Popüler Sağlık Dergisi Sayı 70

Page 1

Sağlıklı yaşam dergisi

Dosya: ONKOLOJİ GLOBOCAN2018 Kanser Yükü ALARM Veriyor !

Yıl: 14 Sayı: 70 Ocak - Mart 2019 / Fiyat: 15 TL

Doktorlarımızın ve Tüm Sağlık Çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı Kutlarız.

Küresel Salgın KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ Dosya: NADİR HASTALIKLAR Kongrelere Geri Sayım Başladı 23.UKK2019 GETAT2019 41.TEMHK2019 Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritası çıkarıldı.

Geçmişten günümüze TIP tarihine kısa bir bakış...

HPV Virüsü Dünya genelinde en sık görülen infeksiyonların başında yer alıyor.

Türkiye Nöroradyoloji’de dünyanın en önemli eğitim merkezi haline geldi.



VAP-TUR-000053

Sağlıklı bir toplum için gece gündüz fedakârlıkla çalışan tüm doktorlarımız ve sağlık çalışanlarımızın 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlarız!


KÜNYE POPÜLER YAYINCILIK Bilişim Teknolojileri Danışmanlık San. ve Tic. Ltd. Şti Yayın Sahibi Temsilcisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cemil DİRİM Genel Yayın Yönetmeni Zeynep ÇETİNKAYA Grafik Tasarım Nesrin KELERLER

Prof. Dr. Mustafa Cankurtaran

Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Geriatri Ünitesi

Prof. Dr. Tuğrul Dereli

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Bölümü

Prof. Dr. Nesrin Dilbaz

NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü

Prof.Dr.Özlem Er

Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı

Katkıda Bulunanlar Şebnem CİRİT Dr. Kıvanç YANGI

Doç Dr. Murat Gültekin

Hukuk Danışmanı Av. Birol KESKIN

Prof. Dr. Ali Fuat Kalyoncu

İLETİŞİM

Prof. Dr.Kaan Kavaklı

Yönetim Merkezi / İZMİR Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak/ İZMIR Tel: 0 232 465 32 32 - 0 232 422 08 38 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com Haber ve İletişim Merkezi / İSTANBUL Zeynep ÇETINKAYA Atatürk Cad. Cebesoy Sok 65/24 Sahrayıcedit-Kadıköy İSTANBUL Tel: 0 216 355 02 59 Gsm: 532 470 00 25 zeynep@populersaglikdergisi.com populersaglikdergisi@gmail.com

POPÜLER YAYINCILIK BİLİŞIM TEKNOLOJİLERİ LTD.ŞTİ Ismet Kaptan Mah. Sezer Doğan Sok. No: 10 Kat: 6 D: 602 Konak- İZMIR Tel : 0 232 465 32 32 Fax: 0 232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com

HÜ. Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD Ege ÜTF Pediatrik Hematoloji BD

Prof. Dr. Oğuz Kılınç

Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ABD

Doç. Dr. Levent Köstem Spor Hekimi

Prof. Dr. Nil Molinas Mandel

VKV Amerikan Hastanesi Onkoloji Bölümü

Prof. Dr. Erdem Özkara

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD

Prof. Dr. Semih Ötleş

Ege Üniversitesi Rektör Yardımcısı

Prof. Dr. Güner Hayri Özsan Dokuz Eylül ÜTF İç Hastalıkları ABD Hematoloji BD Doç. Dr. Gürkan Sert

MÜ.Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Tıp Etiği AD Öğ. Gör. HAYAD Yönetim Kurulu Bşk.

Prof. Dr.Fehmi Tabak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji ABD Prof. Dr. Erol Tavmergen

Ege Üniversitesi Aile Planlaması ve Kısırlık Araştırma ve Uygulama Merkezi

Prof. Dr. Hasan Tekgül

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Ecz. Doç. Dr. Levent Tuğrul YAYIN DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Fazıl Apaydın

Ege Üniversitesi Tıp Fak. KBB ABD

Prof. Dr. Mete Akısü

Doç. Dr. Işın Yaprak

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Opr.Dr Cem Yılmaz

İİstanbul Onkoloji Hastanesi

Ege Üniversitesi Tıp Fak. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Prof. Dr. Okhan Akhan

*İsimler soyadı sırası göre verilmiştir.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD

Popüler Sağlık Dergisi Popüler Yayıncılık Bilişim Teknolojileri Ltd. Şti tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Yayımcının izni olmadan hiçbir yazı ve görsel alıntı yapılamaz. Popüler Sağlık Dergisi’nde yayınlanan makalelerin sorumluluğu yazarlarına, reklam ve ilan sorumluluğu reklam verene aittir. *70.Sayı sağlık profesyonellerine yönelik olarak hazırlanmıştır. Yönetim Yeri: İzmir Tel: 0 232 465 08 38 (pbx) Faks: 0232 465 30 94 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com Yayın Türü: Yaygın - 2 Aylık Baskı: Yediveren Matbaacılık 5632 Sk.N:37 Çamibi-İzmir T:0232 4581677 Baskı tarihi: 25.03.2019 Yıl:14 Sayı: 70 Ocak-Mart 2019

2 PS / OCAK-MART 2019



17

İÇİNDEKİLER 14 AVRUPA HALK SAĞLIĞI SORUNLARI VE ACİL EYLEM PLANLARI 53 ÜLKENİN BAKANLIK DÜZEYİNDE ELE ALINDI 17 DOSYA: ONKOLOJİ 4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ 22 GLOBACAN2018: KANSER YÜKÜ ALARM VERİYOR ! 24 UKK 2019: ONKOLOJİNİN UZMANLARI 23. KONGREDE BİRARAYA GELECEK 28 HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER İLERİ EVREDE YAŞAM SÜRESİNİ UZATABİLİYOR 30 HPV VİRÜSÜ DÜNYA GENELİNDE EN SIK GÖRÜLEN İNFEKSİYONLARIN BAŞINDA YER ALIYOR 31 MEMEDER;“40 YAŞINDA MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE BAŞLAMAYI ÖNERİYORUZ” 32 PİERE FABRE;“HEDEFİMİZ KANSER TEDAVİSİNE YENİ İLAÇLAR SUNMAK” 33 BAŞ-BOYUN KANSERLERİ 34 YAN YANA YAKIŞMAYAN İKİ KELİME: ÇOCUK VE KANSER 36 KEMİK İLİĞİ NAKİLLER VE KÖK HÜCRE TEDAVİLERİ 40 DOSYA: DÜNDEN BUGÜNE TIP TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ... 41 TEMD:‘‘14 MART’IN ANLAMI...’’ 42 TIP BAYRAMI 100.YILINDA 43 İLK KADIN HEKİMLERİMİZ 44 İBN SİNA VE KANÛN-U SAGÎR 48 TIP EĞİTİMİNDE ‘‘ARTIK TERCİHLER DEĞİŞTİ ’’ 51 DOCTORCLUB 2018 SAĞLIK ÖDÜLLERİ 52 TÜRKİYE NÖRORADYOLOJİ’DE DÜNYANIN ÖNEMLİ EĞİTİM MERKEZİ HALİNE GELDİ 56 GETAT2019 GERİ SAYIM BAŞLADI 58 KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ 60 DOSYA: NADİR HASTALIKLAR 70 TÜRKİYE’NİN BAĞIMLILIK RİSK PROFİLİ VE RUH SAĞLIĞI HARİTASI AÇIKLANDI 72 BAĞIMLILIKTA TEMEL SORUN:KONTROL PROBLEMİ 73 INCB-DÜNYA UYUŞTURUCU 2018 RAPORU 74 SEKTÖRDEN... 76 KÜLTÜR SANAT 77 KİTAP KÖŞESİ 78 KONGRE TAKVİMİ 80 ABONE

4 PS / OCAK-MART 2019

4 ŞUBAT DÜNYA KANSER GÜNÜ ‘‘ KARARLIYIZ, YAPACAĞIZ ’’

44 Doktorların Doktoru İBN SİNA’yı ve Kanûn-u Sagîr’in tıp tarihine etkilerini Prof. Dr. Kadircan Keskinbora ile konuştuk...

48

KAYGILAR.. ENDİŞELER... Tıp’ta artık tercihler değişti! ‘Herkes için Böbrek Sağlığı’

14 Mart Dünya Böbrek Günü

58

Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu:“Diyaliz hizmetlerinde iyi durumdayız. Mesafe kat etmemiz gereken konu, Organ Nakli.’’

60 NADİR HASTALIKLAR ‘‘ Nadiriz, İçinizdeyiz. Bakış Açını Değiştir, Değişimi Gör ’’



EDİTÖR’DEN

Merhaba Şubat ayında İstanbul önemli misafirlerini ağırladı. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Zsuzsanna Jakab’ın Başkanlığında ve Sağlık Bakanlığı’mız ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda, halk sağlığı acil durumlarına hazırlık amacıyla yanıt kapsamındaki bölgesel girişimler ve 2023’e doğru atılacak adımlar ele alındı. 53 ülkenin bakanlık düzeyinde katılımla gerçekleştiği toplantının ikinci gününde yaptığı konuşmasında, sağlık acil durumlarının yalnızca ulusal bir sorun olarak görmenin mümkün olmadığını ifade eden Sağlık Bakanı Koca, oldukça önemli noktalara değindi. Görüş ve önerilerin paylaşıldığı toplantı ile ilgili haberde diğer detayları okuyabilirsiniz. Her yıl olduğu gibi 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde ülkeler çeşitli etkinliklerle farkındalık yaratmaya devam etti, küresel düzeyde kanser uzmanları sağ kalımı önemli ölçüde iyileştirmek için eylem çağrılarında bulundu. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği, Türk Pediatrik Onkoloji Derneği, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği başta olmak üzere, Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) CEO Dr. Cary Adams, Dünya Sağlık Örgütü Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ve Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü Başkanı Prenses Dina Mired’ın kısa mesajlarına onkoloji dosyasında yer verdik. Kanserde son verileri ise, Globocan 2018 raporunun kısa özetinde bulabilirsiniz. Tıp Dernekleri’nde bu ay konuğumuz, Türk Nöröradyoloji Derneği. Meslek hayatında 40.yılını da kutlayan TNRD Başkanı Prof. Dr. Turgut Tali ile, 28. Yıl Yıllık Toplantısı’nda keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kuruluşundan bugüne derneğin faaliyetlerini, Türk Nöroradyolojisi’ni ve akademik başarılarıyla dünya çapında tanınan nöroradyologlarımızı konuştuk. Günümüzde davranışsal bağımlılıklar giderek artıyor. Üsküdar Üniversitesi’nden ilk olma özelliğini taşıyan dev araştırması, Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritasını ortaya çıkardı. Bağımlılıkta temel sorunun ‘Kontrol Problemi’ olduğunu söyleyen Doç. Dr. Onur Noyan’ın uyarılarını, araştımanın devamında okuyabilirsiniz. Prof. Dr. Sevil Atasoy, Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) 2018 raporunu açıklarken önemli bir mesaj da verdi:“Genç nüfusu olan bir ülkeyiz dikkatli olmak zorundayız!’’ Bu özet raporun da ilginizi çekeceğini düşünüyoruz. 2019 Yılı Şubat ayı itibariyle TÜRKÖK 470 bin bağışçı sayısı ile önemli bir donör havuzuna ulaştı. Bugüne kadar birçok hasta donör bulma şansına sahip olsa da, çeşitli sebeplerle donörlükten vazgeçilmesi hastaların umutlarını kırmakta, her şeye baştan başlanmasına sebep olmaktadır. Kök hücre tedavilerinde ve hematolojik hastalıkların tedavisinde önemli yer tutan kordon kanı nakilleri hakkında güncel gelişmeleri aktaran uzmanlarımız, bu konuya özellikle dikkat çekiyorlar. Nadir Hastalıklar Platformu’nu oluşturan 9 farklı derneğin sorunlarını aktarmaya çalıştık. Ortak hedefleri; bilinmeyen bu yaşamlara dikkat çekmek, sorunlara hep birlikte çözüm üretmek, nadir hastalığa sahip bireylerin yaşam kalitelerini ve sürelerini artırarak topluma kazandırmak. Biliyoruz ki; Onlar nadirler, ama içimizdeler. Yayın grubu olarak biz onların farkındayız ve her türlü desteğe hazırız. 14 Mart Tıp Bayramı’nın 100.Yılını kutlarken, “Dünden Bugüne Tıp Tarihine Kısa Bir Bakış” dosyamızda geçmişe gitmek istedik. Prof. Dr.Nuran Yıldırım’dan İlk Tıp Bayramını ve gerçek amacını aktardık. İlk kadın hekimlerimizi ve Safiye Ali’yi, Doç. Dr. Elif Atıcı ve Dr. Öğr. Üyesi Sezer Erer’in derlemesi ile andık. ‘Doktorların Doktoru’ batı âleminin Avicenna’sı İbn Sina’yı Prof. Dr. Kadircan Keskinbora ile konuştuk. Genç doktorlarımızdan Dr. Kıvanç Yangı ile bugünün tıbbı, tıp öğrencilerinin sorunlarını, beklentilerini, endişelerini kısacası; ‘Tıp eğitiminde neredeyiz?’i, enine boyuna sorguladık. Tıbba gönül vermiş, tüm zorluklara ve şiddete karşı mesleklerini insan sağlığına adamış nice duayen hekimlerimize, sağlık çalışanlarımıza teşekkür borçluyuz. Tüm hekimlerimizin, sağlık çalışanlarımızın şiddetsiz ve huzurla mesleklerini sürdürmelerini diliyoruz. 14 Mart Tıp Bayramı’nızı tüm yayın ekibi olarak bir kez daha kutluyoruz. Sağlıkla, sevgiyle ve hoşgörüyle kalın… Yayın Ekibi adına, Zeynep Çetinkaya

6 PS / OCAK-MART 2019


NADİRİZ VE İÇİNİZDEYİZ /nad�rhastal�klarag� /Nad�rHastal�klarAg� /Nad�rHasAg www.nad rhastal klarag .org.tr nad rhastal klarag @gma l.com nfo@nad rhastal klarag .org.tr

#nadiriz veiçinizdeyiz #nadirhastaliklaragi


DUYURULAR...

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

GİLEAD SCİENCES “HAYAT BULAN FİKİRLER” PROJESİNİN YENİ DÖNEM BAŞVURULARI BAŞLIYOR

Dr. Tahsin Gökçem Özçağlı Gilead Sciences Türkiye Medikal Direktörü

Gilead Sciences Türkiye’nin 2013 yılında başlattığı proje destek programı “Gilead ile Hayat Bulan Fikirler” bu yıl 7’nci kez yapılacak. Uzman hekimler ve tıp fakültesi veya Genetik, Biyomedikal gibi bölümlerde okuyan üniversite öğrencileri ile hastalık alanında çalışan Sivil Toplum Kuruluşları bilimsel ve sosyal projeleriyle 31 Mayıs 2019’a kadar Programın web sitesinden başvurularını yapabilecekler. Projeler bağımsız iki ayrı jüri tarafından değerlendirilecek ve kazananlar Ekim 2019’da yapılacak ödül töreninde açıklanacak.

doktorclub AWARDS 2019 BAŞVURULARI BAŞLADI doktorclub Awards, ülkemizde sağlık sektörü profesyonelleri ve paydaşlarının çalışmalarını daha iyiye ve daha kaliteliye yönlendirmek, sağlık hizmet sunumunda yaratıcı, ilham verici ve yenilikçi fikirlerin ortaya konup uygulamaya geçirilmesini teşvik etmek, sektörde farklılık ve farkındalık yaratarak öne çıkan proje, araştırma ve uygulamaların artmasına katkıda bulunmak amacıyla organize edilmekte olan Türkiye’nin Sağlık Ödülleri etkinliğidir. doktorclub Awards ayrıca, ülkemiz genelinde tüm sağlık profesyonellerinin, sağlık alanında hizmet veren kurum, kuruluşlar ve endüstri temsilcilerinin yaptıkları özverili çalışmalarını sektör paydaşlarına duyurabilecekleri, bilgi birikimlerini ve deneyimlerini sergile-

Gilead Sciences Türkiye’nin 6 yıldır sürdürdüğü destek programı, “Hayat Bulan Fikirler” 7’nci kez yeni projelerin hayata geçirilmesini sağlayacak. “Desteklenen her iyi fikir, hayatı değiştirir” diyerek yürütülen programa son başvuru tarihi 31 Mayıs 2019. 2019 yılında proje kapsamında yaklaşık 100 bin dolar katkı sağlanacak. Başvurular programın internet sitesi www. hayatbulanfikirler.com aracılığıyla online olarak kabul edilecek. Projeler kendi alanında deneyimli ve bağımsız jüri üyeleri tarafından değerlendirilecek ve kazananlar düzenlenen ödül töreni ile açıklanacak. Gilead ile Hayat Bulan Fikirler Programı’na 2013 yılından bu yana 300’ün üzerinde başvuru yapıldı. Gilead Sciences Türkiye bugüne kadar HIV, Hepatit B, Hepatit C, hematoloji, onkoloji ve sistemik mantar enfeksiyonları gibi hastalık alanlarında 35’i bilimsel, 11’i sosyal toplam 46 projeye destek verdi. Bugüne kadar verilen destek miktarı ise 700 bin dolar.

yebilecekleri, meslektaşları ve sektör profesyonelleri ile ödül töreninde bir araya gelebilecekleri bir fırsat ve ortam sunmaktadır. Doktorclub Awards 2019, DoktorClub tarafından Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Anabilim Dalı bilimsel işbirliği ile düzenlenmektedir. Başvuru Kriterleri Ve Kategoriler Başvuruları değerlendirirken gözetilecek öncelikli kriterler; başvuruların yenilikçi ve fark yaratan unsurlar içermesi, sağlık hizmeti sunumuna ve gelişimine katkı sağlaması, hastaların ve hasta yakınlarının hayatlarını kolaylaştırıp memnuniyetlerini arttırması, toplumun bilinçlendirilmesinin sağlanması, sağlık profesyonellerinin mesleki gelişimine ve öğrencilerin eğitimlerine katkı sağlaması, takım çalışması ve işbirliğini arttırması, sağlık hizmeti sunumunda sürekli kalite gelişimine katkı ve yarar sağlamasıdır. Başvuru için. https://doktorclubawards.com

8 PS / OCAK-MART 2019

Hastalık Farkındalığı Hayat Kurtarır Hastalara en iyi çözümleri sunmak için adanmışlıkla çalıştıklarını belirten Gilead Sciences Türkiye Medikal Direktörü Dr. Tahsin Gökçem Özçağlı, şu bilgileri paylaştı; “Gilead Sciences olarak bilimin ışığında tedavi alanlarımızdaki ihtiyaçları karşılamayı misyon edinen bir şirketiz. Geçtiğimiz 6 yıl süresince Gilead Sciences Türkiye olarak tamamen bağımsız şekilde değerlendirilen 46 projeye destek olduk. Tüm dünyada araştırmalarımıza ek olarak bilimsel ve sosyal projelere de verdiğimiz destek ile hastaların hayatlarını değiştiriyoruz. Türkiye’deki Hayat Bulan Fikirler Programı bu anlamda diğer ülkelere de örnek olan önemli projelerden biri. Gilead Sciences olarak, etkisinin dalga dalga yayılarak birçok kişiye fayda sağlayacağına inandığımız “Gilead ile Hayat Bulan Fikirler” programını yürütmekten gurur duyuyoruz.”

1-Yılın Doktoru Ödülleri Yılın Yenilikçi Temel Bilimler Doktoru Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru Yılın Yenilikçi Cerrahi Bilimler Doktoru Yılın Yenilikçi Diş Hekimi 2-Yılın Sağlık Profesyoneli Ödülleri Yılın Yenilikçi Hemşiresi Yılın Yenilikçi Eczacısı Yılın Yenilikçi Sağlık Profesyoneli 3-Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi 4-Yılın Medikal Endüstri Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi 5-Yılın Biyoteknoloji ve Genom Teknolojisi Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması 6-Yılın Sağlık Girişimi Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması 7-Yılın Sağlık Bilgi Sistemleri Ödülleri Yılın Yenilikçi Ürünü / Uygulaması 8-Yılın Kamu Hastaneleri ve Sağlık Kurumları Ödülleri Yılın Yenilikçi Uygulaması Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi 9-Yılın Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Ödülleri Yılın Yenilikçi Uygulaması Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi 10-Yılın Sivil Toplum Kuruluşları Ödülleri

Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi


TÜRKİYE ENDOKRİNOLOJİ VE METABOLİZMA HASTALIKLARI KONGRESİ 27 NİSAN - 1 MAYIS 2019 REGNUM CARYA HOTEL ANTALYA

14 Mart Tıp Bayramınız kutlu olsun! BİLİMSEL SEKRETERYA Prof. Dr. Füsun Saygılı Kongre Başkanı Prof. Dr. Alev Eroğlu Altınova Bilimsel Kurul Koordinatörü Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Meşrutiyet Cad. Ali Bey Apt. 29/12 Kızılay / ANKARA T : 0.312 425 2 072 F : 0.312 425 2 098 president@temd.org.tr www.temd.org.tr ORGANİZASYON SEKRETERYASI DMR Kongre Organizasyon Barbaros Bul. Akdoğan Sok. No:23/2 Beşiktaş / İSTANBUL T : 0.532 111 9 DMR (367) F : 0.212 258 50 29 temhk@dmrturizm.com.tr www.dmrturizm.com.tr

www.temhk2019.org


SEKTÖR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

AYBÜ ve Alvimedica, Sağlık Sektöründe Üniversite ile Sanayi İşbirliği Protokolü İmzaladı Bilim, sanayi ve teknolojiye yönelik ortak Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) projeleri kapsamındaki Protokolün imza töreni, AYBÜ Rektörü Prof. Dr. Metin Doğan, Alvimedica Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Alaton ve Alvimedica Bilimsel Çalışmalar Direktörü Franco Vallana ile akademik ve devlet protokolünden yetkililerin katılımı ile gerçekleşti. İşbirliğinin ilk ürünü Mitral Kapak Alvimedica, AYBÜ ile işbirliği ve biir çok paydaşı bulunan proje için kardiyoloji bilim dalının yanı sıra, tel tasarımından doku mühendisliğine, 3 boyutlu modellemeden doku alınacak hayvan yetiştiriciliğine kadar farklı disiplinlerde Ar-Ge ve işbirliği yapılacak. Bu yapı ile TÜBİTAK tarafından çağrıya çıkılan SAYEM-Sanayi Yenilik Ağ Mekanizması kapsamında desteklenmek için başvuru yapıldı. Alvimedica, alacağı proje bazlı teşvik ile Mitral Kapak üretimini ticarileştirmeyi ve milyar dolar seviyelerinde ihracat değerini ülkeye kazandırmayı hedefliyor.

AIFD’nin Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mete Hüsemoğlu oldu Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AIFD) 16’ıncı Olağan Genel Kurul toplantısı 15 Şubat’ta gerçekleştirildi. Genel Kurul’da AIFD’nin yeni dönem yönetim ve denetim kurulu asil ve yedek üyeleri belirlendi. AbbVie Türkiye Genel Müdürü Dr. Mete Hüsemoğlu AIFD Yönetim Kurulu Başkanı seçildi. Yeni dönemde AIFD Yönetim Kurulu üyeleri olarak Ali Cem Öztürk (Sanofi), Avinash Potnis (Novartis), Burak Cem (Novo Nordisk), Jose Daniel Lucas Guerrero (Lilly), Maria Fernanda de Almeida Prado (Johnson & Johnson), Muhittin Bilgütay (Baush & Lomb), Mustafa Cem Açık (Pfizer), Renan Özyerli (MSD), Selim Giray (GSK), Uğur Bingöl (İ.E Menarini) seçildi. AIFD Denetleme Kurulu ise Güldem Berkman (Amgen), Serkan Barış (AstraZeneca), Şehram Zayer (Merck) isimlerinden

Prof. Dr. Metin Doğan Leyla Alaton

AMERİKAN HASTANESİ’ne Yeşil Bina Sertifikası VKV Amerikan Hastanesi, Amerikan Yeşil Binalar Konseyi’nin (USGBC) geliştirdiği dünyanın en önemli ve prestijli yeşil bina sertifikalarından biri olarak kabul edilen, en yüksek seviyedeki “LEED EBOM Platinum” (Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik) sertifikasını almaya hak kazandı. “LEED EBOM Platinum” sertifika çalışmaları doğrultusunda; sağlıklı ve konforlu iç ortam sunmak, çalışma ortamında kullanıcı memnuniyetinin artırılmasına imkan sağlamak, kişisel araç kullanım bağımlılığını azaltmak, çevre mevzuatlarına uyumlu ve bir adım ileride bir rota yakalamak, sürdürülebilirlik uygulamasında görevli / kullanıcı katılımını ve kurumsal verimliliği artırmak, ISO 14001 gibi çevre ve enerji ile ilgili standart ve yönetmeliklere uyum hedefleri doğrultusunda sağlık sektöründe öne çıkıyor.“ LEED EBOM” sertifikasyon sürecinde enerji performans endeksini esas alan EPA Energy Star’da 100 tam puan skoruna sahip oldu. 10 PS / OCAK-MART 2019

AIFD Genel Kurulu’nda ayrıca, derneğin 2018 faaliyetleri değerlendirilerek, 2019 yılına dair öncelikler görüşüldü. Genel kurulun açılış konuşmasını yapan Dr. Mete Hüsemoğlu, 2019 ve önümüzdeki yıllarda yapılacaklara odaklanmanın önemli olacağına ve Türkiye’deki hastaların yenilikçi ilaçlara hızlı erişimi ve yenilikçiliğin korunması ana konularının yıl boyunca AIFD paydaşlarının da değerli katkılarıyla sürekli gündemde tutulması gerektiğine vurgu yaptı. Hüsemoğlu ayrıca, ülkemizde sağlık sorunlarına etkin çözümler bulunması için gerçekleştirilecek tüm çalışmalarda, mevcuttan daha geniş bir paydaş topluluğuyla birlikte hareket edilmesinin önemine dikkat çekti. Hüsemoğlu konuşmasına şöyle devam etti, “Üye firmalarımızın ülkemize üretimden klinik çalışmalara, istihdamdan inovasyona kadar pek çok alanda yaptıkları katkıyı, paydaşlarımıza anlatmamız için her zamankinden daha çok çalışmamız lazım. Ülkemizde oluşan yeni kurumsal yapıyı ve paydaşlarımızı gözeterek, hedeflerimizi ve ülkeye sağlayacağımız katma değeri ortaya koymamız gerekiyor. Bu yılki kur güncellenmesi oranı yüzde 70 olan katsayının yüzde 60’a düşürülmesiyle yüzde 26,4 olarak belirlendi, bu şekilde ilaç fiyatlamasında kullanılan 2,69 avro kuru 3,40 olarak tespit edildi. Yenilikçi ilaçların daha hızlı Türkiye’ye gelmesi için sürdürülebilir bir fiyat sisteminin sağlanması bir zorunluluk haline geldi. Bunu gerçekleştirmek de gelecek dönem için önceliklerimiz arasında yer alıyor.” Hüsemoğlu konuşmasına son verirken, yeni yönetim kurulu üyelerini tebrik etti ve 2019 yılında da AIFD’nin, ülkemizin sağlık ve ekonomisine artan şekilde katkıda bulunmaya devam edeceğine inancının sonsuz olduğunu ifade etti.



DUYURU

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

WINGS FOR LİFE WORLD RUN’A SEN DE KATIL,

KOŞAMAYANLARA UMUT OL!

Omurilik felcinin tedavisine yönelik araştırmalara fon sağlamak ve bu konuda farkındalık oluşturmak için 5 Mayıs’ta tüm dünyada aynı anda koşulan Wings For Life World Run 2019’a Türkiye’de yine İzmir ev sahipliği yapacak. Fonladığı araştırmalar sayesinde bir omurilik felçlisinin desteksiz adım atmaya başladığı Wings for Life Vakfı’nın en özel organizasyonlarından birinin duyurusu İstanbul’da, Burcu Esmersoy’un sunumu ve Wings For Life Vakfı CEO’su Anita Gerhardter, Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintimar, TOFD Başkanı Ramazan Baş ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe’nin katılımıyla İstanbul’da yapıldı. 2014 yılından beri tüm dünyada milyonlarca insanın omurilik felçlileri için aynı gün aynı saatte bir araya geldiğini belirten Wings For Life CEO’su Anita Gerhardter, “Omurilik felcini yenmek için başlatılan araştırma süreci çok uzun ancak umut dolu. Bizler 15 ülkede bu araştırmaların yürütülmesi için fon sağlamaya devam ediyoruz. Şu an devam eden 67 projeden de ümitliyiz. Doktorların ‘Yürüyemez’ dediği David, fonladığımız araştırmalar sayesinde artık desteksiz adım atıyor. Bu hem David hem de bizim için çok büyük bir adım. David, tüm dünyadaki omurilik felçlileri için çok büyük bir umut ışığı oldu” dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Buğra Gökçe, Wings For Life World Run’ın İzmir’e çok yakıştığını söyleyip “Omurilik felcinin tedavisine yönelik araştırmaların ciddi bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Bu sene de tüm Türkiye’den gelen katılımcılarla belki de 10 bin kişiyi aşarak Wings For Life World Run’ın bu ulvi amacına katkıda bulunmak istiyoruz.

Kayıt Ücretinin Tamamı Omurilik Zedelenmelerini Tedaviye Yönelik Araştırmalarda Kullanılıyor

TOFD Başkanı Ramazan Baş ise 1983’ten bu yana omurilik felci ile yaşadığını söyleyip “Bende olduğu gibi birçok omurilik felci vakasında doktorların söylediği genel bir şey var. Yürüme ihtimalinin zayıflığı. Ama sonuçta imkânsız değil. Wings For Life World Run’a katılan milyonlarca insan da bizimle aynı düşüncede. Ben buna inanıyorum. Wings For Life’ın sarf ettiği çaba, David Mzee’nin adım atmayı başarması, bizim için çok büyük bir umut. Önümüzde artık bir örnek var. Ve buradan bir kez daha Wings For Life Vakfı’na üstlendikleri misyon için teşekkür etmek istiyorum” diye konuştu. Wings For Life World Run Omurilik Felcine Umut Olmaya Devam Ediyor Dünya çapında milyonlarca kişi çoğunlukla trafik ya da ev kazaları sonucu omurilik zedelenmesiyle tekerlekli sandalyeye mahkûm oluyor. Tek hedefi omurilik araştırmalarını desteklemek olan Wings for Life, kâr amacı gütmeyen bir vakıf olarak 2005 yılından beri dünya çapında insanların hayatını değiştiren araştırma projelerine ve klinik testlere fon sağlıyor. Wings for Life World Run giriş ücretlerinin ve toplanan bağışların tamamı Wings For Life’ın nihai hedefine ulaşılmasına yardımcı oluyor, gerçekleştirdiği etkinlikler ve toplanan bağışlar ile omurilik felcini kesin tedavi bulmayı amaçlıyor. Bu gelirler dünyanın dört bir yanında, omurilik zedelenmelerinin tedavisi için yapılan araştırmalara önemli bir fon oluşturuyor. 5 Mayıs’ta yüz binlerce katılımcının “koşamayanlar için koşacağı” küresel yarışa, etkinliğin web sitesi www.wingsforlifeworldrun.com adresi üzerinden kayıt yaptırmak mümkün.

12 PS / OCAK-MART 2019


Yaratıcılıkla gelen değerler

Ne kadar teşekkür etsek azdır!

MPR-TR-100023

Daha sağlıklı ve daha mutlu bir toplum için gece-gündüz demeden sevgiyle ve kararlılıkla görev başında olan değerli hekimlerimizin ve tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı en iyi dileklerimizle kutlarız. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır!

www.boehringer-ingelheim.com

ABCD


Avrupa Halk Sağlığı’nı Tehdit Eden Sorunlar ve Acil Eylem Planları 53 Ülkenin Bakanlık Düzeyinde Ele Alındı. Avrupa’nın halk sağlığı acil durumlarına çözüm bulmak ve yol haritası belirlemek amacıyla 53 ülkenin Sağlık Bakanı ve üst düzey sağlık yöneticisi İstanbul’da bir araya geldi. 12-14 Şubat 2019 tarihleri arasında Dünya Sağlık Örgütü ev sahipliğinde düzenlenen toplantıda, halk sağlığı acil durumlarına hazırlıklılık ve yanıt kapsamındaki bölgesel girişimler ve 2023’e doğru atılacak adımlar gibi önemli konular ele alındı. Doğal afetler, salgın hastalıklar ve çatışmalar gibi birçok sebebe bağlı ortaya çıkan sağlık acil durumları, insan sağlığını tehdit eden sorunların masaya yatırıldığı toplantıda ayrıca, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, konuk bakanlar ve DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Zsuzsanna Jakab ikili işbirliğinin geliştirilmesi için görüşmeler gerçekleştirdi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi tarafından organize edilen Avrupa Halk Sağlığı Acil Durumlarına Hazırlıklılık ve Yanıt Bölgesel Eylem Planı Bakanlar Toplantısının son gününde katılımcılara hitap etti. Sağlık acil durumlarının yalnızca ulusal bir sorun olarak görmenin mümkün olmadığını ifade eden Koca konuşmasında önemli noktalara değindi, ülkemizin sağlık politikaları ve sağlık reformları hakkında da bilgiler aktardı. 14 PS / OCAK-MART 2019

POLİTİKA YAPICILARINA ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR DÜŞMEKTEDİR ‘‘İnsanı acil durumlar, küresel sağlık gündeminde çok önemli bir yer işgal ediyor. Her bölgenin koşullarına göre farklılık göstermekle birlikte, bütün dünya bu risklerle karşı karşıyadır. Salgın hastalıklar doğal afetler ve siyasi çekişmelere bağlı nüfus hareketleri insan sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Bu, bugünde böyle, gelecekte de karşı karşıya kalmaya devam edecek. Tüm sorunların çözümü kolay değil. İnsani refleksle şekillenmiş uluslararası işbirliği, dayanışma ve güçlü kurumsal yapılar gerekiyor. Bunun için en başta politika yapıcılarına önemli sorumluluklar düşmektedir. Sağlık sorunlarının çözümünde uluslararası iş birliği ve dayanışmadan önce, ihtiyacımız olan şeyler var. Bunlar; Politik kararlılık, gerçekçi politikalar, iyi yönetişim ve güçlü insan kaynağına dayalı güçlü sağlık sistemleridir. Sağlık sistemlerinin dayanıklılığının geçmişteki başlıca göstergesi ekonomik sürdürülebilirliktir. Oysa insani ve sıhhi acil durumlarında sağlık sistemlerinin dayanıklılığının göstermesi bakımından çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bu anlayışla öncelikle bildiğimiz, tecrübe ettiğimiz tehditlere karşı önlemler almamız gerekiyor. Elbette beklenme-

dik tehditlere karşı da hazırlıklı olmalıyız. Bu tehditlere yanıt verme kapasitemizi güçlendirmek ve sağlık sistemimizi hazır hale getirebilmek için bizlere önemli görevler düşmektedir.’’ SAĞLIK ACİL DURUMLARINI YALNIZCA ULUSAL BİR SORUN OLARAK GÖRMEK, MÜMKÜN DEĞİLDİR ‘‘Sağlık tehditlerinin sınır aşan niteliği, insani ve vicdani sorumluluklarımız sağlık acillerini küresel bir sorun haline getirmekte ve uluslararası iş birliğini zorunlu kılmaktadır. İşte bu işbirliğinin merkezinde olup hepimizin ortak değeri olan yapı ise, Dünya Sağlık Örgütü’dür.’’ DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ’NE TÜM DÜNYANIN İHTİYACI VARDIR ‘‘Dünya Sağlık Örgütü’nün özellikle acil sağlık durumlarına hazırlıklı olan ve yanıt verme konusunda destek rolü tartışmasızdır. Bu çerçevede özellikle Ebola krizinden çıkartılan dersler sonrasında, Dünya Sağlık Örgütü tarafından atılan adımları çok kıymetli buluyorum. Sağlık acil durumlar reform sürecinin başlatılmasının ve ihtiyaç fonu oluşturulmasının, küresel ve bölgesel eylem planlarının hazırlanmasını çok önemli adımlar olarak değerlendiriyorum. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü tarafından 13. Genel çalışma programı kapsamında


HABER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ilan edilen, sağlık acil durumlarından etkilenen 1milyar insana ulaşma hedefini de destekliyorum. Ancak şunun da altını çizmek isterim; hedefler koymak, stratejiler oluşturmak önemlidir. Daha önemli olan ise, ne zaman ve nasıl ulaşılacağıdır. Türkiye’de 2002 yılından bu yana tüm dünyanın takdir ettiği ve yakından takip ettiği başarılı bir sağlık sistemi reformu yürütmekteyiz. Temel sağlık göstergeleri başta olmak üzere, sağlık hizmetlerine erişim, kapsayıcılık, birinci basamak sağlık hizmetleri, aile hekimliği gibi birçok alanda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde çok önemli başarılar elde ettik. Sağlıkta bir devrime imza attık. Yeni dönemde ise sunmuş olduğumuz hizmetlerin altyapısını ve klinik kalitesini geliştirmeyi hedeflemekteyiz. Bu kapsamda, kamu-özel ortaklığı ile Türkiye’de büyük ölçekli modern şehir hastaneleri inşa ediyoruz. Bu reform sürecimizin en önemli sacayaklarından biri de, sağlık acil durumlarına hazırlık ve yanıt konusunda attığımız başarılı adımlar, yaptığımız yatırımlar olmuştur.’’ DÜNYANIN HER YERİNDEKİ SAĞLIK ACİL DURUMLARINA MÜDAHALE ETME KAPASİTESİNE SAHİBİZ ‘‘Türkiye gibi nüfus ve yüzölçümü açısından bir ülkenin her bir metrekaresini ulaşılabilir bir hale getirdik. Her bir vatandaşımızın sağlık hizmetine erişimini sağladık. Yaptığımız çalışmalarla 618 olan ambulans sayısını bugün 4910’a çıkarmış durumdayız. Acil istasyonu sayımız 481 iken bugün 2735’e ulaşmıştır. 2018 yılında acil sağlık hizmetleri kapsamında ulaştığımız vaka sayısı 5 milyonun üzerindedir. Kentlerde vakalara ulaşma hızımız ise 10 dakikadır. 11 bin gönüllü sağlık personelinden oluşan dünyanın en büyük medikal arama kurtarma ekibini kurduk, dünyanın her yerindeki sağlık acil durumlarına müdahale etme kapasitesine sahip olmanın mutluluğu içerisindeyiz. ‘‘ERKEN UYARI SİSTEMİMİZ DEVREDEDİR’’ Ani gelişen halk sağlığı tehditlerine karşı “Erken Uyarı ve Cevap Merkezini” kurduk ve aktif olarak işletiyoruz. Biyolojik, kimyasal, radyolojik ve sebebi bilinmeyen halk sağlığı tehditlerine karşı Erken Uyarı sistemimiz devrededir. Bu sistemle sahayı sürekli takip ediyoruz, gelen ihbarları ve riskleri değerlendiriyoruz, ülke çapında konulan teşhisleri elektronik ortamda izliyor ve doğrudan müdahalede bulunuyoruz. Bugüne kadar Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele Erken Uyarı Sistemiyle 2018 yılında 2 bin 185 akut halk

Dr.Zsuzsanna Jakab - Dr.Fahrettin Koca

sağlığı olayına anında müdahale ettik. Bu sistemle olası bir salgını cadde, sokak seviyesinde tespit edebilecek kapasiteye ulaştık.’’ ‘‘KİMSEYİ GERİDE BIRAKMA’’ İLKESİNİN EN GÜÇLÜ UYGULAYICISI OLDUK ‘‘Bu adımları atarken DSÖ’nün;‘‘Kimseyi geride bırakma’’ ilkesinin en güçlü uygulayıcısı olduk. İnsani ve vicdani diplomasi anlayışımızın göstergesi olarak, ülkemiz insani yardım yapan ülkeler sıralamasında 8 milyar USD ile en üst noktada bulunmaktadır. Bu yardımların içerisinde sağlık harcamaları en önemli kalemlerden birini oluşturmaktadır. Kendi vatandaşlarımıza sunmuş olduğumuz sağlık hizmetlerini ülkemizde ağırladığımız 4 milyon’dan fazla Suriye’liye ücretsiz ve aynı kalitede sunuyoruz. Bugüne kadar Suriyeli misafirlerimiz için yaklaşık, 50 milyon muayene, 1.5 milyon ameliyat ve 2 milyondan fazla yatarak tedavi gerçekleştirdik. 5 milyon üzerinde çocuğa aşılama yaptık, 500 bin çocuğun ülkemizde dünyaya gözlerini açmasının mutluluğunu yaşadık. Bu çalışmalarımız tüm dünya ve DSÖ tarafından birçok kere takdir edilmiş, trajik durumun iyi yönetildiğine dair başarı hikâyesi olarak nitelendirilmiştir. Sağlık acil durumlar sağlık sistemlerimizi ve kapasitelerimiz test etmeye devam edecektir. Ayrıca bizleri daha güçlü dayanışma içerine itecek ve işbirliğimizi daha da güçlendirecektir. Kabul etmiş olduğu

DSÖ Avrupa Bölgesi Sağlık Durumlarına Hazırlılık ve Yanıt Eylem Planını hayata geçirecek yol haritasının hazırlanması büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla, bu toplantıyı düzenleyen Sayın Bölge Direktörü Zsuzsanna Jakab ve ekibini tebrik ediyorum.’’ ‘‘TÜRKİYE, ACİL DURUM VE İNSANİ KRİZLERİN NASIL YÖNETİLMESİ KONUSUNDA ÇOK İYİ BİR ÖRNEK’’ DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Zsuzsanna Jakab Dr. Jakab, uluslararası medyanın da ilgi ile takip ettiği 53 ülkenin katıldığı teknik iştiare toplantısının açılış konuşmasında, Türkiye’nin hem hazırlıklılık, hem de insani çabalar konusunda kazandığı başarı konusunda teşekkür etti. ‘‘2018 yılı bizim acil durumlar alanındaki çalışmalarımızda bir dönüm noktası oldu. Halk Sağlığı Acil Durumlarına Hazırlıklılık ve Yanıt eylem planının onaylanması sayesinde gerçekleşti. Roma’da gerçekleştirilen DSÖ bölgesel komitesinde onaylanan belgede 53 ülkenin tamamı sorumlulukların sürdürme konusunda tekrar taahhütlerini sundular. Bu belgede uluslararası sağlık regülasyonlarına ek olarak, sağlık acil durumlarının daha iyi yönetilebilmesi, halk sağlığı hazırlıklılık ve yanıt kapasitelerimizin daha da geliştirilmesi için sağlık sistemlerimizin ve toplumlarımızın dayanıklılığının arttırılması planlandı.” OCAK-MART 2019 / PS 15


HABER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ İNSANLARI SAĞLIK ACİLLERİNDEN KORUMAMIZ LAZIM’’

ÖNCELİK HIZLI GELİŞEN BULAŞICI HASTALIKLAR DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Zsuzsanna Jakab tarafından yapılan diğer bir yazılı açıklamada ise; önceliğin hızlı gelişen bulaşıcı hastalıkların yayılmasına ve göçlere dikkat çeklilmekte, bu konularda önemli adımlar atılması gerektiğinin altı çizilmektedir. ‘‘Her türlü acil durum insanların sağlığı, toplumları ve ekonomileri üzerinde giderek daha fazla yıkıcı etkilere yol açmaktadır. Avrupa’nın 21. yüzyıldaki acil durumları arasında, kızamık salgınları ve Batı Nil Virüsü salgınları, antimikrobiyal direnç, kontamine yiyecek ve sudan kaynaklanan enfeksiyonlar, sel ve depremler, çatışmalar ve terör saldırıları gibi çok çeşitli tehlikeler bulunmaktadır. DSÖ Avrupa Bölge Ofisi her hafta en az bir halk sağlığı olayına cevap vermektedir. Avrupa Bölgesi dünyanın birbirine çok bağlı bir parçası olduğu için, bir ülkede ortaya çıkan acil bir durum genellikle komşu ülkelerini de etkiler. Hastalıklar bölgesel bir hızla yayılabilir ve acil durumdan kaçan insanlar genellikle yardım arayışı içinde uluslararası sınırları geçerler. Son çarpıcı örnekler Ebola, Zika virüslerinin salgınları ve Suriye insani krizleridir. Avrupa’daki sağlık sistemleri, egzotik hastalıkların ülke girişini yönetebilecek kadar güçlüdür ve Avrupa ülkeleri göç lerle yeni gelenlere evrensel sağlık kapsamı sağlamak için önemli adımlar atmaktadır. Bu bakımdan, Türkiye’yi acil durum operasyonlarının örnek bir temel ülke olarak kabul ediyorum. Uzmanlığı, özveri ve dahil etme politikası sayesinde Türkiye, Suriyeli’lere çatışmalı ülkelerini terk etmeleri ve Suriye’nin kuzeyindeki ihtiyacı olanlara sağlık hizmetlerine erişmeleri, ev-umut vermek için DSÖ ile el ele yol alıyor. Önemli olan anahtar soru; Avrupa ve dünyanın 2009’daki H1N1’i takip edecek olan bir sonraki grip salgınına cevap vermeye hazır olup 16 PS / OCAK-MART 2019

olmadığıdır. Bugüne kadar, Avrupa Bölgesi’ndeki 3 ülkeden 1’i 2009’dan beri pandemik grip planlarını revize etmiştir. Influenza aşısı alımı bazı ülkelerde giderek azalmaya başladı ve influenza aşılarına erişim ise, kaynakları kısıtlı ülkelerde daha düşük düzeyde.’’ ACİL DURUMLARA YATIRIM KARŞILIĞINI FAZLASIYLA VERİYOR ‘‘Tüm acil durumların ortak noktalarından biri de, hazırlıklara yatırım yaparak etkilerinin büyük ölçüde azaltılabilmesidir. DSÖ yatırım gerekçeleri hiçbir şüphe için yer bırakmamaktadır. Bu gerekçelere göre; 5 yıllık bir yatırım 1.5 milyon insanın hayatını kurtaracak ve 240 milyar dolar iktisadi kazanımla, sağlık acil durumlar için harcanan her 8.30 dolar için 1 dolar geri kazanım sağlayacaktır. Bu toplantı, siyasi taahhütlerimizi eyleme dönüştürmek için eşi görülmemiş bir ivme içinde olduğumuza dair bir kanıttır. Yaklaşık 30 bakan, bakan yardımcısı ve üst düzey delegeler hep birlikte, DSÖ Avrupa Bölgesinde halk sağlığı hazırlığı ve müdahalesini iyileştirmeye yönelik Eylem Planının uygulanmasını hızlandırmak için geçen yılın Eylül ayında Bölgesel Komitede memnuniyetle karşılanan bir sonuç özeti tartıştılar.

hale getirmek için onları siyasi ve finansal taahhütlerle büyütmek zorundayız. Mayıs 2017’de, Sağlık Bakanlığı ile yeni bir ‘Dünya Sağlık Örgütü İnsani Yardım ve Sağlık Acil Durum Bürosu’nun ev sahibi anlaşmasını imzaladım ve süreç ofisin açılması için devam ediyor. Sağlık Bakanı’nın bu konudaki taahhüdü için minnettarım. Bu ofisinin İstanbul’da olması tesadüfen değildir. Türkiye’nin insani yardımın önündeki konumunu, küresel ve bölgesel sağlık öncelikleriyle bağlantıyı güçlendirmek ve katkıda bulunmak için daha fazla çaba harcadığını takdirle karşılıyorum.’’ “TÜRKİYE’NİN YAKLAŞIMI ÇOK ETKİLEYİCİ” Düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Dr. Jakap, Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili şu bilgileri paylaştı:

Bu özet; • Acil durum hazırlığı için yatırımın sürdürülmesi; • Ülkeler arasında destek ve uzmanlığı paylaşacak bir platform oluşturmak • Düzenli olarak ilerlemenin izlenmesi konularını içermektedir.

