ocak
lojiM psiko
2014
İş Hayatında Nefes Teknikleri İle
Rahatlama! DEPRESYON
Psikolojinin Sanati BİR DÂHİNİN KARMAŞIK İÇ DÜNYASI
RENKLERİN
DÜNYASI
senin rengin hangisi? “Altı” ana rengi olan tüm diller siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renkleri içermektedir.
IRKÇILIĞIN kaynağı
? NEDİR
Eğitim Psikolojisi “insan
kendinin psikoloğu olmalıdır...”
Aylık Psikoloji Dergisi Satış Fiyatı : 10 TL / KKTC: 13 TL
10 azn / 10 GEL / 8 $ / 7 €
İÇİNDEKİLER
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİ Timur TUNA t.tuna@psikolojim.com.tr
DERNEK BAŞKANI Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR president@ppd.com.tr
YÖNETİM KURULU
Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR, Dr.Meltem ÖZKANDAN, Cihan Melih BOZDEMİR, Murat YÜCEL, Fadime YEŞİLKAVAK
Hukuki Danışman Av. Faik ÖNER
BASKI YEDİZ OFSET - İstanbul İstanbul Reklam Rezervasyon;
İlgili Kişi : Veysel TOPUZ Adres : Fevzipaşa Cad. Aktar Kerim Sk. No.23/2 Edirnekapı/İstanbul Tlf : 02125341726 Dizgi & Tasarım : Timur TUNA Kapak Dijital Kurgu : Volkan ZENGİN
psikolojiM Çeşitli Gelişmeler Editörden Tükenmişlik Sendromu Irkçılığın Kaynağı Nedir? Eğitim Psikolojisi ‘İnsan Kendisinin Psikoloğu Olmalıdır’... Depresyon Renklerin Psikolojisi İş Hayatında Nefes Teknikleri ile Rahatlama Psikolojisi Sanatı
4 5 6 8 12 14 16 22 34 36
Yönetim Adresi: Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İzmir-1 Cd. No:33/31 Kat:8 Kızılay, Çankaya/ANKARA Telefon Faks Web Mail
: 444 1 659 / (0312) 419 1659 : (0312) 418 45 99 : http://www.ppd.com.tr : info@ppd.com.tr
“psikolojiM” Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği Yayın Organıdır. ISSN : 2147-8813 Aylık, süreli yayın. Psikolojim dergisi T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Dergide yayınlanan içeriğin bir kısmı yada tamamı kaynak göstererek kullanılabilir. Kullanılan görsellerin yasal haklarından ve yazıların içeriklerinden yazarları sorumludur; tüzel kişileri bağlamaz.
Ankara, Psikolojim Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği yayın organıdır. Web Adresimiz; http://www.psikolojim.com.tr
Bu ay neler var?
İMTİYAZ SAHİBİ Psikologlar ve Psikiyatristler Derneği İktisadi İşletmesi adına Timur TUNA
3
merhaba!
Yrd.Doç.Dr. Bilal Semih BOZDEMİR Dernek Başkanı
TÜM TÜRKİYE’YE GURURLA SUNARIZ!
Yeni bir güne uyanıyor olmanın mutluluğu ile ikinci sayımızdan merhaba!
MerhabaDeğerliOkurlarımız; toplumuzu daha fazla bilinçlendirmek için çok çalıştık. İlk sayımızı sizlerle tanış- Dernek olarak, Klinik Psikotırmış olmanın heyecanı loji ve Psikologlar Derneği içerisinde hazırladık ikinci ile birlikte tüm toplumumusayımızı.. zun yararlanabilmesi amacı ile “Psikolojik Destek Hattı” Nisan sayımızda sizlere projesini hayata geçirdik. amacımızdan bahsederek, sizlere sadece bir dergi hiz- Yine mesleki manada, mesmeti sağlamak değil, aynı lektaşlarımızı desteklemek zamanda psikolojiye me- ve ülkemize, vatandaşlarak salmış kişilere ulaşarak, rımıza ve tüm dünya ingündemdeki konuları takip sanlığına yararlı çalışmalar etmek ve akademik içerikler yapmak amacı ile kurulan ile meslektaşlarımızın bil- “Psikologlar Federasyonu” gisine bilgi katmayı hedef- kurucu üyesi olduk. lemiş ve siz değerli okurlarımıza 7’den 70’e herkese Artık dernek olarak verilen ışık tutacağına inandığımız eğitim programlarımızın “psikolojiM” dergisini sizlere tamamını, onlarca akredite sunduğumuz için mutluyuz. kurumu ile birlikte, “Psikologlar Federasyonu” onaHızlı gelişen dünyamızda, yı ile de sizlere sunmaya gelişmelere ayak uydurmak, devam edeceğiz.
Uluslararası St. Clements University ile karşılıklı protokol imzalayarak, akademik projelerde ortak çalışma kararını da sizlerle paylaşmak istedik. Topluma hizmet amaçlı bir dernek olarak, geleneksel olarak, her yıl, meslektaşlarımız arasında seçimler yaparak, “Psikolojinin Oskarları - Oscar of Psychology” projemizi hayata geçirdik. Yayın hayatımıza sıfırdan ve yeni başlayan bir dergi olarak, aldığımız teşekkür, eleştiri ve geri dönüşler, bizleri her sayımızı daha dikkatli bir şekilde hazırlama yolunda teşvik etmektedir. Hepimizin bildiği gibi, geçtiğimiz günlerde tamamlanan ve puan türlerinin herhangi birinden 180 ve üzeri alan
öğrenci arkadaşlarımız, 14 Haziran 2014 Cumartesi gününden başlayarak, 22 Haziran Pazar günü tamamlanacak olan LİSANS YERLEŞTİRME SINAVI (LYS)’ na katılacaktır.
İlk sayımızda meydana gelen tipografik hatalardan dolayı, okurlarımızın affına sığınmaktayız.
10 MAYIS, “Dünya Psikologlar Günü”, tüm meslektaşlarımıza ve Psikolojiye gönül Öğrenci arkadaşlarımız için verenlere kutlu olsun. son derece önemli olan bu sınavda kendilerine şim- Yine bu vesile ile tüm çocukdiden başarılar diliyor ve larımızın, Ulu Önder Musönümüzdeki sayıda öğrenci tafa Kemal Atatürk’ün çoarkadaşlarımıza bir nebze cuklarımıza armağanı olan olsun katkıda bulunacağı- geçmiş 23 NİSAN “Ulusal mızı da buradan müjdele- Egemenlik ve Çocuk Bayramek isteriz. mını” ve geleceğimizin yatırımları olan gençlerimizin “Sınav Kaygısı” ve “Sınav Stre- 19 MAYIS “Atatürk’ü Anma si” konularının işleneceği önü- Gençlik ve Spor Bayramı”nı müzdeki sayımızı bayiinizden da kutlarız. ısrarla talep edin. Böylelikle işlenecek olan konularda neler TÜM ANNELERE ARMAĞAN yapmanız gerektiğini, uzman- OLSUN... lardan destek alarak öğrenin. Sevgi ve saygılarımızla...
Eğitimde iki esas konu bulunmaktadır. Birincisi eğitimi görecek kişinin en iyi şartlarda yetişmesi, ikincisi de eğitimi veren uzmanın konusuna haiz olması. Biz bir eğitim dergisi çıkarmak amacında değildik. Dergimizi, psikolojik gelişmeler, teknoloji ile psikolojinin paralelliği, tarih ve psikoloji, kendimizi iyi hissetmenin yolları ve kişisel gelişim konularına odaklamak istedik. Ancak tüm bunlar da eğitimi oluşturmaktaydı. Bunu ise avantaja döndürmek istedik. Hem okuyucunun, hem de bilim camiasını avantajına. Dergimizi bilimsel ve eğitim ağırlıklı bir dergi yaparak bunu başarabilirdik. Bu sebeple ikinci sayımızla birlikte içeriğimizi çok daha zenginleştirmeye karar verdik. Bu sayı ile birlikte her sayıda daha da çok bilimsel ve eğitim ağırlıklı içerik bulacaksınız. Bu bilgileri sadece internette ya da ansiklopedilerde bulamayacağınızı göreceksiniz. Derginizin bir başka ansiklopedi, bir başka iletişim ağı olduğunu göreceksiniz. Yalnızca doğruyu incelemeyen, doğruyu teyit etmekle kalmayıp bunu sorgulayan ve başka ilim kapıları açan bir dergi olduğunu göreceksiniz elinizdeki her sayının. Bu ay üç güzel olayı da yaşamaktayız. Birisi annelerimizin gününü kutlayacağız. Onlara söyleyecek sözler için ne lügatımızda o kadar güzel kelimeler var, ne kalemimizde o kadar kutsal mürekkep. Onlar bize Yaradan’ın en güzel hediyesi, kokusu ve bize özel oluşu ile çiçeklerin en güzeli. “Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim” diyen Napolyon Bonaparte, yaşadığımız ülkedeki insanlarımızın kutsallığı, cesareti ve çalışkanlığı için güzel özetlemiş anne kavramını. Evet, bu ay yine bu azimli, çalışkan ve gururlu milletin bir bayramının da yıldönümünü yaşamaktayız. 19 Mayıs, 1919’dan beri şanlı bir milletin kendisini ve başarılarını hatırladığı kutsal bir gündür. Bu günün gençlerine çok görev düşmektedir. Çalışmak, övünmek ve neslinin övünmesini sağlamak gibi. Bu ay yine 10 Mayıs’da Dünya Psikologlar Gününü kutlamaktayız. Bu değerli günün daha bilinir olması ve daha iyi kutlanır bir hale gelmesi dileklerimizle. Derginizle birlikte aldığınız hediye kitaplarınız da aynı durumdadır. Size her sayfada, her cümlede yeni bilgileri sorgulatan ve sizi sorgulayan derginiz ve eklerinin günlük yaşantınızda, kendi benliğinizde ve çevrenizde yeni ufukları açtığını sizden okumak ve duymak bize gurur verecektir. “Psikoloji” terimini günlük hayatında kullanan herhangi bir bireyden farklı kılmak istiyoruz siz okuyucularımızı. Elimizden geleni, tüm imkânlarımızla gerçekleştiriyoruz. Desteğiniz bize güç ve hız verecektir.
Her tür görüş, öneri, talep ve şikayetlerinizi okurtemsilcisi@psikolojim.com.tr adresine gönderebilirsiniz. PSİKOLOJİM
Saygılarımla,
psi Ko lo jim
5 Editörden..
GELİŞMELER
Yüzyıllardır toplumlar en büyük yatırımlarını savunma, eğitim ve kültüre vermişlerdir. Ancak enteresandır ki savunma ve kültür bile eğitimle olmaktadır. Bu sebeple tarihteki en büyük yatırımların eğitime verildiğini söyleyebiliriz.
PSİKOLOJİM
Burnout (tükenmişlik) Sendromu, son günlerde yeni iş ortamları, yönetimler, yapılan işlerin nitelikleri ve bağımsız çalışabilme durumları, çalışanlardaözellikle sağlık çalışanları arasında- çok yaygındır. Günümüz iş dünyasında, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte üretim ve verim kalitesinde gözle görülür bir azalma dikkati çekmektedir. 19. yy’da Sanayi Devrimi ile işlevlerinin bir kısmını makinelere devreden insan, şimdi bu içine girdiği girdaptan kendini kurtaramamaktadır. Bunun sonucunda insanın iş dünyasında sürekli sorunlarla karşılaşması da kaçınılmaz olacaktır.
6 Tükenmişlik Sendromu
Burnout kısaca, kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemediğinde hayal kırıklığına uğrayarak yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi olarak açıklanabilir. “Tükenmişlik sendromu” ruhsal bir bozukluk değildir ancak bazı kişilik yapılarında daha kolay ortaya çıkabilir. Sıklıkla depresyonla karıştırılma riski vardır. Belirtilerdeki benzerlik dikkat çekicidir ve kişinin depresif duygulanımı da mevcuttur. Ancak tükenmişlik sendromunda depresyondan farklı olarak, “bu durumu yaşadığı ortamdan uzaklaşıp farklı bir ortama geçtiğinde” kişinin duygulanımı değişebilir, sıkıntıya düşen yaşamsal fonksiyonları normale dönebilir. Tükenmişlik sendromu, “kendisinden, yaşamdan ve diğer insanlardan beklentileri yüksek olan”, “insanları
Ece Oğur araştırmalarca ortaya çıkmıştır. Kurumsal Nedenler İş Yükü Artan iş yükü ve çalışma saatlerinin iş ile ilgili stresi artırdığı ve bunun sonucunda tükenmişlik sendromuna yol açtığı bilinmektedir. İlginçtir ki, optimum ölçüden daha fazla olan iş yükünün yanı sıra, optimum ölçüden daha az olan iş yükü de tükenmişlik sendromu riskini artırmaktadır.
Bireysel Nedenler
Kontrol Eksikliği
İş Tecrübesi
İdeal çalışma ortamında, bireyin kendi yaptığı iş üzerindeki kontrolü yüksektir. Bu kontrolün azalması stres ve tükenmişlik sendromunu beraberinde getirmektedir. Bunun yanı sıra, iş ortamında üstlerinden fazla baskı gören ve kendisinde yeterince kontrol yetkisi bulunmayan bireyler tükenmişlik sendromuna daha yatkındır.
