Özel Akdeniz Başarı İlkokulu ve Ortaokulu
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
2
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
Öğrencilerimizin Kaleminden... 18 MART KAHRAMANLARI Şehit haberi geldi şehidimin ailesine Yara, hatıra kaldı gazime Kaldı övünç ailelerine Onlarla gurur duydu Çanakkale! Sen, huzurla uyu şehidim Koruyoruz, koruyacağız bu vatanı. Yaran hala acı veriyor mu gazim? Merak etmeyin göklerden inmeyecek Türk Bayrağı Çok şanslıyım ki Sizin kanınızı taşıyorum! Öyle gurur doluyum ki Kahramanlığınızı herkese anlatıyorum! Görmesem de özlüyorum sizi. Her zaman anıyorum. Görmesem de seviyorum sizi. Tanıyor, biliyorum.
Tarih 1915’in martı Mehmetçikler en ön cephede, tak tuk tüfeklerle düşmana; haine meydan okuyor. Çarpışma yaklaşıyor. Yüzlerce hain gemisi boğaza girmeye çalışıyor. Taramalılar, bombalar, gemi topları ve daha birçok ustaca aletle saldırıyor hain. Göğsünü siper etmiş düşmanı bekliyor Mehmetçik. Düşman karaya ayak basmak üzere, komutan bekletiyor Mehmetçik’i menzil nedeniyle. Düşman yaklaşıyor. Komutan yüreklendiriyor Mehmetçiği. “Siz buraya bu savaşı kazanmaya değil ölmeye geldiniz. Anamızın, kardeşimizin, atamızın namusunu almaya gelen ırz düşmanına bu toprağı bırakacak mısınız?. Şanlı Türk askeri yürekleniyor ve sabırsızca düşmanı bekliyordu. Ve düşman topları her metrekareye bir göktaşı gibi düşüyordu. Mehmetçik anasını düşünüyor ve saldırıya geçiyordu. Komutanın sesleri, bombalar, mermiler ve bir çelik dövercesine çarpan yürekler… Yerlerde binlerce ceset: Türk, Alman, Fransız, İngiliz ve daha birçoğu. Savaş bitiyor hain baltayı taşa, o taş kadar kuvvetli Türk’ün yüreğine vuruyordu… Türk şahlanıyor. Düşmanı dize getiriyordu. Geriye kalanlarsa analarını düşünüyorlardı… Mehmet ise bacısını… Yaralı bir hain kurşunuyla yere yığılıyordu Mehmet. Silahını, Kur’an-ı’nı, bacısının mektubunu düşürmüyordu… Ve son bir Kelime-i Şahadet ile gözlerini yumuyordu.
Vatan aşkıyla dolu askerlerimiz Şehit oluyor, gazi düşüyor Acı çekiyor erlerimiz Ama diyorlar ki vatan kurtuluyor! 18 Mart 1915 Çanakkale Savaşı Onun için savaşan yüzlerce kahramanı Büyük zaferle sonuçlandı Çanakkale Savaşı Unutamayız o şanlı destanı. Yetersizdi savaş aletleri Düşmanın var kaleleri Tankları, tüfekleri Kendilerinden emin bekliyorlardı zaferi Türkler kazanamaz diyorlardı Zaferi bizim için imkansız görüyorlardı. Vatanımızı bizden almak istiyorlardı. Ama bizim vazgeçmeyeceğimizi bilmiyorlardı. Koşuyoruz cepheye Komutanlar dert içinde Ne olacak bu vatanın hali diye Kara kara düşünmekte.
İki gün sonra hain, Türk’lerin yurdundan çekiliyordu. Geride ise bir hiç uğruna feda olan canlar, cesetler kalmıştı… Kalanlar öpüyor o güzel toprağını. Mehmet’in anası, bacısı ağlıyor doğuda, batıda, Balkan’da… Büyük bir zafer alıyor Mehmetçik güzel yurdunda… Birkaç yıl sonra tepeden bir ses duyuluyor… Mehmet’in anası elinde şanlı Türk bayrağıyla söylüyor: “Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!”
Şehit verdik, gazi verdik Emek verdik, sevgi verdik Asla vazgeçmedik. Vatanımızı kimseye vermedik! Yenilendik, geliştik Önemli yerlere geldik. Vatanımızı çok sevdik. Devletimizi ilerlettik.
Diyor ve şanlı Türk bayrağını sert bir biçimde dikiyordu…
Her 18 Mart’ta sizi anıyoruz. Gururla, övünçle biraz da hüzünle Sizi hiç unutmuyoruz Büyüyoruz sizin hikayelerinizle!
A.Oğan Ergin 7/C
Toprağa yağmur gibi akan mermi, Fütursuzca toprağa düşen askerin bedeni, Omzunda kanlı hançeri…
Çanakkale; Ahmetlerin, Mehmetlerin mahşer alanı, Bahtsız bir milletin küllerinden doğması. Çanakkale, Anadolu milletlerinin acı yazgısı, Bir milletin dönüm noktası!
Zeliha şehit oldu kağnısı başında, Dondurucu soğukta oğlunu değil mermiyi sardı, Vatanı korurcasına! Sen ki devrin battığı yersin Çanakkale! Onlara iyi bak, İyi koru onları Çanakkale.
Bitap düşmüş bağımsızlığa inat “Çanakkale Zaferi” Ölenler hissedemez zaferi, kutlayamaz bağımsızlığı Yaşayamaz damarlarına kadar coşkuyu
Yenilgiye uğrattı düşmanı,
Unutma aldığın her nefes, Vatan senin uğruna Bu topraklarda ölen, Şehitlerin nefesidir. A. Kutay Çakmak 5/D
Özel Akdeniz Başarı İlkokulu ve Ortaokulu
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ Sahibi Özel Akdeniz Başarı İlköğretim Okulu Adına Akif İNCİ Yayın Kurulu Ömer TUNÇ - Ebru ÇEKER - Gülcan PEKER
İdare Yeri Özel Akdeniz Başarı İlköğretim Okulu Manavgat / ANTALYA Tel: 0.242 776 66 55
Cennet’te şerbetle kutladı zaferi.
Görsel Yönetim
Eşsiz savaş Çanakkale Tuna Öksüz 8/B
Can fedadır vatana, Ağlama anacım, bacım. Şahadet şerbetini, Ak sütün gibi içerim.
Yayın İnceleme Kurulu Yeliz YILDIZ - Bircan AY - Hatice TAŞKIRAN Ümmiye KUTSAL
şanlı ordu,
İstanbul’dan geldi Ali, Donakaldı görünce kırmızı denizi, Alışık değildi bu görüntüye, Tek bildiği Taksim’deki eviydi.
Bu ne cehennem böyle? Her yerde bombalar uçuşuyor. Her şehit haberi, Boğazı geçilmez yapıyor.
İki merminin havada çarpıştığı,
Ama Çanakkale Zaferi ve bu
Muş’tan geldi Mehmet, Ayağında bir çift kundura, Ona babası vermişti bunları, Korusun diye vatanı.
Bulutlar kararmış, Gökyüzü hüzün içinde, Son mayınları bırakmış, Nusret mayın gemisi.
Anaların toprağa karışan gözyaşı; Çanakkale Askerin kanının bulandığı kutsal toprak,
ÇANAKKALE
Boğazlar hazırdı, dur demeye. Gelmişti binlerce yaşlı, genç, çocuk. Anadolu’nun her köşesinden, Çanakkale’yi geçilmez yapmaya.
Ne beladır bilinmez Her dinden, ülkeden, renkten. Can almaya gelmiş. Bilmez ki şehitler ölmez.
Zaferin kanla kazanıldığı savaş,
Duygu TARAKÇI 6/C
UNUTMAYACAĞIZ
Binlerce kahraman, Ölmeye gelmiş. Dönmeyi düşünmüyor, Vatan öksüz kalmıyor.
SAVAŞTA ASKERLER, ZAFERDE ÇANAKKALE !
