-N0:21-Ocak/Januar y2013
No: 2 1
Al abi l i r s i ni z/YourCompl i ment ar yCopy Ocak/Januar y
Bul Viva! yı Al Parayı
19 OCAK FİNAL
+ Bonus Çekilişi
.
T A S R I F BU ÇMAZ 499 KA
UÇAK İLE ULAŞIM, 5 GÜN 4 GECE KIBRIS GİRNE’DE VUNI PALACE HOTEL’DE KONAKLAMA
5 GÜN 4 GECE
ı “Sınırl
” Sayıda
YERİNİZİ GEÇ KALMADAN AYIRTMAK İÇİN BİZİ ARAYIN
Axess ile 12 taksitle şimdi aln, 4 ay sonra ödemeye başlayn.
3
ADVERTORIAL
İ
şte Nova Hair’in sahibi Ertaç Şensoy’un başarı hikayesi Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1990 yılında ekonomi tahsilimi bitirdim. O sıralarda yıllardır sıkıntısını çektiğim saç sorunumla ilgili araştırmalarda bulundum ve 1991 yılında saç sektörüne girdim.Bu girişimimi 97 yılında On Rite Co Inc/Usa ‘nın distribütörü olarak gerçekleştirdim.
İşte Nova Hair’in sahibi
Ertaç Şensoy’un
başarı hikayesi unutulmamalıdır.
Sanırım böylece gelecekte işiniz olacak kurumun ilk temelleri de atılmış oldu?
Medikal alanda da hizmet verdiğinizi biliyoruz bize bıraz da bundan bahseder misiniz?
Aslında yapmak istediğim, zor bir işti çünkü bilindiği gibi On-Rite firması, sadece kendi ülkelerinde lider olan ve belli kapasitedeki teknik tecrübe ve sermayeye sahip firmalar ile çalışmaktadır. Ancak karşılıklı toplantılar sonucu 1997 yılında Nova-Onrite ticari ortaklığı kuruldu. Bu, bir nevi Türkiye’deki profesyonel saç sektörünün de miladı oldu.
Bu konuda deneyimli bir yönetim ve teknik ekibe sahibiz. Kemoterapi alan hastalarda oluşan saç kaybına Nova Hair ‘in bulduğu çözümler tedavi başarısını yükseltmektedir. Bu konuda Gamze Akbaş cidden örnek oldu.Gamze ‘nın uygulamasını yaptığımızdan itibaren mutluluğu tedavisinide olumlu yönde etkiledi. Hatta basında bunu yakından takip etti. Folligraft ile destek verdiğimiz kemoterapi yada alopesi hastaları tedavi sürecinde doğal görünüşlerini devam ettirebilmektedirler.
Nova Hair ‘in diğer firmalardan farkı nedir? 2001 Mart ve 2002 yılı Şubat ayında Amerika’nın Florida eyaletinde Teknoloji Araştırma ve Geliştirme ödülünü 28 Şubat 2006 da Orlando’da yıllık saç kongresinde en başarılı saç firması ödülünü ve 2007 yılı Şubat ayındaki Miami kongresinde de yeni firma dekorasyonu ile en modern ve komplike saç firması ödülünü aldık. Avrupa’daki birçok ülkedeki büyük firmalara teknolojik danışmanlık ve ürün desteği vermekteyiz. Tabiki işinize verdiğiniz önem sizi farklılaştıran en önemli unsurdur. Folligraft Tekniği nasıl bir tekniktir kısaca bahseder misiniz? Tabiki.Folligraft temelde kişinin doğal saçlı görüntüsünü yine eşdeğer insan saçı ile yakalamayı hedefleyen dermokozmetik bir yöntemdir.Bu teknikte kişinin baş kalıbı ve saç örneği alınır ,Usa ‘ya gönderilir.Orada işinin uzmanı kişiler tarafından saç bankasından temin edilen saç telleri elle su ve hava geçiren bir doku üzerine ekilir.Bu ekim işleminde kişinin saçlarının çıkış yönü,yoğunluğu, beyazlık oranı dikkate alınır. Sonra oluşturulan saçlı materyal kişinin başına medikal bant yada solüsyonla sabitlenir.Bu kullanılan ürünler insan sağlığına zararlı madde içermez ve sistem kişinin var olan saç köklerine zarar vermez.Özel bir solüsyonla baştan çıkarılabilen bu uygulama sayesinde kişi duş alabilir,yüzebilir,spor yapabilir.
Peki Nova ‘da ne tür yenilikler bizleri bekliyor?
Folligraft Tekniğini kullanan ünlüler var mı, kimlerdir? Burt Reynolds, Tom Jones, Sean Connery, Elton John, Michael Jackson, Al Pacino, Sylvester Stallone, John Travolta, Edward Norton, Ben Affleck, Nicholas Cage, Enrique Iglesias gibi ünlülerin kullandığı bir teknik. .Bizde basına yansıyan ünlülerden bir kaçı Deniz Uğur,Nuri Alço,Nilüfer oldu ancak izni olmadığı için ismini telaffuz edemeyeceğim daha pek çok ünlü kişi bu sistemi tercih etmektedir.
Nova’yı önümüzdeki yıllarda bulunduğu konumdan çok daha ileriye götürmeyi amaçlamaktayız. Şuanda Türkiye ‘ de İzmir ve Ankara Şubelerimiz ile hizmet vermeye devam ediyoruz. Amacımız kaliteyi korumak şartı ile yurtdışındaki distribütörlerimizi ve dünya çapında hizmet ağımızı geliştirmektir. Sadece saç sorununuzu değil (çünkü o bizim işimiz) diğer bütün problemlerinizi istediğiniz ve umut ettiğiniz şekilde çözmeniz dileriz.
Peki bir kişi saç ektirmek yerine neden Folligraft ‘ı tercih etsin? Benim saç ekim doktorum da var, saç ekimini de destekliyorum. Ama onunla bir yere kadar saçlı görünebiliyorsunuz. Bir insanda olması gereken saç miktarı 100 ile 120 bin. Tepesi dökülmüş biri 60 bin saçını kaybetmiştir. 5 bin saçla orayı ne kadar doldurtabilirsiniz ki? Şifo Mehmet saç ektirdi, Erman Toroğlu da ancak bunun bir cerrahi operasyon olduğu
17
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
19.
Passatempo’dan / From Passatempo YÖNETİM / MANAGEMENT: CYXP Aviation Ltd. Genel Müdürü v e Pegasus Havayolları Kıbrıs Temsilcisi CYXP Aviation Ltd. General Manager and Pegasus Airlines Cyprus Representative M. Zeki Ziya z.ziya@cyprusxp.com
22. 30.
Portre / Portrait Gezi / Travel
Pegasus Havayolları Kıbrıs Merkez Ofisi Pegasus Airlines Cyprus Main Office Hasane Ilgaz Sokak, 11 B, Köşklüçiftlik, Lefkoşa Tel.: (+90) 392 228 73 11 Fax: (+90) 392 227 22 90 YAYIN YÖNETİM / PUBLICATION MANAGEMENT Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Can Sarvan can.sarvan@isviciletisim.com
42. 46.
Kıbrıs Efsaneleri / Cyprus Myths Spor / Sport
İsviç İletişim Hizmetleri Ltd. Şht. M. Ruso Cad. Dinler Apt. No: 4, Küçük Kaymaklı, Lefkoşa Tel: (+90) 533 826 00 85 (+90) 533 880 00 09 www.isviciletisim.com info@isviciletisim.com YAPIM / PRODUCTION Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Gürkan Uluçhan gurkan.uluchan@isviciletisim.com Röportaj / Interview Filiz Uzun filiz.uzun@isviciletisim.com
52. 56. 60. 76.
Art Direktör / Art Director Halil Aktansoy halil.aktansoy@isviciletisim.com
Hayvanlar Alemi / Animal Life
Fotoğraf / Photography Harun Uçar
Doğa / Nature
Çeviri / Translation VIRTUOSO Çeviri virtuosoceviri@hotmail.com
Yol Notları / Road Notes
Kapak / Cover Olkan Ergüler
Yaşam / Life
Muhasebe / Accounting Gökmen Kılıçoğlu gokmen.kilicoglu@isviciletisim.com 0533 880 00 09 Website www.passatempoXP.com REKLAM PAZARLAMA / ADVERTISING & MARKETING
82. 84.
98. 110. 18
Kıbrıs Mutfağı / Cyprus Cuisine Gündüz & Gece / Day & Night
Gurme / Gourmet Bulmaca / Puzzle
Halkla İlişkiler, Reklam ve Pazarlama Müdürü / PR, Advertising & Marketing Manager Münise Alibeyoğlu munise.alibeyoglu@isviciletisim.com reklam@isviciletisim.com BASKI-CİLT / PRINTING-BINDING Görsel Dizayn Ofset Matbaacılık Atatürk Bulvarı, Deposite İş Merkezi, A5 Blok Kat:4, No: 405 İkitelli OSB, Başakşehir, İstanbul Tel.: 0212 671 91 00 Fax: 0212 671 91 90 www.gdofset.com
Tüm hakları saklıdır. Yazılı izin olmadan içeriğin bir bölümünün ya da tümünün yeniden yayınlanması kesinlikle yasaktır. All right reserved. Reproduction in part or in whole without written permission is strictly prohibited.
PASSATEMPO’DAN / FROM PASSATEMPO
Kış güneşi ve Kıbrıs
Winter Sun and Cyprus Can Sarvan
Ocak ayı adını, ‘ateş yakılan yer’den, ‘ev’den almıştır.
The Turkish name of month of January, ‘Ocak’ is synonymous with ‘kiln’ and ‘home’.
Ocak kelimesinin Farsçadan, ‘odcak’, ‘od’, yani ateşten ya da ‘oc-mak’ fiilinden, ateş tutuşturmaktan geldiği düşünülmektedir.
It is believed that the work ‘Ocak’ comes from Farsi ‘odcak’, ‘od’, which means ‘fire’ or ‘oc-mak’, which is the word for ‘lighting a fire’.
Hepimizin akşamları evlerimizde, sıcakta dinlenmekten keyif aldığı bugünlerde, gündüzleri güneşi göremeyen Kıbrıslılar hafif bir melankoli yaşarlar. Kış güneşi bulutlar arasından çıkmaya görsün, güneşin karşısında bir kedi misali şekerleme yapmanın verdiği huzur bambaşkadır.
During the days of January, when we all enjoy the warmth and comfort of our homes, Cypriots may experience some melancholy during the day, as they are not used to sunless daytimes. As soon as the winter sun peeks among the clouds, we all enjoy snoozing under the sun like kittens.
Kıbrıs’ta yazları sizi terleten güneşe kimi zaman çıkıştığınız, söylendiğiniz olur. Kış güneşine ise adeta taparsanız. Bir çıksa da huzura ersek der durursunuz.
In summer, one may moan about the sun that makes you sweat. The winter sun, however, is worshipped. You look forward to feeling it, filling you with peace.
Karın nadiren yağdığı memleketimizde, diğer pek çok ülkede insanlar kötü hava koşullarıyla boğuşurken Kıbrıs’ta tek derdimiz, güneşin bizi eskisi gibi ısıtmamasıdır.
In our country, where it rarely snows, our only worry is that the sun is not hot enough, while people struggle with difficult weather conditions in many other countries.
Terletmeyen kış güneşi insan anatomisine dengeli sıcak veren bir ocak gibidir. Ne yakar ne de üşütür... Hele bir de deniz kenarındaysanız, karşınızda deniz, tepenizde dengede ısı yayan güneşiniz; işte o, tam huzur anıdır sizin için...
The winter sun, which is never too hot, is like a kiln that gives out balanced heat waves, which are good for the human body. It wouldn’t burn but just warm you... And if you are by the sea, your modest sun above you, glittering over the sea, that is surely a moment of peace...
Yağmur sonrası bulutların dağların üzerine alçaldığı, mis gibi toprak kokusunun etrafa yayıldığı, yaseminlerin ve lavantaların çiçek açmaya devam ettiği kış aylarında, Kıbrıs cennetin bir parçası olarak görünür gözlerinize...
When the clouds descend over the mountains after the rain, the smell of the soil and the still blossoming jasmines and lavenders surround you, you get a taste of paradise in Cyprus...
Yeryüzünün bu eşsiz adasına aşık olmayacaksanız da ne yapacaksız...
One cannot escape falling in love with this unique island which feels like a piece of heaven...
Güzel, bol kış güneşli bir ocak ayında içinizin sevinçle ısınması dileğiyle...
May your days pass with warm feelings in this month of January with lots of beautiful warm winter sun...
19
PORTRE / PORTRAIT
Okan
insansı olmaktan insan olmaya yolculuk
Ersan
A journey from humanoid to human 22
Gürkan Uluçhan
O
kan Ersan 1972 yılında Kıbrıs’ta doğdu. Küçük yaşlardan beri müziğe ilgi duyan sanatçı, Marmara Üniversitesi Müzik Akademisi’nden 1994 yılında mezun oldu. 2003 yılında İngiltere’nin yüksek tirajlı dergisi “Guitarist Magazine” tarafından yılın en iyi ikinci gitaristi seçildi ve İngiltere - Birmingham’a davet edilerek adından söz ettirdi. 2004 yılında Türkiye’den, kendi alanlarında seçkin bir kadroyla “To Whom It May Concern” adlı albümü yaptı ve konserler verdi. Guest Gitarist olarak davet edildiği “Cansas City Jazz Festival”de sahneyi Grammy ödüllü Billy Paul ile paylaşarak burada kendi bestelerini çaldı ve adını Amerika’ya taşıdı. Sanatçı, 2011 yılında yayımladığı şimdilik son albümü olan “A Reborn Journey” ile dünya müzik piyasasındaki yerini güçlendirdi. Bu son albümü, 2011 yılı Grammy Ödülleri’ne 5 dalda aday adayı oldu.
I
n this issue, we are interviewing an artist that, be it with the works that he has accomplished or his humble lifestyle, is a fine example to Cypriot youths. Okan Ersan was born in 1972 in Cpyrus. Interested in music since he was a young boy, he graduated from the Marmara University Music Academy in 1994. In 2003, he was selected the year’s second best guitar player by “Guitarist Magazine”, the highest circulating magazine in England and made headlines by being invited to England, Birmingham. In 2004, alongside a group of distinguished musicians in their respective fields, he released the album “To Whom It May Concern” and gave numerous concerts. He shared the stage with the Grammy award winner Billy Paul at the “Cansas City Jazz Festival” to which he was invited as the Guest Guitarist; here he performed his own songs, making his name known in America. With his latest album to date, released in 2011; “A Reborn Journey”, the artist secured his place in the world music market. His latest album was nominated for five Grammy Awards in 2011. 23
Kuzey Kıbrıs’ı yurt dışında başarıyla temsil eden sanatçımızla kendi evinde Kıbrıs’ın soğuk ve yağmurlu bir gününde, sıcak ve samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifle okumanızı dileriz.
In his home, on one of Cyprus’ a cold and wet days, we conducted a warm and intimate interview with the artist that successfully represents North Cyprus. We hope you enjoy the piece.
Gitarla tanışmanız nasıl oldu? Gitarla tanışmam 12-13 yaşlarımdayken oldu. Ondan önce de piyano çalıyordum. Babam müzisyen olduğu için evde her zaman bir müzik ortamı vardı. İlk önce piyano ve bas gitar çalmaya başladım, gitara sonradan geçtim. Orta üçüncü sınıftayken okul müsameresine gitarla katıldım, o günden beri de gitar çalıyorum.
How were you first introduced to the guitar? My first encounter with the guitar was when I was 12 – 13 years old. I used to play the piano before then. As my father was a musician there was always a melodic atmosphere in our home. I started by playing the piano and bass guitar, and then went on to play the guitar. When I was in high school I played guitar at the school show and have been playing ever since.
Okan Ersan bir sanatsever olarak hangi solistleri dinler, hangi yazarları okur? Siyahi solistlere her zaman bir hayranlığım olmuştur. Dinlediğim o kadar çok isim var ki, birini diğerinden ayıramam. Öne çıkara-bileceğim bir isim yoktur çünkü belli bir kalitede olan her solistin bende ayrı bir tadı vardır. Yazarlar için de aynı durum söz konusudur ancak son dönemlerde yazarlar arasında en çok dikkatimi çeken Ahmet Hulûsi’dir. Bir sanatçıda mutlaka bulunması gereken özellikler sizce nelerdir? Önce yetenek diyorum, çünkü günümüzde yetenek olmadan da sanatçı olunabilmektedir. Bunun dışında; vizyon, sorumluluk ve
24
As an arts lover which vocalists does Okan Ersan listen to, which authors does he like? I have always been in awe of African-American vocalists. There are so many names I listen to; it’s difficult to say one or the other. There’s no name that surpasses the other because all solo artists of a certain quality each have a different taste for me. It is the same for me with writers; however, recently a writer who has drawn my attention is Ahmet Hulusi. What do you think the must have traits of an artist are? Firstly I would say talent, because nowadays people can become artists even if they don’t have any talent. Other than that; vi-
disiplin; öngörülü olmak, sürekli olarak kendini geliştirmek... Bunların yanında insan ilişkileri iyi olan sanatçılar, önleri daha açık bir biçimde ilerleyebilirler. Bence sanatçı olmak demek, bir şeyleri daha önce olduğundan daha farklı bir vizyonda insanlara sunabilmek demektir. Sanatçı, en bildik duyguları, en özgün yollarla anlatabilmelidir.
sion, responsibility, discipline, prescience, to keep bettering oneself... Additional to this artists with good people skills; they will be able to move forward more easily. In my opinion, to be an artist is to be able to present to people something that is already around but with a different vision. An artist should be able to explain the most common feelings in an original form.
Beste yaparken beslendiğiniz kaynaklar nelerdir? Özel olarak beslendiğim bir kaynak yoktur diyebilirim. Beste, çok enteresan bir olaydır. Duygu bazında kendiliğinden gelen bir şeydir ama bestenin bir de bilimsel yanı vardır. Müzik aslında üç elementten oluşur: Müzik (melodi), ritim ve armoni (çok seslilik). Bir melodiyi, evrensel bir biçimde anlatacak kadar müzik bilgisi olmazsa o melodi yerel olarak kalmaya mahkûmdur. Duygunun bilgi ile yoğrulması müzikteki evrenselliğin en büyük koşuludur.
When you compose what are you inspired by? I can say that there is no specific source that inspires me. Composition is an interesting case. On an emotional level it’s something that happens by itself, however composition also has a scientific side to it. Music is actually formed from three elements: Music (melody), rhythm and harmony (polyphony). If one does not have enough musical knowledge to express a melody in a universal style, then that melody is doomed to stay local.The most important condition of universal music is the meshing of emotions with knowledge.
Dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımız zaman Kuzey Kıbrıs’ta müzik /gitar nerededir? Bence düşündüğümüzden çok daha geri bir noktadayız, ama bireysel anlamda değil. Ülkemizde, kişi bazında, yetenekli sanatçılar var. Ama müzik adına konuşacak olursam, ülkemizde müzik ve sanatın diğer dalları, düşündüğümüzden oldukça geridedir. Çünkü sanat dediğimiz, kültürel bir olaydır. Sanat ve sanatçının
In comparison to other countries, where would you place North Cyprus’ music/guitar? In my opinion we are farther back than we think we are, but not individually. In our country, on an individual basis, we have some talented artists. However if I were to talk about music, in the fields of music and the different branches of arts in our country, we are far more behind than we think we are. Because the thing 25 25
26
yeri toplumumuzda maalesef lâyıkıyla algılanmış değildir. Her şey dejenere olmuş bir haldedir. Sanat, kötü icra edildiğinde topluma büyük zararlar verir. Bu ülkede ‘Dillirga yaşam tarzı’ diye bir şey vardır. Bu, sadece müzikle alâkalı bir şey değildir. Vizyon, yaşam tarzı, farkındalık ve kendini geliştirme olarak Dillirga ne kadar genişse, bence Kuzey Kıbrıs’ta sanatın algılanışı da o kadar geniştir.
that we call art is a cultural thing. Unfortunately, in our country the arts and artists are not perceived as they deserve to be. Everything has become degenerated. Poor execution of art can harm a society. In this country there is something called “The Dillirga lifestyle”. This isn’t something that applies only to music. However wide Dillarga is in reference to vision, lifestyle, awareness and self development, I think the perception of art in North Cyprus is as wide as that.
Küçükken model aldığınız biri var mıydı? Çok kişi vardı ama müzisyen olarak en başlarda model aldığım Peter Gabriel idi. 17-18 yaşlarımda Peter Gabriel dinlemeye başladığımı hatırlıyorum.
When you were a child, was there someone who was a role model for you? There were many, but as a musician Peter Gabriel was my role model. I remember I started listening to Peter Gabriel when I was 17 – 18 years old.
