SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
KADIN VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ
I
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME KADIN VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ St.Clements University Türkiye Enformasyon Bürosu Yayınları 1.Baskı: ? ISBN: ? Copyright©MedyaPress
Bu kitabın Yabancı dillerdeki ve Türkçe yayın hakları Medya Press A.Ş. ‘ye aittir. Kitap, St. Clements University yayım listesindedir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
mrk Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Matbaa Sertifika No :14338 Matbaa Adresi :UzayçağCd.1254.Sok.No:2 Ostim/ANKARA Matbaa Tel :(312) 354 54 57
MedyaPress Basın Yayın Dağıtım Anonim Şirketi İzmir 1 Cad.33/31 Kızılay / ANKARA Tel: 444 16 59 Faks:(312) 4184599 www.pressgrup.com
Kitabın Orijinal Adı : Genel Psikolojiye Giriş I Redaktör :? Kapak Tasarımı : Pelin KARADAĞ ÖZTÜRK
II
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
III
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
IV
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
V
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
VI
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
VII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
VIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
IX
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
X
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XI
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XIV
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XV
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XVI
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XVII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XVIII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XIX
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
XX
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÖNSÖZ
XXI
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
…bilişin bir eylemi herhangi bir eylemi ima edebilir… en azından bir duygunun varlığını ima eder. William James, 1909 (1987), p. 833 BUNU UYGUN YERE YAZMAYI UNUTMA
XXII
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 1 BİLİŞ VE GÜDÜLENME
1
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu derleme bilişsel işlemleri etkileyen birçok iç ve dış faktörleri açıklar. Editör Shulamith Kreitler bu alanda yapılan son çalışmaların genel bir değerlendirmesini sunmak için uluslararası yazarların bir araya getirir. Makaleler, bilişi etkileyebilen bağlamsal faktörleri değerlendirmek için güdülenme ve duygu etkilerini açıklamanın çok ötesindedir. Bu kapsamlı ve çeşitli faktörler kişilik, genetik, zihinsel sağlık, biyolojik evrim, kültür, ve sosyal bağlam içerir. Bilişi kavramsallaştırarak, bu cilt teorik bilişsel araştırmanın pratik uygulamalarını açar. Shulamith Kreitler Tel Aviv Üniversitesinde psikoloji profesörüdür. Çalışmaları psiko-onkoloji ve davranış bozukluklarının yanı sıra anlam, yaratıcılık, ve kişiliğin bilişsel temellerine odaklanır. Tel Aviv Üniversitesindeki çalışmalarına ek olarak, Profesör Kreitler Hafifa Üniversitesinde düzenli olarak ders verir ve Sheba Tıp Merkezi’nde Psiko-onkoloji Araştırma Merkezinde başkandır.
AÇIKLAYICI KAVRAMLAR VE BAĞLAMLAR Bilgi Oluşumunda Epistemik Güdülenmenin Rolü Bilgi oluşumu en yaygın insan faaliyetleri arasındadır, ve kişiler birey ve grup üyesi olarak devamlı bununla meşguldürler. Bu bölümde, insan bilgisini, insanların katıldığı ve uygun durumlarda değiştirdiği inançlar olarak öznel (öznelerarası) şekilde açıklıyoruz. Her ne kadar bireyler herhangi bir zamanda, farklı konularda bilgilerinden tamamiyle emin olsalar da, güvenleri hala yeni bir bilgi ya da güvenilir kaynakların karşıt fikirleriyle zayıflatılabilir. Genellikle, bilgi oluşumu iki başlıca unsur içerir: Epistemik sürecin başlıca kazancını oluşturan bilişsel unsur ve mecazen kazancı yola çeviren güdüsel unsur. Bilişsel unsur, yeni bilginin önceki epistemik bloklardan ve güncel bilgiden inşa edildiği gerçeğini sunar; yeni bilgi, kanıta dayanan sonuçlar ve bir tümdengelim modasıyla önceki bilgiden türeyen bazı sonuçları oluşturur. Daha belirgin olarak, yeni bilgi, tasdik edilmiş gerçeklerle somutlaştırıldığında çıkarsama kuralları tarafından aracı olarak kullanılır. Kurallar, bireyin onaylaması için önceki bilgiyi oluşturur, bir uslamlamada esasi ölçüleri önceden oluşturdukları düşünülebilir. Doğrulanan gerçekler daha önemsiz öncüller olarak sunulan güncel bilgiyi teşkil eder. İkisi de bireylerin aynı fikirde olabileceği önceden var olan bilgi tiplerini teşkil eder. Yani, herhangi bir yeni bilginin, önceki bilginin (bilişsel) yapıtaşlarından oluşması anlamına gelir. Çıkarsama kurallarının sayısı oluşturulan bir miktar bilgiden farklılık gösterebilir. Örneğin; böyle kuralların her biri verilen bir karakter özelliğine, özgül bir davranışın oluşumuyla bağlantılı olabilir ve bir bilenin değerlendirebileceği böylesine konuyla ilgili davranışların sayısı birkaç ya da daha fazla olabilir. Böylelikle bir bireyin sıcakkanlılığıyla ilgili bir izlenimi (bilgiyi) şekillendirmede, bilen bir kişi durumu değerlendirebilir ki bu durumda hedef kişi yardım teklif etti, sosyal etkileşim aradı, bir hakareti bağışladı, ve bir iş arkadaşının performansı için takdir edici bir yorum yaptı. Başka bilen bir kişi, hedefin intibasını şekillendirmede bu davranışların sadece bir alt kümesini değerlendirebilir. Sorudaki özellik için her bir davranışın içeriği daha sonra 2
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME oluşturulabilir ve bütün bir izlenim için bütünleyebilir. Tüm bunlar zaman ve çaba gerektirir. Burada, güdüsel unsur da konuya dahil olur. İşlevi epistemik güdülenme etiketi altında kapsamlı bir şekilde tartışıldı. Genel olarak, epistemik güdülenme bilgi oluşumunu iki açıdan etkiler: bir yargı için bir rota belirlerken bilginin boyutu, ve özgül sonuçlar doğrultusunda yönlülüğü ya da önyargısı. Spesifik olarak, bir bilici hafızadan çıkarım kurallarının büyük çoğunluğunu düzeltmek için (1) daha fazla ya da daha az yönlendirilebilir, (2) bu kurallarla alakalı bilgi için araştırma yapabilir, ve (3) bütün bir etki için çıkarımlarını bütünleyebilir. Ayrıca, bilen bir kişi kuralların çıkarımlarıyla daha az ya da daha fazla memnun edilebilir ve hoşnut olunmayan çıkarımlara karşı hoşnut olunması için daha fazla ağırlık verebilir. Bu bölümün geri kalanında, daha büyük detaylarda bunların güdüsel özelliklerini tanımlıyoruz ve psikolojik analizin bireyiçi, bireylerarası ve grup seviyesinde fenomenler için sonuçlarını keşfeden deneysel bir araştırmanın programını yeniden gözden geçiriyoruz.
Bilişsel Kapatma İhtiyacı Bilişsel kapatma ihtiyacı bir soruya tanımlayıcı bir cevap isteği ve böyle bir cevabın doğasını ilgilendiren belirsizlik ve muğlaklığın devamlılığından kaçınma olarak tanımlanmıştı. Çünkü tanımlayıcı bir cevap bilişsel görüşmeden ötesi için gerekliliği eler, kapatmayı sağlamak için söylenir. Bir saniye, dikey yön bireyin arandığı ya da kaçındığı kapatma tipine uygundur. Kapatma arzusu eğer özel bir sonuca karşı tarafsız değilse, spesifik değildir; verilen böylesi bir ihtiyaç, herhangi bir sonuç katı olduğu sürece yetecekti, ve bu yüzden kapatmayı zorlayacaktı. Örneğin, spesifik olmayan kapatma için tarafsız bir jüri üyesinin abartılmış bir gereksiniminde bilgi edinmek için jüri görevi umabiliriz. Kapatma için jüri üyesinin ihtiyacı (1) yükseltilmeli çünkü durum bir yargıya varılmasını gerektirir ve (2) özgül değildir çünkü tarafsız bir jüri üyesi suçluluk ya da masumiyet kararı için tercih yapmayacaktı. Aksine, özgül kapatma ihtiyacı özel bir sonuca doğru bir önyargı tanıtır. Örneğin, eğer jüri üyesi sanığın üyesi olduğu sosyal bir topluluğa karşı (cinsiyeti, inancı, yaşı ya da etnik kökeni gibi) önyargılı olsaydı, bu önyargılarla uyumlu bir yargı tercih edebilirdi. Ayrıca, jüri üyesi sanıkla ortak ilgi alanları ya da anlaşmazlıkları olabilirdi; bunlar sırasıyla suçlu ya da masum yargıyı seçen özgül kapatma ihtiyaca neden olabilirdi. Kapatmanın faydaları (örneğin; kapatmanın bir sonucu olarak davranabilmek) bedellerinden ağır bastığında, kapatma ihtiyacı yükseltilmiş olmalı. Tam tersine, kapatma ihtiyacının bedelleri faydalarına ağır bastığında (örneğin; büyük bir yargı kararının sonuçlarının acı çektirme korkusu) azaltılmalı. Bu bölümün geri kalanı güdülenmenin en son şekline odaklanmış bir araştırma programının tanımına adanmıştır. Devam eden bölümlerde içedönük, kişilerarası ve grup seviyesi analizlerinde özgül olmayan kapatma etkilerini değerlendirdik.
İçsel Seviye Daha önce de anlatıldığı üzere, kapatma ihtiyacının miktarı kapatma eksikliğinin bedelleri ve kapatmanın faydalarının algılanmasıyla tanımlanır. Örneğin; özgül olmayan kapatma ihtiyacı gereken eylemin yükseltildiği yerde farzedilir çünkü
3
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME anlaşılır eylemin yayınlanması önceki kapatmaları gerektirir. Kapatma ihtiyacı yüceltildiğinde, kapatma eksikliği itici ve stresli olur. Kavrama ve donup kalma fenomenleri yükseltilmiş özgül olmayan kapatma ihtiyacı bireylerde başlarda “zorla alıkoymaya” eğilimine, kapatmayı zorlama kanıtına ve önerdiği yargıların (inançların) üzerine “donup kalmaya” neden olur. Bu eğilimler sosyal biliş ve algıda bir kaç klasik fenomen referansında araştırılır. Örneğin; Kruglanski ve Freud (1983) bir iş bağlamında hedef kişinin son davranışlarıyla ilgili bilgilendirmeyle katılımcıları sundular. Sonra katılımcılardan hedefin yeni bir iş bulmadan nasıl başarılı olduğuyla ilgili bir tahminde bulunmaları istendi. Hedef bilgi, bilginin bazı katılımcıların ilk olarak negatif bilgiyi, bazı katılımcıların ilk olarak pozitif bilgiyi görmesine bağlı olarak farklılık göstermesine rağmen hem negatif hem pozitif bilgiyi içerir. Kapatma gereksinimi bazı katılımcılara kısıtlı zamanı hatırlatmak amacıyla görmeleri sağlanan bir kronometreyle birlikte, yorum yapmak için (bilgilendirmeyi dinledikten sonra) verilen üç dakika limitiyle baskı yaparak manipüle edilir. Kısıtlı zaman baskısında, katılımcılar yorumlarını tamamlamak için yeteri kadar zamanları olmadığını söyledi. Katılımcıların yarısına cevaplarının bir araştırmacı tarafından inceleneceği söylendi (fazla sorumluluk durumu), oysa kalan yarısına böyle bir şey söylenmedi (az sorumluluk durumu). Kapatma gereksiniminin tetiklediği “kavrama ve donma” eğiliminin sebep olduğu öngörüldü, zaman baskısı altındaki katılımcılar önceleri bilgi ögelerini göstererek daha fazla ağırlık verilen etki oluşumunda daha güçlü üstünlük etkisini manifesto edecekti, oysa ki az sorumluluk durumundaki katılımcıların aksine fazla sorumluluk durumundaki katılımcılar daha zayıf bir üstünlük etkisini manifesto edecekti. Sonuçlar bu tahminleri destekler güçteydi. Kapatma ihtiyacının üstünlük etkisi daha ileri çalışmalarının bir kaçının kopya edilmesinin akabindeydi. İçerik açısından aktive edilmiş bilginin kullanımında kapatma etkisi ihtiyacının düzenbaz bir ispatı içinde, Pierro ve Kruglanski (2008) sosyal yargıda transfer etkisi üzerine kapatma ihtiyacının etkisi üzerine bir çalışma yürüttüler. Transferin Freudyen kavramı önemli bir çocukluk sembolünü dikkate alarak terapistin, çocukluk fantezileri üzerinde uygulanmasını belirtir ancak Anderson ve iş arkadaşları gösterdi ki transfer etkisi normal sosyo-biliş fonksiyonunun bir kısmı olabilirdi. Pierro ve Kruglanski’nin deneylerinin başlarında, katılımcılar kapatma ihtiyacı ölçeğinin gözden geçirilmiş 14 unsurunu tamamladılar ve onlardan diğer önemli şeyleri gözlerinde canlandırmaları ve tanımlamaları istendi. İkinci kısımda, katılımcılar etkileşime geçmeyi umdukları yeni bir hedef kişiyle ilgili bilgiyle tanıtıldılar. Hedef kişi ya diğer önemlileri gibi benzer dönemlerde tanımlandı ya da bu kişiden farklı olarak resmedildi. Bu bilgi üzerinde çalıştıktan sonra, katılımcılar hedef için bir hatırlama testiyle tanıtıldılar. Tanımlamada sunulmayan hedef kişiyle ilgili ögeler hatırlama testine dahil edildi. Transfer derecesi işlevsel olarak hedef kişinin tanımına dahil edilirken yanlış gözlenen durumların oranı olarak tanımlandı, ki ilk bölümde diğer önemli olanın sağladığı tanımla tutarlıydı. Kapatma ihtiyacında katılımcıların yükseldiğinin belirtisi olan sonuçlar, kapatma ihtiyacında düşük olan katılımcılardan benzer durumlarda daha yüksek yanlış alarm oranlarıyla daha fazla söylenen transfer etkisi sergilendi. Çalışmamız, kapatma ihtiyacının kişilerle ilgili yargılarda yaygın basmakalıp etkilerin çoğaldığına dair kanıt buldu. Basmakalıp, kalıplaşmış bir “kategori”nin üyeleriyle ilgili aceleci yargıları zorlayan bir bilgi yapısını sunar. 4
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kişilerarası Seviye Sosyal yargılamanın çevresinde kişilerarası fenomen üzerindeki etkileri boyunca, özgül olmayan kapatma ihtiyacı dilsel ifade, iletişim, ikna, empati ve uzlaşma davranışı alanlarında kişilerarası fenomen çeşitliliği uygulamak için belirtildi. Dilsel İfade: Kişilerarası iletişimde dilsel soyutluk üzerine birkaç çalışma gözden geçirildi. Soyut dil durumlara karşı yapılan yargıların kalıcılığının göstergesidir. Örneğin; saldırganlık (soyut bir tasvir) durumunda kişinin bir davranışının karakterize edilmesi, diğer durumlarda da agresif davranması beklendiğindendir. Aksine, aynı davranışı “itmek” (yani fiziksel olarak) olarak tasvir etmek daha az trans-durumsal ima taşır. Semin ve Fiedler’ ın (1991) dilsel kategori paradigmasını kullanarak, Rubini ve Kruglanski (1997) buna ek olarak, sanıklardan karşıt somutluğa davet ederek, daha soyut dönemlerde yüksek katılım gereksinimi altındaki katılımcıların sorularını dile getirmeye eğilimleri olduğunu buldular. Bu, sırasıyla muhataplar ve her biri için beğenilerini azaltma arasındaki daha büyük kişilerarası mesafenin kreasyonuna katkıda bulundu. Webster, Kruglanski ve Pattinson (1997) gruplararası dilsel önyargı üzerindeki kapatma gereksinimi etkilerini keşfetti. Gruplararası dilsel önyargı, somut dönemlerdeki öznelliği ortaya koyarak negatif grupiçi ve pozitif grupdışı davranışlarını tanımlama ve somut dönemlerdeki negatif grup içi ve pozitif grup dışı davranışlarını tanımlama eğilimini yansıtır. Şimdi kapatma gereksiniminin bu fenomenlere etki edebileceği konusunu değerlendirelim. Bir yandan, kapatma gereksinimi özel durumun ötesine geçen sabit bilgi için yüksek kapatma eğilimi ihtiyacı olan bireylerin isteği sebebiyle somutluğa doğru genel bir eğilim göstermelidir. Ancak, pozitif grup dışı ve negatif grup içi davranışlarıyla ilgili somut yargılar grup içi favorizmini tekrar göstermek için yüksek kapatma ihtiyacı bulunan bireyler için eğilime sayaç çalıştırmalıdır. O zaman bu, özgül olmayan kapatma ihtiyacının özgül bir kapatma ihtiyacıyla yansıtıldığı bir durum olur. Pozitif grup içi ve negatif grup dışı davranışlarının yargısının olduğu kadar ilgili somut ve belirli işlere doğru sonuç eğilimleri ilişkilendirilir. Bu tahminle tutarlı olarak, Webster ve arkadaşları (1997) daha somut olan davranışlar olarak tanımlanan pozitif grup içi ya da negatif grup dışı davranışlarına maruz kalan yüksek kapatma ihtiyacı olan katılımcıları buldu. Ancak, tahmin edildiği üzere, yüksek ve alçak kapatma ihtiyacı olan katılımcılar negatif grup içi ya da pozitif grup dışı davranışlarının tanımlamalarının somutluğunda farklılık gösterdi. İkna: Kruglanski, Webster ve Klem tarafından yapılan araştırma (1993) kapatma ihtiyacının, ikna etmek için, bireylerin duyarlılıklarının artırıp azaltabildiği durumları keşfetti. Bunu yapmak için, katılımcılara bilgiyi işlemek için verilen sürede legal bir davayla ilgili bilgiyle sunuldu ve sonra davada bir karara varabilmek için bir eşle (dost jüri üyesi) girilen tartışmada kavga etti. Katılımcılara uygun bir kararı önermek için legal analiz dahil davayla ilgili tüm bilgi verildi. Ancak, yüksek kapatma ihtiyacı olan katılımcılara legal analiz eksikliğiyle tamamlanmamış bilgi verildiğinde, düşük kapatma ihtiyacı olan meslektaşlarındansa dost jüri üyeleri tarafından ikna edilmeleri muhtemeldi. Kısaca, yüksek kapatma ihtiyacı olan katılımcılar konuyla ilgili açık 5
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME fikirleri olduğunda ikna girişimlerine direnmeye eğilimli olurlar fakat konuyla ilgili fikir eksiklikleri olduğunda tutumlarını değiştirmeye eğilimli olurlar. Empati: Webster-Nelson, Klein ve Irvin keşfettiler ki yüksek kapatma ihtiyacı olan katılımcıların kendi perspektiflerinde donuk olmaları nedeniyle, partneriyle etkileşimde daha zor empati yapabilirler, özellikle kendileriyle aynı fikirde olmadıkları zamanlarda. Webster-Nelson çalışmasında kapatma ihtiyacı zihinsel yorgunluğun bir nedeni vasıtasıyla manipüle edildi. Benzer tarzda, kapatma tasarrufi bir ölçüsü kullanılarak, Shteynberg faketti ki yüksek skorlar araştırmacı tarafından takım arkadaşlarına haksızlık yapma konusunda daha az duyarlı. Sonunda, göndergesel görev paradigması kullanılarak, Richter ve Kruglanski (1999) yüksek tasarrufi kapatma ihtiyacı olan katılımcıların iletişimleri alıcıları tarafından daha az etkili bir şekilde çözüldüğünü buldu. Uzlaşma Davranışı: Uzlaşma davranışı alanında kapatma ihtiyacının etkisini test etmek için, DeDreu, Koole ve Oldersma (1999) katılımcıların tasarrufi kapatma gereksinimini ölçtü ve sonra (30 dakikalık gecikmeden sonra) satıcılar olarak işlettikleri görevin başına geçirildiler ve sözde alıcılarla iletişime geçtiler (aslında bilgisayar programı simülasyonlarıyla iletişime geçtiler). Katılımcıların (satıcılar) görevleri, teslimat tarihi, fiyatı ve ödeme formu dahil satış bölgeleriyle görüşmekti. Katılımcılar, alıcılarla başlayarak 6 tur boyunca müzakerelere iştirak ettiler. Alıcıların cevapları her turda daha fazla belli belirsiz kabul edişle ılımlı bir seviyede devam etmek için yeniden programlandı. Katılımcıların odak noktasını manipüle etmek için müzakereler ayarlanabilir, onların ikisine de daha önceki katılımcıların 11.000 puan (yüksek odak seviyesi), 3.000 puan (düşük odak seviyesi) ya da basitçe 14.000’den 0’a mümkün olan puanları (odak noktasız) aldıkları söylendi. Üç bağımsız ölçüye değer biçildi. Öncelikle, müzakerelerin başında, katılımcılar müzakerede kabul etmeye hevesli oldukları minimum miktarı belirtmek istediler. İkinci olarak, görevlerindeki tavizleri müzakerenin başından sonuna katılımcıların talep ettikleri puan miktarlarındaki artışla açıklandı. 6 denemeden sonra (çoğusunda katılımcılar uzlaşmaya varamadı), katılımcılar görev boyunca sistematik olarak düşündükleri kapsamın kendilerine verdikleri bir raporun ölçüsüyle tamamladılar. Sonuçlar referans noktası değerlerine bağlanmaya daha fazla eğilim gösteren yüksek tasarrufi kapatma ihtiyacı olan bireyleri gösterdi. Odak noktası sağlanmadığında, düşük kapatma ihtiyacına karşı yüksek olan katılımcılar kabul etme isteklerini ifade eden minimal değerlerde farklılık gösterdi. Ek olarak, yüksek kapatma ihtiyacı olan katılımcılar müzakere partnerlerine daha az imtiyaz tanıdılar ve daha az sistematik bilgi işlemesiyle meşgul oldular. Müzakere işleminde bir başka çalışmada, De Dreu ve Koole (1997) mesuliyet yapılarına bağlı olarak ya da geçersiz yargıların bedellerini artırarak katılımcıların kapatma ihtiyaçlarını düşürdüler (Tetlock, 1992). Bu manipülasyonlar katılımcıların ‘uygunluğu ima eden fikir birliği’ sezgiselliğini kullanma eğilimini bunun yanı sıra rekabetçi davranma ve bir çoğunluk rekabet stratejisi önerdiğinde zor bir duruma ulaşma eğilimlerini düşürdü. 6
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Grup Fenomenleri Yukarıda bulunanlar içsel ve kişilerarası fenomenlerin çeşitliliği üzerine kapatma ihtiyacı etkileri örneklerle gösterilir. Aynı zamanda yaygın araştırma aşağıda tanımlanan grup merkeziyetçiliği sendromu dahil gruplar üzerindeki kapatma güdülenmesinin etkilerini açıkladı. Grup Merkezciliği: Bazı insanlar diğerlerinden daha fazla gruplara yöneliktir ve birçoğu bazı durumlarda diğerlerinden daha da fazla yöneliktir. Kruglanski (2006) bütünlüklerinin “grupluk”larını geliştirmek için çabalayan bireyleri derecelendirerek tanımlanan grup merkezciliği kavramını açıkladı. Sırasıyla, Grup bir firma aracılığıyla tanımlandı, konsensüs yoluyla, paylaşılan gerçeklik, anlaşmazlıkların soğukkanlılığıyla desteklendi. Her ne kadar gerçek paylaşım grubun özünü tanımlamak olarak kabul edilse de, onun başarısı kapatma ihtiyacıyla grup etkileşiminin bir kaç yönden geliştirilmesiyle tanımlanabilir. Grup oluşumu başlangıç aşamalarında, bu diğerlerindeki tekbiçimlilik baskısı zorlanarak hızlı bir konsensüse ulaşmak için üyelerin teşebbüslerini kapsar. Pierro ve arkadaşları grup karar verme işleminde kapatma gereksiniminin etkisini test etmek, birkaç ay önce katılımcıların değerlendirilen kapatma ihtiyacından sonra bir grup görevindeki katılımcılarla meşgul oldu. Katılımcıların bazıları yüksek bazıları alçak kapatma ihtiyaçları olan gruplarla kapatma ihtiyaçlarına dayanan gruplara ayrılır. Her bir grup bir kurumda oyuncu yöneticiler olan 4 bireyden oluşur. Grupların amacı performansı için hangi şirket çalışanına para ödülü verileceğini belirlemek. Her bir yönetici, bu yöneticinin departmanı tarafından atanmış bir adayı temsil etti. Bağımlı ölçüler asimetrik konuşma zamanları, her katılımcının grup üzerindeki etkisinin algısı içerir ve her üyenin stili serbest bırakılan adil otokrat yönü üzerinde değerlendirildi. Laboratuvar bulgularının Gelfand’ın 35 ülkede, ülkelerin otokrasi derecesi ve durumsal kısıtlama arasındaki özel bir ilişkiyi bulmak için yaptığı karşı kültür araştırmasıyla tutarlı olduğu tanımlandı, sırasıyla sakinlerin kapatma ihtiyaçlarıyla ilişkili. Buna rağmen, bu sonuçlar yüksek kapatma ihtiyacı olan bireylerin otokratik toplumları inşa etme eğilimi kavramını yansıtabilir. Bu iki eğilimin uyumsuz olması gerekmez; varlıkları ve karşılıklı ilişkileri kazançlı bir şekilde daha ileri bir araştırmada incelenebilirdi.
Bilişsel Kapatma İhtiyacının Gerçek Dünya Çıkarımları Gerçek dünyadan oldukça arındırılmış laboratuvar ayarlarında yönetilmiş kapatma ihtiyacı üzerinde deneysel çalışmaların birçoğu yüzünden, yapının etki alanı geniş gerçek dünya çıkarımları ve maddiyatın bir tartışması olmadan bu bölümü sonlandırarak ihmalkar hissedecektik. Kapatma ihtiyacıyla etkileşime girilen zamanlara ek olarak, gerçek dünya aynı zamanda içeriği bazı durumlar altında bireylerin kapatma ihtiyacını eklemek için sunulabilir. Örneğin; çelişme ve belirsizlik durumları bireylerin kapatma ihtiyacını yükseltebilir. Bu, Orehek’in (2008) 9/11 terörist saldırıları videosu izleyen Amerikan kolej öğrencileri ve çevrelerinde yaşayan çok miktarda müslümanın inanmasına yol açan daha yaşlı alman vatandaşlarında yükseltilmiş bir kapatma ihtiyacı çıkartımıyla kanıtlandı (ders 1). İki örnekte de, yüksek kapatma ihtiyacı daha büyük grupiçi favorizmini geliştirdi. 7
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
8
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 2 BİLİŞSEL ORYANTASYONUN YAPISI VE DİNAMİKLERİ
9
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BİLİŞE GÜDÜSEL BİR YAKLAŞIM Biliş Ve Güdülenme İlgili Bazı Varsayımlar Bilişin ana fikri ister felsefe ve bilimle uğraşıyor olsun ister sanat ve mitle, buna bakmaksızın yıllardır bireylerde ilgi ve hayranlık uyandırır. Farklı kültürlerde, bazılarında kadın olan özel bir tanrı belirlendi (Örneğin; Athena, Sofya ya da Mahavidyas). Özellikle, farklı düzenlemelerde bir özellik karakterize etme bilişi, hoşlandığı özel akıl geliştirme statüsü, alt sınırı ve onu çevreleyen aristokratik rezervasyon atmosferi olan mesafe koymadır. Bu biliş gerçeği nedeniyle, diğer psikolojik sistemlerden işlev seviyesi daha yüksek olarak sunulan geleneksel bir hiçe sayma olabilir. Aynı zaman da gizemli bir organ olan beyinle yakın ilişkide olması nedeniyle olabilir. Bilişin bu mesafe koyması hala bellidir, bu kanıtın diğer çevrelerle — esasen duygularla— bilişin bağlarını, hatta etkileşimini, biriktirmesi gerçeğine rağmen. Yine de etki bu bilişin alışılmamış ayrılıklarını kaybetmemesidir.Bununla birlikte, bilişle ilgili çok farklı sonuçları destekleyen bir varsayımlar kümesi vardır. Hareket ve davranışların farklı alanlarıyla planlanmış, kısıtlanmış bilişin aksine, beyinle biliş ilişkileri her şekilde kısıtlanmış olarak gösterilmez. Kabullenilen beyin modeline bakılmaksızın, bilişin beynin büyük bir kısmını kullandığı aşikardır; dahası, bilişin gelişimi evrim kapsamında beynin gelişimiyle yakından alakalıdır. Bu gerçekler, bir bütün olarak organizmanın günlük oluşumu ve işlemlerinde sadece sınırlandırılmış ilişkileri olan beynin böylesi büyük bir parçasını kullanan bir fonksiyonu olan kabul edilebilir. Organizmanın farklı çevre ve fonksiyonlarında biliş gelişimi büyük ihtimalle ve muhtemelen iki yönde de yayılmıştır; yani, farklı işlemleri etkiler ve aynı zamanda onlardan etkilenir. Bu varsayım bu bölümde işlenenlerin bir kaç tanesinden biridir. İkinci varsayım, güdülenmenin içeriği ve biliş işlemlerini etkileyen büyük bir faktör olduğudur. Önemsiz görünebilen bu ifade, fiziksel açıdan nefes alma ve sindirim gibi bilişin kolayca yerini alan üstü kapalı, yaygın varsayım değildir. Çünkü biliş genelde hayatta kalan ve organizma için endişelenen basit bir rolü yerine getirir, biliş için güdülenme parçasının otomatik ya da dahili olması mümkündür, fiziksel fonksiyonlarda olduğu gibi. Bundan dolayı, biliş güdülenmesinin muhtemelen birkaç bileşeni ve seviyeyi içeren duygularda karışık olması muhtemeldir. İç ve dış tetikleyiciler, özgül davranışlar için güdülenmenin önemli unsurları olabilir, fakat güdülenmenin daha ileri katmanları tarafından gelişim rotasında uygulanır, bilişsel olarak şekillenen inançla sunulur, kişisel yaradılış ve duygusal eğilimlerle desteklenir. Üçüncü varsayım bilişin büyük bir güdülenme unsuru 10
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME olduğudur. Bu genelde davranışları, duyguları ve hatta psikolojik işlemleri değerlendirir, en azından bunlar fiziksel sağlık ve hastalıkları kapsar. Daha sonra değinileceği gibi (bkz. bilişsel oryantasyon modeli: genel tanım), güdülenmenin bilişsel doğasıyla ilgili varsayım tüm davranışları değerlendirir -alışılmış ya da alışılmamış; normal ya da psikopat; motorsal ya da duygusal. Ayrıca, bireylerin farklı çeşitlerini değerlendirir -genç (en az 3-4 yaş altı) ya da yaşlı (90 üstü); normal ya da psikopat. Dördüncü ve son varsayım bilişsel eylemler açısından bilişsel fonksiyonlardır. Bu varsayım, biliş ve diğer davranışsal alanlar arasındaki güdüsel etkilerdeki benzerliklerin altını çizer. Bilişsel bir eylem bazı başlangıç noktalarını, hareketin büyük kısmını ve bazı bitiş noktalarını içeren adımların organize edilmiş dizilerini temsil eder. Bilişsel eylemlerin örnekleri özgül bir şeyi çağırarak, bir karar vererek, belli bir problemi çözerek, bir analiz eylemi gerçekleştirerek, bir grup bilgiden bir sonuç çıkararak, giriş bilgilerinin bir dizisini kategorize ederek, iki stratejiden birini seçerek ya da bir şifreyi çözerek bir plan yapar. Böylece, planlandığı takdirde, bilişsel eylemin başlangıç noktası “Bununla ilgili ne yapabiliriz” gibi bir soru olabilirdi ve bitiş noktası bir çeşit plan olabilirdi. Bir kodun çözülmesi halinde, başlangıç noktası “Bu ne anlama gelir” gibi bir soru olabilirdi ve eylemin son noktası kodun transkripsiyonu ya da anlaşılabilir bir şekilde ya da “Üzgünüm, kod deşifre etmede başarısız oldum.” gibi bir sonuçta mesaj durumu olabilirdi. Bilişsel bir eyleme zihinsel hareket ve Piaget’in bir operasyon dediği hatırlatmalar denilebilirdi. Muhtemelen bir organizmanın gerçekleştirdiği, herhangi bir eylem değildir — yani, motorsal veya fizyolojik bileşenlerden ayrılan bilişsel içerikler ve işlemlerdir. Bilişsel içerikler, örneğin isimlerle ya da fiillerle ve bunların kombinasyonlarıyla temsil edilen bilgi maddeleridir. Bilişsel işlemler, mekanlar, kombinasyonlar ve daha fazlası olan fonksiyonlar açısından transformasyonlarda sonuçlanan bilişsel içeriklerde özgül değişimlerdir (“masa burada” kombinasyonu “masa kırık” a dönüştü ya da “masa bir mobilya parçasıdır” la yer değiştirdi). Büyük nokta oluşturdukları bilişsel içerik ve işlemlerle bilişsel eylemlerin özdeş olduğudur. Bilişsel eylem ve bileşenler arasındaki ayrım güdülenme içeriğinde önemlidir çünkü genellikle psikolojide kavranan güdülenme bilişsel eylemlere işaret eder fakat kurucu işlemlere değil. Aynısı, örneğin endişe verici motor eylemlerini kavrar. Burada, güdülenme bir odadan diğerine taşınma eylemini etkiler, fakat kas çeşidini, eklemleri ya da taşınma eyleminin uygulamasını içeren kan damarlarını değil.
11
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Bilişsel Oryantasyon Modeli: Genel Tanım Psikoloji içeriğinde güdülenmeyi kapsayan dört büyük sorun ya da soru vardır: (1)- Organizma neden hiç hareket etmiyor? (2)- Hareket edenler, neden belli bir yönde ya da belli bir hedefe hareket ediyor? (3)- Belli bir yönde/ özgül bir hedefe hareket eden, neden belli bir tavır ya da yolda hareket eder? (4)- Belli yol/ tutumda hareket eden, hareketi/davranışı neden durdurur? Psikolojideki bütün büyük güdülenme yaklaşımları ve teorileri bu sorulardan birine ya da daha fazlasına cevap sağlar, bazen diğerlerinin sonuçlarında bir diğerini vurgulayarak. Böylece, sürücü teoriler birinci ve ikinci sorularla esasen anlaşır; teşvik ve hedef teorileri esasen ikinci soruyla anlaşır; içgüdü teorileri ve alışkanlık yapan teoriler üçüncü soruyla esasen anlaşır; ve geri besleme teorileri dördüncüyle. Mevcut içerikte, biliş güdülenmesinin bilişsel oryantasyon teorisinin bakış açısıyla üstesinden gelinir. Bu biliş teorisinin özel avantajları bilişi dikkate alan kapsamlı bir güdülenme teorisidir; bilişsel eylemlerin tahminine olanak sağlar; ve bir bilişsel-güdülenme yaklaşımına rağmen, rasyonalite, realizm, akla yatkınlık, bilinçli karar verme ve bilişsel ilerlemenin gönüllü kontrolünü varsaymaz. Bilişsel oryantasyon yaklaşımının bir diğer önemli avantajı sistematik bir değişime ve bilişsel eylemlerin gelişmesine olanak sağlar. Bilişsel oryantasyonun büyük bir tezi, bilişsel ya da diğer (güdüsel eğilimin bir fonksiyonu ve onu uygulayan davranışsal bir program) herhangi bir eylemdir. Güdüsel eğilim bir inanç kümesini kapsar, oysa ki davranışsal program bilişsel içerikler ve diziler, temalar, stratejiler ya da bulgusal yapılanmış işlemler içerir. Güdüsel eğilim ve davranışsal programların oluşumunu tanımlamak için, bilişsel içerik ve işlemlerin kapsamlı bir kümesinin bir sunumunu sağlayan anlamın sistemini ekleyeceğiz- yani, uyuşmazlıkların anlamı. Uyuşmazlıkların ve kalıplara dönüşen kombinasyonlarının anlamı aynı zamanda kişilik niteliklerinin etkisi ve bilişsel performanslardaki duygular için giriş sağlar. Sonunda, bilişsel eylemlerin iradesi, tüm bilişsel çevrenin atmosferine bağımlıdır, zihinsel kümeler ve bilinç durumları dahil.Anlam bilişsel oryantasyonda büyük rol oynayan bir konsepttir. 12
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Anlam, sözlü ve sözsüz bazı girişlere odaklanan bir bilişsel içerik kalıbıdır. Anlam Yönleri
İlişki Oluşumları
Yön1-Bağlamsal Paylaştırma Yön2-İlave Aralığı (2a: Altsınıflar; Yön 3 -Fonksiyon, Amaç, & Rol Yön4-Eylemler & Eylemler için Yön 5-Oluşum ve Operasyon Biçimi Yön 6 -Öncüller ve Sebepler Yön 7-Vargılar ve Sonuçlar Yön 8-Uygulama Alanı Yön9-Materyal Yön10-Yapı Yön11-İçindeki Durum&Olasılık Yön12-Yük & Ağırlık Yön13-Boyut & Boyutluluk Yön14-Büyüklük & Ağırlık Yön15-Bölgesel Kaliteler Yön16-Geçici Kaliteler Yön17-Sahiplikler (17a) & Yön18-Gelişim Yön19-Sensör Kaliteleri (19a: Yön20-Hisler & Duygular (20a: gödergelerle çağrıştırılan; Yön21-Yargılamalar & Değerlendirmeler Yön22-Bilişsel Kaliteler ve Eylemler
İO 1 Önermeler (1a: Pozitif; 1b: Negatif) İO 2 Kısmi (2a:2b: Kısımlar) Pozitif; 2b: Negatif) İO 3 Evrensel (3a: pozitif; 3b: Negatif) İO 4 Bağlayıcı (4a: Gizilgüçler (4a:gönderge tarafından; pozitif; 4b: Negatif) 4b: gönderge veya göndergeyle) İO 5 Ayrıştırıcı (5a: pozitif; 5b: Negatif) İO 6 Normatif (6a:pozitif; 6b: Negatif) İO 7 Sorgulama (7a:pozitif; 7b: Negatif) İO 8 İstenen, Arzulanan (8a: pozitif;8b: Negatif Göndergede Kayma GK 1 Özdeş Değişimleri GK 2 Zıt GK 3 Kısmi GK 4 Ekle Değiştirme GK 5 Önceki Anlam Değeri GK 6 Topluluk GK 7 İlişkisiz Aidiyet (17b) GK 8 Sözlü Seviye GK 9 Dilbilgisi göndergelerin; 19b: göndergeler Çeşitliliği tarafından) GK 10 Birleştirilmiş Önceki Anlam 20b: göndergelerle hissedilen) Değerleri GK 11 Üstanlamlık GK 12 Anlamdaş (12a:Orjinal Dilde; 12b:Diğer dilde
İlişki Türleri İT 1 Niteleyen (1a: Madde için Kaliteler; 1b: Etken için Eylemler) İT 2 Karşılaştırmalı (2a: Benzerlik; 2b: Farklılık; 2c: ;Tamamlayıcılık; 2d: İlişkisellik) İT3 Örnek Olma-Örnekleyen (3a:Örnek; 3b:Örnek durum; 3c: Örnek Olay) İT 4 Metaforik- Sembolik (4a: Yorum; 4b: Metafor;
İfade Oluşumları İO 1 Sözlü (1a: Asıl İrade; 1b:Sözlü Tanımlanmış; 1c:Mevcut materyalleri kullanma) İO 2 Grafik (2a:Asıl irade; 2b:Sözlü Tanımlanmış; 2c: Mevcut materyalleri kullanma); İO 3 Motorsal (3a:Asıl irade; 3b: Sözlü Tanımlanmış; 3c: mevcut materyalleri Kullanma) İO 4 Sesler & Tonlar (4a: asıl irade; 4c: Sembol) 4b: Sözlü tanımlanmış; 4c: Mevcut Materyalleri kullanma)
olarak tanımlanır ve anlamlı bir özne ve ya girişle birlikte oluşur. Anlamlı birimlerin örnekleri, “Deniz- sudan oluşur,” “Hukuk- sosyal bir kurumdur.” Verilen bir bağlamda, anlam, özneyi ve onunla özne arasındaki ilişkiyi işaret eden içerikler açısından karakterize edilebilen her bir anlam biriminin birini ya da daha fazlasını içerir. Anlam uyuşmazlıkları içerikleri ya da içeriklerle özne arasındaki ilişkileri karakterize eder. Böylece, anlam uyuşmazlıkları, içerik ve neslinin işleminin ikisini de karakterize eder. Anlam görevi, bir özneye içeriğin 13
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME farklı çeşitlerini atfederek ilerler. Anlam, daha kişisel-öznel kısmının yanı sıra daha çok kişilerarası kısmı içerir ve içerikte, yapıda, farklılıkta ve karmaşada farklılık gösterebilir. Giriş dürtüsünden davranış çıkışına, ilerlemenin farklı aşamaları anlam ayrıntılarının farklı çeşitlerini içerir.
BİLİŞSEL ORYANTASYON TEORİSİ: NASIL İŞLER? BAŞLICA TEORİTİK AŞAMALAR Bilişsel oryantasyon ilk olarak gözlemlenebilir davranışları ve birkaç gidişaltı uzatmayı hesaba katarak son altısında formüle edildi; örneğin, duyguları, psikopatolojiyi ve son olarak sağlık fenomenlerini hesaba katarak. Şimdiki bağlamda, bilişsel oryantasyon modeli ilk olarak kısaca, bilişsel eylemleri hesaba katan modelin tanımını daha fazla detaylandıran devam edenleri tanıtmak için sunulacak olan genel standart formunda sunulacak(şekil 2.1). Bilişsel oryantasyon teorisi giriş ve çıkış arasındaki müdahil işlemlerin detaylandırılmış tanımlarını sağlar. Bunlar, her biri metaforik sorular ve cevaplarla karakterize edilmiş dört adımda gruplandırılabilir. İlk üç adım esasen güdüsel eğilim oluşumunu tanımlar ve dördüncü performansına odaklanır. İlk adım harici ve dahili girişlerle başlatılır ve “Bu nedir?” sorusuna odaklanır. Limitlendirilmiş ve aşağıdakilerden biri gibi ilk “başlangıç anlamı” açısından girişi tanımlamaya bağlıdır: (a) korumalı, adapte ve koşullu bir cevap için bir sinyal, (b) molar hareket için bir sinyal, (c) günümüzdeki bir durumla alakasız olarak, ya da (d) yeni ya da özellikle anlamlı olarak ve bundan dolayı bir yönelme tepkisi için bir sinyal olarak. İkinci adım durumla baş etmek için bütünlemeli ve bütünlemesiz cevapların başarısızlığını belirterek geri beslemeyle başlatılır. “Genelde ne anlama gelir ve benim için ne anlama gelir?” sorusuna odaklanır. İnanç formunda anlam birimleri açısından, kişilerarası paylaşılan ve kişisel anlam türlerinin ikisinin de genişletilmiş ayrıntısında temelinde anlam jenerasyonunun zenginleştirilmiş bir işlemi başlar. Kişinin kendiyle ilgili hedefleri, kuralları, inançları kapsamında açıklayarak ve gerçeklik kapsayarak, anlam jenerasyonu eninde sonunda eylem ister gerekli olsun ister olmasın bir belirtmeye öncülük eder. Eğer gerekli değilse, işleyen bazı eylemler için bir eğilim meydana çıkarır. Eylem eğilimi “ Ne yapacağım?” sorusuna odaklanan üçüncü adımı başlatır. Cevap dört tipin ilgili inançlarının anlamlarıyla aranır: Hedeflerle ilgili inançlar, ki birey tarafından istenen ve istenmeyen eylem ve durumları ifade eder (örneğin, “Diğerleri tarafından saygı görmek istiyorum”); etik, estetik, sosyal ve diğer kurallar ve standartlar olarak ifade edilen kurallar ve adetlerle ilgili inançlar (örneğin, “biri iddialı olmalı”); biriyle ilgili bilgiyi ifade eden kendiyle ilgili inançlar (örneğin, “Arada bir heyecanlanırım,” “Geçmişi düşünmekten hoşlanıyorum”); ve diğerleri ve çevreye ilişkin bilgiyi ifade eden genel inançlar (örneğin, “Dünya çok tehlikeli bir yer”). Şekil 2.2 inançların dört tipinin biçimsel yapısını sunar. Üçüncü adımdaki bilişsel ayrıntılar, belli ve açık yüzeysel anlamları yerine kapsayan girişlerin altında yatan anlamları temsil eden inançları ifade eder. Anlam 14
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ayrıntıları, inançların yönlendirilmemesinin netleştirilmesine dayanan inançlar (inanç kümelenmesi) arasındaki eşleştirme ve etkileşime dayanır. Eğer belli bir tipin inançlarının çoğunluğu eylemi desteklerse, bu inanç tipi bu eyleme ilişkin pozitif olarak yönlendirilmiş olarak değerlendirilir. Alternatif olarak, negatif olarak yönlendirilebilir ya da herhangi yönlendirilmemeyi eksiltebilir. Eğer tüm dört inanç tipi belli bir eylemi -ya da en az üç- desteklerse, dördüncünün tarafsız olması vasıtasıyla, bir inanç kümesi belli bir eyleme doğru yönlenerek şekillenir. Bir eylemin performansına doğru yönlendirilen birleşik bir eğilim meydana getirir. Bu eğilime davranışsal amaç denir, ve verilen bir davranışa doğru güdüsel eğilimi temsil eden bir vektör olarak değerlendirilebilir (bkz. şekil 2.3). Eylem rotasına doğru yönlendirilen en azından iki inanç tipinde yeterince inanç yoksa, bilişsel oryantasyon kümesi şekillenmeyecektir. Diğer sonuç veren olasılıklar, iki bilişsel oryantasyon kümesi (amaç anlaşmazlığı) olduğunda iki davranışsal amacın oluşumudur; benzer durumların geçmiş tekrarlarının temelinde nerdeyse tamamlanmış bir bilişsel oryantasyon kümesinin telafisi; belli bir tipin inançlarının kıtlığı nedeniyle tamamlanmamış kümelerin oluşumu; ya da düşe doğru doğrultulabilen bir ya da daha fazla inanç tipindeki inançlarmış gibi kapsaması nedeniyle uygulanamaz bir kümenin oluşumu. Dördüncü adım davranışsal niyetin oluşumuyla başlatılır ve “Nasıl yapacağım?” sorusuna odaklanır. Cevap davranışsal bir programın oluşumundadır; yani, daha özgül eylemin yanı sıra daha genel stratejiyi de içeren eylemin performansını yöneten talimatların hiyerarşik olarak yapılanmış silsilesi. Farklı programlar, açık molar bir eylem, bilişsel bir eylem, duygusal bir cevap, hayal edilen bir eylem ve daha fazlasını yok ederek içerilir. İNANÇ Öz Normlar Hedefler Genel
ÖZNE Ben Ben değil Ben Ben değil
İLİŞKİ Gerçekçi Cazip Gerekli Gerçekçi
Şekil 2.2 Dört tip inancın oluşum özellikleri Özle ilgili inançlar Normlarla ilgili inançlar Hedeflerle ilgili inançlar
Güdüsel Eğilim (Davranışsal Niyet)
Genel inançlar 15
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Şekil 2.3 Güdüsel eğilimi sergileyen dört inanç tipinin vektörü Programın dört büyük çeşidi vardır: (1) Doğal olarak tanımlanan programlar (örneğin, refleksleri kontrol eden programlar). (2) Hem doğal olarak hem de öğrenmeye vasıtasıyla tanımlanan programlar (örneğin, içgüdüleri ve dil davranışını kontrol edenler). (3) Öğrenme vasıtasıyla elde edilen programlar (örneğin, koşma seçimleri gibi kültürel olarak şekillenen davranışları kontrol edenler) ya da kişisel alışkanlıklar (örneğin, reflekslerin oluşumu, birinin dolabını düzenlemek). (4) Bağlamsal gerekliliklerle uyumlu olarak bireyler tarafından doğaçlama yapılan programlar. Bir program tarafından bir davranış niyetini uygulamak bir programı seçmeyi ve geri almayı, ve sık sık olayları başarmaya adapte olmayı gerektirir. Bir program anlaşmazlığı eşit iki yeterli program arasında ya da diğeri işlemdeyken yürürlüğe giren biri arasında meydana gelebilir.
Bilişsel Eylemlerin Bilişsel Oryantasyon Teorisi Bilişsel eylemlere bilişsel oryantasyon modelini eklemek aşağıda verilen teorik modelle uyumlu olarak dört adım içerir. İlk adım bazı harici ve dahili girişlerle başlar (örneğin, bir resim, anı, kelime). “Bu nedir?” sorusu acil koşullu cevapları karıştıranların sınırını aşan kapsayan kaynakların bir hareketini gerektirirken tanımlanan bir girişte sonuçlanır. Örneğin, “bir resim, gördüğüm bir şey” olarak tanımlanan bir giriş olabilir. Dahası, muhtemelen girişin sahip olduğu çevrenin genel doğasını karakterize eden bir özelliği zaten içeren girişin başlangıç tanımlamasıdır (örneğin, “kitaptaki bir resim”, “bir puzzle”). Ancak, bu aslında uygulanacak olan bir eylemin, bilişsel ya da diğer, belirtisi değildir. İkinci adımda başlangıç olarak tanımlanan girişin anlamı harici gerçeklik ve kendisine ilişkinlik açısından ayrıntılı olmaktan daha ötedir. “Bir kitaptaki resim ” etrafında anımsatılabilen inançların bazıları, “Genel etkiler yanlış yönlendirebilir”; “Berrak olmayan fikirler kontrol edilemez” (genel inançlar); “Zihnimde berrak düşünceler istiyorum”; “Harika bir hafıza istiyorum” (hedef inançlar); “Birisi bir başkasının zihninde neler olduğunu kontrol etmeyi denemelidir”; “Hatıralar net olmalıdır” (kural inançları); “Biri yeterince temiz değilse çok rahatsız hissediyorum”; “Kitapları keşfetmeyi seviyorum” (kendiyle ilgili inançlar) içerebilir. “Bir kitaptaki bir resim” gibi başlangıç olarak tanımlanan girişi temsil eden bu tür inançlar kişisel kaygılarla alakalıdır, kurallar, hedefler ve kişinin kendiyle ilgili inançlarını yansıtır. Bu yüzden, bilişsel eylemin bir eğilimi çağrıştırılır. Bu, ikinci aşamada zaten görülen bazı anlamlarla tetiklenen dört tipin inançlarının bir kalıbının şekillenmesini içeren üçüncü adıma karışır— örneğin, birinin düşüncelerini kontrol etme, düşünceleri açıklığa kavuşturma, ve hafızayı netleştirme. Ortaya çıkan inançlar kısmen düzeltilir ve kısmen mevcut anlamların temelinde doğaçlama şekillenir. (Örneğin, birinin dürtüselliğiyle ilgili inançlar geri kazanım için mevcut olmayabilir ama dürtüsel insanlarla ilgili inançlarla şekillenebilir — “Dürtüsel 16
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME insanlar düşünmeden hareket eder” - ve kişiyle ilgili inançlar —“Asla düşünmeden bir şey yapmam”). Çağrıştırılan inançlar, kuralları, hedefleri, gerçekliği ve kişinin kendisini ifade eder. Her birinin oranının eşit olması gerekli değildir, ve evokasyon düzeni muhtemelen anlamla ilişkili olarak tanımlanır. Çağrıştırılan inançların bazıları eylem yönünü destekler ya da işaret eder — “resmi netleştir”— diğerleri bu yönü desteklemez ya da diğerlerini, “hadi gidelim, unut” ya da “resimlerle ilgili diğer şeyler ortaya çıkarsa bekle ve gör” gibi. Ancak, yeterli miktarda dört tip inanç “resmi netleştirme” eylemini desteklerse, güdüsel bir eğilim (ya da bilişsel oryantasyon aracılığıyla davranışsal bir amaç) resmi netleştirmek için yeterli bir bilişsel programın evokasyonuna sebep olarak şekillenir. Diğer yandan, bilişsel eylem, problem çözme ya da sınıflandırma ya da kritik düşünme ve daha fazlasıyla baş eden daha fazla ayrıntılandırılmış bilişsel programların gerekmesiyle daha karmaşık olabilir(bkz. Bilişsel Performans: Bilişsel Programlar ve Prosedürler). Başlangıç girişi de daha karmaşık olabilir, bir soru ya da molar bir davranış eylemi için gereksinim çıkarımını zaten içeren bir problemin tanımı gibi. Bu farklı aşamalar daha az ya da daha fazla birleşik olabilir ve eylemin ne sıklıkla gerçekleştirildiğine ve ne kadar eşit desteklediğine bağlı olarak çabucak gözden geçirilebilir. Bilişsel eylemler modelinin tanımı modelin daha büyük kısmı güdüsel eğilimin oluşumuna ve ayrıntılara adandığını kanıtlar. Oluşumu bilişsel oryantasyon kümesinin bir kaç çeşidinin birleşmesinin bir fonksiyonudur. Temel olan biri yalnızca hafıza, hayal gücü, problem çözme gibi daha özgül bilişsel fonksiyonlar için bilişsel oryantasyon kümesi tarafından birleştirilen biliş için bir bilişsel oryantasyon kümesidir. Bu bilişsel oryantasyon kümeleri, bilişsel eylemin performansına zemin hazırlar. Uygulanabilen düşünme çeşidini (örneğin, yaratıcı, içgüdüsel, mantıklı) belirten bilişsel oryantasyon kümeleri tarafından daha öte güçlendirilir ve bilişsel eylem çevresinin çeşidini belirten bilişsel oryantasyon kümeleri uygulanmasıyla ilgilidir (örneğin, matematik, tasarım). Bu bilişsel oryantasyon kümeleri özgül bilişsel eylem için bilişsel oryantasyon kümelerinin oluşumu tarafından takip edilir.
Bilişsel Oryantasyon Teorisi: Bilişsel Eylemleri Öngörme Bu bölümde, bilişsel eylemleri öngörme prosedürü tanımlanacak; sonuçlar bir sonraki bölümde sunulacak. Bilişsel oryantasyon teorisi sisteminde, bilişsel eylemleri öngörme, farklı çevrelerdeki davranışların büyük bir kısmına ilişkin başarılı olarak uygulanan prosedürle uydumculuğu yapıldı. Bunların içerdikleri: zamanında gelme; başarı ve başarısızlığa gösterilen reaksiyonlar; başarı; girişkenlik; uydumculuk; hilebazlık; aşırı yeme; süt emzirme; sigarayı bırakma; kendini ifşa etme; sertlik; savunmacı cevaplar; göğüs kanserinin erken teşhisi için testlerle uğraşmak; diyabet hastalarıyla uyumluluk; paranoya; kolekteral kansere yakalanma; ve daha fazlası. Bütün çalışmalar asıl gözlemlenmiş davranışları ya da tam aksine kişinin kendi kendisine rapor ettiği diğer çıkışları işaret eder. Katılımcılar yetişkinler, ergenler, çocuklar, engelli bireyler, şizofrenler, farklı psikolojik hastalıklara sahip bireyler ve 17
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME diğerleri. Bütün çalışmalar en az üç inanç tipiyle desteklendiği takdirde davranışların ortaya çıktığını ve davranışsal bir programın mevcut olduğunu kanıtladı. Tahminlerin başarısı bilişsel oryantasyon teorisinin sisteminde gelişen özel standartlandırılmış prosedür uygulamasına dayanır. Prosedür, bilişsel oryantasyonların anketinin anlamı ve niyeti yerine getirmek için davranışsal bir programın mevcudiyetini açıklayarak davranış için güdüsel eğilimi belirlemeye dayanır. Bir bilişsel oryantasyon anketi sorulardaki davranışlara doğru doğrultulan inançlara katılan katılımcıları belirler ya da ona doğru doğrultulmayanları reddeder. Şeklen, dört inanç tipini işaret ederler: hedefler, kurallar ve standartlar, öz ve diğerleri ve gerçeklikle (ya da genel inançlar) ilgili inançlar. İçerikte, inançlar sorular(ana fikirler denir) altında yatan davranışların anlamlarını sunan ana fikirleri işaret eder.
Davranış ya da kargaşanın kişilerarası paylaşılan anlamı Anahtar-Kelimeler Seviye 1 : Anahtar kelimelerin kişisel anlamları Seviye 2 : Seviye 1’deki cevapların kişisel anlamları Seviye 3 : Seviye 2’deki cevapların kişisel anlamlar Şekil 2.4. Anlam oluşumuyla ana fikirleri tanımlama işlemlerinin şematik tanımı Bilişsel oryantasyon anketinin ana fikri, çıkışı açıkça gösteren katılımcılara öntest uygulayan standart bir prosedürün anlamı tarafından kimliği saptanır. Prosedür anahtar kelimenin anlamıyla ilgili katılımcılarla röportaj yapmaya bağlıdır ve sonra, sırasıyla, sıralı olarak onların cevaplarına (bkz. şekil 2.4 prosedürün şematik bir sunumu). Anlamlarla ilgili soruları tekrarlamak, son anket için seçilen röportajların en az %50 sinde tekrarlananlar dışında daha derin anlamları beraberinde getirir. Örneğin, planlama için ana fikirler belirsizlikten kaçınma ve durumun idaresinin ele geçirmeyi içerir. Farklı bilişsel eylemlerin ana fikirlerini örnekler takip eder (bkz. Biliş için Güdüsel Eğilimler). Anketlerdeki inançların davranışlara ve sorulardaki bilişsel eylemleri hiç bir şekilde vurgulamaması önemli, fakat yalnızca altında yatan anlamları sunan ana fikrilere ve davranış ve bilişsel eylemi derneklere direkt olarak anımsatmayan. Böylece, bir bilişsel oryantasyon anketi tahmin matrisini yansıtır. Genellikle her biri dört inançtan birini sunan rasgele düzende birlikte sunulan dört bölümü meydana getirir. Rasgele düzende, her bölüm farklı temalara karşılık gelen 18
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME inançları içerir. Katılımcıdan ona doğru görünen her bir inancı dört noktalı bir ölçekte derecelendirmede kontrol etmesi istenir. Bir bilişsel oryantasyon anketi uygulama için hazır olmadan önce, geçerlilik ve güvenirlilik içeren psikometrik özelliklerini bulmak amacıyla incelendi. Bu özel bir bilişsel oryantasyon anketin oluşturmak için gerekli her tür davranış için kanıttır. Bu kendi içinde “kötü haber”dir. Ancak, “iyi haber” davranışlarla ilgili büyük çapta öngörülebilen tek bir bilişsel oryantasyon anketidir, örneğin, merakın bilişsel oryantasyon anketi 14 farklı merak davranışının önemli tahminlerinden kazanç sağladı. Ana Fikirler
Özle ilgili inançlar
Hedeflerle ilgili inançlar
Normlar
Genel
İlgili inançlar
inançlar
1) 2) n)
Şekil2.5.
Davranışın
kestirimci
inançların
matrisinin
şematik
sunumu
Bilişsel oryantasyon teorisinden oluşan tahmin prosedürü birçok farklı çeşidin ve farklıçevrelerden, farklı yaşlarda ve zeka seviyelerinde, hatta bilişsel olarak bireylere meydan okuyan asıl bilişsel ve diğer davranışların önemli tahminlerinin büyük bir miktarını sağladı. Özellikle, prosedür cevaplarını uydurmak için katılımcılara olanak sağlamaz, öyle ki onların davranışlarına uyacaktı ya da uymayacaktı çünkü bilişsel oryantasyon anketindeki durumlardan karmaşık davranışlar türünü ortaya çıkarmak imkansızdır. Tahmin prosedürlerinin daha öte avantajları, gerekmeyen herhangi bir özel zihniyet, hazırlık, niyet ya da katılımcıların bir kısmının ortalama zekasını bile uygulamaktır. Ayrıca, tahmindeki başarı daha öte kriterleri içermeye ya da inşa etmeye ya da varsayımlara ya da herhangi bir davranışı dikkate alarak özel durumların kreasyonlarına bağlı değildir.
19
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
20
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 3 BİLİŞİN GÜDÜSEL EĞİLİMLERİ
21
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu bölümde, farklı bilişsel eylemler için ana fikir setleri sunulacak. Bu türün her bir seti özgül bir bilişsel eylemin iradesini öngörmek için tasarlanan özgül bir bilişsel oryantasyon anketi için temel oluşturur. Ana fikirler aşağıdakileri tanımlayan röportajın öntest öznelerinin standart prosedürü tarafından saptanır. Her bir ana fikir, her bir inanç tipinin —bazıları eylemi destekleme yönünde, bazıları yönü korumada— ana fikrinde bir unsur olan dört tip inanç oluşumuyla ifade edildi. Katılımcılardan her bir unsur için cevap alternatifleri sunan dördün birini kontrol etmesi istendi (tamamen aynı fikirde olma, aynı fikirde olma, farklı fikirde olma, tamamen farklı fikirde olma; puanlama sırasıyla 4,3,2,1 şeklinde). Bilişsel oryantasyon anketi her bir katılımcının inanç şekilleri için dört büyük puanlama (her inanç tipi için bir tane) ve inanç şekillerine karşı ana fikirlerin her biri için ek puanlar sağlar ve bazen faktör analizine dayanan ana fikir gruplanması için sağlar. Bilişsel bir eylemi tahmin etme, her türün inançlarına cevaplar tüm ana fikirlere karşı toplandı. İnancın dört tipinin toplamının bilişsel eylemin önemli bir tahminini sağlaması beklenir. Ana fikirleri sunuyoruz çünkü farklı güdüsel eğilimlerin içeriklerini temsil ederler. Biliş ve bilişsel fonksiyonlar için bilişsel oryantasyon anketleri. Bu bölümde tanımlanan bilişsel oryantasyon kümeleri özgül bilişsel eylemlere değil fakat bir bütün olarak biliş aktivasyonuna ve birçok farklı bilişsel eyleme hizmet eden büyük fonksiyonlara ya da alt sistemlere —hafıza ya da merak gibi. Bunlar arasında ilki bilişin bilişsel oryantasyon anketidir. Biliş, onu kullanmak, uygulamak, düşünülen faaliyetlerle meşgul olmak için fırsatlar aramak, geliştirmek ve ilerletmekle baş etmek için bireylerin eğilimlerinin değerlendirilmesine olanak sağlaması tasarlanır. Büyük ana fikirler birini ve dünyayı anlamaya; tam bir özgürlüğe sahip olmaya; birinin gücünü hissetmek ve zorluklarla yüzleşmede birinin yeteneklerini test etmede; tam kontrol sahibi olmada; duyguların önemini azaltmada; ve diğerleriyle bir mesafe koymaya odaklanan bu anket için tanımlanır. Eğer doğrulanırsa, ana fikirlerden bazıları bilişle baş etmeyi destekler; diğerleri (özellikle son ikisine bakın) bilişten uzağa yönlendirilebilir. Bilişin bilişsel oryantasyonundaki özgül ana fikirleri biliş güdülenmesini değerlendiren diğer aletlerdeki unsur ve ölçeklerle ilgilidir, biliş gereksinimi ve muğlaklık toleransı gibi. Bilişin bilişsel oryantasyonundaki yüksek skorlar aşağıdaki cevaplardaki düşük skorlardan ayrılır: seçenek verildiğinde, genellikle çözüm aramaktansa problemi kendi kendilerine çözmeyi tercih ederler; uzman oldukları alanlarda çözmek için bir problemle karşılaştıklarında (örneğin, inşaat mühendisliği, elektrik mühendisliği), vakitlerinin çoğunu problem çözme ve çözüm stratejisi değiştirmede kullanırlar (kendi raporlarına göre) genelde, elde ettikleri çözümler düşük skorlulardan daha tamamlanmış ve daha iyi olmamalarına rağmen. Merak bilişsel sistemin büyük bir fonksiyonunu sunar. Kaynağına ve anlamına bakılmaksızın bilgi toplamaya ve emmeye odaklanır. Özgül bilişsel eylemlerin performansının yanı sıra bir bütün olarak bilişin fonksiyonlaşmasının ve bilişin 22
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME özgül alt sistemlerinin büyük bir kısmı toplanan ve mevcut olan bilginin miktarı ve doğasına bağlıdır. Bilgi emme ve edinme bilişsel oryantasyona bağımlıdır. Merakın bilişsel oryantasyonu bilginin değeri; yabancı olanın cazibesi ya da korkusu; özel hayata müdahale; ve bir şeylerin kuralını değiştirmeye odaklanan ana fikirlere dayanır. Merakın bilişsel oryantasyonu okul öncesini ve birinci sınıfı, farklı uyarıcılar arasındaki manevra sayısını, bilinmeyen nesnelerin inceleme ve araştırma manipülasyonlarının sayısını, ve kavramsal incelemelere ve bir olasılık öğrenme ödevinde hipotez kurmaya rağmen bilinen uyarıcılardansa bilinmeyen seçenekleri öngörür. Dahası, bir birinci sınıf dersinde, beş buçuk saat süren deneysel eğitici bir grup toplantısı merakla ilgili dört tip inancı değiştirmek için uygulandı. Eğitim merakın bilişsel oryantasyonu yükselen çocuklardaki merak davranışlarının seviyesinde beklenen artışa sebep oldu. Sonunda, hafızanın bilişsel oryantasyonu iç hayatın merkeziyeti, birine yatırım yapmak, bilginin bir miktarının değeri ve önemi, stabilitenin bir kaynağı olan geçmişle baş etmek, birini mülküne sahip çıkmak, gelişimi devam ettirmek ve bir grup rasgele noktadansa organize edilmiş bir yapı olarak hayat gibi ana fikirleri içerir. Hafızanın bilişsel oryantasyonunda yüksek skorlar sözlü ve sözsüz, çeşitli hafıza testlerinde düşük skorlardan daha iyi performans gösterdi. Açıkça, bu 65 yaş üstü insanların yanı sıra üniversite öğrencisi olan örneklerde de gözlendi. Düşünme şekillerinin bilişsel oryantasyon anketleri. Düşünme şekilleri özgül çizgiler boyunca biliş aktivasyonunu yönelten düşünme çeşitlerini tanımlayan güdüsel ve yapısal olarak ifade eder. Biz yaratıcılık, yenilikçilik ve içgüdüsel düşünmeyle ilgileneceğiz. Yaratıcılığın bilişsel oryantasyon anketi. Anket devam eden 11 gruplanmayı şekillendiren 79 ana fikri işaret eder: (1) kişisel gelişim (yatırım yapma, terfi ettirme, ve birini koruma); (2) iç dünya vurgusu (tanımlama, bilme, geliştirme ve birinin düşüncesini ifade etme, hissetme ve haya etme); (3) iç yönlendirilmişlik (birinin tutkularının vurgusu; birinin başaracağına dair yeteneğine duyduğu özgüven); (4) topluma katkı (kişisel çıkarlar söz konusu olmadığında dahi topluma faydalı birşey yapma); (5) bir birey olarak kişinin eşsizliğinin farkındalığı (kişinin yeteneklerinde birey olarak eşsizliğini vurgulamak); (6) davranış özgürlüğü (kişinin diğerlerindense kendinin kural ve düzeniyle yaşama ihtiyacı); (7) çevreye karşı genişliği sınırlamak (hazır bulunma ve fazla açıklık tarafından zarar görme ve ezilmeye karşı gösterilen dirençle çiftleştirilen bilgi ve ilhamı çevreden emmeye duyulan ihtiyaç); (8) belirsizlik koşulları altında davranma; (9) birinden birşey istemek (birinden zorluklara hatta başarısızlıklara rağmen rahatlığından vazgeçerek güç, azim göstermesini istemek); (10) kendini ifade etme (birinin kendi yetenekleriyle ilgilenmesi ve kendini karakteristik olarak ifade etme); (11) işlevsizlik (işlevsizlik başlangıçtan net bir kanıt olmasa bile harekete hazır olma ). 11 gruplama birkaç farklı örnekte onaylanan iki faktör oluşturur. Birinci faktör öze odaklanan ana fikirleri sunar— eşsizliği, gelişimi, ve ifadesi. İkinci iç dürüstlüğü tehlikeye atmadan çevreye açıklığı sürdürmeye odaklanan ana fikirlere odaklanır.. 23
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Yenilikçilik bilişsel oryantasyonu öngördü. Yaratıcılık fonksiyonel ve operasyonel çıkış açılarına daha çok ve eşsizlik ve orjinalliğe daha az odaklanan yaratıcılıktan farklılık gösterir. Yenilikçiliğin bilişsel oryantasyonu yaratıcılığın bilişsel oryantasyonuyla bir kaç ana fikir paylaşır, birinden istenen ve uygulanan özgürlükle baş edenler gibi, ama diğer ana fikirlerden farklılık gösterir, işlevselliğe vurgu gibi. Genelde, yaratıcılığın bilişsel oryantasyonunun iki faktörü yenilikçiliğin bilişsel oryantasyonundan daha karakteristiktir, oysa öze vurgu yaratıcılığın bilişsel oryantasyonundan daha karakteristiktir. Farklı fakültelerden öğrencilerle yapılan bir derste, katılımcılar bilişsel oryantasyonun iki anketine de cevap verdiler ve ekolojik, mühendislik ve sosyal gibi farklı alanlardan çözümlenmesi için bir kaç problem sundular. Her katılımcı yaratıcılığın ya da yenilikçiliğin bilişsel oryantasyonunda daha yüksek bir skor sağlayarak karakterize edildi. Sunulan çözümler yaratıcılık ve yenilikçilikte yüksek olan üç bağımsız uzman tarafından teşhis edildi (yargıçlar çözümlerin %69 unda hemfikirdi). Yaratıcılığın bilişsel oryantasyonunda daha yüksek skor yapan katılımcılar yaratıcı olması için yargılanan çözümlerin %75iyle ilgili çözüm ürettiler, oysa yenilikçiliğin bilişsel oryantasyonunda daha yüksek skor yapanlar özgün olmak için yargılanan çözümlerin %72 siyle ilgili çözüm ürettiler. İçgüdüsel düşünme bütünsel, deneysel ve hızlı düşünme türleri, sezgisel üzerine prim koyan göz kararı için sınırlar olarak tanımlandı. İçgüdüsel düşünmenin bilişsel oryantasyonundaki büyük ana fikirler durumlara, akışa boyun eğmeye, duyarlı olmaya, birinin duygularını desteklemeye ve onlara güvenmeye, somutluğu tercih etmeye, detayları gözden kaçırmaya, kusurları kabul etmeye, birinin hatalarına ve tutarsızlıklarına karşı hoşgörülü olmaya, gücü minimize etmeye hazır olmaya ve birçok kaynağın yatırımlarından kaçınmaya açılır. İçgüdüselliğin bilişsel oryantasyonundaki yüksek skorlar düşük skorların aksine sözlü ve geometrik problemlerin sonuçlanmış ve analitik çözümlerindense önemli ölçüde daha içgüdüsel olmalarına yol açan bütünselliği kullandı. İçeriklerin özgül alanları için bilişsel oryantasyon anketleri. İçerik alanları bilişin açılması için alanlar sunar, matematik, tasarım, teknoloji, tıp, ya da psikoloji gibi. Şu ana kadar, bu türün sadece iki bilişsel oryantasyon anketi mevcut — matematik ve deneysel psikolojiye karşı klinik için. Matematiğin bilişsel oryantasyonu iki faktörü şekillendiren 17 ana fikir içerir: (1) mükemmellik ve kontrol için bir temel olan kurallara bağlı kalmak; ve (2) risklerden kaçınmak. Matematiğin bilişsel oryantasyonunun skorları önemli ölçüde 11 ve 12.sını öğrencilerinde matematik yeterlilik sınavında derslerde öğrencilerin seviyesi ve matematik seviyelerini öngördü. Psikoloji dersi, psikoloji öğrencilerinin ilk üç yılın sonunda yapacakları seçimi — klinik psikoloji ya da deneysel psikoloji— bilişsel oryantasyon anketleriyle öngörmeye odaklandı. Tahminler, %61 inin doğru olduğu kendi kendine rapor edilen tercihleri karşılaştırırsak, %95 doğruydu. Klinik psikolojinin bilişsel oryantasyonundaki büyük ana fikirler tepkisellik, diğerlerini kontrol etme, içgüdüye odaklanma, ve hızlı 24
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME kavramaydı, oysa deneysel psikolojinin bilişsel oryantasyonundaki büyük ana fikirler anlama ilgisi, manipülasyon eğilimi, fazla hırs ve memnuniyetin gecikmesiydi. Özgül bilişsel eylemler için bilişsel oryantasyon anketleri. Özgül bilişsel eylemler diğer alanlardaki davranışların eylemlerini karşılaştıran yapılara sahip olan bilişsel alanlardaki operasyonları sunar; yani, bir başlangıç noktaları, bir hedefleri, bir bitiş noktaları ve aralarındaki prosedürlere sahipler. Bu türün bilişsel eylemleri örneğin, planlama, materyalleri organize etme/düzeltme, sınıflandırma, kritize etme, satranç oynama, açıklama ve tüm bu türlerin problemlerini çözmedir. Planlamanın bilişsel oryantasyonu bir örnek olarak sunulacak. Büyük ana fikirler belirsizlikten kaçınma, durumların idaresini ele geçirme, sürprizlerden kaçınma, kazanan olmak, hazırlıklı olmak, savurganlığa hazır olmak ve gelecekle baş etmedir. Bir derste, özneler 4 yaştan ve 11 aylıktan tutun da 11 yaşından 4 aylığa kadar farklı yaş gruplarında çocuklardı. Farklı alanlarda 10 planlanmış görevle takdim edildi ve planları, planı manifesto eden özgül kriterler aracılığıyla değerlendirildiler, planlayan tarafından sunulan alternatif planların sayısı gibi, eğer öyleyse değerlendirilmelerin sayısı planlardaki açıklığı ve kronik kuralların derecesini değerlendirdi. Planlamanın bilişsel oryantasyonundaki yüksek skorlar, alçak skorlara göre önemli ölçüde tüm alanlarda daha iyi planlar sunar. Aynı sonuçlar bir okul öncesi çocuklar örneğinde edinilir. Satranç oyununun bilişsel oryantasyonu biri planlama olan bir grup farklı ana fikir içerir. Diğer ana fikirler, tüm alternatiflerin kontrol edilen, meydan okumalar gibi zorlukların değerlendiren ve bozgunu kabul etmeye hazır olan ya da genellikle kazanan bir rakiple baş eden kuralların kabulü ve sınırlamadır. Satrancın bilişsel oryantasyonundaki skorlar, uzman gözlemleriyle değerlendirildiği gibi oyundaki uzman seviyesinin yanı sıra satranç oynamayı öğrenmede ve satranç oynamada geçirilen ortalama vakit yetişkinler ve çocuklar için öngörüldü. Bilişsel türler için bilişsel oryantasyonun anketi. Bazı bilişsel türler alışkanlıklara daha yakındır (örneğin, gözden geçirme, şekillendirmeye karşı seviyelendirme); diğerleri kişisel özelliklere daha yakın görünür (örneğin, belirsizliği hoşgörme, alan özgürlüğü). Katılığın biişsel oryantasyonu ceza korkusu, birşeyler yapmak için sınırlandırılmış olasılıklar, daha fazla denemek ya da bir görev zor geldiğinde vazgeçmek ve birinin cevaplarını takip etmek gibi ana fikirler içerir. Esnemezliğin bilişsel oryantasyonunda IQ’su 70 in altında olan çocuklar cevap verirken daha sabırlıydılar ve gerektiğinde cevaplarını değiştirmeye pek hevesli değildirler. Belirsizlik anlayışsızlığı en eski bilişsel tarzlardan ya da bilişsel niteliklerden biridir. Belirsizlik anlayışsızlığının bilişsel oryantasyonunun ana fikirleri, otoritenin kabulü, çevreleri sınırlardan arındırma, ve homojenliğin faydalarından arındırmadan kaçınma, iç kontrol ve değişimden kaçınma içerir. Yüksek skorlar belirsiz şekil ve renkleri tanımlamadan önce daha kısa bir etki süresine sahiptir. Kaotik düşünce en son bilişsel türlerden biridir. Kaotik düşüncenin bilişsel oryantasyonu, kararsızlığın kabulü, karmaşıklık için tercih yapma, fırsatları kaçırmamaya çalışmak, belirsizlikler 25
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME için tercih yapmak, zorluklarla direkt olarak yüzleşmekten kaçınmak ve çevreyi dikkate alarak uyanık olmak gibi ana fikirler içerir. Planlama görevlerinde, kaotik düşüncenin bilişsel oryantasyonunda yüksek skorlar, düşük skorlarla karşılaştırıldığında daha zor planlar üretti ve bireyleri içeren kişisel gereksinimler için değerlendirmeleri içeren yönlerin daha çeşitli planlarında değerlendirdi; model geliştirmenin görevlerinde, düşleme olasılıklarını değerlendirerek daha karmaşık modeller ürettiler.
