyor: Barnabas Manastırı. Peki ama, taşlayarak öldürdükleri bir kişi için neden böylesine büyük bir manastır ve kilise yapar bu insanlar? Aslında hikaye şöyle: Salamis kenti Yahudileri tarafından taşlanarak öldürülen Barnabas’ın cesedi, denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. Barnabas’ın öğrencileri de cesedi kaçırıp Salamis’in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler; ve göğsüne de Matta İncili’nin bir kopyasını bırakırlar. Yaklaşık 432 yıl bir sır olarak kalan mezar, başpiskopos Anthemios’un gördüğü bir rüyayla gündeme gelir. Anthemios, mezarın açılmasını ister ve buldukları Matta İncili kopyası sayesinde yatmakta olanın Aziz Barnabas olduğu anlaşılır. Psikopos, Konstantinopolis’e giderek dönemin imparatoru Zeno’yu bilgilendirir ve imparatordan bir manastır kurulması için bağış alır. Böylece 5. yüzyılda bu muhteşem manastır kurulur ve Kıbrıs Kilisesi de özerklik kazanır. İnzivaya çekilmiş tarih Bir dönem Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olan manastır, oldukça iyi korunmuş. Yüzyıllar boyu küçük değişiklikler ve restorasyonlar geçiren büyük kilise, bugün mimarî özelliklerini cömertçe sergiliyor. Büyülü havasını soluyarak, hayran gözlerle izlediğim kilisenin çevresinde, Tarkovsky’nin dingin kamera hareketleri gibi yavaş adımlarla dolanırken, mimarisini anlamaya çalışıyorum. Yüksek kasnaklı ve on altı pencereli iki kubbeli kilisenin planı, iç içe geçmiş iki Yunan haçını çağrıştırıyor.

Erken Hıristiyan dönemi yapısı olması nedeniyle bunun hafif bozulmuş bazilikal bir plan olduğunu söylemek mümkün. Dikkatli baktığınızda orijinal 5. yüzyıl yapısından izler taşıdığı görülen kilise, büyük olasılıkla geç ortaçağ döneminde genişletilmiş; bugünkü şeklini ise 18.yüzyılda başpsikopos Philotheos tarafından yaptırılan yenileme sonrasında almış. Kilisenin içine, apsisin karşısından değil, yanından giriyoruz. Apsisin hemen yanındaki duvarlardan birinde Barnabas’ın ölü bedeninin başpsikopos Anthemios’a rüyasında nasıl göründüğünü tasvir eden küçük resimlere rastlıyoruz. Bu resimler, kilisede sergilenen ikonalar kadar eski değil elbette, 20. yüzyılda yapılmış. Apsisin önünde sergilenen zengin ikona koleksiyonuna ait parçaların çoğu 18. yüzyıldan kalma. Kilisenin içinde yer alan sütun başlıkları ve sütunların ise Salamis’ten getirildiği düşünülüyor. Kilisenin hemen yanında, eskiden manastır camiasının ve hacıların kutsal kabul ettiği suyun çekildiği bir kuyunun bulunduğu söyleniyor. Maalesef bu kuyudan bugün eser kalmamış. Avlunun üç yanını çevreleyen yapılar, manastırın faal olduğu dönemlerde papazların yaşamlarını sürdürdüğü veya duaya gelen hacıların konakladığı odalardan oluşuyor. Önemli bir restorasyon çalışmasının ardından, bugün arkeoloji müzesi olarak hizmet veren yapı, zengin bir koleksiyonu barındırıyor. Kıbrıs’ın neolitik döneminden Roma dönemine kadar geniş bir tarihsel yelpazeye ait eşsiz eserlerin sergilendiği bu odalar arasında gezinirken, papazların gün boyu dua edip inzivaya çekildiği o günlerden ufacık bir

ses, bir nefes arıyorum. Bulabildiğimse, bir müzenin sessizliği... Yeraltı mezarı ve şapel Manastırın bakımlı bahçesine zorlukla sırtınızı verip kilisenin yanından geçerek avluyu terkederken, uzaktaki minik şapel gözümüze çarpıyor. İşte orada yatıyor, Aziz Barnabas... Patikadan rüzgâra karşı ilerlerken, önümüzde kaskatı duran bu kiliseye ve Aziz Barnabas’a selam etmek istiyorum. Yaklaştıkça, şapel daha da büyüyor gözümde. İlk yaptığım sabırsızlıkla penceresinden içeri bakmak oluyor. Tek bir kubbenin hakim olduğu bu küçük merkezî planlı şapel, kuş sesleriyle yankılanıyor. İçini süsleyecek, kutsal ruhu temsil eden kuş figürlü fresklere veya mozaiklere gerek yok; çünkü o kuşlar zaten burada yaşıyor. Şapelin içine girdiğimde, başımı döndüren kuşların uçuşlarından aklımı alabildiğim bir anda, aşağıya doğru inen karanlık merdiveni fark ediyorum. Salamis’ten bir gece öğrencilerinin kaçırıp, göğsünde Matta İncilinin bir kopyası ile gömdükleri Barnabas’ın cesedinin yaklaşık 432 yıl sonra bulunduğu mağara, işte burası... Aşağıya doğru inerken, nem ve toprak kokusu baskınlaşıyor; eskiliği çağrıştırıyor. Mezara ulaştığımda ise, mum ışıklarının aydınlattığı bu mağarada, zaman algısının istersem tamamen kaybolabileceğini hissediyorum. İçinde yaşadığınız yüzyıla ait hiçbir şey gözünüze çarpmadığında, kendinizi tarihte istediğiniz zaman dilimine yerleştirebilirsiniz. En heyecan verici an ise, buna kendinizi inandırabildiğinizi hissettiğinizde başlar. Mağaradaki nem ve toprak koku-

sunu solurken, Barnabas’ın buraya gizlice indirildiği o geceye veya Anthemios’un rüyasını izleyerek geldiği ana dönebilirsiniz. Eğer bu anı bölecek bir kalabalık veya turist kafilesi yoksa, hiç acele etmeden, mağarada bir süre kalıp, bu atmosferi yaşamayı deneyin. Aziz Barnabas’ın öyküsü Hıristiyanlığın ilk yıllarında Yahudi bir ailenin oğlu olarak Kıbrıs’ta dünyaya gelen Yusuf, eğitim için Kudüs’e gittiği gençlik yıllarında, belki de İsa çarmıha gerilmeden önce, Hıristiyanlık öğretisi ile tanışır. Kimi kaynaklar onun İsa tarafından çok sevildiğini ve özel olarak misyoner faaliyetler için görevlendirildiğini iddia ederken, bazı kaynaklara göre şahsen İsa ile hiç tanışmamış ama 12 Havari ile birebir temas içinde olmuştur. Bu nedenle, İsa’ya en yakın 70 havari grubunda anılır. Hıristiyanlığa geçerek topraklarını satıp Kilise’ye bağışlayan Yusuf’a, “vaiz” veya “yüreklendirme, teselli oğlu” anlamına gelen “Barnabas” adı verilir. Barnabas, kuzeni John Mark ve Paulus ile birlikte Hıristiyanlığı anlatmak ve yaymak için Antiochia, Tarsus, Perge, Derbe gibi birçok kenti gezer. Kudüs’teki kıtlık zamanında da Antiochia’dan topladığı bağışları öğrencileri ile birlikte Kudüs’e getirir. Paulus’un misyoner faaliyetlerine Anadolu’da devam etmek için ayrılması üzerine, Barnabas ve kuzeni John Mark, Kıbrıs’a döner. Barnabas’ın bundan sonraki yaşamı ve faaliyetleri hakkında çok fazla bilgi yoktur. 61 yılında Paulus Roma’da esir düştüğünde, John Mark’ın da yardımcısı olarak

yanında bulunmasından, Barnabas’ın o yıllarda ölmüş olduğu tahmin edilmektedir. Salamis’te taşlanarak öldürülen Barnabas, ölüm günü olarak da kabul edilen 11 Haziran’da anılmaktadır. Bizans dönemi boyunca, her 11 Hazıran’da Aya Sofya yakınındaki St.Peter Kilisesi’nde ayinler düzenlenmekteydi. Barnabas, kimi kaynaklarca da bağımsız Kıbrıs Ortodoks Kilisesi’nin kurucusu olarak anılmaktadır. Kutukutupense Barnabas İncili’nin gizemi Müslümanlığın, değişmediğini savunduğu ve tanıdığı tek İncil olan Barnabas İncili, yüzyıllardır tartışmalı olmaya devam etmekte. Kimi çevreler, Kıbrıslı Barnabas’ın İsa’dan öğrendiklerini ve duyduklarını bir kitapta topladığını savunuyor. Barnabas İncili, 325 yılına kadar İskenderiye kiliselerinde kabul görmüş. Hıristiyanlığın genel hatlarının çizildiği ve hâlâ gizemini koruyan binlerce kararın alındığı tarihî İznik konsüllerinden birinde ise, bu İncilin geçersizleştirildiği öne sürülmüş. Bu konsüllerde alınan karar gereği Kilise’nin resmî İncilleri olarak Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri seçilmiş ve geri kalan bütün İnciller’in okunması ve elde bulundurulması yasaklanmıştı. Şüphesiz buna Barnabas İncili de dahildi. Kilise’nin hâlâ tanımadığı ve farklı kökenlere ait Barnabas adlı başka biri tarafından yazıldığını savunduğu metinde, İsa’nın tanrı olarak değil, bir insan olarak anıldığı ve tüm eksik ve belirsizlikleri ortadan kaldıracak yeni bir son peygamberin geleceğini haber verdiği bilinmektedir.


23

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Podyumlar› çok seviyorum… Burcu Erol

6 Haberi: 2


24

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Magazin

Kıbrıs’ta ikinci kez doğdum Ziynet Sali, Kıbrıs’ta doğmuş, Londra’da büyümüş ve İstanbul’da ünlü olmuş bir pop müzik sanatçısı. Kıbrıs’la bağını hiçbir zaman koparmayan Sali, “Bir tarafım Kıbrıs’ta nefes alıyor”, diyecek kadar Kıbrıs tutkunu. iynet Sali, son zamanlarda Türkiye’de adını duyuran pop müzik sanatçılarından biri. Kıbrıslı olan genç popçunun müziği Yunanistan’da da liste başı olacak kadar seviliyor. Müziğinin bu denli sevilmesinde kuşkusuz iki ayrı kültürü bir potada eritmesi yatıyor. O da bunun bilincinde olacak ki, “Hedefim, Anna Vissi gibi iki ayrı ülkede çok dinlenen bir sanatçı olmak,” diyor. Tatil için gittiği Kıbrıs’ta yaşadığı küçük bir rastlantıyla profesyonel müzik hayatına atılan Sali, “Ben Kıbrıs’ta adeta ikinci kez doğdum,” diyor.