Yer gök biliyor, tanıyor sizi Duyan şaşırıyor vatan sevginizi Unutmayız maziyi Kahraman görüyoruz sizi Merak etmeyin siz Vatanı koruyoruz biz Burası bizim cennetimiz Bu vatanı kimseye vermeyiz!
SAVAŞ CEPHESİ
Eşsiz zafer Çanakkale Zaferi Bir milyon asker toprak altında
Tel: 0.242 241 07 80 www.nbajans.com - info@nbajans.com
Yarısı Anzak, yarısı savunan vatanı.
İrem Uysal 8/B
Basım Yeri İhlas Gazetecilik A.Ş. ANTALYA - 0.242 340 50 40 Gazetemizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
3
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
Türkler dünyanın en cesur insanlarıydı 1. 1911-1912 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika toprakları olan Trablusgarp ve Bingazi’yi İtalya’ya bırakmış, 1912-1913 Balkan hezimeti ise, 500 yıldır Türk olan Rumeli’deki son Türk hakimiyetini yok etmişti. Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi.
“... Türklerin içinde iriyarı biri vardı, neredeyse iki metrenin üstünde olmalıydı. Bizimki de en az onun kadar iriydi. Sanırım prestij için iri adamlarını seçmişlerdi. İkisinde de beyaz bayraklar vardı ve ortada duruyorlardı. Ben ölüleri gömenlerden biri değildim ama siperin kenarında oturdum ve bir süre sonra yanlarına gidip Türk’e sığır kavurması ikram ettim. Gülemsedi, çok sevinmiş göründü ve o da bana ipe dizilmiş incir verdi. “Jacko” adını verdiğimiz Türk askerlerinden ben de bizimkilerin hepsi de pek hoşlanmıştı. Onun için kötü bir söz söylendiğini duymadım, temiz dövüşürlerdi ve dünyanın en cesur insanlarıydı. En yoğun ateş karşısında bile durmazlardı, adeta fanatik insanlardı. Onlarla ateşkeste karşılaştığımızda çok esaslı insanlar oldukları sonucuna vardık.” Er Henry Barnes
2. İngiliz ve Fransızların İstanbul’u ele geçirmek istemesi. İstanbul’a giden yol ise Çanakkale Boğazı’ndan geçmektedir. Bulgar ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi. 3. Ekonomisi kötüye giden Rusya’ya gerekli yardımı götürmek ve Anadoludaki petrol yataklarını ele geçirmek. 4. Balkan Savaşları’nda yara almış Osmanlı devletine ikinci hamleyi vurarak tamamen çökertmek. Bu sayede de Avrupa’ya açılabilme emellerini gerçekleştirmek. 5. İki Alman gemisinin Akdeniz’de İngiliz ve Fransız donanmasından kaçarak Türk bayrağı altında Rus limanlarını bombalaması. 6. Osmanlı Devleti’nin bu sebeplerden dolayı savaşa girmek zorunda kalması ve müttefiği olduğu Almanya’nın savaşı kazanacaklarına inanması.
O gün Boğaz tabyaları arasında en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan “Rumeli Mecidiyesi Bataryası” oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi iki sahil arasında gidip gelmekten çekinmemiş olan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman yine motora atlayıp Çimenlik İskelesi’nden karşı sahile hareket etti. Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkam yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip: -“ Ne var evlat ?” diye sordu. Nefer hemen yerinden fırlayıp esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu: -“ Gözlerine bir şey mi oldu oğlum?” O zaman nefer tok sesiyle “ Üzülmeyin efendim” diye cevap verdi. “Benim gözlerim göreceğini gördü.” ( Evet düşman gemilerine tam isabet kaydedilmiş ve “Ocean” destroyeri hareket edemez hale getirilmişti.) Cevat Paşa sessiz sessiz ağlıyordu.
Ç
anakkale Deniz Savaşı’nda beklemedikleri bir yenilgi alan İtilaf Devletleri yeni bir plan ile Gelibolu Yarımadası’na çıkartma kararı aldıklarında, İngilizler inanılmaz bir planı da ortaya koydu. Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, 25 Nisan 1915 tarihinde yapılan Ertuğrul Koyu Çıkarmasında “Truva Atı Efsanesi’nin” bir kez daha yaşandığını söyledi. Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, 25 Nisan 1915’te 29. İngiliz Tümen Komutanı General Hunter Weston’un, asıl çıkarma yeri olarak Ertuğrul Koyu’nu ve Tekke Koyu’nu seçtiğini ve İngilizler’in bu çıkarmayı tarihteki Truva Atı efsanesinden esinlenerek planladıklarını belirtti. Truva Atı Efsanesini anımsatan Atabay, Truvalı’ları yenemeyeceklerini anlayan Akhalı’ların, dostluğun bir nişanesi olarak hediye etmek üzere bir tahta at yaptıklarını, bu atın içine gizledikleri askerlerini kalenin içine sokarak hile ile savaşı kazanmayı başardıklarını hatırlattı. Yüzyıllar sonra Çanakkale Savaşı’nda tekrarlanacak benzer hileyi de anlatan Atabay, İngilizlerin, 25 Nisan 1915 günü ticari kömür gemisi River Clyde’ı Truva Atı gibi kullandığını belirterek, “Ertuğrul Koyu çıkartması sırasında ticari kömür gemisi River Clyde sanki iskeleye yanaşmış ve kömür getirmiş bir şilep izlenimi taşıyordu. Ancak tıpkı Truva Atı’nda olduğu gibi River Cylde’tan da askerler çıktı. Amaçları bölgeyi fethetmekti. Üstelik gemide 2 bin 800 asker vardı. İlk anda bölgedeki Türk askerlerinden 20 kat daha fazlaydı. Amaçları hızla bu askerleri karaya çıkarıp Gelibolu Yarımadası’nın en önemli bölgesini işgal etmekti” dedi. Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay, Ertuğrul Koyu Çıkartması sırasında yaşananları ise şu şekilde özetledi: “River Clyde gemisinde bulunan 3 tabur asker bir anda Ertuğrul Koyu’ndan karaya çıkarılacak, Harapkale Tepesi-Gözcübaba Tepesi arasından ilerleyerek buradaki zayıf Türk direnişini kolayca etkisiz hale getirerek Seddülbahir savunmasını daha ilk anda etkisizleştireceklerdi. Saat 06.30’da bir taraftan filikalarla askerler sevk edilirken, diğer taraftan ticari River Clyde kömür gemisiyle de kıyıya asker çıkarmak için harekete geçildi. Bu kıyı Türk askerleri tarafından iyi tutulmuştu. Kıyıda bulunan Mehmetçik, yaklaşan İngilizleri şiddetli bir ateşle karşıladı. Filikalardaki erlerin birçoğu öldü. Özel tertibatlı olan ve 7 bölük taşıyan River Clyde kömür gemisi, Seddülbahir Kalesi altına yaklaşarak burna yakın sularda kumsala oturdu. Bu sırada gün ışıyordu. River Clyde gemisi içerisinde İngilizlerin en iyi askerleri vardı. İngiliz General Başkomutan Ian Hamilton, River Clyde gemisinden karaya çıkan askerleri izliyordu. Hamilton hatıralarında bu anı, (Orada en iyi askerlerimizin Türklere üstün gelişini seyrediyoruz. Bir süre sonra, gerçek bizi şaşırttı. Gönüllüler birliği baskına uğramıştı. Dürbünlerimizle tüfek mermilerinin fırtınalı bir yağmur gibi River Clyde’ı hedef aldığını ve kıyı boyunca mevzilenmiş Türklerin, gemiye yaylım ateş açtıklarını gördük. Aynı zamanda cesur erlerden bir
kısmı, bir işkence denizi durumunu alan sulara, boyunlarına kadar gömülü, karaya ulaşmaya çalışıyorlar. Bu erler, River Clyde’ın iskele baş omuzluğuna yanaştırılmış bir dubadan denize atlıyor ve cehennemi andıran alanı kaderlerince bazen aşabiliyorlardı. Kıyıda bir metre su derinliğinde olan River Clyde erlerinin faciasına seyirci kalınamazdı. Herkes aynı karara vardı. Queen Elizabeth 6 inçlik toplarıyla ağır bir bombardımana başladı. Kumsalı yarım daire olarak çevreleyen köy ve yüksekteki düzlük toza dumana karıştı şeklinde anlatıyor. Bu sahili 26. Alayın 3. Taburuna bağlı 10. Bölük savunuyordu. 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Sabri Bey, bu bölüğü 2 takım ile takviye etti. Ertuğrul Koyu savunmasında, 26. Alay 3. Tabur 10. Bölük’te görev yapan ve 80 arkadaşıyla tarihe geçen Ezineli Yahya Çavuş bulunuyordu. Onlar hem 2 bin 800 kişilik İngiliz birliğine, hem de İngiliz donanmasının topçu atışlarına direnerek tarihe geçtiler. Bu direniş aynı zamanda Seddülbahir bölgesindeki diğer çıkartmaları olumsuz olarak etkiledi. Tarihteki Truva Atı Efsanesi’nden esinlenerek planlanan İngiliz hilesi de başarısız oldu.”