Hayatınızdaki en büyük idealiniz ne idi ? Bunu gerçekleş-tirdiniz mi ya da ne kadar uzağındasınız ? Hayatımdaki en büyük isteğim ve idealim Allah’ın aşkına lâyık olabilmek, dürüst bir insan olabilmek ve yaşam yolculuğumu en iyi, en doğru ve en bilinçli şekilde yaşayabilmektir. Tek amacım, elimden geldiği kadar Allah’a yakın olmaktır. Her şeyin Allah’tan geldiğine inanan bir insanım ve tek amacım, Hz. Mevlâna’nın dediği gibi, Allah aşkıdır. Önemli olan o aşkı hissetmek, Allah’a yakınlaşmaktır. Benim için müzik yapmanın amacı Allah’ın verdiği sedayı, frekansları en doğru şekilde insanoğluna transfer edebilmektir.
What is your biggest goal in life? Have you accomplished this? If not how far from it do you think you are? My greatest wish and goal in life is to be deserving of God’s love, to be an honest person and on my life’s journey to be able to live my life in the best, unerring and knowledgeable way possible. My only goal is to be as close to God as possible. I am a person who believes that everything comes from God and my one aim is, as Rumi said, God’s love. What is important is to feel that love, to get closer to God. For me, making music is to, in the best possible way, give to people the voice and frequency given to me by God.
Hayatınız film yapılsaydı, bu filme en uygun isim ne olurdu? “İnsansı olmaktan insan olmaya yolculuk”
If your life was made into a film what would it be called? “A journey from humanoid to human”
Sanat veya siyaset alanında bir kişi ile tanışıp sohbet etme olanağınız olsaydı bu kim olurdu ve ondan neler öğrenmek isterdiniz ? Sanat alanında öyle bir şansım olsaydı kesinlikle Johann Sebastian Bach ile tanışıp konuşmak isterdim. Siyaset alanında ise, Martin Luther King... Kuzey Kıbrıs’ta genel olarak sanata ve sanatçıya olan ilgi sizce nasıldır ? İyi değil. Bu konuda sanatla uğraşan bazı kişileri de sorgulamak gerektiğini düşünüyorum. Uğraşmak diyorum çünkü sanatla uğraşan herkesi sanatçı olarak değerlendiremeyiz. Zaten sanatçı olunamaz ancak doğulur... İnsanlara hep eski, kısır ve olgunlaşmamış fikirler vererek olgun bir sanatsever beklemek çok büyük bir saflık olur. Ancak anlamlı ve düşünceyi geliştiren fikirler verilirse, sanatseverler de zamanla bunları kavrar ve seçici olmaya başlarlar. Bazen küçücük anlar, büyük mutluluklara gebedir derler. Sizin yaşadığınız, büyük mutlulukları müjdeleyen çok özel bir anınız oldu mu? Beni çok mutlu eden bir an var ki, o benim için çok önemlidir. 2003’de Kıbrıs’ta yaşıyor ve burada çalışıyordum. Ancak sanatsal anlamda istediklerimi yapamadığımdan umumu kaybemeye başlamıştım. Bu dönemde bir abim bana İngiltere’den gitar dergisi getirdi. Dergiye baktığımda, orada yılın en iyi gitaristi yarışması olduğunu gördüm.
If you had the chance to meet someone from the arts or political world, who would this be and what would you like to learn from them? If I had the chance to meet someone from the arts world I would definitely like to meet and talk to Johann Sebastian Bach. As for the political world, I would like to meet and converse with Martin Luther King. In general, what do you think the interest in arts and artists are like in North Cyprus? Not good. I think we also need to question some of the people who are engaged in the arts about this matter. I say engaged because we cannot class everyone who is engaged in the arts as an artist. After all one does not become an artist, one is born an artist... It would be incredibly naive to expect a mature arts lover when they are given old, fruitless and immature ideas. Only when ideas that are meaningful and that can be developed are put out there can art lovers become more aware and selective. They say that sometimes tiny moments can bear great joys. Have there been any special moments in your life that heralded great happiness for you? For example, there is a moment that has brought me great joy, it is extremely important for me. In 2003 I was living and working in Cyprus. However, artistically I was unable to do what I wanted to and had begun to lose hope.
27
Bir demo hazırlayıp İngiltere’ye yarışmaya gönderim. Birkaç ay sonra kuzenim aradı ve binlerce kişinin arasında ilk ona girdiğimi söyledi. İngiltere’ye giderek oradaki jüriye canlı performans sundum ve ilk beşe de girdim; ardından ikinci geldim. O dergide çıkmış olmam, bana dair yazıların yayımlanmış olması tanınmamı sağladı, albümlerim de bunun ardından geldi. Benim bugünlere gelebilmemi sağlayan en büyük mutluluk anım, yarışma duyurusunu gördüğüm ve kuzenimin mutlu haberi verdiği o anlardır diye düşünüyorum. Kuzey Kıbrıs’ta sanatın hemen her alanında eserler üreten ve sizi örnek alan gençler var. Bu gençlerimize ne gibi öğütler vermek istersiniz? Sanatı gerçek anlamda algılamak gerekir. Sanat, bir yaşam tarzıdır, bir vizyondur. Sanatçı, her zaman farklı pencerelerden bakabilmelidir. Sanatçı çalışkan, disiplinli olmalı ve kendini hiçbir zaman coğrafi bir alanla kısıtlamamalıdır. Sanatçı olmak için dünyalı, hatta evrensel olmak gerekir. Kendimizi küçük bir toprakla kısıtlamamalıyız. Sanatta Kıbrıslılık diye bir şey bence yoktur. Sanat evrenseldir. Bütün kültürler, bütün sesler insanoğluna aittir. Evrensel bir açıdan bakmak gerekir. Sanatla uğraşan insanlar kendilerini dünyalı olarak görmeli ve çalışmalarını da dünya standartlarında yapmalıdır. Hedef, insanların beğenisini kazanmak değil, sanatın bugüne kadar geldiği noktaya katkı koyabilmektir. Sanatçı her türlü düşünceyi olabildiğince geniş algılamaya çalışmalıdır. Biz hem bir hiçiz hem de her şeyiz, bunu unutmamak gerekir. Ufukta neler var? Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde büyük bir workshopumuz var. Daha sonra İstanbul’da konser var. Mayıstan sonraki konserler için görüşmeler devam ediyor. Yeni besteler var ancak şu an için yeni albüm düşüncem yoktur. Bir önceki albüm gerek Amerika’da gerekse dünya çapında çok başarılı bulundu. O nedenle o albümden daha kaliteli bir albüm yapmak, çıtayı yükseltmek gerekir. Hazır oldu-ğumuz zaman üçüncü albüm gelecektir ve bu albümle Grammy’e aday olmayı hedefliyorum. 28
During this period, a friend brought me a guitar magazine from England. When I browsed through the magazine I saw that there was a year’s best guitarist competition. I prepared a demo and sent it to England to be entered into the competition. A few months later my cousin rang me and told me that I had been selected for the top ten from among thousands of people. Going to England I performed a live show for the jury and was selected in the first five, following that I came second. Taking place in that magazine and having my articles published aided my recognition, my albums followed suit. I think the most happiness moments of my life and what has made me get to where I am today was the moment I saw the competition application and when my cousin rang with the joyous news. In North Cyprus there are many young people producing works of arts in all areas who are following your example. What kind of advice would you like to give these youngsters? Art needs to be realistically perceived. Art is a way of life, a vision. An artist should always be able to have a different perspective. An artist should be hard working, disciplined and should not be limited to one geographical area. To be an artist one needs to be worldly, universal even. We shouldn’t limit ourselves with a small piece of earth. In art, I don’t think there is any such thing as it being Cypriot. Art is universal. All cultures, all sounds belong to mankind. We need to look at it from a universal perspective. People involved with the arts should see themselves as global citizens and their works should be formed in global standards. The aim is not to win people over, but to contribute to the point at where art is today. An artist should try and perceive an idea in its broadest possible sense. We are all at once nothing and everything, we should not forget this. What does the future hold? We have a large workshop taking place at the Middle EastTechnical University. After that there is a concert in Istanbul. Negotiations are continuing concerning the concerts to take place after May. There are new compositions, however, at this moment I am not thinking about another album. The previous album was deemed extremely successful in both America and the world. Therefore the next album needs to be better; the bar needs to be raised. When we are ready the third album will follow and with this album I plan to be nominated for a Grammy.
29
GEZİ / TRAVEL
Kıbrıs’ın
GirneKapısı En Değerli “Marka” Noktalarından Biri
30
One of Cyprus’ Most Valuable Landmarks
The Kyrenia Gate
S.Mehmet
K
I
Lefkoşa’daki Ayasofya Katedrali, ya da şu andaki resmi adıyla Selimiye Camii, Mağusa’daki St. Nicholas Katedrali (Lala Mustafa Paşa Camii, Girne Antik Limanı, St. Hilarion Kalesi ve Girne Kapısı…
The Agia Sophia Cathedral, or the Selimiye Mosque with its new official name, in Nicosia, St. Nicholas Cathedral in Famagusta (Lala Mustafa Pasha Mosque), Kyrenia Antique Harbor and the Kyrenia Gate…
ıbrıs Adası’nı bilmeyen ve sadece tatile gelip, tarihi yerleri, kalıntıları gezmeye meraklı biri olsaydım, beni en çok etkileyen beş noktadan biri mutlaka Girne Kapısı olurdu…
f I were someone who didn’t know the island of Cyprus and was here on holiday, eager to see historical and monumental sites and remains, the Kyrenia Gate would most definitely be one of the five places that would impress me most.
31
Bu beş nokta beni her zaman etkilemiştir… Camiler, gerek mimarileri, gerekse görkemlilikleri ile büyüleyicidir… St. Hilarion, tarif edilmez bir efsane fabrikası olmanın ötesinde, Walt Disney gibi bir markaya “esin kaynağı” olduğu söylentisiyle bile bence paha biçilmezdir… Ve her ne kadar da bakım ve onarımını beceremiyorsak da, Akdeniz’in en eski limanı olan Girne Antik Limanı, paha biçilmez değerde ve önemdedir… Ve Girne Kapısı… Bu kapı, büyük bölümü yıkılmış, yarıdan fazlası da Güneyde kalmış Lefkoşa Surları’nın Girne’ye yani kuzeye bakan kısmındadır… Osmanlıların Ada’yı ele geçirdiği 1571 yılından sadece 4 yıl önce inşa edilmiştir… Venediklilerin inşa ettiği bu kapıyı 1821 yılında Osmanlılar ve 1931’de İngilizler yeniden düzenlemişler, eklentiler ve yıkımlarla şu andaki şekline getirilmiştir… İngiliz Sömürge Yönetimi, 1931 yılında her iki yanındaki surları yıkıp, motorlu araçlar için yol açmıştır. Şimdilerde Lefkoşa Turizm Enformasyon Ofisi olarak kullanılan Girne Kapısı, yapıldığı günden itibaren Kıbrıs’ın tarihinin her anında tanıklık etmiş; Venedik, Osmanlı, İngiliz, Kıbrıs Cumhuriyeti dönemlerinin birçok kanlı olayına; sevincine, üzüntüsüne şahit olmuştur… Kapının batısında KKTC Cumhurbaşkanlığı ofislerinin de yer aldığı Cephane Burcu, doğusunda ise ciddi bakıma ihtiyacı olan Musalla Burcu yer alır… Girne Kapısı’nın tam önünde, 29 Ekim 1963 tarihinde, Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmaların resmen başladığı tarih olarak kabul edebileceğimiz 21 Aralık 1963’ten sadece iki ay önce yerleştirilmiş Mustafa Kemal Atatürk’ün bir heykeli bulunur. Atatürk heykeli ile Girne Kapısı arasındaki toplar da çok değerlidir… Bu topların, 1790 yılında, İngiltere Kralı III. George tarafından Napolyon Savaşları sırasında kullanılmak üzere yaptırıldığı söylenir… Ancak topların daha sonra İngilizlerce Osmanlılara satıldığı bilinir…
32
These five spots have always impressed me… Mosques are fascinating with both their architecture and their magnificence… St. Hilarion is home to many myths and legends beyond words, and besides that, the rumor about it being an “inspiration” to a great institution like Walt Disney, renders it priceless… And even though we are not very good at its maintenance, Kyrenia Antique Harbor, which is the oldest harbor in the Mediterranean, is of utmost significance and it is of course invaluable… And the Kyrenia Gate… This Gate, most parts of it ruined and more than half of it in South, stands on the north face, that is the side facing Kyrenia, of Nicosia Old City Walls… It was built only four years before the Ottomans conquered the island in 1571… The Gate was built by the Venetians, was restored in 1821 by the Ottomans and by the British in 1931. With all the additions and the destructions, it reached its current state… During the British Colonial Era, in 1931, the walls on both sides of the Gate were pulled down to enable passage for motor vehicles. The Kyrenia Gate, which is nowadays being used as a Tourist Information Office, has witnessed every moment of Cyprus’ history; it has seen many bloodstained incidents of the Venetian, Ottoman, English and Cyprus Republic periods; as well as many celebrations, joys and grieves. To the west of the Gate, there is the CephaneTower, where TRNC Presidency Offices are also located. And to the east of the Gate there is the Musalla Tower, which needs serious restoration. Right in front of the Kyrenia Gate, there is a statue of Mustafa Kemal Ataturk, erected on 29 October 1963, only two months before 21 December 1963, which can be considered as the official commencement date of the war between the two communities on the island. The cannons that stand between the statue and the Gate are also very valuable. It is said that these cannons were produced by George III of United Kingdom in 1790, to be used at Napoleon Battles… But it is known as a fact that they were later sold to Ottomans by the English…
33
Girne Kapısı’nın sur içine girdiğiniz bölgesinin adı İnönü Meydanı’dır… Bu meydanda, Kıbrıs Türk Toplumu liderlerinden Dr. Fazıl Küçük’ün gösterişsiz ve ne yazık ki yine bakımsız bir heykeli yer alır… Girne Kapısı’ndan girip de Atatürk Meydanı ya da Sarayönü’ne giden yol da Girne Caddesi’dir… Kapıyı inşa eden Venediklilerin buraya “Porta del Proveditore” adını verdiği de bilinir… Kapıyı, askeri bir mimar olan Proveditore Fransesca Barbaro’nun yaptırdığı ve onun adıyla anıldığı kaydedilmekle birlikte, daha sonra, kapıya adanın valisi olan Laurenco Bembo’nun adına atfen, “Porta Bembo” adının verildiğini yazan kaynaklar da vardır. Kapıya, Osmanlılar tarafından “Edirne Kapı”, “Hisar’ın Kapısı” isimlerinin verildiği de bilinir… 1821 yılında Osmanlılar, tek katlı kapının üzerine bir kat daha çıkmış ve burasını askeri amaçlı bir gözetleme kulesi olarak kullanmışlardır.
The region where you enter the walled city through the Kyrenia Gate is called Inonu Square… Here, in the middle of this Square a statue of Dr. Fazıl Küçük, one of Turkish Cypriot Community leaders, stands humbly and unfortunately uncared for… The road that lies between the Kyrenia Gate and Ataturk Square aka Sarayönü is called the Kyrenia Avenue… Venetians, the builders of the Gate, called this road “Porta del Proveditore”… It was recorded that the Gate was built by a military architect Proveditore Fransesca Barbaro and that it is named after him. There are some other resources that say that the Gate was later referred to as “Porta Bembo” after Laurenco Bembo, the governor of the time. It is also known that the Gate was called “Edirne Gate”, “Walls’ Gate” by Ottomans… In 1821, Ottomans built the second storey and used the Gate as an observation tower for military services.
34
35
İnşaat sırasında kapının inşa sürecini anlatan Venediklilere ait bir tablet de bulunmuş ve kapının üzerine yerleştirilmiş. Osmanlılar, ayrıca Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti de kitabe olarak kapıya yerleştirmiştir… Aynı tamirat sırasında yerleştirildiği bilinen II. Mahmud’un tuğrası da dikkat çekicidir… 1878’d,e Ada Osmanlılar tarafından İngilizlere kiralandığı zaman, Kıbrıs’ın yeni “sahipleri” veya o dönemdeki “kiracıları” başkente bu kapıdan giriş yapmıştır… Kapıyla ilgili en ilginç anekdotlardan biri, burada bekçilik yapan Horoz Ali adlı kişinin, İngilizler geldikten sonra da görevinden hiç ayrılmaması ve 1946 yılında, söylendiğine göre, 121 yaşında hayatını yitirinceye kadar burada kalmasıdır…
During the construction, a tablet written by Venetians during the construction of the Gate, telling about the construction process, was discovered and placed on the wall of the Gate. Ottomans also placed a written verse of the Koran on the Gate. The Signature of Sultan Mahmut II, placed during the same construction is also very interesting… In 1878, when Ottomans rented the island to the British, the new “owners” or the “tenants” of the time, entered the capital through this gate… One of the most interesting stories told about the gate is about a man Horoz Ali, who was a watchman there. He is said to have never left his place of duty after the British came to the island and to have stayed there until 1946 when he died at the age of 121…
36
37
KÜLTÜR / CULTURE
Kıbrıs
Ağzı Özellikleri
Gürkan Uluçhan
Üzerine Bazı Notlar...
K
ıbrıs Ağzı, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde konuşulan Türkçenin farklı ağızları gibi, standart Türkçe olarak bilinen resmi Türkçenin dışında farklı bir yapı özelliği taşımakla birlikte; coğrafyası ve tarihsel koşullarından ötürü, çok farklı kaynaklardan beslenen farklı bir dil yapısı sunmaktadır.
38
T
he Cypriot dialect, just like many different dialects of Turkish in various regions of Anatolia, possesses deviations from the official language known as Standard Turkish and due to the island’s geographic and historical conditions, it is nourished from many different sources.
Some Notes On
Cypriot Dialect Ada’nın Osmanlılar tarafından fethedildiği 1571 yılından itibaren Sürgün Fermanları ve çeşitli yollarla Ada’ya gönderilen ya da göçen Anadolu kökenli Türklerle, az da olsa tarihsel süreç içinde Osmanlı’nın çok uluslu ve kozmopolit yapısı içinde Türkleşen unsurları içeren bugünün Kıbrıslı Türkleri, Türkiye Türkçesi dışında konuştukları farklı Türkçe ağzıyla dikkat çekmektedirler.
Today’sTurkish Cypriots who came to have somewhatTurkish characteristics, due to the multi national and cosmopolitan structure of the Ottoman, speak a dialect which is a result of languages spoken by the exiled with decrees and others sent to the island from Anatolia by other means and those who migrated to the island since the year 1571 when the island was conquered by the Ottomans.
Anadolu’dan getirilen öz Türkçe dil öğeleri yanında, Ada’da yüzyıllar boyunca aynı coğrafyayı paylaştığı Rum halkı ve 19. yüzyıl sonlarında Ada’ya egemen olan İngiliz Sömürge Yönetimi süresince dil öbeğine pekçok sözcüğü katan Ada Türkleri’nin Türkçesi, kendine özgü bir dil yapısının oluşmasına olanak sağlamıştır.
Besides the ancientTurkish items brought from Anatolia, the Greek Cypriot language spoken by the Greeks, with whomTurkish Cypriots shared the island for centuries, and the English language spoken during the British colonial era that started in the 19th century, added many features and items to the language spoken by TurkishCypriots thus creating a unique structure.
Süreç içinde, Rumcadan pek çok sözcük Kıbrıs Türk Ağzı’nda yer bulurken, aynı şekilde pek çok Türkçe sözcük de Rumcaya geçmiştir. Aynı zamanda Ada’nın Latin geçmişinden dolayı, İtalyanca kökenli pek çok sözcük de Kıbrıs Türk Ağzı’nda söylenegelmiştir.
In time, many features and items were borrowed from Cypriot Greek; likewise, many items were borrowed by Cypriot Greek from Cypriot Turkish. In the same way, due to the Latin background of the island there are many borrowings of Italian origin as well.