Z

Kıbrıs’ta doğmuşsunuz ama savaş döneminde ailenizle birlikte Londra’ya göç ediyorsunuz. Daha sonra yeniden Kıbrıs’a yerleşiyorsunuz. Son yıllarda da İstanbul’da yaşıyorsunuz... “Nerelisiniz?” sorusuna cevap vermekte zorlandığınız oluyor mu? Kesinlikle hayır! Ben her zaman kendimi Kıbrıslı hissettim. Ama bu sürekli gidiş gelişlere uyum sağlamak hiç kolay olmadı. Kıbrıs’a döndüğümde 7 yaşındaydım. Ortaokula Kıbrıs’ta başladım. O dönem anneme çok isyan ettiğimi hatırlıyorum. Londra’dan sonra Kıbrıs’a adapte olmakta çok zorlanmıştım. Babam bizimle dönmemiş, bir yıl kadar orda kalmıştı. Londra’yı çok özlüyordum ve sürekli anneme Londra’ya dönmek için baskı yapıyordum. Yani ortama çok kolay alışamadım. Kıbrıs’ı çok sevmeme rağmen, Kıbrıs’ta bir yaşam düşünemiyordum. Çünkü Kıbrıs’taki yaşam bana çok durağan geliyordu. Ama çok geçmeden Girne’ye alıştım. Beni buraya

25

Magazin

Ziynet Sali:

Aykut Aykanat

NORTH CYPRUS UK MART 2010

bağlayacak pek çok şeyin filizlendiğini gördüm içimde. Şimdi müzik yaşamımdan dolayı İstanbul’da yaşasam da bir tarafım Kıbrıs’ta nefes alıp veriyor. MÜZİĞE OKUL KOROSUNDA BAŞLADIM Müzik yaşamınız Kıbrıs’ta başladı. Nasıl oldu, o günleri biraz anlatır mısınız? Şu an müzik yapan birçok kişinin yaşadığı şeyi ben de yaşadım. Yani müzikle tanışmam ve bir anlamda flört etmem okul korolarında yer almaya başladığım günlere dek uzanıyor. 23 Nisan gösterilerinde, 19 Mayıslar’da şarkı söylerdim. Kıbrıs’ta sadece okuldaki arkadaşlarım, öğretmenlerim tarafından değil, ailem tarafından da beğenilen bir sestim. Geleneksel günlerimiz vardı, Kıbrıs’taki asma bahçelerinin altında uzun masalar kurulur, bahçelerde mangallar yakılır ve ben şarkı söylemeye başlardım. Hatırlıyorum da, 10 yaşından beri ailemin assolistiyim. Aile üyeleri ve aile dostlarımızın isteklerini tek tek yerine getirmeye çalışırdım. En çok hangi şarkıyı söylemenizi isterlerdi? Daha çok sanat müziği. “Nihansın Dideden”, “Bülbülüm Altın Kafeste” gibi şarkılar. Peki, profesyonel müzik yaşamına geçiş nasıl oldu? Bahçelerdeki konserlerim sürerken (gülüşmeler) bir baktım çay günlerinde de söylemeye başlamışım. Tabii artık 10 yaşında değilim. İşte o çay günlerinde beni dinleyen büyüklerim, konservatuvara gitmem konusunda tembihler vermeye başladı. Yani o kişiler tarafından konserva-

tuvara yönlendirildim. Daha sonra konservatuvar sınavlarını araştırdım ve sınavlara girdim. İstanbul Teknik Üniversitesini denedim, ilk yıl olmadı. Çünkü müzik bilgim yetersizdi. Kıbrıs Devlet Bakanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Şefi, Aydın Dikmen’in verdiği 1 yıllık eğitimle konservatuvarı kazandım. Aynı zamanda Klasik Türk Müziği korosunun en küçük solistiydim. Sonra İstanbul günleri başladı... Nasıl hatırlıyorsunuz o günleri? Okula gittiğim ilk dönem Kredi Yurtlar Kurumu’nun Vezneciler Kız Yurdu’nda kaldım. Yurt günleri çok güzeldi ama zordu orada yaşamak. Sonra üç arkadaşımla birlikte eve çıktım. Yaz tatillerinde Fenerbahçe’deki İstanbul Yelken Kulübü’nde şarkı söylemeye başladık. Bu şekilde hem harçlığımız çıkıyordu, hem de sahne deneyimi kazanıyorduk. HER İKİ TOPLUM DA ACI ÇEKTİ Bugüne dönersek, en dikkatimi çeken şey müziğinizin birçok kültürden besleniyor oluşu. İçinde Rum ve Yunan ezgileri de var. Birbaşka deyişle, müziğiniz “politize” olmamış! Annem Rum köyünde yaşayan bir göçmendi. Kamyonlara binip nasıl geldiğini, ne acılar çektiğini hep anlatırdı. Ama benim içimde bir düşmanlık oluşmadı. Dahası ailemde de bir düşmanlık havası olmadı hiç. Ben kavgayı sevmiyorum. İki kişi arasında ya da ülkeler arasında olsun, hep iyi ilişkilerden yanayım. Annemden, anneannemden o dönem yaşadıkları mağduri-

yetleri dinledim ama Rum tarafından mağdur olanları da biliyorum. Tarihten habersiz değilim, sonuçta neler yaşandığının farkındayım. Karşı taraf da olumsuz şeyler yaşadı. Özetle her iki toplum da çok acı çekti. Bu yüzden bir daha bunları yaşamamak için düşmanlık beslememek gerekir. Bu bakış açısı müziğinize nasıl yansıdı? Yedi yaşında Kıbrıs’a gittiğimde televizyonda tek bir Türk kanalı çıkıyordu: TRT. O da siyah-beyaz. Ama Rum kanalları çok fazlaydı ve Rum solistlerin şarkıları yayımlanırdı hep. Onları çok dinledim. Rum müziğinden bir şekilde etkilendim. Lise dönemimde ise Türk şarkıcıları dinlediğimi hatırlıyorum. İlhan İrem, Cem Karaca, sonraki dönemde Sertab Erener... Bir de içimizde her daim var olan Münir Nurettin Selçuklar, Haci Faik Beyler... Yani müziğimi birçok kültür etkiledi. Bu yüzden olmalı, hem KKTC’deki hem de Rum kesimindeki radyolar müziğinizi çalıyor. Müzik kariyerimin başından beri Yunan müziğine de repertuvarımda yer vermeye çalıştım. İki toplumun kültürlerinin iç içe geçmesi hem coğrafi yakınlık hem de uzun süre birlikte yaşamamızla ilgili. Her iki coğrafyanın sanatçılarının da ortak yaratılan bu değere sırt çevirmesine imkân yok. Ben de bu yüzden Yunan şarkılarını daha iyi okuyabilmek için Yunanca ders aldım. Bana ders veren hocam kısa bir süre sonra şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü Yunan şarkılarını bir Yunanlı gibi okuyordum.

Zaten çok geçmeden şarkılarım Yunanistan’da ve Rum kesiminde çalınmaya başlayınca, anladım ki bu sesi her iki toplum da seviyor. Repertuvarımda Türkiye’den şarkıların yanı sıra Yunanca şarkıların da olması benim için gurur verici. Hedefim Anna Vissi gibi olmak. Konservatuvara girdiğinizde hedefiniz müzik öğretmeni olmaktı. Peki ya şimdi? Şu an bulunduğunuz noktadan memnun musunuz? Ben hırslı bir insanım ama bu kötü anlamda bir hırs değil. Daha iyisini yapmak, daha iyi yorumlamak gibi. Bu açıdan sık sık kendimi eleştiririm. Açıkçası şu anda geldiğim noktadan memnun değilim. Yani yaptıklarımdan memnunum ama bunun karşılığını almış değilim henüz. Zamanla üretimimin daha iyi değerlendirileceğini ve hak ettiğim yere ulaşacağımı zannediyorum. KIBRIS’IN HER METREKARESİNİ GÖRÜN Kıbrıs’a geldiğinizde müziğinizle ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz? Çok olumlu... Özellikle

“Amman Kuzum” çok ses getiren bir parça oldu. Kıbrıslılar birbirlerine “Amman kuzum” diye hitap ederler. Belki de o yüzden o parçam çok beğenildi (gülüşmeler). Şarkının Yunancası da çok tuttu. Bazen Yunanca söylememi istiyorlar. Birçok kez “Amman Kuzum”un melodisini cep telefonlarında duydum. İlginçtir, bu şarkı Yunanistan’da da çok dinleniyor; hatta orada yapılan bir belgeselde dünyada en iyi Yunanca müzik yapan 10 kişiden biri olarak seçildim. Peki, Kıbrıs’a hangi sıklıkla gidersiniz? Türkiye’den veya başka yerlerden Kıbrıs’a gideceklere ne yapmalarını önerirsiniz? Çok sık gidemiyorum maalesef. Ayda bir defa ya da iki haftada bir. Ailem orada yaşıyor. Hem onları hem de Ada’yı özlüyorum. Kıbrıs’a gidenler muhakkak Kıbrıs Mutfağı’yla tanışsınlar. Kabak çiçeği dolması, Lalangi, Molohiya, Bumbar ve Kolokas’ı muhakkak tatsınlar. Bunun dışında Ada zaten küçük bir yer, ama her tarafı eşsiz. O yüzden Kıbrıs’a gidin ve Kıbrıs’ın her metrekaresini görün derim.

KIBRIS TATİLİ HAYATINI DEĞİŞTİRDİ 1999 yılında konservatuvardan dördüncülük derecesiyle mezun olan Ziynet Sali, öğrencilik yıllarında birçok müzikhol ve eğlence yerinde sahne alarak tecrübe kazanmaya başlar. İşte tam bu sıralarda bir arkadaşının aracılığı ile zamanın popüler müzik yapım şirketi Dost Müzik’le tanışır. Bu şirkette bir yıl süre ile müzik sektörüyle ilgili muhtelif çalışmalarda bulunan Sali, tatil için gittiği Kıbrıs’ta, radyolarda çalınan “A PA-PA” isimli Yunanca şarkıyı kaydederek, dönüşte şirket yetkililerine dinletir. Bu onun yaşamını da değiştirir. Çünkü şirket kendisine bir single yapmaya karar verir. Sali o günden bu güne tam üç albüme imza attı. Ziynet Sali’nin ‘Ba Ba’, ‘Amman Kuzum’ ve ‘Mor Yıllar’ adlı üç albümü bulunmakta.


