04 MAYIS BÜYÜK ÖDÜLLÜ
RUSSIAN POKER TURNUVASI
S I Y A
K E T Z Ö E Ç N P Dİ
M 8 1
T A S R I F BU ÇMAZ 499 KA
UÇAK İLE ULAŞIM, 5 GÜN 4 GECE KIBRIS GİRNE’DE VUNI PALACE HOTEL’DE KONAKLAMA
5 GÜN 4 GECE
ı “Sınırl
” Sayıda
YERİNİZİ GEÇ KALMADAN AYIRTMAK İÇİN BİZİ ARAYIN
Since you’re reading this, you must be on your way to SPLENDID CYPRUS. To spend the best holidays, it’s easy... ...just visit our website!
EN DE FR IT RU ES
www.ntlcyprus.com CAR RENTAL
HOTEL BOOKING
TOURISTIC TOURS
...AND MORE
%20 OFF
If y�� ���� ������ ��w!
Siz Araç Beklemeyin Aracınız Sizi Beklesin
Ercan Havalimanı’nda 7/24 açık olan ofisimizden aracınızı kolayca teslim alın !
info@sunrentacar.com Lefkoşa Merkez +90 (392) 227 23 03
G i r n e Şube
+90 (392) 815 49 79
7/24 Rezervasyon E r c a n O f i s: +90 (548) 863 30 03
NASHIRE RESORT HOTEL & SPA
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
19.
Passatempo’dan / From Passatempo YÖNETİM / MANAGEMENT: CYXP Aviation Ltd. Genel Müdürü v e Pegasus Havayolları Kıbrıs Temsilcisi CYXP Aviation Ltd. General Manager and Pegasus Airlines Cyprus Representative M. Zeki Ziya z.ziya@cyprusxp.com
22. 32.
Portre / Portrait Tarih / History
Pegasus Havayolları Kıbrıs Merkez Ofisi Pegasus Airlines Cyprus Main Office Hasane Ilgaz Sokak, 11 B, Köşklüçiftlik, Lefkoşa Tel.: (+90) 392 228 73 11 Fax: (+90) 392 227 22 90 YAYIN YÖNETİM / PUBLICATION MANAGEMENT Genel Yayın Yönetmeni / Publishing Director Can Sarvan can.sarvan@isviciletisim.com
42. 48.
Kıbrıs Nostaljileri / Nostalgic Reminising Spor / Sport
İsviç İletişim Hizmetleri Ltd. Şht. M. Ruso Cad. Dinler Apt. No: 4, Küçük Kaymaklı, Lefkoşa Tel: (+90) 533 826 00 85 (+90) 533 880 00 09 www.isviciletisim.com info@isviciletisim.com YAPIM / PRODUCTION Yazı İşleri Müdürü / Managing Editor Gürkan Uluçhan gurkan.uluchan@isviciletisim.com Röportaj / Interview Abbas Elmas abbas.elmas@isviciletisim.com Art Direktör / Art Director Halil Aktansoy
54. 60. 64. 74.
Hayvanlar Alemi / Animal Life Doğa / Nature Yol Notları / Road Notes Yaşam / Life
Fotoğraf / Photography Emre Soykan Çeviri / Translation VIRTUOSO Çeviri virtuosoceviri@hotmail.com Kapak / Cover Emre Soykan Muhasebe / Accounting Gürsoy Topaloğlu gursoy.topaloglu@isviciletisim.com 0548 850 00 85 Website www.passatempoXP.com Reklamlarınız İçin / For Advertising 0548 888 000 9 isviciletisim@gmail.com
82. 84.
96. 106. 18
BASKI-CİLT / PRINTING-BINDING
Kıbrıs Mutfağı / Cyprus Cuisine Gündüz & Gece / Day & Night
Gurme / Gourmet Bulmaca / Puzzle
Görsel Dizayn Ofset Matbaacılık Atatürk Bulvarı, Deposite İş Merkezi, A5 Blok Kat:4, No: 405 İkitelli OSB, Başakşehir, İstanbul Tel.: 0212 671 91 00 Fax: 0212 671 91 90 www.gdofset.com
Tüm hakları saklıdır. Yazılı izin olmadan içeriğin bir bölümünün ya da tümünün yeniden yayınlanması kesinlikle yasaktır. All right reserved. Reproduction in part or in whole without written permission is strictly prohibited.
PASSATEMPO’DAN / FROM PASSATEMPO
Festivities of Cyprus
Kıbrıs’ın festivalleri Can Sarvan
Kıbrıs’ın eski günlerinde Akdeniz’e has panayırların çok revaçta olmasından ötürü günümüzün Kıbrıs’ında panayırların yerini festivaller almıştır. Kıbrıs Türk kültürünün genç kuşaklara taşınmasında ve ülkemizi ziyaret eden turistlerle paylaşılmasında yöresel festivallerin yeri büyüktür.
Owing to the fact that Mediterranean street fairs were very popular in old times of Cyprus, today, festivals have taken the place of old street fairs. The role of local festivals in the conveyance of Turkish Cypriot culture to the new generations and its promotion to foreign tourists, who come to visit our country, is major.
Zeytin, enginar, portakal, üzüm, çilek, hellim, pekmez, pulya, Medoş lalesi festivalleri, eko günler ile ipek kozası ve halk sanatı festivalleri yerel kültürün aktarılmasında; müzik festivalleri ise ülke müziği ile uluslararası müziğin kaynaşmasında önemli bir role sahiptir.
Various regional festivals such as Olive, Artichoke, Orange, Grape, Strawberry, Hallumi, Carob Syrup, Pulya, Medoş Tulip festivals, together with ECO Days and Silk Cocoon and Folkloric Crafts Days have a major function in cultural transmission of regional cultures and music festivals provide for the fusion of local music with international music.
Bahar aylarında düzenlenen festivallerin sayısında ciddi bir artışın yaşandığı Kıbrıs’ta, köylerde düzenlenen etkinliklere Kıbrıslılar ve Kıbrıs’ta yaşayan yabancılar dışında, ülkemizi ziyarete gelen turistler de katılmaktadır. Mayıs ayında öne çıkan Uluslararası Bellapais Müzik Festivali, 21 Mayıs-17 Haziran tarihleri arasında, Girne’nin meşhur tarihi gotik yapısı, Bellapais Manastırı’nda 17. kez gerçekleştirilecek. Kıbrıs Türk sanatçıların yanı sıra Türkiye, Avusturya, İtalya ve Makedonya’dan uluslararası başarılara imza atmış sanatçılar da bu sene Bellapais Manastırı’nın muhteşem aurasına enerjilerini ve yeteneklerini katacak. Kıbrıs festivallerinde buluşmak üzere…
Festivals and fairs are on the rise in frequency with the arrival of spring; these activities that generally take place in small villages attract not only Cypriots and foreigners who live in Cyprus but tourists who come to visit the island. The International Bellapais Music Festival will take place for the 17th time between 21 May and 17 June at Kyrenia’s famous, historical, gothic building, the Bellapais Abbey. Besides Turkish Cypriot artists, popular and internationally successful artists from other countries such as Turkey, Austria, Italy and Macedonia will present their energies and talents to the magnificent aura of the Bellapais Abbey. We hope to see you enjoying festivals of Cyprus…
19
PORTRE / PORTRAIT
LEMAN YAVAŞ Gürkan Uluçhan
22
B
T
u ayki konuğumuz Kıbrıslı güzel oyuncu Leman Yavaş. Dizi takipçileri onu, İstanbul’da oynadığı ‘Bıçak Sırtı’ ve ‘ Güldünya’ isimli dizilerden hatırlayacaktır. Şu anda Kıbrıs’ta bulunan ve oyunculuk çalışmalarına burada devam eden LemanYavaş’la Babil Bahçeleri’nde son derece keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
his month’s guest is beautiful Cypriot actress Leman Yavaş. Those who are keen on TV series will remember her from the series ‘Bıçak Sırtı’ and ‘ Güldünya’, produced in Istanbul. Leman Yavaş is currently in Cyprus and she is continuing her work from here. We had a pleasurable chat with her at Gardens of Babel.
Leman Yavaş kimdir? 6 Ağustos 1983’te Girne’de doğdum. Annemin de teşvikiyle lise yıllarında oyunculuğa başladım. İstanbul Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde eğitim aldıktan sonra, daha evrensel bir eğitim almak için New York, H.B Actor Studio’da oyunculuk eğitimi için konservatuara kabul edildim. Bu yıllarda Amerika’da birkaç tiyatro oyununda ve öğrenci filminde rol aldım. Okul bitince, İstanbul’dan ‘Bıçak Sırtı’ isimli bir dizi için oyunculuk teklifi alarak İstanbul’a gittim. Bıçak Sırtı’ndan sonra ‘ Güldünya’ isimli dizide rol aldım. Daha sonra Kuzey Kıbrıs’a geldim ve burada iş kurdum. Kıbrıs’ta ‘Ölü Bölgeden Fısıltılar’ isimli bir sinema filminde oynadım. Daha sonra Güney Kıbrıs’ta çekilen ‘Lands ’ adında bir filmde rol aldım. Şu anda ‘Closer’ isimli oyunun iki tane kısa filmi üzerinde çalışıyorum.
Who is Leman Yavaş? I was born in Kyrenia on 6th of August 1983. Upon the encouragement of my mother, I started acting in high school years. After completing my degree in Istanbul Yeditepe University, Department of Theatre, I was accepted to the conservatory for acting at, H. B Actor Studio in New York, and I aimed at receiving a more universal training on acting. In those years, I took part in a couple of plays and student films in America. After school, I was offered a role in theTV series called ‘Bıçak Sırtı’ in Istanbul; took it and moved to Istanbul. After ‘Bıçak Sırtı’ I took part in the TV series called ‘Güldünya’.Then, I came to North Cyprus and established a business of my own. I took part in the cinema movie called “Ölü Bölgeden Fısıltılar” (Whispers from the Dead Zone)” in Cyprus. Later, I took part in the movie called ‘Lands’ in South Cyprus. Currently I am working on two short films under the play ‘Closer’.
23
Oyunculukla tanışmanız nasıl oldu? Çocukluğumdan beri oyuncu olmayı istemiştim. Annem de beni oldukça destekledi. Ancak, benim okul yıllarımda Kıbrıs’ta oyunculukla ilgili bir platform yoktu. Derman Atik’in Belediye Tiyatrosu’na gittim. Oyunculukla esasen orada tanıştım diyebilirim. Daha sonra aileme konservatuara gitmek ve oyunculuk eğitimi almak istediğimi söyledim. Önceleri onlar, iş bulma imkanları kısıtlı olacağı için endişe ettilerse de, ısrarlarım neticesinde bunu kabul etmek durumunda kaldılar. Dünyadaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımız zaman Kuzey Kıbrıs’ta oyunculuk nerede? Benim oyunculuğa gönül verdiğim zamanlarda maalesef oldukça gerilerdeydi, ama son yıllarda sinema ve oyunculuk alanında geliştiğimizi mutlulukla takip ediyorum. Hiç unutamadığınız bir oyuncu performansı var mı? Çok var... Marlon Brando ve Meryl Streep, Christian Bale, Daniel Day Lewis, Christoph Waltz ve Heath Ledger’in de neredeyse bütün performansları.
24
How was your first encounter with acting? I wanted to become an actress since I was a little girl. My mother was very supportive. However, when I was in school, there wasn’t a field for acting in Cyprus. I went to Derman Atik’s Municipal Theatre. Later, I told my family that I wanted to attend the conservatory and get trained for acting. Even though they were a bit concerned about job opportunities in the future, they had to agree with me upon my constant persistency. Compared to other countries in the world, where do you see acting in North Cyprus? When I set my heart on acting, unfortunately Cyprus was far behind other countries in the world. However, I am very gladdened to see that in the last few years, we are developing in the fields of cinema and acting. Is there a performance you cannot wipe off your mind? Many... almost every performance by Marlon Brando and Meryl Streep, Christian Bale, Daniel Day Lewis, Christoph Waltz and Heath Ledger.
“Gerçekten istedikleri oyunculuksa, çok uğraşmaları gerekir. Yılmasınlar” Hayatınızdaki en büyük idealiniz ne idi ? Bunu gerçekleştirdiniz mi? Gerçekleştirmediyseniz ne kadar uzağındasınız ? Çok değişik, evrensel karakterleri canlandırmak istiyorum. Bu, henüz gerçekleşmedi. Ama bunun gerçekleşmesi için çalışıyorum. Bazen küçücük anlar, büyük mutluluklara gebedir derler. Sizin yaşadığınız, büyük mutlulukları müjdeleyen çok özel bir anınız oldu mu? New York’taki oyuncularla birlikte oyunculuk yaptığımı fark ettiğim ilk an benim için unutulmazdı. Kuzey Kıbrıs’ta sanatın hemen her alanında eserler üreten ve sizi örnek alan gençler vardır. Bu gençlerimize ne gibi öğütler vermek istersiniz? Gerçekten istedikleri oyunculuksa, çok uğraşmaları gerekir. Yılmasınlar.
“If what they really want is to act, they need to work really hard. They shouldn’t give up” What was your biggest dream in life? Have you realized it? If you haven’t, how far do you think you are from it? I would like to play the roles of unusual, universal characters. This is a dream that has not yet been realized but I am working on it. They say that sometimes a short moment bears many great happy moments. Have you ever had a special moment that heralded great glory? The moment I realized I shared the stage with actors in New York has been an unforgettable moment for me. There must be young people in North Cyprus that produce their work and look up to you. What would you like to advise them? If what they really want is to act, they need to work really hard. They shouldn’t give up.
25
“Özünü hiçbir zaman kaybetmemek gerekir” Hayatınız film yapılsaydı, bu filme en uygun isim ne olurdu? Yolculuk. Burada ruhani bir yolculuk anlatılırdı. Sanat veya siyaset alanında bir kişi ile tanışıp sohbet etme olanağınız olsaydı bu kim olurdu ve ondan neler öğrenmek isterdiniz ? Merly Streep’le tanışmak ve onun gerçekte kim olduğunu öğrenmek isterdim. Filmlerine bakarak o kadının gerçekte kim olduğunu anlamak mümkün değil çünkü o, gerçek bir oyuncu ve oynadığı karakterlerin kişiliğine bürünüyor, bu yüzden de kendi kişiliğinin nasıl oldugunu anlamak imkansız. Bir sanatçıda mutlaka bulunması gereken özellikler sizce nelerdir? İnsaniyet, samimiyet ve gerçeklik. Bunların yanında sanatçı ruhunu da taşıması gerekir tabii ki...
26
“One should never lose the essence of his/her being” If your life was a movie, what would it be called? Journey. It would be the story of a spiritual journey. If you had the chance to meet and converse with a persona from the world of artists or with a politician, who would this be and what would you like to ask? I would like to meet Merly Streep and find out about who she really is. It is not possible to get to know her through her movies because she is a real actress and she folds into the character she is playing. So it is impossible to know her real character. What do you think are the essential features of an artist? Humanity, sincerity and reality. And, of course, she should be an artist in her soul.
Bir Kıbrıslı olarak yabancı ülkelerde oyunculuk yapmanın avantajları/dezavantajları nelerdir? Orada çok daha fazla rekabet var. Farklı bir kültürde yalnız olmak da zor. Yabancı ülkelerdeki zorlukların üstesinden gelebilmek için çok istekli olmak gerekir. Senin özgün tarafın, yani Kıbrıslılığın da senin ayırt edici özelliğindir. Özünü hiçbir zaman kaybetmemek gerekir.
What are the advantages and disadvantages of acting in a foreign country as a Cypriot? There is too much competition out there. And it is difficult to be alone in a different culture. One has to be very enthusiastic to be able to overcome the hardships of a foreign country.Your original aspect, that is your being a Cypriot, is your distinguishing feature. One should never lose the essence of her being..
27
28
30
CALLING ABROAD TELSİM HAS NEVER BEEN SO EASY! Grab your sim card from our nearest Telsim Shop. TURIST
8520
ONLY
50Mins.
500 SMS
The package stated in the advertisement is the package renewal price of the Tourist Package at 9,75TL. The Tourist Package is available for sale at 22TL. The 50 mins, 500 SMS and 500MB internet given within the package will be deleted if not used at the end of the 7 day period. The package renewal price at the end of the 7 day period is available for sale at 9,75TL. Once the package has been renewed 50 mins and 500 SMS will be given to subscribers. To take advantage of this campaign all you need to do is write TURIST and send a free SMS to 8520. For further details on the package please visit our website at www.kktctelsim.com.
31
TARİH / HISTORY
Bragadino BRAGADİNO 1523 - 1571 İlüstrasyon / Illustration by Sevcan Çerkez
32
S. Mehmet
MARC ANTONIO BRAGADIN
M
M
20 yaşında eğitimini tamamlayıp ilk mesleği olan avukatlığa başlayan Bragadin, Venedik’te doğdu… Çok kısa süreli avukatlık mesleğini bırakıp, Venedik Cumhuriyeti Deniz Kuvvetleri’ne katıldı.