İşte kazanılan tecrübe arttıkça, tükenmişlik sendromu riski azalmaktadır. İşe yeni başlayan kişiler, yapılan işte henüz yetkinleşmedikleri için daha fazla strese girmektedirler. Bu da, bu kişilerin tükenmişlik sendromuna girme risklerini artırmaktadır. Cinsiyet Yapılan araştırmalar şunu göstermektedir ki; tükenmişlik sendromu kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla görülmektedir. Aile Evli ve özellikle de çocuklu bireylerin tükenmişlik sendromu yaşama riskinin bekâr bireylere oranla daha düşük olduğu, yapılan
Ödüllendirilmeme İş yaşantısında ödüllendirilme, yapılan çalışma ve üretimin karşılığında görülen maddi veya manevi takdiri ifade etmektedir. * Aidiyet * Adalet * Değerler * Sektör Belirtileri: * Duygusal Belirtiler * Duygusal çöküntü * İsteksizlik * Başarısızlık, değersizlik duygusu * Suçluluk duygusu Fiziksel Belirtiler * Yorgunluk/halsizlik * Uyku sorunları * İştah sorunları Davranışsal Belirtiler * Öfke * Unutkanlık * Alınganlık * Ağlama krizleri
PSİKOLOJİM
7 Tükenmişlik Sendromu
Son dönemde ise yeni iş ortamları, yönetimler, yapılan işlerin nitelikleri ve özerklik durumları, çalışan insanda, özellikle de sağlık çalışanları arasında ‘Burnout (tükenmişlik) Sendromu’ denilen bir durumu ortaya çıkarmıştır.
önemseyen, onların beklentilerini/ gereksinimlerini karşılamaya çalışan”, “insanlara değer veren”, “işini en iyi biçimde yapmaya çalışan”, “yaşamda yüksek hedefleri ve yüksek idealleri olan”, “yaptığı işe, gelir getiren bir etkinlik olması yanında başka anlamlar da yükleyen”, “yaşadığı her sorunda kendini suçlamaya ve kendini olumsuz değerlendirmeye eğilimli”, “yetersizlik duygularına sahip”, “kolayca moral bozukluğu yaşayan” kişilerde daha çok görülmektedir. Ayrıca kişinin iş yaşamı, aile yaşamı ve sosyal yaşam gibi birden çok alanda stres yaratan olayla karşı karşıya kalması ve stres yaşamaya yatkın bir kişilik yapısına sahip olması da tükenmişlik sendromunun ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır.
IRKÇILIĞIN kaynağı
NEDİR?
9 Irkçılığın Kaynağı Nedir?
Irkçılığın Kaynağı Nedir?
8
Ece Oğur
Soyut ka artık anlayabilece vramları k bir yaşta olan 15 yaşındaki çocu ğa et ni k azınlıkların hakl ve yaşadıkları zo arı 5 yaşında bir çocurluklardan bahsetmek uygun iken örneğin beyaz yu ğa daha basit bir biçimde anlatmak, mur , da içinin aynı oldu taların da kahverengi yumurtaların ğunu göstermek, daha etkili olacaktır.
E
tnik ayrımcılık veya daha bilinen ismiyle ırkçılığın ne olduğu herkesçe bilinmektedir. Peki, ırkçılığın kaynağı nedir? Etnik açıdan ayrımcı bir tutumun doğuştan gelmesi mümkün müdür? Yoksa sonradan mı şekillenmektedir? Amerikalı uzmanların yürüttüğü bir çalışma, buna ışık tutacak niteliktedir. İlkokul öğrencileri arasında yapılan bu çalışma kapsamında, çocuklara bir gün sınıfa teni yeşil renkte bir çocuk gelirse ne yapacakları sorulmuştur. Çocukların hiçbiri bu durumu veya yeşil ten rengini yadırgamamış, bunun yerine çocuğa yardımcı olacaklarını, onunla arkadaş olacaklarını belirtmiştir. Bu çalışma, ırkçı tutumun doğuştan gelmediğini, çocukların ırkçı olmadığını, ırkçılığın sonradan öğrenilen bir davranış olduğunu gözler önüne sermektedir. Jane Elliott Deneyi Amerikalı sınıf öğretmeni Jane Elliott’un 1968’de öğrencileri üzerinde uyguladığı bir sosyal deney, ırkçılık kavramı hakkında birçok bilinmeyeni gözler önüne sermiştir. Elliott, öğrencilerini “mavi gözlüler”
PSİKOLOJİM
ve “diğerleri” olarak ikiye ayırıyor. Çocuklara, mavi gözlüleri dışlayan söylemlerde bulunuyor. Kahverengi gözlülerin daha üstün olduğunu, mavi gözlülerin onlar kadar nitelikli olmadığını söylüyor. Bunu ise (elbette ki) aslı bulunmayan birtakım bilimsel gerekçelere dayandırıyor. Melanin maddesinin gözleri koyulaştırdığı ve bu maddenin aynı zamanda insanları daha zeki ve daha çalışkan yaptığı gibi açıklamalar yapıyor.
sınıfın ayrı bir bölümüne oturtuyor, onları kahverengi gözlü çocukların yararlandığı birtakım haklardan mahrum bırakıyor. Örneğin kahverengi gözlüler cam bardak kullanabiliyorken mavi gözlülerin yalnızca kâğıt bardak
Elliott yalnızca açıklamalarla yetinmiyor, uygulamalarıyla da bu ayrımcı tutumu destekliyor. Mavi gözlüleri, PSİKOLOJİM
Etnik Ayrımcılığa Karşı Ebeveynler Ne Yapmalı? Ona Rol Model Olun Çocukların kullandığı en etkili öğrenme yöntemlerinden biri taklit etme yöntemidir. Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren ebeveynlerini örnek almaktadırlar. Ebeveynleri ırkçı bir yaklaşım sergileyen çocukların bir süre sonra bu tutumları benimsediği görülmektedir. Bununla birlikte çok kültürlü bir ortamda yetişen
çocuklar, ırkçılığa karşı daha duyarlı davranmaktadır. Irkçılığa karşı bir tutum sergilemek ve çocuğunuza farklı kültürleri tanıtmak, onu ırkçı düşüncelerden uzak tutmakta en etkili yoldur. Etnik Konularda Konuşmaktan Korkmayın Rahatsız edici konularda konuşmaktan kaçınmak, ebeveynlere adeta o konu yokmuş gibi hissettirmekle birlikte, ne yazık ki
Çok kü ortamda yetişen ltürlü bir ço karşı daha duyarlı cuklar, ırkçılığa Irkçılığa karşı bir davranmaktadır. çocuğunuza fark tutum sergilemek ve lı kü düşüncelerden uzltürleri tanıtmak, onu ırkçı ak tutmakta en et kili yoldur.
konuyu ortadan kaldırmamaktadır. Aksine, aile içerisinde konuşulmayan konularda çocuk dışarıdan duyduklarına daha açık bir hale gelmekte ve bu da yanlış bilgiler edinmesini kolaylaştırmaktadır. Doğru Zamanı Kollayın
10
11
Irkçılığın Kaynağı Nedir?
Çocuğun Yaşına Uygun Bir Şekilde Konuşun 5 yaşında bir çocuk ile 15 yaşında bir çocuğun dünyayı algılama şekilleri oldukça farklıdır. Bu nedenle onlar ile yaşlarına uygun, anlayabilecekleri bir dilden konuşmak gerekir.
kullanmasına izin veriyor. İronik bir biçimde, Jane Elliott da mavi gözlü.
Örneğin soyut kavramları artık anlayabilecek bir yaşta olan 15 yaşındaki çocuğa etnik azınlıkların hakları ve yaşadıkları zorluklardan bahsetmek uygun iken, 5 yaşında bir çocuğa daha basit bir biçimde anlatmak, örneğin beyaz yumurtaların da kahverengi yumurtaların da içinin aynı olduğunu göstermek, daha etkili olacaktır.
Bu uygulama, çocukların hepsinin tavırlarında değişikliğe neden oluyor.
Çocuğunuzu Irkçı Olarak Etiketlemeyin
Kahverengi gözlü çocuklar mavi gözlüleri sıkça eleştiriyor.
Çocuğunuzdan önyargılı birtakım yorumlar duyduğunuzda hemen endişeye kapılarak onu ırkçılıkla suçlamayın. Bunun yerine, bu kanıya nereden vardığını sorun ve bu şekilde bu kanısını değiştirmeye çalışın. Çocuklar, çevresel etkilere yetişkinlere göre daha açıktır. Aynı zamanda genelleme yapmaya da daha eğilimlidir. Bu nedenle ebeveynleri ideal bir örnek olsa dahi çevresinden aldığı bir duyumdan veya yaşadığı küçük bir deneyimden yola çıkarak genellemede bulunabilir. Düşüncenin kaynağını irdeleyerek müdahalede bulunmak en yerinde davranış olacaktır.
Kahverengi gözlü çocuklar, mavi gözlüleri dışlayarak onlara karşı birlik oluyor, Mavi gözlü çocuklar çekingen bir tutum sergilemeye başlıyor. Kahverengi gözlü çocukların en utangaç ve çekinik olanları bile dominant, sert, girişken ve üstünlük taslayan bireylere dönüşüyor. Deneyin bir ilginç noktası da bundan sonra ortaya çıkıyor. Bir süre sonra Elliott, eski uygulama ve açıklamalarının tam tersini yapıyor, kahverengi gözlüleri yeren, mavi gözlüleri öven söylemlerde bulunuyor. Ne var ki, sonuç değişmiyor. Kahverengi gözlülerin egemenliği, mavi gözlülerin dışlanması devam ediyor. Bu çalışma sonucunda açıkça görülmektedir ki, ayrımcı tutum doğuştan gelen bir refleks değil, öğrenilen bir davranıştır. Çocuklar ırkçılığı sonradan öğrenmekte ve bir kere öğrenildiğinde geri dönüş mümkün olmamaktadır. PSİKOLOJİM
PSİKOLOJİM
Irkçılığın Kaynağı Nedir?
Çocuğun doğal süreçte sorduğu soruları veya yaşanan örnekleri fırsata çevirerek ırkçılık karşıtı mesajlar vermek çocuğun daha iyi anlamasını ve hatırlamasını sağlayacaktır.
EĞKİOTLOİJİSM İ PSİ
12
Erken Çocukluk Eğitimine dair Fikir Ayrılıkları Erken çocukluk eğitiminde uyuşmazlığa düşülen bir konu müfredattır. Bir tarafta çocuk merkezli, konstrüktivist yaklaşımı savunanlar varken, diğer tarafta akademik ve direkt yaklaşımın savunucuları vardır.Gerçek hayatta, pek çok kaliteli erken çocukluk eğitim programı hem akademik hem de konstrüktivist yaklaşımı birlikte kullanır.
Eğitim Psikolojisi
Çocuklar ilkokula geçerken yeni ve önemli bireylerle etkileşim kurup onlarla ilişki geliştirmeye başlarlar. Çocukların kendine güveni ilkokula başlarken, bitirdikleri zamana kıyasla daha yüksektir. Bunun sebebi bu süre boyunca olumsuz geribildirim alıp eleştirilmeleri olabilir mi? Öğretmenler okul eğitiminin her aşamasında önemli rol oynarlar. Buna ilkokul da dâhildir. Olumsuz yaklaşımları olan öğretmenlerden ziyade olumlu yaklaşıma sahip, sıcakkanlı öğretmenler çocuğun eğitimini kolaylaştıracak ve ilkokulda daha hevesli olmalarını sağlayacaktır.
Ergenlerin okul eğitiminde üç önemli konu (1) ortaokul ve liseye geçiş, (2) etkili ergen eğitimi ve (3) liselerin kalitesidir.
Ortaokula ve Liseye Geçiş Bu süreç diğer gelişimsel değişikliklerle kesiştiği için stresli geçebilir. Öğrenciler ergenliğe giriyorlardır ve vücutlarının nasıl göründüklerine gereğinden fazla önem verirler. Aynı zamanda, hormonlarındaki değişikler seksüel meselelere eğilimlerini artıracaktır. Artık aileleriyle değil, yaşıtlarıyla zaman geçirme isterler.
13
Başarıların önemi artar ver iyi notlar almak konusunda daha rekabetçilerdir. Öğrenciler ilkokuldan ortaokula geçerlerken reislikten çömezliğe sendromu yaşarlar. Bu, en yüksek seviyeden (ilkokulda, en büyük ve en güçlü oldukları seviyeden) en aşağıya seviyeye düşmeleri (ortaokulda en küçük ve en güçsüz oldukları seviyeye) anlamına gelmektedir. Daha fazla destek, daha fazla istikrar ve daha az karmaşıklık içeren okullar öğrencinin bu geçişini kolaylaştıracaktır.
PSİKOLOJİM
PSİKOLOJİM
Eğitim Psikolojisi
İlkokula Geçiş
Ergenlerin Okul Eğitimi
MedyaPress
P
sikoloji, toplumda hakkında en çok konuşulan bilimlerden biridir. En sık söylenen cümle ise başlığı da oluşturan “İnsan kendinin psikoloğu olmalıdır.” cümlesidir. İnsan, bilişsel anlamda oldukça gelişmiş bir canlı türüdür. Dolayısıyla:
“insan kendinin psikoloğu olmalıdır...” PSİKOLOJİM
-Kendini yatıştırabilir. -Birtakım davranış değişikliklerine gidebilir. Ne var ki, bu işlevler bir psikoloğun görevlerinin oldukça küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Psikologların görevleri arasında:
-Psikolojinin ilkelerini iş yaşantısına
-Psikolojik bozukluk yaşayan bireylere tedavi uygulamak
uygulayarak işe alım, liderlik,
-Yaşamsal sorunlar yaşayan bireylere terapi desteği vermek
artırmak
-Gelişim düzeyleri ve bunlara bağlı değişimleri incelemek, oluşan sorunlarda gerekli çözüm yöntemlerini uygulamak -Genetik ve biyolojik tkenlerin duygu, algı, öğrenme, hatırlama gibi süreçlere olan etkisini incelemek -Öğrenme, hafıza, duygu, duyum, algı gibi süreçleri ve nörolojik altyapısını incelemek
motivasyon gibi konularda alınan verimi
-Sosyal yaşantıları, topluluklarda ortak görülen fenomenleri incelemek Tüm bu maddeleri psikoloji eğitimi almamış birinin üstelik “kendine” uygulaması mümkün olmadığından gerekli durumlarda da bir uzmana danışmak en yerinde davranış olacaktır.