24

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Magazin

Kıbrıs’ta ikinci kez doğdum Ziynet Sali, Kıbrıs’ta doğmuş, Londra’da büyümüş ve İstanbul’da ünlü olmuş bir pop müzik sanatçısı. Kıbrıs’la bağını hiçbir zaman koparmayan Sali, “Bir tarafım Kıbrıs’ta nefes alıyor”, diyecek kadar Kıbrıs tutkunu. iynet Sali, son zamanlarda Türkiye’de adını duyuran pop müzik sanatçılarından biri. Kıbrıslı olan genç popçunun müziği Yunanistan’da da liste başı olacak kadar seviliyor. Müziğinin bu denli sevilmesinde kuşkusuz iki ayrı kültürü bir potada eritmesi yatıyor. O da bunun bilincinde olacak ki, “Hedefim, Anna Vissi gibi iki ayrı ülkede çok dinlenen bir sanatçı olmak,” diyor. Tatil için gittiği Kıbrıs’ta yaşadığı küçük bir rastlantıyla profesyonel müzik hayatına atılan Sali, “Ben Kıbrıs’ta adeta ikinci kez doğdum,” diyor.

Z

Kıbrıs’ta doğmuşsunuz ama savaş döneminde ailenizle birlikte Londra’ya göç ediyorsunuz. Daha sonra yeniden Kıbrıs’a yerleşiyorsunuz. Son yıllarda da İstanbul’da yaşıyorsunuz... “Nerelisiniz?” sorusuna cevap vermekte zorlandığınız oluyor mu? Kesinlikle hayır! Ben her zaman kendimi Kıbrıslı hissettim. Ama bu sürekli gidiş gelişlere uyum sağlamak hiç kolay olmadı. Kıbrıs’a döndüğümde 7 yaşındaydım. Ortaokula Kıbrıs’ta başladım. O dönem anneme çok isyan ettiğimi hatırlıyorum. Londra’dan sonra Kıbrıs’a adapte olmakta çok zorlanmıştım. Babam bizimle dönmemiş, bir yıl kadar orda kalmıştı. Londra’yı çok özlüyordum ve sürekli anneme Londra’ya dönmek için baskı yapıyordum. Yani ortama çok kolay alışamadım. Kıbrıs’ı çok sevmeme rağmen, Kıbrıs’ta bir yaşam düşünemiyordum. Çünkü Kıbrıs’taki yaşam bana çok durağan geliyordu. Ama çok geçmeden Girne’ye alıştım. Beni buraya

25

Magazin

Ziynet Sali:

Aykut Aykanat

NORTH CYPRUS UK MART 2010

bağlayacak pek çok şeyin filizlendiğini gördüm içimde. Şimdi müzik yaşamımdan dolayı İstanbul’da yaşasam da bir tarafım Kıbrıs’ta nefes alıp veriyor. MÜZİĞE OKUL KOROSUNDA BAŞLADIM Müzik yaşamınız Kıbrıs’ta başladı. Nasıl oldu, o günleri biraz anlatır mısınız? Şu an müzik yapan birçok kişinin yaşadığı şeyi ben de yaşadım. Yani müzikle tanışmam ve bir anlamda flört etmem okul korolarında yer almaya başladığım günlere dek uzanıyor. 23 Nisan gösterilerinde, 19 Mayıslar’da şarkı söylerdim. Kıbrıs’ta sadece okuldaki arkadaşlarım, öğretmenlerim tarafından değil, ailem tarafından da beğenilen bir sestim. Geleneksel günlerimiz vardı, Kıbrıs’taki asma bahçelerinin altında uzun masalar kurulur, bahçelerde mangallar yakılır ve ben şarkı söylemeye başlardım. Hatırlıyorum da, 10 yaşından beri ailemin assolistiyim. Aile üyeleri ve aile dostlarımızın isteklerini tek tek yerine getirmeye çalışırdım. En çok hangi şarkıyı söylemenizi isterlerdi? Daha çok sanat müziği. “Nihansın Dideden”, “Bülbülüm Altın Kafeste” gibi şarkılar. Peki, profesyonel müzik yaşamına geçiş nasıl oldu? Bahçelerdeki konserlerim sürerken (gülüşmeler) bir baktım çay günlerinde de söylemeye başlamışım. Tabii artık 10 yaşında değilim. İşte o çay günlerinde beni dinleyen büyüklerim, konservatuvara gitmem konusunda tembihler vermeye başladı. Yani o kişiler tarafından konserva-

tuvara yönlendirildim. Daha sonra konservatuvar sınavlarını araştırdım ve sınavlara girdim. İstanbul Teknik Üniversitesini denedim, ilk yıl olmadı. Çünkü müzik bilgim yetersizdi. Kıbrıs Devlet Bakanlığı Klasik Türk Müziği Korosu Şefi, Aydın Dikmen’in verdiği 1 yıllık eğitimle konservatuvarı kazandım. Aynı zamanda Klasik Türk Müziği korosunun en küçük solistiydim. Sonra İstanbul günleri başladı... Nasıl hatırlıyorsunuz o günleri? Okula gittiğim ilk dönem Kredi Yurtlar Kurumu’nun Vezneciler Kız Yurdu’nda kaldım. Yurt günleri çok güzeldi ama zordu orada yaşamak. Sonra üç arkadaşımla birlikte eve çıktım. Yaz tatillerinde Fenerbahçe’deki İstanbul Yelken Kulübü’nde şarkı söylemeye başladık. Bu şekilde hem harçlığımız çıkıyordu, hem de sahne deneyimi kazanıyorduk. HER İKİ TOPLUM DA ACI ÇEKTİ Bugüne dönersek, en dikkatimi çeken şey müziğinizin birçok kültürden besleniyor oluşu. İçinde Rum ve Yunan ezgileri de var. Birbaşka deyişle, müziğiniz “politize” olmamış! Annem Rum köyünde yaşayan bir göçmendi. Kamyonlara binip nasıl geldiğini, ne acılar çektiğini hep anlatırdı. Ama benim içimde bir düşmanlık oluşmadı. Dahası ailemde de bir düşmanlık havası olmadı hiç. Ben kavgayı sevmiyorum. İki kişi arasında ya da ülkeler arasında olsun, hep iyi ilişkilerden yanayım. Annemden, anneannemden o dönem yaşadıkları mağduri-

yetleri dinledim ama Rum tarafından mağdur olanları da biliyorum. Tarihten habersiz değilim, sonuçta neler yaşandığının farkındayım. Karşı taraf da olumsuz şeyler yaşadı. Özetle her iki toplum da çok acı çekti. Bu yüzden bir daha bunları yaşamamak için düşmanlık beslememek gerekir. Bu bakış açısı müziğinize nasıl yansıdı? Yedi yaşında Kıbrıs’a gittiğimde televizyonda tek bir Türk kanalı çıkıyordu: TRT. O da siyah-beyaz. Ama Rum kanalları çok fazlaydı ve Rum solistlerin şarkıları yayımlanırdı hep. Onları çok dinledim. Rum müziğinden bir şekilde etkilendim. Lise dönemimde ise Türk şarkıcıları dinlediğimi hatırlıyorum. İlhan İrem, Cem Karaca, sonraki dönemde Sertab Erener... Bir de içimizde her daim var olan Münir Nurettin Selçuklar, Haci Faik Beyler... Yani müziğimi birçok kültür etkiledi. Bu yüzden olmalı, hem KKTC’deki hem de Rum kesimindeki radyolar müziğinizi çalıyor. Müzik kariyerimin başından beri Yunan müziğine de repertuvarımda yer vermeye çalıştım. İki toplumun kültürlerinin iç içe geçmesi hem coğrafi yakınlık hem de uzun süre birlikte yaşamamızla ilgili. Her iki coğrafyanın sanatçılarının da ortak yaratılan bu değere sırt çevirmesine imkân yok. Ben de bu yüzden Yunan şarkılarını daha iyi okuyabilmek için Yunanca ders aldım. Bana ders veren hocam kısa bir süre sonra şaşkınlığını gizleyemedi. Çünkü Yunan şarkılarını bir Yunanlı gibi okuyordum.

Zaten çok geçmeden şarkılarım Yunanistan’da ve Rum kesiminde çalınmaya başlayınca, anladım ki bu sesi her iki toplum da seviyor. Repertuvarımda Türkiye’den şarkıların yanı sıra Yunanca şarkıların da olması benim için gurur verici. Hedefim Anna Vissi gibi olmak. Konservatuvara girdiğinizde hedefiniz müzik öğretmeni olmaktı. Peki ya şimdi? Şu an bulunduğunuz noktadan memnun musunuz? Ben hırslı bir insanım ama bu kötü anlamda bir hırs değil. Daha iyisini yapmak, daha iyi yorumlamak gibi. Bu açıdan sık sık kendimi eleştiririm. Açıkçası şu anda geldiğim noktadan memnun değilim. Yani yaptıklarımdan memnunum ama bunun karşılığını almış değilim henüz. Zamanla üretimimin daha iyi değerlendirileceğini ve hak ettiğim yere ulaşacağımı zannediyorum. KIBRIS’IN HER METREKARESİNİ GÖRÜN Kıbrıs’a geldiğinizde müziğinizle ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz? Çok olumlu... Özellikle

“Amman Kuzum” çok ses getiren bir parça oldu. Kıbrıslılar birbirlerine “Amman kuzum” diye hitap ederler. Belki de o yüzden o parçam çok beğenildi (gülüşmeler). Şarkının Yunancası da çok tuttu. Bazen Yunanca söylememi istiyorlar. Birçok kez “Amman Kuzum”un melodisini cep telefonlarında duydum. İlginçtir, bu şarkı Yunanistan’da da çok dinleniyor; hatta orada yapılan bir belgeselde dünyada en iyi Yunanca müzik yapan 10 kişiden biri olarak seçildim. Peki, Kıbrıs’a hangi sıklıkla gidersiniz? Türkiye’den veya başka yerlerden Kıbrıs’a gideceklere ne yapmalarını önerirsiniz? Çok sık gidemiyorum maalesef. Ayda bir defa ya da iki haftada bir. Ailem orada yaşıyor. Hem onları hem de Ada’yı özlüyorum. Kıbrıs’a gidenler muhakkak Kıbrıs Mutfağı’yla tanışsınlar. Kabak çiçeği dolması, Lalangi, Molohiya, Bumbar ve Kolokas’ı muhakkak tatsınlar. Bunun dışında Ada zaten küçük bir yer, ama her tarafı eşsiz. O yüzden Kıbrıs’a gidin ve Kıbrıs’ın her metrekaresini görün derim.

KIBRIS TATİLİ HAYATINI DEĞİŞTİRDİ 1999 yılında konservatuvardan dördüncülük derecesiyle mezun olan Ziynet Sali, öğrencilik yıllarında birçok müzikhol ve eğlence yerinde sahne alarak tecrübe kazanmaya başlar. İşte tam bu sıralarda bir arkadaşının aracılığı ile zamanın popüler müzik yapım şirketi Dost Müzik’le tanışır. Bu şirkette bir yıl süre ile müzik sektörüyle ilgili muhtelif çalışmalarda bulunan Sali, tatil için gittiği Kıbrıs’ta, radyolarda çalınan “A PA-PA” isimli Yunanca şarkıyı kaydederek, dönüşte şirket yetkililerine dinletir. Bu onun yaşamını da değiştirir. Çünkü şirket kendisine bir single yapmaya karar verir. Sali o günden bu güne tam üç albüme imza attı. Ziynet Sali’nin ‘Ba Ba’, ‘Amman Kuzum’ ve ‘Mor Yıllar’ adlı üç albümü bulunmakta.