Bragadin, who was born in Venice, completed his studies when he was twenty years old and became a lawyer. A short while later, he gave up practicing law and joined the Marine Forces of Venetian Republic.
arc Antonio Bragadin… Kimisine göre, Marcantonio Bragadin… Bize göre, Bragadino… Osmanlıların Ada’yı fethinden önce, Venediklilerin Mağusa’daki son Kıbrıs Kumandanı… 21 Nisan 1523’te dünyaya geldi ve 17 Ağustos 1571’de öldü… Öldüğünde sadece 48 yaşındaydı…
Soylu bir ailesi olduğu söylenir… Çeşitli üst düzey görevlerden sonra, 1569 yılında Mağusa’da, o dönemdeki resmi adı “Kıbrıs Krallığı” olan, Venedik yönetimindeki Ada’ya “Genel Komutan” olarak atandı… Görevi, sadece zengin bir kent olan Mağusa’yı değil, tüm Ada’yı yönetmekti… Barutu Mağusa’ya ilk kez getiren kişinin o olduğunu söyleyenler var… Bilimsel anlamda Kıbrıs’ta ilk savunma duvarları, onun döneminde geliştirildi… Mağusa, onun döneminde, “yıkılmaz, asla girilemez” bir savunma planıyla donatıldı. Osmanlılar, 3 Temmuz 1970’te Ada’ya çıktı… Lefkoşa, iki ay sonra teslim oldu…
arc Antonio Bragadin… Marcantonio Bragadin according to some… According to us, Bragadino… The last Cyprus Commander of Venetians in Famagusta before the Ottomans invaded the Island… Born on 21st of April 1523 and died on 17th August 1571… He was only 48 when he died…
It is said that he is of a noble family… After various ranking services, in 1569 he was appointed to Famagusta, Cyprus, which was under the control of Venetians and officially known as the “Cypriot Kingdom” as the “General Commander. His duty was not just to command Famagusta, which was a wealthy city, but the entire island… Some say that he was the first person to introduce gunpowder to Famagusta… Scientifically speaking, the first defense walls in Cyprus were developed during his lead… When he was the commander Famagusta was made into an “indestructible and impenetrable” place with all the developed defense plans… The Ottomans stepped on the island on 3rd July 1570… Nicosia surrendered two months later… 33
Ardından, Eylül 1570’te Mağusa kuşatıldı… Marcantonio Bragadin, kale içindeki Mağusa’yı Baf Komutanı Lorenzo Tiepolo ve General Astorre Baglioni ile birlikte savundu. Bazı kaynaklara göre, 100 bin kişilik Osmanlı Ordusu, 150 gemi ve bin 500 top kuşatma sırasında Mağusa’ya karşı kullanıldı. Buna karşılık, Mağusa’da 6 bin kişilik garnizon birliği görev yaptı. Ancak Mağusa’nın duvarlarla ve çeşitli yapısal savunma teknikleri ile sağlamlaştırılmış çevresini aşmak, oldukça uzun süre alacaktı… 31 Temmuz’da yiyecek ve cephanesi biten Bragadino, teslim olmak zorunda kalır. Bragadin’in nasıl öldürüldüğü konusunda çeşitli yorumlar yapılsa da; daha önceden bazı gemilerden toplanılan Türk esirlerin öldürülmüş olmasına canı sıkılan Osmanlı Komutan Lala Mustafa Paşa (Amir al – bahr Mustafa Paşa) tarafından idam ettirildiği de söylenir… Mağusa’nın Osmanlılar eline geçmesi ile birlikte, Ada’da yaklaşık 300 yıllık yeni bir dönem başlar… 1878 yılına kadar kent ve Ada’yı Osmanlılar yönetir… 1878’de ise Ada İngilizlere teslim edilir… Bragadin’in işkence görerek, hatta derisinin canlı canlı yüzülüp öldürüldüğü, içine saman doldurularak Mağusa sokaklarında dolaştırıldığı anlatılır… Cenazesinin İstanbul’a gönderildiği ve daha sonra, Girolama Polidori adlı bir genç denizci tarafından alınarak, Venedik’e götürüldüğü de anlatılır. Bragadin’in cesedi, önce San Gregorio Kilisesi’nde bekletilir. Ardından hala bulunduğu, soyluların gömüldüğü, Basilica di San Giovanni e Paolo adlı mezarlığa defnedilir…
Later, in September 1570, Famagusta was surrounded… Marcantonio Bragadin, defended the city of Famagusta within the walls together with the Commander of Paphos Lorenzo Tiepolo and General Astorre Baglioni. According to some sources the 100 thousand Ottoman Army used 150 ships and one thousand 500 cannons against Famagusta during the attack. On the other hand, a six thousand people garrison served to defend Famagusta. However, it would take a long time to defeat Famagusta, surrounded with walls and other various structured defense techniques… Bragadino’s food and munitions finished on 31st July and he had to surrender. Even though there are different claims on how Bragadin was killed, it is stated that the Ottoman Commander Lala Mustafa Pasha (Amir al – bahr Mustafa Pasha) got furious when the Turkish prisoners got from some Turkish ships earlier were killed and so he had Bragadin executed… Upon the invasion of Famagusta by the Ottomans, a new era that would last 300 years started on the island… The city and the island were under the control of Ottoman Empire until 1878. In 1878, the islande was handed over to the British. It has been told that Bragadin was tortured to death and even that he was skinned and was stuffed with hay and shown around in the streets of Famagusta… It is said that his remains were sent to Istanbul and was later collected by a young marine called Girolama Polidori and taken to Venice. Bragadin’s remains were first kept in San Gregorio Church, later he was buried in the cemetery of the noble, called Basilica di San Giovanni e Paolo, where he still rests…
34
35
KÜLTÜR / CULTURE
KUZEY KIBRIS’TA
OT TOPLAMA
Kültürü K ıbrıslı üzerinde yaşadığı doğa ile son derece barışık ve uyum içindedir. Adamızın doğası ise Adalı’ya karşı o kadar cömert davranmıştır ki, hemen her mevsimde doğanın bağrından kopan, toplanacak yabani bir bitki mutlaka vardır. Çocukluğumuzda, özellikle pazar günleri, aile büyüklerinin bizi ot toplamaya götürdüğünü hala net biçimde hatırlıyoruz. Toplanacak bitkinin niteliğine göre bıçak, leğen, eski çarşaflar, ot toplamanın olmazsa olmazlarıydı.
Ot toplamak, hem bütçeye hem de ruha iyi gelir, Adalıların sosyalleşmesine de ön ayak olurdu. Yapılan araştırmalar Kıbrıs’ta, yenilebilen 50’ye yakın ot olduğunu göstermiştir ki bu sayı çok daha fazladır. Ot toplamanın Kıbrıs’ta zaman içerisinde bir kültür halini aldığını, ancak ne yazık ki günümüzde bu kültürün de unutulmaya yüz tuttuğunu görüyoruz.
36
Herbage in North Cyprus
C
ypriots are in harmony and peace with the nature they live on. Mother Nature has been so generous on the island that almost every season there is a wild plant or herb that can be found by the islanders. We still remember very clearly that the elderly took us out in the wild, especially on Sundays, to collect some greens when we were a little kid. Depending on what it was that were going to look for, we would bring along knives, bowls or old sheets. Herbage in the wild is not only good for the finances of the family but for the soul as well. In old times, it would be a social medium. Research shows that in the wilds of Cyprus there are more than fifty types of edible herbs and plants and in my opinion this is a fairly good number. It can be seen that herbage had become part of the Cypriot culture but unfortunately that part of our culture is also fading into oblivion.
37
Kıbrıs’ta en fazla toplanan yabani otları/ bitkileri şu şekilde özetleyebiliriz: Ayrelli: Yağışın bol olduğu kış aylarında ayrelli (kuşkonmaz) en fazla rağbet edilen bitkilerin başında gelir. Yumurta ile pişirilen bu bitkinin tadı acımtrak olmasına rağmen faydaları saymakla bitmez. Gavcar mantarı: Kıbrıs’ın bol yağışlı kış aylarında ‘gavcar’ adı verilen bitkilerin altına gizlenen bu lezzetli mantarı deneyenler ‘bugüne kadar mantar yememişim’ diyorlar. Gömeç: Kış otlarından olan gömeç ile yapılan çorba tam anlamıyla bir şifa kaynağıdır. Gabbar (kapari): Güneşin toprağı ısıtmaya başladığı bahar ve yaz aylarının en çok toplanan bitkilerinden olan gabbar, pek çok ülkede turşusu son derece pahalıya satılan bir bitkidir. Adamızda ise bedavadır. Yumurta otu: Kış otlarından olan bu ot, ayrelli gibi yumurta ile pişirilir. Lapsana: Kış günlerinde aracınızla seyahat ederken yol kenarındaki ovalarda sarı çiçekli bitkiler gözünüze çarpacaktır. İşte bu bitkiler Ada’da “lapsana” olarak adlandırılır. Lapsana bir kış bitkisidir. Lapsana yabani hardal otu olarak da bilinmektedir. Lapsana çiğ olarak salatada kullanıldığı gibi haşlanarak zeytinyağı limon ve sarımsakla da tüketilir. Eskiler lapsanayı zeytin ekmekle yerlerdi. Günümüzde köyde yaşayanlar ya da köye gidenler gelirken şehirde yaşayan tanıdıklarına mutlaka lapsana getirirler. Alıç: Kıbrıs’ta doğal olarak yetişen ağaçların en önemlilerinden biridir. Alıç, dikenli bir ağaç olduğu ve bu nedenle meyvelerinin teker teker toplanması zor olduğu için, ağacın altına eski bir çarşaf serilir, ağacı hafif sallayarak meyveleri toplanır. Görüntü itibarıyla minyatür bir elmayı andıran meyvenin Ada’da reçeli yapılmaktadır. Ekşilice: Kış aylarında özellikle çocuklar için vazgeçilmez olan ekşilicenin sarı çiçekleri ve limoni bir tadı vardır. Kazayağı: Ada’da turşusu yapılan bitkilerdendir. Yabani ıspanak: Geleneksel “dirihti”nin yapımında kullanılır.
38
kıbrıs
böreği
olan
Most commonly reaped wild herbs/plants can be listed as follows: Asparagus: Asparagus is one of the most popular wild plants in the wet months of winter. Even though it tastes slightly bitter, the benefits of this plant, which is usually cooked with eggs, are countless. Juniper mushroom: This kind of mushroom that hides beneath the plant called ‘gavcar’ locally, which is a kind of juniper, in wet winter months, is a festive taste and an extraordinary experience. Honeycomb: The soup prepared with honeycombs from the wild in winter is a healing source to the last drop. Capers (kapari): When the sun starts touching the cool and wet soil, capers start to green and they are very popular among the islanders. Pickled capers are quite expensive in many countries in the world. However, it is out there in the wild for us to pick on the island. Yumurta otu: This plant is known by three different names on the island; ‘egg plant’ (‘yumurta otu’), ‘passer plant’ (‘serçe otu’), and ‘bird’s tongue’ (‘kuş dili’). It comes out in mid-winter and it is prepared with eggs, just like asparagus. Nipplewort (Lapsana Communis): When you are travelling with your car during winter months, you will see plants with yellow flowers by the road. These plants are called ‘lapsana’ by the islanders, which is a name derived from its original name in Latin. Lapsana is also a winter plant. It is also known as wild mustard. It is used fresh in salads, or steamed and dressed with olive oil, lemon and garlic. The elderly used to eat it with olives and bread. Nowadays, villagers or those who visit a village bring lapsana to those loved ones that live in the city. Hawthorn: This is one of the most important trees that grow naturally in Cyprus. The tree is thorny and it is very difficult to pick all the fruits one by one, so the islanders spread a sheet underneath the tree and shake the tree gently to make fruits fall. The fruit resembles a miniature apple and it is candied and made into jams in the island. Ekşilice (Sourish): This plant has yellow flowers and, as the name suggests, a sour taste. It is greatly favored especially by children during winter months. Pigweed: This is among the plants that are consumed pickled in the island. Wild Spinach: This is used in the making of the traditional pastry ‘dirihti’.
39
Bunlar dışında defne, dağ kekiği, adaçayı, gonnara ve adını sayamayacağımız onlarca bitki mevsimine göre doğada toplanmayı beklemektedir.
Apart from the abovementioned, tens of different plants are waiting to be reaped in nature, when the right time comes. Among them are bay leaf, thyme, sage, gonnara (pallura) and many others.
Günümüzde ise maalesef yukarıda saydığımız bitkilerin çoğunu gençler tanımamaktadır. Kıbrıs’ın yabani doğasını keşfetmek, doğayla bütünleşerek gündelik yaşamın kaygılarından biraz olsun kurtulmak istiyorsanız bir tatil sabahı uykunuzdan feragat edip büyüklerinizi yanınıza alarak bu yabani otlarla tanışmanın tam zamanı.
It is unfortunate that most of the above plants are not recognized by young islanders. If you wish to discover the wild nature of Cyprus, be a part of nature and escape from the stress of daily life even for a short time, relinquish your morning sleep on a holiday, take an elderly with you and go out there discover and enjoy; this is just the right time.
40
41
KIBRIS NOSTALJİLERİ / NOSTALGIC REMINISCING
HorozA Horoz orozA orozAli GİRNE KAPISI’NIN
EFSANEVİ KAPICI BAŞI
1
HOROZ ALİ
6. yüzyılda en parlak devrini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu’nun, Barbaros Hayreddin Paşa komutasında 1538’deki Preveze zaferinin ardından Akdeniz’de kontrolü tamamen eline almasıyla birlikte, o döneme dek ticaret ve savaş gemileriyle, üç kıtanın ortasındaki denizdeki söz sahibi olan Kıbrıs Adası’nın da hakimi Venedik devleti, giderek artan Osmanlı tehlikesine karşı Ada’nın merkezi konumundaki Lefkoşa’yı 1565 yılında tahkim etme kararı alacaktı. İtalyan mimar ve mühendis Giulio Savorgnano’ya yaptırılan, Lüzinyan dönemi kent dokusundaki birçok eski saray ve kilise taşlarının da kullanıldığı Lefkoşa surları, yuvarlak bir güneş kursu gibi üzerinde 11 burç ve üç farklı kente açılan kapılara sahipti. Venedik valisine atfen “Porta Del Preveditore” yani Preveditor Kapısı olarak anılan ve Ada’nın Osmanlı yönetimine geçmesiyle birlikte Girne Kapısı olarak adlandırılan Lefkoşa surlarının bu en küçük kapısı günümüzde Ada’nın Türk kesiminde kalırken, Mağusa ve Baf Kapıları Rum kesiminde yer almaktadır. Kentlerin o dönemlerdeki ticaret potansiyeli nedeniyle en büyük kapı Mağusa Kapısı’dır.
42
Osmanlı dönemiyle birlikte her kapıya bir bekçi konacak ve kente girişlerle çıkışlar kontrol altına alınacaktı. Kentin kapıları gün batımından sonra kapatılıyor ve giriş ya da çıkış için gün doğumunu beklemek gerekiyordu. Girne Kapısı’nın son bekçisi, göğsüne kadar inen ak sakallarıyla adeta bir düşten çıkmış ya da bir masal kahramanı edasındaki, diğer kapıların bekçilerinden farklı olarak toplumsal bellekten silinmeyen Horoz Ali’ydi. Eski adıyla Fota (Dağyolu) köyünde 1825 yılında doğmuş bir Osmanlı kolluk memuru olan 8 çocuk sahibi Horoz Ali, disiplinli ve görevine sonuna kadar bağlı, içeriye kuş dahi uçurtmayacak kadar gözüpek bir kapıcı idi. 1821 yılında Sultan II. Mahmud döneminde yeniden elden geçirilen ve üzerine bir de küçük oda inşa edilen Girne Kapısı’nın Kapıcı Başı Horoz Ali için bu oda, geceleri gün doğumuna kadar geçen kısa uyku saatlerinin korunağı olacaktı. Sabahın ilk ışıklarıya birlikte kapının önünde dolanmaya başlayan ve geleni gideni keskin bakışlarıyla kontrol eden Horoz Ali, gözünün tutmadığı kentin yabancı misafirlerini eski Lefkoşa mezarlığını çevreleyen servi ağaçları altında bekletir, dışarıya çıkan kent sakinlerini de “Gecikirseniz oradaki merhumların konuğu olursunuz ha!” diye uyarmayı ihmal etmezdi.
THE LEGENDARY GATEKEEPER OF THE KYRENIAN GATE When the Ottoman Empire, which was living its hey day during the 16th century, seized control over the Mediterranean after their Preveze victory in 1538, under the leadership of Barbaros Hayreddin Pasha, the Venetian Government, which owned the Cyprus Island, the sole arbiter of this sea in the middle of three continents, until then with their trade and battle ships, decided to fortify Nicosia, the centre of the island, in 1565, against the increasingly strong Ottoman threat. The Walls of Nicosia, designed and constructed by Italian architect and constructor Giulio Savorgnano, were built with stones from many old palaces and churches that carried Lousignan era patterns, and they have the shape of the sun with strokes, where the 11 strokes function as towers and three different gates that connect the city to the other three cities. The Kyrenia Gate, also known as “Porta Del Preveditore” or Preveditor Gate, named after the Venetian Governor, began to be referred as the Kyrenia Gate after the invasion of the island by the Ottomans. The Kyrenia Gate is the smallest of all three gates and it is the only one that is on the Turkish side of the island, where the other two gates, Paphos and Famagusta are on the Greek side. The largest of the gates is Famagusta gate, due to the trade potential of the city. With the onset of the Ottoman era, each gate was to have a keeper and the gatekeepers would control the in and outs of the city. The gates of the city would be closed after sunset and open again at sunrise. The last gatekeeper of the Kyrenia Gate was Horoz Ali, who resembled a legendary character from a story or a fantastic character from a dream with his white beard that went all the way down to his chest. His distinctness resulted in his settlement in the social memory unlike the rest of the gatekeepers.
Horoz Ali, the father of eight, was born in Fota (Dağyolu) in 1825 and he was serving as an Ottoman law enforcement officer. He was disciplined and committed to what he did and he was equally brave and successful. In 1821, when the city was reinvaded during the reign of Sultan Mahmud the 2nd, a small chamber was annexed to Kyrenia Gate. This room would be a shelter for gatekeeper Horoz Ali during his short hours of sleep between sunset and sunrise. Horoz Ali would rise with the dawn of the day and start pacing up and down in front of the gate, checking everybody who went in and out of the city. When he didn’t think much of foreign visitors of the city, he would make them wait under the pine trees that surrounded the old Nicosia Cemetery and he would say “if you stay too long, you will be visiting the deceased in there” to those residents of the city leaving through the gate. In 1878 during the time the island was given under the control of the British, the ranked English soldiers who came to Kyrenia Gate to enter the city would also encounter Horoz Ali’s authority. When he saw these uniforms he had never seen before, he would be as rejectionist as possible as the Ottoman he is, and he would not change his mind until the notables of the city and documents came to persuade him. Horoz Ali’s grand grandson Mehmet Öner Ekinci, son of late grandson Emir Huseyin of Ortaköy, says he made the British soldiers wast for three days and three nights before he let them in the city. The officers British Kingdom, who rented the island from the Ottoman Government, naturally asked for the key of the city as well, however, gatekeeper Horoz Ali refused to give these soldiers the key after this obstinate attitude he adapted. His discipline, responsibility and commitment to his duty would impress the British authorities and he would be offered to continue his job during the British reign as well.