Bilişsel Performans: Bilişsel Program Ve Prosedürler Bilişsel oryantasyon yaklaşımına göre, güdüsel eğilimi oluşturan bir çıkış asıl performansı kontrol eden bir plan tarafından uygulanmaya ihtiyaç duyar. Bilişsel çevrede programların dört ana çeşidi vardır: (1) doğal olarak tanımlanan programlar ki bunlar girişlere verilen ilk cevabı kontrol eder — girişe ilk tepki ve tanımlanması, ve eğer tanımlama başarısız olursa yönelme tepkisinin çağrışımı tanımlama için daha fazla bilgi sağlamak üzere tasarladı; (2) doğal olarak ve öğrenme yoluyla tanımlana programlar (örneğin, giriş dizilerini ya da dil davranışını gözden geçirmeyi kontrol edenler); (3) öğrenme yoluyla ele edilen programlar (örneğin, problem çözmeyi kontrol edenler, bilgi arayanlar, tartışma stratejileri ve daha fazlası); ve (4) içeriksel gerekliliklerle uyumlu olarak, bireylerin doğaçlama oluşturdukları programlar, Öğrenme yoluyla elde edilen programlar bilişsel çevrede programların başlıca çeşitleridir. Genellikle şemalar, stratejiler, yapılar, sezgiler ve modeller gibi etiketlerle ifade edildiler. Bilhassa, bu programlar esasen bazı yapıları tertipleyen bilişsel bileşenleri içerir. Bilişsel programlar, bilişsel bileşenlerin çok fazla çeşidini kullanır. Algoritmalar gibi bazı programlar, sonunda son bir bitiş noktasına ulaşan başarı durumlarının iyi tanımlanmış bir serisi yoluyla bir başlangıç durumundan rota tanımlayarak iyi tanımlanmış komutların bir kümesini içerir. Bazı programlar, problem oryantasyonu, problem tanımlanması, bir kaç problemin oluşumu, çözüm seçimi ve çözüm uygulaması gibi evreleri tanımlayan daha genel konuları içerir. Hala diğer programlar bir düşünce ağacı kullanma, “tepe tırmanışı”nı uygulama (yani, rasgele bir çözümle başla ve onda küçük değişiklikler yaparak başarılı bir şekilde geliştir), durumdaki başlıca unsurları tanımlama ya da çözüm bulma (kusurlu ürünleri onarmak için) gibi mini programları ifade eder. Diğer farklı programlar karşılaştırma (örneğin, istenen durumla birlikte verilen durum), bildirimin ince ayarı ya da yöntemsel bilgi, bir analoji bulma ya da çelişkiyi saptamak. Bir çok bilişsel program hiyerarşik olarak bilişsel operasyonları oluşturan tanımı eşleştirir. Karmaşık adımların dikkatli bir analizi bilişsel işlemlerden doğrudan (karşılaştırma, bilişi saptama, inkarı silme gibi adımlar durumunda) ya da dolaylı olarak (problemi tanımlama gibi adımlar durumunda) ortaya çıkarır. Dolayısıyla, bilişsel programların, bilişsel işlemler açısından ilişkilendirilmek zorunda olması umulur. Bir kaç ders bu beklentiyi onayladı. Bilişsel işlemler, bireylere bilişsel işlemleri mevcut kılan kapsamlı bir profil sağlayan Anlam Testinin anlamı tarafından değerlendirilir (bkz. Tablo 2.1). Böylece, iyi performans gösteren öznelerin profillerini karşılaştırmak ya 26
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME da planlama görevlerinin standart bir kümesinde yetersiz olmak özellikle iki grup arasında farklılaştırılan bilişsel işlemlerin bir kümesini kazanır. Bu değişkenler, planlama programlarının altında yatan varlık ya da yokluğun sahibi olan bilişsel işlemlerin profilini oluşturur, örneğin, geçici nitelikler, nedensellik, çıkarımlar ve sonuçlar, var olma biçimi ve operasyon. Bilişsel işlemlerle ilişkili olan bireylerin daha fazlası planlamanın bilişsel programlarında daha iyi performans gösterdiler. Benzer şekilde, merakı dikkate alarak, beş başlıca bilişsel program tanımlandı: hileli keşif, algısal keşif, kavramsal keşif, karmaşa ya da muğlaklığın keşfi. Bu programların her biri Anlam Testinin anlamı tarafından değer biçilen bilişsel işlemler kümesine tekabül eder. Örneğin, kavramsal keşif birleştirici ve ayırıcı yargı— ilgili öznenin konusunun bir ağını yerdeğiştirme, fonksiyon değerlendirmesi, operasyon biçimi ve sebepler ve sonuçlar— ilişkilerini kullanır. Bir diğer ders koruyucu nesnenin kararının anlam değişkenlerine saplanmış bir kognitif programı kullanmaya dayandığını gösterdi. Özgül kognitif bir eylem için güdüsel eğilimi uygulamak için bilişsel programların seçimi eylem ve programın sık ortak evokasyonu vasıtasıyla oluşan inançlar ve sınırlar tarafından tanımlandı. Seçime rehberlik eden inançlar biliş ve bilişsel fonksiyonlar için bilişsel oryantasyon kümelerinde içerilir ve özellikle belirli düşünme şekilleri ve içeriklerin özgül çevrelerinde. Bunlar bilişsel program sınırlarıdır örneğin, içgüdüsel düşünmek ya da matematik için. Bilişsel oryantasyon kümeleri tarafından desteklenen bilişsel türlerin, bir diğerinin üzerine bir bilişsel programın seçimi için katkıda bulunan unsurlardan biri olduğu farzedilir. Bazı durumlarda, uygulayıcı bilişsel eylemler için programlar esas davranışları içeren bir kısım içerir ya da bu türün bir parçası tarafından tamamlanır. Örneğin, hileli keşif nesnelerin asıl motor tutuşunu kapsayabilir, esnemezliğin bir görevi için cevaplar insanları soru sormayı ya da arşivleri araştırmayı gerektirebilir. Bu örnekler sırf bilişsel olmayan unsurlar tarafından etkilenebilen bilişsel eylemlerin uygulamasının belirtisidir, diğerlerine yaklaşma eğilimi ya da diğerlerine ait olan nesneleri tutma gibi. Bu türün değerlendirmeleri, uygulanan kognitif eylemlerin içeriklerinde gözden kaçırılabilen bilişsel oryantasyon kümelerine dayanmaları olan davranışsal eğilimleri önerir. Bunlar arasında başlıcası başarı, başarı ve başarısızlığa gösterilen tepki, azim, tatminkarlığın gecikmesi, birinin hareketi için soyut ve somut ödüllerin cevaplanabilirliği.
Bilinç Hallerinin Etkisi Bilişsel oryantasyon kümelerine saplanmış güdüsel eğilimlerin ve uygulamaları için bilişsel programların oluşumu ve evokasyonu boşlukta ortaya çıkmaz. Kendini zamanda verilen herhangi bir anda özel bir hal alarak karaktrize eden bilişsel sistemin esas yapısında yerlerini alırlar. Bir sistemin hali genelde bu sistem için ilgili parametreler aracılığıyla bir sistemin tanımı olarak tanımlanır— diyelim ki, klasik mekanik ya da basınç, sıcaklık ve termodinamik durumunda oluşum durumunda 27
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME pozisyon ve momentumlar. Çünkü bilişsel fonksiyonlarla materyalleri oluşturan anlam değişkenlerini ve altını çizdikleri bilişsel eylemleri gösterir, büyük ihtimalle anlam değişkenleri aracılığıyla tanımlanabilen bilişsel sistemlerin durumudur. Tanım, herhangi bir zamanda bilişsel sistemlerde göze çarpan anlam değişkenlerini ya da anlam değişkenleri kümesini belirtmeye belirtmeye bağlıdır. Verilen herhangi bir zamanda, bilişsel sistem anlam değişkenlerinin özel bir takımyıldızıyla yönetilir. Bu takımyıldızları değişebilir. Bu türün değişimlerini veren unsurlar, sarhoşluk, tükenmişlik, özgül ilaçlar ve haplar gibi fiziksel belirleyici faktörler; dans etmek ya da tekrarlanan hareketler, meditasyon ve çeşitli mistik-ruhsal pratikler, duygusal durumlar, özgül bilişsel görevler ve deneysel manipülasyonlar gibi belli davranışlar içerir. Bazı değişimlerin sistemin iç dinamiği nedeniyle spontane olarak ortaya çıkması mümkün. En geçerli sosyokültürel atmosfer sistemin belli bir durumunun kararlılığı ya da desteklenen daha büyük frekanslarda etken bir faktör olabilir. Dersler, bazı anlam değişkenlerinin bilişsel sistemde yayılmış bir etki sarf ettiğini gösterdi, örneğin, anlamın kişisel-öznel modunu oluşturanlar ve anlamın kişilerarası paylaşılan modunu oluşturanlar. Anlamın bu iki modu, göndergeler ve onları işaret eden anlam değerleri arasındaki anlam birimlerindeki bağların doğasında farklılık gösterir (bkz. tablo 2.1). Kişisel-öznel modda, bağlar örnek-tanımlayıcı ve metaforiksemboliktir, oysa, kişilerarası-paylaşım sözcüksel modda niteleyici ve karşılaştırıcıdır. Kişisel-öznel mod esasen kişisel olarak şekillenebilen ve öznel olabilen birinin deneyimlerinin iç dünyasını açıklamak için kullanılır. Aksine, kişilerarası-paylaşılan mod tercihen birinin gerçekler için referanslarını ve diğerleriyle paylaşılan sosyal dünyayı ve hareket halinde kullanılır. Dersler, biri ya da anlamın diğer modu deneysek olarak verilen zaman içinde sahneye hükmetmek için neden tüme varıldığında bilişsel fonksiyonlarda farklılıklar olduğunu gösterdi (kısa standart bir prosedürle). Bilişsel sahnede anlamın kişisel-öznel modunun hakimiyeti kişilerarası-paylaşılan modun hakimiyetiyle karşılaştırıldığında aşağıdaki bulgulara yol açtı: saklı sembolleri tanımlamak daha hızlı ve daha az hatalıdır; gestalt bitiş daha hızlıdır; daha fazla birlik vardır, özellikle kişisel birlikler, yüzlerdeki duygusal ifadeleri yargılamak daha hızlı ve daha az hatalıdır; görsel hafıza daha iyidir; şiirselliği anlamak daha iyidir; görsel sanatlarda sanat seçimleri dışavurumcu ve sembolik sanat işlerinin yönünde değişir; yaratıcılık testlerinin skorları daha yüksektir; tarafsız uyarıcıya cevabın tepki zamanı daha yavaştır; uslamlamanın geçerliliğini yargılama daha zayıftır; çizgi ve dairelerin beden tahminlerinin ve beden karşılaştırmalarının kesinliği daha zayıftır. Çünkü anlam modları ilişkilendirildiler ve birçok farklı ve çeşitli bilişsel etkilere sebep oldular (örneğin, öz imaj, duygular), bilinç durumlarını yansıtırken bilişsel sistemlerdeki değişimleri değerlendirmek için ayarlandığı görülür. Dahası, dersler aynı zamanda anlam değişkenlerinin diğer konfigürasyonlarının, anlam modlarının anlamları tarafından elde edilenlerden farklı bir türe rağmen 28
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME bilişsel performanslardaki yayılmış sonuçlara yol açtı. Bu derslerde, deneysel indüksiyon anlam değişkenlerine odaklanmadı, fakat davranışsal yaklaşımlara (soyut ve somut yaklaşımlar) ya da duygusal durumlara (öfke veya zevk) odaklandı. Bu indüksiyonların her biri bilişsel senaryolara hakim olan anlam değişkenlerindeki özgül değişimleri üretti. Baskın anlam değişkenlerindeki bu değişimler bilişsel performanstaki değişimlerden sorumludur. Örneğin, soyut yaklaşımın indüksiyonu, nesnelerin soyut etkileriyle ilgili anlam değişkenlerinin göze çarpmasına (örneğin, duyumsal kalite, materyal, ağırlık, beden, mekan) ve daha somut özelliklerle ilgili anlam değişkenlerinin zayıflamasına (örneğin, üst kategoriler, alt sınıflar) yol açtı. Benzer şekilde, durumların güçlüğüyle ilgili öznelerin yargıları alanında daha fazla sınırlandırıldı ve etkilerle ilgili daha az değerlendirme yansıdı. Sonuç, verilen bir zamanda bilişsel sistemin durumu olan —bilinç durumu olarak da adlandırılabilen— bu ilk derslerle desteklendi. Ancak, günümüzde hala çıkışı etkileyen bilişsel sistemin durumu yollarla belirsizdir. Bir yol bilişsel programlar aracılığıyla olması farzedilebilir. Bu muhtemeldir çünkü bu programlar anlam değişkenlerine bağlıdır (bkz. Tablo 2.1) ve bilişsel sistemin durumu anlam değişkenlerinin ayrı göze batmasına dayanır. Diğer olasılık, aynı zamanda farklı bilişsel oryantasyon kümelerinin göze batmasını etkileyen bilişsel sistem durumu olabilirdi. Bilincin belli bir durumundaki bir durum olabilirdi, özgül bilişsel oryantasyon kümeleri desteklendi: içgüdüsel düşüncenin bilişsel oryantasyonu ya da yaratıcılığın bilişsel oryantasyonu, kişisel-öznel mod göze çarptığında; anlamın kişilerarası-paylaşılan sözcüksel modu bilişsel sisteme egemen olduğunda, analitik düşüncenin bilişsel orytantasyonu ya da düşünmeyi emreden bilişsel türün bilişsel oryantasyonu desteklenir.
Duygu Tutulumu Ve Kişisel Nitelikler Duygular bilişsel performanslarda farklı yollarda karıştırıldı. Bir yol daha önce tartışılmıştı (bkz. bilinç durumunun etkisi). Duygular bilişsel sistemin durumunu değiştirmek için ve bundan dolayı bilinç durumunu üretirken tanımlanan diğer değişimlere benzer bir yolda fonksiyon göstermek için farzedilir. Buna duyguların ayarlama-üretme fonksiyonu diyebiliriz. Dersler, örneğin, negatif bir duygu senaryoya hakim olduğunda, harici kaynaklardan bilgi ve detaylara odaklanma vardır; pozitif bir duyu senaryoya hakim olduğunda, dahili kaynaklardan genelleme ve bilgiye odaklanma vardır. Dahası, düşünme ve problem çözme, mevcut bilginin kullanımının yanı sıra yeni öğrenmeyi de destekleme aracılığıyla pozitif etkinin dikkate olanak tanıdığına dair kanıt vardır. Deneysel olarak çağrışım yaptırılan duygu dersleri gösterdi ki kaygı, sinir, ve neşenin duygusal durumlarının her biri baskın olan anlam değişkenlerinin özgül bir gruplaşmasıyla haberleşir. Muhtemelen aynısı diğer duygular için de geçerlidir. Böylece, duygular bilişsel oryantasyon kümelerinin evokasyonuna ve çağrışım yapan 29
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME güdüsel eğilimleri uygulamak için bilişsel programlara katkıda bulunabilir. Örneğin, aynı ya da benzer güdüsel eğilimin, farklı duygusal durumların etkisi altındaki farklı bilişsel programlar tarafından uygulanabileceği farzedilebilir. Duygulardaki ikinci yol, duyguların birleşik-değerlendiren fonksiyonu olarak adlandırılabilen bilişsel performansta karıştırılabilir. Duygular bilişsel performansa eşlik eder. Bilişsel performansın nasıl ayrılıp gittiği (örneğin, “iyi”), seçilen yolun yeterli olup olmadığı (bilişsel oryantasyon kümelerinin çağrıştırması ve yeni güdüsel eğilimle tanımlanan) ilgili sinyalleri sağlayabilirler. Diğer karakteristik duygusal değişimler, bilişsel başarının üstünde gurur olarak manifesto; her şey yolunda gittiğinde “akış” deneyimi; yaratıcı bir fikir ortaya çıktığında aydınlanma deneyimi; bir probleme iyi bir çözüm bulunduğundaki coşku; ya da görünürde çözüm olmadığındaki sıkışmışlık hissi olabilirdi. Davranışın analog çevresinden duyguların bu fonksiyonunun iyi bir örneği, bir sürücünün otoyolda aniden yolun dışına sürmesi gibi bir kaygı tepkisidir. Kaygı sürme eylemiyle tanımlanmadı; yalnızca operasyonu sürekli kontrol etmede duyguların rolünü gösterir. Bu türün gözlemleri, pratik uslamlama yeteneğinin bir kaybını kapsayan duygu tepkilerinin nörolojik bozulması (Phineas Gage’in ünlü 19. yy olayı gibi) olan Damasio’sun iddiasını örneklerle gösterir. Birkaç ders, esasen karar verme alanında, farklı opsiyonlarını ve bilinçlerinin değerlendirmesi boyunca çağrışım yapan duygular tarafından yardım edilen kararları önerir. Bilişsel performansta kişisel özelliklerin etkisi duygulardakinden farklı bir düzene sahiptir. Kişisel özelliklerin bilişsel performansı etkilemesi umulabilir çünkü bugünlerde kavramsallaştırıldı ve davranışları, algılamanın modlarını ve davranışsal eğilimlerin bazı türlerini içeren konfigürasyonlar gibi psikolojide değer biçildi. Bu genel konsept, her kişilik özelliğinin anlam değişkenlerinin spesifik bir şekline cevap verdiğini gösteren Kreitler & Kreitler’in çalışması tarafından daha spesifik hale getirildi. Bu türün şekilleri, kişilik özelliklerinin farklı etkileri için hesabı mümkün kılar. Kişilik özellikleri ne davranışlar ne de bilgi emme modları ya da işlem ya da davranışsal alışkanlıklardır. Ancak, anlam değişkenlerinin grupları olarak, bunlar üzerinde ve bundan dolayı çağrışım ve bilişsel fonksiyon operasyonlarındaki farklı evrelerde etki sarf edebilirler. Bunlar esasen bilişle ilgili girişlerin tanımını, bir ya da diğer bilişsel oryantasyon kümeleriyle ilgili olan girişlerin anlamının ayrıntısını, özel bilişsel programların seçimini etkileyebilen özgül bilişsel türlerin ayrıntısını içerir. Bu etkiler günümüzde ikinci sırada görünür çünkü özgül değillerdir ve sadece özel durumlar altında oluşurlar.
Bilişsel Performansın Model Güdülenmesi İçin Proje Unsurların çeşitliliği, kapsayıcı bir model için bir projenin oluşumunda bütünleme için çağrıda bulunan bilişsel bir eylemin üretimine karışır. Bilişsel oryantasyon teorisinin yapısında, bir bilişsel eylemin motivasyonu iki başlıca unsura dayanır: 30
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME güdüsel eğilim ve bilişsel programlar. Öncekiler, teorik olarak saplanmış davranışsal amaç ve işlevsel olarak bilişsel oryantasyon kümelerinde değillerdir; sonrakiler esasen anlam görev değişkenlerine ve bilişsel işlemlere saplanmış hiyerarşik olarak yapılanmış bilişsel operasyonlardır. Güdüsel eğilim yavaşça oluşturulur ve bilişsel oryantasyon kümelerinin farklı çeşitlerinin çağrışımıyla şekillenir. Başlıcalardan biri biliş için bilişsel oryantasyon ve bilişsel fonksiyonlar için bilişsel oryantasyon kümeleridir, merak ve hafıza gibi; düşünmenin farklı türlerinin bilişsel oryantasyon kümeleri, yaratıcılık ya da içgüdüsel düşünme gibi; içeriklerin spesifik alanları için bilişsel oryantasyon kümeleri, teknoloji ya da matematik gibi; ve son olarak eylemde uygulanan özgül bilişsel eylem için bilişsel oryantasyon. Özgül bilişsel eylem için güdüsel eğilim bilişsel eylemin bilişsel oryantasyonuna önceden çağrışım yapan, şöyle ki, biliş için, bilişsel fonksiyonlar, düşünme türleri ve gayelerin alanları olan öncül bilişsel oryantasyon kümelerinin bileşenlerini yansıtır. Bilişsel eylemler veya girişlerin tekrar etmesi durumunda, öncül bilişsel oryantasyon kümeleri birleşir ki bilişsel eylem için bilişsel oryantasyon kümesi, aksi takdirde yerini alan daha fazla detaylandırılan ayrıntılar olmadan hızlı ortaya çıkar. Bu tür halinde, bilişsel eylem için bilişsel oryantasyon kümesi bir neredeyse hazır durumunda değerlendirilebilir. Bilişsel programlar çoğunlukla nerdeyse hazır durumdadırlar, böylece sadece geri alınmaya, seçilmeye ve duruma çabuk adapte olmaya ihtiyaç duyarlar. Bilişsel programların çoğunlukla mevcut, elde edilmiş ve farklı içeriklerde öğrenilmiş —okul ya da işte— ve bilişsel türlerin bilişsel oryantasyon kümeleri tarafından şekillendirilmiş olmaları beklenebilir. Bilişsel programlar ve bilişsel oryantasyon kümeleriyle ilgili çağrışım dahil tüm prosedür, spesifik bir durumda olarak karakterize edilmiş, şu anki duygularla gözlenen ve etkilenen ve çoğunlukla sağlam kişilik özellikleriyle etkilenmiş bir ayarın yerini alır. Bir bilişsel eylemi öngörmek için, güdüsel eğilim ve bilişsel programın değerlendirilmesine ihtiyaç duyulur. Değer biçilmiş güdüsel eğilim bilişsel eylemin bilişsel oryantasyonuyla sınırlandırılabilir çünkü birçok durumda biri tekrarlanan eylemlerle başedebilir. Birçok bilişsel eylem için, zaten özgürce kullanılabilen bilişsel oryantasyon anketleri vardır. Bilişsel programla ilgilenmek, çoğunlukla sadece soru sorarak ve gözlemle mevcudiyetini kontrol etmek için gereklidir. İkisinin de olduğu derslerde, bilişsel eylemlerin bilişsel oryantasyon kümeleri ve bilişsel programların mevcudiyeti değerlendirildi, bu iki faktörün bağıl ağırlığının neredeyse eşit olduğunu çıkardı. Bilişsel eylemleri öngörmeye ilaveten, bilişsel oryantasyon yaklaşımı bilişsel oryantasyon kümeleri, bilişsel programlar ve bilinç durumuna odaklanarak bilişsel performansı değiştirmek için teorik ve yöntembilimsel anlamlar sağlar. Bilişsel işleyişin bilişsel oryantasyon modelinin başlıca rolü bir platform ve daha öte yaklaşım oluşumuyla açıklamak ve geliştirmek ve yeni mekanlar ve biliş keşfi için perspektifler keşfetmek için devam edecek olan dersler için sistem olarak sunulmasıdır. 31
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
32
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 4 KİŞİLİK VE BİLİŞ
33
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
NİTELİĞİN ÜÇ FAMİLYASI (BİLİŞ, ETKİ VE İSTEM) Geleneksel olarak filozoflar (örneğin, Kant, 1790) ve psikologlar nitelikleri üç başlıca kategoriye ayırır: Duygusal, bilişsel ve çabasal nitelikler. Duygusal nitelikler kişisel olarak karakteristiktirler (başarı ihtiyacı, nevrotizm, dürüstlük). Bilişsel nitelikler kapsamlı yeteneklerin geleneksel konseptleri (zeka gibi), daha dar yetenek yapıları (sözlü kavrama, matematik yeteneği gibi), ve hatta daha dar yetenek ve beceriler (basit uyarıcılara gösterilen tepki süresi, yazma hızı). Çabasal ya da istemsel nitelikler motivasyon ve ilgi içerir. Daha genel olarak, konasyon karakterize edilir. Birkaç dikkate değer istisnayla 20. yüzyılın daha fazlası için, araştırmacılar tipik olarak niteliklerin sadece tek bir türüyle ilgilendirildiler, kişilik ya da beceriler gibi, ve nispeten niteliklerin bu farklı kategorileri içinde karşılıklı ilişki ve etkileşim arasında bir kaç ders vardı. Son 20 yılda, izole edilmiş araştırmanın bu türü, niteliklerin bu farklı kategorilerinin bir diğerini nasıl ilgilendirdiğini araştırmamalarla artırdı. Bu bölümde, bütünleyici araştırmanın bu kaynaklarının bazılarını kısaca gözden geçireceğim. Ancak, ilk olarak bir kaç değerlendirme ve nitelik gerekli.
Durumsal Baskı Kişilik ve bilişsel nitelikler arasındaki ilişkilerin geleneksel araştırmasına olan engellerden biri, bu iki alan için bağlam arasında bir uyumsuzluktur. Cronbach tarafından da not edildiği gibi (1949), kişilik nitelikleri bir bireyin gereksinimleri ve tipik davranışların bağlamında oryantasyon olarak değerlendirilir. Yani, kişilik niteliklerin davranışlarda manifesto edilmesi, birey güçlü çevresel veya durumsal baskıya özne olduğunda daha az olasıdır. Okul ve iş gibi birçok çevrede, hem güçlü kültürel normlar hem de bireydeki diğer durumsal kısıtlamalar vardır. Bir birey normları ihlal etmek için gözlendiğinde, çevresel baskının yüksek seviyesinin mevcudiyeti en kolay anlaşılandır (örneğin, bir işçi müşteriyle kaba bir şekilde konuştuğunda, bir öğrenci ya da işçi okuldan veya işten ayrıldığında, asansörde yüksek sesle konuşan biri ve dahası). Kişilik niteliklerine saygı duyan diğer bir ana kavram birleştirme konseptidir. Kişilik niteliklerinde birey farklılıkları ara sıra izole edilmiş tek davranışların kestirimcisidir, esasen çünkü herhangi bir birey hareketi, nispeten küçük bir katkı sunan kişilik niteliklerinin çoklu etkisiyle tanımlanır. Daha doğrusu, davranışlar çoklu durumlara karşı kümelendiğinde, biri özel bir kılıkta yanıtlamak için kişinin eğilimlerini çıkarabilir. Böylece, kişilik nitelikleri güçlü bir çevre ya da durumsal baskı yokluğunda davranışsal eğilimler olarak en iyi şekilde karakterize edilmiştir. Kişilik niteliklerinin aksine, bilişsel nitelikler geleneksel olarak maksimum 34
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME performanslı tek bir bağlamda değerlendirilir. Birey yaptığı işin en iyi olasıyla meşgul olduğunda, kognitif ve bilişsel becerilere değer biçilir. En sonunda yetenekler bireylerin performans sınırlarını sunar— kişinin bazı entellektüel, bilişsel ve psikomotor gereksinimleri olan bir görevde yapabilecekleri. Bilişsel nitelikler için biliş ve kişilik nitelikleri arasındaki bu uyumsuzluk, bireyin yoğun baskı altında yapabilecekleri ve kişinin zayıf veya var olmayan durumsal baskı altında yapacakları arasındaki farktır. Ancak, bireyin etkileşimleri, amaçları ve duygularının çoğu, bir yetenek testi döneminin aşırı durumsal baskısı (birinin üniversite sınavına girdiğindeki gibi) ve durumsal baskının aşırı yokluğu arasında bir yerlerde meydana gelir. Bilişsel bileşenler için, böyle durumlar altında bireyin tipik entellektüelliğini ya da çevreyle bilişsel etkileşimini değerlendirmeye ihtiyaç duyacaktık. Kişilik bileşeni için bireyin, bağlanma, başarı, kaygı eğilimi ve fazlası gibi şeylere saygı duyarak davranışlarını ve arzularını değerlendirmeye ihtiyaç duyacaktık. Aksine, biri aynı zamanda maksimum performans bağlamında kişilik niteliklerini değerlendirebilir. Örneğin, bir bireyin içedönüklük/dışadönüklük seviyesi sosyal durumlar iç kişinin tercihini tanımlar, fakat güçlü bir durumsal baskı olduğunda, doğal olarak sosyal durumlarda kişinin yapabileceklerini tanımlamaz. Bir çok içe dönük insan, bir topluluğa seslenmeye zorlandıklarında oldukça huzursuz olur, fakat her şeye rağmen böyle durumlar altında iyi performans gösterebilirler. Çok küçük bir araştırma bu alanda yürütüldü (Willerman, Turner & Peterson, 1976), fakat durumların özel türleri için hoşgörülebilir problemlerin bir alanını oluşturan kişilik niteliklerindeki birey farklılıkları mümkündür. Aşırı dışa dönük bir birey en fazla bir ya da iki saat izole edilmiş bir ortamda çalışabilir, ama belki artık diğerleriyle etkileşim için bir araya ihtiyaç duymadan; aşırı içe dönük bir birey yaklaşık aynı zaman miktarında bir partide iyi zaman geçirebilir, fakat zaman ilerledikçe partiye devam etmek birey için gittikçe itici olabilir. Bireyin temel çizgi tercihleri için sayıcı olan yollardaki durumsal baskının çalıştığı durumlara adapte olmakta rahatlıkta bireysel farklar olması mümkündür.
Psikopatolojiye Karşı Normal Kişilik Bilişsel fonksiyonlarda kişiliğin rolü, çevredeki uyarıcılara karşı doğrulan normal bireylerdeki önemsiz yollardan, uyarıcının bir çok farklı kaynağına karşı bilişsel fonksiyonu ciddi bir şekilde ayartan ya da saptıran psikopatolojideki önemli yollara nispeten farklılık gösterir. Ancak, bilişsel işlemede kişilik bozuklukları ve psikopatolojinin rolünün değerlendirmeleri bu bölümün kapsamının ötesindedir. Onun yerine, tedavi tamamen kişilik niteliklerinin normal boyutuna ve kapsamlı bir biçimde değerlendirilen bilişsel fonksiyon ve kişilik niteliklerinde bireysel farklılıklarına harcanan spesifik dikkatle birlikte bilişsel fonksiyonla ilişkilerine odaklanacak. 35
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kişilik Ve Bilişin Gelişimi Gelişimin ilk aşamalarında, ister kişilik ve bilişsel fonksiyon aşırı uysal olsun ister dil ve öz-reflektif yeteneklerin gelişimini önceden oluşturanları geçerli ve hatasız bir biçimde ölçemiyor olalım, belirsizdir. İlkokul girişinin ilk zamanlarında, genellikle gözlemsel yargılar ve kişilik ve duyusal için davranış değerlendirmeleri ve bilişsel fonksiyonun indükatörleri gibi motor gelişimiyle kısıtlandık. İki durumda da, bu değerlendirmenin geçerliliği ve eksiksizliği kişilik nitelikleri ve bilişsel işlemler arasındaki ilişkileri açıklamada yeterli bir seviyeye sık sık ulaşmaz. Yine de, küçük çocukların dersleri kişilik niteliklerinin bazı yönleri ve bilişsel/entellektüel yetenekleri arasında önemli birleşme noktasını ortaya çıkardı. Çocuklar ergenliğe ulaştığında, bilişsel fonksiyon ve kişilik niteliklerinin uyumlu gösterimlerine ulaşmak daha kolaydır, özellikle kişilik niteliklerinin geniş unsurları (örneğin, içedönüklük/dışadönüklük, nevrotizm, dürüstlük) ve bilişsel fonksiyon (örneğin, sözlü, matematik ve uzaysal yetenekler). Bu alanda önemli miktarda bir araştırma olmamasına rağmen, büyük ölçülü bir kaç dersten gelen sonuçlar, Demetriou, Kyriakides ve Avraamidou gibi, ergenlikteki nispeten zayıf olan bilişsel yetenekleri ve kişilik nitelikleri arasındaki ilişkiyi önerir. Bir kaç diğer ders aynı zamanda, ikisi de ergenlik ve yetişkinlikte olan bilişsel yetenekler ve etkili nitelikler arasındaki ilişkileri düzeltmede önemli bir rol oynayan yeteneklerin özüne yüklenme, benlik algılaması yada öz-tahmini önerdi.
Nitelik Kompleksleri Bireyler yetişkinliğe erken ulaştıklarında, etkili, bilişsel ve çabasal bir dolulukta daha büyük bağlam görmeye eğilimliyiz. Kişilik niteliği, entellektüel yetenek ve mekansal alan ilişkilerinin bir meta-analizinde, Ackerman ve Heggestad (1997) en azından önemli örtüşme derecesi olan niteliklerin dört geniş grubunu buldu, şöyle ki: Sosyal, Entellektüel/Kültürel, Ruhani/Geleneksel, ve Bilim/Matematik. Sosyal nitelik kompleksi dışadönüklük ölçüsü ve Girişken ve Sosyal mekansal ilgi temaları arasındaki nispeten fazla ilişki tarafından sunulur. Entellektüel/ Kültürel nitelik kompleksi kristalize edilmiş entellektüel yeteneklere boyunca örtüşmesiyle sunulur (sözlü beceriler ve alan bilgisi). Kişilik yeteneği kompleksi deneyim açığı ve artistik ve araştırma mekansal ilgi temalarının örtüşmesiyle sunulur. Ruhani/Geleneksel nitelik kompleksi, dürüstlük, ruhani ve algısal hız becerileri ve geleneksel ilgi ana fikri gibi kişilik nitelikleri boyunca örtüşerek sunulur. Bilim/ Matematik nitelik kompleksi matematik ve uzaysal beceriler ve hem Gerçekçi hem Araştırmacı mekansal ilgi alanlarıyla sunulur. Bu nitelik komplekslerinin en göze çarpan şey Bilim/Matematik nitelik kompleksiyle benzersiz ilişkileri olan kişilik nitelikleri ve Sosyal nitelik kompleksiyle benzersiz ilişkileri olan
36
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME beceri niteliklerinin olmamasıdır. Bu iki nitelik kompleksi için örtüşen kişilikbiliş eksikliğinin altında yatan neden tamamen temiz değildir. Bir açıklama, değer biçilen sosyal entellektüel yetenekler için yetersiz ölçümler ve matematik ve bilimsel oryantasyonlarla ilişkisi olan yetersiz ölçümler olması. Diğer olasılık etkili niteliklerin, matematik/bilim aktivitelerine doğru oryantasyondaki birey farklılıklarıyla benzersiz şekilde ve basitçe ilişkili olmamaları ve sosyal aktivitelere doğru oryantasyondaki birey farklılıklarıyla benzersiz şekilde ilişkili olan entellektüel niteliklerin yaygın olmaması. Nitelik-kompleks yaklaşımın, etkili, bilişsel, çabasal nitelikler boyunca ortaklık ifadesine karşı ek bir bileşeni vardır. Yani, Ackerman tarafından önerilen yatırım sistemi öğrenme ve beceri kazancına karşı oryantasyondaki kolaylaştırıcı ya da engelleyici fonksiyonlara sahip olan nitelik komplekslerini önerir. Bir yandan, düşük çevresel baskıyla durumların içine yerleştiğinde, sosyal nitelik kompleksinde yüksek bireyler örneğin, entellektüel/kültürel ve bili/matematik alanlarındaki bilgi ve beceri elde etme fırsatından kaçınabilirler. Diğer yandan, çevresel baskı az olduğunda, entellektüel/kültürel nitelik kompleksinde yüksek bireyler fırsatları öğrenmeyi araştırabilir. Her şeye rağmen, çevresel baskı fazla olduğunda, nitelik komplekslerinin rolünün, bireyler maksimum performans talepleriyle yüzleştirilirken azalması umulur.
Biliş Ve Kişiliğin Gelişimi Genetik, biyolojik, aile çevresi ve diğer değişkenler şüphesiz bir bireyin kişilik niteliklerindeki etkilerin en büyük paylaşımına açıklık getirdi. Ancak, bir bireyin bilişsel hayatı aynı zamanda, en azından kişilik niteliklerinin gelişiminde etkileyici olmak için ortaya çıkar. Böylesi etkilerin göze çarpan bir kaynağı güdüsel bireyin güdüsel niteliklerinin gelişimi ve ilgileri boyuncadır (Holland, 1959). Holland’ın gelişimsel mekansal seçim teorisinde, mekansal ilgiler erken gelişim boyunca bir bireyin başarı ve başarısızlığıyla ardışık gelişir, öz-gelişim ya da öz-konseptte birey farklılıklarının gelişimine liderlik ederek. Öz-konseptin bu şekilleri özel tercihlere dönüşe liderlik eder, kişilerarası etkileşim için ya da birinin elleri yada somut düşünceleriyle çalışmaya doğru doğrultmak için gibi. Bu bağlamda, bir ilgi profilinin gelişimi, kişilik-nitelik profillerinin bazı yönlerinin gelişimiyle uyum içinde ilerleyebildi, örneğin: (a) dışadönük ve girişken ve sosyal mesleki ilgiler; (b) dürüstlük ve geleneksel mesleki ilgiler; ve (c) tecrübe ve artistik ilgilere açılış. Diğer başlıca kişilik-nitelik yapıların mesleki ilgilerle daha az ortak olduğu görülür, nevrotizm ve uygunluk gibi. Daha büyük bağlamda, tipik davranışlarla bağlantılı nitelikler arasındaki ilişkiler (etkili ve çabasal nitelikler) —durumsal baskının düşük seviyeleri altında davranışsal eğilimler— büyüklük olarak en önemli olmaya eğilimlidir ve az ve 37
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME fazla durumsal baskıda gözden kaçan nitelikler (örneğin, kişilik ve yetenek) daha az önemli ilişkilere eğilimlidirler. Bilişsel, etkili ve çabasal nitelikler arasındaki etkileşimlerdeki mevcut literatür bu iddiayı desteklemeye eğilimlidir. Etkili ve çabasal nitelikler arasındaki ilişkiler, dışadönük ve sosyal ilgiler gibi, sık sık r=.5 yöresindedir; etkili ve bilişsel nitelikler arasındaki ilişkiler daha sık r=.1-.3 yöresindedir. İlişkisel bilgi niteliklerin bu ailesi boyunca ilişkilerin bir dizisini destekler, bu ilişkilerin nasıl kurulduğu tamamen açık değildir ve etkilerin özel bireyler için kendine özgü olması oldukça mümkündür. Matematik ya da sosyal etki için eski bir hüner, bu alanlarda ve destekleyici kişilik niteliklerinin şekillerinde iki ilgiyi de yükseltmek için verebilir.
Nevrotizm, İçedönüklük / Dışadönüklük ve Biliş Şimdiye kadar, çabasal ve bilişsel niteliklerle örtüşen önemli olan bir grup kişilik niteliklerini tartıştık. Nevrotizm gibi diğer kişilik niteliklerinin bilişsel işlemlerde daha yayılmış etkileri vardır; içedönüklük/dışadönüklük gibi diğerlerinin bilişsel işlemlerle daha karmaşık ilişkileri vardır. Ackerman ve Heggested tarafından yapılan meta-analitik araştırmada (1997), geniş kapsama karşı sebep olma, matematik, sözlü ve uzaysal beceriler gibi bilişsel becerilerin daha düşük seviyeleriyle nevrotizmin ilişkilendirildiği bulundu. İlişkiler büyüklükte büyük değildir. İçedönüklük/dışadönüklük ve bilişsel işlemler arasındaki ilişkiler diğer birçok kişilik-biliş ilişkilerinden daha yüksek bir derecede araştırıldı. En göze çarpan şey Revelle ve arkadaşları tarafından rapor edilen araştırmanın bir maddesidir. Bu çalışma için kurum içe döndüren ya da dışadöndürenden uyarılmanın daha yüksek bir temel çizgisine sahip olan düşük dürtüler ya da yüksek dürtüler ve azalan bilişsel etki aracılığıyla sonuçlara sahip olan uyarılma ve aşırı uyarılma altında olan kavramsallaştırmadır (performans ve uyarılmanın Yerkes-Dodson kuralıyla uyumludur). İçe döndürme için daha yüksek temel çizgi uyarılması dışa döndürmeden daha iyi performans gösterdikleri anlamına gelir, dürtü seviyesi düşük olduğunda ya da görevler sabah yerine getirildiğinde; dışadöndürme içe döndürmeden daha iyi performans göstermeye eğilimlidir, dürtü seviyesi yüksek olduğunda ya da görevler günün geç saatlerinde yerine getirildiğinde.
Etkili Durumlar ve Bilişsel İşlemler Daha önce tartışıldığı gibi, kişilik genellikle sabit nitelikler açısından değerlendirilir, fakat etkili durumlar aynı zamanda bilişsel işlemlerde önemli bir rol oynar. Pozitif ve negatif modlar, örneğin, süreçteki kısa döneme rağmen, açıkça bilişsel dikkate odaklanan bir bireyin becerisini etkiler ve daha ötesi bilişsel uyarıcının nasıl işlendiğini etkiler, özellikle kişisel duygusal ilişkileri olduğunda. 38
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu etkiler muhtemelen asimetriktir, negatif mod durumlarının (kızgınlık ve tükenmişlik gibi). Böyle mod durumlarını derecelendirmek geçicidir, bilişsel yetenek ve bilginin gelişimindeki etkileri sürdüremediler. Ancak, böyle mod durumları daha sık ve sürekli olduğunda, aslında bir uçtan bir uca kişilik nitelik ifadelerini ve bilişseli işlemlemeyi değiştirmek için dallanıp budaklanmaların her ikisini de içerebilir. Test kaygısının niteliğinin bu çizgiler boyunca karateristiklere sahip olması tahmin edilmişti. Böyle durumlara maruz kalan genişletilmiş rotanın üstünde, test kaygısı yüksek bireyin özünde bilişsel testleri yapar.
Etkileyici Yüklü Uyarıcının Bilişsel İşlemi Bu noktaya kadar, tartışmanın çoğu, duygusal ya da etkileyici yüklü olmayan bilginin bilişsel/entellektüel işlemenin etrafında döndü. Bilgiyle ilgili sosyalliğin bilişsel işlemesine gelindiğinde, etki ya da bilişsel işlemlerin önceliğiyle ilgili önemli uyuşmazlıklar vardır, laboratuvarda durumların kısa zamanda için sunulan uyarıcılar olması gibi (Murphy & Zajonc, 1993). Aynı zamanda algısal savunmayla ilgisi olan eski bir literatür vardır, kısaca korkutucu ya da tekinsiz tanıma görevlerinde bireye sunulan. Etkileyici yüklü uyarıcının bilişsel işlemesindeki araştırmanın önemli bir madde, farklı etkileyici düzensizliğin bir çeşidiyle bireylerin klinik popülasyonu üzerine inşa edildi.
39
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
40
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 5 PSİKOPATOLOJİ BAĞLAMINDA BİLİŞ
41
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
SEÇİCİ BİR TEKRAR İnsan doğasının duygusal ve rasyonel elementleri arasındaki temel karşılıklı ilişki eski yunan filozofları Plato ve Aristotales’ten beri tartışıldı. Plato’nun zihin kuramının özünde dualist olmasına rağmen, bölünmüş bir ruhla yaşayan dünyevi bir vücudu farzederek , Aristotales zihnin işlevselci bir modelini önerdi. Plato’nun etkileyen fikri tehlikelidir, rasyonel gücü çökerten istilacı güç yıllar boyunca birçok teoride yeniden ortaya çıktı. Onun psikodinamik modelinde, Freud örneğin, kimliğin ego tarafından egemen edildiğini tahmin etti ( Lyons, 2008 ). Bilişte aynı zamanda duygunun görünümü esas bir bileşendir ve davranış nörobiyolojik katmanlar altında yatan ve sosyal biliş ve duygunun bizim anlayışımızdaki avantajları boyunca ortaya çıkarıldı ( örneğin, Adolphs, 2002,2009; Ochsner & Gross,2005; Pessoa,2008; Van Overwalle,2009). Biliş ve duygu arasındaki ilişkide bu yenilenmiş ilgi, bu alanda yenileyici disiplinlerarası araştırma yaklaşımlarının gelişimine yol açtı. Bu yeniden gösterimin asıl amacı, etkileşen durumların yanı sıra diğerlerinin her birinin bağımsız olarak ayrıştırılabildiği ve hareket ettirilebildiği biliş, duygu ve motivasyonda normal ve patalojik durumları tanımlamaktır. Nörobiyolojik, nöropsikolojik ve psikopatolojik kanıt bu usüller için fonksiyonel ırk ayrımının bir konseptini destekler fakat duygu ve motivasyonu ayarlayan belli bağlamlarda tahmin edilen kanıt vardır. —yani, yükseltmek ya da alçaltmak, biliş ve duygu bile bilişe egemen olabilir ( örneğin, Clore & Palmer,2009) . Dahası, duygusal ve güdüsel sistemler tarafından kullanılan bir alet olarak bilişin sunulduğu görülür. Böylece, bilişsel işlemler her zaman duygusal ve güdüsel bağlamlarda gömülüdür. Bu nedenle, başarının artmasına başarılı adaptasyonu garanti eden örneğin, edinilmiş beyin hasarı ya da depresyondan, motivasyon, biliş ve duygu arasındaki etkileşimdir.
Tanımlar, Nörobiyolojik Kurum Ve Fonksiyonel Etkileşim Biliş, düzensizlik ve aynı fikirde olunan tanım bilişin ne olduğunu içermez. Psikolojinin APA Sözlüğüne göre ( 2007 ) , biliş algılamayı, kavramayı, hatırlatmayı, sebeplendirmeyi, yargılamayı, düşlemeyi ve problem çözmeyi içeren bilme ve uyanıklığı tüm formlarını kapsar. Böylece, bilişsel sistem algı, dikkat, hafıza, yönetici fonksiyon ( planlama, problem çözme, karar verme, kendini gözleme ),dil ve davranışın fonksiyonel alt sistemlerinden oluşur. Posner ve Raichle ( 1994 ) beyin organizasyonunun bilinen fonksiyonel ve nörobiyolojik özelliklerine dayanan bütünleyici bir bilişsel sistemler teorisi geliştirdi. Teorilerinde, ilk bilişsel operasyonlar ayrı beyin alanlarına yerleştirildi, 42
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME fakat performans gösteren bilişsel görevler nöral sistemlerin geniş çapta yayılan ağlarını kapsar. Verilen bir ağda, interaktif işlemler, fonksiyon ve işlemlerin hiyerarşik kontrolün yanı sıra karşılıklı bir bilgi alışverişine izin verir. Bilgi işleme (Aşağıdan yukarıya) işlemeye algısal ağlar (Aşağıdan yukarıya) tarafından rehberlik edildiğinde aynı zamanda aktive edilen bir kaç nöral sistem içinde yer alır. Böylece farklı bilişsel etkileşen sistemler otonomiye sahip fakat aynı zamanda çok aşamalı bir bütünleyici, aynı zamanda çeşitli aktiviteleri işleme sisteminin parçası olan paralel ve seri uzaysal dağılan işleme modüllerinde organize edildi. Bilişsel sistem bir küçük dünya mimarisi önererek yığın yerel ve daha zayıf geniş çaplı bağlantılarla yüksek bir kompleks sistemdir, yani, ancak kontrol aktivitelerini ayarlamak ve başlamak için frontoporyetal bir bileşen tarafından kontrol edildi. Duygu günlük insan deneyiminin miktarı ve kalitesinin merkezidir. ‘kişisel önemli bir durum ya da olayla baş etmeye teşebbüs eden birey’ tarafından olan tecrübenin yanı sıra davranışsal ve psikolojik unsurları kapsayan bir kompleks etki şekil olarak anlaşıldı (APA, 2007, p. 325). Bir duygunun spesifik kalitesi olayın özel önemiyle fakat aynı zamanda bir kişinin modu ve davranışlarıyla tanımlanır. Duygusal adaptasyon, hem verilen bir duruma el koyan duyguları açıklamadaki için hem de hayatın duygusal yönündeki dengeyi sürdürmek için bir bireyin yeteneğidir. Biliş ve davranışta sahip olunan birinin duyguları olan etkinin özdüzenleme duygusal kontrol olarak bilinir (APA,2007). Duyguların (hislerin) deneyimleri, çoğu patolojik duygusal tepkilere birçok normalin yanı sıra birçok kompleks duyulara en basit aralık ve etkilerle etiketlendi. Duygusal biliş, diğer bireylerin duygularını yorumlama, farketme ve algılama yeteneği anlamına gelir, özellikle yüz ifadeleri ve prosodide, ve kişinin öz duygularını doğru yorumlamak için (APA, 2007). Diğer bireylerin duygularının uygun algı ve yorumları aynı zamanda sosyal biliş olarak bilinir. Sosyal fonksiyonlar (örneğin, sosyal algı, sosyal biliş, sosyal bağlam duyarlılığı, ve sosyal hareket) beyindeki özel sosyal davranışa aittir. Amigdala sosyal davranışı düzenlemeye ve yüz duygusal ifadeleri farketmeyi içerir; orbitofrontal korteks sosyal durumlarda işlemeyi ödüllendirmek için önemlidir; insula kendi vücudumuzun etkili durumlarını (örneğin, empati ya da acı) sunmayı kapsar (Adolphs, 2009). Doğru amigdala üzgün fakat mutsuz yüzleri değerlendirmede önemli bir rol oynar, üzüntü ya da korku gibi negatif duygularda özellikle kapsayan bu beyin yapısını önererek. Biliş, özellikle dikkat, duygu düzenlemesinde ve duygusal uyarıcıların işlemesinde kapsanır (Koole, 2009). Duygusal önemin hızlıca ve tam anlamıyla dikkat öncesi ortaya çıkarılması ve işlenmesi görünür, ve duygusal uyarıcının 43
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME işlemesine yarayan bir altkortikal-kortikal ağın içinde dikkat kaynaklarına rekabetçi girişte öncelik verilir (Compton, 2003). Dahası, duygu geri besleme, beklenti ve hareket yansıması aracılığıyla davranışı şekillendirir ve dolayısıyla gelecek davranış için önerileri değiştirebilir. Özellikle yüz ifadeleri ve prosodiden gelen duygunun tanıma ve algısı hem duygusal cevaplar hem de sosyal iletişim için esastır ve bilgi-temel işlemlere bir sosyal uyarıcıların algısal özelliklerindeki bağlara güvenir. Bu işlemler duyguların bireysel konseptlerine dayanır, mutluluk, korku ve üzüntü gibi. Görsel korteks, (sağ) geçici lob, amigdala, ve orbitofrontal korteks esasen kompleks duyguların tanımasını kapsar. Duyguların algısı (sözde sosyal algı) ve biliş —örneğin, dikkat, episodik hafıza, ve yönetici fonksiyon (örneğin, çoklu-görevlendirme, niyetlilik, hareket gözlemesi)— sosyal bilişe yarayabilir. Ancak, ilişkili beyin aktiviteleri medyal prefrontal kortekste eşsiz bir şekilde örtüşmez, sosyal işlemede bu yapının özel bir rolünün belirtisi olarak. Biliş, duygu ve motivasyonun birleşmesi için, yanal korteks çok önemli görünür, oysa diğer profrontal kortikal alanlar (orbitofrontal, alt orta, ön süngülat alanlar) şiddetle etkileyici fonksiyonu kapsar. Yaygın olarak nesnelerle ilgili sadece ‘objektif’ bilginin tutumlarımızı ve onlarla ilgili yargılarımızı tanımladığı farzedlir. Ancak, birinin değerlendirmeleri birinin etkileyici durum ve tepkilerinden gelen bilgiye dayanır. Özellikle sosyal durumlarda, diğer insanlar tarafında bize temin edilmiş hisler diğer insanların değerlendirmelerinde çok önemli unsurdur. Bilme ve hissetmenin özünde birbirine geçmesine rağmen, biri yada diğerinin deneysel kontrolü yoluyla ayrı şekilde duygu ve bilişi incelemek için metodlar vardır. İlginç şekilde, deneyerek ikna edilen mod durumları, uyarıcının bilişsel işlemesinde farklı etkileyici durumların farklı tesirlerini kanıtlar. Pozitif ve negatif modlardaki farklılıklar karar verme, hafıza, bilgi işleme ve dikkate dayanarak bulunmuştu. İlginç şekilde, gelişim, etkili biliş ve davranışın farklı periyotlarında farklı şekilde duygu fonksiyonlarının şekilleri psikopatolojinin farklı formlarını hatırlatır. Duygu-ikna eden durumlardan kaçınmak ya da yaklaşmak için motivasyonda bireysel farklılıklar vardır. Bu motivasyon ‘etki gereksinimi’ olarak bilinir ve bilişsel işlemlere (bilgi işleme ve biliş gereksinimine hizmet eden dikkat dağıtma; davranışsal cevapların tutukluluk ve aktivasyon), duygusal işlemlere (örneğin, etki yoğunluğu, etki duyarlılığı) ve kişilik niteliklerine dayanır. Ek olarak, etki gereksinimi ve sosyal davranıştaki bireysel farklılıklar duygusal gelişimdeki bireysel farklılıklarla açıklanabilir çünkü biliş ve duygu arasındaki geri besleme, duygusal olayların temsillerini oluşturabilir, sürdürebilir ve yeniden şekillendirebilir. Biliş ve duygu arasındaki bu etkileşim aynı zamanda sabitlik ve değişimin periyotları yoluyla bireysel gelişimsel yolların öz-
44
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME organizasyonuna hizmet eder, böylece tüm sistemi sabitleyerek ve duygusal bir dengeyi garanti ederek. Biliş ve duygunun farklı beyin sistemlerine ait olması ve farklı beyin alanlarının hem bilişsel hem de etkili olarak kavramsallaştırılabildiğinin deneysel kanıtına rağmen, biliş ve duygunun ikisinin de içtenlikle birbirine geçmesi ve birbirlerine bağlı olması stresi önemlidir. Pessoa (2008) bağlılığın yüksek bir derecesine bağlı olan beyin ağlarının ‘dinamik koalisyonlar’ındaki temellerine sahip olan kompleks bilşsel-duygusal hareketleri önerdi. Dahası, Storbeck ve Clore’ın inandırıcı şekilde tartıştığı gibi, duygu ne bilişten bağımsızdır ne de onun önşartıdır, ve etki aynı zamanda otomatik olarak sağlanır; ancak, duygu bilişsel işlemeyi düzenleyebilir. Motivasyon ‘içsel, çevresel ve sosyal kaynakların geniş bir çeşitliliğinden doğan’ ‘davranışın yönü, canlılığı ve oluşumunda etkiyi ayarlamak ve koordine etmek’ olarak anlaşılabilir. İçsel kaynaklar her zaman esas motivasyonla tanımlanır; çevresel ve sosyal kaynaklar geçici motivasyonda oluşur. Jimura, Locke ve Braver (2010) davranışsal hedeflerin ödül değerinin bilişsel performansı yükseltebileceğine dair kanıt buldu, ödül hassasiyetinin kişisel olarak farklılık göstermesi vasıtasıyla. bilişsel esnekliğin güdüsel kontrolle güçlü bir şekilde ayarlanabildiği bilinir.
45
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
46
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 6 BİLİŞSEL PEFORMANSTA KAYGININ ETKİSİ
47
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu bölüm esasen bilişsel performansın çeşitli türlerinde bir kişilik yönü olarak kaygıda bireysel farklılıkların etkisiyle ilişkilendirilir. Daha spesifik olarak, vurgu nitelik kaygısında ve test kaygısında olacak. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kaygı ve performans arasında tipik negatif bir birleşme ve ilişki var. Örneğin, Hembree yüzlerce dersi gözden geçirdi ve kaygı ve yetenek arasındaki anlam ilişkisini buldu. Burada nedenselliğin yönünü ilgilendiren belli konular vardır: Kaygı performansı azalttı mı ya da zayıf performans kaygı yarattı mı? Müdahale derslerinden kanıt güçlü bir şekilde birleşmenin fazlasının oluştuğunu önerir çünkü kaygı performansı azaltır. Örneğin, Schwarzer (1990) 137 müdahale dersinden bulunanları gözden geçirdi. Test kaygısı için tedaviyi alan katılımcılar palasebo ve liste grubu beklemedeki katılımcılardan ağırlıklı not ortalaması ve performans testinde daha yüksek notlar aldılar. Bu noktada adreslenmek için ihtiyaç duyulan başka bir konu var. Nedensellik konusuna ek olarak, derslere ek bir problem vardır, düşük skorlulardan özellikle daha kötü performans gösteren nitelik ve test kaygısında yüksek skor yapan bireyler bulundu. Kaygının nitelik ölçüleri ve durum ölçleri arasında tipik ılımlı bir ilişki vardır (kaygının şimdiki seviyelerine değer biçerek). Benzer şekilde, bulunanlar direkt nitelik etkisinde ya da performanstaki test kaygısında yansıyabilir ya da etki durum kaygısı aracılığıyla dolaylı olabilir. İlginç şekilde, bu mesele ilişkili bir kaç derste adreslendirildi, böylece, etkileyen performansta durum kaygısı ve niteliklerin yansıtıcı rolleri açıklamak için düşük ve yüksek stres durumları dahil, deneysel tasarımları kullanmak için bu iki olasılık arasında karar vermek için mümkün değil. Ancak, gelecek bir araştırmada kullanışlı olacaktı.
İşleme Etkinliği Ve Dikkat Kontrol Teorileri Bir kaç teori, performansta test kaygısı ve niteliğin negatif etkileri için sayıcıyı yıllar sonrasına koymuştuk. Bu teoriler, yaklaşımlarında açıkça bilişsel olan kapsam açısından farklılık gösterir (örneğin, daha çok kaygıdan etkilenen spesifik bilişsel mekanizmaya odaklanan bir açıklığa sahip olmak). Benim fikrimce, böyle bilişsel teoriler performanstaki kaygının etkilerini anlamanın en iyi beklentisini önerir. Yer kısıtlamasından ötürü, çoğunlukla iş arkadaşlarımla geliştirdiğim iki bilişsel teori üzerine yoğunlaştım. İlki işleme etki teorisi ve ikinci davranışsal kontrol teorisi olarak bilinen bir gelişim teorisi. İki teorik yaklaşım işleme etki teorisinde çok önemlidir. İlk olarak, performans etkililiği ve işleme etkisi arasında bir ayrım çizilir. Performans etkililiği basitçe performans kalitesinden bahseder (örneğin, doğru unsurların sayısı). Aksine, işleme etkisi performans etkililiği ve performans seviyelerini başarmakta kullanılan kaynaklar arasındaki ilişkiye dayanır. İşleme etkisi (özellikle fazla 48
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME kaygılı bireylerde) görevle alakasız düşüncelerle ortadan kaldırılabilir (örneğin, kaygılar, kişisel-endişeler). Kaygının, performans etkililiğinden işleme etkisinde daha büyük bir olumsuz etkisi olduğu farzedilir. Sebep kaygılı bireylerin sık sık işeme kaynaklarına ya da çabalarına ek olarak yayılmayla işleme etkisinde kaygının negatif etkileri için telafi etmeye teşebbüs etmeleridir. İkinci olarak, işleme etkisinde kaygının olumsuz etkileri olan etki teorilerini işlemede Baddeley tarafından önerilen çalışan hafıza sistemine aracılık ettiği fazedilir (1986). Bu teorik yaklaşım Baddeley tarafından daha öte geliştirildi (2001), fakat biz bu teorinin daha eski versiyonlarına odaklanacağız, iki ‘köle’ sistemine ek olarak dikkat-beğeni, çevre-özgür merkezi yönetici içeren çalışan hafıza sistemine göre. Bu köle sistemlerinden biri (fonolojik çevre) sözel bilgi provasında karıştırıldı ve diğer köle sistemleri (görsel mekansal yapboz) görsel ve uzaysal bilginin geçici depolama ve işlemede karıştırıldı. Fonolojik çevrenin işleyişinde daha küçük negatif etkilere ek olarak merkezi yöneticinin işleyişinde kaygının negatif etkilerinin daha güçlü olacağı tahmin edildi Bu tahminler neden yapıldı? Kaygının görevle endişe gibi alakasız düşüncelerle hatırlatıldığı ve bu görevle alakasız düşüncelerin merkezi yönetici ve fonolojik çevrenin kapasitesini sınırlı işlemenin bazılarına faydalı olduğu farzedildi. Dikkat kontrol teorisi işleme etki teorisinin başlıca tahminlerini kapsar, fakat performanstaki kaygı etkilerinin daha kapsamlı bir hesabını sağlar. Bu teori (Derekshan ve Eysenck tarafından da tartışıldı) bir kaç tahminde bulunur, fakat biz sadece en önemlilerini detaylıca değerlendireceğiz. Merkezi yöneticinin işeyişini zayıflatan kaygının, çeşitli fonksiyonların yerine geçen merkezi yöneticinin kanıtını biriktirmeden ötürü dikkatsiz olduğu tartışılır. Örneğin, Miyake (2000) bir kaç yönetici görevden elde edilen bilgiyi gizlideğişken analize uyguladı ve üç fonksiyon tanımladı. Biri aksamaya direnmek veya görevle alakasız uyarıcı ya da cevaplardan müdahale için dikkat kontrolünü kullanarak kapsayan tutukluluk fonksiyonuydu. Diğeri şimdiki alakalı görev uyarıcıda odaklanmayı sürdürmek için rahat bir yolda dikkati elemek için dikkat kontrolünü kullanarak kapsayan eleme fonksiyonuydu. Son olarak, çalışan hafızanın içerdiği gözetim ve güncelleme bilgisiyle ilişkilendirilen güncelleme fonksiyonuydu. Dikkat kontrol teorisine göre, kaygı dikkat kontrolünün iki yolla azaltır. İlki, tutukluluk etkisini azaltır. İkincisi, eleme fonksiyonunun etkisini azaltır. Bu noktada kısa bir söyleme değen dikkat kontrol teorisinin bir diğer tahmini vardır. Tarafsız olanlardansa korkuyla-ilişkili uyarıcılara katılmak için bir eğilim olan dikkat önyargısı üzerine birçok önyargı vardır. Son meta-analizde, dikkat önyargısı gösteren düşük kaygılılardan daha önemli yüksek kaygılı bireyler hipotezi için inandırıcı destek vardı. Sonuç olarak, dikkat dağıtıcıların varlığında 49
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yüksek kaygılı bireylerin performansı özellikle düşük kaygılı olanlardan azaltılması daha muhtemel, dikkat dağıtıcılar tarafsız olmasındansa korkuyla ilişkili olduğunda (örneğin, kızgın bir yüz). Mevcut kanıtın çoğu bu tahmini destekler. Devamında, yukarıda tartıştığımız üç başlıca varsayımla ilişkili araştırmayı değerlendiriyoruz. İlgili kanıt Eysenck tarafından gözden geçirildi (2007). Benzer şekilde, buradaki odak çoğunlukla, gözden geçirmeyi ileri bir tarihe atan son araştırmada olacak, fakat aynı zamanda daha önceki çok önemli araştırmaları içerecek.