“İki kıta arasında bir köprü olan Türkiye’ye her yıl ortalama 40 milyon yolcu gelmektedir. Üstelik Türkiye, 3.5 milyon Suriyeli mülteciyle dünyada en fazla mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan ülkedir. Bunun için T.C Sağlık Bakanlığı ve DSÖ, birlikte 2016’da Mülteci Sağlığı Eğitim Merkezinde yaklaşık 2000 Suriyeli sağlık personeline eğitim verildi. Personelin yarısından fazlasına Bakanlık tarafından Suriyeli mültecilere Türk vatandaşları ile eşit standartlarda sağlık hizmeti sunmak için istihdam edildi. İstihdam edilen bu doktor, ebe ve hemşireler 2017-2018 yılları arasında 1 milyondan fazla muayene hizmeti verdi. Aynı tarihler arasında 1 yaşından küçük Suriyeli çocukların yüzde 75’inden fazlası aşılandı.

Bu Eylem Planı ile Avrupa ülkeleri, DSÖ’nün 2016 yılında İstanbul’da gerçekleşen Dünya İnsani Zirvesi’nin sonuçlarına paralel olarak beş yıl içinde 1 milyar kişiyi sağlık acil durumlarından ve sürdürülebilir kalkınma gündemine karşı koruma hedefine katkıda bulunacaktır. Avrupa Bölgesi uzmanlık ve bilgi birikimine sahiptir ve birlikte, Avrupa’yı ve dünyayı insanlarımız için daha güvenli

DSÖ olarak Suriye yaklaşımında Birleşmiş Milletler hükmü gereğince son derece aktif rol aldık. Gaziantep’te bir bölgesel ofisimiz var. Türkiye ile mültecileri koruma konusunda iş birliği içindeyiz. Türk doktorlarının Suriyeli doktorları eğitmesi ve işlevsel hale getirmesi son derece önem teşkil ediyor. Savaşın devam etmekte olduğunu biliyoruz ve bir an önce bitmesini umuyoruz”dedi.


Dosya:

ONKOLOJİ HEMATOLOJİ


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Kemal Erdine - Prof. Dr. Tezel Kutluk - Özgür İncekara

Her yıl 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde tüm dünya bir araya gelerek kansere karşı mücadele adına ortak mesaj vermektedir. Başta hükümetleri savunuculuğa ve tüm paydaşları birlikte çalışmaya davet ederek önlenebilir milyonlarca kaybın önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Dünya Kanser Günü ilk kez 2005 yılında Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) tarafından düzenlenmiştir. Aynı yıl ülkemizde de Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği tarafından başlatılmış, dünyada ve ülkemizde kanser konusundaki en büyük kampanyalardan biri olmuştur. Bu yıl 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde, de küresel düzeyde kanser uzmanları sağ kalımı önemli ölçüde iyileştirmek için yeni bir eylem çağrısı yapıtı. Kanser taramaları ve erken teşhisin hayat kurtarmada en etkili yollarından biri olduğu hatırlatıldı, kanser hastalarının hayatta kalma şansını önemli ölçüde artırmaya yönelik olarak acil eylem ihtiyacının olduğu vurgulandı. Yeni Kampanya: ‘KARARLIYIM VE YAPACAĞIM’ Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) liderliğinde tüm ülkelerde aynı anda başlayan üç yıl süre ile devam edecek olan kampanyanın 2019 yılı sloganı olan ‘Kararlıyım ve Yapacağım’ temasıyla bireylerin, sağlık topluluklarının, hükümetlerin ve halkın bilinçlendirilmesi, tanı ve tedaviye erişiminin arttırılması hedefleniyor. Dünya Kanser Günü sebebiyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kansere dikkat çeken etkinlikleri düzenlendi. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu ev sahipliğinde gerçekleşen kampanya tanı18 PS / OCAK-MART 2019

tım toplantısına katılan UICC önceki dönem başkanı Prof. Dr. Tezel Kutluk, Biletix Genel Müdürü Kemal Erdine ve sağlık sektöründe faaliyet gösteren İncekaralar Firması Genel Müdürü Özgür İncekara, kampanya hakkında bilgiler verdiler, kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının daha etkin rol alması gerektiğinin altını çizdiler. KAMPANYANIN TÜM GELİRİNİ KANSER ARAŞTIRMALARINA Dünya Kanser Günü’nde Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu ile işbirliği yapan Biletix’in Genel Müdürü Kemal Erdine; “Kanser artık hiçbir toplumun göz ardı edemeyeceği, hepimize şahsi yada dolaylı olarak dokunmuş bir hastalık. Bu sebeple Ticketmaster, 20 ülkenin katılımıyla kanser hastalığının farkındalığını artırmak ve araştırmalara destek olmak için tüm yıl boyunca sürecek olan sosyal sorumluluk projeleri hayata geçirecek. 2019 yılı boyunca devam edecek olan projeler kapsamında, Biletix olarak Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği ile birlikte çalışarak kanser hakkında farkındalık yaratıp aynı zamanda bu hastalığa karşı mücadeleye katkıda bulunacağız. Bu amaç doğrultusunda çalışmalarımızın ilki olan 4 Şubat Dünya Kanser Günü’ne özel tasarlanmış hediye paketlerini internet sitemizde ve satış noktalarımızda satışa sunduk. Bu kampanyanın tüm gelirini kanser araştırmalarında kullanılmak üzere Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği’ne bağışlayacağız. Biletix olarak “Ben Varım, Sen de Katıl” diyor ve herkesi bu sosyal sorumluluğun parçası olmaya davet ediyoruz. “Çünkü birlikte başarabiliriz” diyerek, kansere karşı toplumsal bir hareket başlatmak istiyoruz” dedi.

“KARARLIYIZ, ÇALIŞMALARIMIZI SÜRDÜRECEĞİZ.” 1951 yılında sağlık sektöründe faaliyet göstermeye başlayan İncekaralar firmasının Genel Müdürü Özgür İncekara ise, kanser araştırmalarının kanser tedavisinde sağlanan başarılarda önemli bir faktör olduğunu belirtti. Dünya Kanser Gününde çalışanlarıyla, paydaşlarıyla destek vermek için Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği ile işbirliği yaptığını söyleyen Özgür İncekara konuşmasında şu mesajları verdi; ‘‘Bir güne kanseri sığdırmak mümkün değil. Kanserle ilgili farkındalık yaratmaya özellikle erken tanı konusunda tüm çevremizi uyarmaya gayret edeceğiz. Kurumsal vatandaşlık sorumluluğu ile destek olmaya kararlıyız ve destek olmaya devam edeceğiz.’’

EYLEM ÇAĞRISI

.

Kanser taramaları ve erken teşhis hayat kurtarmanın en etkili yollarından biridir.

.

2018’de yaklaşık 5 milyon yeni kanser vakası erken tanınabilir ve tedavi edilebilirdi.

. Erken teşhisin iyileştirilmesine

yönelik engeller ve öngörüler yapılan çalışmalarla gösterilmiştir.


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“ Tüm kanserlerin üçte 1’ini önleyebiliyoruz ama, bunun için sadece doktorların, sağlık çalışanlarının değil dünyanın harekete geçmesi gerekiyor ” Prof. Tezer Kutluk; “Kararlıyım, insanlarımızı kanserden korumak ve kurtarmak için her şeyi yapacağım” Dünya Kanser Kontrol Örgütü önceki başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk kanser konusunda önemli başarılar elde edildiğini kanser taramaları, erken tanı ve etkin tedavide bugün gelinen noktada kanserin artık önemli oranda baş edilebilir bir hastalık olduğunu söyledi. Erken tanı ve taramaların yaygın kullanılması için bireye, kuruluşlara ve tüm paydaşlara önemli görevler düştüğünü, bu fırsatın kullanıldığında erken tanı ve etkin tedavi ile çok sayıda ölümün önlenebileceğini vurguladı KANSER TARAMALARI VE ERKEN TANI SAĞ KALIM ORANLARINI ÖNEMLİ ÖLÇÜDE ARTIRIR ‘‘4 Şubat Dünya Kanser Günü, farkında olmanın ötesinde bilip öğrenip davranış değişikliğine itmeye, devletleri tedbir almaya, toplum kuruluşlarına yön vermeye, politik anlamda da devletleri hareket geçirmek için kararlaştırılmış bir gündür. Her yıl 10 milyon kişiyi kanserden kaybediyoruz, önlem alınmazsa bu rakam 2040 yılında 16 milyona çıkacak. Biz biliyoruz ki kanser önlenebilir bir hastalık bu hastalığın 3’te birini önleyebiliyoruz Oysa; evrensel olarak kanserlerin çoğu erken dönemde tanınabilir. Bir kanser erken dönemde tespit edildiğinde ve uygun tedavi edildiğinde beş yıldan daha uzun süre hayatta kalma şansı, hastalığın yayıldığı geç dönemde teşhis edilmesine göre çok daha yüksektir. Sadece tedavi değil, fiziksel aktivite, beslenme, tütün kullanımı, alkol gibi sağlıklı yaşamı gerektiren unsurları da dahil ederseniz, 10 milyon ölümün 5 milyon ölümü engelleyebilirsiniz. Kanser tek bir hastalık olmamasına rağmen ve bazı kanser türlerinde başarı ha-

Prof. Dr. Tezer Kutluk

len düşük olsa da kanser artık kronik hastalıktır diyebiliyoruz. Çocuk kanserlerinde %85 erişkin kanserlerinde %70 civarında tedavi başarısı var. Yakın zamanlarda hedefe yönelik tedavilerle bu oranların yukarı çıktığını görüyoruz. Kısa-orta vadede erişkin kanserlerde yaşam şansını daha yukarıya taşıyacaktır. Çocuk kanserlerinde, meme kanserlerinde tedavi başarımız yüksek olsa da ne yazık ki Akciğer Kanseri’nde oranlar yüksek değildir. Ülkemizde; 35 bin akciğer, 22 bin meme, 17 bin prostat, 13 bin troit, 11 bin mide, 11 bin prostat, 6 bin 500 mesane kanseri görülmüştür.’’ DÜNYADA BÜTÜN KANSER ÖLÜMLERİN %22’Sİ TÜTÜN İLİŞKİLİ! ‘‘Tütünü sıfırlarsak eğer,18 milyon bir anda 14 milyona düşecek. Sürekli kansere çare var mı diye konuşuyoruz. İlk çarelerden biri bu tütünü azaltmaktır. Kanserin yüzde 70 tütün ile ilişkilidir, sıfırlamak gerekir.”

ÖLÜMLERİN %70’İ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE Şu anda Dünya genelinde her yıl 9.6 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybetmektir. Bunlardan 4 milyondan fazlası 30-69 yaş arasındaki yetişkinlerdir. Bu ölümler erken olarak kabul edilmekte ve önlenebilir kanserler arasında kabul edilmektedir. 9.6 milyon ölümün %70 orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerde olmaktadır. Bu ülkelerde kanserle mücadeledeki eksiklikler kayıpların önlenmesini engellemektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 Kanser rezolüsyonunda da belirtildiği gibi, Çocuk Kanserleri bir örnek olarak verilebilir. Gelişmekte olan ülkelerde çocuk kanserlerinden iyileşme %80’leri aşmış iken, düşük gelir düzeyindeki ülkelerde bu %20 ’ler civarında kalmaktadır.Başka bir örnek dünya’nın radyoterapiye erişimidir. Örneğin düşük ve orta gelir düzeyi ülkelerin %90’ında radyoterapiye erişim eksiktir.’’

DÜNYA KANSER GÜNÜ NEDEN ÖNEMLİDİR? Dünya genelinde her yıl; 9.6 milyon insan kanser nedeniyle hayatını kaybetmektir. Bunlardan 4 milyondan fazlası 30-69 yaş arasındaki yetişkinlerdir. Bu ölümler erken ve önlenebilir kanserler arasında kabul edilmektedir. 9.6 milyon ölümün %70 orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerde olmaktadır. Bu ülkelerde kanserle mücadeledeki eksiklikler kayıpların önlenmesini engellemektedir.

OCAK-MART 2019 / PS 19


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Tüm dünyada milyonlarca insanın erken tanı ve daha iyi tedavi almalarını önleyen bireysel, sağlık sistemi ve hükümet düzeyinde küresel olarak yaygın engeller bulunmaktadır. Dünya Kanser Günü’nde, kanser erken tespit edilir ve tedavi edilirse, birçok hasta iyileştirilebilecektir. Kanserin en erken aşamasında tespit edilmesi dünya çapında milyonlarca ölümün önlenmesinde büyük bir fırsattır. Dr. Cary Adams Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) CEO UICC, küresel kanser yükünü azaltmaya çalışmakta, kanser konusunda çalışan sivil ve resmi örgütleri, toplulukları bir araya getirerek kanser konusunda güç birliği oluşturmakta, imkanlar konusunda eşitliği hedeflemekte, dünyanın sağlığı ve kalkınması yönünde kanser kontrolü için çalışmaktadır. UICC kanserle savaşan sivil örgütler arasında dünyanın en büyüğü olup 160’dan fazla ülkede 1000’den fazla üyesi bulunmaktadır. Bu üyeler arasında dünyanın büyük kanser dernekleri, sağlık bakanlıkları, kanser enstitüleri, araştırma enstitüleri, tedavi merkezleri ve hasta grupları bulunmaktadır. UICC dünya liderleriyle birlikte çalışarak,ülkelerin kanser kontrol önlemleri konusunda desteklerini almak ve Birleşmiş Milletler Bildirgesi’nde belirtilen kanserle ilgili taahhütlerin yerine getirilmesini sağlamak konusunda çalışmaktadır. UICC aşağıda belirtilen konuları savunuculuk faaliyeti olarak kullanmaktadır: • Kanserin önlenmesi ve kontrolüne yönelik politikaların etkinliğini ölçmeye hedef ve göstergeler ortaya koymak • Küresel kalkınma gündeminde kanserin önceliğini arttırmak • Kansere karşı küresel eylemi geliştirmek UICC ve farklı sektörlerde işbirliği yaptığı kuruluşlar, hükümetleri kanser ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklara karşı mücadelede zamanla yarışmaları konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. UICC aynı zamanda “Bulaşıcı Olmayan Hastalıklara Karşı Güç Birliği Platformu”nun kurucu üyelerindendir. Bu grup, 170 ülkede 2000 kuruluşu kapsayan küresel bir sivil topluluktur. 2017 yılında kurulan Bulaşıcı Olmayan Hastalıklara Karşı Güç Birliği’nin (NCD Alliance) kurucu üyelerindendir. ‘‘ Herkes İçin Tedavi”, UICC tarafından yürütülen cesur ve ilham verici bir savunuculuk girişiminin adıdır.

20 PS / OCAK-MART 2019

TÜRK KANSER ARAŞTIRMA VE SAVAŞ KURUMU 1947’de kurulan Türkiye’nin en eski en köklü kanser sivil örgütüdür. Dünyanın da kıdemli kanser örgütleri arasındadır. Kanser kontrolünün farklı alanlarında uzun yıllardır birçok ilklere imza atmış, Türkiye’nin ilk kanser hastanesini açmış, ilk kanser dergisi, ilk kanser haftasının kabul edilmesi, ilk kanser kongresi, ilk kanser istatistikleri, ilk kanserli hasta toplantıları, ilk umut evi gibi bir çok başarılı faaliyetle ulusal ve uluslararası alanda çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmaları ile 2008 yılında UICC tarafından yılın en başarılı kanser örgütü seçilmiştir. ‘‘EN ESKİ KANSER ÖRGÜTÜYÜZ’’ Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şuayib Yalçın; ‘‘Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Türkiye’nin en eski kanser örgütüdür. Türkiye’de ve dünya’da birçok ilke imza atmış olan kurum, dünya’ya paralel olarak Türkiye’de Dünya Kanser Günü faaliyetlerini UICC, Dünya Kanser Kontrol Örgütü ile birlikte 2005 yılında n beri sürdürmektedir. Bu gün de tüm ülkede insanlarımızı kanserden korumak için önemli bir rol üstlenmektedir. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı olarak; bu yıl başlayan yeni kampanyı ben de; ‘‘Kararlıyım, kanser taramaları ve tedavilerinde son gelişmelerden insanlarımızın yararlanması için çalışacağım” sloganı ile destekliyorum’’ dedi.

“ Uzun yıllar boyunca kanser

yönetimi çok pahalı ve idare edilemezdi. Tersi doğrudur. Kansere kararlı bir şekilde cevap veremezsek, ekonomik ve sosyal sonuçlar astronomik olacaktır. Kansere karşı mücadeleyi kazanmak için ülkeler, kanserin önlenmesi, erken teşhisi ve tedavisi ile palyatif bakım hizmetlerinin, evrensel sağlık kapsamını sağlama çabalarının bir parçası olarak fayda paketlerine entegre edilmesini sağlamalıdır. ” Tedros Adhanom Ghebreyesus

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Direktörü

“ Kanser tanısının gecikmesi

önemli bir sorundur. Gecikme, hastalığın yayılmasına yol açmakta ve önemli düzeyde hasara neden olmaktadır. Bu yüzden, Dünya Kanser Günü’nde sizleri, kendinizi kanserin belirtileri ve bulguları konusunda eğitmeye ve hemen yardım istemekten korkmamaya çağırıyorum. Aynı şekilde, hükümetlerden kanseri yenmek için tüm mücadele fırsatlarını sağlayarak erken teşhis ve tarama programlarını öncelikli ve sistematik hale getirmeye çağırıyorum. ” Prenses Dina Mired Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) Başkanı


DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

UICC’nin Tüm Hükümetlere Önerileri Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen kurallara uygun olarak, kanser taramaları ve erken tanıyı iyileştirmek için • Damgalamayı azaltmak, kanserin belirti ve semptomları hakkında halkın bilinçlendirilmesi için tedbirler almak • Uygun maliyetli, toplum tabanlı taramalar ve erken teşhis programlarını uygulamak • Şüpheli kanserler için teşhis ve tedavi hizmetleri sunan tesislere yönlendirme mekanizmalarının güçlendirmek • Teşhise yönelik yatırımları yapmak

KANSER TARAMALARI VE ERKEN TANI PARA TASARRUFU SAĞLAR

Erken tanı aynı zamanda tedavi maliyetini de azaltır. Yüksek gelirli ülkelerde yapılan çalışmalar erken teşhis edilmiş kanser hastaları için tedavi maliyetlerinin ileri evre kanser tanısı alanlara göre 2-4 kat daha ucuz olduğunu göstermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir araştırma,erken tanıdan elde edilen ulusal tasarrufunun yıllık 26 milyar dolar olduğunu tahmin etmektedir. Sahra Altı Afrika ve Güney Doğu Asya’daki bir araştırma, rahim ağzı kanseri yayma testleri, kolonoskopi taramaları ve mamografi taramaları tedavi ile birlikte, erken müdahale girişimlerinin son derece uygun maliyette olduğunu göstermiştir. Buna rağmen, pahalı ve karmaşık tedavi seçeneklerine, yaşam kalitesinin azalmasına ve önlenebilir ölümlere yol açan milyonlarca kanser vakası bulunmaktadır.

KANSER TARAMALARI VE ERKEN TANI İÇİN BİREYSEL ENGELLER

UTANÇ VE KORKU, SAĞLIK BİLİNCİNİN EKSİKLİĞİ VE KÜLTÜREL İNANÇLAR BİREYİN TIBBİ BAKIM VEYA TARAMA PROGRAMLARINI KULLANMASINI ENGELLEYEBİLİR Avustralya’da, yerli kadınların, utanç, korku ve bilgi eksikliği, mamografi taramalarına katılımın önündeki engeller olarak algılandığı, diğer bir çalışmada ise Asurlu göçmen nüfusun saflığın sürdürülmesi gibi kültürel inançlarının tarama programlarına katılımı engellediği tespit edilmiştir. Bangladeş’te meme kanserli hastalarda yapılan bir çalışma, katılımcıların neredeyse yarısının tıbbi yardım almadan önce alternatif tedavi istediğini ve bunun da hastalığın tanısında ortalama dört aylık gecikme ile sonuçlandığını bildirmiştir. 2018’de İngiltere’de yayımlanan bir raporda, kanserin ülkedeki en korkulan hastalık olduğunu ve dört kişiden birinin, teşhisin ne olacağından korktuğunu ve potansiyel bir kanser semptomu keşfettikten sonra tıbbi yardım istemeyeceğini göstermiştir.

KANSER TARAMA VE TANISI İÇİN SAĞLIK SİSTEMİNDEKİ ENGELLER

Kanser taramaları ve erken tanıyı etkileyebilecek çok sayıda bireysel faktör vardır. Yaş, bir kişinin erken kanser semptomlarını anlama ve iletme yeteneğini büyük ölçüde etkileyerek, özellikle çocukları savunmasız hale getirebilir. Bununla birlikte, çocukluk çağı kanserleri genellikle en yüksek tedavi edilebilir kanser türlerindendir.Acil tanı ve tedavi verildiğinde çocukluk çağı kanserlerinin % 80’i tedavi edilebilir.

İngiltere’de yapılan bir çalışmada, çoğu insanın kanser teşhisinden önceki bir yıl içinde belirti veya semptomları gösterdiği bulunmuştur. Bununla birlikte, bir doktor veya sağlık profesyoneli kanserden şüphelense bile sağlık sistemindeki tarama ve erken tanı sorunları hastaların tanısal işlemler için verimli bir şekilde yönlendirilmelerini önleyebilir ve tedavide gereksiz gecikmelere yol açabilir.

Erkekler sağlığın iyileştirilmesi açısından kanserden şüphelenilse bile yardım arama konusunda daha çekinik davranmaktadırlar. Erkeklerin yardım arama davranışlarıyla ilişkili en güçlü faktörün, eşlerin ve aile üyelerinin cesaretlendirilmesi ve desteklenmesi olduğu gösterilmiştir.

Şüpheli kanser hastaları tanı için sevk edildiğinde, patoloji servislerine sınırlı erişim, erken tanı ve kanser tedavisini engelleyebilir. Bu, özellikle düşük gelirli ülkelerde çok sayıda geç evre teşhisinin olduğu yerler için geçerlidir .Düşük gelirli ülkelerin % 35’i, yüksek gelirli ülkelerin % 95’i ile kıyaslandığında daha fazla patoloji hizmetlerinin mevcut olduğu bildirilmiştir.

Sosyoekonomik statü de yardım aramaya engel olabilir. Danimarka’da bir çalışma, daha düşük bir eğitim seviyesi ile doktor arama korkusu arasında güçlü bir ilişki bulmuştur. Bu arada, daha yüksek sosyoekonomik statüye sahip bireylerin (yüksek öğrenim, istihdam edilenler ve daha yüksek geliri olan) tıbbi yardım almak için çok meşgul olduğu görülmüştür.

OCAK-MART 2019 / PS 21


GLOBACAN2018

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

EN SON KÜRESEL KANSER VERİLERİ: 2018’DE KANSER YÜKÜ 18.1 MİLYON YENİ VAKAYA VE 9.6 MİLYON KANSER ÖLÜMÜNE YÜKSELDİ

= 500 000

2018

Dünya

2040

Data source: GLOBOCAN 2018 Graph production: IARC (http://gco.iarc.fr/today) World Health Organization Tahmini vaka sayısı 2018’den 2040’a kadar, tüm kanserler, her iki cinsiyet, her yaştan

GLOBAL KANSER YÜKÜ ALARM VERİYOR ! Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) 12.Eylül 2018 tarihinde küresel kanser yükü ile ilgili son tahminleri yayınladı. IARC Global Cancer Observation’ın bir parçası olarak çevrimiçi erişilebilen GLOBOCAN 2018 veri tabanı, 185 ülkede, 36 kanser türü için görülme sıklığı ve ölüm oranı tahminlerini sunmaktadır. Klinisyenler için ‘A Cancer Journal for Clinicians’ta yer alan bu sonuçların analizi, kanser oluşumundaki büyük coğrafi çeşitliliği ve hastalığın dünya bölgelerindeki büyüklüğü ve profilindeki farklılıkları vurgulamaktadır. KANSER YÜKÜ ARTIYOR! Küresel kanser yükünün 2018’de 18.1 milyon yeni vakaya ve 9.6 milyon ölüme yükseldiği tahmin edilmektedir. Dünyadaki 5 erkekten biri ve 6 kadından biri yaşamları boyunca kanser hastalığı geliştirmekte, 8 erkekten biri ve 11 kadından biri ölmektedir. Dünya çapında, 5 yıllık kanser prevalansı 43,8 milyon olduğu tahmin edilmektedir. “ DSÖ Tütün Kontrolü Çerçeve

Sözleşmesi’ne dahil edilen en iyi uygulama önlemleri, aktif sigara içmeyi etkin bir şekilde azalttı ve birçok ülkede tütün dumanına istemeden maruz kalmayı önledi. Ancak, tütün salgınının farklı bölgelerde arttığı, kadınlarda ve erkeklerde farklı aşamalarda olduğu göz önüne alındığında, sonuçlar dünyanın her ülkesinde hedefli ve etkili tütün kontrol politikaları koymaya devam etme ihtiyacını vurgulamaktadır.” Freddie Bray Head of the Section of Cancer Surveillance at IARC 22 PS / OCAK-MART 2019

Artan kanser yükü, nüfus artışı ve yaşlanma ile birlikte bazı kanserlerde prevalans sosyal ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak değişmekte, çeşitli faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu, özellikle yoksulluğa bağlı kanserlerden ve sanayileşmiş ülkelere daha tipik yaşam tarzları ile ilişkili kanserlere enfeksiyonlardan kayma gözlenen hızlı büyüyen ekonomilerde geçerlidir. Etkili önleme çabaları, akciğer kanseri (örneğin, Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’daki erkeklerde) ve rahim ağzı kanseri (örneğin Sahra Altı Afrika dışındaki çoğu bölgede) gibi bazı kanserlerde görülme sıklığında görülen azalmayı açıklayabilir. Bununla birlikte, yeni veriler çoğu ülkenin hala teşhis ve tedavi ve bakım gerektiren mutlak vaka sayısındaki artışla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Küresel kalıplar, erkekler ve kadınlar için bir araya geldiğinde, 2018’de dünya genelinde yeni vakaların neredeyse yarısının ve dünya çapındaki kanser ölümlerinin yarısından fazlasının, kısmen bölgenin küresel nüfusun yaklaşık% 60’ına sahip olması nedeniyle Asya’da gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Avrupa, kanser vakalarının % 23.4’ünü ve kanser oranlarının % 20.3’ünü oluşturuyor. Ancak; dünya nüfusunun yalnızca % 9.0’ı Amerika kıtası küresel nüfusun % 13,3’üne sahiptir ve dünya genelinde % 21,0 ve ölüm oranının % 14,4’ünü oluşturmaktadır. Diğer dünya bölgelerinin aksine, Asya ve Afrika’daki kanser ölümlerinin oranları (sırasıyla % 57,3 ve % 7,3) bu vakaların daha

yüksek olması nedeniyle, (sırasıyla % 48,4 ve % 5,8) diğer oranlarla karşılaştırıdığında daha yüksektir. Birçok ülkede zamanında tanı ve tedaviye sınırlı erişimin yanı sıra, kötü prognoz ve yüksek ölüm oranları ile ilişkili bazı kanser türlerinin sıklığı değişmektedir. 2018’DEKİ BAŞLICA KANSER TİPLERİ

Akciğer, meme ve kolorektal kanserleri, insidans açısından ilk üç kanser türüdür ve mortalite açısından ilk beş içinde sıralanır (sırasıyla birinci, beşinci ve ikinci). Bu üç kanser türü birlikte, dünya çapında kanser insidansı ve mortalite yükünün üçte birinden sorumludur. Akciğer ve meme kanserleri, yeni vakaların sayısı bakımından dünya çapında lider türlerdir. Bu türlerin her biri için, 2018’de yaklaşık 2.1 milyon tanının, toplam kanser insidansı yükünün yaklaşık %11.6’sına katkıda bulunduğu tahmin edilmektedir. Kolorektal kanser (1.8 milyon vaka, toplamın %10.2’si) en sık teşhis edilen üçüncü kanser, prostat kanseri dördüncü (1.3 milyon vaka, % 7.1) ve mide kanseri beşinci sırada (1.0 milyon vaka,% 5.7). Akciğer kanseri de, dünya çapında bu kanser için kötü prognoz nedeniyle en fazla ölümden (1.8 milyon ölüm, toplamın % 18.4’ü), ardından kolorektal kanserden (881 000 ölüm,% 9.2), mide kanserinden ve karaciğer kanseri (782 000 ölüm,% 8,2) sorumludur. Kadın meme kanseri, beşinci önde gelen ölüm nedeni (627 000 ölüm,% 6,6) olarak sıralanıyor çünkü prognoz en azından daha gelişmiş ülkelerde nispeten olumlu.


GLOBACAN2018

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

CİNSİYETE GÖRE KÜRESEL KANSER KALIPLARI İNSANİ GELİŞME DÜZEYİNE GÖRE KÜRESEL MODELLER Birçok kanser için, yüksek veya çok yüksek HDI olan ülkelerde genel insidans oranları, genel olarak düşük veya orta HDI’ye sahip ülkelerdekinin 2-3 katıdır. Bununla birlikte, bu iki ülke kategorisi arasındaki ölüm oranlarındaki farklar daha düşüktür, çünkü bir yandan düşük İGE ülkeleri düşük sağkalım ile ilişkili bazı kanser türlerinde daha sık görülürken, diğer yandan zamanında tanı ve etkili olması nedeniyle tedavi daha az görülür. Erkeklerde akciğer kanseri hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde görülme sıklığında birinci sıradadır ve prostat kanseri ikinci sıradadır. Kadınlarda meme kanseri için insidans oranları, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki diğer kanserlerin oranlarını aşmıştır. Bunu gelişmiş ülkelerde kolorektal kanser ve gelişmekte olan ülkelerde rahim ağzı kanseri izlemektedir.

Akciğer kanseri erkeklerde en sık tanı alan kanserdir (erkeklerde toplam vakaların % 14.5’i ve kadınlarda % 8.4’ü) ve erkeklerde kanser ölümünün önde gelen nedenidir (% 22.0, yani tüm kanser ölümlerinin yaklaşık beşte biri). Erkeklerde bunu, insidans için prostat kanseri (% 13,5) ve kolorektal kanser (% 10,9) ve karaciğer kanseri (% 10,2) ve mide kanseri (% 9,5) izlemektedir. Meme kanseri kadınlarda en sık tanı alan kanserdir (% 24,2, yani dünya çapındaki kadınlarda tanısı konulan tüm yeni kanser vakalarının 4’ünden biri meme kanseridir) ve kanser GLOBOCAN 2018’de yer alan 185 ülkenin 154’ında en sık görülen kanserdir. Meme kanseri ayrıca kadınlarda (% 15.0) kanser ölümünün önde gelen nedenidir, bunu sırasıyla akciğer kanseri (% 13.8) ve aynı zamanda en sık görülen üçüncü kanser türü olan kolorektal kanser (% 9.5) izlemektedir; rahim ağzı kanseri hem insidans (% 6,6) hem de mortalite (% 7,5) için dördüncü sıradadır.

http://gco.iarc.fr/ adresinden erişilebilen çevrimiçi GLOBOCAN 2018 veritabanı, IARC’ın The Global Cancer Observatory (GCO)’nin bir parçasıdır. Veritabanında, 36 spesifik kanser türü için ve ülke veya bölge, yaş ve cinsiyete göre birleştirilen tüm kanser için küresel kanser yükünün görselleştirmelerini ve harita üretmek için kullanıcı dostu olanaklar bulunmaktadır. Bu tahminler, IARC’de bulunan en yeni verilere ve çevrimiçi olarak halka açık bilgilere dayanmaktadır. GLOBOCAN 2018, verilerin kullanılabilirliğine ve doğruluğuna bağlı olan birkaç yöntem kullanılarak geliştirilmiştir. Ulusal kaynaklar mümkün olan yerlerde kullanılır ve yokluğunda yerel veriler ve istatistiksel modelleme kullanılır. IARC, Ulusal Kanser Kontrol çabalarına öncelik

“ Bu yeni rakamlar, küresel çapta

kanser yükündeki endişe verici yükselişi ele almak için yapılması gereken çok şey olduğunu ve önlenmenin önemli bir rolü olduğunu vurgulamaktadır. Tüm dünyada bu yıkıcı hastalığı kontrol altına almak ve tedavileri tamamlamak için acil olarak etkin önleme ve erken tespit politikaları uygulanmalıdır.” Dr. Christopher Wild IARC Director KADINLARDA AKCİĞER KANSERİNDE ENDİŞE VERİCİ ARTIŞ! Akciğer kanseri, hem erkeklerde hem de kadınlarda önde gelen ölüm nedenidir ve 28 ülkede kadınlarda kanser ölümünün önde gelen nedenidir. Kadınlarda en yüksek insidans oranları, Kuzey Amerika, Kuzey ve Batı Avrupa’da (özellikle Danimarka ve Hollanda’da), Çin ve Avustralya ve Yeni Zelanda’da görülüyor.

vermek ve değerlendirmek için yerel verilerin toplanması ve kullanılmasının yanı sıra daha iyi tahminleri destekleyen uluslararası bir ortaklık olan The Global Initiative for Cancer Registry Development (GICR) (http://gicr.iarc.fr) koordine eder. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), Dünya Sağlık Örgütü’nün bir parçasıdır. Görevi, insan kanserinin nedenleri, karsinojenez mekanizmaları hakkında araştırma yapmak, koordine etmek ve kanser kontrolü için bilimsel stratejiler geliştirmektir. Ajans hem epidemiyolojik hem de laboratuvar araştırmalarına katılır, bilimsel bilgileri yayınlar, toplantılar ve kurslar düzenler. Hazırlayan:Şebnem Cirit

OCAK-MART 2019 / PS 23


17 - 21 Nisan 2019 Regnum Carya Kongre Merkezi, Antalya

23. Ulusal Kanser Kongresi (UKK 2019) 17-21 Nisan 2019 tarihleri arasında Antalya’da Regnum Carya Hotel’de düzenlenecektir. Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nden oluşan üçlü konsorsiyum ve Onkoloji Hemşireliği Derneği tarafından 2 yılda bir yapılan en geniş katılımlı kanser disiplinlerini kapsayan kongre başkanlığının dönüşümlü olarak sırayla üstlenilmesi ile bu sene başkanlık TPOG Derneği tarafından yürütülecektir. Hekimlerin yanı sıra bu ekibin ayrılmaz parçası olan hemşire, radyoloji ve radyoterapi teknisyenleri, psikologlar ve çocuk gelişim uzmanlarının da katılımı ile Ulusal Kanser Kongreleri en çok katılımcısı olan ulusal kongrelerden olmuştur. Kongre bilimsel programında güncel konuların tartışılacağı multidisipliner paneller, konferanslar, tümör konseyleri, interaktif sunumlar, sözel ve poster bildiri oturumları ve uydu sempozyumlar olacak, kongre öncesinde yan dal asistanları ve uzmanlar için kurslar düzenlenecektir. Bilimsel değeri yüksek araştırmalara ödüller verilecektir. Kongremize ulusal ve uluslararası düzeyde konusunda uzman bilim insanları davet edilecek, kanserle ilgili önemli gelişmeler, ayrıntıları ile tartışılacaktır. Bilimsel yeniliklerin yanı sıra kurumsal ve sosyal sorunlara da yer verilecek, yine konusunda deneyimli tartışmacılarla bu sorunlara çözümler aranacaktır. 23. Ulusal Kanser Kongresi Yönetim Kurulu ve Bilimsel Kurulu adına sizleri kongremize davet etmekten büyük onur duyuyoruz. Prof. Dr. Emel ÜNAL Kongre Başkanı TPOG Derneği

Prof. Dr. Mahmut GÜMÜŞ Kongre Eş Başkanı TTOD Derneği

Prof. Dr. Esra KAYTAN SAĞLAM Kongre Eş Başkanı TROD

w w w. u l u s a l k a n s e r. o r g


ONKOLOJİ / DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KANSERE KARŞI ARTIK HER ZAMANKİNDEN DAHA UYUMLU VE KOORDİNELİ BİR MÜCADELEYE İHTİYAÇ VAR ‘‘15 Şubat Çocukluk Çağı Kanserleri Günü’’ Prof. Dr. Emel Ünal TPOG Derneği Başkanı

Dünya Kanser Günü ilk kez 4 Şubat 2005 yılında Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) tarafından düzenlenmiştir. Aynı yıl ülkemizde de Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Der- ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNDE TEDAVİ neği tarafından başlatılmış, Dünyada ve ülkemizde kanser ko- BAŞARIMIZ YÜKSEK nusundaki en büyük kampanyalardan biri olmuştur. Günümüzde kanserden sağ kalım hızları giderek artmaktadır. Her yıl 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde UICC ve ortak kuru- Tedavide elde edilen bu sonuçlar, teknolojinin ilerlemesiyle luşların birlikte yürüttüğü, her yıl milyonlarca ölüme neden olan birlikte teşhis ve tedavideki disiplinlerin ortak çalışması sonuve pek çoğu önlenebilir olan bir hastalığa karşı toplumsal bilinci cu elde edilmiştir. Türkiye’de her yıl 3 bin, tüm dünyada ise her artırmak amacıyla tüm dünyada kampanyalar düzenlenmekte- yıl 175 bin çocuğun kanser tanısı aldığı bilinmektedir. Çocukdir. Kansere karşı artık her zamankinden daha uyumlu ve koor- luk çağının en sık görünen kanserleri; lösemiler, lenfomalar dineli bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Dünya Kanser Günü, kan- ve santral sinir sistemi tümörleridir. Nöroblastom, Wilms tüser hakkında bilgilerimiz artırmak, yanlış bilinenleri düzeltmek, mörü, retinoblastom, rabdomiyosarkom gibi erişkinlerde pek bütün dünyada ortak bir ses çıkartmak için önemli bir fırsattır. gözlenmeyen embriyonik tümörler de çocuklarda sıktır. Genel olarak çocukluk çağı kanserlerinde başarı oranları gelişmiş ülYeni üç yıllık kampanyanın ilk yılı olan 2019 sloganı “Kararlıyım kelerde %80’leri geçmiş olmakla beraber, bizim gibi ülkelerde ve Yapacağım” olarak belirlenmiştir. Yeni tema, kişisel sorum- %60-70, gelişmemiş ülkelerde ise %20-40 civarındadır. Tedaluluklar için güçlü bir çağrıdır ve kanserin artan etkisini azalt- vi şansını artıran en önemli faktörler ise erişkinlerde olduğu mak için yapılan eylemlerin gücünü temsil etmektedir. Dünya gibi erken tanı ve doğru yerde tedavi verilebilmesidir. Kanser Günü’nde kanserle mücadele etmek ve bu konuda mesajları yaymak için daha büyük bir platform oluşturarak rol BULGULAR GÖZ ARDI EDİLMEMELİ alınabileceği düşünülmektedir. Ailelerden çocuklarındaki değişiklikleri dikkatle takip etmeleri istiyoruz. Çocuk hekimlerinden beklentimiz de özellikle iki haftadan uzun süren lenf bezlerinde büyüme, cilt, burun ve diş etinde kanamalar, viral bir durum yoksa ses kısıklıkları, karında şişlik, bacaklarda kemiklerde ağrı, göz bebeğinde parlaklık gibi durumlar dikkate alarak ilgili üst branşa yönlendirmeleridir. ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİNDE ÇOK YÖNLÜ MULTİDİSİPLİNER TEDAVİ ŞART

TPOG Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği’nin temel amacı; Çocuk Onkolojisi konusundaki bilimsel, teknolojik, mesleki ilerlemeleri desteklemek ve çocuk onkolojisi tedavi uygulamalarının kalitesini yükselterek tıbbın bu dalında hizmet alan toplum bireylerinin çıkarlarını korumaktır. Her alanda pediatrik onkoloji eğitimini desteklemek pediatrik onkoloji yandal uzmanlık eğitim programlarının iyileştirilmesi ve yetişecek uzmanların niteliklerinin değerlendirilmesi yönünde çalışmalar yapmaktır.