43
1878 yılında, Ada’nın İngiliz yönetimine devredildiği günlerde, kente girmek için Girne Kapısı’na gelen üst düzey İngiliz askerleri de Horoz Ali’nin otoritesine takılacaklardı. Belki de hayatında ilk kez gördüğü farklı üniformalar karşısında bütün reddiyeci tavrını ve Osmanlı ruhunu kabartan Horoz Ali, kentin ileri gelenleri gelip kendisini ikna edene ve istediği belgeler gelene kadar Nuh diyecek ama peygamber demeye yanaşmayacaktı. Torunlarından biri olan Ortaköylü merhum Emir Hüseyin’den, Horoz Ali’nin torun çocuğu Mehmet Öner Ekinci’nin aktardığına göre, İngiliz askerlerini 3 gün 3 gece bekletecekti. Ada’yı Osmanlı Devleti’nden kiralayan İngiliz Krallığı memurları, doğal olarak kentin anahtarlarını da istemişler ama Kapıcı Başı Horoz Ali, bu süre zarfında inatlaştığı İngiliz yetkililere anahtarları vermeye yanaşmayacaktı. Bu disiplinli tavrı, sorumluluk duygusu ve görevine bağlılığı, İngiliz yöneticilerin dikkatini çekecek ve kendisine göreve devam etmesi için teklif yapılacaktı. Bazı kaynaklarda İngiliz sömürge yönetimi yıllarında görevine devam ettiği söylense de ikinci kuşaktan torunu Mehmet Öner Ekinci’nin aktardığına göre, Ada’nın İngiliz yönetimine devredildiği yıllarda 53 yaşında olan kırgın ve küskün Horoz Ali, anahtarları teslim edip kapıları ardına kadar açtıktan sonra doğduğu köye çekilmiş. Uzun yıllar köyünde yaşadıktan sonra Ortaköy’deki oğullarından birinin yanına yerleşen Horoz Ali, yolu karşıdan karşıya geçerken bir arabanın çarpması sonucu kalçası kırıldıktan sonra yatağa mahkum olacak ve yaşayan hemen her insanın gıpta edeceği kadar uzun olan 121 yıllık ömrünü 1946 yılında tamamlayacaktı. Girne Kapısı’nın son bekçisi Horoz Ali, ölümünden sonra yıllarca görev yaptığı, servi ağaçları arasındaki eski Lefkoşa mezarlığına defnedilecekti. Bugün artık, eski mezarlığın yerinde yeller eser ve bu alanda ok okullar ve sanatsal-kültürel etkinliklerin yer aldığı bir merkez yer alırken, Horoz Ali’nin ruhu muhtemelen oraların bekçiliğini yapmaya devam ediyor ve 1931 yılında İngilizler tarafından kapatılıp iki yanından giriş ve çıkış yolu açılan kapının sağından ve solundan geçenleri kontrol ediyor... Even though some resources say that he continued his duty during the British Colonial Era, his grand grandson Mehmet Öner Ekinci says that Horoz Ali was 53 years old when the British came, and being the tired and resentful man that he was, he gave the keys, opened the gates all the way and went back to he village he was born. After long years in his village, Horoz Ali moved to the house of one of his sons in Ortaköy. On an unfortunate day, he was hit by a car when he was crossing the road and due to a hip fracture, he became bedridden. He lived a long 121 years and died in 1946 after living a life so long that many people would envy. The last gatekeeper of Kyrenia Gate Horoz Ali, was buried in the old Nicosia Cemetery surrounded by tall pine trees, by which he served for years. Today, the old cemetery is vanished; above the ground it existed, there are schools and a culture and art centre. Nevertheless Horoz Ali’s spirit most definitely wanders around and keeps the gate; which in 1931 was closed by the British making way for the two new roads on each side of the gate. 44
Adeta bir aile geleneği gibi, kimbilir belki genetik özelliklerinden ya da beslenme alışkanlıklarıyla yaşam biçimlerinden dolayı ailenin çoğu bireyi de 121 yıl yaşayan Girne Kapısı’nın ünlü Kapıcı Başısı Horoz Ali gibi 100 yaşın üstünde ömür süregelmişler. Bugün hayatta olan ve dedesinin bu karakteristik özelliklerini koruyan tek torunu Halil İbrahim Boran ya da Ortaköy ve çevresinde bilinen adıyla Müslüman Dayı da 2012 yılının Eylül ayında 100. yaşını geride bırakmış. Passatempo ekibi olarak kendisine daha nice uzun yıllar, afiyetle geçecek bir ömür dileriz. Like a family tradition, or probably due to their genetic features, lifestyles or diets, many other members of his family lived more than 100 years like the famous gatekeeper of Kyrenia Gate Horoz Ali, who lived 121 years. His only living grand grandson Halil İbrahim Boran, aka Müslüman Dayı, which means Uncle Muslim, bears these characteristic features of his great grandfather and in September 2010, he entered his 100th years of age. As the Passatempo team we wish him many more years in health.
Kıbrıs Ağzı / Cypriot Dialect
İSVİÇ
İISVIÇ
D
L
“İsviç” bu sözcüklerin başlıcalarındandır. İsviç sözcüğü genellikle arabalarımızı çalıştıran kontak (ki bu da İngilizce kökenli bir sözcük) anahtarı anlamına kullanılırken, herhangi bir elektrik devresini ya da elektrikli ev ve iş aletlerini çalıştıran düğmelere de verilen addır.
“İsviç” is among the most significant ones.The word ‘isviç’ (pronounced as ‘isvitch’) is generally used to describe the ignition key of the car and it is also used to describe the button that activates an electrical circuit or an electrical appliance or tool.
Redhouse Sözlüğü’ne göre birinci anlamı “elektrik anahtarı/düğmesi, anahtar, düğme, komütatör; şalter” olan “switch”, Türkçe konuşan Ada halkının dilinde “isviç”e dönüşmüş, gündelik hayatın karmaşası içinde en çok unutulan ya da kaybedilen nesnelerden olan “isviç”ler de başa dert olmuştur.
The English word ‘switch’ , first meaning of whose is “electric switch, push button, key, commutator; cutout” in Redhouse Dictionary, has become ‘isviç’ in the Turkish dialect spoken by the islanders and car keys, described by the word ‘isviçler’ as put by islanders, have always been one of the items that are misplaced or forgotten in the rush of daily life.
Hayatınızı kolaylaştıran isviçleriniz her daim yanınızda ya da elinizin altında olsun.
We hope that all switches that smooth your life are always in hand and accessible when you need them.
iller arasındaki sözcük ödünçleme durumu, genellikle baskın ve egemen kültürden, bu kültürel yapının egemenliği ya da etki alanı altında olan kültürlere doğru olmaktadır. 18781960 yılları arasında 82 yıl boyunca Ada’ya hükmeden, dilini tüm dünyaya kabul ettirmiş köklü bir kültürün ve geleneğin sahibi olan İngiliz yönetimi altındaki Kıbrıslı Türklerin gündelik konuşma dilinde de pek çok İngilizce sözcük yer almış ve bu sözcükler içselleştirildiği ölçüde adeta kendi dillerindenmiş gibi benimsenegelmiştir.
46
İlüstrasyon / Illustration: Sevcan Çerkez
exical borrowing between languages usually takes place from the dominant and prevailing culture towards the cultures that are under the prevalence or influence of this culture. In the informal spoken language of Turkish Cypriots, there are many borrowings from English, which is the language of an empire and a strong and rooted culture and tradition -as accepted by worldthat reigned over the island between the years 1878 and 1960, for 82 years. As these borrowings were adapted and internalized, locals began to feel that these words were actually items of their own language.
47
SPOR / SPORT
A SPORTS ACTIVITY FROM OUR CHILDHOOD:
CYCLING
B
Gürkan Uluçhan
ilgisayarın ve internetin hayatımıza girmesinden önce hemen her çocuğun hayallerini süslerdi bisiklet. Hatta yeni bisiklet aşkıyla yanıp tutuşan çocuklar bu sayede derslerine daha fazla çalışır, geçer not almak için ellerinden geleni yapardı. Ne de olsa yeni bisikletleriyle geçirecekleri uzun bir yaz tatili vardı önlerinde. Günümüzde, özellikle Avrupa ülkelerine baktığımızda bisikletin ulaşımda çok önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Gerek ekonomik oluşu, gerek çevreye zarar vermemesi, gerekse de trafikteki bunaltıcı bekleme sürelerini ortadan kaldırması nedeniyle Avrupa’da insanlar işlerine bisikletle gidip gelmeye başlamış ve bu muhteşem icadın yeniden popülerleşmesi sağlanmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta da, bisiklet için yolların altyapısı maalesef yetersiz olmasına rağmen, son yıllarda bisiklet moda olan bir spor dalı haline gelmiştir. Özellikle bahar aylarında bisikletinize atlayıp Ada’nın canlanan o muhteşem doğasını gözlemlemek, bu yolla sağlıklı ve dinç olmak bağımlılık yaratan bir zevktir. Bisikletin tarihçesine baktığımızda, bisikletin en ilkel biçiminin 12. yüzyıla kadar dayandığı görülmektedir. İlk pedallı bisikletse İskoçya’da Mac Millan tarafından (Da Vinci’nin çizimleri kullanılarak) yapılmıştır.
48
B
efore the computer and the Internet entered into our lives, a bicycle would be a part of every child’s dream. With the promise of a new bicycle, children would work harder to get better grades. After all, they had a long summer that they would be with their bicycles; every hour of hard work was worth that. Nowadays, looking at especially European countries we can see that the bicycle has a very significant role in transportation. Due to the fact that it is economic and environment friendly, and because it saves you the time spent in traffic jams and frees you from the suffocating stress of long halts in traf-
fic, people started cycling to work and back in Europe and they brought this magnificent invention among popular items yet again. In North Cyprus also, even though the groundwork is insufficient for cycling, in the past couple of years cycling has become a popular sports activity. Especially in spring, getting on your bicycle for a sightseeing ride at the awakening nature of the island and staying fit and fresh this way is an addicting pleasure. Looking at the history of bicycle, we can see that its most primitive form goes back all the way to the 12th century. The first pedal bicycle was made in Scotland by Mac Millan, using the drawings of Leonardo Da Vinci.
ÇOCUKLUĞUMUZDAN GELEN BİR SPOR
BİSİKLET
49
Günümüzde bisikletin burada sayamayacağımız kadar fazla çeşidi bulunmakla beraber en önemlileri; yol bisikleti, dağ bisikleti, tur bisikleti, şehir bisikleti, yarış bisikleti, yatay bisiklet, tandem... Bisiklet sporuna gönül verenlerdenseniz, Adamızda dikkat etmeniz gereken bazı kurallar vardır: 1-Öncelikle bisikletinizi çok iyi seçmeniz gerekir. Adamızda genellikle vitesli dağ bisikletleri rağbet görmektedir. Bir bisiklet ne kadar hafif olursa o kadar iyidir. Ayrıca, bisikletin, kişinin bacak ölçülerine göre seçilmesi gerekir. Alacağınız bisikletin mutlaka ışıkları olmasına dikkat edin.
4-Bisiklet sporunda ayakkabı seçimi de son derece önem2-Bisiklet sporu, vücudun aktif olduğu bir spor dalı lidir. İnce tabanlı spor ayakkabılar bisiklete kesinlikle uyolduğundan kendine özgü bazı kıyafetleri vardır. Bazları bu gun olmadığı gibi, pedaldan ayağınızın kaymayacağı özel kıyafetleri komik, gereksiz bulunsa da içinde anti- bakteriyel ayakkabılar da kullanabilirsiniz. ped olan bir tayt ve tişört sizi bu sporu yaparken çok rahat 5-Geceleri bisiklete binmeyi tercih etmeyin. Ancak zorunlu bir ettirecektir. durumda bisikletinizi mutlaka aydınlatarak reflektörlü giysiler 3-Kask takmak, Adamızda bisiklet sporunun olmazsa giyin. olmazıdır. Eldiven takmak da bisikleti kullanırken sizi old6-Bisiklet sporundan önce iyi beslenmeniz, özellikle bol su ukça rahatlatacaktır. tüketmeniz çok önemlidir. Alkol, her sporun olduğu gibi, bisikletin de düşmanıdır. Yemek yedikten 1-2 saat sonra bu sporu yapmak en idealidir. 7-Bisiklet almadan önce bir doktor kontrolünden geçmenizi de öneririz.
50
Nowadays, there are so many different types of bicycles that it would be inconvenient to talk about them all here. However, among the most widely used are; roadsters, mountain bikes, touring bikes, town bikes, racers, recumbent bikes and tandems. If you enjoy cycling, you must remember that there are some rules in the island that you should keep in mind: 1-First of all you should choose your bike wisely. On the island, generally geared mountain bikes are popular. The lighter the bicycle, the better it is. In addition the bicycle to be used should be according to the leg length of the rider. Please make sure that the bicycle you are buying has lights. 2-Cycling is a field of sports where the whole body is active so there are special suits to be worn. Even though some may find these suits funny or unnecessary, a t-shirt and a pair of tights with anti-bacterial padding would make you feel much more comfortable. 3-Wearing a helmet is a must for cycling in the island. Gloves are garments that would make you feel much more comfortable while riding. 4-Choice of shoes is also very important while cycling.Thin soled sneakers are absolutely not suitable for cycling and your shoes mustn’t let your foot slip off the pedal. 5-It is not suggested that you cycle at nighttime. But if you have to, make sure that your bike is well-lighted and that you are wearing high visibility clothing. 6-It is important that you eat well before you start cycling and at least as important that you drink lots of water. Alcohol is, as it is for every other sports activity, man’s worst enemy while cycling. Ideally, you must start cycling about one or two hours after eating. 7-We suggest that you go through a medical checkup before you take up cycling.
51
Bisiklet sporunun faydaları ise saymakla bitmez, bazılarını şöylece özetleyebiliriz: Vücuttaki kemik yoğunluğunu artırır, kalori ve kilo kaybetmenizi sağlar, gündelik hayatın stresinden uzaklaşır ve zinde olursunuz, eklemlerinizin güçlenmesi sonucunda koordinasyonunuz artar, ailece yapabileceğiniz bir spor olduğundan güzel paylaşımlar yaşarsınız, kalp rahatsızlıkları riskini azaltır, çevre ve doğayla uyumlu bir spordur. Adamızda özellikle hafta sonları bisiklet turları düzenlenmektedir. Bu turlar sosyalleşmenizi sağlayacağı gibi, tatil günlerini verimli ve dolu dolu geçirmenize yardımcı olacaktır. Kendinizi daha mutlu, özgür ve sağlıklı hissetmek için bisikletle tanışmanın tam zamanı.
52
The benefits of cycling are numerous and some are as follows: It increases bone density, helps you burn calories and lose weight, ıt helps you get away from the stress of daily life and makes you feel refreshed. It improves coordination as it strengthens your joints. You can share quality time with your loved ones. It reduces the risk of heart disease and it is environment friendly. There are cycling tours in the island especially on the weekends. There, you can meet new people and spend your days off with an efficient and fun activity. This is just the time to take up cycling to feel happier, free and healthier. Enjoy.
HALF PAGE REKLAM TANDEM
HALF PAGE REKLAM LADY BOSS
53
HAYVANLAR ALEMİ / ANIMAL KINGDOM
ESTETIK VE TASARIM HARIKASI
Gürkan Uluçhan
ESTETIK VE TASARIM HARIKASI BIR BÖCEK
YUSUFÇUK
Y
az aylarında, göl ve havuz kenarlarında karşımıza sıkça çıkan, görünüşü ile tam anlamıyla estetik harikası olan bir böcektir yusufçuk. Ada’da halk arasında yusufçuğa ‘helikopter böceği’ denilmektedir. Yusufçuğun kocaman gözleri, saydam ve çok güçlü kanatları, uzun gövdeleri ve çok güzel renkleri vardır. Yusufçuk, genellikle sivrisineklerle ve birçok zararlı böceklerle beslendiğinden doğaya ve insana faydalı olarak kabul edilmektedir.
BIR BÖCEK
Yusufçuk, yumurtalarını genellikle durgun su kenarlarına bırakır. “Nemf” adı verilen yavru yusufçuklar 1-2 yıl boyunca suda yaşarlar ve sonra gelişimlerini tamamlayarak sudan çıkarlar. Sudan çıkan yusufçuğun derisi sırt boyunca yarılır ve yarılan derinin altından yetişkin yusufçuk çıkar. Yusufçuklar, çok hızlı uçabilen hayvanlardır. Görme duyuları son derece gelişmiş olan yusufçuk, gördüğü potansiyel avını ağır çekimde algılar, bu nedenle avlarının yusufçuk karşısında pek şansı yoktur.
54 54
A MIRACLE IN DESIGN AND BEAUTY
DRAGONFLY
T
he dragonfly is an astonishingly beautiful insect with we frequently come across by water bodies, during the months of summer. The dragonfly is called ‘helicopter bug’ by locals. They have large eyes and very strong, transparent wings, long bodies and beautiful colors. As they feed on mosquitos and many pests, they are considered to be beneficial for natural life and the human race. The dragonfly generally lays its eggs by still water bodies. Baby dragonflies, called ‘nymphs’ live in water for a couple of years and they come out of water upon completing their development. When they leave the water they live in, the skin on their body tears along the back and the adult dragonfly comes out from under the skin. Dragonflies can fly very fast. Their visual senses are very highly developed and they can perceive their probable prays in slow motion and this makes the prey quite vulnerable against the dragonfly.
55
“Kız böceği” olarak da bilinen yusufçuğun yüzlerce alt türü olduğu bilinmektedir. Bu enteresan hayvanların bir başka önemli özelliği dişi yusufçuğun çiftleşmeden sonra erkeği öldürüp yemesidir. Yusufçuklar kanatlarını kendi üzerlerine katlayamaz, ayrıca uçma kaslarının kanatları hareket ettirme şekli diğer böceklerinkinden farklıdır. Sırf bu özellikleri nedeniyle bilim insanları yusufçukların “ilkel böcekler” sınıfına koyarlarsa da bu enteresan böcek tam anlamıyla bir tasarım harikasıdır. Yusufçuğun vücudu, metalle kaplanmış izlenimi veren halkalı bir yapıya sahiptir. Buz mavisinden mora kadar çeşitli renklerdeki gövdenin üzerinde çaprazlama yerleşmiş iki çift kanat bulunur. Bu yapı sayesinde, yusufçuk çok iyi bir manevra yeteneğine sahiptir. Uçuşu hangi hızda ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçmaya başlayabilir, hatta, havada sabit durup avına saldırmak için uygun bir pozisyon bekleyebilir. Ortalama 30km hızla avına çarpar. Ancak yusufçuğun zırhı, çarpmadan doğan enerjiyi emer. Yusufçuğun avı, çarpmanın yarattığı şok ile ya sersemler ya da ölür. Çarpışma sonrasında, yusufçuğun arka bacakları devreye girer. Uçuş sırasında arkaya doğru kıvrık olan bacaklar, hızla öne açılarak sersemlemiş olan avı havada yakalar.
56
It is known that the dragonfly, also known as the “Girly Bug” has many sub-species. Another striking feature of the animal is that after mating, the female kills and eats the male. Dragonflies cannot bend their wings over their own body. In addition the way flying muscles move the wings is different from many other insects. For this very reason, scientists classify them under ‘primitive insects’ even though it is merely a splendid design. Their body has a ringed structure which makes it look like it is covered with metal. On the body that has many different colors ranging from ice blue to purple, are two pairs of wings placed diagonally. This structure gives the dragonfly great maneuverability. Regardless of the direction and the speed of its flight, the dragonfly can turn around and start flying in the opposite direction right away. Moreover it can stay fixed at one point and focus on its prey waiting for the right moment to attack. It hits its prey at a speed of about 30 kilometers per hour but its sheeting absorbs the energy that comes out as a result of the impact. The prey, however, either dies or becomes dazed with the impact. Later, the hind legs, which are bent during the impact, take over and catch the dizzy prey in the air.
57
Yusufçukla ilgili ilginç bilgiler:
Some interesting facts about the dragonfly:
Bulunan yusufçuk fosilleri bu böceklerin neredeyse hiç evrim It is proven by the discovered fossils of the insect that it has gone under geçirmediğini kanıtlamaktadır. almost no evolution. Helikopterin tasarımı ve geliştirilmesinde bu böcekten fayda- It is claimed that the first designs and later developments of helicoplanıldığı iddia edilmektedir. ters were based on the dragonfly. Yusufçuğun, adını yakışıklılığı ve rengarenk kaftanları ile ünlü It is claimed that the Turkish name of the dragon fly ‘Yusufcuk’ was Hz. Yusuf’tan aldığı söylenmektedir. inspired by St. Joseph, who was famous for his good looks and colorful kaftans. Yusufçuk, Kuzey Amerika’da ‘sivrisinek avcısı’ olarak adlandıThe Dragonfly is described by the name ‘mosquito hunter’ in North rılır. America. Yusufçuğun uğur getirdiğine inanılmaktadır. Özellikle takılarda yusufçuk figürüne çok rastlandığı gibi Kuzey Kıbrıs’ta son It is believed that dragonflies bring good luck. The dragonfly figure is yıllarda yusufçuk dövmeleri moda olmuştur. commonly found especially in accessories. In the recent years, tattoos of dragonfly figures have been quite popular in North Cyprus as well.