39
40
Örneklerle Kıbrıs Türk Ağzı’ndaki Öz Türkçe Sözcükler
Examples of ancient Turkish words in Cypriot Turkish Dialect
Ayakça: Pedal
Ayakça: Pedal
Bitek: Verimli
Bitek: Fertile
Büküm: Viraj, dönemeç
Büküm: Road bend, turn
Çember: Dönel kavşak
Çember: Roundabout
Genabla: Gelinabla, yenge
Genabla: Aunt-in-law
Mısmıl: Düzgün, sağlam
Mısmıl: Appropriate, straight
Örneklerle Kıbrıs Türk Ağzı’ndaki İtalyanca (Latince) Kökenli Sözcükler
Examples of Italian (Latin) origin lexical borrowings in Cypriot Turkish
Alina - ğalina (< İt. galina): Hindi
Alina - ğalina (< It. galina): Turkey
Bandofla - bandohla (< İt. pantofola): Ayağı sıcak tutan kapalı ve pamuklu terlik
Bandofla - bandohla (< It. pantofola): Pantoffle, woollen, warm slippers
Gumbaro (< İt. compare): Erkek sağdıç
Gumbaro (< It. compare): Male best man
Fanella – fanela - falena (< İt. flanella): Fanila, kazak
Fanella – fanela - falena (< It. flanella): Undershirt
Lazmarin - lazmari (< İt. rosmarino): Güzel kokulu bir çiçek
Lazmarin - lazmari (< It. rosmarino): Rosemary
Sumada (< İt. semata): Acı bademden yapılan, sahlep gibi sıcak bir içecek
Sumada (< It. semata): A warm drink made of bitter almonds
Örneklerle Kıbrıs Türk Ağzı’ndaki Rumca Kökenli Sözcükler
Examples of Cypriot Greek lexical borrowings in Cypriot Turkish dialect
Gurgguda: Kertenkele Bulli: Tavuk (Piliç) Gabira: Kızarmış ekmek Gomma: Rumca’da parti anlamına gelen bu söz, yakın arkadaşlıkları ifade eder Lamarina: Sac Penna: Tükenmez kalem (< İng. pen)
Gurgguda: Lizard Bulli: Chicken Gabira: Toast Gomma: This word means ‘party’ in Greek, but ‘close friend’ in Cypriot Turkish Lamarina: Sheet iron Penna: Pen
Örneklerle Kıbrıs Türk Ağzı’ndaki İngilizce Kökenli Sözcükler Bas (< İng. bus): Otobüs Bolibif (< İng. bull beef): Bir cins konserve et Formen (< İng. forman): Ustabaşı Mesincer (< İng. messenger): Odacı Of (< İng. off): İzinli olmak, boşta olmak Raundabaut (< İng. Round around): Çember, dönel kavşak
Examples of English lexical borrowings in Cypriot Turkish dialect Bas: Bus Bolibif: bull beef (canned) Formen: foreman Mesincer: messenger Off: to be off, on leave Raundabaut: Roundabout
Kaynak: Kıbrıs Türk Ağzı’nda İtalyanca Sözcükler (Nadejda Chirli - Ahmet Pehlivan) Resource: Italian Words in the Cypriot Turkish Dialect (by Nadejda Chirli - Ahmet Pehlivan)
41
Kıbrıs Efsaneleri / Myths of Cyprus
İlüstrasyon / Illustration: Sevcan Çerkez
KIRMIZI TAŞ (GOÇÇİNOROSTO) EFSANESİ
THE MYTH OF THE RED STONE - GOÇÇINOROSTO
E
fsaneye göre, çok eski zamanlarda Kıbrıs’ta çok yoksul bir aile yaşarmış. Ana, baba ve oğuldan oluşan bu aile, gece gündüz çalışır, yine de kıt kanaat geçinirlermiş. Günlerden bir gün anne ve baba, aşırı çalışmaktan hastalanarak dünyadan göçmüş. Sahipsiz kalan oğlanı, kötü kalpli olan ahali karın tokluğuna çalıştırır, ahırda yatırır ve sürekli dövermiş. Oğlan çocuğu büyüyüp delikanlı olmuş. Delikanlı, dayak yediği bir gün ellerini havaya kaldırarak Tanrı’ya dua etmiş: ‘Ulu Tanrım, bana öyle bir kudret ver ki, beni yıllarca ezip eleyenlerin hakkından geleyim’ demiş. Tanrı, bu gencin yürekten gelen duasını işitmiş, dileğini gerçeğe dönüştürmüş. Gencin içini büyük bir güç kaplamış, cesareti arttıkça artmış. Genç, o günden sonra üzerine gelen herkesin hakkından gelmiş. Lâkin, köyün zalim delikanlıları bu gence öfkelenmişler, zira zulümlerini sergileyecekleri kimse kalmamış. Kötü yürekli gençler birlik olup koyunları otlatan gencin üzerine yürümüşler, amaçları kendilerinden daha kuvvetli olan bu genci öldürmekmiş. ‘Sakın ola üzerime gelmeyin, yoksa hepinizi öldürürüm’ demiş delikanlı. Ancak birbirlerinden cesaret alan köyün gençleri delikanlıya küfürler etmişler. ‘Günah benden gitti’ diyen delikanlı bir dağın tepesine çıkarak, oradan iri bir kaya parçası koparmış ve kötü kalpli gençlerin üzerine fırlatmış. Kötü kalpli gençler bu kayanın altında kalarak can vermişler. Akan kanlar, koca kayayı kızıla çevirmiş. Zamanla bu kayanın üzerinde azgan otları bitmiş. Azganlar da kandan dolayı kırmızı renkteymişler. Kötü kalpli gençleri öldürmek zorunda kalan delikanlı, oralardan çekip gitmiş ve nereye gittiğini kimse öğrenememiş. O günden sonra, köyün delikanlılarının ölümüne sebep olan kayanın bulunduğu yere Rumcada ‘Kırmızı Taş’ anlamına gelen ‘Goççinorosto’ denmiş.
42
A
s the myth goes, once upon a time in Cyprus, lived a very poor family. This family consisted of a mother, a father and a son who worked all day but still had only enough to survive. One day, the mother and the father both passed away, exhausted from overworking. The orphaned child was pushed around, wor ked for food for the black hearted people of the neighbourhood, slept in the barn and was beaten up by this ill hearted inhabitants of the town. The little boy grew up to be a young man. The young man said a prayer to God, one day, while he was getting a beating: ‘Dear God, please give me such power to get even with all those who tortured me for years”. God heard the heartfelt prayer of this young man and gave him what he asked for. The young man was filled with power and courage. As of that day, he was able to resist everyone trying to hurt him. However, the cruel young men of the town got furious as there was no one to bully. The mean young men of the town got together and walked up to him. They were to kill this young man who was stronger than them. ‘Don’t you dare come close to me, or I’ll kill you all’ said the young man. But the tyrant young men, pumping each other up swore at the young man. ‘You asked for this’ said the young man, ran to a hilltop, took a huge piece of rock and pushed it towards the group of ill hearted young men. The ill hearted young men were crushed by the rolling rock and died there and then. There blood turned the rock red in colour. In time thrones grew on this rock and they too, were red due to the blood. The young man who had to take their lives left the town and nobody knows where he went. Since that day, the region where the rock that killed them is located is called Goççinorosto which means ‘Red Stone’ in Cypriot Greek language.
43
Kıbrıs Ağzı / Cypriot Dialect
İlüstrasyon / Illustration: Sevcan Çerkez
DELİYNAN HARARA GİRMEK TO SQUABBLE WITH THE LOONY
D
T
Deliye taş atma, başını yarar (atasözü) Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar (atasözü)
Don’t stone a loony, or he’ll brain you Don’t stone mud, it will splatter over you
Passatempo ekibi olarak delilerle harara girmeyeceğiniz, huzurlu ortamlarda bulunmanızı diliyoruz.
As the Passatempo team, we wish your days pass in peace and in tranquillity, with no squabbles and no quarrels.
eliynan harara girmek’ deyimi Ada’da sıkça karşımıza çıkan deyimlerden birisidir. Bu deyim, orta yaş ve üstünde olan Ada halkı tarafından bilinse de pek çok deyimimiz gibi, gençler arasında unutulmaya yüz tutmuş deyimlerden biridir. Bu deyimin anlamı; davranışlarında denge bulunmayan, gözü kara olan kişilerle ters düşmenin, rekabete girişmenin veya bu kişilere sataşmanın sakıncalı olduğu şeklinde özetlenebilir. Bu deyimin standard Türkçede kullanılan bazı karşılıkları şunlardır:
44
he saying ‘to squabble with the loony’ is quite widespread among islanders. Unfortunately, like many other sayings it is much more widespread among middle aged people and older, and it is fading into oblivion among the younger population. It is used to mean that ‘it is not advisable to quarrel, provoke or pick on persons who do not act balanced and who are insolent and foolhardy. Some other versions of the same saying are used in standard Turkish as well:
Her şeyin bir kolayı var Telsim’de. Tarifesi, paketi, akıllı telefonu, tableti... Sahi mobil iletişim teknolojileri hayatımızı kolaylaştırmayacak mıydı? Neyse ki bu gerçeği hiç unutmadık, herkes mobil dünyanın imkanlarından kolayca faydalansın istedik. Bu anlayışla hep ilklere imza attık. Bugünden itibaren de ürünlerimiz ve hizmetlerimizle mobil iletişimde kolaylık dönemini başlatıyoruz. Bekleyin, görün.
45
SPOR / SPORT
BILARDO EÄ&#x;lenceli bir salon sporu
46
Gürkan Uluçhan
BILLIARDS
K
The undeniably fun Indoor sport
ış yağmurlarının tüm hızıyla devam ettiği bugünlerde Passatempo ekibi olarak, kapalı alan sporlarını tanıtmaya devam ediyoruz. Bu ayki sporumuz, son derece zevkli bir oyun olan bilardo. Dışarıda ayaz varken, şömineye nazır bir bilardo masasının başında, sıcak şaraplarınızı yudumlarken bu oyunu oynamanın deneyimini yaşamış biri olarak, kış aylarında özellikle bilardo oynamanızı tavsiye ediyorum.
N
owadays, with the winter rains in full swing, we, as the Passatempo team, are continuing to introduce indoor sports. This month’s sport is the highly enjoyable game of billiards. As somebody who has had the experience of playing this game whilst sipping hot wine, nestled by the fireplace, opposite a billiards table, I strongly suggest playing billiards during the winter months.
Kıbrıslı Türk Berk Mehmetçik 2012 Dünya Gençler 9 Top Bilardo Üçüncüsü Turkish Cypriot Berk Mehmetçik 2012 3rd in the World Youth 9 Ball Billiards Championship
47
Bilardo, üstüne çuha gerilmiş dikdörtgen bir masada ıstaka denen uzun bir sopa ve değişen sayıda toplarla oynanan çeşitli oyunların genel adıdır. Fransız bilardosu, deliksiz masada oynanır. İngiliz bilardosu olarak bilinen “snooker” ve öteki delikli bilardo oyunları, her köşesinde ve uzun kenarlarının ortasında birer delikli, toplamda altı deliği bulunan masada oynanır. 15. yüzyılda Fransa’da ortaya çık-tığı düşünülen bilardo, günümüzde Avrupa’nın en çok ilgilenilen eğlencelik beş sporundan biridir. Bilardo oynarken, başarılı olabilmek için uyulması gereken iki temel kural vardır :
Billiards is the general name given to games played on a rectangular table covered in green baize with a long rod called a cue and with balls with varying points. French billiards is played on a table without pockets. English billiards, better known as “snooker” and other billiards played with pockets are played on tables which in total have six pockets; one at each corner and one at the centre of each long side. Today, billiards, which is thought to have originated in the 15th Century in France, is one of Europe’s five most in demand recreational sports. In order to be successful at billiards here are the two basic rules: Calculate the angle and Adjust the speed.
Açı hesaplamak ve Hızı ayarlamak. Bilardo, temelde; cepli (delikli) bilardo ve cepsiz (deliksiz) bilardo olmak üzere ikiye ayrılır. Cepli bilardoya örnek olarak 8-Top (Amerikan) Bilardosu ve Snooker Bilardosunu söyleyebiliriz. Cepsiz bilardo ise genellikle 3-Top (3-Bant) bilardo olarak bilinir.Adamızdaki en popüler bilardo, Amerikan Bilardosudur. Bilardonun kuralları oldukça ayrıntılı olduğundan ve sıkça değiş-tirildiğinden sizlere bu yazıda temel kuralları aktarmayı uygun gördüm.
Billiards are basically divided into two categories; billiards with pockets and billiards without. An example of billiards with pockets can be eightball pool (American) or snooker. The most commonly known billiards without pockets is the 3-ball. On our island the most popular form of billiards is the eightball (American). As billiard rules are considerably detailed and are often changed, in this piece I saw fit to relay to you the basic rules.
“ “İki temel kural vardır:
Açı hesaplamak ve Hızı ayarlamak“
48
Two basic rules: “ Calculate the angle and Adjust the speed.”
Adından da anlaşılacağı üzere Amerikalıların keşfettiği Amerikan Bilardosunda düz olarak adlandırılan 1-7 arasında numaralanmış yedi tane top, çizgili (pijamalı) olarak adlandırılan 9-15 arasında numaralanmış top, bir de 8 numaralı siyah ile tüm vuruşların yapıldığı beyaz top vardır. Oyun, 2 kişi ya da 2 takım olarak, bantlı veya bantsız olarak oynanabilir. Oyunun amacı, iki gruptan birinin kendi grubuna ait topların tümünü deliklere attıktan sonra siyah topu deliklerden birine atmaktır. Kendi toplarını bitirmeksizin, hata sonucu 8 numaralı siyah topu deliğe sokan taraf oyunu kaybetmiş sayılır.
As the name suggests American (eightball) billiards, which was discovered by the Americans has seven balls numbered from 1 to 7, balls numbered between 9-15 called striped balls, and the number 8 black ball and the white ball which is used to hit all other balls. The game can be played with two players or teams, with or without calling the balls. The aim of the game is for one of the two teams to pot the black ball in one of the pockets after they have pocketed all the balls belonging to their group. If by mistake one side pockets the 8 ball without first having potted all their own balls they will automatically forfeit the game.
Bilardo konusunda, bizi yurt dışında başarıyla temsil eden genç gururumuz Berk Mehmetçik’le KKTC Bilardo Federasyonu’nda bir görüşme gerçekleştirdik. Sevgili Berk, 17 yaşında olmasına rağmen 6 yıldır bilardo oynuyor. Bilardoya 11 yaşında merak salan Berk, tesadüfen Bilardo Federasyonu’nun binasını görmüş ve içeriye girmiş... Giriş o giriş!... Yakındoğu Koleji öğrencisi olan genç bilardocu Berk, 2006’da KKTC gençler ikincisi, 2007’de KKTC gençler şampiyonu, 2011 yılındaki Avrupa Bilardo Şampiyonası’nda Avrupa beşincisi, 2012’de de Avrupa ikincisi oldu.
At the TRNC Billiards Federation, we conducted an interview with Berk Mehmetcik who has successfully represented us in billiards abroad. Although Berk is only seventeen years old he has been playing billiards for six years. Berk who became interested in billiards at the age of eleven , coincidentally came upon the Billiards Federation building and went in...And that was it!... Berk, a student of the Near East College was the TRNC Youths second place winner in 2006, the TRNC Youths winner in 2007, came fifth place at the 2011 European Billiards Championship, and in 2012 came second in the European championship.
49
50
2012’de dünyanın 29 ülkesinden 64 sporcunun mücadele ettiği 2012 Dünya Gençler 9 Top Bilardo Şampiyonası’nda dünya üçüncüsü olan Berk, sohbetimiz sırasında, başarılarının basına yansıdığını ancak basının ilgisinin yetersiz olduğunu, Kuzey Kıbrıs’ın gerek resmi makamlarından gerekse özel şahıslarından daha fazla destek beklediğini belirtiyor.
During our conversation Berk, who became the world’s third place winner in 2012 at the 2012 World Youth 9 Ball Billiards Championship, where 24 nations and 64 sportsmen competed, told us that his success was covered by the press yet lacked the necessary attention it deserved, and pointed out that he expects more support from both the public authorities and private parties alike.
Gelecekteki planı, Dünya Şampiyonası’nda elde edilecek birincilik olan ve tekniğinin, bu alanda dünya çapında en iyi olan Filipinlili oyuncuların tekniğine yakın olduğunu belirten Berk’in bu amacına kısa bir sürede ulaşacağına inanıyoruz.
We believe that Berk, whose future goal is to take first place at the World Championship and who tells us that his technique nears that of the world renowned Philippine players, will reach his goal in a very short time.
Berk, bilardonun son derece iyi bir deşarj yolu olduğunu ve konsantrasyonu artırmak için muhteşem bir spor olduğunu belirterek bu sporu herkese tavsiye ediyor. Berk’in başarılarının devamlı olmasını dileriz.
Berk, stating that billiards is a great way to blow off steam and a fantastic way to increase concentration levels, recommends this sport to everyone. We wish Berk the continuation of all his success.
51
HAYVANLAR ALEMİ / ANIMAL KINGDOM
Charming Guests of Famagusta Lagoons:
LITTLE EGRETS
52
KÜÇÜK AK BALIKÇILLAR
Mağusa Göletlerinin Sevimli Konukları
D
I
Bütün tüyleri beyaz renkli olan bu kuşların uzun gagası ve ayakları siyahtır. Boyunlarının uzunluğu ile dikkat çeken, gaga ve bacakları sayesinde en sığ sularda dahi rahatlıkla beslenebilen ve uçarken aşağıya büktüğü kanatlarıyla uçuşunu hızlandıran bu kuşların başlıca besin kaynakları balık, kabuklular, bazı küçük böcek çeşitleri ve amfibilerdir.
Their feathers are white, beaks are long and foot are black and they have attention grabbing long necks. Owing to their beaks and legs, they can hunt even in the shallowest waters easily. While they fly, they bend their wings downwards and gain speed. Their primary food sources are fish, crustaceans, some small insect species and amphibians.
ergimizin bu sayısına, şu sıralarda KıbrısMağusa göletlerinde konaklayan su kuşlarından olan küçük ak balıkçılları konuk ettik. Küçük ak balıkçıl (Egretta garzetta), leyleksiler (Ciconiiformes) takımının balıkçılgiller (Ardeidae) familyasına ait 55–65 cm boyunda ve 1 metre kadar kanat açıklığına sahip olabilen bir kuş türünün adıdır. Yani, bu kuşların, isimlerinin aksine, çok da küçük oldukları söylenemez.
n this issue of our magazine, we are hosting little egrets that are roosting at the ponds and lagoons of Famagusta, Cyprus nowadays. Little Egrets, also known as egretta garzetta, are members of the Ciconiiformes genera of the Ardeidae family, 55-65 cm in height, whose wing width can reach up to 1 meter. So unlike what their name suggests, Little Egrets are not in fact, that little.
53
54
Küçk ak balıkçılların ensesinden sırtlarına doğru uzun, bembeyaz süs tüyleri adeta saç misali uzanır. Yuvalarını genellikle ağaçların üzerine yaparlar ve kuluçka süreleri 22 gün kadardır. Yaptığımız araştırmalar, bu kuşun neslinin tehlike altında olduğunu göstermektedir, bu nedenle pek çok ülkede koruma altına alınmışlardır. Bu kuşların en yaygın avlanma teknikleri, suyun kıyısında ya da sığ suyun içinde avlarını yakına gelene kadar hareketsiz olarak beklemektir.
Little egrets have white, fine, long, plumes on their necks that cascade all the way down to their back. Usually, they nest on trees and their nesting period is 22 days. Research nowadays, show that this bird species is endangered, and therefore under protection in most countries. Little egrets generally quietly and motionlessly wait for their pray on the shore or in the water, where it is shallow, until the pray is close enough.
Küçük ak balıkçıl, son derece zeki bir kuştur. Bu kuşların avlarını yakına çekmek için yem kullandıkları kaydedilmiştir. Bu kurnaz balıkçıllar, ya bulundukları yerde bulunan malzemeyi yem olarak kullanır ya da tohum, bitki, ekmek gibi yanlarında getirdikleri malzemeyle avlarını yanlarına çekerler.
This bird is considered to be a very clever kind. It has been recorded that they use some kind of bait to attract their pray and drive them closer. These cunning herons use either things they find in the surrounding area or seeds, bread or other materials they bring along as bait.
Bu balıkçıllar, çok çekingen kuşlardan sayılmazlar, bu nedenle kuş gözlemcilerinin en sevdiği kuşlardandır, hatta yolunuz Mağusa göletlerine düşerse fotoğraf makinenizle bu güzel kuşların son derece artistik pozlarını yakalayabilirsiniz.
They are actually not very timid, so they are greatly favoured by bird watchers. So much that, if you happen to be close to a pond or lagoon in Famagusta, you can easily catch a couple of very artistic shots of these birds.
ADVERTORIAL
İ
şte Nova Hair’in sahibi Ertaç Şensoy’un başarı hikayesi Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1990 yılında ekonomi tahsilimi bitirdim. O sıralarda yıllardır sıkıntısını çektiğim saç sorunumla ilgili araştırmalarda bulundum ve 1991 yılında saç sektörüne girdim.Bu girişimimi 97 yılında On Rite Co Inc/Usa ‘nın distribütörü olarak gerçekleştirdim.
İşte Nova Hair’in sahibi
Ertaç Şensoy’un
başarı hikayesi
Sanırım böylece gelecekte işiniz olacak kurumun ilk temelleri de atılmış oldu?
Medikal alanda da hizmet verdiğinizi biliyoruz bize bıraz da bundan bahseder misiniz?