İyi bir fiziksel öyküyle beraber kişiye göre tedavi burada da geçerlidir. Başlangıcında doğru tetkiklerle tanı alan hastalar, multidispliner bir yaklaşımla, iyi bir planlama ile tedaviye hızla bekletmeden başlanmalıdır. Hangi disiplinleri ilgilendiriyorsa örneğin çocuk beyin cerrahisi, çocuk ortopedisi, çocuk cerrahisi gibi mutlaka o birimlerle konsültasyon yapılmalıdır. Tedavi protokolleri hastalığın durumuna ve hastaya göre değişse de kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi, onkolojik tedavinin standartıdır. Kemik iliği nakilleri için hastalar bazında değerlendirilmelidir. Hastalık eğer kemoterapiye duyarlı ise, ilk tedavide kontrol sağlanmış olması şartıyla, uygun hastalarda kemik iliği nakline gidilmesi başarıyı etkileyen faktörlerden biridir. Tedavisi tamamlanan çocuklarımızı geleceğe hazırlarken kaliteli bir yaşam sunmak zorundayız. Bu sebeple tedavi başarılı olsa bile, erişkin yaşamı da göz önüne alınıp takibe devam edilmelidir. OCAK-MART 2019 / PS 25


ONKOLOJİ / DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ÖNLEMEK VEYA ERKEN TANIMAK TEDAVİ ETMEKTEN DAHA KOLAY Prof. Dr. Mahmut Gümüş TTOD Önceki Dönem Başkanı

Kanser günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu olmayı sürdürmektedir. Yaşlanma kanser için önemli bir risk faktörüdür. Bu nedenle şu anda genç bir nüfusa sahip olup fakat süreçte daha yaşlı hale gelen toplumlarda gelecekte daha ciddi bir problem olmaya adaydır. BU KONUDA NELER YAPILABİLİR? Sorunu üç ana parçaya ayırıp bu yönde çözüm yollarını araştırmak mantıklı gibi görünmektedir. Öncelikle kanserden korunma noktasında alınacak tedbirleri ön plana çıkarmalıyız. Bu noktada gelişigüzel önerilmiş beslenme yöntemleri veya gerçeklikten uzak önerilerin ötesinde tüm toplumu kuşatacak sağlıklı yaklaşımların değerlendirilmesinde yarar vardır. Özellikle bizim toplumumuzun ana özelliklerinden biri olan Akdeniz tipi beslenmenin teşvik edilmesi, şişmanlıkdan uzak durulması, sağlıklı yaşam için sporun teşvik edilmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, sigara, alkol ve çevresel kanserojenlerle mücadele konusunda gerekli önlemlerin alınması beraberinde daha temiz bir dünyayı ve daha sağlıklı bir toplumu getirecektir.

TTOD ‘‘ Tıbbi Onkoloji Derneği 650’yi aşkın onkolog

üyemizle yurdumuzun dörtbir yanında insanlarımızın sağlıklarının korunması, hastalıklarının erken tanınması ve tedavisi konusunda çabamızı sürdürmekteyiz. Bu sağlık hizmetini hastalarımıza götürürken aynı zamanda onkoloji alanında yapılacak araştırmalara ve çalışmalara katkıda bulunmakta, sürdürülebilir sağlık politikaları oluşturma noktasında fikir üretmekteyiz. Türk Tıbbi Onkoloji Derneği olarak sloganımızda olduğu Hayatın içinde bilimin izinde, tüm insanlarımızın, hastalarımızın ve toplumumuzun hizmetinde olmaktan gurur duyuyoruz.’’

26 PS / OCAK-MART 2019

İkinci aşama; özellikle sorunun erken saptanması ve buna yönelik tedavi ve yaklaşımların erken dönemde alınması kanserle mücadelemizi kolaylaştıracak ikinci önemli noktadır. Toplum tabanlı tarama yöntemleri ile erken dönemde saptanabilecek kanser türlerinin tespiti bu hastalıkların daha kolay ve daha küratif bir şekilde tedavisini sağlayacaktır. Çoğu zaman önlemek veya erken tanımak tedavi etmekten daha kolaydır. Bu anlamda Sağlık Bakanlığı ve diğer sağlık ile ilgili kuruluşlarla sivil toplum örgütleri ile birlikte mücadelemizi sürdürmek, kanserle mücadelemizde başarıyı arttıracak etmenlerden biri olacaktır. Üçüncü aşamada ise kanserin tedavisi noktasındaki gelişmeler kanseri ölümcül olarak anılan bir hastalık olmaktan ziyade kronik bir hastalık haline getirme çabaları özenle ve gayretle sürdürülmelidir. Bu alanda etkin ve sürdürülebilir tedavi politikaları oluşturmak, bu konuda dünya literatürüne katkıda bulunmak, bu konudaki ilaç ve gereçlerin üretimi noktasında gerekli araştırmaları yapmak bize düşen en büyük görevlerden birisidir. Tüm bunların gerçekleşmesi kanser gibi gerçekten hem yaşam kalitesini hem yaşam süresini etkileyen bir sorunla mücadelede bizleri daha güçlü kılacaktır. Son yıllarda bilimsel tecrübenin süzgecinden geçmemiş birtakım deneyimlerin, kişisel yaklaşımların özellikle alternatif tıp adı altında insanlarımıza sunulmasının verdiği sakıncadır. İnsan için, insanın sağlığı için yararlı olabilecek her imkanın, her alternatifin muhakkak değerlendirilmesinde fayda vardır. Ama bu değerlendirmelerin yıllardır bir standart oluşturma noktasında hepimizin kabul ettiği tecrübe ve klinik sınama süreçlerinden geçmeden uygulanması, beraberinde bir takım sakıncaları getirebileceği gibi bu işin ehli olmayan kötü niyetli olabilecek kişilerin elinde hastalarımızın umudunun sömürülmesine yol açacaktır.


ONKOLOJİ / DÜNYA KANSER GÜNÜ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

KANSER TEDAVİSİNDE DAHA ETKİN RADYOTERAPİ DAHA AZ YAN ETKİ Prof. Dr. Esra Kaytan Sağlam TROD Önceki Dönem Başkanı

4 Şubat Dünya Kanser Günü, Uluslararası Kanser Savaş Örgütü (UICC) tarafından “kanserle ilgili farkındalık ve bilinç düzeyinin artmasını sağlamak” ve “kanser tanı ve tedavisi ile ilgili doğru bilgilerin herkese ulaşmasını hedeflemek” amacıyla oluşturulmuştur. Kanser halen ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer almasına rağmen sadece hastalar değil hasta yakınları ve çevresini de içine alan büyük bir grubu etkileyerek etki gücünü ilk sıraya yükseltmiştir. Bu sebeple tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler büyük kitlelerce izlenmekte, toplumsal bir sağlık sorunu olarak doğru bilgilendirme büyük önem taşımaktadır. Kanser ve beslenme başlığı popüler kültürümüzde oldukça ön planda olmasına karşın kanserden korunma için sadece doğru beslenme yeterli değildir. Zira kansere sebep olan teknolojik gelişmeler, endüstri ve kent yaşamının beraberinde getirdiği kanserojenlerdeki artış, yaşam şekli, stres, hava – çevre kirliliği, alkol ve tütün ürünlerinin kullanımı, obezite, genetik faktörler, virüsler gibi pek çok faktör hastalığın oluşmasında etkendir. Bu sebeple bilinçli beslenmeden öte “bilinçli yaşam” korunmada slogan olmalıdır. Yıllarla kanser tanı yöntemlerindeki gelişmeler, bize hastalığın erken tanısında büyük kolaylık sağlamıştır. Bireylerin farkındalıkları tarama programlarına katılımı oldukça arttırmıştır. Özellikle 40 yaş ve sonrasında mamografi taramaları ile kadınlarda en sık görülen meme kanseri günümüzde %70 erken evre olarak karşımıza çıkmakta ve tedavisi mümkün tümör tiplerinden biri olmaktadır. Pek çok kampanyaya rağmen tütün kullanımının istenen seviyelere azaltılamaması ve risk gruplarında bile akciğer grafileri- tomografileri gibi erken tanı yöntemlerinin az kullanımı akciğer kanserini kanserden ölümlerde ilk sırada tutmaktadır. Dolayısıyla özellikle mamografi kontrolleri gibi jinekolojik muayene ve smear ile kadınların kontrolü, 50 yaş ve sonrasında endoskopi-kolonoskopi çekimleri ve erkeklerde PSA (kan testi) kontrollerinin yaygınlaşması ve bu konuda bilinçlenme hastalıktan kurtulma ( kür sağlanması) olasılığını arttıracaktır. Özellikle sigara kullanan kişilerin öksürük gibi şikayetleri göz ardı etmeyerek doktora başvurmaları akciğer kanserinde erken tanıda önemlidir. Kanser tedavisinde farklı disiplinlerin oluşturduğu ekiplerle çalışmak önemlidir. Radyasyon onkolojisi tedavideki en önemli disiplinlerden biri olarak, ileri teknolojiyi kullanarak bil-

gi birikimi ile en güncel tedavileri uygulamaktadır. Özellikle bilgisayarlı tomografilerin planlamalara girmesi ile 3 boyutlu radyoterapi ve yoğunluk ayarlı radyoterapi gibi yöntemlerin yurdumuzda yaygın olarak kullanımı mümkün olmuştur. Bu şekilde tümörlü bölgeler daha doğru belirlenmiş ve normal dokularda maksimum zararla etkin tedavi uygulanabilmesi olanaklı hale gelmiştir. Hedefe yönelik yüksek dozlarda ışın uygulanması stereotaktik beden radyoterapisi olarak isimlendirilmekte ve özellikle 3 cm altındaki tümörlerde (akciğer kanseri gibi) veya yayılmış hastalıktaki farklı bölgelerdeki metastaz odaklarının radyoterapi ile tedavisinde umut olmuştur. 4 Şubat Dünya Kanser gününde üyelerimiz gerek kanser konusundaki farkındalığı arttırmak gerekse radyasyon onkologlarının bu konudaki rollerine dikkat çekmek için yaptıkları çerçevelerle farklı mesajlar vermişlerdir. İzmir’de Folkart Towers binalarının tepesindeki dev ekranlarda Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından “4 Şubat Dünya Kanser Günü” mesajları yayınlanmış ve İstanbul’da turuncu renkle ışıklandırılmış 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün altında mesajlarını halkımıza aktarmışlardır.

TROD ‘‘Türk Radyasyon Onkolojisi Derneğinin, teknolojinin doğru ve verimli kullanılabilmesi konularında pek çok eğitim toplantıları, kursları ve eğitim modülleri oluşturmasıyla uzmanlarımızın kaliteli tedaviler uygulayabilme yetileri önemli ölçüde artmaktadır. Halen yurdumuzda 38 ilde, lineer akseleratörler ile 3 boyutlu tedavi ve yoğunluk ayarlı radyoterapiler uygulanabilmektedir. Kanser tedavisinde daha etkin radyoterapi yöntemleri daha az yan etki ile tedavi olabilmeyi sağlamaktadır.’’

OCAK-MART 2019 / PS 27


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER İLERİ EVREDE YAŞAM SÜRESİNİ UZATABİLİYOR Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Turhal, meme kanseri tedavisindeki yeni yaklaşımların ve “akıllı” ilaçların, tümörün genetik özelliklerini hedef alarak, hastaların ortalama yaşam süresini uzatabildiğini belirtiyor. Prof. Dr. Turhal, kanser hastaları için psikolojik desteğin de büyük önem taşıdığını doğru psikolojik destekle hastaların yaşam kalitesinde önemli bir artış sağlanabildiğine dikkat çekiyor.

toplamına yakındır. Ya da başka bir deyimle Türkiye’de kadınlarda görülen her 100 kanser vakasının 1/4’ü meme kanseridir. Meme kanseri yaklaşık 35 yaştan başlayarak 50 yaşına kadar artmaya başlamakta, 50 – 80 yaşı arasında plato şeklinde seyretmekte, 80 yaş sonrası azalmaktadır.’’

MEME KANSERİ DÜNYA GENELİNDE YAKLAŞIK OLARAK HER 8 KADINDAN BİRİNDE GÖRÜLÜYOR

‘‘Türkiye’de meme kanserlerinin yaklaşık yarısına yakını lokal evre, yaklaşık %43’ü de bölgesel lenf düğümlerine sıçramış, yaklaşık %10’u da uzak metastaz yapmış olarak saptanmaktadır. Kanser istatistiklerinin tutulduğu 2011 / 2014 yılları arasında meme kanserinin sıklığında herhangi bir artış görülmemiştir. İlginç bir şekilde 2012 yılından sonra kanser sıklığında Türkiye’de bir miktar hem erkeklerde hem kadınlarda gerileme olduğu görülmüştür, bunun tam olarak sebebini bilinmemekle birlikte tütün tüketiminin azalması ile ilişkili olma ihtimali vardır. Türkiye’ye bir bütün olarak

‘‘Türkiye’deki meme kanseri oranı dünya genelinin biraz altında. 2017 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan 2014 kanser istatistiklerine göre, meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Buna göre yılda her 100.000 kadının 43’ünde meme kanseri görülüyor. Bu oran ikinci sırada görülen tiroit kanserinin yaklaşık iki katı ve ikinci, üçüncü ve dördüncü sıklıkla görülen sırasıyla tiroit, kolorektal ve rahim kanserinin 28 PS / OCAK-MART 2019

MEME KANSERLERİNİN YÜZDE 10’U METASTATİK EVREDE

bakıldığında ABD ve Avrupa Birliği’ne üye 28 ülkeye kıyasla daha düşük sayıda kanser vakası görülmektedir. Ancak tüm dünyadaki kanser sıklığı ortalamasının bir miktar üzerindedir. Kadınlarda ise kanser sıklığı dünyadaki ortalamanın da altında görülmektedir.’’ HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER YAŞAM SÜRESİNİ UZATABİLİYOR ‘‘Metastatik meme kanserinde çoğunlukla hastalığın geriletilmesi, hastaya bir zarar verilmesinin geciktirilmesi amaçlanmaktayken erken evre meme kanserinde hastanın bu kanserden şifa bulması hedeflenmektedir. Bunun için meme kanserinin şifa bulunabilir erken evredeyken yakalanması büyük önem arz etmektedir. Meme kanseri tedavisindeki yeni yaklaşımlar çoğunlukla akıllı ilaç dediğimiz tümörün genetik özelliklerini hedef alarak, onları engelleyerek tümörün çoğalmasını durduran hedefe yönelik tedavilerdir. Bu tedaviler sayesinde de ortalama yaşam süresi kadınlarda bir miktar uzatılabilmiştir.’’


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘Psikolojik Destek Yaşam Kalitesinde Önemli Bir Artış Sağlıyor’’ KANSERİN NEDENİ HÜCRELERİN KONTROLSÜZ BİR ŞEKİLDE ÇOĞALMASI ‘‘Vücuttaki hücreler her zaman için bir yenilenme içindedirler bu nedenle de bir bölünme kabiliyeti ve potansiyeli taşırlar. Kanser hücreleri bu bölünme potansiyelinin ihtiyaç olmadığı halde devam etmesi ve durdurulamaması sonucu oluşur. Oluşan hücreler organizmanın ihtiyacı olan amaçlara hizmet etmekten ziyade vücudun kaynaklarını kullanarak bu büyümeyi sonsuza kadar devam ettirme eğilimindedirler. Bu bozulmaya neden olan faktörlerin hepsini bilmemekle birlikte bazı kanserojen maddeler örneğin; sigara, çevresel faktörler örneğin güneş, endüstride kullanılan bazı kimyasal maddeler örneğin asbest gibi faktörlere ek olarak organizmanın yaşlanması ile de hücrelerin üzerindeki kontrolsüzlük durumlarının daha sık ortaya çıkabildiği bilinmektedir.’’

“0530 9693933” Psikolojik Destek Randevu Hattı

PSİKOLOJİ DESTEK ALINMALI ‘‘Meme kanserinin kadınlar için psikolojik olarak çarpıcı sonuçları olabilir. Tedavi süreci başarı ile götürülse bile hastanın pek çok psikolojik sarsıntılara girmesine yol açabilir ve bu aşamada ihtiyacı olan hastaların psikolojik destek alması onların yaşam kalitesinde önemli bir artış sağlayabilecektir. Bunun için psikolojik destek ihmal edilmemesi gereken bir durumdur.’’

Prof. Dr. Serdar Turhal Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı

METASTATİK MEME KANSERİ HASTALARI İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK HATTI Europa Donna ile Kanserle Dans hasta dernekleri ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) tarafından başlatılan, Pfizer tarafından koşulsuz desteklenen Psikolojik Destek Programı, bir süre önce pilot bölge olarak İstanbul’da başlatılmıştı. Bu yıl İzmir ve Ankara’da da sürdürülmesi planlanan programın devamı niteliğindeki “Bir Tıkla, Dinle, Umutlar Çiçek Açsın” projesiyle daha fazla sayıda metastatik meme kanserli kadının ücretsiz psikolojik desteğe ulaşması hedefleniyor. Projeyle ayrıca, toplum ve hatta hasta yakınları tarafından psikolojik etkileri tam olarak anlaşılamadığı bilinen metastatik meme kanseri ile ilgili farkındalığın artırılması amaçlanıyor. Proje kapsamında, TTOD tarafından da onaylanmış iki psikolog projeye destek veriyor. Psikolojik Destek Randevu Hattı’nı arayarak uzman bir psikologdan randevu alan hastalara, psikolog ile yapacakları ilk görüşme sonrasında, ihtiyaçları doğrultusunda beş seansa kadar ücretsiz yüz yüze görüşme imkanı sağlanabiliyor.

OCAK-MART 2019 / PS 29


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

HPV virüsü

dünya genelinde en sık görülen infeksiyonların başında yer alıyor

HPV VİRÜSÜNÜN TÜRLERİ • Dünya üzerinde 200’den fazla HPV tipi vardır. Bunlardan özellikle 14 tanesi kanser yapan yüksek riskli HPV tipleridir. Doç. Dr. Murat Gültekin HÜ.Tıp Fak. Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalı Dünya genelinde en sık görülen enfeksiyonların başında yer alan HPV virüsü, kadınlarda ve erkeklerde meydana gelebilen, kadınlarda başta rahim ağzı olmak üzere, baş boyun, anüs, vulva ve vajen kanserlerinin gelişiminden sorumlu en güçlü kanserojen ajanlardan biridir. HPV virüsüne dair tüm bilinmeyen soruları Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Jinekolojik Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Gültekin cevapladı.

•Bu tipler arasında ise en önemlisi HPV 16 ve HPV-18’dir. HPV 16 enfeksiyonu dünya genelinde baş boyun, anüs, vulva ve vajen kanserlerinin gelişiminden sorumlu en güçlü kanserojen ajanlardan biridir. •Tütün kullanımı akciğer kanseri riskini 10 misli arttırırken, HPV-16 enfeksiyonu da rahim ağzı kanseri riskini yaklaşık 300 misli arttırmaktadır. •Gelişmiş gelişmemiş olsun, dünyanın her yerinde rahim ağzı kanserlerinin %70’inden HPV 16-18 sorumludur. •HPV 31, 33, 45, 52 ve 58 enfeksiyonları da yine dünyanın her yerinde gelişen kanserlerin %15-20’sinden sorumludur. DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE RAKAMLARLA HPV

‘‘ Erkek kanserlerinin %1’i, kadın kanserlerinin ise %5’i doğrudan HPV ’ ye bağlı. HPV aşıları tüm kanserlerin %90’ını önleyebilir.’’

30 PS / OCAK-MART 2019

• Dünya genelinde her yıl 32 milyon kişi siğil gelişmesinden ötürü, yaklaşık 35 milyon kişi ise smear dediğimiz rahim ağzı sürüntülerinde hücresel bozukluklar gelişmesi nedeni ile doktorlara başvurmaktadır. • Tüm bu etkilerin bir sonucu olarak, HPV’nin bulaş sonrası bireylerde son derece ciddi maddi, manevi, fiziksel ve duygusal bir yük doğurmaktadır.

• Tüm erkek kanserlerinin %1’i, kadın kanserlerinin ise %5’i doğrudan HPV’ye bağlı gelişmektedir. • Her yıl her 100 bin kadınımızın 155’inde genital siğiller gelişmektedir. HPV VİRÜSÜ NASIL TEDAVİ EDİLİR? • Virüsün tedavisi yoktur, ancak çoğu enfeksiyon kişinin kendi bağışıklık sistemiyle temizlenmektedir. • HPV virüsünün tedavisinden çok, enfeksiyonun yol açtığı sorunlar tedavi edilmektedir. • HPV virüs enfeksiyonlarından korunmanın tek yolu da aşılanmaktır. Sadece aşılar ile yeterli koruyucu güçte ve seviyede antikor üretebiliyoruz. • Bu tiplerin hepsini içeren yeni geliştirilen HPV aşıları bu nedenle tüm kanserlerin %90’ını önleyebilir. • Günümüzde 3 farklı aşı mevcut. 2’li aşı; HPV 16 ve 18’e karşı, 4’lü aşı; HPV16 ve 18 ile beraber siğillerden sorumlu HPV-6, HPV 11’e karşı, 9’lu aşı ise HPV 6, 11, 16, 18 dışında 31, 33, 45, 52 ve 58’e karşı etkilidir. 9’lu aşılar şu anda dünyada kullanılmakta olan aşılardır.


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

40 YAŞINDA MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE BAŞLAMAYI ÖNERİYORUZ 4 Şubat tüm dünyada “Dünya Kanser Günü” olarak kutlanmaktadır. , kanserle ilgili organizasyonları ve insanları bir araya getirerek toplumu kanseri önleme (sigaranın bırakılması, sağlıklı beslenme ve egzersiz yapma), kansere neden olan karsinojenleri tanıtma (özellikle tütün kullanımı, obezite), kanser taraması, erken tanısı ve tedavisi konusunda eğitmektir. Dünya Sağlık Örgütü geçtiğimiz yıl tüm dünyada 20 milyon kişiye kanser tanısı konduğunu, 10 milyon kişinin kanserden hayatını kaybettiğini ve bu sayının özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde arttığını belirtmiştir. Meme kanserinde de her yıl yaklaşık 2 milyon kişiye tanı konuluyor ve yaklaşık 600 bin kişi kaybediliyor. Özetle meme kanseri dünyada lider bir kanser türü diyebiliriz. Yaptığımız araştırmalarda gördük ki; Türkiye’de kadınlar muayeneye

Prof. Dr. Vahit Özmen MEMEDER Kurucusu Onursal Başkanı

ortalama 15 ay geç gidiyor. Geç gitme nedenlerinin 3’te 1’i kendisinden kaynaklanıyor. Kanser tanısı konmasından korkuyor, kendisine yakıştıramıyor veya benzeri sebepler.. Kurulduğu 2007 yılından beri, meme kanseri konusunda kadınlarımızı eğiten ve 10 bin kadını 10 yıl süre ile mamografi, ultrasonografi ve muayene ile ücretsiz olarak tarayan ve tedaviye yönlendiren Meme Sağlığı Derneği (MEMEDER) bu yıl da tarama programına devam etmektedir. MEMEDER “4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde” toplum tabanlı mamografik tarama programına ek olarak meme kanseri riski yüksek olan kadınlarda EMAR görüntüleme ile tarama projesini hazırlamış olup, ayrıca tarama programının uygulandığı bölgede yaşayanları kanserden korunma ve kanserle mücadele konusunda bilgilendirmektedir.

Kanserden Korunmak ve Topluma Kanser Konusunda Yardımcı Olmak İçin Öneriler * Tütün ve alkol kullanımından kaçının, haftada 5-7 saat egzersiz (günde 10 bin adım) yapın, sağlıklı beslenmeye çalışın (işlenmiş et, katkılı besinlerden, aşırı karbonhidrat-şeker tüketiminden kaçının, vs..), güneşin dik olduğu saatlerden ve aşırı sıcaklarda dışarıda dolaşmayın, şişmanlamayın. * Kanser belirtilerini ve neden olduğu şikayetleri bilimsel kaynaklardan öğrenin, kanserin erken tanısı için tarama programlarına katılın. * Kanserle mücadele eden ve bilimsel yapısı olan, Kamuya Yararlı Dernek olarak tescil edilen MEMEDER gibi hasta savunucu dernekleri ve vakıfları destekleyin, bu dernek ve vakıflarla çalışarak diğer insanların kanser konusunda eğitimine katkıda bulunun. * Kanser tedavisi alarak yaşamlarına devam eden insanlara fiziksel ve psikolojik olarak destek olun. * Kanserle ilgili hasta savunucu derneklerle işbirliği yaparak, sağlık sisteminin iyileşmesi, hasta gereksinimlerinin karşılanması, yaşam kalitelerinin düzeltilmesi için yardımcı olun. * Kanser riskini artıran (tütün kullanımı, sağlıksız diyet ve yetersiz egzersiz, vs.) risk faktörleri konusunda eğitim alarak, bu konudaki eğitim kurumlarına, derneklere ve çevresindeki insanlara yardımcı olun. * Kanser konusunda yanlış bilinen kalıplaşmış bilgilerin düzeltilmesi için yardımcı olun. * Okullarda, işyerlerinde, marketlerde beslenme, fiziksel aktivite ve sigara konusunda yapılabilecek uyarılara yardımcı olun.

OCAK-MART 2019 / PS 31


ONKOLOJİ-SEKTÖR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

HEDEFİMİZ: KANSER TEDAVİSİNE YENİ İLAÇLAR SUNMAK

Dr. Hande Demirdere Pierre Fabre İlaç Türkiye Genel Müdürü

Mesane ve cilt kanseri alanında yaptığı araştırmalarla dikkat çeken Pierre Fabre İlaç’ın Türkiye Genel Müdürü Dr. Hande Demirdere, günümüzde en sık görülen kanser türünden biri olan mesane kanserinin, özellikle 65 yaş ve üzeri, sigara kullanımı olan ve genetik yatkınlığı yüksek erkeklerde tespit edildiğini belirttiyor. MESANE VE CİLT KANSERİNDE ERKEN TANI TEDAVİ İÇİN VAKİT KAYBEDİLMEMELİ Mesane kanserinin ilk belirtileri, idrar yaparken ağrı ve kanamadır. Bu tarz şikayetleri olan kişiler, vakit kaybetmeden uzmanlara başvurmalıdır. Ayrıca önemli bir cilt kanseri olan Malign Melanom riski açısından vücuttaki benlere dikkat edilmeli ve kontrol ettirilmelidir. 32 PS / OCAK-MART 2019

ERKEN EVREDE KONULAN TEŞHİS VE DOĞRU TEDAVİ HAYAT KURTARIYOR

İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Diğer kanser türlerinde olduğu gibi mesane ve cilt kanserinde de erken tanı hayat kurtarmaktadır. Risk grubundaki hastaların belirli aralıklarla gerekli tahlil ve tetkikleri yaptırarak kontrol ettirmeleri, bu hastalıkların erken teşhis edilmesi açısından fayda sağlamaktadır. Erken evrede konulan tanının ardından doğru tedavi, hayat kurtarabilmektedir.

‘‘İnsan sağlığına hizmet eden bir ilaç firması olarak başlıca görevlerimiz, kanser hastalarına tedavi seçeneği sunarak, zorlu olan hastalık ve tedavi sürecini rahatlatmaya ve iyileşmelerine katkıda bulunmaktır. Hasta odaklı yaklaşımımızla yıllar içinde edindiğimiz tecrübemizi, Türkiye’deki hastaların ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmek amacıyla global anlaşmalarla güçlendirerek tedavi alanlarına yeni ilaçlar eklemeyi hedeflemekteyiz.’’

YAŞAM TARZINDA DEĞİŞİKLİK YAPMAK HEM YAŞAMDA HEM DE TEDAVİNİN GELİŞİMİNDE ÖNEMLİ ROL OYNUYOR Kanserin temel nedenlerinin; sağlıksız beslenme, tütün kullanımı ve obezite olduğuna dikkat çeken Dr. Hande Demirdere, “Hareketsiz yaşam tarzını getiren çalışma biçimi, devamlı bilgisayar kullanımı, yalnız günümüz için değil, gelecek nesiller için de tehlike arz etmektedir. Dünya Kanser Raporu’na göre, 2030 yılında kanserin birinci ölüm nedeni olacağı ve kanser vakalarındaki artışın ise yüzde 50’yi bularak, her yıl 15 milyon kişinin kansere yakalanacağı öngörülmektedir’’dedi.

Pierre Fabre İlaç Hakkında Pierre Fabre Grubu, Ar-Ge kültürüne, etik ve farmasötik değerlere sahip, 50 yılı aşkın süredir halk sağlığına hizmet eden ikinci büyük bağımsız Fransız ilaç firmasıdır. 47 ülkede iştiraki bulunan Pierre Fabre Grubu, 130 ülkede faaliyet göstermektedir. Grup, her yıl ilaçtan elde ettiği kârın % 15’ini Onkoloji, Dermatoloji, Nöropsikiyatri alanlarında yürütmekte olduğu Ar&Ge çalışmalarına aktarmaktadır.


ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Basit Bir Ses Kısıklığı Ağız İçinde Önemsenmeyen Bir Yara BAŞ BOYUN KANSERLERİnin belirtisi olabiliyor Dünyada görülen kanserlerin %10’unu oluşturan baş ve boyun kanserleri, kansere bağlı ölüm nedenleri arasında da 6. sırada yer alıyor. Basit bir ses kısıklığı ya da ağız içinde önemsenmeyen bir yara baş boyun kanserlerinin belirtisi olabiliyor. Özellikle geç tanı aldığında hayat kaybına neden olan bu kanser türü; tütün, sigara ve alkol kullanımının da artış gösterdiği gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkıyor. AĞRISIZ BÖLGESEL ŞİŞLİKLERE VE YUTMA PROBLEMİNE DİKKAT! Ses kısıklığınız, ağız içinde geçmeyen yaranız, başlarda size soğuk algınlığının varlığını düşündüren ancak geçmeyen boğaz ya da boyun şişlikleriniz varsa baş boyun kanserlerinden şüphelenilmelidir. Ciltteki değişiklikler ve kanama da bu kanser türünü işaret edebilmektedir. Başta basit bir enfeksiyon ya da grip sanılabilecek hastalık, zamanında

bir uzmana başvurulmazsa çok ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Baş- boyun cerrahisinde erken tanı hayat kurtarıcıdır. Baş -boyun kanserleri arasında en sık görüleni gırtlak kanseridir. Alt yutak, dudak kanserleri, boğaz bölge, tükürük bezi ve glomus tümörleri diğer baş boyun kanseri türlerindendir. SİGARA VE ALKOL EN ÖNEMLİ RİSK FAKTÖRLERİ Sigara ve alkol, baş- boyun kanserleri için başlıca risk faktörleri olarak kabul edilmektedir. Günümüzde viral enfeksiyonların, boğaz reflüsünün, genetik yatkınlığın, çevresel, kültürel ve mesleki faktörlerin de kanser gelişimine doğrudan veya dolaylı olarak katkıda bulunduğu bilinmektedir. A ve B vitaminlerinden zayıf bir diyet de baş boyun kanserlerinde bir risk faktörü olarak görülmektedir. Baş boyun kanserlerinin 50 yaş üstü erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat fazla görüldüğü de bilinmektedir.

Prof. Dr. Ümit Tunçel Memorial Ankara Hastanesi KBB Bölümü TEDAVİ ZORLU ANCAK BAŞARI ORANI YÜKSEK Baş boyun kanser cerrahisinde başarının anahtarı tümörün klinik evrelemesinin doğru yapılması ve başarılı bir şekilde kesip çıkarılmasıdır. Baş-boyun kanserlerinin tedavisinde ana tedavi yöntemi cerrahidir. Baş boyun kanserleri arasında erken evre tümörler için radyoterapi ile cerrahiye eşdeğer sonuçlar alınabilmektedir. İleri evre tümörlerde ise cerrahi şansı olanlar da cerrahi ve takiben radyoterapi ile yani karma tedavilerle en iyi sonuçlar alınmaktadır. Erken evre tümörlerde artık günümüzde radyoterapi tekniklerinin gelişmesiyle aynı başarı oranları yakalanmıştır. Cerrahide tümörün tamamen temiz cerrahi sınırlarla çıkarılması temel hedef olmalıdır. Bu durum hastaların tedavisinde çok kritik bir role sahip olduğundan son derece önemlidir. OCAK-MART 2019 / PS 33


PEDİATRİK ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

YAN YANA YAKIŞMAYAN İKİ KELİME:

ÇOCUK ve KANSER Dünyada gerekse ülkemizde çocukluk çağı kanserleri hala önemini koruyan bir sağlık sorunu olarak gündemdeki yerini koruyor. Yeditepe Üniversitesi Çocuk Onkoloji Uzmanı Dr. Asım Yörük, çocukluk kanserlerindeki iyileşme oranlarını daha da ileriye götürmek amacıyla umut verici çalışmalar yapıldığını söylüyor. 50 yıl önce çocukluk çağı kanserlerindeki iyileşme oranlarının yüzde 25’in altında iken bu oranın son 50 yılda belirgin olarak arttığını ve günümüzde 5-yıllık yaşam oranlarının yüzde 80’lere çıktığını söylüyor. TÜRKİYE’DE İLK SIRADA LÖSEMİLER GELİYOR İstatistiklere göre, lösemiler çocuklarda en sık görülen kanserlerin başında yer alıyor. Sıklık sırasına göre daha sonra, beyin tümörleri, lenfomalar, nöroblastom, böbrek tümörleri, rabdomyosarkom, germ hücreli tümörler, retinoblastom, melanoma geliyor. Ülkemizde de çocuklarda en sık lösemiler görülüyor. Dünya istatistiklerinden farklı olarak beyin tümörleri lenfomalardan sonra üçüncü sırada yer alırken, lenfomalar ülkemizde dünya istatistiklerinin 2 katından daha fazla sıklıkta görülüyor. 34 PS / OCAK-MART 2019

KANSER HÜCRESİNİN ŞİFRELERİ ÇÖZÜLÜYÜR Son yıllarda tıp teknolojisinde yaşanın gelişmelerin çocukluk çağı kanserlerinin tanı ve tedavisindeki başarının artmasını sağladığının altını çizen Dr. Asım Yörük, “Hedefe yönelik tedaviler, moleküler düzeyde yürütülen laboratuvar çalışmaları ve görüntüleme teknolojisindeki gelişmeler tedavi başarısını etkileyen faktörler arasında yer alıyor” diyor. KLASİK TEDAVİNİN YERİNİ ALIYOR İmmünoterapi, hedefe yönelik tedaviler, onkolitik virüs tedavileri son dönemde geliştirilen umut verici tedaviler olarak tanımlanıyor. İnsan vücudunun bağışıklık sistemi kanser hücrelerini yabancı hücre olarak algılıyor. Bu nedenle doğal bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için kullanılan immünoterapi, kanser tedavisinin geleceği için en çok umut veren yöntem olarak gösteriliyor. Dr. Asım Yörük, çocukluk çağı kanserleri açısından da klasik kemoterapi ve radyoterapinin yerine immünoterapi ve kişiselleştirilmiş hedefe yönelik tedavilerin çocukluk çağı kanserlerinin iyileşmesi açısından da başarılı sonuçları olduğunu söylüyor.


PEDİATRİK ONKOLOJİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

YENİ TEDAVİLERLE UMUT VEREN SONUÇLAR... İLK HÜCRESEL İMMÜNOTERAPİ CAR T-HÜCRE TEDAVİSİ Özellikle lenfoma tedavisinde son dönemlerdeki en önemli gelişmelerden biri olarak Kimerik antijen reseptörlü T-hücre (CAR T-hücre) tedavisi kabul ediliyor. Laboratuvar ortamında hastadan alınan kanın kanserle mücadele eden T hücrelerinden zenginleştirilerek tekrar hastaya nakledilmesi esasına dayanan bu tedaviyle ilgili Dr. Asım Yörük, şu bilgileri veriyor; “Sınıfında ilk hücresel immünoterapi olarak nüks eden akut lenfoblastik lösemi ve non-Hodgkin lenfoma gibi hematolojik hastalıklarda etkili bulundu. Bu tedavide kullanılan T hücreleri, kanserli hastadan izole edildiği için doku uyuşmazlığı gibi bir problem de ortaya çıkmıyor. Bu konuda çalışmalar ve uygulamalar devam ediyor, son derece umut verici sonuçlar alınıyor. Nöroblastom gibi bazı tümörlerde de CAR-T hücre tedavisine yönelik araştırmalar devam ediyor. Bunun yanı sıra,

halen nöroblastom, melanoma, Hodgkin lenfoma için çeşitli immünoterapi tedavileri uygulanıyor.” HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR Dr. Asım Yörük, doğrudan kanser hücresini hedef alan tedavilerin daha çok erişkinlerde kullanılmakla birlikte çocuklar için de klinik araştırmalarının devam ettiğini belirtiyor. “Günümüzde hedefe yönelik tedaviler KML tedavisinde etkin olarak kullanılıyor. Tekrarlayan veya dirençli nöroblastom hastaları ve diğer tedaviye dirençli çocukluk kanserlerinde monoklonal antikorlarla tedavi çalışmaları devam ediyor. Bir beyin tümörü olan glioblastomada onkolitik virus tedavisi ile yapılan ilk deneyler iyi sonuç vermiştir. Çalışmalar devam ediyor.”

Dr. Asım Yörük YÜ. Koşuyolu Hastanesi Çocuk Onkoloji Uzmanı

Dünyada en sık görülen çocukluk çağı kanserleri •Lösemiler %29 •Beyin tümörleri %26 •Lenfomalar %8 •Nöroblastom %6 •Wilms tümörü %5 •Kemik tümörleri %3

•Rabdomyosarkom %3 •Germ hücreli tümörler %3 •Retinoblastom %2 •Melanom %2 •Diğerleri %11 Ülkemizde en sık görülen çocukluk çağı kanserleri •Lösemiler %31 •Lenfomalar %19 •MSS tümörleri %13 •Nöroblastoma %7 •Kemik tümörleri %6,1 •Yumuşak doku sarkomu %6 •Diğer tümörler %17,9

OCAK-MART 2019 / PS 35


KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU VE HÜCRESEL TEDAVİLER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“ KÖK HÜCRE TEDAVİLERİNDE DONÖR SAYISI İLE BİRLİKTE TEDAVİDE BAŞARI ORANLARI ARTIYOR

Prof. Dr. Güner Hayri Özsan Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Ulusal Kemik İliği Transplantasyonu ve Hücresel Tedaviler Kongresi, alanında ülkemizde düzenli olarak gerçekleştirilen en büyük organizasyon olması yanında, yurt dışındaki benzerleri arasında da en önemli birkaç toplantıdan biri olma özelliğini taşımaktadır. THD tarafından düzenlenen 11. Ulusal Kemik İliği Transplantasyonu ve Hücresel Tedaviler Kongre’si kapsamında düzenlenen basın toplantısında Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, Prof. Dr. Meltem Kurt Yüksel ve Prof. Dr. Mehmet Akif Yeşilipek kongrede öne çıkan konularla birlikte güncel gelişmeler hakkında bilgiler verdiler. Türk Hematoloji Derneği ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan bilimsel programda ele alınan konular hakkında şu bilgileri paylaştı:

“Kongre bilimsel programımız bu yıl da son derece zengindi. İki gün boyunca alanlarında uzman ulusal ve uluslararası konuşmacılar bizlerle birlikte oldu. Erişkin ve çocukta kök hücre nakli konuları her yönüyle tartışılıp çok değerli bilim insanları tarafından güncel veriler sunuldu. 36 PS / OCAK-MART 2019

Birbirinden değerli konuşmacı ve oturum başkanları ile bilimsel programda transplantasyonu ayrıntılı olarak inceledik ve güncel gelişmelerle birlikte sorunlarımızı tartışıp çözüm yolları aradık.Bilimsel programda, 15 bilimsel oturumun yer aldığı kongremizde, 40 oturum başkanı ve 65 konuşmacı görev aldı. EBMT ile ortak olarak Transplantasyon Koordinatörler Kursu’nun beşincisini düzenledik. Sağlık Otoritesi Oturumu”nda TÜRKÖK’de son durum ve ileri tedavi tıbbi ürünlerine sağlık otoritesi bakışı ve hücresel tedavilere üretici bakışı görüşüldü. KEMİK İLİĞİ NAKİLLERİ 50 YILDAN UZUN BİR SÜREDİR UYGULANMAKTADIR GİDEREK GELİŞMEKTEDİR.’’ Kemik iliğini ilgilendiren bir çok hastalık ve çocukluk çağındaki bazı hastalık gruplarında allojenik nakiller önem taşıyor. İlk tercimiz doku uyumu olan kardeşler ancak, kardeşlerin ancak %30 kadarında donör bulma şansımız oluyor. Bu durumda başka kaynaklar gerekiyor ki, bu gönüllü vericilerden oluşmuş havuzdur. Dünya’da oldukça yüksek bir donor sayısına ulaşıldı. Ülkemizde de TÜRKÖK sayesinde önemli bir donör havuzuna ve bugüne kadar da bir çok hastamıza verici bulma şansına sahip olduk. Kaynaklardan bir diğeri; kordon kanı. Güncel yaşamımızda bilinen kendi için saklanan değil başkalarının hizmetine sunulan doku uyumu olan kordon kanı kaynağı. HÜCRESEL TEDAVİLER İLERİYE YÖNELİK ÖNEMLİ BİR UMUT VAAD EDİYOR Kemik İliği transplantasyonu aynı zamanda naklin yararlı olduğu gösterilen ilk hüc-

resel tedavi olmasıdır. Günümüzde gelişmekte olan pek çok tedavinin temelini oluşturmakta ya da gelişiminde itici güç olmaktadır. Günümüzde transplantayondan oluşabilecek komplikasyonları azaltmaya yönelik gelişmeler devam ederken immün tedaviler ile kanser hücrelerini öldürmeye yönelik tedaviler de giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak, standart kemoterapiler terk edilmiş değil lana tedavilerimizden. Bunlardan sonra veya standart tedavilerle birlikte yardımcı tedaviler olarak hücresel tedaviler ileriye yönelik önemli bir umut vaad ediyor. Özellikle CAR -T ve NKT hücreler bu yeni tedavi şeklinin başlıca örnekleridir. Bu tedavilerle kişinin kendi bağışıklık hücrelerini tümörüne karşı duyarlı hale getirdi. Ülkemizde 86 aktif kemik iliği nakli merkezi mevcuttur ve bu sayının gelecekte artması beklenmektedir. Ünitelerin başarısında hekimlerin yanında hemşire ve diğer çalışanların eğitimi önemli rol oynamaktadır. KÖKHÜCRE VERİCİLİĞİ ÇOK ÖNEMLİ BİR KAVRAM Bazı donör kampanyaları ülkemizde de çok iyi bir şekilde yürütülüyor. Ancak, bir tüp kan vererek verici değil, verici adayı oluyorsunuz. Genellikle hasta bazlı donörlük yapılıyor ve bazı vericiler bunu sonradan sorgulayabiliyor. Aslında sisteme girildiklerinde alınan örnek, doku grubu uyan bağış toplanan kişiye uymaz ise; ülkemizde veya başka bir ülkeden herhangi bir hastaya da verilebilir. Dünyanın her yerinde verici vazgeçmeleri oluyor. Bundan sonra tüm vericilerimizi toplarken özellikle bu konuya açıklık getirilmesi oldukça önemli.


KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU VE HÜCRESEL TEDAVİLER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof. Dr. Meltem Kurt Yüksel THD YK. Araştırma Sekreteri Ankara Ün.Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji BD

Kemik iliği bağışı da tıpkı organ bağışı gibi, kaynağı başka bir insanda bulunan, yerine koyulacak başka bir alternatifinin bulunmadığı hizmetlerdendir. Bu kök hücreleri başka yerden toplama, temin etme imkânı maalesef yok. Bu durumun farkında olarak, merkezi sağlık otoritesi tarafından organize ve finanse edilmesinin uygun olacağı kararına varılmış ve TÜRKÖK için çalışmalara başlanmış, Nisan 2015 tarihinde de resmen faaliyete geçmiştir. Ülkemize Ankara (TRAN) ve İstanbul’da (TRIS) önceden beri faaliyet gösteren diğer 2 merkez de hizmetlerine devam etmektedir. Türk Kızılayı’nın bağışçı kazanımına yönelik geçmişten gelen tecrübelerinden faydalanarak, ülkenin her yerine ulaşılabilen, eşleşme oranı yüksek heterojen bir bağışçı havuzuna sahip olmak amaçlanmıştır. Böylece Türk Kızılayı ile bir İşbirliği Protokolü imzalanmış, resmi olarak bağışçı kazanımı iş ve işlemleri yürütülmeye başlanmıştır. İşbirliği protokolünün yürürlüğe girmesinin ardından, 13 ilde Gönüllü Verici Merkezleri kurulmuştur. 2019 yılı Şubat ayı itibariyle 470 bin bağışçı sayısına ulaşılmıştır. Bağışçı havuzunun %25,8’i uzun süre sistemde aktif olarak kalacak olan 18-25 yaş arası bağışçı adaylarından oluşmaktadır. Bu bağışçılar içerisinden kurulduğu günden bugüne kadar; 2015 yılında 28, 2016 yılında 194, 2017 yılında 318 ve 2018 yılında da 486 olmak üzere toplam 1094 hastaya kemik iliği nakli yapılmıştır.

TÜRKÖK’DE SON DURUM NAKİL SAYILARI (2018)

KEMİK İLİĞİ NAKİL MERKEZİ: 86 TOPLAM NAKİL SAYISI: 4830 Otolog Nakil: 2450 Akraba İçi Vericiden Tam Uyumlu Nakil: 1350 Akraba Dışı Vericiden Tam Uyumlu Nakil: 780 Haploidentik (Yarı Uyumlu) Nakil: 250

2018 yılında ülkemizde 780 hastaya akraba dışı bağışçılardan nakil yapılmıştır. Bunların 486’ısı TÜRKÖK bağışçıları olup, 294 hasta için yurtdışından kemik iliği getirilmiştir. Toplam 10 hasta için de TÜRKÖK bağışçılarından toplanan kemik iliği Almanya, Amerika, İtalya, İngiltere’nin de aralarında bulunduğu ülkelere gönderilmiştir.

OCAK-MART 2019 / PS 37


KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU VE HÜCRESEL TEDAVİLER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Allojenik Transplantasyonda Prof. Dr. Mehmet Akif Yeşilipek Bahçeşehir ÜTF Medikalpark Antalya Pediatrik Hematoloji Bölümü

Kök Hücre Kaynağı Olarak KORDON KANI ÖNEMLİ BİR SEÇENEKTİR! ’’

Allojenik hematopoetik kök hücre nakli (HKHN) biçok maling ve maling olmayan hastalıkta en önemli tedavi seçeneğini oluşturmaktadır. Hematolojik malignensiteler dışında hemoglobinopatiler, primer immün yetmezlikler, doğuştan metabolik hastalıklar, osteopetrosis gibi geniş bir hasta grubunda tek küratif tedavi seçeneğidir. Aile içi veya aile dışı uyumlu verici bulunmayan olgularda kordon kanı kök hücre kaynağı olarak bir seçenek oluşturmaktadır. Dünyada 35 milyona yakın gönüllü verici ile, allojenik kordon kanı bankalarında yaklaşık 700.000 kordon kanı bulunmaktadır. Bugüne kadar 40.000 kordon kanı nakli yapıldığı ve 25.000 hastanın nakil sonucu iyileştiği tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise sadece tek bir kordon kanı bankamız var: Ankara Tıp Fakültesi Kordon Kanı Bankası. Burada 1500’ün üzerinde kullanıma hazır kordon kanı toplanmış durumda. Bu sayının artması hastalarımıza kök hücre bulma konusunda çok büyük bir avantaj olacaktır. Kordon Kanı Kullanımının Avantajları-Dezavantajları Kordon kanı ile yapılan nakillerde daha az komplikasyon görülmekte, nakil için tam uyumlu olması gerekmemektedir. Kordon kanının diğer kök hücre kaynaklarına göre en önemli üstünlüklerinden biri de, bankada kullanıma hazır olmasıdır. Bu durum acil nakil gerektiren hastalar için bir avantaj oluş-

38 PS / OCAK-MART 2019

turmaktadır. Kemik iliğinden veya kandan kök hücre toplama işlemleri sırasında verici ile ilgili oluşabilecek komplikasyonlar da söz konusu değildir. Bununla birlikte, kordon kanı ile yapılan nakillerin tutmama olasılığı daha yüksektir. Kordon kanının en başta gelen dezavantajı ise sınırlı hücre sayısıdır. Hücre sayısının düşük olması nakil sonrası kök hücrelerin hastanın kemik iliğine yerleşip yeniden kan üretimine geçme süresinin daha uzun olmasına veya naklin başarısız olmasına yol açabilmektedir. Kordon kanının kök hücre naklinde kaynak olarak en çok tercih edildiği hastalık grupları metabolizma hastalıkları, doğumsal bağışıklık sistemi yetersizlikleri ve kan ve lenf dokusu kanserleridir. Ayrıca doğumsal ve edinsel kemik iliği yetersizlikleri ile hemoglobinopatiler,akdeniz anemisi gibi farklı uygulama alanları olsa da kullanılmayan hastalıklar ve özel durumlar var. Örneğin ülkemizde akraba evliliği sebebiyle kalıtsal hastalıklara sık rastlanmaktadır. Çocuk hasta grubunda kemik iliği nakline ihtiyaç duyan hastalarımızın büyük bir kısmı kalıtsal genetik hastalıklar nedeniyle başvurmuş hastalar. Bu hastaların büyük bir kısmında zaten kordon kanında da bu hastalık söz konusu. Dolayısıyla bu tip hastalarda kendi kordon kanının kullanımı söz konusu değil. Günümüzde uluslararasında bu tip saklama ve bankacılık kavramı bilimsel anlamda kabul görmüyor. İleride faklı yöntemlerle kullanılabilir olabilir, ancak bugün için uygun değil.


KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU VE HÜCRESEL TEDAVİLER

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Yeni Çalışmalar Var Ancak, STANDART TEDAVİ YÖNTEMİ HALEN ÖN PLANDA ’’ Son yıllarda hızla gelişen teknoloji sayesinde bilinen kemoterapi ile birlikte veya tek başına kullanılabilen doğrudan kanserli hücrelere etki eden hedefe yönelik ve/veya bağışıklık sistemini kansere karşı duyarlı hale getirerek kansere saldırmasını sağlayan ilaçlarla İmmünoterapi tedavi yapılmaktadır. Bu tedavilere ek olarak hastanın kendi bağışıklık sistemini güçlendiren hücresel tedavilerde kullanılmaktadır. Bununla birlikte kanser tedavisinde hastanın yaşam kalitesi de önem kazanmaktadır.

nedeniyle hastaların yaşam kalitesini de iyileştirmektedir. Nitekim son zamanlarda hastanın yaşam kalitesini ölçen skorlama sistemleri ile bu durum ölçülmekte, tedavi etkinliği ile beraber yaşam kalitesi büyük bir önem kazanmaktadır.

Hedefe yönelik ağızdan hap olarak kullanılan bazı yeni ilaçlar kullanıma girmiştir. Bu yeni hedefe yönelik ilaçlar sadece hastalığın seyrini değiştirmekle kalmamakta aynı zamanda tedavi için hastaneye gelme zorunluluğunu ortadan kaldırması, standart kemoterapilerle görülen yan etkilerin görülmemesi

‘‘ YENİ ÇALIŞMALARA MUCİZEVİ OLARAK BAKILMASI DOĞRU DEĞİL.’’

‘‘ Gelişmekte olan hedefe yönelik ajanlar ve kişinin kendi bağışıklık sistemini kullanarak kanser hücresini ortadan kaldırmayı amaçlayan yeni tedaviler gelecek için umut ışığı olmaktadır ’’

Hematolojik habis hastalıklar tedavisi için halen pek çok çalışma yapılmakta olup, gerek Amerika’da gerekse Avrupa’da onay almış ve kullanımda olan pek çok hedefe yönelik ajana ülkemizde de artık ulaşılabilmektedir.

Bu tedaviler günümüzde son derece pahalı, henüz herkesin ulaşabileceği ve herkese uygun bir tedavi seçeneği değildir. Reaksiyonlara yönelik yan etkiler üzerinde yeni çalışmalar yapılmaya devam edilmektedir. Farklı hücre grupları kanser hücresini yok edebilir mi, bunun üzerinde de yeni çalışmalar var. Mevcut tedavilere eklenen bağışıklık sistemini uyararak tedavi etmektedir. Ancak şunu unutmamak lazım; hala büyük ölçüde deneysel. Yani mevcut kanser tedavisinin standart tedavi yöntemi halen daha ön planda. Kemoterapi, ışın tedavisi ya da bunların kombinasyonu veya bunların yanına eklenen daha basit bağışıklık sistemini uyaran, bağışıklık sistemi elemanlarını kullanarak kemoterapiye yardımcı olduğu tedavi şekilleri de var. Tek başına hücresel tedaviler kemik iliği dışında henüz standartlaşmış tedaviler

Prof. Dr. Muhlis Cem Ar THD Yönetim Kurulu Genel Sekreteri İÜ. Cerrahpaşa Tıp.Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji BD

değildir. İleri tedavilerle ilgili olarak Bakanlığımız da bu konuda ciddi bir mevzuat çalışması içinde. Standart tedaviler dışında aksi bir tedavi yapılırsa sonuçları tahmin edilemez yönlere de gidebilir. Bu sebeple tedavilerimizin dünyadaki diğer standartlarla uygun olması gerekmektedir. KEMİK İLİĞİ NAKİLLERİ HAYAT KURTARICI Bu hastalıklar için önemli bir tedavi seçeneği olan uygun zamanda ve uygun kişiye yapıldığı takdirde hayat kurtarıcı olan kemik iliği nakilleri de ülkemizde başarı ile uygulanmaktadır. Kemik iliği donör tarama havuzumuzun gelişmesi ve duyarlı insanlarımız sayesinde uygun kemik iliğine erişim zamanla artmaktadır.

OCAK-MART 2019 / PS 39


DÜNDEN BUGÜNE TIP TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ...

‘‘ HEKİMLER İÇİN 14 MART...’’ Prof. Dr. Füsun Saygılı

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Derneği

‘‘100. YILINDA 14 MART TIP BAYRAMI Prof. Dr. Nuran Yıldırım

İLK KADIN DOKTORLARIMIZ VE SAFİYE ALİ

Doç. Dr. Elif Atıcı Dr. Öğr. Üy. Sezer Erer

DOKTORLARIN DOKTORU İBN SİNA’DAN KANÛN-U SAGÎR Prof. Dr. Kadircan Keskinbora

KAYGILAR, ENDİŞELER... ‘‘ ESKİDEN HERKES CERRAH OLMAK İSTERDİ, ŞİMDİ TERCİHLER DEĞİŞTİ’’

Dr.Kıvanç Yangı


14 MART-100.YIL

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Hekimler için 14 Mart bu alanda çalışanların sorunlarına dikkat çekmek, önemli kişi ve olayları anmak, bilime katkı sunanları ödüllendirmek anlamı taşımaktadır.’’

Tıp Bayramı öncesi biraraya geldiğimiz Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Başkanı Prof.Dr. Füsun Saygılı’dan öncelikle Tıp Bayramı ile ilgili mesajını aldık, ardından TEMD çalışmalarını ve 41.Kongrelerini konuştuk. Öncelikle 14 Mart Tıp Bayramı yaklaşıyor. Nasıl bir mesaj vermek istersiniz? Ülkemizde, modern anlamda tıp eğitimine yaklaşık 180 yıl önce başlanmıştır. Bu başlangıcın tarihi olan 14 Mart, Tıp Bayramı olarak kabul edilmiştir. Hekimler için 14 Mart, bu alanda çalışanların sorunlarına dikkat çekmek, önemli kişi ve olayları anmak, bilime katkı sunanları ödüllendirmek anlamı taşımaktadır. Son dönemde maruz kaldığımız sorunlar nedeniyle buruk bir kutlama olduğunun farkında olarak; tüm meslektaşlarımın 14 Mart Tıp Bayramını kutluyorum. Toplum sağlığımızın gelişiminde büyük emekleri olan, yolumuzu aydınlatan, aramızdan ayrılmış meslektaşlarımızı da saygıyla anıyorum. Türkiye’de Endokrinoloji bilim alanı ne zaman tanımlandı? Günümüze kadar geçen süreçten ve faaliyetlerinizden biraz bahsedermisiniz? Türkiye’de endokrinoloji konusundaki gelişmeler 19. Yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. İlk Türkçe kitap ‘‘İç İfraz Guddeleri’’ başlığı ile 1935 yılında Dr. Muzaffer Esat Güçhan ve Dr. Mahmut Sadi Anadolu tarafından yayınlanmıştır. Ülkemizdeki ilk Endokrinoloji Derneği 1964 yılında Prof. Dr. Sedat Tavat başkanlığında kurulmuş, ilk ulusal kongre 1965 yılında yapılmıştır. Dernek faaliyetleri, 1981 - 1995 yılları arasında sekteye uğrasa da 1995 yılından itibaren, ülke çapında katılımlarla güçlenerek devam etmiştir. TEMD 650’ye ulaşan üye sayısı ile ülkemizdeki Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanlarını temsil eden tek

dernektir. Misyonu, uzmanlık alanına giren hastalıklara ait araştırmaları, bu alandaki uzmanlık ve uzmanlık sonrası eğitimi desteklemek, kongre, konferans, seminer ve kurslar düzenlemektir. Uluslararası, benzeri toplantılarda, ülkemizi temsil eder. Çalışma grupları tarafından sık aralıklarla güncellenen kılavuzlarımızı, web sitemizde yayınlıyoruz. Ayrıca yılda dörder kez yayınlanan bültenimiz ve İngilizce dergimiz, TJEM (Turkish Journal of Endocrinology and Metabolism) web sitemiz aracılığı ile üyelerimize ve ilgili branş hekimlerine ulaştırılmaktadır. Toplum sağlığı açısından değerlendirdiğinizde klinik pratiğinizde en sık hangi endokrin hastalıklar ile karşılaşılmaktadır? Endokrin hastalıklarının önemli bir kısmı toplumda sık görülen hastalıklardır ki başlarını diyabet, obezite ve tiroid hastalıkları çeker. Ülkemizde yaşayan erişkin nüfusun %63’nün kilosu fazladır. Tip 2 diyabet prevalansı açısından dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer almaktayız. TURDEP I ve II adlı araştırmaların gösterdiği gibi, 10 yıllık süreçte erişkin bireylerdeki diyabet oranı 2 kat (%7.2’den %13.7’ye) yükselmiştir. Erişkinlerdeki guatr prevalansı değişik kaynaklara göre % 20-28 arasındadır. En sık karşılaştığımız hastalıklar bunlardır diyebiliriz. Daha ender rastlanan endokrin hastalıklarına örnekler, adrenal ve gonad hastalıkları, hipofiz, metabolik kemik hastalıkları, nöroendokrin tümörlerdir. Derneğimiz çatısı altında farklı hastalıkları merkez alan çalışma grupları mevcuttur; Adrenal ve Gonad Hastalıkları Çalışma Grubu (ÇG), Diyabet ÇG, Hipofiz ÇG, Obezite-Dislipidemi-Hipertansiyon ÇG, Metabolik Kemik Hastalıkları ÇG, Tiroid ÇG, Nadir Görülen Metabolizma Hastalıkları ÇG, Nöroendokrin Tümörler ÇG, Tıbbi Beslenme ve Egzersiz Metabolizması ÇG .

Prof. Dr. Füsun Saygılı Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği Başkanı

41. Ulusal Kongreniz yaklaşıyor. Bu yıl hangi konulara ağırlık verildi? TEMD, her yıl bir ulusal kongre düzenlemektedir. Kongrelerimiz, çok sayıda yerli ve yabancı otoriteyi programına dahil eden prestijli etkinliklerimizdir. Bu nedenle katılımcı sayısı giderek artmaktadır. Organizasyon komitesi 41. Ulusal Kongremiz için bilimsel anlamda yüksek kaliteli bir program hazırlamıştır. Kongre öncesinde geleneksel hale gelen kurslarımız bulunmaktadır. Bilimsel akış, konferanslar, paneller, vaka tartışmaları ve karşıt görüşler şeklinde gerçekleştirilecektir. Konular, yurt içinden ve yurt dışından gelen Furkan Burak, Chantal Mathieu, Özgür Mete, Kenneth Cusi, Marcello Arca, Jens Bollerslev gibi alanında yetkin ve değerli bilim insanları tarafından katılımcılara aktarılacaktır. Kongremizde gelenekselleşen Genç Araştırıcı Ödülü ve Konferansı, Türk JEM En İyi Makale Ödülü ve Sunumu yer alacaktır. TEMD GENÇ Paneli kongreye ayrı bir renk katacaktır. En iyi Sözlü ve Poster Sunum Ödülleri bu yıl da verilecektir. Bu vesileyle,TEMD adına ilgili tüm meslektaşlarımızı 27 Nisan -1 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek olan, 41. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’ne davet ediyorum. Tüm mesektaşlarımın ve sağlık çalışlanlarımızın Tıp Bayramını kutluyorum.

OCAK-MART 2019 / PS 41


14 MART-100.YIL

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Darülfunun TSıp Fakültesi 1919 Askeri Mezunları Fotoğraf: Türk Tıp Kurumu Arşivi

‘‘100. Yılında “14 Mart Tıp Bayramı” Mesleki Bir Kutlamadan Öte Milli Direnişin Simgesi’’ Prof. Dr. Nuran Yıldırım İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Ana Bilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi

“Tıbbiyeli Öğrenciler Birinci Dünya Savaşı Boyunca Cephelerdeki Hastanelerde Çalıştı” Savaş başlar başlamaz Tıp Fakültesi Kasım 1914’te tatil edilmiş, Çanakkale cephesindeki şiddetli çarpışmalarda yaralananlar İstanbul’a gönderilmeye başlamıştı. Haydarpaşa’daki Tıp Fakültesi de Hilal-i Ahmer Tıp Fakültesi Hastanesi ile yaralı kabul ediyordu. Bu hastane 1916’da lağvedildikten sonra açılan Tıp Fakültesi, tatil yapmadan hızlandırılmış bir eğitimle cephelere hekim yetiştirmeye başlamıştı. Ordumuzun sağlık işlerini, Sıhhiye Dairesi Reisi ve Sahra Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi tayin edilen Tıp Fakültesi Dâhiliye Müderrisi Dr. Süleyman Numan Paşa organize ediyordu. Hocalar ve tıp öğrencileri cephelerdeki hastanelere dağılmıştı. Son sınıf öğrencilerinin çoğu Kafkas cephesinde tifüsten öldü. Birinci Dünya Savaşı’nda cephelerde sağlık hizmeti veren 765 tıp öğrencisinden 346 öğrenci şehit düştü Birinci Dünya Savaşı boyunca cephelerdeki hastanelerde çalışan Tıbbiyeliler, savaş bitince okullarına döndüler. 13 Kasım 1918 sabahı, İtilaf Devletleri donanmasının İstanbul Boğazı’na girişini büyük bir üzüntüyle seyrettiler. Çok geçmeden 1919 yılı Ocak ayında İngilizler Tıbbiyenin bir bölümüne yerleştiler. İstanbul Hükümeti İngilizlerin baskısıyla tutuklamalara girişti. Tutuklanıp apar topar Malta’ya sürülenler arasında hocaları, Sıhhiye Dairesi Reisi ve Ordu Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi Dr. Süleyman Numan Paşa ile Dr. Esat Paşa (Işık) da vardı. Bazı öğrenciler gizlice Anadolu’ya geçip Kuvâ-yı Milliye saflarına katılmaya başladılar. Okulda kalan öğrenciler, işgal kuvvetlerine ülkenin sahipsiz olmadığını göstermek niyetiyle bir protesto gösterisi yapmak istiyorlardı ama ne yapsalar tutuklanacaklardı. Bunu çok zekice yapmak zorundalardı. 42 PS / OCAK-MART 2019

Sonunda masum bir yol buluyorlar, ‘14 Mart 1827’de açılan okulumuzun 92. seneidevriyesini kutlayacağız’ gerekçesiyle bir kutlama töreni düzenlemek için gerekli izni alıyorlar.

“İşgal Kuvvetlerini Protesto İçin Zekice Kurgulanmış Bir Bayram” İstanbul Dârülfünunu Tıp Fakültesi Talebe Cemiyeti, Zeynep Hanım Konağı’nda düzenlediği toplantıya; Dârülfünun ve Tıp Fakültesi hocalarını, İnas Dârülfünunu öğrencilerini ve törende konuşulanları işgal kuvvetlerine yetiştirsinler diye İngiliz-Amerikan-Fransız Kızılhaç temsilcileri ile Fransız Sıhhiye Müfettiş-i Umumisini davet ediyorlar. Konuşmalarda tıp eğitimimizin ne kadar köklü olduğunu, eski tıp hocalarının hizmetlerini, tıp eğitiminin Türkçe yapılması için verilen mücadeleyi anlatarak dolaylı mesajlar veriyorlar. İşgal kuvvetleri askerlerinin İstanbul’daki taşkınlıkları devam ettiğinden 1920 ve 1921 yıllarında Kadıköy Apollon (sonraları Hale ve günümüzde Reks) sinemasında törenler düzenliyorlar. Bu törenler, Tıbbiyeliler Bayramı olarak yerleşip gelenekselleşiyor. Bu yıl 100. yılını idrak ettiğimiz 14 Mart Tıp Bayramı, işgal kuvvetlerini protesto amacıyla çok zekice kurgulanmış ve öğrenciler tarafından ihdas edilmiş tek bayramdır. Zamanla öğrenci dernekleri çoğalınca bayram düzenlemelerini tabip odaları üstlendi ve adı da ‘14 Mart Tıp Bayramı’ oldu. 1976 yılından beri 14 Mart’ı içine alan hafta, ‘Tıp Bayramı ve Sağlık Haftası’ olarak güncel sağlık sorunlarıyla hekimlik mesleğine ilişkin sorunların tartışıldığı toplantılar ve etkinliklerle kutlanıyor.


14 MART / PORTRE

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ İlk

Kadın Hekimlerimiz Özverili Mücadeleleri Sayesinde Bugünün Kadın Hekimlerine Çalışma Ve İlerleme Olanağı Sağlamışlardır.’’

Doç. Dr. Elif Atıcı Dr. Öğr. Üyesi Sezer Erer Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı

İlk olarak 1915 yılında tıp eğitimi almak üzere yurtdışına gönderilen kadınlarımızın ülkemizde eğitim almaya başlamaları ancak 1922 yılında büyük çabalar sonunda gerçekleşebilmiştir. Türk kadınları zor bir mücadelenin ardından sağlık alanında haklarını kazanmış ve ancak bundan sonra hekim olabilmeleri mümkün olmuştur. Günümüzden 91 yıl önce Türkiye’de ilk kadın hekimler tıp fakültesinden mezun olmuşlardır. Türk Kadınlarının Tıp Eğitimine Başlamaları On dokuncu yüzyılın sonları 20. yüzyılın başlarında özlük haklarına kavuşan kadınlar eğitim almak için çaba göstermeye başladılar. Türk kadınlarının sağlık alanında eğitim alma süreçleri de ancak Tanzimat’ın getirdiği modern bakış açısı ile mümkün olabildi. Bu döneme kadar, kadınlar, çeşitli toplumlarda olduğu gibi Osmanlılarda da geleneksel bir anlayışla ebe ve hemşire olarak sağlık alanında görev alabildiler. Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşlarının ülkedeki genel durumu etkilemesi, her alanda olduğu gibi sağlık alanında da kadın-erkek ayrımını ortadan kaldırmaya başladı. İstanbul Darülfünunu 1915 yılında kız öğrenci kaydetmeye başladıysa da, Tıp Fakültesi kız öğrenci almıyordu. Bu nedenle, hekim olmak isteyenler tıp eğitimi almak üzere başka ülkelere gittiler. Aynı yıl İzmir Vilayeti İdare-i Hususiyesi, eğitim masrafları İstanbul Vilayeti tarafından ödenmek üzere, İzmirli Suat ve Süeda (Emin Kağıtçıoğlu) hanımları Cenevre Tıp Okulu (Ecole de Médecine)’na gönderdi. Nisan 1916’da Almanya’da Würzburg Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gönderilen Hatice Safiye

Türkiye’nin İlk Türk Kadın Doktoru SAFİYE ALİ

Ali (Krekeler), 1922 yılında Türkiye’ye dönerek ilk Türk kadın hekimi olarak çalışmaya başladı. 1918’de Bedriye Veysi (Bora) Münih’te, 1919’da Fatma (Reşit) Arif Atasagun Boston Tufts Üniversitesi’nde ve Hayrünnisa Ataullah Londra Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimi aldılar.

na ve kadınların tıp mesleğine atılma isteklerine rağmen muhafazakar yayınların başlattığı kampanya nedeniyle Sıhhiye Meclisi’nin kadınların hekim olamayacaklarına dair bir mazbata çıkarmasıyla süreç sonuçlandı. Sadece kızların eğitim aldığı bir Tıbbiye Mektebi açılmasına da karşı çıkıldı.

Yabancı uyruklu kadın hekimler sınav olmadan mesleklerini uygularken Türk kızlarının Tıp Fakültelerine alınmadıkları için yurt dışında eğitim görmek zorunda kalmaları, Sıhhiye Müdüriyetini harekete geçirdi. İstanbul Sıhhiye Müdürü ile başlayan bu hareket Sıhhiye Müdür-i Umumisi Dr. Adnan Adıvar’ın sadarete başvurması ile sonuçlandı. Sonunda, 1917 yılında Sıhhiye Meclis-i Umumisi “Osmanlı kadınlarının hekimlik yapmalarında bir sakınca olmadığı”na dair bir karar alındı. Bu kararın ardından üçü Türk olmak üzere sekiz kız öğrenci tıp fakültesine kaydolmak için başvurdu, ancak kabul edilmediler.

1928 Yılında Mezun Olan İlk Kadın Hekimlerimiz

Aynı dönemlerde, İstanbul’da Amerikan Kız Koleji New York Columbia University College of Physicians and Surgeons’ın programı örnek alınarak kurulan Department of Medicine Constantinople Women’s College’da 1920 yılında eğitime geçildi. 1921-1922 öğretim yılında Hamdiye Abdürrahim (Maral) ve Sabiha Süleyman (Sayın), 1923-1924 öğretim yılında ise Seniha Fuat (Yazıcıoğlu) tıp eğitimi almaya başladılar. Türkiye’de kız öğrencilerin tıp eğitimi almalarını sağlayan ilk akademik kurum olan Amerikan Kız Koleji Tıp Bölümü, yabancıların yükseköğretim kurumu açma ve çalıştırmalarını engelleyen 3 Mart 1924 tarihli Tevhidi Tedrisat Kanunu ile kapandı. Dr. Besim Ömer (Akalın)’ın büyük çabaları-

Tıp Fakültesi, “Darülfünun Grevi”nden sonra yeniden açıldığında üç kız öğrenci Müfide Küley, Sabiha Sayın, İffet Çağlar Tıbbiye’ye başladı. Kasım ayı sonunda Tıbbiye’de 8 kız öğrenci olmuştu. Kurtuluş Savaşı’nın ardından Eylül 1922’de Tıp Fakültesi’ne kabul edilen 10 kız öğrenciden altısı; İffet Naim (Onur), Fatma Müfide Kazım (Küley), Hamdiye Abdürrahim (Rauf), Maral Sabiha Süleyman (Sayın), Fitnat Celal (Taygun) ve Türkiye’nin ilk kadın cerrahı Suat Rasim (Giz) ilk kadın hekimler olarak 1922’de kabul edildikleri İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nden 1928 yılında mezun oldular. Kadınların sağlık alanında ocak (usta-çırak) eğitiminden modern eğitime geçmeleri bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça uzun ve zorlu bir süreç içinde gelişmiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminde geleneksel yapıdan sıyrılarak eğitimli hekimler olma yönünde mücadele veren ilk kadın hekimlerimiz, hem tıp alanında hem de bilimsel alanda öncü rolü üstlenmişlerdir. Alıntı: Atıcı E., Erer S. Türk Kadınlarının Tıp Eğitimine Başlama Süreci ve İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi’nden Mezun Olan İlk Kadın Hekimler. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009; 35 (2): 107-111

OCAK-MART 2019 / PS 43


POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘İlim ve Sanat, İttifak Görmediği Ülkeyi Terk Eder’’

İbn Sina

Ünlü Türk filozofu Ebu ali el-Hüseyin bin Abdullah İbn Sina 27 Ağustos 980’de, bugünkü Özbekistan sınırları içerisindeki Buhara şehrinin Afşana köyünde dünyaya gelmiştir. Kendisi de bir entelektüel olan babasının sağladığı olanaklara iyi bir eğitim almıştır. Olağanüstü hafızası ve zekâsı da bu konuda ona çok yardımcı olmuştur. On dört yaşına geldiğinde öğretmenlerini geçmeye başlamıştır. On altı yaşında tıbba dönerek, bu konudaki bilgileri öğrenmekle kalmayıp yeni tedaviler de geliştirmiştir. On sekiz yaşında “hekim” unvanını elde etmiştir. İbn Sina, İslam’ın altın çağı olarak bilinen ve Yunanca, Farsça ve Hintçeden eserlerin çevirilerinin yapılıp yoğun bir şekilde incelendiği dönemde önemli çalışmalar ve yapıtlar gerçekleştirmiştir. Horasan ve Orta Asya’daki Samani Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhiler, bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam hazırlamışlardır. el-Razi ve Farabi tıp ve felsefe alanında yenilikler sağlamışlardır. Bu ortamda Kuran ve Hadis çalışmaları çok ilerlemiştir. Felsefe, fıkıh ve kelam çalışmaları da İbn Sina ve çağdaşlarınca oldukça geliştirilmiştir. İbn Sina, Belh, Hamedan, Horasan, Rey ve İsfahan’daki muhteşem kütüphanelerden yararlanma olanağı elde etmiştir. Bütün Ortaçağ Avrupa’sında felsefenin temel taşlarından birisi olarak kabul edilip “Avicenna” ismi ile ün kazanmıştır. İbn Sina, çoğu felsefe, din, tıp, fizik, astronomi ve doğa bilimleriyle ilgili olmak üzere birçok bilim dalında kimisi birkaç sayfa, diğer bazısı birkaç ciltten oluşan 270’i aşkın eser yazmıştır. Farsça yazmış olduğu biri olan “Danişname-i Âlaî” dışında eserlerinin hepsi Arapça yazılıdır. O devirde bilim dili Arapça olarak kabul görmüş ve eserlerini Arap diliyle yazmak bilim adamlarının geleneği olmuştur. İbn Sina’nın birbirinden değerli eserleri arasında en hacimli ve en tanınmış olanlarının başında felsefî ağırlıklı “felsefe ve fen” konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü’ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ve Tıp Kanunu anlamına gelen tamamen bir tıp ansiklopedisi olan beş ciltlik el-Kanûn fi’t-Tıb (Canon of Medicine) gelir. el-Kânûn fi’t-Tıbb kitabının kısa bir modeli mahiyetinde olan Kanûn-u Sagîr (Küçük Kanun) adıyla bir başka küçük eserini de ayrıca kaleme almıştır.


14 MART- AYIN KONUĞU

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Doktorların Doktoru İBN SİNA (AVICENNA) el-Kanun fi’t-Tıb ve Kanûn-u Sagîr

H

akim-Tıb, bir diğer deyişle ‘Hekimlerin Piri ve Hükümdarı’ olarak bilinen İlimler Alimi İbn-i Sina’nın bundan tam bin yıl önce kaleme aldığı “El Kanun El – Sağir fi’t Tıbb- Küçük Tıp Kanunu’’ Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştı. Tıp tarihi ile ilgili sohbetimizde İbn Sina’yı, İslam Tıbbını ve Kanûn-u Sagîr- Küçük Tıp Kanu’nu kitabını, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Tıp Tarihi ve Etiği Uzmanı Prof. Dr. Kadircan Keskinbora ile konuştuk. “ORTAÇAĞ İSLAM DÜNYASI ÂLİMLERİNİN BİLİM SEVİYESİ, ÇOK YÜKSEKTİ” İbn Sina ile tanışmanız, araştırmanız ne zaman başladı? Sizin bakış açınızla İbn Sina’yı tıp dünyasında bu kadar özel kılan nedir? İbn Sina’ile tanışmam Hacettepe Üniversitesi’nde okuduğum 1976-82 yıllarında bulabildiğim kitapları okuyarak başladı. Yaklaşık 40 yılı aştı diyebilirim. Felsefesi, tıbbi bakışı beni oldukça etkiledi. İbn Sina sadece İslam âlemine değil, dünyaya bilim mirası bırakan çok değeri bilginlerden biridir. Hem filozof hem de hekim olarak çok özel bir bilim insanı. Mistik ve ilahiyat açısından da Hristiyanları etkileyecek derin felsefe bilgisine sahiptir; Avisenizm akımı onun tesiri ile ortaya çıkmıştır. Döneminde ve sonrasında çok önemli bilim insanlarını etkilemiştir. Rönesans’ı hazırlayanlar içinde adı geçmektedir. Sadece doğu dünyası değil

hatta batı dünyası onu daha iyi analiz etmiş ve daha fazla içselleştirmiştir. 57 senelik kısa ömründe İbn Sina her konuda yazabilen bir âlim. Çoğu; felsefe, din, tıp, fizik, astronomi ve doğa bilimleriyle ilgili olmak üzere birçok bilim alanında kimisi birkaç sayfa, kimi birkaç ciltten oluşan 240’ı aşkın eser yazmıştır. Bilgilerin birçoğunun günümüzde bile geçerli olduğunu saptadığımız İbn Sina’nın Hind, Çin, Sümer ve Mısır gibi en eski uygarlıkların tıbbi birikimleri, kendisine kadar olan İslam Tıbbı, ayrıca Uygur Tıbbı, Cundişapur Okulu ve Zoro-Astrian öğretilerinin tamamına hâkim olduğu görülmektedir. Bu geniş çerçevede bütüncül bakışla tıbbın gereklerini ve en önemli özellik olan “gözlem”i hakkıyla yaptığı anlaşılmaktadır. Bu büyük birikim üzerine kendi deneysel çıkarsamalarını, gözlemsel birikimlerini ve deneyimlerini eklemiştir. el-Kanun fi’t-Tıb kitabının en eski bilinen nüshası 1052 tarihli ve Ağa Han koleksiyonunda olduğu biliniyor. Siz Kanûn-u Sagîr’e hangi kaynaktan ulaştınız? Eserin günümüze çok az sayıda intikal etmiş nüshalarından biri, İstanbul, Bayezid Devlet Kütüphanesi, Yazma Eserler Kısmı Veliyüddin Efendi Kataloğu 2529 numarada kayıtlıdır. Bu eser esas alınarak ve gerekli izinler alınarak başkanlığını yürüttüğüm 4 kişilik bir ekiple 2013’de Arapça’dan Türkçe ve İngilizce’ye çevrilmiştir. 10 makale ve 110 sayfadan oluşuyor. Türkçe - İngilizce okuma şekliyle ön yüz soldan sağa açılır şekilde ve 55

Prof. Dr. Kadircan Keskinbora Göz Hastalıkları Uzmanı Ph.D., Tıp Tarihi ve Etiği Uzmanı Bahçeşehir Ünv.Tıp Fakültesi

varaklı kitabı bitirdikten sonra orjinalini okumak isteyenler için arka yüzünden sağdan sola doğru Arapça hali ile yer almaktadır. Biraz içeriğinden bahsedermisiniz? Kanûn-u Sagîr, yüzyıllar boyunca, hem Avrupa, hem Anadolu ve hem de İslam Coğrafyası’nda Tıp Okullarında temel kitap olarak okutulan bir milyon kelimeden ve 5 ciltten oluşan el-Kânûn fi’t-Tıbb (Canon of Medicine) adlı büyük tıp kitabının, küçük modeli olma özelliğini taşıyor. elKânûn fi’t-Tıbb’ın birinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji, dördüncü kitabı ateşli hastalıklar konuları ile cerrahi yöntemlerle tedaviler ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle oluşturulan bileşik ilaçlarla ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. Esas alınan el-Kânûn fi’t Tıbb kitabında olduğu gibi, bu küçük eserde de İbn Sina, konuları gayet iyi sistematize etmiştir. Giriş bölümünde insanın yaratılışı, bedeninin oluşması, tıp biliminin kısımları özetle anlatılmış, her bir makale için kısa, tanıtıcı birkaç cümlelik açıklamadan sonra alt başlıkları (bölüm-bâb) anlatmıştır. Alt bölümlere ayırarak, ayrı ayrı makaleler halinde sınıflandırılmıştır.

“ İbn Sina’nın bir kısım saptamaları, değerlendirmeleri ve bilgileri günümüzde bile geçerliliğini sürdürmektedir. ’’

OCAK-MART 2019 / PS 45


AYIN KONUĞU

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

7.Vücudun diğer bölümlerinin tanıtımı ayrı ayrı bölümlendirerek anlatılmaktadır.

Üçüncü Makale; Sağlığı koruma, çocukların eğitimi, hamile ve emzikli kadınların idaresi hakkındadır. On bölümden oluşmaktadır: 1.Spor hareketleri, 2.Hamamda yapılacak işler, 3.Yeme içme, 4.Uyku ve uyanıklık çeşitleri, 5.Cinsel iktidar, 6.Ruhsal davranışlar, 7.Hamilenin yönetimi, 8.Emziren annenin yönetimi, 9.Ergenlik çağına kadar çocuğun yönetimi ve 10.On dört yaştan ömrünün sonuna kadarki yönetimi ele alınmış.

Sistematik olarak belki de temel bilim dalları ilk kez ayrılıyor diyebilir miyiz? Bölümler ve alt makale sınıflandırılması nasıl yapılmış? Örneğin; nabız detaylı olarak anlatılmış, bedenin diğer organlarıyla ilgili temel bilgiler, yiyecek ve içeceklerin güçleri, sağlığı koruma, çocukların eğitimi, hamile ve emzikli kadınların yönlendirilmesi, baş ve baştan başlayıp göğüs sınırına kadar olan bölgenin hastalıkları, göğüs ve göğüsten karına kadar olan bölümün hastalıkları, mide ve sindirim sistemi hastalıkları, idrar yolları hastalıkları, nefes, eklem ağrıları, sıtmalar, bedenin dışındaki arızi hastalıklar, kan verme, zehirli haşeratın sokması gibi konular özetlenmiştir. Daha sonra on makaleye ve alt bölümlerinin açıklamasına geçilmektedir. Birinci Makale; İnsanın yaratılışı, bedeninin oluşması, tıp biliminin kısımları, nabız, idrar ve bedenin diğer organları hakkındadır. Yedi bölümdür. 1.İnsanın yaratılışı,2.Tek tek parçalardan bedenin oluşumu, 3.Bedenin bileşik (mürekkep) parçalardan oluşumu, 4.Tıp biliminin kısımları ve tanımı, önemi, 5.Damarlarda kan atışı (nabız), 6.İdrar çeşitleri ve 46 PS / OCAK-MART 2019

Dördüncü Makale; Baş ve baştan başlayıp göğüs sınırına kadar olan bölgenin hastalıkları hakkındadır. On sekiz bölümden oluşmaktadır; 1.Baş ağrısı, yarım baş ağrısı (migren) ve yüz ağrısı, 2.Ateşli sersam hastalığı, 3.Mâlihûlyâ hastalığı, 4.Sar’a hastalığı, 5.Aşk, 6.Sekte (inme), 7.Felç, uyuşukluk, titreme, yaş kramp / kasılma, 8.Soğuk algınlığı, 9.Ramed (göz iltihabı), 10.Görme zafiyeti ve gözden yaş akması, 11.Kulak ağrıları, 12.Burun ağrıları, 13.Dudak çatlamaları, 14.Dişler, diş etleri ve azı dişleri ağrıları, 15.Ağız sivilceleri, 16.Dişlerin parlatılması ve ağız koku güzelleştirilmesi, 17.Küçük dil, bademcikler ve boğazda meydana gelen şişlikler, 18.Boğazda oluşan yapışık balgam.