İşler Bellek İşleme etki teorisine göre, kaygı endişeyle ilişkilendirilir, ve endişe çalışan hafıza sisteminin işleme kaynaklarından bazılarına fayda sağlar. Endişenin çalışan hafıza kapasitesi gerektirdiği varsayımı Hayes, Hirsch ve Mathews tarafından test edildi (2008). Rasgele düzende tuşlara basma girişiminde bulunurken şimdiki bir endişe veya kişisel pozitif bir ilgili konuyla ilgili düşünmek için yüksek ve düşük endişelileri istediler. Bu görevde performansın yüksek seviyeleri çalışan hafızanın kaynaklarının değerlendirilebilir kullanımını gerektirir. Temel bulgu, sadece endişeyle meşgul olunduğunda rasgele tuşlara basma görevinde yüksek kaygılılar düşük kaygılılardan daha kötü performans gösterdiğiydi. Çıkarım şu ki, endişe çalışan hafızanın mevcut dikkat kaynaklarının bazılarını tüketir ve bu yüzden görev performansını düşürür. Kaygının çalışan hafızanın mevcut kapasitesini düşürdüğünün kanıtı Derekshan ve Eysenck tarafından rapor edildi (1998). Katılımcıların aynı anda iki görevde ya da çalışan hafıza kapasitesinde yüksek ya da düşük taleplerin dayatıldığı yükleme görevinde performans gösterdiği bir yükleme paradigması kullandılar. İlk görev basit bir akıl yürütmeyi içerir ve bu görevde asıl bağımlı değişken cevap gecikmesiydi. Çalışan hafıza kapasitesinde ikincil görev düşük talepleri dayattığında, bu ölçümde yüksek ve düşük kaygılılar arasında fark yoktu. Ancak, akıl yürütme görevindeki cevap gecikmesinde talep edilen eş zamanlı bir ikincil görevin olumsuz etkileri aslında düşük kaygılı katılımcılardansa yüksek kaygılılarda daha fazladır. Bu bulgular, nitelik kaygısı yüksek bireylerin akıl yürütmeyi işlemek için bir kaç mevcut çalışan hafıza kaynağına sahip olmasını önerir. Performansta çalışma hafıza kapasitesinin bir parçasına bağlı olan kaygıyı etkileyen ek kanıt, ikili-görev paradigmasını kullanan bir derste Johnson ve Gronlund tarafından rapor edildi (2009). Nitelik kaygısı ve çalışma hafıza kapasitesinin iki yönüne dayanan bireyleri dört grupta değerlendirdi. Kaygı ve çalışan hafıza kapasitesi arasında önemli bir etkileşim vardı: ikili görev 50
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME performansında yüksek nitelik kaygısının olumsuz etkileri özellikle çalışma hafıza kapasitesinde düşük bu bireyler arasında fazladır. Bu, performansta kaygının bozulma etkisi için sorumlu bir kısımda olan mevcut çalışma hafıza kapasitesini azaltan kavramla birbirine tutunur. Eysenck, Payne ve Derekshan, çalışan hafıza sisteminin diğer bileşenlerinden kaygı bozulmalarının merkezi yönetici işleyişi olan tahmini test etmek için en direkt girişimlerden birini rapor etti (2005). Yüksek ve düşük kaygılı katılımcılar, çalışan hafıza sisteminde taleplerinde farklılık gösteren ikincil bir görevle eş zamanlı kompleks bir vizüyozpasyal birincil görevde performans gösterdiler. Daha belirgin biçimde, ikincil görev ağırlıklı olarak merkezi yöneticinin kullanımının ya da fonolojik çevreyi ya da görsel mekansal yapboz gerektirdi. Temel bulgu, sadece ikincil görev merkezi yöneticiyi kapsadığında yüksek kaygılı grup görsel mekansal yapboz görevinde düşük kaygılı gruptan daha kötü performans gösterdi. Bu bulgular, kaygının mevcut merkezi yöneticinin kapasitesini azalttığını fakat fonolojik çevrenin kapasitesinde ya da görsel mekansal yapbozda küçük yada var olmayan etkilere sahip olduğunu belirtir. Owens, çalışan hafızaya dayanan performansta kaygının olumsuz etkilerini göstermek için farklı bir deneysel yaklaşım kullandı(2008). Sözel çalışan hafızayı (merkezi yönetici + fonolojik çevre) ve nitelik kaygısının seviyelerinde çeşitlilik gösteren bireylerde akademik performansı değerlendirdiler. Kaygı akademik performansla olumsuz bağlantı kurdu. Ancak, temel bulgu, bu topluluğun sözel çalışan hafızayla aracılık ettirilmesiydi. Diğer bir deyişle, akademik performansta kaygının negatif etkilerinin çoğu dolaydı ortaya çıktı çünkü kaygı çalışma hafızasını zayıflattı. Owens’ın bulgularıyla (2008) farklı görünen bulgular Shackman tarafından rapor edilmişti (2006). Uzaysal çalışma hafızasını kapsayan bir görevde korku-azaltan kaygı bozulma performansını buldular fakat sözel çalışma hafıza performansını kapsayan birinde değil. Kısaca, bozulmuş çalışma hafıza işleyişiyle ilişkilendirilen nitelik kaygısının yüksek seviyelerinin belirtisi olan değerlendirilebilir bir kanıt var (çoğu burada tartışılmadı). Çalışma hafızasının bileşenlerinden, kaygı daha çok tutarlı olarak işleme etki teorisi tarafından öngörülen merkezi yöneticiyi zayıflatır. Ancak, anlaşılan fonolojik çevre ve görsel mekansal yapbozda kaygının etkilerini ilgilendiren tutarsız bulgular var. Prensip olarak, çalışma hafıza sisteminin bileşenlerinin tanımlamak için en direkt yaklaşım, genelde tek bir bileşeni kapsayan ikincil görevlerle bir ikili-görev tasarımını kullanmak olan kaygıyı olumsuz etkiledi. Çalışma hafıza sisteminin iki ayrı bileşenini kapsayan tek bir görevde kaygının etkileri belirlendiğinde, bulguları yorumlamak daha zordur. 51
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Etkililiğe Karşı Verimlilik İşleme etki teorisinin başlıca varsayımlarından biri, kaygının olumsuz etkilerinin tipik olarak performans etkililiğindense işleme verimliliğinde daha büyük olacağıdır. Aynı varsayım dikkat kontrol teorisi sonucunu çıkarır fakat bu teori, öncelikle dikkat kontrol mekanizmasıyla bağlantılı olan bu işleme faydasızlığı varsayımını belli belirsiz daha spesifik yapar. Yıllar sonra bir kaç ders bu varsayımla test edildi. Ancak, bir bireyin işleme kaynaklarını kullanımını belirleme problemi yüzünden işleme verimliliğini işleme tabi tutmanın zor olduğunu kanıtladı. Alakalı araştırmaların neredeyse hepsi sadece davranışsal bilgiyi kapsadı. Bu çalışmalardan bazıları, birincil bir görevin hem ikincil bir görevle eş zamanlı hem de başlı başına performans gösterildiği irdeleme tekniğini kapsadı (örneğin, düzensiz işitsel incelemeleri mümkün olduğunca hızlı cevaplamak). Son ikili-görev durumları için yapılar, ikincil görevi yerine getiren sadece boş işleme kapasitesiyle mümkünlüğünün yanı sıra birincil görevin icra edilmesi gerektiğini vurgular. Soruşturmalara tepki süresinin işleme verimliliğinin yaklaşık bir ölçümünü sağladığı farzedildi: birinci görevlerinin işlemesinde nispeten verimsiz olan katılımcılar, daha verimli olanlardan daha az boş işleme kaynağına sahip olacak ve böylece soruşturmalara daha yavaş cevap verecek. Varsayım, yüksek kaygılı bireylerin soruşturmalara düşük kaygılı olanlardan daha yavaş tepki verecekleridir. Eysenck ve Payne (hazırlıkta) iki deneyde soruşturma tekniğini kullandılar. Bir deneyde, ana görev sözlüydü ve ikinci deneyde ise matematikseldi. İki deneyde de, çalışma hafızasındaki ana görevin talepleri her bir deneme aracılığıyla katılımcılar kendi yöntemleriyle çalıştığında arttı, ve soruşturma bir deneme boyunca herhangi bir noktada sunulabildi. İki deneyde de birincil görevdeki performans etkililiğinde kaygının etkileri yoktu. Soruşturma tepki süresiyle ilişkili olan iki ana bulgu iki deneyde de elde edildi ve öngörüldüğü gibi teoriktiler. İlk olarak, soruşturmalara düşük kaygılılardan daha uzun sürede tepki veren yüksek kaygılı bireylerle önemli bir ana etki vardı. İkinci olarak, soruşturmanın sunulduğu sırada kaygı ve görev talepleri arasında bir etkileşim vardı: görev talepleri yüksek olduğunda, yüksek kaygılı katılımcılar düşük kaygılılara ilişkin soruşturmalara daha yavaş performans gösterdiler. Murray ve Janelle bazı yollarda Eysenck ve Payne’in deneylerini andıran bir dersi uyguladı. Katılımcılar kaygının yüksek ve düşük seviyelerini üretmek için tasarlanan durumlara maruz bırakıldı. Sahte bir sürüş görevi uyguladılar ve periyodik olarak hedef bir ışığa karşılık verdiler. Kaygı manipülasyonunun, sürüş hızına yansıdığında performans etkililiğinde çok küçük bir etkisi vardır. 52
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Ancak, yüksek kaygı durumunda olan katılımcılar, ışık belirleme görevinde ipucu başlangıcını p3 azalttı. Çıkarım, bu durumdaki katılımcıların işleme verimliliğini azalttığı ve böylece ipucunun bozulmuş işlemesine sahip olduğudur. Bu zamana dek tartışılan araştırmaların hemen hepsi davranışsal kanıt üzerine odaklandı. İşleme verimliliğini belirlemenin alternatif bir yolu görev performansı boyunca beyin aktivitesini belirlemek için çeşitli teknikleri kullandırır. Eğer performans etkililiğinde kaygı etkisi olmasaydı fakat yüksek kaygı dikkat kontrolünü içeren alanlarda beyin aktivasyonundaki daha büyük artışla ilişkilendirilseydi, kaygının bozulmuş işleme etkisiyle ilişkilendirildiğinin kanıtı olacaktı. Son bir kaç ders yaklaşık olarak bu yaklaşımı kullandı. Örneğin, Savostyanov, katılımcıların sunulan bir durdurma sinyalinde bu denemelerde baskın bir motor cevabını engellemeye ihtiyaç duyduğu durdurma sinyali paradigmasını kullanarak nitelik kaygısında yüksek ve düşük bireyleri karşılaştırdı. Tepki süresinde ya da hata oranında kaygı etkileri yoktu, böylece kaygı performans etkililiğini etkilemedi ancak, Savostyanov aynı zamanda iki analizde EEG spektral gücünün olay-ilişkisi tedirginliğini değerlendirdi. İlk analizde, cevap vermesi için gereken katılımcılardaki denemelerde tuşa basmadan önce ve sonra EEG desenkronizasyonuna odaklandılar. Yüksek kaygılı katılımcılar tuşa basmadan önce ve sonra düşük kaygılı katılımcılardan önemli ölçüde daha büyük alfa ve beta desenkronizasyonu gösterdiler. İkinci analizde, odak, durdurma sinyalinin başlangıcını takip eden zaman periyodunda durdurma denemelerinde EEG desenkronizasyonu üzerindeydi. Genelde 8-3 Hz de, durdurma sinyali başlangıcından sonraki ilk 600 ms boyunca yüksek kaygılı katılımcıların daha büyük EEG desenkronizasyonu vardı. Bu bulgular, bilişsel kontrolde uzun girişimlerle meşgul olan düşük kaygılı kişilerdense yüksek kaygılı katılımcıların daha büyük işleme faydasızlığı sergilediğini belirtti. Fales (2008) gösterilen üç kelimenin verilen bir kelimeyle aynı olup olmadığını belirtmek zorunda olan üç-geri göreviyle katılımcılarını sundular. Bu görevde performans etkililiğinde kaygı etkileri yoktu. Ancak, yüksek kaygılı katılımcıların, azaltılmış etkinin fikir verici olan dikkat kontrolüyle ilişkili olan sırt yanı ve ventrolateral prefontal gibi beyin bölgelerinde daha büyük bir geçici aktivasyon vardı. Telzer nitelik kaygısında yüksek ve düşük bireylerde dikkat önyargısında bir çalışma uyguladı. Dikkat kontrolünde taleplerini farklılaştıran, daha az ve fazla talep etme durumu arasındaki beyin aktivasyonu farklılığına odaklanan durumlarda beyin aktivasyonunu değerlendirdiler. Fark, düşük kaygılı kişilerdense yüksek kaygılılarda sağ dorsolateral prefrontal kortekste önemli bir şekilde daha büyük büyüktü. Kısaca, olay-ilişkisi potansiyelleri ve fonksiyonel nörolojik görüntülemenin kullanımı yüksek ve düşük kaygılı gruplarda işleme verimliliğini karşılaştırmayı 53
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME kolaylaştırır. Performans etkililiğinde kaygının etkileri olmadığında, işleme verimliliği teorisi ve dikkat kontrol teorisi bulgularını ilişilendirmenin en kolay şeklidir. Durum bu olduğunda, düşük kaygılı bireylere tercihen yüksek kaygılı bireyler arasında dikkat kontrolüyle ilişkilendirilen alanlarda kaygının daha büyük beyin aktivasyonu işleme verimliliğini azalttığı önerici kanıttır. Savostyanov ve Fales tarafında yapılan çalışmalar davranışsal ve nörolojik görüntüleme bulguları arasındaki çelişkiyi gösterir. Diğer bir çalışma bir sonraki bölümde tartışıldı. Kaygı performans etkililiğini azalttığında, bulguları teorilerle ilişkilendirmek daha zordur. Örneğin, Bishop (2009) bir hedef belirleme görevi kullanımı zamanının hedefleri belirlemede yüksek kaygılı bireylerin düşük kaygılılardan daha uzun olduğunu buldu. Aynı zamanda yüksek kaygılı bireyler düşük kaygılı bireylerle karşılaştırıldığında azaltılmış prefrontal aktiviteyi gösterdi. İşleme verimliliği yaklaşık olarak kaynak kullanımı tarafından bölünmüş performans etkililiği olarak tanılanır. Bishop’ın bilgisiyle, sayıcı ve bölücünün ikisi de yüksek kaygılılar için düşük kaygılılardan önemli ölçüde daha azdır. Bu yüksek kaygılı bireylerin düşük kaygılılardan daha ya da daha fazla işleme verimliliğine sahip olup olmadığına karar vermenin zor olduğu anlamına gelir. Yüksek kaygılı bireylerin dikkat kontrol etkisini azaltmada düşük kaygılardan daha zor olması muhtemeldir. Diğer bir deyişle, bazı durumlarda dikkat kontrolünde aşırı girişimlerde bulunabilirler, fakat diğer durumlarda dikkat kontrolünde eksik girişimleri gösterebilirler.
Ketleme ve Kayma Fonksiyonları Kaygının etkileri üzerine kayma fonksiyonundansa ketleme fonksiyonunda daha fazla araştırma vardı. Ketleme fonksiyonu üzerine çoğu araştırma performansta dikkat dağılması etkilerinin üzerine odaklandı. Dikkat kontrol teorisinden gelen belli tahmin, kaygılı bireylerin azaltılmış ketleme fonksiyonu yüzünden dikkat dağılması için daha duyarlı olacaklarıdır. Yaklaşık 20 çalışma bu tahmin için destek elde etti. Yukarıdaki konu Derekshan tarafından irdelendi (2009). Antisekme görevini kullanarak ketleme fonksiyonunu belirlediler. Bu görevde, katılımcılar sabitleşme noktasının sağı veya soluna çevresel bir ipucuyla sunuldular. İpuçlarına bakmaktan kaçınmaları ve bunun yerine sabitleşme noktasının diğer tarafı mümkün olduğunca hızlı sabitlemeleri söylendi. Ayrıca gerekliliğin göründüğü kadar yakın ipucunu sabitlemek olan bir kontrol durumu (ön sekme görevi) vardır. Derekshan antisekme görevinin ketleme fonksiyonunun kullanımını gerektirdiğini, oysa önsekme görevinin gerektirmediğini farzetti. Dolayısıyla, 54
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yüksek kaygılı bireylerin antisekme görevinde doğru bir sekme yapmak için düşük kaygılılardan daha uzun zaman alacağını, fakat önsekmede bu bağımlı değişkende kaygının etkisinin olmadığını tahmin etti. Bu tam olarak Derekshan’ın ipucunun oval bir şekil olduğu ilk deneyde bulduğu şeydi. İkinci deneylerinde, ipuçları olarak kızgın, mutlu ve ifadesiz yüz ifadeleri kullandılar. Kaygılı bireylerin korkuyla ilgili uyarıcılar için bir dikkat önyargıları olduğu kanıtından ötürü, ipucu kızgın bir yüz olduğunda antisekme görevindeki kaygı etkilerini yavaşlatmanın en büyüğü olacağı tahmin edildi. Bu tahmin desteklendi. Daha önce bahsedildiği gibi, kaygı ve kayma fonksiyonu üzerine çok az araştırma yapıldı. Ancak, Ansari, Derekshan ve Richards son zamanlarda antisekme ve önsekme görevlerini içeren bir görev geçişi çalışmasından bulgular rapor ettiler. İki durum vardı. Tek-görev durumunda, antisekme ve önsekme denemelerinde ayrı bloklar vardı. Karışık-görev durumunda, antisekme ve önsekme denemeleri karıştırıldı. Gereken kayma fonksiyonu bilinmediğinde, kesinlik paradoksal ilerleme için sonuç verir, görev-değişimi durumunda görev girişiminin daha büyük bir seviyesini yansıtmasının muhtemel olmasına rağmen. Yüksek kaygılı katılımcılardan değil sadece düşük kaygılılardan elde edilen görev-geçişi durumundaki bu paradoksal gelişim olan temel bulgu Ansari ve arkadaşları tarafından rapor edildi. Çıkarım kayma fonksiyonunu kullanmada yüksek kaygılıların düşük kaygılılardan daha az verimli olduğudur. Derekshan, Smyth ve Eysenck (2009) zamanı belirlemek için çoğu kusursuz çalışmayı uyguladı. Nispeten doğrudan bir yoldaki kayma fonksiyonunda kaygının etkilerini belirlemek için gereken kayma fonksiyonunda sadece talepler açısından farklılık yapan iki duruma sahip olmaktır. Derekshan ve arkadaşları görev çiftini kullandı (örneğin, çarpma ve bölme). Aktarma durumunda, görev her denemede değişimli olarak yapıldı. Aktarmama görevinde, aksine, denemenin her bloğu tek bir göreve adandı. Kullanılan problemler aktarma ve aktarmama durumlarında aynıdır. Derekshan ve arkadaşları kaygı ve görev geçişi arasında yüksekçe önemli bir etkileşim elde etti, ve bu etkileşimin doğası dikkat kontrol teorisi tarafından tahmin edildi. Yüksek kaygılı katılımcılar görev geçişinin gerektiği durumlarda gerekmediği durumlardan daha yavaş performans gösterdi, oysa düşük kaygılı katılımcılar görev geçişinin yokluğuna karşı varlıkları tarafından kısmen etkilenmemişlerdi. Santos ve arkadaşları aynı zamanda kayma fonksiyonunda kaygının etkilerini araştırdı. Katılımcılar yüksek, alçak kaymada ve kaymasız durumlar altında üç basit görev gerçekleştirdi. Gerçek şu ki, hepsi a basit olan görevler muhtemelen, tepki süresi ve hata oranı açısından performans etkililiğinde neden kaygının etkileri olmadığını açıklar. İşleme verimini belirlemek için, Santos ve arkadaşları 55
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME beyin aktivitesini kaydetmek için fMRI kullandı. Kaymasız durumla karşılaştırılan yüksek ve alçak kayma durumlarında beyin aktivasyonundaki artışın, kayma fonksiyonu gerektiğinde işleme kaynaklarının daha fazla kullanımından ötürü olduğu farzedildi. Daha öte çıkarım, yüksek kaygılı bireylerin, kaygısı fazla bireyler için beyin aktivasyonunda daha fazla olması gerektiği tahminine sebep olan düşük kaygılılardan kayma fonksiyonunun daha verimsiz kullanımını yapacaklarıdır. Aynı zamanda, kayma fonksiyonu kullanıldığında, aktive edilmiş alanlarda özellikle vurgulanması gereken beyin aktivasyonunda kaygı etkileri öngörüldü. Kısaca, kaygının ketleme ve kayma fonksiyonlarını azalttığı biriktirme kanıtı vardır. Bu ciddi bir öneme sahiptir. Bu fonksiyonların ikisi de dikkat kontrolüyle ilişkilidir ve ikisi de görevlerin çok geniş bir çapında performans göstermek için gereklidir. Benzer şekilde, işleme verimi ve performans etkililiğinde kaygının negatif etkilerinin çoğu, bu iki fonksiyonda kaygının olumsuz etkileri açısından yorumlanabilir. Aynı zamanda Miyake ve arkadaşları bir güncelleme ve izleme fonksiyonu tanımladı. Bu fonksiyonu belirlemek için kullanılabilen çeşiti görevler vardır. Örneğin, sunulan bir seri unsuru içeren N-geri görevi vardır. Seriler biter bitmez, katılımcı, seride verilen bir mesafe gerisini sunan unsurun kimliğini belirtmek zorundadır(örneğin, üç geri, dört geri). Bu fonksiyonu temel hafıza işlemlerini içermesi ve aslında kaygı tarafından etkilenmemesi olan dikkat kontrol teorisi dahilinde farzedildi. Bu varsayım için bazı destekler Eysenck ve arkadaşları tarafından tartışıldı (2007). Aynı zamanda, sözlü ve uzaysal N-geri görevlerinde nitelik kaygısının etkilerini değerlendiren Walkenhorst ve Crowe tarafından yapılan son bir kaç çalışma daha vardır. Kaygının güncelleme ve izleme fonksiyonunu azaltmadığını belirterek, iki görevde de yüksek kaygılı katılımcıların düşük kaygılılardan daha hızlı cevap verdiklerini buldular.
Sonuç Çoğu ilerleme, bilişsel sistem tarafından aracılık edilen işleme verimi ve performans etkililiğinde kaygının etkilerinin olduğu çeşitli yollar anlayışında yapılmıştı. Gördüğümüz gibi, işleme verimi teorisi ve dikkat kontrol teorisi dahilinde birleşen başlıca varsayımların bir kaçı için ikan edici destek vardır. İlk olarak, kaygı çalışan hafıza sisteminin verimini, özellikle bu sistemin merkezi yönetici bileşenini azaltır. İkinci olarak, daha özgül olarak, kaygı, ketleme ve kayma fonksiyonu olarak adlandırılan merkezi yöneticiyle ilgili en az iki fonksiyonun verimini olumsuz olarak etkiler. Üçüncüsü, kaygının performans etkililiğindense işleme veriminde 56
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME daha fazla negatif etkisi vardır. Gelecekte sistematik olarak araştırması sürdürülecek konular neler? İki konunun özel önemi olduğu görülüyor. İlki, kaygının işleme verimini, performans etkililiğinden daha fazla azalttığı farzedildi çünkü yüksek kaygılı bireyler sık sık düşük kaygılı olanlardan işleme kaynaklarını ya da çabasını daha faydalı kılar. Şimdiye kadar, bu geliştirilmiş motivasyon için sorumlu işlemlerin biraz anladık. Eysenck ve Calvo (1992) yüksek kaygılı bireylerin performansın makul bir seviyesini üretmek için artan çabayla negatif düşüncelerini ortadan kaldırmak için girişimde bulunduklarını tahmin etti. Negatif düşüncenin güdüsel sonuçları olabileceği kavramı makul kalır, fakat kanıtla ilgili henüz doğrudan bir yokluk yoktur. İkincisi, dikkat kontrolü, etkileyici deneysel araştırmalarına dayanan üç merkezi yönetici fonksiyonunun Miyake ve arkadaşlarının tanımlamasının çoğu kullanımını sağlar. Ancak, yönetici fonksiyonların doğası ve sayısını ilgilendirinceye dek fikir birliği yoktur. Collete ve van der Linden (2002) yönetici fonksiyonların beyin-görüntüleme çalışmalarını gösterdiler ve Miyake ve arkadaşları tarafından tanımlanan üç fonksiyon için böyle çalışmalardan gelen destek olduğu sonucuna vardılar. Ek olarak, ancak, ikili-görev koordinasyonunun yönetici fonksiyonlar listesine eklenmesi gerektiğini ikna edici şekilde tartıştılar. Kaygının ketleme ve kayma fonksiyonlarının verimini azalttığı gibi ikili-görev koordinasyonunun verimini azaltıp azaltmadığını görmek için gelecek için önemli bir görevdir.
57
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
58
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 7 BİYOLOJİK TEMELLER
59
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
GÜDÜLEME VE BİLİŞ İÇİN ETKİLİ BİR KAYNAK OLARAK ARAMA SİSTEMİ Bu bölüm, beyin sistemlerinde çoğu temel güdüsel dürtünün —bunlar tüm hedefe yönelik eylemler için asıl olanlar— nasıl somutlaştırıldığına odaklanacak. İlk olarak, memelilerde araştırma davranışını ortaya çıkaran şekillendirilmiş mekanizmada başlıca bir unsur olan dopamine odaklanacağız; ikinci olarak, dopaminle, yani Etkileyici Sinirbilim de tanımlanan ARAMA/Bekleme sistemi, güç verilen öz duygusal-güdüsel komuta sistemine odaklanacağız. ARAMA sistemiyle, hayvanlar çevresel olaylar arasında kestirimci ilişkilerden rehber davranışlara nedensel kanımları çıkarabilirler. Aynı zamanda, arama sisteminin ilk işlem bilincinin temel bir fenomen yönüne katkıda bulunduğunu belirteceğiz, yaşam için pozitif lezzet ve hevesin etkileyici tümü olan —etkili öğrenme için asıl katkılar. Başlangıçta açık olalım: Bizim kanıt yorumumuz belli temel beynin aktif sistemlerin hissedilen yönlerinin fenomen deneyimlerin eşlik ettiği psikolojik durumlara önderlik ettiği, yani etkili bir şekilde tecrübe edilmiş durumlar. Dahası, daha fazla düzen bilişsel sistemin gelişimsel yayılması için çok önemli olan bu temel sistemleri alacağız (örneğin, öğrenme ve düşüncelere dayanan ya da kavramsallaştırdığımız ikincil ve ya üçüncül işlemler). Spesifik olarak, öz duygusal komuta sistemleri öğrenme için başlıca spesifik etkileri oluşturmak için ve dolayısıyla farklı hayattakalma-yükseltme davranışları için gerekli zamanlama ve uygun davranışsal dizilere ince ayar yapmak ve garanti etmek için görünür. Duygusal komuta sistemleri, dolaysız ve yadsınamaz ve yayılmış etkileyici bir eylem durumunda zihin ve tüm vücudu deneysel olarak duyarlılaştırma, kar sağlama vücudun sinirsel devrelerde kodlanmış evrimsel sunumlarla kısmen başarıya ulaşır. İnsan çocukları, daha çok hayvanlar gibi, bu duygu dünyasının dolaysızlığında yaşar ve diğer hayvanlara benzer, bedensel durumlar olarak tecrübe eden etkileyici zihinbeyin duygusuzlara cevapları öğretilen kompleks davranışsal kalıpları git gide geliştirirler. Farklı çoğu diğer hayvan, ancak, insan çocukları daha fazla emir zihinsel durumları olarak beyinleri ve vücutlarının duygusal aktivasyonlarının ebedi kalıplarında bilişsel olarak yansıyan kapasiteyi geliştirir. Yani, temsil dili olarak şekillendirmelerinin dilini nasıl yorumlayacaklarını öğrenirler —onlara yükseliş veren görsel vücut temsilleriyle süreksiz olarak görünen deneyimin unsurları. Daha fazla emir bilişsel yapılarda etkileyici komutların göze çarpan bu dönüşümlerini araştırmada yapılan çok iş vardır ve bu bölümde onlara dayanan gelişimsel dönüşümlerin herhangi tam hesabı olmadan önce anlaşılmaya ihtiyaç duyan beyin durumlarından kaynaklanan bir sayımı sağlayacağız. Motivasyon. Hayvanlar kendi amaca yönelik vasıtalarıyla donatılmış görünür. Irving Kupferman, Sinirsel Bilim Prensipleri’nde(1991) şöyle yazar: “Spesifik güdüsel durumlar, ya da dürtüler, eylemde insanlara ve diğer hayvanlara yönelen bedensel 60
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ihtiyaçlar üzerine kurulmuş dürtüler ya da tepkiler sunar.” Ancak, Kupferman’ın daha sonra eklediği gibi: Dürtüler ya da güdüsel durumlar, kompleks davranışların çeşitliliğinin yönü ve doluluğunu açıklamak için varsayılan mekanizmalar çıkarıldı… Davranışsal bilim adamları bu iç durumları farzetti çünkü dış çevrede gözlemlenebilir uyarıcı, bu davranışların tüm yönlerini öngörmek için yeterlidir… Asıl fizyoloji ve varsayımsal dürtü durumlarıyla ilgili daha fazla şey öğrenildiğinde, davranışı açıklamak için bu durumları çağırma gereksinimi sonuçta kaybolabilir, fizyoloji ve sistemler teorisinden kaynaklanan daha kesin kavramlar tarafından yer değiştirilmesi için. (pp. 750-751) Kupferman, güdülenme ve dürtü fikirlerinin bilimsel kullanımının sadece henüz anlaşılmamış davranışlar ve beyin mekanizmaları için geçici durumların yerine koyma durumu olduğunu belirtir. Aynısı, takviyenin gerçek beyin işlem olduğu çıkarımı için de söylenebilir. Radikal dışlayıcı indirgemeciliğin bu türünün kaçınılmaz şekilde kusurlu olduğuna inanıyoruz, sinirsel aktivitelerden doğan davranış kontrolünde nedensel etkiye sahip olan nöromental karmaşanın seviyelerini farketmeyi başarısız kılmak için. İnsafsız indirgemecilik kadar materyalistik olan fakat ZihinBeyin in gerçekte ne yaptığını anlamak için bizim aspirasyonumuzda etkileyici duygular gibi beliren karmaşaları kabul ettiği bir görüntüyü kabul ederiz. Şimdi bu durumu değerlendirelim. Spesifik davranışların hayatta kalma ihtiyaçlarıyla otomatik olarak ilgilenmek için hayvanların eylem repertuarlarına inşa edildiğine şüphe yoktur. Bunlar su, yiyecek, konfor aramayı ve türlerin ebedileştirmesini içerir. Kupferman’ın not ettiği problem, hayatta kalma memnuniyetinin kusursuzca yöneten kasten davranışları biyolojik bir mekanizmanın nasıl kusursuzca yönettiğini açıklamak için “güdülenme” gibi bir unsur yeterlidir. Soruyu şu şekilde yöneltiyoruz: İhtiyaçlarını karşılamak için mükemmel uyan yollarda hareket etmek için emir vermişler gibi, vücutlarının ve beyinlerinin çeşitli durumlarında (örneğin, su ve enerji tüketme) hayvanların güvenilir davranışları nasıldır? Aslında, bu “mental” varoluşların, hayvan modellerinin nöroevrimsel temelleri gibi aydınlatabildiği ve BeyinZihin in temel nöral fonksiyonları ve doğru olduğuna inanıyoruz. Zihnin beyinden atıldığı noktaya nasıl ulaştık? Jacques Loeb, bilimsel fizyolojide zihinsel işlemler olmadan davranışın tam bir mekanik görüntüsünü vermek için arayan Berlin biyofizik okulundan ilk gelen araştırmacılardan biridir. Onun için, güdülenme özel bri hayvanın fizyolojisinde nasıl düzenlendiğini belirterek açıklanabilen bir “tropizm”dir. Loeb’in amacı, onun zamanının bilimse tartışmalarında yaygın olan metafizik unsurları elemek ve fiziğin bu gibi mekanik pratiklerinde davranış çalışmalarına dayandırmaktı. Loeb’in mühendis zihniyeti Watson ve Skinner’ın zihin-eleyen davranışçılığına katkıda bulundu ve bilimsel kaynakların hayvan güdülenmeleri üzerine çalışmada psikolojik eliminasyona liderlik ederek nasıl kavramsallaştırıldığını fazlasıyla etkiledi. Terminolojinin bilimsel sakınmasıyla birlikte Loeb’in tanıttığı düzenleme oryantasyonu hayvan durumlarının insan zihinsel nitelendirmesine dayandırır. Bu 61
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME güne kadar, hayvan davranışlarında, insanlarda bulunan itki ve dürtülerin hatasız yolunda paralel görünen ve dürtü davranışlarının mekanizmalarını tanımlamada korkuların bu durumuna karşı gitmeye hevesli olan bir kaç araştırmacı var. Bir şeyler yavaşça değişiyor, ancak, ve bazıları daha iyi kavramsal yaklaşımları istiyor, etkili nörobilimin hızla gelişen alanında açık bir şekilde ifade edilmesi gibi. Etkili Nörobilim. Etkili nörobilimin temel tezi, insanlar ve hayvanların sevdiği eylemleri organize eden yayılmış sinirsel olaylarda —büyük ölçekli beyin ağı fonksiyonları— duygusal işlemler ve kişisel olarak tecrübe edilmiş duyguların temel bir rol oynamasıdır. Çeşitli temel duygusal sistemler kompleks davranışsal seçimlerin dayandırılması üzerine iç değerlerin bir çeşitliliğini sağlar. Ancak, böyle içsel deneyimlenmiş durumlar daha yüksek bilişsel tahminlerden sağlanan basitçe zihinsel olaylar değillerdir; daha iyisi, içgüdüsel duygusal davranışları doğrudan şekillendiren nörobiyolojik olaylar yoluyla oluşurlar. Bu temel etkili işlemlerin beyinden nasıl çıktığı çalışmasına doğru deneysel bir strateji sağlar: Etkili hisler beynin ilk-işlem duygusal ağları tarafından oluşturulan koşulsuz cevapların paçalarıdır. Bu devrimsel bir fikirdir. Darwin çağından beri, diğer hayvanlarla derin psikolojik bağlarımızın altını çizdiğimiz öz duygusal hislerin nasıl sahip olduğumuz anlayışımızı geliştirmek için daha uyumlu bir strateji olmadı. Etkili nörobilim Kupferman’ın istediği detayları teklif eder —deneysel araştırmalar yoluyla ve güdülenme fikrinin arkasındaki fizyolojiyi heceler. Ancak, bundan daha fazlasını başarır. Davranışı anlamak için girişimlerimizin terkedilemeyeceği anlamlı beyin olayları olarak psikolojik işlemleri hatırlatır. İşte burada kitapta gelişen bir kaç kilit noktası. Deneysel çalışmanın onlu grubu, tüm memelilerde bulunan en az 7 ilk-işlem duygusal “komuta sistemi”nde var olan Etkili Nörobilimde teklif yapılmasına yol açmıştı. İlk önce 7 yi seçmek için kriterleri inceleyeceğiz ve sonra onları kısaca açıklayacağız. Komuta sistemi ya da “duygusal çevrim” fikri 6 nöral sistem kriterine dayanır: (1) Öz duygusal sistemlerın durumlarla ilgili fonksiyonlarla “genetik olarak önceden bağları kurulmuş”tur, ve aktivasyon için daha fazla beyin fonksiyonuna ihtiyacı yoktur (deneysel doğrulama uyumlu duygusal durumları canlandırarak spesifik beyin bölgelerini doğrudan elektrik beyin uyarıcısının derslerine dayanır); (2) özgül nörokimyasal işlemlerle kontrol edilen motorla ilgili altprogram ve otonomik işlemler bu devrimsel eski çevrimlerin iç düzenlemelerine yansır; (3) bu çevrimler, sensör sistemlerinin duyarlılıklarını değiştirerek uyarılma ve davranışsal belirginliğine yoğunlaşır; (4) uyarılma, ilk çıkartımlardan sonra nöral çevrimlerde sık sık devam eder; (5) çevrimler, duygular dediklerimizdense diğer davranışsal sonuçlara katkıda bulunabilir; ve (6) Dürtüsel (duygusal) çevrimler, daha yüksek karar verme işlemini detaylandıran beyin mekanizmalarına sahip karşılıklı etkileşimlere sahiptirler. Daha öte bir sonuç, ham duygusal hislerin, bu uyumlu işletmelerin, fonksiyonel birleştirmenin, BeyinZihin fonksiyonlarının nörodinamikleriyle oluşturulmalarıdır. Kararınca kesin olarak kurulmuş 7 ön-işlem komuta sistemi şunlardır: 62
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 1) ARAMA (motivasyon, beklenti, araştırma) 2) ÖFKE (nefret ve hayal kırıklığının öfkesi) 3) KOKRU (endişelenme kaygısı) 4) ŞEHVET (takıntılar için seks erotizmi) 5) UMURSAMA (empati için merhametli sosyal ilişkiler) 6) PANİK (ayrılmış stres, yalnızlık ve keder) 7) OYUN (komik öykülere eğlenceli kuruluşlar) Öz sistemlerin isimleri, adet-psikolojik ya da anadile ait ifadelerin açıkça bilimsel bir yolda anlaşıldığını bize hatırlatmak için büyük harflerle yazılır. Bu çevrimler, “yönetici, komut, ve işletme sistemleridir” çünkü “yönetici, bir nöral sistemin hiyerarşik kontrollerin kaskatında bir üstanlam rolü ima eder; komut, bir çevrimin ful-esmiş bir duygusal işlemi körükleyebileceğini ima eder; işletme, bir kaç altsistemin operasyonunu koordine ve senkronize edebildiğini ima eder”. Sinirsel sistemler beynin korteksaltı alanlarında yoğunlaştırılır, fakat açıkça beyin/vücudun tüm ağı boyunca işletirler ve etkili anlam fikri aşılayan sinirsel dünya olayları vasıtasıyla duygu-özgül öğrenmeyi düzenler (örneğin, sadece kızgın değiliz, birisine kızgınız). Aşağıda daha detaylıca tanımladığımız ARAMA sistemi, aynı zamanda tüm diğer duyguların kontrolünde katılan en büyük arka plan duygusal sistemidir ve ani gelişen bir beklenti üretecidir. ÖFKE sistemi arazi ve kaynaklarının kızgın bir şekilde savunmak için vücuda enerji verir. Çekişme ve hayal kırıklığı sunulduğunda, bu sistem duruma kesin karar vermek için çok önemli olan psikomotor cevaplara katkıda bulunur. KORKU sistemi terörden kaygıya çeşitli durumları içerir, ve tehlikeden kaçınan bir hayvana yardım etmek için genel bir yolda hareket eder. Çoğu memelide birkaç içgüdüsel davranışsal kalıplarda kanıttır. KORKU, tehlike uzakta olduğunda, dondurma ve saklanmayı ortaya çıkarır, fakat tehlike yakın olduğunda, hızla uzaklaşmaya liderlik eder. Geriye kalan dört sistem, ARAMA, ÖFKE ve KORKUnun temel duygusal ve güdüsel işlemlerinden fonksiyondaki farklılıkların altını çizerek öncül sosyal duygulara aracılık eder. Sosyal duygular türdeşleri arasında hayatta kalmak için ilgili olan davranışlar için sorumludur. ŞEHVET sistemi eş seçimiyle (form değerlendirmesi ve kur yapma davranışları, diğerleri arasında), üreme ve birçok cins-spesifik davranışıyla alakalıdır. ŞEHVET fiziksel ve duygusal olarak doymadan farklılaştırılmalıdır, fakat onunla nörokimyasal ve davranışsal olarak birçok bağlantıya sahiptir ve iyi evrimsel öncüsü olabilmişti.
63
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
64
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 8 GÜDÜLENME, BİLİŞ VE DUYGU
65
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BİR FİLOGENETİK - DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIM Davranışçılıkla karşılaştırınca, bilişsel psikoloji çoğunlukla güdüsel konuları ihmal etmişti. Bilişsel devrimle, güdü ve güdülemenin tüm konusu bilimsel ana akımın odak noktasının dışına çıkar. Bazı sosyal psikologlar hariç, bilişsel devrim temel güdüsel kuvvetleri ciddi şekilde değerlendirmez. Genelde bilişin fonksiyonel prensiplerini açıklamak için çalışma hipotezi bilgisayar bilimlerinden derinden etkilenmiştir. Bir beyin olan bilgisayarın konsepti fikirleri yönetmeye başlamıştı ve bilgisayar bilimlerinden gelen bir çok metafor, sırf neokortikal işlemler olarak davranan bilişsel fonksiyonların görüntüsünü etkiledi. Duygusal ve güdüsel unsurlar sinirsel enerji ya da belirsiz uyarılma işlemleri olarak değerlendirildiler. Son on yılın rotasında, durum, bilişsel fonksiyonların derin katmanlardan ciddi şekilde etkilendiğinin artarak temin edilen kanıt nörobiyoloji ve nöropsikolojinin alışılmış alanlarından gelen araştırmalar olarak değişti. Sırf neokortikal fonksiyonlar olarak bilişsel işlemlerin görünümü gittikçe tek taraflı ve yetersiz görünür. Güdüsel unsurların yanı sıra duygusallığı bütünleyen gerekli genişletme genel olarak bilişin daha derin bir anlayışına liderlik eder, ve açıkça biliş işlemleri ve onların duygusalgüdüsel temeller arasında bağı kanıtlar. Bu değişimin bilişsel bilimlerde derin bir etkisi vardır ve genel olarak felsefenin yanı sıra araştırma alanlarıyla alakalıdır. Beyin fonksiyonları ve genel olarak sebebin tüm duygusal-biyolojik-güdüsel altyapılarını ihmal etmek tek taraflı ve yetersiz bir kavrayışa önderlik eder. Aşağıdaki yaklaşım bir filogenetik perspektiften duygu-güdü-biliş etkileşimlerini aydınlatmak için girişimde bulunur. Kastedilen herhangi bir indirgemeci tutumdan yoksun bütünleyici bir yaklaşımdır. Bu duygusal-güdüsel-bilişsel etkileşimlerin kanıtlanmış seviyelerinin iki perspektifle analiz edileceği anlamına gelir: (a) Esas unsurlara odaklanan aşağıdan-yukarıya perspektif (örneğin, psikolojik işlemler; nörobiyolojik yapılar ve fonksiyonlar; genetik olarak temellenmiş, zor kazanılmış davranışsal programlar vs.) (b) Analiz edilen iç dinamiğe odaklanan perspektif (örneğin, tek bir hücrenin seviyesi tüm organizma işlemleriyle bütünleşen dinamikleri olan doku seviyesinden farklıdır ) Özgül bir seviyede yatay dinamiklerin yanı sıra aşağıdan-yukarıya ve yukarıdanaşağıya işlemlerin, tuzaklar ve indirgemeciliğin ‘başka hiçbir şey yalnızca’ türünde ciddi başarısızlıklardan kaçınmak için açıkça ayrılmaya ihtiyaç duyar.
Nereden Başlayalım? Her bir filogenetik yaklaşım için ciddi bir meydan okuma başlangıç noktası problemidir. Bu bilişsel ve daha metafiziksel konular arasındaki sınırın yakınlarına yerleşen bir sorudur. Bu makalenin yapısı için, K. Lorenz ve J. Piaget’in perspektiflerini 66
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME hesaba katacağım. Lorenz’in yaklaşımı, genel filogenetik değerlendirmelere yakındır: Piaget’in çerçevesi bireyoluşa daha yakındır. Bilişe ilişkin, Lorenz için, devrimsel bir düşünür olarak, ‘yaşam kendi kendine bir bilgiyi elde etme işlemidir’. Bu ifade, genelde bilişin yerlileştirilmesinin bir çeşidine olanak sağlamak için dizayn edilen Devrimsel Epistemoloji için temel fikirlerden biriydi. Bu genelde bilişsel işlemler için —sembolleri, bilinci, dili, rasyonelliği ve daha fazlasını içeren— analizin tipik çerçevesinin kapsamlı bir histe biyolojik-devrimsel işlemleri içermek için genişletilir. Yaşamın kendisi ve genelde evrim bilişe yakın işlemler olarak değerlendirilir. Diğer bir perspektiften, J. Piaget, Genetik Epistemelojinin mucidi, ‘bilişsel işlemlerin yansıttıkları ana mekanizmaları olan organik otoregülasyonun sonuçları olduğunu ‘ tartışır. Piaget aynı zamanda, otoregülasyondaki vurguyla Lorenz’in evrimsel yerlileştirilmesi boyunca bilişsel işlemlerin yerlileştirilmesinin özgül bir türünü denedi Genelde Lorenz ve Piaget’in evrim üzerine oldukça farklı görüşleri olmasına rağmen, ikisi de bilişsel fonksiyonlar için biyolojik-organik işlemlerden derin bir süreklilik önerir. Farklı seviyelerde bilişsel işlemlerin özel özelliklerini vurgulamak için Oeser ve Riedl bilişin iki seviyesini önerir. (a) Organik işlemlerin seviyesi, türlerin korunması ve öz korunmanın temel biyolojik eğilimleri tarafından hükmedilen, bilişin bilgi kazancı olarak değerlendirildiği yer; ve (b) daha karmaşık seviyeler, daha yüksek beyin aktivitesi, bilinç ve yansıyabilirlikle karakterize edilmiş, bilgi kazancıyla ilgili konuşmak için kullanışlı olduğu yer. Tartışmaların iki türü için de arka plan olarak sunula başlıca bir yaklaşım, dinamik bir denge kuran çevreyle kalıcı etkileşimleri olan açık sistemler olarak organizmaları değerlendiren Bertalanffy’nin Genel Sistem Teorisidir. Bu, özgül iç yapıların madde ve enerjinin kalıcı bir değişimi üzerinde sabit tutulur. Bu yapılar düzenleyici işlemlerle devam ettirilir, ve bu yaşamın ana işaretleri olan bu işlemlerdir. Genelde güdüsel işlemlerin derin bir anlayışı (yani, daha yüksek güdüsel işlemlerin yanı sıra temel güdüsel işlemler) bu düzenleyici aktiviteleri değerlendirmeyi gerektirir. Güdü için filogenetik-evrimsel bir yaklaşım ve ilişkili duygusal-bilişsel alanlar için, düzenleyici aktivitelerin üç türü arasında öne çıkmak için gereklidir: yapısal, fonksiyonel ve bilişsel düzenlemeler. Piaget ve Bertalanffy’ye göre, düzenleyici aktivitelerin bu farklı türleri birbirleriyle yakından ilişkilidir, filogenetik ya da ontogenetik gelişimin seviyelerine dayanarak. a) Yapısal düzenlemeler: Yapısal düzenlemenin temelinde, herhangi bir düzenleyici organ olmadan düzenleyici aktiviteler vardır. Düzenleyici aktivitenin bu türü dinamik etkileşimlere dayanır. Örneğin, tümünün eşsonlu işlemlerdeki kısımlardan yeniden kurulduğu embriyonik düzenlemeler’. Özellikle, düzenlemenin bu türü, çevresel durumları kalıcı olarak değiştirmek için ilişkide sabit tutulan somut psikolojik parametreler içerir (örneğin, vücut sıcaklığı, hücresel dehidrasyon). b) Fonksiyonel düzenleme ‘aktivite ya da organların psikolojik (ya da psikopatolojik) 67
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tepkisiyle başa çıkar. Bu işlemler sinir sistemi aktivitelerine dayanır ve davranışsal kalıpların düzenlemesine veya kapsamlı bir histe davranışlardan sorumludur. Somut yapısal düzenlemelerin aksine (örneğin, sindirim), fonksiyonel düzenlemenin ana karakteristiği, organlara değil fakat davranışsal şemalara nesneleri bütünleyen fonksiyonel bir bütünlemedir. Bir bebeğin şemasını kavramak davranışsal bir şema için bir örnek olarak sunabilir. Bir nesne için kavrandığında, çocuk bu nesneyi (top) davranışsal bir şemaya (kavrama şeması) bütünlüyor. Benzer şekilde, etolojide, ‘doğuştan serbest mekanizmalar (DSM)’ fonksiyonel-davranışsal düzenlemelerin bir ana unsuru olarak değerlendirilebilir. DSM algılamak ve özgül uyarıcılara tepki vermek için organizmalara olanak sağlayan sensör kapasitelerini tanımlayan fonksiyonel bir kavramdır. c) Bilişsel düzenlemeler tersine çevrilebilirliği içeren maksimum esneklikle düzenlemeler olarak görünür. Bunlar fonksiyonel-zihinsel alanda aktiftir ve çevresel uyarıcılara ya da psikolojik parametrelere doğrudan güvenmez. Kararlılığı olan fonksiyonel düzenlemelerin aksine davranışsal şemalar ya da psikolojik şemalar nedeniyledir ve ilişkili tutkulu değerler, bilişsel düzenlemeler, bilişsel yapılarda durağanlık sağlayan sözde değişmezlik etrafında organize edilir. Piaget’e göre, Platt şöyle formülleştirir, ‘Değişmezlik için dinamik araştırmanın, beyindeki daha yüksek komuta işlemlerinde organizasyonların genel bir prensibini bile olabilmesi mümkün görünür.’ Bilişsel aktivitelerin organize edilmesi, bu değişmezliklerin Kant’ın önselleriyle yakından ilişkilidir. Organik-bilişsel işlemlerin köküyle alakalı bu temel varsayımları hesaba katarak, vücut değişimleri ya da denge karmaşası ve bu dengenin yeniden kurulması biyolojik organizasyon için temel olduğuna ve hayatta temel bir iki kutuplu öz olmak için göründüğüne kanıt olur. Bilişsel işlemlerin yanı sıra güdü, duygunun yaygın kökü bu iki kutuplulukta bulunabilir ve düzenleyici işlemlerle ilişkilendirilebilir. Evrimi ‘bir belirsizlikten bir değişim, bir tanıma esas homojenlik, devamlı bütünleme ve farklılaştırma boyunca uyumlu heterojenlik’ olarak karakterize eden H. Spencer’ e göre, bu öncül birleşik düzenleyici işlemler, türoluşun yanı sıra bireyoluş boyunca güdüsel, duygusal ve bilişsel bileşenleri içererek, yakın ilişkilerini hiç kaybetmeden farklılaştırılırlar. Bu görüş çelişir ve tamamen yapay olarak ortaya çıkar. Bu bölümde, dört farklı seviyede duygu-güdü-biliş etkileşimlerinin bir taslağını çizeceğim. Etkileşimin ilki ve en temel türü, özellikle tek hücreli organizmalarda açıkça gösterilen bir davranış türü olan kinezi tepkisidir. Karmaşanın artması taksi tepkisi olan etkileşimin ikinci türünü gösterir. Üçüncü seviye içgüdü ve öncül duygularla ilişkilidir. Son olarak, insanın bazı özellikleri —sembolik seviye— kısaca tartışılacak. Esas hedef duygusal, bilişsel ve güdüsel işlemler arasındaki karşılıklı ilişkiyi açıkça kanıtlayan bir evrimsel yaklaşımı (ayrıca bireyoluşu içeren) göstermektir. Bu, tüm bu işlemlerin daha derin bir anlayışının, ontogenetik ve filogenetik gelişimin farklı seviyelerindeki spesifik dinamiklerinin yanı sıra bu üçgendeki etkileşimleri hesaba katmak zorunda olduğu anlamına gelir. 68
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
GÜDÜLENME SEVİYELERİ: BİLİŞ-DUYGU ETKİLEŞİMİ Bu türün bir davranışıyla baş etmek güdü ve bilişle alakalı bir tartışma için yetersiz görünebilir. Filogenetik bir yaklaşım için, ancak, davranışın böyle temel bir türünü özenle hazırlamak için gerekli görülür. Kinezi davranışı tek hücreli organizmalarda davranışın çok basit bir türüdür. Gözlemci için, daha kötü çevresel durumlara ulaşırken (örneğin, yüksek sıcaklık), lokomotor aktiviteler artıyor gibi görünür. Bu davranış psikolojik seviyede oldukça iyi analiz edilebilir: Psikolojik homeostazın aksaması otomatik olarak lokomotor aktivitelerin artmasına liderlik eder ve eğer homeostaz yeniden kurulmuşsa azaltılır. Eğer biliş yoksa, bu sadece Lorenz ve Piaget’ e göre aşağıda bahsedildiği gibi, bilgi kazancının bu temel hissindedir. Organizmal yapı homeostaz ve karşılayıcı mekanizmaların (örneğin, lokomasyon) neden olunduğu değişimini ‘bilmeyi’ gerektirir. Organizmanın algıladığı iç durumların bir değişimidir. Dış dünya gibi birşey henüz yoktur. Obuchowski bu davranışsal kalıbı aşağıdaki özelliklerle nitelendirilen homeostatik kod olarak tanımlar: 1)Bilgi alıcı organların aracılığı olmadan organizmaya ulaşır; 2)Bilgi özgül bir vasıtayla tanımlanmaz; 3)Organizma davranışı homaostatik değişimlerle değiştirilir; 4) Fazla bilgi kayıp getirir; 5) Oryantasyon mekanizmalarının basitliği bilgi kaybını telafi eder. Obuchowski’yi takip ederek, duyguların temel fonksiyonlarında biri ‘homaostazın bir aksamasına sinyal veren bir işaret olmak’ olarak değerlendirilebilir. Davranışın bu türünün yapısında, orada güdü, biliş ve duygunun neredeyse ayrılmaz birimi görünür. Bilişsel yön, bir fark yaratan farkı bulmak için, iç durumların değişimini algılayan organizma kapasitesinde ya da Bateson’ın sözlerinde bulunabilir. Algının bu türü, güdünün bileşenini sunan lokomotor aktiviteye eğilimi içerir. Algı ve lokomasyon arasında bir yerlerdeki duygusal-etkili bileşenleri yerleştirecektim. Daha genel bir seviyede, güdü ve duyguların Sylvan Tomkins’in konsepti benzer bir tartışma sunar: ‘etki sistemi bu nedenle güdüsel sistemdir çünkü, zenginleştirmesi olmadan, gerisi boş ve zenginleştirmesiyle, başka birşey önemlidir. böylece ısrar ve genelliği birleştirir. Dürtülerden daha az olmamak üzere, gücünü hafıza, algı, düşünce ve harekete ödünç verir ’
Taksi Bu seviyede, kinezinin dolaylı lokomotor aktivitesinin yerini ‘uyarıcıları etkileme yoluyla doğrudan tanımlama ’ olan bir davranış tipi alır. Taksiyi kineziden ayıran esas özellik davranışın bu türünün hedef yönlendirilmişliğidir. Örnekler güvelerin pozitif fototaksileri ve ağaç bitlerinin negatif fototaksileridir. Homaostatik aksamanın lokomotor aktivitelerin dolaylı artışına liderlik etmesi durumunda kinezize nazaran, taksi ‘ışıktan uzaktan durma’ gibi hedef-doğrudan davranışların farklı türleriyle nitelendirilir. Taksi tepkilerinin daha üst formları örneğin turbellarya solucanlarının 69
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME davranışlarında görülebilir. Beslenme bölgesine yerleşen bir koku almaya doğru hareketleri asıl iç durumlarına bağlıdır. Aç hayvan beslenme bölgesine hareket edecek; tok organizma koku alma uyarıcısına aynı tepkiyi vermez. Bu seviyede organizmanın iç durumlarının farklılaştırılmasının motorsal kalıp ve algıların farklı türlerine liderlik ettiği vurgulanmak zorundadır. İç durumların farklı türleri (örneğin, aç, tok) harici uyarıcıların farklı türlerine karşı organizmayı hassaslaştırır, motorsal kalıplara cevap vermeyle bağlantı kurdu, iştah açıcı (yaklaşım) veya tiksindirici (kaçınma) tepkilere liderlik ederek. Motorsal kapasitelerin yanı sıra algısal kapasiteler, asıl iç duruma oldukça bağımlıdır. İç organizmal durumda algısal ve motorsal aktivitelerin bu bağımlılığı, duygu-güdübiliş üçgeninde temel bir fonksiyonel prensip olarak görülür. Sonraki durumların beklentisinde, iç organizmal durum duygulara yaklaşmak olarak ve bilişe yaklaşmak olarak algılar değerlendirilebilir. Her bir bilişsel aktivite, temel organizmal katmanlara gerekli bağlantıyı sağlayarak duygusal-iç temele yakından bağlanır.
Öncül Duygular: İçgüdüler, Duygular ve Güdüleme Tartışılacak bir sonraki filogenetik seviye sözde öncül duyguların ve içgüdülere eşlik etme seviyesidir. İçgüdüler ve duygular arasındaki yakın ilişkiler özellikle W. McDougall, W. James tarafından ve Plutchik’in psikoevrimsel teorisi gibi en son evrimsel yaklaşımlar tarafından vurgulanmıştı. Böylece: [McDougall bir duyguyu hesaba kattı]. İnsan doğasının (bize miras kalan doğal oluşum) içgüdüyü kapsadığı; her içgüdünün operasyonu, oyuna nasıl geldiğinin önemi yok, öncül bir duygu denilebilen tecrübenin kendi özel kalitesiyle eşlik ettiği farzedilir. İnsan duyguları sonra içgüdüsel dürtülere ipuçları ya da içimizdeki işteki motivenin göstergeleri olarak kabul edilirdi. Darwin yaklaşımıyla yakından ilişkili olan Plutchik’in psikoevrimsel teorisi, ‘çevrenin hayret uyandırdığı temel hayatta kalma meseleleriyle baş eden organizmalara yardım etmede uyarlanabilir bir rol sundukları’ fonksiyonel alanlarla biyolojik olarak ilişkisi duyguları değerlendirir. Nörobiyolojik araştırmaya dair, Panksepp öncül duyguları aşağıdaki 6 kriterle tanımlanan güçlü güdüsel güçleri içeren ‘duygusal sistemler’ yada ‘ infaz etme, komut verme ve işletme sistemleri’ olarak değerlendirir: 1.Altında yatan çevrimler genetik olarak önceden belirlenir ve başlıca yaşam-savaşı konularından yükselen uyarıcıya şartsız cevap vermeyi tasarladı; 2.Bu çevrimler, türlerin evrimsel tarihleri boyunca yaşam savaşı konuları karşısında uyarlanabilirliliği kanıtlayan uyuşan otonomik-hormonal değişimler ve motor altprogramları engelleyerek ya da harekete geçirerek bölünmüş davranışları organize eder; 3.Duygusal çevrimler, harekete geçirilmiş davranışsal silsileler için ilişkili olan sensör sistemlerinin hassaslığını değiştirir; 4.Duygusal sistemlerin sinirsel aktivitesi tetikleyici konulardan çok dayanır;
70
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 5.Duygusal çevrimler, duygusal sinirsel çevresel uyarıcıların durumsal kontrolü altına girebilir. 6. Duygusal çevrimler, daha fazla karar verme işlemleri ve bilincin ayrıntılarına inen beyin mekanizmalarıyla karşılıklı etkileşimlere sahiptir. Duygusal-güdüsel dinamiklerin örtüşen alanlarını yakınlaştırmak için, çok yoğun bir tavırdaki güdüsel konularla baş eden klasik etolojiye bir göz atmak için kullanışlıdır. Harici bir bakış açısından güdüleri değerlendiren davranışçı geleneğin aksine, Avrupa geleneği dürtüler kavramına daha yakın, dahili bir bakış açısından daha iyi güdüyü değerlendirir. Klasik etolojide, içgüdü kavramı çok kapsamlı ve heterojendir. Genellikle konuşarak, klasik etolojinin çoğu taraftarı aşağıdaki üç unsuru içeren kompleks davranışlar olan içgüdüleri değerlendirirler: (a) perspektif bileşenler; (b) merkezi bir düzenleme kısmı; ve (c) spesifik motor bileşenleri (sabitlenmiş bir hareket kalıbı). Açıkça, bu iç unsur fonksiyonel bir birimi şekillendirir. Her bir bileşenin harici etkilerle değişiklikler için farklı olasılıkları vardır. Perspektif bileşeni. Klasik etolojide, organizmaların algıları, özgül ve uyarıcıyla biyolojik olarak ilişkili algılamak için organizmalara izin veren sözde doğuştanserbest mekanizma (SDM) tarafından yok edilir. SDM ler, uyarıcının özgül sınıfları için yüksek hassasiyet gösteren fonksiyonel bir konsepttir, örneğin, eşler özgül bir renk kalıbıyla tanınır ve şekillerine dua ederler. Fazla katı görünen motor bileşenlerine nazaran, bu sensör kısmı öğrenme işlemleri ve evrimsel değişimlerin başlıca hedefidir. SDM gergin sistemlerin bir fonksiyonu olarak görünür ve nöronol aktivitelerin büyüyen karmaşıklığıyla artan özelleştirmeyi gösterir. Omurgasızların, özellikle böcekler ve örümceklerin (arachnidae), öğrenmeyle değiştirilmeyen SDM leri vardır. Daha gelişmiş hayvanlarda, özellikle omurgalılar, tüm SDM ler O.Storch’un ‘alıcı öğrenmesi’ dediği öğrenmeyle değiştirilebilir. Bu sensör bileşeninin daha öte değişikliklerinin örnekleri koşullu öğrenme prosedürlerinde görülür, koşullu iştah açıcı davranış, koşullu tiksinti ve koşullu hareket gibi. Eğer duygusal bileşenler hesaba katılmazsa davranışsal şemaların tüm bu değişiklikleri düzgün bir şekilde anlaşılamaz. Genelde, duygusal olarak renk özgül hareket ve durumlar olan davranışsal hareketler için gerekli bir geri beslemeyle organizmaya sağlarlar. Büyüyen davranışsal esneklikle, görevli durumları ve eylemlerin çıkışlarının evrimi için izin vererek bu duygusal kapasitelerin geliştiğine kanıt olduğu görünür. ‘Bu evrimleri yaşamın duygusal kalitelerinin en genel karakteri olarak tanımlıyoruz.’ Bu evrimler motor bileşenin yanı sıra sensörü duygusal olarak renklendirir. Panksepp’e göre, ‘Her duygunun hayatta kalmayı hem desteklemesi hem de engellemesi muhtemel olmasına dayana bu etkileşimlerin içgüdüsel değerini çözmede özellikle önemli olan karakteristik “hissetme tonuna” sahiptir’. 71
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
72
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 9 BİLİŞİN SOSYAL VE KÜLTÜREL BAĞLAMI
73
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BİR BİLGİ PERSPEKTİFİ Uzun bir süre, kültür bağlamsal bir değişken olarak kavramsallaştırıldı. Kültürün ne olduğunun anahtar sorusu yeterince dikkate alınmaz. Bu bölümde, doğrudan bu soruyu irdelemeye girişiyoruz. Bilişsel psikolojide mevcut araştırmadan yararlanarak, kültürde bir bilgi perspektifi sunuyoruz. İlk olarak, bilişte kültürel farklılıkları tanımlıyoruz (yani, öz, grup, olaylar ve kurallar gibi diğerlerinin bilişsel sunumu dahil yöntemsel bilgi, açıklayan bilgi). Sonra, sosyal ve durumsal bağlamların, kültürel bilginin farklı türlerinin ilişkili erişilebilirliğini nasıl etkilediğini açıklarız. Bölümü kültürel bilginin altını çizerek bitireceğiz. Yani, kültürel bilginin kullanımı temel sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarla motive edilir. Örneğin, bireyler, varoluşsal terörü başarmak ve aidiyet ihtiyacını yerine getirmek için sosyal yaşamda belirsizliği ortadan kaldırmak için kültürel bilgilerini etkinleştirirler. Aynı kültürel geleneği paylaşan bireyler düşünce sistemlerinde benzer bilişsel unsurları barındırırlar ve bilişsel işlemlerini ve belli kültürel-karakteristik kalıplara verdikleri cevapları özümserler. Bunun gibi, kültürün bilişsel sonuçları, insan bilişindeki bağlam etkisini rica eder. Aynı zamanda, kültürün bilişsel etkileri duruma göre esnektir; bireyler somut ortamda kıymetli sosyal ve kişisel hedeflerini gerçekleştirmek için kültürlerinin danıştığı bilişsel kaynakları kuvvetlendirilirler. Kültür ve bilişteki çağdaş araştırma, tasarlanmış populasyonlarda kültürkarakteristik bilişsel niteliklerin açık ifadelerine odaklanarak, bir kültüre yaklaşım niteliği edindiler. Bir yandan, bu yaklaşım biliştekronik grup farklılıklarını aydınlatır. Diğer yandan, kültürün bilişsel etkilerinin durumsal esnekliğini ve kültürel bilişin temsili doğasını belirsizleştirir. Bu bölümde, kültüre bir bilgi perspektifi kazandırıyoruz. Bu perspektifte kültürün nasıl kavramsallaştırıldığıyla başlıyoruz, ve tecrübe edinme ve bilgi işleme için gelişen aynı kültürel çevrede yaşayan bireyleri yapılandıran bilginin farklı türlerini açıklayarak devam ediyoruz. Sonra, kültürün bilişsel etkilerinin durumsal esnekliği içeren bilişsel ve güdüsel prensipleri gözden geçiriyoruz. Çünkü araştırma literatürünün kapsamlı tekrarı gözden geçirmesi kaynaklarda mevcuttur, biz bu bölümde sadece bir kaç aydınlatıcı araştırma örneği ekleyeceğiz.
Kültürde Bir Bilgi Perspektifi Bir bilgi perspektifinden, kültür, birbirine bağlı bireylerin bir biriktirisi arasında paylaşılan (gerçi yarım yamalak) bir bilgi ağıdır. Bilgi, dünyanın birçok yönüyle ilgili fikirler ve iddiaların sermayeleri yanı sıra diğerleriyle etkileşen ve düşünme, hissetme rutinlerini öğrenmeyi içererek, tecrübe edilmiş, kavranmış gerçekliğimizi düzenleyen anlayışın tüm yollarını kapsamlı bir şekilde ifade eder. Bu bölümde, kültürel bilginin iki ana türüne odaklanıyoruz: yöntemsel bilgi (nasıl olduğunu bilme) ve açıklayıcı bilgi (ne olduğunu bilme). 74
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Yöntemsel Bilgi Yöntemsel bilgi, belirli bir sonucu nasıl başarabileceğimizle ilgili bilgiyi sağlar bize. Pratik yoluyla elde edilen bilgidir. Bilişsel operasyonların özel bir dizisi sık sık kullanıldığında, performansı makineleştirilir ve küçük bilişsel görüşme gerektirir. Yöntemsel bilgide ülke farklılıkları için iyi bir kanıt vardır. Örneğin, diğerlerine nazaran Avrupalı amerikanlar algısal alanlarda odaksal nesnelerde dikkati devreye sokmak için doğal bir eğilimleri vardır oysa Doğu Asyalılar odaksal nesneler ve arkaplan arasındaki ilişkiye odaklanmaya eğilimlidirler. Kültürel deneyimler iki başlıca yol vasıtasıyla yöntemsel bilginin gelişimini şekillendirir. İlki, bir kültürde fiziksel ve sosyal çevrenin belirgin yönleri belli cevapları defalarca pratik etmek için fırsatları önerir. Miyamoto, Nisbett ve Masuda bir dizi deneyle bu yolu aydınlatır. Amerikan ve Japon şehirlerinden alınan resimlerin detaylandırılmış metinsel analizine dayanarak, araştırmacılar nesnelerin genellikle belirgin olduğu ve Amerikan şehirlerindeki arka plandan farklı olduğunu keşfetti. Aksine, Japon şehirlerinde, nesneler belirsizdir ve arka plana karışmaya eğilimlidir. Miyamoto ve arkadaşları, Amerikan çevresinde yaşama deneyiminin arkapladansa belirgin odaksal nesnelere birinin dikkatini çekebileceğini farzeder, oysa Japon çevresinde yaşama deneyimi birinin dikkatini odaksal nesneler ve arkaplan arasındaki ilişkiye doğrudan çekebilir. Bu hipotezi test etmek için, Miyamoto ve arkadaşları hem Japonya hem de Amerika’dan Japon ve Amerikan lisans öğrencilerinin görüşlerine sahiplerdi. İkincisi, kültür üyelerinin güdüsel çevresini yapılandırarak yöntemsel bilgiyi şekillendirir. Kültür üyeleri düzenli olarak kültürel olarak önemli hedeflerin peşinden koşarken, bu hedeflere ulaşma prosedürleri makineleştirildi ve bireyin bilinç ayrımsaması olmadan uyarıcıyı kontrol etmeye cevapta aktifleştirilebilir. Örneğin, sosyal izolasyondan kaçınmayı arayan bireyler bağlamsal bilgi için daha dikkatlidir. Çünkü sosyal izolasyondan kaçınma Doğu Asya şartlarında kronik bir endişedir, Doğu Asyalılar bu hedefle bağlantı kuran dikkat stratejisini pratik etmek için yeterli fırsata sahiptir. Bir dizi çalışmada, Kim ve Markman (2006) izolasyon korkusundaki doğu-batı farklılıklarının daha önce açıklanan dikkat stratejilerindeki doğu-batı farklılıklarına aracılık eder. Dahası, izolasyon korkusunun deneysel tümevarımı bağlamsal bilgi için Avrupalı Amerikanların hassasiyetini artırır.
Açıklayıcı Bilgi Açıklayıcı bilgi, belli bir nesne ve olayın belli karakteristik özelliklere sahip olup olmadığını açıklar. Bir parça açıklayıcı bilgi, aktifleştiğinde, bazılarını kolaylaştırıp bazılarını engelleyerek daha sonraki çıkarım ve kararları engelleyebilir. Açıklayıcı bilginin bir çok çeşidi arasında, kültür ve psikoloji araştırmasında çoğu dikkatin alındığı üç kişiler, olaylar ve kuralların simgeleridir. 75
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Kişi simgeleri. Bir kişi simgesi birkaç kişisel özellikle merkezi bir kavramla bağlantı kuran bir ağdır. Merkezi kavramın göstergesi öz olabilir, öz, grup veya sosyal bir kategoriden başka bir kişi. Merkezi kavramla ilişkilendirilen özellikler nitelikler, prototipik davranışlar ya da fiziksel özellikleri içerebilir. Merkezi kavram ve bireysel özellikler arasındaki birleşme asosyatif güçle farklılık gösterir ve durumun özel bir türü için özgül olabilir. Sayısız simge aynı gösterge için, her biri farklı bir asosyatif özelliğe sahip olarak inşa edilebilir. Örneğin, bir kişi, bir dizi kişisel bağlantıyla; bir dizi sosyal rol ve rol beklentisiyle; bir dizi toplu üyelikle birleşik olarak ilişkilendirilen kişisel bir öz inşa edebilir. Bu simgelerin her biri, hafızadan bağımsız olarak geri alınabilen ayrı bir bilişsel birim oluşturur. Verilen bir zamanda, hafızada mevcut aynı göstergenin tüm simgeler arasında, sadece en erişilir olanı geri alınır. Sosyal algıda kültürel farklılıklar farklı kişi simgelerinin ilişkili erişilebilirliği aracılığıyla anlaşılabilir. Her kültürden insanın bir göstergenin benzer bilişsel simgelerini inşa edebilmesine rağmen, kültürel deneyimler sırasıyla göstergenin nasıl açıklandığını etkileyen bu simgelerin ilişkili erişebilirliğini tanımlar. Örneğin, bir kişi veya öz tanımlandığında, Avrupalı Amerikanlar genel nitelik tanımlarını ve Asyalı sosyal-rol tanımlarını tercih ederler. Bu kültürel farklılıklar, niteliğe dayanan kişi simgelerinin Avrupalı Amerikanlar için daha erişilir olduğunu ve rol tabanlı simgelerin Asyalılar için daha erişilir olduğunu yansıtır. Başka bir örneğe göre, Avrupalı Amerikanlar kişisel oyuncuların eğilimi için bir olayın sebebine dayandırmak için eğilimlidirler (“birey dikkatsizdir”), oysa Asyalılar grup eğilimlerine (“grup alt üst edilir”). Bu kültürel fark bir etmen olarak öz simgesinin, Avrupalı Amerikalılar için daha erişilir olduğunu ve bir etmen olarak grup simgelerinin Asyalılar için daha erişilir olduğunu belirtir. Tekrar: Bir kültürde güdüsel yapı farklı kişi simgelerinin ilişkili erişilebilirliğini engelleyebilir. Kişisel hedeflere ayrıcalık tanıyan kültürler kişisel etkiyi yükselten daha fazla pratiğe sahiptir. Bu pratikler bir etmen olarak özün simgesine girişin birçok fırsatını sunar. Aksine, birikmiş hedeflere değer biçen kültürler sosyal engeller için ayar yükselten bir çok pratiğe sahiptir. Bu pratikler, bir etmen olarak grup simgelerine girmek için birçok fırsatı zorlar. Olay simgeleri: İnsanlar, spesifik durumlarda bir olay ya da sorunun bir durumunu gözünde canlandırmak ve bunun başka bir olay veya duruma nasıl dönüştüğünü tahmin etmek için doğal olarak olay simgelerini inşa eder. Bir başlık (örneğin, “bir restorantı ziyaret etmek”) bir olay dizisinin ana fikrini ele geçirmek için bir olay simgesine yapıştırılabilir. Kültürler olayların nasıl sunulduğuna göre farklılık gösterir. Örneğin, farklı kültürlerden insanlar sevilen olayların ne tipik bir dizisinin farklı simgelerini inşa eder. Karışık topluluklarında (örneğin, Çin, Güney Kore) insanlar her zaman döngüsel olacak değişime inanmaya eğilimlidirler: iyiden kötüye, ve sonra tekrar kötüden iyiye. Bu inanç Karmaşık topluluklarda geniş çapta kabul edilen bir fikir üzerine 76
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME temellendirilir: iki zıt güç (yin ve yang) durmaksızın çalışır, biri kendini diğerinin yerine iterek, değişikliklerle sonuçlanan. Bu güçlerin doğada farklı formlarda açıkça gösterildiği farzedilir, güçlüye karşı zayıf, kutsala karşı şeytani, sağlığa karşı hastalık, sıcaklığa karşı soğuk ve aydınlığa karşı karanlık gibi. Doğanın güçlerinin bu kavramsallaştırılmasının değişimlerin döngüsel bir gidişatını egemenliği altına almasına rağmen, aynı zamanda zamanının üzerinde sabit bir gerçekliğe yükseltebilir çünkü tüm değişimler geçicidir. Değişimlere bir gücün sebep olduğu inancı, karşıt gücünün Doğu Asya’da sabit bir inancı sağlamlaştırmasıyla meydana çıkan değişimlerle olumsuzlanacak. Aksine, Endüstriyel Devrimin başlangıcından beri, optisizm ve gelişen inanç Batı Avrupanın sosyal felsefesine Yeni Dünyaya hükmeder. Dünyalarındaki teknolojik gelişime şahit olmak entellektüellere gelecekleriyle ilgili optimist olmada yol gösterdi. Onlar daha iyi bir dünyanın hemen köşede olduğuna inandılar, ve bunu yapmak insanların elindeydi. Bu zamanda, yüzeydeki ekonomik gelişim biyolojik evrim teorileri uygun olmayan türlerin yok olmasını uygun sosyal sistemlerin zayıflamasını öngörür; sonuç olarak, üstün türler hükmedecek ve daha avantajlı sosyal sistemler gelişmiş olacak. Değişimin gidişatıyla ilgili bu inançlar dünyanın uysal bir görüşünü ve Batıda onun kuruluşlarını destekler. Değişimin gidişatıyla ilgili bu kültür-özellik inançlar Çinli ve Kuzey Amerikalı öğrenciler üzerinde otoriteye sahip olmaya devam eder. Şeyler özel bir yöne doğru hareket ettiğinde, Çinli üniversite öğrencilerinin hareket yönünde bir değişiklik ummaları Kuzey Amerikalı akranlarından daha muhtemeldir. Örneğin, Avrupalı Amerikanlara nazaran, Çinliler iki yıl çıkan bir çiftin ayrılacağına, fakir bir aileden gelen bir öğrencinin bir gün zengin olacağına ve kavga eden iki anaokulu öğrencisinin bir gün arkadaş olacağına daha çok inanırlar. Bu mantığı takip ederek, durumu değiştirmek için olayların gelişimini bekleyen bireyler, beklenmeyen olaylar karşısında sabit bir çizgide gelişim gösteren olayları bekleyen diğerlerinden daha az şaşırmalıdırlar. Doğu Asyalıların değişimin döngüsel bir teorisine ve Amerikalıların doğrusal olana abone olma fikriyle tutarlı, olaylar Koreli öğrencileri Amerikalı üniversite öğrencilerini şaşırttığından daha çok şaşırtır. Zıt güçlerin aynı anda çalıştığı inancı, onları uzlaştırmak için güdü ve anlaşmazlık durumlarında endişeleri yarıştıran insanların hassasiyeti artar. Bir çalışmada, Peng ve Nisbett , Çinli ve Amerikalı öğrencilerden kişiler arası (örneğin, anneler ve kızları arasındaki anlaşmazlık) ve içsel anlaşmazlıkları (örneğin, eğlenmek ve okula gitmek arasındaki anlaşmazlık) içeren günlük yaşam durumlarını analiz etmelerini istediler. Değişimin Karmaşa Teorisinin Asya’da Birleşmiş Milletlerden daha geniş çapta yayıldığı fikri ile tutarlı, Çinlilerin cevapları iki tarafta da (“hem anne hem kız birbirlerini anlama da başarısız oldular”) fazilet ve hataları değerlendirerek aykırılıkların uzlaşmasına odaklanmaya eğilimliydi. Aksine, Amerikalıların cevapları bir taraf ya da diğerinin iyi tarafına denk gelmeye eğilimliydi (Anneler kızlarının bağımsızlığına saygı duymalıdır). 77
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Norm simgeleri: Bir norm simgesi üç element içerir: öncül konular, norm ve sonuç durumları. İlk unsur —öncül konular— aktifleştirilmesi gereken normlar altındaki konuları belirler, normların uygulanabilir olduğu somut durumların oranı dahil. Norm genellikle sorun olduğuna inanılan takıntıların durumundan bahseder (örneğin, bir yoksulun yardım alacağına dair ortak inanç). Bir norm simgesini yapılandırmada, bireyler toplumda sosyal bilginin dağılımına girişi olmasına ihtiyaç duyar (örneğin, yoksullara yardım etme fikrinde bir grupta anlaşmanın genişliğini bilmeye ihtiyaç duyarlar). Sonuçta, sonuç durumları normun davranışsal imalarını belirler. Öncül konular verilen durumda sunulur, takıntıların belli bir durumu norm olarak tasarlanır ve bireyin takıntıların bu durumunun yerini alacağını garanti etmeleri umulur. Çünkü norm simgeleri imalı tekliflerdir, onların davranış üzerinde doğrudan otoritesi vardır. Kültürel normlar norm simgelerine geniş çapta yayılır. Örneğin, Amerikadaki en düzgün normlardan biri deneyimlenen duygular için tektir —Amerikanlar mutlu olmaları gerektiği konusunda hemfikirdirler. Ancak, farklı kültürlerin farklı normları vardır. Örneğin, anlaşmazlığı çözümlemede, Batı ülkelerinde normların yerine geçmek kişilerarası düşmanlığı azaltmak için aracılı ve denkleştirici stratejilerin kullanımını önerir. Aksine, Batı ülkelerinde normların yerine geçmek, müzakere oyununu kazanmak için zıt stratejileri daha doğrudan kullanımını önerir. Kısaca, kültür-özellikli açıklayıcı bilgi, bireylerin kültürel deneyimlerden soyutladığı normlar, olaylar ve insanların simgeleridir. Her kültürden insanın birçok farklı bilişsel simge inşa edebilmesine rağmen, kültür ve onun yardımcı pratiklerindeki baskın güdüsel yapı, diğerlerinden daha erişilebilir olan bu simgelerin bazılarını geri verir. Benzer şekilde, kültürel farklılıklar, farklı kültürlerdeki oldukça erişilebilir ve geniş çapta dağıtılabilir bilgi yapılarının içeriklerini farklılaştırmak vasıtasıyla anlaşılabilir. Bilgi unsurları bileşenleri aracılığıyla bir kültür geleneğini açıklamak araştırmacıları, uygulanabilirliği, aktivasyon konuları ve çıkarımsız ve davranışsal imalarının yanı sıra her bir bilgi unsurunun doğası ve türünü açıkça söylemeye davet eder. Örneğin, çevresel kolaylıklar, durumsal ipuçlarını kontrol etmenin mevcudiyetinde otomatik olarak aktifleştirilen yöntemsel bilginin gelişimini destekler. Özün özel bir simgesinin aktivasyonu birleşmiş davranışlarını (örneğin, davranışsal benzerlik) devreye sokacak. Bir normun uygulanabilmesi, kültürel farklılıkların göze çarptığı durumlarda çoğaltılır ve insanlar davranışları için kültürel gruplarına karşı sorumludur. Kültürel Etkinin Durumsal Esnekliği Hepimiz bilginin büyük bir miktarına sahip olmamıza rağmen, bilgi durumdan duruma değişiklik gösteren hafızamızdan geri alınır, ve neyin aktifleştirildiği ve kullanıldığı sık sık acil kuşatmalarımızdaki sosyal ve durumsal ipuçlarına dayanır. Kültüre bir bilgi perspektifi getirerek, araştırmacılar, somut durumların bir çeşidinde kültürel bilginin davranışları nasıl etkilediğine açıklık getirmek için bilgi aktivasyonunun temel prensiplerini ödünç alabilir. Bu bölümde, bağlamsal 78
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME elementlerin insan davranışlarını nasıl etkileyebileceğini açıklar; belli sosyal ve psikolojik ihtiyaçları yerine getirmek için dürtüyü çağrıştırarak bazen doğrudan ve bazen dolaylı, varoluşuluk terörünü başarma ihtiyacı, sosyal yaşamda belirsizliği azaltma ihtiyacı ve aidiyet ihtiyacı gibi. Kültürel Bilgi Aktivasyonu Prensipleri Kronik erişilebilirlik prensibi. Kültürel bilginin bir miktarı sıklıkla kullanıldığında, kronik erişilebilirlik kazanır. Kültürel grupta sıklıkla kullanılan kültürel bilgi genellikle geniş çapta paylaşılır, bilişsel olarak grup üyeleri için erişilebilirdir, daha sıklıkla haberleşmede yeniden üretildi, ve geniş çapta kültürün harici ya da halka mal olmuş kariyerlerinde sunuldu. Önceki bölümde, yöntemsel ve açıklayıcı bilginin kronik erişilebilirliğindeki kültürel varyasyonlarının, kültürel farklılıkların geniş bir oranına nasıl aracılık ettiğini tartıştık. Kalıcı erişilebilirlik prensibi. Özel bir kültürel grubun bireyleri uzatılmış bir zaman periyodu için yeni bir kültürle meşgul olduktan sonra, yeni deneyimleri daha önceki erişilmez bilişsel bir simgeyi daha erişilebilir hale getirebilir. Örneğin, bahsedildiği gibi, özün rol tabanlı simgesi Doğululardansa Batılılar için daha erişilebilirdir. Ancak, bağımlı bir özle hazırlandıktan sonra, Batılıların kendini açıklamak için grup üyelerini kullanma eğilimleri arttı. Kültürel konuların esnek değişmesi multikültürel arkaplanla insanlara tanıdık gelen bir deneyimdir. Hem Amerikan hem Çin kültürleriyle meşgul olan bireyler iki kültürel ikonla da hazırlandığında (örneğin, Çin kültürel ikonu: Çin ejderhası; Amerikan kültür ikonu: Mic dayanır. Bilgi erişilebilirliği, “depolanmış bir yapının özellikleri ve bir uyarıcının gözetimli özellikleri” arasındaki haritalamadaki genişlikle tanımlanır. Bir kaç çalışma bilgi kullanımı için erişilebilirliğin önemiyle örneklendi.