26

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Podyumları çok seviyorum…

Burcu Erol

smi Burcu Erol…8 Agustos 1991 tarihinde Eskişehir’de dünyaya geldi… Burcu, Eşkişehir’de doğdu, 9 yaşına kadar Bursa’da yaşadı… Türkiye serüveni 9 yaşına kadar sürdü… 2000 yılında ailesiyle birlikte Kıbrıs’a yerleşen Burcu, Ortaokul’un ardından Güzellik Uzmanlığı üzerine eğitim aldı. Burcu’nun podyumla tanışması daha 16 – 17 yaşlarında iken başlar. Mankenliğe Pınar Ataman Manken Ajansı’nda başlayan Burcu, daha sonra Olgan Mustafa ile tanışarak Zarina Manken Ajansı’nda mankenliğe devam eder. Zarina Manken Ajansı’nda 17 mankenle birlikte bir aile oluşturduklarını kaydeden güzel manken, arkadaşlarıyla zaman geçirmeyi çok sevdiği-

İ

ni ve onları kendinden bir parça olarak gördüğünü ifade etti. Podyumlar “benim olmazsa olamazımdır” diyen güzel manken, boş zamanlarında ata binmeyi çok seviyor… Bu tutkusu daha 14 yaşlarında iken başlar… Ve o günden beri de atın sırtından hiç inmedi… Hafta sonlarını at sporuna ayıran Burcu, ayni zamanda müzik, dans ve sinema tutkunu… Burcu ile Kıbrıs’ın turizm kenti Girne’nin en güzel otellerinden biri olan Malpas Otel’in bahçesi, havuz başı ve odalarında gerçekleştirdiğimiz çekimlerde kamera karşısında oldukça rahattı. Aslan burcundan olan güzel manken, burcunun en büyük özelliklerinden biri olan “Lider olmak” özelliğini taşıyan bir yapıya sahip.

Fotoğraflar: Zorlu Cezaroğlu


NORTH CYPRUS UK MART 2010

27


28

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Magazin

Meral Eroğlu, konserin ardından Babutsa Grubu’nu birer buket çiçek ve plaketle ödüllendirdi.

Ulusal Birlik Partisi Mağusa Milletvekili Afet Özcafer okul arkadaşı Soner’i oğlu ile birlikte kuliste ziyaret etti.

Kıbrıs Sigorta Genel Müdürü Uğur Kiraz, Ekonomi ve Enerji Bakanlık Müdürü Onursal Bozkurt ve çalışma arkadaşları.

Kıbrıslı sanatçılardan “Güzelyurt aşbakan Dr. Derviş Eroğlu’nun eşi Meral Eroğlu’nun himayelerinde Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu Koordinatörlüğünde başlatılan “Güzelyurt Seninleyiz” isimli yardım kampanyası çerçevesinde geçtimiz hafta Lefkoşa’da bir yardım kon-

B

seri düzenlendi. Lefkoşa Atatürk Spor Salonu’nda gerçekleşen konserde sanat yaşamlarını KKTC dışında sürdüren Kıbrıslı Türk sanatçılar Ziynet Sali ve Babutsa Grubu’nun sahne aldığı konsere ilgi büyüktü. “Güzelyurt Seninleyiz” kampanyası çerçevesinde

düzenlenen konseri, UBP Genel Başkanı ve Başbakan Dr. Derviş Eroğlu ile eşi Meral Eroğlu’nun yanı sıra KKTC Meclis Başkanı Hasan Bozer, Turizm, Çevre ve Kültür Bakanı Ersan Saner, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy, İçişleri ve Yerel

Yönetimler Bakanı İlkay Kamil, Sağlık Bakanı Ahmet Kaşif, Eğitim , Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Türkay Tokel, Maliye Bakanı Ersin Tatar ve çok sayıda milletvekili, belediye başkanları, bürokrat ve

siyaset adamı da izledi. Sunuculuğunu Şaziye Serteş ve Aydın Türksever’in üstlendiği yardım amaçlı konser, Lefkoşa Atatürk Spor Salonu’nda saat 20.00’de, yerel sanatçılarımızdan Çağrı’nın sahneye çıkmasıyla başladı. Çağrı’nın ardından ise

yoğun tezahüratlar altında bu kez Grup Babutsa sahneye çıktı. Babutsa “Güzelim”le sahnedeydi Ayhan Başkal imzasını taşıyan ve kendilerini şöhrete ulaştıran “Yanayım Yanayım” şarkısıyla


29

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Magazin

Turizm, Çevre ve Kültür Bakanı Ersan Saner ile Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Hasan Taçoy, konseri birlikte izledi.

Konserin ardından Babutsa hayranları grup üyeleriyle hatıra resmi çektirdiler.

Ziynet Sali sahne aldığı gecede birara sahneden inip protokolun yanında şarkılarına devam etti.

Konseri izleyenler, Babutsa, Ziynet ve Çağrı’ya tüm şarkılarında eşlik ettiler.

Babutsa’nın “Güzelim” isimli klibinde oynayan Ayça, danslarıyla izleyenleri büyüledi.

Çağrı

Seninleyiz” kampanyasına destek Atatürk Spor Salonu’nu büyük bir coşkuya boğan Grup Babutsa, kendi albümlerindeki şarkılar kadar günün sevilen şarkılarına da repertuarlarında yer verdi. Başarılı sahne performansı ile büyük beğeni toplayan Babutsa, “Güzelim” isimli şarkılarının klibinde dans

eden Ayça ile birlikte sahne aldı. Kıvrak dansları ve düzgün fizigiyle göz kamaştıran Ayça, izleyenlerden tam not aldı. Güzelyurt sel felaketi nedeniyle düzenlenen geceye katılan Babutsa Grubu adına bir konuşma yapan Soner, grup olarak her zaman KKTC halkının

yanında olduklarını kaydederek, desteklerinin her zaman süreceğini söyledi. Ziynet harikaydı Rumca ve Yunanca şarkılarla Türkiye müzik piyasasında çok özel bir yere sahip olan Ziynet Sali ise konserin son sanatçısı oldu.

Son dönemlerde sık sık trasıyla sahne alan genç ülkemizdeki değişik mekan- sanatçı, kendi albümündeki larda konserler veren eserler yanında Türk Sanat Ziynet Sali, Güzelyurtlu sel Müziği’nin seçme eserlerimağduru vatandaşlar için ne de proğramında yer seve seve sahne aldığını verdi. söyledi ve en güzel şarkılarını, salondaki dinleyicileri Meral Eroğlu’ndan kadar Güzelyurt halkı için sanatçılara teşekkür de seslendirdi. Özel orkes“Güzelyurt Seninleyiz”

kampanyası çerçevesinde düzenlenen konserde bir konuşma yapan Meral Eroğlu, konsere destek veren Ziynet Sali, Babutsa Grubu ve Çağrı’ya teşekkür etti. Konsere katılan sanatçıları birer çiçek ve plaketle ödüllendiren Eroğlu, duygulu anlar yaşadı.


30

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Londra Gezi

Fleet Street’te cinayet, edebiyat ve efsane

engin bir tarihi içinde barındıran Fleet Street, bir seferde birçok anlama birden geliyor. Adı İngiliz basınıyla özdeşleşen cadde, İngiltere’deki dört döner kiliseden biri olan ve ‘Da Vinci Şifresi’ filmiyle ilgi odağı haline gelen Temple Church’ün de mekânı. Müdavimleri arasında Shakespeare, Ben Jonson, Samuel Johnson, Charles Dickens ve Mark Twain gibi birbirinden çarpıcı isimlerin buluğundu ünlü taverna ve cafe’lerin sosyal hayata girdiği ilk yer aynı zamanda. Fleet Street, adını bir yer altı nehri olan Hampstead Heath’ten doğup Blackfriars Bridge’den Thames’e dökülen Fleet Nehri’nden alıyor. Eski Lonra ile Westminster kentini birleştiren yol, Fleet Street’in temelini oluşurmuş. Fleet Street’in uzunluğu, kentin 14. yüzyılda ne kadar genişlediğinin de kanıtı. Caddenin doğu ucu, Londra’nın ortaçağ surlarının yer aldığı noktayı işaret ediyor. Caddenin güneyinde

Z

ise, Tapınak olarak bilinen ve daha sonra Tapınak Şövalyeleri’nin himayesine geçen binalar bulunuyor. Yayıncıların diyarı Fleet Street’in yayıncılıkla özdeşleştirilmesi, matbaa makinesini İngiltere’ye getiren William Caxton’ın çırağı Wynkyn de Worde, basımevini Westminster Abbey’den buraya taşıyınca başlamış. Cadde, bu olaydan kısa bir süre sonra, edebiyatla ilgilenen birçok önemli şahsiyetin uğrak yeri olmuş. Esasen St.Paul Katedrali ve Blackfriars Manastırının yakınlığı nedeniyle birçok mücellit ve benzeri hizmet veren dükkan bu caddeyi çok öncden mekan seçmiş olsa gerek. Çevrede yerleşik hukuk firmalarının da basım ihtiyacını arttırmasıyla, basımevleri ve yayıncıların sayısı caddede hızla artmış. 1702 yılının Mart ayında ise, dünyanın ilk günlük gazetesi olan The Daily Courant, bu caddedeki bir atölyede basılmış. Fleet

Street’in Londra’nın merkezine ve haber kaynaklarına çok yakın olması da, burasını gazeteciler için ideal bir yer yapıyordu. Zira Fleet Street 20. yüzyılın sonlarına kadar Londra’daki yayıncılığın merkezi olmayı sürdürdü. Ancak 1985 yılında, Sun ve Times gazelerinin yayıncısı olan News International, merkez bürolarını Wapping’e taşıdı. Bu yer değişikliği kararında, yeni teknolojilerin gelişmesi ve gazetelerin daha hızlı basılıyor olması da etkili olmuştu. Fleet Street’teki diğer gazete büroları da yavaş yavaş taşınınca, civardaki matbaalar da terkedildi. Fakat kimi gazeteler hâlâ buradaki ofislerini sembolik nedenlerle açık tutuyordu. Fleet Street’teki son basın ofisi olan Reuters de 2005 yılında buradan ayrıldı. Bugün her ne kadar gazete ofisleri buradan taşınmış olsa da, Fleet Street dünyanın dört bir yanındaki gazetecilik öğrencileri için adeta bir hac mekânı olmayı sürdürüyor.