Dokuzuncu Makale; Bedenin üzerinde görülen hastalıklar, yangılar, zehirli haşeratın sokması ve kan alma ile ilgilidir. On altı bölümdür: 1.Saçların hastalığı, 2.Yüzün leke ve çillerden temizlenmesi, 3.Uçuk (herpes) ve mantar, 4.Cildin beyazlaşması, 5.Kaşıntı, 6.Çiçek, kızamık, kurdeşen (ürtiker) ve iltihaplı isilik (impetigo), 7.Siğiller, 8.Çıbanlar, 9.Tırnak etrafında oluşan şişlikler, 10.Topuk ve parmak kenarları ve uçlarında oluşan çatlaklar, 11.Ateş, su ve yağla oluşan yanıklar, 12.Zehirlenmeler, 13.Kan alma, 14.Hacamat(şişe çekme), 15.İshal ve Lavman, 16.Kusma. Onuncu Makale; Ateşli hastalıklar hakkında olup, yedi bölümdür: 1.Günlük Ateşlenmeler, 2.Her Gün Meydana Gelen Balgam Hıltı Kaynaklı Ateşlenmeler, 3.Aralıklarla Gelen Safra Hıltı Kaynaklı Ateşlenmeler, 4.Bir veya İki Günlük Kara Safra Hıltı Kaynaklı Ateşlenmeler, 5.Vücudu Kaplayan, Kan Hıltı Kaynaklı Ateşlenmeler, 6.Bileşik Ateşlenmeler, 7.Vurucu Ateş.

Beşinci Makale; Karın sınırına kadar olan göğüs hastalıklarına ilişkin olup dört bölümdür: 1.Öksürük, nezle ve plörezi, 2.Astım, 3.Çarpıntı, 4.Tükürükte kan olması (hemoptizi). Altıncı Makale; Karın Hastalıkları hakkında olup, on dört bölümden oluşmaktadır: 1.Mide zafiyeti, 2.Mide bulantısı, 3.Kolik, 4.Hıçkırık, 5.İshal, 6.Dizanteri, 7.Kulunç, 8.Karında oluşan kurtlar, 9.Karaciğer ağrıları, 10.Dalak ağrısı, 11.Sarılık, 12.Böbrek hastalıkları, 13.Mesane hastalıkları, 14.Anüs (makat) hastalıklar. Yedinci Makale; Cinsel organlar (tenasül uzuvları) hastalıkları ve cinsel organlar hakkında olup, altı bölümdür: 1.Penis hastalıkları, 2.Mezi ve vedinin çıkışı, 3.Testis hastalıkları, 4.Fıtık, 5.Uterus hastalıkları, 6.Cinsel ilişki.

wellcomecollection.org

1597-98’de kopyalanan el yazması Yale Tıp Tarihi Kütüphanesi Cushing Arabic ms. 5. Wellcome Koleksiyonu

İkinci Makale; Yiyecek ve içeceklerin güçleri / enerjileri hakkındadır. Yirmi bölümden oluşmaktadır.1.Ekmek ve türleri, 2.Et ve yumurta, 3.Balıklar, 4.Süt ve süt ürünleri (tereyağı, peynir), 5.Baklagiller, 6.Sebzeler, 7.Diğer sebzeler8.Kuru yiyecekler, 9.Yağlar, 10.Kokulu bitkiler (reyahin), 11.Güzel kokular, 12.Giysiler, 13.Baharatlar, 14.Sirke, boza, zeytin, turşu ve reçeller, 15.Su, kar ve buz, 16.Şaraplar, 17.Meyve suları (şuruplar), 18.İlaçlardan yapılan içecekler, 19.Haşlama ve kızartmalar, 20.Tatlılar

Sekizinci Makale; Bir bölümden oluşmaktadır: 1.Gut hastalığı, 2.Siyatik ve 3.Eklem ağrıları hakkındadır.


AYIN KONUĞU

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Özellikle tıp öğrencilerine ve bilim severlerin okumasını öneriyorsunuz. Nasıl bir katkı sağlar? Günümüzde tıp teknolojinin, bilimin gelişimi ile artık bambaşka bir boyutta. Ancak, son dönem batı tıbbından hatta ‘bilim dışı’ diye tartışılan bilim insanlarınca kabul edilmese de, Doğu, Çin, İslam Tıbbı konuşuluyor, tartışılıyor. Bu bilgilerin çoğu güncelliğini yitirmedi mi ? Nasıl yorumlarsınız? İbn Sina’nın kitabı yazdığı dönemi göz önüne alarak kendisinin de ‘‘ 20-30 yıl sonra yeniden gözden geçirilmesi gerekir’’ diye not düştüğü görülmektedir. Aslında şu açıdan bakmak lazım; Verdiği bilgilerin 1000 yıl önceki olanaklar çerçevesindeki saptamalar olduğu düşünülürse bu saptamaları, değerlendirmeleri ve bilgileri günümüzde bile geçerliliğini sürdürmektedir. Buna karşın, çağımızda bilgi, görüş ve uygulamalarımızın 15-20 yılda bile değişebilmekte olduğunu göz önüne alırsak, bazı eski bilgilerin güncel bilgilerimize göre geçerliğini yitirmesi de kaçınılmazdır. Kişisel tıp 2500 yıldır hekimlerin kabul ettiği bir teori. Bu temeli ve felsefeyi anladığınızda bakış açınız değişiyor. Şimdiki genetik tanı araştırması ile kişiye özgü bir harita çıkarılıyor ancak, kişinin karakteri, duyguları, çevresel etkiler gibi kişiyi tamamlayan özellikler değerlendirilmiyor. Kişi sadece kimyasal bir yapıdan oluşmuyor. Fenotip de var. Kişiyi oluşturan bu “Dört hılt” teorisinin de kavranması lazım.

Neden okunmalı? Çünkü İbn Sina öncelikle bunu hekimler için yazmış. Özellikle tıp öğrencileri okumalı. Hekimlere bir kitap olarak hazırlamış olsa da, günümüzde bilim severlerin ilgisini bir hayli çekmektedir. Bugünün baskı formatı ile 60-70 sayfalık bir kitap ve rahatlıkla okunabilir. İkinci bir kitap yazmayı neden gerek gördü? İbn Sina’nın; çok geniş ve oldukça büyük miktarda bilgi içeren beş ciltlik elKanûn fi’t-Tıbb kitabının bütün hekimlerce yeterince dikkatle ve zaman ayırarak okunamayabileceği ihtimaline karşı, bu Küçük Kanûn kitabını yazmış olabileceği kanaatindeyim. Diğer taraftan bir hekim olarak, bütün dünyanın saygı duyduğu, adına birçok ülkede vakıflar kurulmuş bir hekimin, insan vücuduna bakış açısını öğrenmeleri lazım. İbn Sina’nın tıp felsefesini, 11. yüzyıl başında insanoğlunun ne kadar çok hastalık bildiğini, hastalıklara o dönemin şartlarıyla anlamış olacaklar. Her hekimin İbn Sina’yı, onu ve yazdıklarını anlaması gerektiğini, -kesinlikle kolay değil ama- kitaplarını okuması gerektiğini düşünüyorum. Ne mutlu bize ki, o ve onun gibi pek çok sayıda, yolunda gidebileceğimiz, bütün dünyaya mal olmuş çok büyük bilginlerimiz var.

‘‘ İbn Sina’dan bize gelen bilgiler yalnızca antik değere sahip değildir. İbn Sina’nın tıbbi felsefesi olan ‘‘insanı bir bütün olarak değerlendirme ” çerçevesinde, kişiye özgü tedavi konusunda onun bize hâlâ ışık tuttuğu ve onu iyi anlarsak bize yol göstermeye devam edeceği gerçeğini fark ederiz.’’

Fransa İbn Sina Vakfı, Fransa Tıp Akademisi ve Avrupa MED 21 Program Koordinatörlüğü, Özbekistan İbn Sina Vakfı ve temsilcilerinden oluşan jüri tarafından İbn Sina ile ilgili yaptığınız çalışmalardan dolayı 2016 yılında özel bir ödül verilmişti. Biz de bu önemli çalışmanızdan dolayı kutlarız. Evet ödülle ilgili şunu belirtmek isterim ki; koyu bir İbn Sina hayranı olarak, zamanımın elverdiği kadarıyla çalıştım, yazdım, ürettim, paylaştım. Sadece bir çalışmayla, yalnızca bir kitap tercüme ettiniz diye Uluslararası ödül verilmez. Bir çok bilim insanı ve kuruluşun Avrupalı köklü örgütlerin değerlendirmeleriyle belirlenen bir ödüllendirme. Takdir edenlere, tebrik edenlere ve destek verenlere bir kez daha teşekkür ediyorum. Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz? O dönemin imkanlarıyla doğu dünyasından çok değerli filozoflar, bilim insanları ve eserler çıktı. İslam biliminin altın çağını yaşadığı bir dönem diyebiliriz. Bilginler korunuyorlar, her türlü imkan sağlanıyor ve bilim üretilmesinin istendiği bir dönem. Güncel dile aktararak, bu eserlerin okunmasını, bilinmesini sağlamamız lazım. Bu felsefenin anlaşılması lazım. Ne kadar geriye ulaşabilirsek, ileriye o kadar hızlı gideriz. Tarih bir hafızadır. Tarih bilgisini geliştirmemiz lazım. 14 Mart Tıp Bayramı yaklaşıyor. Sizin aracılığınızla tüm meslektaşlarımın, sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.

Röportaj:Zeynep Çetinkaya

OCAK-MART 2019 / PS 47


TIP EĞİTİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Röportaj: Zeynep Çetinkaya

‘‘ ESKİDEN HERKES CERRAH OLMAK İSTERDİ ARTIK TERCİHLER DEĞİŞTİ ’’ Dr. Kıvanç Yangı, ülkemizin alanındaki en iyi uzmanlarından oluşanTıp Fakültelerinden, İÜ.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İngilizce Bölümünden 2018 yılında iyi bir derece ile mezun oldu. Dr.Yangı’yı genç bir hekim olarak öğrencilik yıllarına döndürdük, tıp eğitimini sorgulattık. Kimi tıp öğrencilerine kabus yaşatan TUS’u, eğitim kalitesini, yurt dışı kaçışları, branş seçimini, kaygılarını beklentilerini ve tıp öğrencilerinin sorunlarını konuştuk. Tüm eğitim dönemini göz önüne alarak Türkiye’deki Tıp Eğitimi sence ne durumda? Maalesef gün geçtikçe Türkiye’deki tıp eğitimi çıkmaza girmektedir. Günümüzde artık neredeyse her ilde bir tıp fakültesi var ama bu tıp fakülteleri ne kadar nitelikli eğitim verebiliyor, açıkçası tartışmalı bir konu

48 PS / OCAK-MART 2019

ve sonuçları da zaman içinde görülecek. Diğer taraftan tıp fakültelerinin kontenjanları da zorlanacak düzeyde arttırılmakta. Nitelikli bir Tıp Fakültesi öğrencisinin asıl gayesi bilim yapmak olmalıdır ancak, tıp fakültesinde geçirdiğimiz yıllarımız boyunca bize bu hedef empoze edilmemekte veya edilememektedir. Aksine, vize ve final sınavlarımızı geçerek, ardından da TUS’a aylarca hazırlanıp istediğimiz bölümü kazanarak ya da bu sınava girmeksizin bir pratisyen hekim olarak hayatımızı devam ettirebileceğimiz düşündürülmekte, tıp fakültesi öğrencilerinde bir an önce TUS’u kazanıp yerleşmeleri gerektiği algısı yaratmaktadır. Uzmanlık tercihleriniz nasıl etkileniyor? Maalesef artık ülkemizde bir tıp öğrencisi mezun olana kadar, hatta TUS tercih dönemin de bile hangi uzmanlık alanında uzmanlaşmak istediğini bilememekte. TUS’ta aldıkları puana göre karar vereceklerini söylemektedir. Artık büyük çoğunluk cerrahi branşlardan kaçmakta, daha çok hastayla nispeten daha az efor sarf edilerek çalışılabilen ya da hastayla çoğu zaman birebir muhatap olunmaya-

cağı düşünülen radyoloji gibi birimlere yönelmektedir. Bu durumdan gerek cerrahi branşların nöbet yoğunluğu, hekime şiddet, maddi tatmininsizlik, artan malpraktis davaları sorumludur. Sadece suçlu sistem, eğitim kalitesi mi? Eğitimi alanlarda eksiklik yok mu? Özeleştiride bulunsan neler söylemek istersin? Tıp fakültesi eğitim sistemlerinde eksiklikler olduğu kadar eğitimi alanlarında öğrencşlerde de eksiklikleri var. Örneğin; Tıp fakültesi öğrencilerinin birçoğu İngilizce bilmemekte, tıbbi makale okumamakta hatta ve hatta bir makalenin nasıl bulunacağını tıbbi araştırmaların, literatür taramasının nasıl yapılacağını bilmemektedirler. Türkiye’deki Tıp Fakültelerinden mezun olan doktor arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu akademik bir yazı yazmayı bilmemektedir. Çünkü eğitim ve öğretim odaklarımız arasında akademik yönelimler çok fazla yer almıyor ve böyle olunca öğrencilerin hedefleri üniversite sınavı mantığında. TUS puanları gelince en yüksek puanlı yer neresiyse oraya girmek oluyor. Aslında yaşamlarını etkileyecek bir karar verdiklerinin farkında olamıyorlar.


TIP EĞİTİMİ

Tıp Öğrencilerine bilim yapmaları öğretilmelidir. Bir hekim hem doktor, hem bilim adamı hem de bulunduğu noktayı ileriye taşıma vizyonu olandır. Birçoğu kendini TUS sınavına adamakta ve o yıllardaki en trend branş hangisiyse onu kazanmak için yarışmaktadırlar ki bu trend branşlar bu yıllarda Dermatoloji, Radyoloji, Göz Hastalıkları ve FTR gibi bölümlerdir. Sırf nöbeti olmadığı veya şartları hafif olduğu için bu bölümleri tercih etmek veya bu bölümleri kazanmak için çırpınmak ne kadar doğrudur Ülkemizde tıp fakültesi mezunu olmak için bir tez yazma şartı bulunmamaktadır. Tez yazma şartı olsaydı, belki de tıp öğrencileri en azından bilimsel yazı nasıl okunur, araştırma nasıl yapılır ve makale nasıl yazılır sorularına yanıt bulabileceklerdi. Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’da bulunduğum dönemlerde çalıştığım tıp fakültelerinden yola çıkarak bu konularda da gelişmemiz gerektiğini bir özeleştiri olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Neden tercihler genelde bu yönde? Bu günlerde, belki de tıbbın can alıcı bölümlerinden olan beyin ve sinir cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi gibi bölümlere başlayan asistan hekim arkadaşlarımızın önemli bir kısmı o yılki trend bölümü kazanamadıkları için bu bölümlere başlamaktalar. Bu görevlerini ne kadar devam ettirebilecekler? Ne kadar mutlu olabilecekler? Bu dayatma doğru mudur? Bir tıp öğrencisi her şeyden önce ne yapmalı? Bir tıp öğrencisi her şeyden önce bilim yapmalı ve bunu da isteyerek yapmalıdır. Hayatının geri kalanının her gününde yapacağı bu iş ona bir yük olmamalıdır. Ben isterim ki; bizlere bilim yapmak öğre-

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

tilsin. Tek seçeneğimizin tıp fakültesindeki sınavlarımızı geçerek mezun olmak olmadığını bilelim. Bilimi, bulunduğu yerden bir adım ileriye götürelim. Bugün tanınmış başarılı doktorlara baktığımızda, cerrah bile olsalar bir laboratuvarları olduğunu, ameliyatlarının yanı sıra bilime de katkı sağlamaya, vakalarını raporlamaya ya da bilimi bulunduğu yerden bir adım ileriye götürmeye çalıştıklarını görmekteyiz. İşte biz de bilerek ve isteyerek bunu yapmalıyız. Bunu nasıl yapmamız gerektiği nereden başlamamız gerektiği bizlere gösterilmelidir. Bir hekim sadece bir doktor değildir. Bir hekim hem doktor, hem bilim adamı, hem de bulunduğu noktayı ileriye taşıma vizyonu olandır. TUS dışında seçeneklerinin olduğunu bilmiyorlar mı ya da TUS ısrarı neden?

Dr.Kıvanç Yangı Şişli Hamidiye Etfal EAH Acil Tıp Kliniği

Türkiye’de uzmanlık yapmak dışında farklı seçenekler var aslında. Bir tıp öğrencisinin mezuniyet sonrasında, yurtdışında uzmanlık yapmak, pratisyen hekimlik yapmak ki bunu açmak gerekirse acillerde çalışmak,Toplum Sağlığı Merkezleri,112 Komuta Merkezleri, Evde Sağlık Hizmetleri ilaç firmalarında Medikal Estetik sertifikası alarak Medikal Estetik hekimi olmak, İşyeri Hekimliği Sınavını geçerek İşyeri Hekimi olmak, Uçuş Tabipliği kursuna giderek Uçuş tabibi olmak gibi daha sayamadığım birçok olanak bulunmaktadır. İhtiyacımız olan belki de bunlardan daha fazla haberdar olmaktır.

da çok azalmış durumda. Bir de zorunlu hizmet ve eş durumuyla ilgili değişen ve değişmekte olan instabil yönetmelikler var tabii ki. Tıp Fakültesi mezunu hekimler için maalesef ciddi bir maddi tatminin de bulunduğu söylenemez.

Hekimlerin son dönemde yaşadığı en önemli sorunlar sence nelerdir?

Bunun da elbette birçok sebebi bulunuyor. Yurtdışında daha yüksek bir maddi kazanç, belki daha çok saygı, akademik çalışma yapma ihtimallerinin fazlalığı sebebiyle son günlerde aşırı artan bir ilginin olduğunu, hatta ve hatta uzmanlık eğitimini bitirip uzman olarak çalışan doktor arkadaşlarımızın bile bazılarının istifa edip uzmanlık eğitimlerine sıfırdan başlamayı göze alarak yurtdışına gitmiş olduğunu söyleyebilirim.

Bence;Hekime Şiddet. Günümüzde hekimlere olan şiddet gün geçtikçe artmakta. Kendim de dahil, yoğun bakım ünitesinde, acil servislerde tanık olduğum hekime fiziksel, sözlü şiddet de dahil birçok olay bulunmakta. Çalıştığımız hastanelerdeki güvenlik durumumuz maalesef bizlere iç çektirecek durumda. Kısacası hekimler saatlerce, aylarca, yıllarca emek verdikleri mesleklerinin karşılığını görememekteler. Halkın bir kısmı maalesef hekimleri aşırı yüksek maaşlar kazanan bir branş olarak görmekte, hatta hekime saygı duymamaktadır. Belki de istenilen sadece biraz saygı ama üzülerek söylemekteyim ki bu saygı bile toplumumuz-

‘‘ Günümüzdeki bazı uzmanlık dallarının karşımıza getirdiği ağır nöbet şartları, oldukça artan malpraktis davaları da tıp fakültesi öğrencisi ve mezunları için yüksek düzeyde caydırıcı sebep oluşturmaktadır.’’

‘‘ YENİ MEZUNLAR VE HATTA AKADEMİSYEN HEKİMLER YURTDIŞINA YÖNELMEYİ SEÇİYORLAR ’’ Gün geçtikçe daha fazla hekim yurtdışında çalışmayı tercih etmekte. Sadece kariyer mi? Neden yurtdışı tercih ediliyor?

Asistan Hekimlerin üzerindeki iş yükü için ne söylersin? Ülkemizde asistan hekimler üzerindeki iş yükü ve psikolojik yük o kadar fazla ki hekim arkadaşlarımızın birçoğu mutlu değiller. İstifa eden birçok kişi biliyorum. Zaten hekimler arasındaki konuşmaların bazılarında da sıkça geçtiği üzere ‘’çömez asistanlık yıllarında evinizi otel gibi kullanırsınız. Ailenizi çok fazla göremezsiniz. Duşunuzu bile yeri gelir hastanede alırsınız.

OCAK-MART 2019 / PS 49


TIP EĞİTİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘ Tıp fakültesinin son yılında tıp öğrencileri sınav stresi içerisinde TUS çalışarak günlerini geçiriyorlar ’’ Aslında sistem bizi bilim yapmaya teşvik etmeli ve gereklilikleri sağlamalıdır, destek olmalıdır. 24 saat aralıksız çalışan bir doktorun akabinde poliklinik yapması ne kadar mantıklıdır? Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda bilim yapmak isteyen bir tıp fakültesi mezununun yurtdışına yönelmesi çok da mantıksız gelmemeli. Gelecekte özellikle uzmanlık alanlarında öngörülerin nedir? Kaygıların var mı? Türkiye’de bugün, alanında uzman birçok hekim bulunmakta. Bunun örnekleri saymakla bitmez, ama şahsi kaygılarım ve hocalarımın da öngörüleri, yıllar sonra özellikle cerrahi alanlarda uzmanın olmayacağını gösteriyor. 20-30 yıl sonra cerrahiler ne olacak? Gerçekten benim de bu konudaki kaygılarım büyük. Sence çözüm ne ve ne yapılmalı? Gerçek bir tıp eğitim reformu gerektiği kanaatindeyim. YÖK koordinasyonu aslında çok önemli.Tıp Fakültelerinde kurulan Tıp Eğitimi anabilim dallarının gerçekten hedeflerine ulaşıp ulaşamadığı sorgulanmalı. Kurulmuş ve faaliyet göstermekte olan UTEAK (Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurumu)’e bu konuda büyük görev düşüyor. Tıp Fakültesi öğrencileri mezun olduklarında nelerle karşılaşabileceklerini bile maalesef çok fazla bilmiyorlar, ben de göreve başladıktan sonra bunun farkına vardım. Tıp fakültesinin son yılında tıp öğrencileri sınav stresi içerisinde TUS dershanelerine giderek ve TUS çalışarak günlerini geçiriyorlar. YÖK buna çözüm önerisi olarak TUS’un tarihini değiştirmek ve/veya mecburi hizmeti her mezunun bir dönem yapıp ardından TUS’a girmesi seçeneklerini sunmuştu. Bunlar hayata geçirilebilir mi bilmiyorum ama bir değişiklik gerekiyor. 50 PS / OCAK-MART 2019

Öğrencilik döneminde başarılı bir eğitim hayatı ile birlikte, oldukça da aktiftin. Biraz bu dönemi anlatır mısın? Cerrahpaşa Girişimcilik Kulübü benim Tıp Fakültesi ikinci sınıf öğrencisiyken kurduğum ve 3 yıl başkanlığını yaptığım öğrenci kulübümüz, kurduğumuz dönemde Türkiye’deki tıp fakülteleri arasında ilk girişimcilik kulüplerinden biri olma özelliği taşıyordu ve halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde en aktif en kalabalık kulüplerden birisi olarak faaliyetlerini devam ettirmekte. CDS (Curly Doc Says ) isimli platform Türkiye’de 35 Tıp fakültesinde aktif olarak çalışıyor ve tıp fakültesi öğrencilerinin kariyer planlamalarında onlara destek olmayı, onları yurtdışında staj olanakları, yurtdışında uzmanlık, mecburi hizmet, tıbbi dokümantasyon, makale yazımları gibi birçok konuda eğitme temellerine dayanıyor. Kendi çektiğim zorluklar ve edindiğim tecrübeler doğrultusunda kurduğum bu platform bünyesinde tüm Türkiye’ye açık olan 800 civarı öğrencinin ve hekimin katıldığı Tıpta Kariyer Zirveleri düzenliyoruz. İlkini İzmir, ikincisini ise Ankara’da düzenledik ve düzenlemeye de devam edeceğiz. Türkiye’deki 50 tıp fakültesinde verdiğim konferanslara bu dönem de devam ediyorum. Tüm bu konulardaki farkındalığı yaymak için çalışmalarım devam ediyor. Bu kadar zorlu iş yükü içinde kendine, hobilerine nasıl zaman buluyorsun ve yaşamını nasıl planlıyorsun ? Evet, bu soru bana çok soruluyor, ya da akıllarından geçiyor. Nasıl zaman ayırıyorum? Şu anda Şişli Hamidiye Etfal EAH kadrosunda, görevlendirildiğim yer olan Eyüp Devlet Hastanesi Alibeyköy Semt Polikliniği Evde Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Merkezi’nde çalışıyorum.

Planlama yapmak elbette çok zor oluyor. Ancak tüm eğitim ve özel hayatımda programlı biriydim. Düzgün bir planlamayla kendinize de vakit ayırmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Kayak yapmayı ve dalış yapmayı çok seviyorum. 2 yıldız lisanslı TSSF üyesi dalıcıyım, aynı zamanda profesyonel kayakçıyım. Hobiler kişinin kendini motive etmesi ve deşarj olması anlamında çok önemli. Nöbetlerimi birleştirerek kendime birkaç gün boşluk oluşturabiliyorum. Zaman zaman kafanızı boşaltmanız da döndüğünüzde işinize daha rahat odaklanmanızı sağlıyor. ‘‘ BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ ALANINDA UZMAN OLMAK İSTİYORUM’’ Hangi alanda uzmanlık planlıyorsun ve gelecekte kendini nerede görmek istersin? Bilimsel açıdan gerekli fırsatların önümüzde olması biz hekimler için büyük bir yol göstericidir. İngiltere ve ABD’nin sağlık sistemleri yakından incelendiğinde aslında sorularımızın birçoğuna yanıt bulabilmekteyiz. Gelecekte kendimi ABD’nde Beyin ve Sinir Cerrahisi uzmanı olmuş olarak, akabinde ülkeme dönüp bu konuda hizmet veren bir akademisyen olarak görmek isterim. Bahsettiğim farkındalıkları yaymaya devam eden, araştırmalar yapan ve öğrenci yetiştiren bir akademisyen olmak istiyorum. Son olarak, 14 Mart Tıp Bayramı nasıl bir mesaj vermek istersin? Bütün sağlık çalışanlarının, hekim arkadaşlarımın, hocalarımın Tıp Bayramı’nı yürekten kutluyorum.Görevleri başında hayatlarını kaybedenlere rahmet diliyorum. Umarım ‘şiddetsiz’ ve nitelikli bir hizmet yılı olur.


SAĞLIK ÖDÜLLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Doktorclub Awards 2018 Sağlık Ödülleri 2018 KAZANANLARI

Prof.Dr.Münci Kalayoğlu-Prof.Dr.Semih Baskan

Doktorclub tarafından İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi bilimsel işbirliği ile düzenlenen Doktorclub Awards 2018 Türkiye’nin Sağlık Ödülleri töreni, 21 Aralık 2018 tarihinde İstanbul Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonunda; hekimler, akademisyenler ve sağlık profesyonellerinin geniş katılımı ile gerçekleşti. Doktorclub Awards Sektörel Jüri Başkanı ve Doktorclub CEO’su Gökçe Yaraşan yaptığı konuşmasında, “Doktorclub Awards 2018’e birbirinden değerli başvurular gerçekleştiren 142 kişi ve kuruma, bizlere bilimsel destek sağlayan İstanbul Universitesi Tıp Fakültesi ve Okan Üniversitesi Tıp Fakültesine, değerli jüri üyelerimize, oylamaya katılan Doktorclub üyesi hekimlere, Doktorclub adına ayrı ayrı teşekkür ediyorum” dedi. İÜ.Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Bayraktar ise yaptığı açılış konuşmasında, “İstanbul Üniversitesi’nin ev sahipliğindeki ödül töreninde bu önemli salonda sizleri misafir etmekten dolayı çok mutluyuz, onurluyuz. Tüm finalistleri bu vesileyle bir kez daha alkışlıyoruz. Kazananları biz de tebrik ediyor, yürekten kutluyoruz” dedi. Doktorclub Awards Bilimsel Jüri Başkanı ve Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı

Prof. Dr. Semih Baskan yaptığı açılış konuşmasında, “2015 yılında Nobel Kimya Ödülünü alan Prof. Dr. Aziz Sancar, 2016 yılında Rahmi Koç Bilim Ödülünü kazanan Prof. Dr. Kamil Uğurbil ve bu yıl aynı ödülü kazanan Almanya’dan Prof. Dr. Metin Sitti gibi değerli bilim insanlarımızın içinde bulundukları çalışma koşullarına sahip olmasalar da, ülkemizdeki bilim insanları da övgüye ve değerlendirmeye layık araştırmaları ortaya koymaktadırlar. İşte bu örnek çalışmaların değerlendirmeleri ve toplumumuzla paylaşılması amacı ile, yaklaşık 17.000 doktor üyesi bulunan Doktorclub tarafından “Türkiye’nin Sağlık Ödülleri” yarışmasının bu seneki ödüllerimizde 17 kategoride birbirinden değerli 142 başvuruyu değerlendiren jürimiz ön eleme ile finalistleri belirledi. Doktorclub üyesi hekimler de, finalistler arasından kategori birincilerini belirledi” dedi. YAŞAM BOYU ONUR ÖDÜLÜ: PROF. DR. MÜNCİ KALAYOĞLU’NA Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’na Yaşam Boyu Onur Ödülü nü takdim eden Prof. Dr. Se-

mih Baskan konuşmasında ‘‘ Bazı insanlar sayısız ödül sahibidirler. Başka bazı insanlarda vardır, hergün ödül verilse uygun olur. Çünkü bu insanlar bu ödülleri her gün hak etmektedirler. Sayın Münci Kalyoğlu bu ikinci guruba en güzel örneği oluşturmaktadır. Kendisinin gerek yurt dışında gerekse yurt içinde organ nakli konusundaki çalışmaları, yaptığı 45bin üzeri ameliyatlar ve 2bin üzeri karaciğer nakileri, dünya litaratürüne giren sayısız yayınları ve araştırmaları yanında, yetiştirdiği binlerce öğrenci, uzman öğretim üyesi ile, ‘Top master’s in Healthcare Administration’ tarafından ‘Dünyanın yaşayan en yaratıcı 20 çocuk cerrahından biri’ olarak gösterilen, emsalsiz bir gurur abidesidir.’’ dedi.

•Yılın Yenilikçi Temel Bilimler Doktoru Prof. Dr. Ranan Gülhan Aktaş •Yılın Yenilikçi Dahili Bilimler Doktoru Uz. Dr. Nevit Dilmen •Yılın Yenilikçi Cerrahi Bilimler Doktoru Uz. Dr. Selim Safalı •Yılın Yenilikçi Diş Hekimi Dr.Öğr. Üyesi Zeynep Burçin Gönen •Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri - Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması: UÜ Tıp Fakültesi Prof.Dr. Sinan Çavun •Yılın İlaç Endüstrisi Ödülleri Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi Abdi İbrahim İlaç •Yılın Medikal Endüstri Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması Koç Üniversitesi İstanbul Heart Ekibi •Yılın Medikal Endüstri Ödülleri Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi GE Healthcare •Yılın Biyoteknoloji ve Genom Teknolojisi Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması VSY Biotechnology •Yılın Sağlık Profesyoneli Ödülleri Yılın Yenilikçi Sağlık Profesyoneli Dr.Öğr. Üyesi Leyla Türker Şener •Yılın Sağlık Girişimi Ödülleri Yılın Ar-Ge / İnovasyon Uygulaması MHAS Bilişim •Yılın Sağlık Bilgi Sistemleri Ödülleri Yılın Yenilikçi Ürünü / Uygulaması WisdomEra •Yılın Kamu Hastaneleri ve Sağlık Kurumları Ödülleri - Yılın Yenilikçi Uygulaması Eskişehir İl Sağlık Müdürlüğü •Yılın Kamu Hastaneleri ve Sağlık Kurumları Ödülleri - Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi Ağrı Devlet Hastanesi •Yılın Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Ödülleri - Yılın Yenilikçi Uygulaması Özel Medline Adana Hastanesi •Yılın Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Ödülleri - Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi KTO Karatay Üniversitesi Tıp Fakültesi •Yılın Sivil Toplum Kuruluşları Ödülleri Yılın Sosyal Sorumluluk Projesi Kansersiz Yaşam Derneği •Doktorclub Awards 2018 Jüri Özel Ödülü Prof. Dr. Ali Ünal

OCAK-MART 2019 / PS 51


TÜRK NÖRORADYOLOJİ DERNEĞİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Dünyaca ünlü nöroradyoloji uzmanlarının da katıldığı Türk Nöroradyoloji Derneği (TNRD)’nin ‘‘28. Yıl Yıllık Toplantısı’’ 15-17 Şubat tarihinde İstanbul’da gerçekleştirildi. Türk Nöroradyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgut Tali ile TNRD’nin çalışmalarından ve Türk Nöroradyoloji’sinin dünya üzerindeki başarılarını konuştuk. Uluslararası önemli konuşmacıların da yer aldığı toplantının bu yıl Başkanlığını üstlenen Prof. Dr. Nail Bulakbaşı’ndan da toplantı hakkında bilgiler aldık. Öncelikle derneğin kuruluşundan, amaçlarınız ve hedeflerinizden bahseder misiniz? Türk Nöroradyoloji Derneği 1991 yılında çok ileri görüşe sahip olan Onursal Başkanımız Prof. Dr. Oktay Çokyüksel’in çabaları ile kuruldu. Bu bilim dalı, gelişmiş ülkelerde ulusal ve uluslararası düzeyde organizasyonlarını yıllar önce tamamlamıştı. Ülkemizde ise, birkaç radyoloğun bu ülkelere gidip, nöroradyoloji eğitimini aldıktan sonra ülkemize dönerek birçok kuruluşta ferdi olarak bu alandaki çalışmaları başlatmaları üzerine tanınmaya başlamıştı.

TÜRKİYE NÖRORADYOLOJİ’DE DÜNYANIN ÖNEMLİ EĞİTİM MERKEZİ HALİNE GELDİ

Röportaj; Zeynep Çetinkaya

52 PS / OCAK-MART 2019

Derneğimizin amacı, öncelikle, nöroradyoloji ile uğraşanları bir araya getirmek, kendi aramızda bilgi ve tecrübe paylaşımını sağlamak, bu bilim dalının ilerlemesi ve tanınması için çalışmalarda bulunmak, ortak araştırma platformları oluşturmak, eksik alanlarda eleman yetiştirilmesi için kaynaklar ve destekler oluşturmaya çalışmak ve en önemlisi de konuya ilgi duyan radyologlara eğitimler vererek bu bilim dalının ülkemizde yaygınlaşmasını ve hak ettiği yeri almasını sağlamaktı. Sonrasında da, Avrupa Nöroradyoloji Derneği (European Society of Neuroradiology, ESNR), Amerika Nöroradyoloji Derneği (Amerian Society of Neuroradiology, ASNR), Dünya Girişimsel Nöroradyoloji Federasyonu (World Federation of Interventional and Therapeutic Neuroradiology, WFITN) gibi kurumsallaşarak ulusal ve uluslararası saygın bir meslek kuruluşu olarak, hizmet, eğitim ve araştırmaya yönelik nitelikli işler yapmaktı hedefimiz. Türk Nöroradyolojisi günümüzde dünyada önemli bir yere sahip. Bu sürec nasıl ilerledi? Kuruluşundan bu yana çok çalışıldı diyebilirim. Yurt dışında eğitim almış ve bugün dünyaca tanınmış, yorum, fikir ve katkıları dünyaca artık sorgusuz “Dr. …. diyorsa doğrudur ve öyledir” diye kabul edilen nöroradyologlarımız, Türk nöroradyolojisi’ne çok önemli bir ivme kazandırdı. Önceleri, ulusal ve uluslararası eğitime


TÜRK NÖRORADYOLOJİ DERNEĞİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Algıları yıktık ve birçok ilk’i gerçekleştirmeyi başardık. önem verdik. Ulusal kurslar yanısıra öncelikle Avrupa Nöroradyoloji kurs ve ileri kursları ile kongrelerini düzenlemekle işe başladık. 2001 yılında Avrupa Nöroradyoloji kursunu Türk nöroradyologlarının da konuşmacı olmasıyla Antalya’da düzenledik. Sonra 2003 yılında Avrupa Nöroradyoloji Kongresi ve İleri Kursunun başkanlığını yaparak İstanbul’da TNRD ile birlikte düzenledik. Bu arada, gene uluslararası Anadolu Girişimsel Nöroradyoloji kurslarını başlattık. Başlattığımız bu uluslararası “Anadolu Girişimsel Nöroradyoloji” kursları yıllar içerisinde “Dünya Canlı Nöroradyoloji Kursu” adını alarak bu alanda dünyada en tanınmış, en bilimsel ve kabul edilmiş bir kurs haline geldi. Bunları yaparken, Avrupa Nöroradyoloji Derneği ve Dünya Nöroradyoloji Dernekleri Federasyonu (World Federation of Neuroradiological Societies, WFNRS) ve Dünya Girişimsel Nöroradyoloji Federasyonu ile ilişki kurarak bu kuruluşlara üye olduk. Geçen yıl içinde ise, Asya Okyanusya Nöroradyoloji ve Baş Boyun Radyolojisi Derneğine davet edilerek üye olarak kabul edildik. Bunların yanı sıra, kurumsallaşmaya yönelik adımlar atarak yurtdışında bu konuda çalışmış ve yurtdışından diplomalı daha önce de belirttiğim kıdemli nöroradyoloji öğretim üyelerinden oluşan bir “Yeterlilik Kurulu” ve uluslararası kuruluşlardaki gibi alt çalışma grupları kurduk. 2012 yılında Avrupa Nöroradyoloji Okulu üyeliği ve Avrupa Nöroradyoloji Diploma Kursları başkanlığına başlamam ile Avrupa Nöroradyoloji Kurslarını Antalya ve İzmir’de organize ederek, daha çok sayıda Türk nöroradyologlarının bu kurslarda konuşmacı ve oturum başkanı olmasını sağladık. Bunlarla uğraşırken, derneğimizin düzenlediği ulusal kursların Avrupa Diploma Kursları ile aynı formata getirilmesi çalışmalarını başlattık. Sonrasında, Avrupa Nöroradyoloji Diploması için gerekli şartları da adapte ederek “Türk Nöroradyoloji Diploması” vermeye başladık. Akabinde de, Avrupa Radyoloji (European Society of Radiology, ESR) ve Avrupa Nöroradyoloji Dernekleri ve Avrupa Nöroradyoloji Yeterlilik Kurulu’na (European Society of Neuroradiology, EBNR) başvurarak “Türk Nöroradyoloji Diploması”nın endorse edilmesini (tanınmasını) sağladık. 2014 yılında Dünya Nöroradyoloji Sempozyumunu

İstanbul’da başkanlığını yaparak gene TNRD ile birlikte düzenledim. Bu yıl içinde de, ESNR başkanlığım süresince kuruluşunda önemli katkılarım olan Avrupa Uzmanlık Dernekleri Birliği, Nöroradyoloji Birimine (Union Europeenne Des Medicins Specialistes, (UEMS), Division Of Neuroradiology) “Gözlemci Üye” olarak kabul edildik (Avrupa birliği üyesi olmadığımızdan asil üye olamıyoruz). Bugün, gururla ve övünerek belirtebilirim ki Türk Nöroradyolojisi ileri ülkelerle aynı seviyeye geldiği gibi özellikle girişimsel nöroradyoloji konusunda dünyada lider konumuna gelmiştir. ‘‘Algıları yıktık ve birçok ilk’i gerçekleştirmeyi başardık’’ dediniz. Neler oldu? Bir Türk olarak, özellikle Avrupa’daki ön yargılara rağmen 2006 yılında Avrupa Nöroradyoloji Derneği yönetim kuruluna girerek 2012 yılında başkanı oldum. 2014 yılında ise, Avrupa Nöroradyoloji Yeterlilik Kurulu Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilerek kuruluşunu bizzat gerçekleştirdim. Gururla, halen Avrupa Nöroradyoloji Derneği’nin yönetim kurulunun iki üyesinin de Türk olduğunu belirtmek istiyorum. Prof. Dr. Naci Koçer Girişimsel Nöroradyoloji Alt Komite Başkanı ve Prof. Dr. Cem Çallı da Muhasip üye olarak görev yapıyor. Birçok meslektaşımızın da gerek Uluslararası Nöroradyoloji gerekse radyoloji derneklerinin çeşitli komitelerinde görev almasına katkıda bulunduk. 2014 yılında Başkan Yardımcılığına seçildiğim Dünya Nöroradyoloji Dernekleri Federasyonuna 2018 yılından beri başkanlık yapmaktayım. ‘‘DÜNYA YILDIZLARINA SAHİBİZ!’’ Bizlerin yanı sıra, dünya yıldızlarımız diyebileceğim; Civan Işlak, Saruhan Çekirge, Naci Koçer, Işıl Saatçi, Osman Kızılkılıç daha önce bahsettiğim Dünya kurslarını düzenlemelerinin yanı sıra ABD ve Avrupa’nın birçok ülkesinde çeşitli kurumlarda nöroradyologlara eğitim vermekte, girişimsel nöroradyolojide kullanılan materyallerin geliştirilmelerine, teknolojiye katkıda bulunmaktadır. Dünyadaki, gerek nöroradyolojinin her yönüyle daha da gelişmesi ve gerekse eğitim için, Türk Nöroradyologları olarak en üst düzeyde söz sahibi olarak yıllardır sürdürdüğümüz tüm bu çabalarımız,

Prof. Dr. Turgut Tali Türk Nöroradyoloji Derneği Başkanı yetiştirdiğimiz genç arkadaşlarımızın bizlerin yerini almalarıyla devam edecek. Ayrıca, yeni başlattığımız uluslararası eğitim programımız ile, hiçbir ulusal kurum ve kuruluştan destek almadan, İstanbul’u komşu ülke doktorları için bir eğitim merkezi yapmaya çalıştığımızı da belirtmek isterim. ‘‘BİZ BİRBİRİNE İNANMIŞ, GÜVENMİŞ VE DESTEKLEYEN BİR AVUÇ MESLEKTAŞIZ’’ Akademik kariyerinizdeki başarılarınızın, alandaki çalışmalarınız ve bu konudaki kişisel çabalarınızın Türk Nöroradyolojisine de önemli katkılar sağladığını biliyoruz. Nasıl başardınız? Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; benden çok biz demek daha doğru olacak. Çünkü, biz birbirine inanmış, güvenmiş ve destekleyen bir avuç meslektaş olarak sevgili Oktay hocamızın yolumuzu açmasıyla işe başladık. Ben bu görevleri üstlenirken bu grubun desteği, uyumu, birlikteliği ve azmi hedefimize ulaşmamızı sağlamıştır. Çok çalıştık, iş birliği yaptık, birbirimizi uluslararası arena da destekledik. Aslında yola çıkış amacımız, yaptığımız işlerin öncelikle ülkemizde tanınması ve kabul görmesini sağlamaktı. Ama, ne yazık ki, amacımızı dünyada gerçekleştirirken, dünyaca tanınıp kabul görürken, dünyadaki birçok kuruluşta meslektaşlarımız söz sahibi olmuş ve Türk Nöroradyolojisini başarıyla temsil ederken, ülkemizde bunu sağlayamadık. Birçok uluslararası bursun ve imkanların ülkemizdeki meslektaşlarımıza verilmesini, birçok teknolojinin ilk kez ülkemizde geliştirilmesini başardık. Uluslararası kuruluşların komisyon ve kurullarına ülkemizden meslektaşlarımızın yerleşmelerini ve dolayısıyla dünya nöroradyolojisinde üst düzeyde söz sahibi olmayı, katkıda bulunmayı başardık. Örneğin; Avrupa Nöroradyoloji Yeterlilik OCAK-MART 2019 / PS 53


TÜRK NÖRORADYOLOJİ DERNEĞİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

‘‘Teknolojinin Gelişiminde Nöroradyologlarımız Etkin Rol Üstleniyor’’ Kurulu Başkanlığını yaptığım dönemde, bu kurulun tüm organlarını ve kurallarını ben oluşturdum. Ayrıca, bu kurulun UEMS tarafından Avrupa’daki tek söz sahibi kurul olarak tanınmasını, verdiği diplomaların UEMS tarafından tanınmasını mütevazı olmadan ben sağladım diyebilirim. Avrupa Nöroradyoloji diplomalarının, ki bunlar arasında; Avrupa Pediatrik Nöroradyoloji, Avrupa Intravasküler Girişimsel Nöroradyoloji, Avrupa Spinal Girişimsel Nöroradyoloji diplomaları da dahil olmak üzere sınavlarının standardizasyonunu ve UEMS ve uluslararası kurallara uygun hale getirilmesini de ben sağladım. Avrupa’da bine yakın nöroradyoloğun diplomasında benim imzam var. ‘‘ BÜTÜN BUNLARA RAĞMEN, HİÇBİR ÇABAMIZ KARŞILIK GÖRMEDİ’’ Sorunuz olan Türk Nöroradyolojisine gelince, maalesef hiçbir çabamız karşılık görmedi. Ne yapabildik derseniz, ülkemiz içinde sadece radyologlar arasında tanınma, eğitim ve hasta tedavisinde kalite ve standardizasyon ile katkıda bulunabildiğimizi söyleyebilirim. Yaptığımız işlerle basında çok yer almasak da, akademik ve mesleki başarılarımızla maalesef ülkemiz yerine dünyada ön plandayız diyebilirim. Teknolojinin gelişiminde nöroradyologlarımız etkin rol üstleniyor dediniz. Hangi teknikler örnek verebilir misiniz? Birçok yeniliklerde rahatlıkla Türk nöroradyologlarının imzası var diyebilirim. Hatta, farklı disiplinlerde birçok meslektaşımızın kullandığı teknolojilerde de. Örneğin; girişimsel nöroradyolojide kullanılan katater, koil vb malzemelerin gelişiminde önemli rol oynadık. Günümüzde yaygın olarak kullanılan bazı girişimsel tedavi teknikleri, Türk nöro54 PS / OCAK-MART 2019

radyologları tarafından bulundu ya da geliştirilerek dünyaya tanıtıldı. Tanı cihazlarında kullanılan tekniklerin geliştirilmelerine katkı sağladık. Bunlar hep gurur verici şeyler. Yine toplantılara dönecek olursak, diğer ülkelerde de uluslararası toplantıların organizasyonlarında yer alıyorsunuz. Biraz bu toplantılardan ve içeriğinden de bahseder misiniz? Bu toplantıların başında WLNC (World Live Neurovascular Conference) geliyor. Nöroradyologlarımızın, Anadolu Kurslarını takiben, ekiplerine Arjantin ve Amerikalı meslektaşlarını da alarak ilkini 2013 yılında İstanbul’da yaptığı “Dünya Canlı Girişimsel Nörovasküler Konferansı” geliyor. Her yıl başka bir ülkede bizim nöroradyologlarımızın önderliğinde başarıyla yapılıyor. 2014’te Buenos Aires, Arjantin’de, 2015’de Chicago’da, 2016’da Şanghay’da, 2017’de Los Angeles’da ve 2018’de Kobe-Japonya da düzenlendi. Bu yıl ise 1-3 Mayıs 2019 tarihinde Barselona’da yapılacak. Bu konferansın en önemli kısmı, dünyanın birçok ülkesinden gelen hekimlere nöroradyologlarımız tarafından bizzat Ankara ve İstanbul’da yapılan tedaviler izlettirilerek aynı zamanda eğitim yapılması ve yeni cihazların, malzeme ve yöntemlerin tanıtılması ve kullanılması, uygulamaları ile ilgili eğitimler veriliyor. Her yıl 600-1000 arasında hekimi eğiten bu konferans, dünyadaki en önemli girişimsel eğitimi olarak kabul edilmektedir. Bu arada, Avrupa Nöroradyoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi olan Naci Koçer arkadaşımız, Işıl Saatçi ile birlikte Avrupa Girişimsel Nöroradyoloji Diploması kurallarını bizzat oluşturarak şimdi de ilk Avrupa Girişimsel Nöroradyoloji Diploması Kursunu Barselona düzenleyecekler. Yani Avrupanın doktorlarını bizim meslektaşlarımız eğitip sınava alacak, diplomasını verecek.