4
Arıburnu, Conkbayırı ve Anafartalar’da yaptığı başarılı savunma savaşlarıyla savaşın kaderini değiştiren komutan Kur. Alb. Mustafa Kemal Çanakkale’de Siperde (1915)
Çanakkale cephesini yöneten 5. Ordu karargah subayları: Ayaktakiler (sağdan); ikinci Ordu Kur. Bşk. Ismet (inönü) Bey, Yaver Ütğm. Asım Bey, Liman von Sanders’in yaveri süvari Bnb. Perike, 5. Ordu Kur. Bşk. Alb. Kazım Bey, 1. Ordu Kur. Bşk. Alb. Şükrü Bey, 2. Ordu Sıhhiye Bşk. Dr. Refik Münir Bey, Oturanlar (sağdan); Bahriye Nezareti Kur. Bşk. Yb. Rauf (Orbay) Bey, Güney Grubu K. Tuğg. Vehip Paşa, 5. Ordu K. Müşir (Mareşal) Liman von Sanders, Çanakkale Kor. K. Tuğg. Esat Paşa, Sıhhiye Dairesi Bşk. Tuğg. Dr. Süleyman Numan Paşa, istanbul Merkez K. Tuğg. Cevat Paşa
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
Çanakkale’de savaşan komutanlardan bir grup:Önde oturanlar (sağdan); Hulusi ve Nazmi Beyler, Ayaktakiler (sağdan); 3. Kor. K. Esat (Bülkat) Paşa, Anafartalar Grubu K. Kur. Alb. M. Kemal Bey, Rüştü Bey. Arkadakiler (sağdan); Güney Bölge K.lığı danışmanı Kur. Alb. Kannengiesser Bey, soldan bozyakalı Wilmer Bey, daha geride Kor. Kur. Bşk. Yb. Fahrettin (Org. Altay) Bey, kalpaklı şahıs Kur. Kemal (ohri) Bey, yüzünün yarısı görünen Grup. Kur. Bşk. Izzettin (Org. Çalışlar) Bey.
Çanakkale’deki Türk birliklerinden 3. Kolordu ve Kuzey Grubunun komutanı Tuğg. Esat (Bülkat) Paşa Gelibolu Yarımadası’ndaki karargahında (1915)
Alman ve Türk Paşalar Gelibolu Yarımadası’ndaki tabyaları denetliyor (1915)
Deniz savaşlarının komutanları General Hamilton ve Amiral De Robeck
General Hamilton (ing.) ve General Gouraund (Fr.) durum değerlendirmesi yaparlarken (1915). Fransız general ülkesine Çanakkale’de bir kolunu kaybederek dönecektir.
14 Ekim 1915 günü Mustafa Kemal’in milletvekillerine savaş alanında bilgi verdiği geziden bir başka görünüş
18 Mart 1915 Çanakkale deniz savaşlarında 215 okkalık (275 kg) top mermisini sırtında taşıyan er EdremitHavranlı Mehmet oğlu Seyit
Başkomutan Vekili Enver Paşa komutanlarla Çanakkale’de denetlemede (1914 sonraları)
Kaiser Wilhelm II’nin Sultan Reşad’ı ziyareti. Kaiser’in solundaki Enver Paşa.
Anafartalar Grup Komutanı M. Kemal muharebe arkadaşlarıyla (1915). Soldan; Kur. Bşk. Yb. izzettin (Org. Çalışlar), arkasında Kur. Yzb. Tevfik (Kur. Alb. Bıyıklıoğlu), Grup K. Kur. Alb. M. Kemal, Dr. Hüseyin, Süvari Yzb. Pertev, Kur. Yb. Neşet (Bora), Süvari Ütğm. Saim (Korg. Önhon), Yzb. Hamit, Ütğm. Zeki (Org. Doğan)
29 Nisan 1915’te Anzak’ları takviye için W kumsalına çıkarma yapan ingiliz birlikleri.
ingiliz zırhlısı ateş halinde
Majestik zırhlısı batarken (27 mayıs 1915)
Çanakkale Şehitler Abidesi
Swiftsure, Helles Burnu mevzilerini bombalarken
önlerinden
Türk
“Nile” gemisi ile çıkarma sahasına getirilen ingiliz askerleri
5
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
İzmir Urla’ya bağlı Menteş’teki bir askerî tesiste rastlantı sonucu ortaya çıkartılan topla Seyit Onbaşı’nın attığı mermi, İngiliz Ocean Savaş Gemisi’ni batırıp savaşın yönünü değiştirmişti. Yaklaşık 25 Haziran 2006’da İzmir Menteş’teki bir askerî tesiste yapılan çalışmalar sırasında, attığı mermiyle tarihin akışını değiştiren top rastlantı sonucu ortaya çıkarıldı. Topun, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Çanakkale’ye taşınacağı öğrenildi. Savunma Bakanlığı, topun Rumeli Mecidiye Tabyası’ndaki tarihî yerine taşınmasına izin verdi. Tarihî topun, Çanakkale’den UrlaMenteş’e nasıl ve niçin gittiği ise bilinmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün konuya ilişkin verdiği bilgiye göre, Menteş’teki Kara Harp Okulu Atış ve Tatbikat Bölge Birlik Komutanlığı’nda bulunan tarihî topun, Seyit Onbaşı’nın kullandığı top veya onun eşi olduğunun kesin olmadığı, ancak topun ve iki adet boş merminin
Çanakkale’ye taşınacağı ifade edildi. Yeniden bronzdan yapılan Seyit Onbaşı’nın heykeliyle top, Seyit Onbaşı’nın atışıyla savaşın seyrinin değiştiği 18 Mart 1915’in yıldönümü olan 18 Mart 2007’ye kadar Mecidiye Tabyası’na yerleştirilerek sergilenecek. Dünya tarihinin seyrini değiştirdi Destansı kahramanlığıyla dünya tarihinin akışını değiştiren Seyit Onbaşı, 1889’da Balıkesir Havran ilçesi Çamlık köyünde doğdu. Pehlivan yapılı olduğu için Koca Seyit diye anıldı. 1909-1918 yılları arasında 9 yıl askerlik yaptı, cephelerde savaştı. 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Savaşı’nda sırtına alarak attığı top mermisi, İstanbul’a kadar gelen işgalci İngilizlerin en büyük gemisini batırdı. İşgal donanmaları geri dönmek zorunda kaldı. Devlet yardımını kabul etmeyen Seyit Onbaşı, 1939’da yoksulluk içinde zatürreden öldü.