Ünlü İngiliz mimar Christopher Wren’in inşa ettiği St Bride’s Kilisesi, hala basımcılar ve gazetecilerin sembolik kilisesi olmayı sürdürüyor. Ünlü gazetecilerin anma törenleri hala bu kilisede yapılıyor. Kilisenin duvarlarında ise çoğu gazetecinin anısına plaketler bulunuyor. Fleet Street’in batı ucunda yeralan El Vino şarap evi, hala gazeteci ve avukatların uğrak mekanı. Tapınak Şövalyeleri’nin merkezi Geçtiğimiz yıllarda Dan Brown’un çok satan kitabı Da Vinci Şifresi sayesinde yeniden popüler hale gelen Tapınak Şövalyeleri’nin, Londra’da çok önemli bir karargâhı bulunuyordu. İngiltere’deki dört döner kiliseden biri olan The Temple Church, 1185 yılında Tapınak Şövalyeleri tarafından kurulmuştu. Hristiyanlığın gizemli Kutsal Kase’sinin koruyucuları olarak ünlenen ve Avrupa’dan Filistin’deki Kutsal Topraklar’a giden yolun güvenliği sağlamakla görevlendirilen

Tapınakçılar, kendi kiliselerini, Kudüs’teki Church of Holy Sepulchre gibi yuvarlak planlı inşaa ediyorlardı. Fleet Street’teki The Temple Church’ün önemi, Ortaçağ’da oldukça etkin bir karargâh olmasından kaynaklanıyordu. İngiltere’de hayli etkin bir rolü olan kilisenin başının, parlamentoda oturma yetkisi bile vardı. Kilise ve kompleksi, krallar ve Papa’nın varisleri tarafından ikametgâh olarak kullanılıyordu. Ayrıca Tapınakçılar tarikatı, Kral’ın mal varlıklarına el koyma tehditi karşısında, soylular için bir çeşit ilkel banka olarak da işlev görüyordu. Tapınakçıların bu özerkliği ve zenginliği, birçok tarihçi tarafından onların tarih sahnesinden silinmesinin de birinci sebebi olarak görülüyor. Caretta dergisi okurları için, Tapınakçılarla ilgili şu ilginç bilgiyi de vermeyi unutmayalım. 12. yüzyılın sonlarında Tapınak Şövalyeleri, Kıbrıs adasını İngiltere Kralı I. Richard’dan satın almış ve

adayı, finansal hizmetlerinin üssü haline getirmişti. 1307 yılında Tapınak Şövalyeleri’nin lağvedilmesinin ardından, Kral II. Edward, Temple Church’ü kraliyet servetine kattı. Daha sonra tapınak Knights Hospitaller’lara verildi ve onlar da burayı iki hukuk fakültesine kiraladı. Bu fakültelerden biri daha önce şövalyeler tarafından kullanılan tapınağa yerleşti; diğeri ise rahiplerin kullandığı bölüme geçti. Kilise ise, bu iki fakülte tarafından


31

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Londra Gezi ortaklaşa kullanıldı. Kilise, 1666 yılında çıkan Büyük Londra Yangını’ndan yara almadan kurtuldu. Ancak Christopher Wren öncülüğünde düzenlenen kapsamlı tamiratta, iç kısımlarında büyük değişiklikler yapıldı. Prens Henry’nin odası Fleet Street’te, Büyük Londra Yangını’ndan kurtulabilen nadir yapılardan biri, Tapınak’ın giriş kapısının üzerinde yükselen ahşap binadır. Bu bina, 17. yüzyılın başında meyhane olarak inşa edilmişti. Binanın birinci katında, Jakoben oyma tavan işlemeciliğinin Londra’daki nadir örneklerinden birini sergileyen Prens Henry’nin odası bulunuyor. 1610 yılında henüz 16 yaşında iken Galler Prensi ilan edilmesinin ardından kısa bir süre sonra tifodan ölen

1.James’in oğlu Prens Henry için hazırlandığı düşünülen odanın her tarafı Galler Prensi sembolik süsleri ile donatılmıştır. Prens Henry yaşasaydı, ne 1.Charles ne de sivil savaş olmayacaktı İngiltere tarihinde. Şairlerin buluşma noktası Fleet Street, tarihin sadece bir döneminde değil, yüzyıllar boyunca edebiyat camiasının odak noktası oldu. Fleet Street’in sokaklarında, birçok büyük üstâdın ayak izleri durur. Shakespeare, Ben Jonson, Samuel Pepys, Daniel Defoe, John Dryden, Charles Dickens, Alexander Pope, William Butler Yeats ve Oscar Wilde, ilk akla gelen isimler olarak sıralanabilir. İngiliz romanının öncülerinden Samuel Richardson, daha yazarlık kariyeri başlamadan önce, Fleet Street’te bir matbaacı idi. Graham Greene, 20. yüzyılların başında Fleet Street’in kaldırımlarını bir yardımcı editör olarak arşınlamıştı. Ben Jonson’ın kurduğu ve Londra’nın ilk edebi topluluk-

larından biri olan The Apollo Club, 16. yüzyılın ortalarında, 2 numaralı binada bulunan Devil’s Tavern’de biraraya gelirdi. Devil’s Tavern, ne yazık ki Büyük Londra Yangını’nda tamamen kül oldu. Ben Jonson, ortağı William Shakespeare ile, 37 numarada bulunan ve 1829 yılında talihsiz şekilde yıkılan Mitre Tavern’in de işletmecisiydi. Fleet Street’in kaldırımlarını sıkça arşınlayan bir diğer ünlü yazar ise T.S.Eliot idi. Ünlü yazar, sanat eleştirmeni olan arkadaşları Herbert Read ve Bloomsbury Poetry Bookshop’tan Harold Monro’yla buluşmak için 22 Numaraya Ye Old Cock Tavern’a gelirdi. Yazdığı günlükle ünlenen İngiliz siyaset adamı ve denizci Samuel Pepys, 190 numaradaki

Cocke Taverne’de içkisini yudumlamakla kalmaz, şarkı söylemek için sahneye de çıkardı. Ünlü pub’ın müdavimleri arasında, ilk İngilizce sözlüğün yazarı Dr. Johnson; Oliver Twist ve David Copperfield romanlarıyla tanınan Charles Dickens ve şair Alfred Lord Tennyson da bulunuyordu. 1887 yılında yıkılan pub, daha sonra caddenin hemen karşısına yeniden inşa edildi. Samuel Pepys, sıradışı saati ile caddede sohbet konusu olan St Dunstan-in-the-West Kilisesindeki vaazların da müdavimiydi. Kilisenin papazı, ünlü soyut şair John Donne’du. St Dunstan-in-the-West Kilisesindeki saat, Londra’nın, dakikaları kadranında gösteren ilk saatidir. İncil’i Yunanca’dan İngilizce’ye çeviren William Tyndale de dua etmek için bu kiliseyi seçmişti. Fleet Street’teki birçok kilise gibi, St Dunstan’ın bahçesinde de zamanında birçok basım atölyesi vardı. John Milton’ın epik şiiri ‘Kaybedilmiş Cennet’

(Paradise Lost) de tam bu noktada basılmıştı. I. Elizabeth’in kentteki tek heykeli, 1568 yılında kilisenin levazım odasının girişine konmuştu. Buyrun traşa... “Bayanlar baylar, korkarım ki birazdan duyacaklarınız iştahınızı kesecek. Ama ne derler, gerçek her zaman acıdır ve şunu da belirtmem gerekir ki, Bayan Lovett, etli böreklerini gerçek insan etinden yapmaktadır.” Eğer 1785 yılında Fleet Street’te bir berber arıyor olsaydınız, gideceğiniz adres, 186 numara olurdu. Ama muhtemelen Daily Courant gazetesinde okuduğunuz hunhar cinayetin ürkütücü haberini anımsar ve berber dükkanına girmeye asla cesaret edemezdiniz. Zira

söz konusu haber, aynen şöyleydi: “Genç bir beyefendi, berber kıyafeti içindeki bir adamla konuşurken görüldükten sonra, gırtlağı kesilmiş vaziyette bulundu.” Bu cinayet haberi, kısa zamanda, berber sandalyesinde oturan Sweeney Todd’un kurbanlarını, boğazları bir usturayla kesilmiş halde resmeden bir şehir efsanesine dönüştü. Todd, genellikle varlıklı olan müşterilerini öncelikle berber koltuğuna oturtuyor, ve onları traş ederken aniden çektiği bir kolun harekete geçirdiği mekanizma sayesinde, zavallı varlıklı müşteri, sertçe zemin kata düşüyordu. Boynu veya kafatası kırılan “müşteri” ölüme terkediliyor ve bir süre sonra Sweeney Todd, onları “temizliyordu”: yani hem traş ediyor, hem de parça-

lara bölerek ortadan kaldırıyordu. Peki, parçalanan ceseti ne mi yapıyordu? Aşığı pastaneci Bayan Lovett, cesetlerin ortadan kaldırılmasında ona yardımcı oluyordu. “Devir kötü’ydü ve Bayan Lovett’in et alacak kadar parası yoktu. O da, cesetleri etli böreklerine malzeme yapıyor, hiçbirşeyden habersiz müşterilerine satıyordu. Todd’un St. Dunstan kilisesinin bitişiğinde bulunan 186 numaradaki berber dükkanı, Bayan Lovett’in börek dükkanına gizli bir alt geçitle bağlıydı. İngiliz kültürünün kalbi Fleet Street, İngiliz kültürünü meydana getiren, küçük veya büyük birçok öğeyle çevrili. Ülkeye ilk baskı makinesini getiren Caxton’un matbaa

makinesi, dev bir gazete ve kitap endüstrisi yaratmak için çırakları tarafından buraya getirilmişti. İlk günlük gazete, bu caddede basıldı. Bugün bile eserlerini okumaktan büyük bir zevk duyduğumuz birçok şair ve yazar, Fleet Street boyunca uzanan meyhane, pub ve kahvehanelerde eğlendi. Milton’un ‘Kayıp Cennet’i ve Tyndale’in İncil’i gibi, İngiliz Edebiyatının çığır açan birçok eseri burada basıldı. Pepys, bu caddede bir aşağı bir yukarı yürüyerek, gördüğü her şeyi, 17. yüzyıl Londra’sında gündelik hayat hakkında bildiğimiz birçok şeyin temel kaynağı olan günlüğüne kaydetti... Fleet Street boyunca yürümek, İngiltere kültür tarihinde sıradışı bir yolculuğa çıkmak demek.


