.
T A S R I F B U ÇMAZ 499 KA
UÇAK İLE ULAŞIM, 5 GÜN 4 GECE KIBRIS GİRNE’DE VUNI PALACE HOTEL’DE KONAKLAMA
5 GÜN 4 GECE
ıS “Sınırl
ayıda”
YERİNİZİ GEÇ KALMADAN AYIRTMAK İÇİN BİZİ ARAYIN
Since you’re reading this, you must be on your way to SPLENDID CYPRUS. To spend the best holidays, it’s easy... ...just visit our website!
EN DE FR IT RU ES
www.ntlcyprus.com CAR RENTAL
HOTEL BOOKING
TOURISTIC TOURS
...AND MORE
%20 OFF
If y�� ���� ������ ��w!
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
19.
Passatempo’dan / From Passatempo YÖNETİM / MANAGEMENT: CYXP Aviation Ltd. Genel Müdürü v e Pegasus Havayolları Kıbrıs Temsilcisi CYXP Aviation Ltd. General Manager and Pegasus Airlines Cyprus Representative M. Zeki Ziya z.ziya@cyprusxp.com
22. 32.
Portre / Portrait Tarih / History
Pegasus Havayolları Kıbrıs Merkez Ofisi Pegasus Airlines Cyprus Main Office Hasane Ilgaz Sokak, 11 B, Köşklüçiftlik, Lefkoşa Tel.: (+90) 392 228 73 11 Fax: (+90) 392 227 22 90 YAYIN YÖNETİM / PUBLICATION MANAGEMENT Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Can Sarvan can.sarvan@isviciletisim.com
44. 48.
Kıbrıs Nostaljileri / Nostalgic Reminising Spor / Sport
İsviç İletişim Hizmetleri Ltd. Şht. M. Ruso Cad. Dinler Apt. No: 4, Küçük Kaymaklı, Lefkoşa Tel: (+90) 533 826 00 85 (+90) 533 880 00 09 www.isviciletisim.com info@isviciletisim.com YAPIM / PRODUCTION Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Gürkan Uluçhan gurkan.uluchan@isviciletisim.com Röportaj / Interview Filiz Uzun filiz.uzun@isviciletisim.com
54. 60. 64. 74.
Art Direktör / Art Director Halil Aktansoy halil.aktansoy@isviciletisim.com
Hayvanlar Alemi / Animal Life
Fotoğraf / Photography Emre Soykan
Doğa / Nature
Çeviri / Translation VIRTUOSO Çeviri virtuosoceviri@hotmail.com
Yol Notları / Road Notes
Kapak / Cover Emre Soykan
Yaşam / Life
Muhasebe / Accounting Gürsoy Topaloğlu gursoy.topaloglu@isviciletisim.com 0533 880 00 09 Website www.passatempoXP.com REKLAM PAZARLAMA / ADVERTISING & MARKETING
80. 82.
96. 106. 18
Kıbrıs Mutfağı / Cyprus Cuisine Gündüz & Gece / Day & Night
Gurme / Gourmet Bulmaca / Puzzle
Halkla İlişkiler, Reklam ve Pazarlama Müdürü / PR, Advertising & Marketing Manager Münise Alibeyoğlu munise.alibeyoglu@isviciletisim.com reklam@isviciletisim.com BASKI-CİLT / PRINTING-BINDING Görsel Dizayn Ofset Matbaacılık Atatürk Bulvarı, Deposite İş Merkezi, A5 Blok Kat:4, No: 405 İkitelli OSB, Başakşehir, İstanbul Tel.: 0212 671 91 00 Fax: 0212 671 91 90 www.gdofset.com
Tüm hakları saklıdır. Yazılı izin olmadan içeriğin bir bölümünün ya da tümünün yeniden yayınlanması kesinlikle yasaktır. All right reserved. Reproduction in part or in whole without written permission is strictly prohibited.
PASSATEMPO’DAN / FROM PASSATEMPO
Passatempo 3 yaşına girerken…
As Passatempo turns three… Can Sarvan
Passatempo Dergisi 24. sayısıyla birlikte, iki seneyi geride bırakıyor ve yayın hayatında 3. yılına giriyor. Özenli bir çalışmayla, arkasında büyük bir ekibin emek verdiği Passatempo Dergisi üçüncü yılında oldukça ilginizi çekeceğini düşündüğümüz yeni bölümler yaratmaya hazırlanıyor.
With its 24th issue, Passatempo Magazine is turning three as it leaves behind two full years of publication. With attentive and regardful work of a large team behind the scenes, in its third year, Passatempo Magazine is preparing to create new topics that we think you will find interesting.
Moda çekimlerinden kokteyl tariflerine, teknolojik gelişmelerden Kıbrıs’ta neyi nereden bulacağınıza dek pek çok yeni bölümümüz, önümüzdeki sayılarda yolculuğunuz sırasında siz değerli okuyucularımıza yol arkadaşlığı yapacak.
Fashion shoots, cocktail recipes, new technological developments and where you can find what you are looking for in Cyprus are among the new topics that will accompany you, our valuable readers, during your flights in our prospective issues.
Kıbrıs’ın başarılı ve yetenekli insanlarını sayfalarımızda konuk etmeye, Kıbrıs’ın enfes doğasını, tarihsel ve kültürel özelliklerini orijinal fotoğraflarımız ve tasarımımız eşliğinde size sunmaya devam edeceğiz kuşkusuz. İçeriğimizi daha da zenginleştirerek sizlerin takdirlerine layık olmak en büyük dileğimiz…
Doubtlessly, we will continue to host Cyprus’ successful and talented people, Cyprus’ exquisite nature, historical and cultural features, accompanied with our original photographs and design. Our wish is to be worthy of your appreciation with a richer content…
3. yılımıza girerken bize duydukları güven için CyprusXp Group Genel Müdürü Sayın Zeki Ziya ve değerli ekip arkadaşlarına ve onların şahsında tüm Pegasus ailesine, bizlerle işbirliği artarak devam eden değerli reklam verenlerimize ve siz değerli okuyucularımıza en içten duygularımızla teşekkür ederiz.
As we are entering our third year in service, we would like to express our deepest thanks to the General Director of CyprusXp Group Zeki Ziya and his valuable team members and all other members of the Pegasus family for their trust, to our advertisement providers whose cooperation is continuing increasingly and to you, our valuable readers.
19
PORTRE / PORTRAIT
ERBİL ARKIN
22
Can Sarvan
KUZEY KIBRIS’IN BÜYÜK YATIRIMCILARINDAN BİRİ VE BÜYÜK BİR SANAT AŞIĞI ONE OF NORTH CYPRUS’ BIGGER INVESTORS AND A GREAT LOVER OF ART
E
E
rbil Arkın… Kuzey Kıbrıs’ın en başarılı iş insanlarından birisi olarak kendine özgü Sanat ve Tasarım vizyonu ve anlayışıyla eğlence sektöründe ikonik yatırımlar gerçekleştirmiştir. Girne’deki Arkın Colony Otel, Mağusa’daki Arkın Palm Beach Otel ve yine Girne’deki The House and Garden, onun tarz sahibi yatırımlarının yansımasıdır… İncelikli, zarif ve kibar olmakla beraber gerektiğinde oldukça katı ve otoriter olmasıyla bilinir... O, Kıbrıs’a aşık bir sanat tutkunudur – Bellapais’teki evinde orjinal 19. yüzyıl sonu heykellerinden oluşan ve çoğunluğu büyük Fransız Heykeltraş Auguste Rodin’in eserleri olan, uzun yıllar süren gayretler sonunda toplanmış değerli bir koleksiyonu vardır…
rbil Arkin… One of North Cyprus’ more successful business people who, with his particular vision and appreciation of Art and Design, has created tourism and leisure investments that are iconic - The Colony Hotel in Kyrenia; the Arkin Palm Beach Hotel in Famagusta; and The House & Garden, also in Kyrenia, are a true reflection of his stylish investments... He is graceful, elegant, polite but is known to be quite strict and authoritative when necessary... He is in love with Cyprus and passionate about Art – Throughout his home in Bellapais, is a treasured collection of original late 19th Century sculptures, the majority by the great French Sculptor, Auguste Rodin, collected over many years…
Erbil Arkın sadece yürüttüğü ticari işletmelerdeki başarısı ile değil aynı zamanda birçok hobisiyle de bilinir. 2012 yılında “Daima” isimli yatı ile 2009’da ve 2011’de de olduğu gibiTürkiye’nin en büyük ahşap yelkenli yarışlarından biri olan Bodrum Kupası’nı kazandı… “Arkin Wines” (Arkın Şarapları) adıyla evinin arazisinde yetiştirdiği üzümlerden ürettiği şaraplar giderek Kuzey Kıbrıs’ta üretilen kaliteli şaraplar arasına giriyor… Resim yapmak için daha fazla zamanı olmasını isterken yetenekli gençlere yönelik bir Sanat Okulu açmayı da arzu etmektedir. Aynı zamanda, The House’un zemin katını sanat sergileri için ücretsiz bir mekan olarak açarak Kıbrıs Sanatı’nın kültürel faaliyetlerine katkıda bulunmaya başladı – Şüphesiz ki, resimle ilgili tutkusunu gerçekleştirecek ve bir Sanat Okulu açarak çok yönlü kişisel öyküsüne yeni boyutlar ekleyecektir… Çünkü, o bizim Erbil Arkın’ımızdır…
Erbil Arkin is not only known for his success in the business enterprises he undertakes but also in a number of his many hobbies… In 2012 with his yacht ‘Daima’ (which means ‘always’ in Turkish) he won again the Bodrum Cup, one of the biggest wooden yacht races in Turkey, having also won the Cup in 2009 and 2011…The wines he produces from vineyards in the grounds around his home under, the name ‘Arkin Wines’, are becoming among the more quality wines being produced in North Cyprus... He would like to have more time to paint and aspires to open an Art School for talented youngsters: in the meantime, he has begun to contribute to the cultural activities of Cypriot Art by opening up the ground floor ofThe House as a free venue for art exhibitions – Undoubtedly, he will realise his ambition to paint again, and open an Art School, adding yet another dimension to his multi-faceted personal history … Because, he is our own Erbil Arkin…
FAKİR BİR RESSAM VEYA BELKİ BİR ÖĞRETMEN OLACAĞININ FARKINA VARARAK BUNUN YERİNE İŞLETMECİLİĞİ SEÇTİ
REALISING HE WOULD BE A POOR ARTIST, OR PERHAPS A TEACHER, HE CHOSE A BUSINESS PATH INSTEAD
Zor bir çocukluk geçirdiğiniz söyleniyor... Mütevazı bir Kıbrıslı ailede doğdum. Ben üç yaşındayken İngiltere’ye göç ettik. Babamın sağlığı iyi değildi fakat elinden geldiğince ve çalışabildiği müddetçe çalıştı. Annem ise tüm hayatı boyunca çalıştı. Ailem, 1950’lerde İngiltere’ye göç eden, tek amaçları başını sokacak bir evleri olması ve çocuklarına eğitim sağlayabilmek olan tipik ailelerdendi. Annem okuduğumuzdan emin olmak için gereken herşeyi yaptı ve biz okuduk. Çocukken çizim yeteneğim vardı; ki sanırım halen var. Güzel Sanatlar, resim ve heykel okuyup ressam olmak istediğimden oldukça emindim.
You are said to have had a hard childhood... I was born into a modest Cypriot family. We migrated to England when I was three years’ old. My father’s health was not good but he worked as much as he could for as long as he could. My mother worked all her life. My family is a typical family that emigrated to England in the 1950’s with the sole ambition of putting a roof over its head and educating the children. My mother made sure we studied and we did. I had a talent for drawing when I was a kid and I suppose I still have. I was quite certain I wanted to study Fine Arts, painting and sculpture, and become an Artist. 23
BİR ŞEYİ SIFIRDAN BAŞLATARAK BAŞARIYA ULAŞTIRMA YETENEĞİ 1974’ten kısa bir süre sonra, Kıbrıslı bir arkadaşım “Kuzey Kıbrıs artık pek çok olanağa açıktır, neden kendi işimizi kurmayı denemiyoruz?” dedi… Böylece, iki çocuk olarak geldik ve denedik. Yani Kıbrıs’taki ilk firmanız şans eseri mi ortaya çıktı? Evet, gerçekten öyle. Bir kumarhane ruhsatı için başvurmaya karar verdik. Sektör hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat bu sektörde çok para kazanılabileceğini hissettim. Bir ruhsat alabilmek neredeyse iki yıl ve çok çaba gerektirdi. Daha sonra tecrübeli ve finansal açıdan iyi durumda Alman bir yatırımcı bulduk ve 1978 yılında birlikte Palm Beach Otel ve Casino’yu açtık. Kumarhane ruhsatı olan ilk kişilerdik, yani -iyi veya kötü- sonradan Türkiye’de de yaygınlaşan Kumarhane Endüstrisi’ni Kıbrıs’a biz getirdik. Bir sanat aşığı olarak kumarhane açmanızı sadece para kazanma isteğinize mi bağlamalıyız? Evet, bu doğrudur. Buna, yapmayı umduğum diğer şeyleri yapabilmek için para kazanmak diyebiliriz. Fakat, Otel ve Kumarhane işini baştan sona öğrenmemi sağladı. Ayrıca, turizm endüstrisinde olmaktan da mutluydum. On dört yaşından beri İngiltere’deki en iyi turizm işletmelerinde, cep harçlığımı çıkartmak için bulaşıkçı, garson ve barmen gibi çeşitli işlerde çalıştığımı söylemekten utanmıyorum. Bu gibi işlerde çalışmak halen tutkularım arasında olan yüksek kaliteli konuk ağırlama hizmetlerini sevmeme ve takdir etmeme neden oldu.
Aileniz buna karşı çıktı mı? Babamın bu duruma kayıtsız olduğunu söyleyebiliriz fakat annem her zaman okumamızı ve üniversiteye gitmemizi istedi. Biz, üç kardeş, çalıştık ve kendi yolumuzu çizdik. Önce bir bursla Güzel Sanatlar okudum. Bana sağladığı fırsatlar için o zamanın İngiliz eğitim sistemine teşekkür borçluyum. Burs, yetenekli olduğunuz için verilmiş olmalı... Evet, genellikle durum buydu. Fakat, kısa sürede, sonunda fakir bir ressam veya belki de öğretmen olacağımın farkına vardım. Fakir olmaktan yorulmuştum ve şeçtiğim yolun beni istediğim yere getirmeyeceğini anladım. Güzel Sanatlar’dan vazgeçerek mobilya ve iç tasarım öğrendiğim yer olan Leicester’deki De Montfort Üniversitesi, Endüstriyel Tasarım Fakültesi’ne transfer oldum. Mezun olduktan hemen sonra ünlü bir İngiliz firmasında iş buldum. Burada iki yıl kadar çalıştım fakat bu iş beni tatmin etmedi. Tasarım karakterime en uygun yer olan İtalya’ya giderek orada iş arasaydım daha iyi olabilirdi. Daha sonraları kendi işimi kurmayı düşünmeye başladım ve bir arkadaşımla birlikte küçük bir grafik tasarım şirketi kurduk. Çok genç ve tecrübesizdik ve girişimimiz başarısız oldu. Sonra, her nasılsa, müzik endüstrisine girdim ve başarılı bir şekilde albüm tasarımları yaparak (diğer tasarımların yanında) iki veya üç yıl bu sektörde çalıştım. O dönemde Kıbrıs’a dönmüş olmasaydım, son derece yaratıcı bir sektör olduğundan ötürü muhtemelen hala müzik dünyasıda olacaktım.
24
A TALENT FOR STARTING SOMETHING FROM SCRATCH TO SUCCESS Did your family oppose this? You could say my father was indifferent but my mother always wanted us to study and go to college. We three siblings studied and all forged our own path. At first I studied Fine Arts with the benefit of a Scholarship. For this I must thank the English educational system of the day for the opportunities it afforded me. The scholarship must have been because you were talented... Yes, generally that was the case. However, I soon realised that I would be a poor artist, or perhaps a teacher. I was tired of being poor and I realised the path I had chosen would not bring me what I wanted. I gave up the study of Fine Arts and transferred to the Industrial Design faculty at the De Montfort University in Leicester where I learnt furniture and interior design. After graduating I found a job straightaway with a well-know English company where I worked for two years, but it did not satisfy me. It may have been better if I had gone to Italy to look for a job because Italy was the place that best suited my design character. I started then to consider establishing my own business and with a friend I founded a small graphical design company. We were young and very inexperienced and our venture failed Then, for some reason, I entered the music industry where I stayed for two to three years, designing albums amongst other things, and being quite successful. I believe now that if I had not at that time returned to Cyprus I would probably still be involved in the music business as it is extremely creative.
Soon after 1974, a Cypriot friend of mine said, ‘North Cyprus is open now to lots of opportunities, why don’t we try to establish something there for ourselves?’ … so being the two kids we were, we came and we tried. So your first Business in Cyprus happened by chance? Yes, in reality. We decided to apply for a casino licence. I had no idea about the industry but I felt there was money to be made. It took almost two years and lots of effort to be granted a licence. Then we found an investor in an experienced and financially sound German partner and together we were able to go on to open the Palm Beach Hotel and Casino in 1978. We were the first to hold a casino licence and so you might say – for better or worse - we brought the Casino Industry to Cyprus, which then spread to Turkey. Should we attribute the opening of a Casino, being the Art lover that you are, solely to your ambition to make money? Yes, that’s right. It was just for financial gain to enable me to do the other things I hoped to be able to do. However, it enabled me to learn both the Hotel and Casino businesses from the bottom up. Also, I was happy to be involved in the Tourism industry. I am not ashamed to say that since I was fourteen years of age I worked variously as a dishwasher, waiter and barman at top hospitality establishments in England to supplement my pocket money and later my student’s grant. This gave me a love and appreciation of top quality hospitality services which remains one of my passions.
25
Beş yıllık, uzun bir inşa sürecinin ardından, şu anda Arkın Colony Hotel and Sporting Club olarak bilinen binayı tamamlamayı başardım. 2003’te açıldığında hemen başarıya ulaştı. Samimiyetle inanıyorum ki, Kuzey Kıbrıs’taki otel endüstrisinde, hem otel kalitesi hem de servis kalitesi konusunda çıtayı yükselttik. Otelimizin açılışından bu yana birçok kaliteli otelin açılmış olması gerçeğiyle her zaman gurur duydum. Arkın Colony Otel ve Casino’nun başarısı ve Cyprus Sporting Clubs’ın kurulmasının ardından 2010 yılında eski sevdam olan Palm Beach Otel ve Casino’yu yeniden satın aldım. Arkın Palm Beach Otel olarak bilinen bu oteli aldıktan sonra önceki yıllardan daha kaliteli hizmet sunabilecek bir seviyeye getirmek üzere yeniledik. Ayrıca, bu süre içinde Girne’dekiThe House & Garden’ın restorasyonu; Antalya’da bir tekne tersanesi ve güney doğu İngiltere’de bir Golf Kulübü alınmasıyla temel turizm ve dinlence aktivitelerimize yenilerini ekledik. Halen, Doğu Akdeniz’de ve Orta Doğu’da yayılma sürecindeyiz. Ayrıca, bu yıllar boyunca İstanbul’da da bir turizm ve biletleme şirketi işlettik.