79
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
80
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 10 ORGANİZMALARIN BİYOLOJİK MODELLERİ VE EVRİMSEL DEĞİŞİMLERİ
81
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Epistemoloji İçin Önemleri ve Farklı Kültürel Gelenekler Bu bölüm, bir yandan epistemolojik kavramlar için canlı organizmaların çeşitli türlerinin fonksiyonu ve önemiyle, diğer yandan organizmik biyolojinin felsefik ve epistemolojik önkoşullarıyla uğraşacak. Amaç sadece felsefe değil her epistemolojik yaklaşım, fakat aynı zamanda epistemolojk işlemlerin yanı sıra psikolojinin sinirsek temelinin bilimi olan biyoloji için önemini göstermek. Bu bağımlılık, sözde bilişin meta seviyesi olarak biyoloji ya da felsefeyi kurmak için bir girişimde bulunulduğunda otomatik olarak ortaya çıkması gereken kısır döngünün yanı sıra felsefenin baskınlığından ya da doğal bilimlerden kaçınan bir bilim teorisi talep eder. Yapıcı realizm (YR) bilişin her meta seviyesinden ve bilgiden uzak durur. Bilişi pratik bilgisinin sonucu, günlük yaşamda dünyada birey aktivitelerinden ortaya çıkan bir bilgi olarak kavrar. Gerçekliğin küçük bir bölümünü içeren mikrodünyalar olarak bilimler fonksiyonu gerçeklik vasıtasıyla, doğa anlayışında verilen bütünlüktense insan olmakla inşa edilen bir dünya olarak anlaşılır. YR anlayışında bilgi, yeterlilikle hareket edebilme ve bazı özel hedeflerle uygunluk içinde nesnelerle baş edebilmektir. Bu fikir doğa ve dünyanı gerçek yapısıyla ilgili hiç bir fikir sağlamaz, fakat davranış ve yansımayla uğraşan insanlıkta çeşitli bağlamları daha iyi anlamamıza izin verir. Ayrıca, YR anlayışı, doğa, teknik ve toplum anlayışlarındaki farklılıklara rağmen her kültürel bağlamda çeşitlilik gösteren bilimsel disiplinlerin bazı esas yöntembilimsel önkoşullarının altını çizmemiz için bize bir şans verir. Bu yöntem bilimler ontolojik anlayıştaki bilgiden kaynaklanmaz ve sonrakilerle karışmak zorunda değildir. Problem en iyi biyolojiyle örneklendirilebilir.
Tarihi Retrospektif Modern çağ boyunca Avrupa bilimlerinin gelişimi birçok bakımdan felsefe üzerine sözde deneysel doğa bilimlerinin etkileyici bir üstünlüğüne sebep oldu. klasik doğa bilimleri gibi fizik ve kimya, doğayla ilgili muazzam sayıda gerçek ve bilgi sundu; dünyanın en çok tartıştığımız modeli esasen, daha önceden sonuçlanan fizik ve kimya deney ve teorilerinin sonuçlarına dayanmasıdır. İnsanlık bu modadan çok etkilendi. Organizmalar ve kökenleri alemlerinin sağduyu görüşü olarak evrim teorilerinin kurulumuyla, insanlık açık bir şekilde hayvanlar alemini bünyesine dahil etti. İnsanlığın hayvanlar aleminin her üyesiyle yakından ilişkili olduğunu kabul eden genellik, doğalarının ve yeteneklerinin farklı bir biyolojik görüşünü meydana getirir. İnsanlık biyolojik bir organizma olarak kavranır, farklı fakülteleri biyolojik olarak açıklanabilen bir temelle azaltılabilir. Sinirsel aktivitelerin bazı kalıplar ve zihinsel durumlar arasındaki yakın ilişkiler araştırmalarla ortaya çıktığında, bu aratarak kanıt olur.
82
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME İnsan gelişiminin bu görüşü birçok kaçınılmaz felsefik soruya çözüm bulmayı ve tartışmayı mümkün kılar, bilincin fonksiyonu ve kökeni, dış dünya ve iç dünya simgeleri arasındaki izomorfizma ve non-izomorfizma, insan sensör sistemini etkileyen fiziksel işlemler ve sensör bilgisi arasındaki ilişkiler ve doğa ve dünya modellerimizi şekillendirmek için katkıda bulanan biyolojik unsurlar gibi. Ancak, bu soruları çözmeye girişmeden önce tartışılır, ne tüm zamanlarda genelde insanoğlunu endişelendiren bu konular ne de kültürel gelişimin özel bir periyodunda sadece özel bir kültürel alanı açıklığa kavuşturmak gerekir. Ayrıca, bu problemlerin, düşünme ve araştırmanın bazı özel yollarının sonuçları olup olmadığını sormalıyız. Bu soruların, kültürel unsurlar tarafından sırayla koşullandırılan organizmaların özel bir görüşünden doğmuş olması mümkündür. Sadece kutupluluğun bazı özel türlerini kabul ettiğimizde mantıklı gelen bu soruları değerlendirmek gerekir, fiziksel işlemler ve gergin sistem arasındaki ve biyolojik ve sinirsel yapılar ve hoşgörülü aktivitelerinin sonuçları arasındaki kutupluluğun yanı sıra bireyler ve çevreleri arasındaki kutupluluk gibi. Geneldeki dualizmin yanı sıra kutupluluk, sözde aydınlanma devrinin başlangıcında bir avrupalı düşünme özelliğidir. Sadece kaliteli bir şekilde yorumlanan mekanistik fiziğin yeni deneysel metotları ve birçok görüşte insan zihninde kalitenin ezici çeşitliliği arasındaki çelişki ile başeden yeni bir yol olduğu görülür. Konunun katı bir ayrılığının anlamıyla, bir yandan, çeşitli kaliteleriyle zihinsel deneyin, diğer yandan Descartes gibi eski filozoflar için mekanistik bilimi kurmak ve ruhaniliğin bir alanı olarak hristiyan inancını kurtarmak mümkündü. Mekanistik bilimlerin işleyişi sözde insan bilimleri ve dini üzerinde kesin bir bilim üstünlüğüne zamanla yol göstermişti.
Evrimsel Teoriler Bu genel görüşe göre, organizmaların birlikteliği de değişti. 18. yüzyılın sonlarında, organizmalar G. Cuvier, gibi bazı yazarlar tarafından iyi dengelenmiş bileşenleri içeren mekanik çalışan makinaların bazı türleri olarak kavrandı. Evrimsel değişim ve Buffon tarafından sunulan adaptasyon bazı belirsiz fikirleri Lamarck, Wallace ve Darwin’in evrim teorilerinde son buldu. İnsanlık dahil organizmalar adım adım değişimin uzun bir zincirinin sonucu olarak görüldü. Teleolojik özelikleriyle bir teori —çok önce kanıtlanan— sunan Lamarck’ın aksine, Wallace ve Darwin insan topluluklarıyla ilgili mekanik teorilerle uygunluk içinde olan fikirleri ayrıntıyla donattı. Kapitalizm dönemindeki insanlıkla benzer şekilde, bitkiler ve hayvanların yiyecek, enerji ve yaşam alanı için verilen yarışın baskısı altında olduklarına inanıldı. En uygun ve en adapte bireylerin hayatta kalma ve üreme için uygun şanslara sahip olması umuldu. Bu görüş doğrultusunda, evrim adapte olamayan organizmaların yok olmasıyla sonuçlanan bir deneme yanılma oyunudur. Evrimsel değişim, sadece doğal seçilimle olan- üreticilerin iyi bilinen teknik ve prosedürlerine göre bir adaptasyon işlemidir. Üreticilerin deneyimlerinin yanı sıra bazı ekonomik ve sosyal işlemlerle analojiler, ilk Darwinci evrim teorisi
83
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ve biyolojide ciddi yanlış kavramlara yol açabilirdi. Organizmalar aktif varlıklar olarak kavranmadı, fakat üreticilerle analojilerin yazışmalarında özellikler yada karakteristiklerin kümeleşmesi ve düzenlenmesinde çözünmemişlerdi. Evrimin sözde yapay teorisi evrimin dönüşmüş bir birliğine dönüştü. Bu görüşe göre, iyi bütünleşmiş birimler olarak organizmalar mevcut değildir. Tüm organlar ve kişisel özelliklerin, mükemmel adaptasyonda otomatik olarak sonuçlanması gereken katı seçilim ve çeşitli genetik değişimlerin oyununun bir sonucu olması gerektiğine inanıldı. Bir organizmanın her karakteristiği ve özelliği mümkün olarak kavranabilirdi ve, çünkü seçilimle gerekli olarak evrim geçirmişti, bazı çevresel baskı ve ihtiyaçların betimlemesi ve üremenin bir türü olarak görüldü. Düşünmenin bu şekli geriye oldukça fazla çözülmemiş problem bıraktı, daha doğrusu onları halının altına süpürdü. Bir organizmanın özel bir karakteristiği ve özelliğinin evrimsel avantaj olabilmesi durumu, bu avantajın gerçek karakteri ne de kökeninin bir açıklamasının sonucuyla ilgili bilgi vermez. Bu şekilde, dünya ve doğanın mekanistik bir yorumu bir çelişkiyi aydınlatır. Bir yandan, özel bir materyal düzeninde sonuçlanan ve birbirlerini iten ve çeken maddenin parçalarının daimi varlıklarının olduğuna inanılan, bir dünya vardı — canlıları özellikle insanları içeren— . Diğer yandan, cansız fiziksel yapıları dengelediği görülen insan aklı ve bilincinin dünyası vardı. Materyalizm ve mekanizmin başarısının arkasında, akıl ve bilincin varlığının reddedilmesi ya da zamanla sonuç veremeyen epifenomen olarak yorumlanması şaşırtmaz. Gelecek için, akıl ve bilincin oluşumunu destekleyen sebeplerin sonunda Darwinci evrim teorisiyle verilmesi beklenebilirdi.
EVRİMSEL EPİSTEMOLOJİ Bilişin modern evrim teorisi biyolojik adaptasyon ve Darwinci organizmanın teorik oluşumunun eksikliğinin mantıklı bir sonucudur. Bir Lamarckistik öncül teori, bir filozof ve 18. yüzyılın Lamarckistlerinden olan H. Spencer tarafından geliştirildi. Bu görüş filozofların yanı sıra Darwinci bilim adamları tarafından da kabul gördü. Spencer insanlığın ve evriminin sadece biyolojik özneler olmadığını savundu. Spencer bilişsel vasıtaların ve gergin sistemlerin evrimini dile getirdi. Haeckel, Lorenz, Campbell, Capmbell & Paller, Riedl, Vollmer ve diğerleri bu görüşe Darwinci teorik oluşumda yeni bir düzenleme getirmeye giriştiler, doğanın seçiliminin bir sonucu olarak iyi adapte olmuş canlıların hayatta kalması anlamına gelen adaptasyonla evrimi belirterek. Aslında, amaç zamanı ve önsel ilkeleri ve alanının Kant’ın Newtoncu konsepti için realistik ve biyolojik bir oluşumu sunmaktı. Modern fiziğin değerlendirmesinde, Vollmer sözde mezokosmozun aşırı kısıtlanmış kavramı aracılığıyla Evrimsel Epistemoloji fikrini geliştirdi (yani, günlük
84
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME tecrübelerimizin Newtoncu dünyası). Dahası, Riedl ekoloji, insan toplulukları ve “kültürel evrimin” hayli karışık ağ-benzeme nedenselliğini değerlendirerek onun pozisyonunu değiştirdi. Bundan dolayı, Evrimin adaptasyonel bir konsepti olarak Darwinci görüşün yanı sıra Spencer’ın Lamarckist görüşünde Evrimsel Epistemolojiyi kavramak gerekir. Bu modern Darwinci evrimsel epistemolojinin geçerliliğinin Darwinizmin geçerliliğine bağlı olduğu anlamına gelir. Eğer adaptasyon teorisi çürürse, sonra evrimsel epistemoloji de mutlak olur. Aynı zamanda, daha önceki çağlarda diğer biyolog ve filozoflar (örneğin, Uexküll, 1921, 1928; Cassirer 1955, 1957) insan düşünce ve bilişinin organizmik durumlarını değerlendirerek teorileri önerdiler. Henüz, Evrimsel Epistemoloji, sadece orjinal Darwinizm olarak, işleyen organizmaların tutarlı teorileri için temel gereklilikleri yerine getiren özneler olan organizmaların kavramlarının sunmaz.
Darwinizmin Teorik Problemleri ve Yapay Teori Geleneksel Darwinizm ve Yapay Teorinin teorik ve deneysel temelinin kritik bir revizyonu gösterir ki organizmaların evrimsel değişim sorununa bu yaklaşım canlı organizma teorisinin eksikliğini duyar ve sonuç olarak evrimsel ihtimalin tutarsız görüşünü sağlar. Gelişimin son seviyesinde, bu teorik kavramlar morfolojik düzenlemeler ya da diğer karakteristikler için ya da genlerin karışıklığı için organizmaları azaltır, gen açıklaması ve başka hiçbir şeyin bir epifenomeni olarak organizmanın kendi kendini kavrayarak. Bu bağlamda evrim sadece hayvan ve insan pupulasyonlarında genlerin ya da karakterlerin sıklık değişimleri anlamına gelir. Evrimsel değişimler yalnızca doğada kaynaklanan, seçilim baskılarının bir sonucu olarak görülür. Sonuç olarak, organizmalar simgenin bazı modelleri ya da çevresel özelliklerin planları olarak ifade edilir. Darwinci teoriler yapı, canlıların yapısal özellikleri, ve evrimsel değişikliklerin plan ve baskılarının tutarlı açıklamasını sağlamaz. Bu, sadece etkilenmeyen aynı zamanda çevreyi etkileyen kalıcı aktivite ve otonomun mantıklı bir sonucudur. Bu sonuç Darwinci biyoloji tarafından ihmal edilir. Bu teoriler taş çatlasa daha az önemi olan yaşamın kısmi yönlerini ilgilendirir, organizmaların bir bütün olarak organizasyonunu açıklamak ve değerlendirmek için herhangi bir teorik oluşumun eksikliğini duyduğunu söyleyebiliriz. Fiziksel yaklaşımlar ve teoriler bize organizmaların çoğunlukla operasyonel ya da mekanik yakınlığı olmadan, moleküllerin bulutsu düzeninde olduğunu gösterir.
Organizmik Yapı Teorisi Organizmik Yapı Teorisi biyolojik mikrodünya olarak canlıların daha kullanışlı ve farklı bir görüşünü sağlar. Bazı açılardan garip görünebilecek olan bu görüş gariplik metoduna dayanan düşünme ve yansıtmanın özel bir yolunu gerçekleştirir. Wallner tarafından sunulan gariplik, aslen yeterince değerlendirilen ve geliştirilenden bütün 85
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME olarak farklı bir bağlamda gömülmeyle yansıma ve birinin teorisini incelemeyi içerir. Sonuç yeni ve birçok durumda önşartlarımızın garip görüşleridir. Gariplik, bazılarından daha önce bahsettiğimiz bilimsel metod ve teorilerin iç çelişkileri ve birçok zorluğu açıklamak için şans verir. Garipliğe fazlaca benzeyen biyolojik evrim teorileri aynı zamanda Frankfurt Evrim Teorisi denilen Organizmik Yapı Teorisinin birçok temsiliyle evrim ve organizmaların bazı geleneksel görüşleri hususunda uygulandı. Evrimsel ve organizmik biyoloji birçok bağlamda tartışıldı. Sonuç, fizik, mühendislik ve tıp gibi diğer bilimsel disiplinlerin birçok yönünü içeren bir organizmik yapılar teorisiydi. Daha önceki yıllarda, biyolojik teoriler, doğal bilimlerde teorik olarak sağlam teorilerin standartlarıyla buluşan organizmaların özel teorilerinde sunuldu. Modern bilimlerin standartları ve özel düşünme şekillerine göre, bu teoriler oldukça soyut ve naif gözlemci için açıklayıcı değildir. Yüksek soyutluğun ödülü yeni bir tutarlı teorik oluşum sağlamadır. Organizmik biyoloji ve fizik arasındaki boşluk teorilerin yüksek soyutluğu ve organizmik yapıların daha düşük seviyesindeki fizik kurallarının anlamıyla üretildi, fizik ve biyolojik işlemler arasındaki kabul edilemez eşitlikler çıkarıldığında. Ancak, bu sadece organizmaların filogenetik şansı —daha ötesi değil— anlamına gelen burada tartıştığımız bağlamdaki evrimle ifade edilmedi. Organizmik Yapı teorisi bütün olarak organizmaları kavramamıza olanak sağlar. Bize birçok canlı özelliği için daha iyi ve daha çok sebep verir, belirli simetri ve ritmiklik, geleneksel Darwinci biyolojinin ışığında gizemli görünen. Bu özellikler sadece organizmaların yeni tutarlı bir teorisiyle açıklanabilen organizmik varsayımlara dayanır. Bu teori organizmaları doğal olarak hareket eden otonom hidrolik ve mekanik sistemler ve enerji dönüştürücüler olarak düşünür. Enerji dönüştürücüler gibi, enerji kaybından kaçınmak için işlevsel olarak kapalı olmalıdırlar. Organizmalar birbirleriyle doğrudan ve dolaylı olarak etkileşime geçerler. Yaşamın temel işlemlerinde dayanan tüm kimyasal reaksiyon ve mekanizmalar sulu çözeltide olur. Canlılar için asıl gereklilik, sızdırmaz dolayısıyla çözünme ve difüzyona karşı koruyan zarla çevrili sıvıdır. Canlıların özellikleri —özellikle simetri ve ritmikliğin özel türleri— iç ihtiyaçlar ve organizmaların yapısal baskıları aracılığıyla anlaşılabilir. Fiziksel anlamda simetri, asimetri ya da ritmiklikle yapacakları hiçbir şey yok. Bu tartışma sadece biyoloji ve organizmaların seviyelerini ilgilendirir. Genetik maddeler ve enzim fonksiyonları da dahil tüm kimyasal mekanizmalar, hücre, hücre sıvısı ve sitoskeletallerin mekanik yapılarına ve doğrudan veya dolaylı bir yolla hücrelerarası boşlukların ipliksi yapısına dayanır. Mekanik basınç doğrudan ya da dolaylı olarak genetik ifade üretebilir. 86
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Hücrelerin yanı sıra tüm organizmadaki kimyasal işlemler oldukça karışıktır. Enzimler ve diğer katalitik yapılar gelişmiş kalıp ve sıralarda düzenlenmeli. Bu düzenlemeler sadece zarın mekanik bir ana yapısı ve aynı zamanda iç sıvıda düğümlenen borumsu ve ipliksi yapıların varlığında mümkündür. Böylece, mekanik yapı, organizmaların dayanıklılığı ve varlığının esas varsayımı olarak görülebilir. Canlıların tüm kısmi mekanizmaları çevrelendiğinde ve düzenlendiğinde esastır. Organizmaları önce hidrolik sistemler olarak düşünmeliyiz.
Karşı-Gelim ve Ritmisizm Daha önce bahsedildiği gibi, her sürtünmesiz ve kalıcı hareket vücudun hareket bileşenlerinin özel düzenlemelerine bağlıdır. Kısılabilen unsurlardan etkilenen deformasyonlar, zıt hareketlerle tersine çevrilebilmelidir. Karşı-gelim sürtünmesiz işlev gösterdiğinde, büzülme ve deformasyonlar ritmik olmalıdır. Ritmik aktivitenin canlılar önemi büyüktür, özellikle ontogenetik gelişim boyunca yapısal ve morfolojik değişimler için. Mekanik unsurların düzenlemesi ve oluşumunun ontogenetik değişimleri öncelikli olarak mekanik kuvvetlerin etkilerini içerir. Bu kuvvetler kısılabilen unsurlar, sıvı dolu olukların şişkinliğinin çeşitli aktivitelerinin ve madde karşıtından kaynaklanır. Kalıcı ve ritmik aktivite, tüm elementlerin oldukça düzgün düzenlemelerini yürütür, kaslar gibi. Ritmisizm büzülmenin geri çevrilebilmesine dayanır. Sonuç olarak, sürtünmez olarak çalışabilen bu düzenlemeler simetrik olanlardır. Simetrinin bu türü, ritmik olarak çalışan organizmik yapıların fonksiyonu ve organizasyonuyla tanımlanır.
Kas Sistemi Uyarımı Kasılabilen tellerin kalıcı aktivitesi, yani kasların, lokomotor araç unsurlar arasındaki kalıcı etkileşimden meydana gelir. Kas hücreleri ve kaslar bir diğerini uyarabilir. Bu şekilde, uyarılmanın oldukça karışık şekilleri oluşabilir. Kas sistemi iyi olduğu sistemde hareket edebilir. Daha karışık yapılarda, bu görev, sinir hücrelerinin çeşitli türlerinin adım adım evrim geçirdiği kas sistemi hücrelerinin oldukça özel hücrelerine düşebilir. Sinir hücreleri, sinir sisteminde kendi kendilerini düzenleyerek diğer sinir hücreleri ve kas sistemiyle olan bağlantının yerini alır. Sinir hücreleri ve sonuç olarak sinir ağının şekilleri arasındaki sinaptik bağlantılar nöromotor sistemdeki deneme yanılma işlemleriyle organize edilir. Sürtünmesiz bir lokomosyon için becerikli olan ve organizmanın etkili dengeleyici aktivitesi olan sadece bu bağlantılar devamlılık gösterebilir. Sinir sistemi her zaman, tüm evrimsel değişimlerin üzerinde simetrikliği devam ettiren çoğu durumda, lokomotor araçların ihtiyaçlarıyla uyum içinde işler. Böylece, sinir sistemiyle meydana getirilen tüm kalıplar, lokomotor araçların simetrik yapısını ve tüm bitişik ver bağımlı yapıları, iskelet gibi, korumak için kullanışlı olmalıdır. 87
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Motoryum ve Sensoryum Daha önce de bahsedildiği gibi motoryum ve sensoryum arasındaki bağlantı çok yakındır. Bu yakın bağlantı sebebiyle, propulsor organların ayarının, sinir sisteminin birikimli işlemleri üzerinde oldukça fazla etkisi vardır. Oldukça biriken merkezi sinir sistemi, fonksiyonel olarak daha öncekilerle kontrol ve koordine edilen motor sistemiyle yakın bir ilişkisiyle koşullandırılır. Böylece, propulsor sinir sisteminin yerleşmesiyle uyum içinde, merkezi bir sinir sistemi, omurgasızlarda ön tarafta ve omurgalılarda vücudun sırt kısmında kurulur. Sinir sisteminin düzenlemesi ve organizasyonu, lokomotor araçların düzenlemesi ve yapısıyla uyar. Diğer yandan, lokomotor aktivitelerin kapsadığı organlar, sürtünmesiz fonksiyonları zarar görmemiş olduğunda, çeşitli derecelerde asimetrik olabilir. Lokomosyondan doğrudan etkilenen ve etkileyen bazı ritmik olarak aktif olan altprogramlar, dolaşım organları yada kas ve ritmik aktif mide gibi, kendi otonom rtimikliklerine evrim geçirmeleri de mümkündür. Bu varsayımların temelinde, karışık ve merkezi sinir sisteminin ve özel algı organlarının evrimini takip etmek mümkündür. Sinir sistemi ilk olarak alanında uzman olarak ve özellikle kas sisteminin yapısını koordine etmede işlev gösterdi; yayılmış ve ağ gibidirler. Sinir sisteminin bu organizasyonu tüm organizmalarda ve mekanik hareketler itilen ve sıkışan uzaysal yapılarda devam eder. Özellikle, nöronların göze çarpan birikintileri sadece vurgusuz ve soğukkanlı olan bu alanlarda olabilir. Bu iskelet kapsülü .
Simetrinin Azalması Çift yönlü bir simetriye küresel bir şeklin mükemmel simetrinin artışı ve azalışı, etkili gergin sistemlerin yanı sıra oldukça etkili ve karmaşık organizmik yapıların evrimine sebep olur. Bu yön ontogenetik gelişimle bağlantıda da görülebilmelidir. Aynı zamanda, organizmaları çoğaltmak için kıdemli karışıktır ve kalıcı olarak çalışan yapılardır. Sadece moleküler biyolojiye odaklandığımız birçok teoride de belirtildiği gibi yumurtalar homojen değillerdir. Yetişkin organizmalar kadar iyi karmaşık yapıları vardır. Gelişimin tüm geçici adımları enerji dönüşümü gibi sürtünmesiz olarak işlev göstermelidir. Oluşum işlemleri aynı zamanda, ontogenetik gelişim boyunca çok sıkı mekanik kuralları takip eder.
Organizmalar ve Ortamları Nöron birikintileri, meduller kordon, sinir düğümü ve beynin evrimi için gerekli durumları sağlar. Bunlar organizma ve ortam arasındaki etkili etkileşimin önşartlarıdır. Kompleks sensörik kalıplar hususunda cevaplar, evrimin avantajlı adımlarının belirtisidir. Bazı kalıplar, daha karmaşık sinir sistemlerinde iç temsil ve koordinasyonu mümkün kılar. 88
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Yine de, kas sistemi ve sinir sisteminin diğer kısımlarını fonksiyonel olarak harekete geçirdiği görünen tüm bu sinirsel yapılar lokomotor araçların evriminin sonucudur. İlk olarak diğer fonksiyonları yerine getirdiklerinde bile, lokomotor araçlar için alanında uzman olarak işlev gösterirler. Ortam ve enerji akışı öncelikle otonom ve aniden kendine zarar verme için engel olarak değerlendirilir ve organizmada hareket eder. Organizmanın ritmik lokomosyonuna engel olabilir ve ritmikliğini rahatsız edebilir. Organizmanın böyle rahatsızlıklara tepkisi, kendi ritmik aktivitesinin değişimleriyle telafi etmek için girişimlerdir. Dengeleyici aktivite önceki duruma geri dönünceye kadar —yani, organizmanın kendinde ilk ortaya çıkan ritim— devam eder. Böylece, deformasyonları, itiş güçleri ve lokomosyonlarıyla, hayvanlar organizmayı geçmişe dönük olarak etkileyen çevrelerindeki enerji dönüşümünü kendi kendilerine kurarlar. Geçmişe dönük organizma için tahriş anlamına gelir. Uyarım ve tahrişler esas olarak telafi edilmeyen normal olmayan durumları sunar. Organizmalar çeşitli tahrişler için, doğadaki engeller ve enerji dönüşümüyle ya da kimyasal uyarıcıyla telafi etmelidirler. Bu şekilde, organizmalar çevre yoluyla dolaylı olarak kendi kendilerini uyarırlar. Bu geriye dönüş, sensör girişi olarak algılanabilir. Prensip olarak, organizmaların otonom hareketlerini indirgeyebilen bir sensör girişi farzedebiliriz. Psikolojik bilimlerde bu fenomen için birçok örnek vardır: en iyi örnek omurgalı gözlerin düzensiz ritmidir. Sensör girişi, sinir hücrelerinin tepki potansiyeliyle uyarıma sebep olur. Bu potansiyeller tüm sinir sisteminde aynıdır. Böylece, biri sinir sisteminin dilinin tüm parçalarında yaygın olduğunu söyleyebilir. Sinir sisteminin tek sözcükleri G. Roth tarafından formüllendirilen “tik-tik”tir. Bu fenomenler için tek sebep uyarımın yeni bir görüşüdür— yani, tahriş ve dengeleyici tepkilerin. Sensör girişi ve organizmaların bu yeni görüşleri kalıcı ritmikliğin E. V. Holst’un prensipleri üzerinde belirgin olarak uygun bir ışık bırakır. Bu prensipler organizmik yapı teorisiyle desteklenebilir. Benzer şekilde, alıcıların özel yapısı algılanan yöntemleri tanımlar. Birçok tepki düşünülebilir ve mümkündür, fakat özel durumda, uyarımın çok spesifik bazı yöntemleriyle tanımlanır, bu tepkilerin sadece birkaçı, bir hayvanın başarılı aktivitesi ve davranışından daha fazlasına katkıda bulunur. Dengeleyici hareketlerin başarı veya başarısızlığı artarak spesifik tepkilere ve sonuç olarak artarak farklılaştırılmış iç simgelere liderlik eder. Böylece, önce kalite ve yöntemlerin ilkel bir farklılaştırılması meydana gelir. Özel sensör kutuplarıyla özel alıcıların uyarımlarına verilen çeşitli tepkilerden meydana gelir. 89
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Üç Boyutlu Uzay - Doğal Bir Varlık Yoksa Bir Yapı mı? Etkili lokomosyon için özel olasılıklarla çift yönlü simetri yeni bir yapıya sebep olur — hayvanların dünyasının yeni yönleri, özellikle uzaylarının. Sadece uzamış ve çift yönlü simetrik organizmik yapılar, tek yönlü lokomasyonu açıkça gösterir. Vücut yapıları, vücutlarının ön ve arkası arasındaki ve hatta sağı ve solu en kötü ihtimalle aşağısı ve yukarısı arasındaki farkı görmeyi onlar için mümkün kılar. Organizasyonun yüksek seviyesinde evrim geçiren özel sensör organları sayesinde, uzay ve yerçekimiyle ilgili durum farkedilebilir ve ikinci bir adım için telafi edilebilir. Küresel şekillenmiş organizmaların karşılaştırılabilir farklılığı için olasılık yoktur.
Algının Çevresel Adaptasyonu? - Evrimsel Epistemolojiyi Çürütme Doğaçlama ve otonom hareketlerinin yanı sıra insanların ve hayvanların iç ve yapısal ihtiyaçlarının önemi, Spencer, Haeckel, Lorenz, Campbell, Riedl ve Vollmer tarafından önerilen çeşitli evrim epistemolojileri girişimi geçersiz kılar. Organizmik yapılar teorisi, organizmaların kendi ortamlarında dolaylı olarak hareket ederek kendilerini uyardıklarını açıklar. Ortamdan kaynaklanan tüm sensör girişleri aslında organizmaların kendi hareketlerinin sonuçlarıdır. Bundan dolayı, organizmaların kendilerine dayanan algı modlarını her durumda farzetmek için yol gösterildik. Gerçek bilgi ya da işlemlerin herhangi bir bilgisine sahip olamayız. Tüm algılayabildiğimiz tasarlandı ve sinir sistemi tarafından inşa edildi, algı organları dahil. İnsanların durumunda, sözde gerçeklik, organizmaların materyal temelinin bağlılığı olan zihinlerimiz ve organizmik yapılarımızdan doğar. Ortamla ilişkileri ve organizmalara ilişkin ileri sürülen yaklaşım tanımlanan teoriler ve öne çıkan iki düşünürün —biyolog Jacob v. Uexküll ve filozof Ernst Cassairer— çalışmasıyla daha ayrıntılı incelenecek.
Bilişin Evrimi Bu türün teorik oluşumları organizmik yapı teorisiyle sağlanır. Daha önce gösterildiği gibi, sadece organizmik yapı evriminde değil bu temelde yeniden inşa etmek mümkündür. Darwinci evrim epitemolojisinin aksine, bunlar otonom organizmlarının özel yapısal özelliklerinin sonucudur. Organizmik temelleriyle olan yakın bağlantıları olmadan değerlendirilemezler. Bu karmaşık sinir sisteminin evrimi ve yetenekleri hakkındadır. Bazı özel hayvan gruplarında, özellikle omurgalılarda, taşınma ve deformasyonla bozulmamış bazı iç alanlar oluşur. Bu alanlarda, sinir dokularının bazı konsantrasyon etkileri meydana gelir ve birçok ek sinirsel operasyona olanak sağlar. Artan konsantrasyonla, ilkel beklentisel operasyonlar artarak ortaya çıkar. Bir iç dünyanın bazı türlerinin 90
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME kökenine sebep olurlar. Artarak karmaşık sinir sistemlerinin evriminin sonucu, organizmaların iç dünyalarının otonomunun yanı sıra engellerdeki devamlı bir artıştır. Bu gelişim aynı zamanda, organizmik yapıdan artan bir kurtulmaya neden olur. Bu kurtulma omurgalı kafa yapılarında mekanik olarak bozulmamış bir beynin artışıyla ve özellikle farklılaşmış sembolik bir dilin evrimleşmesi içn onlara olanak sağlayan kurtulmaya sahip özel maymun yapılarının evrimiyle oldu. Bu kültürel gelişimin başlangıcında tanımlanabilen noktadır. Bazı gerekli biyolojik ve yapısal ihtiyaçlar her aktivitede sınırlanmasına rağmen, dolaylı biyolojik kısıtlama verilir.
Kültürel Çıkarımlar Organizmik yapı teorisi ve kültürel gelişimin otonomunun varsayımının bir sonucu olarak, bilgi ve bilişin sadece bir yapılandırmacı görüşü kabul edilebilir. Yapısalcılık çeşitli düşünme geleneklerinin, özellikle Avrupa geleneğinde Kantçı, sonucu olarak değerlendirilir. Dahası, organizmik otonom önerisi oldukça radikal ve geniş kapsamlı sonuçlara sahiptir, sadece organizmalar ve ortamları arasındaki ilişkiyi düşünmek için değil, genelde doğaya yaklaşımla ilgili düşünme de. Doğanın her ontolojik tanımının geçersiz olduğunu kabul etmek zorunda olmamıza rağmen, Avrupa bilimleri geleneğinde mekanistik yaklaşım tasdik edilemez. Otonom organizmalar ortamlarında bağımsız olarak hareket etmelidirler ve kendi iç mekanizmalarıyla aktivitelerine itilmelidirler. Bundan dolayı, artık devasa bir saat mekanizmasının çarklarının bazı türleri olarak, geleneksel doğa felsefesinin bazı modelleriyle belirtilerek hesaba katılamazlar. Sonuç olarak, organizmik yapı teorisi birçok açıdan A. N. Whitehead’in felsefesini kabul eder. Whitehead’in kavramlarının kabulü geleneksel biyolojinin bir garipliği olarak görülebilir. Whitehead hareket, değişim ve gelişimde kalıcı olan fakat organizmanın içinden gelen tepkilerle ani olarak itilen organik ve organizma benzeri bir yapı olarak doğayı kavrar. Whitehead’in dünyası organizmaları kapsar. Whitehead’in algısında organizmalar manifolddur ve karmaşıklığın çeşitli seviyelerinde oluşur. Dünyanın organizmik doğası sebebiyle, bu felsefe her şeyi saran kalıcı bir işleme dayanır ve Avrupa geleneğinde yaygın olan doğaüstü saatçi gibi bir “tanrı” ya ihtiyaç duymadan yerini alır. Aslında, dünyanın karmaşıklığının daha iyi bir anlayışı bazı fizikalist teorilerle sağlanır, kaos teorisi, eş etkinlik, ya da dağıtıcı yapılar teorisi gibi, fakat canlı organizmaların tutarlı bir görüşünü sunamazlar.
91
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
92
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 11 GENLER BİLİŞLE NE YAPMAK ZORUNDA?
93
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Biliş düşüncenin işlevi, içeriği ve kalitesi için bilimsel bir konudur. Bu kitabın geri kalanının açıkladığı gibi, bu farklı psikologlar, filozoflar, bilişsel bilimciler, nörologlar ve hatta dilbilimciler, bilgisayar bilim adamları ve anestezistler için çok farklı özgül anlamları olan çok geniş kapsamlı konsepte sahiptir. Bazı seviyede bunların tümü için, ancak, ne bilinçli ne de bilinçsiz olarak, bilgi işleme, bilgi uygulama ve tercihleri açıklama ya da değerlendirme için bazı kadrolardan bahseder. Bunun gibi, gelişen ve devam ettirilen ve kullanılan çevreden gelen belirgin hiç bir içeriği yoktur. Bu nedenle, biliş üzerindeki genetik etkilerin olasılıkları yabancıdır, korkutucu olsa bile. Bir kuşun şarkısı ya da birinin heceleyebileceği bir kelimenin bilgisinin bir anlık estetik takdiri kadar çevreye bağlı ve süreksiz bir şey nasıl genetik olarak etkilenebilir? Zekadan hafızaya, düşünce içeriğine, problem çözme stratejisine kadar henüz bilişin herhangi bir ölçüsü kalıtsallık ya da genetik etki kanıtı göstermeyecek. Güdüleme için de çok benzer şeyler söyleyebiliriz. Güdüleme, hedeflerimizi gerçekleştirmeye doğru gücümüzü harcadığımız bilimsel bir terimdir. Yine, bundan faydalanan farklı bilim adamları için farklı ve çok özgül anlamlar kazanan çok geniş bir kavramdır. Bunların hiçbiri için, insanlar ve diğer organizmaların bunu gerçekleştirdiği çevreden gelen belirgin anlamı taşıyan unsurdur. Böylece, güdüleme üzerindeki genetik etkilerin olasılığı biliş üzerinde genetik etkilerin olasılığı kadar yabancı ve işlevsel olarak korkutucudur. Canı acıyan bir çocuğu sakinleştirme ya da Olimpik madalya kazanmak için sürmek kadar ortamdan bağımsız ve süreksiz bir şey genetik olarak nasıl etkilenebilir? Henüz, bilişle benzer şekilde, güdülemenin herhangi bir ölçüsü genetik etkinin kanıtını ya da kalıtsallığı göstermeyecek. Devam eden tartışmayı basitleştirmek için, bilişe ve sık sık güdüleme yerine bilişi ölçmenin özgül yollarına odaklanırım, fakat ilgili kavramlar ve konular esasen özdeştir. Bunun yerine, muhtemelen genlerin kontrol edemediği işlem, içerik ve andan ana düşünce kalitesi sezgisi tamamen doğrudur. Enzimler için gen kodları ve oluşumlarının düzeni, ve bu enzimler sırasıyla, vücut yapısı ve fonksiyonlarını tıpkı böbrekler, kemikler, gözler, beyi ve kalp gibi organize eden, proteinleri, sinir ileticileri ve hormonları üretir. Genler, bilginin belli şekilleri için ya da tv izleme ve istiridye-yeme gibi düşüncelerimizi dayanan tecrübeler kazanmak için kod yazmaz. Aynı zamanda, biyolojik organizmalar olduğumuz ve genlerimiz organize edilen biyolojik fonksiyonlarımızın tümü vasıtasıyla yapı taşlarını şekillendirdiği için, vücudumuzda meydana gelen her şey genlerimizin ifadesiyle meydana gelir. Zihinlerimiz vücudumuzun bir parçası olan beyinlerimizin ürünü olduğu için biliş gen ifadesinden oluşan vücut fonksiyonlarını sadece bir diğeridir. Bu açıdan, genlerin işlemi, içeriği ve andan ana düşünce kalitesini muhtemelen kontrol edemediği görüşü tamamen, eğer önemsiz bir şekildeyse, yanlıştır. Bilişin kalıtsal olduğu, henüz genlerin onu kontrol etmediğine dair aşikar paradoksun uzlaştırması ve biliş anlayışımız için bunun öneminin yorumu bu bölümün konusudur. 94
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Genetik Etkilerin Bizim Kavrayışımızda Evrimi Beyinlerimiz ve vücutlarımız gibi, genetik etkileri kavrayışımız, bu çoğu deneysel olarak uygulanabilir esasen şans hareketlerin itip kakma ağırlığını eleyen bir işlem vasıtasıyla evrim geçirdi. Beyinlerimiz ve vücutlarımızda olduğu gibi, zamanda herhangi bir noktada, şimdi de dahil, kavrayışın sonuçlanması her zaman değildir ya da sık sık uygun olduğunda bile. Bu sebeple, Julian Huxley’in kitabının başlığından sonra yaygın olarak Modern Evrim Sentezi denilenin gelişimini gözden geçirmek için yardımcı olur. Senteze katkıda bulunan fikirler yaklaşık 1936 dan 1947 ye kadar olan periyotta geliştirildi, oldukça özelleştirilmiş ve açık bir şekilde genetik, sitoloji, botanik, ekoloji, paleontoloji, sistem bilimleri ve morfoloji den gelen çelişkili gözlemlerle bağdaştırdı. Evrim ve genetiğin güncel bilimsel kavrayışının temelini oluştururlar. Gregor Mendel, iki kalıt yasasını birleştirerek ünlü bezelye yetiştirme deneyi sayesinde modern genetiğin babası olarak değerlendirildi. Çığır açan kitabında (Mendel, 1866), her özellik için iki faktör içerdiğini, biri diğerinden, belirtti. İlk kuralı Ayrım Yasası, üretken gametler oluşturulduğunda, her bir gamet bu faktörlerin her birinden sadece bir tane aldığını belirtir. İkinci yasası Bağımsız Çeşitlilik Yasası, çeşitlilik faktörleri gamet oluşumu boyunca bağımsız olarak tür oluşturur, ki böylece döl özelliklerinin yeniden düzenlenmesi esasen rasgeledir. Aslen 1865’te bir konferansta sunulmasına rağmen, Mendel’in çalışması 20. yüzyılın başlangıcına, yeniden keşfedilip hızlıca türeyinceye kadar, görmezden gelindi. Bu esnada, Darwin’in Türlerin Kökeninde (1859) tanıtılan evrim fikri tutuldu, ve biyologlar doğal seçilimin çıkarımlarını keşfediyordu, üreme için hayatta kalma olasılığını artıran kalıtsal özellikler sayesinde teorik işlemler, bir populasyonun başarılı jenerasyonu üzerinde daha da yaygınlaştı. Böylece, çiçek rengi gibi ayrık özelliklerde Mendel genetiğinin güçlü sonuçları, iki baskın teorik fikirle ve sürekli çeşitlilik gösteren çoğu morfolojik özelliğin deneysel ölçümleriyle uyumlu olarak görüldükleri zihinsel ortama uğradı. Bu çelişkili fikirleri bağdaştırmaya karşı atılan ilk adım populasyon genetiğinin gelişimi yada doğal seçilim, genetik sürüklenme, mutasyon ve gen akışının sonuçları olan değişimler ve gen çifti frekans dağılımları çalışmasıydı. Fisher (1918) devamlı varyasyonların birçok ayrık genetik locinin bağımsız hareketinden nasıl meydana getirdiğini matematiksel olarak gösterdi. Sonraki 12 yıl boyunca, Mendel genetiğinin doğal seçilimle olan evrimle tamamen tutarlı olduğunu göstererek bir dizi çalışma ardından bir kitap çıkardı. Bu, özgül türlerde gerçek dünya örnekleriyle matematiksel olarak tutarlı olduğunu gösteren J. B. S. Halden’in çalışmalarıyla desteklendi. Wright (1931) Fisher’ın matematiksel gelişimini genişletti. 95
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Modern Evrim Sentezi, DNAnın keşfinden önce 1940 ların sonunda bir araya geldi. DNAnın rolünü anlamak için çoğaltıldığı gibi, aşağıdaki gibi özetlenebilirler: 1) Kalıtım bir jenerasyondan gen olarak bilinen ayrık birimlerde organize edilen ve kromozomlarda buluna germline DNA nın geleceğine dönüşerek oluşur. 2) Kalıtım çeşitliliği DNA temelli dizideki çeşitliliği yansıtır. 3) Kalıtım çeşitliliğini açıklaya DNA temel dizisindeki çeşitlilik cinsel üretim işlemlerinden doğan alellerin rasgele kombinasyonların ve kazara ve ani oluşan DNA mutasyonlarından meydana gelir. 4) Seçilim bireysel organizma ve simbiyon ve parazitlerle birlikte evrimleşebilen fenotiplerinin seviyesinde oluşur.
Genetik Etkinin Yapısını Keşfetme ve Ölçme Formüller uygulamak için kolaydır ve bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda büyük ölçüde kalıtsal olan tüm ölçülmüş nitelikleri göstermeye eğilimlidir. Tanımının aşikar sadeliğine rağmen, kalıtsallık Modern Evrim Sentezinin kalbine giden herkesin bildiği gibi güç algılanan bir kavramdır, ve genlerin bilişe nasıl karıştığını anlamanın ne kadar önemli olduğunu anlamadır. Bunu açıklamaya başlamak için, bir jenerasyondan diğerine geçen ya da genetik olarak açıklanana bir niteliğe derece ima eden kalıtsallık belirterek, Modern Evrim Teorisinin ikinci öğretisini yorumlamak kolaydır — kalıtsallık varyasyonunun temel DNA dizisinde varyasyonları yansıtması. Bu doğru değildir. Niteliktense genler —her ebeveynden yarım— nesilden nesle geçerler, ve döllerin geliştiği ortamda ve diğer genlerin bugünki bağlamlarında açıklanırlar. Bu uzun ebeveynlerin uzun çocuklara sahip olmaya eğilimli oldukları anlamına gelir, fakat uzun ebeveynli çocukların boylarındaki değişim bir bütün olarak populasyondan sadece belli belirsiz daha azdır. Kalıtsallık arada bir açık şekilde ayırt edilebilecek kadar belirgin olan iki oluşumu vardır. Evcilleştirilmiş bitki ve hayvanlarla çalışan insanlar uzun süre uyanıktılar, fakat Fisher ve diğer önceki populasyon genetikçileri biyolojik ilişkilerin derecesinde farklılık gösteren biyolojik ilişkilerin çeşitli varyasyonlarını kullanarak değişen derecelerin nasıl belirtildiğini belirttiler. Bu “soy değerleri” ya da “dar-his kalıtsalları” bütüne dayandırılan popülasyon çeşitliliğinin oranlarını yansıtır. Ancak, tüm genetik etkilerin bu yolda katkısı yoktur. Genler her ebeveynin gametinin oluşumu boyunca yeniden düzenlenir, ve sonra farklı gen kalıtlarıyla gametler zigotları oluşturmak için düzenlenir. Bu işlem birbirleriyle etkileşen genlerin kombinasyonlarını üretir ve bireylerde 96
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME karakteristikler üzerindeki genetik etkiler için çok önemli olabilen diğer epistatik etkileri meydana getirir. Bu katkısal olmayan etkiler sonraki nesil için dönüşümde yeniden düzenleme boyunca dağılmaya eğilimlidirler ve böylece darhis kalıtsallığın bir parçası değillerdir, fakat bireylerde niteliklerin belirtilerinde çok önemli olabilirler. Kalıtsallığı tahmin etmenin en iyi yolu, tarım ve laboratuvarda kontrol edilebilir üretim durumlarını kullanmaktır; bunları insanlarda kullanmak mümkün değildir. Formüller genellikle, farklı derecelerin biyolojik ilişkilerinin benzerliğinin genişliğindeki farklılıklara güvenen insan özelliklerinin kalıtsallığını tahmin etmek için kullanılırdı. En yaygın karşılaştırma monozigot (MZ) ve dizigot (DZ) ikizlerinin benzerlikleri arasındadır. MZ çifti, gebeliğin başlarında bölünen verimli tek bir yumurtadan elde edilir, ve bu yüzden etkileyici şekilde genetik olarak özdeştirler. DZ çifti, verimli bölünme ve tek bir ovulatuar periyodu boyunca serbest kalan iki yumurtadan elde edilir, ve bu yüzden kardeşlerle dolu tek çocukla aynı yolda genetik olarak ilişkilidir. Çiftleşme rasgele olduğunda, insanlar arasında farklılık gösteren genlerin yaklaşık %50 sini paylaşırlar. MZ çiftlerinin genetik benzerliği katkılı ve katkısız her iki genetik etkiden de meydana gelir, fakat DZ çiftlerinin genetik benzerliği sadece katkılı genetik etkiden meydana gelmeye eğilimli olacak, bu yüzden dar ve kapsamlı his kalıtımı arasındaki ayrım bulanıktır. DZ ilişkileri kadar büyük iki kere olan bir nitelik üzerinde MZ ikiz çiftinin üyeleri arasındaki ilişki genellikle tamamen genetik etkiler ya da dar his kalıtımı nedeniyle olan benzerlik belirterek yorumlanır. DZ ilişkisi kadar büyük iki kereden fazla MZ ilişkisi genellikle katkısız genetik etkilerin varlığını belirterek yorumlanır. Ancak, data simülasyonları gösterdi ki açık bir şekilde katkısız genetik etkiler, katkılı genetik etkilerle üretilenlerden farksız ilişkiler arasındaki ilişkileri meydana getirir. Bu, ikiz ve diğer akrabalar arasındaki diğer ilişkileri, katkılı ve katkısız genetik etkilerin ilişkili öneminin güvenilir belirtisini sağlayamadığını netleştirir. Bu önemlidir, çünkü Modern Evrim Sentezinin üçüncü öğretisiyle ilgili bir noktayı vurgular. DNA temel dizisinde değişimin katılım değişimleri altında yatmasına rağmen, genlerin, katkılı, katkısız genetik işlemlerin birçok farklı kombinasyonu farklı bireyler ve akraba çiftlerindeki nicel özelliklerin benzer seviyelerinin altında yatabilir. Doğası gereği, kalıtım, genetik değişimlerin çevresel ve genetik değişimlerin toplamına oranıdır, hepsi birbirinden bağımsız olan genetik ve çevresel değişimler olan varsayımın altında hesaplanır. Genetik değişimin, oranın büyüklüğü anlamına gelen oranın hem bölücü hem sayıcıda bir konu olduğu gerçeği, çevresel değişime oldukça bağımlıdır, çevresel değişimdeki değişiklikler kalıtımda büyük değişiklikler anlamına gelebilir. 97
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Çevresel değişim tamamen çevresel etkileri fakat aynı zamanda ölçüm hatasını içerir. Her şeyden önce, bu tam olarak bir özelliği ölçebileceğimiz anlamına gelir. Bu açıklama boyunca başarılı olabilir, örneğin, insan boyunun yüksek kalıtsallığı (%80-90). Ancak, çevresel değişimin büyüklüğündeki kalıtsallığın bağımlılık oranı aynı zamanda, çevre sabitse (ya da çevresel farklılıkların nitelik üzerinde etkisi yoksa), tüm gözlenen değişimin genetik farklılığın sonucu olacağı anlamına gelir. Böyle çevresel sızdırmazlık parmak izi kalıplarının son derece yüksek kalıtsallığıyla (% 90-95) açıklanabilir. Aynı zamanda, çevresel değişimin büyüklüğündeki kalıtsallığın bağımlılığı oranı eğer çevresel değişim genetik değişimle çok fazla ilişkiliyse, kalıtsallığın genetik değişim aslında çok önemli olsa bile, düşük olacağı anlamına gelir. Bu önemlidir çünkü Modern Evrim Sentezinin üçüncü öğretisinin flip kısmını belirtir. DNA temel dizisinin değişiminin kalıtsallık üreten genetik değişimlerin altında yatmasına rağmen, çevresel konuları anlamlı şekilde farklılık gösterdiğinde, aynı genler (DNA temel dizisi) ve genetik işlemler farklı bireylerde nicel özelliklerin birçok farklı seviyelerinin altında yatabilir. Bu yüzden, kalıtsallık pupülasyondur - ve zamana bağımlı- , çünkü bağımlı konuların tümü zamanın belirli bir anında bir populasyon için spesifiktir, ve çünkü Modern Evrim Sentezinin dördüncü öğretisi kesin olarak çevrelerinde açıkça bireylerin gösterilen nitelikleri üzerindeki doğal seçilimin operasyonunun yerini saptar. Genetik türün iki türü de, niteliği etkileyen gen çiftlerinin, populasyona karşı farklılık gösterebilen ve aynı zamanda çevresel değişimin farklılık gösterebildiği populasyonda, frekanslarında, etkilerinin büyüklüğünde ve hareketlerinin modlarında nasıl gruplandığına dayanır. Buna rağmen, benzer niteliklerin kalıtsallığı sık sık populasyon hatta türler boyunca çok benzerdir. Bu, kalıtsallığın populasyon farklılıklarına karşı çok güçlü olduğu izlenimi bırakabilir. Ancak bunun bir ilüzyon olduğunu düşünmemiz için iki neden vardır. İlki, birçok niteliğin kalıtsallığı populasyondaki çevresel konularla hafifletilir. Örneğin, Amerikada fiziksel sağlığın kalıtsallığı gelir seviyesi ve yaşam üzerinde algılanan kontrol seviyesiyle artar. Kalıtsallığın bir oran olduğunu hatırlamanın önemini vurgularsak, bu artan gelirle azalan genetik çeşitliliğin sebebidir. Aksine, artan gelirle çevresel değişimlerin azalması nedeniyle, yaşam memnuniyetinin kalıtsallığı gelir seviyesiniyle artar. Populasyon farklılıkları için kalıtsallık güçlülüğünün bir ilüzyon olduğunu düşünmemizin ikinci sebebi, kalıtsallık tahminlerinin hem genetik hem de çevresel populasyon konularıyla tamamen alakasız esasen psikometrik sebepler için yaklaşık % 30-50 oranında azaltmaya doğru çekilmeye eğilimlidir. Bu sebepler, çevresel değişimde önemli ölçüm hatalarının varlığını içerir ve ironik bir şekilde ölçüm unsurlarının yığıcı toplulukları ve cevap sıklığının bir 98
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME oranını oluşturan ölçüm unsurlarını içermesi gibi ölçüm hatalarını azaltmak için çaba sarfeder. Bu sebeple, farklı populasyonlardaki benzer kalıtsallıklar iki faktörü de içeren sebeplerin çok farklı kombinasyonları için ortaya çıkabilir.
Evrimsel İşlemler ve Gen-Ortam Etkileşimleri ve Karşılıklı İlişkileri Genetik değişimin toplam genetik ve çevresel değişime oranı olarak kalıtsallığın verilen tanımında, not ettim fakat geçici olarak, genetik ve çevresel etkilerin birbirlerinden bağımsız olduğu varsayımının altında yatanı bir kenara bıraktım. Şimdi buna dönme zamanı. Hem Modern Evrim Sentezinde hem de kalıtsallığı tahmin etmek için kullanılan formüllerde kolay olmayan bir pozisyonu işgal eder, ve bu kolay olmayan pozisyonun keşfi genlerin bilişin içine nasıl karıştırılacağı konusunu aydınlatmaya yardımcı olacak. Darwin’in evrim ve doğal seçilim teorileri, genetik değişimin uzun dönemli kaderini açıklamada çevresel konulara öne çıkan bir rol verir, fakat Mendel’in genetik sonuçları, esasen tek bir bezelyeden elde edilen, çevresel değişim için küçük bir yer bırakır çünkü esasen hiçbir şey yoktu. Mendel’in sonuçlarını evrim teorisiyle matematiksel ve statiksel olarak bağdaştıran yaklaşımı dikkate alındığında, Fisher (1918, 1930) tüm değişimin ne kadarı genetik kaynaklara ve ne kadarı çevresel kaynaklara katkıda bulunabilirdi gibi bir bağdaştırma problemini gördü. Bu, başlıca kavramsal ayrılış ve daha genel olarak populasyonun genetik ve istatistik analizine başlıca katkıda bulunma olan değişime odaklanır. Bugüne kadar, en istatistiki analiz anlam farklılıklarına odaklanır. Analizin bu türü değişimin değerlendirmesini içerir çünkü anlam farklılıklarının önemli olduğu sonucunu keşfettiğimiz değişimle anlam farklılıklarının kıyası dolayısıyladır. Odak, değişim ölçümü olarak standart sapma üzerinde olmaya eğilimlidir. Buna rağmen, anlam ve standart sapmanın ölçeği, değişimin kendisi için doğal değildir, bu yüzden değişimin anlamdan bağımsız kaynakları, standart sapma olarak konumlandırıldığında, toplam sapmayı elde etmek için toplanamaz. Eğer değişim olarak konumlandırılırsa, ancak, toplanabilirler, en azından bağımsızlıkları haddini aşarak. Bu Fisher’ın standart sapma yerine değişime odaklanmasının sonucudur. Fisher genetik ve çevresel etkiler arasındaki katkısız etkileşimlerin değişim bileşenlerini toplama yeteneğini engellediğinin farkındaydı, ama sadece istatistiki bir zorluğu ele aldı. Ona göre, geliştirdiği değişimin analizinin istatistiki metodları, böyle etkileşimlerin önemini ve varlığını meydana çıkarabilirdi, ve onların etkilerini ortadan kaldırmak için istatistiki çözümler, eğer ortaya çıkarlarsa onlarla baş etmenin anlamıyla uygundular. Fisher’ın çözümü matematiksel olarak özenliydi ve deneysel çalışması, etkileşimlerin nadir ve küçük pratik önemin olduğuna onu ikna etmişti. Çoğusu onu takip etti etkileyici şekilde onları ihmal ederek. 99
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Ancak, embriyologlar ve evrim biyologları farklı bir görüş takındılar. Onlara göre, fenotip özellikler, evrimsel konular ve genetik materyal arasındaki işlemlerin devam eden dizilerinin şimdiki ürünleriydi, ve bu özelliklerdeki bireysel farklılıklar genetiğe ya da çevresel etkilere dayandırılabilir eğer sadece gelişimsel durumlar özelleştirilirse. Genetiğin bağımsızlığının ve çevresel etkilerin başarısızlığı sadece rasgele değildi ve istisnaları genel bir kurala sinir bozuyorlardı; doğal dünyada standart işletme prosedürüydüler. Genetik ve çevresel etkiler arasındaki etkileşimler sadece istatistiksel değillerdir, ya farklılaştırılmış genetik hassasiyetten çevresel durumlara ulaşan değişkenliği yansıtırlar, ya da genetik ifadenin çevresel kontrolünü. Bu, tepki normları ya da farklı çevrelerde birey genotiplerinin fenotipik ifadesinin kalıpları aracılığıyla açıklanabilirdi. Şekil 10.1 Dobzhansky ve Spassky’den alınan meyve sineklerindeki bir örneğini gösterir. Meyve sineklerindeki gelişim sıcaklığa karşı oldukça hassastır. Bu örnekte, kromozal türler A ve B doğal populasyonlardan seçildi, ve iki farklı sıcaklıkta yaşama yeteneği karşılaştırıldı. Kromozal heterozigotlar iki sıcaklıkta da en çok yaşayabilenler oldular, fakat A/A homozigotlar yüksek sıcaklığa B/B homozigotlardan daha hassastılar. Görüldüğü gibi iki sıcaklıkta genotiplerdeki değişimleri karşılaştırarak, sıcaklığı 9 dereceye kadar artırmak dramatik bir şekilde genetik değişimi artırdı. Örnekte, ortamlar sıcaklık dışında özdeşti, bu yüzden yaşama yeteneğinin kalıtsallığı iki durumda da % 100 dü. Ancak, örnek, iki genotip ve ortam koşullarının değişiklik göstereceğine, hayatta kalma yeteneğinin kalıtsallığının iki kromozomun populasyon sıklığına ve sineklerin konulduğu spesifik sıcaklık durumlarına ciddi ölçüde dayandığına açıklık getirir. Böyle etkileşimler hayvanlarda ve bitkilerde iyi kanıtlanır, ve bunları insanlarda da kanıtlamaya başlıyoruz. Psikolojiden gelen örnekler serotonin taşıyıcının kısa alellerini taşıyan insanlardaki stresli hayat şartları için ve düşük aktiviteyi taşıyan eşlerdeki çocuk eziyetleri için daha hassaslar. Bağımlı oldukları insan ortamlarının karışıklığına dikkate alındığında tahmin edileceği gibi, ancak, bu etkileşimler düzenli bir şekilde kopyalanmaktan çok uzaklar. İstatiksel olarak, Fisher’ın değerlendirdiği küçük pratik önemin etkileşimlerinin bu türleri değişim eşdeğeri üzerinde istatistik etkiler üretebilir fakat bireysel farklılıklara bakmada Fisher’dan oldukça farklı bir yol belirtirler. Fisher’ın tüm değişimin genetik ve çevresel kaynaklara dağıtılmış olup olamayacağını sorduğu yerde, embriyologlar spesifik ortam koşullarının sonuçlarda bireysel farklılıkları üretmek için farklı genotipleri nasıl etkilediğini sordular, ve gözlemledikleri sonuçların büyüklüğü ve sağlamlığını test etmek için müdahaleler geliştirdiler. Fisher’dan farklı olarak, sıkıntı ve dikkat dağınıklığı gibi gen-ortamı etkileşimlerini gören gelişimsel biyologlar, ilgilendikleri gelişimsel işlemlerin en merkezi olan gen-ortamı etkileşimlerini buldular. 100
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Ancak, bundan da fazlası vardı. Embriyologlar ve evrimsel biyologlar şimdi sadece populasyon değişiminin kaynağı olmayan çevresel konular için bu farklılık hassasiyetini buldular, fakat evrim değişimi vasıtasıyla temel mekanizma gibi meydana gelmişti. Dahası, çevresel konular ifadesini yok edinceye kadar, genetik değişimlerin faal olmayan ve açıklanmamış olabileceğini farkettiler. Belki en önemlisi, aynı zamanda en azından bazı derecelere kadar birçok organizmanın tecrübe ettikleri çevresel konuları seçebileceklerini farkettiler. Bitkiler yaşam süreleri boyunca sabit olarak yaşamaya eğilimlidirler; birçok hayvan (tabiki insanlar da dahil) zararlı çevresel konulardan kaçmak için alan boyunca hareket edebilirler ve daha elverişli olanları arayabilirler. Aslında, embriyologlar ve evrim biyologları, genlerin aslında evrime karıştıkları yolla aynı şekilde bireysel organizmaların gelişiminde katıldıklarını farkettiler.
101
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
102
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 12 BEYİN, DAVRANIŞ VE BİLİŞ
103
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME “Hepimiz kendi zihnimizin evreninde, hapishanesinde yaşıyoruz. Onun dışına çıkmak hassas sinir tellerinin milyonlarcasıdır : Isı, ışık, güç ve kimyasal derlemelerdir. Dünyayla ilgili doğrudan bildiklerimizin hepsi bu; geriye kalanlar mantık çıkarımları dır. Milyonlarca yıl içinde, merkezi sinir sistemi muhteşem oranda evrim geçirdi ve davranış kontrolünde söz sahibi oldu. Düşüncelerimizi, umutlarımızı, hayallerimizi ve hayal gücümüzü şekillendirdi. Beyin, süngerimsi ve bir buçuk kilo ağırlığında bir organ bizi insan yapan şeydir. Bu bölüm beynin işleyişi ve biliş arasındaki ilişkiyle ilgili neler bildiğimize sadece bir göz atmamızı sağlayacak, kapsamlı bir bakıştansa bu ilişkinin bir kaç kesitine değinilecektir.
BİRKAÇ BEYİN OLGUSU Neokorteks, hacmi 2.500-3000 mkare ye ve kalınlığı sadece 1.5-3.0 mm olan önbeynin çoğunu kapsar. Neokorteks çoğu geniş çaplı difüzyon ve sinyalleri karıştırma cihazı olarak görülür. Bu nedenle, bazı yazarlar, kortikal işleme ve güruhtaki sosyal toplanmanın yoğunluğu arasındaki analojiyi kurar ya da dalgaların kollektif etkileşimleri ve sıcak plazma sistemlerindeki bireysel parçalar arasındadır. Neokortikal konunun yüksek ara bağlantısallığının numerik aydınlatması her kübik milimetrede bir yaklaşık 4 km akson uzunluğu olarak tahmin edilir. Neokorteksteki bu ara bağlantısallığın kotikal nöronlarla yapılması mümkündür, piramitsi hücreler ve aracı nöronlar. Piramitsi hücreler neokortikal nöronların üçdördünden daha fazlasına açıklama getirir, ve uyarıcı aksonlu öncül dış kortikal hücrelerdir; halbuki aracı nöronlar esasen kısıtlayıcıdırlar. Neredeyse tüm piramitsi hücre beyaz maddeye uyarıcı akson gönderir, ve aynı yarım küredeki ya da zıt yarım kürede uzak noktada (bir korteksi diğerine bağlayan teller) kortekse bu yeniden katılmaların çoğu. Ayrıca, aksonun çoklu dalları 3 mm çapında bir bölgeye giriş sağlar. Kortikal nöron başına düşen ortalama sinaps sayısı yaklaşık 104 tür. Neokortikal nöronlar farklı boyutların modüler sütunlarıyla örtüşmede düzenlenir (örneğin, yaklaşık 20-50 mikrometre çapında minisütun ya da 0.5- 3 mm çapında makrosütun). Önemli bir modüler birim, 2-3 mm kalınlığında, yaklaşık 0.3 mm çapında ve yaklaşık 10 üzeri 3- 10 üzeri 4 nöron içeren bir korteksi diğerine bağlayan sütundur. Yaklaşık 10 üzeri 10 neokortikal nöron vardır ya da 2x106 bir korteksi diğerine bağlayan sütun vardır ve neredeyse hepsi neokorteksin diğer parçalarına bağlantılar gönderirler. Her modülün belki 10-100 tane kadar diğer modülü tasarladığı ve aynı sayıda giriş aldığı üzerinde yorum yapılmıştı. Bu nedenle, bizim neokorteksimiz 106 tane diğer korteksle bağlantı sağlayan sütunları içeren bir sistem olarak görülmüştür. Neokorteksin uçsuz bucaksız karmaşıklığına açıklık getirmek için, Nunez (1995) neokortikal yerin her birimin ikili durumunun (açık/kapalı) dağılımıyla açıklanıp açıklanamayacağını sonra hayal edilemeyen bir sayı olan 10 üzeri 3162 durumla gelen makrosütun seviyesinde tartışmıştı. Karşılaştırma için, bilinen evrene sığdırabileceğimiz elektronların sayısı yaklaşık olarak 10120 olmalıdır.