Bu kongrelerde, ileri nöroradyoloji uygulamaları kursları yanı sıra Avrupa’da yapılan araştırmalar, en son teknolojiler tanıtılıyor. Yeni girdiğimiz Asya Okyanusya Derneğinde de aktif olmaya başladık. Dünya Federasyonunun düzenlediği eğitim aktiviteleri ve Dünya Sempozyumlarında da gene en üst düzeyde söz sahibiyiz. Bu sempozyumlarda, tüm dünya nöroradyolojisi yanı sıra, gene dünyanın çeşitli merkezlerinde uygulanan en son teknik ve teknolojiler, yöntemler, süre kısıtlaması daha az olarak tanıtılıyor, tartışılıyor. Daha önce TRD kongreleri içinde yer alıyordu. Şimdi TNRD çatısı altında düzenliyorsunuz. Neden bu değişikliğe ihtiyaç duydunuz? Her iki derneğin toplantılarının hitap ettiği kitleler çok farklı. TRD kongrelerine genel radyoloji asistan ve uzmanları katılıyor. Hala, bizler, TRD kongre ve kurslarında en aktif, en çok katkı veren grubuz. Uzmanlık öncesi ve sonrası olmak üzere, genel ve temel nöroradyoloji kavramlarıyla ilgili kurs ve seminerleri bir iki gün içinde, kısıtlı sürelerde her iki seviyede vermeye çalışıyoruz. Kısıtlı sürede kapsanan bu temel konular, nöroradyologlar için yeterli olmuyordu. TNRD olarak, nöroradyologlara, daha uzun sürede, çok daha üst düzeyde, detayda ve aynı zamanda alanımızdaki son yenilik ve ilerlemeleri kapsayan konularda konularında dünyaca ünlü yabancı konuşmacıların katkısı ile eğitim vermeye ve ülkemizde yapılan araştırmaların, deneyimlerin sunulmasını ve paylaşılmasını amaçlayarak yıllık toplantı yapmaya karar verdik. Dört yıldır Şubat ayının üçüncü hafta sonu bu toplantıları düzenliyoruz. Bu toplantıların belki de en önemli tarafı, birbirimize daha çok kaynaşmamız, paylaşmamız, en son ilerlemeler ve gelişmeler hakkında en yetkili uzmanlardan bilgi edinmemiz. Her ge-


TÜRK NÖRORADYOLOJİ DERNEĞİ

(Soldan sağa)

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Prof.Dr.Cem Çallı- Prof.Dr. Turgut Tali - Prof. Dr. Anne G. Osborn - Prof. Dr. C.Douglas Phillips Prof. Dr. Nail Bulakbaşı - Prof. Dr. Özlem Alkan

çen gün, birçok yenilikle karşı karşıya geliyoruz ,bu yenilikleri takip etmek ve güncel kalmayı bizim alanımız oldukça önemli buluyorum. Son olarak, bütün bu başarılara rağmen çözülmemiş sorunlar var. Ne söylemek istersiniz? Dünyada Nöroradyologları eğitip onlara kendi ülkelerinde geçerli olacak diploma ve sertifikalarını verirken, bizlerin kendi ülkemizde geçerli sertifika veya diplomasının olmaması sanırım önemli bir sorun. Bunu aşmaya çalışıyoruz, diğer uzmanlıklarla iş birliğine her zaman kapımız açık. Çok yol kat ettik, sakince, emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz. Zamanı geldiğinde ülkemizde de kabul göreceğimizi umuyoruz. TNRD 28.YIL YILLIK TOPLANTISI İLK KEZ ULUSLARARASI KATILIMLA GERÇEKLEŞTİ TNRD’nin 28. Yıl Yıllık Toplantı’sı ile ilgili sorularımızı, bu yıl Başkanlığı üstlenen Prof. Dr. Nail Bulakbaşı yanıtladı. Toplantıda ele alınan ana konular nelerdi? 28. Yıl Yıllık Toplantısı’nın ana konusunu; Nöroradyoloji, Pediatrik Nöroradyoloji, Girişimsel Nöroradyoloji ve Baş-Boyun Radyolojisinin seçilmiş konularından “2019 güncellemesi” olarak belirledik. Kongre içindeki konuları 4 gruba böldük: Erişkin, pediatrik, baş boyun ve girişimsel radyoloji. Baş-boyun radyolojisi aslında nöroradyolojinin ayrılmaz alt dallarından biri. Hem nöroloji ile ilgilenen, baş-boyun anlatan veya sadece baş-boyun ile uğraşan arkadaşlarımızı da nöroradyologlarımızla bir araya getirmeye çalıştık. Türk Nöroradyoloji

Derneği olarak, ilk kez ‘Uluslararası Katılımlı’ formata dönüştürdüğümüz bu yılki toplantımızda, ilk buluşmamızı Sırbistan Nöroradyoloji Derneği ile yaptık ve toplantımızda Sırbistan Nöroradyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Dragan Stojanov’u ve Sırbistan Nöroradyoloji Derneğinin değerli üyelerini davet ettik. Bu yıl, ilk kez, yıllık toplantımıza gönderilen araştırma sunuları, derneğimizin resmi yayın organı olan ve SCI de indekslenen Neuroradiology dergisinde yayınlanarak uluslararası basılı abstrakt kategorisine alındı.

lantı olarak planlandı. Gene ABD’den Geçtiğimiz yıl ABD de en iyi eğitimci seçilen Prof. Dr. David Yousem, Erişkin Nöroradyolojisi, Pediatrik Nöroradyoloji denince akla gelen ilk isim ve duayen, derneğimizin onur üyesi Prof. Dr. James Barkovich ve Baş-boyun radyolojisi konularında tanınmış öğretim üyesi davet edilecek. 2020 yılı Yıllık Toplantısı başkanlığını Prof. Dr. Osman Kızılkılıç üstenecek.

NÖRORADYOLOJİNİN EN ÖNEMLİ UZMANLARI KONGREDE

Türk Nöroradyolojisi için siz neler söylemek istersiniz?

Bu yılki toplantımıza Amerika Birleşik Devletleri’nden, Nöroradyolojinin duayeni, Utah Üniversitesi öğretim üyesi, Amerikan Nöroradyoloji Derneği (ASNR) Eski Başkanı ve Altın Madalya Ödüllü üyesi, derneğimizin onur üyesi Prof. Dr. Anne G. Osborn, pediatrik nöroradyolojinin günümüzdeki en tanınmış hocalardan ve Amerikan Pediatrik Nöroradyoloji Derneği (ASPNR) Eski Başkanı Prof. Dr. Thierry AGM Huisman ve baş-boyun radyolojisi konusunda tanınmış, Amerikan Baş-Boyun Radyolojisi Derneği (ASHNR) Eski Başkanı Prof. Dr. C. Douglas Phillips davetli konuşmacı olarak katıldı. Üç günlük toplantımızın ilk günü TNRD’nin üyelerinden oluşan konuk konuşmacılarımız ile iki ayrı salonda eş zamanlı olarak düzenlendi. Toplantımızın son iki günü tek salonda ve ağırlıklı olarak yabancı konularımızla devam edildi.

Geldiğimiz nokta çok iyi. Dünyada yapılan tüm işlemleri yapan, yeni BT, MR tekniklerini son derece başarılı kullanan, çok iyi girişimsel tedavi yapan yetişmiş uzmanlarımız var. Dünyada bu nöroradyoloji ile ilgili tanı ve tedavileri yapmanın farklı bir yolu var artık; bizdeki gibi her şeyi tek başına yapacağım denilmiyor. Yani, beyin ve omurilik hastalıklarının tedavisinin bir ekip işi olduğu kabul ediliyor. Örneğin epilepsi tanı ve tedavisine, bizden geri ülkelerde bile, cerrah, nörolog, psikolog, psikiatrist, nöroradyolog, nüklear tıp uzmanı, nörofizyolog, nöropatolog gibi uzmanların oluşturduğu ekip karar veriyor ve her birinin katkısı önemli kabul ediliyor. Bizde bu ekip çalışmasının doğru olduğuna ve birbirimizle bir diyalog içinde olursak başarımızın ve faydamızın o derece yüksek olacağı inancını taşıyoruz. Dileriz bir gün gerçekleştirebiliriz.

Gelecek toplantıyı hangi ülke ile planlıyorsunuz?

‘‘BEYİN HASTALIKLARININ TEDAVİSİ BİR EKİP İŞİDİR’’

Her yıl başka bir ülke ile birlikte planlıyoruz. 2020 Yıllık Toplantısı Ukrayna Nöroradyoloji Bölümü ile birleşik topOCAK-MART 2019 / PS 55


GÜNCELRE HABERLERİ

56 PS / OCAK-MART 2019

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ


GETAT 2019

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Dr. Coşkun Yılmaz - Prof. Dr. Emine Alp Meşe - Fahrettin Koca - Dr. Pavel Ursu - Hasan Hüseyin Yıldırım - Prof. Dr. Toker Ergüder

GETAT2019 Tanıtım Toplantısı İstanbul’da Gerçekleştirildi. “Kronik Hastalıklarda Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları” ana teması ile 24-27 Nisan 2019 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenecek olan 2. Uluslararası Geleneksel ve Tıp Kongre’si basın tanıtım toplantısında sağlık muhabirleriyle biraraya gelen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, kongre hakkında bilgilerle birlikte GETAT uygulamaları ve ilgili mevzuat hakkında güncel bilgileri aktardı.

rasyonu tavsiyeleri ön plana çıkmaktadır. Birlikte kullanımdan maksat, güvenliği ve etkinliği kanıtlanmış uygulamaların bilimin ışığında insanlığın hizmetine sunmaktır.’’ Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarında Klinik Araştırmalar Yönetmeliği resmi gazetede yayımlandığı bilgisini veren Bakan Koca; ‘‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp uygulamalarının laboratuvar ve klinik çalışmaları yapılarak doğru ve verimli bir şekilde uygulanabilmesi için DSÖ ve birçok ülkenin çalışmalarını inceleyerek “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarında Klinik Araştırmalar Yönetmeliği”ni hazırladık. Yönetmelik resmi gazetede yayınlandı. Bu yönetmelik, GETAT uygulamalarının sağlam kanıtlar üzerinde oturması, bu alanda yapılacak akademik çalışmaların önünün açılması için önemli bir adımdır. Belki daha önemlisi, bu yolla geleneksel tedavi alanların etkin ve güvenli bir uygulamaya tabi tutulmaları güvence altına alınacaktır’’dedi.

‘‘Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’nde 2.sini Cumhurbaşkanlığımız Himayelerinde, Emine Erdoğan Hanımefendi’nin teşrifleri ve DSÖ Teknik işbirliğinde yapacağımız kongrede sadece hastalıkların tedavisi için değil, hastalıklardan korunmak ve sağlıklı yaşamak için de ihtiyaç duyduğumuz yaklaşımları bilimsel çalışmalarla harmanlaya- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 56 GETAT Uygulama Merkezinde rak günümüze taşıma sorumluluğuyla ele alacağız. tedavi uygulamalarının yapıldığını belirterek konuşmasına şöyle devam etti: ‘‘Bugün itibarıyla ülkemizde 56 Üniversite HastaKongrede Diyabette, Obezitede, Nörolojik ve Psikolojik nemizde öncelikle Ar-Ge ve Eğitim faaliyetleri yapmak üzere Hastalıklarda, Allerjik Hastalıklarda, Koruyucu Hekimlikte, GETAT Uygulama Merkezi açılmıştır. 3350 hekime bu üniverKalp-Damar Hastalıklarında, Kanserde, Kronik Ağrılarda ve sitelerimizde GETAT uygulama sertifikası verilmiştir. Yine ülkeBağımlılıkta GETAT uygulamaları ele alınacak. Kongremiz- mizin dört bir yanında 60 tanesi Devlet Hastanesi olmak üzere, de Apiterapi uygulamalarına ise özel yer verilecek. Kongre- özel sağlık kuruluşları ile birlikte toplamda 807 GETAT ünitesine mizde üç ana kategoride TÜSEB GETAT ödülleri sahiplerini açılış izni verilmiştir. Türkiye’de TÜSEB bünyesinde bir GETAT bulacak; İbn-i Sina Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Şerefeddin enstitüsü vardır. Halen uygulama yetkilisi olarak 1700 sertifikalı Sabuncuoğlu Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Bilim Ödülü ve hekim/diş hekimi mevcuttur. 15 alanda, 12 GETAT Eğitim MerSüheyl Ünver Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Genç Araştır- kezinde eğitim verilmektedir. 54 GETAT Uygulama Merkezinde macı Ödülü.’’ (22 Üniversite, 32 SB), tedavi uygulamaları yapılmaktadır.’’ ‘‘ENTEGRE TIP UYGULAMALARI ÖNE ÇIKMAYA BAŞLAMIŞTIR’’

‘‘AMACIMIZ; EHİL OLMAYAN, TIP EĞİTİMİ ALMAMIŞ ELLERDE YAPILAN UYGULAMALARI ORTADAN KALDIRMAK’’

‘‘Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre “geleneksel ve tamamlayıcı tıp”, fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür.Önceleri kapalı toplumların kendi etki alanında sınırlı kalan geleneksel tıp, 1990’lardan sonra gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyada yaygınlaşmaya başlamıştır. Çok sayıda gelişmiş ülkede toplumun % 70 ila % 80’inin tamamlayıcı tıbbın bir şekline başvurduğu bilinmektedir. Son on-on beş yıldır da yavaş yavaş geleneksel tıp ile modern tıbbın bir arada kullanılmaya başlandığı entegre tıp uygulamaları öne çıkmaya başlamıştır.

‘‘Temel amacımız modern tıp ile GETAT uygulamalarını entegre bir şekilde insanımızın hizmetine sunmak ve bunu yaparken de bilimin yol göstericiliğinde hareket etmektir. Bildiğiniz gibi tıpta öncelikli prensip, zarar vermemektir. Dolayısıyla bu surette kontrolsüz, ehil olmayan, tıp eğitimi almamış ellerde yapılan uygulamaları ortadan kaldırmayı amaçlıyoruz. Bu anlamda geleneksel tıp uygulaması adı altında merdiven altı uygulama yapan kişilere yönelik cezai müeyyideler uygulanmaktadır. Son 1 yıl içerisinde 19 kişi hakkında Savcılığa suç duyurusunda bulunuldu, bunlarla ilgili süreç devam etmektedir.’’

Dört gün sürecek kongrede 4 davetli ana konuşmacı 40’ı aşkın panel, sözel ve poster bildiri ve sosyal oturumlarda yaklaşık 50’si yabancı olmak üzere 120’yi aşkın konuşmacı, Kronik DSÖ’nün 2014-2023 GETAT Stratejisi ve son zamanlarda Hastalıklarda Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları’nı yapmış olduğu GETAT’la ilgili çalışmalarda Entegratif Tıp masaya yatıracak. Ayrıca kongre ile eş zamanlı olarak halka bakış açısı veya GETAT’ın modern tıp uygulamalarına enteg- açık Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Fuarı gerçekleştirilecektir. OCAK-MART 2019 / PS 57


BÖBREK SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

14 Mart Dünya Böbrek Günü ‘Herkes için Böbrek Sağlığı’

Sessizce İlerleyen Küresel Salgın: KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ “DÜNYADA HER 10 KİŞİDEN 1’İ, ÜLKEMİZDE İSE HER 7 KİŞİDEN BİRİNDE KRONİK BÖBREK HASTALIĞI VAR. Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu Bezmialem Vakıf Üniversitesi Rektörü Nefroloji Bilim Dalı Başkanı

International Society of Nephrology (ISN) ve International Federation of Kidney Foundations (IFKF), bu yıl 14 Mart Dünya Böbrek Günü temasını ‘Herkes için Böbrek Sağlığı’ olarak belirledi. Tuz ve aşırı şeker tüketiminin sınırlandırılması konusunda çağrıda bulunan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Rektörü ve Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu, özellikle aşırı tuz tüketiminin böbrek sağlığını olumsuz etkileyerek ‘Kronik Böbrek Yetmezliği’ne kadar götürebileceğine dikkat çekti.

58 PS / OCAK-MART 2019

Kronik böbrek hastalığı her yaşta gelişebilir. Bu büyüyen salgının tedavisinin maliyeti, dünya çapında sağlık sistemlerinde büyük bir yük oluşturuyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde uzun vadeli diyaliz tedavisi mümkün olmamakta, bu da yılda 1 milyondan fazla insanın tedavi edilmeyen böbrek yetmezliğinden ölmesine neden olmaktadır. BELİRTLERE DİKKAT! Böbrek hastalığı genellikle sessizce ilerler, sıklıkla ciddi bir belirtiye neden olmadan önce, kişi, böbrek fonksiyonlarının bir kısmını zaten kaybetmiş olabilir. Erken tanı bu hastalıkta da önemlidir. Çok su içme, sık idrara çıkma, yorgunluk, bulantı-kusma ve şişlikler, uyarıcı olmalıdır. Diyabet (tüm vakaların yaklaşık üçte birinin nedeni olarak belirlenmiştir) ve yüksek tansiyon (hipertansiyon), böbrek hastalığının en sık nedenleridir.

Yüksek tansiyon tüm böbrek yetmezliği vakalarının dörtte birinden fazlasına neden olur. KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ AÇISINDAN RİSKLİ OLAN KİŞİLER Riskli grupta yer alan bireyler, şeker yani diyabet hastaları, yüksek tansiyonu olan hastalar, ailesinde böbrek hastası olanlardır. Ayrıca sigara kullanan, fazla kilosu olan, sağlıksız beslenen, uygunsuz bitkisel ürün kullanan, yetersiz sıvı tüketen bireyler de risk altındadır. TÜRKİYE SAĞLIK HİZMETLERİ AÇISINDAN ŞANSLI BİR ÜLKE Kronik Böbrek Yetmezliğinin tedavisinin oldukça maliyetli olduğunu, pek çok ülkede böbrek yerine koyma (diyaliz ve organ nakli) tedavilerine erişimin olmadığını biliyoruz. Türk halkı olarak sağlık hizmetlerine ulaşma konusunda şanslı ülkelerden biriyiz. Diyaliz merkezleri, diyaliz cihazları ve sağlık çalışanları açısından ülkemizde her hangi bir yetersizlik söz konusu değil. Ülkemizde 865


BÖBREK SAĞLIĞI

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

“Diyaliz hizmetlerinde iyi durumdayız. Mesafe kat etmemiz gereken konu, ORGAN NAKLİ’’ Hemodiyaliz, 120 Periton Diyalizi ve 78 Böbrek Nakli gerçekleştiren sağlık kuruluşu bulunmakta ve tedavilerin hepsi devlet tarafından karşılanmaktadır. ORGAN NAKLİ KONUSUNDA BİLİNCİ ARTIRMAK GEREKİR “İnsanların haftada 3 gün 4 saat diyalize bağlı kalması, bazı açılardan kısıtlanması anlamına gelebiliyor. Fakat organ nakliyle, hem fizyolojik ve psikolojik anlamda yenilenme sağlanıyor, hem de yaşam standartları yükseliyor. Ülkemizde 77 binin üzerinde son dönem böbrek yetmezliği tanısı almış hasta var. Ulusal organ kadavra bekleme listesinde kayıtlı toplam 26 bin hasta kendisine uygun organın bulunmasıyla yeniden hayata tutunmayı bekliyor. Bu hastaların yaklaşık 23 binini ise böbrek bekleyen hastalar oluşturuyor (yüzde 86). Üstelik her yıl bu hastaların 2 bin 500’ü de bekleme listesinde uygun organ bulunamadığı için yaşamını yitiriyor. 2018 yılındaki nakillere bakıldığında; canlıdan 3011 böbrek nakli, kadavradan 859 böbrek nakli yapılmıştır. Organ nakli konusunda yeterince bilinçlenme sağlanamadığı takdirde kadavra bekleme listesindeki ölüm oranlarındaki artış kaçınılmaz olacaktır. BÖBREK HASTALIĞI İYİ TAKİP VE TEDAVİ GEREKTİRİR Böbrek hastalığı her bireyde farklı özellikler nedeniyle ortaya çıkabilir. Dolayısıyla hastaların tedavi ve yaşam biçimiyle ilgili birbirine tavsiyede bulunması doğru değildir. Hastaların her birinin hastalığının özelliği farklı olup, uygulayacağı tedavi biçimi de farklı olacaktır. Böbrek yetmezliğine neden olan durum, hastanın mevcut hastalıkları, yaş, ailede böbrek hastası olma durumu gibi pek çok unsur değerlendirilir. Tüm bu değişkenlerden yola çıkarak en uygun tedavi şekli belirlenir.

Kronik Böbrek Hastalığı teşhisi, hemen diyaliz veya nakil ihtiyacınız olacağı anlamına gelmez, ancak iyi takip ve tedavi edilme zorunluluğu getirir. Kan basıncının iyi kontrolü, kan şekerinin normal seviyelerde tutulması, tuz tüketiminin azaltılması, sigaranın bırakılması, kilo verilmesi, düzenli egzersiz yapılması ve kendileri için önerilen tedavilerin düzenli yapılması ile hastalıkların ilerlemesi engellenebilir. Tüm bireyler böbreklerinin kıymetini bilmeli ve esas gayeleri sağlıklı bir yaşam sürmek olmalıdır.” BÖBREK SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN TUZ VE ŞEKERE DİKKAT! Türkiye’de yapılan araştırma ve çalışmalar, günlük tuz miktarının 16 ila 18 gram aralığında olduğunu gösteriyor. Normalde alınması gereken günlük tuz miktarı 4 ila 6 gramdır. Dolayısıyla günlük beslenme rutinimiz içerisinde tuzu azaltmak, böbrek sağlığını korumak için elzemdir.

. Düzenli Egzersiz yapın . Sağlıklı beslenin ve vücut ağırlığınızı koruyun . Tuzu azaltın, yeterli sıvı alın . Sigara içmeyin . Ağrı kesici ilaçlardan kaçının . Kan basıncınızı ve kan şekerinizi düzenli olarak ölçtürün . Risk grubunda iseniz böbreklerinizi düzenli olarak kontrol ettirin Böbrek sağlığınızı koruyun!

OCAK-MART 2019 / PS 59


DOSYA: NADİR HASTALIKLAR

29 Şubat

NADiR HASTALIKLAR

Günü

“Dünya üzerinde tek bir mutsuz çocuk oldukça büyük keşifler ve ilerlemeler yoktur.” Albert Einstein

60 PS / OCAK-MART 2019


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

9 FARKLI Nadir Hastalık

Güçlü Tek Bir Ses ‘‘ NADiRiZ ve iÇiNiZDEYiZ’’ Nadir hastalıklar, Avrupa ve diğer gelişmiş ülkelerdeki tanımıyla; 2 binde 1 ya da daha az sıklıkta görülen, çoğu ilerleyici, metabolik, kronik ve bazıları ölümcül olabilen hastalıklardır. Literatürde yaklaşık 8 bin nadir hastalık tanımlanmıştır ve bunların yüzde 80’i genetik geçişlidir. Hastaların yüzde 50’sini çocuklar oluşturmaktadır. Nadir hastalığa sahip çocukların yüzde 30’u beş yaşını görememektedir. Bu durumun en temel sebebi, nadir hastalıkların yüzde 95’inin tedavisinin olmamasıdır. Nadir hastalıklar, Türkiye’de her 16 kişiden 1’inde görülürken; Türkiye’de 5 milyon, dünyada yaklaşık 350 milyon kişi nadir bir hastalığa sahiptir. Hastalıklar nadir olsa da ortaya çıkan sonuçlar hem hasta hem ailesi, hem de toplum açısından çok ağır olmaktadır. Bizler nadir hastalar ve yakınları olarak, Türkiye ve dünyada bilinmeyen bu yaşamlara dikkat çekmek; sorunlara hep birlikte akılcı, pratik ve kalıcı çözümler üretmek ve bunların hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla bir araya geldik. Her bir hastalığın kendine ait bir özelliği vardır. Bu özelliği dolayısıyla özel bakım ve tedavi yöntemlerine, ilaçlara, sarf malzemelere, besinlere ve tıbbi cihazlara gereksinim duyulmaktadır. Amacımız, çözüm önerilerimizi sunarak sağlık otoriteleri ile paydaş olarak yasal mevzuatların temelini oluşturmak, tedavi imkanları artırmak ve yeni tanı alan bireylere fayda sağlamaktır.

Bu amaç doğrultusunda hepimizin ortak hedefi, nadir hastalığa sahip bireylerin yaşam kalitelerini ve sürelerini artırarak, topluma kazandırmak olmalıdır. Nadir Hastalıklar Ağı’nın Vizyonu • Nadir hastalıklara sahip tüm bireylerin toplum tarafından görünürlüğünü sağlamak, haklarını korumak, hak ihlallerini ortadan kaldırmaya yönelik çözümler üretmek, hayatın her alanına eşit ve adil şartlarda erişimlerini sağlamak ve toplum içinde yer almalarını hedeflemek. • Kamu kurum ve kuruluşları ve özel sektör ile iş birliğine dayalı faaliyetler yürütmek, ulusal düzeyde uygulanan sağlık ve eğitim hizmetlerinin desteklenmesini, iyileştirilmesini sağlamak, öz savunuculuk bilincini geliştirmek. Nadir Hastalıklar Ağı’nın Misyonu • Nadir hastalığa sahip bireylerin yüksek yararlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirmek, onları ortak bir çatı altında eşit ve adil olarak temsil etmek. • Nadir hastalıklara sahip tüm bireylerin sorunlarına çözüm bulmak. • Ağ üyelerinin arasında iş birliği ve diyaloğun geliştirilmesini sağlamak. • Nadir hastalık alanında çalışan ulusal ve uluslararası tüm kurum ile kuruluşlarla iş birliği yaparak ülkemizin temsil edilmesini sağlamak. Nadir Hastalıklar Ağı

OCAK-MART 2019 / PS 61


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

görme, bebeklikten itibaren bireyin hayatını olumsuz etkiler. Göz, ışığa özellikle güneş ışığına karşı çok hassastır. Albinizm sahibi bireylerin ciltlerinde güneşin zararlı ışınlarına karşı koruyucu pigment de bulunmaz.

Av.Alim Yılmaz Albinizm Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

ALBİNİZM Albinizm, canlılara renk veren melanin pigmentinin üretimini kısmen veya tamamen engelleyen genetik değişimlerin sonucu olarak ortaya çıkan bir durumdur. Dünyada görülme sıklığı 17 binde 1’dir. Türkiye nüfusuna oranlarsak, hastalıktan 3-4 bin bireyin etkilendiği tahmin varsaymaktayız. Dünya çapında çeşitli bilimsel çalışmalar yürütülse de henüz bilinen bir tedavisi yok.Sağlık problemleri, göz ve cilt olarak ikiye ayırılır. Bu bireylerin gözlerinde doğuştan fizyolojik sorunlar vardır. Bu problemler, optik sistemlerle düzeltilememekle beraber az görmeye yol açar. Az

Toplumun geneline göre farklı görünüşleri ve bir şeyin detayını veya küçük harflerle yazılmış bir yazıyı okurken, çok fazla yaklaşma zorunluluğu ve bebeklikten itibaren güneş gözlüğü kullanmaları zorunluluğu nedeniyle toplumsal kabul ve yetişme çağında çeşitli sosyal problemlerle karşılaşabilirler. Eğitim alanında ise pek çok profesör seviyesinde sağlık uzmanı ve eğitimciyle çocuk gelişim uzmanları, Albinizm sahibi bireylerin ihtiyacı olan bilgiyi ve desteği sağlayamamakta, aileleri ve yetişkin bireyleri yanlış yönlendirmektedir. Aile ve yetişkin bireyin, karşılaştığı sorunları doğrudan danışabileceği, her alanda bilgi sahibi bir danışmanı olmalıdır. Bunu, bir sosyal hizmetler uzmanı sağlayabilir. Az gören bireylerin ihtiyaç duyduğu rehabilitasyon merkezlerinin sayılarının artırılması, düzenli denetlenmesi, uygulanan eğitim programlarının standart olması, ergoterapi ve iş alanındaki çalışmalar hakkında bilgi sağlanması, eğitim fakülteleri ile öğretmenlerin az gören bir çocuğun eğitim ihtiyaçları hakkında bilgilendirilmesi için çalışma yapılması, az gören çocuklar için kaynaştırma eğitimi mevzuatında düzenleme yapılması, sağlık fakülteleri ile sağlık personelinin Albinizm ve ihtiyaçlar

az aktif olması ya da olmamasından kaynaklanır. Tanı alan bebek, amino asit tedavisine başlar ve ilave olarak yaşam boyu özel düşük proteinli bir beslenme uygulamak zorunda kalır. Bunlardan biri yetersiz olursa, sinir sistemi ve beyin, kalıcı hasara uğrar ve böyle bir durumda ne yazık ki, erken tanı önemini yitirmiş olur.

Deniz Yilmaz Atakay PKU Fenilketonuri Aile Derneği Başkanı

FENİLKETONURİ Bebeğinizin zekasını ve hayatını riske atmayın, Yenidoğan Taramasını Atlamayın! Fenilketonuri ((PKU), yenidoğan taraması kapsamında yer alan genetik geçişli bir aminoasit metabolizması bozukluğudur. Karaciğer enzimlerinden birinin 62 PS / OCAK-MART 2019

Ülkemizde tanı alarak özel düşük proteinli gıdalarla yaşamak zorunda kalan 20 bine yakın çocuk ve yetişkin var. Ancak maalesef çok pahalı olan bu özel besinlere ulaşamadığı için, bu bireylerin tamamı şu an sağlıklı değil, hatta birçoğu zihinsel engelli! Biz, PKU Aile Derneği olarak, özel düşük proteinli beslenen bireyler ve onların sosyal yaşamları için 2005 yılından beri hak savunuculuk ve farkındalık projeleri yapıyoruz. Sağlık otoriteleri ile bir araya gelerek adir ve özel beslenen bireyler için yerli gıda üretiminden, teşvik ve kolay gıda erişimine kadar pek çok konuda çözüm için bir araya geliyoruz. Ancak ulusala yansıyan bir mevzuat olmadığı için, bu alanda

konusunda bilgilendirilmesi çözüm önerilerine eklenebilir. Bütün bu problemlere en temel çözüm olarak, nadir hastalık sayılan Albinizm hakkında farkındalığı artırmak, mevzuatlarda yer almasını sağlamak ve sorunların ortadan kaldırılmasına olanak veren yardımcı cihaz ve kremlerin temin edilmesi kolaylaştırarak bireyin hayatında fark yaratılabilir. “Eğitim ve İstihdam” Hakan Çalışkan-Yönetim Kurulu Üyesi ‘‘Nadir hastalıkları olan bireylerin en büyük sorun yaşadıkları alanlar arasında eğitim ve istihdam gelmektedir. Bir yandan da neredeyse bütün sorunların çözümü de eğitim ve istihdamdan geçmektedir. Eğitimde albinizmli çocuğun sosyal ortama ayak uydurabilmesi için öğretmenin bilgilendirilmesi ve okul idaresinin buna göre gerekli ortam ve şartları sağlayarak çocuğun diğer arkadaşlarıyla eşit şartlarda eğitim almasını sağlaması önemli bir etkendir. Nadir bireylerin ihtiyaçlarını karşılayacak ölçüde esnetilmesi gerekmektedir. Teknoloji ilerlemişken, hala okullarda albinizmli öğrenciler benimle aynı sorunları yaşamaktadır.Sorunumuz sadece eğitimde değil istihdam sürecinde de devam ediyor.”

özel diyetli bireyler, tanı aldıkları halde halen büyük bir risk içindeler. Bu nedenle altını çizmek isterim ki, Evet erken tanı çok önemli ancak tanı alan birey, tedaviye ve özel besine erişemiyorsa, hem erken tanı önemini kaybediyor, hem de bu nadir yaşamlar, toplumun aktif bir parçası olamadan yitiriliyor. ‘‘ Çocuğum Özel Besleniyor Diye, Yaşamdan Hiçbir Şekilde Kopmamalı’’ Ülker Samur-Hasta yakını ‘‘Oğlum Süleyman Samur, PKU tanısı aldığında hemen amino asit tedavisine başladık. Halen de devam ediyor. Ancak geçtiğimiz aylarda, bir süreliğine de olsa ne yazık ki ekonomik durumumuz iyi olmadığı için, Süleyman’a özel düşük proteinli gıda alamadık. PKU Aile Derneği destek oldu ancak destek sağlanamasaydı, Süleyman da özel gıdaya yeterince ulaşmadığı için zarar görecekti. Biz bu korkuyla ve gıdamızı nasıl alacağız endişesi ile yaşamak istemiyoruz.’’


NADİR HASTALIKLAR

MUKOPOLİSAKKARİDOZ VE LİZOZOMAL DEPO HASTALIĞI “TANI VE TEDAVİYE ERİŞİM” Mukopolisakkaridoz ve Lizozomal Depo Hastalığı’ndan muzdarip bireylerin hak savunuculuğunu yapan bir derneğiz. Takibimizde 800 hasta bulunuyor. Hastalığın insidansı, hastalığın tipine ve alt tiplerine göre farklılık göstermektedir. Ülkemizdeki hasta sayısı hakkında yapılmış bir çalışma olmamakla birlikte hasta sayısının 1.5002.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. nadir bir hastalığa sahip olan bireyin tanıya ulaşması 1-7 yıl arasında değişiyor. Tanı alabilecek kadar şanslı olan hastanın, hastanelerdeki yoğunluğu ve bürokratik işlemleri aşıp tedaviye ulaşması ise çok daha zorlu bir süreç. Bu süreçte kaybedilen zaman çoğu zaman hastalarda telafisi olmayan hasarlara ve sağlık sorunlarına yol açar. Birçok hastalık grubunda olduğu gibi nadir hastalıklar ya da sendromlarda da multidisipliner bir yaklaşım gerekir. Ne yazık ki, birçok hastanede böyle bir sistem bulunmadığından hastalar testler, tahliller, araştırmalar ve muayeneler için branşlar arasında dolaşıyor. Bu da hem hasta hemde hasta yakını açısından, fiziksel ve psikolojik yorgunluğa yol açıyor, yaşam kalitesini düşürüyor. Daha da önemlisi hastanın takibi ve tedavisi olması gerektiği kadar düzgün ve sağlıklı yürümüyor.Bütün

‘‘YENİ BİR HAYAT YARATMAK ELİNİZDE’’ SİSTİNOZİS Sistinozis, sistin adlı amino asidin çeşitli organlarda (böbrek, göz, kas, pankreas ve beyin) anormal birikimiyle karakterize olan genetik geçişli metabolik bir hastalık. Bebeklerde ilk 6 aydan sonra bulgu vermeye başlar. 6-18 aylarda aşırı susama ve idrar yapma, gelişme geriliği, raşitizm ve dehidratasyon (vücuttan aşırı su kaybı) atakları ile ortaya çıkar. Hastalığın tanısı 1.5 yaşındaki bebeklerin göz muayenesinde, korneada biriken sistin kristalleri ile mümkündür. İlk belirtileri, 6’ncı ayda başlayan hastalıkta farklı organlar farklı yaşlarda etkilenir.Nadir Hastalıkların bir kısmında geç tanı ve kaybedilen zamandan ötürü maalesef geri dönüşü olmayan organ kayıpları gelişiyor. 32 bin kişi organ bağışı bekliyor! 2018 mart ayı verilerine göre, 392 kişi organ bağışında bulundu. Bir kişi tüm organlarını bağışlayarak sekiz insanın hayatını kurtarabilir. Ve aynı bağışçı göz ve dokularıyla 50 kişiye daha umut olabilir. Maalesef ülkemizde 1 milyon kişiden

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

bunlar dikkate alındığında, nadir hastalıklara özel tanı ve tedavi merkezlerinin olması bir zorunluluktur. Böyle merkezlerin açılması zaten zor bir yaşam sürdürmek zorunda kalan nadir bireylerin hayatını kolaylaştıracak, yaşam kalitelerini artıracak, tanı ve tedaviye daha hızlı ulaşmalarını sağlayacaktır. Nadir hastalıkların aynı zamanda kronik hastalıklar gurubunda yer aldığını göz önünde bulundurursak, hasta ve hasta yakını bu işlemlerle ömür boyu uğraşmak zorunda kalmaktadır. Tanı ve tedaviye ulaşmak, tedaviden yararlanmayı sürdürmek için gerekli kriterlerin belirlenmesi aşamasında oluşturulan komisyonlarda ilgili hasta dernekleri temsilcilerinin hazır bulunması, alınan kararların hastanın hayatını olumlu-olumsuz nasıl etkileyeceği konusunda fikir alınması, sürecin daha hızlı ve daha sağlıklı yönetilmesini açısından önemlidir. ‘‘ Nadir Bir Hastalıkla Dünyaya Gelmiş Olmak, Bireyin Kendi Seçimi Değildir!’’ ‘Nadir’ kavramı da birey ve ailesi için artık nadir değildir. Hayatını hastane koridorlarında, bürokratik işlemlerle boğuşarak veya sosyalleşmesini önleyen engellerle ve psikolojik zorbalıkla uğraşarak geçirmekteyiz. Sağlık bakanlığımızın, SGK ve ilgili kurumların nadir hastalıklar ve hastalar konusunda gösterdikleri çabayı takdir ediyoruz. Bu çabanın artarak devam etmesini ve çözüm bekleyen konularda da adım atılmasını bekliyoruz.

Muteber Eroğlu MPS LH Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

‘‘Çok yorulduk, çok yıprandık...’’

Faruk Eroğlu MPS tip 2 hastası

‘‘Tanıya ve tedaviye ulaşmam hem ailem hem de benim için gerçekten çok zor ve yıpratıcı bir süreçti. Psikolojik anlamda çok yıprandık. Fiziksel olarak çok yorulduk. Eğitimim sekteye uğradı, çocukluğumu yaşayamadım çünkü hep hastanelerdeydim. En büyük destekçim ailem ve onların sevgisiydi. Onların mücadeleden asla vazgeçmemeleri, bu zorlu yolda hep güçlü olmamı sağladı. Nadir hastalıklara özel bir merkez olsaydı, bu kadar yorulmaz ve yıpranmazdım. Eğitimime devam edebilirdim.Sosyalleşmeye zamanım kalırdı. Kısacası yaşamım biraz daha kolaylaşırdı.’’

sadece 7 tanesi organ bağışçısı. Asıl sorun ölümden sonra organ bağışındadır. Kadavradan organ nakli bekleme sürecinde birçok hasta hayatını kaybetmektedir. Dünya, bu sorunla başedebilmek için organ bağışında ‘Belçika Modeli’ne yöneliyor. Ülkemizde bağışçı, organlarını bağışladığına dair devlete beyan verir. Beyin ölümünün ardından 72 saat içinde canlılığını devam ettiren organların, aciliyet durumuna göre, bekleyen hastaya nakledilebilmesi için bağışçının birinci derece yakınından da onay alınır. Birinci derece yakınlar, rıza beyanı vermediği sürece organlar nakledilemez. Belçika Modeli’ndeyse özetle organlar devletindir.Türkiye’nin aksine, kişi organlarını bağışlamayacağını beyan ederse,organlar alınamaz. Beyan vermeyen her bireyin beyin ölümü gerçekleştikten sonra organları hastalara nakledilir. Umutları Tükeniyor

Gülnur Gökmen Sistinozis Hastaları Derneği Başkanı Hasta Yakını yaşamını 20-25 yıldır makinelere bağlı devam ettirmeye çalışan hastalarımız makinesi olmadan nasıl yaşadıklarını unuttuklarını ifade ediyorlar. Günden güne umutlarını ve hayallerini kaybettiklerini, ölüme her geçen gün bir adım daha yaklaştıklarını anlatıyorlar. Hatırlatmak isteriz ki; organ bağışı ile sekiz insanın hayatını kurtarabilirsiniz.