i d i h a Ş ı l n a Zaferin C
rdüğünü ve o yılları 1. Dünya Savaşı’nı gö iz, Ed yiş Ta an lun bu ı, o tane torunun torunu ları cepheye taşıdığın 7 çocuk, 21 torun, 3 ından mermi ve silah lar po de t ma him mü , Kırıkkale Yahşihan yaşadığını belirterek lattı. ” lakabını aldığını an günlerde “Çılgın Tayiş ıkları zaferleri ne, “Bu millet kazand Ni yiş Ta an lat an i ı çektiğin olduğunu öğretti” rk milletinin çok sıkınt lik ve beraberliğin ne bir a Savaş döneminde Tü ay ny dü ti lle mi ı ve Türk atürk bu millete inand kolay kazanmadı. At i diye konuştu. imdi sıkıntı çektiklerin belirten Tayiş Ediz, “Ş ni iği ed km çe nin se kim rk’ün çektiği sıkıntıyı şı’nda gördü; ancak Mustafa Kemal Atatü uğunu 1. Dünya Sava old ne n ını ınt sık ti mille k bu ülkeyi düşmana lüyorum çünkü Türk söyleyenlere ben gü Türklüğüne güvenere ve ına an im di, me dilen seye boyun eğmedi, buna rağmen hiç kim ndu.” dedi. karşı amansızca savu vatanı ılar çektik. Atatürk bu ınt sık ne r zle Bi ki. ü nçlik ne görd ı. lık gördük. Şimdiki ge rek savaşları kazand Tayiş Nine, “7 sene kıt bir at ile köy köy geze a ınd alt rk atü At . ptı kla bitmez” için elinden geleni ya gördüklerim anlatma ve ım lar bizlere kazandırmak dık şa ya çıkmalı. Benim ıza Atatürk gibi sahip Yeni nesil, topraklarım şeklinde konuştu. hmet ile m (65) ve damadı Me lsü Gü zı Kı iş. etm yb yıl önce ka k ayrımı Tayiş Nine eşini otuz ra gitmediğini, yeme kto do Tarihi ulu çınar olan hiç a nc yu bo tı Nine, haya raber yaşayan Tayiş tı. müstakil bir evde be rini tercih ettiğini anlat şu ve sebze yemekle tur , ez km pe rt, ğu yo k yapmamakla birlikte arete gelenlerden ço ediğini, kendisini ziy nm irle sin hiç ne Ni Tayiş çok sevdiğini belirten Hayatı ve yaşamayı de etti. memnun olduğunu ifa
....Düşman askeri öylesine korkmuştu ki, Ertuğrul Koyu’na (V Kumsalı) girmiş olan büyük nakliye gemisinden inmeyi reddettiler. Komutanlar ve subaylar kılıçlarını çekmişlerdi ve adamları merdivenlerden aşağı gönderiyorlardı. Ama hiçbiri Türk kurşunlarından kaçamıyordu. (Binbaşı Mahmut Sabri) ... Gözlerimizin önündeki manzarayı anlatmak olanaksızdı. Filikalar şimdi hemen hemen birbirlerine yanaşmış olarak kıyıya kadar uzanıyordu ve içleri parçalanmış cesetlerle doluydu. Sonuncu filika ile kıyı arasında cesetlerden bir iskele vardı. Ölülere basmadan kıyıya çıkmak mümkün değildi ve koyun suları kandan kıpkırmızı kesilmişti. (Teğmen R. B. Gillet) ... Mevzilerimize yaklaşan Türk saflarını görebiliyorduk. Olağanüstü bir cesaretle çarpışıyorlardı ve ateşimiz karşısında yıkılan bir safın yerini alan bir diğeri bize karşı yürüyor, sağ kalanlar korunmalı bir yerde toplanıp tekrar üzerimize geliyorlardı. (Yüzbaşı Robert Whigham) ... Siperde mümkün olduğu kadar siper duvarının yakınına ve dibe yüzüstü yatardın. Toprak sallanır ve havan mermileri miyavlayan kediler gibi bir ses çıkararak üstünden geçerdi. Patlamayı duyduğun sürece iyiydi. Patlamayı duymadıysan öldün demekti! (Er Harry Baker) ... Havada korkunç bir koku vardı, benden önce oraya gitmiş birine “Bu koku da ne” diye sordum. “Siperimizin önünde yatan ölüler,” dedi. “Bizim önümüzde Hant ve Worcester’lardan 700, sağda da Anson Taburu’ndan 800 kişi yatıyor.” Orası iki mil ötedeydi ve koku bizim bulunduğumuz yere kadar geliyordu. Bu ölüm kokusunu içinden çıkartıp atamazsın. Onu hala hissederim.” (Er Harry Baker) Çankkale Savaşı Anıları ... En büyük bela sineklerdi. Milyonlarca sinek vardı. Siperin bir yanı kara bir kütleyle kaplıydı. Açtığın her şey, örneğin bir teneke et, bir anda sineklerle örtülürdü. Bir kutu reçel bulacak kadar talihliysen açtığında önce sinekler dalardı içine. Sinekler ağzının çevresinde, yaralarının, çıbanlarının üzerindeydi. Vücudunun bir yerini açtığında hemen sineklerle kaplanırdı. Bu gerçek bir lanetti. (Er Harold Broughton)
“Reşit Paşa vapuruna bir gün Bekir Çavuş isminde bir ağır yaralı getirdik. Onu cephenin ön saflarında bulmuştuk. Bir ayağı kangren olmuştu. Hemen Reşit Paşa vapurunda ameliyat masasına yatırdık. Ayağını kestik. Bir tek ayağı ile kalmıştı ama vaziyeti çok tehlikeli idi. Kangren çok ilerlemişti. Aynı zamanda pek fazla kan kaybetmişti. Adeta ölmesini bekliyorduk. O gece sabaha karşı kamaramın kapısı hızlı hızlı vuruldu. Kalktım dışarıda bir ses: Çanakkale Menzil Hastanesi’ndeki Türk yaralıları… - Başhemşire… Başhemşire… diye bağırıyordu… Hemen giyinip fırladım, genç bir Alman hastabakıcısı: - Hani ayağını kestiğimiz yaralı yok mu? Bekir Çavuş mu? - Evet, ne oldu peki? - Kendisine bir hal geldi hemşire, tek bacağıyla ayağa kalktı. Odanın içinde dolaşmak istiyor. Hemen koştum. Bekir Çavuş yaralarından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı. Yanına koştum. Bileğinden tuttum, müthiş ateşi vardı. - Aman Bekir Çavuş dedim. Ne yapıyorsun? Bu hal ile ayağa kalkılır mı? Bekir Çavuş kendini kaybetmiş bir halde idi. - Aman dedi. Ne diyorsun? Emir geldi, emri yerine getirmek lazım! Tabi kalkacağım. Ve sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımız arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı. Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanın emrini, kendisine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşünmüyordu. Son dakikasında bile ne annesini ne sevdiğini düşünüyordu. Kansız beyaz dudaklarından çıkan en son cümle: - Emri yapamadım, oldu. Fakat ben ona kani idim ki Bekir Çavuş vazifesini son derece yapmıştı.” İlk Türk Hemşiresi: SAFİYE HÜSEYİN (ELBİ)
Çanakkale Savaşı Anıları ... Ateşe başladıklarında ödüm patladı. Şarapnel dolu gibi yağıyordu. Hemen cepheye gitmemiz gerekiyordu ve orada kurşunlar gerçekten uçuşmaya başladı. Korkmadığını söyleyen yalancıdır! George Washington başının üstünden uçuşan kurşun vızıltısından hoşlandığını söylemişti -ama o benim savaşımda değildi! (Deniz eri Joe Murray) ... Köy korkunç bir tuzaktı. Her ev ve her köşebaşı keskin nişancılarla doluydu ve sokakta bir görünmek kafana kurşun yemek için yeterliydi...O köyde çok asker ve subay kaybettik. Düşman hiç görünmüyordu, görünen tek şey sadece bizimkilerin orada burada yere devrilmeleriydi. Bir evde keskin nişancı ararken tabancamla bir Türk öldürdüm ama bu arada az daha, önce ben ölüyordum. (Teğmen Guy Nightingale) ... Aramızda ve askerlerimiz içinde Balkan utancının tekrarını yaşamaktansa ölmeyi tercih etmeyecek tek kişi olduğuna inanmıyorum. Eğer böyleleri varsa onları bir an önce biz kendi ellerimizle kurşuna dizelim (Mustafa Kemal) ... Türklerin içinde iriyarı biri vardı, neredeyse iki metrenin üstünde olmalıydı. Bizimki de en az onun kadar iriydi. Sanırım prestij için iri adamlarını seçmişlerdi. İkisinde de beyaz bayraklar vardı ve ortada duruyorlardı... Ben ölüleri gömenlerden biri değildim ama siperin kenarında oturdum ve bir süre sonra yanlarına gidip Türk’e sığır kavurması ikram ettim. Gülemsedi, çok sevinmiş göründü ve o da bana ipe dizilmiş incir verdi. Jacko adını verdiğimiz Türk askerlerinden ben de bizimkilerin hepsi de pek hoşlanmıştı. Onun için kötü bir söz söylendiğini duymadım, temiz dövüşürlerdi ve dünyanın en cesur insanlarıydı. En yoğun ateş karşısında bile durmazlardı, adeta fanatik insanlardı. Onlarla ateşkeste karşılaştığımızda çok esaslı insanlar oldukları sonucuna vardık. (Er Henry Barnes) Türk subayları siperlerimize girip “Bay Falanca burada mı?” diye sorarlar, subay karşılarına gelince de onu öldürüp kendi siperlerine koşar giderlerdi. (Er George Peake)