15 “İnsan Kendinin Psikoloğu Olmalıdır...” Tabi Olabilirse...
“İnsan Kendinin Psikoloğu Olmalıdır...” Tabi Olabilirse...
14
tabi olabilirse...
-Kendini telkin edebilir.
-Testler uygulayarak ölçümler yapmak
DEPRESYON PSİKOLOJİM
Tanı (Teşhis) Depresyon teşhisi bir ruh hekimi tarafından konulmalıdır. Depresyonun guatr, hepatit, böbrek yetmezliği, vitamin eksiklikleri, inme, parkinson hastalığı gibi çeşitli fiziksel hastalıklara bağlı gelişen tablolardan, ilave olarak, öteki psikiyatrik hastalıklardan (bunama, kaygı bozukluğu vb.) ayrılması gerekmektedir. Diğer taraftan depresyon üstte bahsedilen türden fiziksel rahatsızlıkların seyri sırasında da bu hastalıklara ikincil olarak görülebilmektedir. Psikiyatri uzmanı üstteki ayrıntıları açığa kavuşturmak amacıyla, gerektiğinde kan tahlilleri, MR ve BT gibi görüntüleme tetkikleri isteyebilmektedir. (36) Hasta Yakınları Depresyonun tedavi sürecinde hasta yakınlarına önemli görevler düşmektedir. Hasta yakınları öncelikle depresyonun bir hastalık olduğunu bilmeli ve hasta olan yakınını his, davranış ve düşünceleri nedeniyle suçlamamalıdır. Bununla birlikte hasta ile ilgili tüm bilgiler hekimlere eksiksiz olarak anlatılmalıdır. Ayrıca hastanın tedavi için teşvik edilmesi hususu da çok önemli olup, bu konuda hekimlerle işbirliği yapılmalıdır. Depresyona maruz kalmış hastaya eleştirel bir gözle bakılmaması da tedavinin başarısına etki eden faktörlerdendir. (37) Bazen depresyon sadece hasta olan kişiyi değil, bu kişinin aile üyelerini de etkisi altına alarak bir ağ oluşturmaktadır. Çünkü aile bireyleri depresif durumu yanlış bir değerlendirme ile utanılacak bir olay haline getirerek, kimse ile hastalık hakkında konuşmamaktadırlar. Bu tür ağır durumlarda hastalıkla ilgili olarak güvendiğiniz yakınlarınız veya bir uzman ile konuşulmasında fayda olabilmektedir. Depresyon geçiren kişilerin bakım ve nezareti için bazen yardımcı bularak, dışarı çıkıp, farklı ortamlara girilmeli, farklı konuşma ve faaliyetlerde bulunulmalıdır. İntihar İntihar düşünceleri olan depresyon hastası, yakınları açısından büyük bir önem taşır. İntihar düşünceleri hasta tarafından bir kez ifade edildikten sonra, artık hastayı kaybedebilme tehlikesi ortaya çıkmıştır. Yapılan araştırmalar da bu sonucu doğrulamaktadır. Ağır depresyon geçiren hastaların yaklaşık %15’i intihar ederek yaşamını yitirir. 55 yaş ve üzerindeki intihar sonucu ölüm oranları, diğer yaş gruplarına göre 4 kat daha fazladır. (38) Depresyon, intihar riskinin en yüksek olduğu hastalık grubudur. Bütün intihar olgularının %50-70’i bir duygudurum bozukluğundan kaynaklanmaktadır ve
bu olguların %80’ini major depresyon tanısı alan hastalar oluşturmaktadır. Psikotik depresyonu olan hastaların en yüksek intihar riskine sahip oldukları belirtilmektedir. (39) Bu oranın genel popülasyondan 20-30 kat fazla olduğu bildirilmekte ve bu geleceğe ilişkin olumsuz beklentilere bağlanmaktadır. Umutsuzluğun, depresif semptomları dolaysız, öz kıyım düşüncesini dolaylı olarak etkileyen bir bilişsel faktör olduğu öne sürülmektedir. (40) Bu durumda özellikle hastanın yakınları, depresyon hastasının bu düşünceleri ile nasıl başa çıkılacağı ile ilgili soru işaretleri taşımaktadırlar. Hasta ile nasıl irtibatın yürütüleceğini açıklayıcı kesin bir cevap veya reçete yoktur. Ancak dramatize etmek ve hastanın her an intihar edebileceğini düşünmek de yanlıştır. Hastanın öncelikle şunları anlaması sağlanmalıdır: “Benimle veya bizimle beraber yaşamak o kadar kötü bir şey mi?” Böyle durumlarda hastanın yanında olunduğu, onu kaybetmenin birçok insan için kötü bir şey olduğu sakin bir şekilde ifade edilmeli ve hissettirilmelidir. Hastanın tekrar iyileşeceğine ve eski haline kavuşacağına ilişkin güvenin belirtilmesi de tedavi açısından önemli bir husus olagelmiştir. Ayrıca intihar eğilimi olabilecek olan hastanın yakınları uzman bir kişi ile birlikte çalışarak karşılıklı bilgilendirme yöntemiyle sürecin devamı ile ilgili istişareler yapmalıdır. Özellikle intihar düşüncelerinin yoğunlaştığı ve çok ağır safhaların yaşandığı bazı durumlarda uzman, hastanın bir klinik ya da hastanede yatarak tedavi görmesini gerekli görebilmektedir. (41)
Dilek Kuzu
Tekrarlama Riski Tam olarak tedavi edilmemiş depresif hastalarda depresyon tablosu bir müddet sonra tekrar ortaya çıkabilmektedir. İki depresif safha arasında on yıllar olabileceği gibi, nadir durumlarda birkaç hafta da bulunabilmektedir. Ortalama olarak, tekrarlayan depresyon tablosu olan hastalarda depresif safhalar arasında beş yıl bulunduğu ortaya konulmuştur. İstatistiksel olarak ağır depresyon geçirmiş kişilerin %50–60’ının ikinci bir depresyon geçirme olasılığı vardır. İki kez ağır depresyon geçirenlerin üçüncü kez %70, üç kez geçirenlerin ise dördüncü kez geçirme olasılığı %90 olarak bulunmuştur.
17
Tedavi, İlaçla Tedavi ve Antidepresanlar Depresyon, tedavisi mümkün olan bir rahatsızlıktır. Depresyonda olan kişinin öncelikle tedaviyi kabullenmesi gerekir. Bu özellikle terapiler için çok önemlidir. Depresyon için en uygun tedavi yöntemi; ilaç tedavisi ve psikoterapilerin birlikte yürütülmesidir. İlaç tedavisine ek olarak uygulanan psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Her iki tedavi şeklinde de son yıllarda büyük ilerlemeler sağlanmıştır. Hastanın depresyon hikâyesine, şekline ve ağırlık derecesine göre günümüzde bu iki tedavi şeklinin kombinasyonu en ideal yol olarak uygulanmaktadır. Depresyon hastalarının tedavi edilmesinde esas alınacak hususlar maddeler halinde aşağıda özetlenmiştir:
Bazen depresyon sadece hasta olan kişiyi değil, bu kişinin aile üyelerini de etkisi altına alarak bir ağ oluşturmaktadır. PSİKOLOJİM
Depresyon
Depresyon
16
8. SAYIDA BULUNAN MAKALENiN DEVAMI
1. Tedavi amaçlarının belirlenmesi, 2. Uygun antidepresan ilaç seçimi, 3. Ek tıbbi bozuklukların değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi, 4. İntihar riskinin belirlenmesi, 5. Tedaviye uyumun sağlanması, 6. Tedavi gidişinin değerlendirilmesi, 7. Antidepresan ilaçların uygun doz ve süre kullanımının sağlanması,
18
9. Elde edilen tedavi yanıtının sürdürülmesi, 10. Psikoterapi gerekliğinin değerlendirilmesi. (42) Ağır depresyon durumlarında, etkinliği ispatlanmış olan türdeki ilaçların kullanılması zorunludur. Depresyonun türüne göre; hafiften orta dereceye kadar olanlarında ilaç tedavisi veya psikoterapi seçeneklerinden sadece biri de kullanılabilir. Orta düzeyden ağır düzeye kadar olan depresyon durumlarında, kişi günlük görev ve sorumluluklarını yerine getirebilecek durumda değildir. Bu tip durumlarda ilaç tedavisinin başlanması, beraberinde de psikoterapi desteği verilmesi en uygun olan tedavi yaklaşımıdır.
Antidepresanların Yan Etkileri Genel olarak antidepresan kullanan bireylerde; psikiyatrik ve davranışsal (intihar riski gibi), antikoli-nerjik, merkezi nörolojik (uyku bozukluğu gibi), kardiyovasküler (hipotansiy on gibi), hematolojik (lökopeni gibi), gastrointestinal (konstipasyon ve kusma gibi), endokrinolojik ve metabolik (iştah artışı, vücut ağırlık artışı ve anoreksi gibi), dermatolojik (ürtiker gibi) ve Loefler sendromu gibi yan etkiler görülebilir. Özellikle trisiklik antidepresanların kullanımında iştah artışı ve karbonhidrat yeme isteğindeki artışa bağlı olarak vücut ağırlığı artışı gözlenmektedir. Ayrıca trisiklik antidepresanlar histaminerjik etkileri nedeni ile vücut ağırlık kazanımını arttırabilme kapasitesine sahiptir. Vücut ağırlık kazanım derecesi kullanılan ilaca, doza bağlıdır ve tedavinin sonuçlanması ile geri dönüşlü olmaktadır. (43) Psikoterapi ile Tedavi Psikoterapi ile tedavi yaklaşımı, bu konuda eğitim almış ve deneyimli uzmanlar tarafından yürütülmelidir. Psikoterapi, hastanın tedaviye aktif olarak katılımını
gerektirmektedir. Ağır depresyon durumlarda bu mümkün olamayabilir. Bu durumlarda öncelikle ilaç tedavisi ile ilerleme sağlanarak, hastanın aktif katılım yapabileceği düzey sağlandıktan sonra psikoterapi ile tedavisinin sürdürülmesi uygundur. Birbirinden oldukça farklı psikoterapotik yaklaşımlar mevcuttur. Hangi metodun hangi hastaya uygun olacağına karar vermek oldukça zordur. Ancak her psikoterapi metodunun kendine mahsus özelliklerinin yanında, hasta ve terapistin birbirlerine uyumu ve iletişimi de büyük rol oynamaktadır. (44) İnsan ömrü boyunca defalarca depresyona girebilir önemli olan bir kereliğine depresyonu yenmek değil, depresyonu yenebilmek için gerekli yolları öğrenerek hayat boyu bunları depresyon önleyici silahlar olarak kullanabilmektir.
19 Depresyon
Depresyon
8. Yan etkiler konusunda bilgilendirme,
artmasına neden olur. Depresyonun distimi üzerine gelişmesi veya altta yatan bir kişilik bozukluğunun olması da yineleme ve süreğenleşmelerde belirleyici olabilmektedir.
Depresyon ve Beslenme Psikiyatrik bozukluklarda beslenmenin rolü konusu üzerindeki bilimsel çalışmalar henüz sonuçlanmamış olmakla birlikte, beslenmenin tedavideki yardımcı rolü bu konunun uzmanları tarafından savunulmaktadır. Depresyonda görülen yetersiz ve dengesiz besin öğesi alımı, obezite, konstipasyon gibi beslenme ile ilgili sorunların çözümünde pratikte farklı yaklaşımlar gözlenebilir.
Depresyon tedavisinde öncelikle bozukluğun tedavisi amaçlanırken, ilaç yan etkileri ve hasta özellikleri nedeniyle (ek medikal durumlar, yaş grupları, gebelik gibi riskli durumlar) ek sorunlara yol açılmamasına dikkat edilmelidir. Depresyon yineleyen bir hastalıktır ve tedavinin temel amaçlarından biri de bu yinelemelerin önlenmesidir. Ayrıca tedavide dikkat edilecek önemli noktalardan biri de intiharlardır. Zira depresyonda intihar oranı %15’tir ve bunlardan %1’i ölümle sonuçlanmaktadır.
PSİKOLOJİM
İnsan ömrü boyunca defalarca depresyona girebilir önemli olan bir kereliğine depresyonu yenmek değil, depresyonu yenebilmek için gerekli yolları öğrenerek hayat boyu bunları depresyon önleyici silahlar olarak kullanabilmektir.
İlaç tedavisi, antidepresan denilen ilaçların alınması olarak anlaşılır. İlaçların tam olarak etkinlik gösterebilmesi için belirli bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu tür ilaçlarda etkinliğin değerlendirilebilmesi için en az iki haftalık bir süre ilacın düzenli olarak kullanılması gerekmektedir. Birkaç günlük ilaç kullanımından sonra; iyi gelmediğini düşünerek hayal kırıklığına uğramamak gerekir. Çünkü ilaçlar biyokimyasal düzenekte etkinlik sağlamamış, duygulanımda düzelme meydana gelmemiştir. Antidepresan tedavide dikkat edilmesi gereken konulardan biri de yeterli tedaviye rağmen hastalarda %15-35 arasında kısmi yanıtın olması ya da yanıtın hiç olmamasıdır. Kısmi yanıt veya yanıtsızlık işlevsel bozukluğun sürmesine ve depreşme oranlarının PSİKOLOJİM
KAYNAKÇA
İnsan için geçici olmayan, güvensizlik doğurabilecek muhtemel her olay karşısında sığınılabilecek bir yaratıcıya inanmanın psikolojik olarak bireyi rahatlattığı, dinin stresli hayat tecrübelerini yaşayanlarda depresyon ve kaygı durumlarına bir tampon görevi yaptığı gözlenmiştir.