KIBRIS – İLK GÖRÜŞTE AŞK 1970’lerin sonlarındaki o yıllarda, Palm Beach’te yavaş yavaş finansal açıdan daha güvenli olmaya ve Kıbrıs’ı daha çok sevmeye başlamıştım. Aslında, bu ilk görüşte aşktı. Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı bölgesinde doğmuş olmama rağmen ben üç yaşındayken İngiltere’ye taşınmıştık. 1976’da Kıbrıs’a döndüğümde Kıbrıs hakkında çok az şey biliyordum. Döndüğüm zaman, ilk kez Kıbrıs’ta bulunuyormuşum gibi hissettim. Lefkoşa’dan Girne’ye ilk yolculuğumu canlı şekilde hatırlıyorum – Boğaz’dan geçerek Girne’ye doğru inerken büyülenmiştim. Kuzey Londra sokaklarında büyümüş genç bir adamdım; fakat Girne’yi, önünde uzanan denizi ve arkasındaki dağları gördüğüm zaman bu kadar güzel bir ülkede doğmuş olduğuma inanamadım. Kendi kendime dedim ki “buralı olduğum halde Londralı olduğumu nasıl düşünebildim?” Benim için çok derin bir farkındalık oldu, hemen orada Kıbrıs’a aşık oldum ve yetişkin hayatımı burada geçireceğimi anladım. Kıbrıs’taki ilk yıllarınızda kariyeriniz nasıl ilerledi? Palm Beach çok başarılı olmasına rağmen, kişisel, ailevi nedenlerle hisselerimi sattım. Kısa bir süre sonra, ailemle birlikte Fransız bir şirketle ortaklık içerisinde motor yağı üretimi üzerine bir iş kurduk. Sözleşmeye dayalı anlaşmamız bir teneke kutu üretim tesisi kurmamızı gerektirdi.Yedi veya sekiz yıl boyunca bu şirketi başarılı bir şekilde çalıştırdıktan sona 1991’de İngiltere’deki bir kamu şirketine sattık. Aynı dönemlerde, birkaç yıllık evliliğim üzücü şekilde sonra erdi. Yeniden bekar kaldıktan sonra turizm ve kumar endüstrisine geri döndüm. Dome Casino ile ortaklık dahil çeşitli ticari faaliyetlerin sonunda, en büyük hedeflerimden birisi olan kendi vizyonum doğrultusunda inşa edeceğim bir otel üzerinde çalışmaya başladım.
26
CYPRUS - LOVE AT FIRST SIGHT During those early years in the late 1970’s at the Palm Beach I was slowly becoming more financially secure, and more in love with Cyprus. In fact, it had been love at first sight. When I had returned to Cyprus in 1976 I knew little of Cyprus as, although I had been born in Küçük Kaymaklı in Nicosia, we had moved to England when I was three years’ old. On my return I felt it was the first time I was in Cyprus. I remember vividly my first trip to Kyrenia from Nicosia - driving down through the gap after Boğaz and seeing Kyrenia laid out below me and being spellbound. I was a young man who had grown up on the streets of North London but when I saw Kyrenia, and then looked at the sea beyond and the mountains behind, I just could not believe that I had been born in this beautiful country. I said to myself, ‘how did I think I was from London, when I am from here’. It was a profound realisation for me and I fell instantly in love with Cyprus right there and then and knew I was going to live my adult life here. How did your business career progress from those early years in Cyprus? Although the Palm Beach was very successful, for personal family reasons I sold my shares and sold up. Soon afterwards I created a business with my family in the manufacture of engine oil in partnership with a French company. Part of the contractual arrangement required us to create a can manufacturing plant. We ran the business successfully for seven or eight years and in 1991 sold it to a public company in England. Around the same time my marriage of several years sadly failed and, so, finding myself single again I returned to the hospitality and gaming industry. Through various business transactions, including a partnership in the Dome Casino, I eventually managed to set about achieving one of my great ambitions to build an hotel with my own vision of how it should be. After a long five years’ of construction I succeeded in finishing what is now known as The Colony Hotel and Sporting Club. When it opened in 2003 it was an instant success. I honestly believe that we raised the bar in the Hotel industry in North Cyprus on two major levels – quality of hotel and level of service.
I have always been proud of the fact that following our example many quality hotels have since opened. With the success of Arkin Colony Hotel and Casino and the establishment of Cyprus Sporting Clubs, I was able to return to my old love and re-acquire in 2010 the Palm Beach Hotel and Casino. Now known as the Arkin Palm Beach Hotel, we have restored it throughout to a higher level of quality with a higher level of service than in its previous years. Also in this time, we have added to our core Tourism and Leisure activities with the renovation and creation of The House & Garden in Kyrenia; and with the acquisition of a boat-building yard in Antalya, and of a Golf Club in South East England. Presently, we are in the process of expanding other interests in the Eastern Mediterranean and the Middle East generally. Throughout the years we have also operated a tourism and ticketing company in Istanbul.
27
SANAT İÇİN SANAT Yakın zamanda Girne’deki The House’un zemin katını Sanat Sergileri için kullanılacak ücretsiz bir mekan olarak ayırmaya karar verdim. Kuzey Kıbrıs’ta, yetenekli gençlerin ben İngiltere’de büyürken sahip olduğum gibi bir devlet desteğine sahip olmadıklarını ve sanatsal yeteneğe, ne yeteneği olursa olsun, aynı değerin verilmediğini gördüm. Genç sanatçıların profesyonel olmaları için önce halk farkındalığına ulaşabilecekleri bir kanala ihtiyaçları vardır; ki bunu da tek başlarına başaramayabilirler. İlk sergileme şanslarını onlara daha kolay sağlamak amacındayım. İyi bir arkadaşım olan Oya Silbery’nin başını çektiği bu girişim, ister Kuzey Kıbrıs’tan, isterTürkiye’den veya dünyanın başka bir yerinden olan ve şu anda Kıbrıs’ta yaşayan tüm sanatçılara açıktır. Uygun bir zamanda, bir Sanat Okulu da kurmak istiyorum... Eğer fikrim için doğru yeri bulursam, bu amaç için restore etmeyi düşünebilirim... Fakat, şu anda böyle bir proje için zamanım yok... Belki emekli olabildiğim zaman… Hayat hikayeniz bir anda başarıya ve zenginliğe ulaşmadığınızı gösteriyor… Hayır, bir anda olmadı; başarmak yirmi beş yılımı aldı diyebiliriz. Oğlunuz ve kızınız turizm ile ilgili mi? Oğlum, Sinan pek ilgili değil. O bir akademisyen. Matematik dalında doktorası olan bir fizikçi. Şu an araştırmacı olarak çalışıyor. Seçmiş olduğu dalda elde ettiği başarıdan dolayı çok gururluyum. Kızım, Ayşe, ilgili. Şu anda otellerimizden birinde junior yöneticilik eğitimi alıyor. İnşallah gerçek bir profesyonel olacaktır.
“BİZ 1000’İ AŞKIN KİŞİDEN OLUŞAN BİR AİLEYİZ” Yeni proje planınız var mı? Aslında, şu anda amacım mevcut ilgi alanlarımızı özelleştirip düzene sokmaktır. Karakter icabi yeni işler kurmayı çok seviyorum ilgimi kaybedince ancak onları yönetmekten pek hoşlanmıyorum. 1000 kişiyi aşkın sayıda bir aile olduğumuzdan dolayı artık günlük faaliyetlerimizi denetleyecek ve yönetecek, profesyonellerden oluşan bir Yönetim Kurulu tayin etmem gerektiğini anladım. Dürüst olmak gerekirse, yavaş yavaş emekli olmak ve evimdeki studyoda resim ve heykel yaparak kendimi sanata adamak istiyorum. Henüz yerime geçebilecek birisini bulamadım ama eminim ki ileride yerime tayin edeceğim birisi mutlaka olacaktır, ancak henüz, şimdi değil.
28
ART FOR ART’S SAKE More recently I decided to set aside the ground floor ofThe House in Kyrenia as a free venue for Art Exhibitions. I have seen that young talented people here in North Cyprus do not have the same Governmental support as I did whilst growing up in England, and that artistic talent, whatever its form, is not being valued as it might be. In order for young artists to become professional they first need a channel to the public conscious which they may not be able to afford. My idea is simply to provide more easily that initial exposure. This venture, headed up by a good friend, Oya Silbery, is open to all aspiring artists whether they be from North Cyprus, South Cyprus, Turkey or, indeed, from anywhere in the world and are now living in Cyprus. In time, I aspire to found an Art School ... if I were to find the right place in the right area, I would consider restoring it for this purpose ... But at the moment I do not have the time for such a project ... Perhaps when I am able to retire. Your life story tells us that you didn’t become successful and wealthy at once... No, I didn’t; it took me twenty-five years to succeed. Are your son and daughter interested in tourism? My son, Sinan, is not very involved. He is an academic, a physicist with a Doctorate in Mathematics, and is presently working in research. I am very proud of what he has achieved in his chosen field. My daughter, Ayse, is involved and is undergoing junior management training at one of our hotels ... Hopefully, she will become a true professional.
“WE ARE A FAMILY OF OVER 1,000 PEOPLE” Are you planning on any new projects? Well, at the moment, my focus is to corporatise and streamline our various interests. My character leads me to love creating businesses but not so much to administering them where I lose interest. As we have grown now to a family of over 1,000 people I realise that I need to appoint a Board of Directors ... Professionals to oversee and manage our day-to-day operations. Truthfully, I want to gradually be able to retire and dedicate myself to Art, spending my time painting and sculpting in my studio at home. I have not found anybody to put in my place but I am sure I will appoint somebody into my position one day ... But not just yet. I heard that you have started producing wine? Yes, I have. When we first started my vines were only eight to nine years old and had not yet reached their full maturity. I was a bit hasty to start producing and the wines we made in the first couple of years were terrible; so bad that we should have thrown them away, but we didn’t. Now, each year the vines are maturing and the wine is getting better and better. (Erbil calls his assistant to wrap three bottles of wine for me and three bottles for my photographer friend.)
29
SUCCESS WITH SAILING AND WINE PRODUCTION How do you produce these wines and do you have support? Yes, I have great support from a friend and expert, Harry Fellows, who has been helping me from the start. I have a small garagier winery at home and so we are able to blend, bottle, cork, label, store and do everything ourselves. Last year we produced 1,800 bottles and for the first time a white wine. Next year we plan on perhaps 4,000 bottles and to make rosè as well. We hope to produce four to five different kinds of wine in all .
YELKEN VE ŞARAP ÜRETİMİNDE BAŞARI Şarap üretmeye başladığınızı duymuştum... Evet bu doğru. İlk başladığımızda bağlarımız henüz sekiz veya dokuz yıllıktı ve tam olgunluğa ulaşmamışlardı. Üretime başlamakta biraz aceleci davranmıştım ve ürettiğimiz ilk şaraplar berbattı; o kadar kötüydü ki onları atmalıydık ama atmadık. Şimdi, gün be gün olgunlasan bağlarımızla şarabımız da gittikçe iyiye gidiyor. (Erbil asistanını çağırıp, ben ve fotoğrafçı arkadaşım için üçer şişe şarap sarmasını söylüyor.) Şarabı nasıl üretiyorsunuz ve herhangi bir desteğiniz var mı? Evet. Başından beri arkadaşım ve uzman Harry Fellows tarafından büyük bir destek var. Evimizde küçük bir şarap mahzenimiz var. Böylece herşeyi kendimiz yapabiliyoruz; şarabı şişeleyip, mantarla kapatıp, etiketleyerek saklayabiliyoruz. Geçtiğimiz yıl, yaklaşık 1,800 şişe ürettik ve ilk kez olarak beyaz şarap da ürettik. Önümüzdeki yıla üretimde 4,000 şişeye çıkarak “rose” de üretmeyi hedefliyoruz. Toplamda dört veya beş farklı çeşitte şarap üretmeyi planlıyoruz. Hali hazırda hareketli bir yaşamınız varken şarap üretme fikri nasıl ortaya çıktı? Kuzey Kıbrıs’ta, özellikle Girne bölgesinde kaliteli şarap üretilebileceğini kanıtlamak istiyordum. Geçen senin üretimiyle sanırım bunu kanıtlamış olduk. Ancak, şarap üretiminin bir hobi, amatör uğraş olarak kalmasını istiyorum. Elbette, bu konuda kendimle mücadele ediyorum, çünkü karakter icabı kurumsallaştırmak, şirketleştirmek arzusuna sahibim. Yelken hobiniz olduğunu ve bu alanda uluslararası ödüller kazandığınızı söylediniz.... Anlaşılan, ele aldığınız tüm konularda çok başarılısınız... Evet, yelken merakım var ve katıldığı her yarışmayı kazanan bir yata sahibim. İlgim o kadar ileri düzeyde ki, Antalya’da bir yat tershanesine sahibiz. Şu an üçüncü yelken yatının üretiminin sonuna yaklaştık. Yakında ünlü yat tasarımcısı Rob Humphreys tarafından tasarlanacak olan “J” sınıfı yat serilerini üretmeye başlayacağız. Rob ile eskiye dayalı bir ilişkimiz var, aynı üniversiteye gitmiştik. 30
You already had a very hectic life, how did you come up with the idea of wine production? I wanted to prove that we could produce a quality wine in North Cyprus, particularly in the Kyrenia area. I think we have managed to prove that with last year’s production. However, I want to keep the production as a hobby, as an amateur operation, though of course I struggle with myself because my character is to have the notion to corporatise it. You have said that sailing is a hobby and you have won international prizes at this activity - you seem very successful at whatever you take up … Yes, I am interested in sailing and have a yacht which has one every race she has entered. I am so interested to the point that we now own a boatbuilding yard in Antalya. We are nearing the end of the production of our third substantial sailing yacht and are about to produce a series of yachts designed by the famous English yacht designer, Rob Humphreys, and based on the ‘J’ Class. Rob and I go back a long way as he and I attended the same University together.
TabletteTELSİM zengin içerik, yüksek performans; Yeni Vodafone Smart Tab II Serisi
Vodafone Smart Tab II 10’’
Vodafone Smart Tab II 7’’
Kampanyaya 24 ay taahhüt verenler Vodafone Smart Tab II 7’’ için ayda 30 TL, Vodafone Smart Tab II 10’’ için 12 ay taahhüt verenlere ayda 59 TL ödeyerek katılabilir. Vodafone Smart Tab II 7’’ için ayda 30 TL ödeyen aboneler, ilk 12 aylık indirimli dönemin sonunda ilgili paketin güncel indirimsiz fiyatı üzerinden ücretlendirilirler. Telsim tarafından belirlenen kurallara uygun olarak değişiklik yapma hakkını saklı tutar. Kampanya stoklarla sınırlıdır. Diğer paketler ve ayrıntılar için en yakın Telsim Shop’a veya www.kktctelsim.com adresine danışabilirsiniz.
*Klavye ücrete dahil değildir. Ürünü ayrı satın almanız gerekmektedir.
31
TARİH / HISTORY
S. Mehmet
Knights of
TEMPLAR in Cyprus the most significant “Christian” military organization or order in history
32 32
Tarihin belki de en ünlü “Hristiyan” askeri örgütlenmesi veya tarikatı
KIBRIS’TAN TEMPLAR ŞÖVALYELERİ DE GEÇTİ
Knights of Templar passed by Cyprus
T
emplos” ya da bizim Kuzey Kıbrıs’ta “resmi” olarak kullandığımız adıyla “Zeytinlik” köyü, Girne yakınlarında; hatta son zamanlarda hızla büyüyen ve gelişen kasaba nedeniyle, Girne’nin içinde kalan bir köydür…
T
emplos, or with its “official” name used here in North Cyprus “Zeytinlik” village, is a village close to Kyrenia; in fact, due to its recent rapid growth, it can be said to be within Kyrenia.
Templos adı, Orta Çağ’da, yaklaşık iki asır süreyle dünyanın en güçlü askeri örgütlenmesi olan Templar Şövalyeleri’nden geliyor…
The name Templos comes from the Knights Templar, who were the strongest military organization in the middle ages for almost two centuries…
Bu sayıda, Templar Şövalyeleri ile ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istedik…
In this issue, we would like to share with you some interesting facts about Knights Templar…
Templar Şövalyeleri,Tapınak Şövalyeleri veya Mabed Şövalyeleri olarak da bilinir. Latince’de, “Pauperes commilitones Christi Templique Solomonici” adıyla da anılırlar. Latince isimlerini “Süleyman Tapınağı ve İsa’nın Fakir Askerleri” olarak çevirmemiz mümkün… İngilizcede “Knights Templar” veya “Poor Fellow Soldiers of Christ and The Temple of Solomon” isimleriyle anılırlar…
Knights Templar is also known by the name Order of the Temple and they are a body of Freemasonry. In Latin, they are known by the name “Pauperes Commilitones Christi Templique Solomonici”. A literal translation would read “Poor Fellow Soldiers of Christ and The Temple of Solomon”
Tarihin belki de en ünlü “Hristiyan” askeri örgütlenmesi veya daha doğru bir ifadeyle tarikatıdır…
This is probably the most famous “Christian” military organization, or more accurately the most famous military order.
Haçlı Seferleri süresince varlığını sürdüren ve bir dönem neredeyse Avrupa’nın büyük bölümüne, Akdeniz’in çok önemli kısmına hükmeden bu “tarikat” ya da “örgüt” veya “ordu”, 1129 ile 1312 yılları arasında varlığını sürdürdü ve trajik bir sonla tarihe gömüldü.
Their existence lasted throughout the Crusade Wars and at one point they ruled most of Europe and a significant portion of the Mediterranean. This “order” or “organization” or “army” functioned between the years 1129 and 1312 and came to the end of their existence with a tragic event.
Birçok kaynağa göre, Katolik Kilisesi (Papalık) tarafından resmî olarak 1129 yılında kurulan ve tanınan tarikat kısa zamanda çok güçlendi…
According to many sources Knights Templar was officially founded and recognized by the Catholic Church (The Vatican) in 1129 and it got stronger in a short time…
33
20 bin kişilik bir güce ulaştıysa da, genelde 2 bin kadar üyesi ya da şövalyesi çok “korkulur” kişilerdi… Bu güç, sadece “savaş”la ilgili olmayıp, kendi dönemlerinde tekellerine aldıkları bankacılıktan kaynaklanıyordu. Asıl kurulma sebepleri, Hrıstiyanlar için kutsal sayılan Kudüs’ün korunması yanında, buraya “hacı” olmaya giden din kardeşlerinin can güvenliklerini sağlamaktı. “Paralı askerler” olarak da tanımlayabileceğimizTemplar Şövalyeleri, Haçlı Savaşları’nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe tarafından “kâfirlik” (“Katolik olmayan” anlamında) ve “eşcinsellik” gibi suçlamalara maruz kaldılar. Kral IV. PhilippeTapınak Şövalyeleri’nin ortadan kaldırılması için PapaV. Clemens’e çok büyük baskılar yaptı. Sonuçta 1312’de tarikat ortadan kaldırıldı ve tüm mal varlığına el konuldu… Çok sayıda şövalye, Orta Çağ’da tıpkı cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürüldü. Son liderleri Jacques de Molay 19 Mart 1314’te beraberindeki tarikat üyeleri ile birlikte kazığa bağlanarak yakıldı ve bu sonları oldu…
34
Even though the order had around 20 thousand members, generally two thousand of these members or knights were very “fearsome” people… The power they had was not just “war” related; it sourced from the banking industry they monopolized during their time. The main purpose of their establishment was, to protect Jerusalem, which is considered sacred land for Christians, and also to ensure the security of their coreligionists who came to visit the place and become “pilgrims”. KnightsTemplar, also known to be “Mercenary Soldiers” were accused of infidelity and were to be engaged in homosexual acts by Philippe the IVth, King of France, who owed a large amount to the order after the Crusades. King Philippe the IVth put great pressure on Pope Clemens the Fifth, to destroy Knights Templar… Finally in 1312, the order was abolished and all its belongings were confiscated. Many knights were burnt to death, as were those found at the witch hunts in middle ages.The last leader Jacques de Molay was crucified, along with his fellow soldiers, and was set on fire on 19 March 1314.That was the end of KnightsTemplar.