58 58
59
DOĞA / NATURE
BADEM Güzel çiçeklerin ardından gelen sağlık
60
ALMOND Health that follows beautiful blossoms
B
W
aharın gelişiyle beraber badem agaçları Ada’da beyaz ve açık pembe rengindeki çiçeklerini cömertlikle sergilemeye başlar. Taç yapraklı çiçekleri, bademin gülgiller familyasından gelmesi nedeniyle son derece güzeldir. Ilık havaları seven ve kurağa son derece dayanıklı olan badem, don olaylarına karşı dayanıklı değildir. Ada’da çağla (taze) badem son derece revaçta olup tuzla beraber tüketilir. Yine de çağla bademin fazla tüketilmemesi tavsiye edilir. Özellikle Adamızda yaygın olan favizm hastalarının çağla bademi tüketmemesi gerekir.
ith spring, almond trees start showing their pretty pink and white flowers generously on the island. Its petals are extremely beautiful as the tree is of the rosaceae family. The almond likes warm climates and it is very resistant to drought. However it cannot stand tall against frost. Green almonds are very popular on the island; islanders enjoy eating them with salt. But still, it is recommended that green almonds are not consumed overly. Those who suffer from favism, who are high in number in Cyprus should not eat green almonds.
Badem ağacı esasında küçük bir ağaçtır ve bu ağacın meyvesine de badem denilmektedir. Badem meyvesinin şekli o kadar güzeldir ki, güzel gözlü insanlara halk arasında ‘badem gözlü’ denilmektedir. Badem, acı badem (yabani badem) ve tatlı badem olmak üzere ikiye ayrılır.
The almond tree is actually small in size and the fruit of the tree is also called almond. The fruit has such an amazing shape that, beautiful eyes in humans are described as “almond eyes”. There are two kinds of almond: sweet almond and bitter almond (wild almond).
Bademin Ada’da ve dünyada tüketimi: Badem, Ada’da çağla olarak tüketildiği gibi, kuruyemiş olarak da oldukça revaçtadır. Yine Ada’ya özgü olan çağla badem macunu ve badem ezmesi son derece lezzetlidir. Ada meyhane kültüründe de buzun üzerine konulan badem vazgeçilmez mezelerdendir. Dünyada ise pek çok tatlı yapımında badem kullanıldığı gibi, acı badem likörü de oldukça müstesna bir lezzettir. Hatta badem, bazı et yemekleri ile pilavların da vazgeçilmezi olarak kabul edilmektedir.
Usages of almonds on the island and across the world: Like green almonds, dried almonds are also very popular among islanders. Candied green almonds and almond paste, which is also known by the name marzipan, are among very favoured desserts. ‘Almonds on the rocks’ is an indispensable meze in the bar room culture of the island. In the world, almonds are used in the making of various desserts and almond liquor is at least as widely used as a unique taste. Almonds are even used in some meat dishes and pilaffs.
61
Bademin Faydaları: E vitamini yönünden oldukça zengin olan bademin antioksidan özelliği vardır. Bu nedenle yaşlanmayı geciktirici bir etkisi olduğu gibi birçok hastalıktan korur. Badem yağının cilde ve saçlara iyi geldiği bilinmektedir. Bademin kolesterolü düşürücü etkisi vardır. Ayrıca strese, depresyona ve yorgunluğa da iyi geldiği savunulmaktadır. Bademin afrodizyak etkisi de efsanevi bir bilgi olarak hemen her kaynakta karşımıza çıkmaktadır. Diyet yapıyorsanız, aşırıya kaçmamak kaydıyla, ara öğünlerde bademi mutlaka tüketmenizi öneririz. Çünkü yapılan araştırmalar, bademin tok tutarak, içeriğindeki yağların kilo vermeye yardımcı olduğunu kanıtlamıştır. Acı bademin öksürüğe iyi geldiği bilinmekle beraber fazla tüketilmemesi uzmanlar tarafından önerilmektedir.
Benefits of almond: Almonds are very rich in vitamin E and they have anti oxidant features. For that reason they are anti aging sources and they protect the human body against many diseases. It is known that almond oil is good for the skin and hair. Almonds help decrease the level of cholesterol. In addition it is good for stress, depression and fatigue. The aphrodisiac effect of almonds is mentioned in almost every resource as a legendary piece of information. If you are dieting to lose some weight we strongly suggest that you eat an couple of almonds between main meals because research shows that it gives a feeling of fullness and its essential oils help lose weight. Although it is known that bitter almonds are good for the treatment of coughs, experts do not suggest excessive consumption.
62
63
YOL NOTLARI / ROAD NOTES
KÜBA
H
OKYANUSTA SÖNMEYEN ATEŞ
Yazı ve Fotoğraflar : Cem Sarvan Writing & Photography by Cem Sarvan cem.sarvan@gmail.com
uzurlu ve uzun bir uykudan uyanıyorum. Bembeyaz duvarlar arasındayım. Karşımda kahverengi büyük bir dolap ve üstünde duran üç çocuk fotografı, kardeş oldukları belli, mutlu gülümsemeleri odayı dolduruyor. Terasa açılan kapının ahşap kepenklerinden gelen hava dinlenmiş bedenimi okşuyor. Uzaklardan bir saksofon sesi. Müzisyenin notaları henüz üzerimden kalkamamış uykuyu geri getiriyor. İçeriden Maria’nın hüzünlü ve coşkulu sesinden çıkan ezgiler odanın içinde dans etmeye başlıyor. Kepenklerin gerisinde hazırlanmakta olan kahvaltının tıkırtıları açlığımı hatırlatıyor. Masanın üstünde meyve tabağı, tabağın içinde dilimlenmiş papaya, guava, ananas, muz...Hemen yanında bir sürahi karışık meyve suyu, peynir, reçel, yumurta, mis gibi kokan kahve, harika bir ekmek...Fırlarcasına kalkıyorum yataktan, hızlı bir duş, serin bir su, renkli damlalar uçuşuyor yarı açık gözlerimin önünden. Ve Küba’da güne kocaman bir merhaba.
64
Internetten Daniel’le yazışırken “Maria’nın evini çok seveceksiniz, manzarası harikadır” deyişini anımsıyorum, terasta Maria’nın anlattıklarını dinlerken. Daniel alçakgönüllü davranmış, bu manzara daha önce bulunduğum tüm “casa particulare”lerden (Küba’da devlete başvuranların onaylanmaları durumunda evlerinin bir odasını pansiyon olarak kullanmalarını sağlayan konaklama sistemi) farklı. Hemen karşımızda Castillo del Morro tüm görkemiyle duruyor. Kaleye bağlantı 1950’li yıllarda yapılan deniz altından geçen tünelle sağlanıyor. Soldan yürüyünce Malecon başlıyor. Gördüğüm bir İzmir Kordon fotoğrafını anımsıyorum, 1950li yıllardan. Havana’nın en renkli, eğlenceli, maceralı yollarının başında gelen Malecon’da sabah henüz gün doğmadan başlar trafik. Spor yapanlar, işine yürüyenler, güne müzikle başlayanlar. Deniz de yeni uyanmaktadır Malecon’da. Gün ilerledikçe rüzgarla beraber dalgalar da dövmeye başlar kıyıyı ve setlerin üzerinden tırmanıp arabaları bile ıslatır. Küba’da bir öğleden sonrasını Malecon’da geçirmelidir insan. Kübalıların bu dalgalarla oynayışını, ıslanmayı istercesine dalgalardan kaçışlarını, dalgalar içerisinde balık yakalayışlarını, kıyıyı döven dalgalar arasında oturup da sohbet edenleri, duvar üstünde müzik yapanları izlerken keyifli saatleri geride bırakırsınız.
THE EVER BURNING FIRE IN THE OCEAN
I
wake up from a peaceful sleep. I am among white walls. There is a large brown cupboard and three children photographs on the cupboard; you can tell that they are siblings. Their cheerful smiles fill the room. The air coming through the wooden shutters of the door to the terrace fondles my rested skin. The voice of the saxophone from far away reaches my ears. The notes that the musician hit brings back my sleep that hadn’t left yet. Maria’s rueful and stirring voice from the other room begins dancing before me. The noises of the breakfast table being set coming behind the shutters reminds me of my hunger. A fruit plate of sliced papaya, guava, pineapple and bananas rest on the table... Right beside it are the jug of mixed fruit juice, cheese, jam, eggs, coffee and a delicious loaf of bread. I rush out of the bed, take a quick shower with the cool water; colourful drops fly by my half open eyes. And a pleasant ‘good morning’ to a day in Cuba.
CUBA
While listening to Maria talking on the terrace, I remember Daniel saying ‘You will love Maria’s place, it has a great view’ when we were talking over the Internet. Daniel was being humble; this view is different from all other “casa particulares” I have been to. ‘Casa particulares’ is the accommodation system where the government approves one’s application to use one of the rooms in their house as a hostel. Castillo del Morro stands tall right in front of us with all its glory. The link to the castle is by the underwater tunnel built in 1950s. On the left starts Malecon. I suddenly remember a photograph of the port of İzmir from 1950s. At Malecon, which is at the top of the list of colourful, amusing, adventurous roads of Havana, traffic begins before sunrise. Joggers, people going to work, those who start the day with music. The sea is also waking at Malecon. As the day matures, waves start beating the shore with the wind and they even climb over the sets and wet the cars. One must spend an afternoon in Malecon when in Cuba. You leave behind pleasurable hours watching Cubans play around with the waves, run away from they as if they actually want to get wet, catch fish among the waves, chat where the waves beat the shore and make music on the walls. 65
Evin tam karşısındaki parkta her sabah müzik pratiği yapanlar olduğu gibi, akşam saatlerinde de Küba’da pek görülmeyen başka bir çalışma başlıyor. Köpek eğitimcileri. Oysa sokaklarda rastladığımız köpeklerin neredeyse hepsi kısa boylu, ufak tefek kediyi andıran köpekler. Demek ki, büyük köpeklerin hepsi evlerde yaşayanlarmış. Birbirinden alımlı, güzel onlarca köpekler eğitimciler arasında koşturuyor. Günün sakin, notalı parkı akşamla beraber ürkütücü bir hal alıyor. Evden çıkıp da sağa dönünce İspanya Konsolosluğu binasını geçince biraz ileride Devrim Müzesi bekliyor bizi. Che’yle ilgili bazı kısımlar Santa Clara’daki Che anıtına taşınmış. Sadece Güney Amerika’nın değil, dünyanın sayılı görkemli anıtlarından biri olan Che mozalesinin önündeki meydanı Silvio Rodrigues’in hüzünlü sesi dolduruyor. Uzun setin üzerinde Che’nin yürüyen dev heykeli karşınızda. Sağ tarafta Fidel’e yazdığı mektup taşlara kazınmış. İçeride Che’nin hayatı dönem dönem fotoğraflarla anlatılıyor, bir başka kısımda ise Bolivya’da öldürülürken birlikte olduğu tüm devrim savaşanları için yapılmış oda var. Bu Küba’nın en büyük anıtı aynı zamanda dünyada başka bir ulusun bağımsızlık savaşı için hayatını feda eden yabancı biri için yapılmış olan en görkemli anıt. Küba Che’yi öylesine hayatının içine almış ki; gönlündeki Che sevgisini eve, okula, arabaların aynalarına, tütün tezgahlarının kenarına, okul dersliklerinin bir köşesine taşıyor. Che’den bahsederken gözleri doluyor, Kübalı olmadığı halde Küba halk kahramanı olarak her yerde anıyorlar. Birçok yerde t-shirtten şarkılara kadar reklama dönüşse bile, Kübalının gönlünde reklama yer yok, orada koca bir sevgi var. Che’yi hiçbir şekilde ezdirmeyen, kardeşini severcesine seven Fidel devrimden yıllar önce yargılanırken yaptığı savunmasında “Tarih beni beraat ettirecektir” demişti. Tarihin Fidel’i de, Che’yi de, Kübalıları da; gereksiz ve bilinçsizce suçlayanlara karşı çoktan beraat ettirdiğine tanık oluyorsunuz sokaklarda. Santa Clara’dan yeniden Havana’nın sokaklarına dönüyoruz. Evin bir blok solunda uzun Prado Bulvarı’nda yürüyoruz. Bulvar sabahtan geceye sürekli dolu olan; işine gidenlerden gece müzik yapanlara, dans edenlere kadar çeşitli görüntülerle zamanı geçirebileceğiniz bir yer. Günün ortasında yürüyüş çalışmaları yapan öğrencilerle ya da gün boyunca rulman tekerleklerle kayan çocuklarla karşılaşmak olası. Bu bulvarın sonunda yer alan lüks otellerin arasından Capitolio’ya çıkılıyor. Küba’nın merkezi. Puro fabrikalarından sokakta puro satanlara, camel buslardan (tır kasası ile kamyon ön kısmının birleşmesinden oluşan hörgücü varmış gibi duran şehiriçi otobüsler) coco taksilere (üç tekerlekli hindistan cevizi şeklinde yapılmış havadar triporterler), kriket oynayanlardan paten kayanlara, büyüleyici ortamlı restorantlardan basit kafelere kadar herşeyi bulabileceğiniz bir yer. Bu meydanın bir kolu ünlü Obispo Caddesi’ne, diğer yanı ise Çin Mahallesi de denilen ama isminden başka Çinle ilgili bir şey bulamayacağınız Havana’nın başka bir mahallesine çıkar. Obispo’dan devam edince Ernest Hemingway’den bir parkur yapabilirsiniz. Daiquiri’sini (romla yapılan kokteyl) en çok sevdiği El Floridita, mojitosunu (Küba’nın en bilinen beyaz rom kokteyli) beğendiği La Bodegito Del Medio, değişik dönemlerde kaldığı Otel Ambos Mundos. Bunların hepsi de görülecek yerlerdir ancak bu yollarda dolaşırken karşınıza pek çok bar, kafe, müzik yapılan yer çıkabilir. Aralara resim atölyeleri, değişik dükkanlar, okullar serpiştirilmiştir. 66 66
Besides those who practice music in the park right across the house, at evening hours, a not very common activity starts. Dog trainers. Almost all of the dogs we come across on the street are short, tiny dogs that resemble cats. So the larger dogs all live as pets. Many charming, pretty dogs run around among the trainers. The calm, musical park of the day becomes grisly at night. When we take a right after we leave home, the Revolution Museum awaits us a little further down the Spanish Embassy. Some parts about Che were moved to the Che Memorial in Santa Clara. The Che Mausoleum is one of the most magnificent monuments in not only South America but whole of the world. The square in front of the Mausoleum is filled with the rueful voice of Silvio Rodrigues. On the long wall stands the colossus statue of Che. On the right the letter he wrote to Fidel is carved in stone. Inside, Che’s life story is told with photograps. In another section, there is a room for the revolutionists he was with when he was killed in Bolivia. This biggest monument of Cuba is at the same time the most glorious monument in the world built for a foreigner who had lost his life for the freedom of another society. Cuba has embraced Che so much that their love for Che is at home, in school, on the mirrors in their cars, on the side of tobacco stands and corners of classrooms. When Cubans speak of Che they move to tears. Even though he was not Cuban, he is reminisced as a hero everywhere. Although he became a commercial item on t-shirts or in songs at many places, there is no room in a Cuban’s heart for commerce; there is a huge love there. When he was being prosecuted years before the revolution, Fidel, who loved Che like a brother, said “History will absolve me” in his defence. Today you actually witness the fact that history has absolved Fidel, Che and Cubans against all those who unnecessarily and unknowingly judged them. We come back to the streets of Havana from Santa Clara. A block to the left of the house is the Prado Boulevard. The boulevard is filled with people all through the day; with those on their way to work, those who make music, those who dance offer scenes worth watching. It is possible that you meet children practicing marches or children on roller blades. Among the luxury hotels at the end of this boulevard you reach Capitolio, the centre of Cuba. This is a place you can find everything from cigar factories to coasters, camel buses (in city buses formed with containers and the front part of trucks), coco taxis, (open tri-porters made in the form of coconuts), cricket players, skaters, from amazing restaurants to simple cafes. One opening of this square opens to the famous Obispo Avenue and the other opens to China Town where you can find nothing about China except for its name. As you go along Obispo, you can make a path of Ernest Hemingway. El Floridita, where he liked to have his Daiquiri, La Bodegito Del Medio, where he had his mojito and Hotel Ambos Mundos where he stayed at various times. All these are spots to be seen, however, wandering around on the streets you can come across many bars, cafes and music bars. In between, there are art ateliers, alternative shops and schools. 67
eski Amerikan arabalarına da bir göz atalım. Devrim öncesinden kalan arabalar sahiplerinde bırakılmış; yeni arabalar ise devlete ait. Plaka renkleri farklı. Alquazar – Artemise – Candeleria arasında ilerlerken koloniyel mimari tarzının örnekleri sürekli olarak karşımıza çıkıyor. Mimari tarz değişiyor. Yoldaki ilk üç yolcumuzla sohbet girişimimiz başarısız kalsa da, İspanyolca pratiği yapıyoruz, onlar pek anlayamasa da ...