(37) http://www.kemalarikan.com/ depresyon-hakkinda-hersey.html. (38) Batıgün Durak, A., (1999). Duygudurum Bozuklukları, Şizofreni ve Alkol/Madde Bağımlılığında İntihar, Türk Psikoloji Yazıları, 2(4). (39) Aydemir, Ç., Vedin Temiz, H., Göka, E. (2002). Majör Depresyon ve Özkıyımda Kognitif ve Emosyonel Faktörler, Türk Psikiyatri Dergisi, 13(1).
Depresyon hastalığı teşhisi konulan bireye beslenme programı oluştururken besin gereksinmelerinin belirlenmesi ve sorun çözümleri bireysel olmalıdır. Depresyon hastalığı teşhisi konulan bireye beslenme programı oluştururken besin gereksinmelerinin belirlenmesi ve sorun çözümleri bireysel olmalıdır. Bireye özel hazırlanan beslenme tedavisi sadece diyetisyen tarafından değil oluşturulacak bir ekip tarafından uygulanmalıdır. Çünkü bu türdeki hastaların içinde bulundukları duygudurumları ve bireydeki davranış bozuklukları pek çok güçlük yaratabilir. Depresyon teşhisi konulan bireylerin besin öğesi gereksinmeleri ve bireysel sorunları saptanırken diyetisyenin bazı noktaları çok iyi bilmesi ve değerlendirmesi gerekir. Bunlar; hastalığın oluşumu ve süreci, uygulanan tedavi türü, bireyin sosyoekonomik statüsü ve evdeki yaşam koşulları, malnütrisyonun fiziksel belirti ve semptomlarıdır. (45) Depresyon ve Din İnsan için geçici olmayan, güvensizlik doğurabilecek muhtemel her olay karşısında sığınılabilecek bir yaratıcıya inanmanın psikolojik olarak bireyi rahatlattığı, dinin stresli hayat tecrübelerini yaşayanlarda depresyon ve kaygı durumlarına bir tampon görevi yaptığı gözlenmiştir. (46) Geniş anlamıyla inançlar bir insanın mevcudiyetinin anlamını kavramasına, talihini geliştirmesine, kaderine tahammül etmesine olanak sağlayan başa çıkma araçlarıdır. (47) Spesifik bir anlatımla din olgusu, hayatı algılama adına birçok anlama biçimi sunmaktadır. Olaylar Tanrı’nın rahmeti olarak her şeyi bilen Tanrı’dan bir ders olarak veya PSİKOLOJİM
(40) Yalvaç D.H. (2006). İntihar Girişiminde Bulunan Bireylerde Psikiyatrik Morbidite, Kişilik Bozukluğu ve Bazı Sosyodemografik ve Klinik Etkenlerle İlişkisi, Uzmanlık Tezi, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Malatya. (41) http://psikoloji-psikiyatri.com/ AT_depresyon_Ahmet_Turker.html.
Tanrı’nın gazabının sonucu bir ceza gibi değerlendirilebilir. Bu tür açıklamalar özellikle trajik olayların etkisinden çıkıldığı zamanlar ve dinin acıyı ve ıstırabı ortadan kaldırabilecek tek yol olarak görüldüğü zamanlar oldukça yaygın olduğu izlenmiştir.
(42) Örsel, Sibel (2004). Depresyonda Tedavi: Genel İlkeler ve Kullanılan Antidepresan İlaçlar, Klinik Psikiyatri, Ek 4:17-24, Ankara.
Din, bunalım zamanlarında önemli bir destek kaynağıdır. Bu sebeple psikolojik bir problem çözme sürecine veya ruhi bir fonksiyona hizmet edebilmektedir. Spilka ve meslektaşları, dini inançların ve uygulamaların üç önemli rolünü belirtmektedirler: Hayata bir anlam vermek, kişisel kontrol duygusunu geliştirmek ve benlik saygısını inşa etmek. Bununla beraber din, huzur ve kimlik gelişimi, problem çözme ve umut sağlama gibi bazı önemli amaçlar da sağlamaktadır. (48)
(44) http://psikoloji-psikiyatri.com/ AT_depresyon_Ahmet_Turker.html.
Yukarıdaki anlatıdan hareketle dini yönelimlerin, bireylerde depresyona karşı da koruyucu bir özellik taşıdığını söylemek mümkündür. Çünkü din kişiye bir anlam sistemi sunarak onu belirsizlikten kurtarmakta ve başta depresyon olmak üzere birçok psikolojik rahatsızlığın temelinde yatan güvensizlik hissini bertaraf etmektedir. Her şeye gücü yeten ve kendisinden dua ile yardım talep edilen bir yaratıcı fikri sorunlara karşı bireyi güçlü kılmaktadır. Bir bakıma din, idrakleri ve başa çıkma yöntemlerini belirleyen kişisel değerleri yönlendiren önemli modeller sunmaktadır. Kuşkusuz insanın bütün üretkenliğini ve yaşama sevincini azaltan bir duygu olarak tanımlanan stresle başa çıkmada, dini inanç ve ritüeller önemli rol oynamaktadır. (49)
21 Depresyon
Depresyon
20
(36) http://www.kemalarikan.com/ depresyon-hakkinda-hersey.html.
(43) Işık E. (1991). Depresyon ve Klinik Görünümleri, Duygulanım Bozuklukları Depresyon ve Mani. 1. Baskı, Boğaziçi Matbaası, Ankara.
(45) Baysal A, Aksoy M, Bozkurt N, Kutluay Merdol T, Pekcan G, Keçecioğlu (1997). Diyet El Kitabı 3. Baskı, Hatipoğlu Yayınevi, Ankara. (46) Öner, Necati (1994). Stres ve Dinî İnanç, TDV Yayınları, 5. Baskı, Ankara. (47) Güngördü, Melek (2001). “Allah’a Atfedilen Özellikler İle Depresyon Arasındaki İlişki” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir. (48) Pargament, K.I. (2003). “Tanrım Bana Yardım Et: Din Psikolojisi Açısından Başa Çıkmanın Teorik Çatısına Doğru”, (çev. Ahmet Albayrak), Tabula Rasa, Y. 3. (49) Aydın, Hayati (2005). Kur’an’da İnsan Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul. PSİKOLOJİM
23 Renklerin Dünyası
>
Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine seb ebiyet verir.
renklerin dünyası renklerIn dünyası
senin rengin hangisi?
Renkler, birbirleri ile karışarak ara renkleri oluştururlar. Bu ara renkler, başka ana renklerin de tamamlayıcısı durumundadırlar. Kırmızı için yeşil, mavi için turuncu, sarı içinse mor tamamlayıcı renk işlevi görür. Renk dengesi ise, karşıt renklerin birlikte kullanılması ile elde edilir.
01_
07 14
02_
Renkler, renk tonunu ( kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi ve morun gölgelendirilmesi), renk canlılığını, parlaklığını ve cilasını kapsayan farklı yollarla değişmektedir.
“Altı” ana rengi olan tüm diller siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renkleri içermektedir.
Renk, ışığın göz retinasına ulaştığında, ulaşma şekline bağlı bir algılamadır. Işık maddeler üzerinde kısmen emilirken, bazen de kısmen yansıtılır. Bu da rengin çeşitliliğine sebebiyet verir. Tüm ışık dalga boylarının gözümüz retinasına aynı anda ulaşması durumunda, biz bu ışığı beyaz olarak algılarız. Işığın göz retinasına hiç ulaşmaması durumunda ise, biz bunu karanlık ya da siyah olarak algılarız. Çünkü gözümüz, 380 ile 780 nm arasındaki dalga boylarında olan ışıkları algılayabilmektedir. Algılayabildiğimiz ışıklar “görünen ışık” olarak tabir edilir.
>
PSİKOLOJİM
Turuncu ve somon gibi bazı renkler, isimlerini nesnelerin isimlerinden almaktadır; “kırmızı” gibi diğer renkler ise soyuttur. Farklı kültürler, renkler için farklı isimler kullanmıştır ve bazı kültürler renklerin isimlerini spektrum farklılığına göre belirlemiştir. Örneğin; Çince bir karakter 青 (Mandarin’de qīng, Japonca’da ao olarak çevrilen) hem mavi hem de yeşili kapsayan bir anlama sahiptir; mavi ve yeşil geleneksel olarak “青” işaretinin yansıması olarak düşünülmektedir. Diğer yandan Güney Kore mavi ve yeşil arasındaki farklılığı; yeşil için “綠(녹)” işaretini ve mavi için “靑(청)” işaretinin kullanarak göstermiştir. 1969 yılındaki Ana Renk Terimleri, Renklerin Yaygınlığı ve Gelişimi kitabında, Brent Berlin ve Paul Kay “ana” renkleri isimlendirmede tanımlamıştır (“kırmızı” ama kırmızının tonları olan “koyu kırmızı”, “kan kırmızı” ve “kırmızı-turuncu “değil). İki “ana” renk ismine sahip tüm diller koyu/soğuk renkleri açık/ sıcak renklerden ayırır. İlk ayırt edilebilen renk genellikle kırmızıdır sonra sarı ve yeşil gelir. “Altı” ana rengi olan tüm diller, siyah, beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renklerini içermektedir. Örnek on iki grubu kapsamaktadır; siyah, gri, beyaz, pembe, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor, kahverengi ve gök mavisi (Rusça ve İtalyancada maviden farklıyken İngilizcede farklı değildir.)
Çağrışımlar Kişisel renkler, ulusal renkler gibi kültürel çağrımların çeşitliliğine sahiptir (kişisel renkler makalesinde ve renk sembolizminde tanımlanmıştır). Renk psikolojisi alanı, renklerin insan duygusu ve eylemleri üzerindeki etkilerini belirlemek için çalışmaktadır. Renkli terapi, Batı geleneklerine dayandırılan alternatif tıbbın bir şeklidir. Renkler farklı ülkelerde ve kültürlerde farklı çağrışımlara sahiptir. Farklı renklerin, bilme yetisi üzerinde etkilere sahip olduğu gösterildi. Örneğin; Avusturya’daki Linz Üniversitesi araştırmacıları, kırmızı rengin insandaki bilişsel işlevselliği arttırdığını göstermiştir. Spektral Renkler ve Renk Türetme Birçok ışık kaynağı, ışığın çeşitli dalga boylarının karışımıdır. Bununla birlikte, bu tür kaynakların birçoğu, gözün monokromatik kaynaklardan ayırt edebildiği kadar, spektral renge sahip olabilir. Örneğin; birçok bilgisayar kırmızı ve yeşil ışıkların birleşimi olan spektral turuncu rengin türemesini gösterir.
03_
PSİKOLOJİM
25
24 Renklerin Dünyası
05_ 04_
“
Bu renk turuncu olarak görünür, çünkü kırmızı ve yeşil doğru miktarlarda karıştırıldığında, gözün kırmızı ve yeşil koneleri turuncu olarak görülmesini sağlar.
CIE, 1931 renk boşluğunun boyanabilirlik diyagramı. Dış eğri sınır dalga boylarına sahip, spektral (veya monokromatik) odağı olan nanometre gösterilmiştir.
Monokromatik olmayan ışık kaynağının algılanan rengin anlayışındaki kullanışlı kavram, diğer ışık kaynaklarına benzer hassasiyet gösteren ışığın tek dalga boyunu tanımlayan baskın dalga boyudur.
Tanımlanan renkler, görüntüyü görüntüleyen aygıtın renk alanına dayalı olduğunu ve bu nedenle de bir rengin belirli bir konumda ve özelliklede monokromatik olmayan durumlarda kesinlikle doğru temsil edilemediğini biliniz.
Baskın dalga boyu renge benzemektedir. Bunların mor ( kırmızı ve viyola ışınlarının karışımı) olmasından dolayı ve desatürsyondan dolayı tanımın saf spektral renk olamaması tanımı gereği birçok renk algısı vardır.
Bu durum, gün ışığı sürekli spektruma sahipken, birkaç dar bandın spektrumuna sahip olan florsan lamba tarafından yayılan beyaz ışık ile örneklendirilmiştir. Nesnelerden yansıyan renkler farklı görünmesine rağmen, insan gözü bu tür ışıklarla ışık kaynakları arasındaki farkı açıklayamaz.
Spektral olmayan renklerin bazı örnekleri kromatik renklerdir; (siyah, gri ve beyaz) pembe, taba rengi ve morumsu kırmızı renk gibi renklerdir.
PSİKOLOJİM
Birçok insanın renk algılaması, ana renk olarak adlandırılan üç rengin karışımıyla oluşturulmaktadır.
Üç ana renk açısından bir rengi belirlemek için birçok yöntem veya renk alanı vardır. Her bir yöntemin renk özelliklerini kullanmada artı ve eksileri vardır. Daha uzak dalga boylarına yakın olsa da, kromatik diyagram üzerinde düz kenarlara sahip dalga boylarında olsa da, renklerin karışımı, özdeş spektral renk olarak algılanan saf bir renk üretemez. Örneğin; yeşil renk (530 nm) ve mavi rengin (460 nm) karıştırılmasından desatüre olan siyah ışık üretilir. Çünkü kırmızı renk alıcılarının tepkisi, 485 nm’ deki saf siyah renginden ve karışımdaki yeşil, mavi ışıklardan daha büyük olacaktır. Bundan dolayı ve renk baskı sistemindeki ana renklerin saf olmamasından dolayı, yeniden üretilen renkler asla mükemmel bir şekilde canlandırılamaz ve bu tür spektral renklerle tam olarak eşleştirilemez.
Bununla birlikte, doğal faaliyet alanları tam olarak canlı renkleri içermez, böylece bu tür faaliyet alanları bu sistem tarafından benzetilebilir.
Uygun olarak uygulanmadığı takdirde, farklı aletlerin farklı renk tepkileri sorunlu olabilir. Dijital şekle dönüştürülen veya yüklenen renk bilgisi için ICC profillerine dayandırılan renk uygulama teknikleri, türetilen renklerin bozulmaması hususunda yardımcı olabilir.