6
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
Bedeli 100 Lira Askerlik vazifesi yaparken vatan uğrunda şehadet mertebesine ermek veya gazi olmak her Türk için tabii bir şeydir. Ancak bu 45 şehit ve 150 gazinin durumu başkadır. Zira bunların istisnasız hepsi( 1909 ve 1914 Askeri Mükellefiyet Kanunu gereğince) askerlik vazifesinden ya muaf ya da maksureli( tecilli) tutulmuş gençlerdir. Bu iki kanun sultani mektepleri talebe ve mezunları askerlik vazifesinden “ maksureli” ettiği gibi , Balkan Harbi sırasında mer’i olan 1909 kanunu da üstelik bütün İstanbul halkını askerlik vazifesinden azade kılmaktadır. Bu şehit ve gazilerin hepsi 17-22 yaşındayken ve bir kısmı henüz mektebin lise ve orta kısmında, bir kısmıysa mezun ve İstanbul Darülfünun’u veya Avrupa üniversitelerinde tahsildeyken, birbirleriyle yarış edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar ve gönüllü olarak askere yazılmışlardı. Hatta içlerinden Irak Cephesi’nde şehit düşen 646 Celal İbrahim seferberliğin ilanıyla beraber geceden gidip askerlik şubesinin kapısında sabahlamış ve “ 1 Numaralı Gönüllü” yazılmak şerefini elde emiştir. Galatasaraylıların bu şüheda menkıbeleri arasında dünyada eşi bulunamayan bir tanesini ( Mehmet Muzaffer’in Destanı’nı ) Gazeteci Ziyad Ebuzziya şöyle dile getiriyor: **** Üç aylık bir talimden sonra Mehmet Muzaffer “zabit namzedi” olarak Çanakkale’de idi. ( Mart 1916) müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’ de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüz elli bin zayiattan sonra Boğaz ’ı aşamayacaklarını anlamışlar , 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi. Galatasaray Lisesi öğrencisi iken gönüllü Çanakkale cephesine giden zabit (subay) adayı Mehmet Muzaffer Bey’in alayının otomobillerine lastik satın almak için bir gecede (1916 yılı baharı) yaptığı sahte 100 liranın ön yüzü. Paranın altında “bedeli Çanakkale’de altın olarak ödenecektir” yazılıdır. Teğmenliğe yükselen bu vatanseverimiz, 1917 yılında Gazze’de şehit düşmüştür. Sahte 100 Lira Muzaffer Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman İmroz ve Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan ’ın da Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar “ hiç mesabesindeydi.” Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar. Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alay ’ın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer birtakım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübayalar için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunları kaybedilecek vakit vardı. Her şey “itimat” ile yürürdü. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli İstanbul çocuğu olduğundan karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. İcabeden paranın kendisine itası içinde Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne
hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler. O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı,uğraştı,nihayet Karaköy’ de bir Yahudi de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti , ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı. Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı bir Kaymakam Yarbay ’ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. Karşısında hazırol da duran ihtiyat zabitine baktı. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ,”Ne alınacak” dedi. “ Oto kamyon lastiği” cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı : “ Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git ,insanı günaha sokma para mara yok!... Muzaffer selamı çaktı dışarı çıktı. Harbiye Nezareti’nin ( bugünkü hukuk fakültesi binası) bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere Alay ’ın ihtiyacı vardı. Elindeki( Almanların verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi ,bir çaresini bulmak lazımdı... Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu. Doğru tüccar Yahudi’ nin yanına gitti: “ Paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek,ezandan sonra gelip malları alamam . gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale’ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin...” Tüccar “peki” dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti. “Altın para vermiyorlar, kağıt para verecekler” Yahudi yine “peki” dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığı’ndan sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalık aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime ( yüz liralık kağıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci ’ye yollandı. Malzeme şat’a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu. Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar zira elindeki para sahte idi. Muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arsında bir de şu ibare bulunuyordu: “ Bedeli Dersaadet’te altın olarak tesviye olunacaktır.”Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı: “ Bedeli Çanakkale ‘de altın olarak tesviye olunacaktır.” Onun burada altın dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi. Sahte paraya gelince... Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün İstanbul’da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi ’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.
Dr. Charles RYAN’ın Çanakkale Anıları! Eski bir ordu mensubu olan Baha Vefa Karatay, Türkiye’nin ilk Avustralya Büyükelçisi olarak atanır (1967-68/D.A.) Cumhuriyetimizin kuruluşunun üzerinden yarım yüzyıl kadar bir zaman geçmiştir... Sidney’deki ilk gününde yaşadığı bir olay Atatürk hakkında duyduğum en güzel ama az bilinen hikayelerden biridir. Büyükelçimizin henüz birinci günüdür Sidney’de. Ankara’ya postalamak istediği kartlar için pul alması gerekir. Bir dükkana girer... Dükkanın sahibi zarfın üzerinde ANKARA ismini görünce mırıldanır bir tonla “hmmm Ankara...Ankara ...” diye tekrar eder ve Elçimize sorar “ Neredeydi bu şehir?”. Aldığı cevaptan sonra : “ anladım, yani Gelibolu’nun bulunduğu memleket.” Ve devam eder: “ Dayım Gelibolu’ya katılmış bir Anzak’tı. Yaralı olarak dönmüştü. Türk Askeri’nin kahramanlığını ve dürüstlüğünü överdi.”. Bir süre dayısının anılarını anlattıktan sonra sorar:” O savaşta sizin “Kemal” adında genç bir komutanınız varmış, dayım ondan büyük hayranlıkla bahsederdi, sonra ne oldu ona?”