104
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Beyin Görüntüleme Teknikleri Beynin elektriksel aktivitesini kaydetmek için basit bir yöntem vardır: Elektroensefalografi (EEG). EEG kaydı için, beyin bölgesinin altında yatan nöronların elektrik aktivitesini keşfetmek için kafatasına küçük bir metal disk iliştirilir. EEG ölçümü ham haliyle işe yaramaz olan datanın muazzam miktarının derlemesini gerektirir. Bu nedenle, data-daraltma yöntemine tabi tutulurlar. Bu daraltma metodu yaklaşık olarak iki gruba ayrılabilir: İlki, EEG nin miktarına kısmen ya da tamamen bağlı olan metodlar (örneğin, mutlak güç ölçümler); ikincisi, farklı kafatası bölgeleri arasında EEG aktivitesiyle bağlantılı olarak ölçme metodu (örneğin, kapsamlı ölçümler). Çoğu kez,bir Hızlı Fourier Dönüşümü (HFD), güç değerleri ya da farklı frekans bantlarında yüzde güç değe rlerine ilişkin mutlak tahminlerden elde etmek için yapay olgu-serbest yığınları üzerinde uygulanır. Sekiz bandı seçme kararı esasen farklı zihinsel projeler için bantların bazılarını ilişkilendiren son bulgulara dayanır. Olay-ilişki desenkronizasyon (OİD) metodunun kullanıldığı bir kaç çalışmada, Klimesch ve arkadaşları episodik hafıza görevleri ve görevlerin dikkat talepleriyle ilişkilendirilen düşük alfa bantlarındaki teta senkronizasyonu ve desenkronizasyonunu buldu. Diğer yandan, anlamsal hafıza görevleri sadece üst alfa bandında bulunan önemli alfa desenkronizasyonunu gösterdi. Analiz raporunun çoğunluğu alfa bandındaki ölçümlere odaklanır (7.5-13 Hz). Kanıt, alfa gücünün tersine zihinsel çabayla ilişkili olduğunu gösterdi. Sınırlanmış güç ölçümlerindense beyin bölgeleri arasındaki fonksiyonel ilişkileri aramak korteksin temel yapısı sebebiyle kullanışlıdır. Henüz süren EEG ye benzer bir kaydetme tekniği kullanarak diğer ölçüm ortalama çağrışım potansiyelleridir (OÇP), aynı zamanda olay-ilişkili potansiyeller (OİP) de denir. OİP ler sensör uyarıcısına verilen cevaptaki EEG sinyalindeki kısa değişimi içerir. Değişimler küçüktür ve EEG aktivitesinin arka planında görmek zordur. Bu sebeple, sensör uyarıcı tekrar tekrar verilir ve beyin aktivitesinin ortalaması alınır. Başlıca ilgi kendini OİP lerdeki sözde son bileşenlere adar, yani, uyarıcıların ilk saldırısından sonraki 100 ms de oluşanlar. Dahası, uyarıcılar verilen OİP geçici topografik şekillerin bir dizisine bölünebilir, aynı zamanda mikro yerleşimler olarak bahsedilir. OİP dalgaformu bileşenlerinin yorumuna benzer olarak, mikro yerleşimler fonksiyonel olarak birbirine bağlı sinirsel ağlardaki senkronize olmuş aktiviteyi yansıtmak için düşünülür. Bu ağlar bilgi işlemede farklı global adımlara karşılık gelir. EEG sinyallerinin analizi için bazı en son yöntemler, düşük-kararlılıklı beyin elektromanyetik tomografisi (LORETA) ve dinamik nedensellik modellemesidir. LORETA elektropsikoloji ve nöroanatomik baskılara dayanan fonksiyonel düşleme metodudur. Örneğin, korteks, dijitalleştirilmiş Talairach atlasındaki hacim elementlerinin (vokseller) bir derlemesi olarak modellendirilebilir. Bu durumda, LORETA ters işlemi (EEG ve MEG ölçümleriyle tutarlı) civardaki sinirsel populasyonlar arasındaki oryantasyon ve güç aracılığıyla maksimum benzerliği gösteren (yani,
105
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME maksimum senkronizasyon) elektriksel sinirsel aktivitenin 3D dağılımına cevap verir. Kortikal yüzey, aynı zamanda bilinen oryantasyonla yüzey elementlerinin bir koleksiyonu olarak modellenebilir. LORETA bu nöroanatomik baskıyla uzlaşabilir ve sadece civardaki sinirsel populasyonlar arasındaki güç senkronizasyonunu yükselten ters çözümü bulur. DCM’de, biri beyni, gözlemlenebilir cevapları üreten etkileşen kaynakların dinamik bir ağı olarak gözler. Amaç, beyin bölgeleri veya kaynakları arasındaki eşleşme ve bu eşleşmenin deneysel faktörlerden nasıl etkilendiğiyle ilgili çıkarımlar yapmaktır. DCM etkili bağlılık kavramını kullanır, bir nöral sistemin diğerini zorlaması etkisi olarak tanımlanır. DCM ler fenomonolojik veya biyofiziksel olabilir. Biyofiziksel DCM ler, gözlenmiş sinyalleri üreten bilinen biyolojik ya da fiziksel işlemlerler kısıtlanır. Aksine, fenomenolojik DCMler sırf formal modellerle nedensel dinamikleri tanımlar. DCM bir araştırma tekniği değildir; tüm olasılıkları araştırmaz; DCM bağlılığın özgül modellerini test eder ve, model seçilimi sırasında, birinin diğerleriyle model ilişkilerinden yana kanıt üretebilir. EEG ve ERPleri kullanmanın başlıca faydaları müdahalesiz yaklaşımdır, alarm özneleriyle kullanılabilir, ve davranış ve beyin aktivitesi arasındaki en iyi geçici çözümü üretir. Ancak, EEG nin ana problemi şudur: “beynin birçok farklı kısmında hacim iletiminden gelen kompozit sinyalidir ve ilgili ağlardaki nöronların nasıl davrandıkları aracılığıyla bir sinyalin ne anlama geldiği belirginlikten uzaktır”. Fonksiyonel manyetik rezonans hayalı (fMRI) ve pozitron emisyon tomografisi (PET) aktif beyin bölgelerini ortaya çıkarabilir. PET pozitron-çıkartmanın eşsiz karakteristiğinin avantajlarını alır. Bir izotopun yarı ömrüyle verilen kaldırma periyodu boyunca, özne araştırmacı tarafında verilen görev üzerinde çalışır. Sonra özne, radyoaktif izotopların çürümesinin yan ürününü ölçen sensörlerin bir halkasına yerleştirir. Fikir, aktif beyin bölgelerinin daha fazla glukoz kullanacağı ve bu nedenle daha az aktif beyin bölgelerinden daha radyoaktif olacağıdır. Data, bölüm ve parçalarla tüm beyin için biriktirilir. MRI, doku yoğunluğundaki farklılıkları gösteren herhangi bir yapının bir görüntüsünü üretir. Hidrojen atomlarının, manyetik alan varlığında çubuk mıknatısların dönmesine benzer şekilde hareket etmesi prensibine dayanır. Manyetik alan kapandığında ve bir radyasyon darbesi atomlara karşı ışık saçtığında, yoğun ve kimyasal çevrelerinin özellikleri olan algılanabilir radyo dalgalarını atarlar. MRI, fMRI üreten kan oksijenlenmesindeki değişikliklerle ilişkili görevleri belirtmek için kullanılabilir. Son yıllarda, fMRI seçme yöntemi oldu, çünkü mükemmel uzaysal bir çözüme sahipti ve özneler radyasyona maruz bırakılmaz. Ancak, başlıca problem, belirli bir görev için yüksek aktiviten alanlarını tanımlamak için kullanılan sözde çıkarma tekniğiden elde edilir. Sayısız t-testi, bir çift görüntünün piksellerindeki belli farklılıkları tanımlamak için uygulanırlar. Eğer önem seviyeleri, uygulanan testlerin sayısının yerini tutmak için ayarlanmazsa, istatistiki çıkarım hataları oluşur. Diğer problem, fMRI özellikle de PET, her grupta 10 dan daha az örnek boyutunu kısıtlayan böylece istatiksel olarak yapılan çıkarımların güvenilirliğini sorgulayan oldukça pahalı bir tekniktir. Dahası, PET ve fMRI ın düşük geçici çözümü, basit görevlerin çözümü
106
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME boyunca beyim aktivitesini araştırmak için uygun değildir, ilgili bilişsel işlemler milisaniyeler seviyesinde olduğunda. Diğer beyin görüntüleme tekniği yakın kızılötesi spestroskopi (NIRS) dir, insan beynindeki hemoglobin oksijenlemesi durumundaki değişimi müdahalesiz ölçebilen optik bir teknik olan. NIRS, yakın kızılötesi ışınların oksijenlenmiş (oxyHb) ve oksijeni çıkarılmış (deoxyHb) hemoglobin —fakat diğer dokular tarafından değil— tarafından emilmesi prensibine dayanır. Belli bir beyin bölgesi aktifleştiğinde, oxyHb kan damarlarının genişlemesi ve beyin kan hacminin ivmesi nedeniyle artar. Eş zamanlı olarak, deoxyHb azalır çünkü beyin kan hacmindeki artış, aktif bölgedeki oksijen tüketiminden daha fazladır. NIRS’ün uzaysal çözümü, PET ve fMRI gibi diğer fonksiyonel beyin görüntüleme yöntembilimler için kalitesizdir, NIRS’ün 0.01s den daha azının yüksek zaman çözümü vardır, ve özneler doğal koşullar altında incelenebilir. Beyin görüntülemede son trend, EEG ya da MEG gibi yüksek geçici çözüm metodlarını birleştirme metodlarına bağlıdır.
Yetenek Beyin aktivitesi ve yeteneği arasındaki ilişkiyi anlama amacı oldukça eskidir. Hemen hemen iki yüzyıl önce, Gall (1825) beynin brüt anatomik özelliklerinin ince zeka, nedensellik, öz saygı ve birçok diğer kişisel özelliklerle ilişkili olduğunu iddia etti. Bu frenolojik soruşturmalar gitgide beyin-yetenek ilişkilerinin anlamlı çalışmalarına yol verdi. Pavlov (1949) dan beri, beyin fonksiyonu, yaygın bir bilişsel görevi yerine getirmek için birleşen kortikal bölgeler arasındaki dağılmış etkileşimleri içermek için anlaşılır. Bu yaklaşım, zeka, problem çözme ve muhakemenin çoğu modern beyin görüntüleme çalışması için temel olan kavramsal yapıları sağlar.
Zeka Zeka, zihinsel aktivitenin bireyin bir uçtan bir uca seviyesini sunar. Zihinsel yeteneklerin bir kaç grubunu içeren genel bir kavram olarak sunar. Zekanın en etkileyici ayrımlarından biri onu sözlü, performans ve sosyal zekaya ayırır. Son yıllarda, “sosyal zeka” konusu büyük ölçüde duygusal zekanın yerini aldı — duyguları tanıma yeteneği ve genel problem çözmenin bir parçası olarak duygusal bilgi işleme. Nöropsikolojik araştırma esasen zekanın sözlü ve performans bileşenleriyle ilgilendi, ve sadece son zamanlarda duygusal zekaya dikkatini verdi. Bu çalışmaların çoğu, bilişsel yük altındaki beyin aktivitesi ve zeka arasındaki negatif ilişkiyi kanıtladı. Bu bulgular etki teorisinin anlamıyla açıklandı. Etki, yüksek zekalı bireylerde özgül görev-ilişkili performansın kullanımına daha çok odaklanmanın yanı sıra iyi göre performansı için alakasız birçok beyin bölgesinin kullanılmamasından elde edilebilir. Muhakeme ve problem çözme gerekmediğinde bile, yüksek ve düşük zekalı bireylerin tercihen farklı sinirsel çevrimleri aktifleştirdiği belirtilmişti. Bazı çalışmalar zeka seviyesiyle ilişkili farklılığın özgül bir topografik kalıbını gösterdi. Yüksek yetenekli özneler paryetal alanların nispeten daha fazla yaptı, oysa düşük yetenekli özellikle ön bölgelere daha çok güvendi. Daha genel olarak, bu sonuçlar,
107
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME daha yüksek yetenekli bireylerin elimideki görevin çözümü için gereken stratejileri daha iyi tanımlamaya eğilimlidir. Yüksek zekalı bireylerin görev performansının ilk aşamlarında daha fazla beyin aktivitesi gösterdiği daha öte rapor edilir; ortalama zekası olanlar ters örnek gösterdi. Beyin aktivitesinin bu geçici dağılım, bilişsel işlemlerin yüksek zekalılarda ortalama zekalılara göre daha hızlı işlendiğini belirtti. Araştırmanın ikinci aşaması insan zekasının yapısal ilişkilerine odaklanır, şu soruya cevap vermeye girişerek: “Zeka beynin neresinde saptanır?” Araştırmanın bu gövdesi Jung ve Haier tarafından zekanın sözde paryetal-ön bütünleşmesinin oluşumunda (P-FIT) son zamanlarda sentezlenmişti. 37 beyin görüntüleme çalışmasını gözden geçirmede, çoğunlukla zekanın yapısal ilişkilerinden bahsetmek, gri ve beyaz maddenin anatomik yönleri zekayla topografik olarak nasıl ilişki kurar sorusuna cevap bulmaya çalıştılar. Daha detaylı olarak, P-FIT model aşağıdaki gibi özetlenebilir: -İnsanlar, baskın olarak işitsel ve/veya görsel anlamlar vasıtasıyla bilişsel olarak göze çarpan bilgiyi işlerler ve toplarlar; bu nedenle, geçici ve okipital loblardaki belirli beyin bölgeleri sensör bilgisini önceki işlemesi için kritiktir. -Bu temel sonsör/algısal işleme sonra, yapısal simge, soyutlama ve ayrıntıyı meydana çıkarmanın bulunduğu paryetal kortekse ileri beslendi. -Paryetal korteks, verilen probleme çeşitli çözümler üretmeye çalışan ön bölgelerle etkileşime girer. Önce en iyi çözüme ulaşılır, ön singülat , diğer yarışan cevapların yanı sıra cevap seçimini engellemek için bağlanır.
Duygusal Zeka Sadece son zamanlarda nöropsikolojik araştırma duygusal zekaya biraz dikkat etti. Bizim laboratuvarımızda, esasen duygusal zekanın seviyesiyle alakalı beyin işleyişindeki bireysel farklılıkları araştırarak bir kaç çalışma yürüttük. İlk iki çalışmamızda, duygusal zeka testini çözdüklerinde, yüksek ve ortalamadan aşağı-orta duygusal zekalı öğrencileri karşılaştırdık. Bu görevde, cevap verenler gösterilen yüz veya resimlerle her bir duygudan (mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık vs.) ne kadar etkilendiklerini zihinsel olarak tanımlamak zorundaydılar. İki çalışmada da, alfa bandında cevap verenler sinirsel etki teorisi doğrultusunda olan beyin aktivite şekillerini gösterdiler. Benzer bulgular Freudenthaler, Fink ve Neubauer tarafından da rapor edildi (2006). Diğer yandan, endüklenen gama bandında ERD/ERS nin şekilleri, sinirsel etki teorisiyle öngörülen şeye terstiler: duygusal zekası yüksek özneler endüklenmiş gama bandı ERS gösterdiler; ortalama duygusal zekası olanlar endüklenen gama bandı ERD gösterdiler. Fark uyarıcı ilk saldırdan 4000 ms ye kadar arttı. Bulgular için olası bir açıklama, yüksek duygusal zekalı bireylerin, gösterilen bireylerden sağlanan daha fazla biçimsel ve daha az anlamsal bilgiye dayanarak yüzlerindeki duyguları tanımladılar. Bu, yüksek duygusal zeka grubunda gösterilen, endüklenen gama bandında artan ERS ve endüklenen daha üst alfa bandında azalan ERD ye açıklama getirecekti. ortalama duygusal zeka grubunun ters bir strateji uygulayacağı hipotezi kurulabilirdi — daha fazla anlamsal olarak ve daha az biçimsel olarak yöneltilerek.
108
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Yaratıcılık Yaratıcılık ve beyin fonksiyonu arasındaki ilişkiyi araştıran araştırmacılar yarım küresellikten çok etkilenmişlerdi. Teoritik bir bakış açısından, bu uygun bir çıkarımdır. Birkaç yazar, yaratıcı işlem için iki veya daha fazla zıtlığı kurmanın önemini farkettiler. Rothenberg (1983) zıt ya da karşıt fikirlerin eş zamanlı kavramsallaştırmanı simgelemk için “Janusian işlemi” terimini kullandı; Koestler (1967) tek bir beyinde algı çerçevesi, ayrı fikirler, gerçekler ve ilişkisiz yapıları birleştirmenin bir eylemi olarak yaratıcı işlemi tanımlayan “bisociation” terimini önerdi. Bu nedenle, bilişsel işlemin iki belirgin modunu sunan iki yarım küre, yaratıcılığın ideal nörolojik açıklamasına benzedi. Hala yaratıcı işlemdeki diğer özellik, yaratıcılığın sessiz sağ yarım küreyle ilişkilendirdiği kurguya sebebiyet verdi. Yarım küre için yaratıcılıkla ilişkili iki kavram önerildi. İlkine göre, yaratıcılık esasen sağ yarım küresel işlem olarak hesaba katıldı; ikinciye göre, işlemenin sağ ve sol yarım küre modları arasındaki bir değişim olarak. Ilımlı araştırma desteği, yarım küresellik ve yaratıcılık arasındaki ilişki için vardır. Martindale ve arkadaşları, yaratıcılık ve sağ yarım küreselik aktivasyonunun genel olmadığını buldu. Daha fazla ve daha az yaratıcı cevap verenler arasındaki fark, yaratıcı üretim boyunca gözlendi, fakat bazal kayıt ya da bir okuma görevi boyunca. Son zamanlarda, fazla yetenekli bireylerde sağ yarım küre avantajı fikri, yeni teorik destek kazanmıştı. Yeteneklilik sol yarım küre patolojisinin bir türü olarak görüldü. Bu spekülasyon bir kaç araştırma bulgusu ve düşüncesiyle desteklendi. Gazzaniga (1985), beyinlerimiz üzerindeki negatif çevresel etkinin anlamıyla zekadaki bireysel farklılıkları açıkladı. Cranberg ve Albert (1985) Mozart ve Rossini gibi besteciler, Gauss gibi matematikçiler, Fisher ve Casaplanca gibiyetenekli satranç oyuncular tarafından paylaşılan üç özellik olduğunu tartıştılar. İlk olarak, bunların hepsi çok etkiliydi, Geschwind’in hormonal teorisi yetenekli bireyler tarafından gösterilen özelliklerin bazılarının nedenini açıklayabilirdi. Bu teoriye göre, gelişen erkek fetüsüyle üretilen intrauterin testosteronun varlığı, sağ yarım kürenin artan gelişimini dengelemeyi yöneten sol yarım kürenin gelişimini yavaşlatır. Kadınlarda, dengeleyici işlem gerekmez. Bir dizi deneyde, Benbow (1986, 1988) herbiri avantajlı sağ yarım küre gelişiminin yan ürünüyle değerlendirilebilen zihinsel erken gelişme ve sol-kullanılan el, bağışık düzensizlik, ve miyop arasında bir bağ kurdu. Bir EEG çalışmasında, bu bulgular sadece kısmen çoğaltılabilir. Temelde, matematiksel olarak yetenekli grubun sol yarım küresi daha aktiftir, sağ değil, öngörüldüğü gibi. Sözsüz bir görevdeki zihinsel aktivite boyunca, alfanın sağ yarım küre üzerindeki gücünün belli azalması, matematiksel olarak yetenekli grupta bulundu; böyle alfa sindirimi ortalama bireylerin grubunda bulunmazdı. Sözlü görevde, bireylerin iki grubu arasında alfa sindirimindeki belli fark bulunmadı. Benzer bulgular O’Boyle, Benbow ve Alexnader ve Jausovec tarafından belirtildi. Yaratıcı düşünmenin olası beyin ilişkileriyle ilgili değerli sezgiler, düşünmenin uyumsuz modlarına karşı yakınsaklık boyunca beyin aktivitesi şekillerini karşılaştıran son EEG çalışmasıyla meydana çıkmıştı.
109
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
110
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 13 FİZİKSEL SAĞLIK VE BİLİŞ
111
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu bölümde fiziksel sağlığın biliş üzerindeki etkisine değiniyoruz. Fiziksel sağlığın bilişi etkileyen önemli bir unsur olabileceği fikrini destekleyen bir kaç düşünce ve araştırma çizgisi vardır. Araştırma çizgisinin biri, en azından çocukluğu boyunca iyi zihinsel yetenekle ilişkilendirilen 30-39 yaş grubunda fiziksel sağlığın yetişkinlerde daha uzun bir yaşam beklentisi, kalp-damar hastalıklarının az görülmesi, ciddi hastalıklara az rastlama olduğunu açıkça gösteren çalışmalarla sunulur. Martin ve arkadaşları, bir üçüncüyle ciddi hastalıkların düşük seviyesi 15 üstü IQ ile ilişkilendirildiğini hesapladılar. Daha ilişkili çalışmalar gösterdi ki, çocukluğun başlarında sağlığın apaçık göstergeleri, doğum kilosu gibi, çocukluk, ergenlik ve yetişkinliğin başlarında bilişsel fonksiyonla pozitif olarak ilişkilendirilir. Fiziksel durumun biliş üzerindeki etkisi ancak çocukları için sınırlandırılmaz. 18-20 yaşlarda bilişsel yetenek aynı zamanda orta yaşlarda koroner sağlıkla ilişkilidir. Açıkça, önceki bilişsel fonksiyon, bilişsel fonksiyonun ve yaşamın ortasında ve ötesinde, eğitimsel ve mesleki idrakının yanı sıra değişiminin oranının başlıca öngörücüsüdür. Bu etkiler için bir açıklama, hormon çeşitliliğinin bilişten sorumlu alanlarını işaretlediğidir, ki aynı zamanda bunlar vücut ölçüsü ve fiziksel sağlığı tanımlamada önemli bir yol oynarlar. Etkiler geçerlidir, sosyoekonomik faktörlerin aracılığına dayanan açıklamanın doğruluğu kanıtlansa bile. Diğer alakalı araştırma çizgisi biliş üzerindeki egzersiz ve aerobik sağlığın faydalı etkilerini gösterir. Örneğin, önceki 60-75 yaşlarındaki sakin yetişkinler, rastgele olarak 6 aylık bir zaman dilimi için hem aerobik (yürüyüş) hem de anaerobik (esneme ve tonlama) egzersizlerine yerleştirildi, aerobik egzersizi alanlar, aneorbik olarak eğitenlerle karşılaştırıldığında, yönetici kontrol gerektiren görevlerde önemli performans gösterdiler. Planlama, programlama, tutma, ve hafıza çalışması gibi. Birçok daha öte örnek var: 36 yaşlarında fiziksel egzersiz, 43-53 yaşları arasında daha yavaş hafıza azalmasıyla ilişkilendirilir; ve Rakam Sembol Yerine Koyma Testi (RSYKT), Rey İşitsel Sözlü Öğrenme Testi (RİSÖT), değiştirilmiş Stroop testi ve Değiştirilmiş Mini-Zihinsel Durum Sınav’ında daha yaşlı katılımcıların bilişsel performansı geliştirdiği 12 ay için fiziksel aktiviteyi azalttı. Araştırmanın üçüncü çizgisi, temel fiziksel ihtiyaçların bilişsel işleme üzerinde meydana gelmesi etkisi üzerine odaklanır. Bunlar arasında başlıcası yeterli beslenme ve uykudur. Böylece, beslenmeyle ilgilenmede, son bir görüş hafıza üzerindeki biyoflavanoidin yararlı etkilerini vurgular. Dahası, diyet kalitesinin etraflı bir dizini etraflı bilişsel performansla pozitif olarak ilişkilendirilmişti. 11 yılın takip edilmesi üzerine gözlemler gösterdi ki, önerilen yiyeceklerin çeşitliliğini içeren çeşitli bir diyeti tüketmek, daha
112
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yaşlılar arasında yaşla ilişkili bilişsel azalmayı daraltabilir. Kanıtın büyük bir gövdesi uykunun da öğrenme, hafıza çözme ve bilişte önemli bir rol oynadığını gösterdi. Uykunun yetersiz büyüklüğü ve kalitesi sadece kısa süreli nörobilişsel fonksiyon bozukluğuna liderlik etmez fakat merkezi sinir sistemi için kalıcı değişikliklere eder. Gösterilen örneklerin üç çeşidi, iyi veya iyileştirilmiş fiziksel durumun biliş üzerindeki faydalı etkilerin olduğunu belirtir. Bu türün kanıtı, biliş üzerindeki iyileştirilmiş fiziksel sağlığın etkileri çalışmasının önemini artırır. Ayrıca, fiziksel sağlık ve bilişin oldukça fazla ayrışıklığı ortadan kaldırması şaşırtıyor. Eğer bir biliş çalışması bir güncede rapor edilirse, araştırmacıların iyileştirilmiş zihinsel sağlıktan bahsetmesi umulur, katılımcıların bazıları ya da hepsindeki şizofreni gibi. Ancak, yüksek kan basıncı, sindirim bozukluğu ya da diyabetten kaç katılımcının acı çektiğinin rapor edilmesi hala alışkanlık değil. Belki bunun birkaç sebebi vardır. Biri, biliş araştırmalarındaki genel medikal bilgi ya da özgül etkilerle ilgili bilgi eksikliğinden bahsedebilmesiydi. Diğer sebepler medikal bulguların belirsizliği olabilirdi ya da değerlendirilmesi gereken etkilerin çeşidinin belirsizliğidir. Son olarak, belki fiziksel etkilerin hariç tutulduğu sebep vücut sisteminde gömülü bilişin sadece zorluğudur. Biliş şekillendirmede vücudun merkezi rolünü vurgulayan bilişe son moda yaklaşımın düşünme üzerinde çevre ve hareketlerle baş ettiği fakat biliş üzerinde fiziksel sağlığın etkileri için özel bir yer korumadığı açıktır. Bu bölümün amacı biliş üzerinde fiziksel sağlığın etkilerini ilgilendiren kanıtı gözden geçirmektir, biliş çalışmasında fiziksel sağlığı değerlendirmek için uygun önerileri ortaya atana kadar.
Etkinin Önerileri ve Çevreleri Fiziksel sağlığın biliş üzerindeki olası ve kanıtlanmış etkilerinin oranı çok kapsamıdır. Çünkü bu türün bir görüşü en iyi ihtimalle sadece seçici olabilir, ana fikre ilginin başlıca çevreleri ve seçimini tanımlayan bir dizi öneriden önce gelmelidir. İlk öneri, hastalıkların etkisi ve hastalığın psikolojik etkileri arasındaki farkı anlamak için gereklidir. Sonraki hastalığa ilişkin uygulanan mekanizmaları kopyalamasının yanı sıra — inkar ya da umutsuzluk ve hatta hastalıkların sebep olduğu davranışsal ve yaşam biçimi değişikleri—, duygusal tepkileri — stres, kaygı ya da hastalık ve ilgili tedavilerin çağrıştırdığı depresyon— içerir. Bu tepki türlerinin her biri bilişi etkileyebilir. Bu türlerin biliş
113
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME üzerindeki etkileri, hastalıkların biliş üzerindeki distal ve dolaylı etkileri olarak değerlendirilebilir. Hastalıklar ve onların psikolojik distal etkileri arasındaki ayrım önemlidir çünkü sonraki bireysel farklılıklar için konudur ve aynı zamanda işlenebilir ve değiştirilebilir. İkinci bir önemli öneri, hastalıkların etkisi ve hastalıklar sebebiyle uygulanan medikal tedaviler arasındaki farkı gözetmeyi gerektirir. Böylece, kanser ve kemoterapi gibi tedavilerin etkileri ayrı ayrı işlenmeli. Sebep hastalığın ve tedavinin etkilerinin çok farklı olmasıdır. Dahası, bunları hepsi süren tedaviler olmayabilir. Medikal tedavilerle ilgilenirken, bazen bir hastalığın belirtisiz semptonlarıyla korunarak yönetildikleri vurgulanmalıdır (örneğin, aspirin kullanımı). Üçüncü önemli ayrım akut ve kronik hastalıklar arasına çizilmelidir. Akut acı ve enfeksiyon gibi akut hastalıkların bilişi etkilediğine şüphe yoktur. Ancak, bilişsel görevlerin, durumlarını değerlendirmeden yada rapor etmeden hastalıkların akut durumundaki bireyler için yönetilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bu bölümün başlıca vurgusunun kronik hastalıkların etkileri üzerinde olacağı bellidir. Dördüncü ayrım, beyni doğrudan ve baskın bir şekilde etkileyen ve diğer hastalıklar arasında çizilmelidir. Besbelli, bazı hastalıklar beyni etkileyen ilk ve başta gelen hastalıklardır. Bunlar beyin tümörlerini; Huntington hastalığını; Alzheimer hastalığını; felç; kişilik bölünmesi; Parkinson hastalığı; ve epilepsiyi içerir. Bu sınıfın hastalıkları durumunda, bilişsel bozulma bir kısım semptonları ve hastalığın belirtilerini oluşturur. Böylece, son hafıza kaybı, dili kullanma ve anlama zorluğu, zaman ve mekan yönelim bozukluğu, dikkat bozukluğu, zayıf muhakeme ve soyut şeylerle olan zorluklar kişilik bölünmesinin semptonları olarak değerlendirilir. Diğer birçok hastalık bilindiği üzere beyin hastalıkları olarak değerlendirilmez, hepatit C ve kronik böbrek rahatsızlıkları gibi. Bu sınıftaki hastalıkların bazıları durumunda, son bilimsel gelişmeler beyin üzerindeki etkilerini keşfetmişti. Bir örnek, olası hafıza kaybı sonucuyla beyne oksijen sağlanmasını ve kan akışını etkilediği keşfedilen diyabettir. Çünkü beyin hastalıkların kognitif etkileri iyi bilinir, bu bölüm esasen beyinden önce vücuda yerleşen hastalıklara adanacak. Son olarak, kognitif etkilerle ilgili kanıt ve hastalıkların bolluğu açısından, şimdiki bölümün sadece çalışmaların geniş haznesinden basitleştirilen örnekler sunulması umulabilir.
114
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
ÇEŞİTLİ HASTALIKLARIN BİLİŞSEL ETKİLERİ Kalp-Damar Rahatsızlıkları
Geniş çapta bilişsel açıklar kalp hastalıkları olan bireylerde belirlenmişti. 1996 dan 2006 ya kadar yapılan çalışmaların bir incelemesi gösterdi ki: 14,848 kontrol öznesiyle karşılaştırıldığında 2,937 kalp yetmezliği olan hastaların toplanmış örneklerinde, global bilişsel performans, hafıza skorları ve hastalardaki psikomotor hızdaki açıklar için önemli bir kanıt vardı. Çalışmaların bir gövdesi gösterdi ki, koroner kalp hastalıkları zihinsel işlemlerde daha kötü performanslar ilişkilendiriliyor, muhakeme, söz dağarcığı, ve sözlü akıcılık ve çok önce kalp hastalıkları kişinin bilişsel performansının daha kötüsünü teşhis etmişti. Populasyon derslerinde, koroner kalp hastalıkları (KKH) zihinsel durum hastalıkları ve spesifik bilişsel fonksiyonların ölçümlerinde daha kötü performansla ilişkilendiriliyor. Bilişsel olarak dokunulmamış damar hastalığı olan bireylerin sözlü hafıza açıkları olduğu bulundu. Periferal atriyal hastalığı olan bireylerin, çevrespesifik bilişsel ölümlerin yanı sıra genelleştirilmiş bilişsel açıkları olduğu bulundu. Atriyal fibrilasyon hastalığı olan bireylerin sdece az ölçüde bir genel bilişsel bozukluğa sahip oldukları bulundu. Bilişsel bozukluğun derecesi miyokardiyal damar tıkanıklığıyla yakında alakalıdır. Koroner atardamar hastalıkları için risk unsurlarını iyi bilen sağlıklı kalbe sahip insanlarla karşılaştırıldığında, ilaç ve stentlerle tedavi görmüş kalp-damar hastalıkları olan bireyler sözlü hafıza, görsel hafıza, dil, motor hızı, psikomotor hızı, dikkat ve yönetici fonksiyon testlerinde artan açıkları gösterdi. Risk unsurlarının etkisi ya da kalp-damar hastalıklarının ilişkileri de işlendi. Böylece, homosistenin, ortam çeşitliliğinde daha kötü nöro davranışsal test performansıyla güçlü ve sürekli bir şekilde ilişkilendirilir, özellikle basit motor ve psikomotor hızı, el-göz koordinasyonu/manuel beceri, ve sözlü hafıza ve öğrenmenin ortamlarında. Toplam kolesterolü belirten bulgular daha az süreklidir. Bazı çalışmalar, orta yaşlılardaki yüksek kolesterol, yaşlılardaki daha zayıf süreksiz hafıza ve kategori akıcılığıyla ilişkilendirilmişti. Aynı zamanda, yüksek kan basıncı biliş üzerindeki etkileri kullanır. 96 sayfanın incelemesi gösterdi ki, yaygın kalp-damar risk unsurlarıyla karşılaştırıldığında, hipertansiyonun biliş üzerinde zararlı etkileri vardı. Daha yaşlı yetişkinlerde (60 yaş üstü), yüksek kan basıncına sahip olanlar bilişsel görevlerde özellikle ilkel muhakemeyi içerenler. Yüksek kan basıncının biliş üzerindeki etkisi esasen diyastolik kan basıncıyla ilişkilidir ve özellikle orta yaşlı bireylerde göze çarpar.
115
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Diyabet Diyabet mellitusun, insülin bozukluğunun yanı sıra kronik hipoglisemi, damar hastalıkları, hipoglisemik olayların kümülatif etkileri, ve beyindeki insülinin olası doğrudan etkilerine dayandırılan bilişsel çizgilerin artan oranıyla ilişkilendirildiği uzun süredir gözlendi. tip 2 diyabetiyle olan bireyler üzerinde çalışılan bilişsel fonksiyonların geniş aralığı, hafıza, psikomotor hız, görsel-mekansal fonksiyonlar, ön yönetici fonksiyonlar, işleme hızı, sözel akıcılık, dikkat ve kompleks motor fonksiyonlarını içerir. Bozulmuş glukoz toleransı , tip 2 diyabeti ve bilişsel fonksiyon arasındaki ilişki üzerindeki kaynağın kapsamlı bir incelemesi gösterdi ki, çoğu sürekli olarak rapor edilen ölçümler, görsel-mekansal fonksiyon, dikkat, anlamsal hafıza ve dil içeren diğer alanlarda fonksiyonların korunmasıyla sözü hafıza ve işleme hızındaki bozukluklardı. Hafıza ve öğrenme fonksiyonlarının korunması esasen 65 yaşından küçük bireylerde ortaya çıktı, diyabet ilişkili değişiklikler ve beyindeki normal yaşlanmalar arasındaki etkileşim sebebiyle daha geniş olan ortamlardaki bozuklukların olduğu daha yaşlı kişilerin aksine. Tip 2 diyabeti olan daha genç bireyler sürekli olarak psikomotor etkisinde bozukluk gösterdi, tip 1 hastalarıyla benzer şekilde. Çalışan hafıza, ön yönetici fonksiyonlar, öğrenme ve kompleks psikomotor yeteneklerinde bozuklukların aynı zamanda daha yüksek HbA1c seviyesiye ilişkili olduğu bulundu. Dahası, zayıf glukoz kontrolü ve ortalama kan şekerindeki artışın daha zayıf işleme yetenekleriyle özellikle daha zayıf hafıza fonksiyonuyla ilişkili olduğu görüldü.
Gastrointestinal Rahatsızlıklar Helikobakter pilori mide ve duodenumun çeşitli bölgelerinde yaşayabilen bir bakteridir ve duodenal ve gastrik ülserlerin gelişimine güçlü bir şekilde bağlı mide zarının kronik düşük seviye iltihabına sebep olur. Bu bakterinin yaygınlığının, ılıman bilişsel bozukluğun semptonlarını ortaya koyan bireylerde bunu yapmayanlardan daha çok olduğu keşfedildi. Gluten enteropatisi teşhisi koyulan bireylerde, bilişsel bozukluk amnezi, akalkuli, karmaşanın oluşumunda bulundu, ve Zihinsel Durumların Kısa testindeki skor belirtilmesi bozukluğu azalttı. Farklı bir düzenin bulguları, aşırı hassas bağırsak sendromu teşhisi konulan kişiler için belirtildi.
Hematolojik Bozukluklar Anemi , fiziksel bozuklukların büyük kısmında çok rastlanan yaygın bir hematolojik semptomdur. Aneminin bilişsel bozukluklarla ilişkili olduğuna dair birçok belirti vardır. Örneğin, anemili daha yaşlı bireyler (65 yaş üstü)
116
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Kısaltılmış Zihinsel test veya Mini Zihinsel Durum Sınavında ılımlı anemiyle bile düşük skor yaparlar (<7). Üzücü hemoglobin seviyesi tedavilerine devam eden kanser hastaların ciddi bilişsel eksikleri olduğu bulundu.
Nefroloji ve Diyaliz Böbrek yetmezliği için savunma hemodiyalizi ve üremide zihinsel işlemenin daha önceki çalışmaların bir incelemesi, genel zeka, hafıza ve dikkat işlemlerinde olan nöropsikolojik fonksiyonlarındaki açıklıkların sık sık rapor edildiği gösterilir. Belirtilen açıklıklar, böbrek yetmezliğiyle zorlanan anormal kimyasal çevrelerde bozulabilen beynin nörokimyasal mekanizmalarına dayandırıldı. Yakın zamanda, Rush Memory ve Aging Project te daha yaşlı yetişkinlerden gelen (yaklaşık 81 yaşında) bilginin analizi gösterdi ki, çalışmanın başında hesaplanan zayıf böbrek fonksiyonu daha hızlı bir oranda bağlandı. Dahası, kronik böbrek hastalığı olanlar aynı zamanda set-kayma görevinde daha ciddi şekilde daha kötü performans gösterdiler.
Hormonal Bozukluklar Bilişin çeşitli türlerin hormonal bozukluklarıyla ilişkili olması üzerine yapılan büyük bir çalışma vardır. Tiroit bezi bir kaç hormonla ilişkilidir. Bilişsel değişiklikler tiroit yetmezliği olan hastalarda sık sık bulunur, genel zeka, psikomotor hız, görsel-mekansal yetenekler ve hafızada azdan çoğa kusurlar dahil. Motor yetenekleri, dil, önleyici etki ve sürekli dikkatin tiroit yetmezliğinden daha az etkilendiği görünür. Böylece, tiroit yetmezliğinin hafıza kusuru özelliği, kapsamlı yönetici zorlukları etkileyen başlıca depresyonla ilişkilendirilmekten ayrı tutulduğu gözükür. Belirtisiz tiroit yetmezliği olan bireyler, Wechsler Yetişkin Zeka Ölçeği, Wechsler Hafıza ölçeği, ve sözel akıcılık dahil nöropsikolojik testler üzerindeki kontrolden daha zayıf performans gösterdi. Belirtisiz tiroit yetmezliğinde, keşfedilen çoğu kusur ağırlıkta minimaldir ve esasen çalışsan hafıza vasıtasıyla gözükür. Cushing hastalığı hipofiz bezi kusurlarından biridir. Cushing hastalığı olan bireyler beş sözel IQ testinin dördünde önemli bir şekilde daha az skor yaptığı bulundu.
117
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
118
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 14 GÜDÜLENME, HEDEFLER, DÜŞÜNME VE PROBLEM ÇÖZME
119
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Problem çözme ve güdüleme birbirleriyle yakından ilişkilidir, Duncker’ın bir problem durumunun klasik tanımıyla belirtilmesi gibi. “Bir problem, kişinin bir hedefi olduğunda fakat hedefine nasıl ulaşacağını bilmediğinde ortaya çıkar.” Daha ilerlemeden önce, bazı tanımsal durumları kısaca tartışacağız ve hedefler ve güdüler arasındaki ilişkiyi değerlendireceğiz. Austin ve Vancouver hedeflerin “arzulanan durumların iç temsili” olarak tanımlanmasını önerdi. Geniş anlamda, bir hedef, yanlışa karşı doğru olmak için bazı öneriler için bir tercihi yansıtır. Sözlük tanımına göre, “bir güdü, eylemi harekete geçiren bir değerlendirme (Latinceden movere, hareket etmek).” Austin ve Vancouver faydalı bir öneride bulundular, hedefler özgünlük ya da soyutluğun dercesine göre farklılık gösterebilir ve Biliş Gereksinimi, Başarı Gereksinimi gibi daha soyut hedefler, hedefler kadar arzulanan durumların daha spesifik temsilleri ve güdülerin tanımlanması gerektiği faydalı bir şekilde tanımlanır. Eğer bir güdü harekete liderlik etmekse, sonra davranışı başlatma ve kontrol etmede rol oynayabilen spesifik bir hedef temsilinin aktivasyonuna sonuçta liderlik etmeliymiş gibi görünecekti. Problem çözme araştırması çok kapsamlı güdülerin seviyesindense (kişisel ve güdüsel psikolojiyle ciddi anlamda baş ettirilen) hedefler seviyesinde kuramsallaştırmaya eğilimlidir. Hedeflerin yapı ve içerik aracılığıyla farklılık gösterdiği söylenebilir. İçerik, hedeflerle sunulan arzulanan durumu ve detaylarda son derece belirli olarak farklılık gösterebileceğini ifade eder. Austin ve Vancouver, mutluluk, anlama, güvenlik, materyal kazancı ve daha fazlası gibi hedeflerin yaklaşık 30 kapsamlı kategorisinden kazanç sağlayan hedef içeriğinin bir sınıflandırmasını önerirler. Daha sonra tartışacağımız gibi, “problem azaltma” olarak bilinen problem çözme işleminin başlıca bir kategorisi, problem içeriğinin ışığında başlayan hedeflerden daha spesifik hedeflerin hiyerarşisini meydana getirir. Dahası, Austin ve Vancouver, yukarıda belirlilik bahsedildiği gibi zorluk, geçici oran (sonraki birkaç saniye ya da yıllar), bilinç olsa da olmasa da, ve önem gibi yapısal yönlerin sayısına göre farklılık gösterebilen hedeflere dikkat çeker. Davranış bilimciler, 20. yüzyılın başlarında, hedefler faydalıdır çünkü hedefler tercih edilen nedensel açıklamalara karşı kötülenen teleolojik açıklamaları belirten mentalistik konseptler olarak kabul edilirlerdi düşüncesini önemsiz göstermeye eğilimliydiler. Ancak, 20. yüzyılın ortalarında sibernetik ve bilgisayar sistemlerindeki gelişmeler, hedeflerin kompleks bilgi işlemeyi uygulayan belirlenmiş deterministik sistemlere tamamen katıldığını belirtti. Bu ispatlar bilgi, 1950 lerin sonu ve 1960 ların başında psikolojide bilişsel devrimi başlatan bilgi işleme yaklaşımının öncüleri tarafından başlatıldı. İnsan problem çözme için analojiler ve bilgisayar modellerini destekleme ve geliştirmede anahtar kelime, ikisi de problem çözme boyunca hedef işlemeyi somutlaştıran Mantık Kuramcısı ve Genel Problem Çözücü programlarıyla Simon ve arkadaşları tarafında uygulandı. Hedef-sürücü bilgi işleme gibi daha yüksek seviye bilişin genel fikri
120
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Miller, Galanter, ve Pribram’ın çok etkili monografı, Planlar ve Davranış Yapısı tarafından da desteklendi. Bu kitapta, davranışı açıklama fikri ikna edici bir şekilde düzenlendi. Test aşaması özellikle, belli bir hedef durumunun karşılanıp karşılanmadığını açıklamak için bir testti. Eğer bir hedef durumu karşılanmazsa, ilişkili Operasyon (hatta TOTE birimlerinden oluşabilen) tekrarlanabilirdi ve sonuçlar hedef durumuyla itaat için tekrar test edilirdi. Aktif bir TOTE için hedef durumu karşılandığında, kontrol bir sonraki TOTE ye geçebilirdi. Bu şekilde, kompleks hiyerarşik olarak organize edilen planlar basit birimlerden oluşabilirdi. Simon (1967), böyle bilgi işleme modellerinin çoklu görevlerle, ve bilişin güdüsel ve duygusal yönleriyle baş edebilebilme derecesini göz önünde bulundurarak, özellikle Neisser dan gelen eleştirilerin üzerine gitti. Simon bilgi işleme sistemiyle ilgili iki merkezi varsayım önerdi. Bunlar, (a) seri şekilde organize edilmiş; ve (b) “hedeflerin hiyerarşisini sıkı bir şekilde organize etme” yle düzenlenmiş. Hiyerarşik bir organizasyon “Daha makroskopik işlemler, ilk işlemlerin dizilerinden sentezlenir” den biridir. Simon güdülemenin, tasarlanan ve kontrol edilen sıkı organize edilmiş bir hedef hiyerarşisiyle mekanizma olduğunu tartıştı. Güdüleme dikkati, hedef hiyerarşisini yönetmeyi, hedef önceliklendirmeyi ve bir hedef tamamlandığında açıklama için kriteri kontrol eder (örneğin, tatminkarlık veya tahammülsüzlük). Dahası Simon, duygunun oldukça zaman kısıtlayıcı hedefleri anahtarlamak için sistemlere sebep olan bir engelleme sistemi olduğunu önerdi (örneğin, aniden ortaya çıkan korkunun kaynağından kaçma). Simon, durumların bir sonraki daha yüksek seviye için kontrole dönen ve son veren programlar için ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti. Son verme için olası mekanizmalar şunlardır: (a) büyük amacı başarma — alt hedef başarıldı; (b) tatmin edici — ulaşılan durum tatmin edici, eğer ideal değilse; (c) tahammülsüzlük — yeterli zaman tüketildi; ve (d) cesaret kırılması — görev çok zor ve terkedilmiş. Şimdiye kadar, hedefler ulaşılabilen tek durumlar aracılığıyla tartışıldı. Ancak, sık sık güdüler karışıktır ve çoklu hedefler eş zamanlı olarak aranabilir (örneğin, sadece açlık durumunu gidermek için herhangi bir şey yemektense şarapla iyi bir akşam yemeği için uygun, ekonomik ve hoş bir restorant aramak). Bilgi işleme modellerinde çoklu görevlere dikkat çekme en azından iki mekanizma arasında başarılabilir: (a) öncül emretmeyle hedeflerin kuyruklanması; ve (b) komplike kriterlerin kullanımı, Görev A ve Görev B tek bir “Tamamlanmış Görev A ve B” altında toplanabilsin diye birleştirilebilen iki hedefte. Bu bölümün geri kalanında çoğunlukla, yukarıda özetlendiği gibi 1960 lardan beri baskın olan, bilgi işleme geleneği, bilişselci işini inceleyeceğiz. Bu derlemede, düşünme, dünyanın olası temsillerinin iç sembolik bir keşfidir ve spesifik baskın bir aktif hedefler sıkı bir şekilde yönetilebilir ve şimdiki görev aktif olmadığında nispeten yönetilmeyebilir. Yönetilen düşünme hedefler tarafından yürütülen problem çözmeyi hedefledi ve dolayısıyla açıkça harekete geçirildi. Hedefler şu 121
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME anda aktif olmadığında, sık sık gündüz düşü denilen tipin yönetilmeyen düşünmesi ortaya çıkmaya eğilimlidir. Ancak, yönetilmeyen düşünme bile normal olarak güdü ve şimdiki endişeler tarafından etkilenir. Bu bölümün ana kısmında, hedeflerin problem çözme, hedefler ve uzman ve yaratıcı düşünmede güdü ve problem çözme ve yaratıcı düşünmede harici ve dahili güdünün rolünde detaylandırılmış rolünü tartışacağız.
Problem Çözme İşlemlerinde Hedefler
Bazen ön öğrenme ya da içgüdüsel davranışlar hedef durumlarla sağlanabilecek ve düşünme ya da problem çözme gerekli değildir. Odak noktamız, şimdi aktif bir durumla karşılaşmak için ön öğrenme ve içgüdüsel davranışların mevcut olmadığı durumlardır. Böyle durumlar, Duncker’ın, bir organizmanın hedefi olduğu fakat nasıl ulaşacağını bilmediğinde bir problemin ortaya çıkışıyla ilgili klasik tanımıyla eşleşir. Böyle bir durumda, problem çözme uyarlanır bir tepkidir ve uygun bir hareket veya bir dizi hareket için bir araştırma içerir. Şimdi, olası durumların oluşumunda ve hedef duruma serilerin yakınlığına karşı olası hareketlerin evriminde hedeflerin rolünü tartışacağız. Odak noktamız, problemin başladığı durum, hedef durumu, ve iyi belirlenmiş olası hareketler olan iyi tanımlanmış problemlerde olacak. Gerçek dünyada daha az iyi tanımlanmış problemler yaygındır (örneğin, kişi yaşam kalitesini nasıl yükseltebilir?). Böyle durumlarda, başlangıç durumları tipik olarak kötü tanımlanmış problemleri iyi tanımlanmış olanlara çevirmeye teşebbüsü ve sonra iyi tanımlanmıştan devam etmeyi içerir. Şimdi verilen örnekte, ilk adım yaşam kalitesinin nasıl ölçüldüğüne (örneğin, gelir düzeyiyle, meslek tatminiyle, sağlık, ilişkiler vs.) ve olası hareketlerde ne gibi kısıtlamalar olduğuna (örneğin, legal, fiziksel mümkünlük, fazla zaman harcayamama vs.) karar vermek olacaktı. Böylece, iyi tanımlanmış problemlerde çözüm arama çalışması aynı zamanda tanım aşamasını takip eden iyi tanımlanmamış problemlerin araştırma adımıyla ilişkilidir. İyi tanımlanmış problemlerin çözümü araştırmak için iki kapsamlı yaklaşım vardır: (1) hareketlerin olası dizileri arasında ileri araştırma ve (2) problem azaltma, tüm daha belirgin alt hedeflerin içinde çözünen etraflı hedefte. Klasik Hobbitler ve Orklar görevi (Thomas, 1974) tipik olarak ileri bir araştırmayla yaklaşım yapılır. Bu görevde, amaç üç hobbit ve üç orku nehrin bir tarafından diğer tarafına en fazla iki yaratık taşıyabilen bir kayıkla, nehrin her iki tarafında da hobbitlerin sayısı orkların sayısından fazla olacak şekilde taşımaktır. En azından bir yaratık nehrin karşısına geçmek için kayıkta olmalıdır. Problemin her durumunda legal hareketlerin sayısı çok sınırlandırılmıştır. Şekil 13.1 bu görevdeki olası durum ve hareketleri göz önüne serer. İnsanların genellikle, hareketin hedef duruma en yakın duruma liderlik edeceğini hesaplayarak her seçim noktasında infaz etmek için hareketi seçtikleri görülür. İleriye bakma derecesi tipik olarak sadece tek bir adımdır. Prosedürün bu tipi bazen, dört prensip yönünün her birini test ederek ve en yüksek yere liderlik eden adımı atarak kalın bir siste bir tepeye tırmanma metoduyla tepe tırmanışı
122
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME olarak bilinir. İyi tanımlanmış görevlerde tepe tırmanışını uygulamak, bir evrim fonksiyonu, hedefi yakına indekslemek için olası durumlara uygulanır. Hobbitler ve Orklar probleminde olası bir evrim fonksiyonu hedef tarafta yaratıkların sayısını saymak ve her adımda infaz etmek için hareketi belirleyen sonuçlanan skoru kullanmak olacaktı. Yaklaşımın bu tipinin basit bir uygulaması bir sapak gerektiren problemli zorluklara önderlik eder, şöyle ki çözüme önderlik eden durumlar dizisi monoton bir şekilde artan evrimlerden kazanç sağlamaz. Hobbitler ve Orklar problemi bir sapak problemidir çünkü hedef tarafta dört yaratığı olan bir durum var, fakat çözüm, hedef tarafta sadece iki yaratıkla görünüşte daha az gelecek vaat eden duruma görünüşte gelecek vaat eden durumdan taşınmayı gerektirir. Öngörüldüğü gibi, eğer insanlar bu görev için basit bir evrim fonksiyonunun rehberlik ettiği ileri araştırmayı kullanırlarsa, işleyiş için gereken sapaktan oluşan durum gecikme ve hata hareketleri aracılığıyla işaretli zorluklara sebep olur. Birçok problem çözücü başlangıçta sapak durumundan geri basar ve sonra adımları tekrarlamalıdır. Sürekli çevrimden kaçınmak için, önceki hareketler için bazı hafıza varsayılmalı, daha önce ziyaret edilen durumalardan kaçınmayla ilgili ekstra kurallarla. Hafıza rehberlikli araştırma için bu gereksinim belli bir şekilde problemlerde güçlüdür
GÜDÜLENME VE SEZGİSEL DÜŞÜNME Son zamanlarda, teklif edilen belli bir numarayı satın alarak bir abonelik programına katılınan İsrail Ulusal Piyangosu aracılığıyla birçok İsrail ailesi arasında bir reklam dağıtıldı. Teklife göre, numara piyangoya haftalık katılacaktı, ve bunun eşsiz yönü özellikle her alıcı tarafından seçilen kişisel şanslı numara olmasıydı. Dahası, bu kişisel şanslı numaranın kazanma şansını artıracağına söz verildi. Çünkü Ulusal Piyango kazançlı bir organizasyondur. Reklamın en azından kampanya maliyetini karşılayacak kadar yeterli üye kazandırdığını farzetmek mantıklı gelir. Reklamın mantıklı bir analizi kolaylıkla birkaç sezgisel önyargıyı meydana getiriri: (1) Sabit bir numaranın kazanma şansını artıracağı fikri; (2) Şanslı numaralar vardır; ve (3) kişisel bir numara kazanma şansını artırır. Hala böyle tuzaklara düşen insanlar var. Dahası, büyük ihtimalle bu yanıltıcı bilginin farkında olan bazıları reklama katılır. Klar,Zakay ve Sharvit tarafından yürütülen bir çalışmada (2002), terörist saldırıları tehdidiyle başa çıkmak için birçok İsraillinin eşsiz davranış şekillerini benimsediği bulundu. Bu şekillerin çoğu batıl inanç davranışlarının yansıması olarak değerlendirilebilir. Aslında, böyle davranışları benimseyenlerin çoğu bunun gerçekten terörist saldırılarına karışma şansını azaltmadığının farkındaydılar; yine de bu davranışlarından vazgeçemediler, çünkü aslında bu onlara durumun üstünde bazı kontrol duygusunu verdi. Bu iki örnek bir yandan insanların neden içgüdüsel sezgisel yemleri yuttuğuyla ilgili soruları doğurdu, fakat diğer yandan bu iki örneğin böyle davranışları bazı tür faydalı perspektiflerden meşrulaştırabileceğini gösterir. Bir sonraki bölümde, bir girişimle bu sorular analiz edilecek, fakat önce sezgisel konu ve sezgisel düşünme üzerinde güdülemenin etkisi gözden geçirilecek.
123
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Düşünme, Kestirme Yol, ve Hayatta Kalma Herhangi bir canlı organizmaya yönelen başlıca problem, adaptasyon ve hayatta kalmaya olanak sağlayacak olan bir tutumda dahilen çevreyi sunabilmedir. Algı, dil ve düşünme bu işi yapmak için evrimleştirilen başlıca zihinsel yetilerdir. Oysa, birçok organizma, hassasiyet açısından insanlarınkine eşit hatta daha iyi algısal sistemlere sahiptir, diğer türler üzerindeki ikinci ana avantaj muhakeme, problem çözme, yargılama ve karar vermeye olanak sağlayan daha iyi dil ve düşünme kabiliyetine dayanır. Tanımlanabilen çevrenin bir temsilinin en iyilik ölçütü kriterini ilgilendirerek bir soru doğabilir. Temsil kesin olmalı mı, ya da uygun hayatta kalma ve adaptasyona olanak sağlamak için yeterli midir? Soruyu ilgilendiren birkaç görüş farklı düşünce tarzlarıyla önerilmişti. Bunlardan sadece bir kaçı burada incelenecek. Rasyonel görüş. Sezgisel görüşü sunan bilim adamları, çevreye en iyi adaptasyona olanak sağlamak için rasyonelliğe sahip olan düşünme işlemini tartışırlar. Rasyonel olmak, mantık, olasılık teorisi ve benzerlerinin kurallarına dayanan muhakemenin prensipleriyle uyum içinde akıl yürütmektir. Dolayısıyla, normatif rasyonalizmden herhangi bir sapma, yetersiz davranışa önderlik eden bir bilişsel önyargı olarak değerlendirilmelidir. Algısal ilüzyonlarla benzer şekilde, bilişsel önyargılar aynı zamanda “bilişsel ilüzyonlar” olarak adlandırıldı. “İçgüdüsel istatistikçi” olarak insanoğlu. İnsan düşüncesinin tamamıyla normatif rasyonalizme boyun eğmediği açık olmaya başladığında, ne de istatistikler ve olasılık teorisine dayanan tahminler ve insan yargıları arasında eşleştirme olduğunda, bir “içgüdüsel istatistikçi” olarak insanoğlu görüşü ortaya çıktı. Bu görüşe göre, insanlar yargılarını istatistik ve olasılık teorisi kuralları üzerine dayandırırlar, fakat doğru hesaplamaları koruyan sınırlandırılmış zihinsel kapasite nedeniyle, insan yargısının ürünleri sonuçta normatif varsayımlardan daha az kesindir. Ancak, sapmalar sistematik bilişsel önyargılar yerine hesaplama hatalarını yansıtır. Sınırlandırılmış rasyonalizm. Biriktirmeye başlayan kanıt, sayısal sınırların yerine temel işlemlerin sebep olduğu insan düşüncesinin “normatif rasyonalizm”den sapmaların gösterdi. Simon normatif rasyonalizm modelinin insan bilişsel sisteminin özellikleriyle uyumlu olmadığını ileri sürmüştü. İnsan zekasının sınırını kabul ederek, Simon insanların çalıştırabileceği basit sezgiselcilik üzerine dayanan insan muhakeme ve yargılamasını göstermek için “sınırlandırılmış rasyonalizm” kavramını tanıttı. Simon sınırlandırılmış rasyonalizmin temel yargı eğilimi ve dünyayla ilgili kısmi bilgi üzerine karar vermeden, ve “tatmin etme” için güdülemeden meydana gelir. İnsanların faydayı maksimuma çıkarmak için temel bir güdülemeye sahip olduğunu farzeden normatif rasyonel görüşün tersine, “tatmin edici” mümkün olduğu kadar minimal zihinsel bir çaba insanoğlunun istekliliğini gösterir.
124
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Kestirme yollar ve önyargılar görüşü. Sınırlandırılmış rasyonalizm görüşü, Tversky ve Kahneman (1974) ve Kahneman ve Tversky (1984) nin etkileyici çalışmasında sonuçlanan bir kapsamlı ve sistematik araştırma akışını tetikledi. Bu görüşün başlıca ana fikri, belli koşullar altında, esasen belirsizlik koşulları, rasyonel düşünme yerine sezgisel düşünmenin insan karar verme işlemlerine egemen olmasıdır. Sezgisel düşünme, belli kestirme yolların istihdamıyla yürütülür. Birçok durumda, kestirme yolların kullanımının ürünleri, yeterli adaptasyona olanak sağlayan yeterince iyi yargılardır. Ancak, uygunsuz durumlar için kestirme yolların yanlış kullanımı önyargılı hükümlere liderlik eder, normatif rasyonel modellerden kaynaklanan kişisel öngörülerle karşılaştırıldığında. İddia, algısal ilüzyonlarla benzer şekilde, böyle bilişsel önyargıların, birkaç durumda, yetersiz davranışa liderlik ettiğidir. Kestirme yollar ve önyargılar görüşü, önyargılar kavramının yanlış olduğu savına dayanan bir eleştiri hedefi oldu, normatif rasyonel modeller, adaptasyon ve hayatta kalmanın en iyilik ölçütünü yargılama için gerekçeli bir referans noktası gerekli olmadığında. Dahası, kestirme yolların etkili ve kullanışlı düşünme araçları olduğu iddiası yapılmıştı. Bu, karşıt görüşleri tartışmak ve değerlendirmek için bu bölümün asıl amacı değildir, bunların bazı fazla ayrıntıları gereklidir. Ancak, böyle yapmadan önce, kestirme yollar kavramını daha derinlemesine araştırmalıyız.
Kestirme Yolların Anatomisi Kestirme yollar, insanların belirsizlik altında veya tamamlanmamış ve belirsiz bilgi karşısında hüküm vermek için kullandıkları sadeleştiren ve zaman kazandıran yaklaşık hesaplar olarak tanımlanabilir. Kestirme yollar kapsamlı algoritmik işlemenin antitezini oluşturur. Sezgisel düşünmenin bir eksikliği, bireylerin sık sık buna güvendiklerinden habersiz olması, bundan oluşan yetersizliği değiştirmeye dayanarak bir engelin ortaya çıktığı durum. Kestirme yollar iddialarını, belirsizlik altındaki birçok sezgisel yargının altında yatan, Tversky ve Kahneman tarafından tanımlanan üç genel amaç kestirme yolları üzerindeki şöhrete dayandırır: mevcutluk, temsil edilebilirlik, ve demirleme ve ayarlama. O zamandan beri, çoğu belirsizlik altındaki yargıların alanında tanımlanmıştı, fakat kestirme yollar çeşitli düşünme çevrelerinde tanımlanabilir, problem çözme, planlama, seçim, metabilişsel işlemler, nedensellik yargısı, sosyal yargılama ve diğerleri gibi. Burada bazı örnekler kısaca sunuldu. Problem çözme: Birkaç kestirme yol problem çözme işlemiyle ilişkilidir. Antidöngüleme ve tepe-tırmanışı kestirme yolları örnek olarak sunulabilir. İki kestirme yol da problem çözme stratejileriyle ilgilidir — anti-döngüleme buluşsallığında bir önceki hareketten kaçınma ya da tepe-tırmanışı işleminde hangisi olursa bir sonraki adımın hedefin en yakınına veya en uzağına atılması.
125
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Planlama: Planlama yanılgısı, iyimserlikle gelecek görev- tamamlama zamanlarını tahmin etme eğilimini ortaya koyar, böylece öngörülen bitirme süresi, asıl bitirme süresinin doğrulanabilmesinden daha iyimserdir. Seçim: Çeşitlendirme buluşsalı seçim görevlerine göre ilişkilidir, ve insanların seçimlerindeki çeşitlilik derecesinin ihtiyaçlarına dayanmasıyla ilgilidir. Aynı zamanda birkaç seçim yapılması istendiğinde, insanların çeşitlemeye eğilimli olduğu bulundu, ve sadece eşzamanlı seçim durumu (yani, belli bir yemekte üç çeşit seçme) için yapmazlar aynı zamanda ardışık seçim (yani, ardışık yemeklerde yiyeceğin belli zamanı seçme) için yaparlar. Bu buluşsalın eşzamanlı durum altında akla yatkın olduğu açıktır. Ayal ve Zakay gösterdi ki insanlar, daha fazla çeşitlenmek için algılandığı alternatif seçmeye eğilimlidir, bu aslında faydayı maksimuma çıkarma şanslarını azalttığında bile. Dil: Bazı kestirme yollar dil kavrama çevrelerinde bile tanımlandı. Örneğin, ilişki kurulduğunda ortak bir perspektife odaklanma yerine, insanlar zihinsel kaynaklarda hızlı ve ucuz olan benmerkezcil bir yoruma güvenir. Keysar ve arkadaşları benmerkezcil buluşsal dedikleri böyle bir işlemi kullanarak belirsizliği azaltmada başarılı olduklarını gösterdiler, sistematik hatalara liderlik edebilmesine rağmen. Büyülü Düşünme: Bazı kestirme yollar büyülü düşünmeyi simgeler. Biri kötü etki buluşsalıdır. Benzer buluşsal etkilerini anımsatmaya sebep olan ya da gerçeklikle eş görünen inancı ortaya koyar. Diğer alanlarda, estetik yargıların, “daha büyük daha iyi buluşsaldır” a göre, bir nesnenin boyutu onun estetik görünüşünü etkiler. Nedensellik Yargısı: Çevreyi anlama ve anlamını ona devretme için en büyük önemindir, nedensellik yargısıdır. Bu işlem de sezgisel düşünmeye güvenir. Buradaki temel sezgisellik yanlış nedenselliktir. Yine, nedensellik kestirme yollarının muhtemelen birçok durumda doğru kararlara önderlik ettiği vurgulanmalıdır, fakat bazı durumlar altında yanıltıcı nedensellik gerçeğe uygun olarak algılanabilir. Gilovich ve Griffin temsil edilebilirliğe güvenmenin yanlış nedensellik yargılarını nasıl azalttığını kanıtladı, ve sağlık ve tıp alanında bazı çarpıcı örnekler verdiler. Nedensellik yargıları aynı zamanda kişilerarası ve sosyal ilişkiler alanlarında önemlidir. İnsanlar diğer insanların davranışlarının altında yatan nedeni anlamaya ve geleceklerini tahmin etmeye ihtiyaç duyarlar. Böyle yaparak, insanlar aynı zamanda stereotyping ve nitelik oluşumunda sezgisel düşünmeyi kullanırlar. Yasal düşünme rasyonel düşüncenin umulduğu fakat sezgisel düşünmenin yaygın bir şekilde kullanıldığının bulunduğu bir diğer alandır. Legal konular sık sık karmaşık olduğunda, uyumlu bilgi azalması, ve zaman kısıtlaması, konular sık sık faydalı hale getirilir. Aslında, legal muhakeme batıl önyargıları avlamaya isabet eder ve bir diğer çevrede muhakeme kadar çok sezgisel düşünmeyi çalıştırır. Örneğin, hakim ve jürinin kararı sık sık demirleme, mevcutluk ve iyimser önyargılardan etkilenirler.
126
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Metabiliş kestirme yolların içeriğinde aydınlatılacak son çevredir. Metabilişsel işlemler düşük seviye bilişsel işlemeyi kontrol etmede kullanılır ve duyguların ortaya çıkmasından sorumludur, geri kazanılan bilginin doğruluğunda bilme duygusu (FOK) yada güven duygusu (FOC) gibi. Deneysel kanıt, bazı metabiliş yargıların güvenilirliğinin yüksek olmadığını gösterdi. Bu sağlam bulgu için başlıca neden metabiliş işlemlerin kestirme yollar üzerindeki güvenidir. Koriat FOK yargılarının ulaşılırlık buluşsalına dayandığını gösterdi, yani, bilgiyi geri alma rahatlığında, doğruluna bakmaksızın. Benzer şekilde, alışkanlık yargıları “sıcak parıltı” buluşsalı gibi kestirme yollardan etkilenirler, alışkanlığa önderlik eden beğeniye göre; yani, bir uyarıcının pozitif değerliği algılanan alışkanlığını artırır, önceki bulgunun yokuluğunda bile. FOC a gelince, Zakay ve Tuvia bu duyguların kısmen gizlilik buluşsalından etkilendiğini kanıtladı. Bu buluşsal bir güven yargısında sonuçlanabilir, bilgi hafızada depolandığında, fakat güvenin güvenilmez bir hissine liderlik edebilir, ilgili bilgi bulunmadığında ve mevcut buluşsallarda bulunanlar gibi diğer faktörlerden ötürü hızlı geri alındığında. Fleising ve Zakay (2005) zorlanmış bir seçim testini tamamladıktan sonra doğru cevapların oranı yargılandığında, insanların FOC kategorisinin her birinde umulabilen doğru cevapların asıl sayısıyla ilgili naif teorilerini yansıtan buluşsal bir işleme güvenir. Bu buluşsalda güven birçok durumda önemli küçümsemelere öncülük eder. Birkaç kestirme yol yeniden gözden geçirildi. Kasten, en önemli ve iyi bilinen yargılayıcı kestirme yollar içerilmedi çünkü amaç kestirme yolların muazzam çeşitliliğini ve kestirme yolların bir rol oynadığı zihinsel alanların oranını kanıtlamaktı. Diğer amaç bazı durumlarda, kestirme yolların belli şartlar altında uygun sonuçlara nasıl liderlik ettiğini kanıtlamaktı, fakat diğer şartlar üstün geldiğinde hatalı olanlar.
Etki ve Kestirme Yollar Son yıllarda, bilişsel işlemlerde etkinin önemi ve ilgisi vurgulanmaya başladı. Slovic ve arkadaşları (2007) etki buluşsalını sunarlar. “Etki”yle , otomatik olarak belli bir uyarıcıyla ilişkili olarak ortaya çıkan “iyilik” ve “kötülük” ün spesifik kalitesini kastederler. Bu otomatik etkileyici cevaplar yargı ve kararlara rehberlik ederler. Benzer bir seçim buluşsalı, “bununla ilgili nasıl hissediyorum” buluşsalı olarak adlandıran Schwarz ve Clore tarafından önerilen etkiye dayanır. Frederick (2002) iki otomatik seçim kestirme yolları önerdi — beğeniyle seçme. Çeşitli çalışmalar kanıtladı ki, etki insan yargı ve seçiminin önemli bir bileşenidir, özel etkinin sebebi bilinçli olarak algılandığında ya da algılanmadığında. Gigerenzer ve Todd gösterdi ki, “duygular da bilgi arayışını durdurma ve rehberlik etme için buluşsal prensipler olarak işlevini yerine getirebilir.”
127
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Kognitif ve Güdüsel Kestirme Yollar ve Önyargılar Bilişsel ve güdüsel önyargılar arasındaki ayrım yaygındır ve literatürde iyi belgelenmiştir. Bilişsel bir önyargının, kullanılmaya uygun olmadığında faydalı hale getirilen bir buluşsalın oluşumunda yanlış bir bilişsel işlemden meydana geldiği varsayılır. Ancak, güdüsel fayda ya da kazanç bu sebeple edilmez; aksine, tanısal hata yapan bir doktor temel oran yanılgısı nedeniyle eğer bu hata yapılmamış olsaydı daha mutlu olurdu. Güdüsel bir önyargının da uygun olmayan bir buluşsalının faydalarından meydana geldiği söylenebilir, fakat kestirme yoları faydalı hale getirenler sonuçlanan önyargılardan bazı güdüsel kazançlar elde ederler — genellikle benmerkezcil koruyanlar.