Yeniden evdeyiz. Akşam yemeğinde Maria ve ailesiyle beraber olacağız. Küba’da çok iyi restorantlar olmasına karşın, en leziz ve keyifli yemekleri evlerde bulabilirsiniz. Bunun için sabahtan konuşup, listeyi vermeniz yeterlidir. Çorbayı, oldukça iri bir istakoz ve avokado salatası izliyor. Pilav ve yeşil muz kızartması unutulmamalı. Kapanış muhteşem bir meyve salatası ve kahve... Minik bir bilgi, bu yemek adambaşı 8 € civarı. İnsan hayatının istakoz stoğunu burada yapabilir. Ertesi gün sabahtan yakındaki Troppococo plajlarında soluğu alıyoruz. Beyaz kum, pırıl pırıl bir deniz, hindistan cevizi içinde rom, plajdakilerle sohbet ve dans. Hemen yanımızdaki güzel aileyle samimiyet artıyor, akşam ardı ardına tüketilen rom şişeleriyle keyifli muhabbetle yavaş yavaş üstümüze düşüyor. Yeni rotamız Pınar Del Rio. Yolda yön bulmanın zorluğu, tabela eksikliği, havanın giderek sağanak yağışa çevrilişi farkında olmadan bizi Havana’nın batısına gidecekken güneyine yönlendiriyor. Karşımıza gelen bir yer ismini haritada güneyde bulduğumuzda anlıyoruz nasıl kaybolduğumuzu. Otobandan çıkmışız, ufak yerleşim merkezlerinde dolaşıyormuşuz da haberimiz yokmuş. O halde çevremizi inceleme zamanı. Haritadan yolumuza bakıyor ve ara yollardan yeniden otobana ulaşabileceğimizi anlıyoruz ama önümüzde yeni yerler var. Uzunca bir süre bizimle beraber gelen yağmur bulutu, bu yön değiştirmeyle geride kalıyor. Ancak ilk durak olan Alquazar’a girdiğimizde bizden önce buralara yağmurun nasıl geldiğini görüyoruz. Herkes kızıl kahverengiye dönüşen yollarda biriken suları ve mili temizliyor. Yemyeşil muz ağaçları ile kızıl yollarda ilerlerken durmamak, tropikal hayallere dalmamak elde değil. Duruyoruz, çevremize bakıyoruz. O aralarda yollardaki yolcuları da alıp bir yerden diğerine götürüyor, hatta yol boyunca da sohbet etmeye çalışıyoruz. Küba’nın belki de en önemli problemlerinden biri olan özellikle şehirler arası ulaşıma bir nebze olsun katkıda bulunuyoruz. Altı sene önceki gelişimde otobüs-camel bus-bicitaxi-cocotaxi-bicibus gibi araçlarla çözümlendiğini düşündüğüm ulaşım bu kez gerçek yüzünü gösteriyor. İster şehiriçi ister şehirler arası yollarda olsun, bekleyen ve otostop yapan birçok kişi görmek mümkün. Hatta çift gidişli yolların ortasındaki yaya geçidinde bile otostop için bekleyenler var. Halk bu anlamda kendi sistemini kurmuş ve bekleyenler arabalılar tarafından alınıyor. Yeri gelmişken Küba’nın ünlü 68
Dördüncü yolcumuz Maritizia. Kuzenini evine bıraktıktan sonra beraberce Pınar del Rio’ya doğru ilerliyoruz. Geride kalan üç yerin de ortak özelliği hem şehir hem de köy hayatını içiçe sürdürmeye çalışmaları. An geliyor kafelerin içinden geçiyoruz, ardından ortaçağ mimarisiyle karşı karşıya kalıyoruz. Muz ya da tütün bahçelerinden yeşille kahverenginin sonsuz kucaklaşmasına geçişin keyfi bambaşka bir duygu. Girilen her yerde yabancı oluşumuzun anlaşılması ilgi çekici bir yan oluşturuyor. Kübalıların yabancılarla ülkelerinin politik sorunları hakkında konuşmayacağı türünden bilgilerin asılsız olduğu bir kez daha kanıtlanıyor. Sistemin pozitif ve negatif yönleriyle, halkın nelere nasıl sahip çıktığının en iyi göstergesi sokaktaki insan. Maritizia’yı Pınar del Rio’da evine bırakıyoruz.
It is inevitable to stop by the green banana trees and crimson roads and dream some tropical dreams. We stop and look around. During halts, we take some passengers and drop some others chatting on the way. This way we happen to contribute a little bit to probably one of the major problems of Cuba; interurban transport. When I came six years ago I thought that this problem was overcome with bus-camel bus- bicycle taxi and coco taxis but it is apparent now that it hasn’t been overcome. There are many people who hitchhike both on interurban and urban roads. There are people who even wait on the zebra crossing for hitchhiking on two-lane roads. The community has a system of its own in this regard; those who have vehicles take those who don’t. By the way, let’s have a look at the famous old American Cars of Cuba. Cars from before the revolution were left with their owners and new ones belong to the government. Their plates are of a different colour. As we go along Alquazar – Artemise – Candeleria we come across frequent samples of colonial architecture. The architectural style changes. Even though we were not able converse with the three passengers in the car, we practice our Spanish, although they do not understand what we are saying. ..
We are back at home. We are going to be with Maria and her family for dinner. Even though there are many good restaurants in Cuba, the most delicious and zesty foods are at homes. For this, all you have to do is to make a list and give it in the morning. The soup is followed by a large lobster and avocado salad. The rice and deep fried green bananas should not be overseen. The closure is with a superb fruit salad and coffee. This food is around 8 € per person. One can make the lobster storage of his lifetime here.
Our fourth passenger is Maritizia. We drop her cousin off at her place and continue our journey together towards Pınar del Rio. The three places that we’d just passed by have something in common; they lead the urban and rural lifestyle at the same time. One moment, we pass among cafes and the next moment we are in the midst of middle age architecture. Going from banana or tobacco fields to the boundless embrace between the green and brown is an ultimate feeling. It is an interesting issue that wherever we go it is obvious for others that we are foreigners. Once again, the assumption that Cubans do not talk about their country’s political problems with foreigners is proven wrong. We drop Maritizia at her place in Pınar del Rio.
Next morning we find ourselves at the Troppococo beach which is close by. White sand, crystal clear waters, rom in coconuts, chats with other people on the beach and dance. We start a friendly conversation with the beautiful family sitting next to us and the night falls on us with pleasurable chats and bottles of rum. Our new destination is Pınar Del Rio. The fact that it is not easy to find your way here, the lack of signs and the heavy rain makes us go to the south of Havana instead of the north. We only figure it out when we find a name on the map in south. We had left the highway and have been wandering around in rural settlements without knowing. Then, it’s time to look around. We figure out that we can get back on the highway through byroads but now we see new places around. The rain cloud that had been following us for some time now is left behind with this change of direction. However when we reach out first stop Alquazar, we see that the rain had reached it before us. Everyone was trying to clean the roads which became reddish brown. 69
İşte bir Küba klasiği daha. Gece yarısına doğru hiç bilmediğimiz bir yerde ev arıyoruz. Henüz beşinci dakikada karşımızda koloniyel tarzda salondan içi sarı sütunlarla bahçeye geçilen bir ev. Yine harika bir odamız var. Acaba yemek var mıdır sorusuna yarım saat içinde balık, pilav, çorba, muz kızartmasında oluşan bir sofrayla cevap veriliyor. Minik bir bilgi daha iki kişi oda 17€, yemek 12€, kahvaltı 4€. Yani yarım pansiyon iki kişi 33€. Sıcak bir Pinar Del Rio sabahındayız. Şehir adını Guama nehri (rio) kıyısındaki çamlardan (pinar) almış yüzyılar önce. Bugüne çam kalmasa da, anlamının insanda uyandırdığı sağlıklı, temiz hava terketmemiş bölgeyi. Bir gün önceki şiddetli yağmur, tüm bulutları süpürmüş. İnsanlar kendilerini güneşe bırakmış. Sokaklarda alışveriş, seyyar satıcılar, koşuşturan köpekler, sallanan iskemlelerinde keyif yapan Kübalılar... Kakavai satıcısı yaklaşıyor. Yüzündeki samimi gülümsemeye karşılık veriyoruz, üç dört külah alıyoruz. Bir tür tuzlu kuruyemiş, tadına doyulmuyor. Ana cadde Calle Colon’da, eski koloniyel evlere dalarak yürüyoruz. Sokak berberleriyle sohbet, şefkatle elimizi tutan yaşlı bir Kübalı, gotik ve barok stillerin karışımı
70
olan ve yüzyıl önce ünlü bir fizikçinin evi olarak yapılmış sonradan müzeye çevrilmiş Placio de Guasch günümüzün sabah güzellikleri. Öğleden sonra yolda rastladığımız genç bir Kübalının yönlendirmesiyle tütün ekim alanına ve dolayısıyla puro uzmanlarının arasına gidiyoruz. Uzun bir süre puronun yapılışı, türleri, Cohiba’dan Romeo Juliet’e tütünün hangi yapraklarından yapıldığı, iyi puronun nasıl anlaşıldığı gibi bilgilerle birkaç puro içiyoruz. Ve tabii ki sonunda da fabrikaya göre çok daha ucuz olan purolardan bir demet alıyoruz. Küba’da havaalanından çıkışta belli bir sayının (23 adet) üzerinde puroya sahipseniz, her an gümrüğün araması söz konusu. Batı Küba’daki son durağımız Vinales Vadisi. Tamamıyla farklı bir doğa harikası karşınızda. Karstik formasyondaki kayaçlar şeker kamışı tarlalarıyla çevrelenmiş deve hörgüçleri şeklinde vadiye yayılmışlar. Sağda solda mısır ve türün tarlaları arasında irili ufakli hörgüçler ve kızıl kahve bir toprak. Yüzyıllar önce İspanyol denizciler tarafında ilk keşfediğinde, bölgedeki formasyon kilise orgunu anımsattığından ‘Sierra de los Organos’ ismi verilmiş.
Here is another Cuban classic. We are looking for a place to stay in the middle of the night at a place we hadn’t come before. On the fifth minute, we find a house built in the colonial style, where you pass into an inner garden through the living room. We have yet another beautiful room. We ask if there’s anything to eat and as a reply we get a table with fish, rice, soup and fried bananas in half an hour. Some information; double room 17€, food 12€, breakfast 4€. In other words 33€ for half board, two people. A warm Pinar Del Rio morning. The city got its name from the pines (Pinar) by river Guama (Rio) centuries ago. Even though pines didn’t survive, the healthy, fresh air that the name suggest is still there. The heavy rain of the previous day has wiped away all the clouds. People have surrendered to the sun. On the streets are shopping, pedlars, idle dogs, Cubans on rocking chairs… A Kakavai seller approaches us. We respond to his warm smile and buy three four cones. This is some sort of salted nuts, it’s delicious. We walk on the main street Calle Colon among colonial houses. The charms of this morning were chatting with the local barber, an old Cuban who held our hand gently, the Placio de Guasch, which is a mixture of gothic and barrack styles and was built as the house of a famous physician but was later turned into a museum. In the afternoon with the direction of a young Cuban we spoke on the road, we go to tobacco fields and therefore among cigar experts. For some time, we gather information on the making of cigars, its different types, which leaves were used for Cohiba, Romeo and Juliet, how good cigars are understood, and smoke a couple of cigars. And of course, at the end, we bought some cigars which were sold for much less. You have to be careful on the point that when you are leaving Cuba if you have More than 23 cigars with you, you may be subject to customs control. Our last stop in western Cuba is the Valley of Vinales. Here, there is a completely different wonder of nature. Carstic rocks are surrounded with fields of sugarcane and they look like camel hunches. Corn and tobacco field everywhere, humps of every size and crimson brown soil. When the Spanish discovered the area centuries ago, they thought that the area resembled a church organ and thus the name “Sierra de los Organos”.
71
Şimdi bırakın kendinizi, yüreğinizi burada ve dinlenin. Gözleriniz yeşile, yumuşak renklerin ahenkli dans edişine teslim etsin kendilerini. İnsanın hayatta görebileceği en huzurlu görüntülerden biri var karşınızda. Havada akbabalar türlü pikelerle oynaşıyor, yeşil kahverengiye geçiyor, kuş cıvıltıları ortamın müziği oluyor. Hava değiştikçe görüntü farklılaşıyor, sis geliyor gizem artıyor; güneş çıkıyor içinize bahar doluyor. Keyfini çıkarın doya doya.... Havana’ya eve dönüyoruz. Yol bomboş, tek tük araba var. Hafta içi olmasının huzuru herhalde. Rahat yolculuğun etkisiyle aslında kaçırılmaması gereken bir yere daha önceden plan yapmaksızın giriyoruz. Soroa – Orkide Bahçeleri. 19. yüzyılın başlarında bir aşka konu olmuş bu harika bahçe; daha sonra yüzyılın ortalarında henüz 20 yaşında yitirdiği kızı için dünyanın değişik yerlerinden çiçek ve özellikle orkide örnekleri toplayan Kanarya Adaları’ndan bir avukatın bugünlere taşıdığı bir mekan olmuş. Kendinizi bir anda dünyanın bahçesinde hissedebileceğiniz kadar çok çeşitte çiçek ve ağaç örneklerinin olduğu, hiç görmediğiniz ağaçların yer aldığı, dinlendirici, şahaser bir bahçede kelebek gibi dolaşabilirsiniz. Havana’dayız. Artık evimiz olarak saydığımız Maria’nın yerindeyiz. Terasta elimdeki soğuk birayı yudumlarken Küba’yı, Kübalıları, geçen iki haftayı düşünüyorum. Neden ben buradaki insanlara karşı diğer tüm yerlerden daha samimi hissediyorum kendimi? Neden burası daha henüz ayrılmadan özlediğim bir yer oluyor? Hemingway’in defalarca geliş gidişlerinden sonra yerleşmesi daha anlaşılır artık. Sokaklarda, müzik evlerinde salsanın keyfine varmayı ayrılmadan özlemeye başlıyorum. Mojitonun ateşli tadı, puronun keyifli dumanıyla terastan geniş geniş bakıyorum. Kale, Malecon, Pinar del Rio yolu, Trinidad otobüsleri, Maria, Fidel, Che... İçimdeki dizginlenemeyen Küba sevgisinin hayatım boyunca daha defalarca giderilmesi umuduyla şimdilik hoşçakal Küba...
72 72
Now let yourself and your heart free and relax. Let your eyes surrender to the green and the dance of all smooth colours. This is one of the most tranquil scenes you can ever see. Vultures manoeuvre in the air, green meet browns, birds sing. As the weather changed, the scene changed also; fog falls adding mystery, the sun came out bringing the spring. Enjoy it to the most. We returned home to Havana. The road here was empty except for a couple of cars. This must be the calmness of the week. As we had a calm journey, we take the opportunity to spontaneously see one more place. Soroa – Orchid Gardens. This glorious garden was the scene of a love story at the beginning of the 19th century. Later, a lawyer from Canary Islands brought flowers and especially orchids for his daughter whom he lost when she was only 20. You can feel like you are in the garden of the world with that many different species of flowers and trees. You can fly around like a butterfly among trees you had never seen before, in this masterpiece garden. Now we are in Havana. We are at Maria’s place which we consider our home now. While sipping my ice cold beer on the terrace, I think of Cuba, Cubans and the past two weeks. Why do I feel so close to these people here, more than people in the rest of the world? Why is this place somewhere that I start missing before I leave? Now it is understandable for me why Hemingway decided to settle after his many visits. I start missing dancing salsa on the streets and in music houses. I enjoy the passionate taste of Mojito and the pleasurable smoke of the cigar while I look around from the terrace. The Castle, Malecon, the road to Pinar del Rio, Trinidad buses, Maria, Fidel, Che... With the hope that my indestructible love for Cuba will be quenched many more times in my life; Goodbye Cuba…
73
YAŞAM / LIFE
TEPEBAŞI YORGOS
74 74
KIBRIS’A ÖZGÜ MEDOŞ LALELERİNİN EN BOL OLDUĞU KIBRIS KÖYÜ
THE LAND OF INDIGENOUS MEDOSH TULIPS Abbas Elmas
K
T
ıbrıs’a özgü Medoş lalelerinin yetiştiği köy olarak bilinen Tepebaşı köyü, içinde yüzyıllara dayanan tarih barındırmaktadır. Güzelyurt ilçesine daha yakın olmasına rağmen Girne ilçesine bağlı olan Tepebaşı, Girne ilçesine 26, Lefkoşa’ya 30, Güzelyurt ilçesine ise 17 kilometre uzaklıktadır. Medoş lalesinin en bol yetiştiği bu köyde her yılın mart ayında Lale festivali düzenlenmektedir. Çam ağaçlarının arasından yükselen bir tepe üzerine kurulmuş olan Tepebaşı köyü, sürekli esintili ve sağlığa iyi geldiği belirtilen havasıyla da ün yapmıştır.
epebasi village, which is known as the village where the indigenous Medosh tulips are mostly seen, harbors a history of hundreds of years. Even though it is located closer to Guzelyurt than to Kyrenia, it is within the district of Kyrenia. It is 26 kilometers from Kyrenia, 30 kilometers from Nicosia and 17 kilometers from Guzelyurt. Tulip Festival are held annually in March here in this village which is considered to be the land of Medosh tulips. The village is situated on a hill that rises among pine trees and it is almost always breeze; its air, however, is said to be good for health.
İlk ismi Yunanca ‘Diorios’, Rumca ise ‘Yorios’ olan Tepebaşı köyü, Kıbrıslı Türkler tarafından Yergoz veya Yergöz olarak söyleyenegelmiş, daha sonra ‘Yorgoz’ / ’Tepebaşı’ olarak yerleşmiştir.
Its first name in Greek language was ‘Diorios’; in Cypriot Greek it is ‘Yorios’. It used to be called ‘Yergoz’ or ‘Yergöz’ (Ground’s Eye) by Turkish Cypriots and after it entered the language as ‘Yorgoz’ / ’Tepebaşı’
75
Tepebaşı köyü çok eski bir yerleşim yeridir. Köyün tarihinin Kıbrıs’ta Venedik dönemine hatta öncesine dayandığı anlatılmaktadır. Venedik döneminde de Tepebaşı köyünde hem Venedikliler hem de Kıbrıs Rumları iç içe yaşamaktaydılar. 1571 yılında Osmanlı’nın Kıbrıs Adası’nı fethinin ardından bu köydeki Venedikliler köyü boşaltır ve köyde boşalan evlere Osmanlı İmparatorluğu’nun Ada’ya gönderdiği insanlar yerleşir. O dönemde köye yerleşen Türklerin soy isimleri baz alındığında, yerleşenlerin Karadeniz’in Tokat ve Amasya illerinden olduğu belirtilmektedir. Osmanlı fethinin ardından Tepebaşı köyü civarındaki köylere de yerleşen Türklerin hısım akrabalar oldukları anlatılır ve halen bu akrabalıklara rastlamak mümkündür. Osmanlı İmparatorluğu’nun Ada’ya yerleşmesinden sonra uzun yıllar Rumlar ile Türkler arasında hiçbir sorun olmadan yaşadıkları da anlatılmaktadır. 1878’de Osmanlılar Ada’yı İngilizlere kiralamış ve İngiliz yönetiminin sonlarına doğru ise tüm Ada’da olduğu gibi Türkler ve Rumların milliyetçi duyguları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu süreçte Tepebaşı köyünde yaşayan iki toplumun insanları birbirlerinden uzaklaşmaya ve köyden göçler başlar. 18 Ocak 1964 yılında Türkler tamamen Tepebaşı köyünü boşaltarak civar köylere daha sonra da Ada genelindeki Türk köylerine yerleşirler. 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’ndan sonra ise eski köylülerle birlikte Karadeniz’in Tokat ve Samsun kentlerinden gelenler köye yerleşir ve sayı, bugünkü popülasyon olan yaklaşık 950’ye ulaşır. 76
The village of Tepebaşı is a very old settlement area. It is said that the history of the village dates back to Venetian are and maybe even further back. During the Venetian era, Venetians and Greek Cypriots used to live together in the village. After the conquer of the island by the Ottomans in 1571, Venetians of the village left and people sent to the island by the Ottoman Empire settled in the houses abandoned by Venetian. Looking at the surnames of people who settled in the village back then, it can be inferred that they were from Tokat and Amasya in Black Sea region. It is said that people who settled in the neighboring villages after the Ottoman conquer were relatives of those settled in Tepebasi and the kinship of the settlers with settlers of these other villages in the vicinity still exits. It is also said that, after the Ottoman Empire settled in the island, Greek and Turks lived happily and in harmony with each other for long years. In 1878 the island was rented to the British and towards the end of the British era, as the case was everywhere on the island, nationalistic urges of both the Greeks and the Turks started showing themselves here in the village. During those times of tension, people of the village start drifting away from each other and migrations start. On 18th January 1964,Turks abandon the village ofTepebaşı and move, first, to the neighboring villages, then, to other Turkish villages around the island. After the Peace Operation on 20th July 1974, together with the old villagers, came people fromTokat and Samsun in Black Sea and the population reached 950, which is the approximate number today.