Verilen rengin türetme sistemiyle tekrar üretilen renk aralığı tam uzam olarak adlandırılır. Renk türetme sistemiyle ilgili diğer bir sorun kamera, tarayıcı gibi aletlerin edinimiyle ilgilidir.
Renk yönetimi alet çıkışlarının tam uzam sınırlarını engellemez ama tekrar üretilen tam uzamdaki renk verisi girişlerinin iyi bir şekilde tasarlanmasına yardımcı olabilir.
Alet içerisindeki renk sensorlarının özellikleri, insan gözünün alıcılarının özelliklerinden farklıdır. Aslına bakılırsa, bazı özelliklere sahip renklerin elde edinimi pürüzlü renk ile sonuçlandığından dolayı fotoğraflanmış faaliyet alanının spektrumu zayıf olabilir. Dört alıcıya sahip olabilen kuşlar gibi insanınkinden farklı renk alıcılarına sahip olan türler, insan gözüne aynıymış gibi görünen bazı renklerin farklarını görebilirler.
Pigmentler ve Yansıtıcı Medya
>
Pigmentler, ışığın farklı spektrumlarını emen ve yansıtan kimyasal maddelerdir. Yüzey bir pigmentle boyandığında, yüzeyde tutulan ışık ve negatif dalga boyları yansıtılır. Dalga boylarının bu çıkarması, farklı renklerin görünümünü üretmektedir.
Birçok boya, verilen rengin yansımasını üreten kimyasal pigmentlerin ortasındadır. Pigment üreticileri kaynak ışığın beyaz olduğunu veya kaynak ışığın spektrumda eşit yoğunlukta olduğunu varsaymaktadır. Eğer ışık saf beyaz ışık kaynağı değilse (yapay ışıkların tüm şekillerindeki durum), spektrum sonucunda farklı bir renk görünür. Mavi ışığın altında görünen kırmızı boya, siyah gibi görünebilir. Kırmızı boya kırmızıdır çünkü o, spektrumun sadece kırmızı bileşenlerini yansıtır. Bunların hiç birini içermeyen mavi ışık siyah görünümü oluşturan kırmızı boyadan kaynaklanan yansıma oluşturmaz. Organik Renk Organik renkler, pigmentlerden çok karışma etkilerinden oluşan renklerdir. Bir malzeme uygun paralel hatta değerlendirildiğinde, bir veya birden çok katmanın şekillendiğinde veya renk dalgalarının ölçeğindeki mikro yapılarla birleştiğinde, renk etkileri üretilir.
Mikro yapılılar arasında boşluk bırakılırsa, daha kısa dalgaların ışığı, Tyndall etkili renkleri üretmek için dağıtılacaktır; gökyüzü mavisi (ışığın dalga boyundan ve havadaki moleküllerden daha küçük yapıların sebep olduğu Rayleigh dağılımı), opal parlaklık ve insan irislerinin mavisi. CD’deki çukurların dizilimi gibi mikro yapılar sıraya dizildiğinde, kırınım ağı gibi davranırlar. Bu ağ, karışma olgusundan ve beyaz ışığı farklı dalga boylarının ışığından ayırmadan dolayı, farklı yönlerdeki farklı dalga boylarını yansıtır. Eğer yapı bir veya daha fazla ince tabakadan oluşuyorsa, bazı dalga boylarını yansıtacaktır ve tabakanın inceliğine dayananları yayacaktır. Organik renkler ince film optikleri alanında kullanılır. Sıralı ve değişebilir organik renkleri tanımlayan deneyimsiz biri yanardöner renklidir diye tanımlar. Organik renkler, kelebek kantlarının ve böcek kabuklarının yanı sıra birçok kuşun tüylerinin mavilerinden
ve yeşillerinden sorumludur (örneğin; alakarga). Örneklerin aralıklarındaki çeşitlilik, tavus kuşu tüyleri, sabun köpüğü baloncukları, petrol zarı ve sedef gibi yanardönerlik etkisi bırakır, çünkü yansıyan renk görüş açısına dayanmaktadır. Birçok bilim adamı, Isaac Newton ve Robert Hook kanunlarını kullanarak böcek kabuğu ve kelebek kanatları üzerinde çalışmalar yaptı. Fotonik kozmetikler gibi organik renklerin kullanıldığı ürünlerin geliştirilmesinde 1942’den beri elektron mikrografisi kullanılmaktadır. Temel olarak renkler, ya beyaz ışıkların su veya prizma gibi ortamlardan geçmesine izin verilmesiyle ya da ampuller veya renkli pencere camlarından ışığın geçirilmesi gibi renkli ışıkların üretimi için, diğer yöntemlerin kullanılmasıyla üretilir. Ama renkli malzemelerden elde edildiği kadarıyla, boya ve pigmentleri karıştırarak elde ederiz.
>
İki farklı ışık spektrumu aynı rengin algılanmasında aynı etkiye sahiptir.
Bu durum genellikle daha yoğun kırmızı olarak görünen domates ve meyvelerle örneklendirilir.
Bu durum televizyon ve diğer basınlarda basılan fotoğraflardaki renkleri tekrardan üretmek için kullanılır.
Bu tür durumlarda, insana göre normal renkli görüşe göre ayarlanan rengin yeniden üretim sistemi hatalı sonuçlar verebilir.
Renklerin Dünyası
>
Kişilik rengi olarak griyi seçtiyseniz, soğukkanlılığın, muhafazakârlığın, güvenilirliğin ortasındasınızdır.
PSİKOLOJİM
06_
“ renklerin dünyası
Bu renkler doğal kaynaklardan veya sentetik kimyasalları kullanarak hazırlananlardan elde edilir.
>
Bu titreşimler sıcaklık veya soğukluk hissetmemize sebep olmaktadır. Kırmızının dalga boyu en uzun spektral renktir ve bu en düşük titreşimleri üretmektedir.
Kişilik renginizi değiştirdiyseniz veya aynı durumda hayatınızı kuşatan şartları belirlemek için çaba gösterdiyseniz, yeni favoriniz hayatınızda hangi noktalara dikkat çekmeniz gerektiğini ve bu şartlarla nasıl başa çıkacağınızı yansıtacaktır.
Viyolanın dalga boyu en kısa olandır ve yüksek titreşimlere sebep olur. Kırmızı dalganın frekansı ısı üretir. Mavi serinlik etkisi bırakır. Yeşil ise, denge ve ılımlılık rengi olarak bilinmektedir. Kırmızının yoğunluğu hareketleri titreşimi sınırlamaktadır. Oysa ki, hafifliğinden dolayı mavi renk ortamda açıklık sağlamaktadır. Her renk kendine özgü hisler oluşturmaktadır.Örneğin; kırmızı yanan duyguları simgeler. Turuncu kızgınlık verir. Sarı sıcaklık verir. Yeşil ise, ne sıcaklık ne de soğukluk hissi verir ve vişne çürüğü rengi serinlik duygusu verir. Gerçekten renkleri hissetmeye çalıştığımız zaman, onların bazılarının azlığını, kaza hissi verdiğini, vurma gibi hisleri verdiğini hissederiz. Genel olarak insanlar bunun renklerden kaynaklandığını düşünmezler. Resimlerin etkisi altında kalırız ama renklerin yaratma ve yeti etkisinin farkına varmayız. Viyola, mavi ve turkuaz rengine tabi tutulursa; uykusuzluk çeken, gergin olan hastaların sıkıntılarının hafifletileceği yapılan deneylerle açıklanmıştır. Kırmızı, turuncu ve sarı tembellik ve bitkinlik gibi hastalıkların üstesinden gelmeye yardım ettiği kanıtlandı.
Kromatoloji ve kromatik uzmanları, pembe rengin saldırganlık ve düşmanlık duygularını engellediğini ve bu bulgulara sahip hastaların pembe ortamlarda tutulması gerektiğini önermişlerdir. Pembe rengin, sinirleri ve dokuları sakinleştirdiği kanıtlanmıştır. Bu rengin sakinleştirici etkisinden dolayı, otoriteler, bu rengi hapishanedeki insanların rehabilitasyonları için hapishanelerde kullanmışlardır. Bu, sadece kızgınlık kafeslerine baskı yapmakla kalmayıp, aynı zamanda bu rengin etkisi altındaki kişiler saldırgan tepkiler vermediği için, iş endişelerinden ve ailevi kavgalardan kaynaklanan problemleri çözülmesine de yardımcı olmaktadır. Körler bile pembe boyanmış bir odanın rahatlığını hissederler. Pembenin rahatlatıcı etkisinden dolayı, onun en sevimli renk olduğu düşünülmektedir. Renkler sıcak, serin ve ılımlı olarak üç kategoride sınıflandırılmıştır. Kırmızı, turuncu, sarı ve bunların diğer tonları sıcak renklerdir. Mavi, gök PSİKOLOJİM
mavisi ve viyola serin renklerdir. Yeşil ise ne sıcaktır ne de soğuktur. Eğer hastalığın vücudun aşırı ısısından kaynaklandığı düşünülürse, serin renklere başvurulur. Örneğin; ateşli hastalıklarda mavi tavsiye edilir ve yanıklarda da mavi kullanılır. Eğer hastalık ısı düşüklüğünden veya vücut sisteminin soğukluğundan kaynaklanırsa, bunların tedavisinde sıcak renkler kullanılır. Örneğin; düşük kan basıncı ve felç, kırmızı rengi gerektirir. Renklerin özellikleri psikolojik ve fiziksel özellikler bakımından iki başlık altında incelenebilir. Renkler, gerek algı sistemimiz tarafından beynimize bildirilen, gerekse cisimleri farklılaştırdığımız unsurlar olarak cisimleri ayrıt etmemizi sağlayan özelliklerdir. Her cisimin bir rengi olup bu renkler o cisimin genelde karakteristik özelliği anlamına gelmektedir. Her bir rengin cisimlere karakteristik özellik verdiği gibi bunların bir kendine özgü özellkleri bulunmaktadır. Bunlara isterseniz değinelim:
KIRMIZI ; Dalga boyu uzunlukları sıralamasında en uzun olarak ilk sırada yer alır. Kırmızı rengin en önemli özelliği, arka planda güçlü bir fon ile kullanıldığında daha belirgin olmasıdır. Bu durumda kırmızı, tüm fonda en dikkat çeken unsur olur. Hatta küçücük bir kırmızı leke için bile durum böyledir. Kırmızı, canlılık ve dinamizmi temsil eder. Mutluluğun rengi kırmızıdır, fiziksel olarak ise ataklığı, canlılığı ve duygusal anlamda bir işi sonuna kadar devam eden azmi ve kararlılığı gösterir. Bu renk; demir, çinko, bakır, potasyum ve oksijen, şeker pancarı, turp, ıspanak, domates, kırmızı kiraz ve kırmızı renkli meyvelerde bulunur. Bu, kan ve kan dolaşımı ile ilişkilendirilmiştir. Bu, mavi ve tonlarının etkisini yok edip hükümsüz kılar. Psikolojik Özellikleri Bu renk, aşk, sevgi gibi heyecan ve cesaret ile ilişkilendirilmiştir. Kabalıktan dolayı ilişkiler berbat olduğunda, beklentiler karşılanmaz ve planlar yolunda gitmez. Kırmızı renk aklın merkezine hakimdir.
07_
“ 27
Beynin renk merkezi kırmızı renk ile güçlendirildiğinde, her şey kırmızımsı olarak görünmeye başlar. Kırmızı merkez rengi tonlarını kaybettiğinde, birinin yersiz duygu ilgilerini veya hayal kırıklıklarını belirtir.
kraliyet, hayatın enerjisiyle, heyecanıyla ve gücüyle ilişkilendirilmiştir. Olumlu bakış açısında kırmızı, gücü, eğlenceyi, mutluluğu ve aşkı simgeler. Kırmızı ateşin ana rengidir.
Ilımlılık miktarında bu renge sahip insanlar, diğerlerine yardımcı olurlar, kardeşleri ve çocukları konusunda yüksek derecede dikkatli davranırlar.
Kırmızımsı bir nesne ve kan yaşamın acılı unsurlarını temsil eder. Yumuşak pembe, anne sevgisi titreşimlerini arttırır.
Bu renge hakim olan insanlar tüm yaşamları boyunca çok sağlıklı olurlar. İyi besinler ve diğer şeylerle ilgili duygularını kontrol edemediklerinden dolayı, onların kilolu olmaları muhtemeldir.
Kırmızı, titreşimlerin olumsuz etkisini, korkuları ve kontrolsüz tutkuları, şehveti, aşırı sinirliliği, acımasızlık eğilimini ortaya çıkarır. Yaşam gücü düşük olduğunda, kan dolaşımı zayıfladığında ve kişi kendinden emin olmadığında kırmızı renk kullanılır.
Bu renk diğerlerinden daha baskın olduğundan, her birimiz hayatın bu evresini yaşabilir. Kırmızı renk, ergenlik döneminde daha fazla yoğunlaşır. İlginç bir gerçektir ki; pas rengine sahip kırmızı renk boksörlerde baskındır. Kırmızı renge baskın olarak sahip insanlar, fiziksel sağlıkları, iyilikleri ile çok ilgilenirler ve bu durumun çoğunda onlar vücut geliştirici olurlar. İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır. Bu insanlar için kullanılan psikoloijk bir durumdur. Kırmızı duyguları canlandıran, hisleri kıpırdatan ve tutkuları çağıran bir renktir. Bu renk
Renklerin Dünyası
Renklerin Dünyası
26
Bu spektral ışıklar veya bu birleştirerek elde edilen renkler olsun, tüm renkler bir parça bez boya, sanat veya boyalarla bir çalışma boyamak için kullanılan boyalardır. Bunlar frekansları veya titreşimleri emer.