GÜDÜLENME, KARAR TEORİSİ, VE İNSAN KARAR VERME İnsan karar vermesini araştıranlar, iki veya daha fazla alternatif arasında seçim yapan insanları, seçimlerin nasıl yanıldığını, ve rasyonel davranışın normatif modellerinin öngörülerinden nasıl saptıklarını incelerler. Karar verenin ihtiyaçlarının güdülenmesinde yansımasına karşılık karar verilmesine rağmen, motivasyon tartışmaları ana karar araştırma literatüründe enderdir; ihtiyaçlar ve motivasyon herhangi bir temsil ya da tartışmaları olmadan imtiyazlı görünür. Örneğin, o dönemlerde yargı ve karar verme araştırmalarının en önemlisini özetleyen iki ciltte, konu indekslerinde güdülenme veya hatta hedefler ilgili tek bir referansları yoktur. Goldstein ve Hogarth’ın düzenlenmiş cildi motivasyondan kısaca bahseden 24 bölüm dışında 2 bölüm içerir, ve geriye kalan 22 bölümün sadece biri hedef için bir referansı vardır — diğer bölümler ne güdülenme ne de hedeften bahseder. Ancak, Schneider ve Shanteau (2003) bütün bölümü motivasyon üzerine düzenledikleri ve motivasyon ve hedef konseptlerinin içeren birkaç bölüm içeren bir cilt düzenlediler. Psikoloji ve karar verme üzerine ders kitaplar ana trendi takip eder, ve tipik olarak konu indekslerinde güdülenme yoktur. Daha önceki geleneksel ana davranışsal karar vermede motivasyonla oynanan rolün anlaşılabilmesi için, motivasyonla ilgili saklı varsayımları ortaya çıkarmak gerekir. Karar verme için işlem yaklaşımlarında, araştırmacılar ana karar araştırmasındansa işlemleri neyin motive ettiğiyle ilgili sık sık daha açıktır. Bu bölümde, güdülenme ve karar araştırması için uygunlukla ilişkili bazı konseptleri sunacağım. Başlangıç noktası karar verenin ihtiyaçları olacak. Karar veren hedef durumlarını tanımladığında, ihtiyaçlar ifade edilir. Bir kişinin değer sistemi (normlar vs.) aynı zamanda hedef durumlarını tanımlamak için kullanılabilir. Henüz farkedilmeyen bir hedef durumu bu özel hedef durumuna yaklaşım için güdülenmeye liderlik eder (örneğin, eğer hedef yeme ihtiyacıyla ilişkiliyse yemeye başlamak için
128
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME daha fazla para kazan eğer ihtiyaç paraysa). Diğer bir deyişle, insan ihtiyaçları hedeflerin arkasındadır, ve hedefler karar vereni, hedeflerini gerçekleştirmeye en iyi liderlik edeceğine inandığı seçimi yapması için motive eder. Motivasyon aynı zamanda alt hedefleri ve hedeflerle ilişkide alternatifleri zihinsel haritalamayı tanımlamaya liderlik eder. Zihinsel haritalama çekicilik haritalaması içerir, ki bu her alternatifin daha az veya daha fazla çekici yönüyle (örneğin, bir arabanın rengi, fiyatı ve yaşı) ya da alternatife karşıt ve ya destekçi ipuçlarının sunulduğu anlamına gelir. Bazen bütünsellik vardır, bazen bir alternatifin çekiciliğinin sezgisel etkisi. İhtiyaç ve güdülenmenin iki çeşidi, insan karar verme araştırmasıyla ilişilendirilebilir. İlki karar verenin temel ihtiyaç ve güdülenmeyi içerir — neye ihtiyacı var ve neyi başarmak istiyor, bir kararı ne motive eder vs. Bu ihtiyaçlar, bu bölümde temel ihtiyaçlar olarak adlandırılacak (bunların çoğu diğer bağlamlarda ihtiyaçlardan elde edilmesinde rağmen). İkincisi karar işlemleriyle ilişkilidir — anlaşmazlıkları nasıl çözmeliler vs. İhtiyaç ve güdülerin bu türleri, işlem ve temsil ihtiyaçları ve güdülenme olarak adlandırılacak. İhtiyaçların ikinci türünü açıklığa kavuşturmak için, Beach, “hala karar görevinin taleplerini karşılarken, mümkün olan en az zamanı, çabayı ve parayı tüketmek ” için genel bir güdülenme olduğunu ileri sürdü. Yöntemsel adalet ve sonuç arasındaki ayrım işlem ve temel güdülenmeye karşılık verir. Eğer karar veren karar problemiyle ilgilenirse, dahil olabilir ki bu karar problemini çözme işleminde enerji kaynaklarını harcamaya hevesli olduğu anlamına gelir. Hangi ihtiyaç ve ilgilerin aktifleştirildiğine dayanan dahiliyetin farklı türleri vardır. Dahiliyetin bazı türleri diğerlerini memnun etmek için bir ihtiyaçtan kaynaklanabilir. Karar vermenin laboratuvar çalışmaları uygulandığında, katılımcıların geçerli sonuçları koruma görevine dahil olmaya başlaması önemlidir. Johnson ve Eagly (1989) dahiliyeti tartıştılar . Janis ve Mann hedef ve motivasyonları aktifleştirebilen kişisel dahiliyetle ilişkili ihtiyaçların bazı başlıca kategorilerini listeledi. İhtiyaçların (1) kendi faydalı kazançları; (2) önemli diğerleri için faydalı kazançları; (3) öz onay ihtiyacı; ve (4) sosyal onay ihtiyacı arasındaki ayrımı gözettiler. İhtiyacın dört türünün hepsi, insanların verdiği en önemli kararlardaki bazı kapsamlarla ilişkilidir. Svenson kararların dört farklı türü arasındaki farkı gözetti. Bunları seviyelerle düzenledi. Seviye 1 tekrarlama, çabuk otomatik kararlar, alışkanlıklar ve değerler, ihtiyaçlar ve hedefler için doğrudan referansı olmayan tüm kararları içerir. İnsan hayatındaki kararların çoğu bu kategoridedir, ve çoğu kararlar olarak bile tecrübe edilmemiştir. Ancak, bu kararlar bir zamanlar otomatikleştirilmeden önce değerler, ihtiyaçlar ve hedeflerle ilgiliydi. Yani, tekrarlanan kararların ilki verildiğinde, daha yüksek seviyede verilmişti ve ihtiyaçlar ve hedeflerle ilgiliydi. Seviye 2 ihtiyaç, değer ve karara hükmetmek için doğrudan eşleşmeli kararları içerir. Bu seviyedeki kararlar tek bir özel hedef durumuna yaklaşım için bir istekle harekete geçirilirler (örneğin, en ucuz uçuşu bul). Burada, kararlar aynı zamanda hızlı olabilir, örneğin, bir ihtiyaçta kökeniyle pozitif ya da duygusal bir tepki, bir ya da birkaç 129
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME alternatifle meydana çıkarılır. Bu seviyedeki kararlar aynı zamanda daha uzun sürebilir, ve hedefe yaklaşmak için daha detaylı işlemeye dayanırlar. Seviye 3’te, biri farklı ihtiyaçları aktifleştiren kararları bulur, sonuç olarak farklı ve çekişmeli güdüsel güçlerle. Tüm önemli özellikler üzerinde daha iyi olan bir alternatif yoktur. Çoğu karar araştırması, bu karar çeşitlerini kullanılır hale getirdi. Seviye 4 karar verme, karar verenlerin kendileri tarafından aktif bir şekilde üretilen alternatifli kararları içerir.
Geleneksel KararTeorisi Geleneksel davranışsal karar teorisi Edwards (1954) gibi yazarlar tarafından tanıtıldı. İnsan karar vermesini tanımlamak için Subjektif Beklenen Fayda (SBF) yi detaylandırıldığında, dayanak olarak Beklenen Değer (BD) teorisini kullandı. Öndeki teoride, (uzun dönem) beklenen değer her bir alternatif için hesaplanır. Bu, varlık olasılıklarıyla alternatiflerin olası sonuçlarının her birinin çarpımı vasıtasıyla yapılır. Verilmesi gereken sadece tek bir karar olsa bile, en uzun vadeli beklenen değerli alternatif tercih edilmeli. Denklem (15.1) olasılıklarıyla p1 ve (1-p1) iki olası çıkışlı bir alternatifin beklenen değerini tanımlar. Sonuçların değeri V1 ve V2 ile simgelenir: BD= p1.V1 + (1-p1).V2 Ekonomik istatistiksel teoriden çıkarılan bu denklem, U (subjektif değer ya da fayda) eklenerek insan karar vermesi için bir teoriye dönüştürüldü. Sonuç 50 yıldır insan karar araştırmasına hükmeden bir teoriydi. BD yerine, subjektif beklenen fayda kullanıldı (SBF): SBF = Y1.U1 + Y2.U2 SBF teorisi, bir karar verenin fayda sürecinde alternatifleri simgeler. Denklem (15.2) gösterir ki tek bir seçim bile yapsa bir karar veren, tekrar edilen kararlardan gelen kazancı maksimuma çıkarmak için geliştirilen normatif bir kurala göre hesaplamak ve karar vermek için motive edilirdi. Böylece, SBF teorisi, karar verenlerin sadece kendi faydalarını maksimuma çıkarma hedefini paylaştıklarını, ve bunun her bir alternatif için beklenen değer tahmin etmeleri için onları motive ettiğini farzeder. Ancak, insanlar çoğu durumda SBF teorisini takip etmez, ve sonra araştırmacılar gösterdi ki, örneğin, Y1 ve Y2 nin 1 e eklenmesi gerekmez ve değer (örneğin, para) ve fayda arasındaki ilişki lineer değildir ve kayıptan kazanca geçildiğinde bir fonksiyondan diğerine değişir. Çoğu durumda, karar verenler tatmin olur (yeterince iyi olan ilk alternatifi seç — tatmin edici) ve maksimuma çıkarmazlar. SEU teorisine karşı gerçekler ezici olmasına rağmen, bundan sapan model, deneysel bilgi, ve bunların ilişkileri yarım yüzyıl için davranışsal karar araştırmasına hükmetmiştir.
130
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Çok nitelikli fayda teorisinde (ÇNFT), bir alternatif özelliklerindeki (örneğin, maaş, işe olan mesafe) yönleriyle (örneğin, ayda brüt 35.000, evden 40 km uzakta) sunulur. Model, bağımsız yönleriyle çok yönlü durumlar için SBF modelinin genişletilmiş halidir. Karar alternatiflerinin temsilinin bu türü birçok işlem teorisinde de kullanılır. SBF teorisi ve bir karara öncülük eden psikolojik işlemlerin herhangi bir tanımı olmadan insan karar vermesinin temel teori modelinin değişkenleri. Bu sadece karar problemini hesaba katar ve kararın sonuçlarını tanımlar. Davranışsal karar teorisine böyle bir yaklaşım yapısal olarak adlandırıldı. Bu bağlamda güdülenme için belli bir yer yoktu. Onun yerine, biri deneysel sonuçların karar verenin motivasyonuyla ilgili bulmak için kullanıldığını söyleyebilirdi (örneğin, maksimuma çıkarmak veya tatmin etmek), güdülenme araştırmanın odak noktası olmasa bile. Yapısal karar çalışmalarından çıkan sonuçlar kişilerarası farklılıklar, ihtiyaçlar aracılığıyla rapor edilirdi ve güdülenmeden varsayımsal olarak anlam çıkarılabilir, orjinal çalışmadaki gibi işlenmeseler bile. Açıklığa kavuşturmak için, bir güvenlik ihtiyacı risk almaktan kaçınan karar verenleri motive etmek için varsayılabilir. Riskten kaçınma, risk alma ve muhafazakarlık kişisel stratejilerin yansıması olarak açıklandı, ve genelde detaylandırılmamış analizler motivasyon aracılığıyla yapıldı. Ancak, Cacioppo ve Petty (1982), farklı karar verme stratejilerini motive eden biliş gereksinimi aracılığıyla karar farklılıklarını açıkladı. Webstar ve Kruglanski de bireysel farklılıklara değindi ve bunları biliş gereksinimi kapatmasıyla açıkladı. Kararı desteklemek ve yardım etmek için farklı teknikler vardır. Çoğu karara yardım etme tekniği teorik dayanak olarak ÇNFT modelini kullanır ve bir müşterinin temel ihtiyaçları, hedefleri ve motivasyonunun keşfiyle yardım işlemlerine başlar. Bu işlemin amacı haritalanabilen farklı güdülerin hepsi üzerindeki yaygın bir fayda ölçeğini bulmak.
İşlem-Yönlendirilmiş Karar Araştırması Yapısal teorilerin aksine, işlem teorileri sadece son kararı öngörmeyi amaçlamaz fakat onların ilk amacı bir karara öncülük eden işlemleri modellemektir. Bir kaç işlem kararı teorisi de bir karardan sonra işlemleri modeller. 1957 de, Festinger Kognitif Uyumsuzluk Teorisini yayınladı, insan karar vermesine sonraki işlem yaklaşımları üzerindeki büyük etkileri olan bir teori. Festinder bir bireyin içindeki kararlılığa karşı çabaladığını öne sürdü. Eğer uyumsuzluk denilen teoride bilişlerin bir uyumsuzluğu olursa, psikolojik huzursuzluk vardır. Festinger takip eden yöntemle uyumsuzluğu tanımladı: “Eğer iki unsur uyumsuz bir ilişkideyse, sadece bu ikisini değerlendirerek, bir unsurun gözlemi diğerini takip eder ”. Festinger daha önceki kitabında temel hipotezlerini tanıttı: 1. Uyumsuzluğun varlığı, psikolojik olarak huzursuz olmak, kişiyi uyumsuzluğu azaltması ve uyumu sağlamayı denemesi için motive edecektir. 2. Uyumsuzluk mevcut olduğunda, onu azaltma denemesine ek olarak, kişi uyum-
131
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME suzluğu muhtemelen artıran bilgi ve durumlardan aktif olarak kaçınacak… Bilişsel uyumsuzluk, tıpkı açlığı azaltmaya yönlendirilmiş aktiviteye açlığın liderlik etmesi gibi uyumsuzluğu azaltmaya karşı yönlendirilmiş aktiviteye öncülük eden öncül bir biliş olarak görülebilir. Böylece, Festinger bilişsel uyumsuzluğu azaltma ihtiyacını ve bilişsel uyum hedefinin tanımladı. Uyumsuzluğun büyüklüğü, uyumsuzluğu azaltmak için güdülenmenin gücünü tanımlar. Uyumsuzluğun büyüklüğü, uyumsuz ve seçilene karşı seçilmeyen alternatifin çekiciliğiyle ilişkili olan unsurların önemine dayanır. Festinger sadece bir karar sonra olanlarla ilgilendi, ve karardan önce ne olduğuna dikkat etmedi. Böylece, modern SBF teorisi bir kararın öncüllerini ve kararın kendisini ele aldı, fakat Bilişsel Uyumsuzluk Teorisi sadece post karar işlemlerini kapsadı. Bu aynı zamanda Festinger ve teorinin ilk sunumundan 10 yıl sonrasıyla ilgili deneysel çalışmaların birkaçını suan işbirlikçileri tarafından sunulan ciltteki durumdu. Svenson’ın 1960 ve 1970 lerdeki karar verme çalışmalarının az miktarda işlemini incelemesinin Festinger veya teoritik konseptlerine dayanan çalışmaların herhangi biri için tek bir referansı yoktu. Karar verme işlem çalışmalarının çoğunda, bir karar işleminde mümkün olduğu kadar az enerjik çaba harcamaya ihtiyaç duyan bir işlemin varsayımı vardır. Bu, karar vereni daha az bilgi araştırması gerektiren kuralları basitleştirmeyi ve kararın kalitesini ciddi bir şekilde etkilemiyorsa işlemeyi kullanmak için motive eder. Diğer durumlarda, bir karar probleminin en iyi çözümünü bulmak ve az enerjik çaba harcama ihtiyacı arasında bir çekişme olabilirdi, sırasıyla eş motivasyonlar arasındaki değiş tokuşa liderlik ederek. Janis ve Mann (1977) Festinger’ın yolundan gittiler, fakat sadece postkarar işlemine odaklama fikrine katılmadılar. Onun yerine, bir kararın öncesinde bile deneysel zeminlerde talep ettiler. Janis ve Mann seviye-üç kararları üzerindeki araştırmalarına konsantre oldular ve karar işlemleri üzerindeki güdüsel çekişmelerin etkileri üzerine yoğunlaştılar. Çevresel olaylar veya uyarıcıları ele alarak çağrıştırılan antipatik duygusal durumları belirlemek için jenerik terim olarak “psikolojik stres” terimini kullandılar. Her zaman psikolojik stresi azaltma ve ondan kaçınma ihtiyacı vardır, ve bu, karar vereni stresten uzaklaştırabilmek için karar işlemlerini motive eder. Janis ve Mann farklı durumlar altında çelişen çözüm kararının farklı yollarının bir sonucu olarak etkilenebilen karar işlemlerindeki yolların birkaçını sunar, ihtiyaç ve motivasyonların diğer türlerini aktive ederek. “Desteklemeyin koruyucu kaçınmaların çoğu yaygın oluşumundan biri olarak sayıyoruz.” İşlem geleneğini Farklılaştırma ve Sağlamlaştırma (Diff Con) teorisiyle devam ettiren Svenson’a göre, bir karar işleminin bir hedefi seçilmiş bir alternatiftir, en yakın rakibine kıyasla etkili bir şekilde üst olan. Eğer bu başlangıçtan gelen bir durum değilse, bir “kazanan alternatif” farklılaştırma işlemlerinin farklı türlerinde oluşturulmak zorundadır. Bu işlemler farklılaştırmadaki karardan önce başlar ve farklı karar kurallarını kullanarak ve bir üst alternatife ulaşan gerçeklerin ve evrimlerin zihinsel
132
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME temsillerini değiştirerek sağlamlaştırma işlemlerindeki uygulaması ve karar boyunca devam eder. Diff Con teorisinde farklılaştırma ve sağlamlaştırma işlemlerini motive eden işlem ve temsil ihtiyaçlarının en az iki grubu vardır. İlk grup bilişsel prototip “gestalt” faktörleriyle ilişkilidir. Sürücü faktörlerin bu kümesi büyük çoğunlukla bilişsel olarak sürülen açıklamalarla ilişkilidir, nitelik teorisi için, ve kendi kendine hizmet etme önyargılarına. Aynı zamanda faktörlerin bu kümesine aidiyet uyumsuzluk azaltma ihtiyacıdır. Kararlı ve güvenli güdü ikinci gruba dahildir: güvenli ve kararlı güdüyle ilişkilidir, ve yönlerin, görüntülerin ve senaryoların karar verenin öngörüler. Bileşenlerin bu kümesi, faktörlerin ilk kümesinden çok gelecekle açıkça ilişkili olan bir işlemde ön karar farklılaştırmasını çalıştırır. Bir karardan sonra bileşenlerin aynı kümesi sağlamlaştırmayı çalıştırır, olumsuz olay ve pişmanlıklara karşı, seçilen alternatif rakiplerine etkili bir şekilde üst olması ya da görünmesi için. Montgomery güdülenmeyle ilgili daha az açıktı, Baskın yapılaşma teorisini sunduğunda. Ancak, diğerlerine baskın olan bir alternatifli bir karar için çaba gösterme, baskın yapılaşma teorisini motive ederek temsil ihtiyacı ve işlemlere cevap olarak algılanabilir. Çaba hedefleri ve kesinlik arasındaki değiş tokuş işlem ve temel güdülenmenin karar verme işlem çalışmalarında nasıl işlendiğine açıklık getirir. İşlem yaklaşımları işlem ve temsil motivasyonuyla ilişkilendirildi. Aksine, karar yardım teknikleri, temel ihtiyaçlara ve güdülere ve farklı güdüler arasındaki değiş tokuş fonksiyonlarına odaklanır. Bu teknikler, tipik olarak müşteri üzerindeki karar işlemlerine dayatılır.
Yapısal Karar Araştırması Karar araştırması SEU teorisinde bulundu, ve bağlantıları bir karar verenin güdünün iki türüne sahip olduğunu öne sürdü. İlk olarak, bir karar verenin kendi faydasını maksimuma çıkarmak için temel bir güdüsü vardır. İkincisi, bir karar verenin mantıksal ve istatistiksel olarak doğru prosedürleri kullanmak için işlem güdüsü vardır. Deneysel araştırmada, teori sık sık çok güçlüdür, karar veren teoriyi takip etmediğinde, buna teori karşıtı kanıt yerine önyargılı davranış denir. Bazen, önyargılar insan biliş ve davranışıyla ilgili genel bilgi ve gerçeklerin varlığından yararlanarak açıklanır.
Bilişsel Bilim ve Bilgi Yönetimi Karar Verme Sınırlarını Yansıtma Bilgi Yönetimi, ekonomik kararların birçok durumda tamamlanmamış bilgiye dayandığı gerçeğinden gelen bazı yollarda zarar görür. Fazlasıyla sık olarak biri karar yumrusunun doğruluğuna inanır, örneğin, Karar Destek Sistemleri (KDS), ve eğer biri sonuçları değerlendirmek ve aksiyonları düzeltmek için tecrübeye ihtiyaç duyarsa, zarara uğrar (anlamlı olmayı değerlendirdi çünkü hesaplamalarla desteklenirler). Eksik olan şey uzmanlıktan kaynaklanan ek bilgidir; yani, tecrübeden kaynaklanan
133
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME sinyallerin (ya da bu sinyallerin anlamı) kavrayışı — iyi çözümleri seçen ve kötü olanları eleyen sinyaller, mümkün olduğu ölçüde beklentilerimizi değerlendiririz. Bu sinyaller, toplumsal (yani, ahlaki ve kültürel) seviyelerin yanı sıra kişisel seviyede de kabul edilebilir çözümler için kısıtlamalar getirir. Göreceğimiz gibi, biri ikinci bir bilişsel devrim için ihtiyacı ilgilendiren Jerome Bruner’ın fikirlerine paralel bir ilgilenme için tartışabilir. Bruner, ilk bilişsel devrimde algoritmik/sayısal “bilgi işlemesi”yle “anlam yapısı”nın psikolojisindeki yerdeğiştirmeyle ilgili çok mutsuz görünür. Bilgi Yönetimindeki gelişmeler de benzer bir yol izler. Bilgi Yönetiminde, bu nedenle bilgi, bir girişimin ekonomik başarısını açıklamak için açık olarak değerlendirilir. Eksik bilginin parasal anlamda bir firma organize ederek basitçe meydana gelemeyeceği anlaşılır. Bilgi Yönetiminde, ekonomik başarıları açıklamak için ilgili bilgiyi oluşturmak ya da inşa etmeye bilgiyi yönetmek için yeterli olmadığını bulduk. Bir girişimde uzmanlığı bürokratikleşme başarıyı garanti etmek için yeterli değildir. Onun yerine, örneğin, teknik uzman sistemler hareketlerin rutinlerine girişmeli ve yaratıcı ve inovatif çözümlere konsantre olmak için zaman kazanmamıza yardımcı olur. Ancak, bunlar zaten bildiğimiz herhangi bir şeyin içindeki yorumlanabilir işaretleri üretmek için algoritmanın bazı türleriyle yaratıcılığın yerine geçmemelidir. Bruner yeni bir kültürel psikolojiyle bilgi işlemenin yerini değiştirir — eğer onu doğru anladıysak. Ancak, Bilgi Yönetiminde, paylaşılan uzmanlığın sadece biliş değil aynı zamanda duygu ve güdülenme kapsamında bu göreve girişebileceğini ileri sürüyoruz. Şimdi gerçekten önemli nokta sıradaki: Biri tanımasına rağmen, Yönetim ve İdare bağlamında, önemlidir. Dikkatle bakarak, biri yalnızca sağlanan bilginin yeterli olmadığını görebilir. Ayrıca bilgiyi düzgün bir şekilde kullanabilmek için bir tekniğe ihtiyacımız var. Bilgi yönetiminde, biri Bruner’ın gerçekten değinmek istediği noktayı henüz görmemiş olabilir — bilişsel yaklaşımlarda ikinci bir devrim için gereksinimi görmek. İkinci devrim semiyotiklerin pragmatik yönlerini algılayan bazı algılara girişmelidir (Bruner’ın yaptığı gibi), bilgi kullanımı ve dolayısıyla söz dizimi ve semantiklerin sınırlarının bir anlayışı. Değişikliği geliştirmeye kullanıcıların bilgisini ilgilendiren bazı öğrenimlere olanak sağlamaya ihtiyaç duyarız. Sonrasında, Dil-Bilgi-Gerçeklik sisteminde, güdülenmeye dayanan ve Antonio R. Damasio ya göre sürülen bilişsel ve duygusal yansımayla bağlantıda dil, bilgi ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi analiz ederek bunu yapmalıyız. Daha az veya daha çok dolaylı olarak bilgiyi idare etme yoluyla bilginin yeniden yapılanmasının yeterli olabileceğini farzettik, fakat değildir. Damasio tarafından yapılan araştırma gösterdi ki deneyimin duygusal değerlendirmesinden gelen sinyaller, özellikle iş iradesinde kabul edilebilir çözümler üretmek için esas olan bu kısıtlamaların kurulması için gereklidir.
134
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Kararlar bağlamında anlamlı ve faydalı bilgiyi üretme için esas olarak değerlendirdiğimiz bu algoritmaların uygulanabilirlik sınırlarını tanımlamamıza yardım edebilir. Kısıtlamaları sağlayarak, bu sinyaller hesaplanabilir çözümlerin kümesini azaltmamıza yardımcı olmalıdır ve böylece somut duruma dayanan anlamlı, yaratıcı, inovatif ve özellikle kabul edilebilir çözümlerin bir kümesini üretmelidir. Bunu başarmak için teknik anlamlar LIR şemasıdır ve anlam üzerinde “bilgi ve yaşam makasları” etkisidir. Jerome Bruner’ın görüşlerinin yanı sıra, Damasio’nun çalışması özellikle önemlidir çünkü biliş ve karar verme bağlamında duygu ve hisler üzerindeki güdülenme ve sürüşlerin etkisinin altını çizer. Karar vermedeki yanılgı ve hatalar biliş yokluğuyla açıklanamaz — örneğin, eksik bilgi. Aksine, gerçek hayatta biliş yalnız, benzer deneyimlenmiş durumların duygusal bir tahminiyle azaltılmaya ihtiyaç duyulan birçok olası çözümü de sağlardı. Böylece, duygular/güdüler bir lüks değildir, fakat bizim dünyaya başarılı ayarlamızdaki bir esas kısımdır. Bu nedenle, öncelikle bilişi ilgilendiren paylaşılan bilgi ve paylaşılmış gerçek bir amacı başarmak için güdünün yanı sıra duyguyu içeren paylaşılan uzmanlık arasında farklılaştırmaya ihtiyaç duyarız. Böylece, Bruner’ın kültürel psikolojisiyle bağlantı kurar. Klasik Bilgi Yönetiminde, sadece bilginin bilişsel kısmı karar verme için sağlanır, ve anlam ve sonların duygusal ve güdüsel yansımasının bir eksikliği vardır. Bu bağlamda, kararlar açıklanan bilginin bilişsel bir işlemesine dayanır. Deneyime/uzmanlığa dayanan duygular, hisler ve güdüleri birleştiren diğer problem çözümleri gerçekten kabul edilebilir değildir. Ancak, kararları üretmek için teknik anlamlar çok zayıftır; böylece, bir genişletme gereklidir. Bilgi Yönetimi için Bilişsel Bilim uygulaması ve karar verme işlemlerinde hayata geçirilmesinden ortaya çıkan problemler biliş ve güdülenme etkisine dayanır, değişimde gerçek dünyayla uyum sağlayan kararlardaki yaratıcılığa, inovasyona ve esnekliğe izin vermek için yeni bir öğrenmeyle bilgiyi geliştirmek için gereklilik ve karar verme için tekniklerin sınırlarını anlamaya yol açar.
Tablo Kurmak Etkilendiği Egon Brunswik’le birlikte Bruner, sonrasında genelde bilişsel bilim gelişimi üzerinde güçlü bir etkisi olan bilişsel psikolojinin kurucu babalarından biri olarak değerlendirilebilir. Anlam hareketlerinde, Bruner “ilk bilişsel devrimin orjinal momentumunu tekrar yakalama”yı denememiz gerektiğini vurgular. Bruner’a göre, ilk devrimin amacı zihni insan bilimlerine geri getirmekti (bugün, belki, özellikle davranışsal olarak yönlendirilmiş ekonomilere), “nesnelliğin uzun soğuk kışından sonra”, gerekli olmayan akılsızlık, özellikle davranışçılıkla desteklendi. Gördüğümüz gibi, ancak, insan davranışını ele almada rehberliği ve açıklaması olarak psikolojide farkındalık ve aklı tanıtımında devrimin bu türü gerçekten başarılı değildi. Böylece, yenilenmiş dediği şeyi tercih eder, ya da “bilişe daha yorumlayıcı bir yaklaşım” olması gereken ikinci bilişsel devrimi, özellikle anlam yaratmayla ilgili bir yaklaşımı.
135
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME — Bruner ısrar eder — Son yakında “hesaplama zihin modeli oldu, ve anlam konseptinin yerine hesaplanabilirlik konsepti vardı.” Bu kavram “beyin ve akıl fonksiyonu temel olarak bir bilgisayara benzer” tezi olarak değerlendirilen “hesaplanabilirlik” fikriyle büyütüldü. Resmi koşullarda, bu yüzden hesaplanabilirlik zihinsel fenomen/işlemleri ilgilendiren açıklayıcı bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir ve kullanılabilir. Gödel düşünmenin sayısal olup olmadığı sorusuyla ilgilendi, matematiksel düşünme üzerine özel vurguyla. Ancak, Gödel’in esas ilgilendiği tüm matematiksel düşünmenin kelimenin normal anlamıyla sayısal olmadığını göstermekti (yani, bazı çeşitli hesaplamalara dayandığı). Bilgisayar simülasyon/bilişimlerindeki hesaplamaları ve bilişsel bilimler arasında bağlantı kurma denemesinde, özellikle formal sistemleri kullanarak düşüncelerin söz içeriklerini kavramayı deneyebileceğimizi anlamak yardımcı olabilir. Örneğin, Gödel “Turing makinelerinin” kavramının formal sistemler anlamına gelen şeyin yorumlanması olduğu konusunda ısrarcıydı. Hayatı boyunca, zihnin hesaplamanın alışıldık kavramlarının çok ötesine gittiği düşüncesine tutunarak formal sistemlerin sınırlarını araştırması konusuna tekrar tekrar döndü. Hatta Gödel, Turing’in tamamen önem vermediği “zihnin ve kullanımının statik olmadığı, sürekli geliştiği gerçeği”ni iddia etti. Dahası, “kullanmaya devam ettikçe soyut terimleri gittikçe daha açık olarak anladığımızı ve gittikçe daha fazla soyut terimin anlayışımızın alanına girdiğini” vurgular. Diğer yandan, Bruner hesaplama kavramının çok abartısız ele alma konusunda yanlış bir şey olması gerektiğini iddia etti; yani, bilgi işlemeyi ilgilendiren bazı sayısal işlemlerin sonucu olarak anlam oluşumunu değerlendirme konusunda. Bu nedenle bilişsel bilimde sayısal paradigmanın uygulamasıyla başlayalım. Neden yalnızca algoritmaların yardımlarıyla anlamı oluşturamadığımızı ya da üretemediğimizi varsayıyoruz, ve neden bazı durumlarda açarak bilgi üzerine düzgünce davranabilmeye anlam inşa etmek için kurallar yetersizdir ? Belki doğal bilimlerin metodlarıyla zihnin nasıl çalıştığını anlamamızı sağlayan aşağıdaki resim probleme farklı bir bakış açısı getirmemizde yardımcı olabilir. Gözlediğimiz bazı biyolojik sistemleri değerlendirelim — örneğin, belli iyi özellikli durumda bulunan bir insan. Bu türün bir durumu esaslarında çoğaltılabilir olarak değerlendirilebilir ve böylece tekrar açabilir, kendimizi bu kişiye göre ayarlamak ve dünyaya uyum sağlamak istediğimiz gibi. Şimdi, eğer bu durumda davranışı açıklamak ya da öngörmek istiyorsak, bunun bu insanın zihninde devam eden bir işlem olduğunu iyi değerlendirmeliyiz. Genel mantıkta, anlamlar belli çıkarımların geçerliliğini meşrulaştırmak için geliştirildi. Bu teknik programlanabilir ve sonuçlar sonunda hesaplanabilir. Pratikte öğrendiğimiz meşrulaştırılabilen çıkarımın geçerliliğini meşrulaştırılabildiği böyle bir yolda sonuçları çizmek ve tartışmaktır. Buradaki nokta, bir çıkarımın geçerliliğinin meşrulaştırılmasının
136
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME bu anlamları tam anlamıyla gerekli şekilde beynimizi ve geçişlerini yöneten nedensel mekanizmaların betimleyicileri değildir. Bilişi ilgilendirdiği kadarıyla, bir bireyin durumda mevcut olabileceği bilgisinin bazılarını hesaplamada başarılı olduğumuzu düşündüğümüz ve bu bireyin seviyesindeki kullanımda işaret sistemi/dilinde nasıl çözüldüğünü bildiğimiz gerçeğinin değerlendirelim. Bu durumda, bireysel anlamlı işaretleri sunarak hipotezimizi test edebilmeliyiz. Hipotezimizi beklenen ve öngörülen tepkiler yönünden test edebiliriz. Tepkileri öngörebiliriz, sadece mekanik olarak açıklanamayan tepkiler, fakat zihnin çalıştığını varsaydığımızı düşündüğümüz gibi. Bruner normal, mekanik veya açıkça algoritmik olarak çalışan sistemin örneğin “belirsizlik, çok anlamlılıkla, metaforik yada çağrımsal bağlantılarla ” ve günlük yaşamdaki diğer esas olaylarla baş edemeyeceğinin öne sürdü. Böylece, Bilginin anlam/işleminin yapılanmasının zihnin “ekstra tekme” ye ihtiyacı vardır, tıpkı semantikler söz diziminden daha fazladır gibi. Böylece, anlamlılığı yeniden üreten anlamlar (fakat yalnızca mesajın anlaşılması değil) araştırma altında durumda düzgün şekilde davranmak için gerekli şekilde bir birey tarafından bu işaretlerdeki çözülmüş bilgi üretmek için alınan anlamlar olmayacak . Ancak, son ve belki de en önemli noktanın bir sonraki olduğu görülüyor (bkz. şekil 16.1). Bazı bireylerin davranışlarıyla ilgili iyi öngörülerde bulunmada başarılı olsak bile, bu bireyin önceki deneyimlerini değerlendirmek zorundayız. Wittgenstein ısrar etti ki “anlama, anlam ve düşünme kavrmlarıyla ilgili daha fazla açıklığa” ihtiyacımız var. “sonra daha açık olacak, ” fikrini belirtmeye devam etti. Bu bize hesaplamanın yeni yolarının merkezi konusuna ve bazı çözüm türlerine ve Born nun anlamsal/pragmatik LIR şeması(dil/bilgi/gerçeklik)nin yardımıyla sağlayacağımız pratik sonuçlara liderlik edecek. Böylece, bu sadece tecrübe edilmiş bir eleştiri değil; başarı ve tehlikeyi açıklamak için esastır, örneğin, Derin Mavi (Kasparov’un satranç programı) ve benzer araçlar (ironik baterist örneği, 9.3). Herhangi başarılı test böyle ön tecrübeyi önceden varsayar. Eğer sabit olarak bir sonrakini alırsak, hedeflerimiz yönünden tam olarak bilgiyi hesaplamak için formal sistemimizi değerlendirebiliriz. Müdahale etmiyoruz. Anlamlı olan bu işaretlerin anlaşılması ve anlamının oluşumu aynı anlamlarla başarıldığı farzedilir.
Bruner’in Önerisi Bilişsel devrimin yeniden değerlendirmesinin bir türü için Bruner’ın önerisi “anlam kavramı ve anlamların toplumda üretildiği ve tartışıldığı işlemlerin etrafında nasıl zihinsel bir bilim inşa edileceği sorusuna dönmektir.” Bruner’ın kritik yorumlarından biri şudur: Bilgi işleme [özellikle hazırlanma ve karar verme için materyal sağlama bağlamında] ilk operasyonların programıyla şiddetle yönetilen spesifik ilişkilere katılabilen rasgele seçilmiş ve iyi tanımlanmış girişler boyunca hiçbir şeyin üstesinden gelemez.
137
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Belirsizlikle, çok anlamlılıkla, metaforik veya çağrımsal bağlantılarla başedemeyen bir sistem gibi… Bilgi işlemenin ilerleme planına ve kesin kurallara ihtiyacı vardır (Bruner, 1990, p.5). Eğer bir insanın bilginin bazı türlerinin anlamını anladığını varsayarsak, bu bilginin kabulünü bir saygıdan fazlasındaki bir sonuç olarak değerlendirebiliriz. Kabulün açıkça gösterildiğini ya da hatta gerçekle genelleştirildiğini düşünebiliriz. Diğer yandan, şimdiye kadar kabul edilmeyen bir şeyi kabul etmeye yardımcı olabilecek arkaplan bilgisini ekleme zaten tecrübe edilmişti. Bu durumda, bilginin gerçekten elde edildiğinin söylemeyiz, fakat orjinal bilgiyi eklemenin bir yolu olmadığını söyleyebiliriz. Ancak, yeni olarak değerlendiğimiz şey ya da sonuç yerine getirilmez. Sonuç olarak bir şeyi kabul etmek için bu fikri ya da formal bir kriter olarak formülleştirmeyi değerlendirebilirdik. (kıyaslayın. Beth’in “anlamsal tablosu”nun fikri)
Formal Eksiklik Neden Akil İçin Önemlidir? Karar verilebilir olmayan bazı gayri resmi kararların sonucu olarak eksiklik ne zaman sözdizimsel olarak yeniden formülleştirmeye çalıştığımız histeki içeriğin tecrübesini ya da bilgisini formülleştirmeyi denesek resme dahil olur. Ancak, eğer bilginin nasıl uygulandığını merak ediyorsak, bazen birinin
Bir Kez Daha Bruner’la Çalışmak Ortaya çıkarmak istediğimiz şey sayısallığın resme tam olarak nerede dahil olduğu. Daha öte anlamlı işaretler üretmek için çıkarları doğrultusunda yönlendirilen anlamlı işaretlerin anlayışında anlam yapılanmasının bilgi işlemenin yerini alması sonunda nerede oldu? Belki işaretlerin manipülasyonu anlamlı işaretler üretmek için iyi programlar üretme için bir paradigma gibiden ziyade beyindeki işlemlerin bir tanımı olarak değerlendirilmemişti ? Ancak, Bruner bir konuda ısrar eder, “İnsan psikolojisinin merkezi kavramı anlamlar yapılanmasında bulunan hareketler ve işlemler ve anlamdır.” Dahası, “Biri deneyimlerinin ve hareketlerinin kasti durumlarıyla nasıl şekillendiğini anlamalıdır. Bu kasti durumların oluşumu kültürün sembolik sistemlerinde sadece katılımcı tarafından farkedilir.” Bu Bruner’ın “özüne dönme” yöntemiydi, ya da diğer bir deyişle, tam olarak ele alındığında, sayısal yaklaşımın eksikliğinin üstesinden gelmek için güdülenmedir. Ancak, burada ortaya çıkarmak istediğimiz bilişsel bilimin negatif şekilde gelişiminin yanı sıra pozitif şekilde de gelişimini ilgilendiren soru, bir çeşit çözüm aradığımız doğrultuyu varsayarak çok daha ileriye gider. Diyelim ki, zihin modellerinin nasıl gerçekliğe dönüştüğünü, nasıl gerçekliğinin yerini aldığını, ya da hatta nasıl gerçeklik üzerine tasarlandığını söyleyebilir miyiz? Birinin sayısal bir modelin yardımıyla zihin gibi bir fenomeni çalışması, fakat sonunda dünyayla modelin tanımlanması,
138
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ya da madde için tanımlanması… nasıl meydana gelir? Dünyanın birçok faydalı çizelgesi olması düşüncesi üç boyutlu dünyayı iki boyutlu nesne ya da çizelgeye dönüştürmez. Şimdiki dersimiz, diğer insanların zihinleriyle ilgili varsayımlar ve tutumlar gibi halk psikolojisi kavramlarının pratik olduğunu hepimiz biliriz, bazılarının bunların gerçek olmadığına bizi inandırmak istemesine ve ciddi şekilde bilişsel bilimi tutarsak yeni cevap kavramları bulmamız gerekmesine rağmen. Ancak onlar şirin olacak mı? Fizikte, dünyanın yaklaşık olarak, dönen, hareket eden bir küre olduğunu biliyoruz, fakat yine de dünya hareketsizmiş gibi güneşin doğmasından bahsediyoruz. Soru davranış-aktif-güdüm içgörüleri olarak diğer resimleri değiştirmek için tercihen ne zaman esas olduğudur. Zihin resimleri üretir, ancak biz bunları nasıl hesaplayabiliriz, bunları, etkilerini nasıl öngörebiliriz, ve belli görevleri çözmede nasıl kullanabiliriz? Bu hedeflerimize ulaşmak için hareketlerimizi ilgilendirir. Bu aktif güdüm resimlerinde durumu tersine çevirmek için bizi ne motive edebilirdi? Bilişsel karar verme sınırlarını anlamak için neden motive edilmemiz gerekiyor? İstisnasız kurallar var mı?
Biliş ve Duygu/Güdü Dışında Anlam Yapılanması Gerçekten araştırmak istediğimiz esas nokta, hesaplama işaretleriyle basitleştirilen anlam sağlama fikrinden (yani, sonuçların kanıt göstermeyi çoğaltabilmesi gibi bağlamdan bağımsız bir tutumda) vazgeçmek zorunda olmamız (ilgilenmediğimiz sonuçlardan kaçınmak için). Anlam taşıyıcıları olarak anlamı hesaplama işaretleriyle nasıl meydana getirebiliriz? Daha sonra gösterileceği gibi, görsel gerçeklik tekniği (VR) fenomeni düzgün bir şekilde çalışmak içn bu yönde atılan ilk adım olabilirdi (yani, tekniği, yeni anlamlar meydana getirmeden yardımcı olabilecek deneyimleri sağlamada anlamla iletişim kurma ve anlamı iletmek için kullanmak). Böylece, problem, anlamı nasıl ilettiğimiz, ve dahası bilgiyi nasıl meydana getirdiğimizdir. Açıkça, bilgi işleme çağında daha fazla yaşamayacağız, ancak ayrıca ahlaki değerlendirmeleri hesaba katabilelim diye uygun bir yolda data ve bilgiyi kullanmamıza izin veren bilgi yaratma çağına yaşayacağız.
Konseptler Tasarlama: Biliş Olarak Bilgi Bu türde herhangi bir şeye nasıl ulaşabiliriz? Sadece kavramlar tasarlamak için değil onları günlük yan anlamlarıyla kullanmak için, hesapları nasıl uyguladığımızı anlamak zorundayız, ya da onun yerine düşündüğümüz şeyin düşünmede ve düşünmeyle ilgili esas olduğu mantıklı bir yöntemi nasıl kavradığımızı anlamak zorundayız. Aristocu mantığa dönüş, esas olan sözel sunumlar ya da kavramların kullanımıyla yaratılan dilbilimsel anlayışta kategorileştirme ya da sınıflandırma türüydü. Bu
139
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME alanda ve yolda, biri mantıksal neden-iselerle (dilde) nedensel eğer-iseleri (dünyada) tanımlayabilirdi (bkz. nedenler ve sebepler arasındaki ilişki şekil 16.7 de) — bazı anlayışlarda, biri nedenleri sebepleriyle açıklayabilirdi. Bilgi işleme anlayışında sonuçlar çıkarmak aynı zamanda dünyada nedensel olarak neler oluyorun betimleyici olurdu, biri olayların nedensel bağlantılarını olarak gerçekten zaman serilerin izleyebilsin diye. Benzer bir tutumda, bu günlerde istenen sonuçları elde etmek için bir programı adım adım izlemeyi seviyoruz (yani, nedensel bağlantıların betimleyicisi olmak için konunun altında yatan tekrarlanan fonksiyonları ele almak). Mantık uygulamasının düzenlenmiş alanında, mantık ve bugünlerde etkili nedensellik denen şey arasındaki farkı gözetmeye gerek yoktu. Bazı kavramlara cevap vermeyen sınıflar kendi kendilerinde yaygın bir şeye sahip olmak zorunda olan unsurları içermek zorundaydı. Sonrasında, modern bilişin gelişiyle, gerçekten gerçekliğe cevap vermeye ihtiyaçları olmadığı ve kendi kendilerine yaygın bir şeye sahip oldukları açık oldu.Bize yeni bir hesaplamayla sağlayarak, etkili mantık ve nedenselliği karıştırmak için dürtümüzü yerine getirmek için yeni konseptler veya haritalar/çizelgeler/modeller bulabilir miyiz? Ya da bir taviz bulabilir miyiz, farklı bir kisvede Dennett’in “kasti duruş”u gibi birşey? Bazen algısal aldatmalarla yakalandığımızı biliriz, fakat algılar kalmaya devam eder — dünyaya bakış açımızı kolayca değiştiremeyiz. Eğer biri şekil 16.2 deki grafiğe bir uçakla bakarsa ve Madrid’ten New York’a düz çizginin şeklin hemen üstündeki eğriden daha uzun olduğu söylenirse, biri kolayca bu durumdan şüphelenebilir. Eğer biri haritaya, modern anlayışımızda Öklitçi geometrisiyle yönetilen metaforik konuşma olan iki boyutlu nesne olarak bakarsa bunun doğru olamayacağını aniden görür. Diğer yandan, eğer diğerlerinin üstünde bir çizginin tanımı küreyi ifade ediyorsa, biri kolayca Madrid ve New York’un yaklaşık olarak aynı enlem dairesinde olduğunu görebilir ve diğer jeodeziğin örneğin uçak istiyorsan daha kısa bir mesafe belirttiğini görebilir. Uzun mesafe bir uçuş üzerinde düz çizginin rotasını takip etmek için kararın korkunç olduğunu kanıtlayabilir, eğer benzinin bittiyse, senin jeodezik boyunca uçacağını düşünen başka birisi tarafından hesaplanan miktar. Böylece günlük hayal gücünü kullanan hareketlerine rehberlik etmek için haritadan yapılan çıkarım senin amaçlarına uymak için yanlış olabilir. Hem anlam hem şekil 16.2 nin varlığını iletmek için günlük dilde gerçekten bir tartışma çıkarabilir miydin, görselleştirme, ekstra bilgi ve deneyime bağımlı olmayan ve hala yukarıdaki durumdan kurtulamamız için bize yardım eden bir tartışma. Her halükarda, resmin dışına çıkmak zorundayız, tıpkı kalemi kaldırmadan 9 noktayı 4 çizgiyle birleştirme çözümünde olduğu.
Bedende Felsefe Lakoff ve Johnson bilişsel bilimleri karakterize ederek birkaç varsayım listelediler. Biz sadece birine odaklanacağız, yani, “Soyut kavramlar büyük ölçüde metaforiktir” (çünkü açıklayıcıdır ve tam anlamıyla tanımlayıcı değildir).Eğer birisi felsefe ve
140
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Aristocu mantığın tarihini ve modern düşünce üzerindeki son etkisini değerlendirirse, sadece bu iddiayla aynı fikirde olabilir. Ancak, problem çizilen sonuçları ilgilendirir. Sonuçların kabulü biliş ve duygudan etkilenir. Dahası, güdülenme ve tutkular bir hedefe ulaşmak için bizi uygun basitleştirmeleri seçmeye yönlendirir (örneğin, en iyi çizelge ya da haritayı seçmek). Lakoff ve Johnson sınıflandırmanın Aristotales için önemli bir girişim olduğu konusunda haklı bir şekilde ısrar ettiler, çünkü “Bir şeyleri doğru kategoriye koymak yeni nedensel bilgiyi üretmek için birinin kıyassal mantığı uygulamasına izin verir… Aristotales mantığı için dünya üzerinde aklın bir izdüşümü değildir, aksine; dünyanın rasyonel nedensel yapılanmasının aklıyla doğrudan bir kavranmadır. ” Henüz, bilgi işlemede modern deneyim gösterdi ki bundan o kadar da emin olamayız. Eğer bir uzay mekiğiyle dünyanın çevresinde dolaşırsak ve aynı yörüngede başka bir nesneyle karşılaşmak istersek, yakınlaşmak için basitçe hızlanamayız, günlük hayattaki tecrübelerimize dayanarak. Başka bir yörüngede yerimizi değiştirirdik! Dolayısıyla, aklımızdaki kavramlar tam olarak dünya üzerinde tasarlandığı gibi kesinlikle olamaz. Diğer yandan, aynı zamanda, işi yapabilecek şekillendirilmiş kavramlar ve yumuşak gerçek olacağından çok emin olamayız. Bu durumda, örneğin, etkili prosedürler, bilgisayar programları da çok yardımcı olmaz, eğer tamamı gerçekten yanlış anlaşıldıysa ya da bilgi işleme yöntemleri gibi tanımsal olarak anlaşıldıysa. Tüm kavramların tam olarak uygulanabilir olmasını bekleyemeyiz; olası durumların rahatlığı ve zenginliğini şiddetle azaltabilecek olan. Yalnızca şekillendirilmiş kavramları kullanabilen dünyanın tam bir tanımı yoktur. Asıl problem nereye ve nasıl bakacağımız değildir, ve bazen başarılı konseptlerin uyumlu örnekler aramak yerine başarıyı anlamak için neden çok kelimesi kelimesine yöntemde tasarlandığı değildir. Bu nedenle, asıl nokta anlam hareketleri aracılığıyla aktif güdüm fikirlerini üretme açısından tam olarak aktif güdüm tanımları olarak insanların açıklayıcı soyut kavramları kullanma eğilimlerinin neden ve nasıl olduğunu anlamaktır. YAŞAM VE BİLGİNİN MAKASLARI: ŞEKİLLENDİRİLMİŞ BİLGİ OLARAK UZMANLIK ÜZERİNE KARAR VERMENİN BAĞIMLILIĞINI ANLAMAK 1. Temel Model (Bilgi İşlemede Anlam Yapılanmasının Yanlış Yönlendirilmiş Dönüşümünü Anlamak) Bazı insanların başarılı şekilde, hem günlük problemlerin P bazılarına hem de belli görevlere Q sonuçlar ya da çözümler sağladığı gözlemlerden başlayalım (örneğin, bir araba ya da mekanik bir makina yapmak). Geriye dönük olarak, bu çözümlerin/ sonuçların Q nasıl meydana geldiği ya da nasıl sebep olunduğu sorulabilirdi, ve özellikle kontrol edilen keyfi olmayan bir durumda başarılarını artırıp artıramacağı ya da diğer insanlarla nasıl kopyalandığı sorulabilirdi. Bu durumda, çözümlerin sezgisel olarak verilende arandığını am atam olarak
141
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME çözüm uzayı türünde tanımlanmadığını varsayıyoruz (bkz. şekil 16.4 ve 16.5, olası çözümleri tanımlamak için bir “bulut” kullandığımız kısım). Somut çözüm/sonuç Q sonra kendini bazı somut Q* gibi gösterdiği anlaşılabilirdi. Verilen problemin P uygulandığı ve sonunda somut çözüme Q* liderlik eden bazı deneysel özel mevcut bilginin E olduğu varsayımı kullanarak başarının bu türünü açıklayabiliriz. Dolayısıyla, bazı somut böyle çözümün Q* şans eseri oluşmadığını varsayıyoruz. Böylece, ancak özel bilgide E bağımlı olan kontrol edilen tutumda çözümü Q* çoğaltmanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Sıkça, diğer insanların deneyimlerine ihtiyacımız olduğu durumdur, özellikle eğer hatalar ve düzensizlikler varsa. Bu durumda, güvene ve doğru sapmalar için olasılığa ihtiyacımız var. Kendi kendilerine deneyimledikleri bilgileri olan diğer insanların aynı zamanda kendi başarılarını tekrar etmekle ilgilendiklerini varsayıyoruz (yani, kendi çözümlerini üretmek için). Henry Ford durumunda, bu diğer insanlar belli malzemelerden araba üretebilen mühendislerdi. Ancak, eğer biri onlara “Bunu nasıl yaptın?” diye sorduysa, emniyetsiz oldular ve kesinlikle nasıl yaptıklarını söyleyemezlerdi. Şimdi, kesin bir dokümantasyon istemek için standart bir teknik vardır: Birisi bu dokümantasyonun yardımıyla verilen sonuçları çoğaltabilen birini umar. Olaya üstün körü bakmak kulağa doğru gelir. Ancak, problem birçok durumda dokümantasyonun bu türünün uzmanların kendileri tarafından üretilmesidir, yani, onların deneyim dünyasının içinden. Diğer yandan, dokümantasyonların nasıl çalıştığı konusunda oldukça farkındayız. Çoğu durumda, anlam ya da durumun bazı tecrübelerin E varlığını varsaydığı işaretleri içerirler — sonraki gerçeklik içn referans üretir (yani, anlam için esastır ve pratik olarak ilişkilidir ve böylede aktif güdümdür). Bu, kontrol edilen bir durumda pozitif sonuçlarını çoğaltmak için onlara olanak sağlayan kuralları kurduğu bazı anlayışlardaki uzmanların kullandığı — ve kişisel deneyimlerimize göre hepimizin uzman olduğu günlük yaşamımızın birçok alanında— böyle bir yöntemle anlaşılabilir. Başarıyı derinlemesine düşünmek ve açıklamak, IQ*I nun meydana gelmesini ve sonunda [Q*] serisini çoğaltmayı açıklayabilen birinin yardımıyla kuralların K bir dizisinin yapılanmasını aydınlatır. Somut bir çözüm Q* (yada olası olan bir tane Q) üretmek için bilginin orjinal uygulamasını tanımlama için E den P ye ok kullanarak görsel olarak gösterdik, ama şimdi K aracılığıyla saptırmanın bir yoluyla, yani, K aracılığıyla bir sapak tarafından E den P ye olan orjinal yolu yenisiyle değiştirdik, yan,, E K P QIE> (P) Q [Q üretmek için P ye uygulanan E nin durumu altındaki K]. P den bazı somut Q* ya geçişler (genelde: P Q) bilginin E durumu altındaki kuralları K kullanmaya dayanır (işarette: <KIE>; E güdü/duygunun yanı sıra kişisel deneyim/ uzmanlık ve bilişi de içerir). Q nun koşullar altındaki K nın uygulamanın olası bir sonucu ve problem P için deneyim E kullanımının olduğu yer (işarette: <KIE> (P) Q). Yani, P ye uygulanan arkaplan bilgisinin E durumun altındaki kuralların/rutinlerin K dizisi (özelleştirilmiş bir bağlamın varsayımı altında) hem somut bir Q* dan hem de olası/kabul edilebilir bir çözümden Q kazanç sağlar.
142
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Özelikle, bilgiyle E bağlantılı kurallar K dizisinin (rutinler, kontrol listeleri) asıl anlamı, somut bir çözümün Q* oluşumu için kesin bir tanımla özdeş değildir. Aslında, benzer arkaplan bilgisi H olan kişiler ve onun tarafından anlaşılabilen bir yöntemde sonuçların nasıl üretildiğini hatırlamak için bir uzman E tarafından. Durum, bazı kurallar/rutinler K kullanarak kabul edilebilir sonuçları Q* çoğaltmak için laik kişi eğiten Henry Ford — Frederic Taylor’dan etkilendi — tarafından örneklenir (çoğu muhtemelen uzmanlar tarafından sağlanan). Bu yöntem (ya da inanç) işe yarar ve daha az veya daha fazla değişmez kültür olan deneyimin orta alemine göre kabul edilebilirdir (kültürel psikolojide anlatıldı), fakat eğer kurallar K düşüncesiz bir yolda kullanılsaydı, çalışmazdı. Bilgi için esas veya asıl görüşlerden biri, yönetim gibi, ihmal edildi: bireysel deneyimlerden gelen sonuçları doğrulamanın olasılığı ve ihtiyacı (“sessiz bilgi”). Nonaka ve Takeuchi (1997) Japon girişimlerinin başarısını açıklayarak bunu tartıştı. Konunun önemi esasen Polanyi (1966) tarafından farkedildi, ve hatta daha önceden analitik felsefe ve matematikteki başlıca rolü, “içerik tanımları” bağlamında “Vienna Çemberi”nin felsefesinde tartışıldı. 2. Son “Resim” Şekil 16.7 de, elips, uzmanlıklarıyla insanlar tarafından üretilen kabul edilen ve potansiyel sonuçların [Q] bir sembolü olarak görülebilir (bazen uzmanlar, eğer uzmanlıklarının sınırlarının görüşünü kaybetmemişlerse!), deneysel bilgi E ve kuralları K kullanan uzmanlar. Şekil 16.7 deki dikdörtgen, bilgi durumu F altındaki somut çözümlerin [Q*] miktarı için bir semboldür. Bu seri [Q*] önceden belirlenmiş somut sonuçların Q* eşdeğerlik sınıfını ifade eder, sonrakinin, rutinleri K kullanarak arkaplan bilgisiyle F meydana çıktığı kadar. Birinin şekil 16.7 de görebileceği gibi, kabul edilen sonuçların durumları olabilir (işarette: Q?), sadece kurallar ve rutinler K ve arkaplan bilgisiyle F çoğaltılamayan. Hala, uzmanlar F tarafından anlamlı olarak kabul edilirler (yani, E-kabul edilebilir ve böylece elipsin [Q]). Ancak, F nin yardımıyla kurallar/rutinleri takip eden, fakat orjinal uzmanlar E tarafından kabul edilmeyen ara sıra ve mekanik olarak (yani, bazı algoritmalarla somutlaştırarak) çoğaltılabilen durumlar da (işarette: Q??) vardır. Sonunda diziler [Q] ve [Q*] arasındaki olası durumları açıklamak için, “içerik bilgisi” durumu (E de mevcut) tanıtıldı. Aslen, Michael Polanyi daha az veya daha fazla bazı bilimsel bağlamlarda bunu kullandı. Sonrasında, fikir “sessiz bilgi ” olarak, belli Japon girişimlerinin ekonomik başarısını açıklamak için idari işler bağlamında Nonaka ve Takeuchi tarafından yeniden tanıtıldı. Konunun onların kullanımı, sessiz bilginin tamamen açıklanabileceğini ima ettiği, ve teknik bir bilgi işleme sisteminde ilk kötü yola sapan neslin bilgi yönetimini aydınlattığı görülür (aynı zamanda ilk yerde Brumer’ın kognitif bilimle ilgili şüphesi). Ancak, güdü (F deki), kurallara K F* uygulayarak ortaya çıkan çözümler Q* olan bir
143
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yöntemde sağduyu bilgisi F değişebilir, [Q] ya dahil edilebilir, ama gerekli şekilde [Q*] ya değil. Damasio ve onun beyin araştırmasından öğrendiğimiz gibi, F* nin daha önce verilen sağduyu bilgisinin F bilişsel bir zenginleştirmesinden daha fazla olduğunu bulabiliriz. F* (ve dahası, aynı zamanda E* E nin bir zenginleştirmesidir) aynı zamanda deneyime dayanan duygular/hislere dayanır. Şekil 16.7 de, biri [Q*] ve [Q] dizilerinin genişletmesi arasındaki farkın arkaplan bilgisinin (yani, hem E hem de F) farklı bileşenlerini kullanma yardımıyla nasıl açıklandığını da görebilir. Açıklayıcı konularda, bu konuya “bilginin makasları” deriz ve operasyonel konularda, “yaşam (uzmanlık) makasları” deriz. Ancak, böyle bir açıklama E (M de yeniden yapılanmış) nin iç (açıkça bilişsel) anlayışı üzerinde yalnız kalmamalı. Birçok durumda, E, çok özel bir epistemik çözüm seviyesiyle bir ilk kişinin E (bir ego) özel ve yoğun deneyimler gibi birşeye cevap verir. Modern semantiklerde, arkaplan bilgisinin bu türü, gerçekliğin bazı seçimi için dilin etkili referansı için esas olarak incelenir (yani, özellikle gerçeklik için bilimin seçici ve aktif güdüm ilişkisi için). Bu nedenle, ihtiyacımız olan E ve F arasındaki etkili bir diyalogtur, bilişsel bilgiyi elemek için değil. ANLAM ZİHİN İÇİN NASIL ÖNEMLİDİR? — KARAR VERMEYE GÖRE KOGNİTİF BİLİMİN SINIRLARI (EĞER SADECE BİLİŞE DAYANIRSA) 1. Teori/Model ve Gerçeklik Arasındaki İlişki — Bir Çeşit Çok Yönlü Anlamsal Olarak Dil/Bilgi/Gerçeklik (LIR) Şeması ve Biliş ve Güdüyle Bağlantı Kurmak için “Disiplinlerarası Perspektifin İşlenmesi” için Bir Araç Böylece, önerdiğimiz şey bize teori ya da model ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmaya nasıl devam edeceğimizle ve zihni açıklamak için teorik açıklayıcı durumlarda her ikisinin de anlamı nasıl kavradığıyla ya da onun yerine ilgili bir fikir veren durumun grafiksel bir analizi ya da tanımıdır. Ancak eğer bu işlemleri sayısal olarak anlamak istersek, biraz daha derin araştırma yapmak zorundayız ve gerçeklikte nedensel bağlantıları hesaplamaların nasıl hiç kavramadığını bulmaya çalışmak zorundayız, gerçekten ne anlama geldiğini, ve düzgün bir şekilde nasıl uygulanabildiğini bulmaya çalışmak zorundayız. Dil-Bilgi-Gerçeklik şeması temsil, bilgi ve dünya arasındaki ilişkinin daha genel bir probleminin daha eski bir versiyonudur. Sadece buna liderlik etmeli — temsil, bilgi ve dünya arasındaki ilişkinin bir anlayışı. 2. Soyut Dayanaklar: Gerçekler, Bilgi ve “Uzmanlık” la İletişimin Olasılıklarını İlgilendiren Fikirler — Dil, Bilgi ve Gerçeklik Şekil 16.8 deki şema, sözlü ve sözsüz unsurları birleştirici basitleştirilmiş bir iletişim meta-temsilidir. Yukarıdakilerin hepsi, bir arkaplan bilgisinin farklı bileşenleri aracılığıyla işaretlerin yorumu üzerinden bir anlayışın meydana gelişini hesaba katar, ve anlam değişiklikleri ve iletilen bilginin dinamiklerini değerlendirir. Bilgi (örneğin, dahili bilgi) arka plan bilgisinin farklı bileşenlerinin karşılıklı ilişkilerinden
144
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME meydana gelir. Bilgi, bilginin işlenmesinde kendi kendine ortaya çıkar. bilgi bir şeylerin diğerleriyle ilişkisi aracılığıyla çıkar. Bilgi dil ve gerçeklik arasında aracılık eder, dilbilimsel olarak çözümlenen bilginin işleyişini tanımlar, ve gerçekliğe göre dilin ilişkilerini tanımlar. Eğer bilgiyle iletişim kurmak istiyorsak, çeşitliliğinde alıcının arka plan bilgisini değerlendirmek zorundayız (tüm bileşenler E, F, K, M şemada). Eğer dünyada, bir tutumda, anlayışta, bilgide yeni bir durumda Q bir durumun P geçişiyle iletişim kurmak istiyorsak, ya da onu belirginleştirmek ve hatta alıcıda yaratmak istiyorsak, kullanılan temsillerin (örneğin, dil) anlamlarıyla ilgili açık olmak zorundayız. Ayrıca arkaplan bilgisinin bileşenleri aracılığıyla dünyanın bölümleriyle ilişkili temsil uzayındaki işaretleri açıklığa kavuşturmak zorundayız. P den Q ya geçiş dilbilimsel olarak yansıtılır, ve böylece ayrıca S nin R ye geçişinin kabulünü iletmede; P den Q ya daha az veya daha çok gerçek-durum-geçişlerini işaret eden ve temsil alemine dönüştüren bu işaretlerin ilişkilerinin kabulünde yansıtılır. Temsil aleminde S R nin bu kabulü sorumlu arkaplan bilgisinin ilişkili bileşenlerinin planlanmış bir değişimiyle güçlendirilebilir, son çare olarak, onay ve anlamlı bağış için. Aslında bilgiyi kabul edip böylece başarılı bir şekilde ilişki kurarız, özellikle yeni görüşleri yaratma ve iletmeyle baş edildiğinde, referans çerçevesi ve fazlası arkaplan bilgimizin kişisel bileşenlerinin etkileşimine dayanır. Burada, teorik bilgi ve yerli bilgi arasındaki ilişki kararlıdır. Sebep, dünya/gerçekliğin bir parçası olarak somut bir şekilde seçilen alanda yeni ve eski bilginin ince ayarını ve özellikle seçilen temsil olarak temsili tanımlaması. Değerli yargılamalar ya da genel ahlaki değerlendirmeler, insan değerleri, ve yeni bilgiyi ele almadaki amaçlar kabul edilebilir ve arkaplan bilgisi bileşenleri aracılığıyla bilginin ele alınmasını etkiler. Şimdi bazı ironik yorumların yardımıyla bu şemayı açıklayalım. 3. Derin Maviye Karşı Bilgisayar Şairi ve Davulcu Örneği — Ya da; Karışık Sebepler ve Belirtiler LIR şeması çok yönlü anlambilimin bir türünü tanımlamak için farzedilebilir çünkü karmaşıklıklarında değerlendirilmesi gereken fakat her zaman hesaba katılması gerekmeyen anlamın en az dört bileşenine dayanır. İlk olarak LIR in temellerini tanıttığımızda, bilgisayar programlarının yardımıyla şairin üretimini ilgilendiren sürrealistik bir örnek icat ettik.
145
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
146
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 15 İLGİ, BİLİŞ VE L- DURUMU VE BİLİM
147
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Son röportajında, 15 yaşındaki L şöyle demişti: “Her yıl bana bir bilim adamı olmak ister miyim diye soruyorlar. Ve her yıl onlara hayır diyorum, bir bilim adamı olmak istemiyorum. Bilimden hoşlanmıyorum. Bana göre değil.” Bu zamanı tartışmalarla meşgul olarak ve sorular sorarak kullanır. Günlerin odağı ve daha önceki günler arasındaki bağlantıları düşünmekten hoşlanıyor gibi görünüyor. İlgi, bilişe bağımlı bilişsel ve etkili güdüsel bir değerdir. Bir öğrenicinin tipik olarak 4-6 akla yatkın iyi gelişmiş ilgisi vardır ve her yaşta yeni ilgiler geliştirebilir, muhtemelen ihtiyaç duyulan desteklerin türlerinin yaş ve deneyime bağlı olarak değişiklik göstermesine rağmen. Bağlanmak için, öğrenicinin özel içeriğin özelliklerini algılamaya ihtiyacı vardır. İlgi, soru sorma ve hızlı yansıma gibi metabilişsel stratejilerin kullanımı aracılığıyla gelişmek için desteklenebilmesine rağmen, sık sık düşünce ürünü olmayan durumlar ya da işlemlerdir. İlgi nedeniyle bağlandığında, kişinin ilgisini düşünmeye ihtiyacı yoktur ama onu yerine aktivitenin özelliklerinin ya da ilginin içeriğini. İlgi, öğrenicinin onun ortaya çıkışını farketmeden tetiklenebilir, ve ilgi her zaman öğrenicinin (özellikle daha genç öğrenicilerin) kendilerinin deneyime basitleştireceği birşey değildir. Ancak, öğrenici ilgisinin farkına vardığında, bu ilgi geliştirmek için destekleyebilir. Şimdi genellikle: ilgi, James’in de yazdığı gibi, “okul dikkati”. Öğrenme alanının onun modelinde, Alexander (2004)
OKUL BAĞLAMINDA ETKİ, BİLİŞ VE GÜDÜ Öğrenim Düzenlemede Metabiliş Deneyimleri Bu bölümdeki bakış açısı metabilişin okul bağlamında biliş, etki ve güdüyle ilişkisi üzerinedir. Bu ilişkilerin araştırılacağı konu öz düzenlemeli öğrenmedir. Genişletilmiş SRL teorileri düşünceler, güdü ve bir görevin uygulamasından önde olan aktivitelerler başlarken SRL de farklı aşamaları önerir. SRL nin bu kavramsallaştırmasında, öz düşünüm ve özdeğerlendirmenin yanı sıra nitelik seviyesinde (yani, kişinin SRL ye dahil olmasını etkileyen güdü ve kişi özellikleri), metabilişte (esasen bilişin kontrolü için stratejilerin oluşumunda) kişi özellikleri desteklenir. Ancak, teorik yaklaşım burayı benimsedi, yani öz düzenlemeli öğrenmenin metabiliş ve etkili modeli (MASRL modeli, Efklides, 2011) diğer yaklaşımlardan farklılık gösterir çünkü bu kişinin yakındaki göreviyle etkileşiminin metabiliş ve etkili yönlerine dikkat çeker (Görev x Kişi), yani, kişinin öznel deneyimleri bilişsel işlemenin yerini alması gibi öğrenme görevlerle ilişkilidir. Bilişsel işleme boyunca öznel deneyimler sırasıyla kontrol kararlarının yanı sıra kişi özellikleri ve güdüden etkilenir. SRL ye böyle bir yaklaşım, özgül bir öğrenme göreviyle ve nispeten durağan işlemesiyle ve biliş, metabiliş, etki ve güdünün kişinin kısa dönem ve uzun dönem SRL sindeki
148
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME sinerjisi tavrını sergilemesini ima eden genel kişilik özellikleriyle kişinin durumsal, geçici ve değişen deneyimlerini beraberinde getirir. MASRL modelinin uyguladığı öğrenme durumları bir sonraki örnekler aracılığıyla gösterilebilir: (1) Bir öğrenci matematiksel bir problem üzerinde çalışıyor, çözüyor, ve çözülen problemin düzgün bir tane olduğu güvenini hisseder; (2) bir öğrenci matematik problemi çözerken zorlanıyor, problemi doğru (ya da yanlış) çözüyor, ve çözümün doğruluğuyla ilgili belirsiz hissediyor; (3) bir öğrenci problem çözmekten kaçıyor ya da reddediyor çünkü problem tanıdık değil ya da yeni; ve (4) öğrenci matematik problemi için bir çözüm buluyor fakat problem çözerken deneyimlediği duyguların yansımasından kaçıyor. Tüm bu örneklerden şimdiki sorular çıkıyor: Hangisi öğrencilerin anlık görevlerle ilişkili deneyimlerindeki duygularının doğası? Eyleme özgü deneyimler ve tepkiler nasıl oluşur? Güdü ve etkiyle ilişkili midir yoksa sadece bilişsel işlemeyle mi? Böyle eyleme özgü öznel deneyimler ve etkiler kişinin kısa ve uzun dönem SRL sini etkiler mi? Burada ele alınan pozisyon bu öznel deneyimlerin doğada metabiliş olduğu ve işlem üzerindeki kişiyi bilgilendirmektir. Dahası, Metabilişsel deneyimlerin hem güdü/etki hem de bilişle ilişkili olduğu ve hem uzun dönem hem kısa dönem SRL nin zaruri kısmını oluşturduğu varsayılır. Bu iddia, metabilişin (yani, bilişin kontrolü ve gözlenmesi) insanların takip ettiği hedeflerle rehberlik edilmedikçe etkili olamadığı fikrine dayanır. Bilişsel işlemeyi gözleme — yani, işlemin açık ve birinin hedefinin girişimine önderlik edip etmediğini gözlemek— hedef dizisini başarmak için kullanılan strateji ve çaba düzenlemesi için çok önemlidir. Çaba düzenlemesi bu isteklerin metabilişsel farkındalığının yanı sıra bilişsel işleme istekleriyle tanımlanır. Aynı zamanda güdü ve etkiyle tanımlanır — yani, yön veren ve davranış ve hareketi canlandıran sürüş. Böylece, davranış ve hareketin öz düzenlemesinde, hem metabilişsel hem de etkili düzenleyici çevrimler katkıda bulunur. Genellikle, her bir düzenleyici çevrim onun üzerine yapılan araştırmalarla çalışılır, onlar arasındaki bağlantıları değerlendirmeden; ancak metabilişsel deneyimler böyle bir bağlantı sağlar. Özetlersek, MASRL modeli iki hedef sunar: nitelikler (güdü dahil) olarak kişi özelliklerinin ilişkilerinin altını çizmek, metabilişsel deneyimlerle Kişi seviyesi denilen şeyde çalıştırarak — yani, Kişi x Görev seviyesi denilen şeyde metabiliş çalıştırma; ve etki ve kısa ve uzun dönem SRL üzerindeki etkileriyle metabilişsel deneyimlerin ilişkilerinin altını çizmek. Devamında, kısaca SRL den bahsedeceğim ve sonra biri metabilişsel deneyimler olan metabilişin çeşitli bölümlerinden bahsedeceğim. Sonra metabilişsel deneyimlerin SRL deki rolüne dikkat çekilecek ve, özellikle güdü ve etkiyle aralarındaki ilişkiye. Son olarak, SRL deki metabilişin rolünün kavramsallaştırılması için önerilen MASRL modelinin çıkarımları tartışılacak.
149
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Öz Düzenlemeli Öğrenme Okul öğreniminin bilişin çok önemli bir kısmını oluşturan yeteneklerin yanı sıra içerik bilgisinin elde edilmesini içerdiğine şüphe yoktur. Ancak, başarılan yeni yüksek seviye ve daha çok talep edilen öğrenme için temel yapıtaşlarını oluşturan önceki kazançlardaki çaba gerektiren, dayanıklı bir işlemdir. Dahası, öğrenme düşünme ve düzenlemesinin farkındalığını gerektirir, öğrenme hedefleri elde edilsin diye. Sonuç olarak, öğrenme sadece bilgi kazancı ve bilgi yeniden yapılanması değil aynı zamanda sıkıntıya rağmen ısrar ve çaba israfı gerektirir. Bunun olması için, güdü ve pozitif etki gerekir, dikkat dağıtıcı ve engellere karşı hareketi garantiye almak için metabiliş ve istemin yanı sıra (yani, öz düzenleme). Ancak, SRL işleminde, kişinin çeşitli öğrenme durumlarını getirdiği şeyi (uzun dönem SRL) ve bir Görev x Kişi seviyesini tanımlayan ve daha genel bir seviyede çalışan kişi özelliklerini içeren bir Kişi seviyesi farkını gözetmemiz gerekir; yani, kişinin spesifik görev işleme boyunca aslında yaptığı ve hissettiği şey. Bu iki seviye şekil 18.1 de anlatılır. MASRL modelinin özgül özelliklerine bakmadan önce, SRL nin bazı temel bileşenleri genişletilmiş araştırmaya dayanarak dikkat çekilecek. Bu bileşenler MASRL modelinin bakış açısından sunulur, özellikle seviyelerinin bağlantısında. Belirli bir biçimde, öğrenme bağlamlarında güdü çeşitli şekiller alabilir, otonomi, yeterlik ve ilintililik gibi temel ihtiyaçlardan tutun da beklenen değer inançları ve başarı hedef oryantasyonalarına. Güdüsel ihtiyaçlar ve nitelikler görevden bağımsızdır; böylece, Kişi seviyesinde çalışırlar ve birinin hedefinin takibini keşfetmek için ne kadar çaba gerektiği üzerine genel politikanın yanı sıra birinin hareketinin yönünü ayarlar. Ancak, asıl çaba hem spesifik görev güdüsü hem de görev zorluğunun bir fonksiyonudur. Böylece, Kişi seviyesinde güdü Görev x Kişi seviyesinde bir öğrenme görevi üzerinde harcanan çabanın tahmininde kapsanır, fakat bu tahmin (ve asıl çaba) yerini alan bilişsel (görev) işleme ve yapılan görev taleplerinin daha kesin gözlemi (örneğin, zorluk hissinin oluşumu) olarak değişirdi. Görev x Kişi seviyesinde, etki (örneğin, mod) aynı zamanda çaba harcamayı etkileyebilir, ve böylece ilgi gibi başarı ilişkili duyguları yapabilir. Bir sonraki öğrencilerin öğrenme görevleriyle meşgul olacağı ve bunlarla ilgili ısrar edeceği kapsamı etkiler. Korku, kızgınlık, kaygı, gurur ya da utanç gibi diğer duygular da öğrenme görevleri üzerinde çalışmadan önce, çalışma boyunca ve çalışmadan sonra deneyimlenir ve öğrenme davranışlarıyla ya da öğrenme düzenlemesiyle çatışır veya üzerinde bir etkisi vardır. Bu duygular görevin kendisiyle, görevle ilişkili aktiviteyle, ya da görev üzerinde birinin performansının sonucuyla ilişkilendirilebilir. Kişi seviyesinde çalışan güdüden farklı olarak duygular özel görev veya öğrenme durumuyla ilişkilendirilir; yani, Görev x Kişi seviyesinde çalışırlar. Henüz, bazı duygular da Kişi seviyesinde çalışabilir. Örneğin, yaradılış olarak özel bir bilgi alanında ilgi ya da kaygı-özellik faaliyet alanında ve özgül anlık görevin bağımsızlığında daha genel olabilir. Eğer durumsal ipuçlarıyla tetiklenirse, sonra kaygı- nitelik ve yaradılışsal ilgi görev işleme ve çaba harcamaya devam etme kararını etkileyebilir.