Aslında yapmak istediğim, zor bir işti çünkü bilindiği gibi On-Rite firması, sadece kendi ülkelerinde lider olan ve belli kapasitedeki teknik tecrübe ve sermayeye sahip firmalar ile çalışmaktadır. Ancak karşılıklı toplantılar sonucu 1997 yılında Nova-Onrite ticari ortaklığı kuruldu. Bu, bir nevi Türkiye’deki profesyonel saç sektörünün de miladı oldu.
Bu konuda deneyimli bir yönetim ve teknik ekibe sahibiz. Kemoterapi alan hastalarda oluşan saç kaybına Nova Hair ‘in bulduğu çözümler tedavi başarısını yükseltmektedir. Bu konuda Gamze Akbaş cidden örnek oldu.Gamze ‘nın uygulamasını yaptığımızdan itibaren mutluluğu tedavisinide olumlu yönde etkiledi. Hatta basında bunu yakından takip etti. Folligraft ile destek verdiğimiz kemoterapi yada alopesi hastaları tedavi sürecinde doğal görünüşlerini devam ettirebilmektedirler.
Nova Hair ‘in diğer firmalardan farkı nedir? 2001 Mart ve 2002 yılı Şubat ayında Amerika’nın Florida eyaletinde Teknoloji Araştırma ve Geliştirme ödülünü 28 Şubat 2006 da Orlando’da yıllık saç kongresinde en başarılı saç firması ödülünü ve 2007 yılı Şubat ayındaki Miami kongresinde de yeni firma dekorasyonu ile en modern ve komplike saç firması ödülünü aldık. Avrupa’daki birçok ülkedeki büyük firmalara teknolojik danışmanlık ve ürün desteği vermekteyiz. Tabiki işinize verdiğiniz önem sizi farklılaştıran en önemli unsurdur. Folligraft Tekniği nasıl bir tekniktir kısaca bahseder misiniz? Tabiki.Folligraft temelde kişinin doğal saçlı görüntüsünü yine eşdeğer insan saçı ile yakalamayı hedefleyen dermokozmetik bir yöntemdir.Bu teknikte kişinin baş kalıbı ve saç örneği alınır ,Usa ‘ya gönderilir.Orada işinin uzmanı kişiler tarafından saç bankasından temin edilen saç telleri elle su ve hava geçiren bir doku üzerine ekilir.Bu ekim işleminde kişinin saçlarının çıkış yönü,yoğunluğu, beyazlık oranı dikkate alınır. Sonra oluşturulan saçlı materyal kişinin başına medikal bant yada solüsyonla sabitlenir.Bu kullanılan ürünler insan sağlığına zararlı madde içermez ve sistem kişinin var olan saç köklerine zarar vermez.Özel bir solüsyonla baştan çıkarılabilen bu uygulama sayesinde kişi duş alabilir,yüzebilir,spor yapabilir.
Peki Nova ‘da ne tür yenilikler bizleri bekliyor?
Folligraft Tekniğini kullanan ünlüler var mı, kimlerdir? Burt Reynolds, Tom Jones, Sean Connery, Elton John, Michael Jackson, Al Pacino, Sylvester Stallone, John Travolta, Edward Norton, Ben Affleck, Nicholas Cage, Enrique Iglesias gibi ünlülerin kullandığı bir teknik. .Bizde basına yansıyan ünlülerden bir kaçı Deniz Uğur,Nuri Alço,Nilüfer oldu ancak izni olmadığı için ismini telaffuz edemeyeceğim daha pek çok ünlü kişi bu sistemi tercih etmektedir.
Nova’yı önümüzdeki yıllarda bulunduğu konumdan çok daha ileriye götürmeyi amaçlamaktayız. Şuanda Türkiye ‘ de İzmir ve Ankara Şubelerimiz ile hizmet vermeye devam ediyoruz. Amacımız kaliteyi korumak şartı ile yurtdışındaki distribütörlerimizi ve dünya çapında hizmet ağımızı geliştirmektir. Sadece saç sorununuzu değil (çünkü o bizim işimiz) diğer bütün problemlerinizi istediğiniz ve umut ettiğiniz şekilde çözmeniz dileriz.
Peki bir kişi saç ektirmek yerine neden Folligraft ‘ı tercih etsin? Benim saç ekim doktorum da var, saç ekimini de destekliyorum. Ama onunla bir yere kadar saçlı görünebiliyorsunuz. Bir insanda olması gereken saç miktarı 100 ile 120 bin. Tepesi dökülmüş biri 60 bin saçını kaybetmiştir. 5 bin saçla orayı ne kadar doldurtabilirsiniz ki? Şifo Mehmet saç ektirdi, Erman Toroğlu da ancak bunun bir cerrahi operasyon olduğu unutulmamalıdır. 55
DOĞA / NATURE
One of Nature’s Miracles:
SAGE
Doğanın Mucizelerinden Biri
ADAÇAYI
D
S
Bilimsel olarak incelersek adaçayı (Salvia), Akdeniz kıyılarında yetişen çok yıllık bir bitkidir ve ballıbabagiller (Lamiaceae) familyasından Salvia cinsini oluşturan kokulu bitkilere verilen addır. Adaçayının yaprakları tüylü ve beyazımsı bir renktedir. Bu yapraklar kurutularak çay gibi içilir, ayrıca farklı tadı ve kokusu nedeniyle bazı yemeklerde de kullanılır.
If we were to scientifically analyze sage (Salvia), it is a perennial plant that is grown on the shores of the Mediterranean and derives its name from the aromatic plants of the Lamiaceae family’s Salvia genus. Sage’s leaves are covered in short soft hairs and are a nearly white color. These leaves are dried and can be used to make tea, also, because of their distinguished aroma and taste are used to flavor various dishes.
oğanın, Adamız insanına gösterdiği sayısız cömertliklerinden belki de en önemlisi adaçayıdır. Gerek kokusu, gerekse görüntüsü ile son derece güzel ve faydalı bir bitki olan adaçayı, çok eski çağlardan beri şifalı bitkilerin atası olarak kabul edilmektedir. 2001 yılında yılın bitkisi seilen adaçayı üzerine, 13. yüzyıldan kaldığı düşünülen bir şiirde şöyle denilmekteydi: “ Eğer ektiysen adaçayını bahçene, ne gerek var ölmeye.”
56
Gürkan Uluçhan age, is quite possibly one of the most important gifts of many generosities granted to the people of the island by Mother Nature. Accepted as the forefather of all medicinal herbs since the old ages, be it its aroma, or appearance sage is an extremely beautiful and useful herb. In a poem that is thought to have been written in the 13th Century, the 2001 winner of the years herb award, sage, is described as below: “If you have planted sage in your garden, what need is there to die.”
Adaçayının 70 kadar türü vardır. 30-60 cm arası uzunlukta olan bu bitkinin çiçekleri, mor (ender de olsa pembe ve beyaz) renginde ve halka dizilişlidir. Güneşi seven ve don olaylarına karşı dayanıksız olan adaçayı Ada ikliminde rahatlıkla yetişmektedir. Bu bitkinin yaprakları ilkbahar döneminde, bitkinin çiçeklenmesinden önce toplanır, kuru ve serin bir yerde kurumaya bırakılır ve kurutulduktan sonra da ince bir biçimde kıyılarak kaplarda saklanır. Rivayet edildiğine göre, Orta Çağ’daki ipek ve baharat ticareti sırasında adaçayı en çok değiş tokuşu yapılan maddelerden biriymiş. Çinliler çok etkilendikleri bu bitkiyi elde etmek ve bir sandık adaçayı alabilmek için üç sandık çay vermeyi bile kabul etmekteymişler.
There are approximately 70 types of Sage. These plant’s leaves range between 30 to 60 cm, are purple (although rare, can sometimes be white or pink) and verticillated. Sage, which prefers the sun and is nondurable to freezing weather conditions, is easily grown in the island’s climate. These plant’s leaves are gathered, before they begin to flower, during the spring and are left to dry in a cool and dry place, once dried they are finely chopped and stored in containers. According to the tales, sage was one of the most exchanged spices throughout the silk and spice trade during the Middle Ages. The Chinese were extremely taken with this herb and in order to obtain just one chest of sage, were willing to exchange three chests of tea in return.
Adaçayı Arap yarımadasında ölümsüzlük, Avrupa’da ise büyülerden korunmak için kullanılırmış. Bir başka efsaneye göre ise; Meryem Ana, Yahudi Kralı Herodes’un gazabından kaçmak zorunda kaldığında, kendisini saklamaları için, civardaki tüm çiçeklerden yardım istemiş, ama hiçbir çiçek ona yanıt vermemiş. Derken, adaçayı eğilmiş ve Meryem Ana, sık ve koruyucu yaprakların arasına girerek Herodes’un askerlerinden saklanmış. Daha sonra Meryam Ana adaçayına şöyle demiş: “Bundan böyle, sonsuza dek insanların en çok sevdiği çiçek sen olacaksın. Seni, insanları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum. Bana yaptığın gibi, onları da ölümden kurtar!” İşte o zamandan beri adaçayı, insanları iyileştirmek ve onlara şifa vermek için her yıl çiçeklenmektedir.
In the Arabian peninsula sage was used for immortality, and in Europe to protect against black magic. According to another legend, the Virgin Mary, when forced to escape the wrath of the King of Judea, Herod, beseeched all the flowers around her to help her hide, yet heralded no response from either of them. Just at that moment, sage, bent down and hid her from Herod’s soldiers in its thick and protective leaves. Afterwards St. Mary said to sage: “From now on you will be the most loved flower among people. I grant you the power to protect mankind from all illnesses. As you have done for me, save them from death too!” It is since then that sage blossoms every year; to heal people and to bring them cures.
57
58
Adaçayının Faydaları:
The Benefits of Sage:
Karaciğeri temizler.
Cleanses the liver
Özellikle mevsim değişikliklerinde, bünyeleri zayıf düşen kişileri kuvvetlendirir, hastalıklara karşı direnç sağlar.
Especially during seasonal changes it strengthens people who have fallen weak and provides resistance towards illnesses.
Beyin fonksiyonlarını geliştirir.
Develops brain functions.
Doğal bir antibiyotik olan adaçayı; iltihap kurutucu, bakteri ve mantar öldürücü özelliğe de sahiptir.
Sage, which is a natural antibiotic, also has the properties of an anti-inflammatory, bactericidal and fungicidal drug.
Hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır.
Helps the digestion.
Gribal enfeksiyonlarda ateş düşürücü olarak kullanılır.
Is used to reduce a fever in flu like infections.
Uyarıcı etkisi sayesinde çalışma temposu yüksek olanlara önerilir.
Due to its stimulating effects it is recommended to those who have a fast paced job.
Boğaz ağrısına karşı iyi gelir.
It is good for a sore throat.
Yan Etkileri:
Side Effects:
Uzmanlar, diğer bitki çaylarında olduğu gibi, adaçayını da uzun süreler tüketmek yerine, vücudu dinlendirerek tüketmenin gerektiği görüşündedir. Hamile veya emziren kadınlar tarafından doktorunun onayı olmaksızın fazla tüketilmemesi gereken adaçayı, epileptik kişilerce de kullanılmamalıdır. Fazla tüketilmesi durumunda içindeki bileşenler toksit etkiye neden olabilir.
Experts, as it is with other herbal teas, believe that rather than drinking sage on a regular basis, it should be consumed occasionally. Women who are pregnant or who are nursing should not consume sage tea without their doctors’ approval, as shouldn’t people who are epileptic. If consumed in excess, the components contained in this tea can cause toxic effects.
Dozunda kullanıldığı sürece şifa veren bu bitki vesilesiyle, Passatempo okurlarına şifa dolu günler diliyoruz.
With the help of this healing plant, as long as it is used in consideration, we wish our Passatempo readers days full of health.
59
YOL NOTLARI / ROAD NOTES
MAUI DANCE THE
60 60
OF THE
CLOUDS
Yazı ve Fotoğraflar : Cem Sarvan Writing & Photography by Cem Sarvan cem.sarvan@gmail.com
MAUI: BULUTLARIN DANSI
H
awaii, dünyanın öteki ucunda bir takımada. Amerika ile Japonya’nın tam ortasında, Amerika’nın batı kıyısına 6 saatlik uçuş mesafesinde irili ufaklı yüzlerce adadan oluşan bir güzellik. Hiçbir özelliğiyle benzemese de; siyasi anlamda Amerika’ya bağlı olmasının faturasını Pearl Harbour baskınıyla zaten ödemiş. Buna, kaybolmaya yüz tutan Hawaii dilini ve kültürünü eklemek gerek. Okuduğunuz birçok kaynakta “1700’lerin sonunda James Cook’ın keşfetmesiyle” diye başlayan Hawaii tarihinin başlangıç sözlerini görebilirsiniz. Yüzyıllardır varolan bir ada topluluğunun, bir kişinin keşfine bağlı kalmasının kabul edilmesi; oralarda yaşayan insanları, onların dillerini ve kültürlerini baştan kabul etmemek gibi neredeyse. Bu alışıldık söylem, yüzyıllar önce bu adalara ilk gelen Tahitilileri yok farz eden, baskın tarihin ve coğrafyanın bir sonucu olarak kalıyor.
H
awaii, an archipelago at the other end of the world. Right between America and Japan. A magnificence composed of hundreds of islands of various sizes, at 6 hours flying distance from the western shores of America. Even though it does not possess any of its characteristics, Hawaii is under the American law, as a state. It already paid the price for this with the Pearl Harbour attack. Also, the fact that that Hawaiian language and culture are disappearing is the part of the price paid. In many sources, you can see the history of Hawaii starts with the words “Upon being discovered by James Cook towards the end of 1700s”. The acceptability of attributing an island community that has existed for centuries, to the discovery of one person, is in a way denying those people, their language and their culture from the onset. This habitual saying remains to be a result of a dominant history and geography which ignore the Tahitians that came to these island centuries ago.
61
Her yerde ‘Aloha’ ile karşılaşılan Hawaii’de bu dili iyi bilenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. 1800’lü yıllarda 7 harfe sahip Hawaii dilinin abecesi günümüzde 13 harfli. Sesli harflerden a, e, i, o, ile sessizlerden h, p, l, k, m, n, w yer alıyor. Bir de değişik bir harf olan u’iau var. Bu kadar az harfin var oluşu haritaya bakınca birbirine benzer birçok yer isminden dolayı bir karmaşa oluşturuyor. Her ne kadar Hawaii denince birçoğumuzun aklına Pearl Harbour, Honolulu, esmer bedenlerdeki çiçekli giysiler ve ünlü Aloha sözü gelse de; bu yazıya konu olan yer Hawaii’nin en egzotik adalarından Maui. Ada’ya inişte boyunlara yerleştirilen Lei’ler (bir tür yasemin çiçeğinden olan ve uzun süre tazeliğini, kokusunu koruyan çiçek kolye) dünyanın en sıcak karşılaması. Ve bu karşılama solmuyor, yardımsever gülen yüzlerle orada bulunulduğu sürece etkisini devam ettiriyor. Maui’de ilk gece... Ay, palmiye ağaçlarının gerisinden sarılıyor; ‘işte benim adalarım’ böyledir dercesine ışıldayarak etrafı tanıtmaya çalışıyor. Ilık ılık esen rüzgârla, palmiyeler bedenleşip dans etmeye başlıyor. Bu doğa harikasında sabaha hazırlık yapan iki kardeş var; Makani ve Ua. Hawaii dilindeki yazılışlarıyla rüzgâr ve yağmur. İşte Ada’yı sürekli canlı tutan, renkten renge sokan, gökyüzünü boyayan, ıslatan, şekillendiren iki güzellik. Rüzgâr canla başla çalışıp bulutları getiriyor. Bulutlar direnseler de, boyun eğdikleri bu rüzgâra karşı kızgınlıklarını yağmurlaştırmaktan öte bir şey yapamıyorlar.
62
In Hawaii, where you are greeted with ‘Aloha!’ wherever you go, the number of people who are fully competent in this language is getting less and less. The alphabet of the Hawaiian language used to be composed of 7 letters in the 1800s, today there are 13 letters; a, e, i, o, o as vowels and h, p, l, k, m, n, w as consonants. And there’s u’iau, whish is dissimilar to what most of us know. When the number of letter is so few, the map may get confusing, as many similar names stand side by side. Even though Pearl Harbour, Honolulu, floral clothes on sun kissed skins and the famous ‘Aloha!’ are what come to minds first when talking about Hawaii, the subject of this article is one of Hawaii’s most exotic islands; Maui. The Leis (a necklace made of some kind of jasmine which stays fresh for a long time) that are put around your neck when you land on the island, are probably the warmest welcome greeting ever. And this welcome gift does not whither; it stays alive, with all the helpful locals, until you leave. First night in Maui. The moon embraces from behind the palm trees; “my beautiful islands!” it whispers, glittering to show off the beauty. With the warm breeze, palm trees become bodies, dancing under the moonlight. There are two brothers, Makani and Ua, preparing for the morning within this natural wonder. In Hawaiian script they are wind and rain. The two graces of nature that keep the island fresh, that paint it in hues, that colour the sky, that wet and shape the soil. The wind puts its heart and soul in bringing the clouds.
Ve yağmurla beraber rüzgâr fırçasını alıp boyamaya başlıyor gökyüzünü, özene bezene yerleştiriyor gökkuşaklarını. Bu, adeta gökyüzünün insanları ve doğayı selamlaması gibi gün boyunca sizlerle olan garip bir şey. Alışılmadık, bakmaya doyulmayan, içinizi sevinçle dolduran… Maui’de günler sıcak; bulutlar ve yağmur bu sıcağı yok edemiyor ama etkisini azaltıyor. Sahil boyunca, sörf sezonuna hazırlanan sörf tutkunlarının yanı sıra, mavinin değişik tonları içerisinde yüzenleri, dalarak diplerdeki hayatlara katılanları, deniz kaplumbağalarıyla burun buruna gelenleri dışarıda soğuk tropikal serinleticiler bekliyor. Ada’nın her yerinde günün her saatinde bir kokteyl bulunabiliyor. Geceleri değişik mekânlarda dışarılarda boğuk ve hüzünlü sesli Hawaii şarkılarının içinden sanılanın aksine tropikal bir hüzün çöküyor insanın üstüne. Ukulelanın tellerinden çıkan notalar hüzünlü ve dalgalı seslerle buluşarak adanın yalnızlığını anlatıyor adeta. Çalılardan yapılan baraka barlardan diskolara kadar her türlü eğlencenin sunulduğu gece hayatının içinde bazı yerlerde Hawaii tarihini anlatan gösteriler izlenebiliyor. Son 200 yılın tarihçesinin, güzeller ve yakışıklı gençlerce anlatıldığı bu gösteri; Tahitililerin tekneyle bu Ada’ya çıkışından, yerleşmelerine, kadın ve erkeğin birbirlerine nasıl kur yaptığından diğer dünyanın insanlarıyla nasıl tanışıldığına kadar geniş bir yelpaze içinde sunuluyor. Hula hula dansı, patatese benzeyen taro sebzesi ve deniz ürün-
Even if they resist, eventually all that the clouds can do is rain down. And with the rain, the wind takes in its hand a brush, and starts painting the sky. The rain places rainbows with diligence. This continues throughout the day and it marvellously feels like the sky is greeting the people and the nature. It is unusual, you cannot get enough of it, it fills you with joy... Days are hot in Maui. The clouds and the rain cannot sweep the heat away but they can soothe it. On the shore, are surfers getting ready for the season, people swimming in all shades of blue, people scuba diving and communing with the lives under the sea, people who get close to the turtles and of course people waiting on the beach to provide the rest with tropical chillers. You can find cocktails at any moment, everywhere on the island. At night a tropical gloom sets on your heart. Contrary to what many of us may think, it is not because of the gloomy and husky sound of Hawaiian songs that can be heard in several venues as well as on the street. The notes from the strings of the ukulela meet the gloomy and rolling voices and shout the island’s loneliness. The nightlife offers all kinds of entertainment from barrack bars to clubs and there are places where you can watch shows that tell the history of Hawaii. These shows are generally about the last 200 years; good-looking people illustrate how Tahitians came to this island by boat, how they settled down, how women and men flirted, how they got to meet the people from the rest of the world. The hula hula dance, taro vegetable that resembles
63
leri mezeleri, toprak altında yapılan geleneksel et yemeği ve ünlü Kona kahvesi ise gösterinin tamamlayıcıları. Bu gösterilerin en etkileyicilerini Maui’nin modern yerleşim merkezi olan Lahania’da bulmak mümkün. Turizmin getirisini fazlasıyla toplayan bu şirin yerde, eski korunmaya çalışılmış ama pek de başarılı oldukları söylenemez. Hawaii geceleri burada da Hula dansıyla başlıyor ve bitiyor. Hula, Adalıların günlük hayattan ve onun getirdiklerinden arınması gibi. Bu geleneksel dans Tanrı Laka’ya sunulan bir dini egzersiz olarak ortaya çıkmış. Değişik türdeki bu tapınma; şiirler ve öykülerle, kolların ve bacakların ritmik hareketleriyle Hula sözcüleri tarafından dile getirilir. Yüzyıllar öncesinin dini dansları gün geçtikçe kayboluyor olsa da; modernleştirilen Hula dansı bizlere Hawaii tarihini anlatmaya devam ediyor. Ay ışığıyla hayat bulan bir gecenin eşliğinde yapılan Hula dansında, kolların beden çevresinde sağa sola hareketi ve açılımları rüzgârda ahenkle sallanan palmiye ağaçlarının sunumudur aslında. Dansçının gözlerinden, yüz mimiklerinden parmaklarının, bileğinin ve dizlerinin yumuşak salınımlarına kadar her şey, bu dansın uyumunun izleyenlere huzur ve mutluluk vermesi ilkesine dayanmaktadır. Maui’nin tarihini oluşturan önemli basamaklardan biri balinalar ve balina avcılığı. Dünyanın az sayıdaki balinalarından biri olan Hawaiian Humpback Balinasının yaşadığı, ürediği ve ayrılmak istemediği bir ada. Uzun yıllar önce insanla balina arasında başlayan ilişki, tarih içinde balinadan yararlanma olarak kendini göstermiş. Okyanusların ortasında çok zor şartlar altında balıkçılar balina avcılığı yapmışlar. Onbinlerce insanın hayatı balinaların kemiklerinden yağına, etine kadar her şeyiyle daha iyiye gitmiş, hatta uzun bir süre tek geçim kaynağı olmuş. Ada’nın içinde özenle hazırlanmış ve ziyaretçilere sunulmuş Balina Müzesi, gezenlere balinanın deniz içindeki tutkulu yaşamını filmlerle anlatmasının yanı sıra; çelişkili olsa da insanı balina avcılığının ürkütücü yaşam tarzıyla da baş başa bırakıyor. 64
potatoes, the appetizing seafood dishes, the traditional meat dish, cooked under the ground and the famous Kona coffee are complementary to the show. The most impressive of these shows can be found in Lahania, the modern settlement area of Maui. This cute place that enjoys the advantages of tourism abundantly, there is an effort to preserve the old but it cannot be said that this aim is fulfilled. Hawaiian nights start with the hula dance and end with the hula dance. For the locals, hula is like purification from daily life and everything it brings along. This traditional dance originates as a religious practice offered to God Laka. This extraordinary way of worship is voiced by Hula spokespersons as poems and stories, accompanied with the rhythmic movements of arms and legs. Even though the religious dances are disappearing day by day the contemporary Hula dance still tells us the history of Hawaii. In the Hula dance, the arms’ rhythmic swinging around the body under the moonlight, is in fact a representation of the palm trees in the wind. Everything, including the eyes, mimics, of the dancer, and the soft swinging of her fingers, wrists and knees, are all based on the principle to spread peace for those watching. One of the important touchstones of Maui’s history is whales and whale hunting. This is the island where the Hawaiian Humpback Whale lives, reproduces and does not want to leave. The relation that started between humans and whales a long time ago, gradually become using the whale for human interest. The fishermen went deep sea fishing under very poor conditions. Tens of thousands of people’s lives were enhanced with the whales’ bones, flesh, fat... For a long time it was the only source of income. The Whale Museum on the island, presents the passionate life of a whale under the sea and, although controversial, tells about the startling life style of whale hunting.