35
İlk Haçlı seferi (1099) ile birlikte “Kutsal topraklar”ı ziyaret etmek için Avrupa’dan yola çıkan çok sayıda “hacı adayı” ya soyuldu ya katledildi. 1118, bazı kaynaklara göre 1119 yılında yılında Fransız Şövalye Hugues de Paynes (bazı kaynaklarda Payens) ve arkadaşı Godfrey de Saint-Omer, hacıları korumak amacı ile kuracakları “orduya” veya “tarikata” destek sağlamak için Kudüs Kralı II. Baldwin’e başvurdu. Kral onlara Müslümanlarca Zeytin Dağı olarak adlandırılan Tapınak Dağı’nda (Temple Mount) bir yer verdi. Mescid-i Aksa’nın (Al – Aqsa Mosque) da burada bulunması ve Süleyman Tapınağı’nın kalıntılarının da burada bulunduğuna inanılması sebebiyle kurulan tarikat, “İsa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın Takipçileri” adını aldı… İlk başta dokuz şövalye tarafından kurulduğu tahmin edilen tarikatın mensupları, Papa II. Innocentius tarafından yayımlanan özel bir fermanla bütün ülke sınırlarından serbestçe geçme, vergi ödememe ve Papa dışında hiçbir otoriteye karşı hesap vermeme gibi geniş haklara sahip oldu. Papa’dan gördükleri bu destek sonrasında Avrupa genelinde soylulardan para ve arazi yardımı yanında askerî destek de gördüler. Kaynaklara göre, Tarikat kazandığı bu güçle kısa zamanda gelişti. Haçlıların Kutsal topraklarda kazandıkları savaşlarda büyük etkileri oldu. Ayrıca ellerine geçen mali güçle ilk çek sistemi sayılabilecek sistemi geliştirdiklerine inanılıyor. Kutsal topraklara gidecek kişi Avrupa’daki bir tarikat mensubuna parasını yatırıp sadece tarikata üye kişilerin çözebileceği bir şifreyle yazılmış bir mektup alırdı. Daha sonra gideceği yere vardığında oradaki 36
üyeden yatırdığı parayı alırdı. Böylece soygunlarda can ve mal kaybının önlenmesi amaçlanıyordu… Tarikat bağışlar ve kendi yatırımlarıyla elde ettiği gelirlerle Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun birçok yerinde kiliseler ve kaleler kurdu. Kıbrıs’taki Baf Kalesi ve Templos köyü bu şövalyeler tarafından kuruldu. Templos köyünün, St. Hilarion Kalesi ile bağlantı sağlayan önemli bir merkez olduğu tahmin ediliyor. Şövalyeler, en güçlü zamanlarında kısa bir sure Kıbrıs’ı da yönettiler. Şu bilgiyi de bazı kaynaklardan aktarmakta fayda var: “Haçlı Savaşları’nın başlamasından yaklaşık bir yüzyıl sonra savaşın gidişatı Hristiyanlar için değişmeye başladı. Müslümanlar Selahattin Eyyubi gibi komutanların kumandasında Haçlılar karşısında zaferler kazanmaya başladı. Selahaddin Kudüs’ü, 1187 yılında, özellikle Hittin Savaşı’ndan sonra güçleri kırılan Hıristiyanlardan geri aldı. Kudüs’ün kaybından sonra, tarikat karargâhını kuzeydeki Akka’ya taşımak zorunda kaldı. Hıristiyanlar 1229 yılında geri aldılarsa da 1244 yılında şehri bu kez Memlûkler aldı. Akka’ya taşıdıkları karargâhlarını da 1291 yılında kaybeden tarikat, merkezini yine Kıbrıs Adası’ndaki Limasol’a taşımak zorunda kaldı. Bundan sonra askerî açıdan zayıflayan tarikata gelen yardımlar da azaldı. Her ne kadar güçlerini kaybetmiş olsalar da iki yüz yıllık bir yapılanma sonunda, Avrupa’da gündelik yaşamın bir parçası olacaklardı. Papalık fermanıyla monarşiler karşısında elde ettikleri özerklikleri tansiyonu yükseltiyordu. Bir ölçüde zayıflamış olmakla beraber hâlâ ordularının bulunması ve Töton şövalyelerinin Prusya’da, Hospitalier şövalyelerinin Rodos’ta yaptığı gibi kendilerine ait bir yönetim oluşturma amaçları sonlarını hazırladı.”
With the first Crusade (in 1099) many candidate pilgrims who wished to visit the sacred lands, had come here from Jerusalem, but were either robbed or killed. In 1118, or, according to some sources, 1119, French Knight Hugues de Paynes (according to some sources, Payens) and his fellowman Godfrey de Saint-Omer, applied to the King of Jerusalem, Baldwin the 2nd, for the “army” or “order” they planned to found to protect the pilgrims.The king gave them a place at theTemple Mount.The fact that Al – Aqsa Mosque was located there, and also the fact that the ruins of the Temple of Solomon were believed to be there, the order was founded at that point and it was given the name “The Followers of Christ and theTemple of Solomon”. The order is believed to have been founded with nine knights at first. Pope Innocentius the Second published a mandate, by which the knights were given many privileges such as passing the borders of all countries freely, not having tax liabilities and not having to report to any authority except the Pope himself. With this support they had from the Pope, the order received lands and monetary support from the nobles, as well as military support. According to resources, the Order developed itself rapidly with this power it was granted.They were effective at the wars won by the Crusades on Sacred Lands. Furthermore, they are believed to have developed what can be called the first checking system with the financial power they bore. The person who wished to go to Sacred Lands, would deposit the money to a member of the Order in Europe, and receive an encrypted letter that can only be decoded by members of the order. Later, when he arrived to the destination, he would get back the money he had deposited. This way, both his money and his life was not threatened by robbers.
With the funds they received and with their own investments, they built churches and castles at many places in Europe and Middle East. The Paphos Castle and the village of Templos in Cyprus were both built by these knights. It is believed that Templos village was a significant centre that provided a connection with St Hilarion Castle. Cyprus was ruled by the Knights, for a short time during the time they were most powerful. The below information that is found in some resources could be useful: “About one century after the beginning of Crusade Wars, the flow of the war started changing for Christians. Muslims started being victorious against Christians under the rule of some successful commanders such as Selahattin Eyyubi. In 1187, Selahaddin got Jerusalem back from Christians, who were exhausted especially after the Battle of Hattin. After they lost Jerusalem, the order had to move its headquarters to Akka, in north. Even though Christians managed to get back the city in 1229, in the year 1244, the city was overtaken by Mamelukes. The Knights, who lost their headquarters in 1291, after they had moved it to Akka, moved the headquarters to Limasol, Cyprus. The order started falling weak regarding military issues and the funds they received significantly decreased. Even though they had lost their powers, they were going to become a part of daily life in Europe with all the organization they built up in two centuries. The privileges they had against monarchies, with the ordinance by the Pope were causing stress. Trusting the fact that, even though they were not as strong, they still had military forces, they inclined towards having a monastic state of their own and as a result, they headed for a fall. Examples stood before them, encouraging them into this idea of a state; Knights Teuton had a government of their own in Prussia and Hospitallers had one in Rhodes.”
37
Bilgi aktarmaya devam edelim: “1307 yılında tarikatın başındaki isim olan Jacques de Molay, tarikatı Hospitalierlerle birleştirmek istedi fakat bir anlaşmaya varamadılar. Her iki tarikat da konuyu Papa’ya taşıdı. Fakat bu sırada Papa, özellikle son yıllarda tarikat hakkında yapılan suçlamalardan rahatsız olduğu için Fransa Kralı IV. Filip’in baskısıyla tarikatı aforoz etti ve tarikat üyeleri tutuklanarak işkence altında kabule zorlandıkları suçlamalardan dolayı idam edildiler. 1312 yılında Papa, tarikatı resmî olarak dağıttı ve mülklerinin birçoğunu Hospitalier Tarikatı’na geçirdi. Rivayete göre, Molay yakılırken Papa’yı ve Kral’ı lanetleyerek sene sonuna kadar onların da öleceğini söyledi. Hem Kral hem de Papa aynı sene içinde öldüler (1314). Tapınakçılar’ın hayatta kalan üyeleri, başta İskoçya olmak üzere Papa’nın elinin uzanamayacağı yerlere dağıldılar. Tarikat’ta otuzuncu derece olarak kurulan Siyah ve Beyaz Kartal Şövalyesi mertebesinin (İngiltere’de Knight of the Black and White Eagle) öğretisinin ve hedefinin, Jacques de Molay’nin intikamını almak için IV. Filip öldürmek, daha geniş anlamda Katolik Fransız monarşisini ve bütün Katolik monarşileri yok etmek olduğu ve IV. Filip’i onların öldürdüğü söylenir.”
To go on with facts: “In the year 1307, Jacques de Molay, who was the head of the order, wanted to merge with the Hospitallers, however, they couldn’t meet on common grounds. Both orders referred the issue to the Pope. However, the Pope was uncomfortable with the accusations the order was subjected to, and with the pressure by King of France Philippe the IVth, he excommunicated the order. Its members were arrested and tortured into giving false confessions and they burned at the stake. In the year 1312, the Pope officially dissolved the order and transferred most of its property to the Hospitallers. As the myth goes, Molay cursed both the Pope and the King while he was being tortured and he said that they would both die by the end of the year. The actually both died within the year (1314). The members of the Templers who survived scattered to places the Pope couldn’t reach, especially to Scotland. The learning and the aim of Knight of the Black and White Eagle Rank of the Order, which is the thirtieth rank, was to kill Philippe IV, to take Jacques de Molay’s revenge and in a broader sense, to destroy the Catholic French Monarchy and all other Catholic Monarchies. These are those that are believed to have killed Philippe IV.”
Templar Şövalyeleri’nin beyaz zemine kırmızı renkli haç olan ana sembolleri, 18’inci yüzyıldan sonra masonların da kullandığı bir semboldür.
The main logo of the Knights of Templar, red cross over white background, is among the symbols used by masons in the 18th century.
Hâlâ, masonların bu tarikatın devamı olduğunu yazan kaynaklar da yok değildir…
38
There are also resources that claim that masons are a continuance of this Order…
39
KÜLTÜR / CULTURE
KUZEY KIBRIS’TA
KOMŞULUK KÜLTÜRÜ NEIGHBOURHOOD CULTURE IN NORTH CYPRUS
Gürkan Uluçhan
K
omşuluk ilişkilerini, Kuzey Kıbrıs’ın sosyal ve kültürel yaşantısının yapı taşlarından biri olarak kabul edebiliriz. Kullandığımız atasözlerinin birçoğu komşuluk ilişkileri ile ilgilidir. Mesela; ‘Gülme gomşuna, gelir başına’, ‘ Gomşu gomşunun külüne muhtaçtır’, ‘Gomşuda bişer, bize da düşer’, ‘Hayır dile gomşuna, hayır gelsin başına’. Yine, ‘Gomşu, gomşu.... huuu huuu...’ diye başlayan tekerlemeyi ve komşu oğlunun getirdiği inci boncuğu çocukluğunda duymayanımız yoktur. Komşunun sözlük anlamı, ‘konutları yakın olan kimselerin, birbirlerine göre aldıkları ad’ olarak tanımlanmaktadır. Ada tarihine baktığımız zaman, Kıbrıs’ta Osmanlıların egemenliğinden itibaren komşuluk ilişkilerine çok önem verildiğini söylemek yanlış olmaz. Osmanlı İmparatorluğu halkı yönetmek, vatandaşlar arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir biçimde gelişmesini sağlamak ve asayişi korumak amacıyla gerek hukuki gerekse idari düzenlemeler yapmıştı. Ada, İngilizlerin egemenliğine girdiği zaman da komşuluk ilişkileri gerek Kıbrıslı Türkler gerekse Kıbrıslı Rumlar arasında, savaş dönemlerini saymazsak, işbirliği, güven ve uyum içerisindeydi. Günümüzde teknolojik gelişmeler, özellikle ulaşım alanında 40
W
e can consider neighbourhood relations as one of the building blocks of the social and cultural structure in Cyprus. Most of the sayings we use are about these relations; ‘Gülme gomşuna, gelir başına’ ‘Literal Gloss: Do not laugh at your neighbour, or you will be laughed at’, ‘ Gomşu gomşunun külüne muhtaçtır’ ‘Literal Gloss: Neighbours are in need of each other’s ashes’, ‘Gomşuda bişer, bize da düşer’ ‘Literal Gloss: If my neighbour cooks it, we’ll get to taste it’ , ‘Hayır dile gomşuna, hayır gelsin başına’ ‘If you wish well for your neighbour, good things happen to you too’. Likewise, probably every Cypriot has heard the riddle that starts with “Heeey, heeey, neighbour...” and continues with the gewgaws that the boy next door brings. In dictionaries, the word ‘neighbour’ is explained as ‘a person living next door to or very near to another’. If we look at the history of the island, it wouldn’t be wrong to say that neighbouring relations have been very important on the Island since the Ottoman era. The Ottoman reign made both legal and administrative regulations to be able to govern the people more effectively as well as maintaining healthy relations between citizens and to keep the country orderly. During the British era as well, neighbourhood relations were harmonious and based on trust and cooperation among Turkish Cypriots as well as Greek Cypriots, except during the war.
kaydedilen ilerlemeler, modern insanın varoluş problemleri ve kültürel yozlaşma nedeniyle komşuluk ilişkileri maalesef eskisi gibi değildir. Yine de birçok toplumla karşılaştırdığımız zaman Kuzey Kıbrıs’ta komşuluk kültürünün özellikle köylerde devam ettiği, ‘güven’ ve ‘işbirliği’ esaslarına dayandığını söyleyebiliriz. Kıbrıslı ev hanımları gerek köylerde gerekse şehirlerde hafta içi her sabah adeta işe gider gibi, evlerinden çıkarlar ve o gün hangi komşuya gidilecekse sabah kahvesine o komşunun evine giderler. Kahve bahaneli bu sohbetler sırasında kadınlar son yirmi dört saatin kritiğini yaparlar, zararsızından biraz da dedikodu... Kahve faslının ardından işbirliği içerisinde, mevsimine göre, molehiya ayıkanır, gün içinde pişirilecek sebzeler elbirliğiyle ayıklanır, tarhana veya hellimler yapılır, hatta birbirlerinin örgü işleri dahi imece usulüyle kısa sürede bitirilir. Komşu evde hasta, lohusa varsa o eve her gün mutlaka gidilerek evin ihtiyaçları giderilir, cenaze çıkan bir eve ise yemek götürülür. Bugün şehirlerimizde olmasa da, halen pek çok köyümüzde insanlar yaz aylarında kapı ve pencereleri açık bir biçimde uyumaktadırlar. ‘Benlik’ duygusu yerine ‘Bizlik’ duygusunun ağır bastığı köy yaşantılarında hasat zamanları komşular birbirlerinin ekininin biçilmesine yardım ederler. Bağ ekilecekse köydeki herkes bağ ekimine katkıda bulunur, kocaman bir bağ böylelikle elbirliği içerisinde dikilmiş olur. Komşuların birbirlerinin emeklerine karşı para vermeleri ise görülmez. Bağı olanlar, teşekkür mahiyetinde komşularına üzüm, paluze, sucuk ve köfter verirler. Akşamüstleri ise komşu erkekler, mahalledeki kahvelerde toplanarak lokumuna veya içkisine ıspastra denilen iskambil oyunu veya tavla oynarlar.
Nowadays, with all the progress in technology, and especially transportation, and the issues of survival of modern man, and cultural corruption, neighbourhood relations are not as they used to be. But still, compared to many other communities, neighbourhood culture still exists in villages in North Cyprus and it is still based on ‘trust’ and ‘cooperation’. Both in urban and in rural areas every morning during the week, Cypriot housewives go to a neighbour for morning coffee just like others go to work. During these morning coffee sessions, women talk about their previous days and maybe carry some honest, harmless tales... After coffees are finished, daily groceries are shelled hands in glove, tarhanas and hellims are made and they even knit altogether and finish the most sophisticated work in a short time. If there is a sick person or a puerperal mother in one of the houses of their neighbourhood network, they go to that house everyday and do the daily chores. If someone passes away in one of these households, they take food to that house everyday. Nowadays, even if not in urban areas, in villages some people still sleep with open doors and windows on hot summer nights. Village lifestyles still bear the ‘we’ attitude instead of the ‘I’ attitude and during the harvest season, neighbours do the harvest collectively. If a vine is to be planted, it is done altogether, in an unexpectedly and conveniently short time. It is not common for neighbours to pay each other for their work. Those who have vines give grapes, grape juice and snacks made of grape juice and almonds to those who have helped as a show of thankfulness. In late afternoon, men of the village gather in the coffee shop and play cards or backgammon, bets being onTurkish delight or drinks.
41
Televizyonun henüz Ada’ya gelmediği eski zamanlarda komşular radyo olan bir evde toplanarak akşamları radyo dinler, birbirlerine mani okur, masallar anlatırlardı. Masalları anlatan çoğunlukla orta yaş üstü kadınlardı. “ArkasıYarın”lar misali, dört- beş gün devamlı anlatılan masallar olur, mahallenin kadın ve çocukları masalların sonunu dört gözle bekler, anlatıcıysa huşu içinde masalını uzattıkça uzatırdı. Televizyonun Ada’ya yeni geldiği zamanlarda ise televizyon sahibi olan ‘görece’ varlıklı ailenin evine gidilerek mahallece televizyon izlenirdi.Yaz akşamlarında komşuların avluda toplanmaları gelenektendi. Bayramlardaysa öncelikle komşu evleri ziyaret edilir, geleneksel bayram tatlısı olan tel kadayıfından götürülür, komşu çocuklarına para ve yemiş verilir, küs olan komşular mutlaka barıştırılırdı. Günümüzde, her bireye ait bir arabanın olmasının da etkisiyle, komşuluk ilişkilerindeki pek çok alışkanlık tozlu raflardaki eski kitaplar misali unutulmaya yüz tutmuştur.Yazımız içinizi ısıttıysa, komşunuzu aramanızın veya ona bir kahve ziyaretinde bulunmanızın tam zamanıdır.
42
Before television came to the island, neighbours would get together in a house witharadio,listentotheradiotogether,telleachotherriddlesandstories.Thestory tellersweregenerallywomanovermiddleages.Storieswouldgoonforthree,four days like cliff-hangers; women and children would be looking forward to hearing the end of the story and the story teller would enjoy going on and on.After theTV came to the island, theTV owner, who was relatively wealthy, would invite the neighbours over and they would watchTV. It was a tradition to gather at the yard on warm summer evenings. In Bayrams, the first place to be visited would be neighbours.A traditional dessert, shredded wheat in syrup, would be taken along as a gift and adults would give money and candies to children. Neighbours who had beencrosswitheachotherwoulddefinitelybebroughttogetherforreconciliation. Nowadays, among other factors, due to the fact that each individual has a car, most of the traditions of neighbourhood are fading into oblivion like old books on dusty shelves. If this article warmed your heart, it is high time that you called your neighbourandvisitedherforacoffee.
130321_200KONTORE 50DK 220x285.pdf
4
21.03.2013
10:53
43
KIBRIS NOSTALJİLERİ / NOSTALGIC REMINISCING
İlüstrasyon / Illustration: Sevcan Çerkez
KÜLLÜ SU İLE SAĞLIK, TEMİZLİK VE GÜZELLİK HEALTH, PURITY AND BEAUTY WITH LYE
B
ith the nostalgic reminiscing section, first of which is in this issue, we would like to take you to a pleasant journey in time with Cyprus’ unwritten memories, practices and modes of living that go from mouth to mouth. We have no doubt that you will love this new section in Passatempo!
Günümüzde süpermarketlere gittiğimiz zaman alacağımız şampuan, sabun ve diğer temizlik malzemelerinin markasıyla ilgili dakikalarca düşünüyoruz. Acaba hangi şampuan saçları daha yumuşak yapar, hangi sabun daha sağlıklıdır veya hangi deterjan daha güzel kokar gibi... Eskiye kısa bir yolculuk yaptığımızda, çok değil 30- 40 yıl öncesine gittiğimiz zaman bile, insanların bu tür seçimlerle vakit ve para kaybetmediklerini görüyoruz. Çünkü Ada’da kül ve kül suyu gerek sağlık, gerek güzellik ve gerekse temizlik amacıyla kullanılmaktaydı. Hatta ‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır’ atasözünün de bu sebeple söylendiğini rahatlıkla iddia edebiliriz.