Bugün aramızda olmak isteyip, tedavisinden dolayı bunu gerçekleştiremeyen, OCAK-MART 2019 / PS 63


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

görünüm farklılığına yol açan genetik bir sendromdur. Bu özelliklerden dolayı solunum, işitme, beslenme ve estetik kaygı sorunları olmaktadır. Bu sendromu yaşayan kişilerde ilave olarak dudak veya damak yarığı da görülebilmektedir. Mental (zihinsel) gelişimlerinde genelde bir sorun yoktur. Vakaların yüzde 40’ı gen mutasyonu, yüzde 60’ı ise ebeveynden gelen aktarım sebebiyle ortaya çıkmaktadır.

Emre ERDAL Yüzümle Mutluyum Derneği Kurucu Başkanı

TREACHER COLLINS SENDROMU ‘‘ Bakış Açını Değiştir, Değişimi Gör ’’ 50 binde bir görülen Treacher Collins Sendromu, elmacık kemiklerinin gelişmemesi, çenenin küçük ve geride olması, kulakların tam oluşmaması durumlarıyla karakterize, yüz bölgesinde kemik ve doku gelişimini etkileyen ve

Kızım Elif, 2017’de yüz bölgesinde kemik ve doku gelişimini etkileyen nadir görülen Treacher Collins sendromu ile hayata geldi.Türkiye’de bununla ilgili bir derneğin kurulmadığını görerek 2018 yılında Yüzümle Mutluyum Derneği’ni kurduk. Dernek, alanında ailelerin kurduğu ilk ve tek dernektir. Dernek; Treacher Collins, Apert, Goldenhar, Nager,Cruzon, Mikrotia,Pierre Robin,yarık damak ve dudak gibi sendromlardan ötürü yüz bölgesinde doğuştan veya sonradan bir kaza sonucu farklılık meydana gelen bireylerin ve ailelerinin her türlü sorunlarının çözülmeye çalışılması, bireyler ve aileler arasında dayanışma ve yardımlaşmanın sağlanması, toplumda farkın-

sosyal yaşamda ister kamuda olsun ayrımcılığa uğramaktadırlar. Sadece yüz anomalisine sahip bireyler değil, nadir hastalığa sahip bir insan da toplumda farklı davranışlara, negatif ayrımcılığa maruz kalmaktadır.

Av. Zeynep Çakır

Yüzümle Mutluyum Derneği

Treacher Collins Sendromu Hastası

50 binde bir görülen Treacher Collins sendromuyla doğdum. Nadir sendromum nedeniyle kepçe kulaklarım olmadı, bu sebeple yedi ameliyat geçirdim ve bir ameliyatta göz kapaklarımın düşük olması sebebiyle geçirdim. İşitme engelliyim ve gözlük tipi işitme cihazı kullanmaktayım.Derneğin hukuki işlerinden sorumluyum. Şu an Tıp Hukuku dalında yüksek lisansımı yapmaktayım ve nadir hastalığa sahip bireylerin uğradığı ayrımcılık konusunda da tezimi yazmaktayım. Ayrımcılık eşit davranmamaktır. Bir kişiye farklı bir özelliğinden dolayı farklı davranmaktır. Doğrudan yüze bakılarak kafada algı oluşturan toplumda maalesef yüz anomalisine sahip bireyler, ister 64 PS / OCAK-MART 2019

Hiç sokakta yürürken dış görünüşü farklı olduğu için tanımadığınız birine gözünüzü dikip uzun uzun baktınız mı? Bize baktılar. Hep bakıyorlar. Bazen acıyarak bazen merakla. Oysa bize bakan insanlardan tek farkımız sendromdan ötürü çenemizin biraz geride, göz kapaklarımızın düşük olması, elmacık kemiklerimizin olmaması yani kısaca yüzümüzdeki anatomik yapımız, inanın hepsi bu. ‘‘Ne Yani, 50 Binde Bir Görülen Nadir Bir Sendroma Sahibiz Diye ,Toplumdan DIŞLANMAMIZ MI GEREKİYOR?’’ İnsanların yüzümüze dik dik bakıp bize rahatsız edici sorular mı sorması gerekiyor? Nadir olmamız bizi özel hissettirmesi gerekirken toplumda dışlayıcı davranışlara maruz kalmamız ayrımcılık değil de nedir? Bir doktorun bana gelip benim bu yüzle avukatlık yapmamamı söylemesi ki bu gerçekten yaşadığım üzücü bir olaydır, o zaman net bir şekilde ayrımcılığa hatta hakarete dahi uğradığımı söyleyebilirim. Sadece yüzünde farklılığı olmayan insanlar mı avukat, doktor, manken, oyuncu olmalı? Yüz insanı karakterize ediyorsa eğer güzel bir yüze sahip olan insanın güzel bir karakteri mi vardır?

dalık yaratılması, her türlü ayrımcılık ve ön yargı ile mücadele edilmesi, insanların dış görünüşleriyle değil oldukları gibi kabul edildiği ve değerlendirildiği toplumsal bilincin sağlanmasına katkıda bulunmak amacı taşımaktadır. Özellikle toplumdaki katı güzellik algısının yıkılarak insanları olduğu gibi kabul etmek üzerine çalışmalar yapmaktayız. Bireylerimizin farklı göründükleri için uğradıkları ayrımcılığa karşı farkındalık ve hak temelli çalışmalar devam etmektedir. Amaç algıları değiştirerek yüz anomalisine sahip bireylerin de toplumun bir parçası olduklarını hatırlatmaktır. Bu sebeple derneğimizin sloganı;‘ Bakış Açını değiştir, değişimi gör’. Ayrımcılık konusu aynı zamanda nadir hastalığa sahip bir bireyin de toplum içinde sıkça yaşadığı bir durumdur çünkü diğerlerinden farklı diye farklı davranışlara maruz kalabilmektedir.

Nadir bir sendroma sahip olduğum için görüntüsü farklı nadir bir yüzüm var ancak bu durum benim müvekkilimi mahkemelerde savunmamı, adliyelerde işimi yapmamı engellemiyor. Beni engelleyen sadece ayrımcılığı yaratan insanlar. Nadir bireyler arasında da bireyin farklı görüntüsü yüzünden metrobüse binememesi, albino oluşu nedeniyle dizi seçmelerini alamaması, staja kabul edilmemesi, enzimleri yeterince çalışmıyor diye voleybol takımına alınmaması, hastalığı gerçekçi değil diye ilacını alamaması da bir ayrımcılık örneğidir. Bu ayrımcılığı sadece ben yaşamıyorum, diğer nadir bireyler de her zaman yaşıyorlar. Çözüm farkındalık çalışmaları yapılarak insanların bakış açılarını değiştirmek. Empati aracılığıyla farkındalık yaratmak, ayrımcılığın insanı kötü hissettirdiğini anlatmak derneğimizin de Ağ’ın da amaçlarından bir tanesidir. Özellikle nadir bir hastalığa sahip olması bireyin toplumdan dışlanmasını gerektirmemeli, yasal düzenlemeler bu konuda nadir bireylerin yanında olmalıdır. Yaşanılan sorunlara ancak böyle çözümler getirilebilir.Biz bu algıları yıkmak, değiştirmek istiyoruz. İnsanlara bedenleri sevmeleri gerektiğini değil ruhları sevmeleri gerektiğini, onları hayat boyu birlikte yol alacakları nadir hastalıklarıyla kabullenmek ve mücadelelerine saygı duyulması gerektiğini düşünüyoruz. Hem dernek hem de Ağ adına bakış açılarınızı değiştirmeye ve değişimi görmeye davet ediyoruz.


NADİR HASTALIKLAR

NCL- Nöronal Ceroid Lipofuscinosis Nadir Hastalıklarda “İLACA ERİŞİM” Nadir hastalıklar, genetik, metabolik, ilerleyici ve ölümcül rahatsızlıklardır. Çoğu çocukluk çağında görülür ve yüzde 95’inin tedavisi yoktur. Yetim ilaç alanında çalışmak uzun bir süre gerektirdiği ve çok maliyetli olduğu için bu konuda çalışan firma sayısı maalesef çok az. Daha fazla firmanın bu alanda çalışması, ilaçların ulaşılabilir fiyatlarda olmasını sağlayacak ve uzun vadede sağlık ekonomisine ve ülkemize büyük katkı sağlayacaktır. Nadir hastalıkların çok hızlı, bürokrasinin çok yavaş ilerlemesi aileler için ciddi anlamda sorun teşkil etmektedir.İlacı reçete edilen ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanan hastalar, komisyonlardan çıkacak sonuçları beklerken yürüme, konuşma, yutma ve diğer fonksiyonlarını kaybediyor. Çocuklarımızın hayatı ve yaşam kalitesi çok değerli olup, ilacın bedeliyle kıyaslanmamalıdır. Yurtdışında erken erişim programı kapsamında çocuklar ilaçlarını zamanında, maliyet gözetmeksizin alabilmektedir.

Kistik Fibrozis

BİR DAMLA KAN HAYAT KURTARIR! Kistik fibrozis, kalıtsal bir hastalıktır. Sebep olan genetik değişiklik nedeniyle bütün salgılar susuz, koyulaşmış ve yoğun kıvamda olup, akışkan özelliğini kaybetmiştir. Akciğer, karaciğer, pankreas ve bağırsaklar gibi organların kanallarında birikerek tıkanmaya, enfeksiyonlara ve hasara yol açar. Dünyada ve Avrupa’da karşılaşma sıklığı 2 bin 500-3 binde 1’dir. Türkiye’de yenidoğan topuk kanı taramasının ardından iki yılın çalışmalarına bakıldığında, bu oran 4 binde 1olarak görülmüştür. Yenidoğan topuk kanında aranan IRT değerinden sonra kesin tanı ter testiyle konur. Son bir senedir ter testi kiti, SGK kapsamında geri ödeme listesine dahil edilemediğinden ülkemiz genelinde tanı konulamamakta ve tedaviye başlanamamaktadır. Kistik fibrozis hastaları için önemli olan nebülizasyon yoluyla alınan ilaçlar için kullanılan nebülizatör cihazlarının katkı payı da çok düşüktür. Fizyoterapi uygulamaları için kullanılan cihazlar geri ödeme kapsamı dışındadır. En önemlisi, uluslararası standartlara uygun donanımlı kistik fibrozis tanı ve tedavi merkezlerine, bu konuda uzmanlaşmış hastaları takip edecek çocuk ve

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Ülkemizde gündemin çok hızlı değişmesi ve ultra nadir hastalığa sahip bireylerin sayısının çok az olması nedeniyle bu konuda kamuoyu oluşturulmasını ve ilaçlara erişimi sıkıntıya sokuyor. Sesimizi duyurabilmek, çocuklarımıza yaşama şansı vermek için desteğiniz çok önemli. ‘‘Öyle Bir Acı Ki, Dayanamıyoruz’’

Ramazan Çaylı – Hasta Yakını

‘‘Oğlum Emirhan 2.5 yaşında epilepsi nöbeti geçirdi ve doktora götürdük. Doktorlar önemli bir şey olmadığını, altı ay sonra kontrole getirmemizi söyledi. Bu arada nöbetler devam etti, yapılan tetkikler sonucunda hastalığının NCL tip 2 olduğu teşhis edildi. Hekimler, yavaş yavaş yürüme ve konuşma fonksiyonlarını kaybedip öleceğini söyledi. Bu arada tip 2 için olan enzim tedavisini öğrenip, başvurumu yaptım ama reddedildi. Kızım Besra, tıpkı oğlum gibi bir gün aniden epilepsi nöbeti geçirdi. Aslında tamamen sağlıklı görünüyordu. Onu da hastaneye götürdük ve abisi NCL tip 2 tanısı aldı. Bir evladımı kaybetmekten korkarken şimdi iki evladım aynı hastalığın pençesindeydi. Oğlum yatağa bağımlı hale geldiği için ilaç alma şansını kaybetti, kızımınsa hala bir şansı var. Enzim tedavisini Avrupa ve ABD ‘de ço-

Mine Keskin Ergin NCL Hastalığı ile Mücadele ve Dayanışma Derneği Başkanı cuklar iki yıldır alıyor. Hastalığı durdurma başarısı yüzde 87 olan enzimi Sağlık Bakanlığı onaylandı ama SGK ilacın maliyeti yüksek olduğu için ödeme kapsamına almadı. Ülkemizde hiçbir çocuk ilacını alamadı.Kızım şu an ilaç alma kriterlerini karşılıyor ama altı ay sonra yürüyemediğinde ilacını alamayacak. Kızım için hala umut var, ilacını aldığında yürümeye ve konuşmaya devam edecek, hayata tutunabilecek. Onları karşımda erirken görmek nefesimizi kesiyor. ‘‘

erişkin doktorlarına ihtiyaç vardır. Ayrıca, yeni geliştirilen inovatif ilaçların ruhsatlandırılması ve geri ödemesiyle ilgili ciddi sorunlar da mevcut. Devletin yenidoğan tarama programına kistik fibrozisi eklemesiyle, tanı ve tedavi merkezlerinin uluslararası standartlarda tam donanımlı hizmet vermesi gerekir. Bunun için her merkezde multidisipliner yaklaşımla, bir kistik fibrozis hemşiresi, fizyoterapist, diyetisyen mutlaka görev almalıdır. Kesin tedavisi henüz olmayan bu hastalıkta, tedavi uyumu ve sürdürülebilirliği ancak bu donanımla gerçekleşebilir. Uygulanan tedaviler, organların hasar almasını engellemeyi ve hastanın kaliteli bir yaşam sürmesini amaçlar. Son dönemde mutasyonlara yönelik bilimsel çalışmalar hız kazandı. Hücrelerin yapamadığı işlemleri düzenleyici ve geliştirici mutasyonlara yönelik ilaçlarla yüksek oranda fayda sağlanmaktadır. Erken tanı alsaydım kimbilir hayatımda neler değişirdi!

Alperen Kaşıkçı–27 Yaşında KF Hastası

‘‘ Doğumumdan sonra kilo kaybı, normal sayının üzerinde dışkılama, karında şişlik, kusma gibi şikayetlerle çocuk doktoruna başvuran aileme bronşit olabileceği söylenmiş ve tanı konamamış. büyük şehirlerde 4-5 farklı doktora gidilmiş sonuç alınamamış. Sonunda 6 yaşımda

Serap Çöremen KİFDER Başkan Yardımcısı yapılan ter testi ile kistik fibrozis tanısı konulmuş. 27 yaşındayım 13 aydır akciğer nakil sırasına girebilmek için kontrol ve takip altındayım. Erken tanı alsaydım hayatımda neler değiştirirdi gerçeğini düşündürüyor. Nadir hastalıklara sahip insanlar diğer hastalıklara kıyaslandığında üvey evlat gibi,Hastalığın bilinirliği ve farkındalığı düşük, hastaların talepleri ikinci hatta üçüncü planda tutuluyor gibi hissediyor insan.’’

OCAK-MART 2019 / PS 65


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

etkin katılımlarını sağlamaya, bu bireylere ve ailelerine erişilebilir imkanlar sunmaya çalışan bir dernektir. Bünyemizde 58 kişi bulunmaktadır, üyelerimiz haricinde yaklaşık 300 hasta ve ailesiyle de iç içeyiz. ‘‘SOSYAL HAKLARA ERİŞİMDE GÜÇLÜKLER YAŞIYORUZ’’

Ece Soyer Demir SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği Başkan Yardımcısı

Spinal Muskuler Atrofi ( SMA ) SMA hareket kabiliyetini kısıtlayan bir kas hastalığıdır. Dünya genelinde her 10.000 kişide bir kişide görülmektedir. Türkiye’de yaklaşık bin SMA hastası vardır. Kaslarımızın kontrolünü sağlayan protein üretimi gerçekleştirilemediği için istemli kaslarda kuvvetsizlik ve erime görülür. Hastalık dört farklı tipte ortaya çıkar. 2.5 yaşında SMA tip 1 hastası oğlum var. Oğlumun SMA hastası olduğunu öğrendikten sonra hasta aileleri ile bir araya gelerek Sosyal haklara erişim için sesimizi duyurmak amacıyla SMA-DER’i kurduk. SMA Hastalığı ile Mücadele Derneği, SMA hastalarının toplum yaşamına

Yatağa bağımlı hastalar, kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan, gün içinde bağımsızca yapılması gereken günlük yaşam aktivitelerinin bir kısmını veya tamamını gerçekleştiremeyen kişilerdir. SMA tip 1, bazı kromozom anomalileri, Sandhoff sendromu, Batten hastalığı, Ohtahara sendromu, ALD, ALS hastaları, yatağa bağımlı ve trakeostomili nadir hastalık gruplarından bazılarıdır. Trakeostomi ise solunum yetmezliğine bağlı olarak gelişen travmalarda kullanılan cerrahi bir yöntemdir. Hastanın solunumu, soluk borusuna açılan trakeostomi kanülü ile desteklenir. Bu hastalar hayatlarını tıbbi cihazlarla devam ettirmek zorundadır. SMA hastalığı son zamanlarda ilaca erişimin güçlüğüyle basında yer bulmuş, insanların zihninde ‘ilacı çok pahalı olan hastalık’ olarak yer etmiştir. Bahsi geçen ilaç, faz çalışmalarını tamamlamış ve Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa Birliği İlaç Ajansı (EMA) tarafından onay almıştır. Türkiye’de ise SMA tip 1 hastaları için Eylül 2017’de SGK geri ödeme kapsamına alınmıştır. sTip 1 hastalarda hızlı bir şekilde iyileşmeler görülürken, hastalığı sürekli ilerlemekte olan SMA Tip 2.3.4 hastalarının ilaçları

birlikte 4 bin Pulmoner Hipertansiyon, 20 bin Skleroderma hastası olduğu tahmin edilmektedir. 1991 yılından beri Sistemik Skleroderma hastasıyım. Pulmoner Hipertansiyon ve Skleroderma Hasta Derneği, bu hastalıktan muzdarip bireylerin hak savunuculuğunu üstleniyor. Tedavi edilmediğinde ölümcül olan hastalıklarımızın insidansı, hastalığın tipine ve alt tiplerine göre farklılık göstermektedir. Dernek bünyemizde 56 kişi bulunmaktadır. ‘‘NEFESE PAHA BİÇİLMEZ!’’ Sibel ERCAN Pulmoner Hipertansiyon ve Skleroderma Hasta Derneği Başkan Yardımcı Pulmoner Hipertansiyon (PAH)ve Skleroderma Hastalığı PAH ortalama milyonda 15-50 aralığında, Skleroderma ise milyonda 250 aralığındadır. Ülkemizdeki hasta sayısı hakkında yapılmış bir çalışma olmamakla 66 PS / OCAK-MART 2019

Kamil Hamidullah PAH Hastası-Yönetim Kurulu Başkanı

‘‘Nedeni bilinmeyen ancak nasıl tedavi edilebileceği aşamasında yol kat edilmiş, bu nadir hastalık, uygun şartlar yerine geldiğinde, eğer yatkınlığınız da varsa, cinsiyet, yaş ayrımı yapmaksızın sizi bulabiliyor. Ya da doğuştan ve sessiz bir şekilde, kalpteki delik nedeniyle gizliden gizliye ilerleyerek ancak tedavi edilemez evresinde farkına varılabilen

ise Ocak 2019’da onaylanmıştır. SMA tedavisinde kullanılan mevcut tek ilacın hastalara ulaştırılmaması, nadir hastaların ilaca erişimde karşılaştıkları sorunlara bir örnektir. Yatağa bağımlı hastaların bir yerden başka bir yere transferi esnasında karşılaşılan riskler, ulaşım problemleri, antibiyotik direnci yüksek enfeksiyonlara maruz kalma riski, hastaların bağlı oldukları cihazların taşınma güçlüğü gibi nedenlerle evde fizik tedavi almaları gerekir. Fakat bu hastalar sağlık kuruluşlarından almaları gereken fizik tedavi hizmetinden evde yararlanamamaktadır. Evde sağlık hizmetleri kapsamında ise personel ve araç yetersizliği gibi nedenlerle tedaviler verilememekte ya da sınırlı olarak verilmektedir. Sağlık problemi nedeniyle örgün eğitim kurumlarından doğrudan yararlanamayacak durumda olduğunu sağlık raporuyla belgeleyen öğrenciye; okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise çağında özel eğitim verilmelidir. 01/09/2018 tarihi itibariyle kameralı kayıt sistemi uygulamasından dolayı özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde hakları olan eğitimlerden yararlanamıyorlar. Ancak; BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin 2’inci maddesinde belirtilen ‘makul düzenleme’ kavramına göre; engelli bireyler için, sınav ve eğitim ortamını uygun hale getirmeye yönelik olarak pozitif ayrımcılık yapılması gerekmektedir.

Eisenmenger Sendromu olarak karşınıza çıkabiliyor. Bazen de akciğerlere saldıran Skleroderma’da olduğu gibi vücudun kendi bağışıklık sistemi, durup dururken sağlıklı hücrelerine saldırdığında ortaya çıkıyor. Kalbimiz kanı oksijenlenmek için akciğerlere pompalar. Ama akciğerlerimizdeki yüksek basınç nedeniyle vücudumuzun ihtiyaç duyduğu yeterli oksijenlenme gerçekleşmez. Biz ne kadar nefes alsak da, maalesef yeteri kadar oksijen alamayız. Hayati organlar, zamanla yetersiz oksijenden ötürü çökmeye başlar. Çoğu zaman gerçek tanıyı alamadan vefat ederiz. Kesin tedavisi olmayan hastalığımızın kendine özgü bir belirtisi yoktur. Bu durum teşhis edilmesini zorlaştırır. Türkiye’nin ilk PAH tedavisi başlanan hastası oldum. 2009 yılında ise akciğer nakli oldum. Umudunuzu asla kaybetmeyin. Ve savaşmaya devam edin. Siz vazgeçmedikçe, bitmez!’’


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

NADİR HASTALIKLARDA DOĞRU TEDAVİYE ZAMANINDA ERİŞİM İÇİN İŞ BİRLİĞİNE İHTİYACIMIZ VAR 28 Şubat Nadir Hastalıklar Günü dolayısıyla, açıklama yapan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD), Türkiye’de hem yasal düzenlemelerin ve politikaların geliştirilmesi, hem de bu konudaki bilincin artırılması gerektiğine yönelik çağrı yaptı. Nadir hastalıklarla mücadele eden hastalar ve yakınlarına daha kaliteli bir hayat sağlamak için ilk atılması gereken adımın öncelikle doğru bir tanı sunmak olduğu vurgulanıyor. ÖNCELİKLE DOĞRU TANI İÇİN GEREKEN ADIMLAR ATILMALI Nadir hastalıklar alanında farkındalığın ve etkilenen hasta sayısının düşük olması nedeniyle doğru tanıda gecikmeler yaşanmaktadır. Tanıdaki bu gecikmeler birçok hasta için önemli olabilir ve hastanın durumunun geri dönüşümsüz ilerlemesine yol açabilir. Örneğin, İngiltere ve ABD’de, nadir görülen hastalıklar için doğru bir tanı alma süresi ortalama 5-7 yıl olarak ölçülmüştür ve bu süre içinde belirli bir nadir hastalığın doğru tanısına kadar 2-3 yanlış tanı konulduğu gözlemlenmiştir. Yanlış ve geç tanı konmasının bir sonucu olarak gereksiz testler ve tedaviler sağlık sistemi için önemli bir maddi yük anlamına gelmektedir.Hastalar bu süreçte çoğu zaman endişeli hissederler ve sağlık sistemine güvenlerini kaybedebilirler. Ancak, erken tanı, uygun tedavi ve tıbbi bakım uygulandığı takdirde bu hastaların yaşam kalitesi artırılabilir ve beklenen yaşam süreleri uzatılabilir.

‘‘ Nadir hastalıklara

yönelik geliştirilen yasal düzenlemelerin ülkemiz için de bir politika önceliği olmasını gerektiyor. ’’

Dr. Ümit Dereli AIFD Genel Sekreteri Nadir hastalıklara yönelik en iyi kalitede sağlık hizmetinin sağlanması için bu alanlarda yeterli deneyime sahip sağlık hizmetleri uzmanlarının bulunması genellikle zordur. Az sayıdaki hasta nedeniyle nadir hastalıklarda sağlık uzmanlarının yeterli tecrübe kazanması da zor olabilir. Diğer yandan, tedavi bu alandaki uzmanlar tarafından yönetilmezse, bu durum yanlış tanı, uygunsuz tedavi ve daha kötü sağlık çıktıları ile sonuçlanabilir. NADİR HASTALIKLAR BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN DE GÜNDEMİNDE Uluslararası işbirliklerinin yaratacağı katma değerin çok yüksek olduğunu dikkat çeken AIFD Genel Sekreteri Dr. Ümit Dereli; “BM 2030 Gündemi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ve Evrensel Sağlık Kapsamı Hedefi gibi küresel politika gündeminde yer alan bir dizi önemli etkinlik; Nadir Hastalıklar Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Komitesinin yakın bir tarihte kurulması, nadir hastalıklar konusunun ivme kazanmasına yardımcı olmuştur. Hasta sayısının azlığı ve uzman sayısının yetersizliği dikkate alındığında bu işbirlikleri çok daha büyük bir önem taşır. ÜLKEMİZİN NÜFUSU GENÇ KONUNUN ÖNEMİ TOPLUMUMUZ İÇİN ARTIYOR Akraba evliliği nedeniyle dünyada birkaç kişide görülebilen çok nadir hastalıkların toplumumuzda daha sık görülebiliyor. Hasta yakınlarının tedavi sürecinde hastalık konusunda bilgilenmeleri hem kendi hayatlarını kolaylaştırmak hem de nadir hastalığı olan kişinin hayatını kolaylaştırmak adına önemli bir sorumluluktur. Bu süreçte doktorlarıyla etkili ve güvenli iletişim kurmaları gerekir. Ülkemizde nadir hastalıkların tanısı ve tedavisi konusunda alınacak çok yolumuz olduğunu biliyoruz, ancak AIFD olarak bu hastalıklara karşı iş birliğinin artmasıyla çok önemli yollar kat edeceğimize inancımız tam.

NADİR HASTALIKLAR ALANINDAKİ YASAL DÜZENLEMELER BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR İlaç şirketlerini nadir hastalıklara yönelik araştırma yapmaya ve ilaç geliştirmeye teşvik etmek amacıyla nadir hastalıkların tedavisi için geliştirilen ilaçlara “Yetim İlaç Statüsü” verilmesine olanak sağlayan yasal düzenlemeler büyük önem taşımaktadır. Yetim ilaç mevzuatı, yürürlüğe girdiği ülkelerde nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlara erişimde önemli bir fark yaratmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği’nde Yetim İlaçlar Yönetmeliği yürürlüğe girmeden önce nadir hastalıklar için sadece 8 tedavinin ruhsat onayı varken, mevzuatın yürürlüğe girmesinden bu yana 125’ten fazla ürüne ruhsat onayı verilmiştir. Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2015-2018) kapsamında da yer alan, nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların daha hızlı bir şekilde hastalara ulaştırılması hedefi çok değerli bir adımdır. Bundan sonraki süreçte bu adımın desteklenmesi için hedef, gerekli mevzuat çalışmalarının hayata geçirilmesi olmalıdır. Aynı şekilde, Amyotrofik lateral skleroz (ALS), spinal müsküler atrofi (SMA), multipl skleroz (MS) ve Duchenne musküler distrofi (DMD) ile kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalık türlerine ilişkin mevcut durumun tespit edilip, tedavi ve bakım yöntemlerinin belirlenmesi, hastaların ve yakınlarının problemlerine ilişkin çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin 09.02.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış TBMM kararı, bizler için sevindirici bir gelişmedir. Bizler de AIFD olarak, nadir hastalıkları olan hastalarımızın doğru tedaviye zamanında erişebilmeleri için tüm gücümüzle çalışmaya ve bu amaçla tüm paydaşlarla birlikte iş birliği yaparak elimizden gelen katkıyı sunmaya devam edeceğiz. OCAK-MART 2019 / PS 67


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

ROMATİZMA ÇOCUKLARDA TÜM SİSTEMİ ETKİLEYEBİLİYOR 28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü kapsamında “Çocukluk Çağı Romatizmal Hastalıklar” hakkında bilgi veren İ. Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Çocuk Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur ve Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi Pediatrik Romatoloji Bilim Dalı Çocuk Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nuray Aktay Ayaz, çocuklarda tüm vücut sistemini etkileyen bu tür hastalıkların tedavisinde gecikmenin ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini; erken tanının büyük önem taşıdığını vurguladı.

ilyon a 350 m ya d a y n ü n D yani dü kişinin, un neredeyse n nüfusu ’inin nadir bir in yüzde 5 ı olduğu tahm ğ lı ta s ha . ediliyor rısı ların ya k lı ta s a Nadir h k döneminde çocuklu ye başlıyor ve sini e re görülm kla yaşam sü lu n çoğu r. o kısaltıy

68 PS / OCAK-MART 2019

Çocuk Romatoloji Derneği tarafından Novartis iş birliği ile, 28 Şubat Dünya Nadir Hastalıklar Günü vesilesiyle Türkiye’de nadir hastalıkları olan çocukların zorlu yolculuğuna dikkat çekmek ve kamuoyunda farkındalık yaratmak için bir basın toplantısı düzenlendi. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çocuk Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur ve Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi Pediatrik Romatoloji Bilim Dalı Çocuk Romatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nuray Aktay Ayaz ve tiyatro sanatçısı Doğa Rutkay’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda çocuklarda görülen romatizmal hastalıklara dikkat çekildi. ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN ROMATOLOJİK HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE ERKEN TANI HAYAT KURTARIR Çocukluk çağında bilinen birçok ana hastalığın yanı sıra tam olarak bilinmeyen hastalıkların da ortaya çıkabildiğine ve bu hastalıkların tümünün “nadir” ya da “yetim” hastalıklar olarak tanımlandığına dikkat çeken Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, nadir hastalıkların çoğunun çocuk romatoloji bilim dalının ilgi alanına girdiğini belirtti.

Çocuklarda hareket sistemini etkileyen romatizmal hastalıkların vücuttaki diğer sistemleri de etkileyebileceğini ifade eden Doç. Dr. Nuray Aktay Ayaz, bu tür hastalıkların tedavi edilmezse kalıcı ve sakat bırakıcı eklem değişikliklerine yol açabileceğine dikkat çekti. “Çocuklarda her yaşta romatizma görülebilir” Çocukluk çağının (0-16 yaş) en çok karşılaşılan romatolojik hastalığı Jüvenil İdiopatik Artrit (JİA)’tir. JİA’nın en ağır şekli olan Sistemik Jüvenil İdiopatik Artrit (SJİA), sıklıkla 5 yaş ve altı çocuklarda başlama eğiliminde olmakla birlikte tüm çocuk yaş gruplarında görülebilir. Eklemler dahil tüm vücudu etkileyen SJİA’nın en yaygın belirtileri; tekrarlayan ve kontrol altına alınamayan ateş nöbetleri, kırmızı renkli döküntüler ve ciddi eklem tutulumlarıdır. Bu duruma yol açan kontrolsüz ortaya çıkan iltihap durumudur ve bu iltihaba enfeksiyon dışı nedenler yol açar, seyri ve şiddeti çocuktan çocuğa değişkenlik gösterebilir. Hastalık zamanında kontrol altına alınamazsa ölüme yol açabilir. SJİA, zamanında tanılandırılır ve hasta iyi bir çocuk romatoloji merkezinde kontrol altına alınırsa tedavisi mümkün olan bir hastalıktır.


NADİR HASTALIKLAR

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Mehmet Yıldız - Amra Adrovic - Özgür Kasapçopur - Nuray Aktay Ayaz - Doğa Rutkay - Kenan Barut

AİLESEL AKDENİZ ATEŞİ (FMF) Çocuklarda görülen bir diğer önemli romatolojik hastalık ise Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF)’dir. Yüksek ateş, karın ve/veya göğüs ağrısı, sıklıkla ayak ve/veya bacakların alt kısmında ağrılı ve şiddetli cilt kızarıklığı ile ortaya çıkan FMF, ilaçla tedavisi mümkün bir hastalıktır. Eğer tedavi edilmezse böbrek hasarına neden olabilir. Tekrarlayan ateşe eşlik eden döküntülerle ortaya çıkan bir diğer genetik nadir hastalık da “Kriyopirin İlişkili Periyodik Sendrom” anlamına gelen CAPS hastalığıdır. Çoğu hastada belirtiler doğumdan itibaren ortaya çıkar. Belirtileri başka hastalıklara benzediği ve çok nadir görüldüğü için tanısı geç konabilir. İleri evrede duyma kaybı, kronik menenjit ve hasar bırakan eklem iltihabı gibi sorunlara yol açabilir. Zamanında tanı konulduğunda tedavisi mümkündür. “Nadir hastalıklarda farkındalığın artırılması, erken tanı ve doğru tedavi kritik önem taşıyor” Avrupa Birliği tarafından toplumda 10.000 kişiden 5’ini ya da daha az kişiyi etkileyen hastalıklar “nadir” olarak kabul ediliyor. Yüzde 80’i genetik kaynaklı olan bu hastalıkların çoğu kronik ve yaşamları tehdit ediyor. Bununla beraber her 10 nadir hastalıktan sadece 1’inin tedavisi bulunuyor.

Yüzde 75’i çocukları etkileyen nadir hastalıklar, erken teşhis edilmediklerinde ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Nadir hastalıkların belirtileri genellikle sık görülen hastalıkların belirtileriyle benzerlik gösterdiği için tanı koymak güçleşebiliyor ve sıklıkla yanlış tanı konuyor. Nadir hastalıklarla ilgili farkındalık düzeyinin arttırılması, erken tanı ve etkin tedavi uygulanması, çocuklarda oluşması muhtemel sakatlıkların ve yaşamsal tehlikelerin önüne geçmek için kritik önem taşıyor.

NADİR ÇOCUK Mustafa’nın Hikayesi Toplantıda tiyatro sanatçısı Doğa Rutkay’ın sesiyle hayat verdiği “Nadir Çocuk Mustafa’nın Hikayesi” tanıtılarak hikâye için özel olarak hazırlanan videonun ilk gösterimi yapıldı. Çocukları çok sevdiğini belirten Doğa Rutkay, içinde özellikle çocuk olan farkındalık kampanyalarına destek olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu, nadir olarak görülen bu hastalıklara yönelik yapılacak bilinçlendirme ve bilgilendirme çalışmalarının hastalığın tedavisi için büyük rol oynadığını vurguladı. OCAK-MART 2019 / PS 69


ARAŞTIRMA

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Doç. Dr. Onur Noyan - Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar - Prof.Dr. Nevzat Tarhan - Dr. Hüseyin Ünübol

Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritası Çıkarıldı Üsküdar Üniversitesi’nden Türkiye genelinde 81 ilde, 24 bin 494 kişi ile yüz yüze yapılan dev araştırma, Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritasını ortaya çıkardı. Açıklanan verilere göre, sigara içme oranında erkekler %52,9 ile ilk sırada yer alırken; kadınlarda bu oran %34,1 olarak belirlendi.Aynı araştırma cinsiyet, yaş ve bölgelere göre sigara, alkol, alışveriş, kumar, teknoloji gibi davranış bağımlılıklarına ilişkin çarpıcı rakamları gözler önüne serdi.

Kimyasal Bağımlılıklar: Alkol, kafein, kannabis, opiyatlar, hallüsinojenler, uçucular, sedatif, hipnotik ve anksiyolitikler, uyarıcılar, tütün ve diğer bilinmeyen maddeler. Davranışsal Bağımlılıklar: Alışveriş, kumar, internet, dijital oyun, sosyal medya, yeme, egzersiz, çalışma bağımlılığı, cinsellik ve pornografi

70 PS / OCAK-MART 2019

Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü ve NP Feneryolu Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar; araştırma ile ilgili;‘‘Bu araştırmanın amacı ülkemizin farklı bölgelerinde farklı bağımlılıklarla ilgili riskli davranışların görülme sıklığının tespit edilmesidir. Toplumda kimyasal ve davranışsal bağımlılıkları önleme çalışmaları ile birlikte, bu bağımlılıkların yarattığı bireysel ve toplumsal sorunları en aza indirmek, toplumda sağlıklı davranışların gelişmesini sağlamak, doğru önlemler alınabilmesi için sorunun yerinde saptanması açısından önem taşımaktadır’’dedi. EN GENİŞ KAPSAMLI ÇALIŞMA Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Ünübol, “Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritası” ile ilgili araştırma sonuçlarını paylaştı. Çalışma, davranışsal bağımlılık alanında Türkiye’de bir ilk olması ile birlikte, dünyada bu kapsamda yapılan en geniş çalışma olarak dikkat çekiyor. Araştırma, Üsküdar Üniversitesinden klinik psikoloji alanında yüksek lisans eğitimi gören 125 öğrencinin tüm katılımcılarla bire bir görüşmesi ile gerçekleşti. Araştırmaya 12 bin 191 kadın, 12 bin 303 erkek olmak üzere 18-81 yaş arası 24 bin 494

kişi katıldı. Katılımcılar dört nüfus sayımı bölgesi olan Akdeniz ve Ege %24,5, Anadolu %34,5 Karadeniz 18,8, Marmara %32,2 olarak temsil edildi. Katılımcıların %43,1’i evli olduğunu, %39,3’ü çocuk sahibi olduğunu ve %43,6’sı sigara içtiğini belirtti.Türkiye ortalamasında her gün alkol kullanımı %3 oranında bulundu. En Çok Alkol Tüketimi Olan Şehir İstanbul, En Düşük Doğu Anadolu Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili açısından yapılan değerlendirmede ise bölgesel olarak en fazla alkol kullanılan bölge %46’lık oranla Ege Bölgesi oldu. Ege bölgesini %45 oranı ile Marmara bölgesi takip etti. İl olarak İstanbul ilk sırada yer alıyor. Alkol kullanımının en düşük olduğu bölge ise %19, 7 oranı ile Doğu Anadolu bölgesi oldu. Davranışsal bağımlılıkta Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu önde Bölgelere göre dağılımda; .Kumar bağımlılığında en düşük Akdeniz ve Doğu Anadolu olurken; en yüksek oran Batı Karadeniz, Ege bölgesinde ve Ankara’da görüldü.

.Alışveriş bağımlılığında en yüksek Doğu

Anadolu, en düşük bölgenin Batı Marmara olduğu tespit edildi.


ARAŞTIRMA

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Kadınlarda; Sosyal medya, yeme ve alışveriş bağımlılığı Erkeklerde; Yeme, sosyal medya ve oyun bağımlılığı ilk sırada!

.Sosyal medya bağımlılığında ise en yüksek Doğu Anadolu olurken; en düşük oran İç Anadolu ve Trakya.

.Yeme bağımlılığında en yüksek Doğu Karadeniz, en düşük Batı Marmara oldu.

.Oyun bağımlılığında ise en yüksek Doğu Anadolu, en düşük Batı Marmara oldu.

Bu sonuçlara göre; Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu, davranışsal bağımlılıkların en fazla görüldüğü bölgelerken, Ege ve Batı Marmara en az görülen bölgeler olarak dikkat çekiyor. En mutlu bölgeler; Batı ve Orta Karadeniz ile Trakya Türkiye’nin Bağımlılık Risk Profili ve Ruh Sağlığı Haritasına duygu durum oranlarına göre en mutlu bölgeler Batı ve Orta Karadeniz ile Trakya olurken; en mutsuz bölge Doğu Anadolu bölgesi oldu. MİDE AMELİYATI DİĞER BAĞIMLILIKLARI TETİKLİYOR! NPİstanbul Beyin Hastanesi AMATEM Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan özellikle mide ameliyatı olan kişilerde diğer bağımlılık oranlarında artış olduğuna dikkat çekerek; “Kişi mide ameliyatı olmadan önce mutlaka diğer sigara vb. gibi bağımlılık alanlarını sonlandırmalı çünkü yeme alışkanlığı bitince mutlaka alkol veya başka bir bağımlılığa eğilim olma durumu yükseliyor” dedi.

‘‘ İYİ İNSAN ODAKLI EĞİTİM POLİTİKALARI GELİŞTİRMEK ÜZERİNE ÇALIŞMALIYIZ.” Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan;“Özellikle sigara bırakma konusunda politik açıdan Türkiye’de ciddi bir çalışma yapıldı. Ancak sonuçta çok etkili olmadığını görüyoruz. Korkutmaya dayalı yapılan yasaklamalar sigara bırakmayı tetiklemiyor. Bu nedenle zarar ve yasaklama yerine sigara içmelerini düzeltecek bir çalışmaya ihtiyaç var. Dijital bağımlılık çok yüksek görünüyor bu rakamlara baktığımızda. Yeme bağımlılığında tatlandırıcıların yeme bağımlılığını artırıyor. Beyindeki hazları tetiklendiren maddeler barındırıyor ve bu da obezite ve bağımlılığa itiyor. Çin Tozu bu anlamda risklidir. Bağımlılıkla tilt olma durumu vardır. Bu vakalarda artış olduğunu görüyoruz. Yani kumar oynamayan aniden kumar oynamaya başlıyor, alkol almayan kişi birden aşırı alkol almaya başlıyor. Bu vakaların daha çok arttığını görüyoruz. Öte yandan Türkiye’de kenevir ile ilgili bir politika var. Ekonomi açısından çok önemli fakat bu farklı bir risk de oluşturuyor. Genetiği değiştirilmiş kenevirler bağımlılık ile birlikte şizofreniye neden oluyor bu nedenle genetiği oynamış kenevir ile daha sıkı bir denetim mutlaka gerekiyor. Bağımlılık tedavisinde artık kişiye özel bağımlılık tedavileri var o nedenle kimse tedavi olamadım diyemeyecek. İnsanlar

mutlu olunca yalnız kalmıyor ve bağlanacak bir nesne arayışına girmiyor. Başarı odaklıdan ziyade iyi insan odaklı eğitim politikaları geliştirmek çok önemli. Bunun üzerine çalışmalıyız.” dedi.

Bağımlılık Tedavi Edilebilen Bir Hastalıktır . Bağımlılık, kişinin bağımlı olduğu nesne veya davranış üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. . Farklı bağımlılıklar her sosyal sınıftan ve yaştan bireyi etkileyebilmektedir.

. Bağımlılık kroniktir, iyi yönetilmezse ömür boyu devam edebilir. . Bağımlılıklar ilerleyicidir. . Bağımlılık nesneleri zaman içinde değişebilir, değişebilir.