77
Belil Paşa söz konusu kahvehanenin hemen yanına da kahveye gelenlerin at ve eşeklerini bağlayabileceği ve sulatabileceği park yeri şeklinde bir han inşa etmiştir. Köylüler veya civar köylerden kahveye gelen insanlar hayvanlarını bu hana bağlar ve kahveye giderlermiş. Belil Paşa aynı zamanda köyün içinde halen ayakta kalan tarihi yapılar arasında olan tek odalı bir sınıf ve öğretmen evi inşa eder. Ve burası okul olarak Türklerin hizmetine verilir. Daha sonradan bu binaya ek olarak 1960’lı yılların ve 1980’li yılların başında olmak üzere iki sınıf daha eklenir. 1900’lü yıllarda bu köyde insanların sosyalleşebileceği ve sosyal faaliyet yapacakları bir etkinlik olmadığı için, köylüler sadece evden kahveye veya evden eve gezerek sohbet şeklinde faaliyetler yapmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs Adası’nda hüküm sürdüğü yıllarda Mısır ve civarı ülkelerden İstanbul’a gitmek isteyen gemilerin ve paşaların mutlaka Kıbrıs Adası’nı kullanarak geçiş yapmaları gerekirdi. 1900’lü yılların başında Kıbrıs’taki arkadaşlarını görmek ve dinlenmek için Mısır’dan Ada’ya gelen Osmanlı Paşalarından Belil Paşa’nın şeker hastalığı gibi bazı hastalıkları olduğu için, Lefkoşa’da görev yapan Ziya Paşa tarafından Tepebaşı (Yorgoz) köyüne giderek vakit geçirmesi tavsiye edilir. Burasının Belil Paşa’ya iyi geleceğini tavsiye eden Ziya Paşa Belil Paşa’ya sağlığına iyi gelmesi durumunda köyde birkaç gün daha vakit geçirmesini de tembihler. Belil Paşa, Ziya Paşa tarafından kendisine yapılan tavsiyeye uyar ve Tepebaşı köyüne gider. Burada birkaç gün geçiren Belil Paşa, Tepebaşı köyünün gerçekten de sağlığını olumlu yönde etkilediğini fark etmesi sonucunda hemen köyden bir arazi alarak konak inşa eder ve burada yaşamaya başlar. Tepebaşı köyünde yaşamaya başlayan Belil Paşa süreç içinde bakar ki köyde halkın sosyalleşeceği, bir araya gelebileceği bir yer yoktur. 1908 yılında Belil Paşa köye bir köy kahvesi inşa eder ve bu kahve köyün içinde halen varlığını sürdürmektedir. Kahvenin yüksek tavanlı olmasındaki neden ise, o dönemde düğünlerde eğlenmek için genellikle davul zurna kullanılması ve davul sesinden mum ışığı etkilendiği için kahvenin de bu yüzden yüksek tavanlı olarak inşa edilmiş olmasıdır.
78
Belil Paşa, okulun karşısında o dönemlerde mezarlık olan vakıf arazisine de bir cami inşa eder, o dönemde camilerde minare olmadığı için bu binaya 1985 yılında sadece bir minare eklemesi yapılır ve cami halen köylüler tarafından ibadethane olarak kullanılmaktadır. Köy içinde bir de çok eski dönemlere dayanan bir kilise bulunmaktadır. Bu kilisenin isminin Aya Marina olduğu söylenmekle birlikte, çok eskilerde yıkılan başka bir kilisenin üzerine inşa edildiği anlatılmaktadır. Kilisenin yakınlarında bir de eski kemerli çeşme bulunmaktadır. Bu kemerli çeşme İngiliz yönetimi döneminde kemerli şekline kavuşturularak köylülerin hayvanlarını sulatabilecekleri yalak ve çeşme olarak kullanılabilecek bir yapıya kavuşturulmuştur. Çeşme yıllardır hiç durmadan akmaktadır ve şu sıralar akan su boşa akmakta, sadece tarihi bir yapı olarak köyün içinde bulunmaktadır.
In 1900s, as there wasn’t an activity where the villagers could socialize, they would only go to the coffee shop and back and they had nothing social to do except conversing. During the Ottoman reign on the island of Cyprus, ships and pashas that travelled to Istanbul from Egypt or other countries in the same region, had to stop by Cyprus to be able to continue their journeys. At the beginning of 1900s, Belil Pasha, who was an Ottoman Pasha, came to Cyprus from Egypt to visit his friends and rest for a while. Ziya Pasha, who was serving in Nicosia suggested Belil Pasha to spend some time in Tepebaşi when he found out that Belil Pasha has some health problems such as diabetes. Ziya Pasha was in the idea that the air of the region would have a healing effect of Belil Pasha’s condition and he makes sure that Belil Pasha stays a bit longer in the event that he really does feel better.
Belil Paşa takes this advice and goes to Tepebaşı village. After a couple of days, Belil Paşa realizes that being in this village is really improving his health. He buys a piece of land here, builds a mansion and moves here. After a while, Belil Pasha realized that, in this village, there wasn’t a place where people could gather and share socially. So in 1908, Belil Pasha builds a coffee house in the village and today, this coffee house still exists. The reason behind the very high ceiling of the building is because weddings were also held here; the drums’ and clarions’ voice used at wedding ceremonies would affect the candlelight unless the ceiling was this high. Right by the said coffeehouse, Belil Pasha built an inn which served as a, let’s say, parking spot, where the guests of the coffeehouse could leave and water their horses and donkeys. Villagers and guests from neighboring villages would tie their horses and donkeys here and go to the coffeehouse. Another historical building in the village that was constructed by Belil Pasha is a one-roomed class and a teacherage that were dedicated to Turks that lived in the village. Both buildings still stand tall with the two additional classes annexed to the first class in early 1960s and 1980s. The mosque built in the vaqf land, which was a cemetery back then, is right across the school and it is yet another building offered to the usage of villagers by Belil Pasha.The mosques build during that time didn’t have minarets so in 1985 a minaret was added to the building and the mosque is still serving as a sanctuary today.
79
Köyün içindeki en eski yapı ise Venedik döneminden kalma taş yapı bir konaktır. Bu konak şu anda yıkılmış olmakla birlikte konağın sadece giriş kapısı ayakta kalmıştır. Venedik konağının ayakta olduğu yıllarda ise anlatılanlara göre her evin bahçesinde bir su kuyusu bulunduğudur. Venedik konağının bahçesinde kalan kuyu arsaların yeniden yapılandırılması sonucunda hemen yanında bulunan başka bir evin avlusunda kalmıştır. Köylüler arasında anlatılan bir rivayete göre ise bu su kuyusunun Venedik döneminde söz konusu evde yaşayan çok güzel bir prensesin olduğudur. Anlatılanlara göre prenses her gün sabah kalktığında bu su kuyusunun başına gider ve yüzünü yıkardı. Anlatılan rivayette hafif rüzgarlı bir günde prenses yine su kuyusunun başına gider, altın tasını kuyunun kenarına peşkirinin üzerine koyar ve yüzünü yıkar. Yüzünü yıkadığı sırada şiddetli
80 80
bir esinti başlar ve peşkirin havalanmasıyla altın tas kuyunun içine düşer. Rivayete göre, o dönemde kuyulardaki su çok yoğundur ve kuyuya düşen altın tasın Tepebaşı köyünün yaklaşık 2-3 kilometre batısında bulunan Voda Pınarı’nda ortaya çıktığı söylenir. Anlatılan bir başka rivayete göre ise Voda Pınarı’nın hemen yakınlarında çok eski bir yerleşim yeri vardır ve yerin halen kalıntıları bulunmaktadır. Söz konusu eski yerleşim yerinde yaşayan bir prens olduğu ve Tepebaşı’nda yaşayan prensesle birbirlerini çok sevdikleri söylenmekle birlikte, bir araya gelmelerinde bir engel olması nedeniyle birbirleriyle ateş yakarak haberleştikleri ve prens ve prensesin iki köy arasında bir yerde buluştukları söylenir. Bu rivayette Voda Pınarı’nın suyunun diğer pınarlara nazaran daha bol olduğu ve bunun nedeninin prensin akan gözyaşları olduğu anlatılır.
In the village, there is also a church, from much earlier times. It is said that the church goes by the name Agia Marina (Saint Marina) and that it was built upon the land of another church that had been destroyed even earlier in history. Close to the church is an arched fountain. This arched fountain got its arches during the British era to serve the villagers as a drinking basin and a fountain where they could water their herds. The fountain has been running ceaselessly for decades. However, unfortunately, nowadays the water isn’t being used in any efficient way; the water is let run and the fountain exists only as a historical site. The oldest building in town is a stone mansion built during the Venetian era. The mansion itself, however, is destroyed but the main door that once was the main entrance still stands.When the mansion still existed, it is being told, that in the garden of every house, there was a well. The well that was in the garden of theVenetian mansion, was included in the yard of another, neighboring house when the parcels were restructured. As the myth told by the villagers goes, a very beautiful princess lived in the Venetian mansion. It is told that when the beautiful princess woke up in the morning, she would wash her face with the water in this well in the garden. According to the myth the princess goes by the well on a breezy day to wash her face as she did every morning. She puts her towel on the wall of the well and her golden bowl on the towel. When the wind suddenly got stronger, the towel flew and the golden bowl fell into the well. The water was so much and so powerful that the golden bowl that fell into the well came out in Voda, which is a spring located 2-3 kilometer west ofTepebaşı, the myth says. Another myth says that there was an ancient settlement near Fount Voda and the ruins of this settlement still exist. The prince who lived in this settlement and the princess in Tepebaşı loved each other dearly. However, for some evil reason they couldn’t be together and they communicated with smoke.They would meet somewhere between the two villages.The water of Fount Voda is stronger and much more than other springs, because what runs there, is the tears of the sad princess.
81
KIBRIS MUTFAĞI / CYPRUS CUISINE
Tarif: Fatma Sönmez Aydoğdu Uygulama: Reyhan Uluçhan
Bulgur Köftesi Geleneksel bir Kıbrıs Aperatif Malzemeler: Hamuru için: 1.kg. köftelik bulgur Yarım su bardağı un Tuz ve su İçi için: 1.kg. az yağlı kıyma 1 demet maydanoz 1 kg. Kuru soğan tuz ve sıvı yağ karabiber
Yapılışı: Bulguru yoğurma kabına koyarak üzerine sıcak su dökün. 15 dakika beklettikten sonra bulgura tuzla unu ilave edin. Daha sonra bulgur kıvamlı bir hamur haline gelene kadar iyice yoğurun. Bu arada bir tencerede kıymayı soğanlarla beraber kavurun ve tuzla karabiberi ekleyin. Kavrulan kıymayı ateşten alın ve içerisine ince kıyılmış maydanozları ekleyin. Kıyma soğuduktan sonra yoğurduğunuz köfte hamurundan yumurta büyüklüğünde parçalar kopararak işaret parmağınız yardımıyla ortasını çukurlaştırın, bunun içerisine kıymalı harçtan doldurun. Ağız kısmını büzerek kapatın. Bu işlem bitince hazırladığınız köfteleri kızgın yağda pembeleşene kadar kızartın. Afiyet olsun.
82
Stuffed Bulghur Balls A Traditional Cypriot Appetizer Ingredients: For the dough: 1 kilogram burghul (cracked wheat) for balls Half a cup of flour Salt and water For the stuffing: 1 kilogram minced meat 1 bundle of parsley 1 kilogram onions Salt and oil Ground black pepper
Recipe: Put the burghul in a bowl and pour some hot water over it. Soak it for fifteen minutes and add the flour and the salt. Knead the mixture into a thick dough. Meanwhile, brown the minced meat with onions, salt and pepper in a pan. Add the chopped parsley into the fried minced meat after you take it away from the heat. After the minced meat cools down, cut egg-sized pieces off your dough and with the help of your finger make them into scoops and fill them with the minced meat mixture. Close each into a ball. Later, deep fry them in hot oil until brown. Bon Appetit!
Recipe: Fatma Sรถnmez Aydoฤ du Application: Reyhan Uluรงhan
83
moda
MODA / FASHION
Düşük maliyetle
Yazı ve Fotoğraflar : Emre Soykan
B
A
Palma De Mallorca doğumlu ünlü moda tasarımcısı Miguel Adrover, New York Şehri Moda Haftası gerçekleşirken, avantgart bir şekilde önceki yıllarda kişisel dolabında biriktirmiş olduğu çesitli ürünlerden oluşan, ‘Re-purposing’ fikri altında, yani ‘geri dönüşüm’ konseptiyle harika bir kreasyon yarattı ve bunu aslında bir kültür merkezi olan Clemente Solo Velez‘de yer alan Tiyatro La Tea’den yararlanarak yaptı ve muhteşem bir show gerçekleştirdi. Buna ek olarak yapılan harcama neredeyse sadece bir podyum kurma maliyetinden ibaretti.
Miguel Adrover, a famous fashion designer, born in Palma De Mallorca presented a fabulous avantgarde creation in New York City Fashion Week under the concept of ‘Re-Purposing’, where he used various items in his personal wardrobe that he had collected in previous years. He was inspired by Theatre La Tea at Clemente Solo Velez, which is in fact a cultural center. The show he presented was magnificent. The expenses merely included the putting up of the stage.
Writing & Photography by Emre Soykan
irçok diğer alanda olduğu gibi moda aslında kapsamlı bir enerji akışıdır. Fakat yaratısı, yine birçok alanda olduğu gibi, bazen çok da para gerektiren bir şey olmayabilir. Küçük harcamalarla, çok yönlü birçok kreasyon ortaya çıkartılabilir.
Sponsor olabilecek birçok sirket varken bu gibi
84
tasarımı sunmak mümkün s in many other fields, fashion is an extensive energy flow. However, its products, again as in other sectors, do not have to be very expensive all the time. With a small budget, a multidimensional creation can come about.
low cost production can equal
high end fashion
Sponsor olabilecek birçok şirket varken bu gibi bir üretimin yurtiçi ve/veya yurtdışı paylaşımlarla sonuçlanması da mümkün olmalıdır. Bu, moda tasarımcısı birey için, kişiyi doğrudan pozitif yönde geliştiren ve kişisel gelişimine birinci dereceden katkı sağlayan, çok değerli bir cesaretlendirme ve motivasyon kaynağıdır. Kuzey Kıbrıs’ta da benzeri şekilde bütçelerini zorlamadan kreasyon sunmak isteyen moda tasarımcısı sayısı artıyor. Gerisi onları cesaretlendirmekte… There are many companies who can sponsor such activities and it must be possible to share the products locally and/or internationally. This valuable encouragement and motivation will directly improve the fashion designers’ abilities and contribute first hand to his personal development. In North Cyprus as well, the number of fashion designers who wish to create without pushing their financial limits, is on the rise. Now it’s time to encourage them…
85
86 86
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Salamis Hotel&Casino’da Yıldız Tilbe İzdihamı Yıldız Tilbe Stirred up Salamis Hotel & Casino
S
alamis Hotel&Casino’da sahne alan Yıldız Tilbe’nin verdiği konserde büyük bir izdiham yaşandı. İzleyenlerin Yıldız Tilbe’nin meşhur şarkılarına eşlik ettiği gecede, Yıldız Tilbe sahnede, davetlilerde masalarında sürekli dans etti.
Yüksek temposu ve enerjisi ile dikkatleri her zamanki gibi üzerine toplayan Tilbe, konuklara unutulmaz bir konser sundu. Konser sırasında “Delikanlım”, “Çat kapı”, “Çabuk Olalım Aşkım”, “Haberi Olsun” gibi sevilen şarkılarını seslendiren sanatçının vokalisti de büyük beğeni kazandı.
A
very large crowd came to listen to Yıldız Tilbe’s concert at Salamis Hotel & Casino. The audience accompanied Yıldız Tilbe’s popular songs all night. Throughout the concert Yıldız Tilbe danced on stage while the guests danced from where they listened to the concert.
Yıldız Tilbe was energetic and glowing as always and the crowd experienced an unforgettable concert. The singer sang her popular songs such as “Delikanlım”, “Çat kapı”, “Çabuk Olalım Aşkım”, “Haberi Olsun” and it was also apparent that besides the famous performer, her vocalist was greatly appreciated by the crowd.
87
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
İŞ DÜNYASI,‘‘JOHNNIE WALKER İLE
88 88
VİSKİ YOLCULUĞUN’’NDA BULUŞTU Business World met at “Journey of Whiskey with Johnnie Walker”
K
J
eep Walking” felsefesiyle tüm dünyada ohnnie Walker, who has kept his successful journeyth1820’den beri başarıyla yürümeye devam eden roughout the world with the motto “Keep Walking” Johnnie Walker, İskoç viskisi uzmanı Ertan Ensince1820 offered a very special evening to the busigin önderliğinde Kuzey Kıbrıs iş dünyasına yöness world inNorth Cyprus, where a whiskey workshop nelik düzenlediği viski eğitimi ile özel bir gecewas given under theleadership of Ertan Engin, a Scotch ye imza attı. Whiskey expert. Yürüyen adam figürüyle bilinen Dünyanın 1 Numaralı İskoç Viskisi Johnnie Walker’ın, İskoç viskisi uzmanı Ertan Engin’in önderliğinde düzenlediği viski eğitimi Kuzey Kıbrıs iş dünyasının önemli isimlerini biraraya getirdi. Cratos Premium Hotel’de düzenlenen viski eğitimi, Johnnie Walker Black Label, Johnnie Walker Double Black ve Johnnie Walker Gold Label Reserve ikramlarının yanı sıra, viski ile tatlandırılmış atıştırmalıkların da yer aldığı kokteyl ile başladı. Ardından katılımcılar “Johnnie Walker ile Viski Lezzet Yolculuğu”na çıkarılarak, İskoçya, viski tarihçesi, viski türleri ve viskinin üretim aşamaları hakkında bilgilendirildi. Johnnie Walker ailesi ve viski hakkındaki tüm soruların da yanıtlandığı eğitimde ayrıca 8 farklı İskoç viskisinin karşılaştırmalı tadımları yapıldı.
World’s number 1 Scotch Whiskey brand Johnny Walker, famous by thewalking man figure, brought together the most important names of NorthCyprus business world at the Scotch whiskey training event with theinstruction of Scotch Whiskey expert Ertan Engin. The whiskey workshop tookplace at Cratos Premium Hotel and it began with a cocktail where JohnnieWalker Black Label, Johnnie Walker Double Black and Johnnie Walker GoldLabel Reserve were offered as well as some snack which were also marinatedwith whiskey. Later, guests took a “Journey of Whiskey with Johnnie Walker”and were given information on Scotland, the history of whiskey, types ofwhiskey and the different phases of whiskey production. Guests’ questions onthe Johnnie Walker family and whiskey were replied and eight different Scotchwhiskeys were comparatively tasted. Kuzey Kıbrıs iş dünyasının birçok tanıdık ismi, düzenlenen The many well-known names from the business world in North eğitim sayesinde bambaşka bir yolculuk yaşadıklarını, keyifli Cyprus statedthat they had quite a different journey with the workve önemli bir deneyim edindiklerini söylediler. shop and that they had apleasurable and important experience.