Nowadays, when we go to the supermarket, we spend quite some time thinking about what brand of shampoo, soap and other cleaning products to get. Which shampoo will make my hair softer, which soap is healthier or which detergent smells better... when we look at the past, not too long ago, just thirty maybe forty years ago, we can see that people didn’t spend time or money on these kinds of choices. Because on the Island, ash and lye were used for health, beauty and also, cleaning. Even, we can easily say that the saying “neighbours are in need of each other’s ash” originated from this fact.
Odunun yanması ile oluşan kül, hayli etkin bir temizlik malzemesidir. Küllü su, yüzlerce yıl boyunca gerek Kıbrıs’ta gerekse dünyanın pek çok yerinde temizlik malzemesi olarak kullanılmış. Eskiden sabunlar, yağ ile küllü suyun belirli bir ısıda karıştırılmasıyla elde edilirmiş. Küllü suyu yapmak da öyle meşakkatli bir iş değilmiş. O yıllarda Kıbrıs’ta bütün evlerde mutlaka bir küp bulunurmuş. Bu küp, avluda ve genellikle taştan yapılmış teknenin yanında dururmuş. Küpün içi, su ile doldurulur; içine ayrıca, evde odun, kömür yakılmasından meydana gelen küller, odun ve taş parçalarından temizlenerek dökülür, sonra da bir tahta parçasıyla karıştırılırmış. Külün içinde bulunan ve sabunun ana maddesi olan soda, suya yeterince karıştığında suyun yüzeyi sarımsı berrak bir hal alırmış, eller kaygan hale gelirse suyun soda aldığı anlaşılır ve ısıtılarak temizlik ve çamaşır için kullanılırmış. Arada bir bu küp boşaltılır, yeniden temiz kül ve su ile doldurulurmuş. Küpün ağzı daima kapalı tutulurmuş ki durgun olan bu suda sinek üremesin. Elde edilen bu su, saçların durulanmasında, çamaşırların yıkanmasında ve aklınıza gelebilecek her türlü temizlikte kullanılırmış.
44 44
W
u ay ilk kez sayfalarımız arasında yer verdiğimiz Kıbrıs Nostaljileri bölümümüzle sizi Kıbrıs’ın yazılı olmayan, dilden dile aktarılan anıları, uygulamaları ve yaşayışları ile tatlı bir zaman yolculuğuna çıkarmayı hedefliyoruz. Passatempo’daki bu yeni bölümümüzü severek okuyacağınızdan şüphemiz yok!
Ash, that is obtained after wood is burnt, is an efficient cleaning material. Lye has been used for cleaning purposes both in Cyprus and in many other places in the world for many years. In the old times, soap was actually made of oil and lye, mixed with each other at a certain temperature. And it wasn’t even an onerous job to make lye. During those years, there was a pot full of lye at every household. This pot, was kept outside, by a sink made of stone.The pot was filled with water and the ash that came out when wood and coal was burnt at home for various purposes was added into the water, after pebbles and pieces of wood were removed. Then, the mixture was stirred. When soda, which is in ash and which is the main ingredient of soap, reaches a level in the water, the surface of the water becomes clear but yellowish colour. If when touched, the water feels slimy, it means that there is enough soda in the water and the water could now be heated and used for cleaning and washing. Once in a while the pot was emptied and refilled with fresh water and ash.The pot was always closed on top so that mosquitoes and flies wouldn’t lay their eggs in the water. This water, was used for cleansing the hair, or washing clothes and for all other kinds of cleaning.
Günümüzde de küllü su elde etmek son derece kolay. Bunun için bakır kazan veya geleneksel Kıbrıs küplerine beşte bir oranında kül ve beşte dört oranında su ekleyip iki hafta kadar beklemeniz yeterli. Ancak, kullanılan külün mutlaka doğal olmasına dikkat edilmelidir. Harhangi bir kimyasal madde ile kirletilmiş odun, küllü su üretmek için uygun olmadığı gibi alüminyum, kül suyu ile etkileşime girdiği için alüminyum kabın kullanılması da tercih edilmemektedir.
It is pretty easy to get lye nowadays as well. All you need is a copper caldron or a traditional Cypriot pot; fill one fifth of it with ash and four fifth with water. Let it wait for two weeks. However, the ash to be used must most definitely be natural. Not only wood that has been contaminated with some kind of chemical substance is not good for lye, aluminium containers are also not recommended as aluminium reacts to lye.
Bu yazıyı hazırlamak için gerekli araştırmaları yaparken ve eski kuşaktan Kıbrıslılarla sohbet ederken, onların da dedikleri gibi, hakikaten doğada çöp diye bir şeyin olmadığını bir kez daha anladık. Kıbrıs yaşantısının küllü raflarından okurlarımıza nostalji dolu günler dileriz.
While I was doing my research for this article, talking to elderly Cypriots made me realize once again that, as they put it “there is no such thing as waste in nature”. We wish nostalgic reminiscing days from ashy shelves of Cypriot mode of living.
45
Kıbrıs Ağzı / Cypriot Dialect
İlüstrasyon / Illustration: Sevcan Çerkez
BAŞ BAŞ YIKAYIP SERMEK
TO WASH AGAIN AND AGAIN AND TO SPREAD OUT
46
aş baş yıkayıp sermek’ deyimi günümüzde Ada’da Kıbrıslılar arasında çokça kullanılan bir deyimdir. Bir hata yaptığına inanılan kişiyi çok uzun süre boyunca ve etraflı bir biçimde azarlamak anlamında kullanılır.
B
T
Eskiden gündelik hayatta çamaşırların elde baş baş yıkandığı, özellikle beyaz çamaşırların çitilenerek dövüldüğü ve bu yıkama ve serme işleminin saatler sürdüğü düşünüldüğünde bu deyimin oldukça güzel bir benzetmeyle oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde özellikle anne babalar, çocukları habersiz biçimde eve geç geldiği zaman onları baş baş yıkayarak sererler.
We can say that this is a successful analogy considering that in the old days, in daily life, laundry was washed time and again and they were, especially whites, were rubbed and beaten and that this washing and spreading process took hours. Nowadays, when kids come home late, without letting their parents know, washing them again and again and spreading them out is what parents do.
he saying ‘to wash again and again and to spread out to dry’ is commonly used by islanders in Cyprus. It is used to mean a long and thorough scolding, when one is believed to have made a mistake.
47
SPOR / SPORT
COMBAT FITNESS’IN EĞLENCELİ DÜNYASI
COMBAT Gürkan Uluçhan
FITNESS
B
elinizi inceltmek ve kaslarınızı güçlendirmek istiyorsanız son yıllarda hayli popülerleşen Combat Fitness tam size göre. Karate, Kick-Box ve Tekvando gibi dövüş sanatlarının bazı hareketlerini kullanan Combat Fitness, tüm kasları çalıştırıyor. Bu spor sırasında yapılan diz, tekme, yumruk hareketleri ile 52 dakikada 700 kalori yakılabiliyor. Oldukça eğlenceli geçen Combat dersi, vücudunuzdaki denge ve koordinasyon becerilerinin temelini oluşturan kasları çalıştırmanıza da yardımcı oluyor. Hızlı müzik eşliğinde ve profesyonel eğitmenlerle birlikte yapılan bu derslerde, yumruk ve tekme hareketleri ile hem eğlenip hem de bol kalori harcıyor, bir saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Kuzey Kıbrıs’taki Combat Fitness eğitmenlerinden biri olan Ahmet Arca ile Passatempo Dergisi için Combat Fitness hakkında konuştuk. 17 yaşından beri sporun çeşitli dallarıyla ilgilenen, İngiltere’de iki buçuk yıl boks yapan, ardından da Excell Spor Salonu’nda Combat Fitness kursları vermeye başlayan Arca, Combat Fitness hakkında bize oldukça faydalı bilgiler verdi. Keyifle okumanızı dileriz.
48
THE AMUSING WORLD OF
COMBAT FITNESS
I
f you want to have a small waist and strong muscles, Combat Fitness, which has become quite popular recently, may just be the exercise for you. Combat Fitness uses moves from martial arts such as Karate, Kick-Box and Taekwondo and it helps the workout of all muscles.The knee, kick and punch moves burn up to 700 calories in 52 minutes. Combat sessions, which are quite amusing to be a part of, also help you develop the muscles that are used for balance and coordination in your body. The sessions are accompanied by music and instructed by professional trainers. With all the punching and kicking, participants not only have lots of fun but lose lots of weight as well. It must be the fun and motivation that makes the hour pass so quickly. We talked about Combat Fitness for Passatempo with Ahmet Arca, one of the Combat Fitness instructors in North Cyprus. Ahmet Arca has been doing various types of sports activities since he was 17; he practiced boxing for two and a half years and later started giving Combat Fitness lessons at Excell Sports Centre. He gave us some useful information about Combat Fitness. We hope you enjoy.
49
Combat Fitness nasıl yapılır? 10 dakikalık ısınmadan sonra yüksek müzik eşliğinde tekme ve yumruk kombinasyonlarına başlanır, tempo sürekli artırılıp azaltılır (interval). Bu spor sırasında rakibe temas olmaz, herhangi bir müsabakası da yoktur. Kaslar ısındıktan sonra sürekli hareket halinde olarak, karşınızda en büyük düşmanınız varmış gibi hırslı bir şekilde yumruklar, tekmeler, dizler ve dirsekler atılır. Ders sonunda, karın ve çeşitli plyometric hareketler yapılarak kaslarınız güçlendirilir. Burda yapılan hareketler kas büyütme amaçlı değildir. Sadece şekillendirme ve genel fitness öncelikli tutulur. Bunları yaparken dilediğiniz gibi bağırarak günün stresini de üzerinizden atabilirsiniz. Ortalama bir saatlik ders süresince yüksek sesli müzikle birlikte çeşitli MMA hareketleri devam eder. Kaslarınızı biraz zorlamak ve aynı zamanda vücut yağ oranınızı düşürmek istiyorsanız bu ders tam size göre. Haftada kaç kez yapılmalıdır? Haftada 2 veya 3 kez yapılması yeterlidir. Combat Fitness yaparken nelere dikkat edilmelidir? Combat Fitness, çok yüksek tempolu bir spordur. Ders boyunca kalp ritminiz sürekli yükseltilip düşürülür. Burada önemli olan kişinin kendi kapasitesini bilmesi ve özellikle yeni başlayanların kendilerini çok fazla zorlamamasıdır. İlk aşamalarda kalp ritmi yükseldiğinde kenara çekilip ara verme ve kalp ritmi düştüğünde tekrar sınıfa katılma önerilir. Combat Fitness mutlaka uzman bir eğitmen eşliğinde yapılmalı ve bu spora başlamak isteyenler, doktor kontrolünden geçmelidir.
50
How is Combat Fitness done? After a ten-minute warm-up, we start combinations of kicks and punches at several intervals with loud and fast music. You do not physically contact your competitor and neither does it include competitions. After the muscles are warmed up, you consistently move and do kicks, punches, knees and elbows, as if your worst enemy is standing before you. At the end of the session, we do some abs and various plyometrics to strengthen the muscles. The exercise we do here, does not aim at muscle growth. Toning and general fitness are our priorities. And while doing all the exercise you can scream or shout as you like to get rid of all the stress in your body. For about an hour of session with loud music, we do various MMA moves. If you want to push your limits a little bit, and decrease your body fat ratio, this is just the exercise for you. How many times a week should we do it? Two or three times a week is enough. What should we be careful about during Combat Fitness exercises? Combat Fitness is a very high speed sports activity. Throughout the session, your cardio rate consistently rises and falls. It is very important that you listen to your body, know your capacity and do not push yourself so much; especially beginners should take it easy. During the first stages, it is advised that you stop to catch your breath when your heart rate rises and then join back in the group. Combat Fitness must definitely be done under the supervision of a specialist trainer and those who wish to take it up should have a doctor’s control.
51
Combat Fitness’ın yararları nelerdir? * Ana kas gruplarını güçlendirip şekillendirir. * Vücuttaki yağ oranının düşmesine yardımcı olur. * Daha atletik bir görünüm kazandırır. * Kalp ve akciğer fonksiyonlarını güçlendirir, kalp krizi riskini azaltır. * Koordinasyonu geliştirir. * Duruş, denge ve kuvvetliliği geliştirir. * Özgüven oluşturur, stresten kurtulmaya yardımcı olur. Sporda yenilik arayanlardansanız Combat Fitness’ı denemenizi öneririz. What are the benefits of Combat Fitness? * Shapes and tones the main muscle groups. * Helps reduce body fat ratio. * Gives a more athletic look. * Strengthens heart and lung functions, reduces the risk of heart attack. * Develops coordination. * Enhances posture, balance and durability. * Builds self confidence, helps reduce stress. We strongly advise that you try Combat Fitness if you seek innovation in sports. 52
53
HAYVANLAR ALEMİ / ANIMAL KINGDOM
ALİZAVRA Ada’daki kertenkelelerin en sevimlisi
54
The cutest of all lizards on the Island
ALIZAVRA Gürkan Uluçhan
LIZARD
G
N
Alizavra, soğuk iklimlere dayanıklı bir hayvan olmadığından çöl ikliminin hakim olduğu yerlerde ve Ada’da oldukça boldur. Vücutlarının üzeri pullu ve pürtüklü, karın pulları ise beyaz ve daha iri olan bu hayvanların en önemli özelliklerinden biri kuyrukları koptuğu zaman vücutlarında bir aya kadar yeni bir kuyruk çıkmasıdır. Bu yeni kuyruk görünüş ve yapı itibarıyla eskisinden farklı olup dışarıdan bakıldığında yeni bir kuyruk olduğu rahatlıkla fark edilebilir. Tehlike anında, mesela kuyruklarından yakalanmışlarsa, kuyruklarının son kısmını kopartarak hızla bir yarığın içine veya bir taşın altına dalıp gözden kaybolurlar.
Alizavra, is not tolerant to cold climates, so it lives here on our Island and at places where the desert climate is dominant. Their rough bodies are covered with scale on top and the bottom of their body, their stomach, is covered with larger and white scale. One of the most significant characteristics of this animal is the fact that when its tail is cut off, it grows back within a month. The new tail looks different than the old one and actually, its structure is different too; its looks make it quite distinguishable. When felt threatened, for instance when caught by the tail, they jab off the tip of their tail and run away into a crack or under a rock and disappear.
owadays, when the sun started warming the üneşin toprağı iyice ısıtmaya başladığı buearth, Alizavra is our guest here at Animal Kinggünlerde Hayvanlar Alemi’ne alizavrayı kodom. As known, ‘alizavra’ (glaucous lizard) and nuk ediyoruz. Bilindiği gibi alizavra (gökyeşil ‘gurkuda’ (roughtail rock agama) are two charakertenkele) ve gurkuda (dikenli keler), Adamıcteristic lizards of our Island. I guess it can be said zın iki tane karekteristik kertenkelesidir. Alithat Alizavra is a cute animal when compared to Gurkuda. zavranın gurkudaya kıyasla sevimli olduğunu söyleyebiliriz.
55
Böcek ve kurtlarla beslendiklerinden insanlar için faydalı sayılırlar. Dört ayaklı olan alizavranın her ayağında beş adet parmak ve parmak uçlarında gelişmiş tırnak bulunur. Dişiler, yazın toprağın içine veya bir taşın altına çengel tırnaklı ayaklarıyla açtıkları çukurlara yumurtlar. Yavrular ilkbaharda yumurtadan çıkarlar. İlkbahara kadar kış uykusuna yatan alizavra, soğukkanlı hayvanlar sınıfına girdiğinden taşların üzerinde güneşlenmeyi çok sever. Eğer bir alizavrayla karşılaşmışsanız korkmanıza gerek yoktur, tamamen zararsız olduğu gibi, sizden hızla uzaklaşacaktır. Alizavra oldukça hızlı bir hayvandır. Koklama sinirleri, dilin ve damağın üzerinde bulunur. Dillerini sık sık dışarı çıkartarak ağızlarına aldıkları havayla koku alırlar. Yeşil - açık kahve renginden dolayı bitkiler arasında fark edilmezler. Alizavranın zehirli olduğuna dair yanlış bir inanış vardır. Bu hayvanlar tamamen zararsız, bilakis bazı zararlı böcekleri yediklerinden insana faydalıdırlar. Alizavra, tam olarak bir bukalemun gibi renk değiştirmese de, renkleri yaşadıkları ortamlara uyduğundan kolay fark edilmez, bu şekilde yılanlardan ve kuşlardan kurtulurlar.
56
As they feed on insects and worms, they can be said to be beneficial for humans. Alizavra has four legs, five toes on each and nails at the tip of each toe. In summer, females lay their eggs in holes they dig with their hooked nails, on the soil or under a rock. The babies hatch in Spring. Alizavra hibernates until Spring, and during the Summer it loves sunbathing on rocks, as they are classified as cold blooded animals. If you happen to run into an Alizavra, you do not need to be frightened; it is completely harmless and it immediately will run away from you. Alizavra is a rather fast animal. Its smell nerves are on its tongue and palate. It frequently sticks its tongue out and with the air it gets into its mouth, they smell. Its greenish and light brownish colour disguises it in nature. Alizavra is wrongfully believed by some to be venomous. They are in fact harmless creatures; on the contrary as they eat some harmful insects they can be considered beneficial for humans. Even though the Alizavra, cannot shift colours like a chameleon, their natural colours help them blend in with their habitat, therefore protecting them from birds and snakes.
57
Kertenkelelerle ilgili ilginç bilgiler: Bugün dünya üzerinde yaklaşık olarak 3000’den fazla kertenkele türü olup, büyük çoğunluğu zehirsizdir. Güney Asya ormanlarında yaşayan ve uçan kertenkele olarak bilinen kertenkeleler, gerçek anlamda uçmazlar. Bunlar, yalancı kaburgalarla desteklenen yanlarındaki ince derilerini kanat gibi gererek havada eğimli olarak süzülürler. Dünyada yaşayan en zehirli kertenkele türü, Gila canavarı olarak bilinen ve Amerika’da yaşayan bir tür kertenkeledir. Bu hayvanın ısırığı öldürücüdür. Some interesting facts about lizards: Today, there are over 3000 different species of lizards in the world, most non venomous. Lizards that live in South Asian woods, which are known as flying lizards, do not fly in the sense we know it. What they do is, they stretch their thin skins on the sides of its body like wings, supported by fake ribs, and they float in the air. The most venomous lizard species in the world is one that lives in America and is known as Gila Monster. Its bite is fatal.
58 58
59
DOĞA / NATURE
SABIR OTU Fark etmediğimiz bir güzellik
O
kurlarımız için bu ay Kıbrıs’ın doğal ortamında kendiliğinden yetişen, dünya çapındaysa peyzaj mimarisinin vazgeçilmez bitkilerinden biri olan ‘sabır otu’, ‘sabır bitkisi’ veya ‘sabır çiçeği’ olarak da bilinen Agave bitkisini ele alıyoruz. Agave adı, Yunanca kökenli olup ‘soylu’ veya ‘şöhretli’ anlamına gelmektedir. Sabırgiller (Amaryllidaceae) familyasından olan bu etli bitkinin anavatanı Meksika olup, 300’ü aşkın türü olduğu bilinmektedir. Sabır çiçeğinin en yaygın türleri: Agave tequilana (Tekila sabırı) , Agave filifera, Agave Americana, Agave stricta, Agave bracteosa (Örümcek sabır), Agave deserti (Apaçi sabırı)’dır. Agave bitkisinin Kuzey Kıbrıs’ta en çok rastlanan türleriyse, Agave deserti ve Agave filifera’dır. Agave bitkisi, dünyada çok sevilen salon fidanlarındandır ve balkonlarda büyük saksılar içinde bırakılır, yaşlandıkça güzelleşir. Tohum ve kök sürgünleriyle yetiştirilen sabır, çok az su ve bol güneş istediğinden Ada iklimine rahatlıkla ayak uydurmuştur.