65
Egzotik adayı araçla bir günde gezmek mümkün ama içindeki ayrı ayrı güzellikler keşfedilmeye başlandığında haftalar gerekiyor. Soluğu Haleakala volkanik dağının eteklerinde alıyoruz. En son 1790’da büyük patlamalarla harekete geçtiğinde, insanlar bunun yine tanrıların dağı Haleakala’nın olağan kızgınlığı olduğunu düşünmüş ama o gün Haleakala 3100 metre yükseklikten patlayıp okyanus kıyısında 100 metre açığa kadar denizi doldurmuş.
It is in fact possible to drive around the island in one day but once you start discovering the beauties singly, you need weeks. We find ourselves on the foothill of Haleakala volcanic mountain. The last time Haleakala moved with loud explosions, it was 1790, and people thought it was the usual rage of Haleakaka, the mountain of Gods, but that day, Haleakala erupted from 3100 meters high and ran 100 meters into the sea.
Yok olan kuşaklar, yerleşim yerleri ve doğa Haleakala’yı, yaptıklarından utanç duyarcasına yüzyıllar boyunca suskunluğa itmiş. Şimdilerde bulutların oyunlar oynadığı, volkanik yapının etkisiyle yaşam bulan değişik bitki ve böcek türlerinin yer aldığı, içinde halen 3 kraterin bulunduğu suskun munis bir dağ görünümünde ama kızdırmaya da gelmeyeceği biliniyor. Kıyılardaki kum sahiller siyahlaşmış, çevre volkanik tüf kayaçlarla kaplanmış. Yukarı tırmanırken bulutlarla dorukların göz alıcı dansı ve koşuşturmacasının içinde buluyor insan kendini. Lavların üstünde yürümek, dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan ‘silversword’ adı verilen kaktüs türüyle, değişik böcekleri gözlemlemek; yükseldikçe soğuyan ve nefes alıp vermeyi güçleştiren havayı bile unutturuyor. Botanik bahçelerinin arasından tırmanılarak varılan bu dağda krater ağzına kadar yürünebiliyor. Binlerce yıl öncesinde insanlar hem dini nedenlerle hem de dağın formasyonunu oluşturan taştan kendilerine alet ve silah yapma kolaylığını düşünerek dağ çevresine yerleşmişler. Aradan geçen zaman içinde, korundukları bu ulu dağ birkaç kez kızıp onları yok etmiş ama bu da yanardağla bir arada yaşamanın doğal sonucu olsa gerek. Haleakala, bütün Maui ve çevre adalarla, laciverdin görülmemiş tonundaki koylara bulutların arasından kahverengi kahverengi bakıyor. Hava rüzgârlı ise okyanusun beyaz köpükleri 3000 metreden minik kıpırtılar halinde fark edilebiliyor.
All those generations, settlements and nature that disappeared dragged Haleakala into centuries of silence, as if it was ashamed of all it had done. Nowadays it looks like a silent, tame mountain, with three craters, above which clouds play... Owing to its volcanic structure, it is home to different plant and insect species. Event though it looks this calm, everyone knows you shouldn’t inflame it. The sand beaches on the shores are blackened and there are volcanic tuff rocks everywhere. As we climb towards the top, we find ourselves within the spectacular dance of the clouds with the summits. Walking on the lava, seeing the cactus called “silversword”, which exists nowhere else in the world and observing different insects make you even forget the air that is colder and hard to inhale as you go up. You can climb all the way up to the mouth of the crater through botanical gardens. Thousands of years ago people considered the convenience of being able to use the stones that make up the structure of the mountain for producing weapon and tools and settled around the mountain. Religious reasons were of course another factor for setting here, by the mountain. Over the time, this almighty mountain destroyed them all a couple of times over rage, but this must be result of living with a volcano. Haleakala, looks over Maui, other surrounding islands and bays in all shades of blue, through the clouds; itself being brown. If it is windy, you can see the white foams of the ocean from 3000 meter above, like tiny little stirrings.
66 66
Haleakala’dan Ada’nın güney doğusuna, Hana’ya doğru gider-ken tropikal yağmur ormanları aşılıyor. Renkli çiçeklerden, meyvelere kadar her türün iç içe bulunduğu ormanların içindeki güzel yollar doğayı değiştirmeden, kıvrımlarına uyarak ilerletilmiş. Ulu ormanların, şelalerin arasından geçerken beklenmedik yabani hayvanları, çiçekleri ve çevreyi izlemek için sık sık duraklamaktan alamıyor insan kendini. 120 km’lik yolda bulunan 200’ün üzerindeki virajı geçip de Hana’ya doğru yaklaşırken, Hawaii’nin başka bir adasında çekilen Jurassic Park filminin setini andıran birçok mekândan geçişte doğanın bu derece korunmuş olması da alışılmadık ve şaşırtıcı. Ve işte Hana… Ada’nın simgelerinden biri olan kanonun nasıl kullanılacağının çocuklara öğretildiği bir deniz görüntüsüyle ‘Aloha’ diye sesleniyor bizlere. Zaman zaman fokların da geldiği bu sahilde çocuklar geleneklerini yaşatmak üzere suyun içindeler, onları heyecanla izleyen aileler ise karada. Ağır kanonun etrafındaki minik minik çocuklar aldıkları eğitimin sonunda, kanoyu karaya taşıyorlar ve sonra yorgunluklarını alması için denize doğru koşuyorlar. Bulutlar sarmış gökyüzünü yine, mavilikler aralara serpiştirilmiş ve Maui’nin otantik görüntüsüyle baş başayız. Ormanın içinde poz verircesine, endamını göstere göstere zıplayarak yürüyen kırmızı tropikal kuşun bulunduğu Hana ormanlarının denizle birleştiği Black Sand sahilinde bir sürprizle karşılaşıyoruz: Sahilde evlenen bir çift. Gelin, damat, rahip ve bir yakınları. Dalgalar ve yeşil paylaşıyor bu sevinci, bir de biz yabancılar. Belli ki ilk tanıştıkları bu yerdeki yeni bir başlangıca tanık olmak, habersizce orada bulunmak biraz rahatsız ediyor ama yine de keyifli. Deniz kıyısındaki sesler okyanusa karışarak tepeye varırken; bizden habersiz sürdürülen minik seremoninin onlara hiç ulaşmayacak fotoğrafları da başka bir ülkeye doğru yola çıkıyor. Dünya aslında o kadar küçük ve ulaşılır ki, bunu kanıtlayan
While going towards the southeast of the island, to Hana, from Haleakala, we pass through tropical rainforests. The beautiful roads in the forest filled with colourful flowers, fruits and all other species, are made without hurting the nature, according to already existing curves. You cannot help but stop frequently to see the unexpectedly appearing wild animals, flowers and everything that surrounds you while you walk through these transcendent woods. After passing more than 200 curves and bends on a 120 kilometres long road, here, close to Hana, you see many scenes that resemble scenes in the movie Jurassic Park, which was, by the way, shot in another Hawaiian island, and you get startled by how well they preserved the nature. And here we are... in Hana. They greet us with a warm ‘Aloha’ from this ocean scenery where children are being taught how to use the canoe, a symbol of the island. On this shore, visited by seals at times, children are in the water, to keep their traditions alive and their families are on the beach, excitedly watching them. Little children around the heavy canoe pull it out of the water at the end of the training, than run back in the sea to unwind. Clouds are back... Blues are scattered around them and we are surrounded by Maui’s authentic view. On the Black Sand beach, where the woods of Hana meet the ocean, a red tropical bird prances around elegantly. Ah, what a nice surprise; a couple getting married on the beach. The bride, her groom, a priest and one friend. The waves and the woods share their joy; and we, strangers do too. First we feel a bit uncomfortable, being there without notice and witnessing this special moment but we still enjoy it. While the voices on the shore reach the hilltop, the photographs of this small ceremony, being carried on unaware of our existence, take forth to another country and they will never be seen by those souls on the beach...
67
Buruk bir anıyla kapıyorum Hana’yı. Ormanın içinde doğal bir mekân oluşturularak hazırlanmış kuru meyve, Hindistan cevizi, Hawaii fındığı (Hawaii’ye özgü ancak çekiç ve ceviz kıracağıyla kırılabilen kestane tadındaki yusyuvarlak hoş bir tada sahip yöresel fındık) satıcısı. Serinlemek ve mola vermek için durduğumuzda bu yerde tarçınlı, çikolatalı, wasabili Hindistan cevizi sunuyorlar bize. Adının Pat olduğunu daha sonra öğrendiğim orta yaşlı kadın önce fotoğrafını çekmemi istemiyor ama bu onda biraz pişmanlık yaratmış olsa gerek, biraz sonra yanımıza geliyor ve nereli olduğumuzu soruyor. ‘Türkiye’ cevabı sonrasında yaşanan dakikalar, garip tesadüflere bir örnek. Kadın ‘siz Türkler birbirinize sarılıp öpüşürsünüz’ diyerek kollarını açıyor, sarılıyor. Sonra kollarımı bırakmadan oğlundan bahsetmeye başlıyor. Askerliğinin sonunda görevli olarak Türkiye’ye gitmiş, oradan yazmış… Ve gözyaşları süzülmeye başlıyor yanaklarından, devam etmiyor konuşmasına, soramıyorum, sormak istemiyorum. Pat anılarının arasından yeniden Hana’ya döndüğünde ‘fotoğrafımı çek ama sonra da yollayacaksın’ diyerek adresini veriyor. Ayrılırken, kendi ülkemden en uzaklarda, bu kadar yakın bir anıyla karşılaşmanın hüznü ve buruk tadıyla el sallaşıyoruz. Maui çok uzak, gidilmesi zor. ‘Belki bir daha gelirim’ denilecek yerlerden de farklı, umulmadık bir şans veya tesadüf olmadığı sürece. Ama insana özgü güzelliklerin, sürekli gülen yüzlerle sıcak gülüşlerin, vahşi ve rengârenk doğayla birleşmesiyle oluşan uyumu belleklerden atmak imkânsız. Kendinizi bir günbatımında, Haleakala’nın doruklarında, uzaklardaki derin maviyi izlerken kulağınıza gelen balina haykırışları arasında bulursanız hiç şaşırmayın; tam tersine, bırakın bu güzel düş sürsün.
The world is so small and accessible that, I am going to finish Hana with a memory that proves that true. In the forest, there was a small nut bar that merged into the woods, where dried fruits, coconut and Hawaiian nuts (the local nut that tastes like chestnuts, is round and so though that can only be broken with a hammer or a nutcracker) were sold. We stopped to chill and take a break and we were offered coconuts with cinnamon, chocolate and wasabi. The middle aged woman, whose name I later learnt to be Pat, first didn’t want me to take her picture. But later, she must have regretted it a bit as she came up to us and asked where we are from. The minutes after our answer ‘Turkey’ set an example to odds. The woman said, “I know you Turkish people hug and kiss each other” and put her arms around me and kissed me. Then, without letting me go, she started talking about her son. At the end of his military service, he went to Turkey on duty, and wrote to her... There, her tears came running down her cheeks, she stopped talking and I don’t ask, I don’t want to ask. When Pat came back to Hana from her memories she said “Take a picture of me, but send it to me later” and gave me her address. When I was walking away, I am shaken by the sorrow of encountering such a familiar memory, so far away from my own country, while I wave goodbye. Maui is very far away, it is difficult to get to. Different from all those places that you say “I may come again” unless an unexpected opportunity or coincidence arises. But it is utterly impossible to forget the harmony between the natural beauties of people, smiling faces, warm smiles and the wild and colourful nature. If you find yourself sitting on top of Haleakala, watching the shades of blue ahead, listening to the cries of whales, don’t you feel lost; on the contrary, let the dream take you away.
68
69
SANAT / ART
Oya Silbery ve Reminiscence Sergisi
70
John Thomson’ın 130 yıllık fotoğrafları ve sanatçı bakışıyla Ada’nın uzak geçmişine nostaljik bir yolculuk A nostalgic journey to the history of the Island with John Thomson’s 130 year-old photographs and with an artist’s point of view
O
O
Son sergisi ‘’Reminiscence’’ (Anımsama) ile bir ilke imza atan Oya Silbery, Girne’deki The House’un Art Room olarak düzenlenen alt bölümünde, aralık ayının ilk günlerinde açtığı sergisiyle, izleyenleri Kıbrıs’ın geçmişine doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Bu sergi, Osmanlı döneminin son bulduğu ve İngiliz döneminin başladığı 1878 yılında Ada’yı ziyaret eden fotoğrafçı John Thomson’ın Kıbrıs’ın her köşesinde çektiği fotoğraf kareleriyle bir yıl sonra yayımladığı kitaptan yola çıkılarak hazırlandı.
Her last exhibition ‘’Reminiscence’’, with which, Oya Silbery blazed a tail, was opened at the beginning of the month of December at the House’s Art Room in Kyrenia. The exhibition takes you to a historical journey of the Island. It started out with the photos photographer John Thomson took all around Cyprus, when he visited the island in 1878, when the Ottoman era ended and the British reign started, and the book that was published a year after they were taken.
Filiz Uzun
ya Silbery, Kıbrıs’ta doğmuş, büyümüş bir sanatçı. Yaptığı ilgi çekici resimleriyle adından sıkça bahsettiren genç ressam, farklı temalarla hazırladığı sergileriyle de beğeniyle takip edilen bir sanatçı.
Altmış fotoğraf ve bu fotoğraflarda yer alan görüntülerin geniş açıklamalarını içeren bu kaynak kitap, Kıbrıslıların fotoğraf makinesiyle ilk buluşması olması bakımından büyük önem arz ediyor. Fotoğraflarla birlikte yazılı metinleri de içeren kitap, okurlara ve araştırmacılara belge oluşturacak nitelikte. Ressam Oya Silbery de etkilendiği bu kitapta yer alan fotoğraflarla, kendi deyimiyle ‘’özüne dokunmadan onlarla zaman geçirdi’’.
ya Silbery is an artist, born and raised in Cyprus. She is often mentioned of with her intriguing paintings and she is widely followed with her interesting themed exhibi-
tions.
The source book, which includes sixty photographs and detailed explanations of the shots, is significant especially in the sense that it represents the first time Cypriots met the camera. The book includes not only photographs but texts as well, thus having documentary quality for both readers and researchers. Artist Oya Silbery was impressed by the book and in her own words “spent some time with the photos without touching their essence”.
71
Oya Silbery ile, Girne’deki Art Rooms at The House’da gerçekleştirdiği sergide, hem kendisi hem de sergisiyle ilgili konuşma fırsatı bulduk. Kendinizi tanıtır mısınız? Ben Lefkoşa’da doğup büyüdüm. Hacettepe Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra, yüksek lisansımı Yakın Doğu Üniversitesi’nde tamamladım. Halen Lefkoşa Türk Lisesi’nde resim öğretmenliği yapmaktayım... Bugüne kadar açtığınız sergilerden söz eder misiniz? 2000 yılından 2012 yılının Aralık ayına kadar her yıl sergim oldu. Bu süreç içinde kişisel sergilerle birlikte, pek çok karma sergiye katıldım. Hem yurt içi hem de yurt dışı resim sergilerinde resimlerimi sergileme fırsatım oldu. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde (Ankara, İstanbul, Kapadokya), Kıbrıs’ın birçok sanat galerisinde (Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta) sergilerim oldu. En son sergim ise 2012’nin Aralık ayında Girne’de Art Rooms at The House Gallery’de John Thomson’un fotoğrafları ile yaptığım sergimdir. Resimlerinizi nasıl tanımlarsınız? Resimlerim ve diğer çalışmalarımı kavramsal olarak adlandırabilirim. Deneysellik ve obsesif tavır hep ön planda olmuştur. Belirlediğim veya düşündüğüm kavram sonucunda her tip malzemeyi işlerimde kullanmaktan keyif alıyorum. İşlerim benim için bir problemin çözümünden çok, yeni bir problemin kaynağıdır. Bu da beni çalışmaya teşvik ediyor.
72
Etkilendiğiniz bir dönem veya akım var mı? Hiçbir akımı diğerinden daha çok beğeniyorum veya etkileniyorum diye bir kıyaslama yapamam. Her akım var olduğu dönemde etkili olmuş, her biri kendi içinde birçok değerli sanatçıyı barındırmıştır. Akım olarak söylemesem de Henri Matisse ve Modigliani’ye hayranlığım başkadır. Kıbrıslı bir ressam olarak Kıbrıs’ın sizi etkileyen bir bölgesi var mı? Böyle bir soruya net bir cevabım yok ancak çocukluğumdaki Kıbrıs’ın sesizliğini ve kendi halindeliğini özlüyorum. Bir de şunu eklemeliyim; Güney Kıbrıs’a geçişlerin başlaması, Ada içerisinde nefes almamı sağlayan bir durum olmuştur.
We had the opportunity to speak with Oya Silbery at the Art Rooms at The House in Kyrenia, both about herself and about her exhibition. Can you please tell us about yourself? I was born and brought up in Nicosia. After I graduated from the Faculty of Fine Arts in Hacettepe University, I completed my master’s degree at Near East University. Currently I am an art teacher at Nicosia Turkish High School. Please tell us a little about the exhibitions you’ve opened till today. From 2000 until December 2012, I’ve had an exhibition every year. In some, I had more than one exhibitions, some personal, some mixed. I had the opportunity to exhibit my pieces both here and abroad. I had exhibitions in various places in Turkey ((Ankara, Istanbul, Cappadocia), and many art galleries in Cyprus (both in north and in south). My last exhibition is this exhibition I am presenting with John Thomson’s photographs in Art Rooms at the House Gallery in Kyrenia. How would you define your work? I can say my paintings and my other work are conceptual. Experimentalism and obsessive approach are always in the foreground. I enjoy using all kinds of materials for the concept I set down or imagine. My work are not the solution of a problem, but rather the problem itself. And this motivates me to work.