. Dükkan sahibi aldığı cevap karşısında şunları söyler: “ Hiç şaşırmadım! Dayım onun büyük işler yapabilecek biri olduğunu söylerdi...” Evet hikaye böyle işte... İlerleyen günlerde Büyükelçimiz Avustralya Genel Valisi Lord Casey (İngiltere Kraliçesi’nin Avustralya valisi ) ve eşi Leydi Casey’in de olduğu bir akşam yemeğine katılır. Lord Casey Büyükelçimizi salonda sakin bir yere alır ve bu yazıya konu olan Charles Ryan’ın Çanakkale Savaşlarındaki gerçek hikayesini anlatır. Büyükelçimiz hikayeyi ilk kez duymaktadır... O dönem Lord Casey 1. Avustralya Tümen Komutanı’nın emir subaylığını yapmaktadır. Savaş başlamadan bir gün önce, akşam gemide subaylara yemekli davet verilir. Davetliler arasında tümen baştabibi Doktor Charles Ryan’ın göğsünde büyük bir Osmanlı Madalyası görenler hayretler içinde kalırlar. Bir gün sonra savaşacakları, düşmanları olan bir devletin madalyasını göğsünde taşımakta neyin nesidir ?!! Doktor Charles Ryan gayet sakin ve kararlı bir tutum içinde tepkileri şöyle yanıtlar: “Ben bu madalyayı, o ünlü Plevne savunmasında, Osman Paşa’nın emrinde ve kahraman Türk askeriyle omuz omuza savaşarak kazandım. Aradan geçen kırk yıla yakın bir zamanda bugün onlara karşı savaşmaya gidiyorsam, bu Plevne’de silah arkadaşlığı yapmaktan daima onur duyduğum Türklere karşı bir düşmanlık nedeni ile değil, sadece asker olarak aldığım emrin gereğini yerine getirmek içindir !” ... Lord Casey’in anlatımı bitince eşi Leydi Casey gözleri dolu dolu bir şekilde büyükelçimize döner ve şöyle der: “Sayın Büyükelçi, biliyor musunuz, o Doktor Charles Ryan benim babamdır !”... Konuşulacak çok şey vardır, sohbet saatlerce sürer... Charles Ryan’ın Çanakkale cephesinde yaşadığı bir başka olay ise şöyle... Çanakkale savaşlarının en kanlı günlerinin yaşandığı bir dönemde karşılıklı olarak cesetlerin toplanması için kısa süreliğine ateşkes ilan edilir. Aşırı sıcak havada cesetler çok daha hızlı çürümektedir ve koku dayanılmaz hale gelmiştir. Anzaklar adına savaş alanına giden subaylardan biri de Doktor Ryan’dır. Görevini yapmaktayken kendisi gibi görevli olan Türk subayları onun göğsündeki Osmanlı nişanını görür ve şaşkınlıkla yanına gidip hikayesini sorarlar. Türk siperlerine davet edilen Charles Ryan bir süre subaylarımızla sohbet edip Plevne anılarını anlatır. Kendisine ikramlarda bulunulur. Duygulu anlar yaşanır ve sıcak bir vedalaşmanın ardından
herkes görevinin başına, kendi savaş cephesine döner.Savaş sürmektedir. Charles Ryan bütün tepkilere rağmen savaş sonuna kadar madalyasını göğsünden çıkarmayacaktır. Şimdi biraz da Charles Ryan’ın bu madalyayı aldığı süreçten, onun kısa bazı anılarından ve Türkler hakkındaki düşüncelerinden bahsetmek istiyorum. 1870’li yıllarda İngiltere’de tıp eğitimini tamamlayan genç Charles Ryan, iş bulmak için gittiği İtalya’da Osmanlı Ordusu’nun yabancı uyruklu doktor aradığını öğrenmiştir. Kısa zamanda işlemlerini tamamlar ve Tuna Nehri yoluyla İstanbul’a ulaşır. Savaşta adeta bir Türk subayı gibi hareket etmiş ve bu Osman Paşa’nın da dikkatini çekmiştir. Ateş hatlarında bile korkusuzca aktif olarak bulunur. Zaferle sonuçlanan savaşın sonunda madalyayı hak etmiştir. Hayatının geri kalanında Türk dostu olarak kalır ve anlattığı anılar nedeniyle dostları ona “ Plevne Ryan” diye hitap eder. Doktor Ryan’ın kaybolmasına, unutulup gitmesine gönlü razı olmadığı ve bu nedenle kaleme aldığı anı kitabından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum. “ Türk askerlerinin sabır ve tahammülüne, yiğitliğine, vatanseverliğine yakından tanık ve hayran olmadıkça, benim çektiklerime hiç kimse dayanamazdı...””Türkiye üzerine çöreklenmiş olan kara bulutlar arasında hala parlamakta olan yıldızları seçmekteyim. Çünkü silah arkadaşlığı yaptığım bu insanların sahip bulundukları yüksek şeref ve namus duygularıyla, eşsiz yiğitlik ve sadakatleriyle, üstün vatanseverlikleriyle gönlümde gururla muhafaza ettiğim üstün hasletlerine güvenim sonsuzdur.”” Hiçbir uyuşturucu kullanmadan ameliyatını yapmak zorunda kaldığım bir Türk askeri, ben kesik bacağının derilerini sökerken, o bir taraftan , yaralıların isimlerini, birliklerini yazmak üzere gelen yüzbaşının sorularına matanetle cevap vermekteydi. Bir süre sonra bu askerin Rus süngülerinin üzerine nasıl yiğitçe atıldığına da şahitlik etmiştim.” Bütün doktorluk hayatım boyunca en büyük acılara tahammül bakımından Türk askeri ile kıyaslanabilecek insanlara rastlamadığım gibi, korkunç ağır yaralardan onlar kadar olağanüstü hızla iyileşip, kurtulanları da görmedim.” Charles Ryan daha sonra Erzurum’da görevlendirilir. O dönemde ortaya atılmaya başlanan sözde soykırım haberlerine verdiği sert tepki de kitabında anlatılmaktadır. Doktor Charles Ryan 1926 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. Osmaniye ve Mecidiye nişanları sahibi olan Ryan’ın hikayesi ne yazık ki günümüzde, Stephan Spielberg ‘in “ Er Ryan’ı kurtarmak” filmindeki Ryan kadar bile bilinmiyor. Onun anılarının yer aldığı kitabın çok kısa özeti Büyükelçimizin “ Mehmetçik ve Anzaklar” kitabında anlatılıyor. Basım tarihi 1987. Bu kitap dışında Dr. Ryan’ın hikayesinin anlatıldığı hiçbir kitap duymadım. Babamın kütüphanesinde bulunan bu değerli eseri okuduğumda en çok etkilendiğim hikayelerden biriydi Dr Ryan’ın hikayesi.Neyse ki 2005 yılında İş Bankası bu çok önemli eseri dilimize bütün olarak çevirdi ve “ Plevne’de bir Avustralyalı” adıyla yayınladı. Gururla, acıyla, gözyaşlarıyla ve ibretle okuyacağınız bir kitap diye düşünüyorum. Bu ilginç insanın hikayesinin yaygınlaşması, daha çok bilinmesi için bir şeyler yapmak istedim ve bu yazıyı kaleme aldım. Son centilmenler savaşı olarak da bilinen Çanakkale Savaşları’ndan Anzaklar ve Türkler adına mutlaka bilinmesi gereken bir hikaye onunki... Savaşta insanlık namına onurlu bir duruş sergileyen Charles Ryan’ın belki küçük bir heykeli de dikilir birgün onca hizmet ettiği bu aziz topraklarda. Işıklar içinde uyusun.
Avustralyalı The Age gazetesi, 3 ANZAC askerinin 94 yıl önce çektikleri ve bugüne kadar saklı kalmış 41 fotoğrafı yayınladı.Bu fotoğraflardan Bazıları
7
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULÜBÜ
ÇANAKKALE SAVAŞINI KONU ALAN FilMLER
TAŞ MEKTEP
ÇANAKKALE 1915
Yönetmen: Altan Dönmez
• Vizyon Tarihi: 18 Ekim 2012 (2s 8dk)
• Vizyon Tarihi: 15 Mart 2013 (2s 0dk)
Oyuncular:Orhan Kılıç, Ayça Varlıer, Feride Çetin, Can Kolukısa, Atsız Karaduman
• Yönetmen: Yeşim Sezgin
• Yönetmen: Kemal Uzun, Serdar Akar
Tür: Drama
• Oyuncular: Şevket Çoruh, Barış Çakmak, İlker Kızmaz
• Oyuncular: Gürkan Uygun, Umut Kurt, Berrak Tüzünataç
Yapım Yılı: 2013
• Tür: Tarihi , Savaş filmi
Vizyon Tarihi: 15 Şubat 2013 Cuma
• Ülke: Türkiye
Senaryo: Hazan Toma
Özet & detaylar
Yapım Ülkesi: Türkiye
Rus Harbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen ağır yenilgilerle 20. yüzyılın başları Osmanlı Devleti için çok büyük maddi ve manevi kayıplarla gelir. Rumeli toprakları kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı tebaası Anadolu’ya göç etmeye başlamış, Osmanlı orduda büyük kayıplar yaşamıştır. 1914’te 1.Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve Osmanlı’nın İttifak Devletleri ile yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu’da eli silah tutan tüm genç erkekler için seferberlik emri çıkar.