32

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber Yaz› Dizisi 4

Kısırlık (İnfertilite) K ısırlık(infertilite);çiftlerin en az 1 yıl süreyle istemelerine rağmen çocuk sahibi olamamalarıdır. Kısırlık, kadın veya erkeğin veya herikisinin üreme sistemi ile ilgili bir sağlık sorunudur. Kısırlığa neden olan faktörler nelerdir? • Seksüel geçişli hastalık • Kadın üreme organlarında geçirilmiş enfeksiyon hikayesi (Bir kez geçirildiğinde %1-15 kadın infertil olabiliyor) • Testislerde ve sperm kanallarında geçirilmiş enfeksiyon hikayesi • Erkekler için geçirilmiş kabakulak hikayesi • Yeme bozukluğu • Kadınlarda düzensiz adet görme veya hiç görmeme • Endometriozis (Rahim içini döşeyen kılıfın rahim dışında bir yere sıçraması) • Rahmin doğumsal anomalileri • Kronik hastalık (diyabet) • İleri yaş, sigara, alkol veya uyuşturucu bağımlılı

İnseminasyon (Aşılama) Aşılama, laboratuvar ortamında yıkanıp uygun şekilde hazırlanan baba adayına ait spermlerin doğrudan anne rahmine yerleştirilmesi işlemidir. Spermin anne rahmine ulaşmasındaki aksaklık durumlarında veya sperm sayısı düşük olan hastalarda uygulanabilir. Mikro Enjeksiyon (ICSI) Yardımcı üreme teknikleri konusunda gelinen son noktadır. Her bir yumurtanın döllenmesi için tek bir sperm yettiği için sperm sayısı çok düşük olan çiftler için yeni bir çözüm olmuştur. Sürekli gelişen tekniklerdeki bu son nokta sadece 1 tane sperm için bile gebelik şansı doğurmuştur. Nasıl yapılır? Baba adayından alınan sperm, bir iğne yardımıyla, anneden alınan olgun yumurtanın içine enjekte edilir. Bu işlemde sperm yumurtanın içine bırakıldığı için döllenme

oranı daha yüksektir.. Kimlere mikroenjeksiyon uygulanır? Aşılama ve tüpbebek(ivf) yöntemiyle gebe kalamayan çiftlerde uygulanır. Sperm sayısı çok düşük veya sperlerde şekil bozuklukları olan hastalarda diğer yöntemlerin kullanılması başarı sağlayamayacağı için mikroenjeksiyon işlemi yapılmalıdır. North Cyprus UK ve Cyprus IVF Centre işbirliğiyle “Tüp Bebek” konusunda hazırlamış olduğumuz yazı dizimiz son bulmuştur.

‹letişim bilgilerimiz Tel: +90 392 366 32 17 Tel: +90 392 366 32 22 Tel: +90 392 366 42 82 Fax: +90 392 366 32 18 GSM: +90 533 868 26 79 Mustafa Kemal Bulvar› (Mağusa Yaşam Hastanesi) Gazimağusa /K.K.T.C


NORTH CYPRUS UK MART 2010

33


34

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Sanat

Bir Kıbrıs geleneği: Sesta üzyıllar boyunca Kıbrıs adasından gelip geçen çeşitli kavim ve uygarlıklar, doğanın cilvelerine karşı durabilmek amacıyla, ellerine geçen her türlü malzemeyi değerlendirdiler. İşte bu düşünceyle ortaya çıkan çeşitli ürünler, zaman içerisinde bir halk sanatı haline geldi ve ülkenin önemli hediyelik eşyalarından birini oluşturdu. Özellikle Kıbrıslı Türk kadınının, boş zamanlarını değerlendirirken, hayal gücü ve göz nurunu katarak oluşturduğu özgün motiflerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ve sele, sesta, paneri, sini,

Y

sofra gibi adlarla tanımlanan sap örgülerine, yerel olarak kalem örücülüğü deniyor. Buğday tanelerini taşıyan başakların değerlendirilmesinden sonra ortada kalan saplar, boylarına göre sınıflandırdıktan sonra, kök boya veyakumaş boyalarıyla renklendirilip kurumaya bırakılır. Daha sonra kolay biçimlendirmeyi sağlamak amacıyla ıslatılan ve sürekli olarak nemli bezlere sarılı tutulan kalemler, “biz” denilen çelik bir şiş yardımıyla dolgu malzemesi olan kuru ot üzerine örülür. Sesta yapımında kullanılan kalemlerin “ciberunda”

denilen özel bir buğday türünün sapları olması tercih edilir. Günümüzde en iyi sestalar Serdarlı’da yapılıyor. Köyün hanımları, bir araya gelerek bir yandan sohbet ederlerken, bir yandan da sesta örüyorlar. Hafifliği, nem tutmaması, dekoratif özelliği ve boş zaman değerlendirme amacına hizmeti nedeniyle bir zamanlar evlerimizin işlevsel eşyalarını oluşturan sestalar, günümüzde yalnızca turistlerin ve geleneksel dekorasyon meraklılarının ilgisini çekiyor. İşleyenin zevkine ve alışkanlığına göre değişen motiflerin ilginç isimleri var: Çarkıfelek, süpürge, enginar, papatya, elmas küpe, tavuskuşu, kuş yuvası, karanfil saksısı, mekik, kevgir, uçkur, kelebek, hurma, verev, çift verev, merdiven, servi, incir, keçi izi, karpuzlu lamba, güneş,gülümdanlık, kartal bu isimlerin bazı-

ları.. . Kullanım amacına ve yerine göre kalem örgüleri, birçok işleve sahip olabiliyor. Bunların en önemlileri: Düz sini, kazan kapağı, kapaklı ekmeklik, çamaşırlık, yemek sofrası, tarhana yada ev makarnası (erişte) kurut-

ma tablası, fırına gidecek ve fırından çıkmış hamur işleri için taşıma aracı, ayakkabılık, köfün, dikiş sepeti, düğme kutusu. İşi biten sesta duvardaki çiviye asılarak hem ayak altından kaldırılır, hem de dekoratif bir süs haline

gelir. Zengin halk kültürü mirasımızın önemli parçalarından birini oluşturan sestanın yapımıyla ilgili kurslar, Lefkoşa’da bulunan Halk Sanatları Enstitüsünde düzenleniyor. Aynı merkezden özgün sesta örneklerisatın almak da mümkün.


35

NORTH CYPRUS UK MART 2010

KAZA DAVALARI’nda Uzman Kuruluş

Kaza mı yaptınız?

hemen bizi arayınız farkımızı göreceksiniz!

Had an accident let us take over

We take the pain out of making a claim

020 8884 2525 7 Fairfield Road, Edmonton, London N18 2QP enquiries@universalclaims.co.uk www.universalclaims.co.uk


36

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Karpaz, ‘eko-turizm’e hazır ünyanın birçok ülkesi, küresel ısınma, sanayileşme, doğanın bilinçsizce tahrip edilmesi gibi sorunlarla cebelleşirken, toprak, hava ve su, büyük bir hızla kirleniyor. Özellikle de Avrupa kıtasında imara açılmamış alan bulmak gerçekten zor. Kıyı şeritlerinin bir bölümü sanayi tesislerinin ve şehirlerin atıklarıyla kirlenirken, geriye kalan plajlar da devasa turizm tesisleriyle dolduruluyor. Sıra sıra dizilen yazlık evler ve oteller, tüm kumsalları kaplıyor. Sahiller yavaş yavaş betonlaşmaya teslim olurken, tatili sadece eğlence değil, huzurla da özdeşleştiren insanlar için rahat edecekle-

D

ri yerler bulmak gitgide zorlaşıyor. Oysa Kıbrıs adasının İskenderiye Körfezine doğru uzanan sivri ucu, yani Karpaz Yarımadası, el değmemiş doğası, tertemiz havası ve berrak deniziyle büyüleyiciğini bugün bile korumayı başarıyor. Karpaz, sadece Kıbrıs adasının değil, Doğu Akdeniz bölgesinin de en bakir plajlarına sahip. Bu plajlardan en meşhur olanı, kuşkusuz Altın Kumsal. Rivayete göre güzellik tanrıçası Afrodit’in de doğduğu yer olan Altın Kumsal, Karpaz’ın ünlenmesinde en önemli etkenlerden biri. Kilometrelerce uzunluktaki incecik altın sarısı kumdan oluşan bu plaj, el değmemiş

doğası ve huzurlu bir sukünet sunan ortamı ile Akdeniz’deki Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının yumurtlamak için tercih ettikleri nadir kumsallardan biri. Karpaz’ın bir diğer sembolü de, sadece Kıbrısta yaşayan ve bölgenin adıyla anılan bir eşek türü. Karpaz eşekleri, sürüler halinde yabani olarak yaşıyor ve bölgede serbestçe dolaşıyor. Baharın gelişiyle birlikte yemyeşil bir görünüme bürünen Karpaz yarımadası, sarı papatyalar ve kırmızı gelincik çiçekleriyle bir renk cümbüşüne dönüşüyor. Nisan ayından itibaren deniz sezonunu açan Karpaz, Kıbrıslılara ve var-

lığından haberdar az sayıdaki yabancı turiste kasım ayına kadar hizmet veriyor. Karpaz, 1974’ten sonra Güney Kıbrıs’a göç etmeyip yaşamını burada sürdürmeyi tercih eden Rumlar’a da ev sahipliği yapıyor. Zira Kıbrıs adasındaki az sayıdaki iki toplumlu yerleşim yerinden biri burası. Aziz Andreas efsanesi Karpaz burnunun en uç noktasında, en önemli hristiyan azizlerinden biri olan Apostolos Andreas (St. Andrew) adına inşa edilmis bir de manastır var. Efsaneye göre, Aziz Andreas uzun bir gemi yolculuğunda susuzluktan ve hastalıktan kırılan gemi

mürettabatına kılavuzluk eder ve geminin bu burunun kayalık bir bölgesinde demir atmasını sağlar. Aziz Andreas, tatlı su bulmanın neredeyse imkansız olduğu bu kayalıklarda, elindeki değneği yere vurur ve yerden tatlı su fışkırmaya başlar. Bu suyu içen mürettebatın tüm hastalıkları iyileşir, gözleri görmeyen birinin de gözleri açılır. O gün bu gündür buradaki çeşmeden akan suyun çeşitli hastalıklara iyi geldiği söylenir. Her yıl dini bayramlarda Güney Kıbrıs’tan otobüslerle buraya gelen yüzlerce Rum, bu manastırda ibadet eder ve bu çeşmeden su içer. Apostolos Andreas Manastırı ve bu çeşmeden

akan su, sadece Rumlar tarafından değil, adadaki Türkler tarafından da kutsal kabul edilir. Manastırın ziyaretçileri, şifalı olduğuna inandıkları bu suyu bidonlara doldurarak evlerine götürür. Çocuğu olmayanlar, bebek şeklinde hazırladıkları mumları kilisede yakarak adak adayıp dilek tutarlar... Doğayla barışık bir turizm İşte böyle zenginlikler içinde bir yarımada Karpaz. Ancak bölge, uzun zamandır bir ikilem içinde yaşıyor. Böylesine güzel bir doğanın, daha çok insana hizmet vermesi gerekiyor. Daha çok insana hizmete vermek ise ancak turizm tesislerinin