Is there an era or a trend you are influenced by? I wouldn’t compare the trends in a way to favour one more than the other. Each of them was influential within the period they existed and they all had many valuable artists. Even though I do not favour a specific trend, I admire Henri Matisse and Modigliani in a special way. As a Cypriot artist is there a place in Cyprus that you are impressed by or taken with? I cannot answer this question specifically; but I can say I miss Cyprus’ tranquillity and simplicity in my childhood. I should also add that it gave me space to breathe when the gates to south were opened.
73
Yeni sergi veya projeleriniz var mı? Tabii ki yeni sergi ve projelerim var, bu benim işim çünkü. İleriki aylarda Girne The House Art Rooms’da çok heyecan verici ve tanınmış sanatçıların çalışmalarını, sanat izleyicileriyle buluşturmayı planlıyoruz. Restoran, kafe ve bar hizmetleri de sunan mekânın işletmecisi Sayın Erbil Arkın’ın sanata verdiği destek çok büyük ve sizlerin aracılığıyla ona buradan teşekkür ediyorum.
Yaptığınız resimler/eserler ziyaretçi ve alıcı buluyor mu? Burası küçük bir yer ve bundan dolayı sanat alanında kısır bir ortam var diyebiliriz. Bir sanatçı olarak, tabii ki daha fazla ilginin olmasını arzuluyorum. Son serginiz (Reminiscence) hayli ilgi çekti. İngiliz fotoğrafçı John Thomson’un fotoğrafları nasıl etkiledi sizi? Sergi hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? Galeri Kültür Yayınları’nda çıkan “Through Cyprus with Camera in the Autumn” kitabını ilk hazırlanış aşamasında görmüştüm ve o andan itibaren, kitapta yer alan John Thomson’a ait bu fotoğrafların sergilenmeyi ve tekrardan hatırlanmayı hak ettiğini düşünmüştüm. Uzunca bir süredir de Art Rooms at the House Gallery’nin aktif olma durumu söz konusuydu. Tabii ki bu sergi The House’da yer alan ilk sergi olmadı. Yine de benim sergim, Art Rooms çatısı altında açılan ilk resim sergisi oldu. Ben bu sergi çerçevesinde yaptığım işi, fotoğrafların özüne dokunmadan onlarla zaman geçirme olarak değerlendiriyorum.
74 74
Do you have new projects? Of course I have new exhibition projects, this is my job. We are planning to open a very interesting exhibition of works by well known artists in the coming months, The House Art Rooms in Kyrenia. Erbil Arkın, the venue that serves as a restaurant, cafe and bar, supports art to a great extent and I would like to take this opportunity to thank him here.
Does your work call visitors and buyers? This is a small place and we can say that it is rather barren in the field of art. Of course, as an artist I would love more people who were interested and affectionate. Your last exhibition (Reminiscence) attracted great attention. How did John Thomson’s photographs intrigue you? Can you give us some information about the exhibition? I had seen the book “Through Cyprus with Camera in the Autumn” published by Galeri Kultur Publications at the preparation phase and since that day, I believed that John Thomson’s photographs in that book deserved to be exhibited and reminisced. It had long been an issue that Art Rooms at the House Gallery was to become active. Of course this is not the first exhibition here at The House. But it was the first one under the roof of Art Rooms. I would define the work I did within the framework of this exhibition as spending time with these photographs without interfering with their essence.
75
YAŞAM / LIFE
AND CULTURE FRIENDLY VILLAGE
76 76
LAPTA
Filiz Uzun
DAĞLARLA DENİZİ BULUŞTURAN KENT
THE TOWN WHERE THE MOUNTAINS AND SEA MEET
L
apta, Girne’nin 8.5 km. batısında Beşparmak Dağları’nın en yüksek tepesi olan Selvili Tepe’nin kuzeyinde, doğal güzelliklerin doruğa çıktığı bir yerleşim yeridir.
Lapta’nın coğrafi konumu ve doğal güzellikleri, insanların ilk çağlardan itibaren bu bölgeye yerleşmelerine ve birçok uygarlığa ev sahipliği yapmasına zemin hazırlamıştır. “Lapithos” veya “Lapethos” diye bilinen bu kent Kıbrıs’ın bölündüğü dokuz krallıktan birinin merkeziydi. Roma ve Bizans döneminde de önemini sürdüren Lapta, Roma döneminde Kıbrıs’ın dört ilçesinden biri olarak Lapithos “Lambousa” ismini almıştır.
L
apta, situated to the north of the highest point, Selvilitepe, located on the Beşparmak Mountains; 8.5km west of Girne, is a residential area where natural beauty reaches its highest point. Lapta’s geographical position and its natural beauty are the reasons why, since the first ages, people have opted to live here and why it has been home to numerous civilizations. This town, known as either “Lapithos” or “Lapethos” used to be one of the centers of the nine kingdoms that brought Cyprus together. Lapta’s importance was maintained throughout the Roman and Byzantine periods and was named Lapithos “Lambousa” as one of the four districts during the Roman period.
Chateau Lambousa (Eski Lapithos); MÖ 13.yy’da bir grup Güney Yunanistanlı yerleşimci tarafından inşa edilmiştir. MÖ 8.yy’da Fenikelilerin ticaret merkezi konumuna gelen kent, Romalılar ve Bizanslılar zamanında en önemli ticari merkezlerden biri olmuştur. MS 7.yy’da Arap saldırıları sırasında yok edilmiştir.
Chateau Lambousa (Old Lapithos); was erected by a group of settlers from Southern Greece in the 13th Century BC. This town, which became the commercial center for the Phoenicians in the 8th Century BC., was also one of the most important commercial centers during the Roman and Byzantine reign. It was destroyed during the Arab attacks in the 7th Century A.D.
Bugünkü Lapta Köyü’nün yaklaşık 2 km. kuzeyinde, denize yakın bölgede tarihi Lambousa kentinin harabeleri yer almaktadır. Arap akınlarının yaşandığı 653-654 yıllarında tahrip edilen kentin halkı bir mil kadar güneyde dağ yamacında kurulan, Lapta ve Karava köylerine yerleşmişlerdi.
Approximately 2km north from the Lapta Village that exists today, in an area by the sea the remains of the historical Lambousa town resides. The people of the city who were ravaged during the Arab raids between 653-654 settled in the villages of Lapta and Karava; erected a mile or so south of the slope of the mountain.
Kent, Arapların Kıbrıs’tan kesin olarak uzaklaştırıldığı 10. yüzyılda tekrar canlanarak Latin döneminde büyük bir kent haline dönüşecek ve Türk döneminde de varlığını sürdürmeye devam edecekti.
After the permanent removal of the Arabs in the 10th century the town was to come alive again and become an important center throughout the Latin era and continue to maintain this presence throughout the Turkish reign.
77
Kuzey Kıbrıs’ın en güzel sahillerinden birine sahip olan Lapta, turizm yönünden gelişmiş bir bölgedir. Yaklaşık 5000 yatak kapasitesine sahip 17 otel ve tatil köyünün bulunduğu bölgeye, yılda yaklaşık 22.000 turist gelmektedir. Halkın geçim kaynakları arasında turizm sektörü önemli yer tutmaktayken, bölgede çalışan nüfusun büyük bir kısmını memur ve işçiler oluşturmaktadır. Geriye kalanlar ise tarım kesiminde hayvancılık, balıkçılık, arıcılıkla uğraşanlar; küçük ölçekli sanayi işletmeciliği yapanlar ve esnaflardan oluşmaktadır.
78
Lapta which plays host to one of Cyprus’ most beautiful beaches is a well developed area in terms of tourism. With an approximate capacity of 5000 beds; with 17 hotels and holiday villages in the region, it is visited by approximately 22,000 tourists a year. While the tourism sector has an important place among the population’s livelihood, in this region a large part of the population is made up of civil servants and laborers. The remaining part of the society derives its income from agricultural works such as farming, fishing and beekeeping, and small scale industrialism and tradesmenship.
Kıbrıs’taki ilk otel, bir Türk işletmeci tarafından 1924 yılında Lapta’da inşa edilmiştir. Otel üç katlı olup, içerisinde 21 oda bulunmaktadır. Daha sonraları devlet tarafından vakıf olarak çalıştırılan bu otel, şimdilerde pansiyon olarak hizmet vermektedir.
The first hotel in Cyprus was built in Lapta in 1924 by a Turkish businessman. The three story hotel accommodates 21 rooms. This hotel, which was later on run by the government as a foundation, now serves as a hostel.
Lapta dağlarla deniz arasında uzanan bir yerleşim yeri olması bakımından, Osmanlı dönemindeki paşaların ilgi odağı olmuştur. Buradaki tarihi binalar hakkında türlü türlü efsaneler anlatılmaktadır. Hatta bazı binalarda mum yakılıp adaklar adanmaktadır.
As a settlement that lies between the mountains and the sea, Lapta became the focus of attention for Pashas during the Ottoman period. There are many different legends about the historical buildings here. In fact, in some buildings candles are lit and consecrations are made.
79
Lapta’da bulunan devlet kurum ve kuruluşlarının yanı sıra, gençlerin kamp kültürünü yaşadıkları Gençlik Kampı ile yaşlıların yaşadığı ve bakım gördükleri Huzur Evi de bu bölgede bulunmaktadır. Lapta, doğal ve arkeolojik güzelliklerinin yanı sıra, su kaynaklarının bolluğu nedeniyle zamanla zengin bir “su kültürü” oluşturmayı başarabilen ender yerleşim birimlerimiz arasında yer almaktadır. 1952 yılında babası kral VI. George’un ardından İngiltere tahtına oturan Kraliçe II. Elizabeth döneminde, Lapta’daki su sistemini geliştirmek amacıyla köyün mahallelerine sokak çeşmeleri, gerizler ve havuzlar yapıldığı, su arklarının tamir edildiği, köy yollarının asfaltlandığı ve köye su ile elektrik verildiği bilinmektedir. Lapta’nın üst tarafında, deniz seviyesinden 260 metre yükseklikte bulunan Başpınar su kaynağından arklar aracılığıyla köye akan su, aşağıya doğru eğimli olan yolu üzerindeki bir dizi un değirmeninin çarklarını döndürmenin yanı sıra, ekili arazileri sulama ve köydeki evlerin su gereksinimini karşılamıştır. Un değirmenlerinin sadece sekiz tanesinin yerleri bilinmektedir. Osmanlı egemenliği ve İngiliz Sömürge Dönemi boyunca un değirmenleriyle ünlü olan Lapta’nın, su ile çalışan un değirmenlerinden ikisi yaklaşık 500 ile 1000 yıl arasında tarihlenirken, diğer ikisinin 500 yıllık oldukları; diğer dört değirmenden ikisinin 300, diğer ikisinin de 100 yıllık oldukları kaydedilmektedir.
80 80 80
Aside from the governmental organizations and institutions that can be found in Lapta, it is also home to the Youth Camp where youths live out the camping culture and the Resting Home where the elderly live and are looked after. In addition to its natural and archeological beauties, because of the abundance of water resources, overtime Lapta has become one of our rare settlements that has been able to create a rich “Water Culture”. It is known that in 1952, when Queen Elizabeth II took the throne of England after her father King George VI, in order to to improve the water systems in Lapta, street fountains, sewers and pools where built around the village neighborhoods, water streams were fixed, the village roads were covered in tarmac and the village was supplied with water and electricity. The water from the Baspinar water source located at an altitude of 260 meters above sea level, with the aide of the water streams that flowed into the village, not only helped the rotation of the paddles of a series of flour mills located on a downward slope, but also helped meet the water requirements of the village households and the irrigation of cultivated land. Only eight of the flour mills whereabouts are known. Two of Lapta’s - famous for its flour mills during the Ottoman rule and the British colonial period - water powered flour mills are dated between 500 and 1000 years old, the other two 500 years old and two of the other four mills at 300, while the remaining two are registered as 100 years old.
81
KIBRIS MUTFAĞI / CYPRUS CUISINE
Gömeç Çorbası
Kış aylarında içinizi ısıtacak bir lezzet
Gürkan Uluçhan
K
ıbrıs’ta yağışların başlaması ve havaların soğumasıyla birlikte, yaz boyunca toprak altında yağış bekleyen bitkiler yeşerir, ovalar, tarlalar göz alabildiğine yeşillikle kaplanır. Kış aylarının bu yeşil sakinlerinden biri de hiç kuşkusuz gömeçtir. Adamızda gömeç, haşlanmış olarak limon ve tuz eşliğinde yemeklerin yanında tüketildiği gibi, yumurtayla kızartılır, hatta zeytinyağlı yemeği dahi yapılır. Gömeçle yapılan çorba ise faydaları saymakla bitmeyen, kış aylarına özgü en müstesna lezzetlerden biridir.
Malzemeler 1 demet gömeç 1 kahve fincanı pirinç 1 tane orta boy soğan tuz pul biber zeytinyağı Hazırlanışı Gömeçler iyice yıkandıktan sonra 1cm kalınlığında ince şeritler halinde kesilir ve suda haşlanır. Daha sonra buna 1 kahve fincanı pirinç atılır, tuz ve pul biber eklenir. Yirmi dakika kadar sonra, doğranan soğan pembeleşinceye kadar zeytinyağında kızartılır ve çorbaya eklenir. Kısa bir süre daha pişirildikten sonra servis edilir. Afiyet olsun. Tarif: Reyhan Uluçhan
82
Honeycomb Soup
A delicacy to warm you on cold winter days
A
s chills start dominating the island, and it starts to rain, all those plants waiting all summer long underground for the water to come start coming into leaf, fields, meadows are covered in green. One of the green dwellers of nature in winter is of course, the honeycomb. Islanders eat honeycomb not only steamed with lemon and salt, but they fry it with eggs and sometimes they stew it too. Honeycomb soup on the other hand, is a unique dish, whose benefits for the body are countless.
Ingredients 1 bunch of honeycomb 1 coffee cup of rice 1 medium sized onion Salt Chilly flakes Olive Oil Preparation After you wash the honeycombs thoroughly, chop them into pieces of about one centimetre and boil them. Later, add in the rice, salt and chilly flakes. After about twenty minutes, cube the onion and fry it with the olive oil until golden, and add it into the soup. Boil it for a short while longer and serve. Bon Appetite! Recipe By: Reyhan Uluรงhan
83
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Golden Tulip‘de Yeni bir
Klasiği Funda Arar Funda Arar sings at Golden Tulip Nicosia Hotel
Sahnelerin hanımefendi sanatçısı Funda Arar hafta sonu Golden Tulip Lefkoşa Hotel & Pasha Casino Havuzbaşında verdiği konserle sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı.
F
unda Arar Golden Tulip Lefkoşa Hotel & Pasha Casino Havuzbaşı’nda verdiği konserle sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı.
Özgün duruşu, seyirci ile olan sıcak samimi diyaloğu ile sevenlerinin gönlünü kazanan tecrübeli sanatçı, milyonların beğeni ile dinlediği ‘Yak Gel’, ‘Anmam Adını’, ‘Senden Öğrendim’, ‘Geçmez Yara’ şarkılarını seslendirirken ayakta alkışlandı. Konser öncesi kuliste basının sorularını yanıtlayan Arar, kayıt dışı kasetcilikten, sanat icra etmek yerine şovla bir yerlere gelmeye çalışan sözde sanatçılardan yakındı. Funda Arar sahne kıyafetlerinde ablasından yardım aldığını, şu sıralar yeni albüm ve klip çekimi için yoğun çalıştığını söyledi. Golden Tulip de üçüncü kez sahne alan Funda Arar, konuklarını muhteşem sesi yanında sahnedeki saygın duruşu ile de kendine hayran bıraktı.
84 84
Funda Arar gave an unforgettable concert at the Poolside at Golden Tulip Nicosia Hotel & Pasha Casino.
T
he skillful singer, who has won the heart of millions with her unique style and sincere dialogue with the audience, received standing ovation, especially when she sang her widely loved songs ‘Yak Gel’, (Burn Everything Behind) ‘Anmam Adını’, (I will not Say your Name) ‘Senden Öğrendim’, (I learnt from You) ‘Geçmez Yara’ (Uncurable Wound). The famous singer accepted interviews with press members before the concert at backstage and voiced her worries about pirot music distribution and performers who instead of performing art, sought to become famous with shows. She told that she consulted her older sister about her constumes and that currently she is working on a new album and new video clips. Funda Arar, at this third concert she gave at Golden Tulip, was mesmerising with not only her voice but her elegant stand too.
8585
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Cratos Premium Hotel & Casino’da
Sibel Can, Serdar Ortaç ve Three Days and Three Nights of New Year Celebrations at Cratos Premium Hotel & Casino... Sibel Can, Serdar Ortaç and Oğuzhan, all at Cratos
Y
eni yıl kutlamalarına erken başlayan Cratos Premium Hotel and Casino, Sibel Can, Serdar Ortaç ve Oğuzhan ile 3 gün 3 gece yeni yıl kutlaması programı hazırlayarak, bir ilke imza attı… 29 Aralık’ta Sibel Can ve güçlü orkestrası ile başlayan kutlamalar, 30 Aralık’ta Golden Cage Alacarte Restaurant’ta Lübnan yemekleri ve Kıbrıs’a has mezelerle özel bir yemekle devam etti.
C
ratos Premium Hotel and Casino, which gave an early start to New Year celebrations, blazed a trail by offering New Year’s celebrations that lasted three days and three nights with Sibel Can, Serdar Ortaç and Oğuzhan. Revels started on 29th December with Sibel Can and her powerful orchestra and went on with a special dinner with Lebanese dishes and Cypriot mezes at Golden Cage A La Carte Restaurant on 30th December.
31 Aralık Pazartesi akşamı Port Cratos, Golden Cage’de Oğuzhan sahneye çıkarken, Cratos Nobel Salonu’nda ise beğeni toplayan dans ekibi ile birlikte Serdar Ortaç sahne alıyor…
On the night of 31st of December, Oğuzhan is taking stage at Port Cratos, Golden Cage, while at the same time, Serdar Ortaç is performing with his popular dance team at Cratos Nobel Hall.
Port Cratos Mey Blue ise Türk ve Yunan usulü zengin balık menülerini Mahmut Üsküdarlı ve fasıl ekibiyle sunuyor. Tüm yaz boyunca marjinal sanatçılar ve dj’leri ile fark yaratan Port Cratos Absurd Club’da ise Trompet Merih ve Perküsyon Tai sahneye çıkıyor.
Port Cratos Mey Blue, on the other hand, is offering Turkish and Greek style rich fish menus, accompanied by Mahmut Üsküdarlı and his fasıl group. At Port Cratos Absurd Club, which maintained its marginality with unusual artists and DJs all throughout summer, Trumpet Merih and PercussionTai is performing.
86 86
3 gün 3 gece yeni yıl kutlaması…
Oğuzhan Cratos’ta
87
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Gülümseten Oyuncak Hareketi ile
Çocuklar Gülümsüyor
Minik yavrularımıza duyarlı insanlarımızdan yeni yıl armağanları…
F
otoğrafçı Hasan Vardar ve model Hazal Ecer’in yarattığı “Gülümseten Oyuncak Hareketi’ önemli bir sosyal sorumluluk projesi olarak dikkatleri üzerine toplamaya başladı. Fotoğrafçı Hasan Vardar’ın projeye ilişkin olarak çektiği fotoğrafları satın almak isteyenler para yerine oyuncak, ayakkabı, defter ve kitap alarak projeye destek oluyor ve toplanan oyuncak, ayakkabı, defter ve kitaplar Lefkoşa’da yaşayan ve oyuncak yoksunu çocuklara dağıtılıyor. Model Hazal Ecer’le Hasan Vardar’ın yarattığı bu projeye destek büyüyor. Projeye katkı koymak isteyenler Lefkoşa, Girne, Mağusa’daki Gloria Jean’s Coffees mağazaları, Güzelyurt’taki Sinerji Kültür Sanat Derneği’nde ve Yeni Erenköy’deki Veterinerium Veteriner Kliniği’ndeki ‘hediye bırakma noktaları’na çocuklar için aldıkları oyuncakları bırakabiliyor. Lefkoşa Surlariçi Mahallesi çocukları için oyuncak almak isteyenler “Gülümseten Oyuncak Hareketi” projesi için Aksoy Ltd.’den % 25 indirimle oyuncak satın alabiliyor.