60
THE AGAVE PLANT A Beauty Unnoticed
I
n this month’s issue, we are going to talk about Agave plant, which grows naturally in Cyprus and is an indispensable item of landscaping around the world. Agave is known as ‘patience plant’ or ‘patience flower’ in Cyprus, when literally translated. The word Agave is of Greek origin and it means ‘noble’ or ‘famous’. It is of Amaryllidaceae family, and the motherland of this fleshy plant is Mexico. There are more than 300 types of Agave and some of the most common ones are know as Agave Tequilana, Agave Filifera, Agave Americana, Agave Stricta, Agave Bracteosa and Agave Deserti. The most common types of Agave in North Cyprus are Agave Deserti and Agave Filifera. The Agave plant is among the most popular decoration plants. It is left in large pots on balconies and it gets more beautiful as it grows older. It can be bred with seeds or stools, and as it needs very little water and sunlight, it adapted pretty well to the Island’s climate. This plant blossoms only once in its entire lifespan, it fruits and dies. That is why it is called ‘patience plant’. It cannot survive below five degrees Celsius. It blossoms after five – six years of age and sometimes the stem of the flower can grow up to four meters.
61
Bu bitki, ömrü boyunca bir defa çiçek açıp meyve verir ve daha sonra ölür. Zaten bu nedenle ‘sabır bitkisi’ olarak adlandırılmıştır. Sıcaklığın beş derecenin altına düştüğü yerlerde yaşayamayan bu bitki, 5-6 yaşından sonra çiçeklenir ve bazen çiçek sapının uzunluğu dört metreye kadar ulaşabilir. Tarihe baktığımızda başta Aztekler olmak üzere birçok kavimin, bu bitkiden elde edilen Agave şurubunu kullandıklarını görüyoruz. Doğanın, tüm canlılığıyla bizi bağrına çağırdığı bugünlerde doğa yürüyüşleri esnasında bu bitkiyle karşılaşırsanız, sabır deyip geçmemenizi, bu mucizevi bitkiyi daha yakından incelemenizi tavsiye ederiz. Sabır bitkisiyle ilgili ilginç bilgiler: Kuzey Kıbrıs’ın doğal ortamında en sık karşımıza çıkan sabır türü Agave deserti (Apaçi sabırı), Apaçi kemanı yapımında kullanılır. Uzun olan çiçek sapının yumuşak iç kısmı oyulur ve dış yüzeyi renk ve desenlerle kaplanır. Orta ve Güney Amerika’da çok sık rastlanan Agave Tequilana (Tekila Sabırı) tekilanın yapımında kullanılır. Yunan mitolijisinde adı Agave olan bir tanrıça vardır. Yapılan araştırmalar neticesinde Agave şurubunun bağışıklık sistemini güçlendirdiği, tokluk hissi vererek iştahı kapattığından zayıflattığı, antibakteriyel özelliklerinden dolayı halen ilkel kabilelerce yaraların tedavisinde kullanıldığı, kolestrolü düşürdüğü, kanser riskini azalttığı, kana yavaşça karıştığından diyabetliler için de zararlı olmadığı iddia edilmiştir. Hatta pek çok ülkede ‘Healthy Shop’ adı verilen ve doğal ürünler satan dükkanlarda bu şurubun satışına başlandığı belirtilmiştir.
Historically speaking, we can say that Agave syrup has been used by many civilizations especially Aztecs. Nowadays, when Mother Nature is calling for us, you can come across this miraculous plant during nature walks; do not pass by; take a moment to have a look at it closely. Interesting facts about Agave: The most commonly seen Agave type in North Cyprus’ natural habitat Agave Deserti, is used for the making of Apache violin. The soft inside of the long flower stem is removed and the external hard skin is covered with colours and patterns. Agave Tequilana which is mostly seen in Middle and Southern America, is used for the making of tequila. In Greek mythology there is a goddess called Agave. Research shows that Agave syrup strengthens the immune system, it gives a feeling of satiety and therefore helps weight loss. Due to its antibacterial nature it is still being used by primal tribes to heal wounds. It lowers the level of cholesterol, decreases the risk of cancer and it is claimed to be good for those who suffer from diabetes as it mixes with blood quite slowly. In many countries this syrup is now being sold in shops called ‘Healthy Shops’, where natural products are sold.
62
63
YOL NOTLARI / ROAD NOTES
URFA
RÜZGARIN FISILDADIĞI ŞEHIR
64 64
Yazı ve Fotoğraflar : Cem Sarvan Writing & Photography by Cem Sarvan cem.sarvan@gmail.com
URFA; WHERE THE WIND WHISPERS
G
üneş henüz gözlerini açmış, minicik ışığını aralıktan bana hissettirmeye çalışıyor. Açık pencereden gelen serinlik yüzümü okşuyor. Uyanıyorum hemen. Ancak şehirle beraber kalkıp, bütün günü birlikte geçirip de uykuya yatınca bir şehrin aynı anları yaşanabiliyor. Hele bu şehir tarihin en eskilerinden Urfa olursa, her anında ayrı bir lezzet bulabilir insan. Bir de tarihin efsanelerle bezediği bu şehre birkaç kez geldinizse, nerelere gideceğinizi bilerek kalkarsınız.
T
he sun has just opened her eyes, trying to make me feel her tiny ray of light through the opening. The chill that comes in through the window touches my face. I immediately wake up. If you want to share moments with a city, you have to wake up very early, with the city, spend the day awake and then go to sleep. Especially when the city we are talking about is Urfa, one of the oldest cities of history, one can find a different taste in each moment. And if it isn’t your first time in this city that history kneaded with myths, you wake up to the city, knowing where to go.
65
Bir fısıltı duyuyorum sokakta. Şehrin fısıltısı. Rüzgar uçsuz bucaksız Harran Ovası’ndan dans ederek gelip, şehrin dar sokaklarında şarkılar söyleyerek dolaşıyor, beni çağırıyor. Kapılıyorum ona. Önce Eski Hanlar bölgesine gidiyorum. En sevdiğim an bu, gündoğumu serinliğinde hanları yaşamak. Beşyüz yıllık Gümrükhan’ın ıssızlığını, kimsesizliğini seyrediyorum. Gün içindeki hali geliyor aklıma. Kalabalık geleneksel Urfa taburelerinde oturuyor; çaylar, sütlü kahveler, zahterler içiliyor, masalarda domino ve dama oynanıyor. Sohbetlerin tadı el sarması sigaralarla artıyor. Tarihteki ipekyoluna benzer şekilde Urfa’nın geleni, gideni, geçeni mutlaka giriyor ihtişamlı han avlusuna. Sabah müdavimlerinin toplandığı Terziler Çarşısı’na geçiyorum, hemen Gümrükhan’ın arkasında. Tektük terzi başlamış işine. Kimisi kahvaltısını bitirme telaşında. Bazıları da evindeki kahvaltıdan önce ilk çaylarını içmeye gelmiş. Göz göze geliyoruz daha sonradan adının Mustafa olduğunu öğrendiğim orta yaşlı müdavimle. Çay içip laflıyoruz. Ben Urfa’da ne yaptığımı kısa cümlelerle aktarmaya çalışırken; o bir çırpıda hayatını, çalıştığı yerleri, nerelere gittiğini, çocuklarını, nasıl Urfa’ya döndüğünü, özlemlerini anlatıveriyor. Basit ve anlaşılır ifadelerin arasına sızmış duygu sözcükleri öylesine içten ve doğal ki, gülümseyerek dinlediğimi fark ediyorum. Üç arkadaşı daha geliyor Mustafa’nın ve kahvaltıya çağırılıyorum. Urfa’nın tipik yaz kahvaltısı. Közlenmiş patlıcan masadaki serili kağıdın üstüne bırakılıyor, közlenmiş yeşil biberlerin yanına soğanlar kırılıyor, pide ve ayran sofrayı tamamlıyor. Pidenin içine patlıcandan bir parça, yanına biber, soğan ve ayran unutulmaz kahvaltı sohbetinin tamamlayıcıları. Patlıcanın her türü gün boyunca tüketiliyor. Fırınlar közlenecek patlıcan tepsilerinden sıralarla dolu.
66 66
I hear a whisper on the street. It’s the city whispering. The wind comes all the way from the endless Harran Plain, dances into the city, sings along the narrow streets of the city, calling me. I get carried away. First I go to the Old Inns area. This is my favourite moment; living the Inns with the freshness of dawn. I watch five hundred year old Gumrukhan’s solitariness, loneliness. I remember how it looks during the day. The crowd sits on the traditional Urfa stools, sipping their tea, coffee or thyme blend, playing dominos or checkers on the table. Chats get intensified with the hand rolled cigarettes. Like the Silk Way in history, everyone who comes to Urfa, or anyone who just passes by, visits the spectacular yard of the Inn. I later move on to Terziler Çarşısı (Tailors’ Bazaar) right behind Gumrukhan, where frequenters gather in the morning. Only a couple of tailors had started working. Some are trying to finish their breakfast. Some came to have their first cup of tea before breakfast at home. I catch a middle aged frequenter’s eye and I later find his name to be Mustafa. We drink tea and chat. While I tried to explain with short sentences what I was doing in Urfa, in one breath, he tells me about his life, where he worked, where he had seen, his children, how he came back to Urfa, his longings. Sentimental words scattered around in simple sentences sound so genuine and natural that I find myself smiling while I listen. Three other friends of Mustafa came and they invited me to breakfast. Traditional Urfa summer breakfast. Fire roasted aubergines are left on the table and onions are opened with a punch right next to grilled peppers. Flat pitas and ayran (yoghurt drink) complete the table. A slice of roasted aubergines, a piece of grilled pepper and a piece of onion are wrapped in the pita and with the ayran, the perfect breakfast chats are complete. There, aubergines prepared in different styles, are consumed throughout the day. Ovens are full of lines of trays of aubergines, ready to be grilled.
67
Kahvaltı sonrası sohbet çaylarını diğer çarşıların içindeki esnafla yudumlamak ayrı bir keyif. Tatmam için uzatılan, eskiden bayramlarda ve ramazanda yapılan ama artık hep bulunan ‘’külçülenin’’ hem tatlısı hem de tuzlusu oluyormuş. Aylarca bayatlamayan, uzun süre tok tutan bu kurabiyelerin yapımı artık evlerden imalathanelere geçmiş. Kırmızıbiberi tadarak almak, güneşte kalış süreleriyle koyulaşan rengine göre değerinin artışını öğrenmek, az yağda kavrulan koyu kırmızı olanının asil duruşunun anlatılması ise bir başka esnaf çayının ana sohbetini oluşturuyor. On binlerce yıllık bu tarihi şehrin eski adı olan Ruha’yı, Balıklı Göl’deki görünüşüne daha bir yakıştırıyorum. Ne kadar çok görülse de, güncelliği değişmese de; her geçen gün daha kutsallaşan gölün gündüzü de gecesi de ayrı bir tat. Şehrin içinden geçiş yollarımı sürekli olarak Balıklı Göl’ün üzerinden yaparak, balıklarla minarenin uyumlu halinin farklı görüntülerini yakalıyorum. Yakınlarda yıkılacağı söylentileri olan Yenimahalle’nin sakinlerine ayrı bir sempatim oluyor. Çocuklarla sokakta oynamak, annelerin çocuklarının fotoğraflarını çekmemi istemeleri, sıcak sarı renk içinde renkli giysilerin uyumu beni birkaç değişik zaman diliminde bu mahalleye çekiyor.
68
It is another splendid joy to sip your tea with the artisans of other close by bazaars. Apparently “külçüle”, which was offered to me to taste, can be either sweet or savoury and in the old times it used to be prepared only at Ramadan and Bayrams but now they have it all the time. They are now mass produced instead of home made. They stay fresh for months and they give you a feeling of satiety for a long time. During another tea time with the craftsmen, we talked about buying red peppers only after tasting them, the fact that as the colour goes darker, the value goes up as well and the nobility of the dark red pepper, fried in a little bit of oil. I feel that ‘Ruha’, the ancient name of this historical city of thousands of years, suits the city better when looked at from Balıklı Lake. However often seen and in spite of the fact that it is never renewed, each day the lake becomes even more sacred; its day and night have a separate beauty of its own. I always choose the routes that go by Balıklı Lake when I am travelling in the city and enjoy different views of the harmony of the fish in the lake and the minaret. I have grown a different sympathy towards the residents of Yenimahalle, about which, rumours of demolition are around. Playing with the children on the street, mothers asking me to take pictures of their children, the harmony of colourful clothes in the warm yellow, pulls me to this neighbourhood at different points in time.
69
Urfa; sakinliğiyle, doğalığıyla, insanının sıcak ve içten ilgisiyle bana iyi gelen bir şehir. Dünyadaki ilk üniversitenin kurulduğu Harran, tarihin ona sunduğu bu ayrıcalığın zorluklarını da yaşıyor. Gerek turizm gerekse eğitim beklentileri artmış durumda. Eski üniversite kalıntıları hala içine girilse eğitime kaldığı yerden devam edilecek şekilde duruyor. Viranşehir yolunda beyaz yumuşacık pamuk tarlalarında çalışanlar; ellerini parçalayan pamuğa aldırmadan türkülerini söylüyorlar. Katılıyorum onlara. Elim kanıyor ve anlıyorum ilk kez o beyaz yumuşak güzelliğin vahşi yüzünü. Hayvan otlatan kız çocuklarının neşeli oyunlarını onlar fark edinceye kadar izliyorum. Utanıyorlar beni görünce. Kış aylarında rüzgarın uğultularla gezdiği ovalardan neşeli, bazen de kederli türküler takılıyor kulağıma. Bu yollarda olmak güzel, bu yolların tadını almak bile bir ayrıcalık. Akşam Urfa merkezde karşılanmalı ki; sokaklara açılmış tezgahlardan ciğer ve lavaş içinde bir kebap közlenmiş biberlerle yenilebilsin. Üstüne de şıllık tatlısı ve mırra kahvesi ile ziyafet tamamlanmalı.
70
Urfa has always made me feel good with its tranquillity, naturalness and the warm and genuine love of its people. Harran is the place where the first university in the history of world was founded, and of course it is sometimes facing the challenges of this privilege as well. Expectations of increase in tourism and educational offerings and population are on the rise. The ruins of the ancient university are still standing ready to take up education just where they left. On the way to Viranşehir, which literally reads ‘Ruined City’ in Turkish language, I see the workers that harvest cotton and sing folk music while doing so despite the cotton hurts their devoted hands. I join them. And my hand bleeds, showing me the wild face of this soft, white beauty. I watch the joyous games little girls who pasture the cattle play, until they realize me. They get shy when they do. From the fields where the wind howls in winter, I hear happy as well as sorrowful folk songs. It is nice to be on the road, it is a privilege to be able to enjoy these roads. The evening should be greeted in downtown Urfa, so that you can have some liver and some kebab wrapped in pita, from the stands they open on the street. On top of dinner, some ‘sillik’ dessert and ‘mırra’ coffee would make the meal a perfect feast.
71
Uçakta dönerken Atatürk Barajı’nın Ege haritasının profilinden çıkmış çizgilerinden ve abartılı mavisinden, kahverengisinden gözümü alamıyorum. Urfa öylesine dolu dolu bir şehir ki; her gittiğimde henüz planlanmamış bir sonraki gidişin heyecanıyla dönüyorum. Ve her gidişte de yeni bir tarihi yer, orayı süsleyen bir sohbet ve kulağıma tarihin özen gösterdiği bu şehrin sırlarını fısıldayan rüzgar beni bekleyecek; biliyorum.
On the plane, I can not take my eyes off of Ataturk Dam; its lines created based on the Aegean map profile and its exaggerated blue and brown colours. Urfa is so full of life that, every time I go there, on my way back I get carried away with the excitement of my yet unplanned return. And I know that every time I go there I will see a new historical place, have a chat that embellishes that place and hear the whispers of the wind that bears secrets of this city, delicately created by history.
72 72
73
YAŞAM / LIFE
BÜYÜKKONUK
KÖYÜ
74 74
Filiz Uzun
EKO TURİZMİN ÖNCÜSÜ BÜYÜKKONUK KÖYÜ A LEADER IN ECO TOURISM; BUYUKKONUK VILLAGE
B
B
Eski resmi kayıtlarda Kom-i Kebir, Kıbrıs halkı arasında ise kısaca Gomi olarak bilinen köyümüz, eski zamanlardan beri bahçeciliğe olanak sağlayan bol su kaynakları ve geniş bir araziye sahip olması itibarı ile bölgenin en önemli yerleşim merkezlerinden biri olarak bilinmektedir.
This village, which is referred to as Kom-i Kebir in old records, and as Gomi in short, among Cypriot people, is known to be one of the major centres of population since ancient times, due to its abundant water sources and wide plains that allow agriculture.
üyükkonuk, İskele ilçesinin Mehmetçik üyükkonuk is a mountain village, in bucağına bağlı, Girne sıradağlarının Mehmetcik sub-district of Iskele area, doğusundaki Ay. Fodi Dağı’nın güney on the woodlands on southern skirts of eteklerinde ormanlık bir alana kurulAgios Fodi Mountain, to the east of Kymuş bir dağ köyüdür. Köyün kuzeyi renia Mountain range. The north side of dağ yamacında, güneyi ise düzlükte yer almakta- the village is on a hillside, where the southern side dır. is on a plain.
Arazisi güneydeki Tuzluca hudutlarından başlayıp kuzeyde denize kadar uzanmaktadır. Doğu ile güneydoğusunda Yedikonuk, Sazlıköy ve Zeybeköy; kuzeybatısında ise Kilitkaya ve Kaplıca (Davlos) köyleri yer almaktadır. Gazimağusa’dan uzaklığı 30 km, Girne’den 77 km, Güzelyurt’dan 108 km, Lefkoşa’dan ise 129 km’dir.
Its plains start from Tuzluca border on the south and reach the coast on the north. To the east and southeast of the village, there are Yedikonuk, Sazlıköy and Zeybeköy villages; to the northwest of Buyukkonuk are, Kilitkaya and Kaplica (Davlos) villages. It is 30 kilometres from Famagusta, 77 kilometres from Kyrenia, 108 kilometres from Guzelyurt and 129 kilometres from Nicosia.
75
Büyükkonuk, zeytinlik alanları ile de ünlü bir köyümüzdür. Çok eskiden beri zeytin yağı üretim merkezimizden biri olmasının yanı sıra, eski eser alanlarının bolluğu itibarı ile turizm alanında da istikbal vaad etmektedir. Kıbrıs’ın geleneksel el sanatlarına, tarihine, kültürel mirasına, köy hayatına gönül verenlerin, bunun yanında doğada yürüyüş yapmak isteyenlerin mutlaka ziyaret etmeleri gereken bir yerleşim birimimizdir. Büyükkonuk köyünde son yıllarda beri ülkedeki çocuklarla gençlere ve turistlere Kıbrıs köy yaşamını, Kıbrıs el sanatlarını, yemek kültürünü ve tarihini, kültürünü tanıtmak amacı ile EKO festivalleri yapılmaktadır. Ekim ayında 11. ‘si yapılan EKO festivalleri büyük bir titizlikle hazırlanmaktadır. Bu çalışmaların sonucunda, beklenilenin üstünde, yaklaşık 30.000 ziyaretçi ağırlayan köye, bu festivallerin oldukça katkısı olmaktadır. Her yıl Ekim ve Mayıs aylarında yapılan festivaller için, önümüzdeki Mayıs ayına yönelik hazırlıklar sürdürülüyor. Büyükkonuk köyü konumu itibarı ile deniz sahili boyunca Karpaz bölgesine kadar uzanmaktadır. Bakir sahilleri ve sahil şeridi boyunca ilginç ve doğal pansiyonları ile de Kıbrıs halkı tarafından rağbet gören bir beldemizdir. Şehirden uzaklaşıp sakinliği özleyen kişilerin uğrak yeri olmuştur. Özellikle kampçıların vazgeçilmez bölgesi haline gelen köy, son zamanlarda turistler tarafından da keşfedilmiştir.