OCAK-MART 2019 / PS 71


PSİKİYATRİ / BAĞIMLILIKGRE HABERLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Bağımlılıkta Temel Sorun: KONTROL PROBLEMİ

Doç. Dr. Onur Noyan NPİSTANBUL Beyin Hastanesi AMATEM Psikiyatri Uzmanı

Kumar, internet, dijital oyun, alışveriş, cinsellik, egzersiz, aşırı çalışma, akıllı telefon bağımlılığı gibi davranış bağımlılıkları bireylerin hayatını olumsuz etkiliyor. Bağımlılık sadece alkol, sigara ve madde bağımlılığı ile sınırlı değil. Her türlü bağımlılığın giderek arttığını söylemenin yanlış olmadığını belirten Doç. Dr. Onur Noyan, davranışsal bağımlılıkların da giderek arttığına dikkat çekiyor.. “Bağımlılıkta temel sorun, kişinin kendini kontrol edememesidir. Kullandığı maddeyi durduramaması, oynadığı oyunu bırakamaması, oynadığı kumarı bırakamaması, ya da cinsel davranışlarını kontrol altına alamaması da bağımlılık tanımı altına girmektedir.” ‘‘ BAĞIMLILIK ÇAĞIN VEBASI’’ Bağımlılığın tedavisi zor olan ve giderek artmakta olan bir hastalık olarak görülmesi sebebi ile çağımızın vebası olarak adlandırılmakta, biraz geçmişten de atıflar içeren karamsarlığı ifade etmektedir. Halk tarafından görülen kısmında da bağımlılığın giderek arttığı ve tedavisinin olmadığı değerlendirilmektedir. Aslında bu kadar karamsar olmamakta fayda var. Bağımlılık giderek artmakta fakat teknolojik gelişmelerle bağımlılığın ortaya çıkış mekanizmaları ve bağımlılığın tedavisi olan bir beyin hastalığı olduğu ortaya konmaktadır. Bağımlılığın tedavisinin olmadığı ya da zor olduğu şeklinde bir algı hastaların ya da ailelerin doktorlara ve bağımlılık kliniklerine müracaatını azaltmaktadır. Tekrar etmekte fayda var: Bağımlılık tedavisi olan uzun seyirli bir beyin hastalığıdır. İRADE EKSİKLİĞİ İLE İLGİSİ YOK Beynin kontrol mekanizmasının ve ödül merkezinin düzensiz çalışması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir birey kendini 72 PS / OCAK-MART 2019

kontrol edebileceğini düşünerek ilk içki ya da madde denemesini kendi iradesi ile yapar. Kullanılan maddelerin etkisi sonucunda, beynin kontrol mekanizması ve ödül merkezi bozulur. Kişi gittikçe daha fazla alkol ve madde kullanmaya başlar. Bir süre sonra ailevi, mesleki ya da sosyal ilişkilerde bozulmalar başlamaktadır. Bu zaman diliminde beyinde oluşan değişiklikler sebebi ile kişi ısrarcı bir şekilde alkol ya da madde kullanmaya devam eder. Bu noktada artık kişinin kendini durdurmakta zorlanmaya başladığı süreç bağımlılığın kendisidir. DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI HAYATINIZI KARARTMASIN Son dönemlerde tekrarlayıcı davranış bozuklukları ile beynin haz merkezini uyaran, yineleyici ve zorlantılı davranışlarla ilerleyen durumlar önemli hale gelmiştir. Davranışsal bağımlılık dediğimizde bireyin bir davranışı kendi iradesi ile sonlandırma yeteneğinin kaybı anlamına gelmektedir. Kişi internette ya da telefon başında saatlerce zaman geçirip günlük aktivitelerini gerçekleştirmekte zorlanıyorsa özellikle günlük hayatın her dakika içerisinde olan internet ve akıllı telefon gibi teknolojik bağımlılıklar bir süre sonra beyinde uyuşturucu maddelerin yapmış olduğu etkinin benzerini yapmaktadır. PROFESYONEL DESTEK ALINMALI Bazen hastalar tedavi olamayacaklarına dair bir umutsuzluk hissederler, bu dönemde tedavi olabileceklerine dair bilginin paylaşılması madde kullanımı olan kişilerin tedaviye katılımlarını arttırabilir. Profesyonel destek alınarak uygulanan tedavi girişimleri ile madde ve alkolü bırakma sağlanabilmektedir. Ayaktan ya da yatarak tedavi seçenekleri değerlendirilmeli ve bu dönemde profesyonel destek mutlaka alınmalıdır. AİLENİN ÇOCUKLA İLETİŞİMİ ÖNEMLİ Aile içerisinde alınacak önlemler çok daha etkilidir. Ailenin çocuklarıyla sağlıklı ve güvenli bir ilişki kurması gerekmektedir. Bağımlılık geliştikten sonra bu ilişkilerin ve sürecin düzelmesi çok daha uzun sürmektedir. Ebeveynler çocuklarının ihtiyaçları olan saygı ve sevgiyi aile içerisinde çocuklarına göstermelidirler.

Sağlıklı ve güçlü olan aile içi iletişim ergenlerin ihtiyaç duyduğu saygı ve sevgiyi aile dışında aramalarına engel olacaktır. Ebeveynler çocuklarına model olmalılar. Kendi yapmadığınız bir davranışı çocuğunuza yaptıramazsınız. Ailelerin sanal ortam yerine gerçek hayatta çocukları ile birlikte zaman geçirmesi, birlikte oyun oynamaları, spor yapmaları, kitap okumaları faydalı olacaktır”

AİLELERE ÖNERİLER ! •Aile içi iletişimi arttırmak için girişimlerde bulunun, belli kurallar koyun ve ihlali sonucunda söylediğiniz yaptırımlarınızı uygulayın. • Anne - baba olarak kurallar ve uygulanışları hakkında fikir birliğinde olun, tutarlı mesajlar verin. • Çocuğunuz ilgi alanları hakkında bilgi sahibi olun ve bu alanlarda kendisiyle ortak paylaşımlarda bulunun,yeni sosyal alanlar oluşturun. • Madde ya da alkol kullanımıyla ilgili sağlıklı bilgiler edinmesini sağlayın, farkında olmadan yapılabilecek özendirici konuşmalardan kaçının. • Ergen çocuğunuzu suçlamayın, eleştirmeyin, yargılamayın,öğüt vermeyin • Ergenle geçirilen kaliteli zamanınızı arttırın (sinemaya gitmek, tiyatroya gitmek, satranç oynamak, sohbet etmek) • Arkadaş grubuna alternatif olabilecek ortamlarda yer almasını sağlayın. • Özgüvenini artıracak küçük sorumluluklar verin. • Pozitif yönlerini ve davranışlarını destekleyin • Kendi yeterliliğini göstermesine yardımcı olun • Aile içinde bir birey olduğunu fark ettirin, alınacak kararlarda fikirlerini alın ve uygulayın


UYUŞTURUCU 2018 RAPORURE HABERLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Uyuşturucu ile mücadele bitmeyecek bir mücadeledir. Genç nüfusu olan bir ülkeyiz dikkatli olmak zorundayız. Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) tarafından oluşturulan 2018 Raporu, dünya ile aynı anda paylaşıldı. Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, 2005-2010 ile 2017-2022 dönemleri Birleşmiş Milletler Narkotik Kontrol Kurulu Üyesi ve önceki başkanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, Orta Doğu ülkelerindeki uyuşturucu mücadeleye ilişkin verilerin yanı sıra rapordaki Türkiye’ye ilişkin rakamları da paylaştı.

düzenlemesi bunlar kadar evrensel kabul görmemiştir. Sözleşmelere uyumu BM’nin bağımsız organı Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu (INCB) denetler. Sözleşmelere göre Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından beş yıllığına seçilen ve 13 uzmandan oluşan Kurul, her yıl, sadece Hükümetlerin yetkili organlarının bildirimlerine dayanarak kaleme aldığı bir rapor ile eklerini yayınlamak zorundadır.”

Türkiye, uyuşturucuyu yakalamada %100 başarı yakaladı

Öncelik Cannabis’in Tıbbi Amaçla Kullanımı

“Türkiye’nin, Afganistan’dan eroinin kullanıcısı olan Avrupa ülkelerine transit olarak geçtiği, klasik Balkan yolu üzerinde bulunuyor ve transit rolünü sürdüüyor. Geçtiğimiz yıla göre neredeyse iki kat eroin yakalamış durumdayız. Yani yakalamada muazzam bir artış var. Benzer şekilde geçtiğimiz yıllara oranla neredeyse 10 kat anhidrit yakalamış durumdayız. Uyuşturucu ile mücadelede bir önceki yıla oranla %100 artmış bir başarı var.”

2018 INCB Raporu’nun öncelikle Cannabis’in (esrar) tıbbi amaçla kullanımının risk ve yararlarına odaklandığını, ayrıca Cannabis’in tıp dışı kullanımı ile ilgili yasal gelişmeleri değerlendirdiğini belirten Prof. Dr. Sevil Atasoy, “Raporun “Uluslararası Denetime Tabi İlaçlara Erişim” başlığını taşıyan bir de özel eki var. Bir dizi bölgesel gelişmeye değinen bu raporlar Afganistan’ın uyuşturucu madde ile mücadelede karşılaştığı sorunlarla başa çıkabilmesi için mali ve teknik destek çağrısında da bulunuyor.

Dr.Atasoy, INCB hakkında da şu bilgileri verdi:“Tıbbi ve bilimsel kullanım dışında narkotik ve psikotrop maddelere erişimi, ayrıca bunların üretim, imalat, dağıtım, kullanım ve ticaretini denetlemek suretiyle, dünya vatandaşlarının sağlık ve refahını korumayı hedefleyen uluslararası nitelikte üç Birleşmiş Milletler Sözleşmesi bulunur. Bunlara, Okyanusya’daki birkaç ada devlet dışında, bütün üye ülkeler taraftır. BM’nin başka hiçbir

“ÖNCE,AFGANİSTAN SORUNU ÇÖZÜLMELİ” Afganistan’ın bu yıl yasal ihracat gelirlerinin çok üzerinde afyon üzerinden kazanç elde ettiği belirtiliyor. Afganistan sorunu çözülemediği takdirde dünyadaki eroin bağımlığının ve morfin kullanımının önüne geçmek mümkün değil”

Prof. Dr. Sevil Atasoy Üsküdar Ünv. Rektör Yardımcısı BM Narkotik Kontrol Kurulu Üyesi

Türkiye’ye 20 konuda atıfta bulunuluyor Prof. Dr. Sevil Atasoy, rapordaki Türkiye’ye atfedilen bölümlere ilişkin de şu bilgileri verdi: “INCB 2018 Raporu Türkiye’ye yaklaşık 20 kadar konuda atıfta bulunmaktadır. Bu raporda ülkelerin kendi adlarının geçmesini hiç istememektedir.Raporda az geçmek en büyük hedefidir. Türkiye’nin adının geçtiği yerler görüyoruz ama bunların büyük çoğunluğu iyi şeyler.” ‘‘ Bu mücadele bitmez! “Uyuşturucu ile mücadele bitmeyecek bir mücadeledir. Binlerce yıldır insanlar değişik nedenlerle değişik maddeleri kullanıyor. Çünkü insan beyni kendine yetemiyor. İyi olma halini spor gibi uğraşlarla yani başka şekilde elde etmeyi topluma, gençlere öğretmek gerekiyor. Uyuşturucu madde kullanımının rastlanma sıklığına dair çok araştırma yapma şansınız olmuyor. Okul öğrencisine anket yapmak mümkün değil bunun en büyük nedeni özendirme kaygısı, çünkü hiç bilmediği bir maddeyi öğrenebilir. Bu nedenle okullar bilinemiyor.’’

Türkiye ile ilgili 20 atıfta bulunulan rapordan çarpıcı bir kaç madde; * 2016’ya göre haşhaş ekimi alanlarının Türkiye dahil dünya genelinde azaldığı, ancak morfince zengin afyon ham maddesi stokunun en büyüğünün Türkiye’nin elinde bulunduğu, ( 725 ton morfin eşdeğeri stokun 161 tonu) * Afganistan kaynaklı olup Batı ve Orta Avrupa ülkelerini hedefleyen opiatların (eroin, morfin, afyon) başlıca Balkan Yolu’nu kullandığı ve yolun İran İslam Cumhuriyeti, Türkiye ve Balkan ülkeleri üzerinden geçtiği, * Türkiye’de 2016 yılında 5.5 ton eroin yakalanırken 2017’de bu sayının 17.7 tona yükseldiği, * 2018 yılı Ocak ve Haziran ayları arasında 9.5 ton eroin yakalandığı, *Türkiye’de asetik anhidrit yakalamalarının büyük artış gösterdiği, 2016 yılında 1588 litre abhidrit ele geçtiği halde, 2018 yılı Ocak ve Haziran ayları arasında da 34000 litre yakalandığı, buna göre eroin sentezinin vazgeçilmezi olan asetik anhidrit kaçakçılığının bütün hızıyla sürdüğü, * Türkiye’nin ciddi biçimde esrarın daha etkili biçimi olan “skunk” adlı uyuşturucunun kaçakçılığı ile karşılaştığı. Bir önceki yıla göre dört kat artışla 2017 yılında 6.5 ton skunk yakalandığı, yetkililere göre Skunk’ın menşeinin Hollanda başta olmak üzere Avrupa olduğu, maddenin Orta ve Güney-Doğu Avrupa (başlıca Yunanistan) üzerinden Türkiye’ye ulaştığı, * Mayıs 2017’de Türkiye’nin, piyasada gözlenen yeni psikoaktif maddelerdeki artış yüzünden 138 adet merkezi sinir sistemi baskılayıcı maddeyi denetlemeye başladığı, yılın Ağustos ayında da denetime 31 yeni maddeyi eklediği kaydedilmiştir.

OCAK-MART 2019 / PS 73


SEKTÖRDEN...

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

TOP EMPLOYERS INSTITUTE 2019 CHIESI TÜRKİYE 2019 YILINDA DA TÜRKİYE VE AVRUPA’DA EN İYİ İŞVERENLER ARASINDA! Global ve bağımsız araştırma şirketi Top Employers Enstitüsü, yıllardır dünyadaki global işverenlerin çalışanları için sunduğu İK süreç, politika ve uygulamalarının uluslararası standartlara uygunluğunu yüzlerce kriterle değerlendiriyor. Enstitü’nün 2019 yılında yaptığı değerlendirme ile Chiesi Türkiye, bir kez daha “En İyi İşveren” sertifikasına layık görüldü. Çalışanlarının profesyonel ve kişisel gelişimi için gerçekleştirdiği sürdürülebilir insan kaynakları politikalarıyla yenilikçi uygulamaları ve oluşturduğu şirket kültürüyle daha mutlu çalışanları hedefleyen Chiesi Türkiye’nin bu haklı başarısı için

İnsan Kaynakları Direktörü Mari Bengi şunları söyledi: ‘En İyi İşveren olarak bir yıl daha’ “Şirketlerin çalışanlarına sağladığı koşulların, çalışan mutluluğuna yönelik İK politika ve uygulamalarının denetlendiği ‘Top Employers 2019’ değerlendirmesi sonucunda Türkiye’nin en iyi işverenlerinden biri olduğumuzu ikinci kez belgeledik.Bu sertifika çok fazla parametreye ayrıntılı şekilde bakılarak veriliyor. İş gücü planlama, işe uyum programları, yetenek stratejisi, eğitim ve gelişim, liderlik gelişimi, performans yönetimi, kariyer ve yedekleme

NOVARTIS İLAÇ TÜRKİYE’YE İKİNCİ KEZ AVRUPA “EN İYİ İŞVEREN” ÖDÜLÜ

Novartis İlaç Türkiye “Top Employers Institute” (En İyi İşverenler Enstitüsü) tarafından başarılı İK uygulamalarıyla Avrupa’da ve Türkiye’de “En İyi İşveren” ödülüne bu yıl da layık görüldü. “Yetenek stratejileri, yetenek kazanımı, iş gücü planlaması, işe yeni başlayanların eğitim ve adaptasyonu, performans yönetimi, yönetici ve çalışan gelişimi, kariyer ve başarı yönetimi, çalışan ödüllendirme, ek fayda sağlama ve şirket kültürü” kriterlerinde değerlendirildi. Novartis Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Dr. Senay Kızılkaya, “Çalışan mutluluğu en önemli odağımız. Çalışanlarımız bizim en büyük değerimiz ve önceliğimiz. Daha iyi bir şirket olma yolunda çalışanlarımızın görüşleri ve geri bildirimleri bizim için çok kıymetli. Çalışan bağlılığını güçlendirmek için çalışanlarımıza sürekli gelişim fırsatları sunuyoruz. Kariyer yolculuklarında yapılandırılmış programlarla onları destekliyoruz. Bireysel olarak kendilerini geliştirebilecekleri bir kurum kültürü oluşturmaya çalışıyoruz. Ayrıca esnek çalışma modelleri, güçlü bir çift yönlü iletişim ve takdir kültürü gibi alanlarda çeşitli uygulamalar hayata geçiriyoruz. Aldığımız ödüller de hem doğru yolda olduğumuzu gösteriyor hem de bizi daha iyi şeyler yapmak için motive ediyor.” dedi. 74 PS / OCAK-MART 2019

Novartis İlaç Türkiye Genel Müdürü Dr. Avinash Potnis; “Novartis olarak İK alanındaki başarımızı, yarattığımız kültürün sürekliliğine ve her çalışanımızın bu kültürü sahiplenmesine borçluyuz. Merak eden, ilham veren ve yetkin çalışanların oluşturduğu kurum kültürümüz Türkiye’deki başarımızın temel unsurudur. Kurum kültürünü ve çalışan bağlılığını çok önemsiyor, her bir çalışanımızın şirketimize kattığı değeri çok önemsiyoruz. En İyi İşverenler Enstitüsü tarafından verilen bu ödül doğru yolda olduğumuzun en önemli göstergesidir.” dedi.

yönetimi, ücretlendirme-yan faydalar ve şirket kültürü alanlarında bağımsız olarak denetlendik ve bir kez daha Türkiye’nin ‘En İyi İşvereni’ sertifikasını aldık. Her bölümde ve kademede çalışma arkadaşlarımızın katkılarıyla elde edilen bu başarının gururunu paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu başarı, sertifikaya hak kazanmamızda büyük katkısı olan Chiesi Türkiye çalışanlarınındır.’’

Hollanda merkezli Top Employers Institute (En İyi İşverenler Enstitüsü), 1991 yılından bu yana uluslararası şirketleri insan kaynakları ve iş yönetimi alanlarında dünya kriterlerine göre inceleyen dünya çapında bağımsız bir araştırma şirketi. Kuruluş, tescilli araştırma metodolojisini kullanarak işverenlerin çalışanları ve organizasyonları için yarattıkları koşulların mükemmel olup olmadığını değerlendiriyor. Top Employers Institute, yaptığı araştırmalarla 115 ülkede 1.300’den fazla organizasyonun başarısını belgelemiş, dünya çapında 5 milyondan fazla çalışanın hayatını pozitif yönde etkilemiştir.


SEKTÖRDEN...

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

BIO STARTUP PROGRAMI’NA YOĞUN İLGİ

TAKEDA, ÜST ÜSTE DÖRDÜNCÜ DEFA “DÜNYANIN EN SÜRDÜRÜLEBİLİR 100 GLOBAL” ŞİRKETİ ARASINDA YER ALDI

Biyoteknoloji alanındaki girişimcilerin küresel bağlantılara erişiminde ve büyümesinde hızlandırıcı rol oynamayı amaçlayan BIO Startup Programı’nın dördüncüsü için başvuru süreci tamamlandı. Önceki yıllara kıyasla, biyogirişimcilerin daha yoğun ilgi gösterdiği program iki ayda 65 başvuru aldı. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) tarafından desteklenen ve yürütücülüğünü ReDis Innovation’ın üstlendiği BIO Startup Programı’nda sırada Biyogirişimcilik Kampı ve 19 Nisan’daki Demo Day var. Türkiye’nin ilk ve tek biyoteknoloji temalı hızlandırıcı programı BIO Startup için başvuru süreci 6 Mart 2019 tarihinde tamamlandı. Üç temel aşamadan oluşan program, programa kabul edilen biyogirişimciler için Biyogirişimcilik Kampı ile devam edecek. Online süreci tamamladıktan sonra 17-19 Nisan’da İstanbul’da Biyogirişimcilik Kampı’na

Japonya merkezli, global, değerlerine bağlı, AR-GE odaklı vizyonuyla biyofarmasötik alanında lider Takeda, dünyanın sürdürebilirlik konusunda en iyi şirketlerinin sıralandığı “Corporate Knights 2019 Global 100 Endeksi’nde” dördüncü defa dünya çapındaki 100 kurum arasında yer aldı. Takeda, %1,3’lük dilimde yer alarak, dünyada kurumsal sürdürülebilirliğe sahip en iyi şirketlerden biri oldu. 21 kilit performans göstergesine dayanarak yapılan bu değerlendirmede, Takeda çevre ve çalışan yönetimine verdiği önem, güçlü yönetim yapısı ve proaktif bilgi paylaşımları ile öne çıkıyor. İlk defa 2005 yılında hazırlanan endeksin sonuçları, her yıl Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda açıklanıyor. Global 100 Endeksine ek olarak Takeda, çeşitli Çevresel, Sosyal ve İdari (ESG) Yatırım değerlendirmelerinde yer almaktadır. Uzun süredir Birleşmiş Milletler Küresel Sözleşmesinin (UNCG) bir üyesi olarak Takeda’nın sürdürülebilirlikteki köklü geçmişi ve katkıları, Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri (SDGs) gibi uluslararası hedeflere bağlılık göstererek şekillenmektedir.

katılacaklar. Biyogirişimcilik Kampı’nı tamamlayan girişimciler, 19 Nisan öğleden sonra BIOExpo’da BIO Startup Demo Day’de jüri karşısına çıkacak. Jüri tarafından seçilen beş biyogirişimci ABD programına ve dünyanın en büyük biyoteknoloji organizasyonu olan 70 ülkeden yaklaşık 7 bin şirket ve 20 bin kişinin katılması beklenen BIO Convention’a katılma şansına sahip olacak.

JOHNSON & JOHNSON DÜNYANIN EN BEĞENİLEN İLAÇ ŞİRKETİ SEÇİLDİ! Johnson & Johnson, Fortune Dergisi’nin ‘2019 Yılı Dünyanın En Beğenilen Şirketleri’ listesinde ilk 20’de yer alarak, global ilaç kategorisindeki liderliğini sürdürdü. Fortune, listeyi hazırlarken şirketlerin yönetim kalitesi, yenilikçilik uygulamaları, sosyal sorumluluk aktiviteleri, yetenekleri kendine çekme ve elde tutma gibi kriterleri göz önünde tutarak farklı sektörden yüzlerce yöneticinin oylamalarını dikkate alıyor. Yenilikçi uygulamaları ve sosyal sorumluluk alanındaki kararlılığı ile adından söz ettiren Johnson & Johnson, başarısından ödün vermeden 17 senedir art arda listede bulunuyor. Şirket, ‘2019 Yılı Dünyanın En Beğenilen Şirketleri’ listesinde bu yıl da ilk 20’de yerini aldı. Ayrıca, arka arkaya altı yıldır ‘Global İlaç’ kategorisinde birinci sırada kalarak liderliğini korudu. Bu başarı, Johnson & Johnson için ayrı bir önem taşıyor çünkü değerlendirme kriterlerinin çoğu, 2018’de 75’inci yıldönümü kutlanan ve şirketin kılavuz metni olan Credo’da yer alan değerlerle örtüşüyor. Şirketin yenilikçi fikirlere bağlılığı, şirket dışındaki inovasyonlara verdiği destekte de görülüyor. Johnson & Johnson Innovation-JJDC, Inc.2018 yılında, yenilikçi sağlık çözümleri üretmek amacıyla 46 farklı girişime 450 milyon doların üzerinde yatırım yaptı.

Ayrıca, şirketin sağlık hizmetleri kuluçka ağı olan Johnson & Johnson Innovation, JLABS, sağlık teknolojisi alanında yeni kurulan inovatif şirketlere odaklanmak amacıyla, Haziran ayında JLABS@ NYC’yi açarak 12 kuluçka merkezine ulaştı. Çocukların geleceğine yatırım Johnson & Johnson’un Credo’sunun en önemli ilkelerinden biri, dünya için pozitif ve toplumu dönüştürücü bir etki yaratma sorumluluğu. Şirket, geçtiğimiz sene UNICEF’e 10 milyon dolarlık bir yardım yapacağını duyurarak bu alandaki sözünü de tuttu. Tarihinin en büyük bağışını gerçekleştiren Johnson & Johnson, tüm dünyada yenidoğan, çocuk ve anne sağlığı için sağlık çalışanlarına yönelik klinik eğitim ve teknoloji desteğinin finanse edilmesine yardımcı oldu. Liderliğin etkisi ön planda Şirketin yaptığı her işin temelinde, Fortune değerlendirme kriterlerinden de biri olan, istisnai liderliğin de etkisi görünüyor. İstisnai liderliğin bir örneği olarak, Haziran 2018’de, Johnson & Johnson Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Alex Gorsky, ‘Glassdoor Çalışan Ödülleri - En Beğenilen CEO’lar’ listesinde yer aldı. OCAK-MART 2019 / PS 75


KÜLTÜR-SANAT İstanbul MART SÖZ VERİYORUM

Aleksei Arbuzov’un yazdığı Söz Veriyorum’un Yönetmeni Hülya Karakaş. Can Ertuğrul , Ebru Üstüntaş , Murat Coşkuner’in performansı ile 2. Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki bir şehirde yaşanan umutsuzluk ve yıkım sürecinde üç arkadaşın hayat mücadelesi içinde yaşadıkları aşkı konu allan Söz Veriyorum, Mart ayı boyunca İBB Şehir Tiyatroları’nda sahnelenecek. İstanbul AGNÈS VARDA TOPLU GÖSTERİMİ 9-30 Mart CKM

Fransız Yeni Dalga akımının öncülerinden ve feminist hareketin sinemadaki temsilcilerinden Agnès Varda, bugüne kadar Türkiye’de gerçekleştirilen en geniş kapsamlı toplu gösterimiyle seyirci karşısına çıkıyor. Agnès Hakkında Her Şey toplu gösteriminde Agnès Varda’nın 19’u uzun, 11’i kısa toplam 30 filmi Türkçe altyazılı olarak gösterilecek.

İSTANBUL DEVLET SENFONİ ORKESTRASI İDSO KONSERLERİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

İzmir MART 37. Uluslararası İzmir Tiyatro Günleri “SAHNEİzmir” Tiyatro günleri 8 Mart Cuma günü saat 20:00’da Tiyatrohane’nin “Sürüm 1.9.84” isimli oyunuyla başlıyor. 8-28 Mart 2019 tarihleri arasında “Sahneİzmir” sloganıyla 21 günde 130 oyunun sahneleneceği Tiyatro Günleri kapsamında ayrıca sergi, söyleşi ve atölye çalışmaları da yer alacak.İzmir Tiyatro Günleri Kapsamında; Almanya, İtalya ve Polonya olmak üzere 3 ülkeden tiyatro grupları ile İzmir Tiyatro Günleri Kapsamında; Almanya, İtalya ve Polonya olmak üzere 3 ülkeden tiyatro grupları ile İstanbul Halk Tiyatrosu, İstanbul Temaşa Tiyatrosu, Kadıköy Emek Tiyatrosu, Ege Halk TiyatroAnkara MART

İzmir MART İzmir AVRUPA CAZ FESTİVALİ 02-20 Mart 2019

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Öğrenci Burs Fonu’na katkı sağlamak amacıyla 1999 yılında başlattığı ODTÜsanat etkinliğini 19 yıldır kesintisiz olarak sürdürüyor. 11 Mart - 5 Nisan 2019 tarihleri arasında 20.’si düzenlenecek olan ve sadece ODTÜ’lüler değil, Ankaralı sanatseverler tarafından da merakla beklenen ODTÜsanat etkinlikleri kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da, konserler, film gösterimleri, tiyatrolar, söyleşiler ve atölye çalışmalarına yer verilecek. İstanbul KONSER 29 Mart 2019 - Süleyman Seba Kültür Ve Sanat Merkezi Şef : Theodore Kuchar Solist : Muhiddin Dürrüoğlu Program: Bedrich Smetana: Ma Vlast - Moldau (Vltava)- Franz Liszt : Piyano Konçertosu No.1- Antonın Dvorak : Senfoni No.6 KONSER

5 Nisan 2019 -CRR Şef : Hakan Şensoy Solist : Antonıo Di Christofano (Piyano) Program: Modest Mussorgsky: Çıplak Dağda Bir Gece - Bir Sergiden Tablolar

76 PS / OCAK-MART 2019

su, Perdeci Oyuncuları ve Ezop Sahne gibi birçok ulusal grup İzmir’de sahne alacak. Biletler İzmir Sanat ve Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi ve www. İzmir.bel.tr/kultursanat adresinden temin edilebilecek.

26. İzmir Avrupa Caz Festivali, dokuz konser, bir jamsession,bir sergi, bir seminer, bir film gösterisi ve atölyelerin yer aldığı programıyla İzmirlilere unutulmaz bir caz festivali yaşatacak. Festival, 2 Mart 2019 Cumartesi günü AASSM’de yapılacak sergi açılışı ve Ferit Odman Quartet konseri ile başlayacak. Dmitri Schostakovich : 2 Numaralı Fa Majör Piyano Konçertosu Op.102

BAHAR KONSERİ

12 Nisan 2019 - CKM Şef : Ender Sakpınar Solist : Lara Di Lara Program: Lara Dı Lara : “Hazineler İçindesin” Tolga Taviş, Orkesra İçin Düzenlemele

ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KONSERİ

19 Nisan 2019 - CKM Şef : Howard Grıffıths Solist : Tilbe Saran Howard Grıffıths: The Flying Orchestra


AYIN KİTAPLARI...

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

SÜPER ZEKÂ: YAPAY ZEKÂ UYGULAMALARI TEHLİKELER VE STRATEJİLER Yazar: Nick Bostrom Koç Üniversitesi Yayınları

Koç Üniversitesi Yayınları (KÜY) tarafından Bilim ve Teknoloji kategorilerinde yayımlanan Süper Zekâ: Yapay Zekâ Uygulamaları, Tehlikeler ve Stratejiler kitapseverlerle buluştu. Nick Bostrom’un kaleme aldığı kitap, Ferit Burak Aydar tarafından Türkçeye kazandırıldı. ‘‘Diğer hayvanların güçlü kasları ve pençeleri var, bizimse daha akıllı beyinlerimiz. Genel zekâ bakımından sahip olduğumuz mütevazı üstünlük sayesinde dil, teknoloji ve karmaşık bir toplumsal örgütlenme geliştirmeyi başardık. Bu üstünlük, her kuşağın öncekilerin başarılarına yenilerini eklemesiyle zaman içinde daha da ilerledi. Bir gün insan beynini aşan makine beyinler yaratmayı başarırsak, o zaman bu yeni süper zekâ çok güçlü hale gelebilir. Nasıl ki şu an gorillerin kaderi biz insanlara bağımlıysa, bizim türümüzün kaderi de makine süper zekâsının eylemlerine bağlı olabilir. Ancak bizim de bir üstünlüğümüz var: yapay zekâyı insanlar yaratacak. İnsani değerleri koruyacak bir tür süper zekâ yaratabiliriz. Bunu yapmak için kesinlikle güçlü bir nedenimiz olacaktır.’’ Nick Bostrom, süper zekâ olasılığının sunduğu zorluğu ve buna en iyi şekilde nasıl yanıt verebileceğimizi anlamaya çalışıyor. Kitapta, insanlığın geçmişten bu yana karşılaştığı en büyük zorluğun bu olduğu aktarılıyor.

Zekânın doğasını detaylıca inceleyen bu kitap, doğal ve yapay zekânın içeriğini ve sınırlarını kapsamlı bir şekilde sunuyor. Gelecek belki doğal, belki de yapay zekânın elinde olacak ama kesin olan bir şey varsa, zekâ evrendeki varlığını sürdürecek.

YENİ AKDENİZ DİYETİ Yazar: Metin Özata & Atilla Bektaş Hayykitap Türk halkına uygun bu diyetle zayıflamak şimdi çok kolay! Fazla kilo alımının ve kronik hastalıkların önlenmesinde en faydalı beslenme tarzı olan, UNESCO’nun tarihi miras olarak kabul ettiği Yeni Akdeniz Diyeti’ni, ülkemizin konusunun önde gelen uzmanlarından Endokrinolog Prof. Dr. Metin Özata ve Gastroenterolog Uzm. Dr. Atilla Bektaş ortaklaşa anlatıyor. 16 ülkeyi kapsayan geleneksel Akdeniz diyeti; Güney İtalya, Yunanistan ve Girit Adası’nda tipik olarak uygulanmakta olup diğer ülkeler ve bölgeler arasında heterojen özellikler gösteriyor. Ülkemizde de Ege Bölgesi’nin beslenme alışkanlıkları geleneksel Akdeniz diyetiyle benzer özellikler taşıyor. Yeni Akdeniz Diyeti masa başında hazırlanmış bir formülasyon diyet değil! Yüzlerce yıl öncesinden gelen, yaşanılan coğrafyanın özelliklerinden de etkilenen, beslenme alışkanlığı ve bir yaşam şekli. Bu beslenme şeklinin Yeni Akdeniz Diyeti olarak adlandırılmasının nedeni, geleneksel Akdeniz diyetinin yeni bilimsel araştırmalarla yeniden şekillendirilmesidir. Yapılan bilimsel çalışmalar, Yeni Akdeniz Diyeti’nin kişide sağlıklı olma halini artırdığını, özellikle fazla kilo, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı gibi kalp ve damar hastalığına neden olan risk faktörlerini ve bu hastalıklara bağlı ölümleri azalttığını gösteriyor. Bu beslenme ve yaşam tarzı yaşadığımız toprakların ürünü olduğu için, uygulayanlara şifa, zindelik, enerji, güçlü bağışıklık ve mutluluk getiriyor. OCAK-MART 2019 / PS 77


KONGRE TAKVİMİ

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

Multiple Skleroz Tanı ve İzleminde Klinik Radyolojik Yaklaşım Çalıştayı 16 Mart Hilton Otel İzmir Organizasyon: Burkon Turizm www.ms-nororadyoloji2019.org 15.Uluslararası Kardiyoloji ve Kardiyovasküler Cerrahide Yenilikler Kongresi 27- 30 Mart 2019 Royal Seginus Antalya Organizasyon: Magnum Opus www.yenilikler2019.org 7. Uluslararası Fetal Hayattan Çocukluğa-İlk 1000 Gün Gebe Çocuk Beslenme Kongresi 27- 30 Mart 2019 CVK Park Bosphorus Hotel İstanbul Organizasyon: FTS Turizm www.ilk1000gun2019.org

MART 2019 11.Ulusal Kemik İliği Transplantasyonu ve Hücresel Tedaviler Kongresi 1-2 Mart 2019 Xanadu Otel Antalya Organizasyon: Serenas Turizm www.thdkitht2019.org

7. Acıbadem Kadın Doğum Günleri 28 - 30 Mart Wyndham Grand Levent İstanbul Organizasyon: Opteamist Turizm www.acibademkdg2019.org 5. KARADENİZ MEME KONGRESİ 28 - 30 Mart Sheraton Otel SAMSUN Organizasyon: D Event Turizm www.kmk2019.org

NİSAN 2019

13. Diyabete Bakış Sempozyumu 7-10 Mart 2019 Güngör Ottoman Palace Antakya Organizasyon: Consensus www.diyabetebakis.org

2.Güncel Kan Hastalıkları Kongresi 3 - 5 Nisan 2019 Xanadu Resort Antalya Organizasyon: Carbon Ajans www.kanhastaliklarikongresi.com

6. Kardiyo - Bahar Kardiyoloji Bahar Güncellemesi 7-10 Mart 2019 Elexus Otel KKTC Organizasyon: Serenas Turizm kardiyobahar2019.tkd.org.tr

27.Ulusal Neontoloji Kongresi Uneko 27 3 -7 Nisan 2019 Regnum Carya Otel Antalya Organizasyon: Valör Kongre www.uneko2019.org

5. Multidisipliner Baş Boyun Kanserleri Kongresi 7-10 Mart 2019 Xanadu Otel Antalya Organizasyon DMR Kongre www.basboyunkanserleri2019.org UASK 2019 13-17 Mart 2019 Sueno Deluxe Antalya Organizasyon: OCT MİCE www.uask2019.com 4. Psikiyatri Zirvesi 11. Ulusal Anksiyete Kongresi 14-17 Mart 2019 Maxx Royal Hotel Antalya Organizasyon: Serenas Turizm www.psikiyatrizirvesi.org 16. Nöropatik Ağrı Sempozyumu 15-17 Mart Limak Cyprus Deluxe KKTC Organizasyon: Flap Tour www.noropatikagri.org 78 PS / OCAK-MART 2019

Xııı. Uluslararası Türk Omurga Kongresi 3 - 6 Nisan Swissotel İzmir Organizasyon: Ege Kongre www.spinecongress2019.com 7. Türkiye Ekmud Bilimsel Platformu 3 - 7 Nisan Susesi Otel Antalya Organizasyon: Valör Kongre www.ekmud2019.org 7. Ulusal Transplantasyon İmmünolojisi Ve Genetiği Kongresi 4 - 7 Nisan Hilton Bodrum Muğla Organizasyon: Flap Tour https://www.tiged2019.org Ankara Romatoloji Toplantısı 5 - 7 Nisan 2019 Nevşehir Organizayon: DMR Turizm www.ankararomatoloji.org

17. Ulusal Sinirbilim Kongresi 4 -7 Nisan Trabzon Organizasyon: GENTUR www.usktubas.org 5. Türk Rinoloji Kongresi, 7.Ulusal Otoloji Nörootoloji Kongresi 3.Ulusal Baş Boyun Cerrahisi Kongresi 4 -7 Nisan 2019 Gloria Otel Antalya Organizasyon: Valör Turizm www.rinoturk.org 41. Pediatri Günleri ve 20. Pediatri Hemşireliği Günleri 7-10 Nisan 2019 Maslak Hilton Otelİstanbul Organizasyon: Eventa www.pediatrigunleri2019.org Xvıı. Türk Kolon ve Rektum Cerrahisi X. Kolorektal Cerrahi Hemşireliği Kongresi 9 -13 Nisan 2019 Regnum Carya Antalya Organizasyon: Valör www.tkrcd.org.tr 31. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi 8. Balkan Nükleer Tıp Kongresi 10 -14 Nisan Hilton Bodrum-Muğla Organizasyon: Serenas Turizm www.untk2019.org


KONGRE TAKVİMİ

“Geleceğin Ayak İzleri – İlk 1000 Gün Zirvesi” 10 Nisan 2019 Point Otel Barbaros İstanbul www.geleceginayakizleri.com Uluslararası Metabolik Hastalıklar ve Beslenme Kongresi 10-14 Nisan Swissotel The Bosphorus İstanbul Organizasyon: Eventa Kongre www.metabolizma2019.org 10. Dermatoloji Bahar Sempozyumu 10-13 Nisan Swissotel the Bosphorus İstanbul Organizasyon: Flaptour www.dermbahar2019.org Türk Toraks Derneği Uluslararası Katılımlı 22. Yıllık Kongresi 10-14 Nisan 2019 Titanic Deluxe Antalya Organizasyon: Serenas Turizm www.kongre2019.toraks.org.tr

POPÜLER SAĞLIK DERGİSİ

16. Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi 14-17 Nisan Maritim Pine Beach Antalya Organizasyon: D Event Turizm www.turkiyehemofilikongresi.com

İkon 2019 6. Ulusal Aile Hekimliği Kongresi 17-21 Nisan Hilton Bodrum Türkbükü Bodrum Muğla Organizasyon: K2 Kongre www.ikon.org.tr 23. Ulusal Kanser Kongresi 17-21 Nisan Regnum Carya Antalya Organizasyon: DMR Turizm www.ukk2019.com OHSAD KURULTAYI 2019 Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları 18-20 Nisan 2019 Kaya Palazzo Belek Antalya Organizasyon: Ekspoturk www.ohsadkurultayi.org/ 17. Hipertansiyon ve Kardiyovasküler Hastalıklar Kongresi 19-21 Nisan 2019 La Blanche Island Bodrum Organizasyon: TB www.hkhk2019.com TND II. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi 19-21 Nisan 2019 Ilıca Otel İzmir Organizasyon: Flaptour www.noromuskuler.org

33. Türk Nöroşirurji Derneği Bilimsel Kongresi 11–14 Nisan 2019 Rixos Sungate Kemer Antalya Organizasyon: Fortius-Events www.tnd2019.org/

2. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi 24-27 Nisan İstanbul Organizasyon: Dream Incentive www.getatkongre.org/

13. Ulusal Parkinson Hastalığı ve Hareket Bozuklukları Kongresi 11-14 Nisan Papillon Ayscha Antalya Organizasyon: FLAP Turizm www.parkinson2019.org

15. Ulusal Acil Tıp Kongresi 25-28 Nisan 2019 Kaya Palazzo Otel Belek Antalya Organizasyon: GENX www.acil2019.com

18.Türk Pediyatrik Kardiyoloji ve Pediyatrik Kalp Cerrahisi Kongresi 11-14 Nisan Rixos Premium Belek Hoteli Kongre Merkezi Antalya Organizasyon: Symcon Turizm www.pedkarkongre.com

10. Ulusal Göğüs Cerrahisi Kongresi 25-28 Nisan 2019 Maritim Pine Beach Otel Antalya Organizasyon:D Event www.tgcd2019.org

MAYIS 2019 21.Ulusal Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Kongresi 1-5 Mayıs 2019 Limak Cyprus Kongre Merkezi KKTC Organizasyon: Genx Kongre www.hipertansiyonkongresi.org 9. Ulusal Alzheimer Kongresi 2-4 Mayıs 2019 Movenpick Hotel Ankara Organizasyon:Flap Tour www.alzheimer2019.org TAKD Sempozyumu “Tanıdan Tedaviye Akciğer Kanseri” 10-11 Mayıs 2019 Titanic Deluxe Otel Bodrum Organizasyon: Serenas Turizm www.takdsempozyum2019.org

41. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi 27 Nisan-1 Mayıs 2019 tarihlerinde Regnum Carya Hotel, Antalya Organizasyon: DMR Turizm www.temhk2019.org OCAK-MART 2019 / PS 79


70. SAYI ÇIKTI!

ABONELİK: Popüler Sağlık Dergisi’ne abone olmak isterseniz; abone@populersaglikdergisi.com veya info@populersaglikdergisi.com adreslerine iletişim bilgilerinizi yazarak talebinizi lütfen iletiniz. TALEBİNİZİN ARDINDAN FORMUN TARAFIMIZA ULAŞMASIYLA ABONELİĞİNİZ BAŞLAYACAKTIR.

Yönetim Merkezi (İzmir) : 0232 465 32 32 -0232 422 08 38 Faks: 0232 465 30 94 İstanbul Haber Merkezi....: 0 216 355 02 59 GSM: 0 532 470 00 25 info@populersaglikdergisi.com www.populersaglikdergisi.com

80 PS / OCAK-MART 2019


ONLARIN BAŞARISINDA SİZİN DE YERİNİZ OLSUN.

İkinci baharınızda Darüşşafaka Rezidansları'nda yerinizi alın, çocuklarımızın eğitimine destek olun.

darussafaka.org

0212 939 28 00 - 2255 / 2425 / 2447 • 0216 380 48 68 -1003



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.