88
Smiles Raising on Children’s Faces with ‘Smiling Toys Movement’ New Year’s Presents for our little ones from our kind people…
F
otoWith the ‘Smiling Toys Movement’ initiated by photographer Hasan Vardar and model Hazal Ecer is becoming popular as an important social responsibility project. Those who wish to buy photographer Hasan Vardar’s photos on the project, support the project by way of buying toys, shoes and books instead of paying money, and the all the toys, shoes and books collected are being presented to the less advantaged children of Nicosia. The project, created by model Hazal Ecer and Hasan Vardar, is spreading and being supported by many. Those who wish to support the Project can drop off the presents they buy for the children at ‘present drop boxes’ at Gloria Jean’s Coffee Shops in Nicosia, Kyrenia and Famagusta, at Synergy Culture & Arts Foundation in Guzelyurt and at Veterinerium Pet Clinic in Yeni Erenkoy. Persons who wish to buy toys for the less advantaged children of Nicosia Walled City can buy presents for ‘Smiling Toys Movement” for 25% off at Aksoy Ltd.
89
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Yurtdışından projeye destek olmak isteyenler aksoydunyasi@gmail.com dan bilgi alarak projeye oyuncak desteğinde bulunabilir veya info@hasanvardar.com.tr ya da hzlecer@yahoo.com e-posta adreslerinden “Gülümseten Oyuncak Hareketi’ yaratıcılarına ulaşabilirler. Aksoy Ltd., Kaner Şirketler Grubu (Gloria Jean’s Coffees)’nun ana sponsor olarak destek verdiği projeye, Ank Co Ltd., Gözde Arkut, Magic Touch, Cey Cey Life Kuaför, Passion Butik, Svetlana Özseyhan, Serhat Kaynarpınar, Göktay Tüzüner, Hasan Hüda Ecer, Mehmet Aydın, Ayşe Tümay, Fügen Ecer ve Ulus Solyalı da katkı koyuyor. To support the project from abroad, information is supplied at aksoydunyasi@gmail.com or you can reach the creators of ‘Smiling Toys Movement’ from info@hasanvardar.com.tr or hzlecer@yahoo.com. Aksoy Ltd. and Kaner Group of Companies (Gloria Jean’s Coffees) are the main sponsors of the project and Ank Co Ltd., Gözde Arkut, Magic Touch, Cey Cey Life Kuaför, Passion Butik, Svetlana Özseyhan, Serhat Kaynarpınar, Göktay Tüzüner, Hasan Hüda Ecer, Mehmet Aydın, Ayşe Tümay, Fügen Ecer and Ulus Solyalı are the other funders of the project.
90
91
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Tourism Sector in DAÜ
Turizm Sektörü DAÜ’de
92
Doğu Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi Mutfak Sanatları Bölümü genç gurme şef Tolgar Mirelli’yi ağırladı
M
ichelin yıldızlı ünlü restoranlarda çalışan genç gurme şef Tolgar Mireli deneyimlerini Doğu Akdeniz Üniversitesi Turizm Fakültesi Mutfak Sanatları Bölümü öğrencileri ile paylaştı. Sanat eseri gibi hem göz zevki hem de damak tadına hitap eden 5 farklı yemekten oluşan mönüyü öğrencilerle birlikte hazırlayan Mireli, mönüyü uygulama restoranı Tower’da üniversite personeli ve bölge halkının yanı sıra KKTC turizmin önde gelen otellerinin müdür ve şeflerinin beğenisine sundu. Konuyla ilgili bilgi aldığımız Turizm Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Hasan Kılıç, DAÜ Mutfak Sanatları Bölümü’nün ülkemizin gurme şef yetiştiren en seçkin eğitim kurumlarından birisi olduğunu vurguladı ve öncelikli hedeflerinin ülkemizin turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu gurme şef adaylarını yetiştirmek olduğunu kaydetti.
M
ichelin’s star, young gourmet chef Tolgar Mireli, who has served at famous restaurants, shared his experience with the students of Eastern Mediterranean University, Faculty of Tourism, Department of Culinary Arts. Mireli prepared, together with students, a five course menu, that looked like a piece of art and tasted heavenly. The menu was offered, at the application restaurant of the department, Tower, to the university staff, local community and managers and chefs of some leading hotels in the TRNC tourism industry. Associate Professor Hasan Kılıç, the Deputy Dean of the Faculty of Tourism, whom we had the opportunity to talk to regarding the issue, emphasized that EMU Department of Culinary Arts is one of the most prestigious institutions of our country that raise gourmet chefs, and that their priority target is to train gourmet chef candidates that the tourism industry of our country needs.
Eastern Mediterranean University, Faculty of Tourism, Department of Culinary Arts hosted the young gourmet chef Tolgar Mireli
93 93
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Almahara’da
Yeni Yıl Coşkusu…
G
irne’nin gözde bar-clubları arasında yer alan Almahara, 2012’yi eğlenceli partilerle uğurluyor. 2012’yi Almahara’daki gecelerde geride bırakanlar, sabahın ilk ışıklarına kadar dans edip, yılın en hit şarkıları eşliğinde gecenin tadını çıkarıyor. Müziğin ritmiyle coşkuya ve eğlenceye doyulmayan yeni yıl partilerinde ‘Yetenek Sizsiniz’den tanıdığımız Sertaç Yay, dansöz Zenne ve Aphrodite Girls dansçıları nefes kesen performanslar sergiliyor.
94 94
New Year Revels at
Almahara…
A
lmahara, which is one of Kyrenia’s most popular bar-clubs, is seeing 2012 off with amusing parties and celebrations. Those who spend New Year’s Eve at Almahara, dance until the early hours of the morning and enjoy the long hours of the night with the hit songs of the year.
In New Year’s parties, filled with joy and fun, accompanied with the rhythms of beautiful music, Sertaç Yay, whom we know from the TV show ‘You’ve Got Talent’, belly dancer Zenne and the dancers of the group called Aphrodite Girls are performing their breathtaking shows.
95
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
96
97
GURME / GOURMET
ŞARABIN DOĞUŞU Ahmet Esenyel
S
arabın erken tarihi ne kadar bilinmese de hikaye, atalarımızın üzüm ektiği ve Basra Körfezi ile Nil Nehrinin arasında yer alan Mısır’ın Bereketli Hilal’ine kadar uzanıyor. İlk kurucuların ve çiftçilerin üzüm de dahil olmak üzere yabani meyvelerden alkollü içecekler yaptıklarına inanılmaktadır.
Şarabı muhafaza etmek için bugün kullanılanlara benzer ahşap meşe fıçılarını, ilk defa Kuzey Orta Avrupa’dan gelen Keltler kullandı. Bu yuvarlak meşe fıçılar her zamankinden daha kolay yuvarlanabilecekleri bir şekilde tasarlanmıştı.
Meşe odunu hava geçirmez olmakla birlikte şarabın ‘nefes’ almasına izin verir. Şarapta, eski çağlardan kalma ve fıçılama yoluyla elde edilen Yabani üzümlerin dünyanın her yerinde meşenin esintileri, şarap tarihinde önemli bir yetişmesine rağmen, Akdeniz geneline unsurdur. ve Avrupa’ya Orta Doğu’dan yayılmış İmparatorluğu’nun çöküşünden olan üretken Vitis Vinifera (birçok çeşidi Roma yetiştirilmekte olan yaygın Avrupa üzüm sonra, Hıristiyan rahipler Avrupa şaraplarını geliştirmeyi devraldı. İşte bu rahipler, şarap çeşidi) türleri popüler oldu. yapma geçmişinin çoğundan ve bugün hala Romalılar iyice yıllanmış şarapları çok Avrupa’da uygulanan geleneklerden sorumluseverlerdi, hatta bazı Roma hikay- durlar. elerine göre şarabı 25 seneye kadar yıllandırabiliyorlarmış. Romalılar şarabı 20. yüzyıla kadar iyi şarap neredeyse sadece muhafaza etmek için seramik sürahiler Avrupa’nın alanına giriyordu, bu nedenle dünyada şarap için kullanılan üzüm asmalarının kullanan ilk ulustur. büyük bir yüzdesi Avrupa kökenlidir.
98
THE BIRTH OF WINE
A
lthough little is known of the early history of wine, the story goes back to the Fertile Crescent of Egypt, between the Nile and the Persian Gulf when our ancestors planted grapes. It is believed that early founders and farmers made alcoholic beverages from wild fruits, including grapes.
The wooden oak barrels for storing wine, similar to those used today, were first used by the Celts from North Central. These rounded wooden barrels were designed in a way to make moving and rolling easier than before.
The oak-wood, while still remaining air-tight allows the wine to â&#x20AC;&#x2DC;breatheâ&#x20AC;&#x2122;. The presence of oak in wine, which comes from the act of barreling and which has been passed down Even though wild grapes grew all over through the ages, is an important element in the world, it was the productive Vitis Vi- the history of wine. nifera (common European grape cultivated in many varieties ) species which After the fall of the Roman Empire, Christian spread from the Middle East throughout Monks took over the development of Europethe Mediterranean and into Europe that an wines. It is these monks who are responsible for much of the wine making history and became popular. traditions still practiced in Europe today. Romans loved well-aged wines, sometimes aging it for as long as 25 years ac- Until the 20th century, fine wine was almost cording to some of the Roman stories. exclusively under European Domain thereThe Romans were the first nation to use fore a large percentage of the world`s wine vines are of European origin. ceramic jugs for storing wine.
99
Şarap Yeni Dünya’ya yayılmaya başladı ve yabani üzümlerin Amerikan topraklarında son derece iyi gelişmesine rağmen, Avrupalı yerleşimciler, sınırlı başarı ile burada kendi yerli malları olan Vitis Vinifera türünü ekmeye çalıştılar. Yeni dünyada sağlıklı yetişen sarmaşıklar İspanyollar tarafından ithal edilenlerdi ve güneşli Kaliforniya bölgelerinde yetiştirildiler; bu şaraplar Güney Kaliforniya’nın ilk Avrupa tarzı şaraplarıydı . Sonunda, Doğu kıyısına yerleşen kaşifler, başarıyla Avrupa’dan getirdikleri ‘Vitis Vinifera’ ile Amerikan üzüm çeşitlerini karıştırarak kendi şarap tarihlerini oluşturdular. Tam Amerika’nın yeni şarap endüstrisi ivme kazanırken, alkole karşıt görüşler yayılmaya başladı ve bu neredeyse şarap tarihinin sona ermesine sebep oluyordu. Yasağın yaklaşık 14 yıl sürmesine rağmen şarap üreticileri işte kalabilmek için yaratıcı yollar buldular. Evde meyve suyu olduğu gibi pişirme, tıbbi ve kutsal amaçlar için şarabın kullanımına hala izin veriliyordu. Yine de şarap endüstrisinin kendisini toparlaması uzun bir süre aldı. Üzüm yetiştirme ve şarap üretimi 20. yüzyılda çok bilimsel bir hal aldı ve çoğu ülke, Fransa’nın öncülüğünde ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de 1983 yılında katılmasıyla, bölgelerinde şarap üretimi için standartlar oluşturdular. İşte bu sırada şimdilerde Lancer`s, Mateus, Liebraumilch ve White Zinfandel gibi tanınan isimler popüler oldu. Kaliforniya’nın birinci sınıf şarap üretimindeki ünü büyümeye devam etti ve zamanla kör tadım tattırmalarında Fransız rakiplerini yendiler. Fransız Paradoksu sonucu olarak popülaritesi en çok artan kırmızı şarap üzümlerden, yumuşak, hafif tanen cazibesi ile Merlot idi. Tabii ki bu 2004’te “Sideways” filmi çıkana kadardı ve özellikle Orta Kaliforniya’da Santa Ynez bölgesinde olmak üzere Pinot Noir öne çıktı. Şarap Türleri Şarapların birçok farklı türleri vardır. Şaraplar şarabı yapmak için yetiştirilen üzüme (veya üzümlere), nerede yetiştirildiklerine ve şarap üreticisinin üzümleri ne tür bir işlemden geçirdiğine göre sınıflandırılır. Üzüm türüne sepaj ismi verilir. Bunlar beyaz şarap, kırmızı şarap, roze şarap ve Şampanya da dahil olmak üzere köpüren şaraplardır. Şaraplar sadece üzüm türlerine göre değil üretim tarzlarına göre de kategorize edilebilirler. Daha fazla üretim tarzlarına göre tanımlanan diğer şaraplar ise; Tatlı Şaraplar, Çerez Şaraplar ve Buz Şaraplardır. Bir şarabın son lezzet ve karakteri sadece yetiştirilen üzüm sepajı tarafından değil, üzümün şarap yapımı süreci boyunca nasıl bir işlemden geçirildiği gibi birçok karmaşık faktörler tarafından belirlenir. Şarapların farklı türlerini tanımlayabilmenin en iyi yolu çeşitli şarapları tatmaktır. Bunu yaparak, yavaş yavaş şarapları birbirinden ayırt etmeyi öğreneceksiniz. Farklı şaraplar tanımlayabilmenin başka yolları ise şarap için alışverişe çıkmak, etiketlerine aşina olmak ve keyifli bir moda haline dönüşmüş olan bir şarap kulübüne üye olmaktır. 100
Wine started spreading to the New World and even though wild grapes flourished on American soil, the European settlers attempted to plant their native Vitis Vinifera species here with limited success. Those vines that did grow well in the new world were imported by the Spanish and grown in sunny California regions and these were Southern California`s first European style wines. Eventually European explorers settling on the East Coast made their own wine history by successfully crossing American grape varieties with their European ‘Vitis Vinifera’. Just as the new American wine industry was gaining momentum, anti-alcohol sentiment took hold and nearly ended the history of wine. Prohibition lasted nearly 14 years, but wine producers found creative ways to remain in business. Wine for cooking, medicinal and sacramental purposes were still allowed as was home fruit juices. Nevertheless, it took considerable time for the wine industry to recover. Grape growing and wine production became very scientific during the 20th century and most countries set up standards for wine production in their regions, with France leading the way and the United States joining them in 1983. It was this time that several recognizable names became popular such as Lancer`s, Mateus, Liebraumilch and White Zinfandel. California`s reputation for producing first class wines continued to grow, in time beating their French competitors in blind taste tastings. Their red wine grapes that grew most in popularity as a result of the French Paradox was the Merlot, with its soft, mellow, light tannin appeal. That is until the movie “Sideways” came out in the cinemas in 2004 and Pinot Noir took over, particularly in the Santa Ynez region of Central California. Different Types of Wines There are many different types of wines. Wine is classified by the type of grape (or grapes) grown to produce that wine, where those grapes are grown, and the process the winemaker goes through to produce that wine. A grape type is called a varietal. White wine, red wine, rose wine and sparkling wine including Champagne. Wines may also be categorized not just by their grape type, but by their production style. Other different types of wines defined more by their production style are; Dessert Wines, Fortified Wine and Ice Wine. A wine`s final flavor and character will be determined by many complex factors, not just by the specific grape varietal grown, but by how those grapes are treated throughout the wine making process. The best way to learn the different types of wines is by tasting several types of wines. By doing this, you will gradually learn to distinguish one from the other. The other ways of learning different wines are shopping for wine and becoming familiar with labels and joining a wine club which has become an enjoyable fashion.
101
Şarabın geldiği yer spesifik ve büyük olasılıkla duymamış olduğunuz bir yer ise, bu şarap belirli bir üzüm bağına özgüdür. Bu, bu şarabı üretmek için yetiştirilen tüm üzümlerin, özellikle belirlenen yıl (vintage) içerisinde yetiştirme koşullarının ideal olduğu, küçük tek bir arazide yetiştirildiği anlamına geliyor. Teoride ve genellikle gerçekte de, belirli üzüm bağlarında yetiştirilen şaraplar daha yüksek kalitede oluyorlar. Şaraplar “Estate Grown” olarak da sınıflandırılabilirler, yani bu şarabı üretmek için tüm üzümlerin bu şarap üreticisinin kendi üzüm bağlarında yetiştirildiği anlamına gelir. Avrupa’da bir şarabın yetiştirildiği yer, kimin tarafından yetiştirildiği ve yetiştirildiği toprağın türü, şaraplık üzüm türü kadar (veya daha fazla) önemlidir. Avrupa şaraplarının tadına varmaya başladığınızda çeşitli şarap üretim bölgelerine ve şarap üreticilerine aşina olmaya başlayacaksınız. Sadece o bölge ve üreticinin kalitesi hakkında bilgi edinmekle kalmayıp, o bölgede ne tür üzümlerin yetiştirildiği ve şarap üretimlerinde hangilerinin kullanıldığını da öğreneceksiniz. Avrupa’nın temel sınıflandırmalarından bazıları; aynı adı taşıyan Fransız bölgesinden Bordeaux şarabı tipik olarak Cabernet Sauvignon üzümündendir. Fransa Burgonya (Bourgogne) bölgesinden Burgundy şarabı Pinot Noir üzümünden ve Chianti şarabı da Toskana Chianti bölgesinden Sangiovese üzümünden yapılır. Kıbrıs’ta Şarap Kuzey Kıbrıs’taki gıda sektöründe son yıllarda gelişmeler görülmektedir, bu nedenle Kıbrıslılar yeni şaraplar tatmakta daha maceraperest ve cesur olmuşlardır. Tüm dünyada yiyecek ve içecek konseptleri sürekli olarak değişiyor ve restoran sahipleri tutarlılık ve süreklilik için bu değişiklikleri denemeli ve adapte olmalıdırlar. Kıbrıs halkı tüm dünyayı gezme özgürlüğünü yaşıyor ve dolayısıyla yerel müşteriler daha iyi bir ortam ve ambiyans, farklı iç mimari, gıda ve şarapta daha geniş menü seçenekleri, iyi yemek ve servis ve makul fiyatlar görmeyi bekliyorlar. Bazı yerel şarap markaları dışında uzun yıllardır Türk şarapları, bazı özel şirketlerinin dünyanın her bir yanından şarap ithal etmeye başlamasından önce her zaman popüler olmuştur. Şarapların ithal edilmiş olduğu ülkelerden bazıları; Fransa, İtalya, İspanya, Arjantin, Kaliforniya, Şili, Güney Afrika, Bulgaristan, Avustralya, Almanya ve daha fazlası.
102
If the location of where the wine comes from is very specific and quite possibly one you`ve not heard of, this wine is vineyard specific. This means all grapes grown to produce this wine are from one small plot of land where the growing conditions were ideal to produce this type of wine in this particular year (vintage). In theory, and generally in reality, vineyard specific wines are of higher quality. Wines may also be classified as `Estate Grown` meaning all the grapes grown to produce that wine are from this winemakers` own vines. In Europe, where a wine is grown, by whom it is grown, and the type of soil it is grown in are just as (or more) important as the type of wine grapes grown. As you begin to enjoy European wines, you`ll become familiar with the various wine growing regions and wine producers. You`ll not only learn about the quality of that region and producer, you`ll learn what type of grapes are grown in that area and which are used in the production of their wines. Some of the basic European classifications are; Bordeaux wine from the French region of the same name is typically from the Cabernet Sauvignon grape. Burgundy wine from the region of Burgundy (Bourgogne) in France is made with Pinot Noir grapes and Chianti wine is made with Sangiovese grapes from the region of Chianti in Tuscany. Wine in Cyprus The food industry in North Cyprus has been improving in the recent years therefore the Cypriots have been more adventourous and brave in tasting new wines. All around the world food and beverage concepts are continously changing so restauranteurs should try and adapt these changes to maintain consistency and continuity. The Cypriot people have more freedom to travel and to see the changes all around the world resulting in local customers expecting to see a good atmosphere and ambiance, different interior architecture, wider and updated menu options in food and wine, good food and service and reasonable prices. Apart from a few local wine brands, Turkish wines have always been popular for many years until some of the private companies started importing wines from all over the world. Some of the countries where wines have been imported from are; France, Italy, Spain, Argentina, California, Chile, South Africa, Bulgaria, Australia, Germany and more.