Köyün tamamının antik dönemlere ait bir mezarlık alanı üzerine kurulu olduğu bilinmektedir. Köyde bulunan kiliseler ve tarihi mimariye sahip olan evler ve konakları görülmeye değerdir. “Galusa”, “Galaktini” ve “Galatusa” adlarıyla bilinen mağaraları birçok efsaneye konu olmuş ve dilden dile günümüze kadar gelmiştir. Yakın geçmişimizde sütü kesilen anneler bu mağaralara adak yapar, ziyaret eder ve orada bulunan sulardan içerlerdi. Böyle yapmaları halinde sütlerinin geleceğine inanılırdı. Köy yeşilin hakim olduğu bir dağ eteğine kurulu olduğundan bazı evler ana kayaların üzerine inşa edilmiştir. Köydeki en eski evler kerpiçten inşa edilmiş olmasına karşın, daha sonra taştan evler de yapılmaya başlanmıştır. Bu taşlar Hebo bölgesinden sağlanarak hayvanların sırtında köye getirilmekteydi. Binalar genellikle benzer olmakla birlikte kemerli ve sundurmalı evler çoğunluktadır. Konak tarzında inşa edilen hanay evler günümüzde restore edilip eski haliyle korunmaya alınmıştır.
76
Turistlerin ilgisini çeken bir diğer özelliği ise köy çevresinde dolaşan özgür eşeklerdir. Özgürce dolaşan eşeklerin birçok örgüt ve dernekler tarafından beslendikleri, belediyenin de beslenmelerine katkı koyduğu bilinmektedir.
11th October and the festivals are organised with great particularity and enthusiasm. As a result of this hard work and with the help of these festivals, 30.000 visitors came to the village and this was actually more than expected. The festivals are held twice a year, in May and in October, and preparations are still ongoing for the one in May. Considering its location, Buyukkonuk reaches Karpaz area on the coast. With its copper braches, its coastline and its interesting and natural hostels, it is a place of interest for Cypriots as well. It has been frequented by those who wish to stay away from the noise of the city and long for tranquillity. Especially campers can be said to be fans of the village and it has recently been discovered by tourist campers as well. Another characteristic of the village that attracts the interest of tourists is the free donkeys that wander around the village. The free donkeys are fed by many associations and organisations and it is also known that the municipality contributes to their well being. It is a known fact that the village sits on an ancient graveyard. Churches, mansions and houses with historical architecture are worth seeing. Its caves called “Galusa”, “Galaktini” and “Galatusa” have been subject to many myths which have made it to our time by word of mouth. In late history, it is known that mothers who go dry would visit these caves, take a vow and drink from the water in them. It was believed that this would bring back lactation. As the village is founded on a green mountain skirt, some of the houses are built on rocks. Even though the oldest houses were built with earthen blocks, stone houses were built later. The stones were carried from Hebo area, on the back of animals. Houses are generally similar to each other and arches and lean to sheds are common. Multi storey houses that were built as mansions have been restored and taken under preservation in their original structure. Büyükkonuk is also famous for its olive tree fields. Besides the fact that it has been an olive oil production centre for a very long time, due to the abundance of areas full of artefacts, it promises a bright future in the field of tourism. Those who are fond of Cyprus’ traditional handcrafts, history, cultural heritage, village lifestyle and those who like hiking should most definitely visit Buyukkonuk. In the last couple of years, ECO festivals are being held here in Buyukkonuk to promote Cypriot village life, Cyprus handcrafts, Cypriot cuisine, history and culture to children, youngsters and tourists. The eleventh of these EKO festivals was held on 77
Deniz kenarında yer alan restoranlar, pansiyonlar ve oteller de görülmeğe değer mekanlardır. Özellikle balık severlerin uğrak yeri olan mekanlardaki köy usulü organik kahvaltıların da ünü yayılmıştır. Köyün ilginç ve tarihi konaklarının restore edilerek, beldede pansiyon olarak işletilen mekanlar haline getirilmesi de doğal yaşamı sevenlerin bu bölgeyi tercih etmelerinin en önemli nedenlerindendir. Çam ağaçları arasında, doğa ile uyumlu, Kıbrıs’a özgü taşlarla yapılmış turizm tesisleri de son zamanlarda lüks otellerden daha çok rağbet görmektedir. Kış aylarından itibaren yer ayırtılan tesislerde yaz aylarında kalacak yer bulmak ise hayli güç olmaktadır. Köy birçok tarihi binaya sahip olmakla birlikte her bir tarihi mekanın da bir efsaneye konu olduğu bilinmektedir. Ay. Fodi Dağı ve Ay. Fodi Kilisesi, Antik mezarlar, Ay. Yorgi Kilisesi, Eski Sibyan mektebi, Kantara Kalesi ve Thepos harabeleri tarihi yerlerin başlıcalarıdır. Geçim kaynakları tarım ve hayvancılık olan köyde, zeytin ve harup ağaçları, pekmez ve zeytin yağı üretiminde hayli önem taşımaktadır. Büyükkonuk köyünde ORYAT (Organik Yaşam ve Tarım) tarafından geçiş süreci sertifikalı 3 tane organik tarım üreticisi mevcuttur. Organik tarımda zeytin, bağ, bostan ve aromatik bitki üretimi yapılmaktadır.
78
The restaurants, hostels and hotels by the sea are must-sees of the region. The venues are frequented especially by fish-lovers and the traditional organic village style breakfast menu is also famous. The fact that interesting and historical mansions have been restored and turned into hostels and motels is another significant reason why the area is preferred by those who like nature escapes. The traditional stone touristic facilities among pine trees, are more favoured than luxury hotels. Reservations start during the months of winter and it is almost impossible to find rooms, if one calls when summer is already here. There are many historical buildings in the village and each and every one of them is subject to myths. Some of the most significant historical sites are Agios Fodi mountain and Agios Fodi Church, Tombs, Agios Yorgos Church, Ancient Children’s School, Kantara Castle and Thepos ruins. The pipelines are agriculture and raising livestock; olive and carob trees are very important in the production of olive oil and carob syrup. There are three organic agriculturists in Buyukkonuk, whose transmission periods are certified by ORYAT (Organic Life and Agriculture). Olives, vineyards, melon fields and aromatic plants are being produced organically. Organik tarımda zeytin, bağ, bostan ve aromatik bitki üretimi yapılmaktadır.
79
KIBRIS MUTFAĞI / CYPRUS CUISINE
Gürkan Uluçhan
Kıbrıs Usulü Tahınlı Geleneksel bir Kıbrıs Tatlısı
Bu ay sizlere, oldukça bilinen bir lezzetin Kıbrıs mutfağındaki yorumunu sunuyoruz. Malzemeler 1 su bardağı yoğurt 2 su bardağı ılık su Yarım su bardağı sıvı yağ 250 gr. tahin 1 su bardağı şeker 1 çorba kaşığı kuru maya Aldığı kadar un
Tarif: Fatma Sönmez Aydoğdu Uygulama: Reyhan Uluçhan
80
Hazırlanışı Yarım bardak ılık suya maya ve şekeri ilave edip iyice erimesi için karıştırın. Derin bir kaba unu koyun ve ortasını havuz gibi açıp, içine kabarmış olan mayayı ve yeterince tuzu ilave edin. Azar azar ılık su ilave ederek kulak memesi kıvamında bir hamur yoğurun. Bu hamurun, mayalanması için üzerini örterek ılık bir ortamda 1 saat kadar bekletin. Daha sonra hamurdan irice parçalar kopararak yumurtadan büyükçe bezeler yapın, bu bezeleri oklavayla inceleşene kadar açın. Açtığınız yufkanın üzerine eşit olarak tahin sürün, üzerine de şeker serpin ve 5 cm’lik uzun şeritler halinde kesin. Kesilmiş olan yufkayı rulo şeklinde sararak yağlanmış tepsiye dizin ve önceden ısıtılmış fırında, 180 derecede altı ve üstü kızarana kadar pişirin. Afiyet olsun.
A Traditional Cypriot Dessert
Cypriot Style Tahini Pastry In this month’s issue we are presenting you with the Cypriot interpretation of quite a well known dish. Ingredients 1 cup of yoghurt 2 cups of warm water Half a cup of oil 250 gr. tahini 1 cup of sugar 1 spoonful of dry yeast Flour
Preparation Add the yeast and the sugar into half a cup of warm water and stir well until it is dissolved. Put the flour into a deep bowl, make a pool-like hole in the middle, pour the yeast and add some salt into the hole. Gradually add the warm water and knead until as thick as an earlobe. Cover the leaven and leave it in a warm environment for about an hour, until it rises. Cut pieces as big as an egg and spread them with a rolling pin. Spread some tahini and sugar on your dough and cut the spread dough into long strips of 5 cm in width. Roll the sheets and put them in your cooking sheet. Cook until golden at 180 degrees in preheat oven. Bon Appetite!
Recipe: Fatma Sönmez Aydoğdu Application: Reyhan Uluçhan
81
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
“Johnnie Walker
Black
İlhem’in muhteşem performansı ile büyüledi
J “
ohnnie Walker Black Nights”, İskoç gaydacılar ve İlhem’in muhteşem performansı ile Tango to Buddha’da viski severlere unutulmaz bir gece yaşattı. Gecenin sürprizlerinden biri olarak yapılan çekilişle Ümmühan Bektaş çift kişilik İskoçya seyahati kazandı.
“Keep Walking” felsefesiyle tüm dünyada 1820’den beri başarıyla yürüyen Johnnie Walker, bu kez Kuzey Kıbrıs’ta muhteşem bir etkinliğe imza attı. İskoçya’nın gezgin gaydacı topluluğu Travelling Scots Ceilidh Band ve dünyanın birçok ülkesinde soul, groove ve caz tarzlarında söylediği şarkılarla büyük ün kazanan İlhem, Tango to Buddha’da “Johnnie Walker Black Nights” etkinliğinde viskiseverlere muhteşem bir gece yaşattı. “Johnnie Walker Black Nights” etkinliğine katılanlar arasında yapılan çekiliş ile Ümmühan Bektaş’a çift kişilik İskoçya seyahati armağan edildi. “Johnnie Walker Black Nights” etkinliğine katılan viskiseverler, gecenin konseptine uygun olarak geceyi kıyafetleriyle siyaha boyadı.
82 82
Nights” The organisation by “Johnnie Walker Black Nights” was mesmerizing with İlhem’s fabulous performance
J “
ohnnie Walker Black Nights”, organized an unforgettable night for whiskey lovers at Tango to Buddha on with their Scottish bagpipe players and İlhem’s exceptional performance. At the raffle, which was one of the surprises of the night, Ummuhan Bektas won a trip for two to Scotland.
Johnnie Walker, walking successfully since 1820’s with the motto “Keep Walking”, organised an unforgettable event in North Cyprus. The bagpipers called Travelling Scots Ceilidh Band and Ilhem, who is famous for singing soul, groove and jazz in any countries worldwide, performed for whiskey lovers at the event “Johnnie Walker Black Nights” an Tango to Buddha. The raffle drawn at the event “Johnnie Walker Black Nights” won Ümmühan Bektaş a trip for two to Scotland. Whiskey lovers who attended the event “Johnnie Walker Black Nights” were all dressed in black, as a compliment to the concept of the night.
83
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Etkinlikler devam edecek Johnnie Walker’ın Kuzey Kıbrıs etkinlikleri kapsamında, 8 Mayıs’a kadar Lefkoşa, Girne ve Gazimağusa’da seçilmiş meyhane, bar ve restoranlarda tadım aktivitelerine devam edilecek. Johnnie Walker Team, 8 Mayıs’a kadar her cuma ve cumartesi günleri 20:0000:00 arasında ziyaret edecekleri mekanlarda Johnnie Walker Red Label, Johnnie Walker Black Label ve Johnnie Walker Double Black tadımları ile viski severlerle buluşmayı sürdürecek. Events will continue Within the scope of Johnnie Walker’s activities in North Cyprus, there will be tasting events at selected barrooms, pubs and restaurants in Nicosia, Kyrenia and Famagusta until the 8th of May. The Johnnie WalkerTeam, will visit these selected venues every Friday and Saturday between 20:00 and 00:00, until the 8th of May and meet whiskey lovers with tastings of Johnnie Walker Red Label, Johnnie Walker Black Label and Johnnie Walker Double Black.
İskoçya gezisi kazanan - Ümmühan Bektaş The winner of the trip to Scotland - Ummuhan Bektas 84
85
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
AydaSalamis Mosharraf’dan Bay Conti Hotel’de ilk konser “
Ayda Mosharraf’s first concert at Salamis Bay Conti Hotel
O
Ses Türkiye” yarışmasının geleceği parlak yeteneklerinden Ayda Mosharraf hayatında ilk kez Kıbrıs’ta konser verdi. İlk kez geldiği Kıbrıs’ta, Salamis Bay Conti Hotel & Casino’da sahne alan genç yetenek Murat Boz’la birlikte bir single çalışması yaptıklarını söyledi ve kendisine verdiği destek için Murat Boz’a teşekkür etti. Ayda Mosharraf Salamis Bay Conti Hotel & Casino davetlilerinden sesi ve performansı ile büyük alkış aldı. Ayda Mosharraf’ın Kıbrıs’a tekrar gelerek, konser vereceği belirtildi.
A
yda Mosharraf, a promising talent of “O Ses Türkiye” song competition, gave a concert in Cyprus for the first time in her life. The young talent took the stage at Salamis Bay Conti Hotel & Casino during her very first visit to the island. Ayda Mosharraf said that they made a single with Murat Boz and that she is vary grateful to him for the support he has shown. Ayda Mosharraf received a great applause from the enthusiastic crowd of guests of Salamis Bay Conti Hotel & Casino for both her voice and her performance. It was announced that she will be coming to Cyprus again for another concert.
87
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
CRATOS PREMIUM OTEL’DE
GASTRONOMİ
B
ir ilke imza atanCratos PremiumOtel, misafirlerine yemek öncesi muhteşem bir Gastronomi Şöleni yaşattı. Kokteyl hem gözlere hem de damaklara hitap ederken, hiç şüphesiz kokteyle Lazy Suzi masası damgasını vurdu. Görsel bir şölene dönüşen akşamda birbirinden lezzetli ve Cratos’a özel sunumlar da misafirlerin büyük beğenisini kazandı.
Sunumların arasında; taze çilek, yaban mersini püresi ve şampanyanın dansıyla Cratos Royale, ev yapımı karpuz püresi şurubu, taze yaban mersini, sprite ve taze nane yaprağının mükemmel uyumu ile Full House damaklarda alışılagelmişin dışında tatlar bırakırken, Lazy Suzi’nin masasında ise Uramaki, Kappamaki, California Roll, Kani makİ sushi çeşitleri, havyaralı, somonlu ve jumbo karidesli kanepeler parmakları ısırttı. İbrahim Tunuslu (Executive Chef) ve Ruşen Uludağ ( FB Müdürü) gecenin asıl mimarlarıydı. Her cumartesi tüm konuklara sunulması plananGastronomiŞöleni meraklılarına Cratos Premium Otel ayrıcalığı ile kapılarını açıyor.
88
ŞÖLENİ
GASTRONOMY FAIR
A
AT CRATOS PREMIUM HOTEL
nother avant garde activity has been organised by Cratos Premium Hotel where the guests experienced a splendid Gastronomy fair before dinner.The cocktail not only pleasing to the eye but it also was a delicious feast. Doubtlessly, the most impressive of all was Lazy Suzy’s table. The evening that became a visual feast, among other things, various delicious presentations and Cratos’ specialities were presented to the guests who enjoyed the whole activity very much. Among the specialties were, Cratos Royale, made of fresh strawberries, blueberry puree and champagne, Full House, made from homemade watermelon puree syrup, fresh blueberries , sprite and fresh mint leaves. Besides these special mixtures that entertained the taste buds of guests, the Uramaki, Kappamaki, California Roll, Kani makİ sushi specialties and the canapés with caviar, salmon and king prawns on Lazy Suzy’s table were finger licking tasty.
Executive Chef İbrahim Tunuslu and Food and Beverage Manager Ruşen Uludağ were the real architects of the evening. The Gastronomy Fair is now planned to be organised every Saturday and it is open to all guests of Cratos Premium Otel.
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Işın Karaca, Asena & Mehmet
Yakar
Savoy Ottoman Otel’deydi
K
ızı Miya ile Kıbrıs Girne’ye gelen Işın Karaca Savoy Ottoman Otel’de sahne aldı. Doğup büyüdüğü topraklarda sahnenin tadının başka olduğunu söyleyen Karaca albüm öncesi verdiği konserde 2013 yazına damga vuracak şarkılar ile sevenleriyle buluşacağını belirtti. Sanatçı yeni saç modeli ve sıkı diyetle 20’ye yakın kilo verdiğini söyledi. Arabesk bir gece ile sevenleriyle buluşan Işın Karaca, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses eserlerine büyük yer verdi.
Savoy Ottoman Otel’de sahneye çıkan Antep’in Hamamları, Mış Mış gibi şarkı sözlerine imza atan Mehmet Yakar aynı sahneyi oryantalin en büyük isimlerindenAsena ile paylaştı. Kıbrıslıların çok eğlendiği gözden kaçmadığı gecede, Asena yepyeni imajı ile 2013 yazında başka bir Asena olacağının sinyalini verdi. Yakında başlayacak atlama yarışması için çok hazırlandığını ve yüzme fobisi olduğu halde yarışmanın kazananı olacağını söyleyen Asena, hayatta en çok istediği şeyin kendisi gibi önce okulunu okuyan sonra kendisi gibi ayakları üstünde durabilen bir kız çocuğu dünyaya getirmek olduğunu belirtti. Kontrtenor Harun Nuri Ateş de İstanbul gecelerinden sonra Kıbrıs gecelerinde Savoy Ottoman Otel’de sahne almaya başladı. Yaklaşık 2 saate yakın sahneden hiç inmeyen Ateş, yabancı parçaları oryantalist tatta yeni bir solukla söyledi.
90 90
Harun Nuri Ateş were at Savoy Ottoman Hotel
I
şın Karaca, who came to Kyrenia, Cyprus with her daughter Miya, took stage at Savoy Ottoman Hotel.The famous singer has always and again said that being on stage in the country where she was born and brought up is special and at this concert she gave, which happens to be a concert just before her new album, she said that there are going to be summer hits that will make a mark in the summer of 2013. The singer looked stunning with her new hairdo and her figure after she had lost 20 kilos. Işın Karaca’s performance was rather arabesque and she sang many songs by Orhan Gencebay, Müslüm Gürses and İbrahimTatlıses. Mehmet Yakar, the writer of Antep’in Hamamları, Mış Mış and many other famous songs, took the stage at Savoy Ottoman Hotel with the famous belly dancer Asena. Cypriot guests were observed having a very good time and Asena, with her all new image, gave the impression that in 2013 she is going to be a whole new person. Asena said that she has been working really hard for the diving competition that is soon to take place and that even though she is phobic of water, she is going to be the winner of the competition. Asena said that her biggest dream is to have a daughter who will first complete her studies and then become a strong woman who can stand on her own, just like herself. Countertenor Harun Nuri Ateş now also performs at the Savoy Ottoman Hotel in Cyprus besides his performances in Istanbul. Harun Nuri Ateş, who sang for almost two hours straight, gave an oriental touch to foreign songs.
91
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Kubat’tan kelebek
dansı!
Golden Tulip Lefkoşa Otel & Pasha Casino’da Kubat türküleri hem ağlattı hem oynattı
T
ürkünün güçlü sesi Kubat, Golden Tulip Lefkoşa Otel & Pasha Casino’da verdiği konserle dinleyenleri bir kez daha kendine hayran bıraktı.
Birbirinden güzel türküleri ve kendi şarkılarını 2 saat boyunca Golden Tulip Otel’de seslendiren Kubat, yoğun istek üzerine konserini tam 40 dakika uzattı. Hayranlarını bir an olsun oturtmayan, Azeri türkülerinin yanı sıra, Balkanların sevilen parçalarını da sahnede seslendiren ünlü şarkıcı, yaptığı kendine özgü dansıyla kendisine ‘Kelebek gibi uçuyor’ dedirtti.
92
Kubat danced like a butterfly!
Kubat’s folk songs made the audience dance, while giving them the blues at times at Golden Tulip Nicosia Otel & Pasha Casino
K
ubat, a powerful voice of folk music gave a concert at Golden Tulip Nicosia Otel & Pasha Casino and fascinated the audience once again.