150
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Böylece, duygular kısa dönem görev-spesifik SRL için kritik olmasına rağmen, aynı zamanda uzun dönem SRL yi de etkileyebilirler, eğer yaradılışsal özellikler olarak Kişi seviyesinde çalışmaya gelirlerse. SRL için çok önemli olan bir diğer kişi özelliği benlik algılamasıdır. Bilgi alanları ya da spesifik okul öznelerinde öz etkinlik ve öz saygı da dahil, akademik benlik algılaması SRL için önemlidir. Böylece, benlik algılaması, öğrenciyi daha kapsamlı alanlarda motive eden ve Görev x Kişi seviyesinde SRL yi etkileyen bir kişi özelliği sunar. Diğer yandan, inançlarını kontrol etmediği sürece biri öğrenme davranışlarını öz düzenleyemez; yani, farklı durumlarda özel anlamlar (stratejiler) kullanarak çevreyi ya da kendisi ve diğerleri üzerinde kontrolü zorlama yeteneğiyle ilgili inançlar. Böyle kontrol inançlar, öğrenme ilişkili davranışlarının öz düzenlemesi ve iradeli kontrolünün egzersizi için çok önemlidir. Ancak, öğrenme görevlerinin bilişsel işlemesini açıklamak için göre veya durumsal özelliklerin nasıl geldiğini açıklamak için kendi kendine yeterek nitelikler gibi kişi özelliklerinin hiçbirine dikkat çekilmek zorundadır. Her şeyden önce görev işleme metabilişin yanı sıra görev ilişkili biliş, bilgi ve yetenekler gerektirir. Biliş ve metabiliş kişinin bir görevle karşılaştığında sebep olduğu bilişsel kaynakları sunar; böylece, hem genel bir seviyede (Kişi seviyesi) hem de özgül seviyede (Görev x Kişi seviyesi) çalışırlar. Özetlersek, SRL otonomi ve öğrenme üzerindeki kişisel kontrolü vurgular, başarmak, bilgi edinmek, uzmanlığı genişletme veya kendilerini geliştirmek için davranış ve hareketlerini düzenleyen, yönlendiren ve gözetleyen öğrencilerle. Güdü ve etkiyle birlikte gözetleme, yönlendirme ve bilişsel işlemeyi düzenleme, metabiliş gereklidir. Ancak, Görev x Kişi seviyesinde görev özgül bilişsel işlemenin yanı sıra görev özgül özellikler ve taleplerle nitelik gibi kişi özelliklerinin ilişkileri iyi anlaşılmaz. Güdü ve etkiyle metabilişin nasıl etkileştiğini sınırlayabilmek için, metabilişin bölümlerine dikkat çekilmesi gerekir.
Metabiliş Metabiliş bilişin bilişi olarak tanımlanır; yani, bilişi gözleme ve kontrol etme. Bilinçli farkındalık ve bilişin düzenlemesiyle ilişkilidir, oysa biliş esasen bilinçsiz, belirgin olmayan bir seviyede çalışır, otomatik (otomatikleştirilmiş) işlemedeki gibi. Metabilişi özellikle önemli yapan şey, otomatik işlem başarısız olduğunda bilişi bilinçli bir şekilde kontrol etmek ve gözlemektir. Ancak, metabilişin farklı bölümleri vardır ve bunların herbiri SRL ye farklı şekilde katkıda bulunur. Biliş gözlemesi devamlıdır ve bağlantılı, bilişsel işleme için eş zamanlı, ya da yansımaya , gözleme, ve diğerleriyle iletişime dayalı bağlantısız olabilir. Metabilişin bir bölümü metabilişsel deneyimler (ME), ve özellikle metabilişsel hisler, metabilişsel yargılar/ tahminler, ve bağlantılı görev özgül bilgi olan bağlantılı gözlemeyle ilişkilidir.
151
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Metabilişsel hisler diğerleri arasında benzerlik, zorluk, güven, ve tatmin hissini kapsar. Metabilişsel yargılar/tahminler öğrenme yargısını, çaba harcama tahminini, gereken ve harcanan zaman tahminini, ve çözüm doğruluğu tahminini kapsar. Sonunda, bağlantılı görev özgül bilgi teşebbüs ettiğimiz görev bilgisidir; örneğin, uyguladığımız prosedürler gibi görev işleme boyunca farkında olduğumuza benzer diğerleri ve görevleri hesaba katarak fikir veya düşüncelerin yanı sıra problem çözme için bir problemde kullandığımız kelimeler ve anlamları ve/veya etkileri. Metabilişin diğer bölümleri, bağlantısız gözlemeyi sunan ve bilişle ilgili teorileri, inançları ve bilgiyi kapsayan metabilişsel bilgidir (MB); Bu burada ve şimdi sınır değildir, hatta bağlantılı gözlemeden gelen bilgiye dahil olabilmesine rağmen. Daha belirgin olarak, MB hafızada depolanan bildirimsel bilgidir, dil, hafıza ve fazlası gibi bilişsel işlemler modellerini içerir. Ayrıca kişileri hesaba katarak bilgiyi kuşatır — bilişsel yapı olarak kendi ve diğerleri; yani, biz ve diğer insanlar çeşitli görevleri nasıl işler, onlar üzerinde nasıl iyi yaparız, görevler, stratejiler ve hedeflerle ilgili bilginin yanı sıra özgül görevleri işleme boyunca ne hissederiz. Daha belirgin şekilde, metabilişsel görev bilgisi göre kategorilerini ve özelliklerini ve işlendikleri yöntemlerin yanı sıra görevler arasındaki ilişkileri içerir. Metabilişsel strateji bilgisi kullanım durumlarının yanı sıra stratejilerinin bilgisini içerir — bir strateji ne zaman ve nasıl kullanılır. Diğer yandan, metabilişsel hedef bilgisi özgül görevlerle baş edildiğinde insanların takip ettiği hedeflerin ne tip olduğunun bilgisini içerir. Ayrıca, MB epistemik inançlarda içerilir — bilgi ve bilme ile ilgili inançlar— ve akıl teorisiyle ilişkilidir. Genelde, yansımada ve sosyal olarak paylaşılan biliş teorilerinin yanı sıra kişinin öz farkındalığına dayanarak, MB sürekli güncellenir, ve devam eden bir seviyede temsil ve biliş kontrolüne rehberlik ederdi. Ancak, Görev x Kişi seviyesinde çalışan ME den farklı olarak, teori ve inançların oluşumundaki MB Kişi seviyesinde çalışır. Gözlemenin yanı sıra, metabiliş ayrıca biliş kontrolünde içerilir. Biliş kontrolünün iki şekli vardır. İlk, otomatik işleme başarısız olduğunda başlatılan, sonlandırılan ya da sıralanan bilişsel stratejilerin kati kullanımını hesaba katar, oysa diğerleri bilişin kati düzenlemesini hesaba katar. Bilişin kati düzenlemesi metabilişin diğer bölümü olan metabilişsel yeteneklere dayanır. Metabilişsel yetenekler görev işleme sonucunun değerlendirmesi ve planlanmış hareketin uygulamasını gözlemek için stratejilerin yanı sıra çaba ve bilişsel işlemenin düzenlenmesi, planlanması ve oryantasyon stratejilerini kapsar.
Metabiliş, Etki, ve Güdü Metabiliş temel olarak bilişsel bir fenomendir. Ancak, zaten bahsedildiği gibi, metabilişin bölümlerinden biri — yani ME — bilişsel ve deneysel bir özelliği olan metabilişsel duyguların oluşumunu şekillendirebilir; yani, bilişsel işlemenin (örneğin, akıcılık) özellikleriyle ilgili bilgi sağlar ve, aynı zamanda, pozitif ve negatif bir kalitesi
152
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME olabilen bir duyguya sahiptir. Örneğin, “yüzüne bir gülümseme kondurma” işlemi rahatlaması. ME nin etkileyici özelliği iki geri besleme çevresiyle açıklanabilir. İlki bilişsel işlemenin sonucuyla ilişkilidir ve hedef serisinden gelen çelişkileri saptar. Çözüm doğruluğunun tahmini, güven duygusu, ve tatmin duygusu bu geri dönüşüm çevresine dayanan sonuç ilişkili ME dir. Meta-çevre denilen ikinci geri dönüşüm çevresi çelişki azalmasının oranını düzenler Meta-çevre etkiye (pozitif veya negatif) ve birinin hedefi üzerine işleme oranını etkisiyle ilgili puslu bir beklentiye sebep olur. Büyük olasılıkla, zorluk duyusu bu geri besleme çevriminden yararlanan bir işleme ilişkili ME’dir. Özellikle, görev işlemede işlem oranını bir indükatörü akıcılıktır. Akıcılık bilme hissi ve benzerlik hissi için güçlü bir ipucudur. Ancak, zorluk hissi işleme akıcılığının eksikliğini simgeler, muhtemelen görev karmaşıklığı ve çalışan hafıza kaynaklarında artan işleme taleplerine nedeniyle. Akıcılık eksikliği aynı zamanda hata tespitinin yanı sıra çelişki ya da işlem sektesinden ötürüdür. Tüm bu durumlarda, negatif etki ortaya çıkar çünkü hata olasılığı artar. Ancak, akıcılık ya da eksikliğinin de sonuç ilişkili Me için çıkarımları vardır, güven duygusu gibi. Örneğin, eğer zorluk duygusu deneyimlenirse, belirsizlik de artar, işleme sonucu nesnel bir şekilde doğru olsa bile. Aksine, kişi fazla güven (aşırı güven) hissedebilir, bilişsel işlemenin sonucu doğru olmasa bile, sırf cevap akıcı bir şekilde üretildi diye. Bu, kişinin görev talepleri ve ihmalinin farkında olmadığı durumlar için özellikle doğrudur. Böyle bir durumda, görevin kolay ve cevabın doğru olduğu yanılgısına sahiptir. Böylece, ihtiyacımız olan insanı bilişsel işlemenin (örneğin, işleme, çekişme vs nin sektesi) kalitelerinin farkına vardıran bilişsel ve etkili kalitesi aracılığıyla metabilişsel duygulardır, birinin kişisel hedefinin girişimi üzerine bilişsel işlemenin etkisiyle ilgili olanın yanı sıra. Diğer yandan, metabilişsel yargılar/tahminler doğada bilişseldir. Çaba düzenlemesi için çok önemli olan bir şeyi öğrenmek için olasılığı simgeleyebilirler. Ayrıca birinin ve diğerlerinin bilişini simgeleyebilirler. Örneğin, biri benzer durumda kendisini ya da diğer insanları simgeleyerek bir şeyi ya da bireyselleştirilmiş bilgiyi hatırlamak için olasılığı yargılamak için normatif bilgiyi kullanabilir. Sosyal kıyaslama işlemleri veya basmakalıp bilgi de birinin kendisi ve diğerlerinin bilişiyle ilgili yargılar/tahminler yapmak için kullanılabilirdi. Böylece, metabilişsel yargılar sosyal bilişle iç içe geçer ve bir çocuğun bilişsel işlemesinin öğretmen/ ebeveyn düzenlemesi veya akran işbirliği yapan öğrenmede sadece öz düzenleme değil aynı zamanda ortak ve diğer düzenlemeyi sunar. Daha önemli olarak, insanlar, deneyimlediği negatif veya pozitif metabilişsel duygular ve bilişleriyle ilgili yaptıkları pozitif veya negatif yargılar/tahminlere dayanan yetenekleriyle ilgili nitelemeler yaparlar. Böylece, ME farkındalığı sadece bilişsel
153
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ve metabilişsel kontrol için güdü ve giriş değil aynı zamanda özle ilgili nitelemeler için sağlar. Metabilişin bölümlerini özetlersek, en azından Görev x Kişi seviyesinde, metabilişin etkiyle ilişkili, ve biliş ve çabanın bağlantılı öz düzenlemesi ve güdü için çok önemli olduğu açıktır. Dahası, ME, uzun dönem güdü için çıkarımları sahip olan bilişsel işlemenin sonuçlarıyla ilgili nedensel nitelikleri tetikler. Öz düzenleme işleminde biliş, metabiliş, etki ve güdünün ilişkileri MASRL modelinde betimlenir.
Masrl Modeli MASRL modeli kişinin işleyen iki seviyesinin etkileşimini vurgular: Kişi seviyesi, kişi özelliklerini nitelikler olarak kapsayan; ve Görev x Kişi seviyesi, kişisel düzenleyici sistemleriyle birlikte etkinin yanı sıra bilişi içeren — metabiliş ve etkinin öz düzenlemesi. Varsayım şudur: bilişsel görev işlemesi hem bilinçli/analitik hem de bilinçsiz/otomatik olabilir; ancak, ME ve görev işlemeye cevaptan doğan duygular kişinin bilinç farkındalığının parçasıdır ve biliş ve etkinin kısa dönem SRL için ihtiyaç duyulan öz farkındalık sağlar. Dahası, Görev x Kişi seviyesinde çalışan bilinç düzenleyici aktivitelerin yanı sıra ME ve etki kısa dönem SRL ye katkıda bulunur çünkü daha durağan kişi özelliklerini şekillendirerek Kişi seviyesine dayalı beslerler. MASRL modelinin öğretileri şunlardır: 1. Görev kendi özelliklerine sahiptir; yani alan-belirlilik (temsili ve işleme talepleri aracılığıyla), karmaşıklık, kapasite talepleri, yenilik, çekicilik ve dahası. Dahası, ayrıca görev ve taleplerinin temsillerine katkı sağlayan spesifik bir durum/bağlama gömülür. 2. Kişi (Kişi seviyesi) yeterliliğinin temsiline (benlik algılaması), güdüsel ihtiyaçlar, inançlar ve eğilimlere sahiptir, tutumlar (yani, etkili, bilişsel ve davranışsal eğilimler) ve nitelikler olarak ilgi ve duygular gibi etkili eğilimlerin yanı sıra. Ayrıca kişi metabilişsel bilgi ve yeteneklerin yanı sıra bilişsel yetenek ve becerilere, alan özgül bilgiye sahiptir. Dahası, kişi kontrolü zorlaması için yeteneğiyle ilişkili kontrol inançlarına sahiptir (yani, istem). 3. Kişinin görevle etkileşimi (Görev x Kişi seviyesi) görev spesifik bilişsel işleme ve oun doğal sonuçlarını belirtir. Aşağıdaki bileşenleri içerir: (a) Biliş — görev ve hedef temsili, bilişsel işleme, ve bilişsel performansa açıkça gösterildiği gibi bilişsel işlemenin sonucu; (b) metabiliş — görev ilişkili ME (örneğin, benzerlik duygusu), işleme ilişkili ME (örneğin, zorluk duygusu, gereken çabayı tahmin etme, gereken zamanı tahmin etme), ve sonuç ilişkili ME (örneğin, güven duygusu, tatmin duygusu). Ayrıca ME ve MK tarafından adlandırılan metabilişsel yetenekleri içerir (örneğin, planlama, stratejilerin kullanımı); (c) etki — görev işleme sonucunun (örneğin, gurur, utanç) yanı sıra görev işlemeyle (örneğin, neşe, can sıkıntısı, öfke), görevle (örneğin, ilgi, kaygı) ilişkili duygular ve görev işleme girildiğinde birinin ruh hali; ve (d) etki ve çabanın öz düzenlemesi, ME ve deneyimlenen duygulara dayanarak.
154
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 4. Ayrıca Kişi ve Görev x Kişi seviyeleri arasında da etkileşimler vardır. Bağlantılı görev özgül öz düzenlemeli işlemlerden gelen bilgi Kişi seviyesine dayalı besler ve bileşenlerini günceller ve güncellenmiş kişi bilgisi sonradan gelen politika kararlarını ve Görev x Kişi seviyesinde öz düzenlemeyi etkiler. ME nin etkiyle ilişkilerinin yanı sıra kişi seviyesinin, özellikle güdünün, Görev x Kişi seviyesiyle etkileşimini destekleyen kanıt aşağıda sunulur.
Metabilişsel Deneyimler ve Güdü Bilişsel yeteneğin ME üzerindeki etkisi bir kaç çalışmamızda gösterildi. Bu etki iki bilişsel yeteneği de değerlendirerek anlaşılabilir ve ME bilişsel işlemeyle ilişkilidir. Daha az öngörülen benlik algılamasının ME yle ilişkisidir. Benlik algılamasının ME yle ilişkisi, gözlemlemenin bilişsel işlemenin basit bir yansıması olmadığını belirtir; onun yerine, birinin algıladığı yeterlik ve öz etkinlik öz düzenleme işlemine rehberlik etmesi için bilişsel işlemenin gözlenmesinden gelen bilgiyle etkileşir. Zorluk hissi; güven, ve çaba harcama tahmini benlik algılamasından etkilenen ME dir. Onların sırasında, ME benlik algılamasına dayalı besler ve birinin yeterliğiyle ilgili sıfatları tetikler. Ancak, Me nin benlik algılamasıyla ilişkisi karmaşık bir işlemdir çünkü sık sık kişi onun ME sini etkileyen unsurların analitik farkındalığına sahip değildir. Örneğin, zorluk hissi durumunda, unsurlar görev özelliklerinden (örneğin, karmaşıklık) bilişsel işleme özelliklerine ve ruh haline farklılık gösterir — örneğin, negatif ruh hali zorluğun bildirilen hissini artırır. Böylece, birinin zorluk hissinin kaynağını anlamada, kişi görevleri hesaba katarak MK nin yanı sıra bağlantılı görev spesifik bilgiye dayanan çıkarımlar yapmak zorundadır. Tüm bu durumlarda, kişi zorluk hissi kaynağını göreve ya da duruma dayandırır; böylece, yeteneğe dayandırma küçültülür. Henüz, diğer durumlarda kişi zorluk hissi kaynağını birinin bilgi veya yeteneklerinin eksikliğine dayandırılabilir. Bu dayandırma birinin benlik algılamasına dayanır çünkü benlik algılaması spesifik alanlarda öz etkinliğin yanı sıra yeterliliğin kişinin öz temsilini özetler. Güven duygusu doğrudan öz etkinlikle ilişkilidir ve onun sırasında yetenek dayandırmalarını tetikler. Böylece, benlik algılaması, ME ve dayandırmalar, öz yalanların genel temsilinin olduğu Kişi seviyesindeki güdüyle birlikte Görev x Kişi seviyesindeki güdü ve metabilişle bağlantı kuran bir çevrimle ilişkilidir. Bu çevrim bağlam ve birinin öz düzenleyici davranışlarının devamlılığını verir. ME den gelen birinin yeterliğiyle ilgili esas geri besleme aracılığıyla güncellenir. Ayrıca ME ve güdü üzerine araştırmamız gösterdi ki, öğrencilerin başarı hedef oryantasyonları öğrencilerin ME siyle farklı şekilde ilişkilidir. Başarı hedef oryantasyonlarının etkileri ME nin yoğunluğu üzerinde değildir ama onların kalibrasyonu üzerindedir. Özellikle, yeterlikli öğrenciler ve performans
155
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME yaklaşım hedef oryantasyonları, performans kaçınma hedef oryantasyonları olan öğrencilerden daha iyi kalibre edilmişti. Yeterlik- yönlendirilmiş öğrencilerin tüm MElerini yakından gözlendiği görülür, ME birinin kendisiyle ilgili negatif bilgi iletse bile. Diğer yandan, performans yaklaşım yönlendirilmiş öğrenciler esasen çıkıl ilişkili ME lerini gözlemlerler (örneğin, çözüm doğruluğu tahmini, güven duygusu, ve tatmin duygusu), özellikle negatif harici geri besleme sağlandığında. Bu bulgu gösterdi ki, bu öğrenciler performans sonuçlarıyla ilgilenirler ve harici geri beslemeyi değerlendirmek için bir temel olarak ME lerini kullanırlar. Aksine, performans kaçınan yönlendirilmiş öğrenciler performansları konusunda ME lerinin herhangi bir kalibrasyonunu göstermezler, özdüşünüm işlemiyle meşgul olmaya hevesli olmadıklarını ve bilişsel işleme ve onun sonucunun gözlenmesinden çıkanlardansa ipuçlarında (örneğin, sosyal kıyas) MElerini kendi kendilerine rapor etmeye dayandırdıklarını göstererek. Ancak, bu kalibrasyon eksikliği SRL üzerinde olumsuz etkiye sahiptir, çünkü ne çaba düzenlemesi ne de strateji kullanımı görev taleplerine uyarlanabilir. Çalışmalarımızın birinde de bulduğumuz gibi, görev işlemenin başlangıcından itibaren yardım için diğerlerine dönen öğrencilerin problem çözme boyunca strateji kullanımlarında bir değişiklik olmadı, ve strateji kullanım raporları görev performanslarıyla ilişkili değildi. Ancak, görev işleme boyunca strateji değiştiren öğrenciler için, onların strateji kullanma raporları görev performanslarıyla ilişkiliydi. Strateji kullanımının ayrıca zorluk hissiyle ilişkili olduğunu değerlendirerek, sonraki öğrenciler görev-işleme taleplerini gözlediği ve görev işleme talepleri için strateji kullanmaya adapte oldukları açıktır. Birlikte ele alındığında, bulgularımız gösterdi ki, Efklides ve arkadaşlarının gösterdiği gibi başarı hedef oryantasyonları bir görev üzerinde çaba harcamayı doğrudan etkilemeyebilir. Ancak şöyle yapabilirler, görev işleme gözlemesinin kalibrasyonu üzerindeki etkileri aracılığıyla dolaylı olarak etkileyebilirler. Performans kaçınma hedefleri etkili gözleme ve bilişsel işleme kontrolüne izin vermez, ve böylece SRL ve başarıyı baltalar. Ancak, bu konu araştırmadan daha ötesine layıktır çünkü öğrenciler sıkça ilgi, ve güdüsel güce sahip olan bilgi alanları arasındaki tutumlar gibi duygusal eğilimlerin yanı sıra çoklu hedeflere de sahiptir. Örneğin, tutumlar ME yi etkiler ve SRL nin farklılaşmasına liderlik eder. Eğer bu bulgular ışığında ME ye bakarsak, o zaman açıktır ki, ME anlaşılabilen çoklu yöntemlerde güdüyle bağlantı kurar eğer Kişi ve Görev x Kişi seviyelerinin aralarındaki etkileşimin yanı sıra kendi çalışmalarına sahip olduğunu kabul edersek.
Metabilişsel Deneyimler ve Etki MASRL modeli, ME ile birlikte, hem pozitif hem negatif etki ve duyguların öğrenme görevinin başından sonuna öğrenme durumlarında deneyimlenebildiğini varsayar. Etki ve duygular Me ile eşit tutulmaz çünkü onlar Me ile olduğu gibi bilişsel işleme
156
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME özellikleriyle ilişkilendirilmesi gerekmeyen çeşitli uyarıcılarla tetiklenirler. Pozitif etki eğilimsel veya durumsal özellikler gibi ilgiden, öz-etkinlik inançlarına dayanan başarılı öğrenme için beklentilerden, bilişsel işlemede akıcılıktan, bilişsel işleme çıkışı üzerindeki pozitif eri beslemeden, sosyal etkileşimden, veya öğrenme durumundan bağımsız pozitif ruh hali durumundan meydana gelir. O zaman, etki ve duygular SRL yi nasıl etkiler, ve etki ve duyguların ME ile ilişkisi nedir? Pozitif etki, çaba ve ısrarın yanı sıra hedef seçimi üzerindeki etkisi aracılığıyla SRL yi destekleyebilen bir kaynaktır. ME de yakalandığı gibi görev işleme çıkışının gözlenmesi ya da işleme akıcılığı nedeniyle görev işleme boyunca meydana gelen pozitif etki aynı zamanda birinin hedefine karşı işlem üzerinde kişiyi bilgilendiren bir giriştir, böylece başarı için beklenti oluşturan. Dahası, pozitif etki biliş, risk almaya daha hevesli, daha rahat, ve yaratıcı yaklaşımlara açık kişiyi yapma ile etkileşime geçer. Henüz, pozitif etki aynı zamanda daha fazla bütünsel daha az analitik düşünmeyle ilişkilidir, ve birinin çabalarının çıkışı veya kritik durum değerlendirmesi gerektirdiği takdirde bunun performans üzerinde olumsuz etkileri vardır. Ayrıca pozitif insanları kendileriyle ilgili negatif geri beslemeyi kabul etmeye daha hevesli hale getirir. SRL ye göre, bu bulgu, harici geri besleme ve bu ME ler birinin benlik algılamasını tehdit etmeden öz sistemin içine entegre edilebilsin diye doğrulayıcı harici geri beslemenin yanı sıra zorluk hissi, belirsizlik veya güven eksikliği gibi pozitif etkinin negatif değerlikli MEnin etkisini filtrelediğini ima eder. Böylece, negatif geri besleme öğrenme görevleri ve çıkışlarla karşılaştırılınca benlik algılamasını daha realistik hale getirir. SRL için pozitif etkinin diğer çıkarımı yavaşlatmadır. Yavaşlatma, birinin hedefine karşı hızlı bir işlem nedeniyle pozitif etkinin bir yan ürünüdür. Yavaşlatma kişinin doğrudan birinin hedefiyle ilişkili olmayan aktivitelerle uğraşmasına neden olur. Bu faydalıdır çünkü bu kişinin ilgilerini ve bakış açısını genişletir fakat ana hedefinden vazgeçen öğrenci için risk taşır, özellikle yavaşlatma erken başlarsa, öğrenci ana hedefini başarmadan önce. Yavaşlatmayı geliştirebilen bir durum, öğrenciler ME si tarafından eksik bilgilendirildiğindedir — örneğin, görev talep edilmesine rağmen çabayı artıran aşırı özgüven. Böyle durumlarda, yavaşlatma potansiyel dikkat dağıtıcıları artırır ve öğrenme işlemini tehlikeye atar. Yukarıdaki tüm değerlendirmeler Görev x Kişi seviyesinin ön sıralarındaki etki ve metabilişi veren ve bilişle acil bir bağlantıda olanın, metabiliş ve etkiyle bilişin doğrudan ilişkisini belirten bulgulara uyum sağlayabildiğini açıkça gösterir — hepsiyle ayrı ayrı. Ayrıca, daha genel bir seviyede çalışarak, kişi özellikleriyle etki ve bilişin yanı sıra biliş ve etkiyle ilişkili olan Me nin aracılı etkilerini hesaba katarak hipotezi test etmeye izin verebilir. Örneğin, Touroutoglou ve Efklides’n bulduğu gibi, görev işleme özelliğinin altında yatan aynı şey (kognitif kesinti) ME nin oluşumuna (zorluk hissi) ve duygulara (şaşkınlık) liderlik eder. Diğer yandan, birisi görev işlemeye başladığında, görevi iyi yerine getirmeyi bekleyebilir ve bu beklenti pozitif etkiyi tetikler; eğer devam 157
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ederse, bilişsel işleme boyunca, zorluk hisseder, o zaman bu his şaşkınlık, öfke gibi bir duyguyu tetikleyebilir. Aynısı negatif etkili görev işleme başlangıcı zorluktan daha az umulanla ve işlemenin başarılı bir sonucuyla sonuçlandığında olabilir; o zaman neşe gibi bir duygu tetiklenir. Böyle durumlarda, ME etki değişimi için ipuçları sağlar. Diğer yandan, negatif etki durumsal özelliklerin kaygı, can sıkıntısı, öfkeye sebep olmasından dolayı olabilir; görev işleme ve/veya akıcılık eksikliği ya da istenmeyen sonuçlar gibi sonuçları hesaba katarak ME (örneğin, zorluk duygusu, çabanın yüksek tahmini, eksik güven duygusu); sosyal reddetmenin yanı sıra negatif bir benlik algılaması nedeniyle başarı için düşük beklentiler; ME yi etkileyen negatif harici geri besleme; öğrenme görevi veya durumuyla ilişkisiz unsurlar. Negatif etki öğrencilerin öz düzenleme çabalarına baskı yapar çünkü potansiyel olarak zararlı uyarıcı veya istenmeye sonuçlara dikkatlerini çevirir ve işlemi hafifletebilen görev işlemesinden uzağa çevirir. Ayrıca performans için beklentileri azaltır ve çaba ve ısrarı azaltır, böylece ilişkinin kesilmesi ve hedef terk etmeyi hafifleterek. Öz düzenleme için potansiyel tehditlerine rağmen, negatif etki, görev gereklerine dayanan performans için daha faydalı olabilen daha kritik, analitik ve sistematik işlemeyle ilişkilidir. Dahası, negatif etki öz düzenleme için faydalı olabilir eğer duygusal uyarıcılardansa görev üzerinde kişinin dikkatine odaklanırsa (örneğin, çözüm doğruluğunu gözleme). bu bulgular, biliş üzerinde etkinin etkilerinin ME ve bilişsel düzenleyici çevrime yönlendirebileceğini ya da yönlendiremeyeceğini ima eder. Örneğin, artan negatif ruh hali zorluk duygusunu artırır, ve bunun aracılığıyla, kontrol duygusunu — yani, strateji kullanımı değişimi. Eğer strateji başarılı olursa, o zaman pozitif etki deneyimlenir, kişinin ruh halinin değişmesi nedeniyle. Alternatif bir rota izlenebilir: biri negatif ruh haliyle bilişsel işlemeye başlar, negatif ruh hali analitik işlemeyi tetikler, ve görevle anlaşmalar ruh hali emmeye liderlik eder. O zaman ruh halinin bu değişimi zorluk hissinin yoğunluğunu etkileyebilir. Bilişle etkinin etkileşiminin iki çeşidinin hangisi, ve hangi şartlar altında, aslında gelecek araştırmalara tanımlanmak zorunda olmanın yerini alıyor. Yine de, pozitif ve negatif etki arasındaki dinamik etkileşim SRL de etkiyle metabiliş ve bilişin karşılıklı ilişkilerini anlamak için önemlidir, Ayrıca bu dinamik etkileşim ME de açıktır; örneğin, bir öğrenci bir görev işlendiğinde negatif ruh haliyle başlayabilir, fakat o buna dahil olurken ve işlem akıcıyken, pozitif etki yenilenir. Dahası, hedefe karşı işleme öğrencileri daha güvenli ve tekrar benzer görevlerle uğraşmaya hevesli hale getirir. Böylece, ME nin değişimi ve onlarla giden etkinin SRL nin yanı sıra bilişsel işleme üzerinde bir etkisi olabilir çünkü negatif etkiden pozitif etkiye bir değişim, değişime sebep olan aktiviteleri sağlamlaştırabilir. Dahası, pozitif etkiye karşı bir değişim, kendiyle uyumlu bir yolda kontrol kararlarını yönlendirerek benlik algılaması üzerinde ME nin etkisini azaltabilir. Bir öğrencinin etkili durumuna dayanarak, ME den geri besleme öz sisteme entegre edilebilir ve
158
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME kontrol işlemlerine etkili bir şekilde rehberlik edebilir ya da öğrencinin zaten negatif olan etkisini zorlaştırabilir ve görevden veya uyumsuz SRL den ilişkinin kesilmesine liderlik eder. Diğer yandan, kişi ME ve duygularının farkındalığına dayanan etkili durumunu öz düzenleyebilir. Etkinin böyle öz düzenlemeleri başarılı ya da başarısız olabilir. Bu hem biliş hem de metabiliş için çıkarımlar olabilir. Örneğin, eğer öğrenciler zorluğu tecrübe ederse ve yetenek eksikliği niteliklerine dayanan akademik yeterlikleri için negatif öz değerlendirmeler yaparlarsa fakat aynı zamanda okul başarılarını değerlendirirlerse, o zaman negatif etki ve öz odak artar, özellikle kadınların yanı sıra dalgın ve bunalımlı bireylerde; bu SRL nin etkinliğini azaltır. Ayrıca sosyal reddetme negatif etki ve negatif öz değerlendirmelere liderlik edebilir, uzlaştırıcı ruh hali ve onun aracılığıyla, görev işlemeyi hesaba katarak ME. O zaman duygusal bunalımlar zamanla azalan yeterlik algılarına ve akademik öğrenmenin değerden düşmesine liderlik eder. Sonra negatif benlik algılaması ve ME hedeflerden kaçınmayı, Me leri üzerinde yansıtmaya istekli olmayan öğrencileri güçlendirdi ve onları SRL den geri besleme entegre etti. Metabilişsel deneyimler, etki ve SRLnin ilişkilerini özetlersek, metabilişin bilgi verdiği ve sadece biliş tarafından değil etki ve benlik algılaması tarafından da bilgilendirildiği açıklığa kavuşur. MEnin etki ve benlik algılamasıyla ilişkileri sayesinde, metabiliş öğrencilerin uzun ve kısa dönemde mutluluklarını ve performanslarını etkileyebilir. Pozitif-negatif etkinin etkileşiminde pozitif bir sonuç başarılı SRL için bir durumdur.
METABİLİŞİN DAHA KAPSAMLI KAVRAMSALLAŞTIRILMASI HAKKINDA Genelde, ME ve metabilişi öz düzenleme, ortak düzenleme yada öğrenmenin diğer düzenlemelerinin içine yerleştirmek rollerini metabilişn alışılmış düşüncelerinden çok daha kapsamlı olduğuna açıklık getirir. Devamındaki metabilişin SRL bağlamında ne yapabileceği görüşü sunulur.
Metabilişin SRL’Deki Rolü (a) Metabiliş kendimizden farklılık gösterebilen zihinsel durumların kariyerleri ve acentaları olarak diğer insanlarla, nesne dünyasıyla (örneğin, biliş) ve gerçeklikle karşılaştırıldığına öz sunum ve öz farkındalık için bir araçtır. (b) Epistemolojik düşünme, rasyonel bilgi, ve sosyal bir seviyede bilgi uzlaşması için alt katmanı önererek kısıtlamaları ve bilgi durumu farkındalığı için çok önemlidir. (c) Yeni bir yöntemle sıralamak ve yeniden organize etmek için çözünmeye ihtiyaç
159
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME duyan otomatik rutinler ya da daha önceki bilgi olmadığında bilinç ve analitik bilgi ve yetenekler kazancını destekler. (d) Kontrol edilen hareket başarısız bir sistemi yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyduğunda hata tespitini hafifletir. (e) bağlantılı bilişsel işleme, çaba ve etkinin öz düzenlemesi için öznel temel saplar böylece hedef idrakı için kaynakların etkili kullanımı vardır (etkili, bilişsel, sosyal, zaman vs.). Öğrenme ve çalışma zamanını yargılama zorluk hissinin yanı sıra böyle bir örnektir. (f) Onların ek hareketlerini kontrol etmek için diğer kişilerin düşünmesinin yanı sıra kendilerininkini gözlemek zorunda olan insanların durumunda bilişin ortak ve diğer düzenlemeleri için gereklidir.Hatta okul ve ailede öğrenme için çok daha önemlidir çünkü öğretmenleri arkadaşlar, ve ebeveynler öğrencilerin düşünce ve etkilerini gözlerler — öğrencilerin davranış ve ME lerinin gözlenmesi gibi — ve sağladıkları geri besleme bu gözleme ve/veya onların kendi öğrencilerin düşünce ve etkilerini etkileyebilen unsurlar olabilen şeylerin MK larına bağlıdır.
SRL’de Metabilişin Etkinliği Öz düzenleme, ortak düzenleme ve diğer düzenleme sistemlerinin parçası olmak bilişin her zaman düzenleme işlemi reherliğinde etkili olmasını sağlamaz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, metabiliş zarar görebilir (örneğin, benzerlik, bilme, anlama, zorluk ilüzyonalrıyla) ve kusurlu veya eksik olabilir. Sonuç olarak, insanlar kusurlu kontrol kararları verebilir ve etkisiz strateji kullanımı yapabilir. Dahası, MK ve Me nin oluşumundaki metabilişin biliş üzerinde etkisi olmayabilir eğer kontrol işlemlerinin tetiklemesi ve bağlantısı yoksa.
Kişi Özellikleri ve Etkisiyle Metabilişin Etkileşimi Metabilişin benlik algılaması, güdü ve etkiyle etkileşimi sık sk gözden geçirilir. Ancak, etkileşim yüzünden, SRL, MASRL modelinin gösterdiği gibi, birinin kendisiyle uyum içinde olabilir. Dahası, çünkü etkinin kendi işleyişi ve düzeni vardır, etkili kontrol için metabilişsel kontrolün bir geçişi ve tam tersi olabilir. bu geçişi destekleyen şartlar ve bu geçişin SRL için ne zaman etkili olduğu henüz çalışılmadı.
İşbirlikçi Öğrenmede Metabiliş İş birlikçi öğrenmede bilişin ortak düzenlenmesinde, diğer insanların biliş ve etkisinin temsili birinin kendi ME veMK sından çıkan dışkestirim ve özelliklerine dayanır. Bu geri beslemenin diğer insanlara aslında diğerlerinin ne düşündüğü, hissettiği ve yaptığı konusunda cevap verebilmesini (ya da verememesini) sağlamasına yol açar, ve bireysel ve kişilerarası seviyede başarılı kontrol kararlarına liderlik edebilir (ya
160
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME da edemeyebilir). Hatta durum daha da karmaşıklaşır eğer kişilerarası ilişkiler ve dinamikler ortak düzenlemeli işleme dahil olursa, özellikle çünkü ayrıca duygular bizim öğrenme sonuçlarımıza diğerlerinin cevaplarının yanı sıra ME ve durumsal özelliklerle tetiklenir. Sonuç olarak, öğrenmenin ortak düzenlemesi başarılı olamaz eğer metabiliş sadece bilişsel düzenleyici çevrimi kullandırırsa; etki ve etkinin düzenlemesiyle planlanmalıdır.
Sonuç Bu bölümde, metabilişin SRL bağlamında güdü ve etkiyle ilişkilerine dikkat çekildi. MASRL modeli SRL nin bu bileşenleri arasındaki ilişkililerin kısıtlanmasına izin veren teorik konuydu. Dahası öz düzenlemeli, ortak düzenlemeli ya da diğer düzenlemeler dinamik bir işlemdir ve gelecek araştırmalar için bir başarıdır. ME ve onun bir yandan kişi özellikleriyle ilişkilerine ve diğer yandan Görev x Kişi seviyesinde etkisine odaklanırsak, ME ve kısa ve uzun dönem SRL arasında bir bağ kurulur. Güdü, benlik algılaması ve Kişi seviyesinde etkinin ME üzerinde bir etkisi olabilir ve ME nin de onlar üzerinde, öğrencilerin SRL sini genişleterek (ya da engelleyerek). Dahası, Görev x Kişi seviyesinde etki (pozitif veya negatif), biliş, ve metabiliş arasındaki etkileşim etkili bağlantılı öz düzenleme için önemlidir.
161
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
162
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BÖLÜM 16 DİLDE GÜDÜ
163
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Doğal dilin dildışı (örneğin, bilişsel) unsurlarla motive edilip edilmediği eski zamanlardan beri tartışmalı bir konu olmuştur; ondokuzuncu yüzyılda bilimsel bir disiplin olarak dilbilimlerin ortaya çıkmasından çok daha eskidir. Plato’nun Cratylus la bir diyaloğunda, Hermogenes ve Cratylus Sokrates’ten düzgün, yaygın isimlerin ve sıfatların yer aldığı tercihen daha belirsiz olan son kategorideki “isimlerden” “truth” ve “correctness” problemi konusunda hakemlik yapmasını istediler. Cratylus’un durumu genellikle Hermogenes’in “görenekçilik” inin aksine “doğalcılık” olarak belirtilir. Hermogenes Cratylus’un görüşünü aşağıdaki alıntıyla kendi görüşünün tersi olarak tanımlar: Socrates, sana arkadaşımız Cratylus’un isimlerle ilgili tartışmasını açıklamalıyım: onların doğal olduğunu ve görenekçi olmadığını; insan sesinin bir payı olmadığını söyler; fakat barbarlar için olduğu gibi Hellenes için de aynı olan doğru ya da gerçeklik var… Bu konu üstüne hem Cratylus hem de diğerleriyle çok sık konuştum, ve kendimi isimlerde doğruluğun herhangi bir prensibi olduğuna ikan edemedim. (Hamilton & Cairns, 1961, p.422) Modern dilbilim terminolojilerinde, anlaşılan dilbilim işaretlerinin doğasının zıt kavramları şu şekilde de ifade edilebilir: Doğalcılar, dilbilimsel işaretlerin oluşumu ve içerikleri arasındaki ilişkinin motive edildiği fikrini sürdürürler, oysa ki görenekçiler bu ilişkinin açıkça görenekçi ve rasgele olduğu konusunda ısrar ederler. Dilbilimsel işaretlerin bir özelliği olarak “rasgele” muhtemelen, ya da en azından geniş çapta, Avrupadaki yapıcı dilbilimlerin bulucusu olduğuna inanılan İsveçli dilbilimci Ferdinand de Saussure tarafından türetilen ilk terimdi. Saussure dilbilimsel işareti, bir “işitsel görsel”le bir içerikle bağlantı kurarak zihinsel bir oluşum olarak hesaba katar. Belirten (oluşum) ve belirtilen (içerik) arasındaki ilişki rasgele olmak için değerlendirilir (aynı eserde. p.100). Arbitraire terimi bazen gözden kaçırılır çünkü dil kullanıcıların ifade etmek için niyetlendikleri herhangi bir belirten için herhangi belirticiyi seçmekte özgür olduklarını belirtir. Saussure’un gerçekten aklından geçen onun Cours de linguistique generale’ den basit bir örnekle açıklığa kavuşturabilir: dilibilimsel oluşum soeur ile “kız kardeş” içeriğinin birliği Fransız dilinin bir göreneğidir, tıpkı İngilizce deki sister ve İtalyancadaki sorella gibi aynı kavramı açıklamak için rasgele bir görenek olması gibi. Böylece, “rasgele” (arbitraire) terimi “harekete geçirilmiş” (motive) in zıttı olarak anlaşılır. Nedensizlik prensibi belli bir şekilde Saussure’nin göstergesel teorisinin parçasıdır, ama İsveçli dilbilimcinin dilbilimsel işaretlerin doğası hakkında söylediği her şeyi ifade etmez. Önemli bir şekilde, Saussure açık bir şekilde nedensizlik/güdü nün çeşitli dereceleri arasında farklılık meydana getirir. Yani, dilin “nispeten harekete geçirilmiş” olabileceğini ve hatta olması gerektiğini farkeder: Anlamı: “İşaretin nedenselliğinin temel prensibi temellinden nedensel yani,
164
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME harekete geçirilmemiş, ve sadece nispeten nedensel olan her dilde söylememizi engellemez. Bazı işaretler kesinlikle nedenseldir: diğer notlarımızda, tamamen yokluk değil, fakat nedenselliğin derecelerinin mevcudiyetidir: işaret nispeten harekete geçirilmiş olabilir” (Saussure, 1968, p.131; Wade Baskin tarafından tercüme edildi). Saussure farketti ki, güdü kavramı karmaşık dil ifadelerin şekilsel ve kavramsal analiziyle ilişkilidir. Örneğin, Fransız kelimeler olan temel sayılar “on” ve “dokuz” — sırasıyla, dix ve neuf — ikisinin de nedensel ve göreneksel olduğunu gözlemlemiştir. Dahası, Fransız dili “ondokuz” u dix-deuf olarak görenekçi şekilde kodlar. Almancada, aynı kavram neunzehn olarak ifade edilir. Doğal dilde ondokuzun nasıl kodlanması gerektiği öngörülmezken, iki kodlama da harekete geçirilmiştir. Böylece, dix-neuf ve neunzehn kısmen nedenseldir çünkü yoğunlaştırılmış ifadede bireysel kelimeler nedenseldir; fakat aynı zamanda kısmen harekete geçirilmiştir çünkü dokuz ve on için kelimelerin ardışıklığının anlamıyla ondokuz kavramını sunmak “doğal”dır. Fransızlar çift sayı + tek sayı kuralını seçer, oysa Almanlar tam tersini. Bu örnek nedensellik/güdünün derecelerinin olduğunu kanıtladı. Bu bölümde, Saussure’nin görüşünün dilbilgisel yapının (nispeten) harekete geçirilmiş olduğunu kanıtlamak amacıyla bütünleyen teorik bir perspektifi ele aldım. Devamında, dilbilimse işaretlerin iki yön boyunca farkı gözettiğini farzettim: görenekçilik ve güdü. Görenekçi işaretler (basit veya karmaşık) harekete geçirilmemişten geçirilmişe farklılık gösterir, ama aksi takdirde yorumlanamazdı. Şekil 19.1 güdü ve görenekçilik arasındaki ilişkiyi diagramla gösterir. Dilbilgisinin harekete geçirildiği varsayımı dilin biçimci teorilerinde soru meydana getirir (örneğin, üretici dilbilgisi). Bu konuda, yaygın olarak, dilbilgisel genelleştirmelerin aslında biçimci olduğunu tutar; kavramsal içerik, iletişimsel fonksiyon, kodlama ekonomisiyle herhangi bir şekilde şekillenmezler. Ancak, işlevselci ve bilişsel dilbilimciler, dilgisinin en azından kısmen harekete geçirildiği iddianın desteğinde bilginin etkileyici bir dizisini biriktirmişlerdir. Yine de, bazı prensipli açıklamalar, Saussure’nin daha önce gözlemlediği gibi, neden her dilbilgisel yapının harakete geçirilmediğini açıklamalı. Bu bölümün sonunda, bu probleme geçici bir çözüm sağlamak için bir girişimde bulunulur.
Modern Dilbilimde Güdü Dilbilimsel güdü kavramı bu bölümde varsayıldı: (1) i. Güdü dilbilimsel bir kaynak ve dilbilimsel bir hedef arasında tek yönlü bir ilişkidir. ii. Dilbilimsel bir hedef hareket geçirilir ancak ve ancak en azından özelliklerine
165
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME dilbilimsel kaynaktan dolayı oluşursa, yani, oluşumu ve/veya içeriğinden. Bundan sonra, Saussure’un “belirten” ve “belirtilen” terimleri yerine “oluşum” ve “içerik” terimlerini kullanacağım. Kavramsal içerik ve pragmatik fonksiyonu kaplayarak oldukça geniş bir kapsamda “içeriği” anladım. Benim amacım için, “oluşum” terimi genelde dilbilimsellerden —söz dizimi (yani, cümle yapısının kuralları ve prensipleri), biçim bilgisi (yani, kelimelerin söz dizimi), fonoloji (yani, ses ve bürünsel yapı)— uzak tutulan bileşenlerin uygun bir kaynaşımıdır. İçerik ve oluşum arasındaki göstergesel ilişki şekil 19.2 deki gibi diagramla gösterilebilir. (1.ii) deki “dil-bağımsız unsurlar” terimi aslında sadece dilde değil aynı zamanda jestler, trafik işaretleri, görsel sanatlar gibi diğer göstergesel ve iletişimsel sistemlerde bulunan dilbilimsel işaretleri şekillendiren harekete geçen kuvvetlerin varsayımını açıklar. Bu bağlamda, bu harekete geçiren unsurlar özellikle dilbilimsel değildir ve dilibilimötesi denebilir. Böyle dilbilimötesi güdüsel parametreler ikoniklik, kodlama ekonomisi gibi algısal unsurları ve yaratıcı düşünme, muhakeme gibi bilişsel unsurları içerir (örneğin, algısal metafor, mecaz-ı mürsel, monoton olmayan çıkarımsal). Muhtemelen dilbiimsel işaretlerin Saussure’un kavramının kısmen yanlış anlaşılmasının etkisi altında, ama özellikle üretici dilbigisinin biçimci yapısının kalmasıyla, açıklayıcı kavram olarak güdü fikri eğer karşılıksız çıkarma değilse kuşkuculukla karşılaştı. Güdüsel açıklamaların yüzleştiği kuşkuculuk için bir neden kestirimci güçlerinin olmamasıdır. Bu birçok işlevselci ve bilişsel dilbilimci tarafından kolaylıkla kabul edilir, en azından dolaylı olarak farzedilir. Örneğin, dilbilgisi yapıların oluşumu ve anlamına göre, Goldberg bir yapının içeriği veya oluşumunun bazı yönlerinin güdüsünün “yapı bulunmamalı” diye ima etmediğini vurgular. Dilbilimsel bir kaynak ve hedef arasındaki, güdüsel bağ “beklenmedik bir olaydır, deterministiktir”. Goldberg bu durumun diğer bilimlerde alışılmamış olduğunu vurgular (örneğin, evrimsel biyoloji). İnsanlıkta, örneğin, tarihi dilbilimselleri içererek, dilbilimin değişiminin kestirimci olmayan açıklamaları yaygındır. Yukarıda belirtilen sebep için, üretici dilbilimlerin açıklayıcı bir kavram olarak güdüyle ilgili şüpheleri vardır. Üretici dilbilgisine göre, insanlar bir insan dilinin kazancı için bir önkoşulun değerlendirildiği metaforik olarak Evrensel Dilbilgisi (ED) olarak adlandırılan genetik olarak uygulanmış bir dil fakültesiyle donanmıştır. Üretici dilbilgisinin önemli bir amacı “Neden doğal diller yaptıkları özelliklere sahiptirler?” sorusuna cevap vererek açıklayıcı yeterlik aramak ve farzedilen ED nin özelliklerini ortaya çıkarmaktır. Söz diziminin özelliğinde, dilbilgisinin evrensel özelliklerinden biri varsayımsal otonomisidir. Böylece, diğerleri arasında Radford sözdizimsel kuralların “pragmatik, fonolojik veya anlamsal bilgiye referans veremeyeceğini” şart koşar.
166
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Söz dizimin harekete geçirilmemiş doğası ve sözde otonomisine göre, bilişsel dilbilimci George Lakoff ve filozof Mark Johnson önemli bir noktaya değinir. Onlar için söz dizimi “sözdizimsel unsurların dağılımı üzerine genelleştirmelerin çalışmasıdır.” Söz diziminin bu oldukça şanssız nitelendirmesine rağmen, yazarların tartıştıkları iyi bir nokta vardır, “anlamsal ve pragmatik değerlendirmelerin dağılımsal genellemelere girip girmediğiyle ilgili deneysel bir soru”. Diğer bir deyişle, söz diziminin otonomi ya da otonomik olmaması iradeyle şart koşulamaz. Şimdiye kadar, dilbilgisel fenomenlerin büyük çoğunluğu keşfedilmişti, bazıları Lakoff (1987) ve Lakoff ve Johnson (1999) tarafından anlayışla analiz edilmişti. Onların durum çalışmaları ve diğer birçok işlevselci ve bilişsel dilbilimci, sadece kavramsal ve pragmatik bilgi tanımlarına dahil edilirse, sözdizimsel genellemelerin sık sık yeterince formülleştirilebileceğini güçlü bir şekilde belirttiler.
ZEKA- DOĞASI VE DEĞERLENDİRMESİ
Zekanın genel olarak kabul edilen bir tanımı yoktur. Ancak, zekanın, yaygınlaşmış akademik ve sosyal yapılarda başarıyla ilişkili bir bilişsel yetenekler kümesine karşılık geldiği bazı genel anlaşmalar vardır. Bu liste genelde problem çözme, hafıza, öğrenme yeteneği, neden olma, çıkarım, matematik ve diğer benzer yetenekleri içerir. Bu yeteneklerin çoğu, IQ nun sonuç puanı olduğu sözde zeka testleriyle değerlendirilir. Ancak, IQ ölçüsü zekanın kolay operasyonel bir tanımını sağlamasına rağmen, uygulaması uzun zamandır tedirginlikle birliktedir. Bazı sebepler ahlaki ve kültürel farklılıklar için hassasiyet eksikliği ve herhangi bir teoriye dayanmadığı gerçeğidir. Zekayı bazı teorilere dayandırmak için birkaç girişim mevcuttur, bilgi işleme, nöroloji veya genetik gibi. Şu ana kadar hiçbiri, en azından söylendiğine göre zekayı tamamlayan bilişsel yeteneklerin seçimini sayabilen belli sonuçları aydınlatamadı. Böylece, zekanın anlamı ve doğasıyla ilgili tartışmalar hala devam eder, şimdi zeka olarak değerlendirilmek için bilişsel yeteneklerin seçimini doğrudan yönlendiren kriteri anımsayalım: okul veya iş gibi kabul edilmiş sosyal yapılarda başarılı performans. Birinin zekayı nasıl kavramsallaştırdığına ve ölçtüğüne bakmaksızın, yaşlı veya genç bireylerin performansı sadece nasıl zeka olduklarının bir fonksiyonu olmadığı birden açıkça olur. Birçok diğer faktörler, özellikle zekanın miktarı veya seviyesine genellikle hatalı olarak dayandırılan davranış ve performansa katkıda bulunur. Bu, bu bölümün anlattığı şeydir. Bu bölüm bilişsel enderliğini ortaya koyan bireylere odaklanır. IQ ölçümleri açısından, her biri IQ dağılımının normal eğrisinin sınırlarından birinde olan böyle iki grup vardır. Terimler genelde geçmiş veya bugünde kullanılır, “zihinsel gerilik”, “zihinse eksiklik”, “zeka yetersizliği”, “gelişimsel yetersizlik” veya “gelişimsel gecikme” yi içeren alt uçtaki bireylerden bahsetmek için. Bu türün terimleri, aşağılayıcı tanımlar kullanma tuzağına düşmeden tanımlama girişimini sunar. Bugünlerde, zihinsel gerilik olması gereken standart sapmaların
167
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME iki veya daha fazla aşağısında zeka testi performansı gösterme olarak tanımlanır, yani, 70 puanın altı, uyarlanabilen çalışmadan sınırlandırmalarla gelen, 18 yaşa başlangıç öncesiyle. Böylece, 50-69 oranında zeka bazen hafif zeka geriliği olarak incelenir, ve 35 in altı şiddetli zeka geriliği olarak görülür. Ancak, zihinsel geriliğin muhtemelen bir tanım sorunu olduğu açık olmalıdır. Diyagnostik kriterin rasgele doğası, son yıllarda zihinsel gerilik için kesim IQ sunun 85 ile 70 arasında gidip geldiği gerçeğinden dolayı açıktır. Dahası, Zigler tarafından vurgulandığı gibi, önemli nokta kesin IQ olmayabilir, ama kronolojik yaş ve zihinsel yaş arasındaki ayrım olabilir, hızı kesilen öncekinin sonrakinden daha yüksek olması nedeniyle. IQ nun kesim noktası her neyse, Zigler ve öğrencilerinin üzerinde çalıştığı ve vurguladığı organik etiyolojiler ve kültürelailevi etiyolojiler olan yeteneksizlikler alanındaki bireyler arasındaki oldukça önemli bir diğer ayrımı önemsemez. Durum IQ eğrisinin daha yüksek sonuna göre çok daha basit değildir. Kullanılan genel terimler “üstünzekalı”, “yetenekli”, “yüksek yeteneklilik”, “mükemmel performans” ve “yaşları, deneyimleri ya da çevreleri diğerleriyle karşılaştırıldığında yüksek başarı gösterme”dir. Burada yine kabul edilmiş tanımlar veya karşılıklı anlaşmaya dayalı IQ kesim noktaları yoktur Yaygın ayrımlar parlak olan 115 129 arasında puan yapan çocuklardan bahseder. Ancak, çoğu IQ testinin yüksek seviyelerde üstünzekalılık dereceleri arasındaki farkı gözetmede çok hassas olmadığı yaygın olarak kabul edilir. Dahası, yavaş gelişende yaş ve zihinsel yaş arasındaki desonkranizasyona benzer olarak, üstünzekalılarda kronolojik yaş ve zihinsel yaş arasında paralel bir “desenkronizasyon boşluğu” vardır, öncekinin sonrakinden daha düşük olması nedeniyle.
IQ Eğrisinin Daha Düşük Sonunda Performansı Etkileyen Unsurlar Son yarım yüzyılda Zigler ve öğrencileri tarafından toplanan büyük miktardaki bilgi, bilişsel performans üzerindeki ekstra zeka unsurlarının etkisini kanıtladı. Bu görüşü destekleyen kanıt ilk çalışmadan başlayarak sürekli olarak artar. Kanıt topluluğu zihinsel olarak geri bireylerin çalışması üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu gösterilen güdüsel unsurlara odaklanır. Çünkü bu materyal geniş çapta yayıldı ve sıkça özetlendi, şimdiki tekrar inceleme başlıca kavramlara ve önemli olaylara odaklanır, üç odak noktası etrafında organize edilir: harici çevresel faktörler, kişisel ve davranışsal faktörler, bilişsel güdüler tarafından genişletilmiş faktörler. Materyalin bu organizasyonu birkaç varsayıma dayanır. İlki, gerizekalı bireyler için harici çevresel faktörlerin spesifik kişisel eğilimlerin şekillenmesine ve çocuklarda davranışsal niteliklere katkıda bulunduğudur. İkinci varsayım, spesifik eğilimler ve niteliklerin çocuklarda performansın değerini azaltan güdüsel bir eğilimi tüketmesidir. Çevresel değerler, güdüyü belirleyen proksimal
168
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME unsurlar olarak değerlendirilebilen kişisel ve davranışsal eğilimlerden ayrı olan uzak faktörler olarak değerlendirilebilirdi. Üçüncü varsayım, davranışsal ve kişisel eğilimlerle birlikte hareket eden çevresel faktörlerin çocuklarda meydana geldiğidir. Harici çevresel faktörler. Düşük yetenekli çocukların performansını etkileyen ve kişiliğini şekillendirmeye katkıda bulunan başlıca çevresel faktörler sosyal yoksunluktur. Sosyal yoksunluk şu faktörlerle tanımlanır: “ebeveyn ve bakıcıların dikkatlerinin devamlılığının eksikliği, çocuklarını ayırmak veya kuruma vermek için ebeveynler tarafından duyulan aşırı arzular, yoksullaşan ekonomik durumlar, ve/veya aile içi geçimsizlik, zihinsel hastalık, suistimal, veya ihmal.” Sosyal Yoksunluk Ölçeği tarafından değerlendirilen değerlerin bu karmaşasının gerizekalı çocukların davranışlarını olumsuz olarak etkilediğini gösterilmişti, örneğin, bağımsızlıkları ve uyanıklıkları. Olumsuz sosyal deneyimlerin aynı zamanda aile dışında oluştuğu not edilmelidir. Sonunda, çevresel dürtünün kapsamı da önemli bir konu olabilir. Klinik deney ve gelişimsel araştırma çocukların sosyal, duygusal, fiziksel, ve bilişsel gelişimi üzerinde çevresel dürtülerin önemini ortaya çıkardı. Dürtünün aşırı derecede düşük seviyelerinin, gelişimin oranı ve kapsamını negatif olarak etkilediğinin kanıtı vardır (örneğin, yetimhanelerde yetişen çocuklarda). Yetersiz dürtünün, örneğin sözlü davranışlarda, olumsuz etkileri olabilir. Ancak, Hodapp ve Fidler şöyle not eder, “zihinsel yetersizlikleri olan çocukların çok fazla dürtü tutuşunda zorlukları vardır.” Bu çocuklar için, tatmin edici dürtü ve aşırı uyarılma arasındaki çizgi ince olabilir, adımlama, zamanlama ve sağlanan dürtünün doğasının özel değerlendirmesini gerektirerek, ki çocukların bir kısmında kontrolü kaybetme ya da bırakma gibi hareketlerden kaçınmak için. Kişilik ve davranışsal faktörler. kırk yıldır biriken bilgi yığını, performans seviyelerini olumsuz olarak etkilediği görülen yetersiz bireylerde kişilik eğilimleri ve davranışlar kümelerini tanımlamada sonuçlanmıştı. Bu eğilimlerin her birinin aynı zamanda yetersiz olmayan bireylerde de görülmesine rağmen, bu çoğusu bu eğilimlerin çoğuna ya da hepsine sahip olan yetersiz çocukların özelliğidir. Dolayısıyla, bu eğilimler, yetersiz bireylerin güdüsel eğilimlerini oluşturarak değerlendirilebilir. Kişilik eğilimlerinin kümesi ilk ve başta şunları içerir: (a) pozitif tepki eğilimi, karşılıklı etkileşim için yükseltilmiş bir güdüde açıkça gösterilir ve destek sağlarken bir yetişkin üzerinde bağımlıdır; (b) negatif tepki eğilimi, benzemeyen yetişkinlerle etkileşime geçmeleri umulduğunda başta çocuklara görülen ihtiyat ve vazgeçmede açıkça gösterilir; (c) düşük başarı beklentisi, yeni bir görevle karşılaştırıldığında çocuklar tarafından açıkça gösterilir, yüksek başarısızlık beklentisi, düşük derece risk alma, ve gecikmiş memnuniyete zayıf eğilimle yükseltilir; (d) dışayönelmişlik, çözüm için başkalarına bakma eğilimi ve zor ve belirsiz görünen bilişsel görevlere göre yönlendirici olarak tanımlanır; ve
169
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME (e) düşük etkili güdü, zor problemleri çoğaltmaktan herhangi bir zevk almama eğilimine neden olur. Eğilimlerin bu kümesi, çoğu daha önce bahsedilenlerle ya da değişkenlerini sunan daha öte eğilimlerle yükseltilir: (g) katılık veya, diğer cevapları değiştirmede zorlansalar bile aynı cevapları açıkça göstermek konusunda direnme eğilimi; (h) öğrenilmiş çaresizlik, başlarda cevaplarda açık ve belli sonuçlar üzerinde kontrolü olmayan birinin hisleri nedeniyle sabır olarak tanımlanır; (i) yabancıgörev güdüsü — yani, yaratıcılık veya başarı gibi görevlerin kendilerine içten özelliklerdense harici ödül ve konulara dayanan bir görevi yapmak için motivasyon; (j) pekiştireç hiyerarşi, çocukların cevap verme yeteneğini (k) düşük benlik saygısı veya benlik algılaması, özellikle aşağılık hissini, birine güvenme konusunda hazır olmamayı, ve sadece kendi fikirleri ve görüşleri arasındaki küçük uzlaşmazlığı yansıtır. Bahsedilen kişilik eğilimlerinin her biri, yetersiz bireylerde artan bir dereceye kadar açıkça gösterildiği görüldü. Bu kişilik eğilimleri, yeterli ve yetersiz bireyler arasındaki değer farklılaştırmasının önemli bir parçasını açıklar, özellikle kültürel-ailevi etiyolojinin zihinsel olarak yetersiz çocuklarına ve sadece hafif yetersizlik teşhisi koyulanlara göre. Bilişsel-güdüsel faktörler: Yetersiz çocukların bilişsel performansının, bu çocuklar için çevresel konular özelliğiyle büyük çapta açıklanabilen kişilik ve davranışsal eğilimler üzerinde değişiklik gösteren derecelere dayandığı görüldü. Ayrıca, bilişsel oryantasyon yapısında yapılan çalışmalara dayanan kanıtlar vardır — bu yapıda, kişilik ve davranışsal eğilimler de bilişle ilişkili güdüsel olarak desteklenir. Davranışa göre güdüsel bir fonksiyona sahip olan bilişler oluşum ve içerikler aracılığıyla canlandırılırlar. Oluşumun bakış açısından, bilişler inançların dört şeklidir: (a) şimdi ve geçmişte biriyle ilgili bilgiler ve diğer gerçekleri belirten özle ilgili inançlar (örneğin, tembelim, zeki değilim, emri yağdırılmasından nefret ediyorum); (b) diğerleri ve gerçekle ilgili bilgiler ve diğer gerçekleri belirten genel inançlar (örneğin, zorlamak bir şeyleri çözebilir, bazı öğretmenler siz istediğinizde yardım ederler); (c) ahlaki, sosyal, davranışsal, ve diğer hareket ve olayları ilgilendiren kurallar ve standartları belirleyen norm inançlar (örneğin, okulda öğretmen ne derse yapılmalı, eğer soru sorarsa biri cevap vermeli); ve (d) farklı alanlarda hedef ve dilekleri belirten hedef inançları (örneğin, birçok arkadaşım olsun istiyorum, herkes tarafından sevilmek istiyorum). İçeriklerin bakış açısından, güdüye göre bir rol oynayan inançlar soruda davranış için ilişkili altında yatan anlamı sunar, öntest incelemelerinin bir grubunda keşfedilen. Yetersiz çocuklar için bilişsel oryantasyon anketleri yapılanmıştı, böylece çalışılan davranışların her bir çeşidi odaksal bir durumla sunulmuştu ve çocuk dört inanç çeşidini ayrı ayrı işaret eden bu davranışla ilişkili farklı anlamlarla ilgili sorular sormuştu. Çalışılan davranışlar katıydı, soyut ve somut
170
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ödüller için cevaplanabilirdi, başarı ve başarısızlık için cevaplardı (herbirinden sonra performansta artma veya azalma). Örneğin, katılığı ilgilendiren sorular cezalandırılma korkusunu, bir şeyler yapmak için sınırlandırılmış olasılıklara, bir görev zorlaştığında daha çok uğraşmayı, ve birinin cevaplarını takip etmeyi işaret eder. Bir görev için yapılarla bağdaşabilmek için birinin önceki cevaplarını takip etmenin gerekli olduğu, görev zorlaştığında daha da zorlamanın yardımcı olabildiği, bir şeyler yapmanın birçok farklı yolu olduğunu, ve ceza korkmaya ihtiyacı olmadığına inanan bir çocuğa katılığın bilişsel oryantasyonda düşük bir puan verildi. Sonuçlar gösterdi ki, çalışılan alanlarda bilişsel oryantasyon puanları çocukların davranışlarında önemli ölçüde öngörüldü. Bu gösterir ki, farklı bilişsel görevlerdeki çocukların performansları, spesifik güdüsel oryantasyonları yansıtan inançlarla eşleşti. Böylece, örneğin, bilişsel görevlerde yetersiz çocukların katılığı, bilişsel bir davranış olan güdüsel eğilimlerin bir fonksiyonudur. Aynısı çalışılan diğer davranışlarda da tutar. Böylece, yetersiz çocukların bilişsel performansını etkileyen güdüsel eğilimler hem davranışsal seviyede hem de bilişsel seviyede açıkça gösterilir. Bu gösterir ki, güdüsel eğilimler aslında derinden kökleşmiştir. Diğer yandan, aynı zamanda güdüsel olarak yönlendirilmiş inançlarını değiştirerek çocuklarını davranışlarını etkilemek için bir mekan sağlar. Bazı durumlarda, inançların değişmesi çocukların davranışlarını değiştirmenin çok daha anlaşılır ve basit bir yolu olabilir. Değişken tartışmalarda, çocukların katılıkla ilişkili konularla ilgili inançlarının değişmesi, çocukların davranışsal katılığında önemli bir azalma verdi. Son sözler. Büyük bir bilgi yığını gösterir ki, güdü IQ eğrisinin daha düşük sonunda çocukların bilişsel performansını belirlemede önemli bir rol oynar. Güdüsel faktörler çocukların davranışlarında, kişiliklerinde, ve sahip oldukların inançların güdüsel olarak yönlendirilmesinde açıkça gösterilir. Güdünün etkisiyle ilgili kanıt, özellikle çalışılan populasyonun doğası nedeniyle güdü ve bilişin etkileşimine göre büyük bir önemidir.
IQ Eğrisinin Yüksek Sonunda Performansı Etkileyen Faktörler Robinson ve arkadaşları yetenekli insanların yetersiz bireylere göre uygulananla benzer parametrelere göre değerlendirilmesi gerektiğini tartışırlar, kesin kavramlar ve sonuçların farklılık göstermesine rağmen.
BİLİNÇLİ DÜŞÜNCE, HAYAL ETME, FANTAZİ BİLİŞ VE GÜDÜYLE NASIL BAĞLANTI KURABİLİR?
171
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME William James 1890’da muazzam iki ciltlik Psikolojinin Prensipleri kitabında bilimsel bir disiplin için büyük bir gündem oluşturduğunda, çalışmasının çok başında bölümlerini bilinç ve öz üzerinde yerleştirdi (Descartes’in je pense ve je suis). O zamandan beri, gölgelerde bir parça bireyselliğin doğrudan deneyimi ya da bilinç kaybına eğilimli olan etkinin birkaç dalgası vardı. Freud ve psikoanalizdeki klinik takipçileri başta farkında olmadan bilinç ya da düşünce ve güdü getirdiler. Bilince dikkat, 1960’ların “bilişsel devrimi” ile yeniden ortaya çıkmaya başladı ve insan farkındalığı, devam eden düşünceler, ve özel bilişsel işleme üzerinde çalışmak için yol açtı. Şimdi deneyimin şahsi ve kişiyle yakından bağlantılı tecrübesinin doğası davranışçı bilim adamları ve nörofizyologların yanısıra zihin filozoflarının ilgisini çekiyor. Sosyal bilişteki yeni araştırma da farkında olmadan tutum fenomeni üzerinde çalışmak için yol açsa da, çalışmanın bilinç düşüncesi üzerindeki önemi daha fazla inkar edilmez.
Bilinç ve Hayal Gücünü Tanımlama Bilinci simgeleyen fenomenler ve insan hayal gücümüzle alınan oluşumlar nelerdir? Önce Jacob, Joseph, ve Ezekiel’in uyanan fantezileri veya düşlerinin devasa hesaplarında onları selamlıyoruz. Sonra, Plato’nun Symposium’unda Sokrates ve Aristophanes’in yaratıcı anlatımında tanıma şokunu deneyimliyoruz, güçlü dahili monologlarda ve Shakespeare’in oyunlarında, ve geçen yüzyılda diğerleri arasında James Joyce, Saul Bellow, ve Virginia Woolf’un bilinç akışı romanlarında da etkili bir şekilde sunulan karakter görüşlerinde. Sinema ve televizyonda, görsel hayal gücü ve “dış ses” dahili monologların kombinasyonu devam eden bilincimizin deneyimlerini en etkili şekilde ele geçirir. Ancak bu yazınsal dizin örneklerini dayatmak olabilir, bilinç fonksiyonları ve işlemlerin bilimsel modellerini formülleştirmek için özel deneyimlerin sezgisel fıkra tarzında hesaplarının ötesine taşımamız gerekiyor. İlk olarak bilincin üç başlıca yön boyunca yansıtıldığını öne sürüyoruz.
1. Bilinçsizliğe karşı Fiziksel Bilinç Burada, büyük fiziksel bir etkinin (bir yumrukla devrilmek) veya psikolojik bir travmanın (korkunç bir dehşet) sonucu gibi birinin hafızası veya çevresinin duyumsal farkındalığının kaybı durumunundan bahsediyoruz. Tabiki, uyku daha normal bir örnek, fakat Hamlet’in de umduğu gibi “Uyumak, bir ihtimal düş görmek için/ Evet, sorun var,” şimdi düş görmenin uyku halinin gece periyotları boyunca hepimizde düzenli bir şekilde olduğunu laboratuvar çalışmalarından biliyoruz. Bizim görüşlerimize göre, bilincin büsbütün fiziksel gösterimi, ancak beyin
172
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME araştırması ve yaşam tanımları ve beden sağlığı için önemli, bu bölümün konusu değildir.