103
Beyaz Şaraplardan Rozelere, Kırmızılara Bazı İdeal Eşlemeler: Beyaz Şaraplar Şampanya Tuzlu olan herhangi bir şeyle mükemmel Brut Şampanya gibi çoğu köpüklü şarapların aslında hafif tatlı bir dokunuşları vardır. Bu, tuzlu gıdalarla servis edildiğinde ekstra ferahlatıcı olabilir. ör: Kaz Ciğeri ile Kızartılmış Ekmek, Brie ve Camembert Peyniri, Havyar veya Çilek Sauvignon Blanc Keskin karışımlar ve soslarla Keskin yemekler Sauvignon Blanc, Portekiz’den Vinho Verde ve İspanya’dan Verdejo gibi şarapları boğmazlar. ör: Soğan Salatasıyla Tarak, Terbiye Edilmiş Izgara Karides veya Kızarmış Tavuk Pinot Grigio Hafif balıklarla uyumlu İtalya’dan Pinot Grigio veya Fransa’dan Chablis gibi şaraplarla eşleştirildiklerinde en az kendileri kadar narin ve hafif deniz ürünleri daha lezzetli hale gelirler. ör: Kavun ve Domuz Jambonu, Enginar Ezmesi veya Istakoz Rulolar Chardonnay Yağlı balıklar veya zengin soslarda servis edilen balıklar için İpeksi beyazların, Şile, Avustralya veya Kaliforniya’dan Chardonnay’in somon veya herhangi leziz bir sos ile hazırlanmış balık yemeklerinde tadına doyulmaz. ör: Avokado Salatasıyla Kıtır Somon, Salatalar veya Karides
Roze Şampanya Sadece yemeklerle değil ordövrlerle de harika Roze Şampanya gibi köpüren rozeler, Cava ve Kaliforniya’dan köpüren şaraplar bir çok ana yemeğe eşlik edebilecek derinlik ve zenginliğe sahiptirler. ör: Acı Hint veya Çin Yemekleri, Sushi veya Tavuk Rosto Sek Roze Zengin, peynirli yemekler için Bazı peynirler beyaz şaraplarla, bazıları da kırmızı şaraplarla iyi gider fakat neredeyse hepsi, beyaz şarabın asiditesine ve kırmızın şarabın meyvemsi tadına sahip, sek roze ile iyi uyum sağlar. ör: Sıcak veya soğuk başlangıçlar, Pizza veya Peynir Bazlı Yemekler Kırmızı Şaraplar Pinot Noir Toprakımsı tatlarla mükemmel Mantar ve türüf mantarı ile yapılan tarifler, hafif gövdeli fakat tuzlu bir derinliği olan Pinot Noir gibi kırmızılarla mükemmel oluyor. ör: Kırmızı Etler, Parmesan, Zengin Peynirler, Ördek veya Tavşan Malbec Tatlı-acı barbekü soslarla bastırılamaz Malbec, Shiraz ve Côtes-du-Rhône, fazlasıyla baharatlandırılmış barbekü soslarıyla süslenmiş yemeklerle içilmek için yeterince cesurlar. ör: Dana Yahni, Sirloin Biftek veya Hint Tandoori Tavuk Cabernet Sauvignon Az pişmiş etlerle California Cabernet, Bordeaux ve Bordeaux-stili karışımlar biftek veya pirzolalarla eşsiz oluyor; taze tanenleri her ısırıktan sonra damak tadını yeniler. Ör.: Izgara Biftekler, Kuzu, Ağır Peynirler veya Çikolata
104
Some Perfect Pairings, from White Wines, to Roses’, to Reds: White Wines Champagne is perfect with anything salty Most dry sparkling wines, such as brut Champagne actually have a faint touch of sweetness. Making it extra-refreshing when served with salty foods. e.g: Foie Gras with Toast, Brie and Camembert Cheese, Caviar or Strawberries Sauvignon Blanc Goes with tart dressings and sauces Tangy foods won’t overwhelm wines like Sauvignon Blanc, Vinho Verde from Portugal and Verdejo from Spain. e.g: Scallops with Onion Salad, Marinated Grilled Shrimps or Fried Chicken Pinot Grigio Pairs with light fish dishes Light seafood dishes seem to take on more flavor when matched with equally delicate white wines, such as Pinot Grigio from Italy or Chablis from France. e.g: Melon and Ham, Artichoke Dip or Lobster Rolls Chardonnay For fatty fish or fish in a rich sauce Silky whites, Chardonnays from California, Chile or Australia are delicious with fish like salmon or any kind of seafood in a lush sauce. e.g: Crisp Salmon with Avocado Salad, Salads or Shrimps Rosé Champagne is great with dinner, not just hors d’oeuvres Rosé sparkling wines, such as rosé Champagne, cava and sparkling wine from California, have the depth of flavor and richness to go with a wide range of main courses. e.g: Spicy Chinese or Indian Food, Sushi or Roast Chicken
Dry Rosé For rich, cheesy dishes Some cheeses go better with white wine, some with red; yet almost all pair well with dry rosé, which has the acidity of white wine and the fruity character of red. e.g: Hot or Cold Starters, Pizza or Cheese Based Dishes Red Wines Pinot Noir is great for dishes with earthy flavors Recipes made with ingredients like mushrooms and truffles taste great with reds like Pinot Noir which is light-bodied but full of savory depth. e.g: Red Meats, Parmesan, Creamy Cheeses, Duck or Rabbit Malbec won’t be overshadowed by sweet-spicy barbecue sauces Malbec, Shiraz and Côtes-du-Rhône are big and bold enough to drink with foods brushed with heavily spiced barbecue sauces. e.g: Beef Stew, Sirloin Steak or Indian Tandoori Chicken Cabernet Sauvignon is fabulous with juicy red meat California Cabernet, Bordeaux and Bordeaux-style blends are terrific with steaks or chops: their firm tannins refresh the palate after each bite of meat. e.g: Grilled Steaks, Lamb, Strong Cheeses or Chocolate
105
PASSATEMPO DVD
Gürkan Uluçhan
MERMAIDS
Filmin Adı: Deniz Kızları (Mermaids)
Film name: Mermaids
Yönetmen: Richard Benjamin
Director: Richard Benjamin
Oyuncular: Cher, Winona Ryder, Christina Ricci, Bob Hoskins
Cast: Cher, Winona Ryder, Christina Ricci, Bob Hoskins
Yapım Yılı: 1990
Year of Production: 1990
Türü: Romantik- Komedi
Genre: Romantic Comedy
Konu: Deniz kızları, 1960’ların Amerikası’nda alışılmışın dışında bir aile olan Flax’ların öyküsünü anlatıyor. Bu eğlenceli filmin kahramanları; özgür ruhlu bir kadın olan anne Rachel, Yahudi olmasına rağmen rahibe olmayı kafasına koymuş ve hormonları çıldırmış durumdaki abla Charlotte ve 9 yaşındaki yüzme şampiyonu Kate...
Storyline: The movie tells the story of the Flaxes, which is an unusual family, living in America in 1960s. Rachel, the free spirited mother of the family, Charlotte, the hormone driven older sister, who is determined to become a nun although she is Jewish, and the swimming champion 9 year old Kate are the heroes of the story...
Bu filmi izlemeniz için 5 neden:
Five reasons to watch this movie:
1- Vaktin nasıl geçtiğini fark edemeyeceğiniz bir dönem filmi izlemek için. 2- Cher, Winona Ryder ve Christina Ricci’yi bir arada görmek için. 3- Filmin nostaljik şarkıları ve özellikle de Cher tarafından seslendirilen ‘The Shoop Shoop Song’ isimli parça için. 4- Cher’in film boyunca giydiği olağanüstü kıyafetler için. 5- Anne- kız ilişkisine başka bir açıdan bakabilmek için.
1- To watch a costume drama, with which you will lose track of time. 2- To watch Cher, Winona Ryder and Christina Ricci together. 3- For the nostalgic songs of the movies, and especially for ‘The Shoop Shoop Song’ by Cher. 4- For the fabulous outfits of Cher throughout the movie. 5- For another point of view to mother-daughter relations.
106
PASSATEMPO VİZYON
Filmin Adı: Pi’ninYaşamı (Life of Pi)
Film Name: Life of Pi
Yönetmen: Ang Lee
Director: Ang Lee
Oyuncular: Tobey Maguire, İrrfan Khan, Tabu, Sonu Sood, Suraj Sharma, Gerard Depardieu
Cast: Tobey Maguire, İrrfan Khan, Tabu, Sonu Sood, Suraj Sharma, Gerard Depardieu
YapımYılı: 2012
Year of Production: 2012
Türü: Macera - Dram
Genre: Adventure - Drama
Konu: Bir yük gemisinin trajik şekilde batmasının ardından bir filika, uçsuz bucaksız vahşi Pasifik Okyanusu’nun ortasında yapayalnız kalır. Sandalın hayatta kalmayı başarabilen mürettebatı ise bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan, Richard Parker adında üç yüz kiloluk bir Bengal kaplanı ve Pi adlı 16 yaşında Hintli bir çocuktan oluşmaktadır.
Storyline: After a cargo ship sinks tragically, a lifeboat is left all alone in the middle of the endless wild Pacific Ocean. The occupants of the lifeboat are one hyena, a zebra with a broken leg, an orang-utan, a three hundred kilo Bengal tiger called Richard Parker and a 16 year old Indian kid named Pi.
Bu filmi izlemeniz için 5 neden: 1-Yann Martel’in bol ödüllü kitabından uyarlanan ve 2013 yılının Oscar ödüllerinin bir çoğunu alacağına daha şimdiden kesin gözüyle bakılan,güçlü bir film izlemek için. 2- Filmin oldukça renkli ve farklı oyuncu kadrosu için. 3- Bugüne kadar yaptığı tüm filmlerde ciddi başarılar yakalayan yönetmen Ang Lee için. 4- Filmde, izleyiciyi büyüleyen, olağanüstü görüntü yönetimi için. 5- Sinematografik açıdan, okyanusun ortasında geçen bir filmin, sıkıcı hale gelmeden nasıl izlenilebilir olabileceğinin cevabını bulmak için.
5 Reasons to watch this film: 1-To watch a powerful movie, which is already seen as the winner of many Oscars in 2013, adapted from Yann Martel’s famous and award winning book. 2-For the colourful, diverse and unusual cast. 3-For Ang Lee, who has achieved significant levels of success in all the movies he had made until today. 4-For the magnificent, splendid cinematography. 5-To actually see the answer for the question on how a movie taking place in the middle of the ocean can be watched without getting bored.
107
?
AKIL SORULARI / MENTAL PUZZLES
MEGAMIND MANTIK SORULARI
Gürkan GürkanUluçhan Uluçhan
1- Hiç soru sormayan ama devamlı cevap bekleyen şeye ne denir?
2- 2 kişi bir miktar pastayı yalnız bir bıçak ile adaletli olarak nasıl paylaşabilir?
3-Bir okulda, okullar arası zekâ yarışmasına katılabilecek seviyede bir öğrenci aranıyordu. Bu okulda son derece zeki olan iki tane öğrenci vardı ve öğretmenler bu iki öğrenci arasında seçim yapamıyorlardı. Okul müdürünün aklına parlak bir fikir geldi. Hemen üçü kırmızı ve ikisi beyaz beş kurdele istedi. Kurdeleleri masaya koydu. İki öğrenciyi yanına çağırdı. “Masanın üzerinde üçü kırmızı ikisi de beyaz beş tane kurdele durmaktadır. Şimdi ben, siz görmeden bunlardan ikisini saklayacağım. İkisini de saçlarınıza bağlayacağım. Sonuncusunu da masanın üzerine bırakacağım. Böylece her ikiniz de diğerinizin başına bağlı kurdele ile masanın üzerinde duran kurdeleyi görebilecek fakat kendi başınızdakini göremeyeceksiniz. Kim kendi başındaki kurdelenin rengini en önce söylerse onu okulumuzu temsil etmesi için yarışmaya göndereceğim. Öğrencilerin her ikisi de kendi başlarındaki kurdeleleri göremezler fakat diğerinin başındaki kırmızı kurdele ile masanın üzerindeki beyaz kurdeleyi görürler. Bir süre sonra öğrencilerden biri atılır. ‘Hocam benim başımdaki kurdele kırmızıdır’ der. Müdür, öğrencinin cevabı nasıl bildiğini sorar, öğrenci de gayet akıllı bir biçimde nasıl bildiğini açıklar. Acaba bu akıllı öğrenci başındaki kurdelenin rengini nasıl bildi?
Cevaplar: 1- Telefon 2- Birinci kişi kendine göre adaletli bir biçimde pastayı iki parçaya böler. Diğeri de işine gelen parçayı seçer. 3- Kendi başındaki kurdelenin rengini bilen öğrenci şöyle düşünmüştür: ‘Eğer benim başımdaki kurdelenin rengi beyaz olsaydı, arkadaşım, hem benim başımdaki kurdelenin beyaz olduğunu, hem de masanın üzerinde duran kurdelenin beyaz olduğunu görecek ve kurdelelerden sadece ikisinin beyaz olduğunu bildiğinden , kendi başındaki kurdelenin mutlaka kırmızı olması gerektiğini düşünecek ve derhal, “benim başımdaki kurdele kırmızıdır” diyecekti. Halbuki arkadaşım da benim gibi düşünmektedir. O halde benim başımdaki kurdele beyaz değil kırmızıdır.’
108
? MEGAMIND MENTAL PUZZLES 1- What expects to be answered even though it never asks any questions? 2- How can 2 people fairly divide a piece of cake into two, with a knife?
3- The school committee is trying to choose a bright student to represent them at a competition among high schools. There were two very clever and hardworking students and the committee was having a hard time trying to choose between the two. The headmaster had a bright idea. He asked for three pieces of red and two pieces of white ribbons. He put them on the table. He called the two students, and said: “There are three pieces of red and two pieces of white ribbon on the table. Now, I am going to take two of them and hide them away. Then, I am going to take another two and tie one on each of your hair. The last one will be left on the table. You will be able to see the ribbon on the other’s hair, not yours. You will also be able to see the ribbon on the table. Whoever correctly guesses the colour of the ribbon on her own hair is going to represent us at the competition. The students cannot see the ribbon on their own hair but can see the red ribbons on each other’s hair and the white ribbon on the table. After a short while one of them says “The ribbon on my hair is red”. The headmaster asks her how she knew and the student cleverly answers. What do you think the explanation is?
Answers: 1- Telephone 2- One of the two people cuts the cake into two as he deems fair. And the other person takes the piece he wants for himself. 3- The student who correctly guesses the colour of the ribbon on her hair thought: ‘If the ribbon on my hair was white, my friend would see that the ribbon on the table and the ribbon on my hair are both white and she would know that her ribbon was red right away as there are only two white ribbons. However, she is thinking like I am, so the ribbon on my hair must be red.’ 109
1
9 7 5 8 4 3 2 6 1
2 6 4 5 1 9 7 3 8
5 1 6 3 2 8 9 7 4
3 2 8 4 9 7 1 5 6
4 9 7 6 5 1 3 8 2
6 5 2 9 3 4 8 1 7
8 3 1 2 7 6 5 4 9
7 4 9 1 8 5 6 2 3
2
7 2 1 8 5 4 9 3 6
6 5 8 3 9 1 7 2 4
3 9 4 2 7 6 5 8 1
4 7 2 5 8 3 6 1 9
9 1 3 6 4 2 8 5 7
8 6 5 9 1 7 2 4 3
1 4 9 7 2 5 3 6 8
2 8 6 1 3 9 4 7 5
5 3 7 4 6 8 1 9 2
3
2 6 7 8 3 5 9 1 4
8 3 9 1 4 2 5 6 7
6 2 3 8 5 4 8 1 9 4 7 2 8 2 1 7 6 8 4 9 3 7 5 3 6 4 7 9 2 1 6 5
1 4 5 6 9 7 2 3 8
7 2 8 9 1 6 3 4 5
5 9 6 3 2 4 8 7 1
3 1 4 7 5 8 6 2 9
9 7 3 2 8 1 4 5 6
6 5 2 4 7 9 1 8 3
4 8 1 5 6 3 7 9 2
4
1 4 5 9 3 7 2 6 8
3 6 2 4 8 5 7 1 9
9 8 7 6 1 2 4 5 3
4 1 3 8 2 9 6 7 5
2 5 9 7 6 3 8 4 1
8 7 6 5 4 1 3 9 2
7 2 8 1 5 4 9 3 6
5 3 4 2 9 6 1 8 7
6 9 1 3 7 8 5 2 4
6 4 8 1 1 8 4 2 8 3 3 1 4 5 1 5 5 2 9 4 6 2 1 4 2 5 4 7 6 3 7 9 1 3 7 5 8 6 2 7
4 7
2 7 6 3 4 8 5 1 4 5 7 8 4 7 6 8 5 9 3 6 1 6 8 4 2 9 6 3 7 2 5 3 8 5 2
2 8 6 5
3
6 2 5 3 2 9 5 8 7 2
1 8 3 7 6 2 4 9 5
110
3
4 9
7 8 1 6 8 1
4 9
SUDOKU
BULMACA / PUZZLE
ACİL NUMARALAR / EMERGENCY NUMBERS
KKTC’yi ziyaret edenler için önemli numaralar
Important telephone numbers for visitors to the TRNC
KKTC Ekonomi Bakanlığı:
0392-22-86838
TRNC Ministry of Economy:
0392-22-83594
KKTC Tarım ve Orman Bakanlığı:
0392-22-83594
TRNC Ministry of Agriculture and Forestry:
0392-22-83594
KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı:
0392-61-12000
TRNC Ministry of the Environment and Natural Resources: 0392-61-12000
Lefkoşa - Turizm Bakanlığı Danışma Bürosu:
0392-22-89629
Nicosia – Ministry of Tourism Information Office:
0392-22-89629
Lefkoşa Türk Belediyesi:
0392-22-85221
Nicosia Municipality:
0392-22-85221
Lefkoşa Derviş Paşa Müzesi:
0392-22-73569
Nicosia Dervish Pasha Museum:
0392-22-73569
Lefkoşa Kütüphane ve Taş Eserleri Müzesi:
0392-22-84349
Nicosia Library and Lapidary Museum:
0392-22-84349
Lefkoşa Lüzinyan Evi:
0392-22-71285
Nicosia Lusignan House:
0392-22-71285
Lefkoşa Mevlevi Tekke Müzesi:
0392-22-71283
Nicosia Mevlevi Dervish Lodge:
0392-22-71283
Lefkoşa Polis:
0392-22-83311
Nicosia Police Station:
0392-22-83311
Lefkoşa Devlet Hastanesi:
0392-22-85441
Nicosia State Hospital:
0392-22-85441
Lefkoşa Yakın Doğu Ünv. Hastanesi Acil Servis
0392-153
Nicosia Near East Univ. Hospital Emergency Service
0392-153
Lefkoşa Elektrik Arıza:
0392-22-75557
Nicosia Electricity Repairs:
0392-22-75557
Lefkoşa Galeria Cinema:
0392-22-77030
Galleria Cinema:
0392-22-77030
Lefkoşa Mısırlızade Sineması:
0392-22-89698
Nicosia Mısırlızade Cinema:
0392-22-89698
Lefkoşa Lemar Cineplex:
0392-22-35395
Nicosia Lemar Cineplex: 0392-22-35395
Gazimağusa Turizm Danışma Bürosu:
0392-36-62864
Famagusta Tourism Information Office:
Gazimağusa Belediyesi:
0392-36-64556
Famagusta Municipality: 0392-36-64556
Gazimağusa Canbulat Müzesi:
0392-36-65498
Famagusta Canbulat Museum:
0392-36-65498
Gazimağusa St. Barnabas Müzesi:
0392-36-48331
Famagusta St. Barnabas Museum:
0392-36-48331
Gazimağusa Yeni İskele İkon Müzesi:
0392-37-12933
Famagusta-İskele Icon Museum:
0392-37-12933
Gazimağusa Devlet Hastanesi:
0392-36-48986
Famagusta State Hospital:
0392-36-48986
Gazimağusa Elektrik Arıza:
0392-36-65514
Famagusta Electricity Repairs:
0392-36-65514
Gazimağusa Galeria Sinema:
0392-36-51270
Famagusta Galleria Cinema:
0392-36-51270
Girne Belediyesi:
0392-81-51884
Kyrenia Municipality: 0392-81-51884
Girne Akçiçek Hastanesi:
0392-81-52266
Kyrenia Akçiçek State Hospital:
0392-81-52266
Girne Barış ve Özgürlük Müzesi:
0392-82-18616
Kyrenia Peace and Freedom Museum:
0392-82-18616
Girne Bellapais Manastırı:
0392-81-57540
Kyrenia Bellapais Abbey:
0392-81-57540
Girne Güzel Sanatlar Müzesi:
0392-81-52287
Kyrenia Fine Arts Museum:
0392-81-52287
Girne Kalesi ve Müzeleri:
0392-81-52142
Kyrenia Castle and Museum:
0392-81-52142
Girne Halk Sanatları Müzesi:
0392-81-57688
Kyrenia Folk Art Museum:
0392-81-57688
Girne Galleria Sinema:
0392-81-59433
Kyrenia Galleria Cinema:
0392-81-59433
Girne Lemar Cineplex:
0392-82-23399
Kyrenia Lemar Cineplex: 0392-82-23399
Güzelyurt Belediyesi:
0392-71-42018
Omorphou Municipality: 0392-71-42018
Güzelyurt Müzesi:
0392-71-42202
Omorphou Museum: 0392-71-42202
Sağlık Sorunları:
0392- 112
Health Problems:
Yangın:
0392- 199
Fire: 0392-199
Orman Yangını:
0392- 177
Forest Fires:
0392-36-62864
0392-112
0392-177
111
112
Zeı na
Orya nt a S how SA LAMİ Sl HO TE L&CASI NO -MAĞUSA/KKTC 03923789670-05338707542/ 45
SALAMİ SHOTEL&CASI NO -MAĞUSA/KKTC 0392378967 033. 87 0754 2/ 45 w w05w sal am
iscasino.net
w w w .salam iscasino.net
05338260085
HaftaSonları