37

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

artmasıyla mümkün. Turizm tesislerinin artması ise, paradoksal bir biçimde bölgenin betonlaşmasına ve dolayısıyla bu huzurlu kimliğini yitirmesine yol açabilir. İşte tam da bu noktada, Ekonomi ve Turizm Bakanlığı’nın hazırladığı Eko Turizm projesi devreye giriyor. Bu proje, Karpaz’ı turizme açarken, bölgenin doğal güzelliğini ve el değmemiş yapısını da korumayı öngörüyor. Proje kapsamında mevcut tesisler yenilenirken, tamamen doğaya uyumlu şekilde yapılacak yeni tesisler sayesinde burada daha çok insana, daha iyi şartlarda konaklama imkânı sağlanacak. Böylece hem

Karpaz korunmuş olacak, hem de bu güzelliklerden daha fazla insan faydalanabilecek. Köy pansiyonculuğu Karpaz pansiyonculuk projesi adı altında ele alınan ve 18 pansiyonu kapsayan proje, bölgenin yatak kapasitesini artırarak talebin karşılanmasını sağlayacak. Ayrıca, bölgenin tanıtımı da yapılacak. Proje kapsamında 10 adet yeni pansiyon yapılırken, mevcut sekiz eski bina da restore edilecek. Beş adet eski Kıbrıs evinin özgün mimarilerine sadık kalınarak restore edilmesi ve 24 yatak kapasiteli bir turistik konaklama tesisine

dönüştürülmesi ile gerçekleştirilen ilk proje, sağladığı başarı sayesinde bölgede ilgi yaratarak başka projelerin de gelişmesine öncü oluyor. Özellikle Karpaz Arch House’ın başarısını gözönünde bulunduran Turizm Planlama Dairesi, eko ve agro turizm kapsamında hem Karpaz bölgesindeki yatak ihtiyacını karşılamak, hem de bölge halkına kendi işlerini kurma fırsatı yaratmak adına köy pansiyonculuğuna yönelik yeni bir projeyi hayata geçiriyor. Ekonomik, huzurlu ve çevreye saygılı Bakanlık, Karpaz Bölgesinde 17 ayrı yerleşim

biriminde ev pansiyonculuğunun belirli bir teşvik programı kapsamında geliştirilmesi için bir çalışma başlattı. Tamamı tarihsel mimarilere sahip olan bu pansiyonlar, toplamda 180 yatak kapasitesine sahip. Bu pansiyonlara ek olarak, bölge turizmine yan hizmet verecek birçok restoran ve cafe açılması da planlanıyor. Başvuruları onaylanan tüm işletmeciler, Türkiye’de geniş kapsamlı kurslara gönderildi. Bu kurslarda pansiyon işletmeciliği, restorancılık ve turizm rehberliği üzerine dersler alarak, verecekleri hizmetin en iyi düzeyde olması sağlandı. Kurs bitiminden sonra ise

yine Türkiye’de düzenlenecek olan uygulama testlerine tâbi olan işletmeciler, artık müşterilerine her türlü hizmeti eksiksiz olarak sunabilecek durumda. Böylelikle bu bölgeyi ziyarete gelen turistler, mükemmel doğanın tadını çıkarırken, iyi bir hizmet de alabiliyor. Tabii en önemlisi oldukça ekonomik, huzurlu ve çevreye saygılı bir tatil yapabiliyorlar. Uçsuz sahillerde at ile gezmek... Doğanın saflığını hâlâ koruduğu Karpaz bölgesinde, bölgenin Turizm birliği olan EKO1 derneği de çeşitli hizmetler vermeye hazırlanıyor. Derneğin doğa orga-

nizasyonları, kesinlikle kaçırılmaması gereken özel hizmetler. Göç kuşlarının ada üzerinde son uçuşlarını gözlemlemek, yürüyüş turları ile eşsiz noktalara ulaşmak veya kilometreler uzunluğundaki sahillerde ata binmenin tadına varmak bu hizmetlerden sadece birkaçı. Dünya üzerinde çok nadir rastlayabileceğiniz ve türü tehlike altında olan Caretta Caretta’ların yumurtlmamalarını izleme şansı da, yine bu bölgede mevcut. Kısacası Karpaz, 2010 yaz sezonunda sizi yeni çehresiyle ağırlamak için hazır. Tatil planlarınızı yaparken Akdeniz’in bu cennet köşesini mutlaka hesaba katın...


38

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Nazar boncuğu Kuzey Kıbrıs’te nereye giderseniz gidin karşınıza çıkar nazar boncukları. Taksilerin aynasına, restoranların kapısına; evlerin duvarlarına asılır. Uzun lafın kısası, kötü ruhları kovduğuna inanılan bu dekoratif aksesuar, Kıbrıslıtürklerin gündelik hayatında büyük bir rol üstlenir. Peki hem oldukça şık görünen, hem de büyük bir manevi değeri bulunan bu renkli taşların kökeninin nereden geldiğini öğrenmek istemez misiniz? Mavinin uğuru İnsanları kötü gözlerden koruduğuna inanılan nazar boncukları genellikle mavi renk ağırlıklı olsalar da, birçok farklı renkte yapılabilir. Ama nazar boncuklarının en önemli özelliği, göz şeklinde olmalarıdır. Zira Anadolu’da yaşayan halklar, kem gözlerin, nefret ve haset dolu bakışlar uğursuzluk, hastalık ve kötü şans getirdiğine inanırmış. Tüm bu kötü duygu ve düşüncelerin insanlardan insanlara bakışlar aracalığıyla geçtiğini düşünürlermiş. İşte bu sebeple, kem gözleri kovmak için göze benzeyen boncuklar yapmışlar. Zaten Anadolu’da, göze aynı zamanda boncuk da denir. Bu bağlamda bakıl-

dığında kişinin dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü iyi ve kötü düşüncelerin ilk çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan, kötü gözlerden korunmak amacıyla emici özelliği olduğuna inanılan mavi renkli taşlar eskiden beri kullanılagelmiştir. Bu renkli taşlar, son halini çeşit çeşit nazar boncukları olarak almıştır. Şu an gerek inanç, gerek

gelenek, gerekse de süs eşyası olarak pek çok kişi nazar boncuğunu günlük yaşantısında çok sık kullandığı yerlerde bulundurmaktadır. Bundan yüzyıllar önce Anadolu’dan yola çıkıp Kıbrıs adasına gelen halklar, beraberlerinde kendi kültürlerini, adetlerini ve göreneklerini de getirmişler. Tabii bu adetlerden birisi de, nazar boncuğu olmuş.


NORTH CYPRUS UK MART 2010

39


40

NORTH CYPRUS UK MART 2010


41

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Gerçek İtalyan ‘caffé-bar’ı espressamente illy şimdi Girne’de! erçek İtalyan cafe kültürünü yaşatan espressamente illy, Kıbrıs’taki ilk şubesini Girne’de açtı. Uzun yıllar Londra’da yaşayan ve KKTC’ye yerleşen TPS Şirketler Grubu sahibi Mustafa Pit tarafından hizmete açılan espressamente illy, sadece mükemmel bir espresso içebileceğiniz bir yer değil, dinlenebileceğiniz, birbirinden lezzetli yemekleri tadabileceğiniz ve gerçek İtalyan kültürünü günün her saati yaşayabileceğiniz bir caffébar. Daha önce İstanbul’daki şubeleriyle kahve tutkunlarının favorisi haline gelen espressamente illy, lezzetli yiyecekleri, ferah, şık ve rahat atmosferiyle mükemmel bir kahve molası için Girne’nin uğrak notkası olmaya aday. espressamente illy’nin geniş kahve menüsünde, geleneksel espresso ve Türk kahvesinin yanı sıra, Trieste’deki illy Università del Caffè’nin (illy Kahve Üniversitesi) usta

G

baristaları tarafından espressamente illy için yaratılan pek çok yenilikçi kahve de yer alıyor. Focaccia, ciabatta ve piadina gibi özel İtalyan ekmekleriyle yapılan rozbifli, hellimli, antrikotlu sandviçleri menünün favorilerinden. espressamente illy‘nin oldukça iddialı tatlı menüsü de Tiramisu ve Panna Cotta gibi İtalyan mutfağının sevilen tatlıları ile dikkat çekiyor. espressamente illy‘de günlük olarak üretilen cheesecake, elmalı tarçınlı kek ve muzlu cevizli kek gibi eşsiz lezzetler tatlı severlerin beğenisine sunuluyor. espressamente illy hakkında İtalya’da günlük bir ritüel ve sosyal hayatin canlı bir merkezi olan kahve barları; baristalar favori kahvelerini hazırlarken, kahve severlerin rahatlayacakları ve sosyalleşebilecekleri bir mekanlar olarak dikkat çekiyor. Şimdi İtalyan cafe kültürü, İtalya’nın dışında da illy’nin üstün kalitesi ile espressamente illy’de yaşanabiliyor. Kahve

barının sadece kahve içmek için bir yer olmadığına inanan İtalyan geleneğine bağlı kalarak 2003’te kurulan espressamente illy, İtalyan stili kahve barı kavramını uluslararası

pazara sunmayı hedefliyor. Avustralya, Belçika, Fransa, Almanya, Hong Kong, Macaristan, İtalya, Japonya, Malezya, Güney Afrika, İngiltere, A.B.D ve son olarak

da ülkemizde olmak üzere, espressamente illy, 5 kıtada, 32 ülkede, 300’den fazla noktada hizmet veriyor. Kahve severler espressamente illy’de ayrıca illy’nin yenilikçi

espresso makineleri, sınırlı sayıda üretilen Art Collection kahve fincanları, özel kahve yapımı aksesuarları ve diğer kahve ürünlerini bulabiliyorlar. illycaffè hakkında 1933’de İtalya Trieste’de Francesco Illy tarafından kurulan illycaffè, dokuz ayrı bölgede yetiştirilen %100 Arabica çekirdeklerinden oluşan kahve harmanı ile tüm dünyada aynı tutarlı tat ile kahve severlere gerçek İtalyan kahve tecrübesini yaşatıyor. Günümüzde 140 ülkede, 50.000’in üzerinde restoran ve barda, her gün 6 milyon fincan illy espresso satılıyor. illycaffè icin espresso’nun zevkini artırmak ve geliştirmek ayrı bir tutku olmasının yanı sıra, güzellik, sanat, kültür ve bilimin buluştuğu bir keyifli ve lezzetli ritüel. espressamente illy: Naci Talat Cad. No:19/2, Girne, +90 392 444 45 59 (illy) Her gün 08.30–01.00 arası açık


42

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Haber

Humus Çorbası

ıbrıs Mutfağı’nda Arap etkisini belirleyen yemekler arasında, humus ve humus çorbası da yer almaktadır. Genel olarak bilindiği üzere humus; kaynatılmış nohudun ezilmesi, buna tahin, sarımsak, zeytinyağı, limon ve süsleyici olarak kırmızı biber, summak ve maydanozun belli ölçülerde katılma-