Kubat sang beautiful folk songs and his own songs for two hours at Golden Tulip Hotel and performed forty minutes longer than planned upon the intense requests by the audience. His fans danced throughout the performance, accompanied by the Azeri and popular Balkan folk songs by Kubat. His unique dance style on the stage made the crown say ‘Kubat flies like a butterfly’.
93
94
95
GURME / GOURMET
PIRILSPOTLESS, PIRIL, SAMİMİ, FRIENDLY Ahmet Esenyel
K
uzey Kıbrıs’ta restoran ve bar sektörü, günden güne gelişmekte olan, çok rekabetçi, stresli ve zor bir iş alanı olmaya başladı. Son zamanlarda insanlar dünyayı gezmekte ve seyahat etmekte daha özgürler ve sunulan kaliteli yemeğin çeşitliliğinden, şaraptan ve eğlenceden dolayı dışarıda yemek yeme kültürünü daha iyi anlayabiliyorlar. Müşteriler temizliğe, dekorasyona, ışıklandırmaya, müzik seçimine, fiyata, personelin tavırlarına, ısıtma ve soğutma sistemlerine, havalandırmaya, çocuklar için özel tesislere ve birçok küçük detaya daha önem verip kıyaslamalar yapabiliyorlar. Bir işin temeli müşterilerin tekrar tekrar gelmelerini sağlamaksa, eleştirmen ve müşterilerin yapıcı eleştirilerine ek olarak gerekli olabilecek her küçük detayı dikkate almak ve gerektikçe değişiklik yapmaktan ve uyum sağlamaktan kaçınmamak gerekir. Aksi takdirde işler kötüye gitmeye başlar ve uzun vadede de muhtemelen işi kapatmak zorunda kalırsınız. Hepimiz biliyoruz ki en etkin ve en ucuz pazarlama aracı ağızdan ağza dolaşan reklamdır. Reklam yapmak yüksek rakamlar gerektirebilir ve her kuruşuna değmelidir. Akılda tutulması gereken husus, reklamla yapmaya çalıştığımız şeyin müşterileri gelip tesisinizi ziyaret etmeye ikna etmek olduğudur. Hizmet sektörü müşterilerine tesislerini kullandırmak ve servislerinden faydalanmalarını sağlamak adına promosyon ürünleri için büyük rakamlar harcıyorlar, dolayısıyla müessese-
96
ler gelecek olan kalabalığın temizlik, iyi yemek ve şarap, iyi servis, eksiksiz bir ambiyans konularındaki istek ve beklentilerine yanıt vermeye hazır durumda olmalıdır. Eğer mekanınız için sadece başkaları da reklam yapıyor diye reklam yapıyorsanız zamanınızı boşuna harcamayın, eminim ki önceliklerinizi başka bir alanda değerlendirebilirsiniz. Bazı restoran sahipleri iyi aşçılar tutmak için yüklü paralar öderken, bazıları dekorasyona para harcıyor. Bazı işletmelerde resmi ve disiplinli hizmet varken, bazıları aile ve arkadaşlık zemininde çalışmayı tercih ediyor. Her halükarda, her neyi yapmayı tercih etmişseniz, her nasıl yapacaksanız, nerede yapacaksanız, doğru şekilde yapmanız gerekir. Hizmet sektörü kolay bir oyun değildir çünkü eğer bir hata yaparsanız insanlar tekrar gelmeyecektir ve hiçbir zaman unutmalısınız ki müşterileriniz aslında ana sponsorlarınızdır. Onlara doğru muamelede bulunun, eşsiz olun, her zaman almadan önce vermeyi öğrenin ve MÜŞTERİ değil ARKADAŞ edinin. Yeni bir ay, serin bir çarşamba akşamı, çok sıcak bir ortam ve iki dost canlısı, deneyimli ve başarılı kardeş, Kemal ve Mehmet Özerce, özellikle biftekte özel lezzetler yaratan, yerel ve dünya mutfaklarından seçenekler sunan Carpenter’s A la Carte restorandaki gecemizi çok özel kıldılar.
CARPENTERS A LA CARTE` RESTAURANT
ROMANTİK ve LEZZETLİ ROMANTIC & DELICIOUS
T
he Restaurant and Bar industry in North Cyprus is becoming very competitive, stressful and hard business which is continuously improving every day. Recently, people have more freedom and money to travel and see the whole world realizing and understanding the culture of dining out because of wide variety of great food, wine and entertainment. Customers care about, judge and compare cleanliness, great food, good wine, decoration, lighting, music choice, activities, entertainment, prices, attitudes of personnel, heating and cooling, air ventilation, kids play areas and many more small details. If the core of this business is to make people come back again and again, then we should take into account every small detail needed and willing to accept and adapt the change when necessary. Otherwise, you will start losing a lot of business and probably close down in the long run. We all know that the best advertising policy is word of mouth. Advertising may cost a lot of money and every penny spend should be worth it. Do not forget that you are actually spending your cash trying to persuade customers to come and visit you and your establishment, so you should be prepared to handle the crowd first of all with hygiene and cleanliness then great food, good service, a fabulous ambiance and whatever is needed for customer satisfaction. Some restaurant owners pay more money hiring good chefs, some spend huge amounts on decoration, some have very official and dis-
ciplinary service where some of those believe in familyfriendly run establishments…In any case, whatever you do, however you do, wherever you do, you have got to do it right. The service industry is not an easy game to play to start with because if you make a mistake, people with not come back and always remember that your customers are in fact your main sponsors. Treat them right, be unique, always learn to give before take and MAKE FRIENDS not CUSTOMERS. A new month, a cool Wednesday night, a very warm ambiance and two friendly, experienced and successful brothers Kemal and Mehmet Ozerce made our evening very special at the Carpenters a la carte - local and international Restaurant which specializes mainly in steaks. The family run Carpenters Restaurant is situated in the old road, Karaoglanoglu village, which is recognized from the main road by its well posted sign having a spacious parking area at the side of the Restaurant. The traditionally built Cypriot style bungalow has wooden windows, shutters and beams, a central fireplace and brown traditional look ceramic flooring. As you walk around the restaurant, you enter a tranquil garden area with traditionally built stone wall boundaries, olive trees, citrus trees and a beautiful setting of a combination of grass and flagstone floor sitting and dining areas. As you walk through the path, you cannot really see where you are heading because of these Mediterranean plants and trees and this adds to your anticipation of seeing the rest of this peaceful and romantic summer dining garden area.
97
Aile tarafından işletilen Carpenter’s Restaurant Karaoğlanoğlu köyünün eski yolu üzerinde bulunuyor; anayoldan da kolayca ulaşabilirsiniz çünkü yeterli sayı ve sıklıkta levha var. Restoranın yanında genişçe de bir araç park yeri var. Kıbrıs’ın geleneksel özellikleriyle inşa edilmiş olan bungalovun ahşap pencereleri, panjurları ve kirişleri var. İçeride, ortada bir şömine ve yine geleneksel görünümlü, kahverengi seramik yer döşemeleri var. Restoranın etrafında yürürseniz, eski usul örülmüş taş duvarları, zeytin ağaçları, narenciye ağaçları ve çimle yassı kaldırım taşlarının mükemmel uyum içerisinde olduğu, oturma ve yemek yeme yerleri bulunan sessiz bir bahçeye girersiniz. Patikadan yürürken nereye gittiğinizi tam olarak göremezsiniz çünkü bu Akdeniz bitkileri görüşünüzü kapatarak bu huzur dolu romantik yazlık yemek bahçesini görmeye duyduğunuz heyecanı katlar. Bu iki başarılı kardeşin babaları 1981 yılından 2003 yılına kadar marangozluk işiyle uğraşmış ve bu geleneksel yapı da O’nun atölyesiymiş. Yirmi bir yıllık başarılı bir iş hayatından sonra, babaları, gözünde ortaya çıkan bir sorundan dolayı işyerini kapatmak zorunda kalmış. İki kardeş, bu geleneksel yapıyı devralmış, restorana çevirerek adını da ‘The Carpenter’s Restaurant’, yani ‘Marangozun Restoranı’ koymuşlar. Böylece, bir yerde hem eski adını korumaya devam ediyor hem de babalarının kurduğu işin hatıralarını yaşatıyorlar. Bu kendi başına bir konsept zaten; arkasında çok güzel bir hikaye var ve bu iki kardeş de bu fırsatı görüp, mevcut işin olanakları üzerine bir başka iş kurmuşlar ve on yıldır başarıyla devam ediyorlar. Eminim ki babaları da oğullarının bu düşünceli davranışı, sorumluluk sahibi oluşları, saygıları ve çalışkanlıklarıyla gurur duyuyordur. Carpenters ayrıca 1970’lerde İngiltere’deki pop gruplarının birisinin de adıydı. Kemal Bey bana, bu gruba ait çok eski bir plak gösterdi. O da iç mekanın duvarında asılı duruyor. İki kardeş bazen kendi müziklerini de yaparak iki farklı ama aynı zamanda aynı ismin hatıralarını bir araya getiriyorlar.
98
Restorana girer girmez çok sıcak bir karşılama bizi beklemekteydi. Masaların ve sandalyelerin renk ve tasarımları, taş duvarla ahşap dekorun uyumu, parke yer döşemeleri, tertemiz ortam, bembeyaz masa örtüleri, kırmızı mum ışıkları ve iki kardeşin ilgisi beni büyüledi. Ahşap kır evi tarzındaki ortam, ve bu ortamı çok güzel bir şekilde tamamlayan nostaljik resimler, caz, soul ve Motown müzikleri, kendinizi Kıbrıs’ın o eski köylerinden birisindeymişsiniz hissini uyandırıyor. Misafirlerimizi beklerken barda oturduk, birkaç kadeh rom ve kola içerken kardeşlerin büyüğü olan Kemal Özerce ile sıcak ve kaliteli bir sohbete girdik. Bize ahşap işlerinin tümünü, iç tasarımı ve dekoru kendilerinin yaptığını anlattı ve bence çok harika bir iş çıkardılar. Burası düzgün bir yemek yeme alanı olmasına rağmen, eğer arzu ederseniz güzelim ahşap barda, rahat bar sandalyelerine de oturup saatlerce yerli veya yabancı içkilerinizi yudumlayarak da keyifli vakit geçirebilirsiniz. Kemal Bey yalnızca taze, yerli et kullanma konusunda çok hassas. Aynı hassasiyeti etin, servis edilmeden önce işlenmesi, dinlenmesi ve kontrollü bir şekilde hazırlanması esnasında da gösteriyor. Önceliği, lezzetli geleneksel ve yabancı ülkelere has gurme yiyecek ve şaraplar sunmak olan Kemal Bey’in bu misyonu başarıyla yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Menü, bir karatahtaya yazılmış ve masadaki herkesin görebilmesi için masanızın yanına getiriliyor. Menü, şefin bazı spesiyalleri dışında on yıldır hiç değişmemiş. Bu çok farklı ve ilginç olması yanında işletme için de çok büyük bir başarı göstergesi. Bu, uzun yıllardır bu şirin restorana gelenlerin itirazsız bir şekilde aynı menüyü sevmeye ve denemeye devam ettiğini gösteriyor. İşte ben buna işletmede süreklilik derim. Kemal Bey, gelen müşterilerin %85’inin sürekli müşteri olduğunu, %10’unun meraktan geldiğini ve %5’inin de yolunu kaybedip rastgele geldiğini söyledi.
The father of these two successful brothers used to be in the Carpentry business from 1981 till 2003 and this traditionally built restaurant used to be his workplace. After 21 years of very successful business, the father had to close the business down as he had an eye problem. The two brothers have taken over this traditionally built carpentry workplace and turned it into a restaurant naming it as `The Carpenters Restaurant` and in a way keeping the traditional name and continue the memories of what their father has started.
We had one of the warmest hospitality as we walked into the Restaurant and I was amazed with the colors and design of the tables and chairs, the combination of stone wall and wooden dĂŠcor, parquet flooring, spotless environment, the pure white table linens, red candle lights and the involvement of the two brothers. The wooden country style environment with nostalgic pictures and beautiful jazz, soul and Motown music completes the whole ambiance making you feel like you are in countryside of one of those old villages of Cyprus.
This was already a concept itself, it had a great story behind it and the two brothers have seen this opportunity and created a successful repeat business which has been running for the last ten years. I am sure their father is proud of his sons because of their thoughtful action, responsibility, respect and hard work. Carpenters are also a name of a pop band of 1970s in the UK and Mr Kemal Ozerce showed me a very old Long Play where it will be hanged on the wall of the indoor restaurant.The brothers also play their music on occasion and bring together the memories of two different but identical names.
While waiting our guests, we sat at the bar, had couple of rum and coke and a very friendly and quality conversation with Kemal Ozerce whom is the older brother. He told us that all the wood works, interior design and decoration are their own production and creation and they certainly did a fantastic job. Although it is a proper dining experience, you may also be seated watching the beautiful wooden bar on very spacious and comfortable bar chairs and enjoy sipping your local or international drinks for hours and more.
99
Menüde günün çorbası, sarımsaklı ekmek, sarımsaklı tereyağında midye, tatlı ekşi soslu karides, sarımsaklı tereyağında tavuk ciğeri, ızgara hellim gibi başlangıçlar bulunuyor. Ana yemeklerden bazıları ise kleftico, stefado, Carpenter’s Tavuk, çipura, levrek, ballı Fas tavuğu, İran usulü kuzu, musakka ve biftek. Tatlılarda ise tiramisu, krem karamel, çikolatalı soufflé, muz ve elmalı flambé ve Carpenter’s özel tatlısı var. Bu özel tatlı da sote edilmiş elma, ceviz, tarçın, pekmez ve kuru üzümden yapılıyor. Bazılarımız rom ve kolayla devam ederken, bazılarımız şarap, diğerleri ise kola ve su aldı. Su bardaklarımız dolduruldu ve başlangıçlardan önce içeceklerimizle atıştırabilmemiz için kızartılmış köy ekmeği ve tereyağı geldi. İnsanlar her zaman başlangıçlar gelmeden önce, içeceklerinin yanında ufak ufak bir şeyler atıştırmak isterler. Özellikle de eğer mekan kalabalıksa ve yemeklerin gelmesi biraz zaman alacaksa. İlk siparişlerimiz Carpenter’s usulü somon dolma idi. İnce kesilmiş asma yaprakları, tere otu, tazı soğan, beyaz şarap, kurutulmuş domates ve baharatla yapılmıştı. Diğer başlangıçlarımız ise sarımsaklı tereyağında ciğer, sarımsaklı tereyağında midye ve sarımsaklı tereyağında karidesti. Başlangıçların hepsinin tadına baktık ve hepsi de kesinlikle çok lezzetliydi. Sunum, kullanılan malzemeler, yiyeceklerin miktarları, baharatlar ve lezzet, mükemmel uyum ve denge içerisindeydi. Her bir yemeğin geliş zamanlaması çok iyi bir şekilde planlanmıştı; ne çok erken ne de çok geç. Servisler arasında biraz zaman olması iyi olur; böylece müşteriler içeceklerinin keyfine varır, istiyorlarsa sigaralarını içer ve sohbet edebilirler. Ayrıca bu süre işletmeler için de iyidir çünkü müşteriler daha fazla içki sipariş ederler. Aramızdan iki kişi Carpenter’s spesiyali, muskat, adaçayı ve baharatla tatlandırılmış, krem peynir, ıspanak ve mantarlı, yavaş pişirilmiş kuzu etini denedi. Diğerleri ise karabiberli biftek ve biftek Diana aldılar. Ana yemeklerin yanında taze sebzeler ve Kıbrıs patatesi vardı. İyi bir değerlendirme yapabilmek için, mümkün olduğunca fazla yemek çeşidi denemelisiniz ve ben de aynen böyle yapıp, her yemekten bir lokma alıp tadına baktım. Ana yemeklerin hepsi çok iyi sunulmuştu, baharat ve soslar dengeliydi, yemeğin ısısı mükemmeldi, etlerin miktarı gerçekçi ve lezzetleri harikuladeydi; adeta ağızda eriyordu. Hepimiz tüm yemeklerden oldukça etkilendik. Gecemiz, şüphesiz özel bir gece oldu. Artık Carpenter’s’in müşterilerinin sürekliliğinin nedenini anlıyorum. Hem aşçıyı hem de Kemal ve Mehmet kardeşleri tebrik ederim. Harika bir iş çıkardınız. Bu güzel geceyi kara orman cheesecake ve krem karamelle noktaladık. Ben tatlıyı çok sevmememe rağmen her ikisi de hafif ve lezzetliydi. Yemek deneyimizin son noktası olarak da müessese tarafından ikram edilmiş olan Türk kahvelerimizi içtik. Restorandaki atmosfer tam kıvamındaydı; romantik bir akşam yemeği için de, arkadaşlar veya aileyle bir geçirilecek güzel bir akşam için de uygundu. İki erkek kardeş de oldukça özenliydi, yemekler de genel olarak lezzetliydi. Tüm içki, yemek ve tatlılar dahil olmak üzere, hesap kişi başı yaklaşık 70 TL idi ve her kuruşuna değerdi.
100
Kemal is very keen on using only local fresh meat, processing, resting and preparing the meat under controlled conditions before served. His first priority is to serve delicious traditional and international gourmet food and wine and he has been very successful with his mission. The menu is written on the blackboard which is brought to the side of your table for everyone to see and it has not been changed since ten years except some of those specials of the executive chef. This is very peculiar and interesting but on the contrary a huge success for an establishment.This proves that those who have been visiting this charming restaurant for so many years still love to try the same menu with no objection. This is what I call a true repeat business. Kemal mentioned within the conversation that 85% of their customers are repeat comers, 10% is curiosity and 5% is the ones who have lost their ways and pop in. The menu offers starters such as soup of the day, garlic bread, mussels in garlic butter, king prawns with sweet chili sauce, chicken livers in garlic butter sauce, grilled hellim and more… Some of the main courses are kleftico, stefado, Carpenters chicken, sea bream and sea bass, Moroccon chicken with honey, Persian lamb, mousakka and steaks.The desserts are tiramisu, cream caramel, chocolate soufflé, banana and apple flambé and Carpenters special which is made of sautéed apple, walnut, cinnamon, carob syrup and raisins. Some of us carried on having rum and coke, some had wine, coke and water. Our water glasses are filled and we have been served toasted village bread and butter to nibble with our drinks before the starters have been served. People always expect to have something small with their drinks while waiting for the first course as it may take some time especially when it is very busy.
Our first orders were Carpenters` way of stuffed smoked salmon which was made of finally chopped wine leaves, cress, spring onions, white wine, dried tomato and spices – the other starter was liver in garlic butter – mussels in garlic butter and king prawns in garlic butter. We tried all of the starters and they were absolutely finger licking.The presentation, the ingredients, the size of the portions, the spices and the taste was in perfect combination and balance.The timing of each course was very well planned, not too early and not too late. You should always give a little break in each course for customers to enjoy their drinks, smoke if they need to and enjoy good conversations. Timing during each course may also be very beneficial for the establishment as customers will have to order more drinks. Two of us tried the Carpenters` special slow cooked lamb with cream cheese, spinach and mushrooms with spices, nutmeg and sage. The other companions tried the peppered steak and steak Diana. Fresh vegetables and crispy Cyprus potatoes accompanied the main courses. One should always try as many courses as possible in order to make a good critic and we certainly did try a bite on each course. All of the main courses were beautifully presented, the spices and sauces were amicably balanced, the food temperature was perfect, the sizes of the meat were realistic and the tastes were delightfully delicious, melting in your mouth. Every one of us was quiet impressed with the entire courses and it certainly made our evening very special. I now know why Carpenters always had and will have a repeat business. Compliments to the chef and compliments to the two brothers Kemal and Mehmet. You all did a wonderful job. We have completed this lovely night with a black forest cheesecake and a cream caramel. I am not a big sweet eater but both desserts were light and tasty. 101
The Carpenter’s Restaurant’ın dış mekanı o kadar yeşil ve şirin ki, orada doğum günü veya yıldönümü kutlamaları, iş yemekleri, nişan törenleri ve hatta küçün düğünler bile yapmak mümkün. The Carpenter’s Restaurant’ın yıl içerisindeki çalışma saatleri ise şöyle: Mart – Kasım: Her gün açık Kasım-Ocak: Pazar günleri kapalı Şubat: Kapalı Sezon dönemlerinde önceden rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Kritik olarak değerlendirme yaparken, aslında menü, ortam, fiyat ve servise göre genelleme yaparak düşüncelerimizi yansıtıyoruz. Genel olarak bir fikir edinmenizi sağlamak için belirtelim ki, puanlamalar bir ile dört yıldız arasında değişir; • • • •
Bir yıldız (zayıf); ortalamanın altında İki yıldız (orta); iyi, tekrar gitmek için acele etmeye değmez Üç yıldız (mükemmel); yüksek kaliteli, unutulmaz Dört yıldız (olağanüstü); türünün tek örneği, muhteşem
We have been ordered a Turkish coffee on the house to finalize our dining experience. The atmosphere in the restaurant is just set at the right tone and would be suitable for anyone, whether you wanted a romantic meal or friends and family night out. The two brothers are both conscientious and the food in general is delicious. The price per person including all drinks, food and desserts was approximately 70TL per person and it`s worth every penny….