Orijinal Dil: Türkçe Filmin Özeti Henüz genç bir öğrenci olan Mehmet ve okul arkadaşları, düşman işgali altına giren Anadolu’nun hali için derinden üzülmekte, dahası oturup bekledikçe düşmana karşı bileylenmektedirler. Eskişehir’in kentinin düştüğü ve ordunun geri çekilmekte olduğu haberi hepsini daha da endişelendirir. Vatanı savunmak için harekete geçmeye kararlıdırlar. Onlar cepheye gidip düşmanla çarpışmak isterken, Güzide Öğretmen ise öğrencilerinin savaşa bifiil katılamayacak kadar küçük yaşta olduklarında ısrar eder. Tevfik yüzbaşı ve Abbas Emmi ise öğrencileri vatan aşkıyla dolu bu karardan döndüremeyeceklerinin farkındadırlar. Dahası bu topraklar üzerinde yaşayan Ermeni ve Rumlar, devletlerin kanlı politikasını bir kenara bırakarak aynı vatanı koruyacakalardır... Mehmet’in Rum kızı Mina’ya olan büyük aşkını ne bu savaş engelleyebilir ne de Tevfik yüzbaşı ile Güzide’nin yüreğine düşen sevdaya kanlı savaş engellenebilir.
Kayseri Lisesi’nin son sınıfındaki 63 öğrenci 1920-1921 yıllarındaki öğretim döneminde okullarını terk ederler. Tek amaçları Sakarya Meydan Savaşı’na katılıp orduya destek olmaktır. Bu 63 genç nefes, Kurtuluş Savaşı’nın en çetin çatışmalarının yaşandığı günlerde vatanları uğruna şehit olurlar ve Kayseri Lisesi o yıl mezun veremez. Tıpkı memleketin pek çok yerindeki lise gibi.. Dramatik bir savaş filmi olan yapımın yönetmenliğini Altan Dönmez üstlenirken, senaryo ise Hazan Toma’ya ait...
Şimdiye kadar ağır yenilgiler alan Osmanlı vatan bellediği toprakları korumak için var gücüyle yeniden birlik olur. Osmanlının eğitim, görmüş genç ve yetenekli beyinleri de gönüllü olarak askere yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler arasındadır. Kısa süre içerisinde Maydos (Eceabat)’a tayin edilirler ve Conk Bayırı’nda İngiliz kuvvetlerine karşı tarihin daha önce yazmadığı bir inanç ve cesaretle savaşırlar. Mustafa Kemal’in komutanısına atandığı yeni kurulan 19. Tümen’e katılırlar. Öte yandan Çanakkale Boğazı’nın savunmasından sorumlu Cevat Paşa da bir yandan destek beklemekte diğer yandan mayın hatları için hesap yapmaktadır. İngilizler ve Fransızlar 18 Mart 1915 günü müthiş bir askeri kuvvetle boğaza giriş yaparlar; fakat vatan toprağı olan Çanakkale Boğazı’nı geçmek sandıkları kadar kolay olmayacaktır. Defalarca denizden ve karadan saldırırlar ama karşılarında üstün cesaretleriyle Veli’yi, Mehmet Ali’yi, Bigalı Mehmet Çavuş’u, Nusrat Mayın Gemisi’ini, Seyit Onbaşı’yı, Hilmi Şanlıtop’u, Hüseyin Avni Bey’i, Boyabatlı Mustafa’yı,Yüzbaşı Faik’i, Şefik Bey’i ve Mustafa Kemal Paşa’yı bulurlar..
Kazandığımız an bu andır. (Atatürk’ün Çanakkale Savaşı anıları içerisinden önemli bir savaş taktiği anısı)
- Efendim düşman! dediler.
Albay Mustafa Kemal anlatıyor:
- İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
“…Düşmanın karaya çıkmış piyadesinin henüz oradan uzak olduğunu anladım. Efrat (erat) o müşkül araziyi bilâ tevakkuf kat’etmek (hiç durmadan geçmek) yüzünden yorulmuş ve yürüyüş umku (derinliği) pek ziyade derinleşmişti. Alay ve batarya kumandanına efradı tamamen toplayıp küçük bir istirahat vermelerini söyledim. Denizden mestur (örtülü) olarak on dakika kadar tevakkuf edecekler, sonra beni takip edeceklerdi. Ben de, orada bir Aptalgeçidi vardır, o Aptalgeçidi’nden Conkbayırı’na gidecektim. Yanımda yaverim, emir zabitim ve sertabip ile oralarda tekrar bulduğumuz fırka cebel topçu tabur kumandanı olduğu halde evvelâ atlı olarak yürümeye teşebbüs ettik, fakat arazi müsait değildi. Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı’na vardık. Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enteresan bir sahnedir. Ve vakanın en mühim ânı bence budur. Bu esnada Conkbayırı’nın cenubundaki (güneyindeki) 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren (gözetleme ve korunması göreviyle) orada bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın önüne çıkarak: - Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
- Nerede? Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve kemal-i serbesti ile (tamamen serbest olarak) ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye... Düşman da bu tepeye gelmiş... Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena vaziyette duçar olacaktı (düşecekti). O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye (mantıki durum tartışması) midir, yoksa şevki tabiî (içgüdü) ile midir, bilmiyorum; kaçan efrada: - Düşmandan kaçılmaz, dedim. - Cephanemiz kalmadı, dediler. - Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım, yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir zabitini geriye saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır.” Albay Mustafa Kemal
ÇANAKKALE ÇOCUKLARI
ÇANAKKALE YOLUN SONU
• Tür: Dram , Savaş filmi • Ülke:Türkiye Özet & detaylar
Vizyon Tarihi: 28 Eylül 2012 • Yönetmen:Sinan Çetin • Oyuncular:Haluk Bilginer, Rebekka Haas, Oktay Kaynarca • Tür:Savaş filmi , Dram
Takvimler Nisan 1915’i gösterdiğinde I. Dünya Savaşı’nın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale’de işgalci güçler aylardır sürdürdükleri kuşatmadan aylardır hiçbir şey elde edememiş haldedirler. Anzak güçleri daha sonra kendi isimleriyle anılacak olan Anzak Koyu’nda mağlup edilmişlerdir. …
Özet & detaylar
İçinde isimsiz kahramanlar Muhsin ve Hasan kardeşlerin de yer aldığı Hilal-i Ahmer cemiyetine mensup destek birliği zorlu bir yol sonrası cepheye ulaşır. Ne var ki siperlere girdikleri anda savaşın tahmin edemedikleri sert ve acımasız yüzüyle karşılaşırlar. Muhsin oldukça keskin bir nişancıdır ama her gün ölümle buruna burunadırlar. Yüzbaşı İbrahim Adil, Muhsin’i keskin nişancı olarak görevlendirmiştir ve yüzbaşıdan istediği tek şey kardeşi Hasan’ın cephe gerisinde görevlendirilmesidir. Muhsin bir başka keskin nişancı olan Şeref ile beraber en ön saflardaki düşman askerlerini avlarken keskin hüneri ve Ancak’ları tek tek indirmesi de tüm koya adının duyulmasına neden olacaktır. Fakat Anzak kuvvetlerinin başındaki İngiliz Binbaşı Steward’ın bu namlı Türk askerine karşı manevrası da gecikmeyecektir...