Hiç kuşkusuz ki, hayattaki her şeyin titreşimlerin şekillenmesinde ortaya çıktığını ve hayat biçimleri ve nesnelerin hareketlerinin, bu titreşime bağlı olduğunu kabullenmek zordur. Farklı şartlarda görevlendirilmiş kırmızı gibi titreşimli renkler, terapatik veya yıkıcı olabilirler. Trafikte kırmızı durma işaretidir. Kırmızı iç çamaşırları kışın bizi sıcak tutarlar. Laboratuarda, meyve fileleri kırmızı bir kutunun içinde hızla çoğalabilirlerken, mavi kutunun içinde gelişemezler. Bazı doktorlar kırmızı rengi atardamar uyarıcısı olarak kullanır. Teksas Üniversitesindeki araştırmacılar, bir spor müsabakasından önce kırmızı renge odaklanmış atletlerin güçlerinin arttığını bulmuşlardır. Kırmızı yüzümüzün kızarmasına sebebiyet verebilir.
PSİKOLOJİM
hayatımızı nasıl “ Renkler, etkiler. Renkler ile tarafımıza hangi mesajlar verilir...
28 Renklerin Dünyası
Bu, temel olarak sinir ve solunum sistemi ile ilişkilendirilmiştir ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Koyu mavi tonlarının negatif etkilerini yok eder.
{renklerin dili}
M
Mavi güven ve sorumluluğun rengidir. Bu renk, güvenin, dürüstlüğün ve sadakatin rengidir. Samimidir, çekingen ve sessizdir ve fazlılığı sevmez. Dikkat çekmez. Yüzleşmekten nefret eder kendince bir şeyler yapmaktan hoşlanır. Renklerin psikolojisi açısından bakıldığında, mavi güvenilir ve sorumludur. Bu renk ruhsal güvenceyi ve özgüveni sergiler. Zorlu zamanlarda, kontrolü ele almaya ve doğru şeyi yapmaya dayanır. Yaşam ve iş alanlarında yön ve sıra ihtiyacı yaratır.
08_ PSİKOLOJİM
Mavi, yardımcıdır, kurtarıcıdır ve ihtiyaç duyulduğunda yanınızda olan bir dosttur. Başarısı, ilişkilerindeki nitelik ve nicelikle tanımlanır. Alı değil vericidir. Güçlü güven dolu ilişkileri inşa eder ve bu güvene ihanet edilirse, daha derin bir yara açar. Mavi, muhafazakâr ve tahmin edilebilirdir. Güven ve telhisiz bir renktir. Muhtemelen verdiği güvenden kaynaklı olarak evrensel olarak en çok sevilen renktir. Mavi ısrarcı bir renktir. Peşinden koşulan her neyse bu konuda başarılı olmada kararlıdır.
R
Renklerin en parlağıdır sarı. Dikkat çekmek için çığlık atar; bu yüzden uyarı ışıklarında sarı tercih edilir. Ayrıca dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sonbaharın da baskın renkleri sarı ve sarı-turuncu, duygularımızı yakalayan, güçlü bir çekiciliğe sahiptir. Neşeyi anlatır. Sarı zeka, incelik ve pratiklikle de ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin sembolüdür. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür. İyimser ve olumlu bir renk olan altın rengi, ilişkilendirildiği her şeye zenginlik ve sıcaklık ekler. Etrafındaki her şeyi aydınlatır ve genişletir. En üst seviyede, yüksek idealler, bilgelik, anlama ve aydınlanma ile ilişkilendirilen bir renktir. Bilgiye, ruhsallığa, kendimizin ve ruhumuzun derin anlayışına ilham verir. Renklerin anlamı bakımından incelediğimizde, altın rengi cömert ve vericidir, şefkatli ve sevecendir, hayırsever ve koruyucudur, bilgiyi, bilgeliği be zenginliği diğerleriyle paylaşandır.
09_
M
Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir. Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.
S
Sessizliği anlatır yeşil. Duygusal olarak bizi en çok etkileyen organımız olan kalp, bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden, büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır. Bu çoğunlukla, nikel, kobalt, krom, platin, klorofil, yeşil kabuklu meyve ve sebzelerde bulunur. Kimyasal özellikleri ne asidik ne de baziktir. Deri ile ilişkilendirilmiştir ve kırmızının olumsuz etkilerini yok eder. Bu renk, iltihaplanmalarda, sarılıkta ve böbrek enfeksiyonlarında kullanılır. Yeşil, dengenin, uyumun ve büyümenin rengidir. Bu renk denge ve uyumun rengidir. Renklerin psikolojisi açısından baktığımızda, kalbin ve duyguların en büyük dengeleyicisidir. Kap ve beyin arasında bir denge sağlar. Bu renk modern hayatın sıkıntılarından kaçmak için bir sığınaktır. Esenliğin duyularını tekrar elde etmemizi sağlar.
Maceranın ve sosyal iletişimin rengidir. Turuncu sıcaklık ve mutluluk yayar. Sarının neşeliliği ile kırmızının uyarıcılığını fiziksel enerjide birleştirir. Turuncu, sarının zihinsel tepkisini veya kırmızının fiziksel tepkisine zıt olduğundan “içgüdüsel tepki” ve içgüdüsel yetenekle ilişkilidir. Turuncu zor zamanlarda duygusal gücü ortaya çıkarır. Hayal kırıklıklarından ve umutsuzluktan kurtulmamıza yardımcı olur ve acının iyileşmesinde destekleyici olur. Turuncunun psikolojisi, iyimser, neşelendirici ve ruhu yenileyicidir. Aslında turuncu o kadar iyimser ve neşelendiricidir ki; günlük hayatımızda onu kullanmak için tüm yolları bulmalıyız. Hatta turuncu renkli bir kalem bile bu etki için gereklidir. Doğallığı ve hayata olumlu bakmamızı sağlar ve zorlu ekonomik şartlarda kullanılacak en güzel renktir ve hayatin olumlu yönlerini görmemize yardımcı olurken, motivasyonumuzu arttırır. Bu renk verdiği coşkuyla, macera, risk alma, özgürlük ve risk alma, fiziksel güven gibi duyguları arttırır. Turuncudan etkilenenler daima iş başındadır! Rengin anlamıyla ilişkilerine bakıldığında, turuncu dışa dönüktür ve merakı teşvik eder en azından merakın gösterilmesini sağlar. Turuncu, sosyal iletişim ile ilişkilidir. Sıcak ve davetkâr bir renktir. Hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak uyarır böylece kişileri düşünmeye ve konuşmaya teşvik eder! Aynı zamanda, iştahı da canlandırır. Kalabalık yemek masalarını seviyorsanız, turuncu renk onların birbirleriyle konuşmasını ve yemeğin uzamasını sağlar.
Bu renk, tüm yedi rengi özel oranda içermektedir. Bu renk saflığın, sevginin rengi olarak düşünülür. Çünkü bu renk, diğer renklerin onu kirletmesine izin vermez ve diğer renklerin sert etkilerini yumuşatır. Örneğin; pembe, kırmızıya beyaz eklendiğinde elde edilir ve böylece kırmızının olumsuz etkisi büyük ölçüde kontrol edilebilir. Bu rengin bu belirleyici özelliğinden dolayı, renklerin aşırılığının olduğu bozukluklarda kullanılır. Beyaz rengin anlamı, saflık, masumiyet, bütünlük ve tamamlamadır. Beyaz, en tamamlayıcı ve en saf renktir; mükemmeliyetin rengidir.
29 Renklerin Dünyası
B
Bu renk, demir, kalsiyum, nikel, havuç, kayısı, mango, şeftali gibi meyvelerde bulunur.
A
Aslında beyaz tek bir renk değildir, daha çok gökkuşağında bulunan tüm renklerin birleşimidir. Beyaz yüzeylerin özelliği, renkleri emmesi değil, geri yansıtmasıdır.
Renklerin psikolojisi açısından incelediğimizde, beyaz yeni başlangıçların, temizlemenin rengidir ve bu sebepten dolayı konuşmaya yöneltir. Yazı yazılması beklenen beyaz bir tahtadır. Beyaz duyguları canlandırmazken, zihnin yaratıcılığını açar.
S
Siyah da kendi başına bir renk değildir. Öyle bir renktir ki, sıradan renklerin birleşiminden elde edilmektedir.
Siyah bir yüzey, renklerin tüm ışınlarını emdikten sonra gözle görülmeyen dalgaları geri yansıtır. Bu renk, birçok rengin normal önemlerini aştığı hastalıkların tedavisinde kullanılır. Vücuttaki birçok rengin fazlalığını kontrol etmek için, siyah rengin kullanımı ve siyah titreşimler çok faydalı bulundu. Obezite tedavisinde bu renk tavsiye edilmiştir. Çünkü, bir çok rengin birikimi, bunların uygun kullanılmadığı takirde vücuttan dışarı atılmasını gerektirir. Siyah, gizlilik, gizem ve bilinmezlikle ilişkilendirilmiştir ve sonuç olarak; bu renk gizemli bir ortam oluşturur. Dünyadan gizlenmiş içimizde bastırılmış şeyleri temsil eder. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, bu renk dış duyguların sıkıntısından korunmayı belirtir. Bu renk, kendisi ve dış dünya arasında bir engel yaratır, duygularını ve hislerini korurken rahatlık sağlar, savunmasızlıklarını saklar, özgüven yoksunluğunu ve güvenilmezliği yaratır.
PSİKOLOJİM
Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.
Renklerin Dünyası
Sevmediğiniz bir renk size sizinle ilgili çok şey anlatabilir; zayıflıklarınızı ve savunmasızlıklarınızı yansıtabilir.
10_
G
Gri renk, beyazın siyah ile karıştırılmasıyla elde edilir. Bu rengin yatıştırıcı etkisi olduğu düşünülür, çünkü aşırı uç noktada olan iki rengi içermektedir. Bu rengin kullanım yöntemi, hastanın 9x12 inçlik boyalı gözlük camından günde iki veya üç kez 15 -20 dakikalığına bakmalarını sağlamaktır. Bu renk, diğer birçok rengin aşırılığıyla karışımındaki bir rengin eksikliğinde kullanılmaktadır. Tarafsızlığın, karasızlığın ve uyuşmanın rengidir. Gri duygusuz bir renktir. Tarafsız, nötr, yansız, kararsızdır ve yine tarafsız bir gözlemcidir. Renk psikolojisi açısından baktığımızda, ne siyah ne de beyaz olan gri uzlaşımın rengidir. İki renksizlik arasındaki geçiştir. Gri siyaha ne kadar yakınsa, o kadar dramatik ve gizemlidir. Beyaza veya gümüşe ne kadar yakın olursa, o kadar aydınlatıcı ve canlı olur. Hem hareketsiz hem de duygusuz olduğundan dolayı bu renk sağlam ve dengelidir; sakinlik ve huzur duygusunu, karmaşık hayatın rahatlığını oluşturur. Gri bastırılmış, içe kapanık ve sessizdir. Bu renk, canlandırmaz, enerji vermez, yenilemez ve eğlendirmez.
PSİKOLOJİM
M
Mor, ruhaniliğin ve hayal gücünün rengidir. Bu renk hayal gücü ve ruhanilikle ilişkilendirilmiştir. Hayal gücünü canlandırır ve zirve fikirlere ilham verir. İçgözlemle ilgili bir renktir. Derin düşüncelerimize dokunmamız yönünde cesaretlendirir. Viyola ve mor arasındaki fark, viyolanın görülebilir ışık spektrumunda veya gökkuşağında olmasıdır oysa mor, mavi ve kırmızının karışımıdır. Viyola, görülebilir spektrumda daha yüksek titreşimlere sahiptir.
31
renklerin dili M T P Magenta evrensel uyumun ve duygusal dengenin bir rengidir. Ruhani olan ama kullanışlı olmayan bir renktir. Yaygın duyguları ve hayata karşı dengelenmiş bakış açısını yayar. Hayatın her açısından; fiziksel olarak, zihinsel olarak, duygusal olarak, ruhsal olarak denge ve uyumu yaratmaya yardımcı olur. Kırmızı ve viyolanın karışımı olan magenta viyola enerjisi ve içgözlem tarafından kısıtlanmaktadır. Magenta, tüm kişisel ve ruhsal gelişimi etkilemektedir. Bu renk sezgi ve ruhani yeteneğimizi güçlendirir. Bilinçliliğin ve bilginin daha yüksek seviyelerini yaşamak için günlük hayatımızın dramalarını arttırmak için bize yardımcı olur.
Viyola, mor kadar yoğun olmamasına rağmen, özelliklerinde benzerlikler vardır. Genel olarak isimler yer değiştirebilir ve renklerin anlamları benzerdir. Her ikisi de, enerjiyi ve mavinin bütünlüğünün, kırmızının maneviyatının gücünü içerir. Bu renk, fiziksel ve ruhsal enerjimiz arasındaki dengeyi oluşturan beden-ruh birleşimidir. Mor ve viyola, hayatın anlamını ve manevi tatmini arayan kişilere yardım eder. Yüksek bilincimizle bizi bağlayan farkındalığımızı genişletir. Bu nedenle, bu renk ruhun dönüşümü ile ilişkilendiriliştir. Bu renk filozofları kendine çekmiştir.
11_
Bu renk değişimin ve dönüşümün enstrümanıdır; eski duyguların salınmasına ruhsal gelişime yardımcı olur. İleriye dönük hareket etmemizi sağlar. Magenta, mutsuz, kızgın ve hayal kırıklığında ruhumuzu canlandırır. Renklerin anlamları açısından baktığımızda, magenta en yüksek derecedeki evrensel aşkı temsil eder. Merhameti, kibarlığı, dayanışmayı, öz saygıyı arttırır. Kibar, şefkatli bir yaklaşımı vardır. Kabul edilebilirlik, hoşgörü ve sabrı ortaya çıkarır. Magenta neşeliliğin, mutluluğun, memnuniyetin, yapılan ve başarılan işlerin zevkinin rengidir.