K

sıyla yapılan lezzetli bir aldık. Kubilay Aşık ailemezedir. Nohut kaynatılırsinden devraldığı bu mesleken elde edilen suyun biraz ği 20 yıldan beri İskele’de fazla oranda kullanılması, kendi adını taşımakta olan içine kızarmış ekmek ve bir- “Kubilay’ın Yeri”nde sürdürkaç tane zeytin ilavesiyle mektedir. İster inanın, ister humus çorbası yapılır. inanmayın… Kıbrıs’ta Bu sayımızda sizlerle pay“Humus Çorbası” dendimi laşmak istediğimiz “Humus ilk akla gelen mekanlardan Çorbası” tarifini 35 yıldan bir tanesi de Kubilay’ın beri bu mesleği sürdürmekyeridir. Kubilay’ın Yeri’ne te olan Kubilay Aşık’tan Kıbrıs’ın dört bir yanından

humus çorbası içmeye gidenler olduğu gibi, bu mekan, Londra’dan Kıbrıs’a tatile gidenlerinde değişmez adresi oldu. İşte Kubilay’ın Humus Çorbası tarifi: Kullanılan Malzeme: Nohut, Tahin, Limon Suyu, Sarımsak, Kimyon, Tuz,

Summak, Kırmızı biber, Ekmek, Maydanoz ve Halep Yağı. Yapılışı: Bir diş sarımsak, bir süs biber ve biraz tuz, çukur bir kab içerisinde hep birlite ezilir. İçerisine tahin, limon suyu ilave edilerek karıştırılır. Çukur bir tabağa tüp şeklinde doğranmış ekmek konur. Bunun üzeri-

ne haşlanmış nohutu ve yapmış olduğumuz açılmış tahini dökeriz. İsteğe bağlı olarak baharatlar ve maydanoz konup, onun üzerinden de ısınmış halep yağını gezdiririz. Afiyet olsun. Adres: Kubilay’ın Yeri – İskele / Tel: +90 392 371 3397


NORTH CYPRUS UK MART 2010

43


44

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Köylerimiz Yazı Dizisi 7

Tüm olumsuzluklara rağmen Doğancı yemyeşil... Doğancı hala çalışıyor, üretmeye çalışıyor...

Doğancı Köyü Serhat İncirli ıbrıslı bir köy... Hem de Lüzinyanlardan beri... Osmanlı ve Venedik döneminden önceleri de var olan bir köy... Köydeki en önemli yollarından birinin adı mı? “Devrim Caddesi!”... Sanırım bu kadar yeter... Elye’deyiz... Ya da Doğancı’da... Köylülerin bir çoğu Doğancı adını hiç kullanmıyor ama resmi adı bu...

K

Elye ya da Elia, “zeytinlik” anlamına geliyormuş... Köyde hala zeytin çok ama bir zamanlar bu köyde daha çok zeytin varmış... Doğancı köyü, Güzelyurt – Lefke yolu üzerinde, Gaziveren ve Yeşilyurt köyleri arasından Güney’e, Trodos’lara doğru dönüldüğü zaman ulaşılan büyük bir köyümüz... Köyü ziyaretimize kadınların el sanatları öğrendiği köy kadın kursunu gezerek

başlıyoruz... Bir birinden güzel el işleri göz kamaştırıyor... Sonra Cuma namazına giden 75 yaşındaki Osman Ulaşan’la sohbetimiz sürüyor. Osman Ulaşan, 10 yıl Shell petrol şirketi adına Afrika’da Nijerya’da çalışmış.. Atlantik Okyanusu’nda yıkanmış olmakla övünüyor... Çok kısa açıklıyor ülke genelinde var olup da Doğancı’yı da vuran sorunu: İşsizlik; sular bitti, rençberlik öldü! Her şey memura kaldı! Gazi Güney’le sohbet ediyoruz... 23 yaşında ve büyükbaş hayvancılıkla uğraşıyor. Bu konuda önemli yatırımlar yapmışlar. Süt elde etmek için sistem kurmuşlar... “Yem, süte göre çok pahalı”

diyerek başlıyor söze ve devam ediyor: Türkiye’den gelen balalar çok pahalı oldu. Sular azaldı. Yeşil ot yok. Çayır yok. Böyle giderse, sadece çok büyükler ayakta kalabilecek. Güçsüz olanlar battıkça batacak. Boğulacağız.

İnanıyorum ki yakında sütü de alamayacaklar. Süt şu anda az. Ama bazı mevsim çoğalıyor. Ben elimizde kalacağı inancındayım. Hellim bile artık Türkiye’den geliyor... Yerli üreticinin halini düşünebiliyor musunuz?” Bereket versin bu yıl yağmur yağdı da bu dönem-


45

NORTH CYPRUS UK MART 2010

Köylerimiz Bu sayfa Boğaz Hotel’in katkılarıyla hazırlanmıştır Hayvancılıkla uğraşan 23 yaşındaki Gazi Güney’e göre ülkede köylü için ayakta kalan hiç bir iş kalmadı...

Doğancı’yı çevreleyen Derevasyon Projesi, 1980’li yıllarda yapıldı. Sözde bölgedeki derelerden toplanan suyu Güzelyurt Barajı’na taşıyacaktı. Hiç işe yaramadı. Atıl duruyor...

Gürsel Ersav tır şoförüydü... “Önce narenciye, sonra patates taşıyorduk, hani, nerede şimdi?” diye soruyor...

Bin 300 nüfuslu Elye’de, 930 seçmen var... Köyde, Lüzinyanlar’dan kalma bir kilse kalıntısı ve bir de su sarnıcı var.

Muhtar Ali Çölaşan çok kırgın ve de kızgın... Belediyenin köye hizmet getirebileceğine köylülerin inanmadığını ve amacın vergilendirme olduğunu vurguluyor...

Doğancılı üreticiler, hem kızgın hem de kırgın... ama şakacı, esprili tavırlarından, konukseverlikten ve yüzlerindeki gülümsemeden vazgeçmiyorlar.

de hepimizin yüzü gülecek. Ve Gürsel Ersav... Uzun yıllar tır şoförlüğü yapmış... “Tırcılık öldü” diyor ve ekliyor: “Önce narenciye bitti. Narenciye taşımacılığı sıfırlandı. Patates taşırdık artık o da yok. Bala taşırdık, o da kalmadı. Tırları öyle çürümeye bıraktık, satamıyoruz da.. Eski işim olan motosiklet tamirciliğine döndüm. Ama köy yerinde bu iş de yürümüyor. Uyalanıyoruz sadece. Evlenmek istiyoruz... Para yok, iş az...” Bir gençle konuşuyoruz... Lise öğrencisi. İsmini ve fotoğrafını yayınlamıyoruz... Çok ama çok ilginç şeyler söylüyor... Kendisinden dinleyelim: “Arkadaşlarımızın çoğuna babaları harçlık verir. Kimse bu harçlıklarını okulda birşeyler yemek ya da içmek için harcamaz. Vallahi biriktirirler. Diyeceksiniz ki ne güzel bir nesil; para biriktiriyor. Yok olan öyle değil. Biriktirirler parayı ki bet ofislere gitsinler...”

Doğancı’da da gençler işsiz... Bir köylüye göre, “çaresiz ve de umutsuz!”... Köyde bet ofis açılmış ama daha sonra kapatmışlar... Yine de gençlik yakın köylerdeki bet ofislerde zaman öldürmekten ve daha da batağa gömülmekten vazgeçmemiş. Traktörü üzerinde tarlaya giderken yanımızda duran bir çiftçi, “Memleket memura kaldı, devletten maaş alıyorsanız, sorun yok” deyip geçiyor... Ve muhtarla sohbete başlıyoruz... Tipik bir Elyeli... Nüktedan... Adı – Soyadı: Ali Çölaşan... Söylemek istediğini şaka yaparak söyleyebiliyor. Kırmadan anlatabiliyor.. Ama kızgın. Köylüsü adına kızgın... Ağıllar, mandralar hala köyün içinde... Bu konuda köy dışında yer ayrılmış ama alt yapısı yapılmamış. “düşünce iyiydi ama icraat yok” diyor muhtar ve anlatıyor: “İcraat yok. Sürekli şov yapıyorlar... Gazetelerde şov izliyoruz. Ampül getirmişler şov. Görevleri olan

şeyleri yapıyorlar, gazetelerde şov... Televizyonlarda şov... Öte yandan işsizlik ortalığı kavuruyor. Gençler bet ofislerden çıkmıyor. Köyde temel geçim kaynağı olan hayvancılık ve tarım tamamen bitmiş durumda. Her iki sektör iflas etti. CTP – ÖRP hükümeti hayvancılığın ve tarımın başını kesti. İdam etti. Nasıl ki bir mandrada kuzuların çobana direnme şansı yok; nasıl ki kuzuyu tuttuğu gibi satar; bu hükümet Elye köylüsünü aynen öyle yaptı ve belediyeye sattı. Neymiş efendim, Türkiye öyle istemiş. Belediye şimdi köyleri soyacak. Belediyeler kendi borçlarını ödesin diye köylünün kanını emecek. Biz belediyeye bağlanmak istemedik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmekte kararlıyız. Rumlar 1974’te bu köye nasıl girdiyse, belediye de aynı şekilde girdi. Zorla girdi. İrademiz dışında girdi. Oysa anayasal hakkımızdı, referandum yapılmalıydı. Muhtar çok kırgın ve de kızgın... Belediyenin köye

hizmet getirebileceğine köylülerin inanmadığını ve amacın vergilendirme olduğunu vurguluyor... Bin 300 nüfuslu Elye’de, 930 seçmen var... Köyde, Lüzinyanlar’dan kalma bir kilse kalıntısı ve bir de su sarnıcı var. Muhtar, köyün adının Elye olarak kalmasının tarihi bir zenginlik olduğunu kaydediyor... Doğancı adını koyarken de kendilerine, halka sormadıklarından yakınıyor.

75 yaşındaki Osman Ulaşan, Nijerya’da 10 yıl Shell petrol şirketinde çalışmış... Cuma namazına giderken görüntüledik. “Atlantik’te yüzmüş adamım” diye övünüyor...

Köye geçmiş yıllarda ayeni evler inşa edildi. Ancak şimdilerde bu türden yatırımlar sıfıra indi. Elye, bölgede en fazla ev inşa edilen yerdi. Tarım ve hayvancılık iflas edince, bunların durduğunu anlatıyor herkes... Bir köylü giriyor araya ve “köyde çok borçlu insan var, battık, iflas ettik” diyor ve yürüyüp gidiyor... Doğancılı gerçekten kızgın ve de kırgın... Konuştuğumuz herkesin ortak yargısı, hayvancı ve çiftçinin iflas ettiği yönünde...

Doğancı köy kadın kursuna katılan bayanlar birbirinden ilginç el işleri öğreniyor


46

NORTH CYPRUS UK MART 2010


NORTH CYPRUS UK MART 2010

47



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.