89
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
Davulları swarovski taşlarla kaplatan
Ebru Gündeş’ten A stampede record from Ebru Gündeş, who covered the drums with Swarovski crystals
90 90
izdiham rekoru
T
ürk müziğinin en güçlü seslerinden Ebru Gündeş Golden Tulip&Pasha Otel’de verdiği muhteşem konserle unutulmaz bir akşam yaşattı.
Sahnede genelde abiye kostümler tercih eden Gündeş, bu defa giydiği mini etekle herkesi şaşırttı. Yeni tarzıyla Golden Tulip sahnesinde birbirinden güzel şarkılarını seslendiren güzel şarkıcı, üç buçuk saat sahnede kalarak Kıbrıs’da yeni bir rekora imza attı.
E
bru Gündeş, one of the most powerful voices of Turkish music, gave an unforgettable and magnificent concert at Golden Tulip & Pasha Hotel.
Ebru Gündeş who generally prefers stylish evening dresses on stage, took everyone by surprised when she took the stage in a mini skirt. The eyeful performer sang her popular songs in her new style at Golden Tulip and wrote her name in golden letters under a new record in Cyprus staying on the stage for three and a half hours.
Asma davullarla şov yapmak için sahneye çıkan ritm grubunun şovu ise görülmeye değerdi. Tamamen swarovski taşlarla kaplanmış olan davullarla sahnede halay çeken Ebru Gündeş, kendisini izlemeye gelen iki bin kişiye oturma yasağı koydu. Yoğun katılım sebebiyle üzeri platfom ile kapatılan olimpik havuz, izdiham nedeni ile çökme tehlikesi geçirdi.
The drum circle’s performance, which included a show with hanging drums, was worth seeing. The beautiful singer danced the halay on stage with the drums that were covered in Swarovski gems and she didn’t let her two thousand people crowd sit down. The Olympic pool, covered to offer more space for the crowd who exceeded the number of expected people, ran the risk of falling in due to the stampede.
Güçlü yorumcu Ebru Gündeş en kısa zamanda yeni konser sözü vererek Golden Tulip sahnesinde yoğun ilgi gören konserini sonlandırdı.
Before she ended her concert at Golden Tulip, which attracted a great deal of attention, the famous performer promised another concert in the near future.
91
GECE & GÜNDÜZ / DAY & NIGHT
ARKIN PALM BEACH’TE
Fatih Ürek Çoşkusu
92
Fatih Ürek Exhilarated Arkın Palm Beach
M
ağusa’daki Arkın Palm Beach Otel’de sahneye çıkan ve yaklaşık bir buçuk saat sahnede kalan Fatih Ürek, hem konuklarını eğlendirdi hem de davetlilere dolu dolu bir gece yaşattı.
Ürek, ağırlıklı olarak hareketli parçalar seslendirerek, sevenlerinin gece boyunca dans edip pisti de boş bırakmamalarını sağladı. Özellikle kadın hayranları, gece boyunca Fatih Ürek’in seslendirmiş olduğu hareketli parçalarla bir an olsun yerlerine oturmadı. Arada ağır parçalar da seslendiren ünlü sanatçı izleyenlere romantik dakikalar da yaşatmasını bildi.
F
atih Ürek took the stage at Arkın Palm Beach Hotel in Famagusta and for almost an hour and a half, he showed a great time to the guests.
Fatih Ürek mostly sang lilts and made sure that his fans danced all night never leaving the dance stage empty. Especially his women fans danced all night with Fatih Ürek’s lilts, not leaving him alone for a minute. With the rare slow songs he sang, he added some romantic moments into the night, during the performance.
Beautiful belly dancer Yeşim, who took stage beFatih Ürek’ten önce sahne çıkan güzel oryantal Yeşim fore Fatih Ürek, greatly entertained the audience ise kıvrak dansları ile herkesin beğenisini kazandı. with her dynamic and buoyant performance.
93
94
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
95
GURME / GOURMET
Fantastic View, Great Fresh Mains, & Good Service Ahmet Esenyel
96
ZONE RESTAURANT - Mongolian – Seafood & European Cuisine
OLAĞANÜSTÜ MANZARA HARIKA BALIK YEMEKLERI IYI HIZMET
D
T
Moğolistan kuzey-orta Asya’da bulunan ve henüz keşfedilmemiş son yerlerden olan, en güvenli ülkelerden birisidir. Orada uçsuz açık alanlar, masmavi gökler, ormanlar, çöller, pırıl pırıl nehirler ve göller veYörüklerin geleneksel misafirperverliği vardır. Moğolistan’ın nüfusu 2.8 milyon olup, konuştukları diller Moğolca, Çince, Kazakça, Rusça ve İngilizce’dir. Yaygın olarak inanılan dinler ise Tibet Budizm’i, İslam, Hristiyanlık ve Şamanizm’dir. Dış mekan gezintileri için harika bir yer olan Moğolistan’ın Moğol İmparatoru Cengiz Han’a dayanan farklı bir tarihi vardır.
Mongolia is a country located in north-central Asia and is one of the last virgin destinations and one of the safest countries to visit. It is a land where you can experience wide-open spaces, cobalt blue skies, forests, deserts, crystal clear rivers and lakes and the traditional hospitality of the nomads. Mongolia`s population is around 2.8 million, they speak Mongolian, Chinese, Kazakh, Russian and English and the religion areTibetan Buddhism, Muslim, Christian and Shamanism. As a tremendous destination to experience the outdoors, Mongolia has a very unique history dating back to the Mongol Empire of Genghis Khan.
ünyanın her yerinde olduğu gibi, Kıbrıs’ta da etnik restoranlar oldukça revaçta. Yeni lezzetler denemek isteyen birçok macera sever bu restoranların ziyaretçileri. Etnik restoranlar, yurtdışına çıkmaksızın farklılığı “tatmanızı” sağlarken uzak diyarların egzotik kültürlerinin de “tadına bakmanıza” da yardımcı olurlar. Etnik restoranlar, hem yerlilere hem de yabancı ziyaretçilere geniş bir alternatif yelpazesi sunmaları bakımından yerli yemekler sunan restoranlar kadar önemlidir. Kıbrıs’ta Çin, Tayland, İtalyan, Hindistan, İspanyol ve tabi ki, bu ayın Gurme sayfalarında detaylıca ele alacağımız Moğol olmak üzere birçok etnik restoran var.
he ethnic restaurants are becoming very popular in Cyprus as well as in the rest of the world and there are many people out there who are keen on trying new food. The ethnic restaurants provide the opportunity to “taste” difference and to “eat” exotic cultures from faraway places without leaving home. Having ethnic cuisines are as important as having traditional restaurants in any country in order to give a wide range of alternatives both to locals and foreign visitors.There are various ethnic restaurants in Cyprus such as Chinese, Thai, Italian, Indian, Spanish and certainly Mongolian in which we are going to cover in detail in this month`s Gourmet pages.
97
Moğol Mutfağı kendi yemeğini kendin yap temalı bir Asya mutfağıdır. Açık büfeden istediğiniz çiğ et, deniz ürünü ve sebzeleri seçersiniz. Daha sonra seçtiğiniz sos ve baharatları bir kupaya koyarsınız. Baş aşçı seçtiğiniz ürünleri sizin için büyük bir taş ocak üzerinde pişirir. Et ve sebze seçenekleri çok fazladır; yirmi dört çeşit kuzu ve dana, tavuk, hindi, karides, yengeç, kalamar ve ördekten oluşan et seçeneği ve soğanla havuçtan çok farklı etnik ürünlere kadar geniş bir sebze seçeneği vardır. Bunların üzerine konulacak on iki çeşit sos ve farklı baharatlar vardır. Eğer bu sos ve baharatlar arasında bilmedikleriniz varsa, karışımlarınızı hazırlamakta oradaki çalışanlar size yardımcı olacaktır. Hatta bu sosların bazılarını birbirleriyle de karıştırıp her seferinde farklı harika lezzetler elde edebilirsiniz. Kombinasyon seçeneği çok fazladır ve istediğiniz malzemeden arzu ettiğiniz kadar alıp çukur seramik tabağınıza koyabilirsiniz. Eğer karışımı beğenmezseniz, bir sonraki defa farklı bir kombinasyon denersiniz. Bu, diğerlerinden çok farklı bir mutfak türüdür. Ben, burada Zone Restaurant’da bu mutfağın yemeklerini birçok kez denedim ve yediklerimden her defasında zevk aldım. Ancak bu kez yoğunluktan Moğol mutfağından yeme fırsatımız olmadı. Eğer yiyecek konusunda macerayı seviyorsanız, Moğol yemeklerini mutlaka denemelisiniz. Bugün günlerden cuma ve bu öğle yemeğinde büyüleyici dağ ve deniz manzarası olan ve Bellapais Manastırı’na da yukarıdan bakan Zone Restaurant’a gitmek için Beylerbeyi’nin yokuşunu tırmandık. İçeriye girerken geniş bir park alanı var ki, bu son zamanlarda restoranlar için önemli bir konu olmaya başladı. Yetkililerin artık restoran, bar, club gibi yerlerin park erleri olmasını kural haline getirmesi gerekir. Bunu yapamıyorlarsa da en azından vale hizmetleri olmalıdır. Müşteriler genelde uzak bir yere park edip yürümekten hoşlanmazlar.
Zone Mongolian Restaurant üç katlı bir binadır; birinci kat çocuklar için kapalı bir oyun alanı, tuvaletler ve ikinci ve üçüncü katlara tırmanmak istemeyen yaşlılar için bir bahçe terasından oluşur. İkinci katta Moğol mutfağı, üçüncü katta ise deniz mahsulleri ve Avrupa mutfağı yemekleri alabilirsiniz. Olağanüstü çatı terası yalnızca ilkbahar, yaz ve sonbaharın başlarında açıktır. Bu alanın üzeri hem dekor hem de gölgelik olarak kullanılan tente ile kapatılmıştır. İlk ve ikinci katların toplam kapasitesi 80-85 kişi iken çatı terası da yaklaşık 80 kişiyi misafir edebilecek kapasitededir. Zone Restaurant geleneksel bir yapıda beton ve taş duvarlarla yapılmıştır. Dışarıdan görüntüsü adeta bir şato gibidir. Moğol mutfağı bölümüne girdiğinizde kendi seramik tabağınızda aşçınıza pişirmesi için göndereceğiniz et, sebze, sos ve baharatlarda oluşan kendi karışımınızı yapabileceğiniz açık büfeyi görürsünüz. Dekor siyah ve kırmızı renlerin hakim olduğu cam masalar ve rahat ahşap sandalyelerden oluşur. Her katta olan yiyecek ve içecek asansörü misafirlere istedikleri yemeği istedikleri katta yiyebilme olanağı sağlar. Moğol yemekleri için menü yoktur çünkü herkes kendi yiyeceğini 24 çeşidin bulunduğu et , sos ve baharatlardan seçerek yapar. Açık büfe kişi başı 30 TL, sınırsız seçeneği de kişi başı 40 TLdir. İstediğiniz kadar yiyebilmek adına aradaki fark ödenmeye değer bir miktardır. Bir sonraki katta istediğiniz balığı seçip tarttırabileceğiniz açık balık büfesini görürsünüz. Seçtiğiniz balık tartılıp pişirmesi için aşçılara gönderilir. Balığınızı isterseniz ızgara isterseniz kızarmış hazırlatabilirsiniz.
98
Mongolian Cuisine is a build-your-own Asian themed dish.You walk through an open buffet and pick from a variety of raw meats, seafood and vegetables. You then fill a little cup with the sauces of your choice and some herbs and spices.The Executive Chef will cook it for you on a large stone grill. The selection of meats and vegetables is outstanding; twenty four kinds of meats of lamb and beef, chicken, turkey, shrimp, crab, calamari and duck and huge varieties of vegetables from common onions and carrots to very distinctly ethnic items. To top these off, there are twelve kinds of sauces and a variety of spices. If you are unfamiliar with the sauces and spices, the staff will guide you to mix and match your ingredients. It`s even better how well many of these sauces mix together; adding a little here and there will basically ensure you can eat a radically different dish every time you come through.There are lots of combinations and you can add any amount of any ingredient to your ceramic bowl. If that combination did not really work for you, there is always the next bowl to try so really it`s pretty hard to screw up. It is a very unique cuisine, very different from the others. I tried this cuisine many times here at Zone Restaurant and I thoroughly enjoyed the food. However, we did not have the opportunity of trying the Mongolian cuisine this time because of the peak season. If you are adventurous in food, you should definitely try Mongolian. It is Friday lunch time and we took a journey to the outskirts of Bellapais to the Zone Restaurant overlooking to the stunning mountains, spectacular sea views and the magnificent Bellapais Abbey. As you drive through, there is a spacious parking area which is becoming an important advantage for restaurants these days. The authorities should have strict rules and regulations for restaurants, bars, clubs etc, for having car parks. If not, at least they
should have a valet service because customers do not prefer to park and walk for several miles to a venue. TheZone Mongolian Restaurant is a triplex complex and the first floor has an indoor kid`s play area, bathrooms and garden terrace area for elderly people as they do not prefer to climb the steps, you may cater at the Mongolian cuisine on the second floor and the seafood & European cuisine on the third floor.The amazing roof terrace is only open for spring, summer and early autumn which have bat wings all around the top used as a dĂŠcor as well as a shade. The total capacity of the first and the second floors is around 80-85 persons and the roof terrace accommodates around 80 persons. The Zone Restaurant is built traditionally having concrete and stone walls inside out which looks like a chateau as you drive down the road. As you walk into the Mongolian cuisine section, you realize the open buffet where you create your own ceramic bowl mixing the meats and the vegetables, sauces and spices for your chef to cook it for you.The dĂŠcor is a combination of red and black, the tables are glass and the chairs are of wood with comfortable material. Every section has a bar and food elevator where it gives customers an opportunity to order their food in any section they prefer to be. There is no particular menu for the Mongolian cuisine hence you have an open buffet with 24 types of mix and match food options with various sauces and spices. The open buffet visit is 30TL and the unlimited visit is 40TL, an actually, it is worth paying that little extra to eat as much as you want. As you move up to the next level, you will see a fresh fish buffet bar where you choose your fresh fish to be weighed and sent to the kitchen to be cooked up to your taste; grilled or fried.
99
Mekandaki taş kemerler, artlarındaki muhteşem manzaralarla sanki birer sanat eseri gibi görünürler. Dekorda kullanılan ahşap görüntülü seramikler, rahat, deri ve ahşap sandalyeler, gemi dümenleri üzerinde duran ve ahşap ve camdan oluşan, deniz kabukları, kum ve deniz çakıllarından oluşan masalar çok yaratıcı bir fikrin gerçeğe dönüşmüş halidir. Tavanda deniz kabukları, deniz süngerleri ve denizden çıkmış farklı materyallerin asılı olduğu bir ağ vardır. Loş ışıklar ortamı oldukça romantik kılarken, ortada aydınlatma için kullanılan eski dalış başlığı da bir deniz ürünü ve balık restoranı için oldukça şık ve anlamlı bir süslemedir. Gemi şeklindeki ahşap bar da kendinizi sanki bir okyanusta bir gemide yemek yermiş gibi hissetmenizi sağlar. Atmosfer ve dekor kesinlikle bir balık restoranında olduğunuzu ortaya koyar niteliktedir.
zında fiyatlar göreceksiniz. Bu fiyat listesi de size seçiminizde yardımcı olabilir. Tüm işlem gayet direkt ve dürüst. Balık ve deniz mahsulleri yanında, Avrupa mutfağından seçenekler de beğeninize sunulmaktadır. Bunlardan bazıları çorba, peynir tabağı, sarımsaklı mantar, Akdeniz yeşillikleri, Sezar ve deniz mahsulleri salatası, Tavuklu Fettuccini, spaghetti Bolognese, Cafe de Paris Biftek, karabiberli biftek, steak Diane ve beef stroganoff’dur. Tatlı seçenekleri arasında da tiramisu, kızarmış dondurma, sıcak çikolatalı kek, dondurma ve badem macunu vardır.
Tüm katlarda harikulade şekilde ışıklandırılmış olan Bellapais Manastırına bakan şömineler vardır. Sevdiklerinize kış aylarında sürpriz bir akşam yemeği sunmak istiyorsanız, burası uygun bir yerdir.
Başlangıçta karışık Akdeniz salatası yanında taze pişmiş ekmek, çakistes, tahin, humus, zeytinyağlı ve sirkeli pancar, cacık, ahtapot turşusu, baharatlı bezelye taneleri ve beyaz peynir geldi. Fırından yeni çıkmış ekmekler, tahin ve ahtapot turşusu çok lezizdi.
Zone Restaurant’da kesinlikle sigara içilmez ve içerisi iklimlendirilmiştir. Sigara içenlerin diğer misafirleri rahatsız etmeden sigara içebilecekleri bölümler, küçük balkonlar ve teras bölümleri vardır. Karışık balık mezeleri hem sıcak hem de soğuk balık mezeleri ve tercihinize göre levrek veya çipuradan oluşmaktadır. Ederi, 50TL’dir.
Ara sıcaklarda domates ve beyaz şarap sosunda pişmiş ahtapot ve karides geldi ve ısı ve tatları tam olması gerektiği gibiydi. Kızarmış kalamar ve tartar sos sıcak mezelerin sonuncusuydu ve lezzetleri tam da olması gerektiği gibiydi.
Balık menüsünde çeşitli balık ve deniz mahsullerinden oluşan geniş bir seçenek yelpazesi vardır. Bunlar; barbun, çipura, sinarit, fangri, lüfer, orfoz, kılıç balığı, voppa, karagöz balığı, ançüez ve mineri ve deniz mahsulü seçenekleri de ahtapot, kalamar, farklı boylarda karides ve mürekkep balığıdır. Seçim tamamıyla sizindir; balığınızı seçin, tarttırın ve mutfağa göndermeden önce ne kadar ödeyeceğinizi öğrenin. Balığınızı ister kızarmış isterseniz ızgara yiyebilirsiniz. Menüde kg/TL ba-
100
Ana yemekler taze kızartılmış yerli barbun ve sarımsak soslu ızgara kılıç balığı yanında kızarmış Kıbrıs patatesi idi. Ana yemeklerin tümünün lezzetleri harikaydı ve yemeği badem macunuyla bitirdik. Yüzyıllardır balık ve deniz mahsulleri yanında rakı içmek alışılagelmiştir ancak burada yemeğimizi öğle saatlerinde yemiş olduğumuz için, yemeklerimiz yanında kola ve su içtik. Hesap üç kişi için 250 TL geldi.