Turkuvazın anlamı açık iletişim ve düşüncelerin berraklığıdır. Turkuvaz, kalp ve konuşulan kelimeler arasındaki iletişimin çizgilerini açmaya yardımcı olur. Hayatın eğlenceli yönünü ön plana çıkaran arkadaş gibi ve mutlu bir renk gibi gösterilir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, turkuvaz, duygusal dengeyi ve sabitliği yaratan duyguları kontrol eder ve iyileştirir. Bu süreçte, dengesini kurana kadar aşağı yukarı giden duygusal bir silindir gibi görünür. Mavi ve az miktarda sarının birleşimidir ve renk skalasında yeşil ve mavi arasında yer alır. Barışı, huzuru ve mavinin sakinliğini, sarının enerjisiyle canlanan yeşilin dengesini ve büyümesini yayar.
Bu renk, zihinsel stres ve yorgunluk olduğu zamanda, ruhumuzu şarj eder. Yalnızlık duygusunu dindirir. Eğer turkuvaz renge duvarda veya kıyafetlerde odaklanmak zorunda kalırsanız, yoğun bir sakinlik ve kibar bir diriliş ve kendinizi dünyayla yüzleşmeye hazır hissedersiniz. Acil zamanlarda etrafınızda görmeniz gereken en güzel renktir çünkü açık düşünmenize ve karar vermenize yardımcı olur.
Pembenin anlamı koşulsuz şartsız sevmek ve büyütmektir. Bu renk, beslemeyi, sevgiyi ve merhameti temsil eder. Koşulsuz şartsız sevmek ve anlamak beslenmeyi almak ver vermek ile ilişkilendirilmiştir. Kırmızı ve beyazın birleşimi olan pembe, kırmızın hareketliliğini içermektedir; başarılı olunması konusunda yardımcı olur. Beyazın saflığı, bütünlüğü ve açıklığıyla yumuşatılmış kırmızının tutkusu ve gücüdür.
Ne kadar koyu pembe olursa; o kadar tutku ve enerji sergilenir. Pembe, dişi, romantik, şefkatli, sırdaş, düşünceli ve dikkatlidir. Aşkın enerjisiyle yer değiştirmiş kırmızının fiziksel tutkusunu hafifletir. Pembe sezgisel ve anlayışlıdır, empati ve hassasiyetiyle birleşen kibarlığı ve sevecenliği gösterir. Renk psikolojisi açısından bakıldığında, pembe umudun işaretidir. Sıcaklık ilhamı veren, duyguları rahatlatan her şeyin tamam olduğu duygusunu veren olumlu bir renktir. Pembe, duygusal enerjimizi sakinleştirir ve tazeler.
PSİKOLOJİM
Renklerin Dünyası
renk psikolojisi
30
SertifikaPress
www.sertifikapress.com.tr
Uzaktan Eğitim Akademisi
444 1 659/0850 303 03 55
MEB Onaylı Eğitimler çok yakında burada!
neleryapıyoruz? Birçok önemli sektörde yer alan alanında öncü Pressgrup bünyesinde bulunan SertifikaPress Sertifika Programları sizi geleceğe hazırlıyor. Sertifika Programlarımız mezunlarımızın çeşitli firmalardan iş teklifleri alıp, iş dünyasında başarılı çalışmalar yapacağı şekilde düzenlenmektedir.
ı r a ş ba
! n i l e g
Kurumumuz, akademik sertifikasyon bilirkişiliği ile akreditasyon ve sertifikasyonu üzerine tescilli olup, ticaret sicil ve vergi dahil bilumum kayıtlarda, Türkiye’de sadece bu iştigal üzerine görev üstlenmiş, bu misyon ve vizyondaki tek kurumdur. Çalışmalarımız, dünya standartlarına uygun hale getirilmesi açısından, üst uluslararası bilirkişi kurumları tarafından denetlenmekte ve akredite edilmektedir. SertifikaPress Türkiye’nin ilk uluslararası akreditasyona sahip online eğitim kurumudur. Tüm eğitim ve sertifikalarımız uluslararası düzeyde onaylanarak akredite edilmektedir.
e t k i l bir
Uluslararası akreditasyon belgesi ve denetleme işlemleri, Amerika Birleşik Devletleri’nde resmi olarak onaylı ve 1870 yılından beri faaliyetlerine devam etmekte olan American Association for Higher Education & Accreditation (Amerikan Yüksek Öğrenim ve Akreditasyon Kurumu - AAHEA) tarafından yürütülmektedir.
verilenhizmetler Sertifikalı 200+ Uzaktan Eğitim Programı 20+ Farklı Akredite seçeneği 7/24 Erişim Garantisi Full HD dersler Uzman Anlatım Fiziki Belge En uygun fiyat garantisi!
İzmir-1 Cd. No:33/32, Kızılay Çankaya/ANKARA
yazalım!
SertifikaPress Eğitim Akademisinden okurlarımıza özel yeni yıl hediyesi! 2015 yılı boyunca kullanabileceğiniz bu hediye kuponu ile 200’den farklı sertifikalı eğitim programına katılabilirsiniz.
%50 Kampanya!
indirim
Satın alınacak olan her eğitim programına %50 oranında indirim uygulanacak olup, her 3 program satın alan öğrenci adayımıza, 1 eğitim programı da ücretsiz verilecektir. KAMPANYA KODUNUZ : QWERT2804495 Başvuru : http://www.sertifikapress.com.tr Kampanya katılım kodunuz müşteri hizmetleri tarafından teyit edildikten sonra satın alınan eğitim programları aktif edilecektir.
Kampanyamız stoklarımızla sınırlıdır. SertifikaPress Akademik Sertifikasyon San. ve Tic.Ltd.Şti. kampanya koşullarını değiştirme hakkına sahiptir.
İş Hayatında Nefes Teknikleri İle Rahatlama!
iğim hizmet verd e rd tö k e s l e Öz lem aptığım göz şirketlerde y a ortaya çıkan nd ler, iş hayatı n tüm psikosoe m e h hemen naklı rın stres kay dı. la a k a v k ti a m ğla nlamamı sa olduğunu a üst ğu yaptığım Nefes koçlu iler ve öğrenciler tic düzey yöne keyifli egzersiu y ile bu konu r ve sonuçlarını yo zlerle ele alı görüyoruz. la da mutluluk
Şimdi sizinle yaptığım araştırmalar sonucu derlediğim ve sizin için sadeleştirip zenginleştirdiğim notlarımı paylaşacağım. Stres nedir? Özetle stres; canlının çevreden gelen her türlü isteğe, tahrike uyum sağlamak için gösterdiği normal tepkidir ve yaşamda var olabilmek için gereklidir. Stres enerjisi doğru kullanılabildiğinde yapıcı, doğru kullanılamadığında ve kontrolden çıktığında ise yıkıcı bir etki gösterebilir.
Uykumuzu veren seratonin, enerjimizi sağlayan noradrenalin, yaşam sevincini veren dopamin ve dopaminle birlikte, “doğal morfin” diye adlandırılan endorfin salgısında da azalma olunca, bedenimiz hastalıklara, acılara davetiye çıkarırken, yaşam sevincimizi ve enerjimizi de kaybediyoruz.
Stres yaratan bir olay ya da durum karşısında bedenimizde fiziksel ve kimyasal birçok değişiklik oluyor, bir yandan stres hormonlarında aşırı bir artma olurken (adrenalin artışı gibi) bir yandan da kaslarımız geriliyor.
Bu kimyasallar içinde bizi yakından ilgilendiren endorfin. Endorfinin bedene salgılanmasına neden olan sistemin hormonal olduğu düşünülüyor. Bazı veriler de endorfinin beyinle omuriliğe ilişkin sinir sistemi tarafından kontrol edildiğini ve hormonal sistemi etkilediğini göstermektedir. Endorfinin özelliği mutluluk duygusu vermesi ve ağrılara duyarlılığı azaltması.
Bedenimizdeki bu hormonal ve kassal değişikliklerin etkisiyle, soluğumuz hızlanıyor, kalbimiz hızlı çarpıyor, sindirim sistemimiz çalışmasını yavaşlatıyor; beynin salgıladığı kimyasallar olan seratonin, noradrenalin ve dopamin azalıyor. PSİKOLOJİM
Gevşemek, olumlu olay ve durumlar imgelemek, gülmek, hoş duygular yaşamak, endorfin salgılanmasına neden oluyor.
Öte yandan, spor yaparken, bedenimizin bir yerinde ağrı olduğunda, hamilelikte, aşırı ısıya maruz kalındığında, kaygı yaşandığında da yine endorfin, bu durumlara bedenin katlanmasını sağlamak için, denge unsuru olarak salgılanmaktadır. Stres Yönetimi için relaksoloji tekniklerini kullanarak, bilinçli olarak endorfin salgılayabiliyoruz. Bedenimizde bilinçli endorfin salgılanmasını gevşeme ve imgeleme çalışmaları ile sağlayabiliriz. Bu bilgileri birçok kaynaktan ve kitaptan edinebilirsiniz. Ben sizler için en kolay ve kolay uygulanabilir metotları özetleyeceğim.
G
Yataktan zoraki bile olsa gülümseyerek, kendinizi “gülümseterek” kalkın! Gülümserken tatlı tatlı gerinin, esneyin… Başucunuzda 1 bardak su olsun, yavaş yavaş suyu zevkle için…
Yataktan kalkar kalkmaz mutlaka odanızı ve yatağınızı kapı ve pencereleri açıp havalandırın. Kışın bile odanızı havalandırmalısınız. Odanızı havalandırırken, isterseniz kasma – gevşetme ve soluk çalışmalarına başlayın. Kasma – gevşetme ve soluk ça lışmalarından hemen sonra ya da doğrudan duşa girin.
Ayakta, ya da oturarak uygulayabilir, yatarak da yapabilirsiniz. Bu çalışmadan sonra ağrılarınız azalacak ve gevşeyeceksiniz… Burnunuzdan derin bir soluk alırken ayaklarınızı yere iyice yapıştırın. Soluğunuzu tutarken ayak parmaklarınızla yeri kavramaya çalışın. Yatıyorsanız, ayaklarınızın parmak aralarını açarak gerin.
Soluğunuzu tutamayacağınız zaman burnunuzdan yavaşça verirken ayaklarınızı gevşetin. Soluk alın. Soluğunuzu tutarken baldırlarınızı kasın, soluk verirken gevşetin.
Soluk alın. Soluğunuzu tutarken bir yandan kalçanızı sıkın bir yandan da karnınızı içine çekin, soluk verirken gevşetin. Soluk alın. Soluğunuzu tutarken ellerinizi yumruk yapıp bileklerden içeri kırın ve kollarınızı kasın, soluk verirken elleri, kolları gevşetin. Soluk alın. Soluğunuzu tutarken omuzlarınızı kulaklarınıza doğru kaldırın, soluk verirken omuzlar düşsün.
Yaşam boyu alkolü tamamen bırakın, bırakamıyorsanız azaltın ve kırmızı eti de minimuma indirin. Ama etli yemek yerken de kendinizi suçlu hissedip stres yapmayın. Evinizde toz zencefil, zeytin, ceviz ya da badem, sarımsak, elma sirkesi, incir, bal ve süt mutlaka olsun… Ekmeği asla sıfıra indirmeyin! Az da olsa ekmek yiyin! Ara sıra çavdar ve kepek ekmeği tüketin. Pirince ağırlık verin…
Kasma-Gevşetme Çalışması
İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil; yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki saldırganlığın ortaya çıkmasına sebep oldukları için tehlikeliler.
Soluk alın. Soluğunuzu tutarken uyluklarınızı (bacakların üst kısmı) kasın, soluk verirken gevşetin.
Duş alırken tüm olumsuz düşünce ve duygularınızın su ile bedeninizden akıp banyo deliğinden kanalizasyona karıştığını düşünün, bir yandan da tepenizden aşağı inen su taneciklerinin size yepyeni enerjiler verdiğini hayal edin. Arınıyorsunuz ve tazeleniyorsunuz bunu unutmayın!
3 beyazı azaltın: Tuz, şeker ve un İçinizden gelse de gelmese de minimum seviyede de olsa her gün ibadet ve ardından dua edin… Bedeninizi, enerjinizi ve zihninizi bu güzellikten mahrum bırakmayın. İbadet ve dua alışkanlık haline geldikten sonra vazgeçilmez bir güç ve temizlik kaynağına dönüşecektir.
“
35 İş Hayatında Nefes Teknikleri ile rahatlama!
İş Hayatında Nefes Teknikleri ile rahatlama
34
Hayata değer katabilmeniz için kendinize zaman ayırmalı ve sağlığınızı korumalısınız. Sağlıksız ve mutsuz bir hal ve ifade ile toplum içinde negatif enerji çeken mıknatısa dönüşmemek için zaman zaman yalnız kalıp rahatlamalısınız. İnsan boş boş oturunca ya da uyuyunca yeterince rahatlamıyor, yalnızca stresini erteliyor… Biriken stresler de depresyonları tetikliyor.
Güne Başlarken:
Soluk alın. Soluğunuzu tutarken tüm yüzünüzü buruşturun, soluk verirken yüzünüzü gevşetin. Hareketi, aldığınız soluğu tutarken, ayakları, bacakları, elleri, kolları, karın ve kalçayı kasarak, omuzları kulaklara çekip yüzünüzü de buruşturarak ve sonra hepsini birden gevşeterek bitirin.
“ Stres Yönetimi için relaksoloji tekniklerini kullanarak, bilinçli olarak endorfin salgılayabiliyoruz.”
Emrah ALTUNTECİM Danışman&Yazar
Soluk Egzersizi: - Uzun nefes al, uzun nefes ver… - Kısa nefes al, uzun nefes ver… - Uzun nefes al, kısa nefes ver… - Kısa nefes al, kısa nefes ver… (3’er defa, diyaframdan/karın bölgesinden…) NOT: Karın ve göğüs bölgesinden açık ameliyat olan kişiler bu egzersizleri en az 1 yıl geçtikten sonra dikkatli bir şekilde yapmalılar.