Eleştirmenler olarak bizler Carpenter’s Restaurant’ı dört yıldızlı bir mekan olarak değerlendirdik. Ambiyans, yemek ve misafirperverlik üstün kalitede ve eşsizdi. Bu benzersiz restoranı tüm arkadaş, aile veya yabancı misafirlere kesinlikle tavsiye edeceğim.
The Carpenters Restaurant has such a green and charming outdoor space that it would be great to organize special parties like birthdays, anniversaries, company celebrations, engagements and even small wedding parties.
Herkes büyüleyici bir gece geçirmeyi hak eder, bu yüzden bu fırsatı kaçırmayın, mutlaka deneyin.
The Carpenters Restaurant’s AnnualWorking Schedule is as follows: March to November – open everyday November to January – closed on Sundays February – closed for holiday In advance bookings are highly recommended during the high season.
Kardeşlere ve Carpenter’s ailesine en iyi dileklerimi sunarken, gelecek yıllar içinde de başarılara imza atmalarını temenni ederim. Hepinize bu güzel geceden dolayı teşekkür ederim. İletişim için: Adres: Adnan Damar Sokak No 13 / Karaoğlanoğlu – Girne Restoran Telefonu: 0392-8222251 Cep: 0548 8913792 E Mail: carpenters.restaurant@hotmail.com Web Site: www.carpentersrestaurant.com
When rating as reviewers, we are actually reflecting the overview according to the menu, atmosphere, cost and service. Just to give you an overall idea, ratings vary from one star to four stars; • One star ( poor ); below average restaurant • Two star ( fair ); just ok, a place not worth rushing back • Three star ( excellent ); superior, memorable • Four star ( extraordinary ); transcendent, a one of a kind As reviewers, we considered Carpenters a la carte restaurant as a four star establishment.The ambiance, food and the hospitality were transcendent, a one of a kind. I would definitely recommend this unique restaurant to any friend, relative or a foreign visitor. Everyone deserves to have a wonderful evening so do not miss this opportunity, just give it a try... Wishing the brothers and Carpenters` family all the best and more success through the years.. Thank you all for such a wonderful night. The contact details are; Address: Adnan Damar Sokak No 13 / Karaoğlanoğlu – Girne RestaurantTelephone: 0392-8222251 Mobile: 0548 8913792 E Mail: carpenters.restaurant@hotmail.com Web Site: www.carpentersrestaurant.com
102
103
PASSATEMPO DVD
Gürkan Uluçhan
104
Filmin Adı: Burlesque
Film Name: Burlesque
Yönetmen: Steven Antin
Director: Steven Antin
Oyuncular: Cher, Christina Aguilera, Kristen Bell, Stanley Tucci, Cam Gigandet, Alan Cumming
Cast: Cher, Christina Aguilera, Kristen Bell, StanleyTucci, Cam Gigandet, Alan Cumming
YapımYılı: 2010
Year of Production: 2010
Türü: Müzikal
Genre: Musical
Konu: Küçük bir kasabadan Los Angeles’ta yaşamak üzere ayrılan Ali, geçmişini geride bırakmak istemektedir. Oldukça güçlü bir sesi olan Ali, şehrin en önemli kulüplerinden biri olan Burlesque Lounge’ta çalışmaya başlar. Garson olarak işe başlayan Ali, sahnede olmayı istemektedir. O an mali problemlerle çalkalanan kulüpte, işletmeciliği yürüten Tess bir çıkış yolu aramaktadır. Tess, kulüp için de iyi olacağını düşündüğünden Ali’ye destek olur. Kısa bir süre içinde Ali sesi ile herkesi büyüler, bir anda hem kendisi hem de kulüp popülerleşir. Bu durum, kıskançlık, çekememezlik ve rekabeti de beraberinde getirecektir.
Storyline: Ali, who moved to Los Angeles from a small town, wants to leave her past behind. Ali has a very powerful voice and she starts working at Burlesque Lounge, which is one of the best clubs in town. Ali starts working there as a waitress but she wants to be on stage. Meanwhile the club is going through financial hardship and its managerTess is looking for a way out.Tes0s supports Ali as she believes it will be good for the club as well. Shortly Ali mesmerizes everyone with her voice and both the club and herself become popular. This brings along envy, jealousy and competition.
Bu filmi izlemeniz için 5 neden:
5 reasons to watch this movie:
1- Cher ve Christina Aguilera gibi iki dev ismin muhteşem performansları için. 2- Filmdeki etkileyici sahne kostümleri ve başarılı danslar için. 3- Ali ile beraber Los Angeles’ta bir masal yaşamak için. 4-Yardımcı rollerdeki başarılı oyuncular ve birbirinden güzel şarkılar için. 5- Evinizin konforunda Burlesque eğlencesine dahil olmak için.
1- For the magnificent performances by two great names Cher and Christina Aguilera. 2- For the impressive stage costumes and dance performances. 3-To live in a story in Los Angeles with Ali. 4- For the successful supporting actors and for all the beautiful songs. 5- To be a part of Burlesque entertainment at your home’s comfort.
PASSATEMPO VİZYON
Filmin Adı: Operasyon: Argo
Film Name: Argo
Yönetmen: Ben Affleck
Director: Ben Affleck
Oyuncular: Ben Affleck, Bryan Cranston, Alan Arkin, John Goodman,Victor Garber, Clea DuVall.
Cast: Ben Affleck, Bryan Cranston, Alan Arkin, John Goodman, Victor Garber, Clea DuVall.
YapımYılı: 2012
Year of Production: 2012
Türü: Politik - Gerilim
Genre: PoliticalThriller
Konu: Gerçek olaylara dayanan Argo, altı Amerikalıyı kurtarmak için düzenlenen, İran rehine krizinin sahne arkasında ortaya çıkan ve halkın yıllar sonra öğrendiği gizli bir operasyonu anlatıyor. İran devriminin kontrol edilemeyecek noktaya ulaştığı dönemde, 4 Kasım 1979′da, militanlar Tahran’daki ABD elçiliğine saldırırlar ve içeride bulunan Amerikalıları rehin alırlar. Ancak tüm bu kaosun ortasında altı Amerikalı kaçmayı başarır ve Kanada büyükelçisinin evine sığınır. Bulunmalarının ve büyük olasılıkla öldürülmelerinin an meselesi olduğunun farkında olan Tony Mendez (Ben Affleck) adında bir CIA “sızma” uzmanı, altı Amerikalının ülkeden sağ salim çıkmasını sağlayacak riskli bir plan yapar. Böylesine inanılmaz bir plan ancak filmlerde olmaktadır.
Storyline: Argo, which is based on a true story, is about a secret operation, organised to save six Americans, and it is realized at the backstage of Iranian hostage crisis. People actually found about this operation years later. When the Iranian revolution was at a point where it was out of control, on 4th November 1979, militants attack the US Embassy in Tehran and take the Americans inside the embassy as hostages. However, these six Americans manage to escape in all that chaos and they shelter in the Canadian Ambassador’s house. A CIA “intrusion” expertTony Mendez (Ben Affleck), who is well aware that they can be caught and most probably killed any moment, makes a risky plan that will get the six Americans out of the country alive.Such an amazing plan only happens in movies.
Bu filmi izlemeniz için 5 neden:
5 reasons to watch this movie:
1- 85. Oscar ödül töreninde ‘en iyi film’ seçildiği ve başta İran olmak üzere tüm dünyada tartışmalar yarattığı için. 2- Ben Affleck’in başarılı yönetimi ve oyunculuğu için. 3-Yakın tarih hakkında bilgi veren iyi bir dönem filmi izlemek için. 4- Filmdeki birbirinden yetenekli oyuncular için. 5-Yılın en gerilimli sahnelerinden biri olarak kabul edilen konsolosluk saldırısı sekansı için.
1- Because it received the best movie award at 85thAcademyAwards and it sparked discussions in the world especially in Iran. 2- For Ben Affleck’s successful direction and acting. 3-To see a well made costume drama that informs about late history. 4- For the talented actors in the movie. 5- For the embassy sequence that is considered to be one of the most thrilling scenes of the year. 105
BULMACA / PUZZLE
LABIRENT BEYİN GELİŞTİRİCİ LABİRENTLER
A.
B.
106
LABRINTH BRAIN BOOSTING MAZES
C.
107
?
AKIL SORULARI / MENTAL PUZZLES
MEGAMIND MANTIK SORULARI
Gürkan GürkanUluçhan Uluçhan
1- Bir kampta çevreyi koruma kampanyası düzenlenir. Buna göre 4 tane yanmış kibrit çöpü getirene 1 tane yanmamış kibrit çöpü verilecektir. 100 adet yanmış kibrit çöpü toplayıp getiren Sırrı, kamp yönetiminden en fazla kaç adet yanmamış kibrit çöpü alabilir? 2- Sabahları 4 ayaklı, öğlenleri 2 ayaklı ve akşamları da 3 ayaklı olan varlık nedir?
3- (Bu soruyu 3 saniye içinde yanıtlamalısınız) Bir doğum günü pastasının üzerinde 10 tane mum vardır. 6 tanesini söndürdünüz. Geriye kaç mum kaldı? 4- Kişiliğiniz hakkında ipucu veren bir psikoloji testi: Issız bir çölde, tamamen kontrolünüzde olan 5 tane hayvanla baş başa kaldınız. Hayvanlarınız: Aslan, maymun, at, koyun ve inek. Çölde yürümek zorlaştıkça ve yiyecek, su azaldıkça çölü geçmek için bu hayvanlardan sırasıyla vazgeçmek zorundasınız. Vazgeçtiğiniz hayvanları sırasıyla yazınız.
1- En fazla 33 tane alabilir. Şöyle ki; önce 100 tanede 25 tane, daha sonra 25 tanede 6 tane (elde 1 kalır) sonra 6 tanede 1 tane (elde 2 kalır) ve en son da 4 tanede 1 tane alır. 2- İnsandır. Burada sabah çocukluğu, öğlen gençliği ve erişkinliği, akşam da yaşlılığı sembolize eder. İnsan önce emekler, daha sonra yürür, yaşlılığında ise baston kullanır. 3- 10 mum kaldı. (Mumların yanık veya sönük olması önemsiz) 4- Burada çöl, zorlukları sembolize eder. Aslan: Gurur Maymun: Aile, çocuklar Koyun: Arkadaşlar İnek: Temel ihtiyaçlar At: Hırslar Yaşamda zorluklarla karşılaştıkça bunlardan birini feda ederiz. Kalan son hayvan, diğer her şeyi kaybetme pahasına tutunduğunuz varlığı simgeler.
C.
Yanıtlar:
108
? MEGAMIND MENTAL PUZZLES 1- An environmental protection campaign is held in a campsite. According to the campaign, anyone who brings four burnt match sticks will receive one unburnt match stick in return. What is the maximum number of unburnt match sticks can Sirri get from the campsite management if he collects and brings in 100 burnt match sticks?
2- What creature has four legs in the morning, two legs at noon and three legs in the evening? 3- You must answer this question in three seconds) There are ten candles on a cake.You blew out six of them. how many candles are left?
4- A psychological test that gives clues regarding your personality: In a desert, you are left alone with five animals in your control. The animals are: Lion, monkey, horse, sheep and cow. As it gets more difficult to walk in the desert and as food and water becomes scarce, you have to give up your animals one by one. Write the animals in the order that you give them up.
B.
109
A.
1- He can get a maximum of thirty three match sticks. First he gets 25 match sticks for 100, later six match sticks for 25, (has 1 left), then, he gets 1 for 6 (2 left) and he gets 1 for the last 4. 2- Human. Here, morning represents childhood, noon represents adulthood and evening represents old age. Humans first crawl, then walk and use a walking stick when old. 3- 10 candles left (whether they are lit or not is insignificant). 4- Here, the desert represents challenges. Lion: Pride Monkey: Family, kids Sheep: Friends Cow: Basic needs Horse: Ambitions As we come across challenges in our lives, we give up one of these. The last animal to survive symbolizes what we can give everything else for. Answers:
109
1
2 1 8 4 7 9 5 3 6
3 6 9 5 2 1 8 7 4
5 3 2 6 8 4 7 1 9
9 7 6 1 3 5 2 4 8
4 8 1 2 9 7 3 6 5
8 2 7 9 4 6 1 5 3
1 4 3 7 5 8 6 9 2
6 9 5 3 1 2 4 8 7
2
9 8 3 7 5 2 6 1 4
6 5 4 8 1 3 2 7 9
7 2 1 9 6 4 8 5 3
1 7 8 3 4 6 5 9 2
4 3 2 1 9 5 7 6 8
5 9 6 2 7 8 4 3 1
3 4 7 6 2 9 1 8 5
8 1 5 4 3 7 9 2 6
2 6 9 5 8 1 3 4 7
3
8 9 7 3 6 4 2 5 1
4 3 1 5 9 2 6 8 7
2 5 6 8 7 1 9 3 4
9 1 4 7 5 8 3 6 2
6 8 2 9 4 3 1 7 5
3 7 5 2 1 6 8 4 9
5 4 3 1 8 9 7 2 6
7 2 9 6 3 5 4 1 8
1 6 8 4 2 7 5 9 3
4
8 4 6 5 1 3 2 7 9
2 9 1 6 7 4 8 3 5
5 3 7 8 2 9 1 4 6
6 1 3 9 4 2 5 8 7
4 2 8 3 5 7 6 9 1
7 5 9 1 8 6 4 2 3
1 6 2 7 9 8 3 5 4
9 8 5 4 3 1 7 6 2
3 7 4 2 6 5 9 1 8
1 9 2 6 4 5 9 5 9 4 6 2 1 8 7 5 5 3 4 6 3 8 5 8 9 6 1 4 2
4 8 1 5 6 8 4 9 9 6 3 3 5 4 8 9 1 2 4 6 4 7 5 4 5 9 6 1 3 8 6 3 4
3 5
2
9 4 8 2 3 3 7 1 2 9 4 5 2 6 7 3 6 4 9 1 7 4 6 4 9 8 3
7 5 4 8 6 3 9 2 1
110
3 1
2 9 6 7 1 4 8 9 5 6 3 9 7 5 1 6 4 9 7 2 3 1 2 9 3 5 9 2 9 8 1 5 6 7
9 2 5 1 8 5
SUDOKU BULMACA / PUZZLE
ACİL NUMARALAR / EMERGENCY NUMBERS
KKTC’yi ziyaret edenler için önemli numaralar
Important telephone numbers for visitors to the TRNC
KKTC Ekonomi Bakanlığı:
0392-22-86838
TRNC Ministry of Economy:
0392-22-83594
KKTC Tarım ve Orman Bakanlığı:
0392-22-83594
TRNC Ministry of Agriculture and Forestry:
0392-22-83594
KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı:
0392-61-12000
TRNC Ministry of the Environment and Natural Resources: 0392-61-12000
Lefkoşa - Turizm Bakanlığı Danışma Bürosu:
0392-22-89629
Nicosia – Ministry of Tourism Information Office:
0392-22-89629
Lefkoşa Türk Belediyesi:
0392-22-85221
Nicosia Municipality:
0392-22-85221
Lefkoşa Derviş Paşa Müzesi:
0392-22-73569
Nicosia Dervish Pasha Museum:
0392-22-73569
Lefkoşa Kütüphane ve Taş Eserleri Müzesi:
0392-22-84349
Nicosia Library and Lapidary Museum:
0392-22-84349
Lefkoşa Lüzinyan Evi:
0392-22-71285
Nicosia Lusignan House:
0392-22-71285
Lefkoşa Mevlevi Tekke Müzesi:
0392-22-71283
Nicosia Mevlevi Dervish Lodge:
0392-22-71283
Lefkoşa Polis:
0392-22-83311
Nicosia Police Station: 0392-22-83311
Lefkoşa Devlet Hastanesi:
0392-22-85441
Nicosia State Hospital: 0392-22-85441
Lefkoşa Yakın Doğu Ünv. Hastanesi Acil Servis
0392-153
Nicosia Near East Univ. Hospital Emergency Service
0392-153
Lefkoşa Elektrik Arıza:
0392-22-75557
Nicosia Electricity Repairs:
0392-22-75557
Lefkoşa Galeria Cinema:
0392-22-77030
Galleria Cinema:
0392-22-77030
Lefkoşa Mısırlızade Sineması:
0392-22-89698
Nicosia Mısırlızade Cinema:
0392-22-89698
Lefkoşa Lemar Cineplex:
0392-22-35395
Nicosia Lemar Cineplex: 0392-22-35395
Gazimağusa Turizm Danışma Bürosu:
0392-36-62864
Famagusta Tourism Information Office:
Gazimağusa Belediyesi:
0392-36-64556
Famagusta Municipality: 0392-36-64556
Gazimağusa Canbulat Müzesi:
0392-36-65498
Famagusta Canbulat Museum:
0392-36-65498
Gazimağusa St. Barnabas Müzesi:
0392-36-48331
Famagusta St. Barnabas Museum:
0392-36-48331
Gazimağusa Yeni İskele İkon Müzesi:
0392-37-12933
Famagusta-İskele Icon Museum:
0392-37-12933
Gazimağusa Devlet Hastanesi:
0392-36-48986
Famagusta State Hospital: 0392-36-48986
Gazimağusa Elektrik Arıza:
0392-36-65514
Famagusta Electricity Repairs:
0392-36-65514
Gazimağusa Galeria Sinema:
0392-36-51270
Famagusta Galleria Cinema:
0392-36-51270
Girne Belediyesi:
0392-81-51884
Kyrenia Municipality: 0392-81-51884
Girne Akçiçek Hastanesi:
0392-81-52266
Kyrenia Akçiçek State Hospital:
0392-81-52266
Girne Barış ve Özgürlük Müzesi:
0392-82-18616
Kyrenia Peace and Freedom Museum:
0392-82-18616
Girne Bellapais Manastırı:
0392-81-57540
Kyrenia Bellapais Abbey: 0392-81-57540
Girne Güzel Sanatlar Müzesi:
0392-81-52287
Kyrenia Fine Arts Museum:
0392-81-52287
Girne Kalesi ve Müzeleri:
0392-81-52142
Kyrenia Castle and Museum:
0392-81-52142
Girne Halk Sanatları Müzesi:
0392-81-57688
Kyrenia Folk Art Museum:
0392-81-57688
Girne Galleria Sinema:
0392-81-59433
Kyrenia Galleria Cinema:
0392-81-59433
Girne Lemar Cineplex:
0392-82-23399
Kyrenia Lemar Cineplex: 0392-82-23399
Güzelyurt Belediyesi:
0392-71-42018
Omorphou Municipality: 0392-71-42018
Güzelyurt Müzesi:
0392-71-42202
Omorphou Museum: 0392-71-42202
Sağlık Sorunları:
0392- 112
Health Problems:
Yangın:
0392- 199
Fire: 0392-199
Orman Yangını:
0392- 177
Forest Fires:
0392-36-62864
0392-112
0392-177
111
112