The stone arches look like a piece of art with fantastic views through, the wood effect ceramic flooring, wooden chairs with comfy leather seats with fish tails and the combination of wood and glass topped tables which stand on ship wheels, decorated with sea shells, sand and little sea stones which is such a creative idea. You may see a fish net on the ceiling having shells, dried sea crustaceans, sponges and many different ocean spirits. The lights are rather dim making the ambiance very romantic in the evenings and a historical diving helmet is used as a center light which is a beautiful and meaningful ornament for a seafood and fish restaurant. The ship shaped wooden bar makes you feel like you are actually on a cruise in the ocean having a meal. The atmosphere and dĂŠcor definitely makes you feel like you are in a fish and seafood restaurant. All floors have fireplaces overlooking to the beautifully lit Bellapais Abbey for those who would love to make surprises to their loved ones in a very romantic and cozy winter season. The Zone is a strictly nonsmoking restaurant and is fully air-conditioned. There are sections, small balconies and roof terrace area for customers to smoke without disturbing the others. The fixed fish meze includes both cold and hot fish and seafood mezes with a choice of sea bream or sea bass at a cost of 50TL. There are wide options of main courses on fish and seafood and some of these are; red mullet, red bream, sinarit, fangri, blue fish, grouper, sword fish, voppa, black bream, anchovy and mineri and the seafood options are octopus, squid, shrimps of all sizes and calamari. The choice is all yours, choose the fish, weigh it and find out what you are going pay before it`s sent to the kitchen. You have the
choice of having either grilled or fried. If you look at the menu, you will see kg/TL prices and this will be a guide to your preference. The whole procedure is very direct and honest. Apart from fish and seafood, you are also given European cuisine menu alternatives such as starters of soup, mixed cheese plate, garlic mushrooms, salads of Mediterranean greens, Caesar, seafood, pastas of chicken fettuccini, spaghetti Bolognese, steaks of steak cafĂŠ de Paris, pepper steak, steak Diane and beef stroganoff. The dessert choices are tiramisu, fried ice cream, hot chocolate cake, ice cream and crystallized almonds. We have been served freshly baked bread rolls with mixed Mediterranean salad, cracked green olives, tahini, humus, beetroot in olive oil and vinegar, cacik, pickled octopus, spicy cracked peas and white cheese in the first round. The freshly baked bread rolls, tahini and pickled octopus were delicious. The mid hot courses were octopus and shrimps in tomato and wine sauce and they have been served at the right temperature and texture.The fried calamari and the tartar sauce were the last hot mezes and they tasted just right. The main courses were a mix of local fresh fried red mullet and grilled fillet of sword fish with garlic sauce and Cyprus potato chips. All the main courses had excellent tastes and we finished the meal with special crystallized almonds dessert. It has been a tradition for centuries to drink raki (aniseed drink) or wine with fish and seafood however since it was a daytime, we all had coke and water to complete our meal. The total bill was 250TL for three persons.
101
Zone Restaurant’ta doğum günü, yıl dönümü, nişan kutlamaları yapabilir iş veya grup toplantılarınızı da harikulade bir manzarası olan, çatı terasında gerçekleştirebilirsiniz. 6-8 kişilik ahşap kaptan bölmesi büyüleyici Bellapais Manastırına yukarıdan bakan, aynı zamanda dağ ve deniz manzaralı bir bölüm olup, unutulmaz bir akşam yemeği için çok uygun ve özel bir yerdir. Bu özel bölme için önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Kadın ve erkek tuvaletleri birbirlerinden tamamen ayrı olup temiz ve moderndir. Genel temizlik, yemeklerin lezzeti, hizmet standartları ve özellikle de manzara kesinlikle muhteşem ve eşsizdi. Genel olarak bir fikir edinmenizi sağlamak için belirtelim ki, puanlamalar bir ile dört yıldız arasında değişir;
You may celebrate birthdays, anniversaries and engagements as well as business meetings and group meals at the Zone Restaurant especially at the roof terrace with fabulous views. The 6-8 seated wooden captain`s house is specially designed for your privacy to spend an unforgettable romantic dinner overlooking to the magnificent Bellapais Abbey, gorgeous mountains and unobstructed sea views. Make sure you book in advance for this special section. The female and male restrooms are completely separated from each other and both are very clean and modern. The cleanliness in general, the taste of the food, the standards of service and certainly the views are extraordinary and unique.
• Bir yıldız (zayıf); ortalamanın altında • İki yıldız (orta); iyi, tekrar gitmek için acele etmeye değmez • Üç yıldız (mükemmel); yüksek kaliteli, unutulmaz • Dört yıldız (olağanüstü); türünün tek örneği, muhteşem
Just to give you an overall idea, ratings vary from one star to four stars; • One star ( poor ); below average restaurant • Two star ( fair ); just ok, a place not worth rushing back • Three star ( excellent ); superior, memorable • Four star ( extraordinary ); transcendent, a one of a kind
Eleştirmenler olarak bizler Zone Restoran’ın başlangıçlarına 2 (orta) ancak ana yemekler, servis, mekan ve ortama 3 (yüksek kaliteli, unutulmaz) verdik.
As reviewers, we considered Zone Restaurant`s starters as two star (fair), however, main courses, service, ambiance and the setting as three star Restaurant (superior and memorable).
Zone Restaurant’daki herkese teşekkür eder yardımlarından dolayı minnetlerini iletirim.
I would like to thank to everyone at the Zone Restaurant and appreciate for all the help.
Kış sezonunda Zone Restaurant pazartesi günleri kapalıdır. Çalışma Saatleri: Öğle yemeği 12:00-15:00 – Akşam yemeği 18:0024:00 (mutfak 22:30’da kapanır. )
During the winter season the Zone Restaurant is closed on Mondays. Opening hours: Lunch 12:00-15:00 – Dinner 18:00-24:00 (kitchen closes at 22:30pm)
Zone Restaurant’ta yer ayırtma isterseniz, iletişim detayları aşağıdaki gibidir: Adress:Yaya Sokak, Bellapais, Girne Telephone: +90 533 880 22 22 or +90 533 872 14 14 E mail: zone_restaurant@hotmail.com
If you want to book at the Zone Restaurant, here are the contact details; Adress: Yaya Sokak, Bellapais, Girne Telephone: +90 533 880 22 22 or +90 533 872 14 14 E mail: zone_restaurant@hotmail.com
Zone Restaurant ailesine uzun yıllar boyunca güzel çalışmalar dilerim. Bize bu fırsatı vermiş olmanızdan dolayı tekrardan teşekkür ederim. Afiyet Olsun.
102
I wish the family of Zone Restaurant best wishes and good business for long years. Thanks again for giving us this opportunity. Bon Appetite.
PASSATEMPO VİZYON
103
KOKTEİL / COCKTAIL
COCKTAIL
NIGHTLIFE COCKTAIL RECIPES KOKTEYL TARİFLERİ BY CLUB ALMAHARA, ERHAN YILDIZ
104
AL MAHARA SPECIAL – RED COLOR
NIGHT KILLER • • • • • •
Vodka 2cl – BLUE COLOR Malibu 2cl Tequila 2cl Lime/Limon 2cl Pineapple/Ananas Blue Curracao
• • • • •
Vodka 3cl Cardinal Melon 2cl Strawberry Syrup /Çilek Şurubu 3cl Lemon Juice/Limon Suyu Sprite
GREEN LOVE– GREEN COLOR
• • • • • •
Safari 2cl Vodka 2cl Gin 2cl Orange Juice / Portokal Suyu Lemon Juice / Limon Suyu Blue Curracao
105
BULMACA / PUZZLE
LABIRENT BEYİN GELİŞTİRİCİ LABİRENTLER
A.
B.
106
LABRINTH BRAIN BOOSTING MAZES
C.
107
?
AKIL SORULARI / MENTAL PUZZLES
MEGAMIND MANTIK SORULARI
Gürkan GürkanUluçhan Uluçhan
1- Bir çocuk, zengin bir gazete koleksiyoncusuna ‘I. Dünya Savaşı Başladı’ adlı bir gazete satmak istemiştir. Çocuk, bu eski gazetenin I. Dünya Savaşı zamanından kaldığını iddia etmektedir. Koleksiyoncu, bu gazetenin sahte olduğunu söyleyerek çocuğu azarlamıştır. Sizce koleksiyoncu, gazetenin sahte olduğunu nasıl anlamıştır? 2- Bir adam, 20 metrelik bir kuyuya düşüyor. Her gün 3 metre çıkıp 2 metre geri düşen bu adam kaç günde kuyudan çıkabilir?
3-100 metrelik bir yarışı, Suzan, Ayşe’nin 3 metre önünde bitiriyor. Aynı parkurda 2. defa yarışırken Suzan, yarışa 3 metre geriden başlıyor. Bu ikinci yarışmanın sonucu ne olur?
4- Bir alışveriş merkezinin inşaat şantiyesinde, öğle arasında, tüm işçiler yemeklerini yerken; iri yapılı ve ukala işçilerden biri, ortalıkta herkesi yenebileceğini söyleyip böbürlenerek dolaşıyordu. Hatta, daha da ileri giderek yaşça hayli büyük olan işçilerden biriylede durmadan dalga geçiyordu. En sonunda yaşlı adamın canına tak etti ve gence şöyle dedi: “Seninle bir aylık maaşıma iddiaya giriyorum. Şu karşıdaki ek binaya el arabasıyla öyle bir şey götüreceğim ki sen onu el arabasıyla geri getiremeyeceksin. Var mısın?” Genç işçi, hiç düşünmeden “Tamam” dedi. Yaşlı adam yavaşça yerinden kalktı, gidip el arabasını getirdi ve genç adama dönerek bir şey söyledi. Bu söz üzerine kendini beğenmiş gencin rengi attı, iddiayı kaybetmenin verdiği kızgınlıkla hemen orayı terk etti. Acaba yaşlı adam gence ne söyledi?
Cevaplar: 1- I. Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına kadar Dünya Savaşı veya Büyük Savaş olarak adlandırılmıştır, ‘I. Dünya Savaşı’ ibaresi, ikincisinden sonra denilmeye başlanmıştır. 2- Her gün 3 çıkıp 2 düştüğü için, adam günde bir metre yol alabilmektedir. Adam, 17. gün kuyunun 17. metresindedir, yani kuyunun çıkışına 3 metre kalmıştır. 17.günde adam 3 metre daha çıktığında kuyudan çıkmış olur. 3- Suzan 100. metreye ulaştığı vakit Ayşe 97. metrede olacaktır. İkinci yarışta Suzan 3 metre geriden başlarsa, yarışın 97. metresine geldikleri vakit Suzan ve Ayşe aynı noktada olurlar çünkü Ayşe’nin 97 metreyi koştuğu sürede Suzan 100 metre koşuyor. 97. metrede her ikisi de aynı noktada olunca, Suzan, Ayşe’den daha hızlı koştuğu için az bir farkla yarışı birinci bitirir. 4-Yaşlı adam, genci el arabasına koyup oraya götüreceğini söyledi. Genç adam da kendini el arabasına koyup geri getiremiyeceğine göre bahsi kaybetmiş sayıldı.
C.
108
? MEGAMIND MENTAL PUZZLES 1- A kid wanted to sell a newspaper collector, paper with the heading “First World War Broke Out”.The kid is claiming that the old newspaper is from the time of the IWorldWar.The collector said that the paper was fake and scolded the boy. How do you think the collector understood that the paper was fake? 2- A man falls into a 20 meter deep well. He climbs three meters but falls back two meters every day. How many days will it take the man to get out of the well? 3- Susan finished a 100 meter long race, three meters ahead of Ayse. When racing on the same racetrack for the second time, Susan started the race 3 meters behind. What will the result of this race be?
4- In the construction site of a shopping mall, while workers were having lunch during their lunch break, a portly and pedant worker were bragging and saying that he could beat anyone. He even went too far and constantly made fun of a rather elderly worker. In the end the old guy had enough and said to him: “I bet on my monthly salary that I will take something to that outhouse in this barrow that you won’t be able to bring it back. Are you in?”The young workers said yes unhesitatingly. The old man got up slowly, brought the barrow and turned to the young man said something. Upon that, the young man went pale and left the scene with the anger of having lost. What do you think the old man told the young guy?
Answers: 1- World War I was called the World War or the Great War until World War II broke out. The term World War I only began to be used after the Second World War. 2- As he climbs 3 meters and falls back 2 meters every day, the man climbs one meter a day. On the 17th day, the man is at the 17th meter of the well, so there are three meters left for him to come out of the well. On the 17th day, when the man climbs 3 more meters, he will be out. 3- When Susan meets the 100th meter, Ayşe will be at the 97th meter. If Susan starts three meters behind, when they come to the 97th meter, Susan and Ayşe will be at the same point because Susan runs a 100 meters within the same time Ayşe runs 97 meters. At the 97th meter, where they will be at the same spot, as Susan runs faster, she will come first with a slight difference. 4- The old man told the young guy that he is going to carry him in the barrow. As the young man will not be able to carry himself in a barrow, he was deemed to have lost the bet.
B.
A.
109
1
5 3 2 8 6 1 7 9 4
7 8 4 5 9 3 2 1 9
9 4 1 3 5 8 6 2 7
6 7 8 2 1 9 4 5 3
3 2 5 6 7 4 1 8 9
8 9 6 1 4 2 3 7 5
2 5 7 9 3 6 8 4 1
4 1 3 7 8 5 9 6 2
2
2 1 4 3 8 9 6 7 5
8 6 7 1 5 4 3 9 2
9 3 5 6 2 7 4 1 8
1 7 2 4 9 3 8 5 6
5 9 6 8 1 2 7 3 4
3 4 8 5 7 6 9 2 1
6 2 3 7 4 1 5 8 9
7 5 9 2 6 8 1 4 3
4 8 1 9 3 5 2 6 7
3
4 2 7 5 1 6 8 3 9
3 1 5 2 9 8 4 6 7
8 9 6 4 3 7 5 2 1
2 6 8 9 5 4 1 7 3
1 7 9 8 2 3 6 4 5
5 4 3 7 6 1 2 9 8
9 8 1 3 4 2 7 5 6
7 5 2 6 8 9 3 1 4
6 3 4 1 7 5 9 8 2
4
1 6 2 4 7 5 8 9 3
8 7 4 9 1 3 2 6 5
5 9 3 6 2 8 4 1 7
6 3 5 1 4 2 9 7 8
6 2 9 6
4 8 1 5 9 7 6 3 2
7 2 9 3 8 6 1 5 4
9 1 7 8 5 4 3 2 6
5
6
4
7
6 5 2 3 4 4 8 9 5 2
2 4 6 7 3 9 5 8 1
3 5 8 2 6 1 7 4 9
6
8
6
1 6 9 4 2 7 5 3 8
110
1 9 3 4 6 8 4 5 1 6 2 3 9
3 7 9 9 8 1 4 8 1 9 7 4 9 5 5 2 9 7 9 1 4 9 6 8 2 3 6 1 7 8 3 4
8 5 3 1 2 6 1 7 2 4 8 7
6 8 8
3
3 2 1 8 9 2 1 2 4 5 9 5 7 4 5 2 3 8 9 4 1 2 4 2 8 6 3 1 1
6 7
4 6 8 3 5 2 1 4 6 1 1 7 9 4
2
7 5
2 2
4
SUDOKU
BULMACA / PUZZLE
ACİL NUMARALAR / EMERGENCY NUMBERS
KKTC’yi ziyaret edenler için önemli numaralar
Important telephone numbers for visitors to the TRNC
KKTC Ekonomi Bakanlığı:
0392-22-86838
TRNC Ministry of Economy:
0392-22-83594
KKTC Tarım ve Orman Bakanlığı:
0392-22-83594
TRNC Ministry of Agriculture and Forestry:
0392-22-83594
KKTC Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı:
0392-61-12000
TRNC Ministry of the Environment and Natural Resources: 0392-61-12000
Lefkoşa - Turizm Bakanlığı Danışma Bürosu:
0392-22-89629
Nicosia – Ministry of Tourism Information Office:
0392-22-89629
Lefkoşa Türk Belediyesi:
0392-22-85221
Nicosia Municipality:
0392-22-85221
Lefkoşa Derviş Paşa Müzesi:
0392-22-73569
Nicosia Dervish Pasha Museum:
0392-22-73569
Lefkoşa Kütüphane ve Taş Eserleri Müzesi:
0392-22-84349
Nicosia Library and Lapidary Museum:
0392-22-84349
Lefkoşa Lüzinyan Evi:
0392-22-71285
Nicosia Lusignan House:
0392-22-71285
Lefkoşa Mevlevi Tekke Müzesi:
0392-22-71283
Nicosia Mevlevi Dervish Lodge:
0392-22-71283
Lefkoşa Polis:
0392-22-83311
Nicosia Police Station:
0392-22-83311
Lefkoşa Devlet Hastanesi:
0392-22-85441
Nicosia State Hospital:
0392-22-85441
Lefkoşa Yakın Doğu Ünv. Hastanesi Acil Servis
0392-153
Nicosia Near East Univ. Hospital Emergency Service
0392-153
Lefkoşa Elektrik Arıza:
0392-22-75557
Nicosia Electricity Repairs:
0392-22-75557
Lefkoşa Galeria Cinema:
0392-22-77030
Galleria Cinema:
0392-22-77030
Lefkoşa Mısırlızade Sineması:
0392-22-89698
Nicosia Mısırlızade Cinema:
0392-22-89698
Lefkoşa Lemar Cineplex:
0392-22-35395
Nicosia Lemar Cineplex:
0392-22-35395
Gazimağusa Turizm Danışma Bürosu:
0392-36-62864
Famagusta Tourism Information Office:
0392-36-62864
Gazimağusa Belediyesi:
0392-36-64556
Famagusta Municipality:
0392-36-64556
Gazimağusa Canbulat Müzesi:
0392-36-65498
Famagusta Canbulat Museum:
0392-36-65498
Gazimağusa St. Barnabas Müzesi:
0392-36-48331
Famagusta St. Barnabas Museum:
0392-36-48331
Gazimağusa Yeni İskele İkon Müzesi:
0392-37-12933
Famagusta-İskele Icon Museum:
0392-37-12933
Gazimağusa Devlet Hastanesi:
0392-36-48986
Famagusta State Hospital:
0392-36-48986
Gazimağusa Elektrik Arıza:
0392-36-65514
Famagusta Electricity Repairs:
0392-36-65514
Gazimağusa Galeria Sinema:
0392-36-51270
Famagusta Galleria Cinema:
0392-36-51270
Girne Belediyesi:
0392-81-51884
Kyrenia Municipality:
0392-81-51884
Girne Akçiçek Hastanesi:
0392-81-52266
Kyrenia Akçiçek State Hospital:
0392-81-52266
Girne Barış ve Özgürlük Müzesi:
0392-82-18616
Kyrenia Peace and Freedom Museum:
0392-82-18616
Girne Bellapais Manastırı:
0392-81-57540
Kyrenia Bellapais Abbey:
0392-81-57540
Girne Güzel Sanatlar Müzesi:
0392-81-52287
Kyrenia Fine Arts Museum:
0392-81-52287
Girne Kalesi ve Müzeleri:
0392-81-52142
Kyrenia Castle and Museum:
0392-81-52142
Girne Halk Sanatları Müzesi:
0392-81-57688
Kyrenia Folk Art Museum:
0392-81-57688
Girne Galleria Sinema:
0392-81-59433
Kyrenia Galleria Cinema:
0392-81-59433
Girne Lemar Cineplex:
0392-82-23399
Kyrenia Lemar Cineplex:
0392-82-23399
Güzelyurt Belediyesi:
0392-71-42018
Omorphou Municipality:
0392-71-42018
Güzelyurt Müzesi:
0392-71-42202
Omorphou Museum:
0392-71-42202
Sağlık Sorunları:
0392- 112
Health Problems:
0392-112
Yangın:
0392- 199
Fire:
0392-199
Orman Yangını:
0392- 177
Forest Fires:
0392-177
111
112