çocuk dünyaya getirmiştir. Babaları Kasım Bey, Osman’ı
Çalışmaları uzun süredir devam eden Çanakkale Savaşı’nı konu alan filmin genel direktörlüğünü Serdar Akar üstleniyor. Çanakkale Savaşı’nda yaşananları merkezine alacak film, isimsiz kahramanlar üzerinden Çanakkale cephesini orada yaşananları, kısaca bu dramatik öyküyü yeni bir bakış açısıyla beyazperdeye taşıyor
Avustralya asıllı İngiliz vatandaşı olan Kathrine 1. Dünya Savaşı’nın alevlendiği yıllarda İttihat ve Terakki örgütünün öne çıkan adamlarından olan Kasım Bey ile evlidir. Bu evlilikten de Osman ve James isimli iki erkek madenleri tanımaya, James’i ise eğitim için İngiltere’ye yollamıştır. Fakat Kathrine çocuklarından ayrıldıktan sonra rahat uyku uyuyamaz ve karabasanlar görmeye başlar. Özellikle iki kardeşin karşılıklı savaştığını ve birbirini öldürdüğünü görür her seferinde. Kasım içinse vatan ve millet sevgisi her şeyin üstündedir. Kathrine, kocasının karşı çıkışlarına rağmen Çanakkale’de savaşın devam ettiği cephenin yolunu tutar... Çanakkale Savaşı’nda yaşanan trajediye yeni bir açıdan bakan Sinan Çetin bu filmde karşılıklı iki tarafın bakış açısını gözler önüne seriyor. Sinan Çetin imzalı yapımda Haluk Bilginer, Oktay Kaynarca, Wilma Elles, Cemo Çetin, Yavuz Bingöl gibi tanınmış isimler rol alıyor. İki farklı cephede savaşan iki askerin ve bir annenin zamana karşı verdiği bu ölüm kalım savaşını, bu savaşın en karanlık anlarında duygusal ve yürek sızlatan bir öykülerini perdeye aktarmış film.
Kendi Cenaze Namazını Kılan Askerler Babamın dostlarındandı dimdik yürürdü.Hani Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya, öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. “Oğul” diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle otururdu. Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları anlatırdı. Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış, Sakarya, Dumlupınar’da savaşmış. Ancak İzmir’in kurtuluşundan sonra köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı. Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki? Şerbet içmek kadar kolaydı. “Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale’de” derdi sık sık. Olur muydu? Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hücum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin! Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, Kelime-i Şehâdet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor: “Yavrularım… Aslanlarım…
Biraz sonra Cenab-ı Rabb’ül Alem’in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim… Haydi!.. Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim…” Teyemmüm edilir… Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı: “Çocuklarım! Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz. Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor. Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım…” “Kabe Karşımızda…” Arkadan Of’lu Ali çavuş bağırır… “ER KİŞİ NİYETİNE…? O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti. Onlar Allah’a verdiği sözü tuttular...
Özel Akdeniz Başarı İlkokulu ve Ortaokulu
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ KULUBÜ
MANAVGAT ÇANAKKALE ŞEHiT LiSTESi Adı ABDİ ABDURRAHMAN AHMET AHMET AHMET AHMET AHMET AHMET AHMET ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ALİ ARIF DURMUS HAKKI HALİL HASAN HASAN HASAN HASAN HASAN HÜSEYIN HÜSEYIN HÜSEYIN HÜSEYIN İBRAHİM İBRAHİM İBRAHİM İBRAHİM KERIM MAHMUT MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET MEHMET AK MEHMET ALİ MEHMET ALİ MEHMET ALİ MEHMET EMIN MEVLÜT MEVLÜT MUSTAFA MUSTAFA MUSTAFA MUSTAFA MUSTAFA MUSTAFA MUSTAFA MUTTALİP OSMAN OSMAN OSMAN OSMAN RAMAZAN YUSUF
Baba Adı MOLLA AHMET ÖMER HAMZA HASAN HASAN AHMET MEHMET AHMET HASAN DEDE YUSUF HASAN HASAN MEHMET MUSTAFA OSMAN ALİ HASAN YUSUF MUSTAFA MUSTAFA MEHMET ALİ MEHMET MUSTAFA MEHMET MUSTAFA MEHMET SÜKRÜ MEHMET MEHMET MUSTAFA MEHMET OSMAN MUSTAFA İSMAİL MAHMUT İSMAİL AHMET MEHMET ALİ MUSTAFA BEKİR MEHMET İBRAHİM HASAN ÇAVUS İSMAİL MEHMET MEHMET ALİ YUSUF MEHMET ALİ ABDULLAH ABIDIN HASAN SÜLEYMAN SÜLEYMAN KARA YUSUF AHMET MEHMET MEHMET MEHMET AHMET HÜSEYIN MEHMET MUSTAFA HASAN İBRAHİM MEHMET MEHMET ALİ HASAN ABDIL MEHMET MUSTAFA MEHMET MEHMET İBRAHİM HÜSEYIN
Lakap SARI RAMAZAN OĞLU SÜLEYMAN KAHYA OĞLU AHMET OĞULLARI KEL MEHMET OĞULLARI IBIS OĞLU MEHMET OĞLU ÇIRAK OĞULLARI HACI ISALİ ASIRETI HATIP ALİ OĞULLARI ALİ OĞLU KARA AHMET OĞULLARI SARI OĞULLARI KARA AHMET OĞULLARI HOCA OĞULLARI KÖSE OĞULLARI MOLLA ALİ OĞLU BILAL OĞULLARINDAN ALA HASAN OĞULLARI KULAK OĞULLARI EMIR OĞLU KUSÇU OĞLU YALAMAKÇI OĞULLARI İBRAHİM OĞLU EMIR OĞLU YALANCI OĞLU TOPUZLU OĞLU AYRANGIRMEZ OĞLU ALİ KÖLE OĞULLARI HOCA OĞULLARINDAN ÖKSÜZ OĞULLARI IMAM OĞULLARI BORUCU OĞULLARI HALİL AGA OGULLARI AHMET OĞULLARI HÜSEYIN OĞLU BAS ALİ OĞULLARI FESLI OĞLU KARA MEHMET OĞULLARI SALİH OĞULLARI BEY İSMAİL OĞULLARI MOLLA MUSTAFA OĞLU KARAGÖZ OĞLU MUSA OĞULLARI ÇORTUK OĞULLARI KURT OĞULLARI DAGLI OĞULLARI KOCABAS OĞULLARI
İl ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA ANTALYA
İlçe MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT MANAVGAT
Bucak MERKEZ --- TASAGIL --- MERKEZ BEŞKONAK BEŞKONAK BEŞKONAK MERKEZ MERKEZ TASAGIL MERKEZ TASAGIL MERKEZ MERKEZ BEŞKONAK MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ --- MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ TASAGIL BEŞKONAK TASAGIL BEŞKONAK MERKEZ MERKEZ BEŞKONAK MERKEZ BEŞKONAK MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ BEŞKONAK MERKEZ --- --- MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ --- MERKEZ TASAGIL MERKEZ TASAGIL TASAGIL MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ BEŞKONAK TASAGIL MERKEZ MERKEZ MERKEZ MERKEZ BEŞKONAK BEŞKONAK TASAGIL MERKEZ MERKEZ
Köy HACIISALI --- KIZILDAG --- SARILAR TAZIKÖY TAZIKÖY TAZIKÖY HACIISALI HACIOBASI BÜKLÜCE HACIISALI YAVRUDOĞAN DOLBAZLAR KARACALAR BURMAHAN SÜLEK HACIOBASI KARAÖZ YAYLAALAN HATİPLER --- KARAÖZ TEPEKÖY KARAÖZ ULUKAPI SARILAR KIZILDAG TAZIKÖY BÜKLÜCE YEŞİLBAG KIZILAĞAÇ DOĞANÇAM DÜZAĞAÇ HACIOBASI KARABÜK DEĞİRMENLI OYMAPINAR HACIALI DOĞANÇAM HACIISALI HACIISALI HACIISALI KARABÜK KARAÖZ --- --- KIZILAĞAÇ HATİPLER KARACALAR KADILAR KADILAR --- ÇOLAKLI B. KIZILDAG SARILAR KIZILDAG KIZILDAG ÇELTIKÇI SARILAR DEĞİRMENLI ÇENGER KIZILAĞAÇ SARAÇLI HACIISALI DEĞİRMENÖZÜ BEREKET TILKILER HACIALI HACIISALI DOLBAZLAR BALLIBUCAK DÜZAĞAÇ DENİZYAKA KARAÖZ KEMERKÖY
Ö.Yılı 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 0 0 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1917 1915 1915 1915 1915 1915 0 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 0 0 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1916 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 1915 0 1915 1915 1915 1915 1915 1915