PSİKOLOJİM
Sanati
Zekeriyya ALTINTOP Sculptor and Art Teacher
Psikolojinin
BİR DÂHİNİN
I S A Y N Ü D Ç İ K I KARMAŞ
Picasso’yu Picasso yapan dönemin İspanyasıdır; kendi toplumunun yaşam biçimidir. Bunun cevabını verirken hiç kuşkusuz dönemin İspanyasının psikolojisini, sosyo kültürel şartlarını iyi betimlemek gerekir. Bu betimleme sonucunda ressamın “Ağlayan Kadın, “Guernica” “Avingnonlu Kızlar” başta olmak üzere birçok yapıtını anlamış ve nesne yüzeylerinin ardında gizli kalan anlamların babası olan Picasso’yu daha iyi tanımış oluruz. (Tabi burada, Kübizmden bahsederken Georges Brague den bahsetmemek saygısızlık olur. (13 Mayıs 1882; Argenteuil, Val-d’Oise – 31 Ağustos 1963, Paris),Picasso ile birlikte 20. Yüzyıl sanatında çığır açmış ünlü Fransız ressam ve heykeltıraş.) O dönemde ( 17 Temmuz 1936 - 1 Nisan 1939) İspanya tamamen komünal bir yaşam biçimi sergiler. Acı veren bir yoksulluk, İspanya’nın sosyoekonomik ve sosyokültürel koşulları, Picasso’yu elbette etkilemiştir. Daha çocukluk dönemlerinde İspanya’nın içinde bulunduğu bu acılı süreçlere tanıklık eden bir yaşam sürmektedir ve tabi ki kaçınılmaz olarak bu kapalı toplum biçimi kişinin içsel dünyasına yansımıştır.1930’larda yaşayan bir çok İspanyol’un durumu önceki yüzyılda başlayan Sanayi Devrimi’nden beri pek fazla düzelmemiş, İspanyadaki cehalet
ve artan sosyal eşitsizlik devam ederken, otoritelerin, kilise ve burjuvazinin hiçbir şey yapmaması, sosyal adaletsizliğe karşı olan anarşizm, ütopik ve toplumsal bir proje sunarak ülkenin en fakir kesimleri arasında yükselen bir anlayış haline gelmiştir. Picasso’nun çocukluk yılları Malaga’da geçmiştir. O dönem İspanyasının sanatçının belleğinde bıraktığı bu izlenimler ve gözlemler, sanat eserlerinin alt yapısını oluşturmuş ve hatta tekil bir devrim ateşini sanatında göstermesine farkında olmadan öncülük etmiştir. Guernica tablosu bunun en iyi örneğidir şüphesiz. Tablo, Guernica şehrinin bombalanmasını anlatan 7,76 cm eninde ve 3,49 cm yüksekliğinde anıtsal bir tablodur. Saldırı sırasında 250 ila 1.600 kişinin hayatını kaybetmiş olduğu, çok daha fazla kişinin de yaralandığı bilinmektedir. Saldırı sonrasında Pablo, sadece siyah ve beyaz renklerde yağlıboya ile yapmış olduğu resmi, ölüm şiddet, gaddarlık ve çaresizlik sahneleri ile işlemiştir. Tablonun siyah- beyaz oluşuyla, savaşın yarattığı duygusuzluk, hissizlik, cansızlık vurgulanmıştır. Yapıtta, Guernica’da acı çeken insanlar ve hayvanlar ile, kaos içindeki yıkılmış binalar betimlenmiştir. Picasso, hiç şüphesiz duygularının onda bıraktığı izlenimleri tüm doğallığıyla tablosuna aktarmış ve ortaya toplumun genel psikolojisini lanse eden, bilgisel denilebilecek psikolojik bir sanat eseri çıkartmıştır. Bilgisel diyorum; çünkü burada anlatılmak istenen, görünen nesnenin hissettirdiği duygu aynı zaman içerisinde de yaşanmaktadır. Pablo, figürleri öyle güzel betimlemiştir ki; o anki
durumsal süreci anlatmakla yetinmemiş, bir Nazi subayına verdiği cevapla hem sanat hem de savaş tarihine geçmiştir.
’’İspanya hükümeti Paris’deki 1937 dünya fuarı için İspanya’ya ayrılan bölümde sergilenmek üzere, Pablo Picasso’ya büyük bir duvar resmi sipariş etmiş ve 15 gün içinde Picasso tarafından yapılan Guernica tablosunun öyküsü başlamıştır. Resim, yağlı 37 boya ile yapılmış, anlama kuvvet kazandırmak için figürler sembolleştirilmiştir. Sergi esnasında yaşanan ayrıntı ise şöyledir: Picasso’ya bir Nazi subayı sorar; “Sayın Picasso bu tabloyu siz mi yaptınız?” Picasso yanıt verir “Hayır siz yaptınız” der’’ Harikulade bir cevap !!! Burada verilen cevap, mutluluk ilkesinin ahlak yasasından ayırt edilmesinin ta kendisidir. İki düşüncenin karşı karşıya gelmesi, saf psikolojinin savaşından ibarettir. Belli bir açıdan bakıldığında, Picasso’nun kendi (halkının) mutluluğu için savaştığını görmemek elde değildir; aksine Picasso için bu bir ödevdir de. Bu ödevin doğurganlığının sonucu olarak Guernica ortaya çıkmıştır. Bunu
Pablo Picasso
GUERNICA PSİKOLOJİM, TEMMUZ-2014 PSİKOLOJİM
PSİKOLOJİM
Psikolojinin Sanatı
Psikolojinin Sanatı
36
B
ir İspanyol, yalnız ve yalıtılmış bir insan, eksantrik bir yaşam, bir sanatçı… Çocukluk ve gençlik yıllarının psikolojisinin sanat yapıtlarına hâkimiyeti ve daha yaşarken sanatta çığır açan eserleri ve kimliği ile, Picasso’nun kısa ve psikolojik bir derlemesidir bu.
Bu satırlardan sonra demek istediğim şudur ki; sanatçının içinde var olan duygusal izlenim nesneye asıl kimliğini kazandıran olgudur ve hatta nesneyi yeni bir düşünce boyutuna aktaran da budur. Anlatılmak istenen nesnenin sessizliği üzerinden vurgulanır, resmedilen nesnenin reelde ne olduğunun bir önemi yoktur. Sanatçının resmi tamamlamasından sonra, nesneler bizler için anlam kazanmıştır bence; gizil düşünce olarak yapılmış bir sanat eseri olabileceği gibi, kendiliğinden ortaya çıkmış da olabilir, ama psikolojik bir sürecin ürünü değildir denemez. Picasso Guernica için;
Guernica resminde baskın olan “at ve boğa” figürlerinin anlamının açıklaması istendiğinde Picasso’nun yanıtı şöyle olmuştur: “Bu boğa bir boğadır ve bu at bir attır… Resimlerimdeki belli şeylere birer anlam verdiğinizde bu doğru olabilir, ama bu anlamı vermek benim fikrim olmamıştır. Sizin vardığınız fikirlere ve sonuçlara ben de varmış olmalıyım, ama içgüdüsel ve bilinçsiz olarak. Ben resim yapmak için resim yapıyorum. Nesneleri oldukları gibi çiziyorum.” Tabloyu incelediğimizde bağıran insan, at, boğa, modern denilebilecek bir Pieta (hemen tablonun sol tarafında kucağındaki ölü bebeğine feryat eden bir kadın) gibi figürler görmekteyiz ve PSİKOLOJİM
Picassonun eserlerini incelediğinizde, tepeden inmeci doğasını görmemek elde değil. Bir Kadının Göz Yaşları, Ağlayan Kadın, Guernica, Yalvarış, Yüzen Oyuncak Kayık, vb. eserleri psikolojik bir kişilik yansımasıdır. Sadece anlamın düşünülebileceği bu eserler bir yaratımdır, psikolojik bir duygu yaratımı. Ayrıca belirlenebilirlik açısından bakıldığında, bir duygunun, bir korkunun yeniden yenilenmişçesine var oluşunu görürsünüz. Bu eserler sizleri zaman zaman denetimi altına alır ve fark edemezsiniz. İşte bu, kişiliktir, özgürlüktür; yani Picasso’nun özgürlüğüdür. Tüm o gerçek nesne ve objelere rağmen, bunların sonrasında o nesne ve objelerin kazandığı kimlik, duyular dünyasına bağlı bir kişiliğin saf ürünüdür. Burada iki dünya arasında olgunlaşan psikolojik bir sanattan söz ediyorum ki, bu durumun saygıya değer görülmemesi imkânsızdır. Picasso nesnelerin ve objelerin değerlerini ahlak ilkelerine göre belirlemez, onun bu
lements Universit C t y S
Bü ros u
Psikolojinin Sanatı
38
Tutkularının, “nesneler”i denetleyebileceğini ima ederken Picasso bunu, nesnelerin arzusuna rağmen yapar ve bir “nesne”yi resmederek ona sahip olur, ele geçirir. Dört bir yandan gelen hissiyatın toplandığı depodur sanatçı; Gökyüzünden, yeryüzünden, bir romandan, geçip gitmekte olan bir yansımadan, bir kitap, bir saat, bir vazo ve gaz lambasından… İşte bu nedenle nesneler arasında ayrım gözetmemek gerekir. “Nesneler söz konusu olduğunda sınıf ayrımı yoktur” diyerek sanatına ilişkin temel stratejisini belirlemiştir.
bunların tamamen Picasso’nun belleğinden gelen izler ve yansımalar olduğunu bilmekteyiz. Bilinçsizce ya da bilinçli yapılmış olması, resmedilenin anlam taşımadığı tezini ortaya çıkarmaz. Aslında içgüdüsel olarak yapılmışsa, aksine bu ileri sürdüğüm tezi doğrular niteliktedir. Çünkü içgüdü, öğrenmeye bağlı olmayan insan davranışları olarak bilinir ve doğuştan gelir. Yani bunu düşünürken bilinçten uzaklaşmamak gerekir ki bu; diğer organlarımız gibi gerçek üç boyutlu olan yaşadığımız çevrenin bir parçası değildir. Daha sürreal bir bakış açısıdır ve zaten Picasso bunu ifade etmekten kaçınmamıştır. ’’Sizin vardığınız fikirlere ve sonuçlara bende varmış olmalıyım ama içgüdüsel ve bilinçsiz olarak.’’
Tü rk iye
as yo n
Picasso’nun psikolojisinden ayrı tutmak, hem sanata hem de Picasso’nun sanatçı kişiliğine ihanettir. Çünkü “resim yapmak için resim yapan” bir sanatçı olarak Picasso, içgüdüsel ya da bilinçsiz olarak da olsa, nesnelerdeki gizlilikleri de sahiplenen bir kişiliktir.
f En
m or
şİmdİ Türkİye’deyİz
Uzaktan eğitim teknikleri ile eğitim alacağınız Türkiye Enformasyon Ofisimiz 2006 yılından bu yana sizlere hizmet vermektedir. Sınav vb. zorunluluk ve şartlar olmaksızın St.Clements University ‘nin kapıları şimdi size de ardına kadar açık. ÖSS vb. sınavlara girmiş olmak gerekmemektedir (Uzaktan eğitim ile hizmet vermekteyiz). Eğitiminizi yarıda bırakmış iseniz ve bir yerlerden başlamak istiyorsanız, Herhangi bir fakülte mezunu değilseniz; yüksek lisansınızı tamamlamak istiyorsanız; Doktoranızı dünyanın en saygın üniversitelerinden birisinde yapmak istiyorsanız; Çalışırken öğrenim görmek istiyorsanız; Mezun olunca tercih edilen bir personel adayı olmak istiyorsanız; kendine has anlatımı, birçok duygunun dayandığı temel ilkesine yani kişiliğine özel bir durumdur. O, nesne ve objelere anlamlar yüklerken özellikle düşünmez; çünkü “resim yapmak için resim yapmak” kutsallığını taşır kişiliğinde. Süreç olarak şöyle bir yargıya varılabilir mi? İnsan, her nesneyi sanatında araç olarak kullanabilir. Fakat insan ve onunla birlikte tüm psikolojik ve ruhsal yapısı, aslında istemeden de olsa nesneye yüklediği anlam ile doğru orantılı olarak örtüşmez mi? Picasso, özgürlüğünün özerkliği ile ve dolayısıyla kutsal olan sanatçı kişiliğinin kendi öznesidir aslında; bu nedenle her duygu yoğunluğu, onda farklı bir arayışın izlerini görmemizi sağlar. Aslında çok basittir; nesnelere yaklaşımı mükemmel bir olgunluğun ürünüdür. Nesneler üzerinde kendi istencini öylesine etkili kullanmıştır ki, hiç kuşkusuz bunlar saf bir duygu yoğunluğunun ve psikolojinin ürünüdür. Sanatçı dediğimiz insanlar, bu nedenle farklı duygu yüküne sahip insanlardır. Sonuç olarak onu evrensel bir boyuta taşıyan Picasso’nun tabloları değil; duyguları, psikolojisi ve bunların neticesinde oluşan sanatçı kimliğidir. Saygılarımla…
Okumak için değil, mezun olduğunuzda gerçekten iyi bir öğrenim tamamlamanın mutluluğunu ve gururunu yaşamak istiyorsanız;
şimdi bunu gerçekleştirebilirsiniz... BÖLÜMLERİMİZ;
Psikoloji (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Uluslararası Hukuk (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) İşletme Yönetimi (Yüksek Lisans, Doktora) Siyaset Bilimi (Lisans, Yüksek Lisans, Doktora)
şİmdİ tam zamanı St.Clements University | Türkiye
http://www.stclements.eu | info@stclementstr.com