2. Bilince Algi ve Bilgi İşleme Bilincin bu şekli belki de şu an dikkat; algı; çözme; aklında tutma; ve hafıza özelliklerinin telafisi; ve çaba gerektiren öğrenmeyle ilgilenen psikologların yanı sıra zihin filozofları ve nörfizyologlar tarafından yapılan en kapsamlı çalışmadır. Devam eden düşünce ve hayal gücü işlemleri için temel açık olsa da, bu bölümde başka bir yerde daha kapsamlı olarak baş etti, genellikle biliş ve bilgi işleme çalışmalarındadır.
3. Yansıyan Düşünce ve Bağımsız Bilinç Dikkatli ve algısal bilişsel işlemler fiziksel çevrede ve bazı kapsam, sosyal çevreye birinin oryantasyonunu kurar, ama Johnson’un “yansıtıcı işleme” olarak hafıza analizinde ve hatta daha önce H. Kreitler ve S. Kreitler’in “bilişsel oryantasyon ve anlam görevlendirmesi” yle belirlenen bilincin üçüncü bir yönünü tanımlayabiliriz. Johnson’ın not ettiğine göre, “Yansıma birinin uyandırıcı uyarıcı aktivasyonunun ani sonuçları boyunca gitmesine izin verir … [aksine algıyla] yansıma içsel olarak üretilen biliştir”. Kretiler’in bilişsel oryantasyon sistemi saf algısal bilinçte operasyona başlayabilir. Yansıyan işlemenin Johnson’ın seviyelerinin “not etme, canlandırma, tepki” ve “keşfetme, geri alma ve prova yapma” özellikleri, anılar, niyetler, ve dileklerin bağımsız kontrol ve farkındalığı olarak deneyimlediğimiz daha karmaşık anlam görevlerin yolunu açar. Burada vurguladığımız bilincin üçüncü seviyesidir. Baars bizim değindiğimiz bilinç alanının detaylandırılmış bir modelini sağlamıştı. Buna “tiyatro modeli” adını verir. Bu çalışan hafıza “iç ses” ve “görsel düşleme” aracılığıyla açıkça gösterilir. “Aktörler” veya “bilinç adımları”na sınırlandırılmış giriş için yarışabilen yaşam deneyimlerinin yeniden yapılanması veya niyetler, dilekler, farklı anılar arasında bir tür yarış vardır.
173
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
174
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
PSİKOPATİ REHBERİ
175
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
I-TEORİK VE DENEYSEL DAYANAKLAR 1-Psikopatik Kişilik Şimdilerdeki kullanımında etimolojşk olarak tuhaf olsa da “psikopatik kişilik” terimi ilk kullanıldığı 1800lerde uygun bir seçenekti. 1930 da Partridge toplumun ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan için literatürü tekrar gözden geçirerek bu rahatsızlığı “sosyopatik kişilik” olarak adlandırdı. Psikiyatrik tanılar empresyonist bir sanat dalıdır ve hatta bu mesliği yapanlar bile aynı hastaları genel bir sınıfa sokmakta anlaşamazlardı. Tanı bazen hastanın bilinçaltı dürtüleri ve motivasyonları veya klinik görevlisinin sistematik olmayan hatta bazen acayip olan yıllara dayalı tecrübesiyle alakalı olarak oldukça sübjektif temellere dayanır. Amerikan Psikiyatri Derneği (DSM) 1952 de ilk akıl sağlığının tanısal ve istatiksel kılavuzunu yayınladı. 1980 deki baskısına ( DSM-III ) kadar bazı ölçülere kavuşamadı ve nihayet DSM III ve 1994 de basılan DSM IV ile tanı kriterler formüle edilerek objektif ve çıkarımsal olmayan bir seviyeye ulaştı. Bu kriterler son haline deneysel verilerin istatiksel analizleri yerine klinik çalışanlarının komitelerinin karşılıklı anlaşması sonucu oluşturulmuştur. Antisosyal kişilik bozukluğu (APD) tanısının bir hastaya konulması için hastada şunlar görülüyor olmalıdır ; -Aşağıda belirtilenlerden 3 veya daha fazlasının görülerek yaygın kalıplaşmış bir umursamamazlık ve 15 yaşına kadar diğer insanların haklarını çiğnemesinin ortaya çıkması. -Mantıklı olan davranışları tekrar ederek yasalara uygun olan davranışlara saygı göstererek sosyal kurallara uyum sağlamakta başarısızlığa uğramak. -Tekrar eden yalanlarla farklı isimler kullanarak veya kişisel çıkarı için başkalarını kullanmak davranışlarını tekrar ederek hilekarlık yapmak. -Dürtüsellik ve gelecek planlarında başarısızlık. -Tekrar eden fiziksel kavga veya aşağılamalara gösterilen asabiyet ve agresiflik. -Kendisi veya başkalarının güvenliğine kayıtsız kalarak saygı göstermeme. -Finansal mecburiyetler veya çalışma davranışlarında sürekli devam ettirmekte tekrar eden başarısızlık göstererek bir sorumsuzluğun devam etmesi. -Pişmanlık duymama. -Bireyin en az 18 yaşında olması. -15 yaşından önce başlamış olan yönetim rahatsızlığına dair kanıt vardır. -Antisosyal davranışın bulunması sadece şizofreni veya manik vaka süresince değildir.
176
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Bu prensiplere dayanarak tanı koymak için hiçbir psikiyatrik bilgi ve önseziye gereksinim duyulmaz. Nispeten bu kriter listesinin objektif karakteri ortadadır, bariz olmayan şey ise bunu bekleyecek teorik veya deneysel bir temel yoktur. Kanunların psikiyatri veya bilimden daha az kullanışlı olmasına rağmen insanlar sınıflandırılırken psikolojik durumlarından ziyade sergilediği davranışlar göz önünde bulundurulur. 18 yaşın aşımı APD tanısından ziyade kanunlar önünde daha geçerli bir durumdur. Birçok eyalette 18 yaş reşit olarak görülmekte ve kanun önünde yükümlülükler verilmiştir. Cinayet ve diğer ana suçların 18 yaş altı gençlerde çok görülmesiyle birlikte birçok eyalet reşit olma yaşını 18 in altına çekmeye çalışmaktadır. Bu yaygın suçlular APD sayılabileceği gibi diğer başka sorumsuz ancak ciddi bir suça bulaşmamış vatandaşlarından da bu gruba girebilecekler vardır. Örneğin kriter A1, A2, A4 ve A7 ‘ ye uyan kişileri düşünün, bunların birçoğu hapistedir. A3, A5, A6’ya uyan ancak diğerlerine uymayan APD tanısı konmuş birisi hapiste değildir ama avare, bağımlı veya alkoliktir. APD açıkça nedenbilim ve psikolojik karakteristik göz önüne alındığında heterojen bir kategoridir. DMS- IV kriterlerine göre sınıflandırılmasında heterojen bir grup olmasına rağmen, APD en azından bireyler arasında net bir sınır çizer. Hapishanedekilerin büyük bir kısmı APD tanı kriterlerine uyar. Ancak bu antisosyal kişilikler sadece semptomlarda değil nedenbilimde de farklılık gösterirler. 1995 yılındaki çalışmasına Lykken’eAPD’nin bir aile rahatsızlığı olduğunu ve tanı şemasında bunu psikopat ve sosyopat ve herbirinin altyapısında farklı sebepler bulunduğunu belirterek iki ana gruba ayırma teklifinde bulundum. Psikopat olarak sınıflandırdıklarım genetik özellikleri ve genellikle de mizaç olarak sosyalleşmekte başarısız olurlar. Örneğin korkusuz, alışılmadık bir biçimde düşüncesiz veya öfkeli bir çocuğu ortalama ebevenylerin kontrol etmesi ve sorundan uzak tutması çok zordur. En büyük grupsa, sosyopat diye adlandırdığım gruptur. Bunların birçoğu yasalara saygılı, üreten vatandaşlardır ve sağlıklı beslenirler ve tamamlayıcı sosyal ebeveynleri vardır. Çünkü psikopatların aileleri tamamlayacı olmayan ve asosyaldir. Bununla birlikte sosyopatlar sadece eğitimsiz ve ihmal edilmiş değil aynı zamanda ailelerinden bazı huylarıda miras almışlardır. Sosyopatların bir kısmı kanun açısından tehlike arz eder.
Antisosyal Bir Kişilik Var mıdır? Çok boyutlu kişilik anketi (MPQ : Telleyen&Walker 1994) sıkça kullanılan 11 faktör içeren bir kendin sorgula envanteridir. İlk faktör iyi olma (İO), sosyal etki (SE), başari (BA), ve sosyal yakınlık (SY) içeren pozitif duygusallıktır. Negatif duygusallık stres tepkime (ST) tarafından yabancılaşma ve agresiflik (AG) olarak tanımalanır. Üçüncü faktör kontrol (KO), zarar vermekten kaçınma (ZVK), geleneksellik (GE) ‘den oluşur. Minnesota Oak Park Heights hapishanesinde bu test uygulanmıştır. Burdakimahkumların pek çoğunun APD kriterlerine uymakta olduğu görülmüştür.
177
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Şekil1
Prisoninmate: Hapishane mahkumları Wb: İyi olma Sp: Sosyal etki Ach: Başarı Sc: Sosyal yakınlık Sr: Stres tepkimesi Al: Yabancılaşma Agg: Agresiflik Co: Kontrol Ha: Zarar vermekten kaçınma Trad: Geleneksellik Şekil2
High vsLow on HarmAvoidance: Yüksek ve düşük zarar vermektne kaçınma
178
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Çocukların Sosyalleşmesi Çocuklar sosyal olarak uyumsuz olmaktan nasıl uzaklaştırılır? Diğer sosyal memelilerde olduğu gibi insanlarda, çocuklar kuralları toplumu izleyerek ve büyüklerini örnek alarak öğrenirler. Hepimiz bu öğrenme kapasitesi ile doğarız. Belkide bu kapasite ile doğan tek varlık insanoğludur. Genç ergenliğe erişen bir bireyi topluma adapte etmekteki başarısızlığımız bize şunu gösterir ki belkide dil öğrenmede olduğu gibi sosyalleşme içinde kritik bir periyod vardır. Hissettirilmiş, söylenmiş, aktarılmış olsa bile düzelmeyecek ve gelişmeyecektir.
Sosyalleşme Başarısızlığa Uğradığında Atalarımız bize oranla içinde büyükbaba, büyükanne, amca, dayı, hala, teyze ve büyük kuzenlerin olduğu ve şüphesiz ki genç bireylerin sosyalleşmesinde katkıda bulunduğu daha büyük ailelerde yaşıyorlardı. Bazı ilkel kabilelerde bu eğitim şiddet içerikli olsa bile pek çoğunda ailenin büyük bireyleri gençlerin gelişimine katkıda bulunuyorlardı. Örneğin Murphy 1976 da Yupic dilini konuşan Eskimolar üzerinde yaptığı çalışmada; eğer kabilenin bir erkek üyesi ona düşen görevleri yapmaz, diğer erkekler etrafta olmadığında kadınların üstünde bu avantajı kullanmak isterse ailenin büyükleri tarafından cezalandırılırdı. Aile ilişkileri kabile toplumlarında çok etkilidir. Şimdilerde yapılan bir araştırma Birleşik Devletler’de suç ve şiddet eğiliminde olan birinin bunu büyük bir ihtimalle geçmişinde onda rol model olan bir aile büyüğünden aldığı görülmüştür.
Babanın Önemi Özellikle Birleşik Devletler’de babasız büyümek ile ardından gelen sosyal hastalık arasında çarpıcı bir ilişki vardır. Birleşik Devletler’de 1980ler süresince meydana gelen ciddi suçları işleyenlerin %70’i babasız büyüyenlerdir (Beck, Kline&Greenfield, 1988: Sullivan , 1992). Oregon sosyal öğrenme merkezindeki çocukların %30’u dağılmamış ailelerden gelmektedir (Forgatch, Patterson& Ray 1994). Bu ilişki tabiki direk olarak nedensel bir bağlantı olduğuna kanıt olamaz. Babasız çocuklar büyük risk altındadır çünkü anneler sıkı şartlar, sıklıkla da kötü çevrelerde yaşamak mecburiyetindedirler.
Suçun Sebepleri Gottesman ve Goldsmith 1994 yılındaki çalışmalarında suç ve antisosyal davranışın muhtemelen genetik ve çevresel faktörlerle ilişkili olduğunu göstermişlerdir. Biri bu formülasyonun gerçek olduğu ile ilgili tartışmaya giremese bile ben bu birleşimden uzak durmaktan yanayım. Bir diğer formulasyondasuçun kendini genetik faktörlerin önceki denyimlerle etkileşiminin bir eseri olduğu düşüncesidir. Suçun huysuzluk ve diğer çevresel faktörlerle birlikte yetersiz ebevenylerin birleşiminin bir eseri
179
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME olduğunu düşünüyor olmakla daha kasvetli bir hava yaratıyor gibi görünüyorum. Bir çoksosyalbilimci, sosyolog ve antropolog ise oldukça farklı bir şey öne sürüyorlar. Antropolog Franz Boas bütün insan davranışlarının sosyal durumlarının bir sonucu olduğunu söyler. Mischel, HaneuiZimbardo gibi psikologlar davranışların kökten geldiğini söyler. Bütün bu varsayımlar bir derece haksız çıkarılabilir. En önemli suç davranışı bilinçaltının suç dürtüsüyle ilişkiye geçmesi hem bireyde hem de durumda çeşitlilik gösterir. Şekil 1.3 de psikopat ve sosyapatın farkları ve sendromların genetik faktörler ile ebeveynle ilişkileri gösterilmiştir. Şekil 1.3.
Socialization: sosyalleşme Average: ortalama High: yüksek Low: düşük Sociopathy: sosyopati Psychopathy: psikopati Hard tosocializegenotype: sosyalleşmesi zor olan yapı Easytosocializegenotype: sosyalleşmesi kolay olan yapı Averagegenotype: ortalama yapı Parentalcompetence: ailesel yeterlik Şekil1.3 farklı gentikten gelen üç erkek sosyalleşmesini gösterir. İlk eğri Pat’i simgeler. Yetersiz ebeveynlerin büyüttüğü sosyalleşmesi kolay olan bir çocuktur. En alttaki eğri Mike’ı simgeler. Ailesi beklenmedik şekilde yetenekli değilse muhtemelen psikopat olacak. Orta eğri de Bill’i simgeler. Gençlerin büyük kesimi onun gibidir. Ortalama veya daha iyi bir ailesi vardır. Ancak Bill’in ailesi yetersiz olsaydı muhtemelen sosyopat olacaktı. Bu şekil Lykken’in 1995’teki çalışmasından alınmıştır.
Bazı Genetik Risk Faktörleri Doğuştandır Bu çalışmada suçlu olmayan 30 yaşındaki erkek ikizler üzerinde yapılan çalışma öncekilere gönderme olarak yapılmıştır. 189 tek yumurta ikizi (M2), 141 çift yumurta
180
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME ikizi (D2) örnek alınmıştır. M2- D2 farklı özellikle “zarardan kaçınma (harmavoidence) “ kısmında görülür. “Olumsuz duygu faktörü” ve “mecburiyet faktörü” sırasıyla gider. Tablo 1-1 sınıf içinde 17 yaş ve 30 yaş M2 ve D2 ikizlerinin üç suçla alakalı ölçüleri gösterilmiş MPQ kullanılmıştır. (Çok boyutlu kişilik testi) MZs
DZs
MZs
DZs
158pair
77pair
189pair
171pair
HarmAvoidanceScale 0.48
0.02
0.63
0.06
NegativeEmotionFa- 0.43 ctor ConstraintFactor 0.53
0.10
0.62
0.09
0.14
0.50
0.03
Variable
Suçlu Olmayan Psikopati Bir psikopat nasıl suçlu olmaz? Mike’ın ona iyi ve pozitif davranan bir ailesi olduğunu düşünelim. Mike’ın genetik olarak korkusuz ve agresif olduğunu düşünsek bile ailesinin yaklaşımı sayesinde Mike bir kabadayı değil bir kahraman olabilirdi. Bence bazı önemli tarihi figürler psikopat yeteneğine sahipti ama onlar sendromu tam olarak tamamlamadı ve bunu bir dünya çapında başarı hikayesine çevirdiler. Örneğin Winston Churchill, Afrikalı kaşif Sir Richard Burton, Chuck Yeager (sesten hızlı uçuş yapan ilk insan) sıradan bir sosyopatın aksine kökten gelen bir psikopat bilinçaltını ve empati hissini geliştiremez. Sosyal deneyiminden ziyade bazı kalıtımsal özellikler, psikopatın sosyalleşmesini engeller. Muhtemelen suçlu psikopatlara ve süslü psikopatik davranışlara en iyi örnekler Hare’nin 1993 yılındaki çalışmasında görülebilir. Bu anlatılanların zıttına psikologlar Oscar Shindler olayından nasıl bir psikopatlık örneği edinirler? Her işbilir öylesi bir savaş zamanında insanları öldürebilir. Asıl zor olan öyle bir zamanda üstelik Yahudilerin kurtarıcısı olmaktır. Spielberg’in filmi bazı noktaları doğru yansıtmıyor. Asıl izlenmesi ve bu konu üzerine örnek olması gereken, İngiliz belgeselci Jon Blair’in yaptığı Shindler adlı çalışmadır.
Psikopatinin Bir İkili Zarar Modeli Hem yetişkin psikopati literatürü hem de gelişimsel psikopatoloji literatüründeki son 10 yıldaki ana gelişmeler antisosyal davranışların korku düşmesinin katkısının psikopatinin nedenbilimselliğine sağladığı yeni görüşler üzerinde odaklanmıştır. İlginç olarak aynı zamanda psikopatiye önemli bir alternatif yol olan gelişimsel psikopati literatürüne değinmişlerdir. Bu yol farklı olarak dürtüsellik, yönetimsel işlev zararı, zayıf duygusal düzenleme vb olarak tanımlanan, tamamlanmamış, anlaşılır bir zarar içerir. Şu anda geçerli olan standart psikopati tanısı Hare’in “PCL-R”si bir şekilde iki belirgin ölçüyü kapsar. Bunların birincisi “asıl özellik” veya duygusalkişiler arası (faktör-1) ve ikincisi düşüncesiz, antisosyal davranıştır (faktör-2).
181
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Düşük Korku Hipotezi Lykken düşük korku hipotezini üç yoldan test eder. Nevrotik kişisel tanıtım: Lykken’in görüşünde nevrotikliğin rolü çok net değildir. Net bir şekilde aktivite tercih anketini(APQ) ürkekliği ölçmede kullanarak davranış tercihlerini nelerin etkilediğini belirlemeye çalışmıştır. Klasik koşullandırma paradigmasını kullanmıştır. Bu paradigmada elektrodermal aktivite koşullu karşılığı kurmuştur. Bir alarm cihazı koşullu uyarıcı görevi görmüştür ve elektroşok koşulsuz uyarı cihazı olarak kullanılmıştır. Bir akıl labirenti oluşturmuştur. Bu labirentin her tercih noktasında dört tane koşul seçeneği mevcuttur. 20 adet tercih noktası vardır. Bir koşul seçeneği doğru idi ve bu bir sonraki tercih noktasına gidilmesini sağlıyordu. Sonuç tahmin edileceği gibiydi. Kalıtsal psikopatların APQ sonuçları normal kontroller ile nevrotik ortalama psikopatların sonuçlarından oldukça düşüktü.
Lykken’in Sonuçlarının Yinelenmesi O zamana kadarki araştırmalarda elde edilen en iyi sonuç Lykken’inki idi ve bu diğer araştırmacılar tarafından da onaylandı. Araştırmacılar psikopatların karşılaşabileceği cezalardan bihaber olduklarında hem fikirdiler. Siegel, psikopatlar için bir kart oyunu geliştirdi. Her kaybettiklerinde onlara başta küçük, artarak büyüyen cezalar verdi. Ancak onların alabilecekleri cezaları umursamadan oynamaya devam ettiklerini tespit etti.
Gray’in Teorisinin Psikopatide Uygulanması 1970 yılında Jeffrey Gray kavramsallaştırılmış psikopatide bir kaygı azaltımı önerisinde bulundu. Gray buna Davranışsal Kısıtlama Sistemi (BIS) adını verdi. Bu sistemi nerobiyolojik bulgulara dayanarak hayvanların öğrenme ve motivasyonları teorisinden üretmişti. Gray’in ilk hedefi kaygı giderici uyuşturucuların etkilerinden bir model oluşturmaktı. Gray’e göre bu uyuşturucular Davranışsal Kısıtlama Sistemi’ni harekete geçirip kalıtımsal olarak gelen baskıcı genlerin dominant olmasını engelliyordu. Gray geniş ölçüde psikopati üzerinde çalışmasa da, psikopatların cezalandırılma korkusu olmadan ödül arayışı içinde oldukları ve kalıcı antisosyal davranışların cezalandırılmaların bir yansıması olduğunu ne sürmüştü. Sonuç olarak, Gray’in teorisine göre psikopatlar aktif olarak cevap vermekte kaçınırlarsa yetersiz sosyalleşmiş olacaklardır. Çünkü bazı aktif cevap vermeler cezalandırılma riskini ortaya çıkarabilir.
182
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
Gray’in Teorisinin Elektrodermal Hiperaktiviteye Uygulanması Fowles(1980) ve Hare(1978) çalışmalarında davranışsal kısıtlama sisteminin zayıflığının kalp atışı hızı ve şok beklentisindeki elektrodermal aktivitenin arasında bir ilişki bulunmadığını öne sürmüşlerdir. Ayrıca cezalandırılma beklentisi olduğunda, elektrodermal aktivitenin davranışsal kısıtlama sistemi aktivitesini harekete geçirdiği önermesinde bulunmuşlardır. Böylece Gray’in teorisi hem psikopatinin klinik özelliklerinin hem de fizyolojik bulguların cezalandırılma beklentisi süresince birbirleriyle uyum içinde olduğu tahmininde bulunmuştur. Gray’in psikopatlarda BIS azaltımı önerisi psikopatinin klinik özellikleri göz önüne alındığında nispeten iyi bir teorik açıklama getirir ve elektrodermal aktivite ile kalp atış hızı arasında ceza beklentisi sürecindeki farkları ortaya koyan bir teorik açıklama getirir. Bu formülasyon zarardan kaçınma, davranışlar kısıtlama sistemi işleyişi, dürtüsellik ve psikopatinin iç özelliklerinin işlevsel olarak birbirleriyle ilişkili olduğunu ve yüksek oranda bağlantılı olmaları gerektiğini gösterir.
Kaygı Korkuya Karşı Klinik seviyede bir çok kanı kaygı ve korku arasında temel ayırımlar olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda kaygı, doğada daha kavramsaldır, kaygının özelliklerini tanımlamak gelecek korkusunu kontrol etme potansiyeli ile alakalıdır. Korku ise tam tersine yakın bir tehditle baş etmek için vur-kaç sisteminde yer teşkil eden önemli bir otomatik canlandırmadır.
Hiyerarşi ve Üç Bölümden Oluşan Modeller Son 20 yılda yapılan çalışmalar kaygı ve depresyon ve bunlara bağlı rahatsızlıklar arasında eş zamanlı olarak birden fazla rahatsızlığın aynı anda ortaya çıkma olasılığının yüksek olduğunu ortaya çıkardı. Clark ve Watson’ın (1991) üç bölümden oluşan modeli ve Barlow’un 1998’deki hiyerarşik modeli bir nokta birleşen kavramsallaşmış bir şekilde eş zamanlı hastalıkları açığa çıkarmışlardır. Bu hastalıkların birinde yaşanacak azalmanın diğerinde de azalmaya yol açacağı belirtilmiştir. Psikopati bakış açısında bu veriler üst üste gelen birçok sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Gray’in BIS teorisi psikopatinin azaltılmasında nasıl anlaşılabilir? BIS negatif etkilerin zarar vermekten kaçınmaya karşı olduğu durumlarla nasıl alakalı olabilir? Kaygı ve korku arasındaki güçlü farklılık psikopatini azaltımasıyla nasıl alakalı olabilir? Zarar azaltılması kaygı korkuya karşı olması durumu ile nasıl alakalı olabilir?
183
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
BIS, Sürekli Kaygı ve Zarar Vermekten Kaçınma Geniş kapsamda Gray’in görüşleri daha önceden belirtilen resimle paralellik gösteriyor. Gray, kaygı ile korku arasındaki farkı resmetti ve nevrotik ölçüleri kaygı içerisinde inceledi. Panik ve kaygıyı birbirinden ayırdı. Gray sürekli kaygıyı BIS’in tekrar aktif hale getirilmesiyle ilişkilendirdi. Gray’in teorisi tekrar ele alındığında BIS’in hedefte bir çelişki olduğunda aktif hale getirildiği vurgulandı. Nevrotizm ve sürekli kaygı terimlerini kaygı ile alakalı hastalıklara gönderme yapmakta kullanırlar. Gray ve McNaughton tarafından tavsiye edilmese de BIS’nin zarar vermekten kaçınmaya önemli bir katkı yaptığını düşünmeye değer.
Korku Koşullandırma, Amigdal ve BIS Gray ve McNaughton (2000) korkunun altında beynin anayapısı yatar düşüncesinden ziyade geçerli olan Ortodoksluğun amigdala bakış açısı üzerine yorum yapmışlardır. İlk bakışta bu literatür kaygı teorisine karşı alışılmadık bir koşullandırma gibi görünsede, Gray’in teorisi ile ilgili bir çok çalışma bu çalışmada ortaya çıkmıştır. Bu son zamanlardaki çalışmalara uyum sağlamak için özellikle korku koşullandırma ve amigdal ile ilgili, Gray BIS’yi amigdala dahil ederek modife etmiştir (2000). Bu modife BIS teorisi ile, bir şekilde amigdala literatürü ile daha az anlaşılmazlığa girmiştir.
Psikopati ve İrkilme Tepkisi Amigdala veya diğer adıyla korku araştırması psikopati için önemlidir. Çünkü bu çalışma insanda korku artımı ile göz kırpılması araştırmalarına ilham kaynağı olmuştur Bu örnek dikkate alındığında Patrick, Bradley ve Lang (1993) psikopatinin olumsuz bir resimle karşılaştıklarında irkilmenin normal potensiyalizasyonunu göstermekte başarısız olduklarını rapor etmişlerdir. Ancak olumlu bir resim olduğunda irkilmelerinin azaldığı görülmüştür. Aynı zamanda azalmaya etkisi olan amigdalaya işaret etmişlerdir. Psikopati ve irkilme durumlarının teorik olarak başka önemli sonuçlarıda vardır. Gözlemlenen azalma belirgin olarak duygusal- kişilerarası bir faktördür (faktör1). Bunun tam tersi olarak faktör 2 ye göre dozu artırılmış korku irkilmesi dürtüsel antisosyal davranışla ilişkili değildir.
Kişilik ve Psikopati Psikopati ve kişilik ölçülerin ilgisi daha önceki konularda belirtilmiştir. Dahası Wi-
184
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME diger, Lynam ve Derefinko ve Krueger psikopatinin kişilik ölçüleri kapsamında anlaşılabileceğini belirtmiştir. Kişiliğe ithafen yapılan ana yaklaşımlar şunlardır : Tellegen’in üç faktör yaklaşımı, Eysenk’in üç faktörü (Nevrotisizm, dışadönüklük, psikotizm) ve Costa ve McCrea’nın beş faktör modelidir. Ayrıca EASI modeli vardır, bu model yapısını aktivite sosyalleşebilme ve duygusallık üzerine kurmuştur. Bu modeller bazı yönlerden birbirlerine benzerler.
Psikopati Faktörlerinin Kişilik Bağlantıları Son dönemdeki yapılan araştırma psikopatinin bileşenlerini karmaşık ilişkilerini ele almıştır. Bu ilişkinin karmaşıklığı ve farklı faktörler sebebiyle elde edilen sonuçların özetlerini tartışmak kalıtımsal olarak güçtür. Özet olarak Patrik ve iş arkadaşları tarafından yapılan literatür PCL-R’nin faktör 1’i açısından negatif fakat, faktör2’si açısından pozitif sonuç vermektedir. Faktör 1’in negatif yaklaşımları özellikle sıkıntı ve korkuda görülmekte, faktör 2’nin pozitif yaklaşımları ise nevrotisizmde olduğu kadar sıkıntı, korku ve streste görülmektedir. PCL-R mahkumlar üzerinde yapıldığı için diğer topluluklarda da ölçmek için mahkum olmayan örneklerinde kullanılması uygun olacaktır. Faktör 1 nevrotisizm kaygısına güçlü bir negatif ilişki ile bağlıdır ve birazda yabancılaşma ve öfke ile negatif ilişkilidir. Bunun tam tersi olarak faktör 2 nevrotisizm ile pozitif bir ilişkidedir.
Psikopatinin Küme Analizi Hicks ve iş arkadaşları (2004) MPQ skalasını mahkumlar üzerinde PCL-R’yi piskopatlara tanı koymak için küme analizini kullanmışlardır. İki alt grup oluşturmuşlardır. Grupların biri stabil, diğeri agrefis olanlardan seçilmiştir. Agresif psikopatlar yüksek stres tepkisi, yabancılaşma, agresiflik ve düşük iyileşme göstermişlerdir. Stabil olanlar ise kısıtlamalarda yüksek sonuçlar elde ettiler. Birincisi düşük korku- düşük kaygı hipotezi açıkça PCL-R ve faktör 1 ile duygusal anlamda ilişkilidir ve faktör 2 ile ilişkili değildir. İkincisi faktör 1 belirgin olarak zarar vermekten kaçınma ile daha çok ilişkilidir, düşük kaygı ile daha az ilişkilidir. Üçüncüsü, kişilikteki dürtüsellik açıkça faktör 2 ile ilişkilidir. Hick’in araştırmasındaki psikopatlar kendilerinin planlı olduklarını söylerler ve bunu tam tersine düşünmeden hareket ederler. Dördüncüsü, faktör 2 ve agresif grup öfke ile ilişkilidir. Beşincisi, stabil psikopatlar motivasyon yaklaşımlıdırlar. ÇOCUKLUKTA PSİKOPATİ FAKTÖRLERİ Psikopatinin Faktör2 si ve Hastalığı Dışsallaştırmak Çocuklukta yaşanan hastalıklar geniş ölçüde içselleştirilmiştir, bunlar özellikle kaygı ve depresyondur ve dışsallaştırılan psikopatidir, bunlarda; dikkat azalması, hiperaktivite, karşı çıkma sorunları ve yönetim sorunlarıdır. Bunlarda antisosyal davra-
185
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME nışlar, özellikle dışsallaştırma ile ilişkilidir. Faktör 2’ deki genel psikopati bulguları dürtüsellikle ilişkilidir. Çocuklukta Psikopatinin Faktör 2’si Dürtüsellik ve duygusal kontrolü sağlayamayan ADHD (hiperaktif) çocukların sosyal yetenekleri düşüktür. Zarar, Psikopatinin İç Özellikleri ve Gelişim Düşük korku ve dürtüsellik psikopatinin nedenselliği ile ilişkilidir ve bu ikisininde psikopatiyi klinik olarak tam anlamıyla tanımlayabildiği söylenemez. Örneğin, sevgisizlik ve suçsuzluk hissi psikopatinin iç özelliklerindendir. Antisosyal Davranışların Gelişimsel Teorileri Patterson ve iş arkadaşları (1992), antisosyal davranışların nedenselliği ile ilgili zorlayıcı ebeveyn-çocuk ilişkisinin önemini belgelediler. Çocuğun zorlanan dağarcığı nihayetinde arkadaşları, öğretmenleri ve diğerlerine geri yansır. Akademik başarısızlık, normal olmamakla nitelendirilme, oyun arkadaşlarıyla uzlaşamama ve diğer antisosyal davranışlar görülür.bir bebeğin başarısız ebeveynleri varsa, 24 aydan itibaren bunun sonuçları görülmeye başlanır. Zor mizaçlı bir bebek, ebeveynleri için büyük bir zorluk arz eder. Bu literatürdeki bir çok araştırmacı, anneye “güvenli bağlanma” gelişiminde çocuğun başarısızlığa uğradığını görmüştür. Kalıtımsal dürtüsellik ve korkusuz mizacı olan çocuklar, yetişkin örneklerle paralellik gösterir. Psikopatinin İç Özelliklerinin Risk Faktörleri Olarak Azalması Psikopatinin nedenselliği bakış açısından korkusuz bir mizaç ile pozitif bir anne-çocuk ilişkisinin kombine edildiği durumlar normal bir bireyle sonuçlanır. Yani he korkusuz bir mizaç, hem negatif bir ebeveyn birleşirse negatif bir sonuç alınır. Bunun yanında korkusuzluk ebeveyn ilişkisini de zor halde getirebilir. Özet ve Görüş Lykken’in düşük korku hipotezi birçok açıdan son yıllardaki literatürce desteklenmiştir. Faktör 1 ile ilişkili olan irkilme tepkisi üzerine olan araştırmalar özellikle güçlü bir destektir. Düşük kaygı olmasına rağmen psikopati ile ilişkili kişilik, güçlü bir destek sağlar. Korkuyu ve kaygıyı azaltmak kombinasyonu yerine sadece korkuyu azaltanın psikopatiyi azaltacağı kesin ve net değildir. Korkuyu azaltmak kaygı için tam tersi etki yapabilir. Normalde yüksek seviyedeki bir kaygı, korkuyu etkileyerek antisosyal davranışlara sebebiyet verebilir. Dürtüsellik ile ilişkilendirilen psikopati faktör 2, güçlü bir şekilde dışsallaştırılmış rahatsızlıklarla alakalıdır. Dışsallaştırılmış rahatsızlıklarla ilişkili dürtüsellik kalıtımsal aktivite tepkilerinde zorluklarla sonuçlarını düşünmeden harekete geçmeyi kapsar. Bunun tersine düşük
186
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME korku ile ilişkiledirilen tehlikeli davranışlar farklı bir sürecin yansımasıdır. Bu gelişimsel süreç büyük oranda ebeveyn- çocuk ilişkisiyle başlar ama aynı zamanda akranlar, öğretmenler ve sosyal çevresindeki diğerlerini de kapsar. Kavramsallaştırmamız sevgisizlikle ilişkili bir mizacı veya diğerlerine saygıda azalmayı kapsamaz. Bununla birlikte böyle bir mizacın varlığına da dikkat edilmesi gerekir. 3. PSİKOPATİNİN DİĞER TEORİK MODELLERİ Ronald Blackburn Psikoptainin psikolojik teorileri her zaman daha geniş kapsamlı disiplinlerdeki gelişmeleri takip etmiştir. Psikoanalizin etkisi altında ilk açıklama denemeleri 190’lerde başlamıştır. Neropsikoloji ile ilgili gelişmelere ve son zamanlardaki kavramsal sinir bilim ve gelişen psikolojinin de etkileri olmuştur. Bazı araştırmalar makul gördüğü müddetçe teoriler ortaya çıkmakta ısrarlıdırlar. Psikolojideki baskın gelenekler psikopatideki teorilerde yer almaya devam etmektedir. Bu bölüm teorilerin ana konseptlerini özetlemeyi amaçlar. Psikopati ve Psikoanalitik Teori Psikopatideki birçok teori Freudian teoriye bağlıdır. Psikopatın genel portresinde benmerkezcilik, dürtüsellik, suçsuzluk, empati kuramama bulunur. Freud, suç hakkında çok az şey söylemiş olmasına rağmen onun sosyalleşme teorisi süper egonun oluşu boyunca içselleşmeyi açıklamayı hedefler. Bilinç biçiminde iç ahlak genel ahlak kurallarıyla ve ideal ideal egonun pozitif değerleriyle uzlaşır. Süper ego psikoseksüele ve çocuğun fantezilerine ve aile ile gerçek ilişkilerine dayalı olarak tutunur. Süper ego Oedipal çatışmasının ortaya çıkmasıyla sağlamlaşır. Freud’un teorisi birçok psikologça test edilemez olarak eleştirilir. Son zamanlardaki psikodinamik teoriler erken bebek deneyimlerine ve “ilişki kurmayı reddetme” evrimine vurgu yapar. “İlgi teorisi” çocuğun ilk bir yılı boyunca bebek-bebek bakıcısı ilişkisinin altını çizer. Kernberg’e göre “ilişki kurmayı reddetme” bütün kişilik bozukluklarının merkezinde yer alır. Meloy ve Gracono (1998) Rorschach kullanarak antisosyal çocukları ergenler ve mahkumlar üzerinde psikodinamik hipotezi test ettiler. Her gruptaki büyük bir çoğunlukta ilgi eksikliği tespit edildi. GOUGH’UN ROL ÜSTLENME TEORİSİ Psikoanalitik gelişimsel teorisinin red etmemesine rağmen Gough (1948) sosyoloji perspektifine sembolik bir etkileşim ortaya koymuştur. Başkasının rolünü üstlenme,
187
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME genelleştirilmiş başkası olma konsepti “kendim” düşüncesinin farklı birleşimlerinin evrimleştirir. Başkasını anlayabilme kapasitesi ve rol üstlenme bu konseptin gelişimine bağlıdır. Gough psikopatları tanılamak için Cleckley’inkine yakın bir model oluşturdu. Bu model başkalarının haklarını umursamama, dürtüsellik, duygusal eksiklik, diğerleriyle iletişim kuramama özelliklerini inceler. Fakat Gough’un teorisi kavramsal olmaktan ziyade duygusal bir boyuttadır. Birinin kendisi sosyal bir nesne olarak görebilme yetisi Gough2un sosyalleşme teorisinin tabanını oluşturur. Doren (1987) Gough’un teorisinin psikopatiyi kapsamlı bir şekilde ele almadığını ileri sürer. Widom (1976) Klelly’nin dağarcığının psikopatların durumları normal insanlardan farklı anlayıp anlamadığını belirlemek için kullandı. Widom psikopat algısının diğerleri tarafından nasıl görüldüğünü değerlendirmedi fakat başkalarını düşüncelerinin değersiz görülmesi durumları için Gough’un rol üstlenme azalması konseptini kullandı. Psikopatların Dilsel ve Duygusal Süreci Cleckley’in etkili kavramsallaştırması psikopatı duygusal ve kişilerarası sığ ve davramışsal olarak sorumsuz ve güvenilmez olarak tarif eder. Duygusal bir eksiklik psikopatinin erkezinde sayılır ve çalışmaların ışığında itici bir uyarıcı olduğu desteklenmiştir. Dilsel anlamda bu eksikliğin izahı uzun yıllar boyunca Hare (1998) tarafından araştırılmıştır. Anlamsal söz yitimi kıyaslamasıyla Cleckley psikopatın derin bir eksikliği olduğunu ve muhtemelen biyolojik kökenli rahatsızlığının onun dış dünya ile iletişini zorlaştırmaktadır. Hare, Williamson ve Harpur (1998) psikopatların dil elemanlarının etkili bir şekilde bir araya getirip topluma entegre olmakta zorlandıklarını öne sürdüler. Çünkü psikopatların dil kaynaklarının iletişim kurma bölgelerinin bozulmuş olduğunu belirttiler. Bir çalışmada anlamı birbirine benzer gerekli olan bir grup kelime bir broşürde bir araya getirildi, psikopatlar bu kelimeleri düz anlamlarına göre gruplandırırken, psikopat olmayanlar ise ima ettikleri anlamlarına göre grupladılar. Benzer bir test başka bir şekilde Hare, Williamson ve Harpur tarafından yapıldı. Anlamsal olarak etkili ve sıradan kelimeler bir araya getirildi. Psikopatlar kelime seçimlerinde daha ziyade sıradan kelimeleri tercih ederken psikopat olmayanlar daha etkili anlamları olan kelimeleri tercih ettiler. Öte yandan, Day ve Wong (1996) psikopatlardaki dilin zayıf olması ve görünün ve ima edilen anlamdaki farklar arasında bir bağlantı olduğunu ileri sürdüler. Aynı zamanda psikopat olmayanların negatif duygusal kelimelerde psikopatlarda olmayan avantaja sahip olduğu belirtildi.
188
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Psikopati, Kişilik ve Sosyalleşmenin Biyolojisi Son zamanlardaki araştırmalar kişilik ve duygu teorilerinde gelişmeler göstermiştir. Bu bölüm Eysneck, Gray ve Quay’ın teorileri üzerinde odaklanır. Eysneck’in Teorisi Eysneck’in kişilik teorisi neredeyse yarım yüzyılda evrimleşmiştir. Bu konu suçluluk ve psikopati teorilerini inceler. Suçların dayandırılmaları üç öneride anlaşılır. Birincisi, kişiliğin yapısal modeli mizac varyasyonlarından üç bağımsız ölçü ile anlatılır. Bunlar nevrotisizm- sabitlik (N), psikotisizm-superego ( P) ve dışadönüklükiçedönüklük (E) dir. Bunlar Eysneck kişilik anketinde tanımlanmıştır (EKA-EPQ) bu anket aynı zamanda yalan (L) skalası içerir. İkincisi N,E,P nin biyolojik bir temeli vardır. Üçüncüsü sosyalleşmenin doğal hazcılık karşısında engellemenin kazanımına neden olmasıdır. Kişilik ve Suç Suçlular üzerinde yapılan EPQ testinde, en istikrarlı bulgular şunlardır : P hem resmi hemde kendini ihbar etme ihmali ile alakalıdır fakat yüksek E ve N yerine yüksek P sonucu daha ısrarcı ve ciddi suçluları gösterir. E ile antisosyal davranış arasındaki ilişki kendini rapor eden çalışmalardan gelir. Psikopatlarda Uyarılma ve Öğrenme Limbik sistem aktivasyonun sınırının altında yatan N’nin alt katmanı teorisinde eksiklikler vardır. Psikopatların klinik çalışmaları sıklıkla nadir aktif olan EEG ( beyin akım çizelgesi) anormallikleri olduğunu ortaya koyulmuştur. Fakat MMPI ( Minnesota çok evreli kişilik envanteri) kullanarak yapılan bir çalışma düşük EEG uyarılmasının ikincil olan bir bir psikopatın özelliği olduğunu ama birincil olan başlıca psikopatların bir özelliği olmadığı sonucuna varılmıştır (Blackburn, 1979). Uyarılmanın birleştirici konsepti de sorgulanmıştır. EEG’nin kişiliği belirtmekle ilgili tüm ilişkisi geniş kişilik ölçülerinden ziyade belirgin bir özelliktir. Diğer yandan psikopatların cezalarla ilgili uyarılara tepkisiz kalması durumunun yanıtlara ihtiyacı vardır. Eysneck aktif ve pasif uzak durmayı net bi biçimde ayırt etmemesine rağmen elde ettiği bulgular teorisiyle tutarlıdır ve bu bulgular psikopatlardaki pasif uzak durmayı öğrenmede bir eksiklik olduğunu ortaya koymuştur. Newman ve meslektaşları, psikopatların pasif uzak durma eksikliği, ödül ve ceza kavramları kapsamında sınırlandırıldığını bulmuşlardır. Eysneck’in teorisine göre bu tahmin edilebilir bir durum değildir. Diğer çalışmalarda psikopatların uyandırılma ve cezalandırılmaya yanıt verebilmede bağımsız olmadıklarını ortaya koymuşlardır. Teoriye Yapılan Eleştiriler
189
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Eysneck’in teorisinde bir çok tutarsızlıklar vardır (Blackburn, 1993) ve onun uyarılma ve içedönüklük ve dışadönüklüğün temelinde yatan şartlandırılabilme Gray ( 1970, 1981) tarafından eleştirilmiştir. Ona göre şartlandırılmış kaygıdan içedönük olanlar daha çabuk yanıt verirler çünkü onlar korkuya ve cezalandırma belirtisine karşı daha duyarlıdırlar. Blackburn (1987, 1993) ayrıca Eysneck’in N ve E üzerinden birincil ve ikincil psikopatların ayrımını sorgulamıştır. Blackburn dürtüsellik ölçüsüyle ve gözlemleyici derecesiyle meydana gelen psikopatlığı aynı kefeye koyar. Bununla birlikte dürtüselliğin korelasyonu PCL-R nin faktör 2 si ile faktör1’inden daha güçlüdür. Sosyalleşme teorisi de eleştirilmiştir. İddiaya göre sosyalleşmeye kaygının koşullandırılması veya korkunun zorluğu ile aracılık edilmesini ispat etmek zordur. Bunu ispat etmek için normal durumlardan ziyade daha keskin zamanlama ve yoğun uyarıcı parametrelerine ihtiyaç vardır. Çocuk eğitimi süresince cezalandırmanın önemi geniş ölçüde kabul edilsede birçok argüman uygunsuz davranışların pozitif desteklenmesi ile sosyal olarak kabul edilmeyen davranışların eşit olduğunu ileri sürer. Eysneck’in psikopati ve suçluluk teorisi de çok fazla destek bulmaz. Onun kişilik ölçüm sistemi betimsel seviyede ve ileride olabilecek teorik gelişmeleri ve merkezi teorik dışadönük bağlantıları desteklemesine rağmen bu teorinin psikolojik altyapısı ve sosyalleşme süreci en iyi belirsizliktir. Patolojik Dürtü Arayışı Olarak Psikopati Quay (1965) psikopatinin ilk ve kendine has özellikleri dürtüseldir ve tolerans düşüklüğü söz konusudur. Quay psikopatinin dürtüselliğinin büyük kısmının heyecan ve macera yaratmak ihtiyacı olduğunu görmüştür. Dürtü arayışı ve psikopatinin istikrarı arasında olumlu kanıtlar vardır (Blackburn 1978 ; Quay 1977) Dürtü arayışı ve uyarıcı ve uyarılabilme arasında bağlantı bulmakta bir çok zorluklar vardır. Bazı teorisyenlerce insanların belirsizlik arayışı içinde olduğu vurgulanmıştır. Gray’in Kişilik ve Duygu Biyolojik Modeli Eysneck’in N, E, P ölçüleri kişilik araştırmasında ortaya konmuştur. Gray psikopatinin merkezinde gördüğü zayıf bir BIS N-E+P+ kombinasyonunu açıkca ortaya koymuştur. Bununla birlikte kaygının BIS ve psikopati ile bağlantısı çok net değildir. Bu durum kısmen Gray’in bir kişilik eğilimi olarak geniş kapsamdaki kaygı konseptinin sonucudur. PCL-R ile kişilik test ölçümlerinin oranı genellikle zayıftır fakat psikopati zayıf bir BIS’le değil güçlü bir BAS’la ilişkilidir.
190
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Psikopati ilediğer negatif duyguların ilikşisi karmaşıktır. Bu bağlantı bilgileri hem korku hem de kaygı azalmasına belirsiz bir destek sağlar. Gray’in psikopati modeli ve teorikliği karmaşık psikolojik süreci basitleştirerek kurar. Gelişimsel Gecikme Olarak Psikopati Psikopati ile alakalı ailesel sosyalleşmenin azalmasını ahlak öğrenme süreci ve davranışsal onaylama izler. Doğru ve yanlışın ahlaki ayrımı cezalandırmadan uzak kalma ile ilgili ilk etkili yanıtlardır. Kegan (1986) psikopatinin kavramsal gelişmenin bir yansıması olduğu önermesinde bulunmuştur. Öncesinden ergenliğe kadar, gelişen çocuk bağımsız bir benliktir ve diğerlerinin ihtiyaçları olduğunu fark edebilme yetisi vardır. Onların rolünü üstlenir ama kişisel ihtiyaçlarını karşılama yetisi yoktur. Ahlak ve kendi işini yapma değerleri farklılaşmadığında ergenlik öncesi dönem Piaget’in katılaşmış operasyonel düşüncesine ve Kohlberg’in gelenekselleşme öncesi dönemi uyar. Normal süreçte bu bir rahatsızlıktır. Aile ile akranların yaklaşımı ergenlik öncesi dönemde onlara yapacağı katkıyı azaltır. Psikopatinin birçok özelliği (yalan söyleme, bencillik, sorumsuzluk) bu bağımsız bakış açısı sebebiyle başarısızlığa uğrar. Psikopatinin Kavramsal Teorileri Hem Eysneck hem de Gray psikopatiyi duygu sistemindeki farklılıkların psikolojik sonuçları olarak görürler. Birçok teorisyen kavramsal meditasyona duygu, öğrenme ve motivasyon sebebiyle öncelik tanır. Örneğin Rescorla (1988) insandaki klasik kavramsallığın farkındalık ve motivasyondan etkilendiğini göstermiştir. Kavramsal teoriler genellikle bilgi gelişiminde bilgisayar benzetmesini benimser. Kavramsal aktiviteler kavramsal gelişimin kodlanması, şifrelenmesi, erişim, dikakt öğeleri üzerine kurulmuştur. (Meichenbaum, 1993) Kavramsal Eksiklik Olarak Psikopati Newman’ın Yanıt Modulasyon Teorisi Dürtüsellikle zapt etmede azalma psikopatinin bir çok görüşün merkezinde yer alır. Merkezdeki kavram yanıt modulasyonudur. Bu modulasyon kısa ve öz ve nispeten hareketten dikkate geçişe dayalıdır. Newman ve Gorenstein hipotezler gözlemlere dayalıdır ifadesinde bulunurlar. Psikopatların kalıtımsal olmayan davranışları ve diğer gruplar lezyonların etkisi ile benzerlikler gösterirler. Birçok araştırma analojinin menfaati için yapılmıştır. Örneğin, Newman, Patterson ve Kosson (1987) psikopatlar bilgisayarda yüzlü kartlar geldiğinde, para veren numaralı kartlar geldiğinde, para kaybettiren oyunları oynamakta preseverasyon sergilemişlerdir.
191
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Newman ve Kossan (1986) psikopaların kalıtımsal cezalandırılan davranışlarda başarısızlığa uğamasının ödül kaybetikleri durumlarla sınırlandırıldığını kanıtlamışlardır. Patterson ve Newman (1993) bu ve benzeri bulgular için dört bağımsız aşama ortaya koymuşlardır. Aşama1 ; ödül alabilme ihtimali iştah açıcı bir motivasyon sağlar. Aşama2 ; yıkıcı olaylara neden olur ve beklenti ve gerçeklik arasındaki yanlış eşleme sonucu olarak istekte artış olur. Aşama 3 ; itici olaylarla baş etme çağrısı yapar ve aktif yanıttan pasife geçişe yol açar. Aşama 4 ; asosyetif öğrenme gerekliliği içerir. Belirtmedeki başarısızlık asosyetif azalma ile sonuçlanır. Modeller ana konularda Gray’in BIS’i ile hemfikirken, Gray’inki BIS ve BAS arasındaki ilişkiyi tanımamada daha belirgindir. Modeller ayrıca korku azaltımı konusunda farklılık gösterir. Yanıt modülasyonu hipotezi psikopatların çevreden bilgi edinmesi sürecinin azalmasında sınırlı değildir ama aynı zamanda güdüsel nötr ipuçları ile görünür olmalıdırlar. Psikopatinin pasif uzak durmanın öğrenilmesi ilişkisinin aynısını yapmanın afrikan-amerikan suçlularda başarısızlıkla sonuçlanmasıda aynı zamanda ilişkilerin genelleştirilmesini sorgular. Kavramsal Çarpıtma Olarak Psikopati Beck’in Teorisi Beck’in duygusal rahatsızlık teorisi (Beck, 1976) Lazarus’un teorisini resmeder ve her ikiside uyarılma ve duygu deneyimlerini kavramsal durum değerlendirme ile tanımlar. Bu çeşit bir değerlendirme duygunun doğasını tanımlar. Beck’in teorisi taslak konseptine dayanır. Merkezinde kişi baskındır, kendi konsepti ve değerler ve kişisel ilişkiler yer alır. Bu teori daha sonradan kişilik ve kişilik rahatsızlığı genel teorisine dönüşerek gelişti. Bu teorinin evrimsel bir yeri vardır ve prototipik kişilik modellerinin tahlil eder. Diğer taraftan bazı bulgular psikopatlarda kavramsal çarpıtmalar olduğunda ısrarlıdır. Örneğin Widom’un ispatı şudur ki psikopatlar kendi yorumları ile başkalarının yorumlarının ayırımını yapmazlar. Kişilerarası Biçim Olarak Psikopati Birçok teori psikopatiyi kişilerarası aracı olarak betimlemeye çalışır ancak Cleckey ve yazarların çoğu psikopatinin niteliğini kişilerarası fonksiyon bozukluğu olarak vurgular. Öreneğin Vaillant (1975) e göre ıssız bir adada psikopatinin ortaya çıkamaz. Fowles (1980) zayıf BIS modelinin bazı gözlemlenmiş psikopatinin vasıflarına işaret ettiğini belirtmiştir. Ancak sevgisizlik ve kişilerarası çatışmaya değinmez. Eksik
192
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME sosyalleşme modellerine psikopatların doğal dürtülerini kontrol etmekte başarısız olduklarını ortaya koyar. Leary (1957) bir kişilerarası davranışları yapısal modeli geliştirmiştir. Bu model güç ve ilişki gibi iki ortogonal ölçüden harmanlanmış gibi kişilerarası değişkenleri gösterir. Araştırmalar psikopati ile düşmalık baskınlığının ilişkisini destekler. Son zamanlarda CIRCLE ile psikiyatrik hastalarda yapılan araştırmalar kısmen mecburi tarz ile PCL-R nin ve faktör 1 ve faktör 2nin skorlarının güçlü bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur. Kişilerarası teori kişilerarası tarzı kendini ifade etme olarak kavramsallaştırmltır. Farklı tarzlar bu zamana kadar kişinin kendi ve diğerlerinin inancıyla alttan desteklendirilmiştir. Psikopatiye Evrimsel Bakış Açısı Evrimsel teori insan doğasının temelinde yatan hayatta kalma, problem çözme ve tekrar üretmeyi içeren adaptasyonlardan oluşur (Buss 1999). Belirgin güdüler, hedefler ve mücadele burdan ortaya çıkar. Kaynaklar için yarışma, ortaklar dahil etme, diğerlerini engelleme, çalma, aldatma, saldırma, aşağılama vb özelliklerde buradan ortaya çıkar. Bu artan istekler yarışmacıları azaltır. Bazı yazarlar psikopatinin evrimsel aldatma staratejisini simgelediğini söyler. Aldatma stratejisi sadece büyük bir grup ortak hareket ediyorsa işe yarar. Aldatanların sayısı arttıkça grup olarak hareket edip maksimum fayda sağlamak daha akılcı olacaktır. Bu seleksiyon teorisi temellerini Mealey’in psikopatinin evrimsel entegre modelinden alır. Sosyopati evrimsel baskıların bir ürünüdür. Çevre baskısı insanları antisosyal stratejiyi seçmeye yönlendirirse sosyopati ortaya çıkar. Sonuçlar Bu bölümde belirtilen modellerin benzerliklerinden ziyade farklarından bahsedilmiştir. Birçoğu sosyalleşmenin gerekliliğinden bahseder ama sorunu yaşayanların doğuştan mı yoksa sonradan çevresel faktörlerden dolayı mı bu sorunu yaşadıkları konusunda birbirlerinden ayrılırlar. Eysneck’in yeni davranışsal teorisi bu davranış sebeplerini biyolojik süreçte inceler. Bunun tersine Beck’in kavramsal teorisi inanç ve beklentilerin sosyal ve duygusal beklentileri tamaladığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte iki ortak kaydadeğer nokta vardır. Birincisi psikopatinin süreklilik arz eden mi yoksa kesintili bir süreç mi olduğuna dair süregelen tartışmalardır. Fakat bu tartışmalara rağmen pek çok teori bir sonraki görüşü benimser. İkincisi burdaki bütün teoriler aynı önemli sınırlamalardan bahseder. Deneysel olarak bu zamana ka-
193
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME dar test edilen özellikle olgun erkek suçluılar veya adli psikopatik hastalardır. Aynı zamanda pek çoğu psikopatların homojen bir grup olduğunu söyler. 4 PSİKOPATİ İLE İLGİLİ PCL-R DEĞERLENDİRMESİ Gelişim, Yapısal Özellikler ve Yeni İstikametler Robert D. Hare Graid S. Neumann Bu bölümde Hare’ın PCL-R’nin gelişmesini ve onun için olan dürtüleri gözden geçirdik. PCL-R’nin psikometrik özellikleri hakkında tartıştık, yapısal özellikleri hakkında son zamanlarda yapılmış yeni araştırmaları inceledik ve yeni araştırmalar için birçok yön ve paradigma önerdik. PCL SKALASININ TANITIMI Tanım PCL-R 20 öğeden oluşan araştırma, klinik ve adli durumlarda kullanılan bir değerlendirme ölçeğidir. PCL-R yapılanmış mülakat, dosya, ikinci el bilgi ve belirgin kriter skorları kullanır. Bu öğeler istatiksel olarak çeşitli gruplara ayrılmıştır. PCL-R’deki her bir öğe puan skalasında (0,1,2) şeklinde puanlandırılır. Kuzey Amerika’da 30 puanlık skor kopma değeri olarak tanımlanmıştır. Diğer kopma değeri skorları yapılma amacına göre değişir. PCL akıl sağlığı ve kriminal adalet sistemi gibi birçok alanda kullanılır. Klinik ve adli olaylarda kullanmak diğer alanlardakinden daha keskindir. Psikopatinin yapısını klinik bağlamda anlamak için düzgün bir şekilde kullanılan PCL’nin verdiği sonuçlar son derece güvenlidir. PCL-R genelleştirilebilirliği çeşitli bağlamlarda ve farklı etnik, ırk, kültürel ve sosyal gruplardan gelen psikopatları belirlemeyi mümkün kılar. Saptırmak PCL:SV screening version: görüntüleme versiyonu PCL:SV PCL-R’nin 12 öğeli bir versiyonudur.bu versiyon adli populasyonun psikopatisini görüntülemekte kullanılır. Son zamanlarda gelişim içindedir. Ayrıca agresiflik ve şiddeti öngörebilme üzerine kurulmuştur. PCL:YV youth versiyon: gençlik versiyonu PCL-R tarafından ergenler üzerinde kullanılma ise 20 öğeli bir yaş-uygunluk değişkenleri üzerine kurulmuştur. Arkaplan Kliniksel Gelenek
194
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Kliniksel gelenek psikopatiyi genellikle ortaya konan kişil özellikleri ve sosyal açıdan olağan olmayan davranışların kombinasyonu olarak tanımlar. Psikopat bencil, dürtüsel, agresif, sevgisiz, davranışları yüzünden suçluluk duymayan kişiler olarak tanımlanmıştır. Craft (1965) psikopati dürtüsel ve agresif, utanması olmayan, empati kurmayan bir birey olarak, Buss (1996) temelinde sevgi ve gerçek arkadaşlık olmayan, suçluluk ve utanma duymayan, dürtülerini kontrol edemeyen, sorumluluklarını yerine getirmekte güvenilmeyen kişiler olarak, Karpman (1961) duygusuzlaşmış, sadece faydası olduğunda biriyle birlikte olan kişiler olarak tanımlamışlardır. Cleckley’in kliniksel psikopati tanımı Kuzey Amerika’daki araştırmalarda oldukça etkili olmuştur. Cleckley’e göre psikopatlar yapay bir cazibe, iyi bir zeka, delüzyon eksiliği olan, gerçek olmayan düşünceler sahibi, güvenilmez, utanmaz, sevgisiz, sorumsuz, içki düşkünü, intihar eyilimli, gelecek planı olmayan kişiler olarak tanımlar. Antisosyal Davranışın Rolü Cleckley ve diğer etkin klinik hekimleri psikopatiyi sadece antisosyal davranışlar olmadan kişilik özellikleri ile tanımlar. Dahası psikopatinin antisosyal davranışlar olmadan tanımlanması gerektiğini savunurlar. Bilim ve teknoloji direk olarak biyopsikoloji ile alakalı olana kadar, bu davranışların sürecinden çıkarım yapmamız gerekecek. Antisosyal davranışların psikopatik durumunu açıklamakta ikna edici bir şekilde kullanıldığı çalışmalar mevcuttur. Birçok araştırmacı antisosyal davranışların psikopatinin merkezinde yer aldığını ve agresif seksüelliğinde buna dair olduğunu belirtir. DSM III İlk ortaya çıkan antisosyal davranışların ışığında DSM III( Amerikan Psikiyatrik Derneği, 1980)’ın antisosyal davranış bozukluğu ( APD) antisosyal davranışlarda ısrar eden yetişkinlerin çocukluk dönemi üzerinde uzun çalışmalara dayanır. Psikopati ve APD Adli populasyonda APD’nin vardığı psikopatideki yaygınlıktan en az iki kat daha fazladır. Bu bulgu PCL-R kullanılarak elde edilmiştir. Yüksek PCL-R’si olan birçok suçlu APD kriterlerine sahiptir. Ancak bunlardan yüksek APD’si olanların birçoğunda yüksek PCL-R skorları yoktur. Bu açıdan APD büyük bir oranda PCL-R’nin faktör 2 öğeleriyle ilişkilendirilir. PCL-R’nin Kökenleri Psikopatinin değerlendirilmesinde güvenilir, geçerli ve genel olarak kabul edilebilir bir metot yoktur. Farklı araştırmacı ve çalışmaların sonuçlarını karşılaştırabilmek oldukça zordur. Bu sebeple DSM III durumu düzeltmeyi ve objektik tanı kriterleri oluşturmayı amaçlar. PCL
195
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Hare ve iş arkadaşları psikopatik ve psikopatik olmayan hastaları birbirinnden ayırmak için hangi tanı kriterlerini kullandıklarını belirtmişlerdir. Yeni dğeerlendirmeler bulma süreci 1978’deki Cleckley’in yaptığı araştırmalarla başladı. Cleckley psikopati global oranlarla açıklamaya çalışmıştır. Nihayetinde skorlama kriterlerine ulaşılmıştır. Üç puanlı sıra skalası kullanılmıştır. 0: psikopati özelliği bulunamadığını simgeler, 1:kesin olmayan bulgulara ulaşılmıştır, 2: kesinlikle be özellikleri göstermektedir manasına gelir. Bunun benzeri olarak birçok istatistiksel analiz yapılmıştır. Mahkumlar üzerinde düşük ve yüksek puanlamalarla bu kriterler elde edilmeye çalışılmıştır. 0’dan 44’e numaralandırılan skorlar oldukça güvenilirdir. PCL adı verilen 22 öğeli çalışmanın güvenilirliği psikopati deerlendirme için araştırma skalası olarak kabul edilmiştir. PCL-R 1985 Taslak Versiyonu PCL ile yaşanan deneyim sosyal uzlaşma olmadan yapılan birçok gelişim üzerinde çalışılabileceğini göstermiştir. 2 öğe listeyi kısaltmak için silinmiştir. Öğe 22 (uyuşturucu ve alkol kulanımı örnek antisosyal davranışa sebep olmaz ) silinmiştir. Çünkü bazen skorlandırılması güçtür. Öğe 2 (daha önceki psikopati tanısı) silinmiştir. Çünkü daha önceki çalışmanın kesinliği yoktur ve güvenilemez. Öğe 6 (ebeveyn olarak sorumsuz davranışlar) çok belirgindir ve genel olarak “sorumsuzluk” olarak değiştirilmiştir. PCL’ye 0,1,2 skorlama sistemi de eklenmiştir. 1991 Versiyonu Bir süre sonra tanımlama ve kriterler skorlamaya hesaplamak için küçük modifikasyonlar eklenmiştir. Sonuç olarak taslak ve 1991 versiyonları aynı osnuçları vermiştir. Şimdilerde bu skala Hare PCL-R olarak bilinir. Tablo 4.1 PCL-R Öğeleri 1. Konumada süratlilik / yapay albeni 2. Yüksek kendini beğenme duygusu 3. Uyarılma ihtiyacı / sıkılma eğilimi 4. Patalojik yalan söyleme 5. Kendi çıkarı için başkasını kullanma/ başkasını idare etme 6. Pişmanlık ve suçluluk hissetmeme 7. Derin olmayan duygusallık 8. Duygusuzluk/ empati eksikliği 9. Parazitik hayat tarzı 10. Zayıf davranış kontrolu
196
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME 11. Karmakarışık seksüel davranış 12. Önceki davranış sorunları 13. Gerçekcilikten uzaklaşma / uzun süreli hedeflerden uzaklaşma 14. Dürtüsellik 15. Sorumsuzluk 16. Kendi hareketlerinin sorumluluğunu kabul etmekte başarısızlık 17. Birçok kısa süreli evlilik ilişkileri 18. Gençlikte suç işleme 19. Koşullu serbest bırakma revivikasyonu 20. Çok yönlü suçluluk PCL-R İkinci versiyonu (2003) PCL-R öğelerini direk olarak revize edebilecek ilgi uyandıran bir zemin yoktur. Bazı durumlar için ise yarayabilecek öğelere kriterlerine ince bir ayar yapılabilirdi. Ama bu da PCL-R skorlarında önemli değişimlere sebep verebilirdi. Bu nedenle ve devamlılığı sağlamak için son on yılda gelişen PCL-R’ye yeni öğeler eklenmedi ve bireysel öğeler için skorlama kriterleri aynı kaldı. Birinci Versiyondan Değişiklikler Kıyaslamalı tablolar, seçili gruplar içi tanımlayıcı istatistikler, doğrulama, tanımlama ve diğer birçok açıdan ikinci versiyon daha kullanışlıdır.
Tablo4.2. ikinci versiyonda toplanmış örnekler için tanımlayıcı PCL-R istatistikleri Male offenders : erkek suçlular Male forensic patients: erkek adli hastalar Female offenders : kadın suçlular File reviews: gözden geçirilen dosyalar Faktor 1 interpersonal: kişilerarası Faktör 2 affective : duygusal Faktör 3 lifestyle: hayat tarzı Faktör 4 : antisocial: antisosyal
197
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
İkinci versiyonde ayrıca kadın suçlular afrikan-amerikan ve beyaz suçlularda birlikte araştırmaya dahil edilmiştir. Skorların Güvenilirliği Öncekilerde olduğu gibi ikinci sürüm de güvenilirdir. Hem öğeler hem de skorlar anlamında güvenilirdir. Tablo 4.3 bu güvenilirliği onaylar. Ölçümlerdeki Standar Hata Ölçümdeki standart hata standart sapmanın ortak bir işlevidir. Standart sapma azaldıkça güvenilirlik artar. 1991 sürümünde standart sapma toplam skor için 3.25 idi. Daha çok araştırmacı bu sistemi kullandıkça hata oranı da buna göre azaldı. İkinci sürümde standart sapma tek oranda 3.0 a genel oranda 2.0 a indi.
Tablo 4.3. ikinci sürümde PCL-R güvenilirliği için toplanmış örnekler İnteritem: öğeler arası PCL-R’nin Çok Gruplu IRT analizi: Adalet sistemindeki büyük önemi sayesinde PCL-R alışılagelmedik bir yoğunluktaincelendi ve hem kavramsal hem de istatiksel olarak incelenme konusu oldu IRT modeli bir öğenin skoru ile onun altında yatan yapıyı matematiksel olarak ifade etmeyi sağladı. IRT aynı zamanda yapılan test ve onun öğeleri hakkında biriken bilgiyi tahmin etmeyi sağlar. PCL-R’nin Tek Boyutluluğu IRT analizleri veriyi alttan destekleyen tek gizli ölçüde tek boyutluluk olduğunu varsayar. ÇokluGrup Kademeli Yanıt Modeli Diferansiyel Öğe İşlevi : (DIF) Herbir veride ayrı DIF analizleri yürütülür. DIF testleri üç GRM öğe parametreleri (a, b1, b2) ile çalışır.
Tablo 4.4. Kademeli yanıt modeli öğe parametre tahmin çoklugrup analizi. Male off: erkek suçlular Fem off : kadın suçlular
198
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME Psych: erkek adli psikiyatri hastaları File: sadece dosyası incelenen erkek suçlular GRM çoklugrubunda dört grubunda öğe parametreleri simultane olarak tahmin edilmiştir. Analiz GRM için ayrı tahminler yapılmasını sağlar fakar tahminleri gruplayan ve bağlayan öğeleyer kullanılır. Kalın yazılmayan öğeler bağlayıcı öğelerdir. Test Özellik Eğrileri (TCC.) Bir test özellik eğrisi beklenen PCL-R skorlarını psikopatinin gizli davranışlarının işlevi olarak tasarlar. Orta vadede dikkate e,alının PCL-R skoru erkek suçlulardaki psikopati ile aynı seviyeyi gösterir. Psikopati oranının yüksek olduğu suçlularda psikopati seviyesinin yüksek olduğu erkek suçlulara göre nispeten düşük PCL-R skorları ortaya çıktı. Bolt ve iş arkadaşları (2004) TCC’leri her bir gruptaki PCL-R skorları ile kıyasladılar ve en büyük farklılık kadın suçluların olduğu antisosyal grubunda tespit edildi. Bu önermeye göre kadın suçluların antisosyal kişilik göstermesi için diğer gruplara oranla eşit seviyede olmak için daha yüksek psikopati seviyesine ihtiyaç duyarlar. Bilgi İşlevleri IRT test ve test öğeleri ile toplanan bilgiyi tahmin edebilmek için kullanılabilir. PCL-R testi ile toplanan bilgiler göz önüne alındığında her grubun bölüm skorlarının birbirine yüksek oranda yakın oldukları Bolt ve iş arkadaşları (2004) tarafından tespit edilmiştir. İngiliz PCL-R Bilgisinin Bir Çoklugrup IRT Analizi Cooke ve Michie (1997) ‘nin belirttiğine göre PCL-R faktör 2 öğeleri (10,12,18,19) testin dışına çıkarılabilir çünkü bunlar faktör1 öğelerine göre psikopatinin tesbiti için çok az veri sağlıyor.Ayrıca bu öğelerin PCL-R faktör yapısının bir kısmı olmadığını ileri sürdüler. İngiliz hapishnelerinde yapılan testlerde elde edilen sonuçlar daha önce Kuzey Amerika’daki mahkumlarda yapılan testlerle uyumlu sonuçlar vermiştir. Diferansiye Öğe İşlevi (DIF) İşlenen 10 öğe Kuzey Amerika ve İngiltere’deki mahkumlarda aynı sonuçları verdi ve bunlar iki grup için bağlayıcı öğelerdir. Aynı sonuç vermeyen diğer 10 öğelerden biri kişilerarası faktör (öğe5), dördü duygusal faktör (öğe 6, 7, 8, 16), ikisi hayat tarzı faktörü (öğe 3, 14), ikisi antisosyal faktör (öğe10, 12) ve hiçbir gruba girmeyen öğe 17’dir. Test Özellik Eğrileri Şekil4.1 TCC bağlantılı beklenen PCL-R skorlarının özetini gösterir. Eğriler birbirine oldukça yakındır. Bilgi İşlevleri
199
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME PCL-R’nin toplam ve faktör skorları tabanlı bilgi işlevleri ek 2’de gösterilmiştir. expected PCL-R score: beklenen PCL-R skorları Theta: teta Şekil4.1. İngiliz ve Amerikan mahkumların PCL-R skorları arasındaki benzerliği gösteren şekil. Görünen o ki İngiliz erkek mahkumlar dürtüsel hayat tarzları ve antisosyal özellikler açısından Kuzey Amerikalı suçlulardan daha bilgi vericidir. IRT Analizlerinden Bazı Çıkarımlar Irt’de psikopatinin yapısını anlamanın değeri ile ilgili detaylı tartışmalar birçok yerde mevcuttur. Öğeler dikkate alındığında DIF’nin miktarı pratik öğeler içerisinde küçük bir gruptur. Büyük bir oranda erkek mahkumlar üzerinde test edilmektedir. Belirgin DIF ile olan öğeler her grup için aynı değildir (Ankenmann, Witt& Dunbur, 1999)
200
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
201
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
202
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
203
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
204
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
205
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
206
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
207
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
208
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
209
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
210
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
211
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
212
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
213
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
214
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
215
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
216
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
217
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
218
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
219
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
220
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
221
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
222
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
223
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
224
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
225
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
226
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
227
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
228
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
229
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
230
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
231
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
232
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
233
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
234
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
235
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
236
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
237
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
238
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
239
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
240
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
241
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
242
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
243
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
244
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
245
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
246
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
247
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
248
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
249
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
250
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
251
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
252
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
253
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
254
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
255
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
256
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
257
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
258
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
259
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
260
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
261
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
262
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
263
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
264
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
265
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
266
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
267
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
268
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
269
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
270
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
271
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
272
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
273
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
274
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
275
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
276
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
277
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
278
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
279
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
280
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
281
SOSYAL PSİKOLOJİDE BİLİŞ VE GÜDÜLENME
282